Psikodinamik etkenler Öğrenme ilkeleri Biyolojik etkenler Psikanalitik görüş: Günümüzde kullanılan panik bozukluğu ve yaygın anksiyete bozukluğu tanılarına karşılık gelen bir sendrom, ilk kez Freud tarafından ‘anksiyete nevrozu’adı altında tanımlanmıştır. Freud ‘a göre anksiyete(bunaltı), anksiyete nevrozlarının önde gelen bir belirtisidir ve diğer belirtiler açısından merkezi bir konuma sahiptir. Buna göre, anksiyete temelde bir iç çatışmanın ürünüdür. Bu iç çatışma; benlik ve alt benlik ya da benlik ve üst benlik arasında oluşmaktadır. Alt benliğe özgü bilinç dışı dürtülere karsı koymaya çalışan benlik, herhangi bir nedenle zayışar ya da dürtülerin gücü artarsa benlik-altbenlik arasında bir çatışma çıkar. Çatışma benliğin dürtüler arasında bir çözüm bulamadığını ifade eder ve tehlike olarak algılanır. Bunaltı(anksiyete) benlikte bir tehlikenin habercisidir: bir alarm işaretidir. Organizmanın tehlikede olmasını hissetmesi; adrenerjik yollarla otonomik belirtilere ve klinik bulguların açığa çıkmasına sebep olur. Çatışma durumunda kalan benlik bunaltıya karşı savunma düzeneklerini harekete geçirir. Yer değiştirme(displacement) düzeneği bunaltının belirli bir nesneye ya da bir duruma bağlanmasını sağlar. Böylece fobi oluşur. Kişi fobik durumdan kaçınabildikçe kendini rahat hissedecektir. Psikanalitik açıdan, bunaltılara karşı savunmalar yetersiz kalınca açık bunaltı (free şoating anxiety) görülür.klinik açıdan bu tür bunaltıdaki belirtiler yaygın anksiyete bozukluğundaki görünümdedir. Bunaltı, kaynağına göre dört türe ayrılabilir; Üstbenlik (süperego) bunaltısı İğdişlik(castration) bunaltısı Ayrılma bunaltısı Altbenlik (id) bunaltısı Varoluşcu görüş: Gerçek bunaltı, kişinin varoluşunun yok edilebileceğinin, kendisinin ve dünyasının tümden yitirilebileceğinin,“hiç” olabileceğinin ayırımına varmasıdır. Korku, kişinin varlığının dışında olan bir tehlikeye karşı tepki; bunaltı ise kişinin doğrudan doğruya varoluşuna, özüne bir tehdittir. Davranışçı görüş: Bunaltı ve fobiler öğrenilmiş durumlardır. Korku, acı veren ve tehlikeli bir uyarana karşı biyolojik temeli olan bir tepkidir. Örneğin; ana babasının sürekli hastalık korkuları gösterdiği ailede çocuk da örnek alarak öğrenme ile hastalık fobileri oluşabilmektedir. Bilişsel görüşler: Bilişsel kaçınma kuramı: Bu yaklaşıma göre tasalanma, duygusal olarak daha yüklü konulardan kaçınma, bunların yerine seçilen daha az önemli konulara odaklanmayı sağlayan bir süreç olarak anlaşılabilir. Üst- biliş (meta cognition) görüşü: Bu görüşe gör yaygın anksiyete bozukluğundaki tasalanma yalnızca bir bunaltı belirtisi değil, aynı zamanda üst bilişsel düşünceler tarafından tetiklenen bir başa cıkma yöntemidir. 1.tip tasalanma: günlük yaşamdaki tasalar 2.tip tasalanma: tasalar üzerine tasalanma 1. 2. 3. 4. Belirsizliğe dayanamama görüşü: Korku; acı veren ve tehlikeli bir uyarana karşı gelişen bir tepkidir. Bunaltı (anksiyete) ise; nesnesi belirlenememiş ya da tanımlanamayan, tehlike olasılığı içeren durumlarda ortaya cıkan, korkuya benzer bir tepkidir. Asıl tehdit edici olan bu belirsizliktir. Yaygın anksiyete bozukluğunun başlaması ve sürmesinde belirsiz durumlara olumsuz tepki gösterme yatkınlığı bulunur. Bu görüşe göre yaygın anksiyete bozukluğunun 4 bileşeni bulunmaktadır: Belirsizliğe dayanamama Tasalanma ile ilgili yanlış olumlu inançlar Sorun çözme becerisinin zayışığı Bilişsel kaçınma Duygulanımın düzenlenmesinde bozukluk görüşü: Bu modele göre yaygın anksiyete bozukluğu olan kişiler hem duygularını daha yoğun yaşarlar, hem de bu duygularını daha zor tanıyıp daha zor yönlendirebilirler. Yoğun yaşanan bu duygular istenmeyen ve tiksinilen bir durumdur. Bu durum, kişiyi duygularından kaçınmaya, onları denetlemeye, yok saymaya iter. Yani; yaygın anksiyete bozukluğu olan kişilerde tasalanma, duyguların denetlenme çabası sonucu oluşan bilişsel bir süreçtir. Paniğin bilişsel kuramı: Panik nöbetler, bu hastaların bunaltının bedensel belirtilerini şiddetli bir tehdit, bir felaket gibi yorumlanması olarak açıklanmaktadır. Bu yanlış yorumlama belirtilerin şiddetlenmesine yol açarak geri bildirim düzeneği ile hızla şiddetlenerek panik nöbeti şiddetine ulaşır. Yaşamın ilk yıllarındaki yaşam olayları: Çocuğun kendisine bakım veren kişiye güvensiz bağlanması. Çocuk olası tehditlere karşı duyarlılaşır ve hem kendisi hem de kendisine bakım veren kişi için tasalanmaya başlar. Bu ortamda büyüyen çocukta, erişkin dönemde dünyanın tehlikeli bir yer olduğu düşüncesi yerleşmiş ve tasalanma etkili bir başa çıkma yolu olarak öğrenilmiştir. Travmatik yaşantılar her tür psikopatoloji için risk oluşturur. Ana babadan ayrılma Toplumsal etkileşim olanaklarının bulunmaması Anksiyete bozukluğu olan bir aile yakınını örnek almak Deneysel bunaltı oluşturma çalışmaları: Bu araştırmalara dayanarak panik nöbetleri geçiren hastalarda beynin amigdala çekirdeklerinde, parahipokampal bölgede ve lokus serreusda noradrenerjik dizgenin etkinliğinde kalıtımla geçen bir bozukluğun olduğu; merkezi kemoreseptörlerde aşırı bir duyarlılığın varlığı öne sürülmüştür. Kalıtım: bunaltı bozukluklarında birbirlerinden ayrı yerlerde yetiştirilmiş ikizlerde yapılan çalışmalar ve aile ağacı incelemeleri kalıtımsal etkenin varlığını göstermektedir. Kan-yaralanma fobisi kalıtıma en cok bağlı olandır. Panik bozukluğu: tek yumurta ikizlerinde %30-65 çift yumurta ikizlerinde %4-9 Aşırı duyarlı bir otonom sinir dizgesi(kalıtımsal) + çevresel koşullar Biyokimyasal Mekanizmalar Merkezi Noradrenerjik Sistem: Bu konudaki çalışmalar , panik ataklarıyla lokus seruleus’taki noradrenalin içeren nöronların aşırı uyarılması ya da inhibitör mekanizmalarının yetersiz olması arasındaki ilişkiyi araştırılması üzerine odaklanmıştır. Önde gelen inhibitör mekanizmalardan olan presinaptik alfa-2 otoreseptörlerinin panik atakları olan hastalarda yetersiz işlev gördüğü ileri sürülmektedir. Çeşitli araştırmalarda, panik bozukluğunda lokus seruleusun aşırı etkin olduğunu gösterilmiş; merkezi noradrenerjik sistemin işlev bozukluğunun panik ataklarının ortaya çıkışından sorumlu olduğunu destekleyen sonuçlar alınmıştır. Serotonerjik Sistem: Panik bozukluğu hastalarında beyin görüntüleme yöntemleri kullanılarak yapılan reseptör bağlanma çalışmalarından 5-HT nörotransmisyonunda azalmaya ilişkin sonuçlar elde edilmiştir. GABA Sistemi: Panik bozukluğu hastalarında, benzodiazepinGABA sisteminin işlevlerinde azalma olduğu yönünde sonuçlar elde edilmiştir. Bunaltı (anksiyete) korkuya benzeyen bir duygudur. Kişi bunaltıyı sanki kötü bir haber alacakmış, bir felaket olacakmış gibi nedeni belli olmayan bir sıkıntı, bir endişe duygusu olarak algılar ve tanımlar. Çok hafif tedirginlik, gerginlik duygusundan panik derecesine vara değişik yoğunluklarda olabilir. Yaygın anksiyete bozukluğu belli bir nesneye, yere,organa, saplantılı düşünceye ya da zorlantıya odaklanmamış, yani belli bir düşünsel ya da deneyimsel içeriği olmayan, organizmada yaygın ruhsal ve fizyolojik bunaltı belirtileri yaşanan bir bozukluktur. Genel nüfustaki yaşam boyu yaygınlık oranı: %3-6 Temel sağlık hizmetlerine başvuran hastalarda en sık görülen anksiyete bozukluğu yaygın anksiyete bozukluğudur. Ülkemizde ICD-10 ‘a göre tanı konan yaygın anksiyete bozukluğu: %2 K/E: 2/1 Türkiye Ruh Sağlığı Profili araştırmasında: Kadın: %0.8 Erkek: %0.5 I. I. I. I. Genel görünüm ve davranış: Huzursuz,endişeli yüz, gergin duruş, hareketlerinde tedirginlik, çabuk irkilme, çabuk kızma, sabırsızlık, bazen yerinde duramama vardır. Konuşma ve ilişki kurma: Sesinde heyecanlı bir titreklik, zor konuşma olabilir. Fakat konuşması düzgündür. Duygulanım: Hasta içinde korkuya benzer bir duygu olduğunu, sanki kötü bir şey olacakmış gibi hissettiğini anlatır. Fakat korkusunun nedenini bilemez. Bilişsel yetiler: Temelde bir bozukluk yoktur. Yaygın anksiyete bozukluğunda başka bir ruhsal hastalığın bulunma oranı %91 olarak bildirilmektedir. 1. 1. Düşünce süreci ve içeriği: Belirgin bir bozukluk olmaz. Yakınmalarını büyük bir telaşla ve sabırsızlıkla anlatmak istediğinden düşünce hızlanmış gibi olabilir. Düşünce içeriğinde tasaları baskındır. Bedensel ve fizyolojik belirtiler: Kan basıncı yükselmesi, kalp atımının hızlanması, çarpıntı,kaslarda gerginlik,kılların dikleşmesi, göz bebeklerinde genişleme, ağız kuruması, yüzde solukluk ya da kızarma,terleme, sık işeme, sık dışkılama, öğürme ve bazen kusma, boğazda düğümlenme, soluk almada güçlük, hava açlığı, ellerde, ayaklarda soğukluk ve karıncalanmalar. Bu hastalarda genellikle, yaşam olayları karşısında ve ilişkilerde çabuk kaygılanma, meraklanma, gerginlik, tedirginlik, aşırı terlemeler, sıcak soğuk basması, çabuk irkilme, dikkat dağınıklığı, uyku bozuklukları, çabuk kızma ve huysuzluk görülür. DSM-IV’te Yer alan YAB Tanı Ölçütleri şunlardır: A) En az 6 ay süreyle hemen her gün ortaya çıkan, birçok olay ya da etkinlik hakkında (iş ya da okul başarısı gibi) aşırı anksiyete ve üzüntü (endişeli beklenti) duyma. B) Kişi, üzüntüsünü kontrol etmede zorlanır. C) Anksiyete ve üzüntü, aşağıdaki altı belirtiden üçüne (ya da daha fazlasına) eşlik eder (son 6 ay boyunca çoğu zaman en azından bazı belirtiler bulunur). (1) huzursuzluk, aşırı heyecan duyma ya da sabırsızlık (2) kolay yorulma (3) düşüncelerini yoğunlaştırmada zorluk çekme ya da zihnin durmuş gibi olması (4) sinirlilik (5) kas gerginliği (6) uyku bozukluğu (uykuya dalmakta ya da uykuyu sürdürmekte zorluk çekme ya da huzursuz ve dinlendirmeyen uyku) D) Anksiyete ve üzüntü başka bir psikiyatrik bozukluğun özellikleri ile sınırlı değildir. Örneğin, anksiyete ya da üzüntü, panik nöbeti geçirileceği (Panik Bozukluğunda olduğu gibi), topluluk içinde utanç duyulacağı (Sosyal Fobide olduğu gibi), hastalık bulaşması (Obsesif Kompulsif Bozuklukta olduğu gibi) ile ilgili değildir. E) Anksiyete, üzüntü ya da fizik yakınmalar, klinik açıdan belirgin bir strese ya da toplumsal, mesleki ya da işlevsellik açısından önemli diğer alanlarda bozulmaya neden olur. F) Bu bozukluk bir maddenin (örn. tedavi için kullanılan bir ilaç) ya da genel bir tıbbi durumun (örn. hipertiroidizm) doğrudan fizyoloji etkilerine bağlı değildir. http://www.edvardmunch.org/the-scream.jsp Fobiler Panik bozukluk Obsesif- kompulsif bozukluk, hipokondriazisve depresyon Şizofreni Akatizi Bedensel hastalıklar: Hipertiroidi, anjina pektoris, mvp, feokromasitoma Toksik etkenler: Amfetamin, LDS, steroidler, antipsikotikler Sempatomimetikler, aşırı kahve-çay alımı Bağımlık yapan maddelerin bırakılması Anksiyete giderici ilaçlar: Benzodiazepinler. Hızlı ve etkindir ancak bağımlık yapabileceğinden uzun süre ve düzenli kullanılmamaları uygun olur. Uyku verici özelliği de vardır bu sebeplerden ilk tercih değildir. Akut durumlarda kullanılabilir. Adrenerjik etkinliği kesen ve betablokör: özellikle taşikardi ve tremor gibi belirtiler baskınsa tercih edilebilir. Buspiron: Azaspirodekanedion türevi. Uyku vermez ve bağımlılık yapmaz. Etkisi 2-4 haftada görülmeye başlar. Çökkünlük belirtilerine bir yararı bulunmamaktadır. Antidepresanlar: etkili ve güvenlidir. Ayrıca eşlik eden çökkünlük belirtilerine de yararlı olduğundan yaygın olarak kullanılmaktadır. Seçici seratonin geri alım önleyicileri:(esitalopram, sertralin, paroksetin) ilk tedavi seçeneğidir. Serotonin-noradrenalin geri alım önleyici (venlafaksin) : ilk seçenek ilaçlar arasındadır. Trisiklik antidepresanlar: yan etkileri daha az olan ilaçların kullanılmaya başlanmasıyla kullanımı azalmıştır. Antiepileptikler: pregabalin yan etkileri nedeeniyle kullanımı sınırlıdır. Psikoterapi: Gevşeme yöntemleri Bilişsel-davranışçı sağlatım Destekleyici psikoterapi Çözümleyici psikoterapi Ani ve patlamalar tarzında bir başlangıç gösteren ve anksiyetenin özel bir türü olan panik atakları, başta panik bozukluğu olmak üzere, birçok psikiyatrik hastalıkta ortaya çıkabilmektedir. Panik bozukluğunda görülen panik ataklar tipik olarak yineleyici bir özellik gösterir ve beklenmedik bir anda ortaya çıkar. Sıklıkla tabloya yeni bir atak geçirme korkusu eşlik etmektedir. Yaşam boyu en az bir panik nöbet geçirme ihtimali: %10 Panik bozukluğu yaşam boyu yaygınlığı: % 1-2 Türkiye Ruh Sağlığı Profili Araştırmasına göre genel toplumda panik bozukluğu kadınlarda: %0.5 erkeklerde:%0.2 Kadın/ erkek oranı: 2/1 Diğer uzmanlık alanlarına ait kliniklere başvurularda: Vestibuler bozukluk: %15 Kardiyoloji: %16 Hiperventilasyon nedeni ile başvuran hastaların: %35’inin panik bozukluğu hastaları olduğu bildirilmiştir. Başlangıç yaşı ortalaması 25 civarındadır. Agorafobi ile birlikte olduğunda sıklıkla 20’li yaşların başında Agorafobisiz panik bozukluklar sıklıkla 20’li yaşların sonlarında başlamaktadır. •Bu bozukluğun en temel özelliği tekrarlayan, beklenmedik, ne zaman başlayacağı önceden kestirilemeyen panik ataklarının görülmesidir. •Panik atakları tipik olarak yoğun bir korku endişe ve kötü bir şeyler olacağı beklentisi ile ani olarak başlar ve kısa sürede en yüksek düzeyine ulaşır. •Panik atağı sırasında soluk alma güçlüğü, boğulma hissi, baş dönmesi, baygınlık hissi, çarpıntı, kalp atım sayısında artma, titreme, bulantı, karında rahatsızlık hissi, uyuşma, karıncalanma hissi, sıcak basması, ürperme, göğüs ağrısı gibi bedensel belirtiler ortaya çıkar. •Nöbetler genellikle 5-10 dakika sürer, sonra şiddeti azalır. Bedensel belirtilerin yanı sıra tabloya sıklıkla ölüm korkusu, delirme ya da kontrolü kaybetme korkusu gibi bilişsel belirtiler eklenir. Ayrıca, anksiyetenin yoğunluğuna bağlı olarak kişi, kendini ya da çevresini değişmiş ve gerçek dışı olarak algılayabilir. Panik atağı geçiren kişiler, bir felaket ile karşı karşıya olduğu duygusu içindedirler. Kalp atım sayısında artma, çarpıntı, göğüs ağrısı gibi yakınmaları nedeniyle sıklıkla kalp krizi geçirdiklerini, ölebileceklerini düşünürler. Nocturnal panik atak Aşağıdaki belirtilerden dördünün (ya da daha fazlasının) birden başladığı ve 10 dakika içinde en yüksek düzeyine ulaştığı, ayrı bir yoğun korku ya da rahatsızlık duyma döneminin olması: (1) çarpıntı, kalp atımlarını duyumsama ya da kalp hızında artma olması (2) terleme (3) titreme ya da sarsılma (4) nefes darlığı ya da boğuluyor gibi olma duyumları (5) soluğun kesilmesi (6) göğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı hissi (7) bulantı ya da karın ağrısı (8) baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma (9) derealizasyon (gerçekdışılık duyguları) ya da depersonalizasyon (benliğinden ayrılmış olma) (10) kontrolünü kaybedeceği ya da çıldıracağ› korkusu (11) ölüm korkusu (12) parezteziler (uyuşma ya da karıncalanma duyumlar›) (13) üşüme, ürperme ya da ateş basmaları Not: DSM-IV’e göre, Panik Atağına ayrı bir bozukluk tanısı konulmaz. Ortaya çıktığı durumlarda tanı, özgül psikiyatrik bozukluk için belirlenen ölçütlere göre konur. a. b. c. d. a) b) ICD-10 Kesin tanı için bir ay içerisinde birkaç kez ağır otonomik bunaltı nöbeti geçirilmiş olmalıdır. Bu nöbetler: Bir dış tehlikenin bulunmadığı durumlarda ortaya çıkar Bilinen ya da önceden kestirilebilen durumlarla sınırlı değildir. Ara dönemlerde bunaltı belirtileri pek bulunmamaktadır.(beklenti bunaltısı dışında) DSM-4 DSM-4 hastada en az bir ay süre ile “beklenti bunaltısının”, yani yeni panik nöbeti geçirme korkusunun bulunmasını ön koşul olarak belirtmektedir. Panik bozukluk iki kümeye ayrılmaktadır. Panik bozukluğu,agorafobili Panik bozukluğu, agorafobisiz Düşük sosyo-ekonomik düzey Tedavinin gecikmesi Fobik kaçınmanın şiddeti Duygudurum bozukluğu, kişilik bozukluğu, alkol ve/veya madde kullanım bozukluğu gibi rahatsızlıkların eşlik etmesi Kadın cinsiyeti Aile içi sorunlar ve çatışmalar Bedensel hastalıklar: mitral kapak prolapsusu, paroksismal atrial taşikardi, feokromasitoma, hipertiroidi, aşırı kahve-çay tüketimi, steroid tedavisi, am-fetamin zehirlenmesi, alıskanlık yapan maddelere yoksunluk belirtileri, panik ve ajitasyon sendromları Ruhsal bozukluklar: Paranoid psikozlar Şizofreninin başlangıç dönemlerinde Eşcinsellik korkusuna bağlı panik Yaygın anksiyete bozukluğu Fobik bozukluklar Klasik anlamda fobi, normalde korkulmayacak belli bir durum ya da belli bir nesne ile karşılaşınca ortaya çıkan korkudur. Hasta bu durum ya da nesne ile karşılaşılınca bu denli korkulmayacağını bilir; korkusunu anlamsız, yersiz bulur. Fakat yine de korktuğu nesne ya da durumdan kaçınır. Fobilerin yaygınlığını saptamak güçtür. Yaşamı çok kısıtlamayan hafif durumlarda çoğu kez hekime başvurulmaz. Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılmış olan büyük epidemiyolojik araştırmada 6 aylık bir süre içerisinde nüfüsun %5-12 sinde fobik bozukluk saptanmıştır. Kadın erkek oranı 2-3/1’ dir. Türkiye Ruh Sağlığı Profili araştırmasında yetişkinler arasında panik bozukluğu %0.4, agorafobi %0.6, sosyal fobi %1.8, özgül fobi %2.7 oranında bulunmuştur. Fobik kişilerde, fobi nesnesi karşısındaki bunaltı (anksiyete) belirtilerinin dışında başka bir bozukluk genellikle bulunmaz. Panik nöbeti belirtileri hastada fobik nesne yada fobik durum karşısında aynı şekilde karşıya çıkar. Fobik durumdan ya da nesneden uzaklaşınca , bütün belirtiler yatışır ve hasta bir daha böyle bir duruma girmemeye çalışır. Fobik nesneden ya da durumdan kaçınır. Fobik bozukluklarda da bir başka ruhsal hastalık yada bunaltı bozukluğu sıklıkla bulunur.( agorafobide %87.3, özgül fobiler%83.4, sosyal fobi%81) •Toplum içinde konuşurken ya da herhangi bir eylem yaparken kızarma, terleme, ellerin titremesi,kendini küçük düşürecek yanlış bir şey yapma korkusu olarak tanımlanır. Bu nedenle kişi topluluk içine girmekten kaçınır. Böyle durumlara girmek zorunda kalınca bunaltının bütün öznel ve nesnel belirtileriyle rahatsız olur. Hasta bu korkunun ve bunaltı belirtilerin toplum tarafından da fark edileceğinden korkarak çeşitli bahaneler bulur ve böyle ortamlara girmekten kaçınır. Kaçınamadığı durumlarda günler hatta bazen haftalar önce beklenti bunaltısı başlar. •Sosyal fobiyi diğer bunaltı bozukluklarından ayıran en önemli fark : Başkalarının kendisi hakkında ne düşüneceği üzerinde fazla durmasıdır. •Yalnız başınayken bunaltı belirtisi yaşamaktan korkmaz. ECA,1980: %2.3 NCS,1994: %13.3 Türkiye Ruh Sağlığı Profili araştırması: Kadın: %2.3 Erkek: %1.1 DSM-IV’te Yer Alan Sosyal Anksiyete Bozukluğu (Sosyal Fobi) Tan› Ölçütleri şunlardır: A) Kişinin, tanımadığı insanlarla ya da başkalarının dikkatli bakışlarıyla karşılaştığı, bir ya da birden fazla toplumsal ya da bir eylemin gerçekleştirildiği durumdan belirgin ve sürekli bir korku duyması. Kişi, küçük duruma düşeceği ya da utanç duyacağı bir biçimde davranacağından korkar (ya da anksiyete belirtileri gösterir). B) Korkulan toplumsal durumla karşılaşma hemen her zaman anksiyete doğurur, bu da bir panik atağı biçimini alabilir. C) Kişi, korkusunun aşırı ya da anlamsız olduğunu bilir. (Not: Çocuklarda bu özellik bulunmayabilir.) D) Korkulan toplumsal ya da bir eylemin gerçekleştirildiği durumlardan kaçınır ya da yoğun anksiyete ya da sıkıntıyla bunlara katlanılır. E) Kaçınma, anksiyeteli beklenti ya da korkulan toplumsal ya da bir eylemin gerçekleştirildiği durumlarda duyulan sıkıntı, kişinin olağan günlük işlerini, mesleki (ya da eğitimle ilgili) işlevselliğini, toplumsal etkinliklerini ya da ilişkilerini bozar. F) 18 yaş›n›n altındaki kişilerde süresi en az 6 aydır. G) Korku ya da kaçınma bir maddenin (örn. tedavi için kullanılan bir ilaç) ya da genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir ya da başka bir mental bozuklukla (örn. Agorafobi ile Birlikte Panik Bozukluğu) daha iyi açıklanamaz. H) Genel tıbbi bir durum ya da başka bir mental bozukluk varsa bile, A tanı ölçütünde sözü edilen korku bununla ilişkili değildir (örn. korku, kekemelikle, Parkinson Hastalığındaki titremeyle ilişkili olmamalıdır). Sosyal fobide korkular toplumsal durumların çoğunu kapsıyorsa ‘yaygın’ tip belirtilir. Depresif hastalarda ilgi kaybı ve zevk alamamayla birlikte görülen dış dünyadaki etkinliklerden uzaklaşma, şizofrenik hastalarda içe kapanma, insanlardan uzaklaşma şeklinde görülen sosyal çekilme, SAB (sosyal anksiyete bozukluğu) olarak değerlendirilmemelidir. Belli nesneler ya da durumlardan anormal korkudur. Örümcek, kelebek, kedi, köpek, hamam böceği, karanlık, fırtına, kapalı yer, yükseklik fobileri en sık karşılaşılan özgül fobilerdir. Bunları agorafobi ve sosyal fobiden ayırt ettiren özellik korkunun özgül durumlar ve nesneler karşısında belirmesidir. Bunlardan uzak durduğu sürece hastada rahatsızlık belirtisi yoktur. Yalnız fobi nesnesi ya da durumuyla yüz yüze gelince panik derecesinde korku ortaya çıkmaktadır. Epidemiyolojik çalışmalarda, özgül fobilerin yaşam boyu yaygınlığı %8.8-%12.5 olarak bulunmuştur. Özgül fobilerin başlangıç yaşı ortalamasının 13-16 yaşlar arasında olduğu bulunmuştur. Ancak, çeşitli çalışmalarda, özgül fobilerin alt tiplerine göre başlangıç yaşının değişebildiği bildirilmiştir. DSM-IV’te Yer Alan Özgül Fobi Tanı Ölçütleri şunlardır: A) Özgül bir nesne ya da durumun (örn. uçakla seyahat etme, yüksek yerler, hayvanlar, enjeksiyon yapılması, kan görme) varlığı ya da böyle bir durumla karşılaşacak olma beklentisi ile başlayan, aşırı ya da anlamsız olan, belirgin ve sürekli korku B) Fobik uyaranla karşılaşma hemen her zaman birden başlayan bir anksiyete tepkisi doğurur, bu da bir panik atağı biçimini alabilir. C) Kişi, korkusunun aşırı ya da anlamsız olduğunu bilir. Not: Çocuklarda bu özellik bulunmayabilir. D) Fobik durumlardan kaçınılır ya da yoğun anksiyete ya da sıkıntıyla bunlara katlanılır. E) Kaçınma, anksiyeteli beklenti ya da korkulan durumlarda sıkıntı duyma, kişinin olağan günlük işlerini, mesleki (ya da eğitimle ilgili) işlevselliğini, toplumsal etkinliklerini ya da ilişkilerini bozar. F) 18 yaş›n›n altındaki kişilerde süresi en az 6 ayd›r. G) Özgül bir nesne ya da duruma eşlik eden anksiyete ya da fobik kaçınma, Obsesif Kompulsif Bozukluk (örn. bulaşma ile ilgili obsesyon nedeniyle kir ve pislikten kaçınma), Sosyal Fobi (utanma korkusu nedeniyle toplumsal durumlardan kaçınma), Agorafobi ile Birlikte Panik Bozuklu¤u, Panik Bozukluğu Öyküsü Olmadan Agorafobi gibi başka bir mental bozuklukla daha iyi açıklanamaz. DSM-IV’te belirtilmesi istenen Özgül Fobi Tipleri şunlardır: Hayvan tipi: Korkuyu hayvanlar ya da böcekler başlatmaktadır. Doğal çevre tipi: Korkuyu, fırtına, yüksek yerler ya da su gibi doğal çevredeki nesneler başlatmaktadır. Kan, enjeksiyon, yara tipi: Korkuyu kan, yara görme ya da enjeksiyon gibi tıbbi bir işlemin yapılması başlatmaktadır. Durumsal tip: Korkuyu, toplu taşıma araçlarında bulunma, tüneller, köprüler,asansörler, uçakla uçma, araba kullanma, kapalı yerler gibi özgül bir durum başlatmaktadır. Diğer tip: Korkuyu diğer uyaranlar başlatmaktadır. Bu uyaranlar, soluğun kesilmesine, kusmaya ya da bir hastalığa yakalanmaya yol açabilecek durumlardan korku duyma ya da kaçınmayı içerebilirler. Panik bozukluğu Sosyal fobi Obsesif- kompulsif bozukluk Fobik bozuklukta yalnız başına ilaçların önemli bir etkisi yoktur. Bilişsel-davranışçı sağlatım uygulanmalıdır. Panik bozukluğunda hastaların %75 inin ilaçlara iyi tanıt verdiği bilinmektedir. Ayrıca psikoterapinin de etkisi kanıtlanmıştır. Bu tedavi yöntemlerinin etkililikleri arasında fark gösterilmemiştir. Fakat bu iki tedavinin birlikte uygulandığı durumlarda uzun dönemde, yalnız bilişsel-davranışçı terapiye oranla daha olumsuz sonuçlandığını bildiren çalışmalar bulunmaktadır. Ancak dirençli hastalarda önerilmektedir. Seçilen tedavi ne olursa olsun her hastaya psikoeğitim uygulanmalıdır. Serotonin geri alım önleyicileri: (sitalopram..)Panik bozukluğunun ilaç tedavisinde ilk seçenektir. Serotonerjik ve noradrenerjik geri alım önleyicisi: venlaflaksin Noradrenerjik ve seçici serotonin geri alım önleyicisi: Noradrenalin geri alım önleyicisi: Trisiklik antidepresanlar Benzodiazepinler MAO önleyicileri (ülkemizde yoktur.) Dinlediğiniz için teşekkür ederim.. Merve Gürkök