6 VE 7. SINIF FEN VE TEKNOLOJİ KİMYA KONULARI 6. SINIF KİMYA KONULARI ELEMENTLER VE BİLEŞİKLER FİZİKSEL VE KİMYASAL DEĞİŞİM MADDENİN HALLERİNİN TANECİKLİ YAPISI MADDEYİ OLUŞTURAN TANECİKLER • • MADDENİN TANECİK YAPISI Kütlesi ve hacmi olan her şeye MADDE denir.çevremizde gördüğümüz , günlük hayatta kullandığımız yediğimiz, içtiğimiz, soluduğumuz kütlesi hacmi olan ve uzayda yer kaplayan her şey maddedir. Peki her şey madde midir? -->Işık,ısı,ses,elektrik enerjisi bir madde değildir.Ölçülebilecek bir kütleye yada hacme sahip değillerdir. NOT: Maddelerin miktarı içerdikleri tanecik sayısına bağlıdır.Tanecik sayısı arttığında madde miktarı da artar.Madde miktarı artarsa maddenin kütlesi de artar.Ancak hacmi de artar diyemeyiz.Çünkü bu maddenin fiziksel haline bağlıdır.Madde katı yada sıvı ise madde miktarı artarsa hacmi de artar eğer gaz ise bu artış gazın bulunduğu kaba bağlıdır. MADDELERİN HACMİ DEĞİŞİR! -->(SIKIŞMA) Kuvvet etkisi ile maddelerin hacmi değişebilir.Fakat her madde için bu geçerli değildir. -->Bir kitabı alalım.Elimizle kitaba bir kuvvet uygulayalım.Kitapta bir hacim değişimi olmaz.Kitap katı bir maddedir.Tanecikleri arasındaki boşluk yok denecek kadar azdır.Bu sebeple kuvvet uygulayarak sıkıştırmak mümkün değildir.Ancak sünger kullanmış olsaydık süngerde hacim değişikliği meydana gelirdi. • • SONUÇ OLARAK; Katı maddeler sıkıştırılamaz. -->İki şırınga alarak birinin içini su dolduralım diğerini ise boş bırakalım. Boş bıraktığımız şırınganın pistonunu ittiğimizde pistonun ileri gidebildiğini görürüz ancak içi su dolu olanın pistonunu ittiğimizde pistonun ileri doğru gidebildiğini gözlemleriz. Sıvı maddeler kuvvet etkisi ile sıkıştırılamazken Gaz maddeler kuvvet etkisi ile sıkışabilmektedir. -->(GENLEŞME) Sıcaklığın etkisi ile cisimlerin hacimleri değişebilir. Sıcaklık arttığında termometre içinde bulunan sıvı maddenin yükselmesi sıvıların genleştiğini gösterir.Aynı şekilde sıcak su içine bırakılan topun büyümesi top içindeki gazın hacminin artmasından kaynaklanır.Bir halka içinden rahatça geçebilen bir topun ısıtıldıktan sonra aynı halkadan geçememesi bize katılarında genleştiğini gösterir. MADDENIN BOŞLUKLU YAPISI • • Gazlar hem kolayca sıkıştırılır hem de kolayca genleşirler.Buna göre Maddeler kuvvet etkisi ile ya da sıcaklık etkisi ile hacim değişimine uğrarlar. Miktarı değişmeyen maddelerin hacminde maddenin tanecikleri arasında boşluklar olduğu ve bu boşlukların büyüklüğünün sıcaklık ya da kuvvet etkisi ile değiştiği sonucunu ortaya çıkarır. Katı ve sıvı maddeler kuvvet etkisi ile sıkışmaya ve sıcaklık etkisi ile genleşmeye karşı, gazlara göre daha dirençlidirler yani çık az sıkıştırılırlar ya da az genleşirler.Ancak gazlardaki tanecikler arasındaki boşluk katı ve sıvılara göre oldukça fazladır. ATOM • • • • Tüm maddeler taneciklerden oluşur.Yani tanecikler bir araya gelerek maddeyi oluşturur. Her maddenin bölünemez ve gözle görülemez en küçük yapı taşına ATOM denir. -->Tarihte maddelerin atomlardan oluştuğunu ve atomların bölünemez olduğu fikrini ilk olarak Yunanlı filozof Demokritos ortaya attı.Atom kelime anlamıyla “bölünemez” anlamındadır. -->Demokritos dışında atom ile ilgili çalışmalar yapanlar; JOHN DALTON(1819);atomların için dolu,sağlam ve bölünmezdir. HENRİ BECQUREL ve MADAM CURİE;Atomun daha küçük parçacıklara bölünebileceğinin buldular. ERNEST RUTHERFORD;Atom bölünebilir ve atomlar arasında boşluklar olduğunu deneyle ispatladı.(1871-1937) NİELS BOHR(1913);Kendinden önceki araştırmacıların fikirlerini geliştirerek atomun daha da küçük parçacıklardan oluştuğunu gösteren bir model tasarladı. DALTON ATOM TEORİSİ Kimyasal birleşmenin yukarıdaki iki yasasından yararlanan John Dalton 1803 - 1808 tarihleri arasında bir atom kuramı geliştirdi.Dalton Kütlenin Korunumu Yasası ve Sabit Oranlar Yasasından yola çıkarak maddeyi oluşturan ve onun bütün özelliklerini gösteren çok küçük parçacıkların olduğu yorumunu yaparak Katlı Oranlar Kanunu’nu ortaya atmıştır: Katlı Oranlar Kanunu, iki element birden fazla bileşik oluşturuyorsa, birinin belli bir miktarına karşılık, diğerinin değişken miktarları arasında küçük ve tam sayılarla ifade edilen bir oran vardır, şeklinde tanımlanabilir. Katlı Oranlar Kanunu, kimyasal elementlerin atom adı verilen parçalanamaz parçacıklardan oluştuğunu ve her elementin atomlarının kütlesinin aynı olduğunu gösterir Dalton’a göre: 1. Bir elementin bütün atomları şekil, büyüklük ve kütle yönüyle aynıdır. 2. Atomlar içi dolu küreciklerdir. 3. Bilinen en küçük parçacık atomdur. 4. Atomlar parçalanamaz, yeniden oluşturulamaz. 5. Atomlar belirli oranlarda birleşerek molekülleri meydana getirir. Elementin bütün atomları aynı olduğu gibi bir bileşiğin de bütün atomları aynıdır. Dalton teorisinde pek çok yanlışlık ve eksiklik olmasına rağmen çok önemlidir.Kendisinden sonra gelen bilim adamlarına bir kapı aralamış, fikir ortaya atarak tartışılmasını sağlamıştır. Böylece daha doğruya ulaşma imkanı sağlamıştır THOMSON ATOM MODELİ Havası alınmış tüplerin iki ucuna yerleştirilen elektrotlara (katot ve anot) yüksek gerilim uygulandığında katottan anoda doğru ışınların yayıldığını ve bu ışınların manyetik alanda da pozitif kutbun etkisiyle sapmaya uğradığını tespit etmiştir. Katot ışınları adı verilen bu ışınlar negatif elektrikle yüklüydü.Thomson, bu ışınların sapmalarından yararlanarak yük/kütle oranlarını hesapladı. Bu oran, iyonların ölçülen yük/kütle oranlarına göre çok büyüktü.Bu sonuca göre katot ışını birimleri negatif yüklü, çok küçük kütleli atom içi parçacıklardı. Atomda negatif (-) yüklü parçacıklar olduğuna göre pozitif (+) yüklü parçacıklarda, yani protonlarda olmalıydı. Bu tespitlerden sonra Thomson atomda (+) ve (-) yüklü parçacıkların var olduğunu ve bunların atomda rasgele dağıldığını ifade etmiştir.Rasgele dağılmayı da üzümlü kek örneğiyle izah etmiştir RUTHERFORD ATOM TEORİSİ Rutherford çok ince (10-6 cm) altın levhaya alfa (α) tanecikleri (Helyum çekirdeği) göndermiştir. Bu taneciklerin çok az bir kısmı aynen yansırken bazıları belli açılarla yansımış fakat büyük bir bölümü aynen geçmiştir. Yapılan deney sonucuna göre : 1. Atomdaki pozitif(+) yükler çekirdek denen çok küçük bir bölgededir. 2. Alfa (α) taneciklerinin sapmasına yol açan yoğun kesim çekirdekte toplanmıştır. 3. Çekirdekteki yük miktarı, bir elementin bütün atomları için aynı, farklı atomları için farklıdır. 4. Elektronlar çekirdekten oldukça uzakta yer alırlar. Elektronların bulunduğu hacim, çekirdeğin bulunduğu hacimden çok büyüktür. Atomun büyük bir kısmı boşluklu yapıya sahiptir. BOHR ATOM MODELİ Bohr yaptığı çalışmalarda Rutherford atom modeline göre,elektronların çekirdek etrafında dönmeleri ile enerji yaymaları sonucunda enerjilerinin azalacağını ve çekirdek üzerine düşeceklerini hesapladı, fakat böyle bir elektron düşmesi gerçekleşmediği için Rutherford atom teorisinin bazı yanlışlıklarının olması gerektiğini fark etti ve bu teoriye bazı eklemeler yaptığı yeni bir atom modeli ortaya attı.Rutherford, elektronların çekirdekten oldukça uzakta yer aldığını ifade etmişti. Bohr da elektronların ne kadar uzakta yer aldıklarını, çekirdek etrafındaki hareketlerini ve enerjilerini incelemiştir.Araştırmaları 1H, 2He ve 3Li+ gibi küçük atom ve iyonlar üzerinde olmuştur.Elde ettiği sonuçlar küçük atomlar için doğru iken büyük atomlar için hatalı olmuştur. MOLEKÜL • Değişik türlerde ya da aynı türlerde atomlar bir araya gelerek “atom kümeleri” oluştururlar. Bazen aynı tür atomlar birleşerek demir,atom gibi maddeleri oluştururken,karbondioksit,su gibi maddelerde farklı tür atomlar birleşmiştir. Aynı tür ve ya farklı tür en az iki atomun birleşmesiyle oluşmuş atom kümelerine MOLEKÜL denir. MADDELERİN SINIFLANDIRILMASI SAF MADDELER Genel olarak;aynı tür taneciklerden (aynı tür atom veya aynı tür molekül) oluşan maddelere SAF MADDE denir. KARIŞIMLAR Saf olmayan maddelere KARIŞIM denir.Karışımlar oluşurken maddeler özelliklerini kaybetmezler.Tuzlu su,limonata,hava,toprak,salata,çorba gibi.Çorba içine konan malzemeler pişerken kimyasal yapıları değişime uğramasına rağmen özelliğini değiştirmez.Havuç pişince de havuçtur.Belli bir formülleri yoktur. *Görünümleri her yerinde aynı(homojen) ya da farklı (heterojen) olabilir.Homojen karışımlar tek bir madde gibi görünürler.Tuzlu su,şekerli su gibi.Heterojen karışımlar ise tek bir madde gibi görünmezler.Kumlu su yağlı su,salata gibi. FİZİKSEL VE KİMYASAL DEĞİŞİMLER A.FİZİKSEL DEĞİŞİM Bir maddenin ezilme,kırılma,yırtılma,ufalanma,erime,donma gibi olaylarla maddenin kimliğinde bir değişim olmadan yalnızca görünümünde meydana gelen değişimlere FİZİKSEL DEĞİŞİM denir. Örnek:Cam kırılması,Şekerin erimesi,Kağıdın yırtılması,Mumun erimesi,Odundan talaş elde edilmesi gibi. B.KİMYASAL DEĞİŞİM Yanma,çürüme,kokuşma,kömürleşme,paslanma,küflenme gibi olayların tümünde maddenin kimliği yani cinsi değişir.Bu şekilde gerçekleşen değişimlere KİMYASAL DEĞİŞİM denir. Örnek:Elmanın çürümesi,mumun yanması,şekerin pişirilmesi,kağıdın yanması,demirin paslanması gibi. MADDELERİN HALLERİ Tüm maddeler atom ya da moleküllerden oluşur ve bu taneciklerin durumuna göre madde katı sıvı ve gaz halde bulunabilir.Bu hallere ise FİZİKSEL HALLER denir. A.MADDENİN KATI HALİ Tahta blok,kitap,kurşun kalem,demir sopa gibi maddeler katı maddelere örnek verilir. Katı maddelerin özellikleri; • Tanecikleri birbirine temas eder. • Tanecikleri arasındaki boşluk yok denecek kadar azdır.Bu sebeple maddenin en düzenli halidir. • Tanecikleri yer değiştiremez.Sadece bulundukları yerde sürekli titreşim halinde bulunurlar.Öteleme hareketi yapamazlar. • Belirli bir şekli vardır.Bu şekli bulundukları kabın yada ortamın şekline göre değiştirmez. • Sıcaklık ile genleşebilir .Sıcaklık etkisi ile tanecikler birbirinden uzaklaşır ve hacim artar.Ama sıkıştırılamazlar çünkü tanecikler arasındaki boşluk yok denecek kadar azdır. NOT:Katı haldeki bir maddenin şekil almış haline CİSİM denir.Örneğin altın bir madde iken altın bilezik bir cisimdir. B.MADDENİN SIVI HALİ Su,meyve suyu,süt,zeytin yağı,alkol,civa gibi maddeler sıvı maddelere örnek verilebilir. Sıvı maddelerin özellikleri; • Kendilerine ait bir şekilleri yoktur.Bulundukları kabın şeklini alırlar.(Bunun sebebi akışkanlıklarıdır) • Akışkan halde bulunurlar.Fakat her sıvının akışkanlığı aynı değildir.Yoğunluklarına göre değişkenlik gösterirler. • Tanecikleri birbiri ile temas halindedir. • Tanecikleri arasındaki boşluk katılardan daha fazla olmasına rağmen çok azdır. • Tanecikleri birbiri üzerinden kayarak hareket edebilirler.Yani tanecikleri yer değiştirebilir.Bu sayede akışkan olurlar. • Hem titreşim hem de öteleme hareketi yaparlar. • Sıcaklık etkisi ile genleşebilir.Sıkıştırılamaz. • Maddenin sıvı hali katı haline göre düzensizdir. • Katı haldeki bir maddenin sıvı hale geçmesi için dışarıdan ısı enerji alması gerekir. C.MADDENİN GAZ HALİ Hava,karbondioksit,oksijen birer gazdır. Gaz maddelerin özellikleri; • Maddenin taneciklerinin serbest hareket ettiği fiziksel hal gaz halidir. • Tanecikler birbirinden bağımsız sürekli hareket halindedir. • Belirli bir şekilleri ve hacimleri yoktur. • Tanecikleri arasındaki boşluk çok fazladır.En fazla boşluk bulunan haldir. • Boşluğun çok olmasından dolayı rahatlıkla sıkıştırılabilir.Sıkışma etkisi ile sıvı hale geçebilir.Sıcaklık etkisi ile katı ve sıvılara göre daha iyi genleşebilirler. • Akışkan haldedir. • Bulundukları kabın her yerine eşit oranda dağılırlar yani bulundukları kabı doldurarak kabın şeklini alırlar. • Hem titreşim hem de öteleme hareketi yaparlar. Maddelerin fiziksel hallerinde meydana gelen değişimlerin tümü fiziksel değişmedir ve meydana gelen değişimin türüne göre farklı isimler alır. ERİME:Maddenin katı halden sıvı hale geçmesidir.Bu sırada ısı alır. DONMA:Maddenin sıvı halden katı hale geçmesidir.Bu sırada ısı verir. BUHARLAŞMA:Maddenin sıvı halden gaz hale geçmedir.Bu sırada ısı alır. YOĞUNLAŞMA:Maddenin gaz halden sıvı hale geçmesidir.Bu sırada ısı verir. SÜBLİMLEŞME:Maddenin katı halden sıvı hale geçmeden gaz hale geçmesidir.Bu sırada ısı alır. 7. SINIF KİMYA KONULARI ATOMUN YAPISI ELEMENTLER VE SEMBOLLE FİZİKSEL VE KİMYASAL DEĞİŞİMLER KİMYASAL BAĞ BİLEŞİKLER VE FORMÜLLERİ KARIŞIMLAR ATOM ATOMUN YAPISI Elementlerin tüm özelliğini gösteren en küçük parçasına atom denir. Atomu oluşturan parçacıklar farklı yüklere sa-hiptir. Atomda bulunan yükler; negatif yükler ve pozitif yüklerdir. Atomu oluşturan parçacıklar: * Cisimden cisme elektrik yüklerini taşıyan negatif yüklü elektron, * Elektronların yükünü dengeleyen aynı sayıda ama pozitif yüklü olan proton, * Elektrik yükü taşımayan nötr parcacık nötron. Atom iki kısımdan oluşur : 1-Çekirdek (merkez) ve 2-Katmanlar (yörünge; enerji düzeyi) Çekirdek, hacim olarak küçük olmasına karşın, atomun tüm kütlesini oluşturur. Çekirdekte proton ve nötronlar bulunur. Elektronlar ise çekirdek çevresindeki katmanlarda bulunur. Tanecik adı Sembol Elektrik yükü Kütle (kg) Proton P+ + 1,6725.10-27 kg Elektron e- - 9,107.10-31 kg Nötron n0 0 1,6748.10-27 kg Elektronların çekirdek etrafında dönme hızı, 2,18.108 cm/sn’dir. Elementlerin Çekirdekte bulunan protonlar, atomun ( o elementin) tüm kimyasal ve fiziksel özelliklerini belirler. Proton sayısı atomlar (elementler) için ayırt edici özelliktir. Yani proton sayısının farklı olması elementin diğerinden farklı olduğu anlamına gelir. Elektronların bulunma olasılığının olduğu bölgelere elektron bulutu denir. Kimyasal olaylarda (reaksiyonlarda) yalnızca elektron sayısı değişir. Proton ve nötron, çekirdekte bulunduğu için sayıları değişmez. Nötr bir atom için; elektron sayısı= proton sayısı (A.N.) Atom numarası= proton sayısı Çekirdek yükü= proton sayısı İyon yükü= proton sayısı – elektron sayısı (E.S.) (K.N.) Kütle numarası= proton + (N.S)nötron sayısı (Nükleon sayısı)(atom ağırlığı) Atom Numarası = Proton Sayısı = Çekirdek Yükü = Elektron Sayısı İzotop atom: Proton sayıları (atom numaraları)aynı, nötron sayıları farklı olan atomlara denir. İzotop atomların kimyasal özellikleri aynı (p aynı) , fiziksel özellikleri farklıdır (n farklı). Nötr halde bulunmayan, iyon halindeki hem fiziksel kimyasal özellikleri farklıdır. Atom Modelleri : Atom gözle veya en gelişmiş elektron mikroskopları ile bile görülemez. Maddenin kütlei olduğu halde maddeyi oluşturan atomların tek tek kütleleri ölçülemez ve atomlar duyu organları tarafından algılanamaz. Eski çağlardan günümüze kadar gözle görülemeyen atom hakkında çeşitli bilim adamları deneyler yapmışlar, atom hakkında elde ettikleri bilgileri açıklamak için çeşitli bilimsel modeller ortaya koymuşlardır. Atom hakkında ortaya konan her yeni model bir önceki modelin eksikliğini gidermiştir. Atom hakkında yapılan yeni deneyleri açıklayamayan modelin yerine de yeni bir model geliştirilmiştir. Eski atom modellerinin bugün geçerli olmamasının nedeni, o modelleri geliştiren bilim adamlarının iyi düşünememesinden değil, o dönemde bilinenlerin bugün bilinenlere göre daha az olmasından kaynaklanır. (Dalton atom modeli açıklandığında o dönemde bilinenler dikkate alındığında o modeli geliştirmek, Bohr atom modelini geliştirmekten daha zordu). Atom hakkında Democritus, Dalton, Thomson, Rutherford, Bohr ve De Broglie isimli bilim adamları ve filozoflar görüşlerini ortaya koymuşlar ve günümüzdeki atom modeli ortaya çıkmıştır. Günümüzde kullanılan atom modeli Modern Atom Teorisi sonucu ortaya konmuştur ve bugünkü model, yeni bir model bulununcaya kadar geçerliliğini sürdürecektir. a) b) Democritus Atom Modeli (Democritus–M.Ö. 400) : Atom hakkında ilk görüş M.Ö. 400’lü yıllarda Yunanlı filozof Democritus tarafından ortaya konmuştur. (Teosta yaşamıştır). Democritus, maddenin taneciklerden oluştuğunu savunmuş ve bu taneciklere atom adını vermiştir. Democritus, atom hakkındaki görüşlerini deneylere göre değil varsayımlara göre söylemiştir. Democritus’ a göre; • Madde parçalara ayrıldığında en sonunda bölünemeyen bir tanecik elde edilir ve bu tanecik atomdur. • Bütün maddeler aynı tür atomlardan oluşur. • Maddelerin farklı olmasının nedeni maddeyi oluşturan atomların sayı ve dizilişi biçiminin farklı olmasıdır. • Atom görülemez. • Atom görülemediği için bölünemez. b) Dalton Atom Modeli (John Dalton 1766–1844) : Atom hakkında ilk bilimsel görüş 1803 – 1808 yılları arasında İngiliz bilim adamı John Dalton tarafından ortaya atılmıştır. Dalton’ a göre; • Maddenin en küçük yapı taşı atomdur. (Maddeler çok küçük, bölünemez, yok edilemez berk taneciklerden oluşur.) • Atom parçalanamaz. • Atom içi dolu küre şeklindedir. • Bütün maddeler farklı tür atomlardan oluşmuştur. • Maddelerin birbirlerinden farklı olmasının nedeni maddeyi oluşturan atomların farklı özellikte olmasıdır. • Bir maddeyi oluşturan atomların tamamı birbirleriyle aynı özelliklere sahiptir. NOT : 1- Madde fiziksel veya kimyasal değişmeye uğradığında atomlar varlıklarını korurlar, parçalanmaz ve yeniden oluşturulamazlar. 2- Kimyasal olaylar atomların birleşmesi veya ayrılması sonucu oluşur. Atomlar birleşerek molekülleri oluşturur. Bir bileşiğin molekülleri tamamen birbirinin aynısıdır. 3- Dalton İngiltereli bir kimyacı olup daha çok maddenin yapısını açıklayan atom teorisiyle ün kazanmıştır. Bunun yanında gazların bir takım özellikleriyle ve özellikle kısmi basınçlarıyla ilgili çalışmalarda yapmıştır. 4- Birçok elementin atomlarının ağırlıklarını kendi ilkel ortamında çalışarak ölçmeye çalışmış ve bu ağırlıklarla ilgili bir tablo yapmıştır. Ancak daha sonra gelişen teknik ve teknolojiyle bilim adamları tarafından atomların ağırlıklarını yeniden ölçülmüş ve Dalton’un hazırladığı bu tablonun hatalı olduğu ortaya çıkmıştır. 5- Sabit oranlar kanunu ve katlı oranlar kanunu olarak gördüğümüz bileşiklerdeki kütlesel ilişkilere bakarak 1803 yılında John Dalton, maddelerin çok çok küçük yapı taşlarının topluluğu halinde bulunduğu, fikrini ileri sürdü Dalton atom teorisi olarak ortaya konular temel özellikler şunlardır. • Aynı elementin atomları biçim, büyüklük, kütle ve daha başka özellikler bakımından aynıdır. Ancak bir elementin atomları başka bir elementin atomlarından farklıdır. c) Thomson Atom Modeli (John Joseph Thomson 1856–1940) : Atomun yapısı hakkında ilk model 1897 yılında Thomson tarafından ortaya konmuştur. Thomson atom modeli bir karpuza ya da üzümlü keke benzer. Thomson’ a göre; • Atom küre şeklindedir. (Çapı 10–8 cm) • Atomda (+) ve (–) yüklü tanecikler bulunur. • Thomson’a göre atom; dışı tamamen pozitif yüklü bir küre olup negatif yüklü olan elektronlar kek içerisindeki gömülü üzümler gibi bu küre içerisine gömülmüş haldedir. • Atomlar, daha küçük taneciklerden oluştuğu için parçalanabilirler. NOT : 1- İngiliz fizik âlimlerinden biri olup, elektronlar hakkındaki çalışmalardan dolayı 1906 da Nobel fizik ödülünü almıştır. 1885’te içi boş bir cam tüp içerisinden elektrik akımları üzerinde çalışırken ışınları tüpün negatif (katot) kutbundan geldiğini görmüş ve ilk defa katot ışınlarını bulmuştur. Böylece elektronları da bulmuştur. Ve sonuç olarak elektronların her atomun tabiatında var olan temel parçacıklar olduğunu söylemiştir. 2- Dalton atom modelinde (–) yüklü elektronlardan ve (+) yüklü protonlardan söz edilmemiştir. Yapılan deneyler yardımıyla; katot ışınlarından protonun varlığını ortaya koymuştur. Thomson atom altı parçacıklar üzerinde çalışmalar yaparken icat ettiği katot tüpü yardımıyla 1887 yılında elektronu keşfinden sonra kendi atom modelini ortaya attı 3- Elektronların kütlesi pozitif yüklerin kütlesinden çok küçüktür. Bu nedenle atomları başlıca pozitif yükler oluşturur. 4- Atomda elektriksel dengeyi sağlamak için pozitif yük sayısına eşit sayıda elektron küre içinde dağılmıştır. d) Rutherford Atom Modeli (Ernest Rutherford 1871–1937) : Atomun çekirdeğini ve çekirdekle ilgili birçok özelliğin ilk defa keşfeden bir bilim adamı Rutherforddur. • Atom kütlesinin tamamına yakını merkezde toplanır, bu merkeze çekirdek denir. • Atomdaki pozitif yüklere proton denir. • Elektronlar çekirdek etrafında gezegenlerin Güneş etrafında dolandığı gibi dairesel yörüngelerde sürekli dolanırlar. Çekirdekle elektronlar arasında çekim kuvveti olduğu için elektronların çekirdeğe düşmemeleri için dolanmaları gerekir. (Yörünge daire şeklinde değil, enerji seviyesine karşılık gelen orbitallerde dolanır). • Elektronların bulunduğu hacim çekirdeğin hacminden çok büyüktür. • Çekirdekteki protonların sayısı (yük miktarı) bir maddenin bütün atomlarında aynı, fakat farklı maddenin atomlarında farklıdır. • Çekirdekteki proton (yük) sayısı, elektron sayısına eşittir. • Çekirdekteki pozitif yüklerin kütlesi yaklaşık atom kütlesinin yarısına eşittir. e) Bohr Atom Modeli (Niels David Bohr 1875–1962) : Bohr atom teorisi hidrojenin yayınma spektrumuna dayanılarak açıklanır. Bohr’ a göre; • Elektronlar çekirdek etrafında belirli uzaklıklardaki katmanlarda dönerler, rasgele dolanmazlar. • (Yüksek enerji düzeyinde bulunan elektron, düşük enerji düzeyine geçerse fotonlar halinde ışık yayarlar). • (Kararlı hallerin tamamında elektronlar çekirdek etrafında dairesel yörünge izlerler). f) Modern Atom Teorisi : Günümüzde kullanılan atom modeli, modern atom teorisi sonucu ortaya konmuştur. Bu teoriye göre elektronlar çok hızlı hareket ettikleri için belirli bir yerleri yoktur. Yani elektronların bulunduğu kabuk kavramı yanlış bir kavramdır. Elektronların sadece bulunma ihtimalinin olduğu bölgeler bilinebilir ve elektronların bulunma ihtimalinin olduğu bölgelere elektron bulutu denir. (Elektronların yörüngeleri kesin olarak belli değildir). NOT : 1- Bohr, elektronu hareket halinde yüklü tanecik olarak kabul edip, bir hidrojen atomundaki elektronun sadece bazı belirli enerjiye sahip olacağını varsayarak teorisini ortaya attı. Bu teori hidrojen gibi tek tek elektronlu He+ , Li+2 iyonlarına da uymasına rağmen, çok elektronlu atomların ayrıntılı spektrumlarının, kimyasal özelliklerini açıklanmasına uymamaktadır. Yine de modern atom modelinin gelişiminde bir basamak teşkil etmiştir. 2- Modern atom teorisini kısaca şu şekilde özetleyebiliriz: • Atomda belirli bir enerji düzeyi vardır. Elektron ancak bu düzeyden birinde bulunabilir. • Elektron bir enerji düzeyindeki hareketi sırasında çevreye ışık yaymazlar. • Atoma iki düzey arasındaki fark kadar enerji verilirse elektron daha yüksek enerji düzeyine geçer • Atoma verilen enerji kesilirse elektron enerjili düzeyinde kalamaz daha düşük enerji düzeyinden birine geçer. Bu sırada iki düzey arasındaki fark kadar enerjiyi ışık şekline çevreye verir 3- Modern atom modeli dalga mekaniğimdeki gelişmelerin elektronun hareketine uygulanmasına dayanmaktadır. Bu modelin öncüleri Werner Heisenberg ve Erwin Schrödlinger gibi önemli bilim adamlarıdır ELEMENTLER Aynı cins atomlardan meydana gelmiş fiziksel ve kimyasal yollarla kendinden daha basit maddelere ayrılmayan saf maddelere element denir. Şu an bilinen 115 civarı element vardır. Fakat bunların 91 tanesi doğadan bileşik olarak elde edilirler. Geri kalanlar ise laboratuar ortamında kimyasal yöntemlerle elde edilirler. Yaygın Kullanılan Elementlerin Genel Özellikleri Gümüş Gümüş elementinin keşfi tam olarak bilinmemekle birlikte altın ve bakır elementlerinden sonra keşfedilmiştir. Gümüşün MÖ 3100 yıllarında Mısırlılar ve MÖ 2500 yıllarında Çinliler ve Persler tarafından kullanıldığı belirtilmiştir. Parlak, beyaz renkli katı bir maddedir. Altın Tarihte bilinen kayıtlara göre Mısır hükümdarları zamanında MÖ 3200 yıllarında, altın darphanelerde eşit boyda çubuklar hâlinde çekilerek para olarak kullanıldı. Yumuşak, parlak sarı renkte katı bir elementtir. Cıva Cıva elementi çok uçucu bir element olduğundan oda sıcaklığında kolayca buharlaşır. Gümüşümsü gri renklidir ve oda koşullarında sıvı hâlde bulunur. Zehirli bir elementtir. Herhangi bir yüzeye cıva döküldüğü zaman üzerine toz kükürt dökülmelidir. Bakır Turuncu renkli yumuşak bir maddedir. Normal şartlarda katı hâlde bulunur. Bakıra tarihte ilk defa 10.000 yıl kadar önce Kıbrıs'ta rastlanmıştır. Nikel Nikel elementi ilk olarak 1751 yılında Axel Fredrik Cronstedt (Eksıl Fıredrik Kıronsted) tarafından keşfedilmiştir. Gümüşümsü parlak renkte katı bir maddedir. İyot İyot ilk kez Barnard Courtois (Bernırd Körtis) tarafından 1811 yılında keşfedildi. Parlak menekşe-siyah renkli katı bir maddedir. Çinko Çinko elementi 1746 yılında Andreas Maggrat (Andrea Magrat) tarafından keşfedilmiştir. Mavimsi açık gri renkte, kırılgan bir maddedir. Katı hâlde bulunur. Demir Demir metalinin keşfi tam olarak bilinmemektedir. Grimsi parlak renkli katı bir maddedir. Element hâldeki saf demir dövülebilir, ince levha ve tel hâline getirebilir. Kalay Gümüşümsü parlak gri renklidir, katı hâlde bulunur. Tarihçesi MÖ 3000 yıllarına dayanır. Kurşun Kurşun elementinin keşfi tam olarak bilinmemektedir. Mavimsi-beyaz renkte bulunur. Yumuşak, ağır, zehirleyici, kolay dövülebilen katı bir maddedir. Çok az sayıda elementin bilindiği zamanlarda, elementler, Plato'nun Eski Yunanlıların kullandığı toprak-hava-su ve ateş sembollerinden yaptığı uyarlamalarla simgeleniyordu. Daha sonra yeni elementler keşfedildikçe, tüm elementlerin eninde sonunda "altın"a dönüşeceği düşüncesinden yola çıkan simyacılar tarafından, güneş (altın) merkezli sistemdeki her gezegenin adı, bir elemente verildi. O dönemde bilinen elementlerin bazılarının "simya" sembolleri şöyle: Altın Cıva Kükürt Sodyum Atom kuramıyla tanıdığımız John Dalton, elementlerin simgelenmesi konusunda, çemberlerden oluşan sembollerin kullanılmasını önerdi. Bu yönteme göre, bazı elementlerin simgeleri şöyleydi: Karbon Cıva Kükürt Sodyum En sonunda, 1813 yılında, Jon Jakob Berzelius isimli araştırmacı, elementlerin adları temel alınarak simgelenmesi fikrini ortaya attı. Hâlâ kullanılmakta olan bu yönteme göre: 1. Her element, 1 ya da 2 harften oluşan bir simgeyle ifade ediliyor ve bu simgenin ilk harfi her zaman büyük yazılıyor. 2. Simgelerde sıklıkla, elementin İngilizce adının ilk harfi kullanılıyor. Örneğin: H (Hidrojen: Hydrogen), C (Karbon: Carbon), N (Azot: Nitrogen) 3. Eğer elementin baş harfiyle simgelenen başka bir element varsa, bu elementin simgesinde baş harfin yanına, İngilizce adının ikinci harfi de ekleniyor. Örneğin: He (Helyum, Helium), Ca (Kalsiyum: Calcium), Ne (Neon: Neon) 4. Eğer elementin İngilizce adının ilk 2 harfi, bir diğer elementle aynıysa, simgesinde baş harfin yanına, bu kez baş harften sonraki ilk ortak olmayan sessiz harf getiriliyor. Örneğin: Cl (Klor: Chlorine) ve Cr (Krom: Chromium) 5. Bazı elementlerin simgelerinde de, bu elementlerin Latince ya da eski dillerdeki adları temel alınmış. Bu 11 elementin simgeleri ve adları şöyle: Na (Sodyum: Natrium) K (Potasyum: Kalium) Fe (Demir: Ferrum) Cu (Bakır: Cuprum) Ag (Gümüş: Argentum) Sn (Kalay: Stannum) Sb (Antimon: Stibium) W (Tungsten: Wolfram) Au (Altın: Aurum) Hg (Cıva: Hydrargyrum) Pb (Kurşun: Plumbum) 6. Çoğu yapay olarak sentezlenen yeni elementlerin simgeleriyse, atom numaralarına karşılık gelen Latince rakamlar esas alınarak veriliyor. Örneğin: atom numarası 116 olan Ununheksiyum elementinin simgesi olan "Uuh", 1: uni - 1: uni - 6: hexa kelimelerinin baş harflerinden oluşuyor PERIYODIK BIZE NELER ANLATIYOR? Periyodik tabloyu kullanarak, her element hakkında belirli bilgiler elde edebiliriz. Örneğin, 1 kilogramlık bir karbon bloğunda kaç karbon atomu bulunduğunu tayin etmek için, karbon atomunun bağıl atom kütlesini kullanmamız yeterli. Bağıl Atom Kütlesi: Bir elementin, atom kütle birimi (atomic mass units: amu) cinsinden ortalama kütlesini belirtir. Bu rakam, sıklıkla elementin izotoplarının da ortalama kütlesini belirttiği için, ondalıklı bir sayıdır. Bir elementin bağıl atom kütlesinden atom numarasının (proton sayısının) çıkarılmasıyla, o elementin nötron sayısı bulunabilir. Atom Numarası: Bir atomda bulunan proton sayısı, elementi tanımlar ve atom numarası olarak adlandırılır. Atomda bulunan proton sayısı aynı zamanda, elementin kimyasal karakteri hakkında da bilgi verir. Periyodik tabloda sıklıkla karşılaşılan görünüm, yandaki gibidir. Burada, element simgesinin altında verilen "bağıl atom kütlesi", proton ve nötron sayısının toplamına eşittir. Element simgesinin üstünde verilen atom numarası da, proton sayısına eşit olduğuna göre, bu iki sayının farkı bize elementin nötron sayısını verir. Elementler benzer özelliklerine göre sınıflandırılırlar.Elementlerin benzer özelliklerine göre sınıflandırılmasıyla oluşturulan tabloya periyodik cetvel denir. Periyodik cetvelde, elementler artan atom numaralarına göre dizilmiş ve benzer özellikteki elementler alt alta gelmiştir. Periyodik cetvele periyodik tablo ya da periyodik çizelge de denir. Periyodik cetveli oluşturan yatay sıralara periyot adı verilir. Yatay sıralarda atom numaraları arttıkça, elementlerin fiziksel ve kimyasal özellikleri değişir. Periyodik cetveldeki düşey sütunlara grup denir. Aynı gruptaki elementler benzer kimyasal özellikler gösterir.Periyodik cetvelde 8 tane A ve 8 tane B olmak üzere 16 tane grup vardır. Periyodik cetvel 18 sütundan oluşur. B gruplarından üç tanesi birden 8B olarak isimlendirilir. Periyodik cetveldeki ilk sütuna 1A grubu denir.Son sütunu ise 8A grubu oluşturur.1 A grubu elementlerine alkali metaller adı verilir. Hidrojen 1 A grubunda olduğu hâlde alkali metaller grubuna girmez. 7 A grubu elementlerine halojenler, 8A grubu elementlerine soy gazlar adı verilir. Grup ve Periyodun Bulunması Bir elementin atom numarası biliniyorsa, bu elementin grup ve periyodu bulunabilir. Örneğin 7N elementinin elektronlarının dağılımı şöyledir: 7N ) ) 25 Burada en son enerji seviyesindeki elektron sayısı, grup numarasını; enerji seviyelerinin sayısı ise periyot numarasını verir. Bu sonuçlara göre, 7N elementi 2. periyotta 5 A grubundadır. Örnek 17Cl elementinin periyot ve grup numarasını bulunuz. Değerlik Elektron Sayısı Nötr bir atomun son enerji düzeyindeki elektron sayısına, değerlik elektron sayısı denir. Gruplara göre elementlerin değerlik elektron sayıları şöyledir: Elementlerin Sınıflandırılması Elementler, metaller, ametaller, yarı metaller ve soy gazlar olmak üzere sınıflara ayrılır. Metallerin Genel Özellikleri Periyodik çizelgenin sol tarafında bulunurlar. Parlak ve serttirler. Şekil verilebilirler, tel veya levha hâline gelebilirler. Oda sıcaklığında katı hâlde bulunurlar. Civa (Hg) hariç. Elektriği ve ısıyı iyi iletirler. Bileşik oluştururken elektron verirler. Elektron verince (+) pozitif yüklü olurlar. Kendi aralarında bileşik oluşturmazlar. Ametallerin Genel Özellikleri Periyodik çizelgenin sağ tarafında bulunurlar. Mat görünüşlüdürler. Vurulunca kırılabilirler, şekil verilemezler. Grafit hariç elektrik ve ısıyı iyi iletmezler. Oda sıcaklığında brom sıvı, karbon, kükürt ve bor katı, diğerleri gaz hâldedir. Metallerle yaptıkları bileşiklerde (–) negatif yüklüdürler. Kendi aralarında bileşik oluşturabilirler. Yarı Metaller Periyodik çizelgede metallerle ametalleri ayıran zig-zag çizginin sağ ve solunda bulunurlar. Bazen metal, bazen ametal özellik gösterirler. Bor, silisyum, germanyum, arsenik, antimon, tellür, polonyum ve astatin yarı metallerdir. Soy Gazlar Kararlı yapıya sahiptirler. Elektron alma ve verme eğilimleri yoktur. Başka maddelerle reaksiyona girmezler. Oda sıcaklığında gaz hâlde bulunurlar. Periyodik çizelgenin en sağında bulunurlar. Periyodik tabloda sıklıkla karşılaşılan görünüm, aşağıdaki gibidir. Burada, element simgesinin altında verilen "bağıl atom kütlesi", proton ve nötron sayısının toplamına eşittir. Element simgesinin üstünde verilen atom numarası da, proton sayısına eşit olduğuna göre, bu iki sayının farkı bize elementin nötron sayısını verir. Örnek: Kalsiyumun (Ca) nötron sayısı: Bağıl atom kütlesi - Atom numarası = 40-20= 20'dir Element Simgesi: Her elemente ait bir ya da iki harften oluşan simgelerin,uluslararası geçerliliği vardır. Element simgeleri hakkında detaylı bilgi için tıklayınız. Elektron Dizilimi: Uyarılmamış bir atomdaki elektronların konumlarını gösterir. Kimya bilimciler, temel fizik bilgilerine dayanarak, atomların elektron dizilimlerine göre nasıl davranabilecekleri konusunda fikir yürütebilirler. Elektron dizilimi, bir atomun kararlılık, kaynama noktası ve iletkenlik gibi özellikleri hakkında bilgi verir. Atomların son enerji düzeylerine (en dış yörüngelerine) "valans düzeyi", burada yer alan elektronlara da "valans elektronları" adı verilir. Kimyasal tepkimelerde birinci derecede önem taşıyan elektronlar, valans elektronlarıdır. Bir elementin periyodik tablodaki yerine bakarak, o elementin elektron dizilimi de anlaşılabilir. Aynı grupta (dikey sırada) yer alan elementlerin elektron dizilimleri büyük benzerlik gösterir ve bu nedenle de kimyasal tepkimelerde benzer şekilde davranırlar. Yükseltgenme basamağı (sayısı): Bir elementin, bileşiklerinde alabileceği değerliklerdir. İngilizce‘ deki "oxidation state" kullanımına karşılık gelmektedir. Periyodik tabloda yer alan elementler, gösterdikleri belirli ortak özelliklere göre gruplar halinde inceleniyor. Bu gruplar hakkında kısaca bilgi vermek gerekirse: 1. Alkali Metaller: Periyodik tablonun ilk grubunda (dikey sırasında) yer alan metallerdir. Fransiyum dışında hepsi, yumuşak yapıda ve parlak görünümdedir. Kolaylıkla eriyebilir ve uçucu hale geçebilirler. Bağıl atom kütleleri arttıkça, erime ve kaynama noktaları da düşüş gösterir. Diğer metallere kıyasla, öz kütleleri de oldukça düşüktür. Hepsi de, tepkimelerde etkindir. En yüksek temel enerji düzeylerinde bir tek elektron taşırlar. Bu elektronu çok kolay kaybederek +1 yüklü iyonlar oluşturabildikleri için, kuvvetli indirgendirler. Isı ve elektriği çok iyi iletirler. Suyla etkileşimleri çok güçlüdür, suyla tepkime sonucunda hidrojen gazı açığa çıkarırlar. 2. Toprak Alkali Metaller: Periyodik tablonun baştan ikinci grubunda (dikey sırasında) yer alan elementlerdir. Sıklıkla beyaz renkli olup, yumuşak ve işlenebilir yapıdadırlar. Alkali metallerden daha az tepken (tepkimelere girmeye eğilimli) karakterde olmalarının yanında, erime ve kaynama sıcaklıkları da daha düşüktür. İyonlaşma enerjileri de alkali metallerden daha yüksektir. Toprak elementleri ismi, bu gruptaki elementlerin toprakta bulunan oksitlerinin, eski kimya bilimciler tarafından ayrı birer element olarak düşünülmesinden gelir. 3. Geçiş metalleri: Sertlikleri, yüksek yoğunlukları, iyi ısı iletkenlikleri ve yüksek erime-kaynama sıcaklıklarıyla tanınırlar. Özellikle sertlikleri nedeniyle, saf halde ya da alaşım halinde yapı malzemesi olarak kullanılırlar. Geçiş elementlerinin hepsi, elektron dizilimlerinde, en dışta her zaman d orbitalinde elektron taşırlar. Tepkimelere giren elektronlar da, d orbitalindeki elektronlardır. Geçiş metalleri sıklıkla birden fazla yükseltgenme basamağına sahiptir. Çoğu, asit çözeltilerinde hidrojenle yer değiştirecek kadar elektropozitiftir. İyonları renkli olduğu için, analizlerde kolay ayırt edilirler. 4. Lantanidler: Geçiş metallerinin bir alt serini oluştururlar ve toprakta eser miktarda bulunmaları nedeniyle, "nadir toprak elementleri" olarak da isimlendirilirler. En önemli ortak özellikleri, elektron değişiminin yalnızca 4f orbitaline elektron katılımıyla gerçekleşmesidir. Özellikle +3 değerlikli hallerinde, birbirlerine çok benzeyen özellikler gösterirler. Kuvvetli elektropozitif olmaları nedeniyle, üretilmeleri zordur. Çoğunun iyon hallerinin karakteristik renkleri vardır. 5. Aktinidler: Bu elementlerin en önemli ortak özelliği, elektron katılımının 5f orbitalinde gerçekleşmesidir. Geçiş metallerinin bir alt serisi konumundadırlar ve doğada çok ender bulunabilirler. ELEKTRON ALIŞVERİŞİ VE SONUÇLARI: Helyum (2), neon (10), argon (18)in elektron dağılımları incelendiğinde Eğer bu üç elementin birer elektronu daha olsaydı, her birinde yeni bir katman oluşacaktı. Çünkü her üçünün de en dıştaki katmanları tamamen dolu durumdadır. 1.Katmanda en çok 2 elektron bulunması durumu dublet kuralı, 2. ve 3. katmanlarda en çok 8 elektron bulunması durumu oktet kuralı olarak adlandırılır. Helyum dublet, neon ve argon oktet kuralına uyar. Oktet veya dublet kuralına uyan atomlar kararlı yapıya sahiptir. Atomlar elektron alarak veya vererek kararlı yapıya ulaştıklarında artık, iyon olarak adlandırılırlar. Nötr bir atomun elektron almış veya vermiş haline iyon denir. Atom elektron alarak kararlı hale geçerse elektron sayısı>proton sayısı olur. Bu tür iyonlara negatif(-) yüklü iyon (anyon)denir. Atom elektron vererek kararlı hale geçerse elektron sayısı(+)yüklü iyon (katyon)denir. Atomlar kaybettikleri elektron sayısı kadar +yüklü, kazandıkları elektron sayısı kadar – yüklü olurlar. Not: iyon yükü =proton sayısı- elektron sayısı Eğer iyon anyonsa sembolün sağ üst kısmına – işareti konur ve aldığı elektron sayısı yazılır. Katyonsa + işareti konur ve sayısı yazılır. FİZİKSEL VE KİMYASAL DEĞİŞMELER Fiziksel değişmeler: Maddenin dış görünüşü ile ilgili, ölçülebilen hissedilebilen veya gözlenebilen özelliklere fiziksel özellikler denir. Renk, koku, tat, kırılganlık, öz kütle, katı,sıvı ve gaz halde olma gibi özellikler fiziksel özelliklerdir. Maddenin fiziksel özelliklerinde meydana gelen değişmelere fiziksel olay denir. Örnekler: • Kömürün toz haline gelmesi • Demirin tel ve levha haline gelmesi • Kağıdın yırtılması • Suyun buharlaşması • Şekerin suda çözünmesi *** Bu olaylar sonunda maddenin iç yapısında değişme olmaz. *** Bütün hal değiştirme olayları fiziksel değişmedir. Kimyasal değişmeler: Bütün maddeler atom veya molekül dediğimiz küçük taneciklerden oluşur. Maddelerin atom veya molekül yapılarıyla ilgili özelliklere kimyasal özellikler denir. Yanma, çürüme, paslanma, bileşik yapma gibi özellikler kimyasal özelliklerdir. Buna bağlı olarak bu özelliklerde meydana gelen değişmelere de kimyasal değişmeler denir. Kısaca maddenin iç yapıdsında meydana gelen değişmeler kimyasal değişmelerdir. Örnekler: • Kağıdın yanması • Mumun yanması • Sütün ekşimesi • Yumurtanın bozulup çürümesi • Demirin paslanması • Fotosentez olayı • Solunum olayı *** Kimyasal değişmeler sonucunda maddeler başka maddelere dönüşür. *** Bütün yanma olayları kimyasal değişmedir. KIMYASAL TEPKIMELER Kimyasal değişmelere ya da kimyasal tepkimelere kimyasal reaksiyonlar da denir. Kimyasal tepkime sırasında değişim geçiren maddelere reaksiyona girenler, yeni oluşan maddelere de reaksiyondan çıkanlar ya da ürünler adı verilir. Demirin paslanması sırasında havadaki oksijenle demir birleşerek demir oksit denilen pası oluşturur. Burada demir ve oksijen girenler, demir oksit ise çıkan üründür. Kimyasal tepkimeler sırasında meydana gelen değişiklikler, kimyasal denklemlerle gösterilir. Kimyasal denklemlerde giren ve çıkan maddeler formüllerle gösterilir. Örneğin kömür yanarken içindeki karbon havadaki oksijenle birleşir ve karbon dioksit gazı açığa çıkar. Bu olaya ilişkin tepkime denklemi şu şekilde yazılır: C + O2 CO2 Kömür Oksijen Karbon dioksit Girenler Çıkanlar (Ürün) Denklemden de görüldüğü gibi tepkimeye giren ve çıkan maddeler arasına ok konur. Giren maddeler okun sol tarafında, çıkanlar ise sağ tarafında bulunur. Kimyasal denklemler tepkime hakkında bir çok bilgiyi basit bir şekilde göstermemize yarar. Örneğin; C + O2 CO2 tepkimesi bize 1 karbon atomuyla 2 oksijen atomunun birleşerek 1 karbon dioksit molekülü oluşturduğunu gösterir. TEPKIME ÇEŞITLERI Kimyasal tepkimeler gerçekleşirken bazı maddeler arasında bağlar koparken, bazı maddeler arasında yeni bağlar oluşur. Kimyasal tepkimeler oluş şekline göre sınıflandırılabilir: 1. Sentez (Birleşme) Tepkimeleri: Element ya da bileşiklerin birleşmesiyle yeni bir madde oluşumuna sentez (birleşme) tepkimesi adı verilir. Örnek; karbon dioksit ve suyun oluşumu: C + O2 CO2 2 H2 + O2 2 H2O 2. Analiz (Ayrışma) Tepkimeleri: Bir bileşik kendini oluşturan daha basit maddelere ayrışıyorsa, buna analiz (ayrışma) tepkimesi adı verilir. Örnek; suyun ve potasyum kloratın (KClO3) ayrışması: 2 H2O 2 H2 + O2 KClO3 KCl + 3/2O2 3. Yer Değiştirme Tepkimeleri: Bir element ve bir bileşik arasında ya da iki farklı bileşik arasında oluşan tepkimelerde, atomlar birbiriyle yer değiştirip yeni bileşikler oluşturabilir. Bu tip tepkimelere yer değiştirme tepkimesi adı verilir. Örneğin magnezyum ile çinko oksit tepkimeye girdiğinde magnezyum oksit ve çinko oluşur. Mg + ZnO MgO + Zn Tepkime denkleminde de görüldüğü gibi elementler yer değiştirerek yeni bileşikler oluşturur. Tepkime Denklemlerinin Denkleştirilmesi Kimyasal tepkimelere giren maddelerle çıkan maddeleri oluşturan atomların cinsleri ve sayıları aynıdır. Dolayısıyla bir tepkime denkleminin sol ve sağ tarafında aynı cins ve aynı sayıda atom bulunmalıdır. Böyle tepkime denklemlerine denkleştirilmiş tepkime denklemi adı verilir. Eğer bir tepkime denklemi denk değilse, formül ve sembollerin önüne uygun sayılar yazılarak tepkime denkleştirilir. Örneğin su, oksijen ve hidrojenin birleşmesiyle oluşur. Fakat oksijen ve hidrojen tek atom hâlinde değil, O2 ve H2 molekülleri şeklinde ve gaz hâlde bulunur. Suyun tepkime denklemini H2 + O2 H2O şeklinde yazarsak denk bir tepkime denklemi yazmış olmayız. Çünkü giren atom sayısı ile çıkan atom sayısı aynı değildir. Girenler tarafında 2 tane O atomu, çıkanlar tarafında ise 1 tane O atomu vardır. Denklemi denkleştirmek için H2 ve H2O’nun önüne 2 yazalım; 2 H2 + O2 2 H2O 4 adet H 4 adet H 2 adet O 2 adet O Bu durumda girenler ve çıkanlar denkleşmiş olur. Tepkimelerde Kütlenin Korunumu Bir kimyasal tepkimede, tepkimeye giren maddelerin kütlelerinin toplamı, çıkan maddelerin kütlelerinin toplamına eşittir. Demirin kükürt ile tepkimesinden demir sülfür oluşur. Demir sülfürün tepkime denklemi şu şekildedir. Fe + S FeS 56 32 88 g Giren Çıkan kütle = 56 + 32 = 88 g kütle = 88 g KİMYASAL BAĞLAR Atomlar birleştiği zaman elektron dağılımındaki değişmelerin bir sonucu olarak kimyasal bağlar meydana gelir. Üç çeşit temel bağ vardır. Bir metal bir ametalle etkileştiği zaman elektronlar metal atomundan ametal atomuna aktarılır ve bunun sonucunda bir iyonik(veya elektrovalent) bileşik meydana gelir. Atomlardan elektron kaybıyla oluşan pozitif iyonlara katyon denir. Atomların elektron kazanarak oluşturdukları negatif iyonlar da anyon olarak isimlendirilir. Bu iyonlar bir araya getirildiklerinde bir kristal oluşturmak üzere birbirlerini çekerler. 1 - İYONİK BAĞ; A gruplarındaki elementlerin bileşikleri çoğu kez elementlerin simgeleri ile birlikte değerlik elektronlarını gösteren noktalar kullanılarak ifade edilir. Değerlik elektronları baş grup(A grubu) elementlerinin kimyasal tepkimelerinde kullanılan elektronlardır. 2 - KOVALENT BAĞ; Elektronları bağlamak için girilen yarışma, iyon bağında olduğu kadar şiddetli değilse atomların var olan dış elektronlar paylaşılır ve bir ortaklaşma bağı ya da Kovalent Bağ oluşur. Ametal atomları etkileştiği zaman kovalent bağlarda bir arada tutulan moleküller oluşur. Bu atomlar elektron çekimi bakımından birbirlerine benzediklerinden, kovalent bağların oluşması sırasında herhangi bir elektron aktarımı olmaz. Bunun yerine elektronlar ortaklaşa kullanılırlar. Kovalent bir bağ genellikle iki atom tarafından parçalanmış ters spinli bir elektron çifti içerir. Kovalent bağlar yapısına göre ikiye ayrılır: 2.a -Apolar Kovalent Bağ: Aynı cins iki ametal atomunun birleşmesiyle oluşur. Apolar kovalent bağa en iyi örneklerden biri, iki oksijen atomunun elektronlarını ortaklaşa kullanarak oluşturdukları bağıdır. (Şekil 2) Bu bağlarda ortaklaşa kullanılan elektronlar eşit paylaşıldığından dolayı molekülün pozitif veya negatif kutbu yoktur. (hidrojen), (oksijen), (klor)... .b -Polar Kovalent Bağlar: İki farklı cins atomun bir araya gelmesiyle oluşur. Bu bağlarda ametallerden biri ortaklaşa kullanıldığından dolayı molekülün bir ucu pozitif (+), diğer ucu negatif (-) yüklenir. Suyu oluşturan Hidrojen ve Oksijen moleküllerinin son orbitallerindeki elektronların ortak kullanılmasıyla oluşan Polar Kovalent bağ şekil 3’de görülmektedir. (su), , (karbondioksit)... 3 - METALİK BAĞLAR; Metallerin iyonlaşma enerjileri ile elektronegatiflikleri oldukça düşüktür. Bunun sonucu olarak metal atomlarının en dış elektronları nispeten gevşek tutulur. Metalik bir kristalde, en dış elektronları çıkarılmış atomlardan ibaret olan pozitif iyonlar kristal örgüde ilgili yerlerde bulunur ve en dış elektronların örgünün her tarafında serbestçe hareket etmesiyle de kristaldeki atomlar bir arada tutulur. Diğer bir deyişle örgü içersinde dağılan ve kristalin bütününe ait olan elektron bulutu ile pozitif iyonlar arasındaki elektrostatik çekim metalik bağı oluşturmaktadır. Bant kuramı bu bağlanma şeklini, tüm kristalin her tarafını kapsayan moleküler orbitaller cinsinden açıklar. Metalik katıların çoğunda hareketlidirler. Bunun sonucu olan artı iyonlar,genişlemiş bir üçboyutlu diziliş içinde yer alırlar;ama elektronlar yöresizleşir. Bu maddelerin yüksek ısı, iletkenliği, dayanıklılık, yüksek kaynama noktası, yüksek yoğunluk, renk ve elektrik iletkenliği gibi özelliklerinin bir çoğu, hareketli elktronlardan kaynaklanır. Yalnızca birkaç iyon yığışması şeması uygulanabilir ve X ışını çözümlemesi,metal iyonlarının genişlemiş örgülü yapı içinde kazandığı bağ uzunlukları ve geometrik şekiller konusunda ayrıntılı bilgi sağlar. Basit küp biçimi şekiller, ortada başka bir iyonun bulunduğu küp biçimi şekiller ve altıgen yığışma, en sık rastlanan şekillerdir. Metal alaşımları,erimiş haldeki metallerin karıştırıldıktan sonra dikkatlice soğutulmasıyla elde edilir. Bu yolla oluşan gereçlerin özellikleri bileşenlerinin özelliklerinden genellikle çok farklıdır. 4 - VAN DER WAALS BAĞLARI; Kapalı kabuklu iki kararlı molekülde ‘Van Der Waals’ güçleri ve ‘London’ güçleri adı verilen zayıf güçler aracılığıyla etkileşmeye girebilir. İki molekülün elktron bulutları etkileştiğinde zayıf bir itme ortaya çıkar; ‘Van Der Waals gücü’ adı verilen bu dengesizleştirici etkileşme sonucunda,elektron dağılımı kısa süre bozulabilir ve anlık(kalıcı olmayan) bir çift kutup momenti oluşabilir. Bu geçici çift kutuplar(London güçleri) etkileştiğinde, ‘Van Der Waals’ itmesine alt edebilen küçük çaplı bir dengesizleşme gerçekleşir ve zayıf,kimyasal olmayan bir bağ oluşur. Bu bağlanma biçimi en çok,kapalı kabuklu ender gaz atomlarının etkileşmelerinde ve küçük moleküllerin düşük sıcaklıklarda birleşimsel bağlanmasında önem taşır. Bu bağ zayıftır (gücü genellikle ortaklaşma bağının binde biri kadardır). Sıvı azot ve helyum gibi düşük sıcaklıklı kriyojenik maddelerin yada bunların daha da düşük sıcaklıktaki kat hallerinin özellikleri, bu tür zayıf etkileşmelerden kaynaklanır. 5 - HİDROJEN BAĞLARI; Bazı hidrojen içeren bileşiklerde moleküller arası çekim kuvvetleri olağan üstü yüksektir. Bu çekim kuvvetleri, hidrojenin atom çapı küçük ve çok elektronegatif olan elementlere kovalent bağlı olduğu bileşiklerde görülür. Bu bileşiklerde elektronegatif element bağı elektronlarını öyle kuvvetlice çeker ki hidrojen önemli miktarda kısmi + yük kazanır. Aslında,hidrojen elementinin perdeleyici elektronları olmadığından burada hidrojen hemen hemen çıplak bir protondur. Bir molekülün hidrojen atomu ve diğer bir molekülün elektronegatif elementinde bulunan paylaşılmamış elektron çifti birbirini çekerek bir hidrojen bağı oluşturur. Her hidrojen atomu küçük boyutlu olduğundan ancak bir hidrojen bağı yapabilir. Bir çok ortaklaşma molekülünde bulunan çift kutup momentlerinin etkileşmesinin yol açtığı zayıf çekim güçleri, kararlılaşmaya ve birleşimsel bağlanmaya neden olabilir. BILEŞIKLER VE FORMÜLLERI Farklı elementlere ait atomların belirli oranlarda bir araya gelerek bağ yapmasıyla oluşan yeni ve saf maddeye bileşik denir. Bileşikler kendilerini oluşturan elementlerden tamamen farklı fiziksel ve kimyasal özelliklere sahiptir. Bileşikler moleküler yapıda olabilecekleri gibi, olmayabilirler de. Örneğin su, su moleküllerinden oluşur. Çünkü suyu oluşturan hidrojen ve oksijen arasında kovalent bağ vardır.( amonyak, karbondioksit, basit şeker, kükürtdioksit gibi.) Bileşikler moleküler yapıda değilse, bileşiği oluşturan atomlar arasında iyonik bağ vardır. Bu tür bileşiklere iyonik yapılı bileşik denir. İyonlar yığınlar halinde düzgün bir örgü oluşturur. Bileşikler içerdikleri elementlere göre adlandırılır. Bileşikleri göstermek için element sembollerini kullanırız. Bunlara formül denir. Bir bileşik formülünde, o bileşiği oluşturan elementlerin sembolleri ve o elementin atomlarından kaç tane olduğu yazılır. Örneğin: CO de 1 karbon atomu, 2 oksijen atomu, HCI’de 1 hidrojen atomu, 1 klor atomu, C H O ‘da 6 karbon, 12 hidrojen, 6 oksijen atomu vardır. BILEŞIKLERIN KIMYASAL YOLLA AYRIŞTIRILMASI: 1.Isı ile ayrıştırma: Bazı bileşikler ısıtıldığında kimyasal değişmeye uğrayarak daha basit maddelere ayrışabilirler. Örnek: Civaoksit ---> Civa + Oksijen 2. Elektrik enerjisi ile ayrıştırma (Elektroliz) Elektroliz kaplamacılıkta yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Elektrolizle bir bileşik kendisini oluşturan elementlere ayrıştırılabilir. Örneğin su elektrolizle ayrışabilen bir bileşiktir. Elektroliz.Su---> Hidrojen + Oksijen Elementlerden Bileşik Oluşturulması; Elementlerin birleşerek bileşik oluşturmasına sentez denir. Hidrojen ve oksijenin birleşmesiyle su oluşur, bu olaya suyun sentezi denir. Bitki yapraklarında ışıkla gerçekleşen su ve karbondioksitin birleşmesi olayına fotosentez denir. • Elementler bileşik haline gelirken kendi özelliklerini kaybederler. Yeni özelliklerde madde oluşur. • Elementler bileşik oluştururken belli oranlarda birleşirler. • Bileşikler kendilerini oluşturan elementlerin özelliklerini taşımaz. Demir + Kükürt ısı Demir sülfür Demirsülfür kendini oluşturan maddelerin özelliklerini taşımaz Örneğin mıknatıs demir tozlarını çekerken demir sülfür bileşiğine etki etmez. Kömürün yanması: Kömür karbon içerir, kömürün oksijenle yanması sonucunda karbondioksit oluşur. Karbondioksit bir bileşiktir. Karbon + Oksijen Karbondioksit KARIŞIMLAR Karışım: Birden çok element veya bileşiğin kimyasal özelliklerini kaybetmeden bir araya getirilmesiyle oluşan madde topluluğuna karışım denir. Solduğumuz hava; içtiğimiz gazoz, süt, çorba, şerbet, karışık meyve suları, çay; yeraltındaki petrol; deniz suyu; kireçli su, zeytinyağlı su, böcek ilaçları, deodorant, lehim, sel suyu, kolonya, çelik… günlük hayatta karşılaştığımız birkaç karışımdır. Karışımlarda birden çok element olabilir örneğin; hava(oksijen, karbondioksit, azot… gazları) Karışımlarda birden çok bileşik bulunabilir örneğin; Deniz suyu(su ve tuz) Karışımlarda birden çok element ve bileşik olabilir örneğin;sel(su ve toprak) Karışımların Özellikleri; 1) Karışımı oluşturan maddeler kendi özelliklerini kaybetmezler. Tuzlu suda su ve tuz tadı algılanır 2) Karışımı oluşturan maddelerin miktarları arasında belirli bir oran yoktur. İstenildiği oranda karıştırılabilirler. Az şekerli veya çok şekerli çay olur. 3) Karışımların erime ve kaynama noktaları sabit değildir. Tuzlu su bazen 103 bazen 110 derecede kaynar,donma noktası ise -5 veya -10 derece olabilir 4) Karışımların belirli bir kimyasal formülleri yoktur. Oksijen elementi: O ile su bileşiği H2O ile gösterilir fakat karışımlarda madde isimleri hepsi birden söylenir. 5)Karışımlar fiziksel yollarla oluşur ve bileşenlerine fiziksel yollarla ayrılırlar. Karışımlar görünümlerine göre iki çeşittir 1.Heterojen (Adi) karışım: Karışımı oluşturan Maddeler karışımın her yerine eşit olarak dağılmadıysa Heterojen (Adi) karışım denir Her yerinde aynı özellikleri göstermeyen karışımlardır Katı katı karışımı; toprak katı-sıvı karışımı; su-kum,su-tebeşir tozu sıvı-sıvı karışımı: su-zeytin yağı,su-benzin karışımı,süt içindeki yağ damlacıkları örnek verilir. 2.Homojen karışımlar: Her tarafında aynı özelliği gösteren,tek bir madde gibi olan karışımlara denir.Homojen karışımlara genel olarak çözeltiler de denir. Tuzlu su,hava,kolonya,24 ayar altın örnektir.Metallerin eritilip karıştırılmasıyla oluşan homojen karışımlara ise alaşım denir. Pirinç, lehim, tunç, bilezik, çelik Heterojen ile Homojen karışımın farkları; Heterojen karışımda, - Karışan maddeler gözle görülür ve kolayca ayırt edilebilir, - Karışımın üst tarafı ile alt tarafı arasında yoğunluk farkı görülür. örneğin ayranını dibi daha yoğun olur, Sel suyunun dibi daha çamurludur. Çözeltiler(homojen karışım) ; - Tek madde gibi görülür karışan maddeleri dışarıdan fark edemeyiz.Örneğin çayın içindeki çözünmüş şekeri fark edemeyiz. - Bekletilse dahi çökelti oluşmaz, - Süzgeç kağıdından geçerler, - Genellikle saydam ve akışkan olur, - Çözeltiler katı,sıvı ve gaz halde olabilir Bir çözelti oluşması sırasında çözücü ile çözünen maddenin tanecikleri arasında etkileşim olur. Çözücü tanecikleri çözünecek maddenin tanecikleri etrafını kuşatıp en küçük yapısına kadar ayırarak çözeltiyi meydana getirir bu olay çözünme olayı olarak da adlandırılır. Moleküllü çözeltiler Alkol ve şeker gibi maddeler suda çözündüklerinde tamamen parçalanma gerçekleşmez, iyonize olmazlar. Şeker molekülleri birbirinden ayrılır,her şeker molekülünün etrafına su molekülleri kuşatmış olarak fiziksel değişimi görülür Alkollü su ve şekerli su çözeltileri moleküler çözünme yapar. İyot alkolde çözünür, çözünen madde moleküllerine ayrılır İyonlu çözeltiler Asit,baz ve tuzlar suda çözündüklerinde (+) ve ( – ) iyonlarına yani katyon ve anyonlarına ayrılarak suyun her tarafına eşit dağılırlar. Örneğin yemek tuzu su içine dökülürse tuzu oluşturan sodyum(Na) ve klor(Cl) iyonlaşır.Na+ ve Cl– halini alarak su içinde homojen dağılırlar ÇÖZELTI ÇEŞITLERI Çözeltiler; fiziksel hallerine göre, çözücü ve çözünen madde miktarına göre ve çözünen maddenin azlığına, çokluğuna göre ve elektrik akımını iletip iletmemesine göre olmak üzere dört şekilde gruplandırılabilir. a) Fiziksel Hallerine Göre Çözeltiler : Çözeltiler, çözücü maddenin haline göre katı–katı, sıvı–sıvı, gaz–gaz, katı–sıvı, sıvı–katı, sıvı–gaz çözeltileri olarak gruplandırılırlar. 1- Katı – Katı Çözeltileri : Çözücü ve çözünen katıdır. Alaşımlar katı – katı karışımından oluşan homojen karışımlardır (çözeltilerdir). • Bakır + Kalay → Bronz (Tunç) • Bakır + Çinko → Pirinç • Kurşun + Kalay → Lehim • Nikel + Krom + Demir + Karbon → Paslanmaz Çelik 2- Sıvı – Sıvı Çözeltileri : Çözücü ve çözünen sıvıdır. • Su + Alkol → Kolonya • Su + Asetik Asit → Sirke 3- Gaz – Gaz Çözeltileri : Çözücü ve çözünen gazdır. • N + O + CO2 + H2O Buharı → Hava 4- Sıvı – Katı Çözeltileri : Çözücü sıvı, çözünen katıdır. • Tuz + Su → Burun Damlası (Tuzlu Su) • Şeker + Su → Şerbet (Şekerli Su) 5- Katı – Sıvı Çözeltileri : Çözücü katı, çözünen sıvıdır. • Gümüş + Cıva → Amalgam 6- Sıvı – Gaz Çözeltileri : Çözücü sıvı, çözünen gazdır. • Oksijen + Su → Deniz Suyu • Karbondioksit + Su → Kola, Gazoz, Soda b) Çözücü ve Çözünen Madde Miktarına Göre Çözeltiler : Çözeltiler, çözücü ve çözünen madde miktarına göre doymuş, aşırı doymuş ve doymamış çözeltiler olarak üç grupta incelenir. 1- Aşırı Doymuş Çözelti : İçerisinde çözebileceğinden daha fazla çözünen madde bulunduran çözeltilerdir. Fazla olan madde zamanla çözünmeden dibe çöker. 2- Doymamış Çözelti : İçerisinde çözebileceğinden daha az çözünen madde bulunduran çözeltilerdir 3- Doymuş Çözelti : İçerisinde çözebileceği kadar çözünen madde bulunduran çözeltilerdir. c) Çözünen Maddenin Azlığına ve Çokluğuna Göre Çözeltiler : Çözeltiler, çözünen maddenin azlığına veya çokluğuna göre derişik ve seyreltik çözeltiler olarak iki grupta incelenir. 1- Derişik Çözelti : Çözücüsü az, çözünen fazla olan çözeltilerdir. 2- Seyreltik Çözelti : Çözücüsü fazla, çözüneni az olan çözeltilerdir. d) Elektrik Akımını İletip İletmemesine Göre Çözeltiler : Çözeltiler, elektrik akımını iletip iletmemesine göre elektrolit ve elektrolit olmayan çözeltiler olarak iki grupta incelenir. 1- Elektrolit Çözeltiler : Suda çözündüğü zaman iyonlarına ayrılan iyonik yapılı bileşiklerin suda çözünmeleri ile oluşan çözeltiye elektrolit çözeltiler denir. İyonik yapılı bileşikler suda çözündüklerinde ayrılan (+) ve (–) iyonlar (elektrik yüklü tanecikler), çözeltide hareket ederek elektrik akımının iletilmesini sağlar. Asit, baz ve tuzların sulu çözeltileri elektrik akımını iletebilir ve bu nedenle elektrolit çözeltilerdir. • Tuz (NaCl) bileşiği suda çözündüğünde (+) yüklü Na+ iyonu yani katyonu ile (–) yüklü Cl– iyonu yani anyonu oluşur. Na+ ve Cl– iyonlarının tuzlu sudaki hareketi ile elektrik akımı iletilebilir. Tuz (NaCl) + Su → Tuzlu Su • Asit + Su → Asitli Su (Sirke) • Baz + Su → Bazik Su (Çamaşır Suyu) 2- Elektrolit Olmayan Çözeltiler : Suda çözündüğü zaman iyonlarına ayrılamayıp sadece moleküllerine ayrılan kovalent yapılı bileşiklerin suda çözünmeleri ile oluşan çözeltiye elektrolit olmayan çözeltiler denir. Kovalent yapılı bileşikler suda çözündüklerinde moleküllerine ayrılır ve moleküller nötr olduğu için elektrik akımını iletmez. • Şeker + Su → Şekerli Su • Su (Musluk Suyu) ÇÖZÜNME OLAYI NASIL OLUR? Çözücü ve çözünen maddelerin birbiri içerisinde iyonlarına veya moleküllerine kadar ayrılmasına çözünme denir. Bir maddenin moleküllerinin veya iyonlarının, diğer maddenin moleküllerinin veya iyonlarının arasına girmesine çözünme denir. Çözünme olayında; • Çözücü ve çözünen maddeleri oluşturan tanecikler yani moleküller veya iyonlar çözünme olayı gerçekleşmeden önce birbirlerine çok yakındır. • Çözücü maddelerin tanecikleri ile çözünen maddelerin tanecikleri yani molekülleri veya iyonları etkileşir. • Çözünme olayında, çözücü ve çözünen maddenin tanecikleri yani molekülleri veya iyonları arasında elektron alış verişi veya ortaklaşması gerçekleşmediği için çözücü ve çözünen madde sadece fiziksel değişime uğrar, kimyasal değişime uğramaz ve maddelerin kimliklerinde değişme meydana gelmez. • Çözünme sonrasında, çözücü ve çözünen tanecikleri birbirlerinin etrafını sardığı için çözücü ve çözünen tanecikleri çözeltinin her tarafında eşit miktarda bulunur. • Çözücü madde tanecikleri, çözünen madde taneciklerinin etrafını sardığı için çözücü maddenin tanecikleri de birbirinden ayrılır. • Çözünen madde moleküler yapılı ise, çözücü maddenin molekülleri, çözünen maddenin moleküllerinin arasına girerek çözünen maddenin moleküllerinin etrafını sarar ve çözünen maddenin moleküllerine kadar ayrılmasını sağlar. Ayrılan moleküller çözücünün her tarafına eşit oranda dağılır. • Çözünen madde iyonik yapılı ise, çözücü maddenin molekülleri, çözünen maddenin (+) ve (–) iyonlarının arasındaki iyonik bağı zayıflatır ve (+) ve (–) iyonlar birbirinden ayrılır. Çözücü maddenin molekülleri, ayrılan (+) ve (–) iyonların arasına girerek bu iyonların etrafını sarar ve çözünen maddenin iyonlarına kadar ayrılmasını sağlar. Ayrılan iyonlar çözücünün her tarafına eşit oranda dağılır. Örnekler : 1- Su – sirke çözeltisinde, çözünen olan sirke, moleküler yapılı maddedir. Çözücü olan su molekülleri, çözünen olan sirke moleküllerinin etrafını sararak sirke moleküllerinin birbirinden uzaklaşmasını yani çözünmesini sağlar. 2- Su – şeker çözeltisinde, çözünen olan şeker, moleküler yapılı maddedir. Çözücü olan su molekülleri, çözünen olan şeker moleküllerinin etrafını sararak şeker moleküllerinin birbirinden uzaklaşmasını yani çözünmesini sağlar. - Çözünme Hızına Etki Eden Faktörler : Çözücünün çözünme hızının artması için, çözücü moleküllerinin birim zamanda daha fazla çözünen molekülünün veya iyonunun etrafını sarması gerekir. a) Sıcaklık : Çözeltilerde, sıcaklığın arttırılması, katı ve sıvı haldeki maddelerin çözünme hızını arttırır, gaz çözünen maddenin çözünme hızını azaltır. Sıcaklık arttırıldığında çözücü ve çözünen maddeyi oluşturan taneciklerin hızları artar. Hızlı hareket eden çözücü maddenin tanecikleri, çözünen maddenin taneciklerin etrafını daha hızlı sararak çözünme olayını hızlandırır. b) Tanecik Boyutunu Küçültme : Çözeltilerde, çözünen maddenin tanecik boyutunun küçültülmesi, yani maddenin ufalanıp toz haline getirilmesi katı haldeki maddelerin çözünme hızını arttırır. Çözünen maddenin tanecik boyutu küçültüldüğünde, çözücü maddenin tanecikleri, daha fazla çözünen maddenin taneciği ile temas eder yani etrafını sarar ve bu nedenle çözünme olayı hızlanır. c) Sallama, Karıştırma : Katı ve sıvıların çözünme hızını arttırır, gazlarınkini azaltır. d) Basınç Artışı : Katı ve sıvıların çözünme hızına etki etmez,gazların çözünme hızını arttırır. e) Çözücü Miktarı : Çözücü miktarı artarsa genelde çözünme hızı artar. f) Çözünen Miktarı : Çözünen miktarı artarsa genelde çözünme hızı azalır. ALAŞIMLAR VE ÖZELLIKLERI Alaşım:İki veya birkaç maddenin muhtelif oranlarda beraberce eritilerek meydana getirilen karışıma alaşım denir. Alaşımda cıva bulunursa malgama adını alır. Cıva yalnız demir ve platin madenleriyle malgama yapmaz. Madenlerin çeşitli özellikleri vardır. Bazı madenler yumuşak yalnız başına kullanılamazlar. Altın ve gümüş gibi. Bazı madenler ise döküme elverişli değildirler. Bakır gibi, bazıları kolayca aşınabilirler. Bazıları dayanıklı veya dayanıksızdırlar. Bazıları yüksek ve bazıları da alçak sıcaklıkta ergirler. İşte madenlerin gösterdikleri bu çeşitli özelliklerden ötürü teknikte layıkıyla faydalanmak için ve daha elverişli olmalarını temin amacıyla alaşımlar yapıldı. Mesela bakır döküme elverişli olmadığından bakırı kalayla birlikte eriterek tunç ve çinko ile eriterek pirinç alaşımları yapıldı. Alaşımlar; kendisini meydana getiren madenlerin erime noktalarından daha aşağı derecede eridikleri için teknikte kullanılmaya elverişlidirler. EN ÖNEMLI ALAŞIMLAR Bakır alaşımları Bakır + Kalay ---> Tunç Bakır + Çinko ---> Pirinç Bakır + Çinko + Nikel ---> Mayakor Bakır + Çinko + Kalay ---> Teknik eserler tuncu Bakır + Alüminyum ---> Fen aygıtlarında, deniz valfleri, pervaneler, dümenler. Altın, gümüş ve altın, bakır alaşımları Altın + Gümüş ---> Yeşil altın Altın + Gümüş ---> Solmuş yaprak altını Altın + Gümüş ---> Su yeşili altını Altın + Gümüş + Bakır ---> Roz altını Altın + Gümüş + Bakır ---> Sarı, çok beyaz, değerli İngiliz altını Kurşun alaşımları Kurşun + Kalay ---> Lehim Kurşun + Arsenik ---> Saçma ve mermi Kurşun + Antimon + Kalay ---> Matbaa harfleri Demir alaşımları Krom + Demir ---> Tel-silindir yatakları Demir + Nikel ---> Fen aletleri Demir + Nikel ---> Ampul teli Demir + Molibden ---> Yüksek hızlı dökümde Demir + Volfram ---> Parça dökümünde (tungsten çeliği) Demirin fosforlu, karbonlu, silisyumlu, çelikleri de önemli alaşımlardandır.