İŞSİZLİK VE ENFLASYON Bugünkü tersimizde politika yapıcılarının ve makroiktisatçıların gözünü korkutan, işsizlik ve enflasyon konusu ele alınacaktır. Önce işsizlik ve sonra enflasyon konusu çeşitli boyutları ile incelendikten sonra işsizlik ile enflasyon arasındaki ilişkileredeğinilecektir. 1. İŞSİZLİK İşsiz kalmak bir kişinin yaşamındaki en stresli olaylardan birisidir. İnsanda çeşitli hastalıklara yol açabileceği gibi birçok ailevi ve toplumsal sorunun da kaynağı olabilir. Ayrıca işsizlik, toplumun gereksinimlerini karsılayacak mal ve hizmet üretiminde kullanılabilcek insan kaynaklarının israfı anlamına da gelir. Bu nedenle, işsizlik konusu her zaman hem politka yapıcılarınının hem de kamuoyunun ilgisini çekmiştir. 1.1. İşsizliğin Ölçülmesi Türkiye’de iş gücü piyasasına ilişkin veriler, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), tarafından Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) kriterlerine uygun olarak, hanehalkı işgücü anketlerinden elde edilmektedir. Bu anketlerde, hanehalkının 15 ve daha yukarı yaştaki üyelerine, kimin çalıştığı, kimin işsiz, kimin iş aradığı, kimin iş aramadığı gibi birçok konuda sorular sorulup yanıtlara dayanarak Türkiye için işsizlik oranı belirlenmeye çalışılmaktadır. TÜİK Türkiye nüfusunu üç gruba ayırmaktadır. Bunlardan ilki, 15 yaş altı ve üniversite yurtları, yetiştirme yurtları (yetimhane) huzurevi, özel nitelikteki hastahane, hapishane, kışla vb. yerlerde ikamet edenlerdir. İkinci grup ise kurumsal olmayan nüfustur. Bu grup içerisinde üniversite yurtları, yetiştirme yurtları (yetimhane) huzurevi, özel nitelikteki hastahane, hapishane, kışla vb. yerlerde ikamet edenler dışında kalan nüfus yer almaktadır. Üçüncü grup ise kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfustur. Bu grupta ise kurumsal olmayan nüfus içerisindeki 15 ve daha yukarı yaştaki nüfus yer alır. Kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus ise işgücüne dahil olanlar ve olmayanlar diye ikiye ayrılmaktadır. Kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus=İşgücü + işgücüne dahil olmayanlar. İşgücüne dahil olmayanlar, işsiz veya istihdamda bulunmayan kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfustur. Bunlar da kendi içerisinde 7 farklı gruplara ayrılmıştır. Bunlardan ilk grubu, iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar oluşturmaktadır. Çeşitli nedenlerle bir iş aramayan, ancak 2 hafta içinde işbaşı yapmaya hazır olduğunu söyleyenler bu grupta yer almaktadır. Bunlar ise kendi içerisinde, daha önce iş aradığı hâlde bulamayan veya kendi vasıflarına uygun bir iş bulabileceğine inanmadığı için iş aramayan ancak işbaşı yapmaya hazır olduğunu belirten kişilerden oluşan iş bulma ümidi olmayanlar ile mevsimlik çalışma, ev kadını olma, öğrencilik, irad sahibi olma, emeklilik ve çalışamaz hâlde olma gibi nedenlerle iş aramayıp ancak işbaşı yapmaya hazır olduğunu belirten diğer olarak nitelenen kişilerden oluşmaktadır. İkinci grupta, mevsimlik çalışması nedeniyle iş aramayan ve işbaşı yapmaya da hazır olmayan kişilerin oluşturduğu mevsimlik çalışlanlar denilen grup vardır. Üçüncü grupta, ev işleriyle meşgul olanlar olarak adlandırılan ve kendi evinde ev işleriyle meşgul olması nedeniyle iş aramayan ve işbaşı yapmaya da hazır olmayan kişiler yer alır. Dördüncü grupta, bir öğrenim kurumuna devam etmesi nedeniyle iş aramayan ve işbaşı yapmaya da hazır olmayan öğrenciler vardır. Beşinci grupta, bir sosyal güvenlik kuruluşundan emekli olduğu için iş aramayan ve işbaşı yapmaya da hazır olmayan kişilerin oluşturduğu emekliler vardır. Altıncı grup, çalıamaz hâlde olan bedensel özür, hastalık veya yaşlılık nedeniyle iş aramayan ve işbaşı yapmaya da hazır olmayan kişilerdir. Nihayet son grup ise diğer adı verilen ve ailevi ve kişisel nedenler ve bunun dışındaki diğer nedenler ile iş aramayan ve işbaşı yapmaya da hazır olmayan kişilerin oluşturduğu gruptur. İş gücü ise istihdam edilenler ile işsizlerin oluşturduğu tüm nüfusu kapsar. Yani, İş gücü = İstihdam edilenler + işsizler. TÜİK’e göre istihdam, işbaşında olanlar ve işbaşında olmayanlar grubuna dahil olan kurumsal olmayan çalışma çağındaki tüm nüfustur. İşbaşında olanlar yevmiyeli, ücretli, maaşlı, kendi hesabına, işveren ya da ücretsiz aile işçisi olarak referans dönemi içinde en az bir saat bir iktisadi faaliyette bulunan kişiler olarak tanımlanırken işbaşında olmayanlar, işi ile bağlantısı devam ettiği hâlde, referans haftası içinde çeşitli nedenlerle işinin başında olmayan kendi hesabına çalışanlar ve işverenlerdir. TÜİK hanehalkı anketlerinde işsiz ise referans döneminde istihdam hâlinde olmayan (kâr karşılığı, yevmiyeli, ücretli ya da ücretsiz olarak hiçbir işte çalışmamış ve böyle bir iş ile bağlantısı da olmayan) kişiler ile iş arayan ve iş aramak için son üç ay içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış ve 2 hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olan tüm kişileri olarak tanımlanmaktadır. Yani, terarlayacak olursak, işsiz, 15 veya daha büyük yaşta çalışmayan ancak çalışmaya hazır ve son üç ay içerisinde iş bulma kanallarını kullanan kişidir. a. İşsizlik Oranı İşsizlik oranı, iş gücünün yüzdesi olarak ifade edilen işsiz sayısıdır. Yani işsiz nüfusun iş gücü içindeki yüzde oranıdır ve işsiz sayısının işgücüne oranlanıp 100 ile çarpılmasıyla bulunur. İşsizlik Oranı = (İşsiz sayısı/iş gücü)*100 Birçok iktisatçı, işsizlik oranının bu şekilde hesaplanmasının gerçek işsizlik oranını yansıtmadığı görüşündedir. Çünkü, TÜİK anketlerinde, gerçekte işsiz olan ancak iş bulma ümidini kaybettiği için iş aramayı bırakan kişiler işsiz sayılmaları gerekirken işsiz olarak sayılmamakta ve işgücüne dahil edilmemektedir. Dolayısıyla da açıklanan işsizlik oranları, olması gereken işsizlik oranlarının altında kalmaktadır. b. İstihdam oranı Bazen istihdam nüfus oranı da denilen istihdam oranı, istihdam edilenlerin kurumsal olmayan nüfus içindeki yüzde oranıdır ve istihdam edilenlerin sayısının, kurumsal olmayan nüfusa oranlanıp 100 ile çarpılmasıyla bulunur. İstihdam Oranı = (İstihdam sayısı/Kurumsal olmayan nüfus)*100 c.İşgücüne katılma oranı Nihayet, işgücüne katılma oranı, işgücünün kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus içindeki yüzde oranıdır ve işgücünün, kurumsal olmayan nüfusa oranlanıp 100 ile çarpılmasıyla bulunur. İşgücüne Katılma Oranı = (İşgücü/Kurumsal olmayan nüfus)*100 İşgücüne katılım oranını, istihdam oranı ile karıştırmamak gerekir. Her ne kadar her iki formülün paydasında kurumsal olmayan nüfus yer alsa da istihdam oranında paydada, istihdam edilenlerin sayısı, işgücüne katılım oranında ise işgücü, yani istihdam edilenlerle işsizlerin toplamı yer almaktadır. Sayısal bir örnek verelim. Hanehalkı işgücü anketleri ile 2012 yılı için aşağıdaki bilgilerin toplandığını varsayalım. İşgücü, 28 milyon; istihdam edilenler 25.7 milyon ve çalışma çağındaki nüfus 44.5 milyon. Bu verileri kullanarak işsizlik oranı ile işgücüne katılım oranını hesaplayalım. İşsizlik Oranı = (İşsiz sayısı/iş gücü)*100 = (2,3/28)*100 = % 8,2 İş gücü = İstihdam edilenler + İşsizler. 28 = 25,7 + İşsizler İşsizler = 28 – 25,7 = 2,3 İşgücüne Katılma Oranı = (İşgücü/Kurumsal olmayan nüfus)*100 = (28/44,5)*100 = % 62,9 1.2. İşsizlik Türleri İşsizliğin sebeplerini gözönünde alınarak yapılan sınıflamaya göre üç türlü işsizlik vardır. Bunlar yapısal işsizlik, geçici işsizlik ve konjonktürel işsizliktir. 1.2.1. Yapısal İşsizlik Yapısal işsizlik, bir ekonomide ortaya çıkan yapısal değişimler sonucu bazı işlerin yok olması ve işsiz kalanların vasıflarının da yeni yaratılan işlere uygun olmaması nedeniyle oluşur. Bir başka deyişle, işçiler artık kendi ekonomilerinin bir parçası olmayan işte çalıştıkları için işlerini kaybederler. Bu işsizliğin çeşitli nedenleri vardır. Bunlar arasında teknolojideki değişimi, insanların talep ettiği mal ve hizmet türlerindeki değişimi, firmaların küçülmesi veya başka bir firmayla birleşmesi nedeniyle işyerlerindeki görev ve yetkilerin değişmesi ve firmaların üretimlerini ülke dışına taşımaları veya yoğun yabancı rekabetine dayanamayıp yurt içindeki fabrikalarını kapatmaları durumlarını sayabiliriz. Bu kapsamda, imalat sanayi ve madencilik sektörlerinde otomasyon nedeniyle işini kaybedenleri; bankalarda yine yoğun bilgisayar kullanılmaya başlanması nedeniyle işini kaybeden banka çalışanlarını; müzik ve görsel sanatlar endüstrilerinde çok karmaşık programların geliştirilmesiyle işini kaybeden sanatçıları düşünebiliriz. Yapısal işsizlik özellikle işini kaybeden yaşlı insanlar için çok daha olumsuz olabilir. Çünkü yeni yaratılan işlere girebilmek için gerekli enerji ve kaynağı kişi yaratamayıp daha düşük bir maaş ile emekliliği tercih edebilir. 1.2.2. Geçici [Friksıyonel] İşsizlik Geçici işsizlik her ekonomide sürekli olarak var olan uzun dönemli bir olgudur. İnsanların çeşitli nedenlerle geçici olarak işsiz kalma durumunu ifade eder. Çünkü insanlar iş değiştirirken, ilk defa iş piyasasına girip iş ararken veya daha önce ayrıldığı iş piyasasına yeniden katılma kararı aldığında bir süre işsiz kalır. Örneğin, bir işiniz varken bir başka firmadaki işin sizi daha tatmin edeceğini düşünebilirsiniz. Ama bir işte çalıştığınız için istediğiniz türden iş aramanız çalışma saatlerinde mümkün olamaz. Bu yüzden işinizden ayrılıp yeni bir iş arama kararı verebilirsiniz. Yeni iş buluncaya kadar da geçici olarak işsiz kalırsınız. Çünkü bu arada, özgeçmişinizi hazırlayıp nerelere göndereceğinize karar verip yanıtları almanız ve yeni iş önerilerini değerlendirmeniz belirli bir zaman alacaktır. İşe alacak kişiler açısından da sizin vasıflarınızı değerlendirip ona göre uygun bir iş olup olmadığını belirlemeleri yine zaman alacaktır. Tabii bu boşluklarda istemenize ve çalışabilecek olmanıza rağmen çalışamazsınız. Geçici işsizliğin miktarı, insanların hangi oranda işgücüne katılıp ve tekrar katıldıkları ile ekonomide ne kadar yeni iş yaratılıp ne kadar mevcut işin yok olması oranına bağlıdır. Ayrıca, işsiz kalanlara ödenen işsizlik yardımları da geçici işsizlik miktarını etkiler. Eğer bir ülkede işsizlik sigortası gibi uygulamalar ne kadar çok işsizi kapsar ve ödemeler de ne kadar çok yüksek olursa yeni iş bulma süreci uzayacağından dolayı geçici işsizlik oranı yüksek olur. Geçici işsizlik oranını, yapısal işsizlik oranına eklediğimiz zaman doğal iflsizlik oranını elde ederiz. Doğal işsizlik oranı = Geçici işsizlik oranı + yapısal işsizlik oranı Doğal işsizlik, ekonomideki işsizliğin sadece geçici ve yapısal olduğu durumdaki işsizlik; doğal işsizlik oranı, ekonomi tam istihdamdayken söz konusu olan işsizlik oranıdır ve geçici ve yapısal işsizlik toplamına eşittir. Tam istihdam, işsizliğin sadece doğal orana eşit olduğu veya işsizliğin sadece geçici ve yapısal işsizlikten oluştuğu ve konjonktürel işsizliğin olmadığı durumdur. 1.2.3. Konjonktürel İşsizlik Bilindiği gibi piyasa ekonomileri, her zaman sabit bir oranda mal ve hizmet üretemezler. Onun yerine, bu ekonomilerde adına konjonktür dediğimiz üretimde artış ve azalışlar söz konusu olur. Özellikle bu ekonomiler konjonktürün durgunluk evresine girdiğinde konjonktürel işsizlik ortaya çıkar. Mal ve hizmetlere olan talep azalmaya başlayınca, çıktıdaki azalışa bağlı olarak istihdam azalmaya ve işsizlik artmaya başlar. Yani konjonktürel işsizlik yetersiz talep nedeniyle oluşur. Daha önce çalışan birçok işçi bu süreçte işini kaybeder ve yeni iş bulmakta da zorlanır. Aynı zamanda ekonomide çok az yeni iş yaratıldığı için iş bulma süreleri uzar. Bu tür işsizlik, genel ekonominin koşullarından kaynaklandığı için önceki işsizlik türlerinin aksine, makro iktisadi politika açısından bir sorun oluşturur. Konjonktürel işsizlik, zorunlu işsizliktir. durgunluktan kaynaklanan Konjonktürel işsizlik, bir ekonomide var olan işsizlik ile o ekonomi için doğal işsizlik oranı farkına da eşittir. Konjoktürel işsizlik oranı = işsizlik oranı - doğal işsizlik oranı 1.3. İşsizliğin Maliyetleri İşsizliğin iktisadi ve iktisadi olmayan biçiminde iki tür maliyetinden söz edebiliriz. İktisadi maliyetleri, para ile rahatlıkla ölçebileceğimiz maliyetlerdir. İktisadi olmayan maliyetleri ise para ile ölçmek mümkün değildir ama toplumda yaşayan herkesi etkiler. 1.3.1. İşsizliğin İktisadi Maliyetleri İşsizliğin temel iktisadi maliyeti, işsizlik nedeniyle üretilemeyen çıktı miktarı, yani mal ve hizmet miktarıdır. Eğer ekonomide çalışmak isteyen ve çalışabilecek insanlar için yeterince iş yaratılamazsa potansiyel olarak üretilebilecek mal ve hizmetler telafi edilemeyecek bir biçimde kaybedilir. Kolayca anlaşıldığı gibi, eğer bir ekonomide işsizlik, doğal orandan yüksekse o ekonomi üretim imkânları eğrisinin içerisinde etkin olmayan, kaynakların tam olarak kullanılamadığı bir noktada üretim yapıyor demektir. İktisatçılar çıktının bu feda edilen kısmına GSYİH açığı demektedirler. GSYİH açığı, bir ekonominin gerçekleşen GSYİH ile potansiyel GSYİH (tam istihdam GSYİH) arasındaki farka denmektedir. Yani, GSYİH açığı = gerçekleşen GSYİH - Potansiyel GSYİH GSYİH açığı ya negatif (gerçekleşen GSYİH< potansiyel GSYİH) ya da pozitif (gerçekleflen GSYİH> potansiyel GSYİH) olur. Doğal oranın üzerindeki işsizlik durumunda, gerçekleflen GSYİH, potansiyel GSYİH den az olduğu için, GSYİH açığı negatif olur. Potansiyel GSYİH, doğal işsizlik oranına karşılık gelen GSYİH’dir. Potansiyel GSYİH’nin büyümesi, ekonominin reel GSYİH’nin normal büyüme oranına bağlı olarak kestirilebilir. 1.3.2. İşsizliğin İktisadi Olmayan Maliyetleri İşsizliğin çıktı kayıplarının ötesinde son derece ciddi etkileri vardır. Uzun süreli devam eden işsizliklerin yarattığı önemli fiziksel ve psikolojik etkilerden söz edilebilir. Çünkü ciddi bir konjonktürel işsizlik iktisadi bir illet olmaktan öte bir sosyal felakettir. İşsizlik aylaklık demektir. Bu aylaklık sonucunda işsizler bazı vasıflarını, kendilerine olan güven ve saygılarını kaybedebilir ve moralleri hızla bozulur. Bunun sonucunda aile içi sorunlar başlayabileceği gibi toplumda sosyal huzursuzluklar da artmaya başlar. Yaygın bir işsizlik sadece fakirliği artırmakla kalmaz, ülke içerisinde etnik gerilimleri de artırır. Geçmişte ciddi işsizliklerin çok hızlı ve bazen de şiddet dolu sosyal ve siyasi değişimlere yol açtığını biliyoruz. Örneğin, Hitler’in Almanya’da iktidara gelmesinde, Almanya’daki çok yaygın ve ciddi işsizlik önemli etken olmuştur 2. ENFLASYON Bir ekonomideki makroiktisadi istikrarsızlığın bir başka yönü enflasyondur. Enflasyon insanlara zarar verebilir. İnsanların davranışlarını değiştirebilir. İnsanların, sabit gelirleri ile artan fiyatlar karşısında satın almak zorunda oldukları mal ve hizmetleri nasıl alacaklarını düşünmekten uykuları kaçar. Eğer insanların gelirleri enflasyon nedeniye reel olarak gerilerse yaşam standartları düşer. Şimdi bu sorunu çeşitli yönleri ile inceleyelim. 2.1. Enflasyonun TanImI ve Ölçülmesi Enflasyon fiyatlar genel düzeyinin sürekli artmasIdır. Ancak fiyatlar genel düzeyindeki artış, ekonomide tüm fiyatların artacağı anlamına gelmez. Enflasyonun hızla arttığı dönemlerde bile bazı mal ve hizmet fiyatları nisbeten sabit kalırken bazıları azalabilir de. Enflasyon nedeniyle, bazı insanlar kazanırken bazıları kaybeder. Ancak kimse tam olarak kazanç ve kayıpların ekonominin hangi alanlarında oluşacağını tam olarak kestiremez. Bu kazanç ve kayıplar, enflasyon nedeniyle paranın değerindeki öngörülemeyen değişmelerden kaynaklanır. Bilindiği gibi, bütün alıcı ve satıclar, kredi veren ve alanlar yaptıkları sözleşmeleri para cinsinden yapar. Eğer paranın değeri zaman içerisinde öngörülemeyecek biçimde değişirse alınan ve ödenen paraların gerçek değeri de Enflasyon oranı, ortalama fiyat düzeyindeki yüzde değişme olarak hesaplanır. Ülkemizde enflasyonun oranı belirlenirken kulanılan temel ölçümü, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından hazırlanan Tüketici Fiyat Endeksidir (TÜFE). TÜFE, hanehalklarının tüketimine yönelik mal ve hizmet fiyatlarının zaman içindeki değişimini ölçmektedir. Baz yılı 2003 olan ve kapsamında 444 madde bulunan TÜFE’nin temel amacı; piyasada tüketime konu olan mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki değişimi ölçerek enflasyon oranını hesaplamaktır. Bu amaçla, hanehalklarının, yabancı ziyaretçilerin ve kurumsal nüfusun yurt içinde yaptığı tüm nihai parasal tüketim harcamaları dikkate alınmaktadır. Ayrıca, Tüketim harcamalarından hanehalklarının kendi tüketimlerine yönelik üretimleri ve hanehalkları için geçerli izafi kiraları TÜFE hesabında göz önünde tutulmaz. 2012 yılı için TÜFE değeri aşağıdaki formülle bulunur: TÜFE = (2012 yılı piyasa sepetının değeri/Baz yılı 2003 pıyasa sepetinin değeri) Enflasyon oranı ise TÜFE’deki yıllık yüzde değişimdir. Örneğin 202.6 olan 2011 yılı TÜFE değeri 2012 yIlInda 211.3 ye artmIşsa 2012 yılı enflasyon oranI şu şekilde hesaplanır: Enflasyon Oranı = (TÜFE2012 – TÜFE2011/TÜFE2011)*100 = (211,3 – 202,6/202,6)*100 = %4,3 . 2.2. Enflasyonun Türleri Bilindiği gibi bir ekonomide hemen hemen tüm fiyatlar arz ve talep tarafından belirlenmektedir. Bu nedenle, eğer bir ekonomide enflasyon var ve genel fiyat düzeyi artıyorsa bu durumu arz ve talep terimlerini kullanarak açıklamakta yarar vardır. Bu çerçevede enflasyonu, talep çekişli enflasyon ve arz itişli enflasyon olarak ikiye ayırarak inceleyeceğiz. Enflasyon türlerini açıklamak için de toplam talep ve toplam arz analizini kullanacağız. 2.2.1. Talep Çekişli Enflasyon Genellikle fiyat düzeyindeki artışlar, toplam harcamaların, ekonominin tüm kapasitesi ile üretebileceği mal ve hizmet miktarından fazla olmasından kaynaklanır. Talep çekişli enflasyon, başlangıçta talep artışından kaynaklanan enflasyondur. Enflasyonun hızlı ve kalıcı ülkelerde, enflasyonunun nedeni merkez bankalarının piyasaya fazla para sürmeleridir. Eğer bir ekonomide kaynakların tamamı kullanılıyorsa özel sektörün artan talebe üretimi artırarak cevap vermesi mümkün deildir. Bu yüzden talep fazlası, sınırlı üretilen mal ve hizmetlerin fiyatlarını artırır ve talep çekişi enflasyona neden olur. Bu tür enflasyon, toplam talebi artıran, para arzındaki artışlar, kamununun mal ve hizmet satın alımlarındaki artışlar ve dış dünyada ortaya çıkan fiyat artışları ile reel gelir artışlarıdır. Taleb enflasyonu bir ülkede üretilen mal ve hizmetlerin toplam talebi karşılayamaması nedeniyle ortaya çıkan enflasyondur. Bir ekonomide devletin açık finansman politikası izlemesi [karşılıksız para basması], kredi hacmının genişlemesi, kişilerin ve kurumların kendi bünyelerinde saklı paraların dahil etmeleri ve emeler dengesi fazlalığından doğan gelir artışları gibi seprplerle toplam talebin toplam arzı aşması sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Diğer bir ifade ile talepte meydana gelen artışı karşılamak üzere arzın yeteri derecede arttırılmaması sonucu fiyatların yükselmesine yol açan bir süreçtir. 2.2.2. Arz [Maliyet] itşlli Enflasyon Maliyet itifşli enflasyon, parasal ücret oranlarındaki artış, ham maddelerin parasal fiyatları ile enerji fiyatlarındaki artış sonucu artan maliyetlerdeki artış sonucu oraya çıkan enflasyondur. Maliyet itişli enflasyon teorisi fiyatlardaki artışı, her harcama düzeyinde üretimin birim maliyetlerinin artmasına neden olan faktörlerle açıklamaktadır. 1973-74 ve 1979-1980 yıllarIndaki ham petrol fiyatlarındaki artışlar bunun güzel örnekleridir. Enerji fiyatları arttıkça nerdeyse tüm ürünleri üretmenin ve taşımanın maliyeti artarak maliyet itşlli enflasyon yaratmıştır Bu tür enflasyonda, sendikaların, firmaların veya hammadde üreticilerinin piyasayı kontrolleri altında alma istedikleri ile hükümetlerin getirdiği yeni düzenlemeler ve yeni vergi uygulamalarının da etkisi bulunmaktadır. Bu aşamada size iki soru sormakta fayda var. Nobel iktisat ödüllü ünlü iktisatçı Milton Friedman’a göre ‘enflasyon herzaman ve heryerde parasal bir olgudur’. Sizce Friedman bu ifadede ne tür enflasyonu kastetmektedir? Burada kastedilen talep çekiflli sürekli enflasyondur. Bir ekonomide sürekli enflasyon varsa bu durum ekonominin arz yönünden kaynaklanabilir mi? Hayır. Sürekli enflayonun toplam arzdaki sürekli azalmalar sonucu gerçekleşmesi için, çıktı azalıp işsizlik artarken işçilerin sürekli yüksek ücret almaları gerekir. 2.3.Enflasyonun Etkileri Günümüz ülke ekonomilerinin yaşadıkları en önemli sorunlarından birisi olan enflsyonun birçok olumsuz etkisi bulunmaktadır. Enflasyon fiyatlar genel düzeyi yükselmekte, yatırımlar ve tasarruflar azalmakta, ödemeler dengesi ülke lehine bozulmakta, gelirler reel olarak düşmektedir. Enflasyonnun bu olumsuz ekonomik etkilerinin yanı sıra çok ciddi sosyal etkileri de bulunmaktadır. Ayrıca kolay yoldan para kazanma arzusu ile spekülasyon eğilimleri de artmaktadır. 2.3.1. Gelir Dağılımı Bakımındam Enflasyon gelir dağılımını değiştirmektedir. Eğer bir ülkede toplumun geliri enflasyon oranına paralel düzeyde artarsa böyle bir enflasyondan hiç kimse etkilenmemektdir. Toplumdaki her kesim satınalma güçlerini koruyabildikleri için enflasyonunun gelir dağılımı üzerinde herhangi bir etkisi olmayacaktır. Oysa enflasyon düşük gelirliler ile yüksek gelirliler arasındaki farkın büyümesine sebep olurken, gelir dağılımı dengesini de bozmaktadır. Çünkü toplumda gelirlerinin satın alma gücünü enflasyona karşı koruyan kesimler olduğu gibi, memur, işçi, emekli gibi gelirlerinin satın alma gücünü enflasyona karşı koruyamıyan sabit gelirli kesimlerde bulunmaktadır. Bu durum ekonomik ve sosyal problemlerin artmasına yol açmaktadır. 2.3.2. Üretim ve İstihdam Bakımından Enflasyon üretim ve istihdam düzeyi üzerinde de etkili olmaktadır. Ani olarak enflasyon oranının yükseldiği dönemlerde hem üretim miktarı hem de istihdam düzeyi artmaktadır. Ancak üretim artışını sağlayan etken şüphesiz ki fiyatlardaki yükselme olmaktadır. Enflasyon sürecinin uzun dönemli yaşandığı ekonomilerde hem üretimde hem de istihdam düzeyinde düşüşler görülmektedir. 2.3.3. Ödemeler Dengesi Bakımından Bir ülkenin parasının değeri, sadece iç satın alma gücü ile ölçülmeyip dış satın alma gücü ile de ölçülmektedir. Ülke içi fiyatların artmasına karşılık, döviz fiyatlarının değişmemesi durumunda ithal malları ucuzlamakta, ihraç mallarının fiyatları ise yükselmektedir. Bu durumda ithalat artarken, ihracat azalmakta ve ödemeler dengesi açık vermektedir. 2.4. Enflasyonun Maliyetleri Enflasyonun bir kere bazı olumsuz etkilerinin olduğu aşikârdır: Paranın satın alma gücü düşer ve mal ve hizmetlerin nominal maliyetleri de artar. Öyle ki tüm ücret ve fiyatlar enflasyonla aynı oranda artsa bile, enflasyonun yine bir maliyeti olacaktır. Ayrıca enflasyonun maliyetleri, üretici, tüketici, işçi ve firmaların enflasyon gerçekleşmeden önce enflasyonu öngörebilme yeteneklerine bağlıdır. Bu nedenle enflasyonun maliyetlerini incelerken tahmin edilen ve tahmin edilemeyen enflasyon ayrımı yapmak gerekir. Tahmin edilen enflasyon, kamuoyunun az çok kendisini hazırladığı enflasyondur. Öte yandan tahmin edilemeyen enflasyon ise kamuoyu için sürpriz olarak değerlendirilebilecek enflasyondur. Bu tür enflasyona kamuoyunun uyum sağlaması biraz zaman alır. Enflasyon eger bir sürpriz olarak gerçekleşirse yani gerçekleşen enflasyon kamuoyunun beklediğinden farklı olursa ek bazı maliyetler yükler. Örneğin, kamuoyu %10 oranında bir enflasyon beklerken enflasyonun sürpriz bir biçimde % 20 olarak gerçekleşmesi, topluma ciddi bazı maliyetler yükler. Maaş ücretleri önceden belli olan kesimler, eğer enflasyon beklenenden yüksek çıkarsa maaşlarının reel satınalma gücü beklenenden düşük olacak ve kaybedeceklerdir. Çalışanların kaybı işverenlerin kazancı olacaktır. Tersi durumda beklenenden düşük enflasyon ise çalışanların reel gelirlerini artıracaktır. Bu durum çalışanlar lehine bir durum yaratırken işverenler açısından bir kayıp olacaktır. Sayısal bir örnek verelim. %4 oranında enflayon beklentisi ile %7 yıllık faiz oranı üzerinden bankaya para yatırdığınızda, enflasyon %6 olarak gerçekleflirse bu beklenmedik yüksek enflasyonun ne tür maliyetleri olur? Enflasyon beklenenden fazla çıktğı için, sizin elde edeceğiniz reel faiz oranı (nominal faiz - enflasyon oranı) %3 yerine %1 olur ve siz kaybedersiniz. Sizin kaybınız bankanın kazancı olur. Çünkü beklenmedik enflasyon nedeniyle daha düşük reel faiz öder. Bir anlamda sizden bankaya gelir transferi söz konusu olur. 2.5. Enflasyon ve İşsizlik: Phillips Eğrisi İşsizlik ve enflasyon arasındaki ilişkileri incelemenin bir diğer yolu bu iki değişkenin birlikte değişimlerini incelemektir. Bu ilişkiyi ortaya koyan eğriye Phlillips eğrisi denilmektedir. Phillips eğrisinin orijinal versiyonunda, nominal ücretler ile gerçekleşen işsizlik oranları üzerinde durulmuştur. Sonraları ilişkiye dahil edilen enflasyon beklentileri ile işsizliğin doğal oranı gibi değişkenler burada göz önünde tutulmamıştır. Phillips eğrisi, işsizlik oranı ile parasal ücretlerdeki değişme oranı arasında ters yönlü ilişkiyi gösteren eğridir. Eğriye göre, işsizlik oranı yükseldikçe ücret enflasyon oranı düşer. Bir başka deyişle, işsizlik ile ücret enflasyonu arasında bir değiş tokuş vardır. Kısa dönem Phillips eğrisi, beklenen enflasyon ve doğal işsizlik oranı sabitken işsizlik oranı ve enflasyon oranı arasındaki ters yönlü ilişkiyi göstermektedir Uzun dönem Phillips eğrisi beklenen enflasyon ve gerçekleşen enflasyon oranı birbirine eşit olduğu zaman enflasyon oranı ile işsizlik oranı arasındaki ilişkiyi gösteren bir eğridir. Uzun dönem Phillips eğrisi doğal işsizlik oranı düzeyinde çizilecek dik bir doğru gösterilebilir. Doğal İşsizlik Oranındaki Değişme: Doğal işsizlik oranı birçok nedenle bağlı olarak değişebilir. Örneğin ekonomideki yapısal değişiklikler, ülkenin demografik özelliklerinde ortaya çıkan değişiklikler (nüfus artış oranının düşmesi gibi), teknolojik yenilikler gibi faktörler işsizlik oranının değişmesine neden olabilecek faktörler arasında sayılabilir. Doğal işsizlik oranında ortaya çıkacak bir değişme ise hem uzun dönem hem de kısa dönem Phillips eğrilerinin yer değiştirmesine neden olur. 2.6. Enflasyonla Mücadele Stratejileri Enflasyonu sona erdirmek için toplam talep ve toplam arz arasındaki dengeyi istikrarlı bir fiyat düzeyinde yeniden sağlamak gerekmektedir. Bilindiği üzere enflasyon toplam talebin toplam arzı aşması neticesinde fiyatlar genel seviyesindeki sürekli yükselmeyi ifade etmektedir. Bu nedenle enflasyonla mücadele etmek amacıyla iki strateji uygulanmaktadır. Bunlardan birincisi toplam arzın artırılması, ikincisi ise toplam talebin kısılmasına yönelik uygulamalardır. 2.6.1. Toplam Arzı Artırmaya Yönelik Uygulamalar Bir ekonomide arz miktarı azalırken, fiyatlar yükselmekte ise ve buna karşın durgunluk yaşanıyorsa yani stagflasyon durumu mevcut ise, toplam talebi kısarak önlem alınması çare olmamaktadıra. Çünkü toplam talebi kısmak durgunluk sürecinin uzamasına neden olmaktadır. Ekonomiyi sağlıklı yapıya kavuşturmak amacıyla toplam arzı arttırıcı önlemlerin alınması gerekmektedir. Bu doğrultuda yani ekonomide tam istihdam düzeyini sağlamak için, ekonomide para arzını arttırmadan yatırımların arttırılması gerekmektedir. Yatırım artışını sağlayacak olan en etkin yol teşvikler ve vergi indirimin uygulamalarıdır. Ekonomide arz azalışının bir nedeni de işçi ücretlerinin yüksekliği nedeniyle maliyet artışlarından kaynaklanmaktadır. Arz mıktarını arttırmak amacıyla sendikaların pazarlık güçlerini sınırlayıcı önlemler alınabileceği gibi, ücretlerin dondurulması veya ücretlerin verimliliklerin üzerinde artmamasını sağlayıcı politakaların uygulanması da sağlanabilir. Ekonomide yaratılacak verimlilik bilinci ve bunun üretim sürecine yansıması ile üretim mıktarını dolayısıyla toplam arzı arttırmak mümkün ölmaktadır. 2.6.2. Toplam Talebi Azatmaya Yönelik Uygulamalar Ekonomi gelişme sürecini yavaşlatabilme tehlikesi nedeniyle toplam talebi azatmaya yönelik uygulamalarda dikkatli davranması gerekliği vardır. Enflasyonun devamlılığını sağlayan en önemli etkenlerden birisi parasal genişleme doğrultusundaki talep artışıdır. Bu nedenle enflasyonla mücadeleb etmek için öncelikle para arzını kısmak gerekmektedir. Para arzının kontrol edilmesi için hangi araçların nasıl kullanılacağına baktığımızda, bunlardan bir tanesi reeskont oranlarının yüksetilmesi uygulamasıdır. Bankalar reeskont oranı yükseldiği zaman senetlerini Merkez Bankası na getirmemektedirler. Böylece, piyasaya çıkacak olan nakit akımı yavaşlamaktadır. Piyasadaki nakit miktarının azalması ise toplam talebi azatlayıcı bir etki yaratmaktadır. Merkez Bnkası nın açık piyasa işlemleri yoluyla piyasadaki para mıktarını azaltılması uygulaması da toplam talebi azaltmaktadır. Toplam talebin maliye politikası araçları ile kontrol edilip, enflasyonla mücadelede uygulanacak yollardan bir tanesi kamu kesimi harcamalarının azaltılmasıdır. Tüketim meyli yüksek olan kişilerin vergileri yükseltilmektedir. Vergi oranlarının yükseltilmesi kişisel gelirleri azaltıcı ve dolayısıyla toplam talebi sınırlayıcı bir enflasyonla mücadele stratejisidir. Ayrıca gelir ve fiyat politikası uygulamalarında, ücret ve maaşlardaki yükselmeler, talebi arttırmayacak ve enflasyonu kontrolden çıkartmayacak sınırlar içinde tutulmaktadır. Tüm bu açıklamalar doğrultusunda denebilir ki enflasyonun, önlenmesi için alınan önlemlerin kararlılıkla uygulanması, enflasyon beklentisinin kırılması ve topluma yüklediği fedakarlıkların tüm kesimlere eşit olarak dağıtılması gerekliliği bulunmaktadır. DENEME SORULARI 1. Aşağıdakilerden hangisi istihdam edilenler içerinde yer alır? A. Hapishanedekiler. B. Üniversite yurtlarında kalanlar. C. Kışlada yaflayanlar. D. İşbaşında olanlar ile işbaşında olmayanlar grubuna dahil olanlar. E. Huzurevlerindekiler. 2. Aşağıdaki seçeneklerden hangisinde istihdam oranı doğru olarak verilmiştir? A. İstihdam sayısı/ kurumsal olmayan nüfus. B. İşgücü/nüfus. C. İstihdam sayısı/işgücü. D. İstihdam sayısı/15 yaş üstü erkek nüfus. E. İşsiz ve istihdam edilenelerin, işgücüne oranı 3. Durgunlukla ilişkili işsizlik aşağıdakilerden hangisidir? A. Konjonktürel işsizlik. B. Yapısal işsizlik. C. Geçici işsizlik. D. Hem yapısal hem konjonktürel işsizlik. E. Genç işsizliği. 4. Doğal işsizlik oranı aflağıdaki seçeneklerden hangisinde doğru olarak verilmiştir? A. Konjonktürel işsizlik ile geçici işsizlik toplamı. B. Geçici işsizlikle yapısal işsizlik toplamı. C. Konjonktürel işsizlik ile yapısal işsizlik toplamı. D. Yapısal işsizlikle konjonktürel işsizlik farkı. E. Geçici işsizikle konjonktürel işsizlik farkı. 5. İşsizlik ve enflasyon arasındaki ilişkileri ortaya koyan yaklaşım aşağıdakilerden hangisidir? A. Phillips eğrisi B. Toplam Talep eğrisi C. Beklenen enflasyon eğrisi D. Laffer eğrisi E. LM eğrisi 6. Phillips eğrisine göre işsizlik oranı ile enflasyon arasında nasıl bir ilişki vardır? A. Ters yönlü B. Doğru yönlü C. Artan oranı D. Pozitif yönlü E. Sabit 7. Kısa dönem Phillips eğrisi elde edilirken aşağıdakilerden hangileri sabit varsayılır? A. Beklenen ve gerçekleflen enflasyon oranı. B. Gerçekleflen işsizlik oranı. C. Gerçekleşen enflasyon oranı. D. Beklenen ve gerçekleşen işsizlik oranı. E. Beklenen enflasyon oranı ile doğal işsizlik oranı. 8. Aşağıdakilerden hangisi iş arama sürecinde yavaş değişime neden olmaz? A. İşsizlik yardımlarının artması. B. Çalışma çağındaki nüfus müktasında artış. C. İş kurumuna başvurmak. D. Teknolojik değişim. E. Histeri etkisi. 9. Fiyatlar genel düzeyinin yükseldiği ve paranın değer kaybettiği sürece ne ad verilir? A. Deflasyon B. Stagflasyon C. Enflasyon D. Revalüasyon E. Devalüasyon 10. 2012 yılının fiyat düzeyi 126, 2011 yılının fiyat düzeyi 120 ise enflasyonun oranı yüzde kaçtır? A. 5 B)7 C)9 D)11 E)12 9. Aşağıdakilerden hangisi toplam talebi artıran faktörlerden biri değildir? A. Para arzındaki artış B. Kamu harcamasının daralması C. Kamu harcamasının artması D.Diğer ülkelerdeki fiyat artışı E. Reel gelir artışı 10. Aşağıdakilerden hangisi maliyet enflasyonuna neden olur? A. Parasal ücretlerin düşmesi B. Vergilerin azalması C. Sübvansiyonun artması D. Petrol fiyatının artması E. Kamu harcamalarının artması 11. Fiyatların ve aynı anda üretimin azaldığı duruma ne ad verilir? A. Enflasyon B. Stagflasyon C. Deflasyon D. Revalüasyon E. Devalüasyon 12. %6 oranında enflasyon beklenirken, enflasyon oranının %8 olarak gerçekleşmesi durumunda aşağıdakilerden hangisi gerçekleşmez? A. Sabit gelirlilerin sat›nalma gücü artar. B. Kredi verenler kazan›r. C. Firmalar›n menülerini de¤ifltirme maliyetleri artar. D. Kiflilerin ayakkab› eskitme maliyetleri düfler. E. Kredi alanlar kazanır.