Kıtaylar/Hıtaylar: Tarih sahnesine ilk defa IV. yüzyılda çıkan ve Orhon yazıtlarında “Doğudaki Türk düşmanı kavim.” şeklinde tanıtılan Moğol asıllı Hıtaylar’ın (Kıtaylar-K’i-tan) anavatanları Mançurya’nın güneyidir. Hıtaylar 1009’da batıya yöneldiler ve Uygurlar’la Karahanlılar’ı tehdit etmeye başladılar. Fakat Karahanlılar tarafından Balasagun yakınlarında bozguna uğratılarak (1016) batıya ilerleyişleri bir yüzyıl geciktirildi. Bununla beraber Müslüman Oğuzlar’ın Maveraünnehir'e ; Oğuzlar ve Şamani Peçenekler’in Orta Avrupa ve Balkanlara doğru göçleri Hıtaylar’ın bu ileri harekâtıyla ilgili görülmektedir. 1121-1126 yıllarında İslâm âlemiyle temasa geçen Yeh-lü Ta-şi kumandasındaki Karahıtay ordusu, 1130 yılının baharında Kırgız topraklarını geçtikten sonra tekrar güneybatıya yönelerek Tarbagatay’da İmil şehrini kuran Yeh-lü Ta-şi, Karluklar’la Kanglı boyları tarafından sıkıştırılan Karahanlı hükümdarının yardım istemesi üzerine herhangi bir mukavemetle karşılaşmadan Balasagun’a kadar geldi ve bu fırsattan yararlanarak Kâşgar, Beşbalık ve Hoten’i de kendine tâbi kılıp başşehri Balasagun olan Karahıtay Devleti’ni kurdu.Türk-İslâm kaynakları büyük bir ihtimalle Hıtâ (Hatâ) dedikleri Kuzey Çin’deki Liao İmparatorluğu’ndan ayırt etmek için bu devlete Karahıtay adını vermişlerdir. ! Proto = İlk, en eski, daha önce olan ! Mukavemet= Karşı koyma, direniş ! Havali = Yöre ! Ekümenik = Evrensel !Alicenap= Yüce gönüllü, cömert ! İhtiras= İstek, tutku ! Takibat = Kovuşturma, işlenmiş olan bir suç için, suçlu sanılan kimseyle ilgili olarak soruşturma. ! Metropolit = Hristiyanlıkta bir bölgenin tüm kiliselerinden sorumlu piskopos veya başpiskopos Süryaniler: Süryânîler, Pavlus’un şekillendirdiği itikadî çizgide ekümenik Antakya Patrikhânesi’ne mensup olan, bugün de tarihî Antakya Patrikhânesi’ni temsil eden, Hıristiyanlığın en kadim cemaatlerindendir. (Pavlus :Pavlus veya Tarsuslu Saul, İsa'nın vaazlarını ve öğretilerini pagan inanışındaki Roma dünyasına öğreten ilk Yahudi din adamı, ilk misyoner.) Süryânîlik günümüzde dünyanın her tarafında yaşayan ve çeşitli ırklara mensup olan (çoğunluğu Hintli) birkaç milyon insanın bağlı bulunduğu bir mezhep konumundadır. Antakya, Hıristiyanlığın Kudüs dışına taşmasından sonra bugünkü çehresine bürünmesinde dinamik rol oynayan üç büyük merkezden biridir. (Diğerleri Roma ve İskenderiye.) Hıristiyanlık tarihinde büyük rol oynayan Pavlus’un görüşleri burada filizlenmiş ve Pavlus ilk taraftarlarını burada bulmuştur. Kudüs’teki kilise sadece yahudi asıllı inananları bünyesinde barındırırken Antakya cemaati her ırk ve cinsten insanı toplayan bir kilise görünümündeydi. İstanbul kilisesinin ekümenik yetki elde etme ihtirasıyla birleşen Bizans'ın dinî birliği sağlama politikası iki yüzyıl süren kanlı mücadelelere sebep olmuş, tarihin en acımasız mezhep katliamları bu dönemde yaşanmış; Anadolu, Suriye, Filistin ve Mısır hıristiyanları korkunç katliamlara mâruz kalmıştır.Nihayet VII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bölgeye giren İslâm hâkimiyetiyle başta Süryânîler olmak üzere bütün bölge Hıristiyanları Bizans’ın mezhep katliamlarından kurtulmuştur. Asırlardan beri Roma Katolik ve Bizans Rum Ortodoks kiliselerinden farklı mezhep anlayışları sebebiyle takibata mâruz kalan bölge hıristiyanları İslâm ordularının Bizans topraklarına girmesini sevinçle karşılamış, onları birer kurtarıcı gibi görmüştür.Nitekim Kudüs’ün fethi öncesinde Halife Hz. Ömer, Kudüs patriği tarafından bizzat davet edilerek şehrin anahtarları kendisine teslim edilmiştir. “Kurtarıcı” (foruqo) tezahüratıyla Kudüs’e giren Hz. Ömer Hıristiyanlara önemli imtiyazlar vermiştir. Böylece asırlardan beri gördükleri zulümler sona ermiş, bölge Hıristiyanlarının yakılıp yıkılan kilise ve manastırlarının yeniden inşası için yardım yapılmıştır. Selçuklular’ın Anadolu’ya gelişinden sonra Süryânîler tam bir güvene kavuşmuşlardır. Selçuklu sultanlarının Süryânî patrikleriyle kurdukları dostluklar bu cemaatin tarih boyunca Türkler’e minnettar kalmasına vesile olmuştur. Süryânî halkı Türk yönetimini öylesine benimsemiştir ki I. Kılıcarslan’ın ölümü üzerine kiliselerinde aylarca yas tutmuşlardır. Selçuklu hâkimiyetinde bütün gayri müslim tebaaya bahşedilen güven ortamı altı yüzyıl boyunca Osmanlı Devleti’nde de devam etmiştir.Batı devletleri yıkılışı hızlandırmak için azınlıkları çeşitli vaadlerle tahrik etmiştir. Başta Rumlar ve Ermeniler olmak üzere bazı gayri müslim vatandaşlar bu tahriklere kapılarak devlete cephe almışlardır. Süryânîler ise hiçbir zaman bu kışkırtmalara itibar etmemiş, devlete bağlılıklarını sürdürmüşlerdir. Millî Mücadele yıllarında Mustafa Kemal’i ve Ankara hükümetini destekledikleri gibi Lozan’da teklif edilen azınlık statü ve haklarına da iltifat etmemişlerdir. 1048 Pasinler / Hasankale Zaferi: Tuğrul Bey'in üvey kardeşi İbrahim Yinal, 1047'de Nişabur'a gelen Türkmen kitlelerini Anadolu'ya göndermiş kendisinin de geleceğini vaadetmişti. Bu sırada Selçuklu hanedanlığından Hasan Bey komutasındaki kuvvetler, Van Gölü havzasını ele geçirmek için girişimde bulundular. Bizans valisi Aaron, Selçuklular'ı Büyük Zap Suyu civarında pusuya düşürerek yenilgiye uğrattı.Bu savaşta Hasan Bey şehit oldu. Bunun üzerine İbrahim Yinal ve Kutalmış büyük bir orduyla gelerek Bizans kuvvetlerini Pasinler Ovasındaki Hasankale'de 18 Eylül 1048'de büyük bir mağlubiyete uğrattılar. Böylece Türkmenler Anadoluya yayılmaya başladı ve Trabzon'a kadar ilerlediler.( Büyük Zap suyu: Hakkari- Irak arasında)