YAŞAM BOYU SPORU ETKİLEYEN DİĞER ETKENLER EKLEM RAHATSIZLIKLARI Eklemler Kemiklerin ucuca geldikleri birleşme yerlerine eklem adı verilir. Kemiklerin eklemlere bakan yüzlerinde kıkırdak adı verilen koruyucu bir tabaka bulunur. Diz eklemi vücudumuzun en büyük eklemidir. Ve kıkırdak tabakaları arasında menüsküs adı verilen ilave bir koruyucu dokuya sahiptir. Eklemin çevresinde bulunan zar tabakasına sinoviyal zar ve bu zarın içinde az miktarda bulunan sıvıya sinoviyal sıvı denir. Sinoviyal zarın en dışında kapsül adı verilen daha sert bir zar örtüsü vardır ki kemiklerin aşırı hareketlerini engeller. Kemiklerin eklem bölgelerindeki aşırı hareketlerini önleyen bir başka yapı da, kapsülün hemen dış yanında bulunan eklem bağlarıdır. Bunlara ligaman adı verilir. Osteoartrit Nedir? Eklem çevresinde ağrı ve şişliğe sebep olan, hareketlerde kısıtlanma yaratan kronik romatizmal bir hastalıktır. “Artrit” tıp dilinde eklem iltihabı demektir. Eklemi hareket ettiren kaslarda zayıflama ve incelmeler olur. Hastalık daha da ilerlerse, kıkırdak iyice incelir, kemik uçları birbirine değmeye başlar, kemiklerde sürtünerek aşınmaya bağlı şekil değişiklikleri oluşabilir, buna deformite adı verilir. Osteoartritte en sık tutulan eklemler dizler, kalçalar, eller (başparmak ve parmakların uç eklemleri), omurga (boyun ve bel) ve ayak baş parmaklarıdır. Osteoartrit Kimlerde Görülür? 30 yaşın altında %1, 40 yaşın üzerinde %10, 60 yaşın üzerinde %50 ve 75 yaşın üzerinde %95 sıklıkta görülür. Osteoartritin Bulguları Nelerdir? Osteoartritin bulguları ağrı ve hassasiyet, eklem tutukluğu, hareket kısıtlanması, eklem şişliği, eklemlerde krepitasyon adı verilen çıtırtı sesi, instabilite yani eklemin aşırı hareketli hale gelmesi, eklem harabiyeti ve fonksiyonel kısıtlamadır. Osteoartrit Tedavisinde Amaçlar Osteoartrit tedavisinde amaçlarımız şunlardır: Ağrıyı kontrol altına almak Eklem fonksiyonunu korumak veya iyileştirmek Kas kuvvetini korumak ve arttırmak Şekil bozukluklarını önlemek Günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlık kazandırmak Yaşam kalitesini arttırmaktır. Osteoartritte Tedavi Osteoartrit tedavisi üç ana başlık altında özetlenebilir: 1-İlaç tedavisi 2-İlaç dışı tedaviler 3-Cerrahi tedavi. Osteoartritte İlaç Tedavisi a-Ağrı kesiciler (analjezikler): Eklemde iltihabi bir durum yoksa sadece parasetamol ya da düşük doz kodein ile birlikte parasetamol yeterlidir. Eğer osteoartrit yeni başlamışsa veya şikayetleriniz hafif ise, bu gruptaki ilaçları kullanmanız önerilebilir. b-Ağrı ve eklem iltihabına karşı kullanılan ilaçlar: Antikoagunlar, aspirin, antihipertansif gibi pek çok ilaçla birlikte kullanımlarında bu ilaçların, hele ileri yaşlardaki hastalarda kullanımında hekim kontrolü şarttır. Ekleme lokal olarak sürülen analjezikler, steroid olmayan antiinflamatuvar krem, pomad ve jeller: Bu grupta yer alan ilaçların yan etki açısından güvenle kullanılmaları söz konusudur. Özellikle diz veya el eklemleri gibi yüzeye yakın eklemlerde, günde 4 kez uygulama önerilir. Eklem kıkırdağını koruyan ilaçlar: Kondotin sülfat ve glikozamin sülfat gibi. Henüz ülkemizde üretimi bulunmayan ilaçlardır. 30-40 yıldır osteoartrit tedavisinde “bitkisel destekler” adı altında kullanılan, dış ülkelerde reçetesiz olarak satılan bu ilaçlara duyulan ilgi, son yıllarda yapılan önemli çalışmalar nedeniyle artmıştır. Eklem içi hyaluronan ve kortikosteroid enjeksiyonları: Eklem içi uygulamalar özellikle son yıllarda osteoartrit tedavisinde popülarite kazanmıştır. Hyaluronan, sinoviyal sıvıda doğal olarak bulunan ve eklemin kayganlığını sağlayan bir maddedir. Osteoartritte İlaç Dışı Tedaviler Hastanın Eğitimi Fizik Tedavi Zayıflama Yardımcı Cihazlar Egzersiz Tedavisi Kaplıca Tedavisi Kemik Dokusunda Değişme (Osteoporosiz) Kemik yoğunluğunda kadınlarda 30-35, erkeklerde 50-55 yaşından sonra her yıl %0,75 ile %0,1 azalma görülür. Mineral kaybı arttıkça kemiklerin kırılma ihtimali de artar. Normal fertlerde kemik kitlesi 30-35 yaşlarına kadar artar ve bu yaşlarda en üst değerlerine ulaşır. Bu yaştan sonra yıllık %1 oranında azalma gösterir. Osteoporosiz, kemik kütlesinde olan kayıptır ve genellikle 50 yaş üstündeki kadınları etkiler. Kadınlarda postmenapozal dönemde kemik kaybı %2-3 oranına yükselir. Kayıpların aşırı olması sonucu osteoporoz gelişir. Osteoartrit ve Osteoporosiz de Egzersiz Tedavisi Osteoartritli hastalarda, özellikle tutulan eklem çevresindeki kas gruplarında kas gücü azalır, günlük yaşam aktivitelerinde kısıtlanma görülür, kilo alınır ve sıklıkla hareket yeteneği bozulur. Düzenli egzersiz uygulaması ile ağrıyı azaltmak, kilo vermek ve osteoartrit ile osteoporosiz ilerlemesini yavaşlatmak mümkündür . Hastalığın erken devrelerinde, eklemlerde hasar oluşmadan önce yoğun ve kapsamlı bir egzersiz programı ile eklemleri korumak ve hastalığı geciktirmek, hatta önlemek mümkündür. Yapılan çalışmalarda, kas kuvvetindeki zayıflığın da osteoartrit için bir risk oluşturduğu ortaya konmuştur. Sonuç olarak, Sonuç olarak, dayanıklılık, esneklik ve kuvvet aktiviteleri yaşlı insanların bu alandaki kapasitelerini geliştirmek için egzersiz programı tavsiyeleri aşağıda sunulmuştur. Genç yaşlılar → 55 - 75 : Vo2 max = 6-7 METs Yaşlı yaşlılar → > 75 : Vo2 max = 2-3 METs Atletik yaşlılar → > 55 :Vo2 max = 9-10 METs Görüldüğü gibi atletik yaşlıların VO2 max miktarı birçok spor aktivitesi yapma imkanı tanır ve bu miktar onları sıradan genç ve spor yapmayan kişilerden farklı kılmaz. Çünkü ortalama bir gencin VO2 max’ı 6-7 METs’dir. SİGARA VE YAŞAM BOYU SAĞLIK Sigarayı Neden İçiyoruz ? 1.Uyarılmak amacıyla içenler (uyarılmak, canlılık kazanmak, dikkati ve konsantrasyonu artırmak için). 2.Psiko-sosyal nedenlerle içenler (kendine güvenini artırmak, çevreyle kolay ilişki kurmak, olgun ve seçkin görünmek, karşı cinse çekici görünmek için). 3.Olumsuz etkileri azaltmak için içenler (öfke, yılgınlık ve stresin etkilerine karşı koyabilmek, mutsuzluktan, endişeden ve suçluluk duygusundan kurtulmak amacıyla). 4.Duygusal gerçeklerle içenler (tat ve kokusundan hoşlandığı için). 5.Rahatlık ve gevşekliğin uzantısı olarak içenler (dinlenme anında, kendini iyi hissettiğinde ) 6.Psiko motor eğilimlerle içenler (yakmak, elinde tutmak için.) 7.Zevk için içenler (bağımlılık olmadan, yalnızca zevk için, bir içkiyle dinlenirken ) 8.Bağımlı hale geldikleri için içenler (nikotin bağımlılığının olumsuz etkilerini gidermek ve önlemek amacıyla ve dumanını içine çekerek). 9.Otomatik olarak içenler (şartlandığı için, farkında olmadan, bazen diğer küllükte yanarken, ne zaman yaktığını bile hatırlamaksızın ) Sigarada Bulunan Zararlı Maddeler Sigaradaki zararlı maddeleri ise 4 grupta toplayabiliriz: ◦ ◦ ◦ ◦ Nikotin Kanser Yapıcı Maddeler Tahriş Edici Maddeler Karbon monoksit Sigara ve Kanser Sigaranın Neden Olduğu Başlıca Kanser Çeşitleri: Akciğer Kanseri, Gırtlak Kanseri, Ağız Kanseri, Özafagus (Yemek borusu) Kanseri, Mesane Kanseri, Pankreas Kanseri, Sigara ve Sportif Performans Bir sigara içildiğinde alyuvarların %l0’u dejenere olur ve akciğere alınan havadaki oksijen miktarı düşerek performansın düşmesine, laktik asidin kanda çabuk birikmesine yol açar, yorgunluk oluşur. Böyle bir ortamda sporcunun kalbi dokulara daha fazla kan atmak zorunda kalarak kan basıncının yükselmesine sebep olur ve sporcu stresli durumla karşı karşıya kalır. Sigaranın diğer bir etkisi ise solunum yollarındadır. İstirahattaki ve egzersizdeki alveoller ventilasyon kapasitesini azaltır, vital ve total akciğer kapasitesi azalır ve egzersiz esnasında oksijen borcu oluşur. Zamanla sigara içenlerde maksimal solunum kapasitesinde düşme olur ALKOL VE YAŞAM BOYU SAĞLIK Alkol Nedir? Bazı alkollü içecekler meyvelerden yapılırken, bazıları sebzelerin veya kaktüslerin, tahılların fermantasyonu sonucu oluşur. Alkolün kandaki miktarına göre sarhoşluğun derecesi belirlenir. %0.05’e kadar alkolün beyin üzerine etkisi gevşeme ve sakinleştirici hissi verir. 0.05 ve 0.15 arasında içici, harekette ve konuşmada kontrolünü kaybetmeye başlayacaktır. Alkol düzeyi 0.15 ve 0.20 arasına ulaşınca sarhoşluk oluşur. 0.30 ve 0.40 arasında şuur kaybı oluşacak ve 0.50 üzerinde ise ölüme sebebiyet verecektir Alkolün Zararları Alkolün vücudumuzda meydana getirdiği tahribatlar çok çeşitlidir; En çok beyne zarar verir , Midedeki ve boğazdaki dokuların tahriş olmasına sebep verir ve yanma hissi oluşur. Az miktardaki alkol midede açlık hissi oluşturacaktır. Uzun süreli fazla alkol alımı mide duvarının tahrişine yani “GASTRİT”e sebep olur. Aç karnına alınan fazla miktarda alkol mide bulantısına ve kusmaya sebep olur. Pituitary glandı etkileyerek onun salgısını azaltır. Bundan dolayı içici sık sık tuvalet ihtiyacı duyar. Alkol karaciğer metabolizmasında önemli rol oynar. Sarhoşluk sırasında bazen şişer ve etkilenir. Büyük miktarda alkol alındığında karaciğerde depolanan şeker ve A vitamini kana geçer. Kalp ve dolaşım da alkolden etkilenir. Orta miktarda alınan alkol kollardaki, bacaklardaki ve derideki damarların genişlemesine, rahatlamasına sebep olur ve dolaşım hızlanır. Aynı zamanda kalp atımı hızlanır, yanma hissi duyulur, vücut ısısı düşer ve kan basıncı azalır. • Alkol tüketiminin görme ve duymaya da etkisi ardır . Alkoliklerin en az l/4’ü karaciğer yetersizliği ile karşı karşıyadır. Bazı hastalarda alkolik hepatit (karaciğer iltihabı) ortaya çıkabilir. En hafif vakalarda bile karaciğerde toksik (zehirli) yağ birikimi olur. Müzminleşmiş alkol alımı karaciğer sirozuna sebebiyet vermektedir. Vitamin B12 ve Folik asit eksikliği nedeni ile alkoliklerde kansızlık baş gösterir. Östrojen denilen ve kadınlarda erkeklerden daha yüksek yoğunlukta bulunan bir hormonun yıkımı karaciğerde olur. Alkoliklerde karaciğer harabiyeti sebebiyle kandaki konsantrasyon yükselir ve erkek alkoliklerde erkeklik yeteneklerinin azalmasına sebebiyet verir. Alkol kalp kaslarına zehirli etki eder, kalp kasları önce hacim genişlemesine uğrar ve sonra kalp yetmezliği oluşur. Alkoliklerde ruhi bozukluklara da rastlanır. Kronik alkolizmde zeka geriler. Öğrenme kapasitesi zayıflar ve hafıza kusurları ortaya çıkar. Alkoliklerde ahlak duygusu da çok zayıflamıştır. Alkolik, zalim ve bencil olurken, ailesine karşı vazifesini tamamıyla unutmuştur. Alkol Ve Yaşam Boyu Spora Etkisi Alkolün fiziksel uygunluğa etkilerini aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür: Akut etki olarak reaksiyon zamanı, göz-el koordinasyonu, denge, hareketin doğru yapılması ve çeşitli psiko motor beceriler üzerinde geciktirici ve bozucu etkileri vardır. Akut etki olarak; enerji metabolizmasını, VO2 değerini, kalp atım hızını, kalp hacmini, kasa gelen kan akımını, arteriyal venöz O2 farkını veya solunum değerleri gibi fiziksel performansın temel metabolik ve fizyolojik fonksiyonlarını genel olarak etkileyecektir. Soğuk bir ortamda, uzun süren egzersiz sırasında alkol kullanımı vücudun ısı düzenleme fonksiyonlarını bozabilir. Akut olarak kuvvet, güç, lokal dayanıklılık, sürat ve kardiyovasküler dayanıklılığı azaltabilir . Kronik olarak yukarıda meydana gelen bozuklukların daha ileri seviyeleri sağlığı bozacak şekilde ortaya çıktığı gibi; karaciğer, kalp, beyin ve kaslarda kalıcı hastalıklara ve sonu ölümle biten durumlar ortaya çıkabilir. STRES VE SAĞLIK Stres baskı yaratan durum ve şartlara bireysel ve kişisel bir tepkidir. Stres bir dış baskı değil belirli uyarı veya stres kaynağına psikolojik bir tepkidir. Strese karşı vücudun reaksiyonları vücudu ayakta tutan, “savaşma veya kaçma” cevabı olarak bilinen ve otomatik olarak gerçekleşen eylemlerdir. Bu tehlike esnasında vücutta kalp atışlarının hızlanması, gözbebeklerinin büyümesi, kandaki şeker miktarının artması gibi bir takım değişikler olmaktadır. Tehlike geçtikten sonra bu tepkiler normale dönmektedir . stresin 4 temel çeşidi Aşırı Hiper stres İyi stres Az Hipostres Kötü Stresi Yaratan Nedenler 1. Dış Sebepler a)Psikolojik dış sebepler b)Fizyolojik dış sebepler, 2. Bireysel Sebepler a)Fizyolojik b)Psikolojik c)Anatomik sebeplerdir Stresin Yol Açtığı Rahatsızlıklar Çok doyurucu olmasa dahi, stresin yol açtığı sağlık sorunlarını fizyolojik zihinsel ve duygusal sorunlar olarak üç grup altında toplamak mümkündür . Fizyolojik olarak kardiyovasküler hastalıkları, şeker hastalığı ve hipertansiyon ile stres arasında ilişki olduğu ileri sürülmüştür. Stresin Evreleri Stres tehlike, direnç, çöküntü adını alan ve birbirini izleyen 3 ayrı evreyi içerir. *Tehlike evresinde, kaygı düzeyinin yükselmesine bağlı olarak endişe, karamsarlık, öfke, korku, sinirlilik, tedirginlik artar. *Direnç evresinde, bedensel ve ruhsal olarak zararlı etkene direnilir. Bu amaçla organizmada yeni bir dengeleşim düzeyi oluşur. *Direnç evresinden sonra gelen çöküntü evresinde, bir önceki evrede ortaya çıkan hastalıklara bağlı, geri dönüşü olmayan organik bozukluklar başlar. A) Duygusal Tepkiler Sıkıntı, huzursuzluk Gerginlik Karamsarlık Umutsuzluk Kaygı düzeyinin yükselmesine bağlı olarak endişe, öfke, tedirginlik. B) Zihinsel Tepkiler Şuur bulantısı Hafıza kusurları Dikkat ve anlama Konsantrasyon bozukluğu C) Fizyolojik Tepkiler Kalp vurum sayısının artması, başta merkezi sinir sistemi olmak üzere bütün organlara ve sistemlere daha çok kan gitmesini, oksijen taşınmasını sağlar. Kan basıncının yükselmesi ve solunum sayısının artması. Adale sisteminde gerginlik, kas geriliminin artması, kramp ve ağrıların oluşması Göz bebeklerinde büyüme. Depolanmış şeker ve yağın kana geçmesi ve kan şekerinde değişikliğin oluşması. Kanı pıhtılaştıran mekanizmaların işlevlik kazanması. Ağızda ve boğazda kuruluk. Bitkinlik, iştahsızlık ve zayıflama. Baş ağrısı, baş dönmesi ve uykusuzluk. Mide, bağırsak ve sindirim bozukluğu, ishal, kusma. Eklem ağrıları, belde ve sırtta gerginlik. Dengesizlik. Vücudumuzun Strese Karşı Koyması Tehlike sezildiğinde olduğu gibi, uyarının yoğun olduğu durumlarda da vücudumuzda bir dövüş veya kaç tepkisi oluşur. stresli durumda hipotalamus dan kortitotropin hormonunun salgılanmasında bir artış olur ve bu plazmadaki kortitotropinin miktarını artırır ve hipofizin ön kısmından salgılanan adrenokortikotropik hormonunu salgılaması artar, bununla beraber adrenal kortexden salgılanan kortizol hormonunun salgılanması artar ve derhal nabız hızlanır, kaslarımız gerilir ve tansiyonumuz yükselir. Vücudumuz dövüşmeye ve koşmaya hazırlanır . Stres sırasında aldesteron, vasopresin, glikojen büyüme ve prolaktin hormon salgısı artarken insülin salgılanması azalır. Acil durumda geniş kaslarımızın daha fazla kana ihtiyacı vardır. Bu nedenle kalbimiz daha hızlı atar ve aniden tansiyonumuz yükselir. Egzersizin Strese Etkisi Egzersiz ile tedavi son yirmi yıl içinde, yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Egzersiz, stres etkisi ile kana geçen hormon fazlalıklarının tüketimini sağlarken, tüm hayatı organların gücünü artırmakta, kandaki yağ ve şeker seviyelerinin normal düzeylerde kalmasını desteklemektedir. Haftada 3-5 antrenman yapan kişilerde, strese karşı büyük bir direnç oluştuğu gibi, antrenmanlar sonrasında tam bir gevşeme ve ruhsal dinlenme olduğu gözlenmiştir.