Murat PIÇAK, Duygu SÜLOĞLU, Abdullah EKER (Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi) 5 Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi Murat PIÇAK Duygu SÜLOĞLU Abdullah EKER Özet Cumhuriyet’in ilk yıllarında Osmanlı Devleti’nden miras kalan iktisadi yapıdaki yetersizlikler nedeniyle, devlet eliyle sanayileşme yoluna gidilmiştir. Bu çabaların bir sonucu olarak yerli bir girişimci sınıfın oluşturulmasına öncülük etmek amacıyla İş Bankası kurulmuştur. Bu çalışmanın amacı İş Bankası’nın kuruluş sürecini mevcut iktisadi koşullar temelinde değerlendirmek ve dönemin iktisadi yapısına ışık tutmaktır. Sürecin daha iyi anlaşılabilmesi için öncelikle bankacılık faaliyetlerinin başlangıcı ele alınacak, ardından da Cumhuriyet öncesi ve sonrasındaki döneme değinilerek İş Bankası’nın kuruluş süreci ve Türkiye iktisadi yapısındaki konumu değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler: Bankacılık ve Türkiye İş Bankası Jel Kodları: E50, N2, G2 Giriş Türkiye ekonomisinin temelini anlayabilmek ve günümüzdeki ekonomik görünüme yorum yapabilmek ilk olarak Cumhuriyet dönemi iktisadi yapısını anlamayı ve çözümlemeyi gerekli kılmaktadır. Osmanlı’dan devralınan ilkel sanayi düzeni ve savaş borçları eşliğinde yeni bir devlet ve sistem yaratma ideali ile yola çıkan genç Türkiye ekonomisi, tarım ve ticarete dayalı ekonomik yapısını değiştirmek ve yerli bir sanayi kesimi yaratarak kalkınmayı gerçekleştirmeyi hedeflemiştir (Altun, 2007: s. 7). Bu amaçla milli unsurların sanayileşme çabalarının desteklenmesi ve yerli bir 140 Dünden Bugüne EKONOMİ YAZILARI (Editörler: Selçuk KOÇ, Sema YILMAZ GENÇ, Kerem ÇOLAK) burjuvazi yaratılması ideali Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki hâkim görüş olmuştur. Osmanlı Devleti döneminden kalan tarımsal üretime dayalı ve sanayi alanından daha çok imalat niteliğindeki üretim yapısının değiştirilmesi, ulusal bağımsızlık ölçüsünce değer görmüş ve ulusal kalkınmanın planı İzmir İktisat Kongresi’nde belirlenmiştir. Yerli burjuvazi yaratılması ve bu kesimin krediler aracığıyla desteklenmesi ideali milli bir bankanın kurulmasını gerekli kılmış ve bu görevi üstlenecek bir ana ticaret bankasının kurulması kararlaştırılmıştır. Bu çalışmanın amacı İş Bankası’nın kuruluş sürecini Osmanlı İmparatorluğu’ndan devir alınan yapı ve mevcut iktisadi koşullar temelinde değerlendirmek ve dönemin iktisadi yapısına ışık tutmaktır. Bu amaçla öncelikle ülkemizde bankacılık faaliyetlerinin başlangıcı genel olarak irdelenecek ardından Cumhuriyet öncesi ve sonrasındaki ilk döneme değinilerek İş Bankası’nın kuruluşu ve Türkiye iktisadi yapısındaki konumu değerlendirilecektir. Osmanlı Devleti’nde Bankacılık ve Cumhuriyet Öncesi Dönemin Analizi Bankacılık tarihi M.Ö. 3500’lere kadar uzanmaktadır (Yetiz, 2016: s. 108). Bankacılık faaliyetleri ise genel olarak Orta Çağ Avrupa’sındaki sarraflık faaliyetleri ile birlikte başlatılmaktadır. Sarrafların gelişimleri mevcut iktisadi yapı içerisindeki ihtiyaçlar temelinde şekillenmiştir. Farklı ayarlardaki paraların takas edilmesi ve aristokrat tebaanın yüksek oranlı tüketim gereksinimlerinin karşılanması amacıyla sarraf kredilerine başvurulması bankacılık sektörünün gelişim sürecini başlatmıştır (Silier, 1975: s. 485). Sarraf olarak nitelendirilen bu kimseler zaman içerisinde faaliyet alanlarını arttırarak önce bankerlere daha sonra kurum şeklindeki bankalara dönüşmüşlerdir. Osmanlı İmparatorluğu içerisinde de sarraflık faaliyeti Orta Çağ ile başlamıştır. Büyük oranda azınlık tebaa tarafından üstlenilen bu işler, zaman içerisinde sarraflıktan bankerlik aşamasına taşınmıştır (Artun, 1983: s. 22). Osmanlı Devleti’ndeki sarraflar İmparatorluk içerisinde Avrupa’daki sarraflara benzer faaliyetler gerçekleştirmişlerdir. Devlete ait ihtiyaçların karşılanması ve hazinenin desteklenmesi amacıyla borç para verilmesi, vergi hâsılatı karşılığında kredi temininin sağlanması vb. görevler bu dönemde sarraflar tarafından üstlenilmiştir. Tüm bu görevler 19. Yüzyıl 141 Murat PIÇAK, Duygu SÜLOĞLU, Abdullah EKER (Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi) itibari ile Galata Sarrafları olarak bilinen girişimcilerin Galata Bankerleri’ne dönüşümünü hazırlayan süreçleri oluşturmuştur (Silier, 1975: s. 486). Gelişim seyri bakımından Dünya ile benzerlik gösteren Türk bankacılık sistemi, ulaşılmak istenen hedefler bakımından ise farklılık içermektedir. Dünya’daki sistem Sanayi Devrimi ve sermaye birikimlerinin sanayi kesimine kredi biçiminde aktarılması hedefi ile yola çıkarken, Osmanlı’daki hedef Hazinenin gereksinimlerinin karşılanması temelinde gelişim sağlamıştır (Akgüç, 1989: s. 10; Pamuk, 2012: s. 122). Ülkemizde sarraflık girişimlerinin bankacılık faaliyetlerine dönüşümü aşamasındaki karar, kâğıt paranın 1840 tarihi ile çıkarılma kararı eşliğinde gelişim sağlamıştır. Bu süreç içersinde kâğıt para değerindeki düşmeler nedeni ile hükümet, 1845 yılında en tanınmış iki Galata Bankeri, J. Alleon ve Th. Baltazzi ile Osmanlı parasının değerinin korunması amacıyla bir sözleşme yapmıştır. Bu sözleşme ile 1847 tarihinde ülkemizdeki ilk banka olan İstanbul Bankası (Bangue de Constantinople) kurulmuştur. Bankacılık faaliyetlerini üstlenen İstanbul Bankası, açılış amacı olan Osmanlı parasının istikrarının sağlanması konusunda başarı kaydedememesi ve paranın değerindeki devamlı düşüşler nedeni ile 1852 tarihinde kapatılmıştır (Artun, 1983: s. 22; Akgüç, 1989: s. 10). 1856 Islahat Fermanı’nda bir bankanın kurulması kararı tekrardan gündeme gelmiştir. Bu karar ile 1856’da merkezi Londra olan Osmanlı Bankası (Ottoman Bank) kurulmuştur. Osmanlı Bankası’nın açılması pek çok yabancı bankanın daha açılması sürecini başlatması nedeniyle önem arz etmektedir (Artun, 1983: s. 23). Osmanlı Bankası, ilerleyen süreçte hükümetin kâğıt para basılması yönündeki talebi üzerine Bank-ı Osmanii Şahane adını almış ve devlet bankası statüsü elde etmiştir. Banka devlet görevlerinin yanı sıra ticari bankacılık faaliyetlerini de sürdürmeyi devam ettirmiştir (Keyder, 1993: s. 138; Akgüç, 1989: s. 17). 19. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı Devleti’nin içerisinde yer aldığı darboğaz giderek ağırlaşmış ve Kırım Savaşı ile ilk kez dış borç ile tanışılmıştır (Kazgan, 2009: s. 22). Toprak yapısı ve vergilendirme usulleri nedeni ile artık değer yaratamayan ve Batı Avrupa modeli sanayileşmeyi sağlayamayan Osmanlı Devleti, son dönemlerinde fetihlerin azalması ve savaş kayıpları nedeni ile giderek zayıflamış ve bu süreç hazinenin yükünün her geçen gün giderek ağırlaşmasına sebebiyet vermiştir. Osmanlı Bankası, bu süreçte Osmanlı İmparatorluğu’nun dış borçlanmaları konusunda da 142 Dünden Bugüne EKONOMİ YAZILARI (Editörler: Selçuk KOÇ, Sema YILMAZ GENÇ, Kerem ÇOLAK) görev almış, 1863 tarihinden sonraki dış borçlanmaların tamamına yakını Osmanlı Bankası aracılığında sağlanmıştır. Osmanlı Bankası ile temin edilen bu borçlar özellikle İngiltere ve Fransa’dan temin edilmiştir (Artun, 1983: s. 12-27). Osmanlı Devleti, siyasi ve iktisadi koşulların olumsuz seyri ve borçlanma sürecinin giderek artması ile 1875 tarihinde dış borçlarını ödeyemeyeceğini bildirmiş ve moratoryum ilan etmiştir (Kazgan, 2009, s. 23-24). 1878 yılında düzenlenen Berlin Kongresi’nde ise siyasi ve iktisadi zayıflığın ve çöküşünün bir göstergesi olarak İmparatorluğun mali yapısının zayıflığı ve mevcut borçların ödenemeyeceği algısı ile bu süreci yönetecek bir kurulun oluşturulması kararı verilmiştir. 1881 yılına gelindiğinde ise Muharrem Kararnamesi ile Osmanlı Devleti’nin iflası belgeye bağlanmış ve çok uluslu bir iflas masası olan Düyun-u Umumiye idaresinin devlet gelirlerine el koyması karara bağlanmıştır (Pamuk, 2012: s. 230-233). Tüm bu olumsuz tabloya ve siyasi zayıflıklara nazaran bir takım faaliyetler sürdürülmeye devam etmiştir. Cumhuriyet öncesi dönemde kurulan bir diğer önemli banka Ziraat Bankasıdır. Ziraat Bankası 1888 tarihinde ilk Türk bankası olarak kurulmuştur. Öşür vergisine %1’lik ilave ile sermayesi oluşturulan Ziraat Bankası’nın başlıca hedefi, çiftçi kesime kredi imkânı sunarak tarımsal üretimin geliştirilmesini desteklemek olarak belirlenmiştir. Ancak bu amaç Osmanlı Devleti’nin içerisinde bulunduğu iktisadi koşullar nedeni ile büyük oranda gerçekleştirilememiş, Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar tarım sektörü finansmanı sınırlı bir seviyede kalmıştır (Keyder, 1993: s. 139). II. Meşrutiyet sonrasında ise İttihat ve Terakki iktidarının etkisi ile Musa Akyiğitzade ve Ahmet Mithat tarafından savunulan ‘‘mili iktisat’’ tezi sanayileşmeye dönük devlet müdahalesi ve teşvikleri beraberinde milli sanayi burjuvazisi yetiştiriciliğini savunuyor, Alman Tarihçi Okulu himayeci doktrininden hareketle sanayileşmeyi kalkınmanın ana adımı olarak görüyordu (Boratav, 2012: s. 26). Bu dönemde milli bir burjuvazi oluşturulmasına katkıda bulunmak amacı ile birtakım yasal düzenlemelerde bulunulmuştur. Bu kapsamda 1914 tarihinde kapitülasyonlar kaldırılmış, 1916 tarihinde Milli İhracat Birlikleri ve kurların resmi olarak belirlenebilmesi amacıyla 1917’de Kambiyo İşlemleri Komisyonu 143 Murat PIÇAK, Duygu SÜLOĞLU, Abdullah EKER (Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi) kurulmuştur. Spekülasyonlarla mücadele amacıyla Men-i İhtikâr Heyeti’nin gayrimüslim tebaaya olan yaptırımları da bu düzenlemeler kapsamındadır (Ergüder: 2011: s. 16). İttihat ve Terakki iktidarı döneminde benimsenen milli iktisat anlayışı ile bankacılık ve ticari faaliyetlerde Müslüman-Türk unsurları teşvik etme politikası Birinci Dünya Savaşı döneminde de devam etmiştir. İttihat ve Terakki iktidarının bu yöndeki çabalarının en açık göstergesi ise İtibar-ı Milli Bankası’nın kurulmasıdır (Ökçün, 1975: s. 462). İtibar-ı Milli Bankası, İttihat ve Terakki hükümetinin mevcut iktisadi düzeni değiştirmek ve krediler vasıtası ile sanayileşme adımını gerçekleştirebilmek amaçları ile 1916 tarihinde kurulmuştur. Kurucuları: İstanbul mebusu Hüseyin Cahid Bey, Biga mebusu Cavid Bey, tüccar Tevfik Bey ve Hazine’dir (Ökçün, 1975: 416). Bankanın faaliyete geçirilmesi aşamasında, hedeflenen milli kalkınma sürecinde etkin bir rol alması planlanmış ve banka 4 milyon lira sermaye bedeli ile faaliyete başlamıştır (Pamuk, 2012: s. 240). 1909-1918 dönemleri arasında İstanbul’da 15 adet (beşi yabancı sermayeli), Anadolu’da ise 11 adet banka kurulmuştur. Bu döneme ilişkin verilere göre İstanbul’da yer alan bankaların tüm bankacılık işlemlerini yürüttükleri, Anadolu’daki bankaların ise daha çok yerel tüccar örgütü niteliğinde olduğu belirtilmektedir (Keyder, 1993: s. 139). II. Meşrutiyet sonrası milliyetçi politikalarında etkisi ile milli bir sanayi kesimi yaratabilmek ve sanayi yatırımlarını özendirebilmek için bankacılık çalışmalarının yanı sıra 1913 yılında Teşvik-i Sanayi Kanunu kabul edilmiştir. Sanayileşme adımları için başlangıç niteliğinde olan bu kanun Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde de Türkiye Cumhuriyeti hükümetince de gözden geçirilmiş ve 1927 yılında yeniden yürürlüğe konulmuştur (Şahin, 2009: s. 13). Cumhuriyet öncesi dönemin sanayi faaliyetleri ise oldukça sınırlı bir düzeyde kalmıştır. 1915 yılında sayıları 255 olan sınaî işletmenin 72 adedi 1908 senesi sonrasında kurulan tesislere aittir. 1913’de gerçekleştirilen toplam sınaî üretimin %83,5’i, 1915 ’de ise %82,3’ü dokuma ve gıda sanayilerinden oluşmaktadır. Dokuma ve gıda sanayisi aynı zamanda bu dönemde faaliyette bulunan toplam işçi sayısının %71 ve %75,8’ine istihdam sağlamıştır. 1915 yılı verilerine göre, pamuk ipliğinin %20,5’i ve pamuklu dokuma tüketiminin %9,5’i üretilerek karşılanmakta geri kalan 144 Dünden Bugüne EKONOMİ YAZILARI (Editörler: Selçuk KOÇ, Sema YILMAZ GENÇ, Kerem ÇOLAK) ihtiyaç miktarı ise ithalat ile kapatıldığı anlaşılmaktadır (Boratav, 2012: s. 33). Sayısal verilerlerden hareketle mevcut yapısı büyük oranda dokuma ve gıda sanayisinden oluşan Osmanlı ekonomisinin hâkim olduğu alanlarda dahi büyük oranda dışa bağımlı olduğu görülmektedir. Cumhuriyet Döneminin Analizi: 1923-1929 Cumhuriyet dönemi ekonomisinin temeli, önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere İsmet İnönü ve Celal Bayar tarafından atılmıştır. Cumhuriyet’in ilanından sonraki ilk on beş yıl boyunca toplumsal, siyasi ve iktisadi pek çok devrim gerçekleştirilmiştir (Altun, 2007: s. 7). I. Dünya Savaşı sonrası dönemi, iktisaden çok zayıf imkânlara sahip olan Anadolu halkının büsbütün yoksunluk içerisine düşmesine neden olmuştur (Cem, 1975, s. 284). Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde Anadolu köyleri genel olarak geçimlik üretimde bulunan, ilkel üretim yöntemlerinin kullanıldığı, dış dünyaya oldukça kapalı, devlet ile bağlantıları vergilendirme ve askerlik konularından öteye geçmeyen okul, yol, su, sağlık vb. hizmetlerin yok denecek kadar az olduğu bir yapıdadır (Çavdar, 2015: s. 132). Milli mücadele dönemi sonrasındaki iktisadi koşullar da toplumsal yapı gibi yoksunluklar içerisindedir. Batıcılık anlayışı ve kapitülasyonlar vasıtası ile geleneksel zanaatlar ve üretim yıkılmış durumdadır. Ulusal ekonomi içerisinde birkaç fabrika dışında milli sayılabilecek bir sektör bulunmamaktadır. 1923 verilerine göre, sanayi üretiminden ziyade imalat özellikleri taşıyan 386 adet iş yerinde 20.000 kadar sanayi işçisi bulunmaktadır ve temel ihtiyaç maddelerinin büyük bölümü ve önemli miktarda giyim eşyası dışarıdan karşılanır durumdadır. Cumhuriyet’in ilk dönemlerindeki bu yoksunluklara koşut ithalat oranları da yüksek seviyelerde gerçekleşmiştir. 1923 verilerine göre ithalat 145 milyon, ihracat ise 85 milyon olarak gerçekleşmiştir (Cem, 1975: s. 284-286). Mustafa Kemal Paşa, iktisadi sanayileşme lokomotifi ile ulusal kalkınmanın fertlerin sanayileşme adımlarındaki başarıları ile nihayetleneceğine inanıyordu. Bu sebeple ulusal ekonomi içerisinde sanayileşme sürecini başlatacak yerli unsurlardan oluşan bir burjuvazi sınıfının yaratılması gerekli görülmüştür (Cem, 1975: s. 289). Osmanlı İmparatorluğu döneminde de cılız olmasına rağmen bir burjuvazi şüphesiz ki mevcuttu ancak bu kesimin üç özelliği: sanayi alanında değil ticaret alanında gelişmiş olmaları, bu duruma bağlı olarak komprodar nitelik taşımaları ve büyük 145 Murat PIÇAK, Duygu SÜLOĞLU, Abdullah EKER (Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi) oranda gayrimüslim tebaadan oluşmalarıydı. İç ticaretteki küçük ve orta sermayeli Müslüman ve Türk burjuvazi ise ekonomi içerisinde dağınık biçimde faaliyette bulunan, örgütsüz, zayıf ve büyük oranda gayrimüslim burjuvaziye bağımlı şekilde hareket eder durumdaydı (Boratav, 2012: s. 24). Osmanlı’dan devralınan iktisadi mirasın geliştirilmesi için evvela devlet desteği ile bir Türk girişimci gücü yaratılması ve bu itici gücün etkisinin iktisadi gelişime bağlanması hususi olarak İzmir İktisat Kongresi’nde netlik kazanmıştır (Tezel, 2015: s. 175; Cem, 1975: s. 288). İzmir İktisat Kongresi, 1923 senesinin Şubat ve Mart aylarında ulusal içerikli bir kongre olarak düzenlenmiştir. Kongreye katılanlar, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Ankara’da yer alan muzaffer kademe, meclis üyeleri, İstanbul’lu iş adamları, Anadolu eşrafından tanınmış kimseler, bir takım büyük toprak sahipleri ve işçi tebaasından oluşmuştur (Tezel, 2015: s. 175). Kongre’de, iktisat vekili Mahmut Esat Bey’in ‘‘mesleki temsil’’ ilkesini temel alarak oluşturduğu işçi, tüccar, sanayici ve çiftçi grupları temsil edilmiştir. Kongrenin başkanlığını Kazım Karabekir Paşa üstlenmiş, açılış konuşması ise Mustafa Kemal Paşa tarafından yapılmıştır (Boratav, 2012: s. 45). Kararların mili iktisat ideali temelinde alındığı İzmir İktisat Kongresi Boratav’a (2012) göre, ‘‘genel olarak kalkınmacı, yerli ve yabancı sermayeyi ve piyasaya dönük çiftçiyi özendirici, ekonomik hayatın denetiminin milli unsurlar eline geçmesini kolaylaştırıcı ve ılımlı bir korumacılığı ön gören tezlerin ön plana çıktığı’’ bir kongre olarak değerlendirilmektedir (Boratav, 2012: s. 46). Cumhuriyet’in ilk yıllarında hükümet, milli unsurlar tarafından üstlenilecek bir ticaretin gelişimine, fabrikaların açılarak faaliyete geçirilmesine, doğal zenginliklerin ortaya çıkarılmasına ve Anadolu’daki girişimcilerin desteklenmesine ve geliştirilmelerine öncülük verilmesi yönündeki politikalara ağırlık vermiştir (Ahmad, 1996: s. 167). Ulusal bankacığın geliştirilmesine olan ihtiyaç da resmi olarak ilk kez İzmir İktisat Kongresi’nde dile getirilmiştir (Artun, 1983: s.52). Kongrede alınan kararların uygulanmaya başlaması ile ilk olarak Ziraat Bankası’na yeni bir düzenleme getirilmiş, bankanın sermayesi ve faaliyetleri genişletilmiştir. Milli unsurların destekleneceği bir ticaret bankası kurulması yönündeki karar gereği 1924’de İş Bankası, sanayi bankası kurulması yönündeki karar gereği de 1925’de Sanayi ve Maadin Bankası kurulmuştur. Cumhuriyet 146 Dünden Bugüne EKONOMİ YAZILARI (Editörler: Selçuk KOÇ, Sema YILMAZ GENÇ, Kerem ÇOLAK) yönetimi bu çalışmalar ile hem tarımsal faaliyetleri hem de ticari ve sanayi faaliyetleri destekleme yönündeki çalışmaların yürütülmesinde görev alacak bankaların kurulmasında büyük çaba harcamıştır (Artun, 1983: s. 42). 1924 yılında Türkiye ekonomisindeki bankacılık faaliyetleri 17 yabancı banka, İtibar-i Milli Bankası, Ziraat Bankası ve küçük büyüklüklerdeki 16 Türk bankası tarafından gerçekleştirilmiştir. Mevduat büyüklüğü bakımından en büyük banka Osmanlı Bankası olmak ile birlikte, Türkiye Milli Bankası ve Selanik Bankası ise diğer önemli yabancı bankalar olarak sıralanmaktadır. Keyder’e (1993) göre, Türk bankaları 1920’li yıllarda genel manada başarılıdır ancak yabancı bankaların faaliyetleri tam olarak devir alınamamıştır. Ziraat ve İş Bankaları bu dönemde artan oranlarda mevduat kazanmış, 1924-1929 dönemleri arasında Türk bankalarındaki toplam mevduat oranı 8 kat artmıştır (Keyder, 1993: s. 140-145). Bu dönemde yerli ve yabancı bankaların 1923 yılındaki oransal dağılımına göre, tasarruf mevduat oranının %59,7’si ulusal nitelikli bankalar, %40,3’ü yabancı nitelikli bankalar aracılığıyla toplanmıştır. 1932 verilerine göre ise bu oranlar ulusal düzeyde %94,6 olarak gerçekleşmiş, yabancı bankaların mevduat oranı ise %5,4 seviyesine gerilemiştir. Mudi sayısında da benzer bir değişime rastlanmıştır. 1923’de yerli-yabancı mudi düzeyi 3184/4874 iken 1932’de yerli-yabancı mudi düzeyi 116407/2873 olarak gerçekleşmiştir. Bu verilerden hareketle ulusal bankaların faaliyetlerinin önemli düzeyde gelişim sağladığı görülmektedir (Artun, 1983: s. 45). Milli bankacılık alanındaki tüm gelişmelere nazaran 1920-1929 dönemleri arasında Türk tüccar ve sanayici kesimin çok kolay biçimde kredi bulabildiğini söylemek zordur. Kredi sağlanması aşamasında bankalar daha çok güven arz eden yabancı tacirleri tercih etmişlerdir. Bu sebeple Türk imalatçıların durumu, Türk sanayicilerin durumuna göre daha zorlu şartlar içermiştir. Bu döneme ilişkin bir başka tespit ise, yerli bankaların gelişim sağlamasına rağmen yabancı bankaların yerini tam olarak alamamış olması ve yerli tacirlerin kredi bulma çabalarıdır. Milli bankaların adımları bankacılık faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi açısından bir nebze çare olmuştur fakat yabancı bankaların gelişiminde söz sahibi olunamamıştır (Keyder, 1993: s. 146-147). 147 Murat PIÇAK, Duygu SÜLOĞLU, Abdullah EKER (Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi) 1923-1929 dönemi liberal iktisat programlarının benimsendiği bir dönemdir. Fakat liberal ifadesi tamamen devlet müdahalesi olmadığı anlamını taşımamaktadır. Bu dönemde ekonominin inşasına dönük olan iktisat politikalarındaki ortak payda, piyasa odaklı ancak devlet müdahaleciliği ve düzenleyiciliğinin de bulunduğu bir sistemdir (Kocabaşoğlu vd., 2001: s. 3). 1923-29 kuruluş dönemi iktisat politikası, İttihat ve Terakki döneminden mirasla ‘‘milli iktisat’’ olarak adlandırılmış ve ekonomik canlanma için gerekli olan sermaye birikimlerinin özel sektör aracılığıyla sağlanması amaçlanmıştır. Bu anlayış temelinde özel sektör ve devlet kesimi arasında bir eklemleşme yaratılmak istenmiş ve özel sektöre bir takım teşvik ve imtiyazlar sağlanmıştır (Kocabaşoğlu vd., 2001: s. 18; Boratav, 2012: s. 39-40). Kuruç’a (2011) göre, Cumhuriyet rejiminin inanarak benimsemiş olduğu ilk ilke, devlet ekonomisinin sağlamlaştırılması olmuştur. Buradan hareketle 1924 tarihi itibari ile ekonomide yeni bir zemin oluşturmaya başlanmıştır. İktisadi koşulların önemine ve iktisadi bağımsızlığın anahtarının da modern bir ticari seviyeye, sanayi mülkiyete ve mali sermayeye dayandığı temeli ile bu alandaki açıkları kapatacak politikalar geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu kapsamda bir dizi yeni kararlar alınmış ve uygulamaya geçirilmiştir. Bu kararlardan bazıları Aşar vergisinin kaldırılması, Medeni Kanun, İcra-İflas, Borçlar ve Ticaret Kanunları gibi pek çok değişiklik ve yeniliğin uygulanması biçiminde gerçekleştirilmiştir (Kuruç, 2011: s. 268-273). Lozan Antlaşması gereği, Osmanlı Devleti’ne ait borçların 2/3’si olan yaklaşık 85 milyon altın liralık tutarın ödeneceği yıl olan 1929 senesi aynı zamanda tüm dünyayı etkisi altına alan Büyük Buhran’ın başladığı yıl olmuştur. Lozan Antlaşmasına ek imzalanan Ticaret Sözleşmesi ile Türkiye Cumhuriyeti’nin dış ülkelere uygulayacağı iktisat politikaları beş yıl süre ile durdurulmuş, gümrük tarifelerinde 1916 tarihli Osmanlı gümrük tarifeleri temel alınmıştır. Bu tarifeye göre sanayi kesimi himayeden oldukça uzak kalmış, tarımsal tüketim mallarına da %30-40 oranında vergilendirme yapılmıştır. Anlaşma kapsamında uygulanan hükümlerin Türkiye Cumhuriyeti’nin gümrük gelirlerini arttırmasını ve sanayi kesimini dış rekabete karşı korumasını engellemeye dönük olması dikkat çekicidir. (Boratav, 2012: s. 43-45). 1929 tarihi itibariyle Cumhuriyet kendi gümrük rejimini yürürlüğe koyarken aynı zamanda yeni iktisat politikaları belirlemeye de yönelmiştir (Kuruç, 148 Dünden Bugüne EKONOMİ YAZILARI (Editörler: Selçuk KOÇ, Sema YILMAZ GENÇ, Kerem ÇOLAK) 2011, s. 254). Büyük Buhran neticesinde hammadde fiyatları sınaî ürün fiyatlarına nazaran çok daha fazla düşmüştür. İhracatın reel alım gücündeki düşmeye paralel ithalat kapasitesinde de büyük oranlı daralmalar meydana gelmiştir. Bu dönemdeki iktisat politikaları ithalatı sınırlayarak dışa kapanmak, durgunluk ve buhranın etkilerini bu şekilde bertaraf edebilmek temelinde şekillendirilmiş, ‘‘üç beyazlar’’ olarak isimlendirilen un, şeker ve pamuk-kumaştan başlayarak ithal ikameci yatırımlar yapılmıştır (Boratav, 2012: s. 64-65). Cumhuriyet yönetiminin Osmanlı Devleti’nden devraldığı toplumsal ve iktisadi yapı ‘‘mili tüccar’’ yaratma politikasının oluşturulmasına ortam hazırlamıştır. Bu dönemde sermaye birikimi gerçekleştiren yerli bir burjuvazi olmaması nedeni ile İttihat ve Terakki hükümetince başlatılan milli girişimci ve tüccar yaratma politikası aynı şekilde sürdürülmüştür (Altun, 2007: s. 46). Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte hükümet İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararlar çerçevesinde yabancı bankalar ile rekabet edebilecek büyük sermayeli bankalar kurma girişimini başlatmıştır (Keyder, 1993: s. 143). İş Bankası’nın kuruluş serüveni de bu kararlar ışığında başlatılmıştır. Türkiye İş Bankası’nın Kuruluşu Savaş sonrası dönemde bir girişimci ve sanayici sınıfı yaratabilmek için hükümetin iktisat vekâleti bir ‘‘Heyet-i Faale’’ ile İzmir İktisat Kongresi’nde bir rapor sunmuş ve bu raporda bir finans ve kredi sistemi alt yapısının varlığının gereğine dikkat çekilmiştir. İktisadi gelişimin sağlanabilmesi için sanayileşmenin ön koşul olduğu ve devletin bu adımı atabilecek özel girişime kredi desteği ve teknik destek sağlayarak ve himayeci gümrük tarifeleri aracılığıyla sanayileşmeyi sağlayabileceği öne sürülmüştür (Tezel, 2015: s. 176). Kongre’de tüccar grubun ihtiyaçları belirlenirken; dağınık biçimde bulunan sermaye yapısının toparlanması, ilgili düzenlemelerin yapılması ve teminat ile kredi imkânları sağlayacak bankalara ihtiyaç duyulduğu dile getirilmiştir. Bu kararlar üzerine tüm bu faaliyetleri yürütecek bir ana ticaret bankasının kurulması kabul edilmiştir (Akgüç, 1989: s. 20-21). Milli bankaların kurulması yönündeki kararlara nazaran bu husustaki açığı kapatacak hamlenin yapılabilmesi aşamasında birtakım sorunlar bulunmaktaydı. F.R. Atay’a göre, bu dönemde Türklerin bankacılık 149 Murat PIÇAK, Duygu SÜLOĞLU, Abdullah EKER (Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi) faaliyetlerine girişmeleri hususunda olumsuz görüşler hâkimdi. Bankacılık faaliyetlerine girişilmesi için yapılan görüşmelerde ‘‘Türkler bankacılık edemezler. Paranızı bize bırakınız, faizini veririz.’’ cevabı alınmaktaydı ve bir yabancı bankaya ortak olmak adeta bir hayaldi (Atay, 2008: s. 523). Kocabaşoğlu’na göre de, Türklerin bir banka kurması idealine o dönem için kuşku ile bakılmıştır. Lakin tüm kuşkulara karşın ulusal bir bankanın kurulmasının gerekliliği herkesçe kabul edilen bir görüş olmuştur (Kocabaşoğlu, 2001: s. 4). Mustafa Kemal Paşa 1924 tarihinde İş Bankası’nın kurulmasına öncü olmuş ve bankanın kuruluş sermayesinin bir bölümünü bankaya yatırmıştır (Altun, 2007: s. 134). İş Bankası kuruluş sermayesinin bir bölümü Kurtuluş Savaşı döneminde Hindistan alt kıtasında yer alan Müslüman vatandaşların göndermiş oldukları paranın kullanılmayan bölümünden oluşmuştur (Atay, 2008: s. 523). Mustafa Kemal Paşa, 1 milyon lira sermaye bedeli ile kurulan İş Bankası’na 250 bin lira hisse senedi parasını peşin ödemiş, 26 Ağustos 1924 tarihinde ise bankada yer alan 2 numaralı hesabına 207.400 lira yatırarak kuruluş aşamasında bankaya 457.400 lira değerinde katkı sağlamıştır (Kocabaşoğlu vd. 2001: s. 5). İş Bankası, Cumhuriyet döneminin özel sermaye aracılığı ile kurulan ilk büyük mali müessesesidir. 20 Ağustos 1924 tarihinde hazırlanan banka esas nizamnamesi, İcra Vekilleri Heyeti tarafından tasdik edilmiş ve İş Bankası 26 Ağustos 1924 tarihinde kesin olarak kurulmuştur (Aktaran: Özer, 2014: s. 353). Türkiye İş Bankası’nın ilk ana sözleşmesinde belirtilen görevleri: her nevi ticaret bankacılığı faaliyetini ifa etmek ile birlikte doğrudan yatırım faaliyetlerinde bulunarak iştirakler oluşturma biçiminde özetlenebilmektedir (Aysan, 2004: s. 61). 1924 yılında 2 şube ile faaliyete başlayan İş Bankası, 1925-1929 döneminde kendi fon kaynaklarından %36 kar elde etmiş, 1929’da 28 adet şube sayısına ulaşmıştır. 1929 tarihli mevduat oranı toplamı, Türk bankaları toplam mevduat oranının 1/3 olmuş, 1930’da 33.466 mudi sayısına ulaşılmıştır (Keyder, 1993: s. 143). İş Bankası kurucu üye sıfatı olan 33 kurucu ortağın üçte birinden fazlası Mustafa Kemal Paşa’ya yakın isimlerden oluşmuştur. İş Bankası’nın bir diğer önemli özelliği ise tüm yönetim kurulunun milletvekillerinden oluşuyor olması ve yönetim kadrosunda iki adet bakanın da yer alıyor olmasıdır. (Altun, 2007: s. 134). İş Bankası’nın kurulması sürecinde ‘‘Müdür-i Umumi’’ olarak görevlendirilen Celal Bayar, Gemlik Reji İdaresi, 150 Dünden Bugüne EKONOMİ YAZILARI (Editörler: Selçuk KOÇ, Sema YILMAZ GENÇ, Kerem ÇOLAK) Deutsche Orient Bank ve Ziraat Bankası’nda çalışmış, iktisat vekilliği görevini üstlenmiştir (Kocabaşoğlu vd. 2001: s. 15). 1921-1924 tarihleri arasında Mübadele ve İmar-İskân Bakanı görevini yürüten Celal Bayar, İş Bankası’nın kurulması ve bankanın kuruluşu ile İş Bankası genel müdürü olması nedeni ile vekillik ve bakanlık görevlerinden ayrılmıştır. Ardından 8 yıl boyunca genel müdürlük yaparak 9 Eylül 1932 tarihinde iktisat vekili görevi ile tekrar Bakanlar Kurulu’na atanmıştır (Aysan, 2004: s.60). Hasan Hüsnü (Saka) Bey, anonim şirket şeklinde kurulan İş Bankası’nın ilk ana sözleşmesini hazırlamıştır. Aynı dönemde ticaret vekilliği görevini de sürdüren Trabzon Mebusu Hasan Hüsnü (Saka) Bey, ekonomik konulardaki bilgi düzeyi ile bankanın kuruluşu aşamasında da büyük emek sarf etmiştir. İş Bankası’nın kuruluşu aşamasında ‘‘Türkiye ĠĢ Bankası’’ sözcüklerini temsil eden eski harfli ve Latin harfli ‘‘Bangue d’Affaires de Turguie’’ sözcüklerinden meydana gelen iki adet amblemi yer almıştır. İlerleyen dönemde Latin harflerinden oluşan amblem terk edilmiş ve 1928 tarihi itibariyle günümüzde de kullanılan ‘‘Ġ’’ ve ‘‘ġ’’ harfleri amblem olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bankanın ‘‘alamet-i farikası’’olan iç içe geçmiş İ ve Ş harfleri ise 1948 yılında tescil ettirilmiştir (Kocabaşoğlu vd. 2001: s.13-15). 1927 yılına gelindiğinde İş Bankası’nın sermaye yapısında önemli bir değişikliğe neden olan ticari bir birleşme yaşanmıştır. İtibar-ı Milli Bankası 29 Haziran 1927 tarihinde tüm hak, borç ve mamelekleri ile İş Bankası’na devir olmuştur (Kuruç, 2011, s. 286; Keyder, 1993: s. 140; Ökçün, 1975: s. 417). İtibar-ı Milli Bankası’nın İş Bankası ile birleştirilmesi süreci ile ilgili birtakım faklı yorumlar bulunmaktadır. Bu yorumlara göre, birleştirilme aşamasında İş Bankası’nın çok fazla kredi vermesi ve mali bir istikrarsızlığa düşmesinin etkili olduğu belirtilmektedir. Birleşme kararının arkasında yatan bir diğer gerekçenin ise Ankara hükümeti tarafından İttihat ve Terakki’nin ekonomik izlerinin tamamen bertaraf edilmesi politikası olduğu da söylenmektedir (Keyder, 1993: s. 143-144). Cumhuriyet döneminde başlanan ancak çok sınırlı olan devletçi politikalar, 1932 itibari ile çap olarak daha geniş bir alana yayılmış, devletçilik politikası bir sanayileşme politikası temelinde uygulanmıştır (Şahin, 2009: s. 57). Bu dönemde kambiyo rejimleri ve dış ticaret denetim altına alınarak korumacı politikalar benimsenmiştir (Kocabaşoğlu vd. 2001: s.18). Aynı dönemde iki önemli karar daha alınarak 1930 itibari ile Türk Parasını 151 Murat PIÇAK, Duygu SÜLOĞLU, Abdullah EKER (Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi) Koruma Kanunu ve hemen ardından milli Merkez Bankası’nın kuruluşu gerçekleştirilmiştir (Kuruç, 2011, s. 254). Merkez Bankasının kurulması ile para ve kambiyo rejimi tamamen değiştirilmiştir, alınan önlemlerin de katkısı ile Türk parasının dış değeri istikrar kazanmıştır (Kazgan, 2009: s. 65). Türkiye’de, Cumhuriyet’in ilk yılları olan 1923-1929 döneminde özel girişimlerin öncelikli olduğu, milli iktisat anlayışı ile liberal bir iktisadi gelişme politikası uygulanmıştır. 1932-1939 döneminde ise iç ve dış etkenlerin de etkisi ile devlet kesiminin etkisinin arttırıldığı ve dolaysız sanayi yatırımları aracılığı ile sanayileşmenin hızlandırılmasının hedeflendiği bir iktisat politikasına geçilmiştir. Bu dönemde başlatılan devletçi sanayileşme ile ulaşılmak istenen amaç özel kesimi bertaraf etmek değil, özel kesimin yeterli olamadığı alanlarda kontrolü almak ve sanayi yatırımlarını gerçekleştirmek olarak belirlenmiştir (Şahin, 2009: s. 55-56). Bu dönem oluşan görüş ve resmi tutum kapitüler ayrıcalıklar içermemek kaydı ile yabancı sermayeye davetkâr bir yapı arz etmiştir. Osmanlı topraklarındaki yabancı sermeyenin etki ve yoğunluğu her ne kadar İmparatorluğun çöküşünü hazırlamak hususunda etken ise de Mustafa Kemal Paşa pek çok sektördeki ticari eksiklikler nedeni ile ekonominin millileştirilmesine mani olmayacak şekilde ‘‘kanunlarımıza riayet Ģartıyla ecnebi sermayelerine lazım gelen teminatı vermeye hazırız’’ demekteydi (Altun, 2007: s. 68). Bu durumun bir diğer göstergesi olarak Mustafa Kemal Paşa Cumhuriyet’in ilanı nutkunda ‘‘Türkler bütün medeni ulusların dostlarıdır. Ecnebiler yurdumuza gelsinler, bize zarar vermemek, hürriyetlerimizin müĢkülatına sebep olmamak Ģartıyla burada daima iyi bir surette kabul görecekler.’’ açıklamasını yapmıştır (Altun, 2007: s. 69). Yabancı sermayenin gerekliliğine olan olumlu bakış açısı ile yeni bir ortaklık tipi de türetilmiştir. Bu yeni ortaklığa göre, yabancı yatırımcı iş kolu için gerekli sermayeyi sağlayan taraf konumunda iken yerli ortak ise siyasi otoriteye yakınlığı ile nüfuzunu kullanarak kolaylık elde eden taraf konumunda yer almıştır (Boratav, 2012: s. 42). Falih Rıfkı Atay, Çankaya isimli eserinde İş Bankası etrafında toplanan bu siyasi ve nüfuzlu bir takım kimseleri Cumhuriyet tarihindeki acı bir aferizm salgınının başlatıcıları olarak tanımlamaktadır (Boratav, 2012: s. 41). Yerli burjuvazi yaratılması 152 Dünden Bugüne EKONOMİ YAZILARI (Editörler: Selçuk KOÇ, Sema YILMAZ GENÇ, Kerem ÇOLAK) hususunda görev alan İş Bankası bir süre sonra liderlerin yakınlarına dağıtılan krediler ile anılır hale gelmiştir (Altun, 2007: s. 134). İş Bankası grubu olarak tanımlanan bu kişiler Celal Bayar önderliğinde Mahmut Soydan, Muammer Eriş, Recep Zühtü, Salih Bozok, Kılıç Ali, Cevat Abbas ve Nuri Conker’dir (Kemal, 1980: s. 18). 1923-1929 döneminde aynı zamanda bazı tekeller imtiyazlı olan yabancı ve yerli şirketlere devredilmiştir. Bu şirketlerin pek çoğunda ortak ve hissedarlar siyasi kadrolardan ve devlet kademesindeki önemli kişilerden oluşmuş ve tekel faaliyetlerden yüksek kazançlar elde edilmiştir (Boratav, 2012: s. 39-40). Bu sebeple Kuruç’a göre, Cumhuriyet’in kuruluş döneminin hikâyesi bir taraftan da ‘‘yükselen sınıfların hikâyesi’’ olmuştur (Kuruç, 2011, s. 254). Gündüz Ökçün’ün incelemelerine göre, aralarında Celal Bayar gibi üst düzey yöneticilerinde yer aldığı 30 kadar milletvekilinin bu dönemde yabancı sermayeli 32 adet şirkette, 52 yönetim kurulu üyeliği görevine getirildiği belirtilmektedir. Karma nitelikli şirketler içerisinde kurucu, yönetim kurulu üyesi ve hissedar görevleri ile faaliyette bulunanlar arasında Celal Bayar’ın dışında, İsmet Paşa, Kılıç Ali, Yunus Nadi gibi isimlerin yer aldığına dikkat çekilmektedir. (Altun, 2007: s. 136). Boratav’a (2012) göre, İş Bankası kuruluşu itibariyle yabancı ve yerli sermaye ile siyasi iktidar arasındaki bütünleşmede aktif görev almış ve bir takım iktisat politikası kararlarının alınmasında siyasi iktidarı sermaye zümrelerinin istekleri çerçevesinde yönlendirme hususunda baskın çalışmalar yürütmüştür. Baskı grubu şeklinde tarif edilen bir takım siyasi ve nüfuzlu kimseler İş Bankası’nın Fransızca ismi olan Bangue d’Affaires’den ilham alınarak ancak aynı zamanda ‘‘çıkarcı’’ anlamı da ifade edilerek ‘‘affairiste’’ kelimesinin anlamı olan ‘‘aferistler’’ olarak isimlendirilmişlerdir (Boratav, 2012: s. 41). Bu kimseler pek fazla bir katkı bedeli ödemeden bankaya ortak olmuşlar ve bankanın gelişen faaliyet düzeni ile önemli kazançlar elde etmişlerdir (Cem, 1975: s. 300). 1930-1939 dönemi iktisat politikaları açısından belirgin iki temel özellik devletçilik ve korumacılıktır. Bu dönem Türkiye ekonomisinin dışa kapandığı ve devlet desteği ile milli sermayenin yaratılmaya çalışıldığı bir dönemdir (Boratav, 2012: s. 59). Bu dönemde sanayi sektörünün sabit fiyatlar ile büyüme hızı ortalaması %10,3 olarak gerçekleştirilmiştir. Cumhuriyet tarihinde bu büyüme hızına başka hiçbir dönemde ulaşılamamıştır (Boratav, 2012: s. 71). 1933-1938 dönemi, ekonomi 153 Murat PIÇAK, Duygu SÜLOĞLU, Abdullah EKER (Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi) politikalarının seyri bakımından üç temel süreci içermektedir. Bu dönemler arasında ilkin liberalist yapılanmaların terki ve devletçi yapılanma kabul edilmiş, ikinci olarak iktisadi kalkınmanın lokomotifi olarak sanayileşme adımlarına öncelik verilmiştir. Üçüncü adım olarak da sanayileşme sürecinin planlı bir seyirde yürütülmesi kararı alınmıştır (Aktan, 1978: s. 44). İş Bankası’nın İktisadi Katkıları Ulusal ekonominin kurulması aşamasında merkezi bir görev üstlenen İş Bankası, sadece milli sermayenin oluşturulmasını sağlamak ile sınırlı kalmamış, oluşturulan bu mili sermayenin verimli alanlara aktarılması sürecinde de aktif olarak görev almıştır. İş Bankası kurulduğu ilk andan itibaren bir taraftan çağdaş ve ulusal bankacılığın ülkemizdeki gelişimini sağlarken diğer bir taraftan iştirakleri ve bağlı ortaklıkları yolu ile Cumhuriyet yönetiminin sanayileşme idealine de ortak olmuştur (Kocabaşoğlu vd., 2001: s. 3). Türkiye’de tasarruf mevduatı hesaplarının geliştirilmesi hususunda da öncülükleri bulunan İş Bankası iştirakleri aracığı ile sanayi sektöründeki gelişim ve yayılıma destek olmuştur (Akgüç, 1989: s. 23). İştirakler, İş Bankası’nın kuruluşundan itibaren ulusal sanayinin kurulması ve geliştirilmesinde itici güç görevini üstlendiği alan olarak yer almıştır. Bu kapsamda İş Bankası öncelikli ihtiyaçların temini ve yurt içindeki imkânlar ölçüsünde üretimleri gerçekleştirilebilecek ürünlerin sanayisinin kurulması ve geliştirilmesi alanında iştiraklerde bulunmuştur. Daha sonra yabancı unsurlar aracılığı ile işletilen ve genel olarak imtiyaz içeren kuruluşların ulusal sermayeye katılması aşamasındaki iştiraklerde faaliyet göstermiştir. İş Bankası, iştirakleri aracılığıyla pek çok önemli kuruluşun ya direkt kurucusu olmuş ya da bankanın genel politikaları ve milli ekonominin yararı aşamasında gerekli görülmesi durumunda iştirak yatırımlarının yönetim kontrollerinin yapılması ve işletilmesi faaliyetlerini yürütmüştür (Aktaran: Özer, 2014: s.361-362). 1924-1929 dönemleri arasında İş Bankası kuruluşundan itibaren farklı tarihlerde olmak üzere 36 adet iştirak yatırımında bulunmuştur. 1930-1931 döneminde mevcut iştiraklere 8 adet ekleme yapılmış, 9 adet iştirak ise tasfiyeye uğramıştır. 1931 tarihi ile 35 adet olan iştirakler arasında bir bölümü de bağlı ortaklıklar olmak üzere en önemli sektörler: dokumacılık, 154 Dünden Bugüne EKONOMİ YAZILARI (Editörler: Selçuk KOÇ, Sema YILMAZ GENÇ, Kerem ÇOLAK) madencilik ve sigortacılık sektörleri olarak gerçekleşmiştir. Faaliyet alanı olarak oldukça geniş bir alanı içeren iştirakleri içerisinde İş Bankası, özel girişimci sıfatı ile karlı faaliyetler gerçekleştirmiştir 1939 yılında toplam iştirak sayısı 55’e yükselmiştir (Kocabaşoğlu vd., 2001, s. 285-288). İş Bankası 1925’de 250.000 lira sermaye bedeli ile Bursa’da kurulan Dokumacılık T.A.Ş.’ye 20.000 lira bedel ile katılım sağlamış ardından 1927’de Bursa Dokumacılık T.A.Ş., 1930’da Bursa Dokumacılık ve Trikotaj T.A.Ş. (İpek-İş) ve Ankara Mensucat Fabrikası T.A.Ş. (Yün-İş) faaliyete geçmiştir (Kocabaşoğlu vd., 2001: 295-296). İthal ikameci politikaların benimsenmesi ile önemli bir tüketim maddesi olan ve iç tüketimi büyük oranda ithalat ile karşılanan şekerin yerli üretim sürecinin başlatılması ve fabrikaların kurulması amacıyla 1925’de kanun çıkartılmıştır. Bu dönemde şeker üretimini arttırabilmek için pek çok teşvik sağlanmış, İş Bankası ve Sanayi ve Maadin bankası ilgili kredilerin temininden sorumlu olmuşlardır. Bu kapsamda ilk şeker fabrikaları 1926 yılında Alpullu’ da ve daha sonra Uşak’ da faaliyete başlamıştır (Şahin, 2009: s. 36). Alpullu’ da kurulan şeker fabrikasının %68 hissesi İş Bankası, %10 hissesi Ziraat Bankası ve Trakya İlleri Özel İdaresi tarafından üstlenilirken kalan %22 hisseye ise özel sektör katılım sağlamıştır. Fabrikada ilk yıl 520 ton olarak gerçekleşen toplam ürün, ikinci yılda 960 tona ulaşmıştır (Engin, 1999: s. 38-40). Osmanlı Devleti dönemin ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında sigotacılık faaliyetleri tamamen yabancı şirketlerin denetiminde yer almıştır. Bu sebeple hem sanayi ve ticaret erbabları için hem de ulusal ekonominin ihtiyaçları temelinde ulusal sermayeye dayalı güvenilir sigorta şirketlerine ihtiyaç duyulmuştur. İş Bankası 500.000 lira sermaye bedeli ile kurulan Anadolu Anonim Sigorta Şirketi’ni, İttihad-ı Milli Sigorta Şirketi ile beraber kurmuştur. 1 Nisan 1925’de faaliyete geçen Anadolu Anonim Sigorta Şirketi, sanayici ve tüccar kesimin sigortacılık faaliyetlerini üstlenmiş ve bu iştirak ile İş Bankası için devamlılık arz eden bir kar akışı temin edilmiştir (Kocabaşoğlu vd., 2001, s. 290-293) İş Bankası madencilik alanındaki faaliyetlerine Ereğli-Zonguldak-Kozlu havzasında bulunan zengin kömür yataklarının işletilmesi süreci ile başlamıştır. Banka, 1926’da 1 milyon liralık sermaye bedelinin %75’ini elinde bulundurduğu Maden Kömürü İşleri T.A.Ş.’ yi ve 500.000 liralık sermaye tutarının %51’ini elinde bulundurduğu Kozlu Kömür İşleri T.A.Ş.’ 155 Murat PIÇAK, Duygu SÜLOĞLU, Abdullah EKER (Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi) yi kurmuştur. Maden kömürü alanındaki faaliyetlerin devamı niteliğinde 1929’de Kilimli Kömür Madenleri T.A.Ş.’ nin ödenmiş sermaye tutarının %93.25’i ve 1929’da kurulan Kireçli Kömür Madenleri T.A.Ş 1934 yılında icra yolu ile İş Bankası’na geçmiştir (Kocabaşoğlu vd., 2001: 293-294). İş Bankası’nın maden iştirakleri aracılığında kurmuş olduğu işletmeler, bu şirketlere tanınmış olan imtiyazlardan da faydalanarak ulusal üretim miktarını arttırmış, ülke ekonomisine katkıda bulunmuş ve hissedarlarına kazançlar sağlamışlardır. Devlet desteği ve İş Bankası aracılığı ile daha önceden yabancı sermayenin hâkim olduğu madencilik alanında, yerli tüccar ve sermayedarların daha etkin görevler almalarının önü açılmıştır (Özer, 2014, s. 365). Cumhuriyet döneminde özel sektör desteklenerek oluşturulmaya çalışan sanayileşme adımının istenen başarıyı elde edememesi nedeni ile devletin sanayi tesisleri kurarak işletmesi çaresi gündeme gelmiştir. Sanayileşme adımını gerçekleştirmek adına bütüncül nitelikler içermemesine ve pek çok sektörün ihmal edilmesine nazaran 17 Nisan 1934’de Birinci Beş Yıllık Sanayi Planının uygulamaya geçirilmesi kararı alınmıştır (Şahin, 2009: s. 58). Bu dönemde ithal edilen mallara karşılık yerli malı yaklaşımı benimsenmiş ve zorunlu tüketim malları dışında ithalat yapılmamaya özen gösterilmiştir (Çavdar, 2015: s. 145). Birinci Sanayileşme Planı kapsamında kurulması kararlaştırılan ve temel ihtiyaçların giderilmesine dönük 20 adet fabrikanın kurulması sürecinde İş Bankası, Sanayileşme Planı’nın gerçekleştirilmesi için gerekli olan yatırımların 2,4 milyon liralık bölümünü üstlenmiştir (Kocabaşoğlu vd., 2001, s. 286). Sanayileşme adımlarında aktif olarak görev alan İş bankası, Sanayileşme Planı kapsamında pek çok faaliyette bulunmuştur. Sanayi Planı ile İş Bankası’nın, ülkenin şişe ve cam ihtiyacı nedeni ile fabrika kurması, Keçiborlu’da kükürt fabrikasının kuruluşu ve Sümerbank ile işletilmesi imtiyazı, kok kömürü ithal düzeyini azaltmak amacı ile sömikok (sömi antrasit) fabrikasının yapılması ve işletilmesi işlerini yürütmesi kararlaştırılmıştır (Kocabaşoğlu vd., 2001, s. 286-287). İş Bankası ve Sümerbank ortaklığında gerçekleştirilen iştirak çalışmaları içerisinde 1934 yılında kurulan Isparta Gülyağı Şirketi’nin kuruluşu Ziraat Bankası’nın da ortaklığında gerçekleşmiş ve gülyağı üretimi konusunda dünya ölçeğinde tanınma ve tutunma hedeflenmiştir. Sümerbank ortaklığında 1935 yılında Keçiborlu Kükürtleri Türk Anonim Şirketi faaliyete geçirilmiş ve senelik 156 Dünden Bugüne EKONOMİ YAZILARI (Editörler: Selçuk KOÇ, Sema YILMAZ GENÇ, Kerem ÇOLAK) 10.000 ton kükürt üretiminin gerçekleşeceği hesaplanmıştır. Yine Sümerbank ile ortaklaşa kurulan Süngercilik Şirketi 1935’de faaliyete başlamıştır (Kuruç. 1993: s. 266-267). Cumhuriyet’in ilk yıllarında cam sanayisindeki pek çok ürünün ülke ekonomisi şartlarında üretilemeyerek ithal edilmesi süreci Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı içerisinde cam sanayisine öncelik verilmesine neden olmuştur. 17 Şubat 1934’de Bakanlar Kurulu kararı ile İstanbul, İzmit, Bursa, Balıkesir, Bolu, İzmir, Tekirdağ ve Zonguldak illerinde cam ve şişe sanayisi kurulması ve işletilmesi beraberinde Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun 20. maddesi ile bu alandaki faaliyetlere 25 yıllık bir süre için imtiyaz hakkının tanınması karara bağlanmıştır (Kocabaşoğlu vd., 2001: 298). Bu karar kapsamında Cumhuriyet hükümeti Türkiye’de cam sanayisi kurma faaliyetini İş Bankasına vermiştir. İstanbul Paşabahçe’de 1935’de faaliyete başlayan fabrika 1937 yılı itibari ile kâra geçmiştir. Şişe-cam üretim verilerine göre, 1936’da 2662 ton olan cam üretimi, 1938’de 5027 tona, 1947 tarihinde ise 10.421 tona çıkarılmıştır (Kuban, 1999: 218-219). Madencilik, dokuma, sigortacılık, cam ve şeker sanayisi gibi önemli faaliyetlerinin yanı sıra İş Bankası bir takım farklı iştiraklerde de bulunmuştur. Burhan Cahit (Morkaya) Bey’in yönetiminde yer alan Karagöz Gazetesi, İş Bankası’nın ilk iştiraki olması açısından dikkat çekmektedir. İş Bankası ülkemizde ilk radyo yayınını gerçekleştirmek amacıyla Telsiz Telefon Türk Anonim Şirketi’ne %40 hisse ile ortak olmuştur. Kültür, sanat ve sportif alanlarda da öncü faaliyetleri bulunan İş Bankası, %60 hisse ile Ankara Sinema İşleri Türk Limited Şirketi’nin kurulmasında görev almış, atletizm, futbol, denizcilik gibi faaliyetlerin desteklenmesi için çalışmalar yürütmüştür. (Kocabaşoğlu vd., 2001:150153) 1924-1945 döneminde şeker, dokuma ve cam sanayisinin kuruluşu, maden kömürü işleri ve işletmelerinin kuruluşu, tütün ve pamuk ihracı gerçekleştiren şirketlerin kurulması ile milli sigortacılık faaliyetlerinin kuruluşu ve geliştirilmesi İş Bankası’nın yürütmüş olduğu önemli faaliyetler olarak sıralanabilir (Kocabaşoğlu vd., 2001, s. 283-284). Zonguldak Kömür havzasında bulunan Madencilik İşletmeleri, Eskişehir, Alpullu ve Turhal Şeker Fabrikaları, pamuklu ve yünlü dokuma alanlarında Yün-İş ve İpek-İş Fabrikaları İş Bankası iştirakleri arasında önemli bir yer almaktadır (Şahin, 2009: s. 58). Türkiye 1930’lar ile birlikte birçok temel tüketim maddesinin 157 Murat PIÇAK, Duygu SÜLOĞLU, Abdullah EKER (Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi) ithal ikamesini yürütebilir duruma gelmiştir. Çimento, cam ürünleri, şeker, pamuklu-yünlü dokuma gruplarında iç talep miktarının %80’i yerli üretim ile karşılanamaya başlanmıştır (Şahin, 2009: s. 69). Sonuç Günümüz bankacılık faaliyetlerinin gelişimi Orta Çağ’daki sarraflık faaliyetlerine uzanmaktadır ve sarrafların gelişimleri bankacılık sektörünün oluşum sürecini hazırlamıştır. Osmanlı Devleti’ndeki sarraflık faaliyetleri Avrupa’daki girişimlere paralel gelişmiştir ancak Avrupa’daki gibi girişimcilere kredi temin etmek amacıyla değil daha çok Osmanlı Devlet Hazinesi giderlerini finanse etmek temelinde gelişim sağlanmıştır. İmparatorluk içerisinde kurulan ilk banka devlet desteği ile yabancı iki banker tarafından 1847 tarihinde kurulan İstanbul Bankası’dır. Merkezi Londra’ da bulunan Osmanlı Bankası ise 1856’da kurulmuştur. Osmanlı Devleti’nde ulusal nitelikli bir bankanın bulunmaması nedeni ile kağıt para basımı ve paranın değerinin muhafaza edilmesi gibi ulusal merkez bankası faaliyetleri Osmanlı Bankası aracılığında yürütülmüştür. II. Meşrutiyet ve I. Dünya savaşı arasındaki dönem Osmanlı Devleti içerisinde İttihat ve Terakki hükümetinin iktidar olduğu süreçtir. Bu dönem nitelikleri oldukça zayıf olan milli unsurların geliştirilmesi ve kalkınma adımının gerçekleştirilmesi anlayışına dayanan ‘‘milli iktisat’’ politikalarının egemen olduğu dönem olmuştur. İmparatorluk içerisinde bulunan Müslüman-Türk unsurların her açıdan geliştirilmesi amacıyla bu atılımı gerçekleştirecek bir bankanın kurulması kararı alınmış ve İtibar-ı Milli Bankası’nın kuruluşu İttihat ve Terakki iktidarının desteği ile gerçekleştirilmiştir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında da Osmanlı Devleti’nden miras ile ‘‘milli iktisat’’politikası benimsenmiş, milli burjuvazinin yaratılması ve desteklenmesi esas alınmıştır. 1924-1931 dönemleri arasında milli iktisat anlayışı ile özel girişimciler desteklenmiştir. Bu dönemde sanayileşme adımlarının milli unsurlar elinde geliştirileceğine inanan görüş ve politikalar nedeni ile özel kesimi teşvik edecek pek çok imtiyaza imza atılmıştır. Sanayileşme adımının milli unsurlar tarafından sağlanması ile kalkınmanın gerçekleştirileceği anlayışı temelinde uygulanan ilk dönem sanayileşme politikalarının başarısızlıkla sonuçlanması ve ülke genelinde sanayi sektöründeki gelişmelerin yetersiz 158 Dünden Bugüne EKONOMİ YAZILARI (Editörler: Selçuk KOÇ, Sema YILMAZ GENÇ, Kerem ÇOLAK) olduğunun anlaşılması ile yeni politikalar gündeme gelmiştir. 1932-1939 dönemi de milli iktisat anlayışı temelinde gelişen politikaları içermektedir. Ancak ilk dönemden farklı olarak bu sefer devletçi bir sanayileşme politikası üstlenilmiştir. Ulusal bankacığın geliştirilmesine olan ihtiyaç resmi olarak ilk kez İzmir İktisat Kongresi’nde dile getirilmiş ve yerli burjuvaziyi destekleyecek bir ticaret bankasının kurulması kararı alınmıştır. İş Bankası 26 Ağustos 1924 tarihinde kurulmuştur. Türkiye İş Bankası’nın ilk ana sözleşmesinde belirtilen görevleri: her türden ticaret bankacılığı faaliyetini gerçekleştirmek ile beraber doğrudan yatırım faaliyetlerinde bulunarak iştirakler oluşturmak şeklinde belirtilmektedir. Madencilik, dokuma, sigortacılık, cam ve şeker sanayisi gibi pek çok önemli girişimde emeği bulunan Türkiye İş Bankası, bankacılık faaliyetlerinin gelişimi ve milli burjuvazinin desteklenmesi açısından önemli görevler üstlenmiştir. Milli bir sanayi kesiminin oluşturulması çabaları çerçevesinde yerel unsurların desteklenmesi ve daha önceden üretim sahası olmayan birçok alanda faaliyete geçilmesi ülke ekonomisi için olumlu katkılar sağlamıştır. Son tahlilde, İş Bankası kuruluşundan itibaren Türkiye’nin kalkınması ve hedeflenen pek çok politikanın gerçekleştirilmesi aşamasında kritik görevler almış ve Türkiye tarihinde önemli izler bırakmıştır. Kaynakça Ahmad, F. (1996). Ġttihatçılıktan Kemalizme. (F. Berktay, Çev.) İstanbul, Türkiye: Kaynak Yayınları. Akgüç, Ö. (1989). 100 Soruda Türkiye'de Bankacılık . İstanbul, Türkiye: Gerçek Yayınevi. Aktan, R. (1978). Türkiye Ġktisadı. Ankara, Türkiye: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları. Altun, Ş. (2007). Ġlk Hedef Akdeniz'di Ġkici Hedef: Ġktisat- Atatürk, Ġnönü ve Bayar'ın ÇatıĢan Ekonomi Politikaları. İstanbul, Türkiye: Platin Yayıncılık. Artun, T. (1983). ĠĢlevi-GeliĢimi-Özellikleri ve Sorunlarıyla Türkiye'de Bankacılık.. Ankara, Türkiye: Tekin Yayınevi. 159 Murat PIÇAK, Duygu SÜLOĞLU, Abdullah EKER (Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi) Atay, F. R. (2008). Çankaya. İstanbul, Türkiye: Pozitif Yayınları. Aysan, M. A. (2004). Atatürk'ün Ekonomi Politikası . İstanbul, Türkiye: Toplumsal Dönüşüm Yayınları. Boratav, K. (2012). Türkiye Ġktisat Tarihi (1908-2009). Ankara, Türkiye: İmge Kitabevi. Cem, İ. (1975). Türkiye'de Geri KalmıĢlığın Tarihi. İstanbul, Türkye: Yelken Matbaası. Çavdar, T. (2015). Türkiye'nin Açlık, Fukaralık ve Yoksunluk Tarihi. Ankara, Türkiye: İmge Kitabevi. Engin, A. (1999). Bir Şeker Hikayesi: Alpullu Şeker Fabrikası. 75 Yılda Çarklardan Chip'lere (s. 37-42). içinde İstanbul, Türkiye: Tarih Vakfı Yayınları. Kazgan, G. (2009). Tanzimat'tan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi. İstanbul, Türkiye: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. Kemal, M. (1980). Celal Bayar Efsanesi ve Raftaki Demokrasi. İstanbul, Türkiye: ABECE Yayınları. Keyder, Ç. (1993). Dünya Ekonomisi Ġçinde Türkiye (1923-1929). İstanbul, Türkiye: Tarih Vakfı Yurt Yayınları. Kocabaşoğlu, Uygur, Güven Sak, Sinan Sönmez, Funda Erkal, Özgür Gökmen, Nesim Şeker, Murat Uluğtekin. (2001). Türkiye ĠĢ Bankası Tarihi. İstanbul, Türkiye: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Kuban, B. (1999). Cam Sektörü ve Şişecam. 75 Yılda Çarklardan Chip'lere (s. 217-227). içinde İstanbul, Türkiye: Tarih Vakfı Yayınları. Kuruç, B. (2011). Mustafa Kemal Döneminde Ekonomi: Büyük Devletler ve Türkiye. İstanbul, Türkiye: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. Ökçün, G. (1975). 1909-1930 Yılları Arasında Anonim Şirket Olarak Kurulan Bankalar. Türkiye Ġktisat Tarihi Semineri Metinler/TartıĢmalar1973 (s. 409-476). Ankara, Türkiye: Hacettepe Üniversitesi Yayınları. Özer, M. H. (2014). Cumhuriyetin ilk yıllarında milli tüccar oluşturma çabalarında İş Bankası'nın rolü. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 69(2), 351-377. 160 Dünden Bugüne EKONOMİ YAZILARI (Editörler: Selçuk KOÇ, Sema YILMAZ GENÇ, Kerem ÇOLAK) Pamuk, Ş. (2012). Osmanlı Ġmparatorluğu'nda Paranın Tarihi. İstanbul, Türkiye: Tarih Vakfı Yurt Yayınları. Silier, O. (1975). 1920'lerde Türkiye'de Milli Bankacılığın Genel Görünümü. Türkiye Ġktisat Tarihi Semineri Metinler/ TartıĢmalar1973 (s. 485-534). Ankara, Türkiye: Hacettepe Üniversitesi Yayınları. Şahin, H. (2009). Türkiye Ekonomisi- Tarihsel GeliĢimi ve Bugünkü Durumu. Bursa, Türkiye: Ezgi Kitabevi. Tezel, Y. (2015). Cumhuriyet Döneminin Ġktisadi Tarihi (1923-1950). İstanbul, Türkiye: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Yetiz, F. (2016). Bankacılığın doğuşu ve Türk banka sistemi. Niğde Üniversitesi Ġkitsadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, (9), 107-117. This article is a chapter in a book (Dünden Bugüne Ekonomi Yazıları). If you want to access full version of the book please click: http://library.ecoei.org/book/dunden-bugune-ekonomiyazilari/ Citaiton of the article: Pıçak M., Süloğlu D., Eker A. (2017), Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi, Ed. (Koç et al), in Dünden Bugüne Ekonomi Yazıları, Küv Yayınları. 161