PEPTİT YAPILI OTOKOİDLER Aminoasit zincirinden meydana gelmiş yapılardır. • Anjiotensin • Bradikinin • Endotelin • Atriyal Natridiüretik Peptit ve • Endotel kaynaklı gevşetici faktör ANJİOTENSİN: Bilinen en güçlü vazokonstrüktör maddedir. Vücutta iki ayrı anjiotensin sistemi bulunur: • • Hormonal sistem: Tüm plazmada sentezlenir Doku Renin-Anjiotensin sistemi: Damar endoteli ve düz kas hücrelerinde, kalp gibi organlarda bulunan ve lokal hormon etkisi gösteren sistemdir. Her ikisinin de güttüğü gaye 14 aa’li α-2 globülin yapısında bulunan Anjiotensinojen prekürsörünün oktapeptid (10 aa’li) yapısındaki Anjiotensin II (AT-II)’ye dönüşümünü sağlamaktır. Normalde KC’de yoğun olarak sentezlenen Anjiotensinojen prekürsörü böbrekte farklılaşmış düz kas hücreleri olan Juktaglomerüler aparatta sentezlenen “RENİN” adlı asit proteaz vasıtasıyla; 10 aa’li AT-I’e dönüştürülür. Oluşan AT-I süratle, özellikle AC’de yoğun olarak sentezlenen Anjiotensin Dönüştürücü Enzim ( ADE ya da ACE) ya da diğer adıyla Kininaz II enzimi vasıtasıyla aktif AT-II’ye (ki anjiotensin denildiğinde akla gelmesi gereken şey, aktif olan bu maddedir) dönüştürülür. Esas etkiyi oluşturan peptit fragmantı bu AT-II’dir. Oluşan bu AT-II’de daha sonra bir aminopeptid olan anjiotensinaz vasıtasıyla AT-III’e dönüştürülür. Bilmemiz gereken AT-I ve AT-II. AT-III ise bunun yıkım ürünüdür. Sentezlenmiş olan anjiotensin hormonu, kendi reseptörleri üzerinden ve bazı dolaylı yollardan bir takım etkiler gösterirler. AT reseptörlerinin iki alt tipi vardır. AT1 ve AT2. AT1 reseptörleri üzerinden gelişen farmakolojik etkiler: AT’nin asıl farmakolojik etkileri, bu AT1 reseptörleri üzerinden gerçekleşir. Bu etkiler: • • Sıvı elektrolit dengesi (osmotik homeostaz) sağlanması Arteriyel kan basıncının regülasyonu Şeklindedir. AT; bu etkilerini: - Vasküler düz kas - Adrenal korteks - Böbrek - Santral Sinir Sistemi (SSS) üzerinden sağlar. • Kardiovasküler etkiler: Damarlar: AT’nin en önemli etkisi vazokonstrüksiyondur. Bununla beraber arteriol ve srekapiller sfinkterleri büzerek, vücutta Total Periferik Damar Direnci (TPDR)’nin artmasına ve Kan basıncının (KB) yükselmesine neden olur. Kalp: Kan basıncının artışına bağlı olarak baroreseptör stimülasyonuna, dolayısıyla kardiyak debinin azalmasına neden olur. KB’da çok ufak dozlarda bile damar düz kasındaki AT1 reseptör aktivasyonuyla KB’yi artırır. Daha yüksek dozlarda santral ve periferik sempatik aktiviteyi artırarak KB’nin daha da yükselmesine neden olur. • Adrenal korteks: AT, KB’yi etkilemeyen ufak dozlarda bile böbrekte “zona miraloma” tabakasını etkileyerek ALDOSTERON sekresyonunu artırır. Bunun sonucunda vücutta daha fazla Sodyum ve su tutulumuna neden olur. • Sempatik sinir sitemi: Özellikle intravenoz (IV) verildiklerinde beyin sapındaki “Area Postrema” bölgesini etkileyerek santral sempatik stimülasyona neden olurlar ve kan basıncını artırırlar. Periferde ise Adrenerjik sinir uçlarından ve adrenal medulladan Adrenalin ve Nor-Adrenalin sentezi ve salınımını artırırlar. • Santral Sinir Sistemine etkileri: Özellikle hipofizin arka lobundan “Antidiüretik hormon” salımını artırarak dipsojenik (aşırı su içilmesi) etkiye neden olur. • Böbrek: İndirekt olarak aldosteron ve antidiüretik hormon salıverici etkisiyle doğrudan böbrek kan akımını azaltıcı etkisinden dolayı antidiüretik, antinatriüretik etki oluşturur. • Diğer Düz Kaslarda: Özellikle uterus, GIS, Trachea, Bronş düz kaslarında güçlü bir biçimde kasıcı etki oluşturur. Böbrekte jugdaglomerüler hücrelerden salınan RENİN, başta sempatik sinirlerin stimülasyonu ve böbreğe sunulan sodyum konsantrasyonundaki azalma gibi nedenlere bağlı olarak sentezi ve salıverilmesinde artış görülür. Bu artışa bağlı olarak da AT peptidinin oluşumu artar ve bu da çeşitli patolojik durumlara neden olabilir. Normalde vücutta Renin-Anjiotensin sistemi ile Kinin-Kinuklidin sistemi denge halinde bulunmaktadır. Bu dengenin çeşitli durumlarda; örneğin renovasküler tümörlerde, kronik böbrek yetmezliğinde, esansiyet HT’da Renin-Anjiotensin yönüne doğru kayması, hastalarda KB’nin yükselmesiyle karakterize HT’ya neden olmaktadır. Yapılan çalışmalarda Esansiyel HT’li hastaların % 30’unda renin etkinliğinin de artmış olduğu gözlenmiştir. Anjiotensin Preparatları: Bu ilaçlar klinikte iki amaçla kullanılırlar. 1. AT reseptörlerinin aktive edilmesi 2. AT etkisinin antagonize edilmesi Klinikte kullanılan ilk AT preparatı, AT oktapeptidinin Asparjin ve Valin amino asitlerinin değişikliğiğle üretilen ilaçtır. Bu ilaç özellikle spinal anestezi veya hipotansif ilaç zehirlenmesine bağlı ortaya çıkan KB düşüşünün tedavisinde kullanılmıştır. Anjiotensin preparatlarının büyük çoğunluğu esansiyel HT tedavisinde kullanılır. Anjiotensin Antagonistleri: Bu ilaçlar 4 başlıkta toplanırlar. a- Renin salımını inhibe eden ilaçlar: PROPRANOLOL, KLONİDİN, METİLDOPA. Böbrekten reninin salınmasını inhibe ederek AT dönüşümünü bloke eder. b- Renin inhibitörleri: Aktinomisesten elde edilen PEPSTATİN adlı madde renin enzimini inhibe ederek KB’nin düşmesine neden olur. c- Anjiotensin Dönüştürücü Enzim İnhibitörleri: AT-I’in AT-II’ye dönüşümünü katalizleyen ADE’yi inhibe ederler. Büyük çoğunluğu peptit yapılı değildirler. (TEPROTİD hariç). Bu ilaçlardan ilk tedaviye gireni KAPTOPRİL’dir, bundan sonra da molekül üzerinde bir takım iyileştirici modifikasyonlarla yan tesirleri azaltılmış ENALAPRİL, LİZİNOPRİL, RAMİPRİL, FOSFİNOPRİL, KİNAPRİL, PERİNDOPRİL adlı ilaçlar bulunmuştur. Bu ilaçlar Anjiotensin dönüştürücü enzimi inhibe ederek AT-II oluşumunu azaltmakta ve KB’i düşürmektedirler. Bu ilaçlar aynı zamanda aldosteron sentezinin azalmasına neden olur ve böbrekten geçen kan akımını da artırarak diüretik ve natriüretik etki oluşturur. Başta esansiyel ve renovasküler HT olmak üzere, konjestif kalp yetmezliği (KKY) tedavisinde, Diabete bağlı gelişen nefropatiyi önleme ve tedavi etmekte, Miokard İnfarktüs (MI)’ye bağlı sol ventrikül yetmezliği tedavisinde endikedir. Peptid yapılı olan ilaç TEPROTİD de ADE’i inhibe ederek biraz önceki hastalıkların tedavisinde kullanılabilir ancak pahalı olması dezavantaj teşkil eder. d- Anjiotensin Reseptör Blokörleri: Son yıllarda tedaviye girmişlerdir. AT-II peptidinin C ucundaki fenilalanin aa’in izolösin ya da alanin aa ile yer değiştirmesi yapıya antagonistik özellik kazandırmaktadır. Bu değişiklikle üretilen ilaçlar AT1 reseptörlerini bloke ederek tedavide sıklıkla kullanılmaktadır. Özellikle başta sentezlenen SARALAZİN adlı ilaç ve “7-izolösin AT-II” sonrasında geliştirilen bifenilimidazol yapısındaki LOSARTAN, VALSARTAN, İRBESARTAN, KANDESARTAN adlı ilaçlar, AT1 reseptörleri üzerinde kompetetif antagonist etkinlik göstererek esansiyel ve renovasküler HT tedavisinde yaygın şekilde kullanılmaktadır.