Kahramanmaraş, 01.03.2013 İMANIN TANIMI VE MAHİYETİ Muhterem Müslümanlar! İman kelimesi sözlükte; bir kişiyi tasdik etmek, doğrulamak, bir şeyin doğru olduğunu söylemek ve onu doğru olarak kabul etmek, gönül huzuru ile benimsemek, şüpheye yer vermeyecek biçimde içten inanmak anlamlarına gelir. Dini anlamda ise iman; Allah’a ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s)’in Allah tarafından haber verdiği kesin olarak belli olan şeylerin doğru olduğuna tereddütsüz inanmak, bunların hak ve doğru olduğunu içinden şeksiz ve şüphesiz tasdik ve itiraf etmek anlamına gelir. (3) Cibril hadisi olarak bilinen meşhur hadisi şerifte Rasulullah (s.a.s.) Efendimiz imanı şöyle tarif etmektedir: “İman Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere yani hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna inanmandır."2 Bu tanımlamalardan anlaşılıyor ki iman kalbi bir olgu olup hakikati ve özü kalbin tasdikidir. Kalp tarafından onaylanmayan bir bilgi iman olarak ifade edilemez. Nitekim dinimizde kalben inanmadıkları halde dilleri ile inandıklarını söyleyen kişilere münafık denilmektedir. Aziz Kardeşlerim! Hutbenin başında okuduğumuz ayet-i kerimede Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: "Peygamber Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler.) "1 Bu ayeti kerime Allah tarafından indirilenlerin, iman esaslarını teşkil ettiğini ve bunlara iman etmemiz gerektiğini göstermektedir. Bu esasları kısaca ve toptan kabul edip inanmak, icmali imanı; her birine açık ve geniş şekilde ayrıntılı olarak inanmak ise tafsili imanı ifade etmektedir. A. Hamdi Akseki İslam Dini 2-Bakara, 2/285. 1- İmanın en özlü ve kısa şekli olan icmali iman, tevhit ve şahadet kelimelerini söylemekle olur. Mümin sayılabilmek için, icmali iman yeterli görülmektedir. Ancak İslam’ın diğer hükümlerini ve inanılması gerekli olan şeylerin her birini, teker teker öğrenip iman etmesi anlamına gelen tafsili iman gereklidir. Tafsili iman, amentü diye ifade ettiğimiz prensipleri öğrenip inanmakla gerçekleşir. Diğer taraftan delillere dayalı olmaksızın sadece çevrenin telkini ile meydana gelen ve adeta İslam toplumunda doğup büyümüş olmanın tabii sonucu olarak gözüken iman, taklidi imandır. Bu tür iman, geçerli olmakla birlikte akli ve dini delillerle güçlendirilmesi gerekmektedir. Değerli Mü’minler! Bir kimsenin mü’min olabilmesi iman esaslarının tümünü gönülden kabul etmesine bağlıdır. Bu esaslardan birini ya da bir kaçını inkâr eden, mü’min sayılamaz. Mü’min iman esaslarından birini inkâr anlamına gelen söz ve davranışlardan kaçınmalıdır. Allah Teala’yı ve bütün peygamberleri tasdik edipte Hz. Muhammed’in peygamberliğine inanmayan yahut farz veya haram olduğu kesin olarak bilinen bir hükmü mesela namazın farziyyetini, içki içmenin haram olduğunu kendi hür iradesiyle inkâr eden yahut put vb. şeylere tapan bir kimseye mü’min denilemez. Yine bir kimsenin mü’min sayılabilmesi için imanının dünyada hür iradeye dayalı bir tercih olması, baskı, tehdit altında olmaması veya dünya hayatından ümit kesme durumunda gerçekleşmemiş bulunması gerekir. Baskı ve tehdit altında yapılan iman ile ölüm gelip çattığında yapılan iman geçersizdir. Bu gerçeği Yüce Rabbimiz şöyle ifade etmektedir: “ Artık o çetin azabımızı gördükleri zaman Allah’a inandık ve ona ortak koştuğumuz şeyleri inkâr ettik derler. Fakat azabımızı gördükleri zaman imanları kendilerine bir fayda vermeyecektir. Allah’ın kullar hakkında süregelen kanunu budur. İşte kâfirler burada hüsrana uğramışlardır.”3 Görülüyor ki son nefeste iman, iman değildir. Geçersizdir. Cenabı Hak cümlemizi iman üzere sebat eden, imanını icmalden tafsil mertebesine, taklitten kurtarıp tahkik seviyesine ulaştıran kullarından eylesin. HAZIRLAYAN: Mehmet Ali SEZER UNVANI: Pazarcık Vaizi ------------------------------3- Mü’min 40/84-85