İAÜ - Etkinlik ve Haber Portalı | “Bölgede Dini Cereyanlar Çalıştayı”

advertisement
“Bölgede Dini Cereyanlar Çalıştayı“
Explanation: İstanbul Aydın Üniversitesi Toplumsal Araştırmalar Uygulama ve Araştırma
Merkezi (TARMER) tarafından"Bölgede Dini Cereyanlar: İslami Mezhepler ve Radikalleşme
Çalıştayı" düzenlendi.
Categorie: TARMER
Adding Date: 02.03.2015
Date Valid: 18.07.2017, 20:36
Site: İAÜ - Etkinlik ve Haber Portalı
URL: http://etkinlik.aydin.edu.trhaber_detay.asp?haberID=2676
Haber: Cemal Kaçan (İAHA)
Fotoğraf: Vedat Tunçtan – Necmi Girit (İAHA)
İstanbul Aydın Üniversitesi Toplumsal Araştırmalar Uygulama ve Araştırma Merkezi (TARMER) tarafından
–Bölgede Dini Cereyanlar: İslami Mezhepler ve Radikalleşme– Çalıştayı Düzenlendi.
İstanbul Aydın Üniversitesi Toplumsal Araştırmalar Uygulama ve Araştırma Merkezi–nin (İAÜ TARMER)
gerçekleştirdiği –Bölgede Dini Cereyanlar: İslami Mezhepler ve Radikalleşme– konulu çalıştay Prof. Dr. Ali
BARDAKOĞLU, Prof. Dr. Yasin AKTAY, Dr. Necdet SUBAŞI, Prof. Dr. Mehmet Ali BÜYÜKKARA, Ayşe
BÖHÜRLER, Turan KIŞLAKÇI, Mehmet Akif ERSOY gibi alanında önemli akademisyen ve gazeteci - yazarın
katılımıyla gerçekleşti.
İki oturumun ardından değerlendirme oturumuyla sonlanan çalıştaya basının ilgisi de yoğundu. İAÜ TARMER
Müdürü Prof. Dr. Mustafa Saim YEPREM–in açılış konuşması ile başlayan çalıştay, İstanbul Aydın
Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Dr. Mustafa AYDIN–ın selamlama konuşması ile devam etti. İlk oturumu
Şehir Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Ali BÜYÜKKARA, ikinci oturumu Diyanet İşleri
Başkanlığı Strateji Geliştirme Başkanı Dr. Necdet SUBAŞI ve değerlendirme oturumunu İAÜ TARMER
Müdürü Prof. Dr. Mustafa Saim YEPREM yürüttü.
Çalıştaya konuşmacı olarak katılan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yasin Aktay yaptığı konuşmada, şiddetle belli dini inançlar arasındaki ilişkinin
genelde toplumsal olarak değerlendirildiğini söyledi. Konuşmasında –selefilik– kavramının bütün olup
bitenlerin sorumlusu gibi gösterilmeye çalışıldığını, selefiliğin ulaştığı şiddetten bahsedildiğini, İslam
dünyasına uygulanan şiddeti kimsenin dile getirmediğini vurgulayan Prof. Dr. Yasin Aktay, ABD'nin Taliban'ı
yıllarca Afganistan'da desteklediğini ve yaptığı her hareketin hoş görüldüğünü aktararak, –Taliban bir anda
bir düzen getirdi. Uyuşturucuyu bitirdi orada. Sonra Amerikan işgali geldi ve onunla birlikte o mücahitler, o
özgürlük savaşçıları, bir anda teröriste dönüştüler. Sovyet işgaline karşı savaştığında özgürlük savaşçısı,
Amerikan işgaline karşı savaştığında birer teröriste dönüştü,– şeklinde konuştu.
"12 kişinin ölümüyle dünya nasıl ayağa kalktı"
Konuşmasında İslam dünyasındaki şiddetin sebepleri üzerinde durulması gerektiğini vurgulayan Aktay,
dünyada olup bitenlerden Müslümanların sorumlu olmadığını, yaşananların kurbanı olduklarını kaydetti.
Aktay, –Fransa'da 12 kişinin ölümüyle sonuçlanan olaylarda tüm dünya ayağa kalkmış, dünya liderleri bir
araya gelmiş, ancak aynı gün içerisinde Boko Haram–ın, Nijerya'da 2 bin insanı öldürmesine rağmen Onları
kimse duymamıştır. Şu anda da Halep'te varil bombalarıyla onlarca kişi hayatını kaybetmektedir.– şeklinde
konuştu.
‘Yaşananlar gerçekten mezhep savaşı mı?‘
Şehir Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Ali BÜYÜKKARA birinci oturumun açılış
konuşmasında bugünün büyük İslam mezheplerinin, İslam tarihinin ilk 500 yılında bugün olduğu gibi
Ortadoğu–nun o günkü, siyasi çalkantıları içinde doğup geliştiklerini, bu nedenle o zamanın siyasi olaylarının
yansımalarını, bugünkü mezheplerin inanç esaslarında görmenin mümkün olduğunu ifade etti.
Prof. Dr. Büyükkara sözlerini –2011–in başından itibaren halk hareketleri ve devrimlerle bölgeyi saran ve
–Arap baharı– diye adlandırılan olaylar sürecinde, Mezheplerin tesirleri büyük oldu. Mezhepler, geçmişte de
devletlerin kurulması yıkılması ya da sınırların çizilmesinde belirleyici olmuştur. Mezhep çatışmaları denince
Ortadoğu–da ilk akla gelen Sunni- Şii çatışmalarıdır. Bu gerilimin Sunni tarafı, Türkiye ya da başka bir ülke
değil Suudi Arabistan–a işaret etmektedir. İran gibi bir din devleti olan Suudi Arabistan–ın Vehhabiliğe
dayanan ideolojik kökleri, Şiiliğe karşı son derece müsamahasız ve dışlamacı bir inancı ihtiva ediyor.
İslamiyet–in gayri Müslimler içerisinde ehli kitaba verdiği pozitif ayrımcılığın gölgesinde, Batı dünyası ve
Amerika ile olan ittifaklarını dinen meşrulaştırabilen Suudi Rejimi, Vehhabiliğin şirk saydığı Şiiliğin temsilcisi
İran–ı Amerika ile aynı jargonda şerh odağı ilan edebiliyor. Bu tür ithamlar Arap ülkeleri başta olmak üzere,
dünyanın çeşitli bölgelerindeki Şiilerde korku ve endişe yaratıyor. Ortadaki mezhebi argümanların arka
planında ülkelerin ve ülke yöneticilerinin menfaatleri yer almaktadır. Şii hilali, bin yıldır mevcuttur ve bilinen
sebeplere bağlı olarak yeniden güçlenmektedir. Çatışmaları, Ulus devletlerden çok daha eski geçmişe sahip
olan mezheplere dayalı olarak değerlendirmek çok ciddi hata olacaktır. Kimse savaşarak düşman bildiği
mezheplerin kökünü kurutamadı. Tarih, mezhep savaşları olarak görünen çatışmaların aslında siyasal güç
mücadelesinden başka bir şey olmadığını göstermiştir,–
şeklinde sürdürdü.
Büyükkara, Mezheplerin istismar edildiğinde nasıl çatışma mekanizmasına dönüşebileceğine dikkat çektiği
konuşmasında Mezhepsel hınç ve düşmanlığın, inançların farklılığından ziyade, toplumsal kaynakların
paylaşımı üzerinden gelişmekte olduğunu, yönetimde söz sahibi olmak ve söz sahibi olunamadığında
devletin de demoktratik yapı özelliği göstermediğinde, bireylerin saldırı altında olduğuna inandığı mezhebi
kimliği ön plana çıkarttıklarını vurgulamıştır.
Bölgede cereyan eden olayların Türkiye–ye etkisi nedir ve Türkiye–nin Ortadoğu–daki olayların çözümüne
yönelik katkısı ne olabilir?
İkinci oturumun moderatörlüğünü yürüten Diyanet İşleri Başkanlığı Strateji Geliştirme Başkanı Necdet Subaşı
konuşmasında, Türkiye–yi yakından ilgilendiren olayların eşzamanlı sonuçlarının ülkemizde de görüldüğünü
vurgularken, olaylar sonucunda özellikle İslam–ın büyük yara aldığına dikkat çekmiştir. –Çocuklarımıza
olayların arkasındaki ana hedefleri anlatmakta zorlanıyoruz– diyen Subaşı, Türkiye–de olayların çok farklı
uçlarda değerlendirilebildiğinin altını çizdi. Buna örnek olarak, Fransa–da yaşanan Charlie Hebdo karikatür
olaylarında Türkiye–nin hem hükümet hem diyanet nezdinde olayları kınaması, kamunun şiddetli tepkilerine
rağmen durumdan memnun olanlara da şahit olunduğunu ve bu grupların duygu cenderesine kapılmış
göründükleri ve uzun vadede ne şekilde sonuçlanabileceğini analiz etmekte yetersiz kaldıklarını belirtti.
Subaşı Türkiye–deki bu algı farklılıklarının, dengeli empatiye açık bir üslubun bulunmamasına, kendinde
buluşmayı talep eden bir dilin gelişmesine bağlamış ve Türkiye–de akademinin özellikle ilahiyat fakültelerinin,
yüksek din eğitimi veren kurumların ürettiği İslami bilginin ne derece teşvik ve tasvip edilebilir çerçevede
ilerlediğinin tartışmalı olduğunu, hemen her yerde bulunan ilahiyat fakültelerinin dini alanda gerçek bir
derinlik üretip üretmediğinden şüpheli olduğunun altını çizmiştir.
‘Bölgedeki mezhep çatışmalarına ilişkin bir samimiyet sorunu var‘
TRT Haber İstanbul Haber Müdür Yardımcısı Mehmet Akif Ersoy ise yaptığı konuşmada bölgedeki mezhep
çatışmalarına ilişkin bir samimiyet sorunu olduğunu belirterek, –Bölgede bir şeriat sorunu yok. Ne ABD'nin ne
de Batı'nın sizin ülkenizi şeriatla yönetip yönetmediğiniz ile ilgili bir derdi yok. Mesele, sizin ülke içerisindeki
şer'i ya da siyasal İslamcı politikalarınızın bunların bölge çıkarlarını tehdit edip etmediği sorunudur. Örneğin;
şeriatın en katı uygulandığı ülkelerden biri Suudi Arabistan'dır. Ama ABD'nin bu ülke ile çok yakın ilişkileri var.
İsrail'in bölgede şeriatın uygulandığı ülkelerle ilgili ilişkileri bulunuyor. Ama İran ile kötü bir ilişkisi var. İslam
İşbirliği Teşkilatı'nın çok pasif kaldığı, merkezinin Cidde'de bulunması çok önemli sorunlardan bir tanesidir.
Herkes Şii olsaydı eğer bu bir mezhep sorunu mu olacaktı? Dolayısıyla bölgede herkes Şii olsaydı da bu
sorunlar ortadan kalkamayacak siyasi anlaşmazlıklar sürecekti. Hamas ile El Fetih, ikisi de Sünnidir ama bir
dönem neredeyse savaşa gireceklerdi,– dedi.
Konuşmasında bölgedeki sorunların hepsinin mezhebi sorunlar değil siyasi sorunlar olduğunu vurgulayan
Mehmet Akif Ersoy konuşmasını şöyle sürdürdü:
–Arap isyanları sürecine baktığımızda Tunus'ta bir devrim hareketi başlıyor. Ardından Mısır'da 'devrim'
oluyor. Mısır'daki devrimi en başından beri tırnak içinde söylüyorum. İran, 'Arap halkları, uyanışa geçti.
Mısır'da uyanışa geçti, Libya'da uyanışa geçti,' diyor. İran bu devrimlerin hepsini destekliyor. Çünkü bu
ülkelerin hepsi ile sorunları var. Suriye'de devrim olunca İran 'Bir dakika orada olamaz. Bu dış dünyanın bir
oyunu.' diyor. Benzer bir durum Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri için oluyor. O dönem bu iki ülke
halkın özgürleşmesi için Libya'ya uçaklarını gönderip Kaddafi'yi devirmeye çalışıyorlar. Üstelik bunu NATO
ülkeleri ile birlikte yapıyorlar. Diğer taraftan da Bahreyn'deki halk hareketlerini susturmaya çalışıyorlar.
Burada sorun başlı başına bir mezhepsel sorun değil, tüm coğrafyanın Sünni veya Şii olsa bile siyasi sorunlar
devam edecektir.–
‘Türkiye dini zemine dayalı liderliği felaketle sonuçlanır‘
İstanbul Aydın Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Mustafa Aydın ise yaptığı konuşmada
–Batı'nın ortaya koymuş olduğu otoriteye karşı bölgesel meydana çıkan ayaklanmaları dini zemine
dayanıyor. Fakat dini zeminden kaynaklanan dini liderlerin, din dışında herhangi bir argümanları olmadığı için
(siyasi-ekonomik-kültürel) ortaya koymuş oldukları strateji zemin bulmuyor. Uzaydan başka insanlar getirip
başka bir dünya oluşturmak mümkün olmadığına göre, dünyanın gerçeklerini bilmeyen, sadece dini temellere
dayanan strateji ortaya koydukları için zemin tutmuyor,– şeklinde konuştu.
Dr. Mustafa Aydın konuşmasını şöyle sürdürdü:
–Sayın Cumhurbaşkanımız Kahire Üniversitesi'nde bir konuşma yaptı. Mısır'da ortalık ayağa kalktı. Oysa ki
orada Mursi'ye çok önemli bir mesaj verdi, laiklik vurgusu yaptı. Ama İhvan o uyarıyı dikkate almadı, hatta
sonradan ciddi biçimde eleştirdiler. Dini zemine dayanarak ortaya çıkan liderlerin din dışında bilgisine ihtiyaç
vardır. Bunlar olmadığı müddetçe asla tutmaz. Türkiye dini zemine dayalı bir strateji ile bölgede liderliğe
kalkıştığı zaman bu felaketle sonuçlanır. Türkiye ancak sahip olduğu tarihi güç, ekonomik güç, medeni güç,
kültürel ve sosyolojik yapısı ile bu bölgede yönlendirici olabilir.–
‘Biz müslüman ülkeler olarak kendi kaderimizi belirleyemiyoruz‘
UNESCO Kültürel Diplomasi Kürsüsü Başkanı ve İAÜ Batı Araştırmaları Merkezi Müdürü Dr. Naciye Selin
Şenocak, Müslüman ülkelerin kaderini belirleyecek bir teşkilata ihtiyaç olduğunun altını çizdiği konuşmasında
şu ifadeleri kullandı:
–Şu anda Müslüman ülkelerin yaşadığı en büyük sıkıntı, Müslüman ülkeler arasında siyasi bir birliğin
olmamasıdır. Bu siyasi birliği de ancak hilafet kurumu yapabilir. Bu bahsettiğim dini bir olgu değil, seküler bir
kurum. Müslüman ülkelerin bir araya geldiği siyasi bir teşkilatın yeniden yapılandırılması lazım. Bu
hilafettir.–– Türkiye'nin dini bir liderlik veya halifeliğin dini bir olgu değil, seküler bir olgu olduğunu, siyasi bir
teşkilatın yeniden gelmesi ve başında Türkiye'nin bulunması gerektiğini aktaran Dr. Şenocak, sözlerini şu
şekilde sürdürdü: –bu 5 Müslüman ülkenin liderliğinde 71 Müslüman ülkeyi ilgilendiren bir teşkilat. Bunlar
dünyadaki Müslümanlara karşı baskı, savaşlar, onların güvenliği, Avrupa'daki yanlış algılar, Müslümanlar
arasındaki çatışmaları kontrol altına alabilecek siyasi bir güç. Birleşmiş Milletler (BM) Teşkilatı gibi. BM
bünyesinde de bir güç odağı olması, bunun Türkiye'nin liderliğinde yapılması gerekiyor. Çünkü hilafet bizde
şu anda TBMM'de.–
‘Dünyadaki yeni çatışma alanı İslam karşıtlığı‘
Gazeteci – Yazar Ayşe Böhürler yaptığı konuşmada Dünyadaki yeni çatışma alanının İslam karşıtlığı
olduğunun ve şu anda da dünyada 500'e yakın bir çatışma bölgesi oluğunun altını çizdi.
Ayşe Böhürler, İslam diye tanıdığımız şeyin bu coğrafyalara gittiğimizde bambaşka anlamlara geldiğini
vurgulayarak –Türkiye'nin burada önemli bir misyonu var ama bu misyon bir hilafet üstünden konuşulabilir mi
bilmiyorum,– diyerek Türkiye'nin Arap Dünyası konusunda çok da fazla bilgiye sahip olmadığını vurguladı.
Böhürler sözlerini şu şekilde sürdürdü: –Arap gazetelerinde Türkiye lehine çok az yazı var. Türkiye–yi kendi
coğrafyalarından uzak tutma eğilimi var. Bunun temel sebebi manipülasyon ve Batının kışkırtması. Türkiye ve
Müslümanlar olarak daha rasyonel gerçekler üzerinden hareket etmemiz gerekir. Kadın, çevre, kent gibi ortak
mezhep alanları bulunabilir. Kadın meselesinde İslam dünyasında hala fıkhi olarak modern bir uygulama söz
konusu değil.–
Böhürler olayları Türkiye açısından değerlendirdiği ikinci oturum konuşmasında ise Türkiye–de hala dini
sorgulama yapılamadığı, dini konuşmanın bizi günaha sokacağına inanıldığı, dini kavramları geçmişe göre
daha az tartışabildiğimizi vurguladı. Dini düşüncenin sorgulanmaması, tartışılmaması ve dini entelektüellerin
yetersizliğinin dini şarlatanları ortaya çıkardığı ve bireylerin
sorgulamadan cemaatlere tabi olduğunu belirtti.
Anadolu Ajansı Ortadoğu ve Afrika Haberleri Yayın Yönetmeni Turan Kışlakçı konuşmasında İslam
dünyasında 200 yıllık bir sorun bulunduğunu söyledi. İslam dünyasını bir bedene benzeten Kışlakçı, "Bu
bedenin kolunda farklı bir acı var. Kalbinde, karnında, ayaklarında farklı bir acı var. Her acıyı farklı
tanımlamak lazım. Çünkü 2 milyarlık bir İslam dünyasından bahsediyoruz. Şu anda konuştuğumuz konu
mezhep eksenli. Şii-Sünni sorunu. Irak, Suriye ve kısmen Pakistan'ı da katın. 3-4 ülkeyi geçmez. Ama İslam
dünyasında 50'den fazla ülke var. Hepsinde Şii-Sünni sorunu var mı? Hayır, " dedi.
İslam dünyasındaki en önemli sorunun otorite boşluğu olduğunu yineleyen Kışlakçı, öne çıkan tek ülkenin
Türkiye olduğunu belirtmiştir. Türkiye–nin bunun farkında olmadığını da ekleyen Kışlakçı, Türkiye–nin
yapması gerekenin üst bir dil oluşturmak olduğunun altını çizdi. İslam dünyasının Kant, Nietzsche gibi aydın
düşünürlere ihtiyacı olduğunu, İslam siyaset fıkhının yetersiz kaldığı ve İslami siyasi düşüncenin ciddi
manada ortaya koyulamadığını vurguladı.
Çalıştayın ikinci oturumun son konuşmasını yapan Prof. Dr. Ali Bardakoğlu ise, İslam dünyasında üst
otoriteye yeltenmenin yeni bir sorunu beraberinde getireceğini, Hilafetin dini konular kapsamında ele
alınmaması gerektiğini, Batının tedirginliğini sadece İslam karşıtlığına indirgemenin her zaman iyi bir
açıklama olmayabileceğini vurgulamıştır.
Download