.. İli m Yayma Vakfı Yayınları, 5 Ilim Yayma Vakfı Kur'an ve Tefsir Akademisi Kur'an ve Tefslr Akademisi Araştırmaları: 4 @ OSMANLI TOPLUMUNDA KUR'AN KÜLTÜRÜ VE TEFSiR ÇALIŞMALARI -ll- Editörler Bilal Gökkır Necdet Yılmaz Ömer .Kara Muhammed Abay Necmettin 'Gökkır ISBN 978-605-63698-1-0 Kapak: TN iletişim Baskı: Erkarn Matbaası, istanbul 1. Baskı: Şubat 2013, istanbul Yazılardaki üslup ve hukuki sorumluluk yazariarına aittir. ilim Yayma Vakfı Kur'an ve Tefsir Akademisi Molla Hüsrev Mahallesi Akifpaşa Sokak No: 2 34134 Vefa, Eminönü istanbul Tel: +90 212 51122 90 - Faks: +90 212 51122 90 E-Posta: yazakademisi@gmail.com T efsir Usulü Açısından Bediüzzaman'ın Muhakemat'ı YUNUS EMRE GÖRDÜK Yrd. Doç. Dr., Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Giriş Osmanlı Devleti'nin son yanın yüz yılında dünyaya gelen Bediüzzaman Said Nursi (1876-1960) Arapça telif ettiği 'İşaratu'l-İ'cilz' adlı tefsirini, klasik tefsirler tarzında ve altmış cilt olarak tasarlamış,1 ancak tek cilt olarak kalan bu tefsirde, Bakara Süresi'nin ilk otuz üç ayetinin iza1unı yapmıştır. O, Birınci Dünya Savaşı'nda gönüllü milis alayı komutanı olarak Kafkas Cephesi'nde savaşırken (19141916)2 telif ettiği bu tefsir için3: 'Kaleme aldığım şu İşaratü'l-İ'caz. adlı eserim~ hakiki bir tefsir niyetiyle yapmadım; ancak ulema-i İslamdan ehl-i tahkikin takdirlerine mazhar olduğu takdirde, uzak bir istikbalde yapılacak yüksek bir tefsire bir örnek ve bir me'hazolmak üzere ozamaniann insanianna biryadigar maksadıyla yaptım" der. 4 Tebliğiınize konu olan 2 3 4 'Muhakemat" adlı eser ise, 'İşaratü'l-İ'cilz' adıyla telif Nursi, Barla Lahikası, s. 149. Badıllı, Mufassal Tarihçe, I, s. 386. 2 Mart 1916'da Bitlis'te Ruslara esir düşen Bediüzzaman, Rusya'da geçirdiği esaret günlerinden sonra fuar ederek İstanbul'a döndüğünde tarihler 8 Temmuz 1918'i göstermektedir. İstanbul'a gelir gelmez ilk işi, harp yadigan olan İşaratu'l­ İ'caz tefsirini bastırmak olmuştur. (Bkz. Badıllı, , Mufassal Tarihçe, I, s. 390-430; Şahiner, Bilinmeyen Tarajlanyla, s. 190-195.) Nursi, İşaratü'l-İ'caz, s. 9. 5741 OSMANLI TOPLUMUNDA KUR'AN KÜLTÜRÜ VE TEFSİR ÇALIŞMALARI -II- eelılecek tefsirin bir girişi ve mukaddimesi olarak 1911 yilinda kaleme alınmışnr. 5 Türkçe olarak 'Muhakcmat' ismiyle basılan eserin ilk sayfasında 'Mariz.Bir Asnn, Hasta Bir Unsurun, Alil Bir Uzvun Reçetesi veyahut Saykalü'l-İslô.miyet veyahut BediüZ<:.a6 man'ın Muhakcmatı' başlığı dikkat çekicidir. Eserin Arapçası da yine aynı yıllarda (1911-1912) 'Reçetetü'l-Ulcma' ve 'Reçetetü'l-Havas' olarak neşredilrniştir. Bediüzzaman, Muhakcmat'ında, özelde Tefsir-Kelam, genelde Temel İslam Bilimleri salıasında yazılmış olan bazı eserlerde yer alan ve bir takını yanlış değer­ lendirmelere yol açan çeşitli rivayetlerin ve yaklaşım tarzlarının, ilmi metotlarla muhakemesini yapmaktadır. Müellif, bu eserinde, İslam alddesine ve İslami ilirrılere karışan İsrailiyat, asılsız rivayetler, hakikat zannechlen mecazi ifadeler ve benzeri konularda analizler yapar. Eserde, özellikle Batı felsefe ve kültüründen İslam filozofları aracılığıyla Müslüman toplum içinde yayılınış bazı görüşle­ rin de, yine Kitap ve Sünnet kriterleri ışığında değerlendirmesi yapılır. Dolayı­ sıyla Muhakcmat'ın, genelde İslami İlimler, özelde Tefsir ilıni bakımından bir usül kitabı niteliğinde olduğu görülınektedir. Diğer bütün klasik İslami eserlerde olduğu gibi, Muhakemat'ın önsöz kısmı da besmele, Allah'a hamd ve ~alavat ile başlar. Becliüzzaman, kitabın muhtevası­ m bir nevi özetleyen ifadesinde, dikkat ,çekmek istediği hususları şu şekilde belirtir: \. 'İslaıııiyetin mağz ve lübbünü terkederek kışrına ve zalıirine vakf-ı nazar ettik.ve aldandık. Ve su-i fehın ve su-i edeb ile İslaıııiyetin hakkım ve müstehak oldugu hürıneti ifa edemedik. Ta o da bizden nefret ederek evhaın ve hayalatın bulutlarıyla sarılıp tesettür eyledi. Hem de hakkı var. Zira biz İsraili­ yatı usulüne ve hikayatı akaidine ve mecazatı hakaikine kanştırarak kıyıne­ tini·takçlir edemedik' 7 Becliüzzaman'a göre, İslamiyet ve İslami ilimler elınas kılıç gibidir. Yani kı­ rılıııası veya pas tu tınası inıkan dahilinde değildir. Fakat zamanla din düşmanla­ rının ve saclik-ı ahmak olan zalıirperest dindarların sayesinde, insanların algıla­ rında ve zilıinlerinde şüphe, evham, israiliyat, hurafe gibi tortular birikmiş, o kılıcın parlaklığıru ve sağlanılığıru bir nevi gizlemiştir. Muhakemat ise, hakikat5 Nursi, Muhakemat, s. 170. 6 Bediüzzaman'ın yaşadığı dönem ve eserin muhtevası göz önüne alındığında: 'Marizbir asır' tabiriyle Osmanlı'nın son döneıııinin; 'hasta bir unsur' tespitiyle, yı­ 'alilbiruzuv' tarifiyle de İslami ilinıle­ rio usulüne girıııiş bulunan sakat yaklaşım tarzlarının kastedildiği söylenebilir. Nursi, Muhakemat, s. 9. kılmaya yüz tutınuş Osmanlı Devleti'nin ve 7 Y.E. GÖRDÜK· TEFSİR USÜLÜ AÇISINDAN BEDİÜZZAMAN'IN MUHAKEMAT'I 1 575 te zaten parlak ve sağlam olan o İslamiyet kılıcının, Müslümanların zihninde ve toplumsal algı düzeyinde parlaklığını tekrar ortaya çıkaracak bir saykal, yani cila olarak kalerrie alınmışnr. Muhakemat üç kısma ayrılır. Bunların ilki "Unsuru'l-Hakikat", ikincisi "Unve üçüncüsü "Unsuru'l-Akide" bölümleridir. Eserin ilk bölümü 8 olan Unsuru'l-Hakikat, oniki mukaddeme ve sekiz meseleden oluşmaktadır. Bediüzzaman, eserin bir nevi giriş kısmını oluşturan ve metodolajik çerçevesini çizen bu mukaddemeleri, maksada urac etmek için on iki hasarnaklı bir merdivaı9 olarak tanımlar. Meselelerde ise, mukaddemelerle ilişkili somut örnekler verilir. Muhakemat'ın yaklaşık yansını oluşturan bu bölümde, İslami ilimlerle ilgili ralılillerin yanı sıra, sosyolojik ve psikolojik analizierin de dikkat çektiği görülmektedir.10 'Unsuru'l-Belağat' kısmında, belağatın özünü ortaya koyan on iki mesele ele alınır. Belağat ilmi olmadan, Kur'an'ın i'cazının aniaşılamayacağı değişik örneklerle ortaya konur.ıı "Unsuru'l-Akide' bölümünde ise, özellikle kelime-i tevhid'in iki rüknü olan Allah'a ve Hz. Peygamber' e (a.s.v.) imanla ilgili, eserin başındaki mukaddemeler çerçevesinde akidevi izahlar ve tespitler yer suru'l-Belağat" alır.n Bediüzzaman'ın, özellikle kendini 'Eski Said" olarak tarif ettiği l922'ye kadar olan döneminde tehl ettiği eserler, gerek muhteva gerek üslup bakımından oldukça ağırdır. Baştan sona tefsir, hadis, fıkıh, kelam gibi ulüm-u aliye ve sarf, nahiv, belağat gibi ulum-u aliye'ye ait birçok ıstılalıla ve kesif ilmi izahlarla dolu olan Muhakanat adlı eserin de, Eski Said dönemine ait diğer eserler gibi, yeterli ilgi ve alakayı gördüğünü söylemek maalesef münıkün değildir. Muhakemat'ın Tefsir Usülü çalışmalara açısından ihtiva ettiği tespit ve analizierin geniş temel oluşturabileceği görülmektedir. Dolayısıyla bunların tamamı­ ll!- bir tebliğe sığdırabilmek inıkan haricindedir. Bu nedenle yapnğırnız çalışma­ nın gayesi, Muhakemat'ı T efsir U sülü gözlüğüyle yeniden incelemek, eseri Tefsir ilmiyle meşgul ilim ehlininnazarlarına arz ederek tanınnak ve .;41 J.ç. j.:ı.; ;~ı kaideı;iyle, damlanın denize işareti kabilinden bazı örnekler sunmak olacaknr. 8 Nursi, Muhakanat, s.l2-84. 9 Nursi, Muhilkanat, s. 12. 10 Nursi, Muhilkemat, s. 56-84. u Nursi, Muhakemat, s. 85-113. u Nursi, Muhakemat, s.ll6-l70. 5761 OStvlANLI TOPLUMUNDA KUR'AN KÜLTÜRÜ VE TEFSİR ÇALIŞMALARI -II- Müfessir Nasıl olmalı? Tefsir Nasıl Yapılmalı? Kur'an'ı tefsir etmek isteyen kiınselerin, Arapça, Sarf, Nahiv, Beyan, Bedi' ve Mearn gibi ilimlerin bilmesi gerektiği konusunda alimler görüş birliği içindedir. Bazı alimler, bir müfessirde, kesbi ilimlerin yanı sıra, takvaya bağlı olarak ilham 13 edilen mevhibe ilminin (vehbi ilim) de bulunması gerektiği görüşüiıdedir. Bediüzzaman bu genel çerçeveye, İslanu ilimlerde ve özellikle tefsir ilininde 'elıl­ i tahkik' olmak isteyen araştırmacılar için: Ele alınan konuyu derinlemesine inceleme, zamanın etkisinden sıyrılma, incelenen meseleyi o mesele~ cereyan ettiği zamanın şartlarına göre değerlendirme, mantığın terazisiyle tartma ve araştırılan şeyin köklerine inme14 şartlarını da ekler. . ' Bediüzzaman'a göre, bir ferdin veya küçük bir cemaatiıı, Kur'an-ı Kerim'in ihtiva ettiği fenleri ve ilimleri eksiksiz bir şekilde iliata etmesi mümkün değildir. Bu itibarla zaman, mekan ve uzmanlık alanı açısından iliata dairesi çok geniş olmayan bir kişinin tefsiri, Kur'an'ın güzelliklerini ve mucizeliğini hakkıyla gösteren bir tefsir olamaz. Çünki bir ferdin, kendi meslek ve meşrep taassubundan sıyrılması; öte yandan Kur'an'a muhatab olan bürün insanların içinde bulundukları şartları gqz önüne alarak tefsir yapabilmesi mümkün değildir. Ayrıca bir alimin kendi anlayışına göre yaptığı yorum, bir nevi icmam tasdikine 15 mazhar olmadıktan sonra, kendisine mahsus kalmış olur. \.. Bediüzzaman üstteki tespitlerine binaen 'müfessir' kavramının ideal sınırla­ rııu: 'Kur'an.-ı Azimüşşan'ın müfessiri, yüksek bir deha sahibi, nafiz bir içtihada m~ ve velayet-f kanıileyi haiz bir zat olmalıdır' şeklinde çizer. Bu şartlar, ancak büyük ilmi bir heyetin, "dahi" denilebilecek şahs-ı manevisinde bulunabilecektir. Fikir hürriyetinin esas olduğu bu heyet, ilmi, film, rühi ve manevi açıdan. yardımlaşmalı; şahsi taassuplarından arınmış olmalı ve sadece Allah rızası için bir araya gelmelidir. Çünki "cüzde bulunmayan, küllde bulunur. ' 16 Dolayısıyla, her biri birkaç fende uzman olan muhakkildn-i ulemadan yüksek bir heyetin tedkikat ve tahkikatıyla: Kur'an'ın ince manalarını, değişik tefsirlerde dağııuk bir şekilde bulunan güzelliklerini ve bilimin ilerlemesiyle ortaya çıkan hakikatlerini tespit edip bir araya getiren bir tefsirin yapılması gerekmek- 13 14 15 16 Suyüti, d-İtkarı, IV, 200-230. Nursi, Muhakemat, s. 25. Nursi, İşaratu'I-İ'cilz. s. 8. Nursi, İşaratu'I-İ'cilz, s. 8-9. Y.E. GÖRDÜK· TEFSİR USÜLÜ AÇISINDAN BEDİÜZZAJvi.AJ.'\l'IN MUHAKEMAT'I 1 577 Bediüzzaman'ın konuyla ilgili önemle alnnı çizdiği başka bir nokta da şudur: Müfessirin, Kur'an'a gölge ve perde şahsını değil ayna olmaya gayret etmesi, yani kendi ve şahsi fi.kii:lerini ön plana çıkarmayarak Kur'an'ın güzelliklerini yan- sıtm"/-ya çalışması gerekmektedir. Kelam ve Fıkıh gibi Kur'an kaynalili diğer bütün islamı ilimlerde de aynı kaide geçerlidir. 18 Örneğin bir kimse, 'İbn-i Hacer' e nazar ettiği zaman, Kur'an'ı anlamak ve Kur'an'ın ne dediğini öğrenmek maksa- dıyla bakmalıdır, yoksa İbn-i Hacer'in ne dediğini anlamak maksadıyla değil. 19 Ayrıca bir müfessirin, belağar kaidelerinin doğrulamadığı bir şeyle Kur'an'ı tevil etmemesi gerelm. Çünkü ayetlerin manaları hak olduldarı gibi, tarz-ı ifade ve sürer-i manası da beliğane ve ulvidir? 0 Bilim'in Gelişmesi ve Tefsir'e Etkisi Bediüzzaman ilml meseleleri ildye ayırır. Bir kısım meselelerde, filmierin birleşmesi, tecrübe ve ilml birikim önemlidir. Tıpkı büyük bir taşı kaldİrırken, yardım eden elierin artması nisbetinde, kişi başına düşen yükün azalması gibi. Bu ilimierin çoğu, birbirine bağlı, yardımcı ve zincirleme devam eden maddideneysel verilerden oluşur. Bu ilimlerde, öncekilerin çalışmasıyla gelinen son hudut (lılüm-u mütearife" derecesine gelen bilgiler), adeta sonrakilerin başlan­ gıç çizgisini oluşturur? 1 Bazı ilmı meseleler ise, bir uçurumdan karşı tarafa atlamak veya dar bir delikten geçmelz gibidir. İlınl birikim ve yardımlaşmanın bu kısımda etldsi yoktur. Çoğuıılulda marreviyat veya ulüm-u ilahiye kısmından olan bu tür ilimierin tekemmül etmesi ise aniden veya ani denecek kadar hızlı bir şekilde olınaktadır. 22 Bediüzzaman üstte yaptığı tasnife binaen, gelişen fen bilimleriyle ilgili İbn-i 17 Nursi, Muhakemat, s. 22-23; İşaratu'l-İ'cilz, s. 8. 18 Nursi, Sözler, s. 704. Nursi, Sunuhat- Tulüat-İşarat, s. 32. 19 20 Nursi, Muhakemat, s. 73. 21 Nursi, Muhalıemat, s. 17,160-161. 22 Nursi, Mııhakemat, s. 17. (Bediüzzaman aynı misali, nefiy ve ispat için de kullamr. Örneğin kafirlerin Allah'ı inkan, hendekten atlamak gibidir. Onların nefiy ve küfrü birbirine kuvvet vermez. Binler de olsa bir hükmündeçlir. Çünlzü her birinin nazan farklı, anlayışı farklı, küfrüne sebep olan şey farklıdır. Dolayısıyla da- valan da farklıdır. Ehl-i İman ise, nefsü'l-emirde hakikare baktıklan için, davalan ittihad ederek birbirine kuvvet verir. Büyük bir taşın kaldırılınasına benzer. bkz. Nursi, Mesnevf, s. 159.) 5781 OSMANLI TOPLUMUNDA KUR'AN KÜLTÜRÜ VE TEFSİR ÇALIŞMALARI -IISina'yı örnek verir. İbn-i Sina'nın, coğrafi olarak Amerika Kıtasının var olduğundan veya bugün Kimya ilminde çok basit bir bilgi olan element sayısından habersiz oluşu ile birlikte; kendi dönemi itibariyle, belli bir seviyeye kadar gelişmiş olan fenlere fevkalade hakim olduğu bilinmektedir. Yani bu günkü teknik. seviyeye göre değerlendirildiğinde İbn-i Sina'nın eserlerinde görülen bilimsel eksiklilz İbn-i Sina'nın eksikliği değil, onun yaşadığı dönemin, sonraki 3 dönemlere nisbeten eksikliğidir? Dolayısıyla, geçmiş ulemaya ait bir fikir veya hüküm hakkında değerlendirme yapılırken, onların yaşadığı zaman dilimi dikkate alınmalı, adeta o zamana gidilmelidir. Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelam gibi İslfuni ilimler ise, telahuk-u efkar ile gelişen fenlerden büyük ölçüde etkilenınemişlerdir. Çünkü örneğin Amerika Kıta­ sı'ndan habersiz oluşu Fahreddin er-Razi'niıı müfessirliği açısından bir noksaniyet teşkil etmemektedir. İslfuni ilimierin geneli düşünüldüğünde de, -bazı kesiınlerin sandığı gibi- fen bilimlerindeki gelişmelerle ters orantılı bir geri kahİnşlık veya modası geçmişlik söz konusu değildir. Çünkü bu ilimler, llahi ve manevi ilimler olduğu için, 'telahuk-u ejkar bu kısmın mahiyetini tağyir, tekmil ve tezyid 24 edemez' Örneğin, teknoloji ne kadar gelişifse gelişşin, tevhid, nübüvvet, haşir, ahiret, melek, kader, vahiy, mucize gibi ima~ meselelerde bir değişiklik olamaz. Keza gelişen fen bilimlerine bağlı olarak, ayetlerin nüzül sebeplerinde, hadisin sıhhat şartlarında, namazın farzlarında, haccın tükünlerinde ve benzeri alanlarda bir değişim ve ilerleme söz konusu değildir. Dolayısıyla maddi ve deneysel ilimlerde yetersizlik, İslfuni iliınlerin tümünde ve özellikle tefsir ilminde ciddi bir noksaniyet sayılmaz. Çünkü bu iliınler maddi değil manevi ve ilahidir. Bununla bera25 ber, gelişen bilim ve teknoloji, 'barhanların mesleklerine VUZJ,Lh, zuhur ve kuwet' verir. Yani tıp, .f:L.-ik, astronomi gibi biliınlerdeki gelişmeler, bazı iman esaslarını, ibadetlerin hikmeperini, ayet ve hadisleri daha iyi kavramamızı sağlayabilir. Bu tasnife bağlı olarak, bir kimsenin maddi bilimlerde yetlzin. olınası, onun maneviyana da hüccet sayılacağı anlamına gelmez. Bir hastalığın teşhisinde küçük bir daktorun sözü geçerliyken, büyük bir mühendisin sözü geçerli değil­ dir. Çünkü mesele tıp ilminin alanına girdiği için söz hakkı doktorundur. Şu halde: 'Hakaik-i mahza ve macerredat-ı sırfeden olan maneviyatta', filozofların ve mane23 24 25 Nursi, Muhakemat, s. 16. Nursi, Mııhakemat, s. 17. Nursi, Muhakemat, s. 17. Y.E. GÖRDÜK· TEFSİR: USÜLÜ AÇlSINDAN BEDİÜZZAMAN'IN MUHAKEMAT'I J579 viyattan habersiz bilim adamlarının sözlerine veya itirazlarına itibar edilmez. Çünkü 'Maddiyatta tevağğul eden, maneviyatta gabil~ir ve sathi olur.' Aynca, 'herşeyi maddiyatta arayaniann akıllan gözlerindedir. Göz ise maneviyatı göremez •26 Bütün bunlarla birlikte, Kur'an ile muhatap olan Müslüman ulemanın, kendi çağlarının çok ötesinde bilime hizmet ettikleri tarihen sabittir. Nitekim Al- lah'ın, Kudret sıfatından gelen tabiata koyduğu kural ve kanunların; Kelam sıfatından gelen Kur'an ayetlerine muhalif olması mümkün değildir. Örneğin miladi on birinci yüzyılda yaşamış, matematik, fizik, astronomi, coğrafya gibi birçok bilim dalında eser vermiş olan Btrüni (ö. 440/ 1051), dünyanın küresel ve dönmekte olduğunu, Batılı bilim adamlarından asırlarca önce ortaya koymayı başarmıştır?7 Daha önemlisi, Müslüman bilgirrlerin fen bilimlerinde yapmış 8 oldukları bu ve benzeri keşif ve tespitlei , din bilginleri tarafından benimsenmiş ve kullanılmıştır. Örneğin, Kaf Süresi 7. ayette geçen LA~~.:i.A .)> j\iij ifadesinin, dünyanın küresel değil düz olduğuna delil olduğunu ileri süren el-Kirmam (ö. 505/ 1ıııi 9 ve 30 benzeri bir kısım ulemaya bedel; Zemahşeri (ö. 528i\ Fahreddin er-Razı (ö. 32 33 4 606/ 1209) , İbn Teyıniyye (ö. 728/ 1328) , Ebu Hayyan (ö. 745/ 1345i , Sa'd 5 Teftazam (ö. 793/ 1390i , en-Neysaburi (ö. 850/ 1446) 1574 i 7 36 ve Ebu's-Suud (ö. 982/ gibi yüzlerce İslam alimi, dünyanın küresel olduğunu tasdik edip delille- riyle ortaya koymuş ve bu coğrafi gerçeğin Kur'an ayetleriyle çelişmediğini beyan etmiştir. Üzücü olan durum, yirminci yüzyılın neredeyse ortalarına kadar, bazı Müs- 26 Nursi, Muhiikemat, s.17-18. 27 Bkz. el-Birüni, TahkrkuMali'I-Hind,s.18l. 28 Ayrıntılı bilgi için bkz. Tez, Ortaçağ Müslümanları, s. 71-271; Topdemir-l.İnat, Bilim Tarih~ s. 95-154. 29 el-Kirmiini, Gariiibü't-Tefsır, II, 1129. 30 Bkz. Mahalli/ Suyüti, Tefs!rü'I-Celiileyn, s. 805. 31 Bkz. Zemahşeri, el-Kejşaf, I, 94. 32 Bkz. Razi, Mefiitfh, II, 337. 33 Bkz. İbn Teymiyye, Mecmflatü'r-ResiiiL IV, 121. 34 Bkz. Ebu Hayyan, el-Bahru'I-Muhft, I, 158. 35 Bkz. T eftazam, Şı:rhu'I-Makiisıd, I, 355-356. 36 Bkz. Neysaburt, Gariiibu'I-Kur'iin, VI, 492. 37 Bkz. Ebü's-Suüd, İrşad, II, 127; IV, 122. 580 1 OSMANLI TOPLUMUNDA KUR'AN KÜLTÜRÜ VE TEFSİR ÇALIŞMALARI -II- lüman din adamlarının, İslamiyer'e aykırı olur düşüncesiyle dünyanın küresel olduğunu kabul etmemesidir. Bediüzzaman böyle düşünenler için, "Cahil dost, di4man kadar zarar verebilir" ilkesinden harekede "O zahirperestler emin olsunlar k~ sa'yleri beyhudedir. Şimdiye kadar böyle avamperestane safsatalar ile bizi cahil bıraktılar. Bundan sonra bizi cahil bırakmakla cehlimizden istifade etmek istiyorlar' tespitini yapar. Bu konuda dini ilimlerle meşgul medresderin büyük sorumluluğu olduğunun da 38 . altım çızer. Tefsir ilminin Diğer İlimlerle ilişkisi Bediüzzaman, T efsirin asıl malı olan ilimlerle, çeşitli münasebederle tefsirlere giren yabancı ilimierin birbirinden ayrılması gerektiğini kaydeder. Bir gayr-ı Müslimin, sadece camiye girmesi, onu Müslüman etmeyeceği gibi; tarihi, coğrafi, felst:;fi vb. meselderin tefsir kitaplarına girmesi de onların tefsirden sayılmasını 39 gerektirmez. Yani bir tefsirde gördüğümüz her şey bizatihi tefsir kabilinden olmadığı için,40 tefsirlerde yer alan diğer ilim dallan ile ilgili bilgilerdeki yanlış­ lıkları tefsire mal etmek doğru değildir. 41 Buna bağlı olarak, Tefsir ilminde "Ehl-i İhtisasn olan bir müfessirin sözü, yalnız tefsirde hüccet olabilir. Bir şahsın T efsir ilminde çok büyük bir alim olması, diğer sahalarda da yetkin olduğu aiılamına gelmez. Dolayısıyla, Tefsir ilminde sözü hüccet olan bir alimin, sair ilimlerle ilgili nakillerinde veya verdiği örneklerde· de sözünün hüccet kabul edilmesi gerekmez. Bir müfessirin, örneğin tip ilmiyle ilgili naklettiği bazı bilgilerdeki muhtemel yanlışlık veya zayıflıktan 38 Nursi, Muhakemat, s. 50-51. Bediüzzaınan'ın üstte kaydettiğiıniz sözleri 1910-1911 aittir. Emirdağlı Ali Hoca adındaki bir zatın bundan takriben kırk yıl sonra Bediüzzaman'a, "Küre-i Arz'ın kürevı olduğuna dair bir ayetvar mı ve hangi surededir? Müstevı veya kürevı olduğunda ten:ddüdüm vardır. Her hükümetin bulunduğu arazi deniz ortasındadır. Bu daıizierin etrafını muhafazahar neler var?Lütfaı beyanını rica eder, ellerinizdaı öperim" (Nursi, Şualar, s. 507.) şeklindeki sorusu, Müslümanlar için asıl vahim resmi ortaya koymaktadır. Nursi, Muhakemat, s. 30. Nursi, Muhakemat, s. 28. Bediüzzaman, bir ferdin birden fazla ilinıde elıl-i ihtisas alınası konusunda: "Bir şalus çok fenlerde meleke sahibi ve mütehassıs olamaz. Ancak ferid bir adam, dört veya beş fende mütehassıs olabilir. Umuma el atmak, umumu terk .etmek demektir. Bir fende meleke, o fennin suret-i hakikiyesidir. Onunla temessül etmek gerektir. Zira bir fende mütehassıs olan, malümat-ı sairesini müteınmime ve meded verici etmez ise malumat-ı perişanından bir suret-i acibe t~messül edecektir.n Bkz. Nursi, Muhakemat, s. 28. yıllarına 39 40 41 Y.E. GÖRDÜK· TEFSİR USÜLÜ AÇlSINDAN BEDİÜZZAMAN'IN MUHAKEMAT'I iS BI dolayı tenkit edilip kınanınası gerekmez. Çünkü o sahada elıl-i ihtisas değil­ dir.42 Eğer bu açıdan bakılmazsa, İslfuni bir eserde veya bir tefsir kitabında is- titraden konulmuş bilgiler yanlış anlarnalara sebep olabilecektir. Cahil dosrlar, bu tür bilgileri kabul etmeyenleri İslam'dan çıkınakla ithaın edebilecekleri gibi; Zahirperest, muğalatacı veya Dine muanz olanlar da, gördükleri yanlışlıkları şeriata ve tefsire mal edebilir, hatta bunlara dayanarak şeriatı ve tefsiri inkar 43 edebilirler. Üslübü'l-Kur'an (Kur'an'ın Kainat'tan Bahsi Açısından) Kur' an, yaşlı genç, alim cahil, avaın havas ayrımı gözetmeden, muhatap olduğu bütün insanlan irşad etmek için indirilmiştir. "Şari'in irşad-ı cumhurdan maksud-u.aslisi: İsbat-ı Sam'-i Vahid ve nübüvvet ve haşir ve adalette münhasırdır." Kur'an'ın kainattan ve malılükanan bahsi istitradidir44 ve istidlal içindir. Yani yaratılınış olandan bizzat değil bilvesile bahsedilir. Nizamı, intizamı ve hikmetiyle, Allah'ın varlığına ve birliğine delil alınası bakımından ele alınır. "Keyfiyet-i teşekkül nasıl olursa olsun, maksad-ı asliye taalluk etmez." 45 İstidlalin birinci şam ise, delilin neticeden (müddeadan) daha zahir alınası 46 ve muhatabın zihninde daha önce malum olınasıdır. Yani kainatın intizamın­ dan, muhatap kitlenin aşina olduğu ve anlayabileceği bir şekilde bahsedilmesi gerekir. Bunun aksi olursa, 'deliL müddeadan daha haft olur. Bu ise, tarik-ı irşada, meslek-i belilğata ve mezheb-i i'cilza muhaliftir. ' 42 43 44 45 46 47 47 Nursi, Muhakmıat, s. 30. Nursi, Muhakmıat, s. 28. İstitradi: Yeri gelmişken söylenen söz. Nursi, Muhakmıat, s. 13, 162. Nursi, Muhakmıat, s. 162; Mesnev~ s. 232. Nursi, Muhakemat, s. 14, 162. Bediüzzaman ayn bir ifadesinde şöyle der: "Mukarrerdir ki delil, müddeadan evvel malüm alınası gerektir. Bunun içindir ki, bazı nusüsun zevahiri, ittizah-ı delil ve isti'nas-ı efkar için cumlıurun mu'tekadat-ı hissiyelerine imale olunmuştur. Fakat delalet etmek için değildir. Zira Kur'an, ayannın telafilinde öyle emirat ve karaini nasbetmiştir ki; o sadellerdeki cevalıiri ve o zevalıirdeki hakikatları elıl-i talıkika parmalda gösterir ve işaret eder. Evet "Kelimetullah" olan Kitab-ı Mübin'in bazı ayan, bazısına müfessirdir. Yani bazı ayan, ehavatının ma fi'z-zamirlerini izhar eder. Öyle ise bazılan diğer bir ba'za karine olabilir ki; mana-yı zahiri murad değildir. Tenbih: Eğer istidlalin makamında denilse idi ki: Elektriğin acaibi, cazibe-i umünıiyenin garaibi, küre-i arzın 5821 OSMANLI TOPLUMUNDA KUR'AN KÜLTÜRÜ VE TEFSİR ÇALIŞMALARI -II- Örneğin Kur' an, on dört asır öncenin insanlanna: ''Milyonlarca mikroskobik canlıyı ihtiva eden bir damla suya bakın, ta ki Sani'-i Karnar'ın herşeye kadir olduğunu tasdik edesiniz' deseydi, delil müddeadan daha hafi ve izaha daha 48 Bu nedenle belağat-ı irşadiye'nin gereği olarak, cunıhura muhtaç olurdu. yapılan hitabın en beliği, anlamakta güçlük çekmemeleri açısından, rafsilata girmeksizin, zahir, basit, kısa, ve kolay olan hitaplardır. 49 Bazıları, Kur'an'ın kevnf fenlere dair tafsilat vermemesirıi, onun hakiki gayesi 50 olan irşad ve talıme aykırı olduğunu zannetmişlerdir. Oysaki bu üslup Bediüzzaman'a göre, irşadın en saf şekli, hidayetin özü ve belağatın ta kendisidir. Çünkü zihne ağır gelme, yanıltına ve karıştırma ihtimali olan ifadeleri; zaman ve mekan açısından henüz hazır olmayan muhataplara teklif etmek belagat değildir. 51 Dolayısıyla, kainattan yapılan balıisierde Kur'aıi, on dört asır önceld insanlar dahil herkesin görebileceği ve okuyabileceği, Sema-Arz, Güneş­ Ay, kara-deniz, gece-gündüz gibi kevnf ayetlerinazara verir. Muhatap ne kadar fu:ni ve cahil olursa olsun, bilını ne kadar az gelişmiş olursa olsun, bu ve benzeri ayetlerin, anlaşılınama riski taşımadığı görülmektedir. \ T efsirde Akıl Nakil Çatışması Akıl-nakil çatışması ile ilgili uzuı:ı\~arnşrıialar yaşandığı bilinmektedir. Ko- nuyla ilgili eser veren en önemli bilginlerden olan İbn Teyıniye (ö. 728), meseleyi bütün yönleriyle ele aldığı 'De;r'u Tearudi'l-Akli ve'n-Nakl' eserinin girişinde, akıl ile ·yevmiye ve seneviye olan hareketi, yennişten ziyade olan anasırın imtizac-ı kimyeviyelerini ve şemsin istikranyla beraber süriye olan hareketini nazara alınız, ta Sani'i bilesiniz! İşte o vakit delil olan san'at, marifet-i Sani' olan neticeden daha .hafi. ve daha gamız ve kilide-i istidliile münafi oldugundan bazı zevahiri, efkara göre imiile olunmuş'tur. Bu ise: Ya müste'beatü't-terakib kabilesinden veya kinai nev'inden oldugu için medar-ı sıdk ve kizb olmaz." (Muhiil<emat, s. 162.) Örneğin, ~ LSP J ~ ; ll j" (Yasin, 36/ 38) ifadesi, insanların efkilrına göre imiile olunmuş hitapl-;rrdan biri sayılabilir. Çünkü insanlar esldden, zahir hissiyatlarına binaen Güneşin Dünya etrafında döndüğünü zannederlerdi. Eski kozmolojiye göre de Dünya sabit görüp Güneş onun etrafında dönerdi. Günümüzde ise Dünyanın Güneşin etrafında döndüğü, Güneşin de bizzat hareketli oldugu ve sisteıniyle beraber kendi yörüngesinde döndüğü bilinmektedir. Ayette geçen ifade, iki anlayışa da hitap eden, iki halde de yanlış anlaşılına ihtimali olmayan beliğ bir ifadedir. 48 49 Nursi, Muhahemat, s.l4-15, 160-162. Nursi, Mesnevf, s. 233. jO Nursi, Muhahemat, 158. jJ Nursi, Muhakemat, s. 161. Y.E. GÖRDÜK· TEFSİR USÜLÜ AÇISINDAN BEDİÜZZAMAN'IN MUHAKEMAT'I 1 583 naldin çatışması durumunda dört ilitimalın söz konusu olabileceğini söyler: 1) İkisi cem edilecektir ki bu imkansızdır. Çünkü cem-i nakızeyı;ı olur. 2) İkisi de reddedilir. 3) Nalili takdim edilir ki bu da muhaldir. Çünkü naldin aslı da akıldır. Dolayısıyla naldin esas alınması, nakle de alda da uyınaz. 4) Akıl takdim edilerek esas alınır, sonra nakil gelir. Böylelikle nalili ya tevil -7 edilir ya da Allah'a havale edilir. :ı_ İbn Teymiye'nin, eserinde uzun uzun tartıştığı meselenin özü, naldin temelinin de akıl olduğudur. Bu nedenle ona göre, naldin akla önedenmesi imkansızdır. 53 Naldin takdim olunup esas alınması gerektiğini iddia eden ulema ise, aklın esas alınmasının imkansız olduğunu iddia etmişlerdir. Çünkü onlara göre akıl, naldin sıhhatine ve Hz. Peygamber'den bize ulaşan haberlerin kabulünün vücübiyetine delalet etmektedir. Biz nakli iptal edersek, aklın delaletini de iptal . etmış oıuruz. 54 Bediüzzaman, İbn T eymiye'nin ve diğer birçok alimin konu ile ilgili son derece rafsilatlı görüşlerini Muhakeınat'ta adeta özetlemiş olur: 'Takarrur etmi!j usuldendir: Akıl ve nakil taaruz ettikleri vakitte, akıl asıl itibar ve nakil tevil olunur. Fakat o akıL akıl olsa gerektir' 55 ifadesi ile: Akıl ile naldin çatışması durumunda, aklın esas alınacağını ve naldin tevil edileceğini söyler, çünkü ona göre asıl olan maksattır. Fakat bunu bir şarta bağlar. O da, nakli tevil edecek olan aklın, güvenilir bir akıl olınasıdır. Aksamu'l-Kur'an Kur'an-ı Kerim'in bir çok yerinde kasemifadeleri yer alır. Genellikle sürelei rin başlarında bulunan, 'Kasemat-ı Kur'aniye' veya "Aksamu'l-Kur'an' adı verilen bu ifadelerde Kur'an'a, Güneş'e, Ay'a, geceye, gündüze, semaya, arza, incire, zeytine ve daha birçok şeye kasem edilmiştir. 52 53 54 55 İbn Teyrniye, Der'u Tearudi'l-Akli ve'n-Nakl, I, 4. (ayrıca bkz. Aliyyü'l-Karı:, erReddu Ala'I-Kailine bi-Vahdeti'l-Vücüd, s. 49) Ayrıntı için bkz. Abrahamov, 'Akıl-Nakil Uyumu Noktasında İbn Teyrniye'nin Yaklaşımı', s. 385-400. İbn Ebl'l-İzz, Şerhu'l-Akıdeti't-Tahaviyye, I, 166. Nursi, Muhakemat, s. 12. 5841 OSMANLI TOPLUMUNDA KUR'AN KÜL1ÜRÜ VE TEFSİR ÇALIŞMALARI -IIBazı müellifler, bu yemin keyfiyetini, Allah'a yakıştıramamaktadırlar. Çünkü onlann görüşlerine nazaran, ancak hakiliatİ söylediğine şüphe edilen kimseler 56 bu nevi ikna vasıtasını kullanır ki Allah bu gibi şeylerden münezzehtir. İslam Diemasının ekseriyeti ise Aksamü'l-Kur'an'ın hikmetlerini anlama ve açıklama yolunu tercih etmiştir. Allah'ın cansız varlıklarla kasem etmesinin hikmetine dair açıklamasında, Suyüti üç önemli noktaya değinir: a) Bunlar muzafı hasfalmuş birer kasem olabilir. Yani '~lj (incire yemin olsun)' denirken ·~ı y.J.J (İncirin Rabbine yemin olsun)' kastedilir. b) Araplar, Kur'an'ın kasematına mevzu olan eşyayı tazirn eder ve onlarla kaselli ederlerdi. Kur'an da onlann anladıklan şekilde nazil oldu. c) Nonnal şartlar altında kasem eden, kasem edilen şeyi tazinı eder ve yüceltir. Yani muksem, muksirnin fevkınde olur. Bazen bizzat kendi bazen de malılukaoyla kasem eden Allah'ın ise fevkinde hiçbir şey yoktur. O halde Allah, 57 bütün malılükatın Sfuıii ve Barii olduğunu göstennel< için kasem etmektedir. Kur'an'da kasem ile terneyyüz etmiş olan ecram-ı ulviye ve süfliyenin, tefekkürden gaflet içinde olanlan dainıa ikaz ettiğini belirten Bediüzzaman, 'Ka\ semat-ı Kur'aniye, nevm-i gciflette dalanlara kar'ul-asadır' ifadesiyle, yeminierin insanlan gafletten uyandırdığıİla dikkat çeker ve bunlan, doktorlarm elleriyle hastanın vücuduna vurarak muayene etmesfue benzeterek58 Kasemiit-ı Kur'aniye'nin 59 bazı nükte ':e sırlanna işaret eden örnekler verir. : Klasik kaynaklarda malılükatın en efdali ·olan Hz. Peygamber'in hayatına, 0 '!!~·~ ifadesiyle yapılan kasemin; insanlarm Hz. Peygamber'in Allah katında­ 61 ki azametini anlamalan için olduğu belirtilmiştir. Bediüzzaman benzer bir yaklaşımla: 'Bazen kas em, bürhanın yerini tutar. Zira bürhanı tazammun eder' 62 demek• .• - -. • - ,. 63 tedir. Ona göre, '0J..:..~ı .:r-J .!t[ ~ı ı;; ı ylıj <.J"'!' ayetleri bu türdendir. Bazı müfessirlere 56 57 58 59 60 61 62 63 göre, çeşitli sürelerin başlannda bulunan mukattaat harfle- Bkz. Cerrahoğlu, Tefsir Ustılü, s. 169. Suyüti, el-İtkan, IV, 54. Nursi, Muhakemat, s.B-14. Bkz. Nursi, Mektübat, s. 389-390. Hicr, 15/ 72: ·.:ı~ rf):.:.. ~ ~~!ı~ Senin ömrüneyemin olsun ki, onlar sarhoşluklan içinde hacalıyordu' Suyüti, el-İtkan, IV, 54. Nursi, Muhakemat, s.149. Nursi, Sözler, s. 382. Y.E. GÖRDÜK· TEFSİR USÜLÜ AÇISINDAN BEDİÜZZAMAN'IN MUHAKEMATI J585 riyle, Hz. Peygamber'in getirdiği Kitab'ın şüphesiz Allah katından olduğuna kasem edilmektedir. Bu durum, söz konusu harflerin yüceliğine delalet eder, çünkü bunlar "beyan"ı ve Allah'ın inzal ettiği kitapların içindeki ayetleri oluştu­ ran harflerdir. 64 Bediüzzaman: 'ç-11 kasan. olduğu cihctle Kur'an'ın azamctine ve altında 65 müstetir, gizli o mezkur Zetaif cihetiyle de davanın isbatına i.şarct eder' sözleriyle, üstte ifade edilen düşünceyi destekiemiş olur. Müteşabihat ve Müşkilatü'l-Kur'an Al-i İnıran Süresi 7. ayette, Kur'an ayetlerin bir kısmının 'Müteşabihat" olduı'hl ifade edilir. Müteşabih ayetler, herkesin anlayamayacağı, 66 sadece bir veche o hamledilmesi mümkün olmayan, değişik şekillerde anlaşılabilen, anlaşılabilmesi 67 için mutlaka tevil edilmesi gereken ifadeleriyle tarif edilmiştir. Bediüzzaman, "Kur'an'ın en mümeyyiz vasfı, onun belağandır. Belağatın temeli ise, ifadenin açıklığı, (vuzühu)dur. Oysa Kur'an'daki müteşabih ve müşkil 68 ayetler buna münafi degil midir?" şeklindeki bir idraza verdiği cevapta konuya şu şekilde değinmektedir: Ona göre, "Tenezzülat-ı ilahiye' olarak gönderilen ve insan aklını muhatap alan J:ı.ikn:et dolu Kur' an, insanların anlayışlarını ve zihni kapasitelerini dikkate alan bir hitaptır. Bu hitabın en önemli maksadı, çoğunluğu teşkil eden insanların, yani cumhur-u nasın irşadıdır. Çünkü ilmi ve kültürel düzey açısından havas tabakası, avama yapılan hitaptan istifade edebilir ise de, avarom havassa hitap eden bir kelann hakkıyla anlayabileceklerini söylemek güçtür. Kur'an'da keyfiyeti bizce meçhul olan, birçok mücerred hakikatten bahsedilir. İnsanların çoğu, alışageldiği ve hayal ettiği manalardan sıyrılıp "hakikat-ı mahza" ve "mücerredat-ı sırfe" kabilinden olan bu hakikatleri net bir şekilde kavrayamamaktadır. Bu tür mücerred hakikatleri anlayabilmeleri için, insanların zihinlerinin alışık olduğu ve bildikleri şeyleri, o mücerred manalara adeta birer kılıf ve süret yaparak hitap etınek gerekmektedir; ta ki hayal ettikleri suretierin arkasından o mücerred hakikatiere nazar edebilsinler. Yani Bu müteşabih süretler, onların hakikan görmesini sağlayan birer dürbün görevi ya64 65 66 Zerkeşi, El-Burhan, I, 173. Nursi, İşaratu'l-İ'cilz, s. 3~. Cerrahoğlu, Tefsir Usfllü, s. 128. 67 Zerkeşi, el-Burhan, II, 70. 68 Nursi, Muhakemat, s. 159. 586 1 OSMANLI TOPLUMUNDA KUR'AN KÜLTÜRÜ VE TEFSİR ÇALIŞMALARI -II- Yalruz burada dikkat edilmesi gereken şey, teşbih ile anlanlan hakikattir, teşbih kısmını oluşturan surette takılınamak ve onda boğulmamak gerekir?0 par. 69 Örnegin, "Allah'ın sonsuz kudretiyle, bütün varlık alemine tasarrufu" mücerred bir hakikattir. "Allah'ın Kai.nattaki tasarrufu" denince, çoğu insanın aklında ilk etapta, bir sultanın tahtına kurulup ülkesini yönetmesi tarzında bir tasavvur oluşmaktadır. İşte "L>~ı .;.~ı ~ ~jı" 71 ayeti bu süreti kılıf ve dürbün yaparak, mücerred bir hakikat olan "Allah'ın Kai.nattaki tasarrufatı"nı anlatmaktadır. Çünkü hissiyar-ı cumhur bu merkezde olduğundan, irşad ve belagat, onların hissiyat ve efkannı göz önünde tutmayı gerektirir. 72 Rahmaı:i ve Rahim sıfatlan da Bediüzzaman'a göre Allah hakkında hakiki manalanyla kullanılması muhal olan müteşabihattandır. Çünkü mebde ve 73 74 me'haz itibariyle tikkatü'l-kalp manasını taşımaktadır. "._;,~ı ~ LS~ı , 76 75 "•~-·..ı.;i ,_,_,., ~ ·' -.ılıı -X;" ".it-..J ~t>-" ırtbi ayetler hem ' "~ · .- · ..:_.,,~:,??ve benzeti .. ' • o ' • - '!? ı-1 . Y'-' rJ" ayetler; ayrıca ".): ':) LS_;..; ~ı .J" de~şik açılardan' birer ö;nektir?9 Anlaşılması 18 türtınden ifadeler, bahsi geçen üslüba ve işkali, çoğu zaman lafız ve üslübun dağımklığından kaynaklanır. Kur'an, bu kısma giren bir anlatımdan münezzehtir. Bazen de mananın inc.e, derin, kıymetli, alışılmadılz olması ve çok ' tür kclarnlar şevki artırmak, hak ettiği kullanılmaması işkale sebep olur. Bıi kıyınet v~ ehemmiyeti görmek için adeta muhatabın fehmine karşı nazlanır. 80 Müşkilat-ı Kur';lniye bu kısımdandır. Ayetlerdeki müteşabihat, istiaratın en esrarlı kısmındandır. Çünkü en ince ve gizli hakikatlerin, misiili süretleridir. 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 zor olan bir sözün 1 kapalılığı Nursi, Muhiikanat, s. 45-46,154,159-160. Nursi, Muhiikanat,' s. 46. Taha, 201 s. Nursi, Muhiikanat, s. 159. Nursi, İşilriltu'l-İ'ciiz, s. 16. A'raf, 7/54. Fetih, 48/ 10. "Yed"in mana-yı mecazisi insanlara me'nüs olmadığından, mana-yı hakikinin şekliyle, lafzıyla gösterilmesi zarureti vardır. Nursi, İşiiriitu'l-İ'ciiz, s. 16. Fecr, 89/ 22. Kehf, 18/ 86. Yasin, 36/ 38. Nursi, Muhiikanat, s. 46. Nursi, Muhiikanat, s. 46. Y.E. GÖRDÜK· TEFSİR USÜLÜ AÇISINDAN BEDİÜZZAMAN'IN MUHAKEMAT'I j587 Dolayısıyla müteşabih ayetlerdeki işkal, anlatılmak istenen mananın inceliğin­ dendir, lafzın kapalı oluşundan değil. 81 Kur'an'da Hakikat ve Mecaz Kur'an'da mecazm olup olmadığına dair görüş ayrılıkları mevcuttur. İslam alimlerinin çoğunluğuna göre, Kur'an ayetlerinde geçen ifade ve kelimeler bazen 82 mecazi marralarda kullanilrnıştır. İstiare ve kinaye de, mecazla bağlantılı olan 83 edebi sanatlardır. Belağat alimleri mecazın hakikatten daha beliğ olduğıında ittifak etmiştir. Kur'an ibarelerinin tatlılığı ve çekici güzelliğinin sebeplerinden 84 biri de ondaki mecazi anlatımlardır. Zerkeşi, "Eğer Kur'an'dan mecaz çıkarsa, onun güzelliğinin yarısı gitmiş 85 olur' der. O'nun bu sözünü teyit ettiği onlarca örneğin bazılan şunlardır: 86 'ı-.i~l '.·~ı...;_;..'·l-" ayetinde Allah'ınfiili, mecazenArz'a verilmiştir." ı._r-;-:. L.:.. ~ ı;-­ '+' ı.T'.) - . .rJ Y- ~ 0ı.:J)1' 87 denirken, çocukların yaşlanmasına sebep olan günün kendisi değil o gün yaŞanacak olan korku ve şiddettir. "~U. ~U' ayetinde, cehennemlik olan kişi adeta onun kucağına düşeceği için, ateş, sanp sarmalayan, kişiye kefil ve 88 p sığınak olan anneye benzetilmiştir. "~ı ~~)ı t_.).l W 0ıb: ~li 'i r~T ..,fı. ~ 89 ' ayetinde, Hz. Adem ve Havva'yı Cennet'ten çıkaranın Şeytan olduğu ifade edilir. 'Ebeveyninize fitne verdiği gibi" değil, 'ebeveyninizi Cennet'ten çıkardığı 81 Nursi, Muhakemat, s. 160. 82 Cerrahoğlu, Tefsir Usülü, s. 178. 83 'Maanı, Beyan ve Bedı ilimleri üZerine müesses olan belağat, "ne söylenmeli?" ve "nasıl söylenmeli?" sorulan na verilen cevap mahiyetindedir. (eş-Şayib, el-üslüb, s. 36.) Belağatin tarifi, 84 85 86 87 88 89 "fasih ibarelerle, mukteza-i hale mutabık söz söylemek" şe/ılinde yapılmıştır. (el-Haşimi, Cevahirü'l-Belağa, s. 43. Belağatın değişik tarifleri için bkz. ed-Dineveri, Uyün, II, 186-187; İbn Abdi Rabbih, el-Ikdü'l-Fend, II, 121-129; IV, 272; Ebü Hilal, es-Sınaateyn, s.173-174, 438; Ebu Hayyan et-Tevhidi, el-Besair, I, 219; V, 224; IX, 94, 137-138; esSealebi, el-İ'ciiz. I, 5-6; el-Kayravaru, el-Umde, I, 216-217, 241-245) Fesahat, kelamııı laftj özellilderiyle sınırlıyken, belağat hem lafız hem de mananın birleşiminden doğar. Fesahat kelimedeve kelamda olabilirken, belağat sadece kelamda, yani ifadenin bütününde aranır. Bir lıelamın belağatlı olabilmesi için fesahatlı olması da şarttır. Yani her fasıh kelam beliğ olmayabilir,fakat her beliğ kelam aynı zamanda fasıhtir. (el- Haşimi, Cevahirü'l-Belağa, s. 4 3.) Cerrahoğlu, Tefsir Usülü, s. 178. Zerkeşi, el-Burhan, II, 255. Zilzal, 99/2. Müzzemmil, 73/ 17. Karia, lOI/9. A'raf, 7/27. 5881 OSMANLI TOPLUMUNDA KUR'AN KÜLTüRÜ VE TEFSİR ÇALIŞMALARI -II- gibi' denmiştir. Oysa Cennet'ten çıkış sonuç, Şeytan'ın fitnesi ise bunun sebebi90 dir. Sonuç mecazen sebep yerine ikame edilrniştir. İnsanlarm derin veya farklı manalan, kolay ve basit bir şekilde tasavvur veya tasvir etmek için, çoğu zaman istiare ve mecaz yoluna başvurduklan bilinmek91 tedir. Kur'an'da mecaz! ifadelerin olamayacağını savunanlar, Mütekellim (konuşan) ancak ifade etmek istediği şeyde sıkışınca hakikatten istiareye 92 yönelir. Bu ise Allah hakkında imkansızdır demişlerdir. Özellikle Za.lıirt alimler, ayet ve hadislerde medizi ifadeler olduğunu kabul etmemişlerdir. Örneğin İbn Hazm (4 56/ 1064), ayet ve hadis arasında asla çelişki olamayacağına dair örneklerle dolu el-İhkam adlı eserinde: 'Mecaz kizbdir, Allah ve Resii.lü ise kizbden uzaktır' düşüncesinden yola çıkarak, 'ayet ve hadfslerde mecazı reddeden kimse, tasdik 93 edilir' demektedir. ·Bediüzzaman anlayışsız veya art niyetli kimselerin, bazı ayet ve hadislerdeki mecil.zi ifadeleri çarpıtmalarını kastederek 'Mecaz, ilmin elinden cehlin eline düŞse hakikare inkılab eder, hurafata kapı açar' 94 demektedir. Çünkü şeffaf olması ve muhatabı hakikare götürmesi gereken mecaz anlaşılmaz ve bizzat hakikat zannedilirse, Şeffafiyeti gider, kendisi kesilleştiği gibi hakikat-ı asliyeyi de münkesif eder. Birçok kelimenin ifade ettiği anlamın, seleften halefe geçerken değişmesi ve yeni arılanılar kazanm~sı buna delildir. Dolayısıyla her şeye zahiri95 ne göre hükmetınemek gerektir. Bediüzzaman, Kur'an'ın i'cil.zının temeline, istiare ve mecaz üzerine bina ~dilrniş olan bclağati koyar. 96 Ona göre, 'Tenzilin hassa-i cazibedan i'cazdır. İ'caz: belağatın yüksek tabakatından tevellüd eder. Belağat ise hasrus ve mezaya, biihusus istiare ve mecaz üzere müessestir. Kinı istiare ve mecaz dürbünüyle temil:şa etmezse mezayasını göremez.' 97 Konuyla ilgili örneklerinden biri, İnsan Süresi 16. ayette geçen ve Cennet ehline sunulan içeceklerin bulunduğu kaplan 90 91 92 93 94 95 96 97 Bkz. Zerkeşi, el-Burhan, II, 254-300; Suyüti, el-İtkan, III, 120-142. İbnü'l-Mu'tezz'e göre, istiare, bedi'in beş ana unsurundan biridir. Bkz. el-Bedıu fi'l-Bedf', s. 22-24. (Aynca bkz. el-Hafaci, Sırru'l-Fesaha, I, 92-158; el-Cürcani, Esrilru'l-Belilğa, s. 3-423; es-Sekkaki, Miftah, s. 332-392) Zerkeşi, el-Burhan, II, 255; Suyüti, el-İtkiln, III, 120. İbn Hazm, el-İhkam, IV, 29. Nursi, Muhakemat, s. 25. Nursi, Muhakemat, s. 25. Nursi, Muhakemat, s. 69. Nursi, Muhakemat, s. 72. Y.E. GÖRDÜK · TEFSİR USÜLÜ AÇISINDAN BEDİÜZZAMAN'IN MUHAKEMAT'I 1 589 anlatan, '~ ~ Jı...d'-)' tabiridir. Bu kaplar billur olmadığı gibi, gümüş de değildir. Billurun gümüşe olan mübayeneti, bir istiare-i bemanın karinesidir. Yani billur şeffafiyetiyle, gümüş ise parlaklığıyla insanlara Cennetin kadehlerini 99 tasvir eden iki nümunedir. 98 T efsirde İsrailiyat ve Yunan Felsefesi Bediüzzaman, Muhakemat'ında, İsrailiyatın ve Yunan felsefesinin İslam dairesine din süsüyle girerek, Müslümanlarda fikri kanşıklığa neden oluşunun serencil.nunı bütün yönleriyle özetler. O'nun yaptığı bu tahlili maddelere ayıra­ rak ifade etıneye çalışacağız: a) İslam'a giriş sürecinde, diğer milletierin malumadan da kendileriyle beraber Müslüman olmaya başladı. Özellikle Ka'.bu'l-Ahbar (ö. 32/ 652) ve Vehb b. Münebbih (ö. 114/ 732) gibi ehl-i kitap olan alimierin İslam'a girmesiyle, uydurma olan İsrailiyat da Arapların hayal dünyasına, safi fikirlerine girmeye başladı ve zamanla hürmet gördü. Çünkü İslam'a giren ehl-i kitap alimler, eski birikimlerine İslam'ın şerefini, Kur'an ve hadis bilgisini de katınca; eski muharref ına­ lumadan da kendi şahıslan gibi makbul ve müsellem sayılıp reddedilrnedi. 100 b) İlıni yetersizlikleri ve sü-i ihtiyarlanyla başka bir temel bulamayan veya araştırmayan zahirperestler, bazı ayet ve hadisleri, İsrailiyata tatbilz ederek tefsir ettiler. Masadak ile mana farklı şeyler olduğu halde, masadak olması mümkün olan şey, mana yerine ikame olundu ve imkan dahilinde olan bir çok şey vukü bulmuş gibi anlaşıldı. 101 c) Halife Me'mun (ö. 217/ 833) zamanında Müslümanlar istifade etsin diye Yunan Felsefesi Arapçaya tercüme edildi. Temelinde pek çok esatir ve hurafe bulunan, bir derece bulaşık ve kokuşmuş olan o felsefe, Arapların safi efkarlarını 98 99 100 101 'Güm~ten billurlar' Nursi, Muhakemat, s. 78-79. Bkz. Nursi, Muhakemat, s.18-19; Mektübat, s. 90,163,166. Nursi, Muhakemat, s.l9. Remzi Na'naa, mevcut tefsirlerdeki israiliyyat ile ilgili bir çalışma yapmış ve Mukatil b. Süleyman'a (ö. 150/ 768) nisbet edilen tefsirden, Reşit Rıza (ö. 1935)'nın d-Mendr'ına kadar çeşitli tefsirleri bu yönden incelemiş­ tir. (Ayrıntı için bkz. Na'naa, İsrailiyyat, s. 214-368.) Keza Abdullalı Aydemir (ö. l991)'in, Tefsirde İsrailiyat, adlı eserinde çeşitli rivayetlerin tefsirlerde ne şekilde yer aldığı incelenmiştir. (Ayrıntı için bkz. Aydemir, Tefsirddsrailiyat, s. 73-315.) 590 1 OSlvlANLI TOPLUMUNDA KUR'AN KÜLTÜRÜ VE TEFSİR ÇALIŞlvlALARI -II- kanştırdığı gibi ralıkikten taklide bir yol açtı. 102 d) Müslüman Araplar, karilia-i fıtriyeleriyle İslami bilgi kaynaklanndan hükümler istinbat etıneye, sonuçlar çıkarmaya kabiliyeili iken, Yunan Felsefesi'nin talebesi olmaya tenezzül ettiler. Nasıl ki Arapçanın Mudar lehçesinin saflığı, Arap olmayaniann İslamiyer'e girmesiyle bozulmuş ve bu nedenle Muhakkik ulema tarafından Arapça dilbilgisine dair eserler tedvin edilmişti; Aynı şekilde, (nakkad-ı muhakkikin-i İslam) tenkit ve tahkik ile meşhur ulema, İslami eserlere ve Müslümanların fikirlerine sızan İsrailiyat ve Yunan Felsefesi'ni ayırmaya ve 103 tasfiye etıneye çalıştılar, fakat maalesef tam anlamıyla muvaffak olamadılar. e) Zahire göre hükmeden bazı kimseler, Kur'an'ın ve hadisin makul ve menkule müştemil olduğunu gördükleri için, yaptıklan tefsir çalışmalarında; Kur'an'ın naldettiği bazı bilgileri İsrailiyatla birleştirmeye, bir kısım aklı hükünilerini de Yunan Felsefesi'ne uydutınaya çalıştılar. Dolayısıyla kendi kafalarına göre, Kitap ve Sünnette bize nakledilen doğru bilgilerle, bazı muharref 104 İsrailiyatınarasında bir ilişki ve uygunluk istinbat ettiler. Bediüzzaman yaptı~ bu analizden sonra, tefsirde İsrailiyata, asılsız rivayerlere ve felsefi yaklaşırnlara yapılan atıftarla ilgili düşüncesini şu şekilde ifade eder: Kur'an'ı tasdik ettiren en büyük özelliği, onun i'cazıdır. Müfessiri, öncelik' Ayetler, tıpkı içinde inci taşıyan sadef li olarak yine onun kendi ayetleridir~ gibidir, yani manaları kendi içlerindedir. İsrailiyat ve Felsefe ile Kur'an'ı tefsir epneye çalışmaleve mutabakat aramak; Kur'an'ın tezkiyesi için bile olsa abestir. Kur'a~'ın, bu tür nakillerin ve bu naldileri kullanma yaniışına giren akılların tezkiyesille ihtiyacı yoktur. Tam aksine şehadetlerinin malzbul olabilmesi için, onların Kur'an'ın milienginden geçirilmesi gerekmektedir. Nitekim "Süreyyil'yı s~add değilsemada aramaklazımdır." Dolayısıyla Kur'an'ın manası da, yine Onun 105 Nitekim, UAyawı delail-i i'cilz.ının miftahı ve esrar-ı ayetleri içinde araıımalıdır. belilğatının keşşafı yalnızbelağat-ı Arabiyedir. Felsefe-i Yunaniye değildir."106 102 103 104 105 106 Nursi, Muhilkemat, s. 19-20. Kur'an'ın kainatla ilgili ayetlerinin izahında kullanı­ lan bu bilgilerin bir kısmı doğru, önemli bölümü ise yanlış ve hakikatsizdi. Bu fikirlerin bir kısmını, yaklaşılz üç asıt sonra gelen İmam Gazali (ö. 505/ lll1) Tehilfüt'ünde eleştirmiş İslam akidesine uymayanları tespit etmiştir. Bkz. İmam Gazali, Tehilfüta'l-Feltısife, s. 88-310. Nursi, Muhilkemat, s. 20. Nursi, Muhakemat, s. 20. Nursi, Muhilkemat, s. 20-21. Nursi, Mııhilkemat, s. 96. Y.E. GÖRDÜK· TEFSİR USÜLÜ AÇISINDAN BEDİÜZZAJvlAN'IN MUHAKEMAT'I 1591 İkillci sırada, 'maden-i hayat ve mülhim-i hakikat' olan hadis gelmektedir. Sahih hadisler Kur'an'ın hakiki müfessiridir ve tefsir konusunda kifayet edicidir. Fiili 107 sünnet de, yine Kur'an'ın tefsiri mah!:yetindedir. Bunlardan dışmda bir nakli kaynağa başvurulacaksa, mannğın mizanıyla tarnlmış olan doğru tar:ihi bilgilere lOS k anaat ennek gerekir. Tefsirde İfrat-Tefrit T efsirlerde geçen her rivayeti İslam'ın asli unsuru sayıp itiraz edenlere bir 109 nevi cevap veren ve "Mübalağa ihtilalcidir" diyen Bediüzzaman, İslam Şerian­ nı ve Tefsiri, Şeriat ve T efsir konusunda telif edilmiş ol;m eserlerden ayırmanın gerekliliğine dikkat çeker. Bediüzzaman'a göre: İslami bir eser İslam'ın kendisine eşit değildir; keza bir müfessirin telif enniş olduğu kitap, Tefsir'in bizatihi kendisi değildir. Çünl<ü telif edilen kitapta, konunun asıl cevheri ile alakasız, kıyınetsiz şeyler bulunabilir. Tefsirle ilgili bir esere, doğru olmayan bir takım rivayetler girmiş olabilir. 110 Ayrıca bir tefsire şu veya bu şekilde kanşmış olan İsrailiyat sebebiyle o tefsirin tümden reddedilmesi de gerekmez. Nitekinı değerli bir hazineye girmiş olan sahte bir alnn, o hazineyi tümden değersiz kılmayacaktır.ııı Konu ile ilgili bir örnekte Bediüzzaman, Beydavi'den naklettiği bir yoruma yer verir. Kelıf Süresi 92-98. ayetlerde, Zülkameyn (a.s.)'m masum insanlan Yecüc ve Mecüc'ün şerrinden korumak için il<i dağın arasına bir set yapnğı 112 anlanlmaktadır. Beydavi (ö. 685/ 1286) tefsirinde bu dağların, Ennenistan ve Bkz. Nursi, Sözler, s. 163; Muhakemat, s. 25; Sunuhat-Tuliiat-İşt'lrt'lt, s. 30. Nursi, Muhalıemat, s. 25. 109 Nursi, Muhakemat, s. 32. 110 Nursi, Muhakemat, s. 29. ııı Nursi, Muhakemat, s. 22. 107 108 112 Kehf, IS/ 92-98: "Soııra (yine) bir yol tuttu. Nihayet iki dağ arasına ulaşnğı zaman orada hiç söz anlamayan bir kavim buldu. Dediler ki: 'Ey Zülkarneyn! Şüphe yok k~ Yeciic ile Meciic, yerde fesat çıkanp duran kimselerdir. Bizimle aniann arasına bir sed yapmaklığın için sana bir bedel versdı olur mu?' Zülkameyn onlara: 'Rabbimin beni içinde bulundurduğu nimet ve kudret daha hayırlıdır. Siz bana kuwetinizle destek olun da, sizinle onlar arasıııa aşılmaz bir engel yapayım Bana demir kütleleri getirin. Bunlar iki dağın arasını doldurunca; körükleyin!' Dedi. Nihayet o, bir ateş haline gelince; 'bana erimiş balıır getirin de üZeri.ne dökeyim' dedi. Artık onu ne aşabilirler ne de delebilirler. Zülkarneyn: 'İşte bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin tayin ettiği zaman gelince onu yerle bir eder; Rabbimin verdiği sözgerçektir' dedi." 592 1 OSMANLI TOPLUMUNDA KUR'AN KÜLTÜRÜ VE TEFSİR ÇALIŞMALARI -II- Azerbeycan Dağlan olduğu ifade edilir.m Bediüzzaman'a göre bu yorum bir nakilden ibarettir ve Kur'am bir delili yoktur. Bu nedenle tefsirden sayilınaz. Dolayısıyla bu tevile kesin gözüyle bakmak mantıksiZlık olur. Ayrıca bu ve benzeri nakillerin zayıflığından dolayı, Beyclavi gibi büyük bir müfessirin tefsir ilmindeki derinliğini itharn edip şüphelenmek de insafsızlıktır. ıı4 Sonuç Genel hatlanyla İslfurıl İlimlerdeki metodolajik sorunlan, özellikle de T efsir usulünün önemli meselelerini ele alan Muhakemat adlı eserinde Bediüzzaman, Tefsir, müfessir, bilinıin gelişmesinin Tefsir'e etkisi, Kur'an'ın Kainattan bahsi, akıl-nakil çatışması, Aksanıu'l-Kur'an, Müteşabihat ve Müşkilat-ı Kur'an, Hakikat ve Mecaz, istiare, Üslübu'l-Kur'an, Tefsirde İsrailiyat ve Yunan Felsefesi'nin etkileri, Tefsirde ifrat-tefrit, Kur'an'ın belağat ve fesalıatı gibi usüli konularili analizler yapar. Yaptığı tespitler ışığında, çeşitli İsla.mı eserlerde ve tefsirlerde ihtilaf konusu olan bazı meselderin nasıl yorumlanması gerektiğine dair birer metodolajik örnek sunar. Bediüzzaman Muh3femat'ta yaptığı analiz ve tespitlerde, İmam Şafii (ö. 204/ 820), İbn-i sına (ö. 428/ 1037), Abdülkahir-i Cürcam (ö. 471/1078), Fahru'lİslam el-Pezdevi (ö. 482/ 1089), İm~ Gazali (ö. 505/ lll1), el-Haıiri (ö. 516/ 1122), Zemahşetl (ö. 538/ 1143), Fahreddın er-Razı (ö. 606/ 1209), Sekka)_zi (ö. 626/ 1229), Muhyiddın İbnü'l-Arabi (ö. 638/ 1240), Nası.rüddın Tüsi (ö. 672/ 1274), Kadı Beyclavi (ö. 685/ 1286), İmam Busayrı: (ö. 695/ 1295), Sa'd-ı Teftazam (ô. 79?1 1390), Seyyid Şerif-i Cürcam (ö. 816/ 1413), İbn Hümam (ö. 861/ 1457), İbrahim Hakkı (ö. 1194/ 1780), Hüseyin-i Cistl (ö. 1330/ 1912) gibi İslam alimlerine ve bunların çeşitli eserlerine atıflar yapar. Bireysel olarak hiç kimseyi hedef almadığı; yaptığı eleştirileri fikir ve anlayış­ ıara yönelttiği görülen Bediüzzaman'ın, İslfurıl İlimlerle ilgili literatüre hakim olduğu; yaptığı tespit ve değerlendirmelerde bazen geçmiş dönemlerde yaşamış olan İslam alimlerinin görüşlerini özetlediği, bazen de kendine has orijinal yorumlar yaptığı anlaşılmaktadır. Muhtevasından bazı örnekler sunmaya çalış­ tığımız "Muhakemat", şimdilik üzerinde çalışılmamış olma açısından nisbeten kapalı; ilerde ise daha geniş çalışmalara temel teşkil etıneye aday olan bir eser niteliğindedir. ın Beyd:M, Envaru't-Tenz!L III, 292. 4 u Nursi, Muhakemat, s. 31. Y.E. GÖRDÜK· TEFSİR USÜLÜ AÇISINDAN BEDİÜZZAMAN'IN MUHAKEMAT'I j593 Bibliyoğrafya Kur'an-ı Kerim Abrahamov, Binyaıııin, 'Akıl-Nakil Uyumu Noktasında İbnTeymiye'ııin Yaklaşıım', tre. Salih Özer, İslami İlimler Dergisi, yıl4, sayı 1-2, Bahar-Güz 2009. (s. 385400.) Aliyyü'l-Kart, Ebu'l-Hasan Nureddin el-Herevi (ö. 1014/ 1607), er-Reddu A1a'1-Kailıne bi-Vahdeti'l-Vüciid, thk. Ali Rıza b. Abdullah b. Ali Rıza, Daru'l-Me'mun, Şam 1995. ------------, Mirkiitü'l-Mefatıh Şerhu Mişkatü'l-Mesabıh, Daru'l-Fikr, Beyrut 2002. I-IX. ·------------, Şerhu Nuhbetü'l-Fiker fi Mustalahati Ehli'l-Eser, Daru'l-Erkam, Beyrut tsz. Aydemir, Abdullah (ö.1991), Tefsirdeİsrailiyat, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, tsz. Badıllı, Abdülkadir, Mufassal I arihçe-i Hayat, I-III, İstanbul 1998. Bediüzzaman Said Nursi (ö.1960), Muhakemat, Envar Neşriyat, İstanbul1992. ------------, İşaratu'l-İ'ciiz, Envar Neşriyat, İstanbul1992. ------------, Mesnev!-i Nuriye, Envar Neşriyat, İstanbul1992. ------------, Söz].er, Envar Neşriyat, İstanbul1992. ------------, Şualar, Envar Neşriyat, İstanbul1992. ------------, Mektübat, Envar Neşriyat, İstanbul1992. ------------,. Barla Lahikası, Envar Neşriyat, İstanbul1992. ------------, Kastamonu Lahikası, Envar Neşriyat, İstanbul1992. ------------, Sünuhat-Tulüat-İşiiriit, Envar Neşriyat, İstanbul2000. Beki, Niyazi, Kur'an'ın Yüksek ve Parlak Bir Tefsiri Risale-i Nur, Şahdamar Yayınla­ rı; İstanbul 2008. el-Beydavi, Kadi Nasıruddin Ebu Said Abdullah b. Ömer b. Muhaııımed eş-Şirazi (ö. 685/ 1286), Enviiru't-TenzJ1 ve Esraru't-Te'v!l, (I-V), thk. Muhaııımed Abdurrahman el-Mar'aşli, Daru İhyai't-Türas, Beyrut 1997. el-Birfıni el-Harezmi, Ebu'r-Reyhan Muhaııımed b. Ahmed (ö. 441/1049), Tahkıku Ma li'l-Hind, Alemü'l-Kütüb, Beyrut h.1403. Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Usülü, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1995. el-Cürcaru, Ebu Bekir Abdülkahir b. Abdurrahman b. Muhammed (ö. 471/1079), Esraru'l-Belağa, Matbaatu'l-Medeni, Kahire tsz. ed-Dineveri," Ebu,Muhaııımed Abdullah b. Müslim İbn Kuteybe (ö. 276/ 889), Uyünu'l-Ahbar, (I-IV), Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 1997. Ebu Hayyan, Muhaııımed Yusuf b. Ali b. Yüsuf b. Hayyan Esirüddin el-Endelusi (ö. 745/ 1345), el-Bahru'l-Muhıt fi't-Tefsır, (I-X), thk. Sıdkı Muhaııımed Cenıil, Daru'l-Fikr, Beyrut 1999. Ebü Hilal, d-Hasan b. Abdullah b. Sehl b. Said b. Yahya b. Milıran el-Askeri (ö. 395/ 1005), es-Sınaateyn, thk. Ali Muhaııımed el-Becavi-Muhaııımed Ebu'l-Fadl İb­ rahim, el-Mektebetü'l-Unsuriye, Beyrut 1998. 594 i 0Slv1ANLI TOPLUMUNDA KUR'AN KÜLTÜRÜ VE TEFSİR ÇALIŞMALARI -II- Ebu's-Suud el-İmadi Muhammed b. Muhammed b. Mustafa (ö. 982/ 1574), İrşadu Akli's-Selfm İla Mezaye'l-Kitabi'l-Kerfm, (I-IX), Daru İhyai't-Türasi'l-Arabi, Beyrut tsz. el-Hafaci, Ebu Muhammed Abdullah b. Muhammed b. Said b. Sinanel-Halebi (ö. 466/ 1073), Sırru'l-Fesaha, Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, 1982. el-Haşimi, Ahmed b. İbrahim b. Mustafa (1362/ 1942), Cevahirü'l-Belağa Fi'l-Maanıve'l­ Beyan ve'l-Bedf', Mektebetü'l-Asriyye, Beyrut tsz. İbn Abdi Rabbih, Şihabüddin Ahmed b. Muhammed el-Endelusi (328/ 940), Ikdu'l-Ferid, (I-VIII), Daru'l-Kütübi'fİlmiyye, Beyrut 1984. el- İbn Atıyye el-Endelusi, Ebu Muhammed Abdülhalz b. Galib b. Abdurrahman b. Ternam (ö. 542/ 1147), el-Muharreru'l-Vecfzft Tefsfri'l-Kitabi'l-Azrz. (I-V), thk. Abdüsselam Abdüşşafi Muhammed, Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 2000. İbn Ebi'l-İzz ed-Dımaşki, Sadrüddin Muhammed b. Alaüddin Ali b. Muhammed elHanefi (ö. 792/ 1389), Şerhu'l-Akfdeti't-Tahaviyye, thk. Ahmed Şaldr, Vizareru Şuuni'l-İslamiyye, h.l418. İbn Bazm, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed (ö. 456/ 1064), El-İhkam F1: Usuli'l-Ahkam, (I-VIII), thk. Ahmed Muhammed Şaldr, Daru'l-Afalzi'l-Cedide, Beyrut tsz. İbnÜ'l-Mu'tezz, Ebu'I-Abbas Abdullah b. Muhammed el-Mu'tezz Billah İbnü'l­ Mütevekkil İbnü'l-Mu'tasım İbnü'r-Reşid el-Abbasi (ö. 296/ 908), el-Bedıufi'l­ Bedf', Daru'l-Cil, 1996. . \ Ibn Teymiyye, Talziyüddin Ebu'I-Abbas Ahmed b. Alıdülhalim b. Abdüsselam elHarram (ö.728/ 1328), Beyanu Telbisi'l-Cehmiyye fi Te'sfsi Bidaihimü'l-Kelamiyye, (I-X), rhk. Heyet, Mecmaü'l-Mdtk Fahd li-Tıbaati'l-Mushafi'ş-Şerif, Medine 2005. ------------, Mecmuatü'r-Resail ve'l-Mesafl, (I-V), Lecnetü't-Türasi'l-Arabi, tsz. -~----------, Der'u Tearudi'l-Akli ve'n-NakL (I-X), thk Muhammed Reşad Salim, · Muhammed b. Suud İslam Üniversitesi, Suudi Arabistan 1991. nşr. İmaıİı Gazali, Ebu Haınid Muhammed b. Muhammed (ö. 505/ lll1), Tehafütü'l-Felasife, thk. Süleyman Dünya, Daru'l-Maarif, Kahire tsz. el~Kayravam, Ebu Ali .el-Hasan b. Reşilz el-Ezdi (ö. 463/ 1071), el-Umde Ff Mehasini'ş­ Şi'ri ve Adabih~ (I-II), thk Muhammed Muhyiddin Abdülhamid, Daru'l-Cil, . 1981. el-Kazvini, Muhammed b. Abdurrahman b. Ömer Ebu'I-Maili Celaleddin eş-Şa.f:ii (ö. 739/ 1338), el-Izah F1: Ulumi'l-Belağa, (I-III), thk. Muhammed Abdülmün'im Hafaci, Daru'l-Cil, Beyrut tsz. el-Kirmam, Tacu'l-Kurra Mahmud b. Hamza b. Nasr Ebu'I-Kasım Burhanüddin (talztiben ö.505/ lll1), Garaibü't-Tefsfr ve Acaibü't-Te'vfL (I-II), Daru'l-Kıble, Cidde 1Müessesetü Ulumi'l-Kur'an, Beyrut, tsz. el-Mahalli, Celaleddin (ö. 864/ 1459)/ es-Suyüti Celaleddin (ö. 9lll 1505), Tefsfrü'lCelaleyn, Daru'l-Hadis, Kahire tsz. Na'naa, Remzi, el-İsrailiyyat ve Eseruha ft Kütübi't-Tefsır, Daru'l-Kalem, Şam 1 Daru'dDıya, Beyrut, 1970. Y.E. GÖRDÜK· TEFSİR USÜLÜ AÇISINDAN BEDİÜZZAMAN'IN MUHAKE1v1AT'I 1595 en-Neysaburi, Nizamüddin el-Hasan b. Muhammed b. Hüseyin el-Kummi Garilibu'lKur'iln ve Regilibu'l-Furkan, thk. Zekeriyya Umeyrat, Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut h.1416. er-Razi, İmam Falıtüdilin Ebu Abdiilah Muhammed b. Ömer b. el-Hasan b. elHüseyin et-Teymi (ö. 606/ 1209), Mefiltihu'l-Gayb, (I-XXXII), Daru İhyai't­ Türasi'l-Arabi, Beyrut 1998. . es-Sealebi, Abdülmelik b. Muhammed b. İsmail Ebu Mansur (ö. 429/ 1038), d-İ'cazıı ve'l-İcllz, Mektebetü'l-Kur'an, Kahire tsz. es-Seldzaki, Ebu Yakub Yusuf b. Ebu Bekir b. Muhammed b. Ali el-Harezmi ElHanefi (ö. 626/ 1229), Miftiihu'l-Ulum, Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 1987. es-Suyüti, Celaleddin Abdurrahman (ö. 9ll/ 1505), el-İtkiln ft Ulumi'l-Kur'iln, (I-IV), thk. Muhammed Ebu'l-Fadl ibrahim, el-Hey'etü'l-Mısriyyeti li'l-Amme, Kahire 1974. Şahiner, Necmeddin, Bilinmeyen Taraflanyla BediüZzaman Said Nursl, Nesil Yayınlan, İstanbul2009. eş-Şayib, Ahmed, d-Üsliib, Mektebetü'n-Nehdati'l-Mısriyye, 2003. et-Teftazarn, Sa'düddin Mes'ud b. Ömer (ö. 793/ 1390), Şerhu'1-Makilsıd, (I-II), Daru'lMaarif:i'n-Nu'maniyye, Pakistan 1981. Tez, Zeki, Bilim ve Teknikte Ortaçağ Müs1üman1arı, Nobel Yayınlan, Ankara 2001. Topdemir, Hüseyin Gazi - Unat, Yavuz, Bilim Ankara 2009. Tarih~ Pegem Akademi Yayınlan, ez-Zemahşeri, Ebu'I-Kasım Mahmud b. Ömer (ö. 538/ 1143), d-Keşşilfıı An Hakilıhı't­ TemJ1, (I-IV), Daru'l-Kitabi'l-Arabi, Beyrut 1985. Bedtüddin Muhammed b. Abdullah (ö. 794/ 1392), d-Burhan ft Ulumi'lKur'iln, (I-IV), thk. Muhammed Ebu'l-Fadl İbrahinı, Diiru İhyai'l-Kütübi'l­ ez-Zerkeşi, Arabi, Beyrut/ Lübnan 1957.