moda bakım dekorasyon 10 seyahat teknoloji

advertisement
moda
dekorasyon
01 bakım
10 seyahat
Aralık 2012
06
14 teknoloji
19
Moda
DEĞİŞEN
TRENDLER
2012’de veda ettiğimiz trendler neler? 2013’te
bizi bekleyen yeni akımlar neler olacak? 2012’ye
damgasını vuran ve 2013’te de görmeye devam
edeceğimiz trendler hangileri? Sizin için inceledik.
2012’nin modasını çok sevdik. Platform topuklu ayakkabılar,
dar kesimli rengârenk jean’ler, kadife pantolonlar ve denim’ler,
deri elbiseler ve pantolonlar, göğüs veya sırt dekolteli tulumlar,
beyaz kazaklar ve hırkalar, bordonun muhteşem geri dönüşü,
neon renkler, çiçek baskılı jean’ler, maksi elbiseler ve “ben
buradayım” diyen kalın, gösterişli ve ağır kolyeler 2011’de
başlayan, 2012’ye damgasını vuran ve bir kısmı 2013’te de
etkisini sürdürecek olan trendlerin yalnızca birkaçı.
Kalanlar…
Ufukta 2013’ün ilkbahar/yaz modasını görebiliyorken
2013’ün ilk aylarında da hangi akımların hâkim olacağı çoktan
belirlenmiş durumda. Moda dünyasına sonbaharla birlikte giriş
yapan bordo giysilerden saça, aksesuarlardan makyaja kadar
etkisini geniş bir yelpazede gösteriyor. Şarap kızılından mürdüm
eriğine ve vişneçürüğüne, sıcacık bordonun hâkimiyeti tüm kış
boyunca devam edecek gibi görünüyor. 2011’in sonlarında
başlayan ve 2013’te de etkisi devam edecek gibi duran mavisiyah birlikteliği de iktidarını koruyor. İki rengin birlikteliği hem
günlük kıyafetlerde göze çarpıyor hem de şık gece elbiseleri ve
tuvaletlerde. Bolca çiçek… 2012 yazında ucundan yakaladığımız
çiçek desenleri elbiselerden jean’lere her yerde kendisini
gösterdi.. Kocaman çiçek desenleri kendisini tekrar etmeyen
dinamik bir şekilde kumaşlardaki yerini aldı. Bu trend 2013
yazına da uzayacak gibi duruyor. Her zaman asil ve gösterişli
olan kadife en ihtişamlı dönüşünü belki de 2012’de yaptı.
Özellikle düz kadife canlı renklerle gece kıyafetlerinde karşımıza
çıktı. Kadifenin iktidarının müsebbipleri ise Ralph Lauren,
Gucci ve Bottega Veneta gibi isimler oldu. Aynı muhteşem geri
dönüşü deri de yaşadı.
Özellikle parlak deri gece
elbiselerinde çok kullanıldı.
Cacharel, Versace, Givenchy ve
Trussardi deriyi pantolondan
eteğe, elbiseden cekete birçok
kıyafette bolca kullandı. Yves
Saint Laurent derinin etkisinden
pantolonlarda daha çok
faydalandı.
Desenler 2012 sonbaharında
güçlü bir giriş yapmıştı.
Özellikle Prada imzalı ceketpantolon takımları baştan
aşağı desene bürünmek için
idealdi. Etkilerinin kış aylarında
süreceğine kesin gözüyle
bakılıyor. Birkaç sezondur her
yerde gördüğümüz çizgilerden
modacılar vazgeçemiyor.
Çizgili kumaşlar önümüzdeki
ilkbahar/yaz sezonunda da bolca
karşımıza çıkacak gibi duruyor.
Gidenler, değişenler…
2012’nin ilkbahar/yaz modası ne kadar canlı ve renkliyse 2013’te
de o kadar fazla siyah/beyaz birlikteliği bekleyin. Siyahın türlü
tonuyla beyazın birçok kombinasyonu önümüzdeki ilkbahar ve yaza
damgasını vuracak gibi görünüyor. Bu demek değil ki başka bir renk
görmeyeceğiz. 2013 ilkbahar modası kırmızıya oldukça fazla yer
veriyor. Beyaz ve denizci mavisiyle kombine edilen kırmızı bol bol
görülecek. Maksi elbiseler, bol dökümlü etekler ise yerlerini kalem
eteklere ve hanımefendi görünümü veren zarif ve dar elbiselere
bırakacak gibi duruyor. 2013’ün yazına 1960’lardan esinlenen
klasik, cesur bir feminenlik hakim. Kumaşlar ise son derece eğlenceli
olmayı sürdürüyor. Çizgiler, geometrik baskılar ve hatta ‘animal print’
yani hayvan desenli kumaşlar söz konusu. Geçtiğimiz ilkbahar/yaz
sezonunda karşımıza her yerde çıkan neon renkler, beyaz ve siyahın
karşısında, hakimiyetlerini giysilerden çantalara ve ayakkabılara
kaydırmak zorunda kalacak gibi duruyor. Tığ ile örülmüş kazaklar,
bluzlar ve ceketler büyük bir giriş yapıyor. Aynı büyük atılım dantel
için de geçerli. Yeni yılda danteli, kıyafetlerin en beklenmedik
yerlerinden ayakkabılara hatta çantalara dek her yerde görebilirsiniz.
2011’in sonunda etkisini göstermeye başlayan androjen görünüm
2013’te yerini kadınlarda tamamen feminen, erkeklerde ise son
derece maskülen bir görünüme bırakıyor.
Erkeklerde şapkalar yıllar
sonra geri dönüyor, ceketler
mendillerle hatta fularlarla
kombine ediliyor, paçalar
özellikle spor pantolonlarda
iyice kısalıyor, kumaşlar cesur
baskılara sahip oluyor. 2013
erkeğini tam olarak gözünüzde
canlandırmak için Clark
Gable’ı ve Humphrey Bogart’ı
düşünün. Renkler de ise
kahverenginin tonlarına ağırlık
veriliyor. Bottega Veneta’dan
Ermenegildo Zegna’ya, Dolce
Gabbana’dan Valentino’ya
birçok modacının 2013 erkek
kreasyonlarındaki renk tercihi
kahve ve toprak tonları.
Bakım
ÜNLÜLER VE
SAÇ MODELLERİ
Birçok ünlüye kimliğini veren en önemli öğelerden biri
de saç kesimleri. Anne Hathaway’in yeni kısa saç modeli,
Beyoncé’nin sadece önlere değil yanlara da dökülen
kakülleri, Katy Perry’nin sürekli değişen rengarenk
saçları, kırmızı halıda kıyafetleri kadar ilgi çekiyor. Belki
aralarında size uyacak kesimler de olabilir.
Anne Hathaway’in çocuksu modeli
60’larda moda olan bu çocuksu kısacık saç modelinin bu
denli sevilmesinin nedeni çocuksu bir kadınsılığa sahip olması.
Elmacık kemiklerini öne çıkaran, son derece seksi ve bir o kadar
da masum bir hava veren bu modeli Anne Hathaway, Sefiller
(Les Misérables) filmindeki rolü sebebiyle tercih etti. 60’lardaki
modelin modernize olmuş Hathaway versiyonunda yanlar kısa,
tepe kısmı ise biraz daha uzun ve bu iki farklı uzunluk birbirine
mükemmel biçimde karışıyor. Sanki hiç taranmamış görünümü
veren bu doğal model son derece modern ve rahat.
Beyoncé’nin yeni saç rengi ve kakülleri
Stil sahibi Beyoncé, sarı saç rengi ve yeni kesilmiş kakülleriyle ilk
kez eşi Jay-Z ile birlikte Barclays Center’da Brooklyn Nets’in açılış
maçında görüntülendi. Beyoncé’nin yeni saç rengi bal tonlarında.
Kakülleri ise son derece cesur. Sadece küçük bir tutam yerine
kalın bir parçadan kesilmiş. Sadece önlere, alna doğru değil
yanlara doğru da uzanıyor. Özellikle profilden son derece hoş
görünen bir kesim. Saçın kakül kısımları genelinden daha açık
tonlarda oluşuyla da farklılık yaratıyor.
Katy Perry’nin rengarenk modelleri
Katy Perry’nin sürekli değişen saç rengi ve saç modellerine
yetişmek mümkün değil. Bir gün dolgun bukleli, upuzun,
simsiyah saçlarla karşımıza çıkarken bir başka gün kısacık
kesilmiş kaküllü, masmavi bir saç modeliyle görüntüleniyor.
Şimdiye dek gökkuşağının hemen tüm renkleriyle deney yapmış
Perry, son olarak alev tonlarındaki turuncu bir saçla poz verdi.
Perry’nin dolgun buklelerle hareketlenmiş upuzun saçları Küçük
Denizkızı’ndaki Ariel’i andırıyor. Katy Perry’nin 2011’in Kasım
ayında saçları pespembeyken Şubat ayında masmaviydi. Çılgın
müzisyenin saç değiştirme hızına yetişemeyebilirsiniz ancak
portakala çalan kızıl saçları bu kış için sizin de tercihiniz olabilir.
Gwyneth Paltrow’un klasik düz modeli
Bir klasik… Dümdüz inen, parlak saçlarıyla Paltrow hiçbir zaman
“gereğinden fazla uğraşılmış” bir görüntü çizmiyor. Paltrow’un
bohem şıklığı her zaman doğal bir görünüme sahip. Dümdüz
uzanan model nadiren hafifçe bir dalgalanmaya izin verecek
kadar değişiyor. Kül tonlarındaki açık sarı neredeyse platine
kayıyor. Bir anlamda Paltrow modayı takip etmek yerine
görünümü üzerinde tam bir iktidara sahip olmayı tercih ediyor.
Bu saç modelinde saç rengi ne olursa olsun parlaklık son derece
önemli aksi takdirde mısır püskülü gibi görünebilecek bir model.
Blake Lively’nin altın sarısı bukleleri
Eski Hollywood, Blake Lively ile geri döndü. Marilyn Monroe ve
Jean Harlow’la özdeşleşen sarı, dolgun bukleli saçlardan bugün
artık Blake Lively saçı olarak söz ediliyor. Gossip Girl dizisinin
ünlü oyuncusu Blake Lively oyunculuğunun yanı sıra her daim
kusursuza yakın kıyafetleri ve her şeyden önemlisi saçlarıyla öne
çıkıyor. Lively’nin altın rengi saçları bu sonbahar bir ton daha
açıldı. Neredeyse bütün ünlüler saçlarını bu sezon çok farklı
şekilde kestirmişken Lively uzun saçlarından ve saçlarına hareket
kazandıran ihtişamlı, seksi, kadınsı ve bir o kadar da masum
buklelerinden vazgeçmiyor. Lively’nin saç rengi Paltrow’un daha
monoton kül rengi açık sarısına göre çok daha hareketli ve
dinamik. İçinde sarının ve kahvenin tonları var. Yer yer bal rengi,
yer yer fildişi, kimi zaman da kayısı tonları Lively’nin saçlarını iri
dalgaları ve bukleleri kadar hareketli kılıyor.
Dekorasyon
EVİNİZ, DÜNYANIZ
Gelin, yeni yılda doğunun bilgeliğinden faydalanın ve Feng Shui’nin
dengeli bakış açısıyla sağlıklı ve rahatlatıcı yaşam alanlarının keyfine
vararak evinize daha da bağlanın!
Binlerce yıllık bir öğreti, bugün yayılarak varlığını
koruyorsa kulak vermekte fayda var! Feng Shui’nin
temel prensiplerinden yola çıkıp yapacağınız basit
değişikliklerle doğanın pozitif enerjisi, evinizde özgürce
dolaşacak. Anlamını rüzgâr ve sudan alan Feng Shui,
Çin’de beş bin yıllık kökleri olan öğretisiyle insanı
doğaya yaklaştıran ve sadeleştiren bir evren yaratıyor.
Biriktirirken tükenmek!
Feng Shui’de sadelik ve işlevsellik esas! İşe yarar deyip
oraya buraya koyduğunuz, nasıl olsa dolap var deyip
dolabın kapağını açar açmaz üstünüze dökülen her
şeyi bir kez daha değerlendirin. Kaç ay, hatta yıldır
dokunmadıklarınızı tartın; gerçekten ihtiyacı olan
birine ulaştırmanın da verdiği hafiflikle yığınlardan
kurtulun. Kendinize ve evinizde dolaşması gereken
doğal enerjiye yer açın.
Enerji derken?
Yaz sıcağında çarpan kapılar, pencerden gelen ılık bir rüzgâr, yağmurun sesi,
aynadan yansıyan güneş... Enerji dediğimiz şey, mistik bir bilinmezlik değil.
Evrenin tümünü kapsayan bir dolaşım. Enerjilerin evde nasıl dolaşacağı Feng
Shui’nin kritik noktalarından biri. Koridorun iki ucundaki pencereleri açtığınızda
ortaya çıkan şiddetli hava akımını ve bu havanın değmeden geçip gittiği diğer
odaları düşünün. Enerjinin dik hareketi, hızla akıp gitmesinden başka bir işe
yaramaz. Eşyalarınızı bu mantıkla, Ying Yang sembolünü gözünüzün önüne
getirerek yerleştirin. Dekorasyonunuza uygulayacağınız Chi’nin dalgalı hareketi
ile bırakın enerji evinizin tüm noktalarında dolaşsın.
Feng Shui’nin temel disiplini, hayatımızdaki negatif enerjiyi önlemek için
organize olmaktır. ‘Shar Chi’ denilen negatif enerji, dik bir hat üzerinden kişiye
yansırken hızla akar. ‘Sheng Chi’ denilen pozitif enerji ise toprakta, havada,
suda, her yerde vardır. Önemli olan, bu enerji akışını bloke etmemek ve akışın
sarmal hareketlerine izin vermektir.
Yaşamsal elementler
Çin astrolojisinde sıklıkla geçen beş elementten hangisinin sizin elementiniz
olduğunu öğrenmek için doğum tarihini baz alın. Su, tahta, toprak, ateş ve
metal elementlerinden hangisi sizi yansıtıyor? Kim bilir belki de bu elementlerin
birkaçının birden etkisi altındasınız. Temel amacınız elementler ile aranızdaki
etkileşimi, üretici boyuta çekerek dengelemek. Her halükarda yaşadığınız
mekânlarda bu beş elementin de var olmasına dikkat edin; aralarında denge
kurarken mekânın pusula yönlerine göre elementleri belirleyerek kendi
elementinizi uygun noktaya konumlayın.
Bu arada elementler ile renkler arasında da bir denge olduğunu unutmayın.
Kahve tonları ağaç elementinin rengi olarak kabul edilirken buradan gelen
enerjinin sağlık ve güç kazandırdığına inanılır; doğru bir Feng Shui için ise bu
elementi güneyde tercih etmek ve uygun renk kombinasyonu için kırmızıyı
ve kardeş rengi olan yeşili mekâna yedirmek önemli. Bu bakışla Feng Shui’nin
derinliklerine inip, evinizi sadeleştirerek elementlerinizi ve renklerinizi belirleyin;
enerjiyi akıtın, zıtları bir arada bulundurun. Oyun gibi başlayan sürecin sonunda
basit bir dekorasyon değişikliğinin ötesine geçtiğinizi hissedeceksiniz.
Bunları yaparken ise unutmayın; Feng Shui birkaç günde hızlı bir alışverişle
yaratabileceğiniz bir şey değildir. Tek renk ve materyale bağlı kalmak ise
düşülebilecek en büyük hatalardan biridir. Önerimiz Feng Shui’ye gerçek
dinlenmeyi yaşadığınız yatak odanızla başlamanız, aceleci olmamanız,
dinginliğe giden yolu sakin bir şekilde yürümeniz. Evinizdeki bu değişikliklerin
ruhunuzda yaratacağı farkı görmeye değer!
Seyahat
DÜNYANIN EN
GÜZEL ŞELALELERİ
Nefes kesici, doğa harikası şelaleleri yerinde ziyaret ediyoruz. Kuzey Amerika’dan Güney
Afrika’ya dünyanın en müthiş beş şelalesine sizin için daha yakından baktık.
Victoria Şelaleleri / Zambiya & Zimbabwe
Orijinal adı “gürleyen duman” anlamına gelen Mosi-oa-Tunya olan Victoria Şelaleleri
Zambiya ve Zimbabwe topraklarında bulunuyor. Filler, su aygırları ve timsahların
tadını çıkardığı Zambezi Nehri’nin bazalt bir platoya 107 metreden döküldüğü
yerde meydana gelen bu doğa harikasında su, Afrika’nın güneyinde 97 kilometre
boyunca uzanan Batoka Boğazı’na akıyor. Şelalenin üzerindeki sis bulutları bazen
300 metrenin üzerine çıkabiliyor. Özellikle de Ocak-Nisan ayları arasında, yaz
yağmurlarından sonra… Bu bulutlar manzarayı rahat görmenize engel olabilir
ancak ortaya çıkan doğal görünüm başlı başına bir manzara sunuyor. Şelalenin
doğu kıyısında konuşlanmış Zambezi Sun, surlarla çevrili geleneksel bir Afrika
kasabasından esinlenmiş mimarî özelliklere sahip bir kamp resort’u ve konaklamak
isteyenleri geleneksel bir misafirperverlikle ağırlıyor.
Angel Şelaleleri / Venezuela
Dünyanın en yüksek şelalesi olan Angel Şelaleleri Venezuela’da neredeyse bir
kilometre yükseklikten dökülüyor. Yükseklik o kadar fazla ki su, yere ulaştığında
damladan çok buğuyu andırıyor. İsmi “melek şelaleleri” anlamına gelen Angel
Şelaleleri ironik bir şekilde “Kötülük Tanrısı’nın Dağı” anlamına gelen Auyán-Tepuí
platosuna dökülüyor. Ülkenin en büyük ulusal parkı olan Canaima National Park’ta
yer alan şelaleyi görmeye giderken küçük bir yerli kasabası olan Canaima’dan
da geçiyorsunuz. Hem hiking hem de nehir gezisini bir arada yapma fırsatınız
oluyor. Yol boyunca hayranlıkla izleyeceğiniz birçok nokta çıkıyor karşınıza.
Nisan-Aralık arasında şelalenin tepesi genellikle bulutlarla kaplı oluyor. Jungle
Rudy Campamento ile şelale manzarasını havadan izleyebileceğiniz bir tura
katılabilirsiniz. Aynı şirketin Canaima’daki kampı yerel malzemelerle döşenmiş rustik
bir otel ve bungalow’larda konaklama olanağı sunuyor. Ayrıca şelaleye çok yakın iki
kulübeleri de var.
Detian Şelaleleri / Çin & Vietnam
Yemyeşil pirinç tarlalarının üzerinde yükselen dağlarıyla
klasik bir Asya manzarası sunan Detian Şelaleleri ve Guichun
Nehri ve rüya gibi, ipek dokulu bir sis bulutu yaratıyor. Bu
şelale yüksekliğinden çok genişliğiyle öne çıkıyor. Taraçalı bir
yükseklikten dökülen ve bir kısmı güneybatı Çin topraklarındaki
Guangxi’de bulunan şelale Vietnam’da Banyue Şelaleleri
adıyla biliniyor. Haziran ve Temmuz en nemli aylar ancak aynı
zamanda bu iki ay nehrin ve şelalenin en hareketli ve en pitoresk
olduğu zamanlar. Detian Şelaleleri etrafındaki sınır bölge
uzun zamandır tartışma konusu.Dolayısıyla ülkeler arası bu
sınırı geçmek bazen sıkıntılı olabiliyor. Şelalelere Çin toprakları
üzerindeki Nanning’den ulaşabilirsiniz. Burada konaklamak için
kapalı ve açık havuzlara, bir gece kulübüne ve bir de spa’ya sahip
ultramodern Best Western Premier Red Forest Hotel’i tercih
edebilirsiniz.
Mardalsfossen / Norveç
Norveç’in fiyort dolu güneybatı bölgesi Mardalsfossen, Avrupa’nın en yüksek
şelalelerinden birine sahip. 660 metre yükseklikteki granit tepeden dökülen şelale,
hükümet tarafından 1970’lerde hidroelektrik santrali olarak kullanılmasına karar
verilen Mardalsfossen’de bu sebeple ziyarete yalnızca 20 Haziran-Ağustos arası açılıyor.
09.00-21.00 saatleri arasında ziyaret edilebilecek şelaleyi ziyaret ettiğinizde 15 katlı
cam kule Rica Seilet Hotel Molde’de konaklayabilirsiniz. Lüks ve avangart bir tasarıma
sahip olan göl manzaralı otel Mardalsfossen’den yarım günlük bir araba yolculuğu
uzaklığında.
Yosemite Şelaleleri / A.B.D.
Kaliforniya’daki Yosemite National Park’ta bulunan Yosemite Şelaleleri tepeden aşağıya
bir lunapark treni gibi kıvrılarak ilk etapta 435 metre boyunca iniyor. Toplamda 740
metrelik bir iniş yapan şelaleleri görmek için hiking iyi bir seçenek. Özellikle yürümekten
yorulmayanlar oldukça dik bir rota olan Upper Yosemite Falls’a tırmanabilir. Yazın
turist sezonunda burası çok kalabalık olabiliyor. Şelaleleri bu zamanda görmenizi
önermiyoruz çünkü asıl güzelliği kayboluyor. Onun yerine ilkbaharın sonunu tercih edin.
Hem daha az kalabalık oluyor hem de şelalenin daha coşkun olduğu bir dönem olması
sebebiyle daha güzel bir manzarayla karşılaşıyorsunuz. Konforlu çadırlar ve balkonlu
odalar sunan Yosemite Lodge iyi bir konaklama alternatifi.
Teknoloji
DİJİTAL
ANTİKALAR
Bilgisayar çağını yakalamış tüm kuşaklara sesleniyoruz.
Modeli eskiyen iPod’larınızı, onuncu sürümü çıkmış
video oyunlarınızı, evinizin deposuna kaldırdığınız
bilgisayarlarınızı, hatta klavyelerinizi sakın atmayın! Çok
yakında sandığınızdan da değerli olabilirler.
80’lerin sonundan günümüze gelen bilgisayar kuşaklarının nostaljik
olmadığını, retroya önem vermediğini kim söylemiş? Onların
da pek yakın bir tarih de olsa eskiyi özlemle andıklarını, geçmişe
dair parçaları retro fetiş objeleri olarak yeniden geri getirmeyi
arzuladıklarını biliyoruz. Bir metre kablolu kocaman fareler,
bugünün netbook’larının ağırlığında klavyeler, bir kişinin kolayca
taşıyamayacağı masa üstü bilgisayarlar, akıllı telefonlar çıkmadan
önce yanımızdan ayırmadığımız iPod’lar, tuğla gibi mobil telefonlar,
ağır ağır yüklenen düşük çözünürlüklü bilgisayar oyunları, bugünün
hızlı, hafif ve kompakt halefleriyle karşılaştırıldığında belki hantal
ve gereksiz görünebilirler, ancak bilgisayarı onlarla tanıyıp öğrenen
kuşaklar için çok özel anlama sahipler. Hepsi hayatımızın, bir daha
asla gelmeyecek bir dönemini hatırlatan duygusal anlam yüklü
parçaları. 90 öncesi kuşakların yaşamlarının fiziksel ifadesi plaklar
ve pikaplar, posterler, kitaplar, dergiler ve fotoğraf albümleriydi.
Bilgisayar çağının başındaki kuşağın aynı ifadesi ise disketlerde,
MP3 çalarlarda ve düşük çözünürlüklü video ve bilgisayar
oyunlarında hayat buldu. Bugün dünya Kindle ve iPad çağını
yaşıyor. Bilgisayar oyunları, yerini kinetik şekilde çalışan gerçeklik
simülasyonlu video konsol oyunlarına ve çok oyuncuyla çevrimiçi
olarak oynanan bilgisayar oyunlarına bırakmış durumda.
Eskinin yeniden doğuşu her alanda olduğu gibi teknoloji ve
bilgisayar alanında da geçerli. New York’ta yakın zamanda yapılan
bir müzayedede dünya üzerindeki 200 Apple 1 bilgisayardan biri
374 bin 500$’a alıcı buldu. Bu, dünyada çalışır durumda olan bir
düzine modelden biriydi. Ne var ki bu bilgisayarı alan kişinin onun
çalışır olmasıyla çok da ilgilenmediği aşikâr. Zira bu bilgisayarlar
artık işlevsellikleriyle değil taşıdıkları manevi ya da tarihi değerle
fiyatlandırılıyor. Tıpkı bir Ming vazo ya da Shakespeare’in eserlerinin
ilk kopyalarından birinin fiyatlandırıldığı gibi… Eğer sizin de bilgisayar
teknolojisinin doğuş çağıyla özel bir bağınız ve koleksiyon merakınız
varsa bu müzayedeleri takip etmenizi öneririz zira bu rakamlar
bundan sonra geometrik şekilde artacak gibi duruyor.
Teknolojik geçmişimizle aktif bir ilişkimizin olması fikrinde önemli bir
şey daha var. Sadece bakmaktan keyif aldığımız sanat yapıtlarından
ve tarihi eserlerden farklı olarak eski bilgisayarlarla ve teknolojik
aletlerle olan ilişkimiz çok daha etkileşimli bir yapıya sahip. Bu
bilgisayarlar insanlık tarihinin olduğu kadar bizim de yaşamımızın,
geçmişimizin, çocukluğumuzun ya da gençliğimizin bir parçası.
Anılarımızda önemli bir yer edinen öğeler…
Teknolojik tarihimiz bilgisayarların ve bilgisayar teknolojisinin
diğer ürünlerinin ne kadar büyük bir hızda değişip geliştiğini
göstermesi açısından da önemli. Günümüzde teknolojik
cihazların büyük bir sayıda seri üretim yöntemiyle üretildiği
göz önüne alındığında enderlik özelliğinin kendisinin teknoloji
dünyasında son derece nadir bulunduğu söylenebilir. Bu
da primitif sayılabilecek ilk bilgisayar ürünlerinin koleksiyon
değerinin ne kadar yüksek olduğu konusunda fikir verecektir.
Bundan sonra asla bir başka Apple 1 olmayacağı gibi, 22.
yüzyılda da Bill Gates’in seri üretim masa üstü bilgisayarları
ve Steve Jobs’ın “first-edition” iPod’u, sahipleri tarafından
atılmadığı ve saklandığı takdirde paha biçilemeyecek değerde
koleksiyon parçaları olacak. Hatta tahminler öyle gösteriyor
ki bir “first-edition” iPod, sahibinin ünlü bir kişilik olmasından
bağımsız olarak son derece yüksek fiyatlara alıcı bulacak.
Belki de bu yüzden bilgisayarlarınızı atmayıp saklamanızı,
iPod’unuzu “nasılsa iPhone’umdan da müzik dinliyorum”
düşüncesiyle bir başkasına vermemenizi, eski Nintendo, hatta
birkaç yıl önce aldığınız Call of Duty Black Ops oyunlarınızı
çöpe atmamanızı şiddetle tavsiye ediyoruz. Tarihimiz
artık makinelerin tarihi olarak devam ediyor, farkında
mısınız? Çocukluk ve gençlik anılarımız da git gide sokakta
arkadaşlarımızla oynadığımız oyunlarla değil hangi bilgisayar
oyunlarını hangi teknolojik alette oynadığımızla şekilleniyor.
Download