YUNAN HARBLERİ Osmanlı Devleti ile Yunanlılar arasında yapılan savaşlar. Bugünkü Yunanistan topraklarına ilk Türk akınları Anadolu beylikleri zamanında başladı. Aydınoğlu Gâzi Umur Bey’in Ege’deki adalara yaptığı seferler, haçlı işbirliği ile durdurulabildi. Menteşe ve Saruhan beylikleri, zamanın denizci devletleri Venedik ve Cenevizlilerle ticâret yaptıkları gibi zaman zaman da savaştılar. Kara tarafından da Bizans’la mücâdele ettiler. Sultan birinci Murâd ve Yıldırım Bâyezîd Han zamanında başarıyla yürütülen Rumeli fütûhatı, Selanik şehrini hedef alarak devam etti. 1383’te Serez, 1387’de Selanik fethedildi, 1394’de Teselya, Osmanlı toprağı oldu. Fetret devrinde elden çıkan Selanik, 1430’da tekrar alındı. Arnavutluk tarafları ve Yanya da fethedilince, buralara Anadolu’dan getirilen müslüman ahâli yerleştirildi. 1446’da Mora’nın büyük bir kısmı ile 1458’de Atina alındı. Fakat bir müddet sonra çıkan huzursuzluk üzerine, 1460’da Fâtih Sultan Mehmed Han ikinci Mora seferini gerçekleştirdi. Osmanlı idaresine girmek istemeyen bâzı fanatik hıristiyanlar ise, Venedik ve Papalık topraklarına gittiler. Yerlerine Anadolu’dan getirilen müslüman ahâli iskân edildi. 1537’deki Preveze zaferi sonrasında 1540 yılında Venedikle yapılan andlaşma neticesinde, Mora’nın tamâmı Osmanlı toprağı oldu. 1522’de Rodos, 1566’da Sakız adası, 1654’de Girid fethedildi (Bkz. Girid Seferleri, Rodos Seferleri). 1684’de Venedikliler, Osmanlıların diğer Avrupa devletleri ile harb hâlinde olmasından faydalanarak, Atina dâhil Mora yarımadasının büyük kısmını ele geçirdiler. Fakat Ortodoks olan yerli Rumlar, katolik olan Venediklilerin idaresini reddettiler. Diğer devletlerle durumunu düzelten Osmanlı Devleti, 1714’de Venedik Cumhûriyeti’ne harb îlân etti. 1718’de imzalanan Pasarofça andlaşmasına kadar süren savaş sonunda, Mora tamamen Osmanlı toprağı oldu. Yerli halk, müslüman Türkleri kurtarıcı olarak karşıladı. Osmanlılar, bölge ahâlisinin bu haklı davranışlarını boşa çıkarmadı. Onlardan az bir vergi aldılar. Liman koruma, gözetme, balık avlama, gemi onarma ve yol bekleme gibi vazifeler verdiklerini vergiden muaf tuttular. Bölgede üretilen malların kolayca satılmasını sağladılar. Hele Selanik, Balkanların ikinci İstanbul’u oldu. Câmileri, medreseleri, han, hamam ve çarşıları ile bölgeye Türk damgası vuruldu. Din ve inanışında, mal ve mülkünün tasarrufunda, adalet sınırlarını aşmamak şartıyla serbest bırakılan ahâli, komşu devletlerin gayr-i müslim ahâlisini imrendirecek bir huzur ve refaha kavuştu. On sekizinci asrın sonlarına doğru Osmanlı Devleti’nin merkezîliğini yavaş yavaş kaybetmesi ve 1789 Fransız İhtilâli neticesinde ortaya çıkan milliyetçilik fikirleri, Osmanlı topraklarında da yayılmaya başladı. İngiltere, Fransa, Avusturya ve Rusya gibi emperyalist devletler, tâvizler koparabilmek için Osmanlı hâkimiyetinde yaşayan hıristiyan tebeayı istismar ettiler ve sömürgeci menfaatleri uğruna huzurlarını kaçırdılar. Hele Ruslar, kendileri gibi Ortodoks mezhebine mensup olan Bulgar ve Rumları kullanarak Akdeniz’e inme yollarını arıyorlardı. Bulgar, İskit, Hun, Avar, Kuman, Peçenek, Hazar, Sırp, Slav, Arnavut ve İlliryalı gibi çeşitli kavimlerin karışımından meydana gelen, çobanlık ve balıkçılıkla geçinen, yüzyıllar boyu Roma esaretinde kaldıkları için Rumca konuşan hıristiyan Ortodoks Mora ve Makedonya ahâlisi, Osmanlı Devleti’ne karşı isyâna teşvik edildi. Çeşitli kavimlerin karışmasından meydana gelen bu topluluğa eski Yunanlıların soyundan geldikleri iddiası ile Yunanlı dediler. Avrupa’da Yunan lehine kamuoyu meydana getirmek için eski Yunan filozoflarının torunları Helenler olarak takdîm ettiler. Çeşitli entrikalarla Rus tahtını eline geçiren ikinci Katherina, 1768 Osmanlı-Rus muhârebesi öncesinde, Osmanlı Devleti’ni içerden yıpratmak istedi. Mora’daki Manyotlar arasına gönderdiği casuslarla, onları isyâna teşvik etti. Bu teşvikler, kısa zamanda meyvesini verdi. Manyotlar isyâna destek için gönderilecek Rus filosunun Akdeniz’e gelmesiyle faaliyete geçeceklerini bildirdiler (1770). İngiliz desteği ile Cebelitarık boğazından geçip Mora kıyılarına gelen Rus filosu, Mora isyânına destek verdi. Kara savaşları ile meşgul olan Osmanlı Devleti’nin beklemediği bir anda 1770 Mart’ında Mora isyânı başladı. Mayıs sonlarına kadar devam etti. Osmanlı donanmasının gelmesi üzerine Ruslar, Moralıları yüzüstü bırakıp çekildiler. Âsîler tamamen temizlendi. Ruslarla savaş denizde devam etti. Mora’daki isyânlar, emperyalist devletleri bir hayli ümitlendirdi. 1787’de Rus çariçesi ikinci Katherina ile Avusturya imparatoru ikinci Joseph, Bizans imparatorluğunun yeniden kurulmasını öngören Rum projesini ortaya attılar. Bu gayelerinin tahakkuku için Osmanlı sınırları dahilindeki Rumları kullanacaklardı. Kasası Münih’te, kafası Petersburg’da ve merkezi İstanbul’da olmak üzere, kültür ve edebiyat cemiyeti olarak Hetairiaton Philikon; gizli bir ihtilâl cemiyeti olarak da Etniki Hetairia (Etniki Eterya) kuruldu. 1798’de dağılan Etniki Eterya, 1814’de Odesa’da İkisi Rum, biri Bulgar olmak üzere üç tüccar tarafından kuruldu. Teşkilâtın genel başkanlığını da Rus çarının aslen Rum olan yaveri general Alexandre Ypsilanti yapıyordu. İstanbul’da bulunan Rum Ortodoks patriği Grigorios ve Rum ileri gelenlerinin (Fener beyleri) çoğu, Etniki Eterya’ya katıldılar. Eterya üyeleri, bütün mallarını derneğin emrine vermeye, bu uğurda canlarını fedaya hazır olmaya ve cemiyetin sırlarını muhafazaya yemîn ettiler. 1818’de İzmir, Sisam, Peşte, Moskova, Bükreş gibi şehirlerde şubeler açtılar. Mora’daki Manyotları, adaların armatör ve tüccarlarını, Ege’nin denizcilerini, İstanbul ve diğer Osmanlı vilâyetlerinin zengin ve okumuş Rumlarını cemiyetin bünyesine aldılar. Dînî bağlarla olan yakınlıkları yanında Rumları kendi menfâatleri için kullanmak isteyen Avrupa devletleri tarafından desteklendiler. Avrupalı devlet adamları, kendi kamuoylarını da Rumların desteklenmesi yolunda teşvik ettiler. Bu durum Avrupa’da Panhelenizm cereyanını doğurdu. Avrupa’daki okumuşlar, Helenlere yardımı kendilerine görev bildiler ve kitaplar yazdılar, öteden beri mevcut olan haçlı ruhu ile Türk düşmanı olan bu rumperest Avrupalılar, bir Yunan devleti kurulması için propagandaya başladılar. Nihayet Tepedelenli’nin isyânının peşinden Mora rumları da 1821 yılında isyân ettiler ve buldukları müslüman ahâliyi çekinmeden öldürdüler. Osmanlı hükümeti, isyâncıların bâzı elebaşılarını yakalayıp astı. Rumların silâhlarını toplattı. Asılanlar arasında Fener Rum patriği Grigorios da vardı. Fakat yeterli tedbir alınamadığından 13 Ocak 1822’de Yunanistan’da istiklâl îlân edildi. Mora, Sisam ve Sakız’da isyân başladı. Müslüman ahâli muhasara altına alındı. Pâdişâh ikinci Mahmûd Han, başıbozuk bir güruh hâline gelen yeniçerileri bu işte kullanamadığı için, Yunan isyânını bastırma vazifesini Mısır vâlisi Mehmed Ali Paşa’ya verdi. Mehmed Ali Paşa, oğlu İbrâhim Paşa’yı me’mur etti. Tam yetki ile Mora vâlisi tâyin edilen İbrâhim Paşa, 1824 Temmuz’unda yola çıktı. Yaklaşık üç sene sonunda 1827 yılı Haziran’ında Yunan isyânını bastırdı. Fakat Rus ve İngilizler bir araya gelip, Yunanlılara muhtariyet verdirmek için Osmanlı Devleti’ni zorlamaya karar verdiler. Fakat Osmanlı Devleti’ne söz geçiremeyeceklerini anlayınca, 1827’de Fransızların da katılmasıyla Londra’da bir protokol imzalayıp, Osmanlı’ya karşı kuvvet kullanmaya karar verdiler. Rus, İngiliz ve Fransız filolarından mürekkep müttefik donanması, Navarin’de Mısır-Osmanlı ortak donanmasını yok ettiler (20 Ekim 1827). Fransız ordusu Mora’yı işgal etti. Mısırlı İbrâhim Paşa, adayı tahliye etti. 15 Ağustos 1829’da Mora ve Kiklâd adalarındaki Yunan ihtilâl idaresini Osmanlı Devleti resmen tanımak mecburiyetinde kaldı. Bu sırada yeniçeri ocağını kaldıran Osmanlı Devleti, yeni bir ordu kurmakla meşguldü. Aynı zamanda Osmanlının bütün düşmanları bir araya gelmiş, Yunan istiklâli için ellerinden geleni yapıyorlardı. Rusya, Osmanlının Yunan istiklâline îtirâzını bahane edip, savaş açtı. 1828 Osmanlı-Rus harbi başladı. Henüz düzenli bir ordu kuramamış olan Osmanlı Devleti çok zor durumda kaldı. Rus ordusu, Tekirdağ, İpsala, Enez önlerine kadar geldi. Doğuda Kars ve Erzurum işgal edildi. 1829 yılı Eylül ortalarında yapılan Edirne muahedesiyle savaş sona erdi. Osmanlı Devleti de Yunan istiklâlini tanımak mecburiyetinde kaldı (24 Nisan 1830). İstiklâlini elde eden Yunanistan, kuzeye doğru genişlemeye ve adalarda isyânlar çıkartmaya başladı. 1832’de Sisam adasına yarı muhtariyet verildi. 1853-1856 yılları arasında Epir ve Teselya isyânları oldu. 1864’de İngiltere’nin baskısıyla Yedi Adalar Yunanistan’a bırakıldı. 1866’da Girid adasında Yunanistan’a ilhak için isyânlar başladı. Tenkîl hareketleri sonunda ıslâhatlar yapıldı. Diğer Avrupa devletlerinin de müdâhalesi ile Yunanistan’ın kışkırtmaları durduruldu. Fakat bu kışkırtmalar çok geçmeden yine başladı. 1877-1878 Osmanlı Rus (Doksanüç) harbinden sonra Teselya ve Narda’yı ele geçiren Yunanistan, Rum nüfûsunun çoğunluk olduğu her yeri karıştırmaya devam etti. 1890’dan îtibâren kanlı isyânlar çıkardığı Girid’i 1897 Şubat’ında işgale başladı. Yapılacak bir savaşta Osmanlı galip gelse de, Avrupa devletlerinin rahat bırakmayacağını bilen İkinci Abdülhamîd Han, işi sulhla halletmek istedi. Fakat dindaşlarının kışkırtmaları ile iyice şımaran Yunanistan gittikçe hırçınlaşıyordu. 17 Nisan 1897’de Yunanistan’a savaş îlân edildi. Edhem Paşa kumandanlığa tâyin edildi. 18 Nisan 1897’de başlayan savaş, 24 Nisan’da neticesini verdi. Yunanlılar kaçmaya başladılar. 17 Mayıs günü Termopil geçidi kolayca aşıldı. Atina yolu açıldı (Bkz. Edhem İbrâhim Paşa). Girid’i isteyen Yunanlılar, Atina ile Pire’nin telâşına düştüler. Yunan hükümeti, istifa ederek mukadderatını Avrupa devletlerine bıraktı. Rus çarının, bizzat Abdülhamîd Han’a müracaatı üzerine, 19 Mayıs’da harekât durduruldu. Ertesi gün de, Türk ordusunun girdiği yerler elinde kalmak şartıyle mütâreke mukavelesi imza edildi, Osmanlının zaferi ile sonuçlanan savaş, Avrupa devletlerinin müdâhalesi ile yine Yunan menfaatine sonuçlandı. Girid’e muhtariyet verildi. 1908’de Girid, Yunanistan’a katıldı. Balkan harbi ve peşinden gelen Birinci Dünyâ harbi ile Yunanistan sınırlarını genişletme imkânını buldu. Lozan andlaşmasıyla Türkiye ile Yunanistan arasında hudut çizildi. 1) Osmanlı Târihi Kronolojisi; cild-4, sh. 47, 104, 115, 342 2) 1897 Osmanlı-Yunan Harbi; sh. 3 3) Osmanlı Devleti Târihi (Y. Öztuna); cild-1, sh. 483 4) Rehber Ansiklopedisi; cild-18, sh. 219 www.ehlisunnetbuyukleri.com