İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Aralık 2015 YAHUDİ TÜRKLER: HAZAR TÜRKLERİ’NE GENEL BİR BAKIŞ Nergis TAN ÖZET 7. ve 11. yüzyıllarda Doğu Avrupa’da yaşamış bir Türk halkı olan Hazarlar’ın soyunun hangi Türk boyuna dayandığı hakkında muhtelif görüşler bulunmaktadır. Bu görüşlerden bazılarına göre Hazarlar; Göktürkler, Sakalar, Uygurlar vb. gibi Türk boylarına dayanmaktadır. Hazarlar göçebe bir toplum oldukları için etnik ve köken bakımından birçok Türk boyu ile beraber aynı coğrafyada yaşamışlardır. Bu sebeple tek bir kökene mensup olduklarıyla ilgili net bir bilgi yoktur. Dilleri Kıpçak Türkçesi’ne yakındır. Hazarlar’dan günümüze dek gelebilen tek kaynak İbrani alfabesiyle yazılan Kinez mektuplarıdır. Bu mektuplar Hazar Hakanı Yusuf’un, Endülüslü Yahudi Hasdai b. Şarput ile yazışmalarını içermektedir. Hazarlar, 7. yüzyılın ortalarına doğru devletleşmişlerdir. Dönemin iki büyük gücü Bizans ve Emevî (daha sonra Abbasî) İmparatorlukları ile çalkantılı ilişkiler sürdürmüşler ve aralarında evlilikler yapmışlardır. Hazar Devleti siyasi varlıkları süresince Müslüman, Musevi, Hristiyan inançlarını benimsemişlerdir. Peçenek akınları ve devlet içerisindeki parçalanmalarla sarsılan Hazar Devleti, nihayetinde Kiev Knezliği tarafından yıkılmıştır. Bu çalışmada Hazar Türkleri’nin ad ve siyasi varlıklarının kökenlerinden ve coğrafi özelliklerine bağlı geçim kaynaklarından bahsedilmiş, nasıl devlet kurdukları, hangi inançları benimsedikleri ve tarih sahnesinden nasıl silindikleri sorularının yanıtı aranmıştır. Bu sorular aralığında devletin komşu devletlerle yaptığı savaşlardan bahsedilmiştir. 1 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Aralık 2015 1. HAZAR TÜRKLERİ KİMDİR? Hazarlar, 7. ila 11. yüzyıllar arasında İdil kıyıları ve Kırım yarımadası arasında, Hazar denizi kuzeyinde, Batı Göktürk toprakları üzerine imparatorluk kuran bir Türk halkıdır[1]. “Hazar” kelimesinin kökeni hakkındaki muhtelif fikirler bulunmaktadır. Araplar, Türkler’le tanıştıktan sonra Türkçe konuşan bütün kabilelere Türk adını vermişlerdir. Fakat daha sonra Hazar civarındaki Türkler’le karşılaşınca çekik ve dar gözlü oluşları sebebiyle onlara “Hazar” demişlerdir. Gerçekten de Arapçada “”هزار kelimesi çekik ve dar gözlü anlamındadır[2]. Musevî, Bizans ve Arap kaynaklarına göre Hazar ülkesinde yaşayan halkın büyük çoğunluğunun Uygur, Hazar, Ön Bulgar, Sabir ve Peçenek gibi Türk boyları olduğu bilinmektedir[3]. Dilleri; Çuvaşça, Göktürkçe, Bulgarca, Karaylar’ın konuştuğu Kıpçakça dillerine benzerlik göstermektedir. Hazarlar, etkileşimde bulundukları devletlerin alfabelerinden de etkilenmişlerdir[4]. Hazarlar hakkında Hazarlar’ın kendilerinden kalma Hazar Türkçesi ile yazılmış bir eser yoktur. Hazarlar hakkında Hazarlar’ın yazmış olduğu iki mektup vardır. Ancak bunlar Hazarca değil İbrani alfabesi ile İbranice olarak yazılmışlardır. Bunlar, Hazar Hakanı Yusuf’un Endülüslü Yahudi Hasdai b. Şarput’a yazmış olduğu mektup ile meçhul bir Hazar Yahudisi’nin yazmış olduğu mektuptur. Her iki mektup da İbrani alfabesi ile ve İbranice olarak kaleme alınmıştır. Hakan Yusuf’un mektubu 950-960 yılları arasında yazılmıştır. İspanya’da kurulmuş olan Endülüs Emevî devletinin halifesi III. Abdurrahman, başlangıçta sarayında hekim olarak görevlendirmiş olduğu Hasdai b. Şarput isimli Yahudi’yi zamanla kendine vezir yapar. III. Abdurrahman, bir süre sonra bu kişiyi sadrazamlığa dahi tayin eder. Bu Yahudi sadrazam zamanla dış ülkelerden Endülüs sarayına gelen heyetlerden, ülkelerindeki Yahudiler hakkında bilgi toplamaya başlar. İran’dan gelen bir heyet Hasdai’ye, Karadeniz’in kuzeyinde bir Yahudi krallığının varlığını haber vermiş, fakat Hasdai buna inanmak istememiştir. Daha sonra Bizans’tan gelen heyetlerden konuyu iyice soruşturan Hasdai, böyle bir krallığın varlığına inandıktan sonra o günün Hazar Hakanı Yusuf’a bir mektup yazmış, bu mektupta Yusuf’a on iki kabileden hangisine mensup olduğunu, devleti nasıl yönettiğini; orduların durumunu vb. hususları sormuştur. Hakan Yusuf da Hasdai’ye, İbrani alfabesi ve dili ile cevabî bir mektup yazmış ve sorduğu sorulara cevap vermeye çalışmıştır. Yusuf’un göndermiş olduğu bu mektup, Hasdai tarafından muhafaza edilmiş olup, günümüze kadar gelmiştir. Hakan Yusuf’un bu mektubu, gerek Hasdai’ye ve gerekse diğer Yahudilere moral yönünden fevkelâde tesir etmiştir. Mektupta verilen bilgilerden yüzyıllardan sonra bir Yahudi devletinin kurulduğunu öğrenen İspanyol Yahudileri çok sevinmişler, yazmış oldukları eserlerde bu mektuptan bahsetmişlerdir[5]. Hazar Türkleri’nin soyu hakkında da muhtelif bilgilere ulaşmaktayız. Bu bilgilerden bazıları aşağıdaki gibidir: 2 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Aralık 2015 Bir kaynakta Hazar’ın bir etnik birimin adı olduğu ve Göktürkler’den ayrı başka bir Türk topluluğu olduğu söylenmektedir[6]. Togan’a göre ise; Horasan’daki Saka kollarının bir kısmı Hindistan’a göç ederken bir kısmı Hazar Denizi / İtil nehrine göç etmiştir. Bir kısmı da Partların bel kemiği olmuştur[7]. Hazarlar, Barsil’den göç eden Suvarlar’ın bir boyu ya da Suvarlar Hazarlar’ın bir boyu olabileceği üzerine kesin olmamakla birlikte fikirler bulunmaktadır. Bir de her ikisinin birer ayrı boy oldukları ve sonra birleştikleri görüşü de bulunmaktadır. Suvarlar, Bizans-İran savaşlarında paralı askerlik yapmışlar ve askeri silah yapımında ün kazanmışlardır. İki devlet arasındaki savaştan çıkarları sadece para kazanmaları olmuştur. Bunun haricinde yapılan savaşlardan sonra her iki devlet arasındaki ilişkinin seyrine göre kayıp verdikleriyle de kaldıkları olmuştur. Sonrasında Azerbeycan’a göç ettikleri söylenmektedir[8]. Hazarların Göktürk tebaası altında yaşamlarını sürdükleri vakitlerde, Göktürk-Avar savaşlarının ardından onlara tâbi olarak Selenga havzasına yerleşmişlerdir. Dokuz boyluk bu topluluğa Çin kaynakları “Dokuz Boy” derken, İslam kaynakları “Dokuz Oğuzlar” adını verir ve öncü boy kendisi 10 uruktan oluşan Sibirya kökenli Uygurlar’dır. İşte Uygurlar’ın bu on uruğundan birinin adı K’e-sa yani Hazar olarak bilinmektedir[9]. 2. HAZAR KAĞANLIĞI’NIN KURULUŞ AŞAMASI Hazarlar güçlü bir hakanlık haline gelinceye kadar birkaç yüzyıl boyunca komşularına balık ve balık tutkalı satarak, kendi karınlarını ise ağırlıklı olarak balık ve pirinçle doyurarak geçirmişlerdir[10]. Hazarlar, Batı Türkleri’nin veya diğer deyişle On Oklar’ın batı taraflarına doğru sarkıp, Hazarya’yı soluklanma noktası olarak kullanmaya başlamalarıyla birlikte, onlarla çarçabuk kaynaşmış ve hatta komşularına karşı kendilerine güçlü bir müdafi bulmuşlardır. Çünkü İtil deltasında ve Terek vadisinin ormanlık bölgelerinde yaşayan Hazarlar, Bozkırlı Kara Bulgarlar ve Dağıstan (Serir) Dağlıları tarafından kuzeyden ve güneyden kıskaca alınmışlardır. Aslında belli bir süre Sabirlerin hâkimiyeti altında kalan Hazarlar, onların Avarlar tarafından ezilmesinden sonra, Avarlar’ın pençesine düşeceklerdir. Ama Avarlar arkalarından kovalayan Göktürkler’in kılıçlarından kurtulmak için hızlı bir şekilde Avrupa yönünde ilerlemelerini sürdürmüşlerdir. Sabirler’den ve Avarlar’dan boşalan yeri Kara Bulgarlar ve Dağıstan Dağlıları alacaklar iken Türkler çıkagelmişler ve böylece Hazarlar, “Sabirlerden kurtulduk” derken Türkler’in hâkimiyeti altına girmişlerdir. Türkler’in Hazarya’ya gelişleri, Göktürk Hakanlığı’nın ikiye ayrılmasından hemen sonra Batı Türk Hakanlığı’nın yayılma dönemine tekabül etmektedir. Daha önce İstemi 3 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Aralık 2015 Han zamanında Kafkasya’ya sefer düzenlenmiş olsa da Türkler’in ağırlıklı olarak Kafkaslar’a yönelmeleri 7. yüzyılın başlarındadır. 571 yılında Bizans-Sâsânî savaşlarının başladığı günlerde, Göktürkler’in batıya ilerlemeleri sürmektedir. Bu tarihlerde Kuban Irmağı Türkler’in eline geçmiş olsa da Bizans’ın anlaşmaya uymaması yüzünden ilerleme durmuştur. Nitekim Türkler’e gönderilen Bizans elçisi Valentin, Bizans’ın anlaşmadan cayması sebebiyle Türk Şad tarafından bir güzel haşlanmıştır[11]. Göktürkler’in Kafkaslar’da ilerlemesinin durması geçici olmuştur. Türk Hakanlığı içindeki çalkantılar durunca batıya akınlar yeniden başlamıştır. 7. yüzyılda Kafkaslar’da iki göçebe halk yaşamaktadır: Bulgarlar (On ogur, Uturgur) ve Hazarlar. 589 ve 626-630 yılları arasındaki savaşlarda Hazarlar hiç kafa yormadan, kökenleri aynı olduğundan kaderlerini Türk’e bağlamışlardır[12]. Batı Göktürk İmparatorluğu gerileyip 8. yüzyılın ortasında çökerken, Hazarlar ve onların Karadeniz-Hazar bozkırlarına hâkimiyetteki rakipleri Bulgar birliği, tam olarak ortaya çıkmışlardır. Aralıklarla süren Hazar-Bulgar savaşlarının on oklar içinde Nu-shipi ve Tu-lu’ların mücadelesinin bir uzantısı da olabilir. Artamonov, Nu–shi–pi’lerin mağlup kağanının 651 civarında Hazar topraklarına gelerek bu birliğin yönetici hanedanını kurduğu ileri sürmüştür. Bizans ve Sasanî İran’ın, ve daha önemlisi bu ikincisinin dinamik takipçisi Arap halifeliğinin sınırlarında bulunan Hazar, Akdeniz dünyasının en büyük iki yerleşik gücü ile yakın temas halindeydi[13]. Tablo 1 Hazar Hanlığı Sınırları 4 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Aralık 2015 3. HAZAR KAĞANLIĞI / DEVLETİ KURULUŞU Hazar Kağanlığı, kuzeyde İdil Bulgar Devleti de dahil olmak üzere, Orta İdil bölgesini içine almaktadır. Batıda kentsel merkezi Kiev’i de kapsayacak şekilde, Doğu Slav topraklarının bir kısmını içine almaktadır. Güneyde Kırım’daki Bizans arazisi ve Kuzey Kafkaslarda Derbend’de Halifelik toprakları ile komşudur. Doğuda Hazar hâkimiyeti, kimi Batı Oğuz unsurlarının Hazar hâkimiyetini tanıdığı görülen Harezm bozkırlarına doğru gelişmektedir. İbn Fadlan’a göre; Hazar Kağanlığı, her biri kağana bir gelin gönderen 25 tâbi halktan oluşmaktadır[14]. Hazarlar, Göktürkler’in devamı olarak ortaya çıkmalarına rağmen bilhassa devlet idaresini tüm haneden üyelerine hak olarak dağıtan eski Türk geleneğini terk edip düzenli bir ardıllık sistemi getirerek taht kavgalarını önlemek suretiyle istikrarlı bir siyasi yapı oluşturmuşlar, devletin ömrünü 336 yıla kadar uzatmayı başarmışlardır[15]. İcra erki ikili bir kağanlıkta toplanmıştır. Arap kaynaklarında tanımladığı şekliyle “büyük kral” kağan sanını taşıyordu. O hanedandan seçilen, hükmeden fakat yönetmeyen bir kutsal yönetici, varlığı ülke için kutun, semavî talihin teminatı olan yaşayan bir tılsım olarak görülmektedir. Onun şahsiyeti mukaddes idi ve kanı yere dökülmezdi. Semavî gücünü kaybettiği görülürse, öldürülebilirdi. Onun da buna karşılık kendi çalışanlarını öldürtme hakkı vardı. Hazar Kağanlığı’nın ekonomik yapısı ise şöyledir: Hazar Devleti’nin tebaasından vergiler alan ve değişik tüketim kalemlerinden gümrükler toplayan bir vergi toplama sistemine sahip olduğunu göstermektedir. Ayrıca, Hazar topraklarından geçen her mal için bir onda bir vergisi vardı. Göçerler içinse durum gerçekten mükemmeldi, yerleşik toplumun mallarına erişebiliyorlardı[16]. Hazar Devleti içerisindeki yerleşme düzeniyle ilgili net bilgiler olmamakla beraber yerleşik ve göçebe bir toplum düzenine mensup olduğu görülmektedir. Göçebe olmayan halkın büyük çoğunluğunun Hazar öncesi yerleşik halktan geldiği düşünülmektedir. Hazar’daki iktisadi meşgalelerin çeşitliliği devlet içindeki etnik çeşitliliğe denk geliyordu. İslam kaynakları, Hazar başkentinde sadece hükümdar ailesinin briket veya taştan evleri olduğunu bildiriyor. Gerisi göçerlerin keçe çadırlarında yaşıyordu[17]. Bir diğer kaynağa göre; 7. yüzyıl ortasındaki Hazarlara dair en erken kaynakların onları Kuzey Kafkasya’daki yerleri belirsiz kalan, muhtemelen boy kökenli iki kentsel merkez olan Balanjar ve Samandar ile özdeşleştirdikleri görülmektedir. 642-737 döneminde bu bölge, ara sıra ateşkeslerle duran hemen hemen sürekli Arap-Hazar savaşlarına sahne olmuştur. Bu mücadelenin amacı Kafkaslar’ın, özellikle de göçebelerin Güney Kafkasya’ya geçmek için kullandıkları ve oradan da Kuzey Mezopotamya ve Anadolu’ya yıkıcı akınlarını gerçekleştirdikleri önemi büyük geçitlerin denetimini ele geçirmekten başka bir şey değildi. Hazarlar o dönemde en önemli doğu-batı ticaret yollarında köprübaşını 5 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Aralık 2015 tutuyorlardı. Hazar ve Bulgar ülkelerinden başlayarak Ural-Güney Sibirya-AltaylarSayan dağları üzerinden Çin’e ve Amur nehrine ulaşan ve daima Türkler’in elinde bulunan yolda da canlı bir ticaret faaliyeti vardı. İpek yoluna kuzeyden paralel uzanan bu yola “Kürk yolu” denilmektedir. Silah, at, deri sattıkları malların başında geliyordu[18]. Yerleşik dünya ile bu yakın siyasi ve iktisadi ilişki modeli, Hazar devletinin palazlanmasının arkasındaki itici gücü oluşturmaktaydı. Güney Kafkasya, Hazar saldırılarının darbesini çekiyordu. Arap-Hazar savaşları sonucunda Hazarların elindeki Kuzey Kafkasya bölgeleri ciddi kayıplara uğradı. Hazarlar ara sıra Bizans’ın da tedirgin müttefikleri idiler. Kırım ve Batı Gürcistan/ Abhazya’da bu ikisinin arasında ihtilaflı yerler vardı. Fakat İstanbul ve Atıl-Etil, Göktürk çağından ve daha önemlisi jeopolitik değerlendirmelerden kaynaklanan işbirliği ile birleşiyordu. İkisinin de etkin şekilde baskı altında tutan ortak düşmanları olan Halife vardı. Bu dönemde Bizans ile Hazar İmparatorlukları arasında gerçekleşen evlilik bu ittifakın gücünü pekiştirmiştir[19]. 8. ve 9. yüzyıllarda Hazar Devleti genişleyerek Doğu Avrupa’nın en kuvvetli devleti olmuştur. Hazar Kağanlığı’nın döneminin kudretli devleti olmasından dolayı önünde daima eğilen Bizans da Hazarlar’ın dostluğuna önem vermiştir. Hatta Bizans İmparatorluğu’nun Hazar Devleti’ne gönderdiği mektuplarda dostluklarına ithafen üç altın mühür vurdurduğu görülmektedir. Askeri bakımdan da Bizans’la aralarında ittifak bulunan Hazar Kağanlığı, 935’de Bizans’ın Lombardiya’ya gönderdiği orduya kuvvetlerinden takviye yapmıştır. Bizans’ın, Hazarlar arasında Hristiyanlık’ı yaymak için din adamları gönderme teşebbüsü de olmuştur. Fakat 800 yıllarında Bizans’tan kovulan Yahudiler, Hazar ülkesine giderek Hakan Bulan’a Musevilik’i kabul ettirmeyi başarmışlardır. Bu suretle Hazar ileri gelenleri Yahudi bilgini İshak Sangarî vasıtasıyla Museviliğin Karait mezhebini kabul etmişlerdir[20]. Hazarların etnik çeşitliliği dinlerine de yansımıştır. Karait’ten ziyade Rabbi çeşidiyle Musevilik’in, Harun Reşit devrinde (786-809) bir zamanda, Kağan, yönetici, seçkinler ve boyların üst tabakası tarafından benimsediği anlaşılmaktadır. İslam kaynakları kendi dindaşlarının Hazar’daki en geniş topluluğu oluşturduğunu belirtirken, Hıristiyanlar’ı ikinci ve Yahudiler’le Yahudileşmiş Hazarlar’ı en küçük dini topluluk olarak sunmaktadırlar. Bizans kaynakları Hazar’daki dini meseleler hakkında garip bir şekilde sessizdir. Hazar-İbrani kaynakları cemaatlerin nispi büyüklükleri hakkında bir ipucu vermemektedir[21]. Hazar-Arap münasebetleri ise Kafkaslar’ın güneyinde, Hazar Denizi’nin batısında cereyan etmiştir. Bu savaşlardan son Emevî halifesi olacak olan Mervan’ın 737 senesinde iki koldan sefere çıkmasıyla görkemli Hazar Kağanlığı’na verdiği darbe büyük önem taşır. Varoluşlarından bu yana Araplar’la savaşan Hazar Kağanlığı bu seferlerde diğer 6 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Aralık 2015 savaşlara nazaran gücünü kaybetmiş ve esir düşmüştür. Kağan’ın Müslümanlığı kabul etmekten başka çaresi kalmamıştır. Mervan, o dönemde biraz da Emevî Hanedanlığı’nın iç karışıklıklarından mütevellit Kağan Müslüman olmayı kabul edince Hazar’ı fethetmeden birliklerini geri çekmiştir. Hazar Kağanı’nın 737’de İslam’a kısa süreli geçişinden sonra, din meselesinin Hazar siyasi seçkinlerinin gündemine geldiği görülüyor. Şüphesiz rakip hizipler vardı. Musevilik, Halife’ye veya Bizans imparatoruna (en azından ismen) bağlanma gibi bir husus gerektirmediği için, onun seçilmesinde bazı siyasi çıkar ögeleri bulunmuş olabilir. Hazar hukuk sistemi de bu dini çeşitliliği yansıtmaktadır. İslam kaynaklarına göre; Hazar’da ikisi Musevîlere, ikisi Müslümanlara, ikisi Hıristiyanlara ve biri de putperestlere olmak üzere yedi hâkim bulunuyordu[22]. Batı Avrasya tarihinde çok önemli olan Arap-Hazar ilişkileri şimdi pek çok değişikliklere uğramıştır. 760’da bir Arap valisinin Hazar prensesiyle evlenmesiyle ilişkiler yumuşasa da ani gelişen bir ölüm sebebiyle 762-764 yıllarındaki Hazar akınları için bahane teşkil etti. Hazarlar 780 yılında Araplara karşı destek isteyen Gürcü prensine yardımda isteksiz davrandılar. Altı yıl sonra ise Kağan’ın torunu olan Abhazyalı Leon’u başarılı geçen Bizans egemenliğinden sıyrılma teşebbüsünde etkin şekilde desteklediler. 798/9 yılında Müslümanların elindeki Güney Kafkasya’ya son büyük Hazar akını gerçekleştirmiştir[23]. Hazar devleti Bizans’ı yüzyıllar boyunca kuzeyden gelen açgözlü barbarların, Bulgarlar’ın, Macarlar’ın, Peçenekler’in daha sonra da Vikingler’in ve Ruslar’ın saldırılarından koruyan bir tampon durumundaydı. Bunun yanında gerek Bizans diplomasisi gerek Avrupa Tarihi açısından daha önemli bir başka nokta ise Hazar ordularının Arapların Avrupa’ya doğru çığ gibi ilerlemesini en bezdirici dönemi olan başlangıç aşamasında durdurması ve Doğu Avrupa’nın Müslümanlar tarafından alınmasını engellemiş olmalarıdır[24]. 4. HAZAR KAĞANLIĞI’NIN YIKILIŞI Hudûd’da “Hazarlar’ın kralının zenginlik ve refahı çoğunlukla deniz gümrüklerindendir.” denmektedir. Gittikçe bu gelir kaynağına dayanır hale gelen Hazarlar, gelirin azalmasıyla da daha çok etkilenir oldular. Zayıflamanın kanıtları Kabar isyanında (muhtemelen 9. yy’ın ikinci yarısı), bağlı İdil Bulgar’ın 10. yüzyıl başlarında İslam yörüngesine geçmesinde, Peçenekler’le yıllık savaşlarda ve 9. yüzyılın sonu ila 10. yüzyıl başlarında Ruslar’ın, açıkça Hazarlar’ın rızası ile kalkışabildikleri, İdil nehri üzerinden Hazar denizi sahillerindeki İslam topraklarına, bu önemli ticaret ortaklarına karşı bir dizi saldırıda açıkça görülebilir. O ana kadar müttefik olan Bizans, artık Bozkır’daki birinci ortak olarak Peçenekler’e dönmüştü. Peçenek taraftarı bir yönelim ister istemez Hazar karşıtı bir duruşun işaretlerini veriyordu. 7 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Aralık 2015 Yüzyılın ortasına doğru Ruslar, Hazarlar’ı çok ilgilendiriyorlardı. Hazar hükümdarı Yusuf, Endülüs Emevî sarayındaki Yahudi görevlilerden Hasdai b. Şaprut’a 960 yılı civarındaki mektubunda, Ruslar’la sürekli savaşta olduğunu yazar. 965 yılında Ruslar, Oğuz unsurlarla ittifak halinde Atıl/Etil’i ve belki de çok önemli Sarkel kalesini işgal ettiler. İslam kaynakları Hazar hükümdarının bunun üzerine İslam’a geçtiğini ve Harezmliler’in koruması altına girdiğini yazar. Hazar Devleti yıkılışından sonra barındırdığı boyların çevredeki siyasi otoritelerin altına girdikleri varsayılmaktadır[25]. 8 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Aralık 2015 SONUÇ Hazarların kuvvetli devirlerinde Macarlar ve Slavlar onların yönetimi altında idi. Hazarların kuzeydeki hâkimiyetleri Kiev şehrine kadar uzanıyordu. Hazarlar’ın temellerinin sarsıldığı tarihlerde buralarda Rus devletinin temelleri ortaya çıkacaktır. Burası aynı zamanda İskandinav ticaret yolunun da önemli bir merkezidir. Bu bölgede 8. Yy da İskandinavya’dan gelen “Vareg” yahut Finliler tarafından “Rus” (kürek çekenler) diye adlandırılan kavimler ortaya çıktı. Bunlar Slav boylarını yönetimleri altına alarak şehirler kurmaya başladılar. İlk prensleri Rurik, 822’de Rus Knezliği’ni (Prenslik) kurar ve Rus devletinin temellerini atarlar. Bundan sonra Ruslar 900’e doğru Kiev’i de alarak hızla gelişirler. Bunda Hazarlar’ın bıraktığı nizam ve etkiler de önemli roller oynamıştır[26]. Doğudan Peçenek akınları, kuzeyden Ruslar’ın ilerleyişi, Hazar şehirlerinin elden çıkması ve devletin zayıflamasıyla sonuçlanır. Hakan ailesiyle boylar arasındaki din ayrılığı da çöküşü hızlandırmıştır. Hazarlar, Peçenek akınlarını savuşturduysalar da batıdaki önemli merkezleri Sarkel’in ellerinden çıkmasıyla yıkılışları çabuklaşmıştır. Kiev’den sonra Tama-Tarhan gibi önemli bir ticaret merkezi de Rusların eline geçmiştir (968). Kuman (Kıpçak) akınları ise Hazar Devleti’nin Türkistan ve Harezm ile irtibatını kesmiştir. Böylece 11. Yy başlarında Hazar Devleti siyasi ve askeri buhranın yanında muhtemelen iç karışıklıklar sebebiyle de son bulmuştur[27]. 9 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Aralık 2015 DİPNOTLAR VE KAYNAKÇA 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. 16. 17. 18. 19. 20. 21. 22. 23. 24. 25. 26. 27. YAZICI, Nuri; Tarihte Türkler ve Türk Devletleri, İlgi kültür sanat Yay, İstanbul 2011, s. 173 – 178. BATUR, D. Ahsen; 1200 Yıllık Sürgün, Selenge Yay., İstanbul 2013, s.73. BATUR, D. Ahsen; a.g.e, s.70. KARATAY, Osman; Hazarlar, Kripto yay., Ankara 2015, s.43 – 45. KUZGUN, Şaban; a.g.e, s. 26 – 27. KARATAY, Osman; a.g.e, s.25. BATUR, D. Ahsen; a.g.e, s.70. KARATAY, Osman; a.g.e, s. 25 – 45. KARATAY, Osman; a.g.e, s.29. BATUR, D. Ahsen; a.g.e, , s.71. BATUR, D. Ahsen; a.g.e, s.74. BATUR, D. Ahsen; a.g.e, s.75. GOLDEN, Peter B.; Türk Halkları Tarihine Giriş, KaraM yay., Ankara 2002, s. 195. GOLDEN, Peter B.; a.g.e., s.197. KARATAY, Osman; Hazarlar, Kripto yay., Ankara 2015, s.9. GOLDEN, Peter B.; a.g.e., s.198. GOLDEN, Peter B.; a.g.e., s.199. MEREY, Zihni; Türk Tarihi ve Kültürü, Birleşik yay., Ankara 2009, s.25. GOLDEN, Peter B.; a.g.e., s.196. YAZICI, Nuri; a.g.e, say. 173. GOLDEN, Peter B.; a.g.e., s. 199. GOLDEN, Peter B.; a.g.e., s.200. GOLDEN, Peter B.; a.g.e., s.197 KOESTLER Arthur, On Üçüncü Kabile, Alfa yay., İstanbul 2015, s.11 – 12. GOLDEN, Peter B.; a.g.e., s.200. YAZICI, Nuri; a.g.e, s. 173. YAZICI, Nuri; a.g.e, s. 173. 10 www.ife.org.tr