Doğan Özlem 1944’te İzmir’de doğdu. İzmir Atatürk Lisesi’nde başladığı lise öğrenimini tamamlayamadan kunduracı kalfası ve tezgâhtar olarak çalışmak zo­runda kaldı. 1965’te Sivas’a er olarak askere gitti. Liseyi askerliği sırasında dışarı­dan sınavlara girerek bitirdi. Yine askerliği sırasında üniversite giriş sınavını kazan­dı. 1967’deki terhisinden sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde yükseköğrenimine başladı ve bu bölümden 1971’de mezun oldu. 1971-1974 arasında Almanya’da bulundu ve çeşitli işlerde çalıştı. Mezun olduğu bölüm­de 1974’te başlayıp daha sonra Max Weber’de Bilim ve Sosyoloji (1990) adıyla ya­yımlanan doktora tezini 1979’da tamamladı. Yükseköğrenimi ve doktora çalışma­sı sırasında (1967-1979) Almanya’da ve Türkiye’de işçi, büro memuru, sendikacı, muhasebeci ve yönetici olarak çalıştı. 1980’de, otuz altı yaşındayken, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde asistan olarak göreve başladı. 1988’de do­çent, 1993’te profesör oldu. 2001’de kendi isteğiyle emekliye ayrıldıktan sonra, ay­nı yıl içinde, Muğla Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde yeniden akademik hayata döndü ve uzun süre bölüm başkanlığı yaptı. 2003’te adına armağan kitap yayımlandı. 2004’te TÜBA – Türkiye Bilimler Akademisi Hizmet Ödülü’nü aldı. 2007-2014 arasında Yeditepe Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde çalıştı. Halen emeklidir. Doğan Özlem’in Notos Kitap’tan çıkmış kitapları Bilim Felsefesi Hermeneutik ve Şiir Mantık Tarih Felsefesi Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi Metinlerle Hermeneutik Dersleri I Metinlerle Hermeneutik Dersleri II Felsefe ve Doğa Bilimleri Söyleşiler - Yaşamı ve Felsefeyi Anlama Serüveni Etik - Ahlak Felsefesi Persona Kant Üstüne Yazılar Türkçede Felsefe Evrensellik Mitosu Çeviri Kitapları Wilhelm Dilthey, Hermeneutik ve Tin Bilimleri No­tos Ki­tap 140 Kuram 026 Felsefe 21 ©Doğan Özlem, Kavramlar ve Tarihleri, 2016 ©No­tos Ki­tap Ya­y›­ne­vi, 2016 Bi­rin­ci Ba­s›m Nisan 2016 ISBN 978-605-9851-78-7 Ser­ti­fi­ka 16343 Editör Kaan Özkan Kapak Resmi Arthur Dove, Dans Eden Söğütler, 1944 Notos Kitap Yayıncılık Eğitim Danışmanlık ve Sanal Hizmetler Ticaret Limited Şirketi Ömer Avni Mahallesi, Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya Sokak, No: 11/6 Gümüşsuyu, Beyoğlu İstanbul 0212 243 49 07 www.notoskitap.com facebook.com/NotosKitap twitter.com/NotosKitap Bas­k› ve Cilt Pasifik Ofset Ltd.Şti. Cihangir Mahallesi, Güvercin Caddesi No: 3/1 Baha İş Merkezi, A Blok Avcılar ‹s­tan­bul 0212 412 17 77 Sertifika 12027 Doğan Özlem Kavramlar ve Tarihleri Felsefe ‹çindekiler 11 Önsöz 13 13 15 18 23 “Kavram Tarihi” Üstüne Genel Felsefe Sözlüğü/Ansiklopedisi Yazıcılığında K ­ avram Tarihçiliği Felsefe Tarihinin Kavramtarihsel Felsefesi Hermeneutik Gelenekte Kavram Tarihçiliği 27 27 28 29 30 32 35 37 38 Teknik-Teknoloji Giriş “Teknik” Üstüne “Teknoloji” Üstüne Teknoloji ve Bilim (Matematik ve Doğa Bilimi) Kültür ve Teknoloji Günümüzde Teknolojinin Yol Açtığı Sorunlar Teknolojiden Kim Sorumlu? Teknoloji ve Siyaset 41 41 42 44 44 51 54 72 74 Felsefe Tarihinde “Sevgi” Kavramı Giriş “Sevgi”nin Bazı Anlamları Felsefe Tarihinde “Sevgi”nin Serüveni I. İlkçağda “Sevgi” II. İncil’de, Patristik Dönemde ve Ortaçağda Sevgi III. Yeniçağ Sevgi Tanımlarındaki Çeşitlilik Değerlendirme 77 77 78 79 Felsefe Tarihinde “Değer” Kavramı 1. “Değer” Üstüne I. Öznelci Değer Tanımları II. Nesnelci Değer Tanımları 79 80 80 83 83 86 96 97 99 102 107 109 III. Değer Sınıflandırmaları 2. Felsefe Tarihinde Değerler Sorununa Kısa Bir Toplu Bakış I. Antikçağda Değerler Sorunu II. Ortaçağda Değerler Sorunu III. Yeniçağda Değerler Sorunu IV. Değer Felsefesinin Ortaya Çıkışı ve Gelişimi 3. Değer Felsefesinin Temel Sorunlarına Kısa Bir Toplu Bakış I. Değer Rölativizmi ve Değer Çoğulculuğu II. Değerlerin İnsan Eylemlerindeki Belirleyiciliği Sorunu III. Değer ile Bilgi/Bilim ve Değer Yargısı ile Olgu Yargısı Arasındaki İlişki Sorunu 4. Değerler ve Erdemler 5. Sonuç Yerine 124 125 “Barok” Üstüne Giriş 1. “Barok”un Anlamları 2. Barok Sanatın Özellikleri 3. Barok Sanata Yön Veren Dinsel, Politik Etkenler ve Barok Zihniyet 4. Barok Sanat ve Aydınlanma Felsefesi 5. Barok ve Günümüz 129 129 130 130 133 134 137 138 Etik-Ahlak Ayrımı Üstüne 1.“Etik”i “Ahlak”tan Ayırmanın Güçlüğü 2.“Ahlak”, “Etik”, “Moral” Terimleri 3.“Ahlak” Tanımlarındaki Çeşitlilik 4. Bazı “Etik” Tanımları 5. Etikteki Ahlak, Ahlaktaki Etik 6. Etiğin Olanaklılığı, Olanaksızlığı 7. Bir Değerlendirme Notu 141 141 143 Gelenek, Kopuş ve Felsefe “Gelenek” Kavramı Üzerine Genel Bir Belirleme Grek ve Roma Dünyasında ve Erken Ortaçağda 112 112 113 116 119 145 148 149 152 153 154 155 162 162 167 176 176 179 184 187 189 194 197 Gelenek Kavramı Yeniçağda Gelenek Kavramının Kazandığı Yeni Boyutlar Hamann’ın Kant Eleştirisinde Gelenek Kavramının Yeri “Gelenek”in Filozofu: Herder Goethe ve Gelenek Alman İdealizminde Gelenek Kavramı Marx’ın Gelenek Kavramı 20. Yüzyılın İlk Yarısında Gelenek Kavramı Toplu Bakış ve Değerlendirme a. Geleneksiz Olmaz b. Gelenekten Tam Bir Kopuş Mümkün Değildir. Güzel ile İyi’nin Birlikteliği ve Ayrılığı Üzerine Giriş Antikçağ Ortaçağ Rönesans 17. ve 18. Yüzyıllar Yüzyıl Sonundan Günümüze Toplu Bakış ve Değerlendirme EKLER 205 205 206 210 Felsefe Çevirisi Üzerine Hermeneutik Çeviri Anlayışı Kültür, Siyaset ve Çeviri Türkçede Felsefe Çevirileri 213 Özne-Nesne 218 221 224 Felsefenin Geleceği Üzerine Kant’ta Felsefe-Din İlişkisi Çerçevesinde Felsefenin Geleceği Felsefenin Geleceği Tehlikede midir? 229 Dizin ÖNSÖZ Uzun yıllar, görev yaptığım üniversitelerde “felsefi terminoloji”, “felsefe kavramları” adları altında vermiş olduğum derslerde işlemiş olduğum felsefe kavramlarından bazılarını ve ayrıca bazı toplantı ve seminerlerde sunmuş olduğum bildirilerimi içeren kitabımı Kavramlar ve Tarihleri I adıyla 2003 yılında yayımlamıştım. Orada kavram tarihi çalışmalarımın yanı sıra başka çalışmalarım da yer bulmuştu. Uzun süredir mevcudu kalmamış olan kitabın sadece kavramlar ve tarihlerini içeren eldeki ikinci baskısını burada Kavramlar ve Tarihleri adıyla okura sunuyorum. Kitap ilk baskıda yer almamış olan bazı yazılarımın da eklenmesiyle genişletilmiştir. Kitabın sonunda yer alan dört yazıyı, konuyla doğrudan olmasa da dolaylı bağıntıları dolayısıyla burada yayımlamayı uygun buldum. İlk baskının önsözünde de belirttiğim gibi, kavram tarihi çalışmaları özellikle Alman felsefe geleneğinde Hegel’le birlikte en az 200 yıldır genişliğine yer alan çalışmalardır. Buna karşılık Fransız felsefe geleneğinde bu tür çalışmalara az rastlanmakta, hele Anglosakson felsefe geleneğindeyse hemen hiç rastlanmamaktadır. Oysa özellikle felsefede kurumlaşma aşamasını henüz tamamlayamış olan bizde kavram tarihi çalışmalarının yaygınlaşıp kurumlaşması bir gerekliliktir. Kitap bu yönüyle Türkçede bir ilk olma özelliği taşımayı, ilk baskısından beri hâlâ sürdürmektedir. Üsküdar, 2016 “KAVRAM TARIHI” ÜSTÜNE Genel “Kavram tarihi” sözcüğü bizdeki felsefe çalışma ve tartışmalarında ne yazık ki, hemen hemen hiç anılmayan bir sözcüktür. Oysa sözcük, 18. yüzyılın sonlarından beri, özellikle Alman felsefe geleneğinde, felsefe kavramlarının tarihini anmada sıklıkla kullanılan bir sözcüktür ve felsefe kavramlarının tarihi, özellikle 19. yüzyılla birlikte, “kavram tarihçiliği” denilen bir felsefi etkinliğin konusu olmuştur. Öyle ki, “kavram tarihçiliği” kimi filozoflar tarafından felsefe yapmanın bir önkoşulu sayılmış ve hatta 19. yüzyılın sonlarından itibaren, özellikle Almanya’da, bir felsefe disiplini olup çıkmıştır. “Kavram tarihi” sözcüğünü ilk kullanan filozof Hegel olmuştur. Hegel, sonradan öğrencileri tarafından kaleme alınan Tarih Felsefesi Dersleri’nde, tarih yazıcılığında, 1. ilkel tarih yazıcılığı, 2. refleksiyonlu tarih yazıcılığı, 3. eleştirel tarih yazıcılığı, olmak üzere üç tarzdan söz eder. İlkel tarih yazıcılığı, Herodotos ve Thukydides’te olduğu gibi, büyük ölçüde, tarihçinin bizzat tanık olduğu veya başkalarından duyduğu olayları anlattığı yazıcılıktır. Refleksiyonlu tarih yazıcılığında ise, tarihçinin yaşadığı dönem ile anlattığı olayların yaşandığı 13 KAVRAMLAR VE TARİHLERİ dönem veya dönemler farklıdır. Tarihçi burada kendisinden önce olup bitmiş tarihsel olayları kendi çağının kültürel kodları altında ve kendi düşünce ve duygu dünyası içinde anlatır, yani refleksiyona başvurur. Refleksiyonlu tarih yazıcılığının bir alt türü vardır ki, Hegel, “özel tarih yazıcılığı” adını verdiği bu türü, başlıca örneğini felsefi dünya tarihi yazıcılığının oluşturduğu eleştirel tarih yazıcılığına en yakın tür sayar. Özel tarih yazıcılığı; din tarihi, sanat tarihi, edebiyat tarihi, bilim tarihi ve nihayet felsefe tarihi gibi belli bir kültür alanının tarihine yönelir. Özel tarih yazıcılığı bir halkın, bir devletin, bir kültürün tarihini, o halkın dini, sanatı, edebiyatı, bilimi, felsefesi vb. zemininde ve bu zeminle bağıntılı olarak anlatmayı amaçlar. Bu nedenle, bu alanların tarihlerinin yazılabilmesi genel bakış noktalarından hareketle ve genel tasarımlar geliştirmekle mümkündür. Örneğin Roma tarihi, özellikle Roma devletinin tarihinin aydınlatılmasında Roma hukuku en önemli belirleyicilerdendir. Roma hukukunun tarihi de bu hukuka kaynaklık etmiş olan, Romalılara özgü hukuk tasarımının ve bu tasarımın öğeleri durumundaki genel hukuk kavramlarının anlam içeriklerinin ortaya konulmasını gerektirir. Öyle ki, bu kavramlardan örülü bir sistem olarak Roma hukuk sistemi anlaşılmadan Roma devlet düzeni anlaşılamaz. Hegel, felsefe tarihçiliğinde de böyle özel bir tarih yazıcılığına ihtiyaç olduğunu belirten ilk filozoftur. Ona göre, felsefe sistemlerinin anlaşılması, bu sistemlerin öğeleri durumundaki kavramların sistem içerisindeki yerleri bakımından anlaşılmasını gerektirdiği gibi, farklı sistemler içinde aynı kavramların uğradıkları anlam değişmelerinin izlenmesini de gerektirir. Ve en önemlisi, kavramlar tarihsel süreç içinde her dönemde anlam değişmelerine uğrarlar. Yani hiçbir kavram, ilk tanımlanışında kendine yükletilmiş olan anlamı sanki sabit ve değişmez 14 “Kavram Tarihi” Üstüne bir anlammış gibi koruyamaz. Dolayısıyla “hakiki” bir felsefe tarihçiliği, kavramların felsefe tarihi içinde uğradıkları anlam değişmelerini, kavramların serüvenlerini izlemek zorundadır. Bu durum, kavramların eleştirel irdelenişi kadar onların tarihlerini izlemeyi, bu tarihi bilmeyi gerekli kılar ve işte bu gerekliliği yerine getirecek bir felsefi inceleme tarzına ihtiyaç vardır ki, Hegel buna “kavram tarihçiliği” adını vermiştir. Bu alanda gerçekleştirilecek çalışmalarsa, “kavram tarihi” başlığı altında anılacaktır. Anlamı ve işlevi bu şekilde belirlenen “kavram tarihi”nin Hegel’den önceye, 18. yüzyıl başlarına kadar adı konulmaksızın uzanan bir geçmişi de vardır ve kavram tarihçiliği o zamandan bu yana iki yönlü bir gelişim göstermiştir: 1. Felsefe sözlüğü/ansiklopedisi yazıcılığına kılavuzluk eden bir kavram tarihçiliği tarzı. 2. Felsefe tarihinin bir felsefesine kılavuzluk eden bir kavram tarihçiliği tarzı. Felsefe Sözlüğü/Ansiklopedisi Yazıcılığında ­Kavram Tarihçiliği Aslında kavramların “tarihsellik”lerine ilk dikkati çeken, Hegel’den de önce J.G. Walch olmuştur. Walch erken bir tarihte, 1726’da, felsefe kavramlarının yalnızca ait oldukları felsefe sistemleri içindeki anlamları ve işlevleri yönünden tanımlanmasını “dogmatik” bulmuş, bu kavramların anlamlarının “tarihsel” bir inceleme yoluyla da ortaya konulmasını talep etmiştir. Tarihsel inceleme tarzı, kavramın felsefe tarihi içinde yüklenmiş olduğu belli başlı anlamları ortaya koymalı, bu anlamların felsefe tiplerine ve felsefi “izm”lere göre nasıl görelileşebildiğini gösterebilmelidir. Özellikle öğreti ilkesi 15 KAVRAMLAR VE TARİHLERİ durumundaki temel önermeler ve bunlarda geçen kavramlar, farklı felsefe tiplerinde ve “izm”lerde bazen kazandıkları karşıt anlamlarına vurgu yapılarak ortaya konulmalıdır. Walch’a göre böyle bir tarihsel inceleme tarzı herhangi bir felsefe tipine veya “izm”e bağlı kalmamalıdır. Aksi halde kendisi de “dogmatik” olmaktan kurtulamaz. O sadece kavramların felsefe tarihi boyunca büründükleri anlam yapılarını irdelemeli, bu anlam yapılarını karşılaştırmalı, çözümlemeli ve fakat yargılamamalıdır. İyi bir felsefe sözlüğü/ansiklopedisi, bu hususlara dikkat edilerek yazılabilir. J.G.H. Herder, 1774’te “ideal bir felsefe sözlüğü” üzerinde durur. Böyle bir sözlük ona göre, “kavramların doğru içerik ve kökenleri”ni tarihsel ve etimolojik bir araştırmayla, özellikle etimolojik yönelimli sözcük taramalarıyla desteklenmiş olarak ortaya koyabilmelidir. Bunun için, felsefe kavramlarının kullanımında onlara kaynaklık eden sözcüklerin değişik kültür alanlarındaki değişik kullanımları da dikkate alınmalıdır. S. Maimon, 1791’de yayımladığı kendi felsefe sözlüğünde, felsefe kavramlarını tarihsel yoldan belirlemekten kaçınılmış olması nedeniyle ortaya çıkan büyük güçlüklerden söz etmiştir. Maimon’un, felsefe sözlüğü yazımında gördüğü en büyük güçlük, temel felsefe kavramlarının tanımlanamazlığıdır. Özellikle bu gibi kavramlar söz konusu olduğunda, bir sözlükçünün başvurabileceği tek yol, her ne kadar tam tanımları yapılamasa da bunlara felsefe tarihi içinde yükletilmiş olan çeşitli anlamları ortaya koymak, bunları karşılaştırmaktır. Bu husus, kavram tarihçiliğini sözlük/ansiklopedi yazıcılığının ayrılmaz bir parçası yapar. Felsefe tarihinde, içinde “tarihsel” nitelemesi geçen ilk felsefe sözlüğünü 1806’da W.T. Krug Felsefenin Tarihsel-Eleştirel Sözlüğü adıyla yayımlamıştır. Krug, amacını, “Tüm felsefe kav16 “Kavram Tarihi” Üstüne ramlarını ve ilkelerini alfabetik düzen içinde ele alan, onların kökenlerini, tarihsel gelişimlerini, geçirdikleri değişimleri, taşıdıkları belirsizlikleri ortaya koyan, en çok kullanıldıkları kaynak eserleri ve bunların yazarlarını anan” bir felsefe sözlüğü meydana getirmek olarak koymuştu. Krug, gerçekten de kendi felsefe sözlüğünde kavram tarihçiliğine özgü bir yöntemi ilk kullanan sözlükçü olmuştur. C.A. Brandis’in, felsefe sözlüğü yazımında özel bir yeri vardır. O, “Felsefe tarihi felsefe sistemlerinin değil, felsefe kavramlarının tarihidir” görüşünden hareketle, kavramların tarihlerinin araştırılmasına dayanmayan bir felsefe sözlüğünün “kuru ve yararsız bir teknik sözlük, bir soyut adlar sözlüğü” olarak kalacağını belirtir. Brandis, ayrıca “önemli filozofların kullandıkları özel terimleri içerecek özel sözlük”lerden, “filozof sözlükleri”nden ilk kez söz eden sözlükçü olmuştur. Ona göre her filozofun bir “kavram dili” vardır ve bu dil en iyi şekilde “filozof sözlükleri” yardımıyla anlaşılabilir. R. Eucken, Krug ve Brandis’in izinde, 1872’de Felsefe Terimlerinin Tarihsel Sözlüğü’nü yayımladı. Eucken bu sözlükte, felsefe problemlerinin tarihsel sürekliliğini göstermeyi amaçladığını belirtmiştir. Ona göre, felsefi terminoloji kuru bir tanımlama etkinliğiyle kavranamazdı. Felsefi terminoloji ancak kavram tarihçiliğine özgü yöntemlerle anlaşılabilirdi ve hatta kavram tarihçiliği felsefe tarihi yazmacılığının “organon”u ­olmalıydı. 1890’lı yıllarda Wilhelm Dilthey ve 1920’li yıllarda E. Rothacker, kavram tarihi çalışmalarında tinbilimsel/anlamacı yöntemlere başvurulmasının zorunluluğu üzerinde durmuşlar ve bu konudaki görüşleriyle özellikle 20. yüzyılda kavram tarihçiliğinin en önemli adı olan Gadamer’i etkilemişlerdir. Özellikle Rothacker, felsefe kavramlarının köken ve gelişimlerinin 17 KAVRAMLAR VE TARİHLERİ tarihsel olarak izlenmesinde teoloji, edebiyat, sanat tarihlerinden ve mitoloji ve şiirden yararlanılmasının kaçınılmazlığına dikkat çekmiştir. Çünkü Rothacker’e göre felsefe kavramları, kökenleri ve gelişimleri itibariyle, büyük ölçüde teolojik, edebi, mitolojik, sanatsal ve şiirsel anlam içeriklerine sahiptirler. Son olarak J. Ritter, hermeneutik çizgide, felsefe kavramlarını tarihsel etkililikleri bakımından ele alır ve felsefe kavramlarını bizzat tarihsel etkililikleri yönünden ele alan bir kavram tarihçiliği tarzının gerekliliğinden söz eder. Böyle bir kavram tarihçiliği tarzı, bizzat felsefenin, “kendi tarihinin ve tarihsel kökeninin ufku içinde kavranması”nı sağlamaya hizmet eder. Tarihselci açıdan hareket eden bu kavram tarihçiliği, Ritter’e göre, felsefe kavramlarının kuru ve soyut tanımlarından ve onların “refleksiyonsuz, dogmatik kullanımından hareket eden ve Anglosaksonlara özgü olan bir tarza karşıt düşen bir tarz” içinde çalışır. Felsefe sözlükçülüğünün/ansiklopediciliğinin bir kılavuzu olarak kavram tarihçiliğinin buraya kadar değinilen tarihsel gelişimi, özellikle Almanya’daki gelişimi, felsefeye yardımcı bir disiplin olmaktan bir felsefe disiplini olmaya doğru giden bir gelişim olmuştur. Aşağıda, kavram tarihçiliğinin felsefe tarihçiliğine koşut bir felsefe disiplini olarak gösterdiği gelişim üstünde durulacaktır. Felsefe Tarihinin Kavramtarihsel Felsefesi Felsefe tarihi yazıcılığı alanında ilk kavram tarihi uygulamaları 18. yüzyılın son on yılları içerisinde görülür. Felsefe sözlükçülüğünde/ansiklopediciliğinde olduğu gibi burada da felsefe kavram ve sorunlarının dogmatik ve tarihsel/eleştirel ol18 “Kavram Tarihi” Üstüne mak üzere iki farklı yönelim içinde ele alınmasından kaynaklanan sorunlar üzerinde duruluyordu. Bununla birlikte esas amaç, bir felsefe disiplini olarak felsefe tarihçiliğinin felsefe disiplinleri içindeki yer ve değerini belirlemekti. Klasik felsefe tarihçiliği, felsefe sistemlerinin düz bir anlatımından, yerleşik klişeleri tekrarlamaktan, felsefe sistemlerinin özgül ide, problem ve kavramlarının betimlenmesinden, bu sistemlerin çözümlenmesinden ibaret bir etkinlik olarak görülüyordu ve bu geleneksel çalışma tarzında nihai amaç, felsefe sistemlerini birbirleri karşısına koyup karşılaştırmaktı. İlk kez G.G. Fülleborn, 19. yüzyılın ikinci yarısında bu geleneksel felsefe tarihçiliği tarzına kavramtarihsel bir yönelim katmayı denedi. Fülleborn daha sonraki çalışmalarında ise, felsefe tarihçiliğinin esasen bir tür kavram tarihçiliği olması gerektiğini iddia etti. Ona göre hakiki felsefe tarihçiliği, felsefe kavramlarının tarih içinde geçirdikleri anlam değişmelerini izlemeliydi. Belli felsefe kavramlarının belli felsefe sistemleri içindeki yerlerini göstermek, klasik felsefe tarihçiliğinin zaten yaptığı bir iş olarak tabii ki önemliydi. Ne var ki felsefe kavramlarının, felsefe sistemleri içindeki yerlerinden az veya çok bağımsız denebilecek bir gelişimleri de vardı ve felsefe tarihinin gidişatı aslında bu gelişimi izlemek suretiyle daha derinliğine kavranabilirdi. J. Gurlitt, hakiki felsefe tarihçiliğinin felsefe kavramlarının anlamlarındaki her değişmeyi kronolojik ve sistematik olarak izleyen ve böylece bu kavramları ve dolayısıyla onların felsefenin başlangıçlarından bugüne kadarki gelişimlerini bize kavratacak bir felsefe tarihçiliği olabileceğini ileri sürdü. “Önemli felsefe kavramlarının damga vurdukları çağlar”dan söz eden Gurlitt, örneğin Aydınlanma felsefesinin, ancak ortaya konulacak bir “akıl kavramı tarihi” içinden doğru olarak anlaşılabilece19 KAVRAMLAR VE TARİHLERİ ğini belirtir. Fülleborn ve Gurlitt, bu gerekçelerle, kavram tarihçiliğinin hatta “felsefenin organonu” olduğunu söylemişlerdir. 19. yüzyılın ortalarına doğru Brandis, felsefe tarihçiliğinin görevini, “felsefe kavramlarının sürekli değişen anlamlarını açık kılmak ve bunların başta bilim, sanat ve eğitim olmak üzere kültür içindeki gelişimlerini, içinde yaşanılan kültürün bu kavramların ortaya çıkışındaki etkileri kadar bu kavramların sonradan aynı kültürü etkileme tarzlarını ortaya koymak” olarak belirliyor, felsefe tarihçiliğinin kültür tarihçiliği ile koşutluğunun altını çiziyordu. Brandis’e göre felsefe her koşulda kavram tarihçiliğine muhtaçtır; çünkü ancak kavram tarihçiliği felsefe kavramlarının anlamlarındaki değişmeleri ve bu değişmeler sırasında bu kavramlar arasında meydana gelen içsel bağıntıları görüp gösterebilir. Ve kavram tarihçiliği, bu görevi yerine getirebilmek için dil araştırması, etimoloji, semasiyoloji ve dil tarihi ile işbirliği içinde olmalıdır. Yalnız, Brandis’e göre, bu işbirliği içinde kavram tarihçiliğini bekleyen en büyük tehlike, yüzeysel bir veri toplama etkinliğinin dümen suyuna girmek olabilir. Burada Brandis, kavram tarihçiliğinin bir felsefi etkinlik olduğunun, empirik dil araştırması anlamında bir bilim olmadığının unutulmaması gerektiğinin altını çizer. Kavram tarihçiliğinin 19. yüzyıldaki önemli adlarından biri, teolog ve din filozofu G. Teichmüller’dir. Teichmüller, 19. yüzyılda pozitif bilimler karşısında geriye itilen felsefenin eski güçlü yerini yeniden elde etmesinde kavram tarihçiliğini en etkili araç olarak görmüştür. Öyle ki, Teichmüller’e göre felsefenin ihyasının ilk koşulu, “kavram tarihçiliği zemininde felsefe yapmak”tır. Brandis gibi Teichmüller de felsefe tarihçiliğinin kültür tarihçiliği ile koşutluk içinde yürütülmesi gerektiğinin altını çizer. O ayrıca felsefe kavramlarının etkilerinin ve nüfuzlarının sadece kendilerinden gelmediğini, onların 20 “Kavram Tarihi” Üstüne her çağda filozoflar arasında olduğu kadar meslek insanları ve özellikle siyasetçiler arasında da bir iktidar mücadelesinin araçları olduklarını, etki ve nüfuzlarının büyük ölçüde kültürel ve hatta siyasal etkenlerle yaygınlaştığını görmek gerektiğini, bu nedenle felsefe tarihçiliğinin aynı zamanda siyasal tarihle de koşutluk içinde yürütülmesinin kaçınılmaz olduğunu ekler. İşte, felsefe tarihçiliği böyle bir kavram tarihçiliği ile bütünlenmelidir. Teichmüller, böyle bir kavram tarihçiliğinin, bir “tarihsel yönelimli psikoloji” desteğinde, “filozofların psişik yapılarının ve kişisel yaşamlarının, içinde bulunulan toplumsal durumun, dinsel ve siyasal atmosferin vb. felsefe sistemlerinin kuruluşundaki etkileri”ni ortaya koyması gerektiğini belirtir. Teichmüller’e göre, kavram tarihçiliği felsefe kavramlarına sadece semantik, semiyotik ve semasiyolojik yöntemlerle eğilemez; çünkü semantik, semiyotik ve semasiyoloji, bu kavramların ortaya çıkışındaki ve gelişimlerindeki kültürel ve hele siyasal boyutu görüp göstermekten âciz, teknik disiplinlerdir. Öyle ki, Teichmüller’e göre her türlü tarih yazıcılığını olduğu gibi kavram tarihçiliğini de fenomenolojist ve pozitivist tarih yazıcılığının etkisinden kurtarmak gerekir. Teichmüller’e göre hakiki kavram tarihçiliği şu önemli doğruyu görmemizi sağlar: Grekler felsefenin tüm önemli kavramlarının yaratıcılarıdır. Kavram tarihçiliği, felsefe tarihi boyunca kavramların anlam içeriklerinde meydana gelen değişmeleri, Greklerin ortaya koymuş oldukları temel kavramlara ve onların bu temel kavramlara yüklemiş oldukları anlamlara sürekli gönderme yapmak suretiyle izlemelidir. Başka bir ifadeyle, kavramların tarihi, Greklerin onlara vermiş oldukları anlamlar ölçüt alınarak yazılmalıdır. Teichmüller’in benzetmesiyle, “Irmağın akışını izlemek ilginç olsa da önemli olan, kaynağın kendisini görmektir”. Buna göre kavram tarihçiliği, kavramların tarih içindeki akışını 21 KAVRAMLAR VE TARİHLERİ izleme görevini yerine getirirken, anlam değişmelerini kaynağa, Grek felsefesinde temel kavramlara yükletilmiş olan anlamlara göre değerlendirecektir. Teichmüller’e göre, “İlkçağın kavram ve idelerini bir yana bırakmış görünen” modern felsefede kavram tarihçiliğine düşen en önemli görev, modern felsefenin kavramlarının anlam içeriklerini değerlendirmede Grek felsefesine dönmektir. Kavram tarihçiliğinin görevi, modern felsefeyi antik kaynaklardan hareketle anlaşılır kılmaktır. Bu, tarihsel yorumlamada da bir ölçüttür. Kavram tarihçiliği, “kalıcı ve yaşayan düşünme formları”nın bir bilgisine ulaşmanın anahtarı olma rolünü de böylece üstlenmiş olur. Bu yönüyle kavram tarihçiliği tüm felsefe tarihi için geçerli olabilecek bir “kavram tipolojisi” geliştirmeli ve temel kavramların felsefi teoriler içindeki işlevlerini böyle bir tipoloji yardımıyla belirlemelidir. Teichmüller’in, kavram tarihçiliği konusundaki görüşleri etkili olmasına rağmen önemli eleştirilere de uğramıştır. O, kavram tarihçiliğini belli bir felsefeye, Grek felsefesine ipotek etmekle eleştirilmiştir. Kavram tarihçiliği 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyılın ilk çeyreğinde, önce Yeni Kantçı W. Windelband ve daha sonra 20. yüzyılda “yeni ontoloji”nin kurucusu olan Nicolai Hartmann’ın çabalarıyla, “problem tarihçiliği” adı verilen bir felsefe tarihçiliği tarzı ile bütünleştirilmek istenmiştir. Problem tarihçiliği, özellikle Hegelci felsefe tarihçiliğine ve Hegelci kavram tarihçiliğine bir tepki olarak da ortaya çıkmıştır. Problem tarihçiliğine göre, felsefe sistemleri, teoriler ve bunlar içinde ifade edilen kavramlar arasındaki sürekliliği garanti eden tek şey bizzat bunların kendileri değil, bu sistem, teori ve kavramların haklarında geliştirilmiş oldukları problemlerdir. Felsefe tarihinin ana gövdesini felsefe sistemleri, teoriler ve temel kavramlar değil, felsefe problemleri oluşturur. Öyle ki, sistemler, teoriler 22