İnsanoğlu var olduğu günden bu yana doğası gereği, toplumsal bir varlık olarak çevresiyle iletişim kurma ihtiyacı ve mücadelesi içinde olmuştur. Bu mücadelede birey, içinde bulunduğu zaman, mekan ve fiziki koşullara uygun olarak farklı yöntem, araç ve sistemler geliştirmiş ve bunun sonucunda da bugün 21.yüzyılın uzağı yakın eden modern iletişim teknolojilerine sahip olmayı başarmıştır. Bireyin iletişim ihtiyacının temelinde yatan nedenlerden önemli biri olarak, kendini anlatmak, ifade etmek, karşısındakini anlamak ve diğer bireyleri etkilemek ve ikna etmek arzusunun olduğunu söylemek mümkündür. Bu, aynı zamanda bireyin toplumsallaşması için de bir gerekliliktir. Bu bağlamda iletişimin dairesel; diğer bir deyişle çift yönlü, döngüsel/dönüşümsel özelliği olan bir süreç olması önemlidir. Etkileşimin çift yönlü olduğu düşünülecek olursa; mutlak olarak mesajı alan kişi/kişilerin bir geri bildirim/yansıma vermesi gerekmektedir. İletişim sözcüğü batı dillerindeki “communication” sözcüğünün karşılığı olarak dilimizde kullanılmaktadır. Commmunication sözcüğünün kökeninde Latince communis sözcüğü bulunmakta ve bu kavramda birçok kişiye ve nesneye ait ortaklaşa gerçekleştirilen anlamında kullanılmaktadır. Bu noktadan yola çıkarak iletişimin köken olarak sadece iletileri aktarmaktan ziyade, toplumsal olarak da bir etkileşimi içerdiğini söylemek mümkündür (Zıllıoğlu, 2007: 22). İletişim bir organizmanın bir uyarıcıyla gösterdiği ayırıcı tepkidir (Aktaran: Trenholm, 2008: 20). İnsanın olduğu her yerde kişiler, gruplar ve türler arasında karşılıklı gerçekleşen, mesajların değiş-tokuşu sürecidir (Cemalcılar, 1988: 305). Duygu, düşünce, fikir, bilgi ve kültürü kapsayan anlamların semboller yardımıyla aktarıldığı bir süreçtir (Tutar, 2003: 34). Anlamları itibarıyla uzlaşılmış simgeler yoluyla değişik zaman ve mekan boyutlarında gerçekleşen bilgi, düşünce ve duyguların aktarılması ve alış-verişidir (Zıllıoğlu, 2007: 22). Bilgi, düşünce, duygu, tutum ve kanılarla, davranış biçimlerinin kaynak ile alıcı arasındaki bir ilişki yoluyla bir insan ya da insanlardan diğerine bazı kanallar kullanılarak, anlam olarak üzerinde uzlaşılan simgeler aracılığıyla değişimi ve aktarılması sürecidir (Yüksel, 2010: 11). Watzlawick’e göre iletişimsizlik mümkün değildir: Bir kişinin başkasının nezaretinde ya da başkası ile birlikte her davranışı bir ileti oluşturmakta ve bu nedenle iletişim olarak nitelendirilmesi gerekmektedir. Kişilerarası ortamlarda her davranışın bir iletişimsel nitelik taşıması, yani iletişim olması, iletişimsizliğin mümkün olmadığı çıkarımına vurgu yapmaktadır. Öyle ki, eylemde bulunmak ya da bulunmamak, konuşmak ya da susmak, bunların hepsinin ileti niteliği vardır ve bunlar karşıdaki kişi/kişileri etkilemektedir (Akt.:Gökçe, 2002: 40). Neden iletişim kuruyoruz ? Bu sorunun en açık cevabı, etkilemek ve ikna etmek olarak verilebilir. Her iletişim sürecinin temel amacı olan etkileme ve ikna etme çabası alıcının davranışlarında, düşüncelerinde, tutumlarında ya da kanaatlerinde bir değişiklik, bir farklılık yaratma isteğinden kaynaklanmaktadır. Mesajı gönderen alıcıyı etkilemeye çalışırken, alıcı da geriye verdiği mesajla mesajı üreteni etkilemektedir. Dolayısıyla , iletişim süreci dairesel ya da döngüsel ifadeleriyle açıklanmaktadır. İletişimin en temel özelliklerinden biri anlam yaratma ve anlamları ortak kılmadır. İletişim sürecinde mesajı alan birey duygusal ve bilişsel yapılarıyla o mesajı algılar ve anlamlandırır. Bu, bireyin almış olduğu mesajı açımlayarak, ona bir anlam yüklemesidir. İşte bu noktada zaman zaman iletişim sorunları ile karşılaşılmaktadır; zira, her mesaja her bireyin aynı anlamı yüklemesi her zaman mümkün olmamaktadır. Kimi zaman mesaj oldukça açık ve anlaşılır ve hatta iletişimde bulunanlar aynı grubun üyeleri de olsa, mesajı algılama ve buna bağlı olarak anlamlandırma biçimleri birbirinden farklı olabilmektedir. İLETİŞİMLE İLGİLİ YANILGILAR Anlamların sözcüklerde ve şekillerde aranması: Anlamlar insanların zihnindedir. Sözler ve şekiller yalnızca kodlanmış sembollerdir. İnsanlar tarafından kullanılmadıkları zaman bir anlam taşımazlar. İletişimin başarısı iletişim kuranların sözcüklere ve şekillere aynı anlamları yükleme düzeylerine bağlıdır. Fakat bu iki kişinin tam anlamıyla aynı geçmişe ve yaşantıya sahip olamayabilecekleri gerekçesiyle tam olarak gerçekleşmeye bilir. İletişimin sözel bir süreç olarak ele alınması: İletişimi düşünenlerin çoğu, yazı ve söz biçimiyle sözcükleri akıllarına getirirler. Oysa ses üretimiyle yapılan iletişim bile saf bir sözel iletişim değildir. Ne söylendiği ya da ne yazıldığı önemlidir. Ancak söyleme ya da yazma biçimleri en az sözcükler kadar önemlidir. Sözsüz davranışlar söylenenlerin dinlemeye değer olup olmadığı konusunda bile etkilidir. Bu nedenle iletişim hem sözel hem de sözsüz bir süreçtir. Anlatmanın iletişim olarak görülmesi: Söylemek, anlatmak iletişimin yalnızca başlangıç eylemidir. Bu yanılgı alıcının iletişim sürecine aktif katılımını dikkate almamaktan kaynaklanır. Alıcılar her şeyi soğuran sünger yapılar değillerdir. Mesajı işitir ya da görürler, yorumlarlar, kendi deneyimleri ışığında değerlendirirler ve anlamlandırdıkları biçimde belleklerine yerleştirirler. İletişimin tüm sorunların çözümü olarak görülmesi: Her şeyin çözümü olarak iletişimin görülmesi. Zaman zaman sorunlara da yol açması noktasının göz ardı edilmesi. İletişimin her zaman çok iyi bir şey olarak görülmesi: İletişim iyi ya da kötü amaçlara yönelik olabilir. İletişim bir ilaç gibi düşünülebilir. Uygun kullanılan ilaçlar yaşam kurtarır, kötü kullanılanlarsa insanı öldürür. İletişim ahlaki değerlerle beslenmelidir. Ne kadar çok iletişim kurulursa o kadar iyidir düşüncesi: nitelik mi önce gelir nicelik mi? İletişimin bozulabileceği, kopabileceği düşüncesi: İnsanlar birbirlerini etkilemekte başarısız olduklarında genellikle iletişim kopukluğundan söz ederler. Oysa kopan diyalogdur. İletişim sessiz sözsüz olsa da sürmektedir. İletişimin doğal bir yetenek olduğu düşüncesi: iletişim doğuştan gelen bir yetenek değil öğrenilen bir yetenektir. İletişim resmi ve resmi olmayan ortamlarda öğretilir ya da öğrenilir. İLETİŞİMİN İŞLEVLERİ: Enformayon ( Bilgilenme- Bilgilendirme) Sosyalizasyon (toplumsallaşma): Motivasyon: Entegrasyon : Eğitim: Kültürel gelişme: Eğlenme: Tartışma: İLETİŞİM YAKLAŞIMLARI Süreç yaklaşımı: İletişimi, temel amacı “ileti” aktarımı olan bir süreç olarak görür. İletişimin teknik yönünü belirtir. Bu yaklaşım, bir iletişim eylemindeki kaynak durumundaki iletişimcinin ve alıcının iletiyi kodlaması ve kod açması, iletişim ortam ve kanallarının kullanılması aşama ve öğeleriyle ele alır. İletişim ve doğru gelişmesi ve etkili olması önemlidir. Bu yaklaşıma göre iletişim bir bireyin başka bir bireyin davranışlarını ya da zihinsel durumunu etkilemesi sürecidir. Semantik yaklaşım: Anlam bilimci yaklaşım diye de adlandırılan bu yaklaşım iletişimi anlamların üretimi ve karşılıklı paylaşımı olarak ele alır. Ancak bireylerin, bu paylaşım ya da değişim sırasındaki etkileşimlerini önemli ölçüde dikkate alır. İletinin içeriği (metin) biçimden önemlidir. İletişimi süreç yaklaşımı ile ele alanlar, psikoloji ve sosyoloji başta olmak üzere sosyal bilimlere öncelik verirlerken, semantik yaklaşım yandaşları dilbilimini ve sanat konularını önde tutmaktadırlar. Süreç yaklaşımında iletişimin işleyişi önemlidir ve kaynağın amacı mesajın biçim ve içerik yönünden temel belirleyicisidir. Semantik yaklaşımda ise mesaj alıcılarla etkileşimin sonucunda anlamlar üreten işaretler bütünüdür. Kaynak, mesaj iletişiminin başlangıç noktasıdır. Alıcı kaynaktan gelen mesajları inceler, etkileşimde bulunur ve anlamlar üretir.