Bir Tiyatro Oyununu Seyrederken Nelere Dikkat Etmeliyiz? Bu sunumda bir tiyatro oyununu seyrederken nelere dikkat etmeliyiz konusunu; izlemeden önce, izleme sırasında ve izlendikten sonra yapılması gerekenler olarak üç ana başlıkta topladım. 1-Bir tiyatro oyununu izlemeden önce kısa bir araştırma yapmak, bilgi edinerek fikir sahibi olmak faydalı ve beklenen bir durumdur. Bu aşamada yapılması gerekenleri şöyle özetleyebiliriz: 1.1-Yazar hakkında bilgi edinmek: Yazarın yaşadığı ve söz konusu eseri yazdığı dönem hakkında bilgi edinirken yazarın mümkünse kişiliği ve görüşleri ile ilgili bir fikrimizin olması da yararlı olacaktır. Özellikle yabancı yazarların milliyeti ve dolayısı ile kültürleri ile ilgili bilgi edinmek, eserlerinin evrensellikteki başarısı hakkında da bir fikir edinmek faydalıdır. Çevirmen hakkında da özellikle tiyatro sanatına yakınlığı ve dolayısı ile oyunların çevirisi ile ilgili deneyim ve bilgi birikimi hakkında araştırma yapmak çok gerekli olmasa da faydalıdır. 1.2-Yönetmen hakkında bilgi edinmek: Oyunun izlenmesi sırasında dikkat edilecek unsurları sıralarken yönetmen konusuna daha ayrıntılı değinilecek olmasına rağmen yönetmenin de aynı yazar gibi önceden irdelenmesi çok faydalıdır. Oyun, yönetmenin kendi dilinde yazılmadıysa ve yönetmen bu kültürde yaşamamış ise, özellikle bu durumda yönetmen hakkında bilgi edinilmesi değerlendirme yapılması aşamasında önemlidir. 1.3-Oyun, konusu ve türü hakkında bilgi edinmek: Bu konuya da daha sonra değinecek olmamıza rağmen özellikle oyunun yazıldığı dönem ve türü ile ilgili ana başlık düzeyinde (Komedi, dram vs.) olsa da bir fikir edinmek yararlı olacaktır. 2-Bir oyunu izlerken dikkat edilmesi ve yapılması gereken durumları da şöyle sıralayabiliriz: 2.1-Tekst-Metin-Piyes-Oyun: Oyunun yapısını: a) Sanatsal, estetik düzlemde, b) Dramatik düzlemde değerlendirmek gerekir. Ancak bu başlıkları açmak bizim konumuzun dışına çıkılması manasında olduğundan, başka bir deyişle bu bir tiyatro eğitimi sunumu olmadığından bu başlıklara sadece dikkatinizi çekmek ve ilgi duyanları araştırmaya teşvik etmek niyetindeyim. Oyunu izlerken öncelikle diline bakmak gerekir. Dili nasıl? Anlaşılabilir ve seyirciye ulaşabilmiş mi, işlenen konuları nasıl anlatmış? Seyirciye bir mesaj verme kaygısı var mı? Sadece seyirlik olmasını mı amaçlamış? Bu bağlamda diyaloglar anlatılmak istenen konuyla ilgili mi? Yoksa seyircinin düşünce yapısına veya hayal gücüne mi bırakmış mesajlarını? Bu konuda başarısı var mı? Metinde öne çıkan yazara dair bir ustalık var mı? Daha sonra oyunu türlerine göre değerlendirmek gerekir. Türler derken bazı tiyatroculara, yazarlara ve eleştirmenlere göre temel olarak türler komedya ve tragedya diye iki ana başlıkta toplanır. Bunlara fars, melodram ve ciddi oyunlar da eklenebilir. Ancak ister ana türler olarak, ister alt türler olarak kabul edelim; deneysel tiyatro, eylemci tiyatro, epik tiyatro, komedi ve bunun bir türü olan vodvil vs gibi onlarca türün hangisine girdiğini oyunu izlemeden önce bilmek yararlı olacağı gibi, oyun sırasında da bunun farkına vararak değerlendirmeye almak doğru olacaktır. Her ne kadar konu başlığımızı çok doğrudan ilgilendirmiyorsa da yazar için biçem (tarz, üslup, stil) konusunu dikkate alınmaya değer buluyorum. Yazarın metinlerinde bir biçem belirginliği görülüyor mu? Cevabımız evet ise, o zaman bu yazarın öznelliğinden ve başarısından söz etmek mümkünüdür, oyunun değerlendirilmesi sırasında bir kolaylık ve keyif sağlayacağını sanıyorum. Bu söylediklerim yönetmen için de geçerlidir. Biçemi oluşmuş ve seyirciye ulaşmış ise, yönetmenin de başarısından söz edebiliriz. 2.2-Yönetmen: Yönetmen öncelikle yazarın oyundaki düşüncesini açık seçik kavramış ve bu düşünceyi oyunculara sabırla ve doğru olarak anlatmış mı ona bakmak lazım. Kendi düşüncesinde tasarladıklarını ve yorumladıklarını, seyirciye sunmak istediklerini oyunun tüm unsurları ile birlikte tam olarak bir araya getirmiş ve uygulamış mı? Oyuncu seçimi doğru mu? Çekingen oyuncular ile yıldızları belli bir kadro içinde bir araya getirmiş mi? Varsa figüranları uygun yerlere yerleştirmiş ve onları eğitmiş mi? Yönetmen oyunun en önemli figürüdür. Yönetmen tanımlanamaz, çünkü görevleri tanımlanmamıştır. Görevini seziş, anlayış, öngörü yoluyla ve oyun seyirci karşısına çıktığında gerekli kahkahayı, hüznü ya da heyecanı yaratma olanağı bulunan, bununla birlikte baştan kestirilmeyen olanağı da kapsayan sözlerden, seslerden, jestlerden, mimiklerden, renklerden, çizgilerden, hareketlerden, ritimlerle susmalardan oluşan bir çeşit özel simya ile yapar. (Louis Jouvet) Yönetmen oyunu yazarın elinden aldığında, metne bağlı kalarak yorumlayacağına söz vermiş kabul edilir. Oyunda bulunması gereken renk, ton, hareket ve ritimi zihninde açık seçik belirler. Yazarın, eserine doldurduğu sahne tariflerine, dekor tasvirlerine fazlaca önem vermez; aksine usta bir yönetmen buradan çok beslenemez. Eserdeki diyaloglar sahnenin nasıl olduğunu usta yönetmene zaten çoktan anlatmıştır. Konu nerede geçmektedir, dışarıda ise havanın durumu nedir, mevsim vs gibi ortamın yapısı usta yönetmene bunları çoktan vermiştir. Bu konuya tekrar değineceğiz. 2.3-Oyunculuklar: Bir oyunu sahneye koyarken, öteki sanatlarda olduğu gibi, sadece bir araçtan değil birçok sanat biçimlerinin (disiplinlerin) işbirliğinden yararlanılması zorunluluğu vardır. Oyun yazarı, rejisör, sahne ressamı, müzik yönetmeni ve/veya besteci, kostümcü, oyuncu, hepsi kendi payına düşen artistik gücü temsile katar. İşte bu yüzden tiyatro sanatı bireysel değil, ortaklaşa bir anlatım olarak belirlenmektedir; ortaklaşa olanda da oyun yazarının tamamlanan eserin sonucu, yani temsilin kendisidir. (Boris E. Zakava) Farklı sanat disiplinleri seyirciye doğrudan değil oyuncu aracılığı ile ulaşabilirler, dolayısı ile oyuncu tiyatro sanatının orta direğidir. Seyirci ile söz edilen farklı disiplinlerdeki sanatçılar arasındaki dirimsel ilişkiyi kurmak, duygu ve düşünce alışverişini sağlamak yönetmen ile birlikte oyuncuların görevidir, öteki sanatçılar gerçekte oyuncuların ağzından konuşmaktadırlar. Oyuncu yazarla ortak bir anlayışa ulaştıktan sonra, kendi yaratıcı yorumunu yönetmeninkiyle birleştirerek rolü üzerinde çalışmalıdır. Bunu biraz açmak için Vaktangov’un provalarda söylediğini aktarmak isterim. “Size ne verirsem sadece onunla yetiniyorsunuz. Bu doğru değildir. Aynı yolda devam ederseniz, içinizden bazılarının ‘Bu oyuncularda hiç farklılık yok’ dediğini de duyacaksınız.” Oyuncu yaratıcı olmalıdır, oynadığı karakteri tanımalı ve bu karakteri seyirciye aktarmalıdır. Karakter ne yapıyor, kimin için ne yapıyor? Oyuncu neyi, niçin ve nasıl yaptığını çok iyi bilmeli ve bunu seyirciye de aktarmalıdır. Oyun yazarının dünyasını sahne üzerinde yaratması ve gerçekten yaşıyor görünmesi gerekmektedir. Oyuncu sahne üzerinde oynarken aynı zamanda kendini konumlandırması, yani sahne mekanıyla bağlaşım kurması ve yanılsal çevreye karşılık vermesi, yani oynadığı oyun kişisi olsaydı eğer, ‘nasıl davranırdı’ yı bulması gerekir. Oyuncu, oynadığı oyun kişisini yaratmaya; onun davranış, eyleyiş, düşünüş vs biçimini yakalamayı ve yorumlamayı başarmalıdır. Bunun için sözü eyleme, eylemi de söze dönüştürmelidir. J. Gassner’in “Orta karar bir oyuncu hem cümleyi, hem de cümleyi söylerken oyun kişisinin ne düşündüğünü verir” cümlesinden hareketle oyuncuların tüm sözcükleri başarıyla ve uygun ses tonuyla söyleyip söylemediği çok önemlidir. Hareketleri, jest, mimik, diksiyon ve söz uyumları başarılı mıdır, karakteri istenildiği şekilde yansıtmakta mıdır, bunları incelemek ve değerlendirmek gerekir. 2.4-Dekor: Bir sahne dekorunun yeni, ilgi çekici ve doğru olması için her şeyden önce ister bir manzara, ister bir iç mekan olsun, göze bir şeyler sunacak şekilde hazırlanmış olması gerekir. Mimari doğruluk yönünden sahneden çıkışların mantıklı olmasına dikkat edilmelidir. Yalnızca eylemin geçtiği yer değil, diğer bölümler de tasarlanmalı ve belirtilmelidir. Örneğin; oyun evin bir bölümünde geçiyorsa kapı azıcık açık olsa bile odalar da döşenmelidir. Bu örnekleri bahçe, koridor, dış mekan vs gibi çok fazla şekilde çoğaltabiliriz. Dekorun ana unsurları ile aksesuarların oyunun konusuna, yaratılmaya çalışılan atmosfere uygun olup olmadığına bakmak lazım. Bunlar yerli yerinde midir? Gerekli şekilde kullanılmış mıdır? 2.5-Kostüm: Sahne giysi tasarımı sadece kostüm ya da elbise değildir. Tüm dış giysilerin yanı sıra yüz veya gövde boyama (makyaj), giysiye ilişkin tüm aksesuarlar (takılar vs) giysi tasarımı içinde yer alır. Giysiler doğal, alışagelmiş kumaştan olabileceği gibi; kağıt, bez, plastik nesne vs gibi değişik malzemelerden de olabilir. Burada dikkat edilmesi gereken unsurlar öncelikle bunların sahneleme ve sahne tasarımı ile uyumlu olması ve işlevsel açıdan uygunluğudur. Diğer bir deyişle sahne giysisi oyuncuyu rahatsız etmemeli, oynama yeteneğini sınırlamamalı, tersine rahatlık vermeli, oyuncuya ve genel görüntüye çekicilik kazandırmalı, izleyici ile iletişim bağını güçlendirmelidir. Sahne giysisinde renk sahne ışıklandırılması ile belirlenmelidir. Örneğin kırmızı; sahne ışığı ile sarıya, turuncuya dönüşebilir. Antik Yunan tiyatrosundan günümüze kadar çok fazla çeşit içeren oyun türlerine göre sahne giysileri farklı şekilde kullanılmış, kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra çeşitli coğrafyalarda oynanan başta geleneksel oyunların ve çağdaş oyunların türlerine göre giysi tasarımından söz etmek gerekir. Ancak sahne giysisi tasarımında şu ortak eğilimler belirlenebilir. 1-Sahne giysisi, oyunun geçtiği çağın giysisi midir? 2-Oyunun yazıldığı çağın giysisi midir? 3-Oyunun bağlanmak istediği çağın giysisi midir? 4-Tarihsel olmayan bir üslup mu amaçlanmıştır? 5-Bu çağa uygun bir giysi tasarımı mıdır? Kuşkusuz yönetmenin yorumuna bağlı olarak çağ atlamaları ve bunun için giysi ile yorumlama yöntemine başvurulmaktadır. Böyle bir yorumlama amaçlandıysa başarılı mıdır? Bütün bunların dışında, giysi tasarımında öne çıkan bir durumdan ve yaratıcılıktan söz etmek mümkün müdür? Bunu değerlendirmemiz gerekir. 2.6-Işık: Tiyatronun canıdır, dekorun iyilik perisidir, sahnelemenin ruhudur. Sadece ışık doğru kullanıldığı takdirde dekora atmosfer, renk, derinlik ve perspektif verir. Dramatik bir eserin derin anlamına yaptığı sihirli vurgulama ve olağanüstü eşlik ile kazandırdığı önem dolayısı ile ışık seyirci üzerinde de doğrudan etki eder. Konusunda hüzün, acı, trajik, kederli unsurlar varsa; donuk, soluk ve çoğunlukla renk sıcaklığı olan sarı ışık kullanılmalıdır. Neşe, umut, mutluluk, hayaller varsa; parlak, güçlü ve beyaz ışık kullanılmalıdır. Sembolizm özelliğini de atlamamak gerekir, yani örneğin ay ışıklı bir atmosfer romantizmi simgelerken, gün ışıklı bir atmosfer ise gerçekçiliği simgeler. Işık özel atmosferler de yaratmak için kullanılmaktadır. Zamanı (gün-gece), ışık kaynağını (güneş, ay, yapay ışık vs), hava durumunu (yağmurlu, sisli vs), mevsimi (kış, yaz, kar yağışı vs), özel ışık ve hava etmenlerini (yangın, yıldırım vs) betimlemektedir. Bu açıklamadan sonra ışığın atmosferi doğrudan etkilemiş olması nedeniyle, oyunun dramatik yapısına uygun kullanılıp kullanılmadığına bakılmalı ve öyle değerlendirilmelidir. 2.7-Müzik: Müzik konusu geniş bir kavramdır. Tiyatro oyunlarında başlangıçtan bu yana kullanılmaktadır ve günümüzde de bazen devam ettiği gibi canlı olarak oyunun bir unsuru olarak yer almaktadır. Günümüzde oyunun konusuna ve seyirciye aktarılmak istenen duygulara göre çeşitli sanatçıların, çeşitli türdeki bestelerine yer verilmektedir. Bu seçilen müzik eserlerinin oyuna etkisinin ve katkısının doğru ve yerinde olup olmadığı önemlidir. Aslında bunların dışında asıl önemli olan ise müziğin özgünlüğüdür. Oyun yazarının ve dolayısı ile yönetmenin seyirciye aktarmak istediği duygu ve atmosferi iyi kavramış bir bestecinin oyunun içeriğine göre bir beste yapmış olması gerekmektedir. Müziğin oyuna katkısının ne kadar olduğu ve bestenin oyunda verilmek istenenleri ne kadar desteklediği de önemlidir. Bunlarla birlikte müzisyenlerin sahnede canlı olarak yer alması ve müziği icra etmesi yerinde, güzel ve oyunu daha keyifli getirebilmektedir. Ancak bazen gereksiz ve hatta sahnede boş yere kalabalık ettiği gözlemlenmektedir ve hatta oyuncuların önüne geçerek tiyatronun ana unsuru olan oyunculuğun öne çıkmasını engellemektedir. Müziğin kullanılması başarısının bu açıklamalar ışığında irdelenmesi gerektiği görüşündeyim. 2.8-Efekt ve Ses: Gerek ışık konusu işlenirken, gerek müzik konusu işlenirken yaratılmak istenen atmosferden söz edilmişti. Efekti çok fazla bağımsız olarak değerlendirmemekle birlikte seyircinin ruh halini ve oyunu anlama ve algılamasına ne kadar katkıda bulunduğuna bakmak ve buna göre değerlendirme yapmak gerekir. Bunun dışında oyuncuların salonun mimari yapısına bağlı olarak veya salonun hacmine bağlı olarak ses şiddetini uygun kullanması gerekir. Büyük salonlarda ses bazen duyulamadığı gibi, küçük salonlarda rahatsız edici şiddette olabilmektedir. Konu buraya gelmişken çoğunlukla müzikli oyunlarda ve müzikallerde mikrofon kullanımının gereğinin olup olmadığı ve başarılı olup olmadığının da dikkate alınması gerekir. Bazı durumlarda sesin yanlış ve gereksiz kullanılması oyunun başarısını tamamen olumsuz olarak etkileyebilmektedir. 2.9-Koreografi:. Çoğunlukla müzikal oyunlarda öne çıkan koreografinin bir tiyatro oyununda kullanılan diğer sanat disiplinlerinde olduğu gibi oyunun bütününe yaptığı katkıyı değerlendirmek lazım. Oyunun konusuna ve seyirciye verilmek istenen etkiye, duygu ve düşünceye bağlı olarak koreografinin sanatsal düzlemde kullanılmasının oyuna fazlaca etkide bulunduğu bir gerçektir. Burada dikkat edilmesi gereken unsur bunun başarı düzeyidir. 2.10- Diğer: Yukarıda açıklanmaya çalışılan bütün unsurların dışında sürekli değişen ve gelişen tiyatro akımlarının ve sahneleme tekniklerin ihtiyaç hissettiği ve ancak burada söz edilmeyen başka sanat disiplinlerinin kullanılmış olması, o tiyatro oyununu çok öne çıkarmış olabilir ve yaratıcılıktan söz edilmesi mümkün olabilir. Bu tarz unsurlara da dikkat edilmesi ve bu özelliklerin not edilmesi ve paylaşılması da çok yararlıdır. 3- Son olarak bir oyunu izledikten sonra izlenimlerimizi çok kısa bir zaman içinde, taze taze değerlendirmeli ve not almalıyız. Bir süre geçtikten sonra da bu notlarımızı tekrar gözden geçirmeli ve aklımıza daha sonra gelen bir şey varsa bu görüşlerimizi de eklemeliyiz. Bu açıklamalarım ışığında, tiyatro eleştirmenlerinin yorumlarını ve tiyatro insanlarının düşüncelerini takip etmenin yeni ufuklar açacağına inanıyorum. Bunları da araştırabilir ve okuyablirsek daha sonra izlenecek oyunların değerlendirilmesinde de katkısı olacağını düşünüyorum. Önemli tiyatro insanlarının, yazarların, sanatçıların, düşün adamlarının da söylediği gibi: “Seyirci olmadan başka sanatlar olabilir ama sadece ‘tiyatro’ seyircisi olmadan olamaz. Seyirci tiyatronun asıl unsurlarından biridir” Bizim seyirci olarak kendimize sormamız gereken şey, enerjimizle sahneye etki edebiliyor muyuz? Her ne kadar bu sunumun konusu olmasa da bunu düşünmemiz gerekmez mi? Seyircilerin eğitilmesi ile ilgili Muhsin Ertuğrul’un 1927’de yeni seyirciler yetiştirmek için “talebe matineleri” yapmış olduğunu biliyoruz. Seyirci adabı oluşturmak başlığı ile tiyatronun vazgeçilmezi seyircilerin katkısını da düşünmüş ve uygulamaya çalışmıştır. Son olarak Namık Kemal’in, “Celâlettin Harzemşah”ın önsözünde seyirciyle oyun ilişkisini sizinle paylaşmak isterim: “Tiyatro seyirciye üç noktadan etki eder: 1. Göze, 2.Kulağa, 3.Vicdana. Seyirci gözü ile izler, kulağı ile dinler, eserin tamamını vicdanında değerlendirir. Buna göre bazen ağlar, bazen de güler.” Hepinize güzel, tiyatrosu bol, keyifli günler diliyorum. İyi seyirler… Nevzat Yıldıran