Avukatlık Ofislerinin Dili

advertisement
________________________________________________oyasahin@superonline.com_________
AVUKATLIK OFİSLERİNİN DİLİ
Ahmet Haşim “ Frankfurt Seyahatnamesi ” adlı kitabında mealen ; Bir yabancının gözüyle bir
şehre bakmaktan bahseder . Gerçekten de bir yabancının gözüyle , bırakın bir şehre , bir
ortama , bir insana baktığınızda ; Onun deyimiyle gözler etraftaki rahatsız şeyleri kavramak
için yataklarından lüzumundan fazla fırlar , kulaklar ise işittiklerini anlamak için aşırı gayret
sarf eder . Böylece bir şeyi sürekli görerek alışkanlık kazananlardan farklı olarak pek çok
ayrıntıyı görür olursunuz .
Ben de staja başladığım ilk yıllarda hem adliye binalarının hem de avukatlık bürolarının
mekan olarak örgütlenme biçimi ve düzenlerini çok yadırgadığımı hatırlıyorum . Hatta o
zamana kadar hep Sultanahmet de yaşadığım halde -adliye binasının postane katı dışındaki
katlarına hiç uğramamış biri olarak- staj nedeniyle adliye koridorlarında dolaşmaya
başladığımda ; Gördüğüm kırılmış camlar , kirli koridorlar , yerlerdeki sigara izmaritleri ve
yerlerde sürünen dosyalar vb. nedeniyle :
“ Benim iş mekanlarımdan biri ve en büyüğü bu olacaksa ......” diyerek kendime çok
acımıştım .
“ Hukuk fakültesini bunun için mi bitirmiştim ...”
Şimdi de görece biraz daha iyi olmakla beraber, durum pek fazla değişmiş değil . Ama ben
artık alıştım . Bir yabancının gözü ile değil bir tanıdığın gözü ile görüyorum .
Aynı şekilde avukatlık büroları da çok ilgimi çekerdi . Koltukların , otobüs koltukları gibi
bıçakla yırtılmış ve içinden süngeri çıkmış halleri ile öylece kullanılıyor olması ya da bir
bacağı sakatlanıp yan durduğu halde bir onarıma tabi tutulmayışları.......Kısaca biraz özenden
mahrum bırakılmış görüntüleri beni şaşırtıyordu . İnsanların böyle bir ortam karşısında yeterli
güveni duymayacaklarını düşünüyordum . Mekandaki görece özensizlik, ben de diğer işlere
de yansır duygusu uyandırıyordu .
Üstelik gördüğüm bu büroların para kazanamama gibi bir sorunları da yoktu . Zaten bu
yüzden de bilinçli bir tercih olduğunu fark ediyor ama nedenini algılayamıyordum .
Daha sonra bunun gerçekten de bilinçli bir tercih olduğunu öğrenecektim . Zira şöyle
düşünülüyordu ; “ Vatandaş büro kapısından içeri girince çekingenlik duymamalıdır.
Gösterişli bir büro içeri girişi zorlaştırır ” . Hatta bir meslektaşım benimkine benzer
düşüncelerle bürosunun bulunduğu handa iyileştirmeler yapmak istediğinde... Han
sakinlerinin tepkisi ile karşılaşmış ve neredeyse hayatlarının önemli bir bölümünü geçirdikleri
ortamın güzelleştirilmesine , gösterilen tepkiyi anlamak için çaba sarf edince şu gerçeği !!!
öğrenmişti;
“ İşyeri güzel ve bakımlı olursa vergi memurlarının ziyaretleri de o derece sıklaşır ” .
Belki de haklıydılar .
Ancak , Türkiye çok hızlı bir değişim geçiriyordu . 70‟li ve 80‟li yılların Türkiyesi ile 90‟lı
yılların Türkiyesi arasında gerçekten çok büyük farklılıklar vardı . Değişimin başladığını
görmezden gelebilir miydik ? Öncelikle artık “tevazu” “ Ayağını yorganına göre uzatma” out
olmuştu . Herkes her şeyin en iyisine layık olduğunu düşünüyordu . Bir bürodan içeri girerken
bakımlı , gösterişli bir ortama girmek artık kimseyi korkutmuyor . Tam tersi oraya girebilecek
kadar kendilerini ayrıcalıklı görmekten hoşlanıyorlardı . Ayrıca vergi memurlarının
ziyaretlerini sıklaştırmaktan daha etkili yöntemler geliştirdikleri de görülüyordu  Telefon
açıp “ Matrah arttırımında bulunmanızı öneririz “ diyorlardı .......
Tüm bu gözlemlerim , daha sonra “ Etkili iletişim “ konusundaki yayınlardan edindiğim
bilgilerle mekanın kullanımının da aslında bir “mesaj ” ilettiği bilgisi ile pekişti .
Kim olduğumuz ve başkaları ile ne tür bir iletişim arzu ettiğimize bağlı olarak , fiziksel
mekanları farklı şekilde kullanıyoruz . Bunu belki bilinçli bir biçimde yapmıyoruz ........
Dolayısıyla , özellikle büro mekanlarımızı örgütlerken bu mekan yolu ile ne söylüyoruz ?
Veya girdiğimiz bir mekan bize ne söylüyor ? Bunu iyi yorumlarsak iletişim engellerini
aşmamız daha kolaylaşacaktır diye düşünüyorum.
Mekan hakkında anlaşılması gereken ilk şey , onun bir alanı temsil ettiğidir . Hayvanlar kendi
alanlarının sınırını belirleyip bu alanı dışarıdan müdahalelere karşı savunurlar . İnsanoğlu da
böyle davranır . Çitler, kapılar ve her türlü sınır belirleyiciler bir kişiye ait olanı , dünyanın
geri kalanından ayırır . Sınırlar güvenlik ve mahremiyet sağlar , insanı başkalarının
istenmedik ihlallerine karşı korur ( En azından sınırlar bu kimselere istenmediklerini bildirir) .
İnsanlarda “ mülkiyet” ve “ev” duygusu önemli görünüyor . Ev bildik olandır , önceden
kestirilebilir olandır , bana ait olandır .
Alan olarak mekanın önemi ofiste de kendini gösterir . (1)
İhtilaflı bir tartışmayı sürdürmek, hiyerarşi ve yetkiyi vurgulamak veya direktif vermek için ,
görüşmeyi kendi ofisinizde yapmanız öneriliyor.
Mekan alanı tanımladığı gibi , ortamın diğer özellikleri de insanlar arası iletişimin boyutu ve
türü de dahil olmak üzere davranışı etkiler . MIT‟ten Thomas Allen , Ar-Ge ofislerindeki
iletişim kalıplarını incelemiştir. Allen 25-30 metrenin ötesindeki uzaklıkta kişisel iletişimin
önemli ölçüde azaldığını görmüştür.
Ofis alanlarımızı konuşmanın niteliğini etkilemek için kullanabiliriz . Örneğin ; Birçok
yönetici ofislerini iki farklı alana kurarlar . Birinde, yönetici bir masanın ucundan öteki uçta
oturmuş kişiyle konuşur . Böyle bir düzenleme , yöneticinin yetki ve konumunu vurgular .
İkinci bir alanda , sandalyeler bir kahve masasının çevresine dizilir ya da birbirlerine dik açı
yapacak şekilde yerleştirilir . Bu düzenleme hiyerarşik farklılıkları gözden uzak tutmak
arzusunu gösterdiği için , daha özgür bir fikir alışverişini , hatta daha samimi görüşmeleri
teşvik eder .
Mekan düzenlemelerinin insanlar üzerindeki etkisi, kültür antropologlarının insanlardaki
kişisel mekan duygusu konusundaki gözlemleriyle bağdaşmaktadır . Farklı kültürden
insanların rahat konuşma mesafesine ilişkin algılarının değişiklik gösterdiği tespit edilmiştir .
Örneğin ; İngiliz ve Almanlar konuşurken Amerikalılara oranla birbirlerinden uzak durdukları
, Araplarla Japonların ise birbirlerine daha yakın durdurdukları tespit edilmiştir .
Dik açılı sandalyelerde oturan kişiler birbirlerinin kişisel alanına daha kolay dahil
olabilmektedir . İki kişi arasına masa konulduğunda , etkileşim kişisel alandan sosyal alana
kaymaktadır. İki kişi arasındaki iletişimin içeriği ve niteliği , insanlar bir mekan bölgesinden
ötekine geçtiklerinde belirgin ölçüde değişmektedir . İnsanlar mobilya düzenlemesinin bir
sonucu olarak çoğunlukla birbirinden uzaklaşmaktadır . (2)
Kısaca diyebiliriz ki , her girdiğimiz ortamın verdiği bir mesaj vardır . Bu ortam banka şubesi,
otobüs garı , avukatlık bürosu veya bir devlet dairesi olabilir . Her ortamda o ortamı yaratan
bilinç , ortam aracılığı ile bize bir mesaj yollar. Aynı şekilde biz de bürolarımızda yarattığımız
ortamla gelenlere bir mesaj yollarız . Bunun ne kadar farkında olursak o kadar etkin
kullanabiliriz .
Ayrıca mekanlarımızda kullanılan renkler de biz farkında olmadan gelenleri etkiliyor .
Girdiğimiz bir lokantadan neden kalkmak istemediğimiz, yolda yürürken neden birden bire
acıktığımız, neden kapalı bir alanda otururken sıkıldığımıza verilen cevap enteresan.....
Renkler...
Renkler kendi dilleriyle karşımızdakine, muhatabımıza bizim karakterimizi bizden önce
anlatıyor.
Renklerin bu etkisini fark eden batılı şirketler, bunu iş hayatında sıklıkla kullanmaya başlamış
ve çok da başarılı olmuşlar.
Kansas Üniversitesi Sanat Müzesi'nde bir araştırma için halının altını elektronik bir sistemle
donatmışlar, duvar rengini beyaz ve kahverengi olarak değişebilir yapmışlar. Arka fon beyaz
kullanıldığında, insanlar müzede yavaş hareket etmiş, daha uzun süre kalıp, daha fazla alanda
dolaşmışlar.
Arka fon kahverengiye döndüğünde ise, insanlar müzede çok daha hızlı hareket edip, daha az
alan dolaşmış ve müzeyi çok daha kısa sürede terk etmişler.
Büronuzda kahverengi mobilyalar kullanmayın deniyor ! Kahverengi aynı zamanda teklifsiz,
rahat bir renk olarak kabul ediliyor . Karşımızdakinin kendini resmiyetten uzak, daha rahat
hissetmesini ve açılmasını sağlar. Tüm ünlüleri rahatlıkla konuşturmasıyla tanınan ünlü
televizyoncu Larry King'i programında her seferinde kahverengi kravatlar ve ceketlerle
görürsünüz.
Yeşil, güven verir deniyor . O yüzden bankaların logolarında en çok tercih ettikleri iki renkten
biri .
Siyah, gücü ve tutkuyu temsil eder. Hırsın da bir ifadesidir. Bizde ve Batı'da siyah, matemi
simgelerken Japonya'da mutluluğun simgesidir. Fonda kullanıldığında karamsarlığı çağrıştırır.
Işığı yok eder. Konsantrasyonu en çok getiren renktir. Einstein'in konsantre olabilmek için
perdeleri siyah, gün ışığı olmayan bir odaya girip ve bu şekilde düşündüğü söylenir.
Mavi ve özellikle lacivertin sonsuzluğu, otoriteyi ve verimliliği çağrıştırdığı belirtiliyor. Bu
yüzden dünyadaki firmaların yarısından fazlası logolarında maviyi kullanıyorlarmış .
Tüm bunlara ek olarak ; Ofislerimizin , aynı zamanda uyum içinde yaşanılan bir yer olmasının
da bizler için önemli olduğunu göz önüne alarak ofisin yerleşimine de kısaca değinmek
istiyorum . Ofislerin daha yaşanılır , bolluk ve bereket içinde yerler olması için Çinlilerce
kullanılan Feng Shui „nin son derece ilginç önerileri var . Giderek daha çok insan Feng Shui‟
ye değer vermekte ve uygulamaktadır .
Feng Shui , Çin‟de yüzyıllardan beri uygulanmakta ve yer küre ile uyum içinde yaşama
sanatı olarak adlandırılmaktadır. Mimari uygulamalarda da giderek dikkate alınan Feng Shui
„nin kendine göre bir mantığı var . Uğurlu yönleriniz , uğurlu köşeleriniz , mekan içinde aile ,
servet,ün,evlilik,çocuklar,kılavuzlar,kariyer,bilgi köşeleriniz ve bu köşelerin nasıl
kullanılacağına ilişkin ilginç öneriler getiriyor . Ben burada ofis yerleşimi için uygulanabilir
ve yararlı gördüğüm birkaç Feng Shui önerisini sizlerle paylaşacağım .
Ofisinizin iç düzeni ve yerleşimi , işin tüm işlevlerinin rahatça uygulanabileceği biçimde
olmalıdır . Uzun bir koridorun ucundaki ofis kötü konumlandırılmış oluyor . Merdivenlere ya
da asansörlere bakan ofisler de Feng Shui‟ye göre sakıncalı . Zira bunun zenginliği
kaçıracağına inanılıyor . En iyisi ofisin bir koridora açılması . Ancak doğrudan bir tuvalete
bakmamalı . Çünkü tuvalet de zenginliği alır götürür deniyor . Durum buysa tuvaletin
kapısının kapalı durması sağlanmalı ve kapının üzerine bir ayna asılmalı .
Uzun ve dar koridorlar varsa ve hele bu koridor bir kapı veya pencereye açılıyorsa koridor
duvarlarına aynalar asılması ayrıca rüzgar çanları ve kristaller kullanılması öneriliyor .
En ideali ofisin dikdörtgen ya da kare olması . Çalışma masasının yerleşimi son derece önemli
Kapıya bakarak oturulması öneriliyor . Kapıya arkası dönük oturanlar kendilerini rahatsız
hissederlermiş . Masa girişten de olabildiğince uzak olmalı . Odanın biçimi nedeni ile giriş
rahatça görülemiyorsa bir aynadan yararlanılması tavsiye ediliyor. Ancak kapıya dönük
otururken de tam kapının karşısında oturulmamalı . En iyisi masanın kapıyla bir açı yaratacak
şekilde yerleştirilmesi . Masanın arkasında pencere olmamasına da özen gösterilmeli .
Masa yerleşimi için birkaç örnek (3) ;
Sonuç olarak diyebiliriz ki ; Bir çoğumuz ofis mekanlarımızı belli bir iletişimi teşvik edecek
biçimde kurmaya çalışırız ama bazen bunun fazlaca bilincinde olmayabiliriz ve aynı zamanda
kendimiz hakkında da bu yolla mesaj vermiş olduğumuzun da pek farkında olmayabiliriz .
İki insan birbirinin farkına vardığı andan itibaren yapılan ve yapılmayan her şeyin mesaj
değeri olduğunu ve sürekli iletişim halinde olduğumuzu (4) gözden uzak tutmamalıyız .
___________________________________________________________________________
1- Harward Business Rewiev , “ Etkin İletişim” ; Mess yayınları , Sf. 130
2- Age , Sf.130
3- Richard Webster , İşyeriniz İçin feng Shui , Sf.66-73
4-Doğan Cücenoğlu ; İletişim Donanımları , basım 2002 , Sf.189
Download