Document

advertisement
1
1.İLETİŞİM
1.1. İletişimin Tanımı
Genel olarak iletişim bireyler,kümeler ve toplumlar arasında söz, yazı, görüntü, el,
kol hareketleri vb. simgeler aracılığıyla düşünce,dilek ve duyguların karşılıklı iletilmesini
sağlayan bir etkileşim sürecidir. Daha yalın bir ifadeyle iletişim iki birim arasın ileti alış
verişidir. Bu alış verişte bilgilerin, düşüncelerin, duyguların ya da tutumların benzemesi,
ortak olması amaçlanır. Bu yüzden iletişim için “simgelerin paylaşılma sürecidir” de
denebilir.
Diğer bir tanımla iletişim, duyguların düşüncelerin, tutumların, tavırların, haber ve
mesajların bir kişi, bir grup ya da bir kuruma karşılıklı olarak iletilmesidir.(Demirel,sf138)
1.2. İletişim Süreci Ve İletişim Araçları
İnsanoğlu günlük hayatın bir kısmını iletişim ile geçirmektedir. Yapılan bir
çalışmada uyku saatlerinin dışında kalan sürenin %75’ini iletişimle geçirmektedir.
Stevens’ın yaptığı çalışmada iletişim içinde bulunan kişi, bu sürenin %30’unu konuşarak,
%45’ini dinleyerek geçirmektedir.
İletişimin amacına ulaşabilmesi için mutlaka iletişim sürecinin işlemesi gerekir.
İletişim sürecinin incelenmesinde dikkate alınan temel öğeler, kaynak, mesaj, kanal,
alıcı, ve dönüttür.
1. Kaynak, başkası ile paylaşacak bir fikre sahip olan kimsedir.Bu birey, bir insan
grubu yada bir kurum olabilir.Her türlü iletişim sürecinin bir kaynağı vardır.
2. Mesaj, bir iletişim sürecinde iletişime esas olan haber ya da bilgi olarak
nitelendirilir. Bu hareket, jest, mimik, ses, ışık, resim, yazı, işaret gibi bir sembol
olabilir.
3. Kanal, mesajın alıcıya iletilmesini sağlayan araç ve yöntemlerdir. Kaynaktan gelen
mesaj bir araç ya da yöntem yardımıyla kanaldan geçerek alıcının duyu
organlarından en az birine iletilmek durumundadır. Genelde ne kadar çok duyu
organı devreye girerse iletişim o derece etkin olur. Bu nedenle kanalda en etkili
araçlara görsel işitsel araçlardır.
4. Alıcı, kaynaktan gelen mesajın iletici araç ve yöntemleri takip ederek ulaştığı
kişidir. Bu, kaynakta olduğu gibi bir birey, bir insan grubu ya da kurum olabilir.
2
5. Dönüt, kaynaktan gelen mesaja alıcının gösterdiği tepkinin tekrar kaynağa ulaşması
sürecidir.Eğer iletişim sürecinde dönüt sağlanamıyorsa iletişimin tek yönlü olduğu
söylene bilir.Bu açıklamadan hareketle çift yönlü mesaj alış verişine “iletişim” tek
yönlü mesaj alış verişine “iletim” diyebiliriz.(Radyo ve televizyon tek yönlü
iletim,sohbet, tartışma çift yönlü iletişim)
İletişim sürecinde kullanılan mesajlarla kanalları oluşturan sembol, araç ve
yöntemlerin tümüne birden “iletişim araç ve yöntemleri” ya da “eğitim araç ve yöntemleri
denilmektedir” denilmektedir.İletişim araç ve yöntemleri Şekil 1 de gösterilmiştir.
KAYNAK
MESAJ
DAVRANIŞLAR
Bilişsel
Duyuşsal
Psikomotor
davranışlar
SEMBOLLER
KANAL
ALICI
İLETİŞİM ARAÇ VE
YÖNTEMLER
DAVRANIŞLAR
Gerçek eşya
Sözsüz iletişim
Modeller
Sözlü iletişim teknikleri
Hareketler
Ses ileten araçlar
Ses,Duman Basılı ve yazılı araçlar
Çizim,Resim
Yazı v.s.
Bilgi,Tutum,Beceri
Bilişsel
Duyuşsal
Psikomotor davranışlar
Bilgi,Tutum,Beceri
Dönüt(Feedback)
Şekil 1. İletişim Süreci
Sağlıklı bir iletişimin gerçekleşmesi öncelikle alıcının kaynak tarafından çok iyi
tanımlanması iletilmek istenen özelliklerin alıcıya uygunluğunun ve mesaj alıcı üzerindeki
anlamlılığının iyi bir şekilde belirlenmesine bağlı olarak meydana gelir.(Demirel,sf139)
1.3. Eğitimde İletişim Süreci
Eğitim sisteminde iyi bir eğitimci olabilmek için iletişim sürecinin sürecini çok iyi
bilmek gerekir.Öğrenme-öğretme sürecinde de bir eğiticinin bir konuyu etkili bir biçimde
öğretebilmesi için öğrencileriyle etkili bir iletişim kurması gerekir.
Eğitimde iletişim sürecinin işleyişinde kaynak öğretmen,alıcıda öğrencidir. Mesaj
ders kitabı, program içeriği ya da öğretmenin sesi, kanal da öğretim süreçleri ya da süreçte
kullanılan öğretim araç ve gereçleridir.Buna göre;
3
KAYNAK
MESAJ
KANAL
ÖĞRETMEN
İÇERİK
YÖNTEM
ALICI
ÖĞRENCİ
DÖNÜT
Şekil 2. Eğitimde İletişim Süreci
Çift yönlü iletişim, eğitim sürecinde daha önemlidir. Sınıf içindeki öğrenci
öğretmen etkileşimi ve yüz yüze ilişkiler çift yönlü iletişim kurulmasını sağlar. Bu nedenle
iyi bir eğitici öğrencilerinden gelen tepkilere (dönütlere) göre nasıl öğrettiğini ya da nasıl
öğretmesi gerektiğini belirleyebilir. Sınıf ortamında öğrencinin soru sorması, gülmesi,
derste uyuması yada esnemesi bir dönüt işareti olabilir.(Demirel,sf:140,141)
1.4. Eğitimde İletişimin Önemi
Her şeyden önce öğretmenler şunu iyi bilmelidirler ki, öğrencinin gözünde
öğretmen sıradan bir kimse değildir; giyinişi ile, konuşması ile tavırları örnek bir
insandır. Bunun için, öğretmen her hareketine dikkat etmek zorundadır.Eğitimde
görmenin, uygulamanın, örnek olmanın önemi büyüktür. Yapılan araştırmalara göre;
genel olarak insanlar bir defa okuduklarının %10’unu, bir defa dinlediklerinin %20’sini
bir defa gördüklerinin %30’unu, bir kere görüp dinlediklerinin %50’sini, bir kere
anlattıklarının %70’ini ve bir kere anlatıp uyguladıklarının %90’ını öğrenirler.
Eğitimde başarının temeli, eğiten ile eğitilen arasında hiçbir anlaşmazlığın,
olumsuzluğun bulunmamasıdır; iletişimin tam olmasıdır. Bunun için aralarında sevgi,
saygı ve güven sağlanması gerekir.
İnsan, bilgiye rehbersiz de ulaşabilir. Hele zamanımızda bu çok daha
kolaylaşmıştır. Fakat eğitim böyle değildir. Doğumundan ölümüne kadar eğitime,
eğiticiye muhtaçtır insan. O, nasıl bir çevrede yetişirse, ona göre bir kişiliğe sahip olur.
İnsanlar, özellikle çocuklar ve gençler, gördüklerini taklit eder, öğrendiklerini yaparlar.
İnsanın müspet kişilik sahibi olabilmesi için, her zaman müspet şeyler görüp, müspet
şeyler öğrenmesi gerekir. Çünkü, menfi örnekler ve menfi mesajlar onun menfi kişilik
sahibi olmasına neden olur.
4
Bunun için insan, daima güzel örnekler görmeye ve onu müspet kişilik sahibi
yapacak bilgileri öğrenmeye ve müspet mesajları almaya muhtaçtır. Eğitimdeki en
büyük zorluk, eğitimcilerin büyük çoğunluğunun, konularında uzman olmalarına
rağmen, öğrencilerini tanımamalarıdır. En iyi eğitimci, öğrencilerine öğrenme heyecanı
aşılayan ve onları takdir ve teşvik ederek, kabiliyetlerini geliştiren ve onlarla ahenk
kurandır. Ahenk, muhatabın dünyasına girerek, ona onu, anladığımızı hissettirmek, yani
onunla sağlıklı iletişim, diyalog kurmaktır. Usta iletişimciler, sağlıklı iletişim
kuranlardır.En iyi öğretmenler, usta iletişimci olanlardır.
İletişim; iki taraf arasındaki duygu ve düşünce veya mesaj alış verişidir. İletişim
olmadan taraflar anlaşamaz ve uzlaşamazlar. Bütün anlaşmazlıkların sebebi sağlıksız
iletişimdir.İyi iletişimde bulunmanın kuralı, dikkatli olmak, iyi bir dinleyici olmak,
muhatabına saygı göstermek ve onun bakış açısını kavramaktır. Bunun için gözlerimiz
muhatabımızın duruşunda, jest ve mimiklerinde, kulağımız ve aklımız sözlerinde
olmalıdır.
Bir kitabı ya da haritayı okumayı öğrendiğimiz gibi, aynı ustalıkla kişileri de
okumayı, öğrenebiliriz. Bunun için insanların söyledikleri sözlerinin yanısıra, beden
dilini de anlamamız gerekir. Hatta, beden dili sözlerden daha önemlidir. Çünkü, sözler
ile beden dili farklı ise, geçerli olanı beden dilidir. Usta iletişimciler, kişileri okuyabilen
ve iletişimi engelleyen sebeplerden kaçınanlardır.
İnsanlarla iletişim kurmayı engelleyen sebepler şunlardır: Tenkit etmek, emir
vermek, çok konuşmak, gözdağı vermek, öfkeye kapılmak, münakaşa etmek, suçlamak,
yargılamak, bağırarak konuşmak, azarlamak, iyi bir dinleyici olmamak, ad takmak,
aşağılamak, alay etmek, aleyhinde konuşmak, konuyu saptırmak, oyalamak, sorguya
çekmek, sözünden dönmek, laubali olmak, surat asmak, takdir ve teşvik unsurunu
yerinde kullanmamak sevmediğini ve güvenmediğini söylemek, teşekkür beklenen
yerde teşekkür etmemek, ihtiyaç duyulan yerde yardıma hazır olduğunu bildirmemek.
İyi eğitimciler, muhataplarının bakış açılarını kavrayıp, her şeyi onların gözüyle
görürler. Başarılı eğitimciler ve başarılı yöneticiler, usta birer iletişimcidirler.
(http://www.bizimsahife.com/gbahcesi/gb.egitimde_iletisimin_onemi_15.htm)
5
2.SINIFTA İLETİŞİM
2.1. İletişim Ortamı
Sınıf, öğretmen ve öğrencilerin eğitsel amaçlara ulaşabilmek için kendilerinde
var olan ve çeşitli iletişim araçlarıyla sağladıkları bilgi ve yaşantıları, uygun bir
düzenlenişle paylaştıkları ortamdır. Bu paylaşım iletişimle olur. Öğrencilerin hazır
bulunuşluk düzeylerinin, ilgi ve gereksinimlerinin, yeterliklerinin, olanaklarının
öğretmence; eğitsel amaçların, araçların, düzenlenişin öğretmen kılavuzluğunda birlikte
belirlenmesi iletişimle olur. İletişim bu haber ve bilgilerin çok yönlü akimidir.
Öğretmenden
öğrencilere,
öğrencilerden
birbirlerine,
öğrencilerden
öğretmene,
çevreden hepsine haber ve bilgiler çok yönlü olarak akar.
Sınıf içindeki öğretmen sosyal ve fiziksel çevresini kasıtlı olarak etkilemek için
iletişim kurur. Öğretmenin iletişim becerisini artırmak amacıyla iletişim olgusunu
çözümlerken öncelikle kendi kendisine şu gibi soruları sorması ve cevaplaması gerekir:

Göndereceğim mesaj sonrasında ne olmasını bekliyorum?

Çevremi etkileme anlamında neyi başarmak istiyorum?

Gireceğim iletişim sonucu olarak öğrencilerimin neye inanmalarını, ne
söylemelerini, ne yapmalarını istiyorum?

Psikolojik anlamada, öğrencilerimde hangi etkiyi oluşturmak ve onlardan hangi
tepkiyi almak istiyorum?
Bu soruları öğretme - öğrenme etkinliği öncesinde cevaplayan öğretmenlerin daha iyi
bir öğretme - öğrenme ortamı yaratabilecekleri düşünülmektedir.
Eğitimde iletişim sürecinin işleyişinde kaynak öğretmen , alıcı da öğrencilerdir
(Bkz. Şekil 2).Mesaj ders kitabı, program içeriği ya da öğretmenin yaptığı
konuşmalardır. Kanal ise , öğretim süreçleri ya da süreçte kullanılan öğretim araç ve
gereçleridir. Öğrenci tepkileri ise dönütü yansıtmaktadır. Buna göre sınıf içindeki
iletişim aşağıdaki gibi gösterilebilir.
Sınıf ortamında etkili bir iletişim gerçekleşebilmesi öncelikle kaynak
konumunda olan öğretmenin konuyu etkili bir şekilde öğretebilmesine ve öğrencileri ile
sağlıklı bir iletişim kurmasına bağlıdır.
6
Öğretmenin bilgiyi ve doğruyu kendi tekelinde görmesi tek yönlü iletişime yol
açar Öğretmenin konuşma hakkinin kontrolünü elinde bulundurması, öğrencinin ne
zaman ve hangi konuda katılması gerektiğine karar vermesi ve tartışma konularını
kendisinin seçmesi öğrenci katılımını azaltmakta, sınıf içi iletişim ortamını olumsuz
yönde etkilemektedir.
Çift yönlü iletişim, eğitim sürecinde çok önemlidir. Sınıf içindeki öğrenciöğretmen etkileşimi ve yüz yüze ilişkiler çift yönlü iletişimin kurulmasını sağlar. Bu
nedenle iyi bir öğretmen öğrencilerden gelen tepkilere (dönütlere) göre nasıl öğrettiğini
ya da nasıl öğretmesi gerektiğini belirleyebilir. Sınıf ortamında öğrencinin soru sorması,
derste uyuması ya da esnemesi birer dönüttür.
Etkileşim, birbirini karşılıklı etkileme sürecidir. Bu süreç, sınıf ortamında
öğretmen-öğrenci, öğrenci-öğretmen arasında gerçekleşmektedir. Sınıf içindeki çift
yönlü iletişim etkili bir etkileşime yol açar. Sınıf içi iletişim sadece mesaj alış verisi
olarak görülmemelidir; bilgilerin öğretmen ve öğrenci tarafından yaratılması olarak
görülmelidir.
Sınıf içi etkileşim sürecinde öğretmen-öğrenci ilişkileri incelendiğinde her
sınıfın öğrenmeyi olumlu ve olumsuz yönde etkileyeceği bir atmosferi, ikilimi
bulunmaktadır. Sınıf iklimi, öğretmenin izlediği öğretme strateji, yöntem ve teknikleri
ile kullanıldığı iletişim sanatı ile yakından ilgilidir. Eğitim ortamında iletişimin başarıya
ulaşması, öğretmen-öğrenci etkileşiminin yönüne bağlı olarak değişebilmektedir. Sınıf
için etkileşimin yönü ve süreci Lingren’e göre aşağıdaki şekillerdeki gibi
gerçekleşmektedir.
Çift yönlü iletişim hem öğrenciler hem de öğretmen arasında gerçekleşir.
Sınıf düzeni ve yerleşim planı da sınıf içi iletişimi etkilemektedir. Geleneksel
sınıf düzeninde sıralar sabit olduğundan grup çalışmaları ve grup etkileşimi az olmakta;
buna karşın öğretmen merkezli uygulamalar ağırlık kazanmaktadır.
Sınıf içinde sağlıklı bir iletişim ortamı ile öğretmen-öğrenci çelişkisinin
giderilmesi, çift yönlü iletişim yoluyla “öğrencinin öğretmeni”, “öğretmenin öğrencileri
kavramları,
yerini
“öğrencileşen
öğretmenler” ve “öğretmenleşen
öğrenciler”
kavramlarına bırakmasıyla mümkündür.
Öğretmenin öğrencileşebilmesi, öğrencinin de öğretmenleşebilmesi için
öğretmemin sınıf içindeki öğretme-öğrenme sürecinin etkililiğini artırmaya, öğrencilerle
arasındaki ilişkiden başlaması, öğrencinin de sınıfta yaratıcı bir güç olarak bulunduğunu
7
dikkate alması gerekir. Öyleyse, sınıf için iletişim sadece mesaj alış verişi olarak
görülmemeli; bilgilerin öğretmen ve öğrenci tarafından yaratılması olarak görülmelidir.
Bu nedenle, öğrenci-öğretmen iletişiminde her iki taraf aynı derecede etkinlik
göstererek, öğretmen bilgiyi yanlış anlaşılmaya imkan vermeyecek şekilde, öğrencinin
de sahip olduğu gelişim düzeyini dikkate almak suretiyle öğrenciye aktarmalıdır.
Öğretmen, iletişim sürecinde baskıcı bir tutum ve davranış yerine, öğrencinin kendisiyle
iletişim kurmasını sağlamaya imkan verecek demokratik bir tutum ve davranış
gösterebilmelidir.( http://www.firat.edu.tr/sanalunv/otmg/sinifta_ilet_ort.htm)
2.2. Öğrenci-Öğretmen İletişimi.
Her sınıfın ve okulun atmosferine yansıyan sosyal koşullar, öğretimde önemli bir
rol oynar. Elverişli sosyal koşulların oluşumu, öğrencileri güdüleyecek ve etkin
öğrenmelerini arttıracak öğretmenin öğretmeye yaklaşım kapasitesi içerisinde yer alır.
Her şeyden önce, öğretmen sınıfındaki öğrenciler arasındaki ilişkileri bilmeli ve bunları
öğretime katkı getirecek şekilde kullanmalıdır. Öğretmen öğrencileri sorun çözmeye
dahil edip çözümlerini, tartışmalarını ve eleştirilerini dikkate almalıdır.
Öğretmenin
öğrencilerle
iletişim
kurma
şekli
onun
kişiliğinin
ve
profesyonelliğinin ayırt edici bir özelliğidir. Bu, öğretmenin öğretim biçiminin
öğrencilerin tanıyabileceği, görünür bir kanıtıdır. Öğretmen öğretme hedeflerini aslında
iletişim yoluyla fark eder. Sonuç olarak, iletişimin yönü aslında öğretimin niteliğini
belirler. Öğrenme-öğretme sürecinde iletişim öğrencilerin kendi arasındaki iletişimi de
içerir.
Etkileşim ve iletişim; karşılıklı güvenle, olumlu duygularla, tutumlarla ve
bireysel kişiliklerdeki olumlu özelliklere yönelik bir düzenlemeyle, hoşgörüyle,
birbirlerini anlamak için çaba harcamayla, değerlendirirken yansız tutumlarla, gerilim
ve olumsuz yaklaşımların yok edilmesiyle zengin bir şekilde gerçekleşir.Öğretmenin
öğrencilerle olan iletişim şekli, sınıf atmosferinde ve okul kültüründe önemli bir rol
oynar. İletişim şekli ve öğretmenin iletişim yeterliliği öğrenci davranışları için önemli
bir model oluşturur. Kişi pek çok şekilde iletişim kurar. Bunlar; Sözlü olarak, ağızda
8
yazılı olarak sözcüklerle, sözlü olmadan, sözcükleri kullanmadan ve hareketler yoluyla
iletişim. (Ünal, Ada, sf:241)
2.2.1. Sözlü İletişim.
Yüzyıllardır kullanırız sözlü iletişimi. Kitle iletişim araçlarının bulunmadığı ya
da bunlara çok güvenilmediği zamanlarda sözlü iletişim toplumların hayatında daha da
çok önem kazanmıştır. Sözlü iletişim insanoğlunun en geleneksel haberleşme
yöntemidir. Geleneksel bir iletişim türü olan sözlü iletişimin toplumların kültürel
kimliklerinin korunmasında, geleneklerinin yaşatılmasında ne denli önemli olduğunu
Hıfzı Topuz "Kara Afrika'da İletişim" isimli ererinde çok iyi anlatmaktadır:
"Geleneksel iletişim Kara Afrika'da yüzyıllar boyu çok önemli bir rol oynamış.
Afrikalıların tarihsel zenginlikleri ve mirasları, görenekleri hep bu yollarla kuşaktan
kuşağa tanıtılmıştır. Malili ünlü folklor uzmanı Hampate Ba "Yaşlı bir kişinin ölmesi
bir kütüphanenin yanması demektir" der. Yaşlılar bir iletişim hazinesidir Afrika'da.
Afrika tarihini gençlere yüzyıllar boyu yaşlılar anlatmıştır. Geleneksel iletişim her
şeyden önce sözlü iletişime dayanır. Nedir bu sözlü iletişim? Karşılıklı konuşma,
tartışma, yaşanmış olayların anlatılması, griot denen halk ozanlarının ve çalgıcıların
anlattıkları öyküler, atasözleri, şarkılar, destanlar, pazar yerlerinde, bayramlarda ve
kutsal törenlerde yapılan konuşmalar, çocukların eğitilmesi için düzenlenen kutsal
eğitim kamplarında anlatılanlar, yüce ruhlara, kutsal güçlere, tanrılara, doğaya ve
ataların ruhlarına saygıyı sağlamak için söylenen sözler, verilen öğütler... Geleneksel
iletişim işte bunlara dayanır, kökünü kara Afrika’nın binlerce yıllık tarihinde bulur.
Ya biz? Biz çok mu farklıyız? Kara Afrikalı sözlü iletişimden vazgeçmedi de,
biz geçtik mi? Kim vazgeçebilir ki? Bir günlüğüne kente inip de köyüne dönen
anlatmaz mı gördüklerini, duyduklarını?
Sevenleri arasında "emmi" diye anılan emekli öğretmen Musa Uysal, anılarını kaleme
aldığı "Nereden Nereye" isimli kitabında ilk çocukluk yıllarında alış veriş için, ve
özellikle de Ankara'dan "öhö" diyenin öksürüğünün, halay çekenin ayak sesinin
duyulduğu radyoyu görmek üzere kente ilk gidişini de anlatır:
".... Meydandaki kahvenin önü gittikçe kalabalıklaşıyordu. Sandalyeler sıklaşmaya
başladı. Sandalye bulamayanlar küme ayakta duruyordu. Meydanın her tarafı dolmuştu
insanlarla. Çok geçmeden radyonun sesi yayıldı etrafa. Kestiremedim birden sesin
nereden geldiğini. Şişko, silindir şapkalı, kirpik bıyıklı adam çenemi tuttu, sesin geldiği
9
tarafa çevirdi yüzümü. 'Şu duvarda zurnanın kulağına benzer bir kutu var ya, işte o
kutudan geliyor ses, o kutu konuşuyor' dedi. Kolaçık Mustafa’nın anlattıklarını görüyor;
radyonun sesini de duyuyordum şimdi. Ajans haberleri diye sessizce dinliyordu
kalabalık. 'Gazi Mustafa Kemal Hazretleri İstanbul’dan Ankara'ya avdet etti (döndü).
Bu yıl Cumhuriyetin onuncu yılı, bütün yurtta büyük bir merasimle (törenle)
kutlanacak'. Haberler bittikten sonra, radyoda 'Cilveli Haberim gel beri' türküsü
söylendi. Duyduklarımı ezberlemeye çalıştım. Çok hoşuma gitmişti radyonun söylediği
türkü. Köye dönünce siparişleri sahiplerine vereceğim. Gördüklerimi, duyduklarımı,
hepsini, anlatacağım arkadaşlarıma".
Görüldüğü gibi, ister Kara Afrika’nın, ister Ak Deniz'in, isterse denizlerin ötesindeki bir
kıtanın çok gelişmiş bir ülkesinde yaşasın, insanlar; kültürlerini, göreneklerini,
gördüklerini, yaşadıklarını ve düşündüklerini aktarırken temel iletişim aracı olarak sözlü
iletişimi kullana gelmişlerdir.
İnsanoğlu bireysel ve toplumsal ilişkilerinde sürekli olarak konuşan ve dinleyen
konumunda bulunuyor. Bu denli çok konuşmamıza, bu denli çok dinlememize karşın bu
iki etkinlikte acaba başarılı mıyız? Bu soruya "evet" demek çok zor. Öyle olsaydı
konuşanın dinleyenden, dinleyenin de konuşandan yakındığına pek tanık olmazdık. Bu
yakınmalar toplumun her kesiminde olduğu gibi toplumsal bir kurum olan okul
ortamında da çıkar karşımıza.
Öğretmenlerin kendi aralarındaki konuşmalarına şöyle bir kulak verdiğimizde;
- Bu öğrenciler dinlemesini bilmiyor.
- Söylediklerimi hiç anlamıyorlar.
- Anlamak istemiyorlar.
- Konuşmasını bile bilmiyorlar ki.
- O kadar anlattım yine de .......
türünden yakınmalarına tanık oluruz.
Öğrencilerin kendi aralarındaki, öğretmenlerine ilişkin yakınmaları da pek farklı
değildir. Onlar da benzeri yakınmaları dile getirir:
- Anlatmasını bilmiyor.
- Bizi dinlemiyor.
- Ben konuşuyorum, o pencereden dışarı bakıyor.
- Kullandığı sözcükleri bile anlamıyorum.
- Böyle de ruhsuz ders anlatılmaz ki....
10
Bu tür yakınmaları daha da çoğaltabiliriz. Acaba konuşmayı mı bilmiyoruz, yoksa
dinlemeyi mi? Yukarıdaki örneklerde sıralanan yakınmalara bakılırsa her ikisinde de
yetersizliklerimizin olabileceğini düşünmek zorundayız. Öyleyse, daha iyi konuşan,
daha iyi dinleyen bireyler olmak; ayrıca konuşmasını ve dinlemesini bilen bireyler
yetiştirmek için konuşma ve dinleme becerileri üzerine eğilmemiz gerekmektedir.
Önceki satırlarda sergilendiği gibi birbirlerini konuşma ve dinleme yetersizliği
ile suçlayan tarafların varlığı içerisinde de konuşan toplum yaratmaya çalışıyoruz.
Çocuklarımızın, gençlerimizin, aydınlarımızın, sokaktaki insanlarımızın konuşmasını
istiyoruz. Ne var ki konuşma bir takım anlamlı seslerin gırtlak ve ağız aracılığıyla
çıkarılması değildir.
Konuşma, duygu, düşünce ve dileklerimizi görsel ve işitsel öğeler aracılığıyla
karşımızdakine iletmektir.
Konuşmaya çağlar boyunca önem verilmiş, ama bu arada konuşmacıya da bir
sorumluluk yüklenmiştir. Aristo'nun dediği gibi konuşmacının "kendini bilerek"
konuşması yeğlenmiştir. Söz ustaları sözün önemini vurgularken Aristo'dan farklı
düşünmemişlerdir:
"insanda ditince değişir kader, Ya yurda baş olur, ya başı gider."
Yusuf Has Hacim
"Sözünü bilen kişinin Yüzünü ağ ede bir söz Sözünü pişirip diyenin İsini sağ ede bir söz
Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı. “
Yunus Emre
Belki de konuşmacının yüklenmesi gereken bu sorumluluktan kaçmak için ve
belki de doğrunun ortaya çıkmasıyla huzurunun bozulmasından korkan bazı egemen
güçlerin baskısıyla olacak, kendini bilerek konuşmak yerine hiç konuşmamak yeğlenir
olmuş ve konuşmak yerine konuşmamaya özendiren atasözleri dikilmiş karşımıza:
- Söz gümüşse sükut altındır.
- Bülbülün çektiği dili belasıdır.
- Dil susmayınca baş esen olmaz.
- Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.
- Dilini tut, danayı güt. Daha da ileri gidilmiş, birisini övmek için "Ağzı var, dili yok!"
denilmiş.
11
Oysa insanin susması, toplumun susturulması hiçbir zaman iyiye işaret
sayılmamıştır. Bir atasözümüzde de, öncekilerin tersine, şöyle cesaretlendirilmektedir
insanoğlu konuşmaya:
"İnsanin söylemezinden, suyun şarlamazından kork!" Suat Taşer,
Karacaoglan'ın aşağıdaki dizesine yer verir kitabında: "Yiğit sevdiğinden olur sarılması
sarılmayı" ve "ben de söyle derim" diyerek ekler:
"İnsan insanlığından olur konuşmaya konuşmaya".
Taşer'in söylediklerine kulak vererek sınıf içindeki öğretmenin, öğrencilerini konuştura
konuştura onların insanlıklarını daha da güçlü bir biçimde özümsemelerine ve
pekiştirmelerine
yardımcı
olmaları
gerekir.
Öğrencisine
etkili
konuşmayı,
sorumluluğunu bilerek konuşmayı öğretecek öğretmenin öncelikle de kendini etkili ve
sorumlu bir konuşmacı kılması zorunluluğu vardır.
(http://www.firat.edu.tr/sanalunv/otmg/sozlu_ilet.htm)
Öğretmenin sözlü iletişim düzeyi ve onun çevresinde yansıtılmış olan düşünce
biçimi, onun içeriği, stili, yapısı ve bir konuşma öğesi ile tanımlanır. İletişimin sözlü
şekli, belli bir dilin dilbilgisi bakımından doğrı sayılabilir. Öğretmen aynı zamanda
kendi konu alanının özel dilinde de uzmanlaşır. Gürültü, sesin dinamiği, tempo,
tonlama, anlatım biçimi ve konuşmanın coşkunluğu öğretmenin sözlü iletişiminde
önemli bir rol oynar.
Gürültü, sözlü ifadenin yoğunluğudur. Arka sıradaki öğrencilerin işitmesi,
anlaması ve aynı imkanlara sahip olması için öğrenci sayısı, sınıfın büyüklüğü ve sesin
dağılım biçimi gibi sınıf içerisindeki bazı koşullar ayarlanmalıdır. Sesin gücü kişisel bir
ön şarttır. Alçak sesli bir öğretmen öğretme işinde başarılı olamaz. Aşırı yüksek ya da
alçak ses kişiyi yorar ve dikkatini toplama yeteneğini azaltır.
Ses dinamiği, öğretmenin iletmek istediği mesajın istenilen şekli ve içeriği ile
sınıfa sunabilme becerisidir. Dinamik bir ses tonu, sınıfa sunulmak istenen mesajlara
ilave duygusal bir anlam katmayı, konuşma esnasında dikkat çekmeyi ve derece derece
dersin akışına göre ses tonunu değiştirmeyi ifade eder. Dinamik bir ses, canlı, etkileyici
fakat dramatik değildir. Monoton bir ses tonu öğrenciler üzerinde etkili değildir, çünkü
be yapıdaki bir öğretmen sesi dikkat etme ve konsantre olma kapasitesini sınırlar.
Tempo, konuşma hızını gösterir. Aşırı hızlı ya da aceleci konuşma öğrenciler
için anlaşılabilir ve yetişilebilir değildir; yavaş olanı ise öğrencileri uyutur.
12
Anlatım biçimi, konuşmanın ritmidir. Öğretmen doğal ritme dikkat ettiği ölçüde
konuşması ve sunusu oldukça dengeli gibi görünecektir.
Konuşmanın coşkunluğu, yukarıda ifade edilen sözlü iletişimöğeleriarasındaki
dengenin bir sonucudur. Öğretmenin öğrettiği derse, öğrencilere, kendi mesleğine ve
hayata karşı tavırlarını yansıtır. Sözlü ifade ile sözsüz iletişimlerin yani jest ve
mimiklerin uyum içerisinde olması önemlidir. Konuşmadaki coşkunun diğer iletişim
değişkenleriyle çelişkili olmasın öğretmenin yetersiz, komik ya da ilgisiz gösterebilir.
(Ünal, Ada, sf:242,243)
2.2.2. Sözsüz İletişim
Sözel iletişim insanoğlunun üzerinde en çok çalıştığı etkinliklerden birisidir.
İlkokuldan üniversiteye kadar her okul düzeyinde öğrencilerden konuşma ve yazı
dilinin yapılarını öğrenmeleri istenir. Sözel dile egemen olmadıkça gerçek anlamda
eğitilmiş sayılmazlar. Öte yandan, sözsüz iletişim ise İnsanoğlunun üzerinde çok az
durduğu bir etkinlik olagelmiştir.Oysa, insanın iletişimi tek başına sözcüklerle
sınırlandırılamaz. Öyle olsaydı, iletişimle ilgili sorunlarımız birkaç taneyi geçmezdi.
Telefon, radyo ve televizyonun insan sesini dünyanın her köşesine ve anında
ulaştırmasına karşın günümüzde "iletişim eksikliği" kavramının daha yaygın biçimde
kullanıldığı da inanılmaz bir gerçek olarak belirmektedir. Bunun nedeni belki de
insanoğlunun sadece konuşmayı öğrenmiş; ancak, temelde sözsüz iletişim kuran bir
yaratık olmasıdır. İnsanoğlu sözcüklere güvenmemektedir. İletişim çatışmaları sıklıkla,
insanların,
söylediklerinin
başkaları
tarafından
kendi
kafalarındaki
biçimde
anlaşılacağına inanmalarından doğmaktadır.
İnsanlara tüm iletişim kanalları açık olmasına karşın, sadece sözcüklerin
oluşturduğu kanal, bunlar arasında belki de anlamları taşıma kapasitesi en az olan
kanaldır. Oysa, insanlar tüm bedenleri ile iletişim kurarlar. Bedene özgü anlam daha
güvenilir olmaktadır. Bedenin sessiz diline ters düşen sözcükler pek az dikkate alınır.
Öyle ki, birbirleriyle sürekli konuşan insanların söyledikleri ile sözel olmayan
davranışları uyuşmadıkça aralarında bir iletişim eksikliği değil bir inan eksikliği
oluşmaktadır.
Beden dilimiz jestler, mimikler, oturuş, duruş gibi çeşitli tavırlarla kendini
ortaya koyar. İnsanlar arası iletişimde bireyin durumuna ilişkin değerlendirmelerini
13
taşıyan bu aracılara sözsüz mesajlar denir. Sözsüz mesajlarla yapılan bu anlatım
biçimine de sözsüz iletişim denir. Sözsüz mesajlar insanin evrimsel gelişimindeki ilk
anlatım biçimidir. Albert Mehrabian beden, ses ve sözcüklerin iletişimi ne kadar
etkilediğini belirlemek için yaptığı araştırma sonunda; bedenin % 55, sesin %38,
sözcüklerin % 7 oranında etkili olduğu sonucuna varmıştır. Aynı amaçla
gerçekleştirdiği araştırmasında Ken Cooper, iletişimde bedenin % 60, sesin % 30,
sözcüklerin ise% 10 oranında etkili olduğunu bulmuştur. Sesin de sözsüz iletişim
bütünü içinde yer aldığı düşünüldüğünde günlük iletişimimizde sözcüklerin yerinin
sadece % 10 olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. Şu halde bizler iletişim kurarken
jestlerimizi, mimiklerimizi, sesimizin tonunu vb. sözel olmayan elemanları iletişimdeki
yeri ortalama % 10 olan sözcükleri güçlendirmek, daha anlamlı kılmak için
kullanmaktayız. Başka bir söyleyişle, gönderdiğimiz mesajlar söylediklerimizden çok
daha fazla olabilmektedir.
Sözsüz iletişimin günlük iletişimde böylesine pay sahibi oluşu öğretmenlerin de
bu konu üzerine önemli ölçüde eğilmelerini gerektirmektedir. Çünkü öğretim
hizmetlerinin niteliğini büyük ölçüde öğretmen davranışları belirlemektedir. Öğretmen
davranışlarını önemli kılan nedenlerin başında ise, bu davranışların sonuçta öğrenci
davranışlarını şekillendirmesi gelmektedir. Başka bir söyleyişle, öğrencide oluşan
davranışlar öğretmen davranışlarının bir yansımasıdır. Eğitilmiş kişilerin nitelikleri
kendilerini eğiten kişilerin nitelikleri ile özdeş sayılabilmektedir.
Gallovvay, sözsüz iletişim konusunda yaptığı incelemelerde her eğitim
sisteminin kendine özgü bir iletişim repertuvarıın olduğunu; bunların öğretmenler
tarafından sınıf etkileşiminde kullanıldığını ve öğrencileri büyük ölçüde etkilediğini
ortaya koymuştur.
Öğrencileriyle girdiği iletişimde sözcüklerini daha anlamlı kılmaya çaba
gösteren öğretmenin sözsüz iletişimin varlığını çok iyi kavraması ve sözsüz iletişimin
büyük gücünden yararlanması zorunluluğu vardır. Rosenfeld tarafından gerçekleştirilen
bir araştırma sonucunda derse hazırlıklı gelen öğretmenlerin yüz ifadeleri, konuşmadaki
etkinlikleri, gülümseme biçimlen, jest ve mimikleri gibi davranışlarının derse hazırlıksız
gelen öğretmenlerin aynı davranışlarına oranla yaklaşık iki kat daha etkili olduğu
bulunmuştur.
Kimi zaman, insanların duygularını anlamak gerçekten zordur. Kendilerine
soramazsınız, çünkü ne hissettiklerini çoğunlukla söylemek istemezler, söylemek
14
isteseler bile, çoğu kez duygularını kendileri de pek bilemezler. Bu kişilerin kafalarının
içine girip ne hissettiklerini öğrenemeyeceğimize göre, yüz ifadelerine, beden
belirtilerine bakarak, o anda nasıl bir duygu içinde olduklarını anlamaya çalışırız.
Yüz ifadeleri:
İnsan bedeninin en dikkat çeken yeri yüz, yüzde ise en çok dikkat çeken yer
gözlerdir. İki insan arasındaki gerçek iletişim göz göze gelmekle başladığından gözlerin
ve bakışın büyük bir anlam ve önemi vardır. Bir kimse gözünüze bakıyorsa size ilgi
duyuyor demektir. Karşısındaki insan ya da nesneye ilgi duyan insanin gözbebekleri
açılır. Öte yandan bir kimse, gözünü gözünüzden kaçırmakla, sizden bir şey saklamak
durumunda olduğunu ifade edebilir. Bu nedenle karşısındakini etkilemek isteyen
insanlar gözlerinin içine bakarak konuşurlar. Öğretmen, sınıf ortamında, öğrencileriyle
göz göze temasını koruyarak mesajını daha etkili bir biçimde iletebileceği gibi onlardan
gelecek mesajları almada ve anlamlandırmada daha etkili bir konuma gelir.
Pektas (1988) tarafından sözel olmayan öğretmen davranışlarının öğretime
etkilerinin değerlendirilmesi amacıyla gerçekleştirilen bir araştırmanın bulgularına göre
öğretmenlerin sözel olmayan davranışlarında iki önemli nokta dikkati çekmektedir.
Birincisi, öğretmenler sınıfa giriş hareketi ile öğrencileri pek etkileyememekle beraber,
sınıftaki ilk hareketleriyle öğrencilerle daha iyi bir iletişim ve etkileşim kurabildikleri
saptanmıştır, ikincisi, öğrenciye vermek istedikleri mesajları, ses ve konuşma biçimleri
kadar, yüz, kas ve göz ifadeleri kullanarak iletebildikleri gözlemlenmiştir.
Jest ve mimikler:
Yüz kaslarının anlatım amaçlı kullanımı mimikleri; baş, el, kol, bacak ve
bedenin kullanımı da jestleri oluşturur. Jest ve mimikler "esas" ve "ikincil" olarak ikiye
ayrılır. Esas jest ve mimikler, düşünce ve duygularımızı destekleyen, onları
somutlaştıran hareketlerimizdir. Örneğin sohbet sırasında göz kırpma, başı sallama,
kolları açma gibi işaret ve hareketler iletmek istediğimiz ve programladığımız bir mesajı
içeren jestlerdir. Öte yandan kendiliğinden gelen ve hiç beklemediğimiz bir anda bizi
yakalayan esneme ya da hapşırma gibi durumlarda bile jest söz konusudur. Esas olarak
anlatıma katkıda bulunmayan ve kendiliğinden (refleksiv olarak) ortaya çıkan bu
hareketlere ikincil jest ve mimik denir.
15
Esas jest ve mimikler; biyolojik kökenli ve temel duyguları dile getiren "anlatım
jest ve mimikleri"; gelenek ve göreneklere göre olması gereken davranışların
oluşturduğu "toplumsal jest ve mimikler", ve bir öykünmeyi ya da tanımlamayı yansıtan
"mimik jestler" olarak üçe ayrılır.
Anlatım jest ve mimikleri özellikle yüz ifadelerinde ortaya çıkan, biyopsikolojik kökenli temel duyguları dile getiren hareketlerdir. Mutluluk, korku, öfke,
şaşkınlık, üzüntü ve tiksinti duyguları ile ilgili bu hareketler hemen tüm insanlarda
ortaktır.
Öğrencisiyle yüz yüze iletişimde olan Öğretmen, öğrencisinin yüzünde beliren
ifadeleri anlamlandırmakta güçlük çekmeyecektir. Öğrencisinin yüzünde beliren
olumsuz ifadenin kendisinden de kaynaklanabileceğini düşünerek verdiği sözlü ya da
sözsüz tüm mesajları kendi içinde tartıp gerekirse yeni mesajlarla öğrencisinin
rahatlamasına yardımcı olacaktır. Örneğin, verilen bir tanımı öğrenci anlamadığında
yüzünde bir şaşkınlık ifadesi oluşur. Öğretmen bu ifadeyi yakaladığı anda ek mesajlar
göndererek öğrencisine yardımcı olur. Duyarlı bir öğretmen öğrencileriyle sürekli göz
temasını koruyarak onların yüz ifadelerini ve öteki sözsüz davranışlarını okumaya
çalışacaktır.
Toplumsal jest ve mimikler, toplumsal gereklere bağlı olarak gösterilenlerdir.
Bireyin toplumsal konumu ve rolü gereği yaptığı ve yapmak zorunda olduğu
hareketlerdir. Okulda ya da okul dışında öğretmenle öğrencinin selamlaşması, öğretmen
sınıfa girdiği zaman Öğrencinin ayağa kalkması, öğrenci velisi okula geldiğinde
öğretmenin onu konuk kabul ederek güler yüz göstermesi vb. hareketler bu gruba
girmektedir.Bunlar toplumda çok yaygın kabul gören hareketlerdir. Öğretmenlerin
içinde bulundukları toplumun değerlerine ters düşecek hareketleri yapmaktan
kaçınmaları gerekir. Örneğin zaman zaman yabancı filmlerde öğretmenin öğrenci
karşısında ayaklarını masanın üzerine koyarak oturduğunu izleriz. Toplumumuzda
böylesi bir hareket hoş karşılanmaz, kınanır. Kültürümüzde öğretmen kendi özel
odasında bile öğrencisiyle bu biçimde konuşma hakkına sahip olamaz.
Bir öğrenci de öğretmen ve çoğu öğrenci tarafından hoş karşılanmayacak bir
davranışı sergileyebilir. Bu onun saygısızca davranma isteğinden değil de henüz
doğruyu öğrenmemiş olmasından kaynaklanabilir. Kuşkusuz ki öğretmenin buradaki
görevi o davranışın kökenini araştırmak ve öğrenciye doğrusunu kazandırmaya
çalışmak olacaktır.
16
Mimik jestler grubunda ise tiyatro oyuncularının, pandomim sanatçılarının oyun
gereği yaptıkları hareketleri, taklitleri, bir olayı ya da bir eylemi anlatan şematik jestleri
görmekteyiz. Öğretmen bir tiyatro oyuncusu değildir; ancak mesajını etkili bir biçimde
ulaştırmak, ilgiyi ve dikkati çekmek için sınıf içerisinde neredeyse bir tiyatro oyuncusu
gibi oynamak zorundadır. Zaman zaman öğretmenler çoğunlukla anlatım yöntemini
kullandıkları için eleştirilirler. Acaba her öğretmen anlatım yöntemini aynı biçimde mi
kullanır? Kimi monoton ve ruhsuz bir sesle anlatırken kimi de eliyle, koluyla, yüzüyle,
kısacası tüm bedeniyle anlatır. Hatta anlatmaz, yaşar ve yaşatabilir.
Baş Hareketleri:
Başın yukarı, aşağı yönlere ve yanlara olan hareketleri söz konusudur. insan,
kendisine yakın bulduğu ya da kendi görüşüne yakın görüş belirten kişilere doğru
başıyla hafifçe yakınlaşır, uzak bulduğu ya da kendisininkinden farklı görüşler belirten
kişilerden başıyla hafifçe uzaklaşır. Bu küçücük hareket, insanın gerçek duygularını
ortaya koyması açısından büyük önem taşır.
Başın bu anlatım jestlerinin (=şematik bas jestlerinin) bedenin merkezinin
duruşu ile birlikte değerlendirilmesi daha doğru bir fikir verir. İnsanin şematik baş
jestleri oldukça çeşitlidir. Şematik jestler arasında en çok kullanılan "evet" ve "hayır"
jestleridir. Yapılan araştırmalar başın yukarıdan aşağıya doğru sallanma hareketinin
"evet" anlamına geldiğini, sağa ve sola sallanma hareketinin ise "hayır" anlamında
algılandığını ortaya koymuştur.
Bundan başka başın şematik jestleri ile çok küçük bereketlerle karşımızdaki
insanları cesaretlendirici, destekleyici ya da reddedici mesajlar veririz. Bu kısa mesajlar
insan ilişkilerinde büyük önem taşırlar. Örneğin karşımızdaki kişinin söylediklerini
dinlerken başımızı hafifçe yukarı kaldırmamız, konuşan kişide büyük rahatsızlık yaratır.
Büyük bir olasılıkla söylediğini tekrarlamaya veya sesini yükseltmeye başlar. Buna
karşılık başımızı öne doğru hafifçe sallamamız karsımızdaki kişide "anlaşılıyorum"
duygusunu yaratır, rahatlık verir ve iletişimi kolaylaştırır. Öğretmenin sınıf içerisinde
baş hareketlerini çok dikkatli kullanması gerekir. Öğrenci konuşmasını bitirmeden
başını yukarıya doğru kaldırmaya başlayan öğretmen öğrencisinin cesaretini kırabilir.
Söylemek istediğinden başka şeyleri söyleme girişiminde bulunmasına ya da gelecekte
konuşmak için söz istememesine neden olabilir. Oysa konuşan toplum yaratmak için
sınıf çok iyi bir laboratuardır. Öğretmenler katılmasalar bile öğrencilerin görüşlerini
17
sonuna kadar dinleyebilmeli, katılmadıkları yönleri öğrencinin konuşması bittikten
sonra açıklamalıdırlar.
Dokunma:
İnsanlar arasında yakınlık ve sevgi duygulan dokunma davranışlarıyla da dile
gelir ve güçlenir. Dokunma duyumuz gelişmemiz için yeme içme kadar önemlidir. XIX.
yüzyılın sonlarında XX. yüzyılın başlarında yetimhanelerde ölen çocuk oranı çok
yüksekti.,o zamanki hekimlik bebeğin sadece biyolojik beslenmesine, temiz çevrede
bulunmasına önem veriyor, fakat psikolojik ihtiyaçlarının olabileceğini düşünmüyordu.
Yıllar sonra yapılan araştırmalar, bebeklerin gıda yoksunluğundan değil, kucağa alınıp
sevilmemekten kaynaklanan çeşitli ruhsal kökenli hastalıklardan öldüğünü ortaya
koydu. Bu araştırmalardan sonra, batı ülkelerinde bugün bebeğin günde birkaç kez
kucağa alınıp sevilmesi, onunla konuşulması yöntemi uygulanmaktadır. Çocukların
kucağa sık sık alınması yönteminin uygulanmasıyla ölüm oranında büyük bir düşme
gözlenmiştir.
Öğrenci bebek değildir; ancak o da sevgiye ve yakınlığa ihtiyaç duyar. Bir
öğretmenin küçücük öğrencisinin başını şefkatle okşaması o öğrenciye neler anlatmaz
ki! Ne var ki her dokunma biçimi güzel duygularla ilgili değildir ve olumlu olarak
algılanmaz. Birisinin omzuna elini koymak destek vermek anlamına gelebileceği gibi,
bir üstünlük belirtisi de olabilir. Toplumumuzda öğretmenler, ilkokullarda öğrencilerine
şefkatle daha çok dokunabilirken, öğrencinin bedensel gelişimiyle birlikte bu iletişim
biçimini kullanması, kültürümüz gereği, üst sınıflara doğru giderek azalmaktadır.
Neill (1989) tarafından yapılan bir çalışmada öğretmenlerin yüz ifadelerinin ve
bedensel hareketlerinin okuldaki çocukların tepkileri üzerindeki etkileri araştırılmış,
gülümsemenin ve kaş çatmanın güçlü etkisi olduğu, bedenin duruşunun ve jestlerin
zayıf etkisi olduğu bulunmuştur. Aynı araştırmada, dokunma ve açıklama getirici
jestlerin öğrenciler tarafından olumlu, kontrol edici jestlerin ise olumsuz olarak
görüldüğü belirlenmiştir.
Giyim Kuşam:
İnsanoğlu şu ya da bu biçimde, az ya da çok örtünmeye başladıktan sonra
kullandığı giysiler ve süsler de toplumsal statü ile ilgili özellikler kazanmıştır. Kişinin
toplumsal statüsü, onun toplumda yaptığı işler ve üstlendiği roller tarafından belirlenir.
Toplumsal tabakalaşma ve farklılaşmanın olmadığı toplumlarda bile, en azından
18
cinsiyete, yaşa, belli becerilere ve ayrılıklara göre insanlar değişik rolleri
üstlendiklerinden giyim, kuşam ve süslerde bu rollere göre biçim ve anlam taşırlar.
Giyim-kuşam bireyin, sözleri ve bedeni kadar, beğenilerini, o anda içinde bulunduğu
ruhsal durumu, karşısındakilere verdiği önemi, değeri yansıtır. Yerine, zamanına
uymayan giyim kuşam çok değerli nice sözün üstünkörü dinlenmesine ve yanlı olarak
algılanmasına yol açabilir.İnsanin başka insanların karşısına mümkün olduğu kadar
temiz, düzenli bakımlı ve iyi giyimli olarak çıkması; yani insanın kendine bakması,
kendisine ve çevresine olan saygısının bir göstergesi olarak düşünülmektedir. Kendi
bakımına ve dış görünüşüne hangi nedenle olursa olsun özen göstermeyen bir kişi,
başkalarından da kendisine saygı beklemiyor anlamı verebilir. Günümüzde giyim
konusunda çok büyük bir çeşitliliği yaşamamıza karşın öğretmenlerin temiz ve aşırıya
kaçmayan biçimdeki giyim kuşamları çevresine ve özellikle öğrencisine olan saygısının
bir
göstergesi
olarak
düşünülebilir.
Dikkat
etmemiz
gereken,
giyimimizin
karşımızdakini etkilediğini bilmek ve bu etkinin toplumun hangi kesiminde nasıl
olacağını önceden ve bilinçli bir biçimde saptayabilmektir.
(http://www.firat.edu.tr/sanalunv/otmg/sozsuz_ilet.htm)
Çizelge 1 Öğretimsel Ortamlardaki Beden Dili Örnekleri
Anlam
Örnek Davranışlar
başı ve vücudu öne eğmek, ellerini bir araya
1. Dinlemeye Açıklık
getirmek, çenesini avucunun içine almak
sık sık gülümseme, ceket ya da gömleğinin
2. Dostça Duygular
düğmesini açmak, göz iletişimi kurmak
saçını okşama, omuzuna dokunma
3. Onaylama
4. Derin Düşünme
burnunun üst kısmını kaşıma
5.Konuşmayı Kesmek
kulağına dokunma, işaret parmağını dudağına
İsteme
götürme, elini konuşanın koluna koyma
ellerini birbirine vurma, yumruğunu masaya
6. Düş Kırıklığı
vurma
parmağıyla burnuna dokunma, ceket ya da
7. Reddetme
gömleğini ilikleme
kollarını ve bacaklarını göğüs hizasında çapraz
8. Savunmacı Duygular
olarak tutma
9. Üstünlük
parmağıyla işaret ederek konuşma
10. Oyalama
gözlük temizleme, kalemi dudaklarına değdirme
elini kaşına koyma, başını alçaltına, ayaklarını
11 .Uzak Durmak İsteme
masaya koyma
konuştukları insana bakmama, başını kaldırma,
12. Etkileşimi Kesme
kişisel eşyalarını alarak ayağa kalkma
Kaynak: Davies (1981), s. 157.
(Çizelge Kaynağı: http://adana.meb.gov.tr/SAYFALAR/sinif%20ici%20iletisim.htm)
19
2.3 Sınıf İçi İletişim
İnsanlar sembolik mesajlarla iletişim kuran varlıklardır. İletişim, insanlar
arasındaki sözel ve sözel olmayan konuşmalardır. İnsanlar iletişim yoluyla gelişirler. Bu
özelliği nedeniyle iletişim tıptan işletmeye birçok alanda bilgi odağı olmuş durumdadır.
İletişim, büyük ölçüde insanların ve diğer kaynakların etkileşime dayalı olan öğretim
alanında özel bir önem taşımaktadır. Öğretim ortamında öğrenciler ve öğretmenler
birbiriyle sözel ya da sözel olmayan yollarla etkileşimde bulunurlar. Öğretimin etkili
olabilmesi iletişim süreçlerinin iyi isletilmesine bağlıdır. Bu da iletişimin, iletişim
becerilerinin ve iletişim örüntülerinin iyi anlaşılmalarını gerektirmektedir. İletişim
süreci şematik olarak söyle gösterilmektedir (şekil 1). Şekilde de görüleceği gibi her
iletişimde mesajı ileten bir kaynak vardır. Kaynak mesajı kodlayarak göndereceği şekle
sokar. Uygun bir kanal yardımıyla mesaj alıcıya gönderilir ve alıcı onu çözümler. Sınıf
ortamında çok yönlü bir iletişim söz konusudur. Bazen bir öğrenciye gönderilen mesaj
bir başka öğrenci üzerinde daha etkili olabilir. Ayrıca öğrenci-öğrenci iletişimi de çok
yoğundur ve bu aynı anda birçok duygu ve düşünce harekete geçtiği için dersin akışını
etkiler.
Kuşkusuz her zaman mesajlar gönderildiği gibi anlaşılmaz. Sık sık yanlış
anlamalar ortaya çıkabilir, örneğin, öğretmenin görüşünü almak ya da konuşma fırsatı
vermek için soru yönelttiği bir öğrenci, öğretmenin kendisini küçük düşürmek için soru
sorduğunu düşünebilir. Bu durum kaynağın duygu ve düşüncelerini uygun iletişim
biçimine
çevirememesi,
doğal
davranmaması,
alıcının
gönderilen
mesajı
çözümleyememesi vb. nedenlerden kaynaklanıyor olabilir. Bu, tarafların etkili iletişim
becerilerinden yoksun olması demektir. Bu açıdan etkili iletişim becerilerinin neler
olduğu üzerinde durulmasında yarar görülmektedir.
(http://adana.meb.gov.tr/SAYFALAR/sinif%20ici%20iletisim.htm)
2.4. Etkili İletişim Becerileri:
Etkili iletişim becerilerinin başında etkili konuşma becerileri gelmektedir. Etkili
konuşma ise bakışlar, ses tonu, konuşma hızı, sesin yüksekliği, konuşma sırasında
takınılan tavırlar vb. birçok etkenden etkilenir. Etkili bir konuşmada yapılması ve
yapılmaması gerekenler ;
20

Konuşma için bir amaç seçiniz.

Ne söyleyeceğinizi hazırlayınız ve planlayınız.

Endişelerinizi coşku ve göz iletişimi ile yok ediniz.

Sözcükleri değil düşüncelerinizi düşününüz.

Sesinizin yüksekliğini ayarlayarak otorite kurunuz ve günlük konuşmadan daha
ağır bir tonda konuşunuz.

Ayrıntılara girmeyiniz. Vurgulamak istediğiniz noktaları netleştiriniz.

Dinleyicilere tepegöz, saydam, not vb. bakabilecekleri malzemeler sağlayınız.

Bütün rahatsız edici tavırlardan kurtulunuz.

Gösterişten kaçınınız.

Dinleyiciye dinleme dışında yapabileceği bir şeyler sununuz.

Somut ve sinirli olunuz. Ana noktaları örnek ve gözlemlerle güçlendiriniz.
Kaynak: Davies (1981), s. 151.
Etkili konuşmanın yanı sıra Schmuck ve Schmuck (1983), empati kurmanın
etkili bir iletişimin temeli olduğunu belirtmektedirler. Empatinin artması saldırganlığın
azalması demektir. Bu düşünceden hareketle Schmuck ve Schmuck (1988), kaynak ve
alıcı durumundaki kişilerin sağlıklı diyaloglar kurma aracı olarak kullanabilecekleri şu
becerilerin öğrenilmesinde yarar görmektedirler .
Çizelge 2
DÜŞÜNCELER
DAVRANIŞLAR
DUYGULAR
ALMA BECERİLERİ
Düşünceleri kendi sözleri
ile ifade etme
GÖNDERME
BECERİLERİ
Net açıklamalar yapma
Diğer davranışlarını
Kendi davranışlarını
betimleme
betimleme
İzlenimleri kontrol etme
Duyguları tanımlama
Alma Becerileri:
Düşünceleri Kendi Sözleriyle İfade Etme, başkalarının söylediklerinin kişinin kendi
ifadeleriyle anlatılmasıdır.
Diğerinin Davranışını Betimlemek, alicinin kaynağın davranışlarını yarim kalmadan,
arkasındakileri ön plana çıkarmadan tanımlamasıdır. Örneğin, öğrenciye "dersin
21
başından beri konuşulanları dinlemeyip elindeki dergiyi okuyorsun" demek yerine
"zaten hiç dersi dinlemezsin" demek bizim onunla ilgili yargımızı da içermektedir.
İzlenimleri Kontrol Etme, alıcının karşıdakinin duyuşsal durumunda neler algıladığını
tanımlamasıdır. Örneğin, öğretmen öğrenciye "bugün üzgün görünüyorsun, canın bir
şeye mi sıkıldı?" biçiminde sorulacak bir soru onu suçlamaktan çok onu anlamaya
çalışıyor olduğunu göstermektedir.
Gönderme Becerileri:
Net Açıklamalar Yapmak, bir başkasına mesaj göndermedeki en önemli beceridir. Bir
açıklamanın alıcı tarafından kendi ifadeleriyle özetlenebilmesi onun netliğini yansıtır.
Kendi Davranışını Betimleme, kaynağın belli bir durumda nasıl davrandığını açıklamak
içindir. Bunun birincil amacı kendisiyle ilgili bilgi vermek, ikincil amacı ise,
başkalarıyla sempati kurmaktır.
Duyguları Betimleme, belki de en az kullanılan iletişim becerisidir. Duyuşsal mesajların
gönderilmesiyle ilgilidir.
Dönüt (Geribildirim) ise, karşılıklı bir süreçtir. Bir kişinin diğerinin davranışının
etkileriyle ilgili mesaj göndermesidir Schmuck ve Schmuck'un (1988) saptadığı etkili
iletişim becerilerinde tarafların net olması, kendisinin ve karşısındakinin davranışlarını
betimlemeye çalışması dikkati çeken özelliklerdendir. Bu özellikler Anderson'in (1991)
sınıfta etkili iletişimin kurulması için getirdiği önerilerde de yer almaktadır. Anderson
önerilerini a) bilgi verme ve açıklama yapma, b) soru sorma, c) dönüt olmak üzere üç
boyutta toplamıştır. Anderson'in (1991) önerileri söyle özetlenebilir:
1. Öğrencilere sunulan bilgi ve açıklamalar net ve anlaşılır olmalıdır. Bunun için şu
teknikler kullanılabilir:

Dersin genel bir çerçevesini çiziniz, konunun ayrıntıları ya da önemsiz noktaları
üzerinde odaklaşmak yerine geniş bir resmini çiziniz.

Gerektiği zaman özellikle zor kavramları açıklarken tekrarlama yapınız.

Konuyu dağıtmaktan kaçınınız ve konuya odaklasınız.

Zaman zaman sorularla ya da bazı işler yaptırarak öğrencilerin anlama
düzeylerini saptayınız.

Ana noktaları açıklarken çeşitli örnekler veriniz ve öğrencilerin soyut kavram
ve düşünceleri anlamalarına yardim ediniz.

Öğrencilere önemliyle önemsizi ayırt etmeyi öğretebilmek için nerelerin önemli
olduğunu söyleyiniz.
22

Açıklamalarınızda net terimler kullanınız.

Yeni öğrenilenlerle öncekilerin ilişkilendirilmesine yardim edecek net kavramlar
kullanınız.
2. Hem gösterip hem açıklamak yalnız birisini yapmaktan daha iyidir.
3. Sınıfta soru sormanın iki ana amacı öğretmenler tarafından iyi anlaşılmalı ve bu iki
amaca uygun soru sorma teknikleri kullanılmalıdır. Soru sormanın amaçlarından biri;
öğrencilerin anlayıp anlamadığına bakmak, diğeri ise, öğrenciyi düşünmeye sevk
etmektir.
4. Öğrencilere yanıtlarıyla ilgili dönüt verilmeli ve yanlışlar düzeltilip doğrular
pekiştirilmelidir.
Sonuç olarak öğretimin etkili olmasında iletişimin merkezi bir rol taşıdığı, bunun
için öğretmenlerin etkili iletişim becerilerine sahip olması ve bunları öğrencilere de
kazandırmaya çalışması gerektiği söylenebilir.Öğretmenlerin bu becerilere sahip olması
(a) öğretmen adaylarının etkili iletişim kurup kuramadığına bakılarak ve etkili iletişim
kuranlar tercih edilerek, ve (b) öğretmenleri etkili iletişim becerileri konusunda
yetiştirerek sağlanabilir.
(http://adana.meb.gov.tr/SAYFALAR/sinif%20ici%20iletisim.htm)
2.5. İletişim ve Öğrenme İlişkisi
Öğrenme yaşantı ürünü ve nispeten kalıcı izli davranış değişmesi olarak
tanımlanmaktadır. Bu tanımı açarak anlatmaya çalışalım. İletişim işlemi sonunda,
kaynağın gösterdiği mesajın, alıcının beyin hücrelerinde bıraktığı izler, yani yaşantı,
alıcının davranışlarında kalıcı izli bir değişme oluşturuyorsa, daha doğrusu, belli bir
uyarıcı halinde alınan mesaja, alıcı tarafından gösterilen ilk davranış, bu uyarı
tekrarlandığı zaman değişiyorsa, bu alıcının, kaynağın gönderdiği mesajın yardımıyla
bir şeyler öğrenmiş olduğunu gösterir. Bir öğrenmenin olduğunu kesin olarak
söyleyebilmemiz için, daha tekrarlanacak olan aynı uyarıcıya, alıcının, hep aynı şekilde
davranması şarttır. Bu nedenle, öğrenmeyi, belli uyarıcılara belli davranışlar gösterme
alışkanlığının oluşumu olarak da düşünebiliriz.Tabii, her zaman bir tek mesajla bir
davranış değişmesi oluşturmak olanaklı değildir. Çoğu zaman, bir davranış
değiştirilmesinin oluşturulması, yani herhangi bir şeyin öğretilebilmesi, birden çok
mesajın peş peşe gönderilmesiyle gerçekleşebilir. Şu halde, öğrencilere bir şeyin
23
öğretilmesi onların çoğu zaman birden çok yaşantı geçirmelerini gerektirmektedir.
Kısaca, öğrenme iletişim sırasında alıcıda bir davranış değişikliğinin oluşmasıdır.
İletişim işleminin, alıcının beyninde geçen bir parçasıdır. Bu nedenle öğrenmenin
iletişimden ayrı olarak düşünülebilmesi olanaksızdır. Öyleyse, iyi bir öğrenme iyi bir
iletişim ürünüdür denilebilir. Diğer taraftan öğrenmenin önemli ürünlerinden biri
kavramlardır. Ana rahminde iken çevremizle etkileşimde bulunmaya, yani yaşantılar
geçirmeye başlarız. Bu etkileşim, dünyaya geldikten sonra hızlanır. Davranışlarımızda
durmadan değişmeler olur, her gün yeni şeyler öğreniriz. Zamanla geçirilen bazı
yaşantıların, çevrede yer alan aynı yada benzer eşya veya olgulara ait olduğunu anlarız.
Bunun sonucu zihinde aynı ya da benzer eşya veya olgulara ait yaşantı izleri arasında
ortak yönleri nedeniyle ilişki örüntüleri kurulmaya başlanır. Böylece ortak yönleri olan
eşya ve olgu guruplarının her biri için bir kavram oluşmaya başlar. Her kavram, her
eşya veya olgu gurubu için zihinde tutulan yaşantı izlerinin ortak yönleri arasındaki
ilişki örtüsünün ifadesi olan bir genelleme, bir soyutlamadır.
(şekil 3.Yaşantı ve Kavramların Birbiriyle İlişkisi )
Yukarıdaki şekli şöyle açıklayabiliriz: Örneğin iki yaşındaki bir çocuk
konuşmaya başlayınca her yeni sözcüğü, zihninde gelişmiş yada gelişmekte olan bir
kavramın sembolü olarak öğrenmeye başlar. Çocuklarda ilk gelişen kavramlar,yakın
çevrelerinde beş duyu organlarıyla erişebildikleri somut cisimlerin veya olguların somut
kavramlarıdır. İlk zamanlarda pek az sayıda ve somut olan bu kavramlar gittikçe
çoğalır. Aynı zamanda soyutlaşmaya başlar. Çocuk yaşı ilerledikçe, daha önceden
24
geçirmiş olduğu yaşantıların algı izlerine ve onlar yardımıyla oluşturmuş olduğu somut
kavramlara dayalı olarak, gerek az sayıda duyu organına hitap eden somut yaşantılardan
yararlanarak yeni şeyler öğrenir ve daha soyut kavramlar geliştirmeye başlar.
(http://www.firat.edu.tr/sanalunv/otmg/ ilet_ve_ogr_iliskisi.htm)
2.6. İletişim Engelleri
İletişim engelleri, bir mesajın verilmesini ve alınmasını olumsuz yönde
etkileyen tüm faktörlerdir.Önceki bölümlerde iletişim sürecinin öğeleri tartışılırken yeri
geldikçe sağlıklı bir iletişim için dikkat edilmesi gereken noktalara değinilmeye ve
yapılması gerekenler önerilmeye çalışıldı. Bir an için bu önerilerin yerine
getirilemediğini düşünürsek iletişim engelleri karşımızda belirecektir. Bu nedenle
önceki
sayfalarda
yazılanların
burada
ayrıntılı
olarak
yinelenmesi
yerine,
hatırlatmalarda bulunulması tercih edilerek sınıfta iletişim engelleri oluşturabilecek bazı
faktörler aşağıda kısaca verilmektedir.
Sınıfta İletişim Engeli Oluşturan Faktörler:
Öğretmen ve/veya öğrencinin;

iletişime girme amacını tam olarak algılayamaması,

Bedensel ya da psikolojik bir özü re sahip olması,

Barınma, beslenme ihtiyaçlarını yeterince karşılayamaması,

Birbirlerine güvenmemesi,

Güvenli bir gelecek garantisinin olmaması,

Ortak yaşantı alanlarının az olması,

Sevip, sevilmemesi; sayıp, sayılmaması.
Kaynak olarak öğretmenin;

Öğrencilerini iyi tanımaması,

Alanında yeterli bilgi birikimine sahip olmaması,

Öğrenciler tarafından inanılır, güvenilir ve çekici bulunmaması,

Derse hazırlıksız girmesi,
25

Mesajlarını, Öteki öğretim ortamlarına ve gerekli örneklere yer vermeden bol
bol sözcükler kullanarak sürekli anlatıma dayalı biçimde sunmaya kalkışması,

Sözcüklerini seçerken öğrencilerin geçire geldiği yaşantıları dikkate almayıp,
anlamların karıştırılmasına ve hatta bazen öğrencilerin hiç duymadıkları
sözcükleri de kullanıp hiç bir şeyin algılanmamasına neden olması.

Öğrencileri derse çekecek ve katacak yöntem ve teknikleri kullanamaması.
Alıcı olarak öğrencinin;

O sınıfta bulunma amacının farkında olmaması,

Sık sık hayal kurup, kendisini bilerek dersin dışına itmesi,

İşlenen konularda kendisi için kullanabileceği bir çıkar, bir zenginlik
görmemesi,

Öğretmenin mesajlarına tepkiler verme sorumluluğundan kaçması.
Öğretme-öğrenme ortamı olarak sınıfın;

Oturma yerleri ve oturma düzeninin rahatsızlık vermesi,

Havasız, pis, rutubetli, ışıksız, soğuk ya da aşın sıcak olması.
Araç ve gereçlerin

Öğrenci düzeyine uygun olmaması.

Görüntüyü ve/veya sesi iyi vermemesi, kullanılamayacak ölçüde bozuk olması.

Yeterli sayıda ya da hiç bulunmaması.
Bunların dışında sayabileceğimiz başka etmenlerde şunlardır:
1. Emretme-yönetme:
"Yapman gerekir, yapacaksın".
Bunlar korku ya da aktif direnç yaratabilir, söylenenlerin tersini dinlemeye davet
edebilir.
2. Ahlak dersi verme, vaat etme
"yapmalıydın", "senin sorumluluğun", "şöyle yapmak gerekir ..."
Zorunluluk ya da suçluluk duyguları yaratır, çocuğun durumun daha şiddetle
savunmasına yol açabilir.
26
3. Öğüt verme,çözüm getirme, fikir verme
Ben olsam..., "sana şunu önereyim" çocuğun kendi sorunların çözmekten aciz olduğunu
ima eder.
4. Yargılama, eleştirme, suçlama
"olgunca düşünmüyorsun... "sen zaten tembelsin"
Yetersizlik, aptallık, yanlış değerlendirme anlamı taşır.
Görüldüğü gibi öğretme-öğrenme sürecinde kişilerden ya da öteki ortamlardan
kaynaklanan
yetersizlikler,
eksiklikler,
yokluklar
hep
iletişim
engeli
olarak
belirmektedir; ancak, tüm bu yetersizliklere, eksikliklere ve yokluklara rağmen sınıfta
öğretmen de vardır, öğrenci de vardır.Sınıftaki bu ikili, olası tüm iletişim engellerine
rağmen iletişim kurmak zorundadırlar. Öyleyse, iletişim engellerinin bilinmesi ve
varlığının hissedilmesi; iletişimden vazgeçmek için ya da sorumlu tutulacağımız
sağlıksız iletişim için sığınaklarımız değil, daha etkili olabilmek için yaratıcılığımızı
harekete geçirecek dürtülerimiz olmalıdır.
(http://www.ogretmenlersitesi.com/yazi/arsiv/diger18.htm)
27
KAYNAKÇA

Öğretmenlik Mesleğine Giriş (Marmara Üniversitesi Yayınları)
Doç. Dr. Semra Ünal
Doç. Dr. Sefer Ada

Öğretme Sanatı
Özcan Demirel

http://www.firat.edu.tr/sanalunv/otmg/sinifta_ilet_ort.htm

http://www.ogretmenlersitesi.com/yazi/arsiv/diger18.htm

http://www.firat.edu.tr/sanalunv/otmg/ ilet_ve_ogr_iliskisi.htm

http://adana.meb.gov.tr/SAYFALAR/sinif%20ici%20iletisim.htm

http://www.firat.edu.tr/sanalunv/otmg/sozlu_ilet.htm

http://www.firat.edu.tr/sanalunv/otmg/sozsuz_ilet.htm

http://www.bizimsahife.com/gbahcesi/gb.egitimde_iletisimin_onemi_15.htm
28
Download