MALİYE TARİHİ HAFTA 7 ORTA ÇAĞDA İSLAM ÜLKELERİNDE MALİ OLAYLAR: KAMU GELİR VE HARCAMALARININ YÖNETİMİ Doç. Dr. TEMEL GÜRDAL 2013 Şubat Bölüm 7 ORTA ÇAĞDA İSLAM ÜLKELERİNDE MALİ OLAYLAR: KAMU GELİR VE HARCAMALARININ YÖNETİMİ İÇİNDEKİLER 7. ORTA ÇAĞDA İSLAM ÜLKELERİNDE MALİ OLAYLAR: KAMU GELİR VE HARCAMALARIN YÖNETİLMESİ 7.1.Kamu Gelir ve Harcamalarının Yönetilmesi 7.1.1. Başlıca İlkeler 7.1.2. Uygulama Biçimi 7.2. Maliye Örgütü 7.3. Hazine İşlemleri ÖĞRENME HEDEFLERİ Bu konuyu çalıştıktan sonra: İslam devletlerinde kamu gelir ve harcamalarının yönetim ilkelerini kavrayacak İslam devletlerinde mali örgütü açıklayabileceksiniz. ÖNERİLER Bu bölümü daha iyi kavrayabilmek için okumaya başlamadan önce; İlk İslam Devleti ve mali örgütü hakkında genel bilgi edininiz. Kütüphane ve internet imkanlarından yararlanarak bölümde geçen başlıca kavramları ve konuların genel muhtevasını incelemeye çalışınız. Bölümün sonunda verilen kaynaklar listesinden de yararlanarak bölümde ele alınan konularla ilgili daha geniş okumalar yapınız. YEDİNCİ BÖLÜM 7. ORTA ÇAĞDA İSLAM ÜLKELERİNDE MALİ OLAYLAR: KAMU GELİR VE HARCAMALARIN YÖNETİLMESİ i 7.1..Kamu Gelir ve Harcamalarının Yönetilmesi İslam devletinin ilk dönem uygulamasında, kamu gelir ve harcamalarının yapılmasında günümüzde olduğu anlamda “bütçe” söz konusu olmamıştır. Ancak, gerek gelirlerin toplanmasında ve gerekse harcamaların yapılmasında hukuki kurallara uyulması zorunludur. Hatta söz konusu kuralların bir kısmı zamanın değişmesi ile birlikte ya da yönetimlerin değişmesi ile birlikte bile değişmez nitelik taşımaktadır. Hukuka aykırı bir şekilde hiç bir kamu geliri toplanamaz ve toplanan kamu gelirleri hiç bir şekilde cari hukuka aykırı olarak harcanamaz. Bu uygulama çok kesin bir hukuk güvenliğini ortaya koymak bakımından önem taşır. Bu çerçevede kamu gelir ve harcamalarının yönetilmesinde geçerli olan bazı ilkelerin bulunduğu görülmektedir. 7.1.1. Başlıca İlkeler Kamu gelir ve harcamalarının yönetilmesinde uyulması zorunlu olan başlıca ilkeler olarak, tahsis, çokluk, denklik, yıllık olma ve iktisadilik ilkeleri belirtilebilir. Çoğu kaynağını Kur’an ya da Sünnet’te bulan bu ilkeler aşağıda açıklanmıştır. a.Tahsis İlkesi Tahsis ilkesi, belli gelirlerin belli harcama alanlarına karşılık tutulmasını ifade eder. Bu ilkeye göre çeşitli kamu gelirlerinin harcama yerleri aşağıda belirtilmiştir. i.Tüm zekât gelirleri ancak yedi alana harcanabilir. Bunlar: Fakirler, miskinler, köleler, borçlular, (darda kalmış) yolcular, (savaş donanımını tedarik edemeyen, fakir) mücahitler, kalpleri İslâma ısındırılmak istenenler (müellefei kulup), ve zekât işinde görevli maliye memurlarıdır (Tevbe suresi: 60). Toplam zekât miktarı, yukarıda belirtilen yedi grup arasında eşit paylaştırılabileceği gibi değişik ağırlıklarda da paylaştırılabilir. ii.Fey gelirlerinin (cizye ve haraç gelirleri) kullanım yeri son derece geniş ve esnektir. Zekât memurları dışındaki tüm memur maaşları dahil, toplum yararı neyi gerektiriyorsa, fey gelirleri oralara (tüm müslümanların masraflarına) harcanabilir. iii.Ganimetlerden alınan devlet payının harcanma yerleri de Kur’an’da belirtilmiştir(Enfal 41). iv.Gümrük gelirleri, ödeyicisinin dini durumuna göre zekât ya da fey gibi mütalaa edilerek o çerçevede kullanılmıştır. b.Çokluk İlkesi Tahsis ilkesinin doğal sonucu olarak, kamu gelir ve harcamalarının tek bir “ortak havuz” esprisi içinde yönetilmesi uygun düşmemiş; tahsis ilkesinin gerektirdiği sayıda havuzcuklar (bütçeler) kullanılması benimsenmiştir. Diğer taraftan, kamu gelirlerinin öncelikle tahsil edildikleri bölgede harcanmasının esas alınması; ademi merkeziyetçi yapı içindeki İslam devletinde, söz konusu havuzcukları, bir de eyaletler bazında oluşturmuştur. Belirtilen çokluk durumu, izlenen hesaplar itibarıyladır. Maddi anlamdaki hazine (beytülmal) binaları bu havuzcuklar sayısınca değildir. Eyalet hazineleri ve merkezdeki ana hazine olan beytülmal arasındaki, fazlaların devredilmesi, noksanların tamamlanması ilişkisi de bir nevi toplama ilkesinin uygulaması olarak değerlendirilebilir. c.Denklik İlkesi Kamu gelir ve harcamalarının uygulanmasında dikkati çeken ilkelerden biri de denklik olmuştur. Buna göre kamu gelirleri kadar harcanma yapılmalıdır. Toplanan kamu gelirlerinin harcanmayıp bütçe fazlasının atıl olarak tutulması ya da toplanan kamu gelirinden fazla harcama yapılması uygun görülmemiştir. Bu ilkeye göre, normal zamanlarda açık veren uygulamalar hoş karşılanmadığı gibi, fazla veren uygulamalara da itibar edilmemiştir. Gerek Hz. peygamber zamanında, gerekse dört halife döneminde bazı ihtiyat ödenekleri dışında, denklik ilkesine büyük özen gösterilmiştir. Fazla veren uygulamalara karşı çıkılmasının nedeni, bu uygulamanın “gelir kaynağını (mükellefleri) zayıf düşüreceği” yaklaşımıdır. Bu konuda Abbasi halifesi Me’mun’a bir kitap sunmuş olan Tahir b. Hüseyin şöyle demektedir: “Bilmiş ol ki, servet hazinelerde birikip yığılmakla artmış olmaz. Eğer halk yararına harcanır, onları hakları ödenir, içinde bulundukları zorluklar giderilirse, (gerçek) artış ve çoğalma o zaman meydana gelir....bu tutumunla halktan haraç ve diğer vergileri toplamada ve işinde daha güçlü (başarılı) olursun.” Bu görüşleri teyit eden bir diğer bilgin Tartuşi de; “Gelirler, devleti ayakta tutan güçlere harcanmak suretiyle beytülmal zayıflatılırsa, bundan devlet kuvvet kazanır. Beytülmal gelirle doldurulursa, devlet gücünü kaybeder. Devlet ve beytülmal daima ters orantılı olarak güçlenir veya zaafa uğrarlar.”demektedir. Bununla birlikte İslam devleti yöneticilerinin, konjonktürün gereklerine göre, fazla ya da açık veren devrî) politikalar izlenebileceğinin farkında olduklarına da şüphe yoktur. Bu konuya ilişkin nasıl uygulama yapılacağının esprisini gösteren hükümler Kur’anı Kerimde beyan edilmiştir (Yusuf süresi 4344). d.Yıllık Olma İlkesi İslam devleti, normalde olduğu gibi, kamu gelir ve harcamalarını yıllık dönemler itibarıyla izlemiştir. Ancak bu uygulamada güneş ve ay yılları birlikte kullanılmıştır. Örneğin toprak ürünlerinden alınan vergiler güneş yılı itibarîyle tarh ve tahsil edilirken, diğer gelirler ve harcamalarda esas itibarîyle ay yılından hareket edilmiştir. Mali yılbaşı, hicri ayların başı olan Muharrem ayı itibarîyle başlatılmıştır. e. İktisadilik İlkesi Kamu gelirlerinin, israfa sapmadan ve kısıntıya gitmeden yerli yerince harcanmasını ifade eder. Bu sorumluluk İslam devlet başkanına aittir. İslam bilginlerinden Maverdi şöyle der: “Vezir, hazine gelirlerini harcamada, israf ve kısıntıya yol açmayacak bir iktisadilik içinde olmalıdır.” 7.1.2. Uygulama Biçimi İslam devletinin ilk dönem uygulamalarında, kamu gelir ve harcamalarının, günümüz bütçe tekniğinin esprisi içinde, önceden hazırlanarak kabul edilip uygulanmasına izin verilmiş belli bir plan içinde yürütülmesi söz konusu olmamıştır. İlk dönem uygulamalarında bütçe benzeri planlar hazırlanmamasının nedenlerinden bir olarak, ‘kamu gelir ve harcamalarının esas itibarîyle Kitap ve Sünnet tarafından belirlenmiş ve dolayısıyla yöneticilere sınırlı bir alan bırakılmış olması’ belirtilebilir. Diğer taraftan ekonomik hayatın basit olması, konjonktürel hareketlerin olmaması, ekonominin belli bir istikrar içinde olması gibi etkenler geleceğin tahminine yönelik sıkı çalışmalar yapılması ihtiyacına yer vermemiştir. Ayrıca olağandışı durumlar istisna edilirse, harcama miktarını gelir düzeyi belirlemiş olduğundan, gelir ve harcamaların önceden tahminine de fazla bir gerek kalmamıştır. Bununla birlikte gerektiğinde, gelir ve harcamaların önceden tahminine başvurulduğunu gösteren uygulamaların varlığı da bilinmektedir. Peygamber’in, yeni fethedilen Hayber arazisinin zekât gelirlerinin tahmin edilmesi için eksperler görevlendirmesi ve savaşlardan önce asker sayısı ve savaş donanımına ilişkin ihtiyaçların belirlenmesi için yapıldığı bilinen sayımlar ve yazımlar, bu konudaki bazı örnekler olarak zikredilebilir. Aynı şekilde Dört Halife döneminde de, yeni fethedilen bölge ve ülkelerin tarıma elverişli arazilerinin ölçümlerinin yapılıp, gelir tahminlerinin kaydedilmesi ve transfer harcamalarının düzenlenmesi için nüfus sayımına başvurulmuş olması da, diğer örnekler olarak belirtilebilir. Bunlara göre, özellikle ilk dönem uygulamalarına ilişkin olarak, mali yılın hazırlık ve müzakere aşamalarından geçerek kabul edilmiş bir plana bağlı olmaksızın, mutat uygulama içerisinde, doğrudan başlatıldığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, uygulamanın titiz bir kayıt düzeni içerisinde izlendiği anlaşılmaktadır. Muhasebe kayıtlarının güvenilirliğini sağlamak için, gelir ve harcamalar belge düzeni içinde yürütülmüş, belgeler tarihli ve mühürlü olarak düzenlenmiştir. Bu belgeler sayesinde ilk dönem maliye memurlarına ve çeşitli mali olaylara ilişkin işlemlerin bugün dahi bilinmesi mümkün olmuştur. Harcamaların yapılmasında gelirler belirleyici olduğundan, normal şartlarda ek ödenek uygulamasına yer verilmezken olağan dışı nedenler söz konusu olduğunda, olağandışı harcamaları yapabilmek için borçlanma ya da olağandışı vergi yoluna gidilmiştir. Uygulama sırasında aktarma işlemlerine tahsis ilkesi nedeniyle sınırlı ölçüde yer verilmiştir. Örneğin fey gelirlerinden zekât alabileceklere aktarma mümkün olabilirken; zekât gelirlerinin tahsis edildiği alan dışına aktarılması kabul edilmemiş, ancak acil ve zorunlu durumlarda iade edilmek kaydıyla aktarma işlemlerine izin verilmiştir. Denetim ise daha Hz. Peygamber döneminde başlatılmış ve buna ilişkin yöntemler hızla geliştirilmiştir. Denetimler esas itibarîyle idari nitelikte olmuştur. Divan adını taşıyan çeşitli maliye büroları arasında, denetime yardımcı olanlar da bulunmaktaydı. Bunlardan Divan-ül Cehbez, kamu gelir ve harcamalarına ilişkin günlük, aylık ve yıllık muhasebe raporları düzenlemiştir. Yine Divan-ül Hatem, gelir ve giderlerin düzenlenip mühürlenmesini üstlenmiştir. Divan-ül Ezimme de bir yüksek denetleme organı sıfatıyla denetimlerde bulunmuştur. Yargı denetimini ise, dava söz konusu olduğunda kurulan Divan-ül Mezalim yerine getirmiştir. Diğer taraftan, denetimler sadece maliye memurları ve kayıtları ile sınırlı kalmamış, mükelleflerin denetlenmesine de önem verilmiştir. 7.2. Maliye Örgütü İlk maliye memurları, Peygamber döneminde atanmaya başlanmıştır. Maliye örgütünün klasik şeklini alması ise İkinci Halife Ömer zamanına rastlamaktadır. Mali örgüt, Beytülmal ile divan adını taşıyan bürolardan oluşmaktaydı. Beytülmal, kamu gelir ve harcamalarının sonuç hesaplarının kendisiyle ilişkilendirildiği ana hazinedir. Beytülmalin çeşitli görevlerinin bölüştürüldüğü çeşitli maliye büroların her birine de Divan denir. Bu divanlardan kimisi muhasebe, kimisi denetim vb. konuları üstlenmişken diğerleri gelir ve/veya harcamalarla görevlendirilmişlerdi. 7.3. Hazine İşlemleri Kamu gelirleri yetki ve alanları belirli divanlar tarafından toplandığı gibi, toplanan gelirleri harcayan divanlar da bulunmaktaydı. Beytülmal, genellikle, bütün divanlarca toplanan, harcanan ve bakiye kalan miktarların kayıtlarını tutmak suretiyle, gelir ve giderler arasında dengeyi sağlamaya çalışmaktaydı. Gelirlerin harcamalara yetmemesi halinde yer ve zaman bakımından karşılaşılabilen dengesizlikleri gidermek, Beytülmalin görevleri arasında yer almaktaydı. Yer bakımından dengesizliklerin giderilmesinde, özellikle zekât gelirleri bakımından, “toplandığı bölgede harcanma” dikkate alınması gereken ilkeydi. Bununla giderilmesinde, birlikte, yeterli Beytülmal hukuki idaresi, esneklikten hareketlerini gerçekleştirebilmekteydi. bu gibi yararlanarak, bir dengesizliklerin nakit ve ayın Bu uygulamada posta teşkilatından yararlanıldığı gibi; sak(çek) ve süftace (poliçe) gibi ticari senetlerden de yararlanılmış olduğu da bilinmektedir. Zaman bakımından dengesizliklerde ise, kısa süreli dengesizliklerin giderilmesinde Beytülmal idaresinin, çeşitli gelir kaynakları arasında aktarma ya da ödünç işlemlerine başvurmak suretiyle dengeyi sağlamaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Olağandışı durumlar dışında harcamaların gelirlerle sınırlı tutulması yıl içinde kapatılamayacak dengesizliklerin ortaya çıkmasına esasen imkan vermemekteydi. Olağandışı durumlarda ise, olağandışı vergiler (nevaib), borçlanma ve hatta -belli yöntem ve şartlar içerisinde- gelecek yıl ve yılların vergilerine mahsuben, peşin vergi tahsiline gitme imkanlarının kullanılabildiği anlaşılmaktadır. Bu bölümün hazırlanmasında büyük ölçüde Eş,Mecit, Osman Pehlivan ve Temel Gürdal tarafından hazırlanmış Maliye Tarihi eserinden yararlanılmıştır. i