Çevresel tarİh lensİnden Osmanlı tarİhİne bakmak ları dağlık bölgelerde yeni köyler kurdular.15 Bu köylerin kurulması yeni arazilerin tarıma açılması demekti aynı zamanda. Bu tür bir “kolonizasyon” veya “sürgün” hareketi hem devlet hem de yerleşimciler için oldukça maliyetli olabilirdi, ancak fethedilen bu yerlerde yeterli miktardaki doğal hammaddenin varlığı süreci daha da hızlandırmıştır. Ancak yüzyıllarca sergilenen bu “sürgün” politikası Anadolu’nun ve Balkanlar’ın birçok yerinde yeni gelenler tarafından ormandan arazi açma faaliyetlerini artırmıştır. Örneğin, Kıbrıs’ı daha müreffeh yapmak için adaya sürülen nüfus çoğunlukla yoksul köylüler, kentli işsizler ve göçebelerden oluşuyordu. Bu gruplar iki yıl vergiden muaf tutuluyordu. Daha sonra, hükümet suçluları da adaya göndermeye başladı.16 Bu tarz bütün nüfus hareketleri doğal kaynaklar üzerinde daha fazla baskı oluştururlar. Ayrıca, bu hareketlere maruz kalanlar yaşadıkları çevrede yıllar boyunca biriktirdikleri yerel bilgiyi de yanlarında götürüyorlardı. Bundan dolayı, göç ettikleri ya da sürgün edildikleri coğrafi alanın fiziksel çevresine yabancı demografik unsurlar kendilerini yeni ekolojik muhite adapte ederken çoğunlukla sıfırdan başlamak zorunda kalıyorlardı. Avrupa’da da olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu’nda da çevresel dönüşümlerin yoğun olarak yaşanmaya başladığı dönem 16. yüzyıldan itibaren başlar. Osmanlı için özellikle 16. yüzyıl imparatorluğun sonraki seyrini çizen gelişmelerin yaşandığı yüzyıldır. Bu dönemde özellikle çevre ve insan ilişkisini biçimlendiren kanun ve nizamların oluştuğu kritik bir dönem olarak kabul etmeliyiz. Bu dönem ayrıca insan-çevre ilişkilerini şekillendiren ve dönüştüren etkilerin başında gelen devlet idaresi ve kurumsal yönetim tekniklerinde köklü değişimlerin meydana geldiği bir dönemdir. Bu dönemden itibaren, devlet, ya da hükümet olarak da okuyabiliriz, genel olarak kaynakların ama özel olarak da doğal kaynakların kullanımı, dağıtımı ve yeniden dağıtımında daha önceki dönemlerden farklı olarak hukuktan kaynaklanan hususî bir güce sahiptir. Ayrıca devlet bu kaynakların kullanımı, bölüşümü ve dağıtımı süreçlerinde de sahip olduğu bu hususî gücü diğer bütün rakiplerine rağmen sonuna kadar kullanmaktan imtina etmez. Bu dönemden itibaren 18. yüzyıla kadar, devletin finansal ve idarî düzenlemeleri de doğal çevreyi şekillendirmede önemli rol oynamıştır. Osmanlı tarihyazımı sanayi öncesi dönemdeki siyasî ve iktisadî gelişmeleri tartışırken bu gelişmelerin çevreye olan etkilerini dikkate almamıştır. Bu 15 a.g.e., s. 10–11. 16 Halil Inalcik, “Ottoman Methods of Conquest,” Studia Islamica 2 (1954), s. 122–129. 61