T.C İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ DERİ VE ZÜHREVİ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI MİKOZİS FUNGOİDES VE SÉZARY SENDROMU TANISI ALAN HASTALARDA HLA TİP TAYİNİ UZMANLIK TEZİ Dr. Ali Rıza BAŞARAN (FENJANCHİ) Tez Yöneticisi Prof. Dr. Server SERDAROĞLU İSTANBUL - 2015 i ÖNSÖZ Uzmanlık eğitimim süresince bilgi ve tecrübelerini benimle paylaşarak eğitimime büyük katkı sağlayan başta Anabilim Dalı Başkanımız sayın Prof. Dr. Yalçın TÜZÜN olmak üzere değerli hocalarım, sayın Prof. Dr. Ertuğrul H. AYDEMİR’e, sayın Prof. Dr. M. Cem MAT’a, kısa süre de olsa çalışma şansı yakaladığım sayın Prof. Dr. Oya OĞUZ’a, zamansız kaybıyla özlemle andığım sevgili hocam Prof. Dr. Aydın İŞÇİMEN’e, Doç. Dr. Burhan ENGİN’e ve Doç. Dr. Zekayi KUTLUBAY’a sonsuz teşekkür ve minnetimi sunuyorum. Tez danışmanım sayın Prof. Dr. Server SERDAROĞLU’na her konuda, her zaman, bilgi ve deneyimleriyle bana gösterdiği destek ve katkılarından dolayı ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Ayrıca bu çalışmada her türlü destek sağlayan, doku tipi tayini laboratuar sorumlusu sayın Yard. Doç. Dr. Erkan YILMAZ’a teşekkür etmek istiyorum. Uzmanlık eğitimim süresince birlikte çalışma zevkini yaşadığım bütün asistan arkadaşlarıma, servis hemşirelerimize ve personellerimize teşekkür ediyorum. Son olarak bugüne gelmemde en büyük katkısı olan, her an yanımda hissettiğim aileme, özellikle ağabeyime, sevgili eşim İmran BAŞARAN’a ve varlığıyla bana güç ve umut veren biricik oğluma sonsuz sevgilerimi ve teşekkürlerimi sunuyorum. Dr. Ali Rıza BAŞARAN (FENJANCHİ) İstanbul, 2015 ii İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ............................................................................................................................ ii TABLO LİSTESİ ........................................................................................................... iv ŞEKİL LİSTESİ.............................................................................................................. v KISALTMALAR ........................................................................................................... vi ÖZET ............................................................................................................................. vii SUMMARY .................................................................................................................... ix 1. GİRİŞ VE AMAÇ .................................................................................................... 1 2. GENEL BİLGİLER ................................................................................................ 2 3. 2.1. Epidemiyoloji ve Etyopatogenez ....................................................................... 2 2.2. Mikozis Fungoides’de Klinik Bulgular .............................................................. 7 2.3. Histopatolojik Bulgular ...................................................................................... 8 2.4. Prognoz ............................................................................................................ 10 2.5. Tanı ve Ayırıcı Tanı ......................................................................................... 10 2.6. Tedavi ............................................................................................................... 11 GEREÇ VE YÖNTEM ......................................................................................... 19 3.1. İstatistiksel Değerlendirme............................................................................... 22 4. BULGULAR .......................................................................................................... 23 5. TARTIŞMA............................................................................................................ 28 6. SONUÇ ................................................................................................................... 31 7. KAYNAKLAR ....................................................................................................... 32 iii TABLO LİSTESİ Tablo 1. Mikozis fungoides ve Sézary sendromunda TNMB sınıflaması ...................... 13 Tablo 2. Mikozis fungoides’te klinik evreleme .............................................................. 14 Tablo 3. Mikozis fungoides’de tedavi planı ................................................................... 14 Tablo 4. İstatistiksel olarak anlamlı bulunan HLA antijen listesi................................... 22 iv ŞEKİL LİSTESİ Şekil 1. Kromozom 6’daki HLA gen bölgesi (Expertreviews in molecularmedicine 2003 Vol. 5, Fig 1’den değiştirilerek alınmıştır) ....................................................................... 5 Şekil 2. EZ 1 advanced, DNA izolasyon cihazı .............................................................. 20 Şekil 3. Doku tiplemesi için çalışma aşamaları .............................................................. 21 Şekil 4.Luminex labscan100, HLA tiplendirme cihazı................................................... 22 Şekil 5. Mikozis fungoides tanılı hastaların cinsiyete göre dağılımı .............................. 23 Şekil 6. Mikozis fungoides tanılı hastalarda HLA-A antijeni saptanan hasta dağılımı .. 24 Şekil 7. Mikozis fungoides tanılı hastalarda HLA-B antijeni saptanan hasta dağılımı .. 25 Şekil 8. Mikozis fungoides tanılı hastalarda HLA-DR antijeni saptanan hasta dağılımı 25 Şekil 9. İstatistiksel olarak anlamlı bulunan HLA antijen serilerine göre hasta dağılımı ........................................................................................................................................ 26 Şekil 10. Mikozis fungoides tanılı hastaların, hastalık evresine göre dağılımı .............. 26 Şekil 11. İstatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilen hastalarda evrelere göre dağılım ........................................................................................................................................ 27 v KISALTMALAR MF : Mikozis fungoides SS : Sézary sendromu CD 4/7/8/26 : Cluster of differentiation HLA : İnsan lökosit antijeni MHC : Major Histocompatibility Complex HTLV : İnsan T hücre lenfotropik virüsü CDKN : Cyclin-dependent kinase inhibitor IFN : İnterferon IL : İnterlökin APC : Antijen sunan hücre TCR : T hücre reseptörü MICA/B : MHC class I polypeptide-related sequence A ve B'yi kodlayan gen TNF : Tümör nekroz faktör NK : Doğal öldurucu hücre CLA : Kütanoz lenfosit antijeni CCR : Chemokine receptor SLE : Sistemik lupus eritematozus TSEB : Total deri elektron ışınlanması PUVA : Psoralen ultraviyole A RE-PUVA : Retinoik asit-Psoralen ultraviyole A HDACi : Histondeasetilaz inhibitörü CHOP : Cyclophosphamide, Hydroxydaunomycin, Oncovin, Prednisone KTHL : Kütanoz T hücreli lenfoma ECP : Ekstrakorporealfotoferez PCR : Polimeraz zincir reaksiyonu SSO : Sequence Specific Oligonucleotides HIV : İnsan Bağışıklık Yetmezlik Virüsü vi ÖZET Giriş ve amaç: Mikozis fungoides en sık rastlanan primer T-hücreli deri lenfoma çeşididir. Etyolojisi tam olarak bilinmemektedir, kronik bir antijenik uyarı suçlanmaktadır. Hastalığın gelişiminde çevresel faktörler, viral ajanlar, uzun süre kimyasal temas ve genetik predispozisyon önemlidir. Çalışmanın amacı, tümör yanıtında ve immünitede önemli rol oynayan insan lökosit antijen (HLA) allellerinin mikozis fungoides ve Sézary sendromu ile ilişkisinin araştırılmasıdır. Gereç ve yöntem: Kliniğimizde takip edilen, mikozis fungoides ve Sézary sendromu tanısı olan 30 hasta yaş ve cinsiyet ayırımı olmadan çalışmaya dahil edildi. Hastalardan 2 ml kan alındı ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi doku tipi tayini laboratuarında HLA-A, B ve DR genlerinin alt tiplerine bakıldı. Kontrol grubu olarak renal transplantasyon ünitesinde takip edilen, her hangi bir genetik ve kronik hastalığı bulunmayan 30 hasta ile karşılaştırıldı. Çalışma grubunda HLA-A geninin 15 alleli, HLA-B geninin 22 alleli, HLA-DR geninin 14 alleli bakıldı. Kontrol grubunda ise HLA-A geninin 13 alleli, HLA-B geninin 18 alleli, HLA-DR geninin 11alleli bakıldı. Bulgular: Çalışmaya yaşları 20 ile 86 arasında değişen 19 (%63) kadın ve 11 (%37) erkek hasta alındı. Kadın hastaların yaş aralığı 20-67 (ortalama 43.4 ±4.4), erkek hastaların yaş aralığı ise 22-86 (ortalama 50.2 ±3.3) idi. Kontrol grubunda 23-60 (ortalama 44 ±2.1) yaş arasında renal transplantasyon ünitesinde takip edilen 30 erkek ve kadın yer aldı. HLA-A31 dört hastada (p=0.046), HLA-B51 onüç hastada (p=0.014) ve HLA-DR3 yedi hastada (p=0.017) pozitifti. Bu sonuçlar kontrol grubuna göre anlamlı bulundu. Sonuç: Çalışmamızda A grubundan A31, B grubundan B51 ve DR grubundan DR3 anlamlı bulundu. HLA-A geni ailesinin virüsler ve diğer hücre içi patojenlere karşı sitotoksik T-hücre yanıtında çok önemli rolü vardır. Ancak mikozis fungoides gibi tümöral hastalıklar ile ilgili kuvvetli bilgiler elde edilmemiştir. HLA-DR’nin asıl görevi yabancı ve antijenik özellikte olan peptidleri T-helper hücrelerine uygun antikor sentezi için sunmaktır. HLA-DR, dendritik hücreler, makrofajlar, B lenfositler ve langerhans hücreler gibi antijen sunan hücrelerde bulunmaktadır. İmmün yanıtta hücre uyarılmasında DR antijeninde aşırı bir çoğalma gözlenmektedir, bu nedenle DR antijenleri bir immün yanıt belirteçi sayılır. Mikozis fungoides’in etyolojisi tam vii bilinmesede HTLV-1 virüsü suçlanmıştır. HLA sistemindeki fonksiyon bozukluğu ve buna bağlı viral antijenlerin immün sistemine sunulmasında problem olması ve hastalığın ortaya çıkması teoriler arasındadır. Çalışmamızda mikozis fungoides ile ilişkili bulduğumuz HLA’ların pozitif olduğu diğer hastalıklar değerlendirildiğinde hastalıkların otoimmün veya inflamatuar olma gibi karakteristiği, prognozu ve tedaviye yanıtı ile bağlantılı olmadığı görülmektedir. MF için de farklı HLA tipleri ve alt grupları çalışılmıştır. Hasta sayımız pozitif olan HLA tipleri için hastalığın tanısı, seyri ve tedaviye dirençli parametreler açısından yorum yapmaya yeterli olmamakla beraber klinik araştırmacılara bu açıdan yardımcı olacak hedef HLA alt tipleri çalışmamızdan elde edilebilir. viii SUMMARY Introduction: Mycosis fungoides is the most common variety of primary cutaneous lymphoma. Malignant cells are phenotypes of CD4 + T-helper lymphocyte. The etiology is not fully known, buta chronic antigenic stimulation are accused of Environmental factors, viral agents, long time chemical contacts and genetic predispositionsare relevant. The diseaseconsists of three phases: patches, plaques and tumors. The purpose of the study, tumor response and immunity plays an important role in the human leukocyte antigen (HLA) to investigate the relationship with mycosis fungoides and Sézary syndrome of alleles. Objective: Followed in our clinic, mycosis fungoides and Sézary syndrome has been included in the study 30 patients with age and gender seperating the 2 ml of blood was taken for determination of HLA tissue type determination in the laboratory. Followed in renal transplantation unit in the control group were compared with 30 patients without any genetic and chronic diseases. In the study group, 15 alleles of the HLA-A gene, 22 alleles of the HLA-B gene, the HLA-DR gene 14 allel views. In the control group of 13 alleles of the HLA-A gene, the HLA-B gene 18 allel, 11allel of HLA-D gene was measured. Methods: The study, aged between 20 and 86, 19 (63%) women and 11 (37%) were men. Age range of female patients was 20-67 (mean 43.4 ± 4.4) and the age range of male paitents was 22-86 (mean 50.2 ± 3.3). In the control group 23-60 (mean 45) years of age, followed by 30 men and women took part in renal transplantation unit. HLA-A31 in four patients (p = 0.046), HLA-B51 in thirteen patients (p = 0.014) and HLA-DR3 in seven patients (p = 0.017) were positive. These results were significant compared to the control group. Results: In our study, the group of HLA-A A31, the group of HLA-B B51 and the group of HLA-D DR3, were significantly. The HLA-A gene family of viruses and other intracellular pathogens cytotoxic T-cell response is a very important role. However was obtained strong about tumoral diseases such as mycosis fungoides. HLA-DR is the main task to provide for appropriate antibodies to the peptide synthesis of the foreign Thelper cells and antigenic properties. There is HLA-DR on antigen-presenting cells such as, dendritic cells, macrophages, B lymphocytes and Langerhans cells. Immune ix response in a hyperproliferative cell stimulation is observed in DR antigens, so DR antigens considered a marker immune response. The etiology of mycosis fungoides in full unknown, was charged with HTLV-1 virus. Dysfunction problems in the HLA system and be presented to the immune system and the appearance of antigenassociated viral disease is one of the theory. In our study, we found a positive HLA antigens associated with mycosis fungoides. We compare it with other diseases that are not associated with such as autoimmune and inflammatory features, prognosis and response to treatment. Our number of patients positive for HLA types diagnosis, prognosis and treatment resistance in terms of the parameters is not enough to make comment, however, clinical researchers will help in this regard can be obtained from our target HLA subtypes work. x 1. GİRİŞ VE AMAÇ Mikozis fungoides nadir görülen derinin primer T hücreli lenfoması olup ilk kez 1800’lu yıllarda Alibert tarafından tanımlanmıştır. Derinin T hücreli lenfomaları primer deri lenfomalarının %75-80 kadarını oluşturmaktadır. En çok saptanan fenotipik özellik CD4 pozitifliğidir. Bu tabloların en sık görülen tipleri mikozis fungoides (MF) ve Sézary sendromu (SS) dur. Malign CD4+/CLA+/CCR4+ T hücre fenotipiyle ve CD7 ve/veya CD26 yüzey işaretlerinin kaybıyla karakterizedir. Hastalığın mikozis fungoides olarak isimlendirilmesi 1806 yılında Alibert tarafından tümöral evresinde görülen mantar benzeri lezyonlardan kaynaklanmaktadır. Mikozis fungoides erken evrelerde deriyi tutan yama ve plaklar ile karakterize bir hastalıktır, belli bir süre sonra lezyonlar tümöral şekil kazanıp ilerleyebilir. Daha sonra iç organları ve lenf nodlarını tutarak yayılım gösterir (1). Çalışmanın amacı, tümör yanıtında ve immünitede önemli rol oynayan inasan lokosit antijen (HLA) allellerinin mikozis fungoides ve Sézary sendromu ile ilşikinin araştırılmasıdır. 1 2. GENEL BİLGİLER 2.1. Epidemiyoloji ve Etyopatogenez Primer T hücreli deri lenfoması, non-hodgkin lenfoma karakterinde olup tüm deri lenfomaların %80’ini oluşturur. Mikozis fungoides ve Sézary sendromunun yıllık insidansı 3-4 milyondur (3). Popülasyon olarak daha çok yaşlı kimselerde görülsede (55-60 yaş arası) nadiren çocukluk çağında da rastlanmaktadır (1). Erkeklerde daha sık görülür (2:1) Hastalığın etyolojisi hala tam olarak bilinmemektedir. Birçok teori ve hipotez öne sürülmüş, ancak kanıtlanmamıştır. Uzun yıllar mikozis fungoides, epidermiste başlangıçta bir inflamatuar yanıtın yol açtığı T hücre proliferasyonu ve sonucunda malign bir klonun oluşmasına neden olan kronik antijenik stimülasyona bağlı bir hastalık olarak düşünülmüş, ancak yapılan çalışmalarda bu olası antijenlerin doğası hala açıklanamamıştır (4,5). HTLV-1 infeksiyonu ilişkili T hücreli lösemi/lenfoma ile benzerlikler göstermesi nedeniyle mikozis fungoideste viral etyoloji öne sürülmüş ancak bunu tam olarak destekleyecek bulgulara da ulaşılamamıştır (6). Patogenezde ileri sürülen genetik mekanizmayı açıklamak için yapılan çalışmalarda ileri mikozis fungoides olgularında P53 ve CDKN2A genlerdeki değişiklikler tanımlanmıştır (5,6). Daha çok Sézary sendromu olan hastalarda ve bazı MF hastalarında 10. kromozom üzerinde kusurlara rastlanmıştır. Mikozis fungoides patogenezinde rol oynayan immünolojik faktörler incelendiğinde CD8 pozitif T hücrelerinin mikozis fungoidesteki anti tümör yanıtta önemli rolü olduğu görülmüştür (7). Dermal infiltratta CD8+ hücrelerin yüzdesi ile iyi prognoz arasında pozitif bir ilişki olduğu tanımlanmıştır. CD8+ hücreler anti-tümör etkinliklerini hem direkt sitotoksik etki hem de özellikle IFNgama gibi sitokinlerin üretimi ile gösterirler. Yapılan son çalışmalarda Sézary sendromu ve tümöral dönem mikozis fungoidesteki neoplastik T hücreleri CD4+ T hücrelerinden köken aldığı ve tip 2 sitokin ürettiği ve bu bulguya dayanılarak sitokin profilinin plak döneminde tip 1 iken, tümöral dönemde tip 2’ye kaydığı öne sürülmüştür. Sitokin üretiminin tümöral mikozis fungoideste tip 2’ye kayması, Th2 konsantrasyonun da artışa, Th1 hücre aracılı anti-tümör cevabın zayıflamasına ve ileri evre mikozis fungoides hastalarında gözlenen immünsüpresyona katkıda bulunur. Ayrıca neoplastik T hücrereleri üzerindeki Fas ekspresyon veya fonksiyon kaybı anti-tümör yanıttan 2 kaçmalarını kolaylaştıran faktörlerden biridir (1,8,9). Deri biyopsilerinin kültür ve immünohistokimyasal çalışmalarında T hücreli deri lenfomalı hastalarda IL-7 ve IL-15 varlığı tespit edilmiştir. Her ikisi de T hücreleri için büyüme faktörü özelliği göstermektedir (10,11). Ayrıca bu hastalarda çözünür IL-2 reseptör miktarında artış saptanmış ve yapılan bir çalışmada sIL2R seviyesi ile hastalığın klinik gidişi ve prognozu arasında korelasyon bulunmuştur. Tedavi sonrası başarı sağlanan hastalarda ise sIL2R seviyelerinin normale indiği gösterilmiştir. sIL2R düzeyinin yüksekliğinin kötü prognozla ilişkili olduğu ileri sürülmüştür (12-15). Major Doku Uyuşum Kompleksi (MHC) Majör Doku Uyuşum Kompleksi MHC, şimdiye kadar çalışılan bütün omurgalılarda bulunan, bağışıklıkla ilgili veya ilgisiz fonksiyonları olan bir grup gendir (16). 1931 yılında Landsteiner eritrosit antijenlerini keşfetmiş, kan transfüzyonu için grup uyuşumunun gerekliliğini ve doku-organ transplantasyonu içinde doku antijenlerinin uyumundan söz etmiştir. 1930’lu yıllarda Peter A. Gorer ve George D. Snell farelerde doku antijenlerinin varlığından söz etmiş ve bunların gen bölgesine doku uyuşum kompleksi adını vermişlerdir (17). Farelerde 17. kromozomdaki bu H-2 gen bölgesinin sentezini sağladığı doku antijenlerine de MHC antijenleri denmiştir (17-21). MHC bağışıklığı denetlemekte ve doku uygunluğunda rol oynamaktadır (22). Bu alloantijenler insan lökositleri üzerinde bulunduklarından, insan lökosit antijenleri (HLA) olarak tanınırlar. Sonraları bu insan genlerinin haritasını çıkartmak için aile çalışmalarından yararlanılmıştır. Serolojik yaklaşımla bu ilk üç gen HLA-A, HLA-B ve HLA-C olarak isimlendirilmiştir. İkinci üçlü, adı geçen gen bölgesinin hemen yanında yer almakta ve HLA-D olarak isimlendirilmektedir. Bu bölgenin varlığı karma lökosit reaksiyonlarında yabancı T hücrelerinin ani artması ile belirlenmiştir (23). Alloantijenlerce ortaya çıkartılan ve HLA-D bölgesinde haritalanmış ilk gen ürünü HLA-D ilişkili veya HLA-DR olarak isimlendirilir. Diğer iki gen sırasıyla HLA-DQ ve HLA-DP olarak isimlendirilir. Bu isimlendirme alfabetik sıraya göre yapılmıştır. HLA bölgesi insanlarda MHC, farelerde H-2 bölgesi olarak bilinir. Farklı HLA ve H-2 lokusları yapısal ve fonksiyonel olarak homologdur. Özel olarak insan HLA-A, B ve C’leri fare H-2K, D ve L'lerine benzer ve Sınıf I MHC molekülleri olarak isimlendirirken insan HLA-DP, DQ ve DR' leri fare I-A, I-E'lerine benzer ve Sınıf II molekülleri olarak isimlendirilirler (23-25). MHC moleküllerinin başlıca fonksiyonu, T3 lenfositlerinin peptide bağlanmasını sağlamaktır. T hücrelerinin infekte hücreleri tanıyabilmesi için hücre yüzeyinde viral antijenlerle birlikte MHC antijenlerinin de olması gerekir. T hücrelerinin yabancı antijenleri tanımasında, herhangi bir bireyde olgun T hücreleri yabancı antijenleri tanıyıp onlara yanıt verirken, yerel proteinlere tepki göstermezler. Olgun T hücrelerinin antijen tanıma dağarcığı, vücudun kendi MHC moleküllleri ile birleşmiş kendi proteinlerine aktivite gösteren, T hücrelerinin daha timik gelişme aşamasında eliminasyonu, buna karşın vücudun kendi MHC molekülleri ile birleşmiş yabancı peptidlere etki gösteren T hücrelerinin ise yine aynı aşamada seçilmesi ile meydana getirilir. Gelişen T hücrelerine tanıtılabilen peptit sayısı bireyin ebeveynlerinden aldığı ve bu peptidlere tutunabilen MHC moleküllerinin çeşitliliğine bağlı olduğundan, MHC molekülleri olgun T hücresi dağarcığı meydana getirerek belirli antijenlere yanıt vermede önemli bir yere sahip olabileceği bildirilmektedir (26-28). Bağışıklık yanıtının oluşması ve düzenlenmesinden esas olarak üç molekül sorumludur. Bunlar, MHC molekülleri, T hücre reseptörleri (T-cellreceptor – TCR) ile bağışıklık yanıtının başlama ve sonlanmasında belirleyici rol oynayan peptid yapıdaki antijenlerdir (29,30). Bu mekanizmanın çalışmasında rol oynayan 4 temel hücre, antijen-sunucu hücreler (antigen presenting cell – APC), yardımcı T lenfositler (T hepler cell- Th, CD4+), B lenfositler ve öldürücü / baskılayıcı T lenfositlerdir (cytotoxic / supressor T cell - Ts, CD8+). Antijen sunucu hücreler (APC), mikroglia, dendritik hücreler ve makrofajlardan oluşur, ancak özel koşullarda diğer bağışıklık sistemi hücreleri de (örneğin B lenfositler) APC olarak fonksiyon gösterebilirler. APC'ler yüzeylerinde MHC Sınıf II (MHC-II) moleküllerini taşırlar. Peptid yapısındaki antijen ile birlikte bir birleşik yapı oluşturan MHC-II’ler, TCR’ler yoluyla Th’leri uyarırlar. Bu uyarı için ayrıca yardımcı sinyaller de gerekmektedir (29,31,32). Uyarılan yardımcı T lenfositler (Th, CD4+) prolifere olur ve "lenfokin" olarak adlandırılan çözünür maddeler (örneğin interlökinler) salgılar ve bu yolla bir dizi bağışıklık reaksiyonunun başlatılmasının yanısıra B hücrelerini de uyararak antikor sentezlenmesine yardım ederler. Th lenfositlerin değişik altgrupları (Th0, Th1 veya Th2) değişik lenfokinler salgılar ve lenfokin tipine göre de farklı etkiler gösterirler (31). B lenfositlerin görevi antikor salgılamaktır ve uyarılmaları için 2 çesit sinyal gerekmektedir (29-31): 4 1) Uygun Th lenfosit B hücresi ile ilişkiye girer ve lenfokinler yoluyla uyarıcı sinyaller gönderir (T hücresine bağımlı). 2) İlgili antijen, B hücre yüzey reseptörlerine veya antikorlara bağlanır (T hücresinden bağımsız), APC’lerin dışındaki diğer hücreler MHC-II yerine MHC-I’leri taşırlar, bunlar aracılığı ile de infekte eden antijenik yapıdaki maddeleri yüzeylerinde sunarlar. Öldürücü / baskılayıcı T lenfositler (Ts,CD8+), patojen ile infekte olan hücrelerin ortadan kaldırılmasından sorumludur ve Th lenfositlerin aksine, MHC-I molekülleri ile birleşen antijenik peptid moleküllerini tanıyarak aktif hale dönüşürler. CD8+ hücrelerin bir diğer rolü de bağışıklık reaksiyonunu doğru zamanda yavaşlatmak ve durdurmaktır (29,31,32). Bağışıklık dışındaki fonksiyonları arasında, dikkate değer biri; hücre yüzeyinde diğer reseptörlerle (değişik hormon reseptörleri, epidermal büyüme faktörü ve transferrin faktörleri) etkileşimidir (33). MHC insanlar ve farelerde çiftleşmede seçmeye etkili olarak üremeyi önlemektedir (34). HLA Antijen Sistemi MHC tüm omurgalıların genomunda yer alan, en yüksek polimorfizme sahip olan ve evrim süresince en iyi korunmuş bölgelerden biridir. Kromozom 6’nın kısa kolunda, 6p21.3 bölgesinde yer alır ve yaklaşık 4000 kb uzunluktadır. Telomerdens entromere doğru dizilim, sırasıyla Sınıf – I, III, II bölgeleri şeklindedir (35). Şekil 1. Kromozom 6’daki HLA gen bölgesi (Expertreviews in molecularmedicine 2003 Vol. 5, Fig 1’den değiştirilerek alınmıştır) 5 MHC Sınıf–I bölgesi, tüm çekirdekli hücrelerde, kısmen de trombositlerde ve retikülositlerde bulunur. Klasik genler olarak nitelenen HLA-A, -B , -C ve non-klasik olarak tanımlanan HLA-E, -F, -G genlerinin ağır zincirlerini ve bunlara ek olarak MICA, MICB, çok sayıda yalancı gen ve ayrıca işlevleri iyi anlaşılmamış bir çok geni kodlamaktadır. Bütün molekül 2 polipeptid zincirden oluşmuştur. Ağır zincir bir glikoproteindir. Ağır zincire eşlik eden B2-mikroglobülin molekülü ise MHC bölgesi dışında, kromozom 15’den kodlanmaktadır. Bunlar birbirlerine non-kovalent bağlarla bağlanmışlardır. MHC Sınıf–II bölgesi, daha az doku dağılımına sahiptir. HLA-DR, -DQ, -DP, DM ve -DO genlerinin a ve b zincirleri kodlanmaktadır ve bütün B hücreler, makrofajlar ve dendritik hücreler gibi profesyonel antijen sunan hücrelerde bulunurlar (APCs). Birbiri ile non-kovalent bağlanmış alfa ve beta adlı iki polipeptid zincirinden oluşur. MHC Sınıf–III bölgesinde ise kompleman C4 ve C2, Faktör B, 21- hidroksilaz, TNF ve Ksp 70 genleri kodlanmaktadır. MHC içinde yer almasının nedeni henüz anlaşılamamıştır. HLA genleri, Mendelian kalıtım ve eş baskın özelliği gösterirler. Kalıtım haplotipler olarak birbirine bağlı gen blokları halindedir. Her birey bir maternal bir de paternal haplotip alarak her ikisini de eksprese eder. İmmün sistemin en önemli işlevi kendine ait ve yabancı olanı birbirinden ayırabilmektir. Virüslerle infekte olan hücrelerin veya neoplastik hücrelerin T- hücrelerinden kaçabilmek için kullandıkları bir yöntemde HLA moleküllerinin ekspresyonunda azalmaya gitme işlevi olduğu tespit edilmiştir (34,35). Bu konudaki en önemli işlevleri şunlardır: a. Timustaki olgunlaşma sürecinde, T-hücresi reseptörü (TCR)– MHC afinitesi düzeyinde kontrol edilen apoptozis işlemleri sonucu, yalnızca kendi MHC molekülleri üzerinde yabancı peptidleri tanıyıp yanıt verir. b. T-hücrelerine antijen sunumu: T hücrelerinin peptidleri tanıyabilmeleri için, antijenin öncelikle antijen sunan hücrelerde işlenip MHC üzerinden T hücresine sunulması gerekmektedir. Böylece işlenmiş antijenler Sınıf I molekülü ile CD8+ Thücrelerine sunulur ve hücrenin eliminasyonu sağlanır. HLA-DM ile Sınıf II molekülüne bağlanarak bu kez CD4+ T hücrelerine sunularak eliminasyon sağlanır. 6 c. Doğal öldürücü hücre (Natural Killr cell- NK) aktivasyonunu düzenler. d. Gebelikte, plasental trofoblastlar HL- A, B, C gibi Sınıf I molekülleri eksprese etmediklerinden, fetüsü T lenfosit saldırısından korurlar. e. Kendisinden farklı MHC antijenini taşıyan organizmayı tercih ederek yeni kuşaklara daha geniş çeşitlilik sağlarlar (35). HLA ile Çeşitli Hastalıklar Arasındaki İlişkiler HLA antijeni ve hastalık ilişkisi 1970’li yıllarda araştırılmaya başlanmıştır. Özellikle bazı otoimmün hastalıklarla ilişkili olduğu bilinmektedir. 1967 yılında HLAB5 ve Hodgkin, 1970’lerde HLA-B27 ve ankilozan spondilit ilişkisi araştırılmıştır. İnsüline bağımlı diabetes mellitus için HLA-DR2 koruyucu rol oynarken, HLA-DR3 ve DR4’ün kolaylaştırıcı rol oynadığı saptanmıştır. HLA antijenleri ve hastalıklarla ilişkisi konusunda olası mekanizmalar şunlardır: a. HLA antijenlerinin hastalığa yol açan etmene yapısal benzerli kgöstermesi (HLA B27-ankilozan spondilit) b. Patojen için reseptör özelliği göstermesi c. HLA antijenlerince kontrol edilen immün yanıt genlerinin aşırı ya da zayıf reaksiyon göstermeleri (HLA DR-multipl skleroz) d. HLA bölgesindeki proteinlerde kusurlar oluşu ya da bu proteinlerin var olmaması (HLA A3-İdiopatik hemokromatozis) e. HLA Sınıf 3 bölgesindeki genlerle ilgili kompleman sisteminde var olan kusurlar (C2, C4 yetersizliği- SLE) f. Human diferansiyasyon genlerinin anormal allellerinin söz konusu olması (HLA DW7-testiküler teratokarsinom) g. HLA Sınıf 2 antijenlerinin uygunsuz ekspresyonu h. HLA antijenlerinin yetersiz ekspresyonu ve tümörlerin denetimden kaçışı (35). 2.2. Mikozis Fungoides’de Klinik Bulgular Klinik olarak 3 farklı evreden; yama, plak ve tümör evrelerinden oluşmuş olup bazen birden fazla evre aynı anda görülebilir. Erken yama evresinde eritemli, hafif skuamlı, değişik çaplarda, tek veya multipl maküler lezyonlar izlenebilir. Lezyon rengi 7 pembeden mor-kırmızıya kadar değişebilir (36-38). Özellikle güneş görmeyen bölgeler ve intertrijinöz alanlar dominant olarak tutulan bölgelerdir. Döküntüler kaşıntılı veya asemptomatik olabilir. Lezyonlar geçici olabilir ve bazen spontan olarak sikatris bırakmadan iyileşebilir. Bu evrede tanı koymak gerçekten zor olabilir, hatta bazı hastalar 10-20 yıl boyunca kronik dermatit olarak tedavi görebilir (ekzema, atopik dermatit, psoriasis, kontakt dermatit gibi). Bazen tanıyı kesinleştirmek için birkaç biyopsi alınması gerekebilir. Yama tarzı lezyonlar birkaç ay veya yıl içinde plak lezyona dönüşür veya gerileyebilir. Plak lezyonlar keskin sınırlı, endure, kırmızı-mor renklidir. Bu evredeki plaklar spontan gerileyebilir veya bileşerek daha büyük boyutta, serpiginöz sınırlı, ortası soluk, periferde aktivite gösteren plak lezyona dönüşebilir (38,39). Purpurik hiperpigmentasyon, hipopigmentasyon veya poikiloderma görülebilir. Tümöral lezyonlar vücudun her hangi bir yerinde görülebilir, ancak yüz ve vücut kıvrımlarını tercih eder (aksilla, kasık, antekübital fossa, kadınlarda meme altı). Tümöral lezyonlar daha önceden varolan plak ve yamalardan da gelişebilir, bu bulgu tümörün vertikal büyümesine bir işaret olabilir (3,40). Nodüller kırmızı- kahve renkli, pürüzsüz yüzeyli olabilir, ancak bazen ülserasyon gelişmiş olup sekonder infeksiyonlar gelişebilir. Hastalığın ilerleme hızı değişik olabilir ancak bir gerçek vardır ki yama ve plak evreye göre tümöral evre daha agresif seyreder. Eritroderma yeni başlamış olabilir veya MF zemininde gelişebilir (42,43). 2.3. Histopatolojik Bulgular Hastalığın evresine göre histopatolojik bulgular değişiklik göstermektedir. Erken lezyonlarda üst dermiste yama tarzında likenoid veya band şeklinde çoğunlukla lenfositlerden oluşan infiltrasyon görülmektedir. Küçük-orta boy kıvrıntılı (serebriform) ve bazen hiperkromatik nükleuslu atipik hücreler az sayıda görülür ve daha çok epidermiste toplanır (epidermotropizm). Epidermiste akantoz ve rete sırtlarında elongasyon mevcuttur. Önemli bulgulardan biri üst dermisteki lenfositlerin nükleuslarından daha büyük nükleuslu intraepidermal lenfositlerin varlığıdır. Papiller dermiste fibrozis vardır (1,40). İnfiltre plak döneminde epidermotropizm daha belirgin hale gelmektedir. Bu durum atipik hücreler tarafından epidermisin selektif kolonizasyonu olarak tanımlanır ve sıklıkla bazal hücre tabakası etrafında tek hücre kolonizasyonu ile veya epidermis içinde pautrier mikroabseleri olarakta adlandırılan atipik T hücre kümeleri ile 8 karakterizedir. Mikozis fungoides plakları üst dermiste yoğun band şeklinde infiltrat ile karakterizedir. Bu evredeki en sık bulgu intraepidermal lenfositlerin langerhans hücrelerinin etrafında pautrier koleksiyonları şeklinde düzenlenmesidir. Tümöral evrede tüm dermis ve subkutan dokuyuda içeren yoğun, diffüz veya nodüler infiltrat mevcuttur. Epidermotropizm görülmeyebilir. CD30- veya CD30+ diffüz büyük T hücreli lenfomaya dönüşüm gösterebilirler ve bu durum kötü prognozludur. Mikozis fungoidesteki neoplastik hücreler CD3+, CD4+, CD45RO+, CD8- bellek T fenotipindedir. Nadir olgularda CD3+, CD4- ve CD8+ olgun T hücre fenotipindedir. İmmünfenotiplendirme erken mikozis fungoides olgularında tanıya daha az yardımcıdır. Plak ve tümöral lezyonlardaki bazı neoplastik T hücreleri CD30 antijeni eksprese edebilirler. Derinin primer CD30 lenfoproliferatif hastalıkların aksine mikozis fungoideste CD30 ekspresiyonunun hiçbir prognostik değeri yoktur (1,40,44). Sézary sendromu tanısında ise deri biyopsisi çok yararlı değildir. Erken eritrodermik evrede az sayıda perivasküler lenfosit infiltrasyonu mevcuttur. Bazen spongiyöz görülebilir. Geç dönemdeki bulgular mikozis fungoidese benzemekte ancak atipik serebriform lenfositler fazladır. Periferik kanda dolaşan anormal lenfositler Sézary hücresi olarak adlandırılır. Küçük (8-11 µ) ve orta (12-14 µ) boy Sézary hücreleri bir çok hastada aktive T hücrelerini taklit edebilirler. Bu nedenle rutin yayma preparatlarında tanı konmak zor olabilir. Ancak büyük Sézary hücreleri (15-20 µ) yaymada kolayca fark edilir. Pereiferik kanda serebriform mononükleer hücreler aktinik retiküloid, dermatit veya psoriasise bağlı eritroderma veya ciddi ilaç reaksiyonları gibi inflamatuar olaylarda görülebilir, ancak atipik hücre görülme oranları Sézary sendrmundan daha düşüktür. Normal sağılıklı bireylerin periferik kanında morfolojik olarak Sézary hücrelerine benzer T hücreler görülebilir. Sézary sendromu tanısı için Sézary hücrelerinin >1000/ mm³ veya total lenfositlerin %5-20’si olması önemlidir. Sézary hücre sayısı 1000/mm³ altında olduğu olgular ‘pre-Sézary sendromu’ olarak adlandırılır. Sézary hücrelerinin immünofenotipi genellikle CD3+, CD4+, CD7-, CD26ve bazen de CD7+ ve CD8+ antijenleri şeklindedir. CD4/ CD8 oranı CD4 lehine artmıştır. Bu oranın 10’un üzerinde olması tanı koydurucu olmamakla beraber T hücre lenfomasını inflamatuar olaylardan ayırmak için kullanılabilir. Bir çalışmada bu oran inflamatuar dermatozlar, pre-Sézary sendromu ve Sézary sendromunda sırası ile 7.4, 8.5, 49 olarak belirlenmiştır. Ortalama oran arttıkça testin spesifitesi artmakta ancak sensitivitesi azalmaktadır. 9 T hücre reseptör gen analizi psödolenfomaları gerçek lenfomalardan ayırmada önemlidir. Southern blot yöntemi ile T hücre klonları %5-10 hastada gösterilemeyebilir, ancak PCR yöntemi ile T hücre klonları bütün hastalarda gösterilebilir. Son yıllarda Sézary sendromu tanısında tanımda belirtilen triada ek olarak periferik kanda deri ile benzer T hücre klonu gösterilmesi gerektiği üzerinde görüş birliğine varılmıştır. Yapısal ve daha çok sayısal klonal kromozom anomalileri Sézary sendromlu olgularda %50 oranında saptanmıştır. Anormal bir karyotip kötü prognoz işareti olarak değerlendirilebilir (1,3,44). 2.4. Prognoz Mikozis fungoideste hastalığın prognozu, hastalığın evresi, deri lezyonlarının tipi, yaygınlığı ve deri dışı tutulumuna bağlıdır. Hollanda’da yapılan bir çalışmada 309 mikozis fungoides hastası takip edilmiştir; 10 yıllık sağkalım sınırlı yama / plak olanlarda %97, generalize yama / plak olanlarda %83, tümör evresindeki hastalarda (lenf nodu tutulumu olmayan) ise %42 olarak saptanmıştır (42,43). 2.5. Tanı ve Ayırıcı Tanı Mikozis fungoides tanısı histopatolojik ve immünohistiyokimyasal yöntemler ile konulur. Ayırıcı tanıda 3 grup hastalık düşünülmelidir: 1. Grupta benign dermatozlar yer almaktadır. Ekzema, psoriasis, yüzeyel mantar infeksiyonları ve ilaç reaksiyonları yer almaktadır. Bu grup hastalıklar özellikle erken evre mikozis fungoides’in klinik bulguları ile karışabilir. Ayrıca büyük plak parapsoriasis ile de karışabilir. Ancak histopatolojik incelemede ayırt edilir. Yapılan çalışmalarda büyük plak parapsoriaisis vakalarının %10’u mikozis fungoidese dönüşebildiği görülmektedir. 2. Grupta genelde benign olan ancak histopatolojik olarak mikozis fungoidese benzer özellik gösteren hastalıklar yer almaktadır. Lenfomatoid kontakt dermatit, lenfomatoid ilaç reaksiyonları ve aktinik retiküloid bu grupta sayılabilir. 3. Grupta diğer T-hücreli deri lenfomalari yer alır (36). 10 2.6. Tedavi Mikozis fungoidesde tedavi protokolü hastalığın evresi, hastanın yaşı ve genel durumuna bağlı olarak düzenlenir. Buna göre 3 farklı tedavi türü bulunmaktadır. Deriyi hedefleyen tedavi, sistemik kemoterapi ve biyolojik tedaviler (45-47). Deriyi hedefleyen tedaviler Topikal Kortikosteroid: Erken evre yama ve ince plak lezyonları olan hastalara topikal tedavi uygulanması genelde yeterli bir tedavi yöntemidir. Erken plak ve yama evredeki hastalarda %60 remisyon bildirilmiştir. Geri kalan hastalara yardımcı tedavi eklenir (47,48). Topikal Kemoterapi: Bu amaçla mekloretamin (nitrojen mustard), karmustin kullanılmaktadır. Nitrojen mustard’ın suda çözünmüş ve pomad bazında preparatları mevcut olup remisyon oranı %60-80 arasında bildirilmiştir. Ancak irritasyon, allerjik kontakt dermatit, uzun süre kullanmasına bağlı deri kanser riskinde artış gibi yan etikleri mevcuttur. Karmustin ile tedavilerde de benzer başarı oranları mevcut olup, telenjiyektazi ve miyelosüpresyon gibi yan etkileri olabilir (49,50). Radyoterapi: Total deri elektron ışınlanması (TSEB) 4-6 mev enerji kullanarak deriye lokalize hastaların tedavisinde kullanılmaktadır. Bu tedavi özellikle evre IA-B’de etkin olup yanıt oranı %80’in üzerindedir. Fototerapi ve topikal kemoterapi bir çok merkezde uygulanmakta olup, TSEB tümöral evrede kullanılmaktadır. Yan etki olarak eritem, geçici saç ve tırnak dökülmesi ve terleme fonksiyonu kaybı sayılabilir (46,51). Fototerapi: Birkaç fototerapi çeşidi tedavi amacıyla kullanılmaktadır (PUVA, dar ve geniş band UVB ve UVA1). Eritrodermik mikozis fungides’de ekstrakorporeal fotoferez (ECP) etkili bir tedavi olabilir. PUVA erken evre mikozis fungoides, özellikle evre IA-IIA’da tercih edilmelidir. Tam yanıt oranı %80-90’dır. Tümör evresinde PUVA’nın tek başına kullanılması fazla etkili olmamaktadır, ancak IFN-alfa veya sistemik retinod veya radyoterapi ile kombine edildiğinde iyi sonuçlar elde edilmiştir. Yama evresindeki hastalarda geniş band UVB (300-320 nm) tercih edilmelidir (yanıt oranı %75). Ayrıca birçok çalışmada dar band UVB (311 nm) ve UVA1 tedavilerinin erken evre MF’de etkili olduğu saptanmıştır (52,53). Sistemik tedavi: Bu grupta, neoplastik T hücrelerine karşı konağın bağışıklık tepkisini güçlendirmek amacıyla kullanılan biyolojik ajanlar bulunmaktadır. Sitokinler 11 (IFN-α, IL-12), retinoidler, immünotoksinler (denileukin diftitox) ve zanolimumab (anti-CD4) ve alemtuzumab (anti-CD52) gibi monoklonal antikorlar bu grupta sayılabilir. Mevcut kanıtlar, tümör hücresi yok edilmesi amaçlı geleneksel tedaviler ile bir arada değerlendirildiğinde, biyolojik ajanlar en etkili ilaç grubu olarak saptanmıştır. Interferon: IFN- alfa haftada 3 kez 3-9 milyon ünite subkutan olarak uygulanmaktadır. Yan etki olarak grip benzeri belirtiler, saç dökülmesi, kırgınlık, depresyon ve kemik iliği süpresyonu olarak karşımıza çıkabilir, ancak bu yan etkiler hafif olmakla beraber geri dönüşümlüdür. Tek başına kullanımda yanıt oranı %50 (%17 tam remisyon) olarak bildirilmiştir, ancak PUVA ile kombine tedavilerde başarı oranı daha yüksektir (54). Retinoidler: Bu grupta1. ve 2. jenerasyon (isotretinoin, etretinat, acitretin) ve yeni gelişen selektif retinoid reseptör aktivatörü RXR olan beksaroten, kullanılmaktadır. PUVA ile birlikte (Re-PUVA) kullanımında yanıt oranları PUVA monoterapisi ile yaklaşık aynıdır. Bir çok merkezde beksaroten kullanmaya başlansada karşılaştırmalı çalışma şimdiye kadar yapılmamıştır. Yama ve ince plakları olan hastalarda topikal beksaroten kullanılabilir ancak yüksek fiyatı göz önünde bulundurulmalıdır (46,55). Denileukin diftitox: Bu ilaç bir antineoplastik ajan olup, IL-2 reseptörüne bağlanarak difteri toksininini hücre içine sokulmasını sağlamaktadır. Bu amaçla bazı lösemi ve lenfoma tedavilerinde kullanılmaktadır. 1999 yılında FDA tarafından Thücreli deri lenfomaların tedavisinde kullanılmak üzere onay almıştır. Mikozis fungoides tedavisinde tam yanıt oranı yaklaşık %30 civarındadır. Yan etki olarak kapiller kaçış sendromu, ateş ve sıvı retansiyonu sayılabilir (45,46,56). Histon deasetilaz inhibitörü: HDACi adıyla tanınan yeni jenerasyon ilaçlardır. Kanser tedavisinde kullanılan bu ilaçlar bazı enzimleri inhibe ederek hücresel proliferasyonu, farklılaşmayı, migrasyon ve apopto zisi kontrol eden genlerin ekspresyonunu etkilemektedir. Vorinostat ve depsipeptid hakkında yapılan çalışmalarda tedavi yanıtı yaklaşık %35 olarak belirlenmiştir. Yorgunluk, GİS semptomları ve geçici trombositopeni yan etkilerindendir (46,57). Sistemik kemoterapi: Sistemik çoklu ajan kemoterapi tedavisi sadece belirgin lenf nodu veya organ tutulumu olan veya progresif tümöral kitleleri olan ve diğer tedavilere yanıt vermeyen hastalarda tercih edilmektedir. En çok tercih edilen tedavi protokolü CHOP’dur (Cyclophosphamide, 12 Hydroxydaunomycin [Doxorubicin], Oncovin[Vincristine], Prednisone). Genç hastalarda dirençli veya progresif mikozis fungoides ve Sézary sendromu olan hastalarda allojenik hematopoetik kök hücre transplantasyonu düşünülebilir. Devamlı yanıt bildirilmesine rağmen tedavi yönteminin pahalı olması, sadece bazı seçilmiş hastalarda yapılması uygundur (45,46). Tablo 1. Mikozis fungoides ve Sézary sendromunda TNMB sınıflaması T (deri) T1 Lokal yama/ plak (toplam deri yüzeyinin <%10) T2 Generalize yama/ plak (toplam deri yüzeyinin ≥ %10) T3 T4 Tümör Eritroderma N (lenf nodu) N0 N1 N2 N3 Lenf nodu tutulumu yok Büyümüş lenf nodu var, histolojik tutulum yok Büyümüş lenf nodu yok, histolojik tutulum var Büyümüş lenf nodu var ve histolojik tutulum var M (organ) M0 Organ tutulumu yok M1 Organ tutulumu B (kan) B0 Dolaşımda atipik (Sézary) hücre yok (yada< %5 lenfosit) B1 Kanda düşük tümör yükü (≥ %5 Sézary hücreli lenfositler) B2 Kanda yüksek tümör yükü (≥1000/µl Sézary hücresi+ pozitif klon) 13 Tablo 2. Mikozis fungoides’te klinik evreleme Klinik evre TNM sınıflaması IA T1 N0 M0 B0-1 IB T2 N0 M0 B0-1 IIA T1-2 N1-2 M0 B0-1 IIB T3 N0-1 M0 B0-1 III T4 N0-2 M0 B0-1 IVA1 T1-4 N0-2 M0 B2 IVA2 T1-4 N3 M0 B0-2 IVB T1-4 N0-3 M1 B0-2 Tablo 3. Mikozis fungoides’de tedavi planı Premikotik faz (erken evre) Lokal veya intralezyonel kortikosteroid, UVB Etkili değilse PUVA Evre IA-IIA (yama/ plak) PUVA, topikal karmustin, topikal HN2 UVB (sadece yama varsa), topikal kortikosteroid veya topikal beksaroten (sadece yama/ ince plak varlığında ikincil tedavi), Radyoterapi (tek lezyonda), TSEB (generalize ince plaklarda) Evre IIB (deri tümörü) PUVA veya HN2 + RT TSEB PUVA+ IFN-alfa, Re-PUVA(asitretin veya oral beksaroten) Persistan tümör ise RT eklenir Evre III (Eritroderma) ECP, etkin değilse + IFN-alfa Düşük doz klorambusil ve prednizon, düşük doz metotreksat Deriye direk etkili tedavi eklenir(PUVA, RT) İkincil tedavi: oral beksaroten, denileukindiftitox, HDACi Evre IV (lenf nodu, organ tutulumu) Çoklu ajan kemoterapi (CHOP gibi) Biyolojik ajanlar (denileukin diftitox, IFN-alfa, oral retinoid) Deriye direk etkili tedavi eklenir Allojenik kök hücre transplantasyonu (seçilmiş hastalarda) 14 MİKOZİS FUNGOİDESİN KLİNİK VARYANTLARI Folikülotropik MF Mikozis fungoides vakalarının yaklaşık %10’unu oluşturmakta olup erişkinlerde ve erkeklerde daha sık görülmektedir. Klinik olarak grupe foliküler papül, akneiform lezyonlar, endure plak ve bazen tümör olarak izlenebilir. Baş- boyun bölgesi daha çok tutulan bölgelerdir. Deri lezyonlarına bazen alopesi eşlik edebilir. Özellikle alopesi ile birlikte kaş bölgesinde infiltre plak varlığı karakterisitik bir bulgudur. Klasik MF’e göre kaşıntı daha sıktır ve hastalığın aktivitesi ile ilişkili olabilir. Sekonder bakteriyel infeksiyonlarda sık görülmektedir. Folikülotropik MF hastalarında klasik evreleme çok fazla yararlı değildir, çünkü yüzde bir veya birkaç adet plak lezyonu olan ancak perifoliküler neoplastik infiltrasyonu olan hasta, evre IA olarak değil her zaman tümöral evre olarak değerlendirilmelidir. Folikülotropik MF hastaların sağkalımı klasik MF tümöral evre hastaları ile aynıdır (38,58). Patoloji: Perivasküler ve periadneksiyel dermal infiltrasyon, foliküler epitelyumda farklı boyutlarda T hücre infiltrasyonu (hiperkromatik ve serebriform çekirdekli hücreler) ve epidermis tutulumu (epidermotropizim yerine folikülotropizim) vardır. Bir çok hastada foliküler epitelyumda müsinöz dejenerasyon görülür. Bazen eozinofiller ve plazma hücrelerin katkısı bulunur. Perifoliküler infiltrat olarak neoplastik T hücreleri, blast hücreleri yerine serebriform hücreler olabilir ve bu nedenle kolayca histiyositler ile karışabilir (36). Ayırıcı tanı: Genelde tipik yerleşim dışında olduğu için MF veya KTHL olarak akla gelmez ve seboreik dermatit ve atopik dermatit ile karışabilir. Folikülotropik MF ve diğer KTHL ayırıcı tanısı için klinikopatolojik uyum gereklidir. Folikülotropik MF ve foliküler müsinöz (alopesi müsinoza) arasında benzerlik vardır, ancak foliküler müsinöz benign bir hastalıktır. Aynı benzerlik klasik MF ile parapsoriasis arasında mevcuttur. Tedavi: Folikülotropik MF’de perifoliküler infiltrasyon nedeniyle direk deriye yönelik tedaviler (PUVA, topikal nitrojen mustard gibi), klasik MF plak evresine göre daha dirençlidir. Dirençli hastalarda kombine PUVA+ retinoid veya PUVA+ IFN, lokal radyoterapi, TSEB kullanılabilir. Bu tedavilere rağmen tam remisyon sağlanması zordur (36,58,59). 15 Pagetoid Retikülozis (Woringer- Kolopp hastalığı) Bu hastalıkta lokalize yama ve plak lezyonlar izlenmekte ve epidermiste neoplastik T hücre proliferasyonu tespit edilmektedir. Pagetoid retikülozis terimi sadece lokalize tip için kullanılmalıdır (Woringer- Kolopp tipi), yaygın olan tipe ise KetronGoodman denilmektedir. Günümüzde generalize olan hastalık artık büyük olasılıkla, agresif epidermotropik sitotoksik primer CD8+ T hücreli deri lenfoması, derinin primer gama/ delta T hücreli lenfoması veya tümör evre MF olarak sınıflandırılacaktır. Pagetoid retikülöz çok nadir görülen bir hastalık olup daha çok erişkinlerde görülmektedir. KTHL’ların %1’inden azını oluşturmaktadır. Klinik olarak psoriasiform veya hiperkeratotik tek bir yama veya plak şeklinde tek bir ekstremitede ve yavaş progresyon gösteren lezyon olarak belirlenir. Klasik MF’in aksine deri dışı yaygın tutulum veya hastalığa bağlı ölüm bildirilmemiştir (3,60). Patoloji: Tipik histolojik tablo büyük, atipik pajetoid hücrelerin belirgin infiltrasyonu ile hiperplastik epidermis oluşumu şeklindedir. Atipik hücreler orta veya büyük çapta, bazen hiperkromatik ve serebriform çekirdeklere ve bol vakuollu sitoplazmaya sahiptirler. Yüzeyel dermiste çoğunlukla küçük lenfositler sızmıştır, ama nadiren neoplastik T hücrelerini içerebilir. Neoplastik T hücreleri CD3 +, CD4 +, CD8veya CD3+, CD4-, CD8+ fenotip gösterebilirler. CD30 genellikle ekspresedir. Ayırıcı tanı: Diğer epidermotropik KTHL’lardan; MF, B hücreli lenfoma, derinin primer CD8- sitotoksik T hücreli lenfomadan ayırt edilmelidir. Tedavide daha çok radyoterapi ve cerrahi eksizyon tercih edilir (60). Granülomatöz Gevşek Deri Çok yavaş gelişen ve nadir görülen bu tip hastalıkta gevşek deri ve granülomatöz infiltrasyona neden olan T hücre klonları mevcuttur. Bu tip yaklaşık 60 hasta bildirilmiştir. Hastaların çoğu genç erişkin ve erkektir. Klinik olarak koltuk altlarında ve kasık bölgelerinde sarkık ve gevşek bir deri görülmektedir. Bildirilen hastaların yaklaşık üçte birinde hodgkin lenfoma ile bir ilişki gözlemlenmiştir. Çoğu hastada ağrısız bir klinik seyir vardır (36). Patoloji: Tüm dermiste granülomatöz infiltrasyon (serebriform çekirdekli atipik T hücreler, makrofajlar, çok çekirdekli dev hücreler, elastik doku harabiyeti), epidermiste klasik MF’de olduğu gibi küçük atipik T hücreler tarafından infiltre edilmiş olabilir. 16 Atipik hücreler CD3+, CD4+, CD8- fenotipi gösterir. Yeni yapılan bir çalışmada granülomatöz gevşek deri ve granülomatöz MF arasında örtüşen histolojik özellikler kaydedilmiştir (61). Tedavi: Radyoterapi etkili olabilir, ancak çalışmalar henüz çok sınırlıdır. Cerrahi eksizyon sonrası nüks rapor edilmişti (36,61). Sézary Sendromu Sézary sendromu bilinen özel triad ile tanımlanmıştır; 1) Eritroderma, 2) Yaygın lenfadenopati ve 3) Deri, lenf nodu veya periferik kanda neoplastik T hücre (Sézary hücresi) varlığı. Sézary sendromu tanısını koymak için moleküler veya sitogenetik yöntemler ile periferik kanda T-hücre klonlarını göstermek gerekmektedir (CD4+ T hücre populasyonunun artması ve CD4/ CD8 > 10 olması ve/ veya anormal T hücre antijen ekspresyonu, kan sayımında enaz 1000/ μl Sézary hücre bulunması). Sézary sendromu nadir görülen bir hastalık olup sadece erişkinlerde görülür. Klinik olarak eritroderma tablosu gelişir, bu tabloya belirgin deskuamasyon, ödem ve likenifikasyon eşlik eder. Lenfadenopati, alopesi, onikodistrofi ve palmoplantar hiperkeratoz sık görülür. Hastalık prognozu genelde kötüdür ve 5 yıllık sağkalım oranı %25 civarındadır. Birçok hasta immünsüpresyona bağlı hastane infeksiyonundan kaybedilir (1,3,36,62). Patoloji: Histolojik bulgular MF gibi olabilir, ancak hücre infiltrasyonu daha çok tek düze olup ve epidermotropizim görülmeyebilir. Sézary sendromu vakalarının üçte birinde deri biyopsisinde nonspesifik bulgular bulunabilir. Tutulan lenf nodunda tek düze Sézary hücre infiltrasyonu görülmekte ve lenf nodunun normal yapısı ortadan kalkmıştır. Kemik iliği tutulmuş olabilir, ancak infiltrasyonlar genellikle seyrektir ve interstisyel tutulum vardır. Neoplastik T hücre fenotipleri CD3+, CD4+ ve CD8tipindedir, CD7 ve CD26 ekspresyonu yoktur (62,63). Patogenez: Sézary sendromunun patogenezi tam bilinmiyor. HTLV-1 hakkında kesin bir kanıt yoktur. Tekrarlayan kromozomal translokasyonlar Sézary sendrom’unda tespit edilmemiştir, ancak karmaşık karyotipler yaygındır. Çeşitli çalışmalarda kromozomal anomaliler saptanmıştır. Sézary sendromu lösemik faz veya MF’in varyantı olarak kabul edilsede, son çalışmalar bu iki durum arasında büyük genomik ve fenotipik farklılıkları ortaya koymuştur. Sézary sendromu ve MF’in farklı fonksiyonel 17 alt T-hücrelerden kaynaklanan ayrı lenfomalar olarak düşünülmesi gerektiği öne sürülmüştür. Ayırıcı tanı: Ayırıcı tanı, neoplastik olmayan eritroderma ve Sézary sendromu arasında çok zor olabilir. Eritrodermiye sebep olan bir çok hastalık mevcuttur; psoriasis, atopik dermatit, pityriazis rubra pilaris, ilaç reaksiyonu ve idiopatik nedenler. Periferik kanda klonal T hücre gösterilmesi önemli bir tanı kriteridir. Tedavi: Sistemik bir hastalık olduğu için tedaviside sistemik olmalıdır. Direk deriye yönelik tedaviler (PUVA veya topikal kortikosteroid) adjuvan tedavi olarak kullanılabilir. Ekstrakorporeal fotoferez (ECP) tek başına veya kombine olarak Sézary sendromu ve eritrodermik MF’de kullanılabilir, genel yanıt oranı %30-80, tam yanıt oranı %14-25 arasında değişir. Yanıt oranlarındaki farklılıklar, hasta seçimi ve tedavi farklılıklarına bağlıdır. Klasik düşük doz kemoterapi rejimleri üzerine ECP tedavisinin üstünlüğü henüz randomize çalışmalar ile kanıtlanmamıştır. IFN-alfa tedavisinin tek başına veya PUVA ile kombinasyonu faydalı olarak tespit edilmiştir. Uzun süreli, düşük doz klorambusil+ prednizon veya MTX tedavisinde tam remisyon nadirdir. CHOP veya CHOP benzeri rejimlerde yanıt oranı yüksektir, ancak yanıt kısa sürelidir. Son çalışmalarda beksaroten, Denileukin diftitox, HDACi ve alemtuzumab (anti-CD 52) tedavilerinin faydalı olduğu gözlemlenmiştir, ancak bu tedavilerin uzun vadeli etkili olduğu ispat edilmelidir (64,65). 18 3. GEREÇ VE YÖNTEM İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı’nda mikozis fungoides ve Sézary sendromu tanısıyla yaş ve cinsiyet ayırmaksızın takip edilen hastalardan (30 hasta) yaklaşık 2 ml kan örneği alınıp kan merkezi laboratuarına gönderildi. Kan merkezi laboratuarında EZ1 advanced DNA izolasyon cihazı ile DNA ayrıştırılması yapıldı. Daha sonra Luminex Labscan100 cihazı ve One- Lambda kitleri ile HLA tayini yapıldı. EZ 1 advanced DNA izolasyonu EZ1 advanced cihazı manyetik parçacıkları kullanarak 6 numuneye kadar tam otomatik nükleik asit izolasyon işlemini icra eder. Otomatik işlem kademeleri aşağıdakileri kapsar: - EZ1 advanced cihazına bağlı elde tutulan bir barkod okuyucusu ile reaktif ve numune bilgilerinin okunması - Numunelerin liziz işlemi - Nükleik asitlerin manyetik parçacıklara bağlanması - Nükleik asitlerin yıkanması ve ayırt edilmesi - Protokol işlemi tamamlandıktan sonra bilgisayara aktarılacak veya harici bir yazıcı üzerine çıktısı alınacak bir rapor dosyasının oluşturulması - Arıtma (temizleme) için ultraviyole (mor ötesi) ışığın kullanılması 19 Şekil 2. EZ 1 advanced, DNA izolasyon cihazı PCR-SSO Yöntemiyle Doku Tiplemesi SSO yöntemi: (Sequence Specific Oligonucleotides)- PCR (PolymeraseChain Reaction) tekniği ile; - Pre PCR - Amplifikasyon - Denaturasyon - Nötralizasyon - Hibridizsyon - Luminex okuma ve değerlendirme Aşamaları kullanılarak çalışıldı. 20 Şekil 3. Doku tiplemesi için çalışma aşamaları PCR için kullanılan amplifikasyon programı 4 aşamalı olarak uygulandı. Bu aşamalar sırasıyla; 1. 960 C’de 3 dakika, 2. 960 C’de 20 saniye, 600 C’de 20 saniye ve 720 C’de 20 saniye şeklinde 5 döngü, 3. 960 C’de 10 saniye, 600 C’de 15 saniye ve 720 C’de 20 saniye şeklinde 30 döngü, 4. 720 C’de 10 dakika Amplifikasyon ürünü denatürasyon tamponu ile oda sıcaklığında 10 dakika inkübasyon sonucu denatüre edildi. Üzerine nötralizasyon tamponu ilave edilerek nötralize edilip hemen buz üzerine alındı. Hibridizasyon tamponu ve lokusa özgü boncuklardan oluşan hibridizasyon karışımı ilave edilerek ısı döngü cihazında 600 C’de 15 dakika inkübe edildi. Daha sonra yıkama solüsyonu ile 3 defa yıkamanın ardından SAPE ve SAPE tamponundan oluşan işaretleme solüsyonu ilave edilerek ısı döngü cihazında 600 C’de 5 dakika inkübe edildi. Bir kez daha yıkama solüsyonu ile yıkanıp üzerine tekrar yıkama solüsyonu ilave edilerek okutma plağına aktarıldı. Plak Luminex’te okutulup, sonuçlar “Luminex XY Platform’’ ve “Luminex Data Collector Software/HLA Visual Software 2.2.0’’ ile değerlendirildi. 21 Şekil 4. Luminex labscan100, HLA tiplendirme cihazı 3.1. İstatistiksel Değerlendirme 30 hasta ile birlikte kontrol grup olarak aynı sayıda hasta (30 hasta) bilgileri çalışmaya alındı. Kontrol grup olarak böbrek nakli yapılan ancak her hangi bir ailesel ve genetik hastalığı olmayan hasta grubu seçildi. Kan bankası laboratuar tarafından HLA gruplarından A, B, DR sistemleri çalışıldı. Ki-kare ve Fisher yöntemi kullanılarak veriler değerlendirildi. HLA grupları ayrı ayrı her iki yöntem kullanılarak değerlendirildi. Sonuç olarak aşağıdaki veriler anlamlı bulundu: Tablo 4. İstatistiksel olarak anlamlı bulunan HLA antijen listesi Mikozis fungoides Kontrol p< 0.05 A31 4 0 0.046 B51 13 6 0.014 DR3 7 1 0.017 22 4. BULGULAR Demografik Veriler Çalışmamızda hasta grubunda 30 mikozis fungoides tanısı almış19 (%63) kadın, 11 (%37) erkek, kontrol grubunda ise 30 kadın ve erkek vardı. Bu hastalar yaş ve cinsiyet ayırmaksızın, rastlantısal olarak seçildi. Hasta grubu 20 ile 86 yaş arasında değişmekte ve ortalama yaş 45.9 ±2.6 idi. Çalışma grubu 23 ile 60 yaş arasında değişmekte ve ortalama yaş 44 ±2.1 idi. Kadın hastaların yaş aralığı 20-67 arsaında idi (ortalama 43.4 ±4.4). Erkek hastaların yaş aralığı ise 22-86 arasında idi (ortalama 50.2 ±3.3) (Şekil 5). Çalışma grubundaki hastaların hepsinin patolojisi mikozis fungoides ile uyumlu idi. Kontrol grubu ise renal transplantasyon donör adaylarıydı (bu hastalarda başka bir genetik veya kronik hastalık yoktu). Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kan Merkezi Doku Tipi Tayini Laboratuarı’nda HLA-A, B, DR genlerinin tüm alt gruplarına bakıldı. Çalışma grubunda HLA-A geninin 15 alleli, HLA-B geninin 22 alleli, HLA-DR geninin 14 alleli bulundu. Kontrol grubunda ise HLA-A geninin 13 alleli, HLA-B geninin 18 alleli, HLA-DR geninin 11 alleli bulundu. erkek 37% kadın 63% Şekil 5. Mikozis fungoides tanılı hastaların cinsiyete göre dağılımı 23 HLA Tipine Göre Hasta Dağılımı Hastalarda en çok tespit edilen HLA, A2 olup, 15 hastada (%50) tespit edildi. En az görülen HLA ise A23, A25, A29, A30, A33 ve A68 tipleri sadece birer hastada tespit edildi (Şekil 6). Çalışmamızda HLA-A allelerinden, HLA-A31 hastalarımızda istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Bu allele sahip olan dört hasta vardı. Kontrol grubunda A31 alleli hiç birinde bulunmadı. Bir hasta evre III (eritrodermik), iki hasta evre IB ve bir hasta evre IIA idi. Bu dört hastadan üç tanesi kadın, bir tanesi erkek idi. Evre III ve Sézary sendromu olan hastaya Re-PUVA ve kemoterapi tedavisi uygulandı. 16 14 12 10 8 6 4 2 0 HLA HLA HLA HLA HLA HLA HLA HLA HLA HLA HLA HLA HLA HLA A1 A2 A3 A11 A23 A24 A25 A26 A29 A30 A31 A32 A33 A68 Şekil 6. Mikozis fungoides tanılı hastalarda HLA-A antijeni saptanan hasta dağılımı Çalışmamızda HLA-B allellerinden hastalarda en çok B51 tespit edildi (13 hasta %43). En az tespit edilenler ise B14, B37, B38, B47, B48, B50 olarak saptandı (birer hasta) (Şekil 7). HLA-B 35, altı hastamızda tespit edilirken kontrol grubunda yirmi kişide tespit edildi. Bu hastaların dört tanesi evre IA, iki tanesi IIA idi. İstatistiksel anlamlılık değeri 0.014 saptanan ve istatistiksel olarak anlamlı bulunan HLA-B51 toplam onüç (%43) hastamızda tespit edildi. Bu hastalardan dört tanesi evre IA, üç tanesi IB, dört tanesi IIA, bir tanesi IIB ve bir tanesi evre III idi. Evre III olan hastamız aynı zamanda HLA-A31’ e sahip olup Sézary sendromu tanısı alan hastamızdı. 24 14 12 10 8 6 4 2 0 HLA HLA HLA HLA HLA HLA HLA HLA HLA HLA HLA HLA HLA HLA B7 B8 B14 B15 B27 B35 B37 B38 B44 B47 B48 B49 B50 B51 Şekil 7. Mikozis fungoides tanılı hastalarda HLA-B antijeni saptanan hasta dağılımı Yaptığımız çalışmada HLA-DR serisinden hastalarda en çok görülen DR11 olarak belirlendi (17 hasta,%56). Hastalarda enaz görülen DR8, DR9,DR16, DR33 ve DR35 sadece birer hastada saptandı (Şekil 8). HLA-DR serisinden, HLA-DR3’un p değeri 0.017 saptandı ve kontrol grubuna göre anlamlı fark bulundu. Bu allel, yedi hastamızda tespit edilirken kontrol grubunda bir kişide tespit edildi. Bu hastalardan üç tanesi evre IA, iki tanesi evre IIA, iki tanesi evre III idi. HLA-DR4 alleli pozitifliği anlamlı olmayıp, hastalarımızın yedisinde ve kontrol grubunda ondokuz kişide tespit edildi. Bu hastalardan iki tanesi evre IA, dört tanesi evre IIA, bir tanesi evre IIB idi. 18 16 14 12 10 8 6 4 2 0 HLA HLA HLA HLA HLA HLA HLA HLA HLA HLA HLA HLA HLA DR1 DR3 DR4 DR7 DR8 DR9 DR11 DR13 DR14 DR15 DR16 DR33 DR35 Şekil 8. Mikozis fungoides tanılı hastalarda HLA-DR antijeni saptanan hasta dağılımı 25 Yaptığımız çalışma sonucunda istatistiksel olarak anlamlı fark bulunan HLA antijenleri ayrı bir tabloda görülmektedir (Şekil 9). Dört hastamızda HLA-A31, onüç hastamızda HLA-B51 ve yedi hastamızda HLA-DR3 tespit edildi. 14 12 10 8 6 4 2 0 HLA-A31 HLA-B51 HLA-DR3 Şekil 9. İstatistiksel olarak anlamlı bulunan HLA antijen serilerine göre hasta dağılımı Hastalık Evrelerine Göre Doku Tipi Tayini Yaptığımız çalışmada hastaların, hastalık evrelerine baktığımızda 10 hasta (%33) evre IA, 3 hasta (%10) evre IB, 12 hasta (%40) evre IIA, 2 hasta (%7) evre IIB ve 3 hasta (%10) evre III olarak tespit edildi (Şekil 10). II B 7% III 10% IA 33% IB 10% II A 40% Şekil 10. Mikozis fungoides tanılı hastaların, hastalık evresine göre dağılımı 26 Bu çalışmada istatistiksel olarak kontrol gruba göre anlamlı fark bulunan hastaların, hastalık evrelerine baktığımızda evre IA 7 hastada (%31), evre IB 5 hastada (%22), evre IIA 7 hastada (%30), evre IIB 1 hastada (%4) ve evre III 3 hastada (%13) tespit edildi (Şekil 11). III 13% IA 31% IIB 4% IIA 30% IB 22% Şekil 11. İstatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilen hastalarda evrelere göre dağılım 27 5. TARTIŞMA Mikozis fungoides, isim olarak mantar infeksiyonunu andırsada patogenezde mantarların herhangi bir etkisi bulunmamaktadır. Bu isim, tümöral evredeki lezyonların mantara benzer görüntüsü nedeniyle verilmiştir. Geçmişte parapsoriasisin küçük plaklı (<5 cm) ve büyük plaklı (>5 cm) formlar olmak üzere iki ayrı tipi tanımlanmıştır. Günümüzde hastalığın büyük plaklı formu mikozis fungoidesin erken evresi, küçük plaklı formu ise selim seyirli ayrı bir tablo olarak kabul edilmektedir (36). HLA antijenlerinin yapılan araştırmalarda bir çok hastalıkla ilişkileri tespit edilmiştir. Bizim yaptığımız çalışmada HLA-A31, HLA-B51ve HLA-DR3 hastalarımızda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı fark bulndu. Buna karşın, HLA-B35 ve HLA-DR4 bazı hastalarımızda pozitif olmakla beraber kontrol grubunda daha çok hastada pozitifti. Hodak ve ark. tarafından mikozis fungoides tanısı konulan 300 hastada yapılan HLA sınıf I tiplendirilmesi sonucu (Microlymphocytotoxicity tekniği ile) HLA DQB1* 03 frekansında kontrol grubuna göre anlamlı bir artış saptanmıştır (7). İtalya’da Vassallo ve ark. tarafından yama dönemde olan mikozis fungoides tanısı konulan iki kardeş üzerinde çalışılmıştır. Yaşları 10 ve 14 olan bu iki hastada HLA sınıf-II araştırılması yapılmış ve sonuç olarak HLADRB1*11 ve DQB1 *03 haplotipte benzerlik tespit edilmiştir (66). 1996 yılında ABD’de Jackow ve ark. tarafından 47 mikozis fungoides ve 23 Sézary sendromu tanısı konulan hasta üzerinde yapılan çalışmada HLA-DQB1*03 allellerde (0301, 0302 ve 0303) anlamlı bir artış saptanmıştır. Özellikle Sézary sendromu olan hastalarda DQB1*0502 allel artışı anlamlı bulunmuştur (6). HLA-A grubunda hastalıklarla ilişkili yapılan çalışmalar sonucu A1 diabetes mellitus (67), A3 hemokromatozis, multiple skleroz ve myastenia gravis, A24 ankilozan spondilit ve A26 lösemi ile ilişkili bulunmuştur. Özellikle A3 ve A24 myastenia gravis için sekonder risk faktörü olarak belirlenmiştir (68). Genel olarak HLA-A geni ailesinin virüsler ve diğer hücre içi patojenlere karşı sitotoksik T-hücre yanıtında çok önemli rolü vardır. Farklı peptidlere yüksek afinite nedeniyle belirli hastalıkların hızlı ilerlemesi ve / veya artan şiddeti ile ilişkili bulunmuştur. Ancak mikozis fungoides gibi tümöral hastalıklar ile ilgili kuvvetli bilgiler elde edilmemiştir, sadece A26 ile ilgili Japonlarda T-hücreli lösemi ile bağlantı saptanmıştır. Bizim çalışmamızda A grubundan A31 anlamlı bulundu. Literatürde HLA-A31 ve mikozis fungoides arasında bir ilişki 28 bulunmamıştır. Bu antijen 4 hastamızda tespit edildi. Bu hastaların birinin Sézary sendromu olması dikkat çekici idi. HLA-B serisinde en popüler olan B27’dir. HLA-B27 antijenine sahip olan kişilerde ankilozan spondilit gelişme riskinde artış saptanmıştır. Ayrıca HLA-B27’nin bazı spondiloartropatilerin gelişmesinde rol oynadığı iddia edilmiştir. Özellikle deri belirtileri olan bu artropatilerin arasında psoriasis, Crohn ve ülseratif kolit bulunmaktadır (69). HLA-B51 özellikle Behçet hastalığında (70), kızamıkçık ve mukokutanöz lenf nodu sendromu ile ilişkili bulunmuştur. Yapılan bazı araştırmalarda HLA-B27 veya B57’ye sahip HIV (+) hastalarda AIDS’e doğru progresyonda yavaşlama olduğu iddia edilmiştir. Ancak bir diğer çalışmada ise HLA-B35 olan HIV (+) hastalarda AIDS’e doğru hızlı progresyon tespit edilmiştir (71). HLA-B53 ise Batı Afrika popülasyonunda daha fazla bulunmuştur. Bu grup popülasyonda sıtmaya karşı direnç saptanmıştır (72). Bizim çalışmamızda HLA-B35 kontrol grubuna göre anlamlı olmamakla beraber altı hastada tespit edildi. Dört hasta evre IA ve iki hasta evre IIA idi. HLA-B51’de istatistiksel olarak kontrol gruba göre anlamlı fark bulundu. Bu antijen onüç hastamızda saptandı. Dört hasta evre IA, üç hasta evre IB, dört hasta evre IIA, bir hasta evre IIB ve bir hasta evre III idi. HLA-B51’in hastalık evresi ile bağlantılı olmadığı söylenebilir. Bu hastalardan bir tanesi Sézary sendromu idi. Aynı hastada HLA-A31 de anlamlı bulunmuştu. HLA-DR altgrup ise bir çok hastalıkla ilişkili bulunmuştur. HLA-DR1 romatoid artrit, Crohn, ülseratif kolit, pemfigus foliaceus, psoriasis vulgaris, üveit ve liken planus ile ilişkili bulunmuştur (73). HLA-DR2 ise otoimmün hepatit, narkolepsi, multiple skleroz, lepra ve tüberkülozis (74), HLA-DR3 diabetes mellitus-tip I, sistemik lupus, myastenia gravis, Haşimato tiroiditi, Graves tiroiditi (75), HLA-DR4 hipertrofik kardiyomiyopati, IgA nefropatisi, pemfigus vulgaris, sistemik skleroz, hidralazinin neden olduğu lupus, çocukluk çağı artriti, HLA-DR5 antifosfolipid sendromu, alopesi areata, epilepsi, mikozis fungoides (76), Kaposi sarkomu, HLA-DR8 ise diabetes mellitus-tip II, tiroid karsinomu (77), HLA-DR10 over/servikal kanser (78), HLA-DR11 kronik hepatit (79), astım, HLA-DR12 Still hastalığı (80), vulvar liken sklerozus, HLADR15 pernisiyöz anemi, Sjögren sendromu (81), HLA-DR16 koroner arter anevrizması, Takayasu artriti (82), HLA-DR17 infantil epilepsi, sarkoidoz (83) gibi hastalıklar ile ilişkili olabileceği araştırmacılar tarafından belirtilmiştir. HLA-DR’nin asıl görevi 29 yabancı ve antijenik özellikte olan peptidleri T-helper hücrelerine uygun antikor sentezi için sunmaktır. HLA-DR, dendritik hücreler, makrofajlar, B lenfositler ve langerhans hücreler gibi antijen sunan hücrelerde özellikle bulunmaktadır. İmmün yanıtta hücre uyarılmasında DR antijeninde aşırı bir çoğalma gözlenmektedir, bu nedenle DR antijenleri bir immün yanıt belirteçi sayılır. Mikozis fungoides’in etyolojisi tam bilinmesede HTLV-1 virüsü suçlanmıştır. HLA sistemindeki fonksiyon bozukluğu ve buna bağlı viral antijenlerin immün sistemine sunulmasında problem olması ve hastalığın ortaya çıkması teoriler arasındadır. HLA-DR3 yedi hastamızda tespit edildi. Üç hasta evre IA, iki hasta evre IIA ve iki hasta evre III idi. Bu hastalardan ikisinin Sézary sendromu olması dikkat çekici idi. HLA-DR4 kontrol grubuna göre anlamlı olmamakla beraber yedi hastamızda tespit edildi. İki hasta evre IA, dört hasta evre IIA ve bir hasta evre IIB idi. Yapılan çalışmalarda HLA-DR5 mikozis fungoides ile ilişkili bulunmasına rağmen (84) bizim yaptığımız çalışmada HLA-DR5’e ait kit olmadığı için bakılamadı. MF ve HLA bağlantısı bazı HLA alt tipleri ile gösterilmiştir. Olgu serimizde HLA A31, B51, DR3’ün hastalarımızda anlamlı pozitif olduğu tespit edildi. HLA-B35 ve DR4’ün kontrol grubunda anlamlı yüksek bulunması bu allellerin kişide tümöral gelişim açısından koruyucu özelliklerinin olduğunu düşündürebilir. Çalışmamızda mikozis fungoides ile ilişkili bulduğumuz HLA’ların pozitif olduğu diğer hastalıklar değerlendirildiğinde hastalıkların otoimmün veya inflamatuar olma gibi karakteristiği, prognozu ve tedaviye yanıtı ile bağlantılı olmadığı görülmektedir. MF için de farklı HLA tipleri ve alt grupları çalışılmıştır. Hasta sayımız pozitif olan HLA tipleri için hastalığın tanısı, seyri ve tedaviye dirençli parametreler açısından yorum yapmaya yeterli değildir. İlerde yapılacak geniş seri ve alt HLA tip çalışmalarında hastalık tanısı ve tedavi yanıtı ile ilgili değerli bulgular elde edilecektir. Klinik araştırmacılara bu açıdan yardımcı olacak hedef HLA alt tipleri çalışmamızdan elde edilebilir. 30 6. SONUÇ Mikozis fungoides selim seyreden derinin en sık görülen primer T-hücreli lenfomasıdır. Bu hastalığa özgü her hangi bir tümör belirteci tespit edilmemiştır, ancak özellikle HLA antijenleri üzerinde yapılan araştırmalarda birinci derece akarabalarda ve bazı ırklarda görülmesi ve HLA alt tiplerindeki frekans artışının anlamlı tespit edilmesi MF’de genetik faktörlerin rolü olabileceğini düşündürmüştür. Mikozis fungoides etyopatogenezinde kesin ispat edilmese de viral indüksiyon hipotezi üzerinde araştırmalar yapılmıştır. HLA antijenlerinin özellikle deride bulunan antijen sunan hücrelerde fazlaca bulunması bu hipotezi desteklemektedir. HLA sisteminde oluşabilecek her hangi bir hasar, virüslerin immün sisteme sunulmasında defekte sebep olabilmekte ve T-lenfositlerin stimulasyonuna neden olabilmektedir. Çalışmamızda MF ve Sézary sendromu tanısı olan hastalarda çeşitli HLA antijenleri PCR-SSO yöntemi ile incelendi ve MHC sınıf-I ve II’den HLA-A31, B51 ve DR3 mikozis fungoides ve Sézary sendromlu hastalarda kontrol grubuna göre yüksek oranda pozitif bulundu. Bu doğrultuda anlamlı bulunan antijenler ile hastalık arasında kesin bir bağlantı saptanmadı, ancak yukarıda anlatılan nedenlerden dolayı HLA sisteminin mikozis fungoides ile güçlü bağlantılar olduğuna inanılmaktadır ve bu nedenle bu sistem üzerinde daha detaylı araştırmalara gerek duyulduğu açıktır. 31 7. KAYNAKLAR 1. Oğuz O, Engin B. Derinin lenfoproliferatif hastalıkları. Dermatoloji. Ed. Tüzün Y, Gürer MA, Serdaroğlu S, Oğuz O, Aksungur VL. 3.baskı. İstanbul, Nobel tıp kitapevleri, 2008; 1963-1994. 2. Akçam F. Enfeksiyon Hastalıkları AD, Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Isparta Türkiye Klinikleri J Med Sci 2005, 25:829-834 3. Beyer M. Sterry W. Cuatneous lymphoma. Fitzpatrick’s Dermatology in General Medicine. Ed. Goldsmith LA, Katz S,Gilchrest B, Paller AS, Leffell D ve ark. 8. Baskı. New york, Mc Graw Hill,2012;1745-1766. 4. Assaf C, Steinhoff M, Gellrich S, Sterry W ve ark. Classification of primary cutaneous lymphomas. Front Radiat Ther Oncol2006;39: 25-37. 5. Kim EJ, Hess S, Richardson SK, Newton S, Showe LC, Benoit BM ve ark. Immunopathogenesis and therapy of cutaneous T cell lymphoma. J ClinInvest 2005;115:798-812. 6. Jackow CM, McHam JB, Friss A, Alvear J, Reveille JR, Duvic M ve ark. HLADR5 and DQB1*03 class II alleles are associated with cutaneous T- cell lymphoma. J Invest Dermatol 1996;107:373-376. 7. Hodak E, Lapidoth M, Kohn K, David D, Brautbar B, Kfir K, Narinski N ve ark. Mycosis fungoides: HLA class II associations among ashkenazi and non ashkenazi jewish patients. Br J Dermatol 2001;145:974-980. 8. Pancake BA, Zucker-Franklin D, Coutavas EE.Thecutaneous T cell lymphoma, mycosis fungoides is a human T cell lymphotropic virus-associated disease. a study of 50 patients. J Clin Invest 1995;95:547-554. 9. Zendri E, Pilotti E, Perez M, Turci M, Pinelli S, Ronzi P, Frontani M ve ark.The HTLV tax-like sequences in cutaneous T-cell lymphoma patients. J Invest Dermatol 2008;128:489-492. 10. Magro CM, Dyrsen ME. Cutaneous lymphocyte antigen expression in benign and neoplastic cutaneous B and T-cell lymphoid infiltrates. J Cutan Pathol 2008;35:1040-1049. 32 11. Vermeer MH, van Doorn R, Dijkman R, Mao X, Whittaker S, van Voorst Vader PC, Gerritsen MJ, Geerts ML, Gellrich S ve ark. Novel and highly recurrent chromosomal alterations in Sézary syndrome. Cancer Res 2008;68:2689-2698. 12. Asadullah K, Döcke WD, Haeussler A, Sterry W ve ark. Progression of mycosis fungoides is associated with increasing cutaneous expression of interleukin-10 mRNA. J Invest Dermatol 1996;107:833-837. 13. Berger CL, Tigelaar R, Cohen J, Mariwalla K, Trinh J, Wang Nve ark. Cutaneous T-cell lymphoma: malignant proliferation of T-regulatorycells. Blood 2005;105:1640-1647. 14. Heid JB, Schmidt A, Oberle N, Goerdt S, Krammer PH, Suri-Payer E ve ark. FOXP3+CD25- tumor cells with regulatory function in Sézary syndrome. J Invest Dermatol 2009;129:2875-2885. 15. Olsen E, Onderheid E, Pimpinelli N, Willemze R, Kim Y, Knobler R, Zackheim H ve ark. Revisions to the staging and classification of mycosis fungoides and Sézary syndrome: a proposal of the International Society for cutaneous lymphomas (ISCL) and the cutaneous lymphoma task force of the european organization of research and treatment of cancer (EORTC). Blood 2007;110:1713-1722. 16. Greun JR, Weissman SM. Evolving views of the major histocompatibility complex. Blood 1997; 90:4252-4265. 17. Humar A, Dunn D. Transplantation. Ed. Brunicardi FC. Schwartz's Principles of Surgery.8.baskı. New York, The McGraw-Hill Companies, 2008; 295-333. 18. Olerup O, Zetterquist H. HLA-DR typing by PCR amplification with sequencespesific primers (PCR-SSP) in 2 hours: an alternative to serological DR typing in clinical practice including donor-recipient matching in cadaveric transplantation. Tissue Antigenes 1992;39: 225-235. 19. Çarin M. Transplantasyon İmmunolojisi (HLA sistemi). Kilinik Gelişim Dergisi 1997; 10:7-11. 33 20. Gürtekin M, Aydın F, Oğuz FS. Kemik iliği nakli yapılacak hastaya verici seçilmesindekarışık lenfosit kültür testi ve genotiplemenin uyumu. Klinik Gelişim Dergisi 1997;10:12-16. 21. Sebik F. HLA sistemi. Aktüel Tıp Dergisi 1998; 3: 86-89. 22. Snell GD. Studies in histocompatibility. Science 1981; 213: 172-178. 23. Kim YK, Oh SY, Oh HB, Lee BJ, Son JW, Cho SH, Kim YY, Min KU. Positive association between HLA-DRB1*07 and specific IgE responses to purified major allergens of D. pteronyssinus (Der p 1 and Der p 2). Ann Allergy Asthma Immunol 2002;88: 170-174. 24. Abbas AK, Lichtman JS. Celluler and molecular immunology. 2.baskı. Philadelphia, W.B.Saunders, 1994; 102-114. 25. Stites DP, Terr AI. Basic and clinical immunology. 7.baskı. California, Appleton and Lange,1991;102-103. 26. Lobo PI, Spencer CE, Isaacs RB, McCullough C. Hyperacute renal allograft rejection from anti-HLA class 1 antibody to B cells--antibody detection by two color FCXM was possible only after using pronase-digested donor lymphocytes. Transpl Int 1997;10:69-73. 27. Ikuta Y, Katayama N, Wang L, Okugawa T, Takahashi Y, Schmitt M, Gu X, Watanabe M ve ark. Presentation of a major histocompatibility complex class 1binding peptide by monocyte-derived dendritic cells incorporating hydrophobized polysaccharide-truncated HER2 protein complex: implications for a polyvalent immuno-cell therapy. Blood 2002;99: 3717-3724. 28. Bainbridge DR, Ellis SA, Sargent IL. HLA-G suppresses proliferation of CD4(+) T-lymphocytes. J Reprod Immunol 2000; 48:17-26. 29. Dai S, Huseby ES, Rubtsova K, Scott-Browne J, Crawford F ve ark. Crossreactive T cells spotlight the germline rules for alphabeta T cell-receptor interactions with MHC molecules.Immunity 2008;28:324-34. 30. Bartlett PF, Kilpatrick TJ. Neuroimmunology of demyelinating disease. Current opinion in neurology and neurosurgery 1991;4:181-185. 34 31. Forbes E, van Panhuys N, Min B, Le Gros G. Differential requirements for IL4/STAT6 signalling in CD4 T-cell fate determination and Th2-immune effector responses.Immunol Cell Biol 2010;88:240-243. 32. Giustiniani J, Marie-Cardine A, Bensussan A. A soluble form of the MHC class I-specific CD160 receptor is released from human activated NK lymphocytes and inhibits cell-mediated cytotoxicity. J Immunol 2007;178:1293-1300. 33. Kayhan B, Kurtoglu EL, Taskapan H, Piskin T, Sahin I, Otlu G, Unal B HLA-A, -B, -DRB1 allele and haplotype frequencies and comparison with blood group antigens in dialysis patients in the East Anatolia region of Turkey.Transplant Proc 2013;45:2123-2128. 34. Yiğitbaş E, Bek D, Kansu E. Transplantasyon İmmunobiyolojisi. Ed: Sayek İ. Temel Cerrahi, 3.Baskı. Güneş Tıp Kitapevi.Ankara, 2004; 747-751. 35. Wilson GA, Duff WG. Genetics traits in common disease. BMJ 1995; 310: 1482- 1483. 36. Willemze R. Cutaneous T-cell lymphoma. Dermatology. Ed. Bolognia J. Jorizzo J.Scheffer J. 3.baskı. New york, Elsevier Saunders, 2012; 2017-2036. 37. Willemze R, Kerl H, Sterry W ve ark. EORTC classification for primary cutaneous lymphomas. a proposal from the cutaneous lymphoma study group of the european organization for research and treatment of cancer (EORTC). Blood 1997;90:354–371. 38. Jaffe ES, Harris NL, Stein H, Vardiman JW. World health organization classification of tumours. pathology and genetics of tumours of haematopoietic and lymphoid tissues. Ann Oncol 2002;13:490-491. 39. Willemze R, Jaffe ES, Burg G ve ark. WHO-EORTC classification for cutaneous lymphomas. Blood 2005;105:3768–3785. 40. Swerdlow A, Campo E, Harris NL ve ark. World health organization classification of tumours of haematopoietic and lymphoid tissue. Blood 2011;117:5019-5032. 41. Pimpinelli N, Olsen EA, Santucci M ve ark. Defining early mycosis fungoides. J Am Acad Dermatol 2005;53:1053–1063 35 42. Criscione VD, Weinstock MA. Incidence of cutaneous T-cell lymphoma in the united states, 1973–2002. Arch Dermatol 2007;143:854–859. 43. Kim YH, Liu HL, Mraz-Gernhard S ve ark. Long-term outcome of 525 patients with mycosis fungoides and Sézary syndrome: clinical prognostic factors and risk for disease progression. Arch Dermatol 2003;139:857–866. 44. Van Doorn R, Van Haselen CW, Van Voorst PC ve ark. Mycosis fungoides: disease evolution and prognosis of 309 dutch patients. Arch Dermatol 2000;136:504–510. 45. Trautinger F, Knobler R, Willemze R ve ark. EORTC consensus recommendations for the treatment of mycosis fungoides/Sézary syndrome. Eur J Cancer 2006;42:1014–1030. 46. Prince HM, Whittaker S, Hoppe RT. How I treat mycosis fungoides and Sézary syndrome Blood 2009;114:4337–4353. 47. Kaye FJ, Bunn PA, Steinberg SM ve ark. A randomized trial comparing combination electron beam radiation and chemotherapy with topical therapy in the initial treatment of mycosis fungoides. N Engl J Med 1989;321:784–790. 48. Zackheim HS, Kashani-Sabet M, Amin S. Topical corticosteroids for mycosis fungoides. experience in 79 patients. Arch Dermatol 1998;134:949–954. 49. Vonderheid EC, Tan E, Kantor AF ve ark. Long-termefficacy, curative potential and carcinogenicity of topical mechlorethamine chemotherapy in cutaneous Tcell lymphoma. J Am Acad Dermatol 1989;20:416–428. 50. Zackheim HS, Epstein EH, Crain WR. Topical carmustine (BCNU) for cutaneous T-cell lymphoma: a 15-year experience in 143 patients. J Am Acad Dermatol 1990;22:802–810. 51. Jones GW, Kacinski BM, Wilson LD ve ark. Total skin electron radiation in the management of mycosis fungoides: consensus of the european organization for research and treatment of cancer (EORTC) cutaneous lymphoma project group. J Am Acad Dermatol 2002;47:364–370. 36 52. Querfield C, Rosen ST, Kuzel TM ve ark. Long-term follow-up of patients with early-stagecutaneous T-cell lymphoma who achieved complete remission with psoralen plus UV-A monotherapy. Arch Dermatol 2005;141:305–311. 53. Ramsey D, Lish K, Yalowitz C ve ark. Ultraviolet-B phototherapy for early stage cutaneous T-cell lymphoma. Arch Dermatol 1992;128:931–933. 54. Olsen EA. Interferon in the treatment of cutaneous T-cell lymphoma. Dermatol Ther 2003;16:311–321. 55. Stadler R, Kremer A. Therapeutic advances in cutaneous T-cell lymphoma (CTCL): from retinoids to rexinoids. Semin Oncol 2006;33:7–10. 56. Foss F. Clinical experience with denileukin diftitox. Semin Oncol 2006; 33:11– 16. 57. Prince HM, Bishton MJ, Harrison SJ. Clinical studies of histone deacetylase inhibitors. Clin Cancer Res 2009;15:3958–3969. 58. Van Doorn R, Scheffer E, Willemze R. Follicular mycosis fungoides: a distinct disease entity with or without associated follicular mucinosis. Arch Dermatol 2002;138:191–198. 59. Gerami P, Rosen S, Kuzel T ve ark. Folliculotropic mycosis fungoides: an aggressive variant of cutaneous T-cell lymphoma. Arch Dermatol 2008; 144:738–746. 60. Haghighi B, Smoller BR, LeBoit PE ve ark. Pagetoid reticulosis (woringerkolopp disease): an immunophenotypic, molecular and clinicopathologic study. Mod Pathol 2000;13:502–510. 61. LeBoit PE. Granulomatous slack skin. Dermatol Clin 1994;12:375–389. 62. Vonderheid EC, Bernengo MG, Burg G ve ark. Update on erythrodermic cutaneous T-cell lymphoma: report of the international society for cutaneous lymphomas. J Am Acad Dermatol 2002;46:95–106. 63. Toonstra J, Henquet CJM, van Weelden H ve ark. Actinic reticuloid: a clinical, photobiologic, histopathologic and follow-up study of 16 cases. J Am Acad Dermatol 1989;21:205–214. 37 64. Edelson R, Berger C, Gasparro F ve ark. Treatment of cutaneous T-cell lymphoma by extracorporeal photochemotherapy. N Engl J Med 1987;316:297– 303. 65. Russell-Jones R. Extracorporeal photopheresis in cutaneous T-cell lymphoma. inconsistent data underline the need for randomized studies. Br J Dermatol 2000;142: 16–21. 66. Vassallo C, Brazzelli V, Cestone E, Castello M, Ciocca O ve ark. Mycosis fungoides in childhood: description and study of two siblings. Acta Derm Venereol 2007;87:529-532. 67. Noble JA, Valdes AM, Bugawan TL, Apple RJ, Thomson G, Erlich HA. The HLA class I A locus affects susceptibility to type 1 diabetes. Hum Immunol 2002;63:657-664. 68. Vandiedonck C, Raffoux C, Eymard B, Tranchant C, Dulmet E, Krumeich S, Gajdos P, Garchon HJ. Association of HLA-A in autoimmune myasthenia gravis with thymoma. J Neuroimmunol 2009; 29: 120-123. 69. Glasnović M, Bosnjak I, Sram M, Vranjes Z, Vcev A, Dobrosević B ve ark. Clinical characteristics of patients with spondyloarthritides and HLA-B27 positive antigen. Coll Antropol 2011;35:397-402. 70. Maldini C, Lavalley MP, Cheminant M, de Menthon M, Mahr A. Relationships of HLA-B51 or B5 genotype with behcet's disease clinical characteristics: systematic review and meta-analyses of observational studies rheumatology 2012;51:887-900. 71. Schellens IM, Spits HB, Navis M, Westerlaken GH, Nanlohy NM, Coffeng LE ve ark. Differential characteristics of cytotoxic T lymphocytes restricted by the protective HLA alleles B*27 and B*57 in HIV-1 infection. J Acquir Immune Defic Syndr 2014; 67:236-245. 72. Hill AV, Allsopp CE, Kwiatkowski D, Anstey NM, Twumasi P, Rowe PA ve ark. Common west african HLA antigens are associated with protection from severe malaria Nature 1991;352:595-600. 38 73. Núñez C, Alecsandru DM, Mendoza JL, Urcelay E, Díaz-Rubio M, de la Concha EG, Martinez A. Genetic markers linked to rheumatoid arthritis areassociated with articular manifestations in ulcerative colitis patients Hum Immunol 2006;67: 324-330. 74. Weinshenker BG, Santrach P, Bissonet AS, McDonnell SK, Schaid D, Moore SB, Rodriguez M. Major histocompatibility complex class II alleles and thecourse and outcome of MS: apopulation-based study. Neurology 1998; 51: 742-747. 75. Heward JM, Allahabadia A, Sheppard MC, Barnett AH, Franklyn JA, Gough SC. Association of the large multifunctional proteasome (LMP2) gene with graves' disease is a result of linkage disequilibrium with the HLA haplotype DRB1*0304-DQB1*02-DQA1*0501. Clin Endocrinol 1999;51:115-118. 76. Safai B, Myskowski PL, Dupont B, Pollack MS. Association of HLA-DR5 with mycosis fungoides. J Invest Dermatol 1983;80:395-397. 77. Porto T, Coelho I, Boavida J, Pereira C, Nunes JM, Mendonça D ve ark. Association of HLA DQ4-DR8 haplotype with papillary thyroid carcinomas. Clin Endocrinol 2006;64:179-183. 78. Kübler K, Arndt PF, Wardelmann E, Krebs D, Kuhn W, van der Ven K. HLAclass II haplotype associations with ovarian cancer. Int J Cancer 2006;119:29802985. 79. Hu CY, Wu CS, Lee CS, Wu CH, Tsai HF ve ark. HLA-DR11 and HLA-DR2 are negatively associated with autoantibody production in chronic hepatitis C.Ann Rheum Dis 2006;65:138-139. 80. Fujii T, Nojima T, Yasuoka H, Satoh S, Nakamura K, Kuwana M ve ark. Cytokine and immunogenetic profiles in japanese patients with adult still's disease. Association with chronic articular disease. Rheumatology 2001; 40:1398-1404. 81. Manoussakis MN, Georgopoulou C, Zintzaras E, Spyropoulou M ve ark. Sjögren's syndrome associated with systemic lupus erythematosus: clinical and laboratory profiles and comparison with primary sjögren's syndrome. Arthritis Rheum 2004; 50:882-891. 39 82. Akdemir R, Ozhan H, Gunduz H, Erbilen E, Yazici M, Duran S ve ark. HLADR B1 and DQ B1 polymorphisms in patients with coronary artery ectasia. Acta Cardiol 2004;59:499-502. 83. Grubić Z, Zunec R, Peros-Golubicić T, Tekavec-Trkanjec J, Martinez N ve ark. HLA class I and class II frequencies in patients with sarcoidosis from croatia: role of HLA-B8, -DRB1*0301, and -DQB1*0201 haplotype in clinical variations of the disease.Tissue Antigens 2007;70:301-306. 84. Safai B, Myskowski PL, Dupont B, Pollack MS. Association of HLADR5 with mycosis fungoides. J Invest Dermatol 1983;80:395-397. 40