DİKKATİNİZE: BURADA SADECE ÖZETİN İLK ÜNİTESİ SİZE ÖRNEK OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR. ÖZETİN TAMAMININ KAÇ SAYFA OLDUĞUNU ÜNİTELERİ İÇİNDEKİLER BÖLÜMÜNDEN GÖREBİLİRSİNİZ. UYGARLIK TARİHİ KISA ÖZET KOLAYAOF UYGARLIK TARİHİ 2 Kolayaof.com 0 362 2338723 Sayfa 2 UYGARLIK TARİHİ İÇİNDEKİLER 1. ÜNİTE- Dünyanın Oluşumu ve Tarih Öncesi Çağlar……………………….…………………….……...…4 2. ÜNİTE-Eski Mezopotamya Tarihi ve Uygarlığı………………………………………………….…….…. …8 3. ÜNİTE- Eski Mısır Tarihi ve Uygarlığı.. ...........................................................................11 4. ÜNİTE- Eski Anadolu Uygarlıkları...................................................................................14 5.ÜNİTE-Orta Asya ve İran Tarihi ve Uygarlıkları............ …………………………………………….....19 6. ÜNİTE- Eski Yunan Tarihi ve Uygarlığı………………………………………….….……..…………………...24 7. ÜNİTE-Roma Tarihi ve Uygarlığı.....................................................................................26 8. ÜNİTE- Ortaçağ Avrupa Tarihi ve Uygarlığı (5-15. Yüzyıl)………....................................….29 9. ÜNİTE- Doğu Roma (Bizans) Tarihi ve Uygarlığı (4. -15. Yüzyıl)………...........................….34 3 10. ÜNİTE- İslam Tarihi ve Uygarlığı………......................................................................….39 11. ÜNİTE- Yeniçağ’da Avrupa ve Osmanlı (15-17. Yüzyıl)………......................................….43 12. ÜNİTE- Aydınlanma Çağı (18. Yüzyıl)………................................................................….48 13. ÜNİTE- Demokrasi Devrimleri ve Sanayi Devrimi………..............................................….50 14. ÜNİTE- 20. Yüzyıldan 21. Yüzyıla: Savaşlar, Barış ve Küreselleşme Dönemi…………....….54 Kolayaof.com 0 362 2338723 Sayfa 3 UYGARLIK TARİHİ 1. Ünite – Dünyanın Oluşumu ve Tarih Öncesi Çağlar EVREN, DÜNYA VE CANLILARIN OLUŞUMU Tam olarak bilinmemekle birlikte, evrenin yaşının yaklaşık 15 milyar yıl olduğu tahmin edilmektedir. Evren, oluştuğundan bu yana sürekli büyümekte ve evrendeki yaklaşık 200 milyar galaksi, sürekli olarak birbirlerinden uzaklaşmaktadır. Kanıtlar, evrenin saf enerjiden oluşan küçük, yoğun ve sıcak bir noktadan meydana geldiğini işaret etmektedir. Bu saf enerji, daha sonra evrenin tüm enerjisini, uzayı ve maddeyi oluşturmuştur. Zamanın başlangıcında, yani 15 milyar yıl önce, bu nokta büyümeye başlamıştır. Bu olaya Big Bang yani Büyük Patlama adı verilir. Big Bang, evrenin nasıl oluştuğunu açıklayan teoriler arasında en çok kabul gören teoridir. Big Bang, aslında gerçek bir patlama değildir. Bu, daha çok hızla şişen, enerji ve uzaydan oluşan bir balona benzetilebilir. Big Bang’in ayrıntıları hâlâ bilimin en karmaşık sorunlarından biri olmaya devam etmektedir. Evren büyüdükçe soğumuş ve enerji yoğunlaşarak maddeye dönüşmüştür. 12 milyar yıl önce, yer çekimi gücünün yoğunlaşan maddeyi dev kümeler oluşturmaya itmesinin bir sonucu olarak galaksiler oluşmuştur. 5 milyar yıl önce, bizim güneş sistemimiz Samanyolu galaksisindeki orta boy bir yıldızın etrafında oluşmuştur. Güneş’in yörüngesindeki gezegenlerden biri olan Dünya, güneş sistemimizin oluşmasından 500 milyon yıl sonra, yani yaklaşık 4.5 milyar yıl önce, bir gaz ve toz bulutundan meydana gelmiştir. Bu gevşek gaz ve toz bulutu, gittikçe büzülmeye ve küçülmeye başlamış, artan basınç ve radyoaktif elementlerin parçalanması sıcaklığı artırmıştır. Bu ısınmanın sonucunda iç taraf akıcı bir hâl alırken maddeler de ağırlıklarına göre içten dışa doğru dizilmeye başlamıştır. Dış yüzey, zamanla soğumuş ve kabuk bağlamıştır. Litosfer adı verilen bu dış yüzeyde, zamanla canlılık için gerekli uygun ortam oluşmuştur. Dış yüzeye çıkan gazlar ve volkanik patlamalar ilksel atmosferi, bu atmosferin içerdiği su buharı ise zamanla soğuyup suya dönüşerek denizleri meydana getirmiştir. Yaklaşık 4 milyar yıl önce ilk organik moleküller ortaya çıkmıştır. Peki, ama Dünya’da canlılık nasıl oluşmuştur? Bilim insanları inorganik bileşimlerden oldukça basit bir laboratuar işleminin sonucunda karbon içeriği bakımından zengin organik bileşimler üretmeyi başarmışlardır. Bu sonuç bize bu sürecin doğada da gerçekleşmiş olabileceğini göstermektedir. Bu organik bileşimler, protein yapı taşları olan aminoasitleri meydana getirebilir. Elbette bir aminoasit, bir canlı formu değildir. Aminoasitlerin canlı formlara dönüşmesi yaklaşık 500 milyon yıl sürmüştür. İlk basit tek hücreli canlılar yaklaşık 3.6 milyar yıl önce ortaya çıkmıştır. Bunu biliyoruz; çünkü bilim insanları Grönland’da, Afrika’nın güneyinde ve Avustralya’da bu zamana ait fosil kalıntılar bulmuşlardır. Bu fosiller, tek hücreli organizma yığınlarının kum ve balçıkla kaplanıp zamanla taşlaşmasıyla oluşmuşlardır. Primatlar ve İlk Homininler Primatlar, zoolojik sınıflandırmada memeliler sınıfı içerisinde yer alan takımlardan biridir. Primatlar takımının iki alt takımı vardır: Prosimiyenler ve antropoidler Prosimiyenler: Maymun benzeri ufak primatlar olan lemurlar, lorisler, galagolar ve tarsierlerden oluşan primat alt takımıdır. Antropoidler: Eski ve Yeni Dünya maymunları, büyük maymunlar ve insanın üyesi olduğu primat alt takımıdır. İlk primatlar, günümüzden yaklaşık 55 milyon yıl önce Eosen dönemde ortaya çıkmışlardır. Eosen dönemde yaşamış olan ilk primatlar, bugünkü prosimiyenlere benzemektedir. Oligosen dönemde ise bugünkü antropoidlere benzeyen türler ortaya çıkmıştır. Bugünkü büyük maymunlarla benzerlik gösteren en eski fosiller ise yaklaşık 25 milyon yıl öncesine aittir. Fosil kanıtlar, orangutan ve goril gibi büyük maymunların Miyosen dönemde evrimsel olarak diğer hominidlerle yollarını ayırdıklarını göstermektedir. Moleküler genetik araştırmalar da homininlerle diğer büyük maymunların evrim çizgisinin en azından 6 milyon yıl önce birbirinden ayrıldığını ve tamamen ayrı yönlerde ilerlediğini göstermektedir. Tribus: Biyolojik sınıflandırma sisteminde bir kategoridir. Bipedalizm: İki ayak üzerinde dik duruş ve hareket biçimidir. ÜÇ ÇAĞ SİSTEMİ VE TARİH ÖNCESİ ÇAĞLAR Kolayaof.com 0 362 2338723 Sayfa 4 4 UYGARLIK TARİHİ Tarih, yazıyla başlatılır. Yazı sayesinde tarihin kaydının tutulmaya başlaması, bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Buna göre yazının keşfinden sonrası tarihî dönemler, yazının keşfinden önceki zamanlarsa tarih öncesi (prehistorya) olarak adlandırılır. Bu sınıflandırmadan başka, arkeologlar ve Eskiçağ tarihçileri tarafından kullanılan ve Üç Çağ Sistemi denen bir sınıflandırma daha vardır. Üç Çağ Sistemi, tarih öncesi ve erken tarihî çağların, araç gereç yapımında kullanılan ham maddeleri esas alarak üç evreye bölünmesidir. Bu üç evre şöyle adlandırılmaktadır: Taş Çağı, Tunç Çağı, Demir Çağı. Tarihleme Yöntemleri: Tarih öncesi çağlara ait tarihler hakkında nasıl bu kadar kesin konuşabiliyoruz? Prehistorik arkeolojide çeşitli tarihleme yöntemlerinden faydalanılmaktadır. Yazının bulunmasından sonraki tarihî çağlar için yazılı kaynaklar önemli bir bilgi kaynağı oluşturmaktadır. Bununla birlikte yazılı kaynaklar her zaman yeterli olmayabilir. Bu yüzden arkeolojik ve arkeometrik olarak birbirinden ayırabileceğimiz çeşitli tarihleme yöntemleri geliştirilmiştir. Tabakalanma ve tipoloji arkeolojik tarihleme yöntemleridir. Tabakalanma, bir yerleşim yerinin uzun zaman boyunca iskan edilmesi sonucu üst üste biriken katmanların ait olduğu kültür çağlarının ayırt edilmesidir. Tipoloji, pişmiş toprak kapkacaklar gibi maddi kültür ürünlerinin teknik ve üsluplarına bakarak yapıldıkları dönemin belirlenmesidir PALEOLİTİK ÇAĞ (G.Ö 2.500.000-12.000) Paleolitik (Eski Taş) Çağ, insan elinden çıkan ilk ürünler olan taş aletlerin yapıldığı çağdır. Bu taş aletler, en eski teknolojiyi temsil eder. Paleolitik Çağ insanlarının teknolojileri, çakmak taşı ve diğer işlenebilir taşlardan, ayrıca hayvan kemikleri ve boynuzlardan yapılan aletlerden ibarettir. Bu aletler arasında el baltaları, taş bıçaklar, kazıyıcılar, ok ve mızrak uçları sayılabilir. Paleolitik Çağ’ın sonuna doğru çok daha ince işçilik gösteren ve pek çok farklı iş için üretilmiş aletler gelişmiştir. Ayrıca yine bu son dönemlerde ilk sanat ürünleri ortaya çıkmıştır. İnsanlar mağara duvarlarına resimler çizmiş, küçük heykelcikler ve takılar yapmışlardır. Alt Paleolitik Dönem (G.Ö 2.500.000-200.000) Alt Paleolitik, günümüzden yaklaşık 2.5 milyon yıl ilâ 200 bin yıl öncesini kapsayan dönemdir. Bu dönemde Homo habilis (ve Homo rudolfensis), Homo erectus (ve Homo ergaster) ve ilk insanlar yaşamışlardır. Homo Habilis: Günümüzden 2.5 ilâ 1.5 milyon yıl öncesinde Güney ve Doğu Afrika’da yaşamış olan Homo genusunun ilk üyesi yani ilk insan türüdür. Bununla beraber Homo habilisler morfolojik özellikleri bakımından insandan çok Australopithecuslara benzerler. Homo habilisler ortalama 1.3 metre boyunda ufak canlılardır, beyin hacimleriyse Australopithecuslarınkinden sadece biraz fazladır Homo Erectus: Homo erectus, günümüzden 1.9 milyon yıl öncesinden 100 bin yıl öncesine kadar Afrika, Asya ve Avrupa’da yaşamış bir insan türüdür. Fosiller Afrika’da, Çin’de, Endonezya’nın Java Adası’nda, Fransa’da ve İspanya’da bulunmuştur. 1.9 ilâ 1.6 milyon yıl arasına tarihlenen Homo erectus fosilleri, genellikle ayrı bir tür olarak tanımlanmakta ve Homo ergaster olarak adlandırılmaktadır. Homo erectusların beyin hacimleri, 950 ve 1100 cm3 arasındadır. Boyları uzun olup bölgesel farklılıklar göstermekle birlikte ortalama 1.60-1.70 m olduğu söylenebilir. Homo Heidelbergensis: Günümüzden 500 bin ilâ 200 bin yıl öncesine tarihlendirilen Homo heidelbergensis fosilleri Avrupa, Asya ve Afrika’da bulunmuştur. Homo heidelbergensislerin beyin hacimleri oldukça büyüktür. 1100- 1400 cm3 arasındaki beyin hacmi, modern insanınki ile neredeyse aynıdır. Orta Paleolitik Dönem (G.Ö 200.000-40.000) Günümüzden yaklaşık 200 bin ilâ 40 bin yıl öncesinde yaşanmıştır. Bu dönemde Homo neanderthalensis yaşamıştır. Homo Neanderthalensis: Homo neanderthalensis veya neandertal insanı olarak adlandırılan bu insanların fosilleri, günümüzden 200 bin ilâ 30 bin yıl öncesine tarihlendirilmektedir. Neandertaller Avrupa’da, Yakın Doğu’da ve Orta Asya’da yaşamışlardır. Neandertal fosillerinin bulunduğu yerler Almanya, Fransa, Hırvatistan, İtalya, Irak, İsrail ve Özbekistan’dır. Buzul Çağ’ında yaşamış olan Neandertallerin anatomik yapıları, soğuk iklime uyum sağladıklarını göstermektedir. Örneğin, kısa Kolayaof.com 0 362 2338723 Sayfa 5 5 UYGARLIK TARİHİ kalın bir vücut yapısı, kısa kol, bacaklar ve büyük beyin; soğuk iklime uygun fiziksel özelliklerdir. Bu özellikler, kutuplara yakın bölgelerde yaşayan günümüz insanlarında da görülmektedir Üst Paleolitik Dönem (G.Ö 40.000-12.000) Günümüzden yaklaşık 40 bin ilâ 12 bin yıl önceki dönemdir. Bu dönemde Homo sapiensler yaşamıştır. Üst Paleolitik dönemde Aurignacian, Gravettian, Solutrean ve Magdalanian kültürleri ve ilk sanat ürünleri görülür. Homo Sapiens: Homo sapiens son insan türü, yani modern insandır. Bugün dünya üzerinde yaşayan bütün insanlar bu türün üyesidirler. Bu nedenle Homo sapiensin kökeni en çok merak edilen ve en çok tartışılan bilimsel konulardan biridir. Homo sapiensin kökenini açıklayan iki ayrı model bulunmaktadır: Afrika’dan çıkış modeli ve çok merkezli evrim modeli. Afrika’dan çıkış modelini savunan bilim insanlarının başında Chris Stringer gelmektedir Bu modele göre anatomik açıdan modern insanlar olan Homo sapiensler, yaklaşık 200 ilâ 150 bin yıl önce Afrika’da ortaya çıkmış ve daha sonra Afrika dışına yayılmışlardır. Moleküler saat: Mutasyonların ortaya çıkma ve birikme süresinin hesaplanmasıdır. Sanatın Doğuşu: Günümüzden yaklaşık 35 bin yıl öncesinden itibaren Avrupa’da, Afrika’da ve Avustralya’da insanlık tarihinin ilk sanatsal ürünleri ortaya çıkmıştır. Bunlar arasında güneybatı Fransa ve kuzey İspanya’da bulunan mağara resimleri özel bir öneme sahiptir. Resimlerin bulunduğu mağaralardan bazıları şunlardır: Lascaux (Fransa), Niaux (Fransa), Trois Freres (Fransa) ve Altamira (İspanya). Bu mağaraların iç kısımlarında duvarlara genellikle bizon, mamut, yabani at, geyik, aslan, ayı ve yaban keçisi gibi hayvan figürleri resmedilmiştir. Hayvan betimlemeleri çok doğal ve gerçekçidir. MEZOLİTİK (EPİPALEOLİTİK) ÇAĞ (G.Ö 12.000-10.000) Paleolitik ve Neolitik arasında Orta Taş Çağı da denen bir geçiş evresi yaşanmıştır. Avrupa’da yaşanan Orta Taş Çağı’na Mezolitik, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’dekine ise Epipaleolitik adı verilir. Buzul Çağları’nın bitişiyle iklimde belirgin bir ısınma olmuş ve bunu diğer ekolojik değişimler izlemiştir. Mezolitik/Epipaleolitik Çağ’da yaşayan insanlar da bu yeni çevresel koşullara uyum sağlamışlardır. Bu çağ, geçici iskân yerlerindeki hayatın sona erdiği ve yerleşik yaşama doğru yönelimin gerçekleştiği bir geçiş evresidir. Mezolitik: Avrupa’da son Buzul Çağ’ının bitişiyle buzullar kuzeye doğru çekilmiş, deniz seviyesi yükselmiş, ağırlıklı olarak iğne yapraklı ormanlar ortaya çıkmış ve sulak alanlar genişlemiştir. İnsanlar, buzulların erimesiyle açılan yeni alanlara doğru yayılmışlar ve avcı- toplayıcılık geçim biçimi olmaya devam etmiştir. Özellikle nehirlerde ve genişleyen sulak alanların kıyılarında balıkçılık gelişmiştir. Besin kaynaklarının bol olduğu su kenarlarında sabit, kalıcı yerleşimler kurulmuştur; böylece bu dönemde yerleşik yaşam başlamıştır. Mezolitik Çağ yerleşimleri, daha çok nehir ve göl kenarlarında bulunan küçük köyler şeklindedir. Bu çağa özgü alet teknolojisine mikrolit adı verilir Epipaleolitik: Günümüzden yaklaşık 12 bin yıl önce, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz çevresinde başlayan bu kültür evresi, bu bölgedeki Neolitik Çağ’a öncülük etmiştir. Buzul Çağları’nın bitişini izleyen dönemde, iklim ve bitki örtüsü Ortadoğu ve Doğu Akdeniz bölgesinde de değişmiş, bu değişiklikler kültüre de yansımıştır. Bu bölgede sıcak ve yağışlı iklim, başta arpa ve buğday olmak üzere birçok yabani tahıl türünün bol miktarda yetişmesini sağlamıştır. Bu yabani tahıllar, insanlar için önemli bir besin kaynağı haline gelmiş, bunların toplanması ve depolanması ise yerleşik hayata geçmeyi zorunlu kılmıştır. İnsanların köylerinin çevresindeki yabani tahılları topladığı ve depoladığı bu yeni yaşam biçimi, tarımın keşfine doğru giden yolda atılan en önemli adım olmuştur. NEOLİTİK ÇAĞ (İ.Ö. 10.000-5.500) Taş Çağı’nın sonuncusu olan Neolitik Çağ (Yeni Taş Çağı) bazen Cilalı Taş Çağı olarak da adlandırılmaktadır. Ancak Neolitik Çağ’da yaşanan kültürel gelişmeler, taş aletlerdeki yeniliklerden çok daha fazlasıdır. Bu çağda tarım keşfedilmiş ve hayvanlar evcilleştirilmiştir. Neolitik Çağ, aslında başlangıç ve bitişi kesin tarihlerle sınırlanan bir dönem olmaktan çok tarımın başladığı ve hayvanların Kolayaof.com 0 362 2338723 Sayfa 6 6 UYGARLIK TARİHİ evcilleştirildiği bir kültür evresi olarak tanımlanabilir. Bu gelişmeler, dünyanın çeşitli yerlerinde farklı tarihlerde yaşanmıştır. Neolitik Çağ’daki diğer bir yenilik çanak çömlek yapımının başlamasıdır. Çanak çömlek yapımı Neolitik Çağ’ın ortalarında geliştiği için Neolitik Çağ iki evreye ayrılır: Çanak Çömleksiz Neolitik ve Çanak Çömlekli Neolitik. Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ: Çanak Çömleksiz Neolitik yerleşimleri, Epipaleolitik Çağ’a ait Natufyen yerleşimlerinin devamıdır. Bu yerleşimlerin bazılarında bu evrede de kısmen yabani tahıl toplayıcılığı ve avcılık devam etmiştir. Bu durum, bir geçiş döneminin yaşandığını göstermektedir. Tarım: Tarımın geliştiği ilk yer, Orta Doğu’da verimli hilal adı verilen bölgedir. Verimli Hilal: Filistin’den başlayarak Batı ve Kuzey Suriye’yi, Kuzey Mezopotamya’yı, Diyarbakır, Urfa ve Dicle Nehri’nin doğusunda kalan Zagros Dağları’nın batı eteklerini kapsayan bölgedir. Yeni araştırmalar, ilk defa tarıma alınan buğdayın ana vatanının Urfa ve Diyarbakır arasındaki Karacadağ olduğunu ortaya koymaktadır. Bununla beraber tarım, dünyanın başka yerlerinde, örneğin Amerika kıtasında ve Güneydoğu Asya’da birbirinden bağımsız olarak daha sonra başlamıştır. Tarım, Ortadoğu’da yaklaşık günümüzden 10.000 yıl önce, Güneydoğu Asya’da günümüzden 8000 yıl önce ve Orta Amerika’da ise günümüzden 5000 yıl önce başlamıştır. Ancak bu bölgelerde tarımı yapılmaya başlanan bitki türleri farklıdır. Ortadoğu’da arpa, buğday; Güneydoğu Asya’da pirinç ve Orta Amerika’da ise mısır tarıma alınan ilk bitkilerdir. Hayvanların Evcilleştirilmesi: Neolitik Çağ’da tarımdan hemen sonra gerçekleşen en önemli yenilik, hayvanların evcilleştirilmesidir. Köpek daha Mezolitik Çağ’da evcilleştirilmiştir. Bu nedenle köpek, evcilleştirilen ilk hayvan olma özelliğine sahiptir. Neolitik Çağ’da ise beslenme amaçlı olarak koyun, keçi, domuz ve sığır evcilleştirilmiştir. İnsanlar, evcilleştirdikleri hayvanların sütünden ve yününden de faydalanmışlardır. Evcilleştirme süreci, daha çok süt, daha kaliteli yün, daha fazla et veren ve kolay evcilleşebilen uysal hayvanların seçilmesi ve üretilmesiyle gerçekleşmiştir. İlk zamanlar evcil hayvan sayısı az olduğu için avcılık da devam etmiştir Diğer Gelişmeler: Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ’ın başlarında, üstleri dallarla veya kamışlarla örtülüp çamurla sıvanan yuvarlak kulübeler yapılmıştır. Bu dairesel planlı barınaklar, daha sonra dikdörtgen planlı, gerçek evlere dönüşmüştür. Bu evlerde mutfak ve kiler işlevi gören ayrı odalar vardır. Bu evlerle birlikte, düzenli bir yerleşim modeline sahip köyler ortaya çıkmıştır. Bu yerleşim yerlerinde bazı yapılar, tapınak veya kutsal mekân özelliğine sahiptir. Çanak Çömlekli Neolitik Çağ: Çanak Çömlekli Neolitik Çağ, sadece çanak çömlek yapımının başlamasından daha fazla şey ifade eder. Çanak Çömleksiz Neolitik, besin üretici yaşam tarzına doğru bir geçiş aşamasıdır. Ancak Çanak Çömlekli Neolitik’te, artık besin üretimine dayalı ekonomi tamamen yerleşmiş, avcılık ve toplayıcılık terkedilmiştir. Bununla beraber bu dönemde yapılan tarım, sadece yağmura bağlı olan kuru tarımdır. Sulama sistemi yoktur ve saban, döven gibi tarım aletleri bilinmemektedir. Tohumlar toprağa delikler açarak ekilmekte, hasat çakmak taşından yapılan oraklarla biçilmekte ve tahıl, taş dibeklerde öğütülmektedir. KALKOLİTİK ÇAĞ (İ.Ö 5500/5000-3500) Kalkolitik Çağ (Bakır Çağı), yaklaşık olarak İ.Ö. 5.500/5.000 yıllarında başlar ve Tunç Çağı’nın başlaması ile birlikte, İ.Ö. 3500’lerde sona erer. Erken Orta ve Son Kalkolitik olarak üç evreye ayrılmaktadır. Bu evreler Mezopotamya’da Halaf, Ubeyd ve Uruk kültürleri olarak da adlandırılmaktadır. Neolitik Çağ’a özgü çiftçiliğe dayalı köy yaşamı, birçok yerde uzun süre devam etse de bazı bölgelerdeki köylerin büyüyüp gelişerek kentlere dönüştükleri görülür. Kalkolitik Çağ’ın en önemli özelliği, bu dönemde köylerin kentlere dönüşmesi ve tarımcı köy toplumlarından kent devletlerinin doğmasıdır. Bu dönemde bölgeler arasında sosyo-ekonomik açıdan bir farklılaşma ortaya çıkmıştır. Dünya tarihinde ilk kez ekonomik çıkar bölgeleri oluşmuştur. Ekonomik merkez, doğal imkânların zengin olduğu bölgelerden, sulamalı tarım yapma imkânının bulunduğu Dicle ve Fırat arasındaki Mezopotamya bölgesine kaymıştır. Mezopotamya bölgesi, daha kuzeydeki Güneydoğu Anadolu Kolayaof.com 0 362 2338723 Sayfa 7 7 UYGARLIK TARİHİ bölgesine göre daha kurak ve doğal besin kaynakları sınırlı bir bölgedir. Ekonomisi tahıl tarımına dayalı toplumlarda kuraklık, büyük bir risk anlamına gelmektedir. Bu nedenle kıtlık riski bulunan bölgelerde artı ürün üretmek ve bunları depolamak son derece önemlidir. Bu bölgelerde artı ürüne sahip olan yerleşimler, avantajlı duruma geçerler ve bu onlara önemli bir güç kazandırır. UYGARLIĞIN DOĞUŞU Sulamalı tarım ve artı ürünün ortaya çıkması, artı ürün üretiminin organize edilmesi, artı ürünün buna sahip olmayan ve potansiyel bir tehlike oluşturan (göçebe hayvancı) topluluklara karşı korunması, üreten ve üretimi kontrol eden ekseninde toplumsal tabakalaşmanın ortaya çıkması, nüfus artışı, yerleşimlerin büyümesi, ticaret ve mesleki uzmanlaşmanın artması bir devlet organizasyonunun ortaya çıkmasını sağlamıştır. Sulama kanallarının yapımında insanların kitleler halinde çalıştırılması ve birilerinin bu işi yönetmesi ve planlaması gerekmiştir. Aynı şekilde tapınaklar ve anıtsal binaların inşasında da insanlar çalıştırılmıştır. Bunun için büyük çaplı bir organizasyona ihtiyaç doğmuştur. Bu organizasyonda liderler ve onların yardımcıları olmalıdır. Bu amaçla oluşturulan bütün kurumlar, sonuçta devlet bürokrasisine dönüşmüşlerdir. 2.Ünite – Eski Mezopotamya Tarihi ve Uygarlığı MEZOPOTAMYA’NIN COĞRAFİ KOŞULLARI VE TARİH ÖNCESİ Mezopotamya, Yunanca “mesos”=ara/orta ve “potamos”=ırmak kelimelerinden türetilmiş “iki ırmak arası” anlamında bir coğrafi terimdir. Bu ad kuzeyde Toros Dağları’ndan güneyde Basra Körfezi’ne, doğuda Zagros Dağları’ndan batıda Suriye Çölü’ne kadar uzanan alan için kullanılmaktadır. Dicle (İdiglat) ve Fırat (Purattu) nehirleri Mezopotamya’ya hayat verir. Fırat Nehri, Doğu Anadolu’dan doğar. İki ana kolu olan Karasu ve Murat Suyu’nun birleşmesinden sonra Toroslar’ı aşarak güneye iner, Balih ve Habur nehirlerini alarak güneye doğru devam eder. Basra Körfezi’ne 145 km kala Dicle Nehri ile birleşir ve Şattülarap Nehri adıyla Basra Körfezi’ne dökülür. Dicle ise Toros Dağlarından doğar. Diyarbakır havzasında Pamukçay ve doğuya doğru Batman, Garzan ve Botan çaylarını alır. Daha sonra Büyük Zap, Küçük Zap, Adhem, Diyala nehirleri ve son olarak Fırat ile birleşip Şattülarap Nehri adıyla Basra Körfezi’ne dökülür. Eskiçağ’da Dicle ve Fırat, bugün denize döküldükleri noktadan 200 km daha içeride birbirlerinden ayrı olarak Basra Körfezi’ne dökülmekteydiler. Nehirlerin getirdiği alüvyon nedeniyle deniz dolmuş, nehirler yatak değiştirip birleşerek Şattülarap Nehri’ni oluşturmuşlardır. İ.Ö. 7. binyılın sonlarından İ.Ö. 6. binyılın ilk yarısına kadar yeni çanak çömlek tarzları gelişti ve basit desenlerin yerini daha ince boyanmış bezemeli çanak çömlek kültürleri almaya başladı. Kuzey Mezopotamya’daki yerleşme yerlerinden isimlerini alan boyalı çanak çömlek kültürleri Hassuna Kültürü ve Samarra Kültürü adını taşır. İ.Ö. 5600’ de Kuzey Mezopotamya’da Hassuna Kültürü’nün yerini Halaf Kültürü (İ.Ö. 5600-5000) aldı. Bu kültür adını, çanak çömlek örneklerinin ilk buluntu yeri olan Yukarı Habur Bölgesi’ndeki Tel Halaf yerleşmesinden almıştır. Halaf Dönemi’nde insanlar tholos adı verilen ev tiplerini kullanmışlardır. Bu tip evlerde anne, baba ve çocuklardan oluşan küçük bir ailenin yaşadığı düşünülmektedir. Halaf Kültürü’nün bir başka özelliği zarif boya bezemeli çanak çömlekleridir. Geometrik bezemeler yanında, insan ve hayvan motişeri de kullanılmıştır. Bu kültür Zagros Dağları ile Akdeniz arasında kalan tüm Kuzey Irak, Kuzey Suriye ve Güneydoğu Anadolu’ya yayılmıştır. ESKİ MEZOPOTAMYA TARİHİ Sümerler, Erken Hanedanlar Dönemi (İ.Ö. 2900-2350) Sümerler, İ.Ö. 4. binyılın sonlarına doğru Mezopotamya’da görülmüşlerdir. Kökenleri tam olarak bilinememektedir ancak İndus kültüründe aranmaktadır. Obeyt kültürü ile Sümerlerin yaşam şekilleri arasındaki benzerlikler nedeniyle Mezopotamya’nın yerli halkı olabilecekleri de ileri sürülmektedir. Erken Hanedanlar Dönemi’nde (İ.Ö. 2900-2350) Sümerler, Güney Mezopotamya’da her biri bir kralın yönetimindeki kent devletlerinde yaşadılar. Bunların hepsi merkezî bir tapınak etrafında kurulmuştu ve etraşarı bir sur ile çevrili idi. Çevresinde ise köyler bulunmaktaydı. Akkadlar (İ.Ö. 2350-2150): Akkadlar, Sami kökenli bir topluluktur. Sümerler Dönemi’nde Mezopotamya’ya göçen bu topluluk Sümer kültürünü benimsemiştir. Sümerler sonrasında Kolayaof.com 0 362 2338723 Sayfa 8 8