KRİZ VE KADIN FERHAT KARAAĞAÇ (2013) GİRİŞ Ödevimin genel başlığı Kadın ve Kriz oluşturmakta. Ödevi yazarken öncelikle ekonomik krizlerin nedeni olan sermaye birikim rejimine tarihsel süreci ile değineceğim. Ardından toplumsal cinsiyet açısından etkilerine bakarak bu kriz süreçlerinde yaşanan değişmeler/ dönüşmeleri aktarmaya çalışacağım. Söz konusu değişim ve dönüşüm ile birlikte kriz süreçlerinde kadının yerini sorgulayacağım. Böylece öncesinde kadının toplumsal cinsiyet açıklamaları ile etkilerini aktarırken bir yandan da eldeki veriler ve açıklamalarla birlikte kriz süreçlerinde kadının yerinin ne olduğu ve hangi bağlamda önemsendiği, önemsenen bu bağlamın gündelik politikalara nasıl yansıdığını tespit etmeye/ sorunsallaştırmaya çalışacağım. Tüm bu açıklamaların Krizin Cinsiyeti konusunda bize veriler sağlayacaktır. Bu veriler ışığında sonuç olarak da kadın ve kriz üst başlığında özelde “Krizin Cinsiyeti Var Mıdır?” sorusuna/sorunsalına yanıt bulamaya çalışacağım. Bu soruya yanıt bulurken elbette ki aynı zamanda mevcut ekonomik sistem olarak anlatılan kapitalizmin ( sermaye birikim rejiminin) cinsiyetli yapısını da irdelemiş olacağız. Zira bu sistemin bir çıktısıdır kriz süreçleri. Tarihsel süreci ile sermaye birikim süreci 16. yüzyılda değerli metaların bulunması ve ticaretinin yaygınlaşması ile birlikte köle ticaretinin yaygınlaştı. Bu süreçte kapitalizmin ana damarı ticaret burjuvazisi üzerinden yürüyordu. 19. yüzyıla gelindiğinde sanayi devrimi ile birlikte yeni sömürge alanları oluştu ve rekabetçi kapitalizm yükseldi. Bu süreç sömürgelerin konumu ve kullanımı konusunda kapitalist ülkeler arasında çıkar çatışmalarını körükledi ve arka arkaya iki dünya savaşı yaşandı. İki dünya savaşının ardından ABD destekli küresel yardımlarla birlikte kapitalizmin (liberal ekonomik sistemin) yayılması süreci başladı. Diğer tarafta elbette Sovyet deneyimi vardı. 1945’li yıllar ve devamında ’70 li yıllara geçen sürede özellikle ’29 büyük buhranın verdiği koşullar altında kitlesel talebin yaratılmaması olgusu içinde Keynesyen politikaların uygulandığı bir dönem başladı. Kamu harcamaları, sosyal transferler yolu ile devletin ekonomideki ağırlığı artmış bu yolla mevcut sermaye birikim rejiminin devamlılığı sağlanmaya çalışılmıştır. Bu dönem politikaları özellikle Üçüncü Dünya Ülkeleri veya Gelişmekte Olan ülkeler olarak ifade edilen ülkelerdeki sanayi tercihleri( ithal ikameci) ve kadın istihdamı ile krizlerin bunun üzerindeki etkileri tarihsel bağlamında değinmek gerekecektir. Keynesyen dönemin ardından ’70 li yıllarla başlayan süreçte mevcut yapının durgunluğa evrilmesi, kamu yatırımlarının payının büyüklüğü, enflasyon ve işsizliğin birlikte meydana gelmesi, petrol krizi gibi nedenlerle sermaye birikim rejimi krize girdi. Keynesyen iktisat yerini arz yanlı iktisatçılara, neo-liberal anlayışa bıraktı. 1980 ve sonrası dönemde Kamu harcamaları ve sosyal harcamalar minimize edildi. Sağlık, eğitim, ulaşım ve barınma özelleştirildi. Söz konusu krizin bir boyutu mevcut fordist ürerim yapısının değişmesi oluşturuyordu. ( Post- fordizme geçiş). Üretim biçimlerindeki/ üretim araçlarının niteliğindeki değişim ekonomiyi ve sosyal ilişkileri, kültürel yapıyı da değiştiriyordu. Fordizm ile birlikte düzenli emek, kitlesel talep, katı hiyerarşik örgütlenme bir arada gitmiyordu. Üretimin esnekleşmesi beraberinde esnek çalışmayı getirdi. Bu da düşük maliyetli işgücünü ifade ediyordu. Üretim yapısının niteliği ve buna paralel sermaye birikim rejiminin belirleyiciliğinde kadınların söz konusu rejim içindeki konumu açısından irdelenmesi açıklanması gereken bir alanı oluşturuyordu. Tarihsel süreci ile mevcut sermaye birikim rejimini anlattıktan sonra özellikle son dönem etkileri bakımından toplumsal cinsiyet açısından krizin etkilerine geçebiliriz. Krizin Toplumsal Cinsiyet Açısından Etkileri Toplumsal Cinsiyet açısından krizin kadınlar açısından etkilerini anlatırken değinmemiz gereken ilk kavramlardan biri cinsiyete dayalı iş bölümü olacaktır. Buradan hareketle kadınlara atfedilen roller üzerinden ve erkeklere toplum tarafından atfedilen roller üzerinden bakılarak kurgulanan cinsiyetin kendisi biyolojik anlamda “sex”ten farklı bir anlam içermektedir. Toplumsal cinsiyet tanımı gereği roller ve onların toplum tarafından kurgulanışı üzerinden cinsiyet ilişkilerine/sürekliliklerine ve bunların kanıksanmış pratiklerine bakar. Bu anlamıyla da bu toplumsal cinsiyet kriz süreçlerinde etkili olacaktır. Kadınlar özellikle kriz süreçlerinde öncesinden farklı olarak gelir dağılımının bozulması ve hane gelirinin azalmasıyla birlikte bunu telafi etmek için iş gücüne katılım sağlamaktadır. Ancak söz konusu bu katılım ağırlıklı olarak enformel ( kayıt dışı, güvencesiz, esnek ) alanda olmakta bu da kadınların ev içindeki ikincil konumlarına paralel erkeğin kamusal alanında, onun ekonomik çevresinde/kurguladığı alanda da ikincil konumunun dışlanmasının/ ikincil kılınmasının bir göstergesi olarak okunabilir. Enformel sektörün kendisi kayıt dışılığın bir sonucu olarak kadını sosyal korumadan mahrum bırakır. Başta bunun sonuçları ağır olmakta, kadın hem ev içi kamusal alandaki işlerini yapmakta hem de erkeklerin kamusal alanı olarak kurgulanmış piyasa içinde çalışmakta bir anlamda bölünmüş bir hale gelmektedir. ( Hem çalışan hem de ev işini yapan kadın; korumasız, güvencesiz, esnek.) (Toksöz,www/pdf, 2009:5-8, Berktay, 2012:29- 32 ) Kadınların enformel sektörde çalışmalarına yakın zamandan da örnek verilebilir. Bangladeş’teki tekstil fabrikası yangının da görülüyor ki enformel sektörün kendisi ( taşeronluk) insan hayatını hiçe sayan, korumasız, güvencesiz bir sektördür. Sermaye birikim rejiminin açlığı gelinen noktada kendini bir kez daha göstermiştir. Burada çalışanların yoğunlukla kadın olması krizin etkilerinin en önemli göstergelerinden biridir. ( www/bianet, bbc, 28.05.13) Krizin etkileri toplumsal cinsiyet açısından değerlendirmede Gülay Toksöz, ülkelerin gelişmişlik düzeyleri, cinsiyetçi işbölümünün özellikleri, refah devleti gibi uygulamaları gibi bir dizi faktöre göre farklılaştığını belirtmiştir. Söz konusu faktörlere bağlı olarak değişen kadınlara yönelik politikalarda kısıntı yapılan kalemlerin kadınların ve çocukların gereksinimleri ile ilişkisi ve bu kesintilerin vereceği zarardır. Türkiye özelinde bakarsak istihdamın yapısında, tarımsal istihdamda, tarımsal istihdamın küçük ölçekli yapısına bağlı olarak kadın ve erkek emeğine dayandığı buna karşılık sanayi istihdamının ağırlıkla erkek emeğine dayalı olduğu görülür. Kadınlar açısından tarım-dışı istihdam esas olarak hizmetler sektöründe mümkündür. Ancak Türkiye’de işgücü piyasaları ve meslekler toplumsal cinsiyet temelinde ayrışmış oldukları için “erkek işi” olarak görülen iş kollarında ve mesleklerde istihdam şansı yoktur. 1995- 2006 yılları arasında tarımdaki istihdamın daralması özellikle kadınların iş gücü dışına çıkmasına ve ekonominin yeterli düzeyde istihdam yaratmaması kentlerde işgücüne katılan kadınların yüksek oranlı işsizliğine, istihdama katıldıklarında ise düşük vasıflı olanların ağırlıkla enformel istihdam biçimlerinde yer almasına neden olmaktadır. (Toksöz,www/pdf, 2009:5-8) Kriz Süreçlerinde Kadının Yeri Bu başlıklandırmada kriz süreçlerinde kadın nerede konumlanıyor, hangi bağlamda konumlanıyor sorularına/ sorunsallarına yanıt bulmaya çalışacağız. Bunu yaparken kriz süreçlerinde kadın istihdamının yapısına bakacağız ve buradan bir değerlendirme ile kadın ve krizi ilişkilendirmeye çalışacağız. Böylece krizi aşmada kadının konumuna bakacağız. Gelişmekte olan ülkelerdeki kriz dönemlerinde istihdam ve toplumsal cinsiyet arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalarda kadınların istihdama ilişkin iki tezin ön plana çıktığı görülmektedir. Bunlardan ilki yedek işçi ordusu hipotezidir. Bu hipoteze göre toplumsal cinsiyet özellikleri kadınların kriz dönemlerinde ilk vazgeçilenlerden olmasına neden olacaktır. Bir diğer hipotez ise ikame hipotezidir. Buna göre kadınların emek piyasasında düşük ücretle çalışmaları, güvencesiz ve örgütsüz olmaları nedeniyle oluşan dezavantajlı konumları kriz koşullarında mukayeseli bir üstünlüğe dönülebilmekte, bu durum kadın işçilerin erkek işçiler yerine ikame edilmesine neden olmaktadır (Toksöz,2011: 317). Buradan hareketle Gülay Toksöz, TÜİK işgücü verilerini kullanarak şu değerlendirmeyi yapmaktadır: 2008 krizi ve 2009 yılında kadınların hem istihdam oranlarında hem de işsizlik oranlarında erkeklere göre bir artışın yaşandığını göstermektedir. Bu olgu Türkiye dahil gelişmekte olan ülkelerin emek piyasalarında kadınlar için ikame ve yedek işgücü hipotezinin aynı anda gerçekleştiğini doğrulamaktadır. (Toksöz,2011: 318). Şu durumda şöyle bir sav ileri sürebiliriz. Kriz dönemlerinde kadınlar ikincil konumlarına paralel mevcut birikim rejiminin krizinin aşılması amacıyla bir araç olarak belirlenmekte ve ardından yine aynı gerekçe ile işten çıkartılarak işsiz kalmakta ya da enformel sektörlerde, ev eksenli işlerde çalışmaya zorlanmaktadır. Kadının hem ev içindeki emeği sömürülmekte bunun yanında kriz süreçlerinde ucuz iş gücü potansiyeli ile piyasa için satılan emeğin karşılığının erkeklere oranla alınamaması, düşük kalması ( ücret eşitsizliği) kadınların kriz dönemlerinde istihdam özelinde hangi bağlamda değerlendirildiğinin göstergesidir. Bu bağlam krizin aşılmasında kadının ucuz iş gücü olarak görülmesi bağlamıdır ya da öte taraftan öncelikle kadınları işten çıkartılması yolu ile kadının enformel alana kaymasının zeminin sağlanmasıdır. Ev içi alanda nasıl bir süreç izleyecektir diye sorulduğunda; yani kriz dönemlerinde bu alanda nasıl bir konuma sahiptir sorusuna verilecek yanıtta öncesinden farklı olarak krizin eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlanma bakımından da sonuçları olumsuzdur. Hane üyelerinin beslenme standartlarının gerilemesi kadınları ve kız çocukları daha olumsuz etkilemektedir. İş kaybı ve yaşam mücadeleleri insanların ruh sağlığını da olumsuz etkilemekte, hane halkı içinde alkol ve uyuşturucu kullanımı artmaktadır. Erkekler aileyi geçindiren rolünde ötürü kaybettikleri iktidar alanlarının çelişkisini yaşarken aile içi şiddet bunun bir göstergesi olarak ortaya çıkmaktadır. Kriz dönemlerinde kadınların öncesinden daha korumasız olmasına da şöyle yanıt bulabiliriz. Kadınerkek eşitsizliğinin güçlü olduğu ülkelerde; - Kadınların hane içindeki ödenmeyen emeklerine bağlı olarak işgücü piyasasındaki ikincil konumları - Yaygın şekilde enformel istihdamda yer alışları - Ekonomik kaynaklara ve bilgiye erişimlerindeki güçlükler Kadınları kriz karşısında daha korumasız bırakmaktadır. Dolayısıyla kadınların kriz dönemlerindeki konumu korumasız ( güvencesiz) bir durumdur Kriz dönemlerinde, işten çıkarmalarda, ikincil gelir sahibi olduğu gerekçesiyle kadınlara öncelik verilmesi özellikle aileyi kendi başına geçindiren, dul, boşanmış kadınlar ile kocaların işsiz veya hasta, sakat olduğu kadınlar açısından büyük felakete yol açmaktadır. Mevcut toplumsal ücret açıkları ( eşit işe eşit ücret olmadığı durum) kriz dönemlerinde hızla düştüğü için daha da büyümektedir. ( Aralarındaki eşitsiz ilişki) Kriz dönemlerinde formel sektörde iş bulamayan enformel ekonomiye, kendi hesabına veya ücretli çalışmaya yönelmektedir. İşverenler de işçileri sözleşmeli, geçici, kısmi zamanlı enformel düzenlemeler içinde istihdam etmektedir. Erkeklerin işlerini kaybetmesi özellikle genç kadınların aile gelirindeki azalmayı telafi için işgücü piyasasına girmelerini sağlamaktadır. Kadınlar, daha düşük eğitim ve vasıf düzeylerine bağlı olarak ev hizmetlerinde, seyyar satıcılıkta iş bulmakta veya ev eksenli çalışmaktadır. Genç kadınlar fuhuş ve eğlence sanayine yönelmektedir. (Rusya, Yunanistan kriz dönemleri örnekleri.) Kadın tüccarlar piyasadan aldıkları ürünleri zor koşullarda bölgeden bölgeye taşıyarak kayıt dışı olarak satmaya çalışmaktadır. Krediye ulaşmadaki zorluklar nedeni ile tefecilere muhtaç kalmaktadırlar (Toksöz, 2011: 128-160, 2009: 27-29 ). Krizin Cinsiyeti Var Mıdır? Burada en önemli tartışma alanlarından biri ev-içi emek tartışmalarıdır. Sermaye birikim rejimi para-meta-para döngüsü içinde bir sömürü rejimidir. Kapitalist artı değere el koyarak bu sömürü ilişkisini yönetir, kurgular. Burada ev içi emek kapitalizmin emeğin yeniden üretiminde kullandığı bir sömürü alanı mıdır sorusunu beraberinde getirecektir. İşte sermaye birikim rejimi kadınların ikincil konumlarından yararlanarak, ev-içi emeği doğallaştırarak ve dolayısıyla görünmez kılarak onun üzerinden meta üretiminde başat rolde olan emeğin ( burada yoğunlukla erkek emeği) yeniden üretimini ücretsiz sağlamakta, dolayısıyla da sömürülmektedir. Ayrıca toplumsal cinsiyet argümanı ile aktarırsak cinsiyete dayalı işbölümü çerçevesinde de doğallaştırarak görünmez kılmaktadır. Mevcut sermaye birikim rejimi tarihsel süreci ile anlatırken görülmesi gereken sermaye birikim rejiminin erliliğidir de. Tarih yazımında var olma mücadelesi veren kadınlar buradaki yokluğunun da sorgulanmasını toplum cinsiyet üzerinden yapmış. Özel alan , kamusal alan ayrımında özel alanında bu alanları kurgulayan toplumsal forma referansla politik olduğunu söylemiştir. Bu politiklik tam da patriarkal pazarlık üzerinden yürüyen, ihsan eden, kendisine göre konumlandıran yapısı ile iktidarın erilliği onu kurgulayan ve var eden sermayenin de erilliğinin göstergesidir. Böyle bir ikincilleştirmeden, özel alanın politik kimliğinden çıkarmanın ve dolayısıyla dokunulmaz kılınmasının, bağımlı kılmanın ve sonuçlarının, yok saymanın ve dolayısıyla iktisadi anlamda da sömürmenin ( ev içi emek) kime yararı vardır? Eril cinsiyete. ( Sermaye birikim rejiminin kendisine de.) Mevcut iktidar yapısının ( sistemin) kendisi bir erkekler arası sözleşmenin ifadesidir ( sözleşmeyi yapan erkeklerdir- politik alanda var olan, siyaseti yapanüreten-katılan - kurgulayan- yöneten ) hem de sistemin ekonomik, toplumsal, siyasi olarak ifadesi olan sermaye birikim rejimi cinsiyetli bir rejimdir ( Alkan, 2005:17-31, Acar- Savran, Demiryontan, 2012). SONUÇ Hem kadının kriz karşısında konumlanışı hem de sermaye birikim rejiminin ve dolayısıyla bir çıktı olarak krizin cinsiyetinin ne olduğu sorusuna vereceğimiz yanıt kadının kriz dönemlerindeki rolünün ne olduğunu da gösterir niteliktedir. Yukarıdaki açıklamalarda da olduğu gibi krizin süresini kısaltmak, yükünü hafifletmek ve mevcut sistemin devamını sağlamak adına kriz koşullarında kadın hem özel alan olarak ifade edilen aile içinde hem de kamusal alanda ( ekonomik birimler de ) öncesinde de sömürüldüğü gerçeği altında daha çok sömürülmektedir sonucuna ulaşabiliriz. Buradan ulaşacağımız bir diğer sonuç da sermaye birikim rejiminin bir çıktısı olarak da krizin cinsiyetli bir yapıda olduğudur. Bu cinsiyet ( erkeklerin erkekler üzerinde-baskın erkek kültürü-, erkeklerin kadınlar üzerinde kurduğu iktidar ilişkilerini de ifade eden) eril cinsiyettir. KAYNAKÇA: -Acar- Savran, Tura Demiryontan, Gülnür, Nesrin, Kadının Görünmeyen Emeği, Yordam Yayınları, 2012, 2. Basım. -Alkan, Ayten, Yerel Yönetim ve Cinsiyet: Kadınların Kentte Görünmez Varlığı ( Toplumsal Cinsiyet ve Politika dersi için uyarlanmış metin) , 2005. -Fatmagül Berktay, Tarihin Cinsiyeti, Metis Yayınları, 2012. -Gülay Toksöz, http://www.ilo.org/public/turkish/region/eurpro/ankara/areas/woman/3_rapor/kriz_kosullarinda_topl umsal_cinsiyet.pdf, 2009, 14.05.2013. -Gülay Toksöz, Kalkınmada Kadın Emeği, Varlık Yayınları, 2011. -www/bianet, bbc, http://bianet.org/bianet/bianet/146255-400-tekstil-iscisi-ayda-37-dolaracalisirken-oldu, http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/05/130510_banglades_1000.shtml, 28.05.13. -William H.McNeill, Dünya Tarihi, İmge Yayınları: 2008.