Cemaat Hukuku - 6-7-8 Mayıs 2016 1 www.kalpehli.com ِالرحيم َّ ِالر ْْحن َّ بِ ْسمِهللا َِ َْجَع ي َِ السالَحِم َع َِ اَ ْْلَ ْم حدِ ِلِ َربِ الْ َعالَم َّ ي َو ْ ص ْحبهِ أ َّ الصالَِةح َو َ لى َسيد ِنَ حُمَ َّمدِ َوآلِه َو CEMAAT HUKUKU ۖ َّ ٰ ٰ ِ َو ْاعَُص حمواِِبَْبل.ََِ ِم ْسل حمو ٰ ينِاٰ َمنحواِاتَّ حقو ِِِعلَْي حك ْمِا ْذ اِل ِ ِ ت م ع ِْا و ر ك ذ ا ِو ا و ْ َ۪ ِاِل ح َ َ َ ْ ِْجيعاً َِوََلِتَ َفَّرقح َ ح ِح َّقِتح َقات ۪ه َِوََلَِتَحوتح َّنِاََِّل َِواَْ ُح ْم ًۚ ح َ َاِاِل َ اََيِاَيُّ َهاِال ۪ذ ۜ ٰ ٰ ي ِِاِلحِِلَ حك ْمِاٰ ََيت ۪ه ب ِي ك ل ذ ك ِ ا اِح ِْفَرةِمِ َنِالنَّارِفَاَْ َق َذ حك ْمِمْن َه َ َ ِع ٰل َ صبَ ْحُح ْمِبن ْع َمُ ۪اهِا ْخ َوانً َِوحكْن ُح ْم َ َّحكْن ُح ْمِاَ ْع َدااءًِفَاَل َ حَ ح َ ْ َفِب ْ َيِقحلحوب حك ْمِفَا ىِش َف ح ََِ لَ َعلَّ حك ْمِتَ ْهَُ حدو “Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin. Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.”1 Allah Teâlâ, müminlere önce kendisinden tam manasıyla korkmayı emretmiş, sonra ancak müslüman olarak ölmelerini istemiş ve bunun yolunun hep birlikte Allah'ın ipine sarılmakta olduğunu belirtmiştir. Bu âyet, her müminin Allah'ın ipine sarılmasını farz kılmıştır. Bu ipe, hablullah denir. Onun bir diğer adı el-urvetü'l-vüska'dır, kopmayan sağlam kulp demektir. Acaba hepimizin yapışması gereken ve sayesinde Allah'a ulaşacağımız bu ip nedir? Müfessirlerin imamı Fahruddin Razî (rah.), bu âyetin tefsirine şu açıklamayla başlar: "Bil ki, Allah Teâlâ, müslümanlara haramlardan sakınmalarını emretmiştir. Bunun için bütün hayır ve taatların aslı sayılan Allah'ın ipine sımsıkı sarılmayı istemiştir. Malumdur ki, ince ve dar bir yolda giden kimsenin ayağının kaymasından korkulur. Eğer bu yolun iki tarafında uçları sağlam bağlanmış birer ip bulunsa da, insan ona tutunacak olsa, korkudan emin olur. Şüphe yok ki, Hak'kın yolu ince bir yoldur. Bir çok insanın bu yolda ayağı kaymıştır. Ama, Allah'ın delillerine ve apaçık emirlerine sımsıkı sarılan kimseler tehlikeden emin bir şekilde yürürler. Buna göre diyoruz ki, âyette geçen ipten maksat; din yolunda kişiyi Hak'ka ulaştıran her şeydir. Bunlar pek çoktur. Müfessirler bu konuda değişik şeyler söylemişlerdir. Bunları şöyle özetlemek mümkündür." 2 Bazıları, Allah'ın ipi Kur'an-ı Hakim'dir demiştir. Sahabeden İbn Mes'ud (r.a), âyeti böyle tefsir etmiştir."3 Hz. Ali (r.a) rivayet eder: Rasulullah (s.a.v): - İyi bilin ki, yakında fitneler çıkacak! buyurdu. Kendisine: - Ondan kurtulmak nasıl olur? diye soruldu. Rasulullah (s.a.v): - Çıkış yolu Allah'ın Kitabı'dır. Onda sizden öncekilerin kıssaları, sizden sonrakilerin haberleri ve aranızdaki çözemediğiniz meselelerin hükmü mevcuttur. O, Allah'ın sağlam ipidir, buyurdu."4 Al-i İmrân, 3/103 2 Razî, Tefsir-i Kebîr, 8/132. 3 Taberi, Camiu'l -Beyan, 4/31; Kurtubi, el- Cami, 4/159; Suyuti, ed-Dürru'l-Mensur, 4/283; Razî, Tefsir-i Kebîr, 8/132. 4 Tirmizî, Fedailu'l-Kur'an, 14; Darimî, Fedailu'l-Kur'an, 1. 1 2 Cemaat Hukuku - 6-7-8 Mayıs 2016 www.kalpehli.com Ebû Said el-Hudri (r.a) rivayet ediyor; Rasulullah (s.a.v) buyurdu ki: "Şüphesiz âhirete çağrılıp gitmem yakındır. Size hukuku ağır iki büyük emanet bırakıyorum. Birisi Aziz ve Celil olan Allah'ın kitabı. Diğeri de gözümün nuru kimseler. Allah'ın kitabı Kur'an, semadan yeryüzüne uzatılmış bir nurlu iptir. Gözümün nuru olan kimseler ehl-i beytimdir. Her şeyi bilen Rabbim bana bildirdi ki: Kur'an'la ehl-i beytim âhirette Havz-ı Kevser'in başında bana gelene kadar birbirinden ayrılmayacaktır. Öyleyse, sizler, size emanet ettiğim bu iki şeye benden sonra nasıl davrandığınıza iyi bakınız.”5 Bazı müfessirlere göre, âyette geçen Allah'ın ipinden maksat İslâm dinidir. 6 Bütün müminlerin sımsıkı sarılması emredilen Allah'ın ipinden muradın “cemaat” olduğu da söylenmiştir. Çünkü, Allah'ın ipine sarılmayı emreden âyetin hemen peşinden: "sakın ayrılıp parçalanmayın" emri verilmiştir. Ayrıca, bir zaman birbirinin düşmanı olan kalplerin Allah'ın nimeti ve özel desteği ile nasıl bir araya gelip kaynaştığı hatırlatılmıştır. Bütün bunlar, birbirini tamamlayan şeylerdir. İpten maksat, insanı güvenle hedefine ulaştıran vasıtadır. Müminin hedefi yüce Allah'ın rızasıdır. Onu bu hedefe emniyet içinde ulaştıracak şeylerin başında iman, Kur'an, ihlâs, amel, ibadet, taat ve Allah yolunda birlik gelir. Buna göre âyetin muradını şöyle ifade edebiliriz: "Ey iman edenler! İmanınızı koruyun. Hakiki bir takva üzere yaşayın ve ancak gerçek bir mümin olarak ruhunuzu teslim edin. Bunun için Kur'an'ı rehber edinin, İslâm dairesinin dışına çıkmayın. Tövbe, taat ve ihlâsla devamlı imanınızı yenileyin. Takva üzere cemaat olun, böylece sizi ateşe götürecek amel ve hallerden birbirinizi koruyun!" 7 Rasulullah (s.a.v) buyurmuştur ki: "Sizin cemaat hâlinde olmanız gerekir. Ayrılıktan, tek başına kalmaktan sakının. Şüphesiz şeytan, tek kalanla beraberdir, iki (hayır ehli) kişiden ise çok uzakta durur. Kim iman selameti ile ölüp cennetin tam ortasında olmak istiyorsa, cemaate yapışsın. Kimi iyilikleri sevindiriyor, kötülükleri üzüyorsa o, gerçek bir mümindir."8 "Şüphesiz Allah Teâlâ, ümmetimi sapık fikir üzerinde bir araya getirmez. Allah'ın eli (rahmet ve desteği) cemaatle birliktedir. Kim cemaatten ayrılırsa ateşe gider."9 İmam Beyhakî'nin rivayetinde hadis, şu şekilde bitmektedir: "Hiç şüphesiz şeytan cemaatten ayrılan kimseyle beraberdir. Onun içine yerleşip istediği yola çeker:"10 Diğer bir hadis-i şerifte, İslâm cemaatinden ayrılanın durumu şöyle anlatılmaktadır: "Kim (Kur'an ve Sünnet üzere giden) cemaatten bir karış ayrılırsa; boynundan İslâm bağını çıkarmış olur"11 "Kurdun, sürüden ayrılan koyunu kaptığı gibi, şeytan da (cemaatten ayrılan) insanı kapar. Bölünüp dağılmaktan (gruplara ayrılmaktan) sakınınız. Sizin cemaate sarılmanız ve hak üzere giden çoğunluğa katılmanız gerekir."12 5 Ahmed, Müsned, 3/17; 5/182; Taberânî, el-Kebîr, no. 4922-23. Tirmizî, Menakıb, 32. Aynı konuda biraz farklı rivayet. 6 İbn Adil, el-Lubab fi Ulumi'l-Kitap, 5/431 (Beyrut, 1998). 7 Kaynaklarıyla Tasavvuf, Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Yayınları, sf.570. 8 Tırmizî, Fiten, 7; Ahmed Müsned, 1/18; Hakim, Müstedrek, 1/114. 9 Tirmizî, Fiten, 7; Aynı konuda bir rivayet için bk. Taberânî, el- Mu'cemu'l-Kebîr, 12/342, (Had:13623); 17/239. 10 Beyhakî. Şuabü'l-İmân, 6/66 (no. 7512). Bk: Taberânî, el-Kebîr, 17/144 (no. 363-367). 11 Ahmed, Müsned, 5/180; Ebû Davud, Sünnet, 27, (no. 3758); Hakim, Müstedrek, 1/117. 12 Ahmed, Müsned, 5/180; Ebû Davud, Sünnet, 27, (no. 3758); Hâkim, Müstedrek. 1/117. 3 Cemaat Hukuku - 6-7-8 Mayıs 2016 www.kalpehli.com Abdullah b. Mesud (r.a.) demiştir ki: "Ey insanlar! Sizin taat ve cemaata sarılmanız gerekir. Çünkü onlar, Allah'ın kendisine sarılmanızı emrettiği ipidir. Hiç şüphesiz, cemaat ve taat içinde hoşunuza gitmeyen şeyler, ayrılık halindeki güzel bulduğunuz şeylerden daha hayırlıdır."13 Nefslerimiz istemese de, bütün müminleri kardeş bilmeliyiz. Her mümine kalbimizde değer vermeli, meclisimizde yer açmalıyız. Çünkü bizleri kardeş yapan yüce Rabbimizdir. Ayet-i celilede buyrulur ki; "Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse, kardeşlerinizin arasını düzeltin (sakın bozgunculuğa sebep olmayın), Allah'tan korkun ki, merhamet olunasınız." 14, 15 İslam Cemaat Dinidir, İslâm, cemaat dinidir, cemaatle yaşanır. Hiç kimse tek başına dini bütün olarak yaşayıp kâmil bir insan olamaz. Çünkü din, bütünüyle yaşanabilmesi için birçok vazife insanlarla paylaşılmalıdır. Nefse ağır ve sıkıntı verse de cemaat içinde yaşamak, insanın tek başına elde edeceği her türlü rahatlık ve huzurdan hayırlıdır. Kalpteki Allah sevgisini ispat etmenin bir yolu ilahi emirleri yerine getirmek, diğer yolu ise müminleri Allah için sevmektir. Bu sevgi onlarla Allah yolunda birleşmeyi temin edecektir. Böylece mümin, Allah'a giden yolda diğer mümin kardeşleri ile kenetlenmiş, kaynaşmış ve yardımlaşmış olacaktır. Yüce Rabbimizin her müminden istediği de budur. Buna, takva ve hayır yolunda yardımlaşmak denir. Bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiş Hz. Rasulullah (s.a.v): "İnsanların en hayırlısı; insanlara en faydalı olanıdır."16 buyurarak; hayır aşıklarını insanların arasına girmeye ve hizmete teşvik etmiştir. İnsanın cevheri, insanlarla birlik ve hizmet içinde ortaya çıkar. Allah rızasına aşık olanlar önce sıkıntı çekmeye hazır olmalıdır. Çile ve hizmet olmadan elde edilen sevgi, gerçek ve devamlı değildir. Herkes ilahî aşk ve imanının derecesini güzel kulluğu ile ölçebilir. Güzel kulluğun başında, farzları eda etmek ve haramlardan kaçmak gelir. Sonra, insanlara ve diğer varlıklara nasıl muamele ettiğimize bakmalıyız. Hadiste belirtildiği gibi, imanın en son mertebesi "lâ ilahe illallah" sırrına ulaşmaktır. İmanın ilk mertebesi ise Allah'a imandan sonra kullara hizmetle işe başlamaktır. 17 Kalbin rahatlığı Allah için sevgiyle mümkün olur. Karşılıksız sevebilen ve sıkıntılara tahammül gösteren insan, Allah Teâlâ'nın ahlakı ile ahlaklanmış olur. Çünkü Allah Teâlâ, bütün isyan ve inkârına rağmen kullarına rahmet etmekte, tövbe edenleri sevmekte, kusurları affedip aciz kullarına en güzel nimetler ve cennetler bahşetmektedir. Yeryüzünde her gün tecelli eden bunca ilahî hikmet ve cilveleri görüp de O'na aşık olmayan, bu şevk ile Hak için hizmete koşmayan insan yüce Rabbini hakkıyla tanıyamamış ve O'na yakînen inanmamış demektir. Allah Teâlâ tektir, kullarından tek bir hedef etrafında birlik istemektedir. Tevhid dini aynı hedef ve halde olmayı gerektirmektedir. Kalp ve kafaları, dert ve hesapları hak yolda bir olmayan kimseler, tevhidin tadını tadamaz, bir çizgide buluşamaz, aynı atmosferi paylaşamaz ve İslâm'ın güzelliğine ulaşamazlar. Allah rızası için birlik ruhu taşımayan, bu ruh ile cemaat olamayan, cemaat disiplinini gereksiz veya ağır bulan müslümanların bu dini temsil etmeleri mümkün değildir. Bu yüce dine birlik hâlinde sahip çıkmayanların, düşmanların oyununa gelip dinden çıkma tehlikesi vardır. Cemaatten ayrılanları insan ve şeytan kurtları kapar. Sırf kendi derdine düşmüş kimselerin, en azından zillet içinde yaşamaları 13 Taberî, Camiu'l-Beyan, 4/32. 14 Hucurat 49/10. 15 Kaynaklarıyla Tasavvuf, Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Yayınları, sf.574. 16 Taberânî, el-Mu'cemü'l-Vasît, no. 6023; İbn Ebü'd-Dünya, Kitabu Kazai'l-Hâce, Had. no. 37. 17 Hadisin tamamı şöyledir: "İman yetmiş küsür kısımdır. En faziletli kısmı "lâ ilâhe illallah", en alt derecesi yoldaki bir eziyeti kaldırmaktır. Haya da imandan bir şu'bedir." Buhârî. İman, 3; Müslim, İman, 57-58; Ebû Davud, Sünnet, 14; Nesaî, iman, 16; İbn Mâce, Mukaddime, 9; Ahmed, Müsned, 2/414, 442. 4 Cemaat Hukuku - 6-7-8 Mayıs 2016 www.kalpehli.com kesindir. İşte bunun için, Allah yolunda cemaat olmanın hedefini, şeklini ve hukukunu bilip gereğini yerine getirmek farzı ayın olmaktadır.18 Cemaat Olmanın Hükmü Müslümanların Allah yolunda birlik sağlamaları farz-ı ayındır. Bu birlik, güzel kulluk ve takva için olmalıdır. Tevhid inancı bunu ister. Yüce Rabbimiz hepimize özel ve şerefli bir görev vermiştir. Bu görev, yüce Allah'ın adını duyurmak, dinini yaymak, ilahî emir ve hükümleri yaşamak ve bu yolda var gücüyle gayret göstermektir. Şu kâinatta var oluşumuzun asıl gayesi budur. Dört şey her müslümanda bulunmalıdır. Onlar olmadan dinin hakkıyla yaşanması ve temsil edilmesi mümkün değildir. Bunlar, sağlam iman, doğru ilim, güzel ahlak ve cemaat terbiyesidir. Bunların içinden hangisi göz ardı edilse işin sonu hayra çıkmaz. Çünkü inandığı şeylere karşı şüpheyle bakan bir kalp güzel kulluk yapamaz. Cahil insanın ne yapacağı belli olmaz. Kötü ahlaklı bir kimse gerçeğe ulaşamaz. Mümin kardeşlerine kalbini açamayan ve onları sevgiyle kucaklayamayan bencil kimse, cemiyete faydalı olamaz, cemaat kuramaz. Bu dört şeyde biraz zafiyet bile, büyük zarardır. Bugün müslümanların içine düştükleri hastalıkların başında cemaat şuurundan mahrumiyet gelmektedir. Şu bir gerçektir ki, kâmil bir mürşidin nezaretinde nefsini güzel bir terbiyeye tabi tutmayan ve takva üzere kurulmuş bir cemaat disiplinine girmeyen kimse kâmil bir mümin olamaz. Bu kimsenin ibadeti tatsız olur, hizmetleri sonuç vermez. Hiç bir müslüman, din işlerini kendi başına çözemez. Bu yol rehbersiz gidilmez. Hak yolunun ehli var, âlimi var. Önümüzde Allah'ın halifesi, Hz. Peygamber'in varisleri var. Çevremizde yükümüzü paylaşacağımız birçok mümin kardeşimiz var. O halde, niçin nefsimiz ve şeytan ile baş başa kalalım. Ben kendi işimi kendim görürüm, dinimi tek başıma yaşarım demek, kimsenin işini görmez, derdini dindirmez. Bu tür davranışlar ancak, keyfine köle olmuş nefsin ve maddeyi hayat hedefi yapan dünya ehlinin tercihi olabilir. Ahireti dünya hayatına tercih eden bir mümin, Allah Teâlâ'nın: "Ey iman edenler! Allah'tan hakkıyla korkun ve ancak müslüman olarak can verin. Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur'an'a, ihlâsa, taata, cemaata) sımsıkı sarılın, dağılıp parçalanmayın!"19 emrini kulak ardı edemez. Hiçbir müslüman: "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadıklarla beraber olun." 20 âyeti beni ilgilendirmiyor diyemez. Akıllı bir insan, yüce Allah'ın: "O gün (Allah için birbirini seven ve bu uğurda kenetlenen) muttakiler hariç, bütün dostlar birbirinin azılı düşmanı olur”21 uyarısını hafife alıp kafir ve fasıklardan dost seçemez. Şu halde, Allah yolunda birlik ve cemaat hâlinde olmak, her mükellefin üzerine farzdır. Bu birlik sadece kalp ile olsa bile faydalıdır. Her mümin önce, yüce Allah'ın kendisine kardeş yaptığı müminleri kendinden bir parça olarak görmelidir. İşin esası bu anlayıştır. Bu da kalp ile olur. Gücü alınmış yatağa bağlanmış bir mümin bile, bu anlayışı taşımalı, yeryüzünde ilahi emaneti taşıyan bütün müminleri dua ve sevgisi ile desteklemelidir. Melekler gibi müminlere istiğfar ederek, onların hak yolda sağlam ve sabit durmalarını istemelidir. Bu dua mümin kardeşlerine bir yardımdır. Bu da cemaate katılmaktır.22 18 Kaynaklarıyla Tasavvuf, Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Yayınları, sf.567. 19 Âl-i İmran 3/102-103. 20 Tevbe 9/119. 21 Zuhruf 43/67. 22 Kaynaklarıyla Tasavvuf, Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Yayınları, sf.569. 5 Cemaat Hukuku - 6-7-8 Mayıs 2016 www.kalpehli.com Takva Cemaati "Ey iman edenler! Hep birden Allah'a tövbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz." 23 âyeti, müminlerin topluca Allah Teâlâ'ya tövbe etmesini ve taatına yönelmesini emretmektedir. İnsan, tek başına güzel bir tövbe yapabilir fakat, yalnız olarak tövbesini koruması gayet zordur. Hâlbuki tövbesine müminleri şâhit tutması, dualarını destek yapması, sonra da mümin kardeşleri ile takva yolunda bir ve beraber olarak dinini yaşaması Allah için en güzel bir yoldur. Gerçek şudur ki bir insanın, emredildiği şekilde nasuh tövbesi yapması ve onu koruması kolay değildir. Bunun için insanın, müminlerin oluşturduğu bir takva cemaatini, nefs ve şeytan düşmanlarına karşı siper etmesi, salihlerin güzel ahlak ve dualarını kendisine destek yapıp dinini korumaya alması lazımdır. "Müminler, birbirlerini yıkayıp temizleyen iki el gibidir." 24 buyuran Rasulullah Efendimiz (s.a.v), takva üzere kurulmuş cemaatin faydasını ve tek başına kalmanın zararını şöyle belirtmiştir: "Kurdun sürüden ayrılan koyunu kaptığı gibi, şeytan da cemaatten ayrılan insanı kapar. Bölünüp dağılmaktan sakınınız. Size, cemaate sarılmanız ve hak üzere giden çoğunluğa katılmanız gerekir." 25, 26 Alimlerimizin bildirdiği üzere, şu dört özellik her müslümanda bulunmadan dinin hakkıyla yaşanması ve temsil edilmesi mümkün değildir. Bunlar: 1. Şeksiz (şüphesiz) iman, 2. Diniyle alakalı sahih, sağlam bilgi, 3. Gerçek takva, 4. Birlik anlayışı ve cemaat disiplini. Bunların içinden hangisi göz ardı edilse işin sonu hayra çıkmaz. Zira şüphe ve şaibe içindeki insan yol alamaz, cehaletle hayırda adım atılmaz, isyan içinde hakikate ulaşılmaz. Mümin kardeşlerine kalbini açmayan ve onları sevgiyle kucaklamayan kimse de bencildir, faydalı olamaz, cemaat hayatına katılamaz. Zamanımızda müslümanların yakalandıkları hastalıkların başında, cemaat şuurundan mahrum olunması gelmektedir. Oysa nefsini güzel bir terbiyeye tabi tutmayan ve takva üzere kurulmuş bir cemaat disiplinine girmeyen kimse katiyen olgun bir mümin ve hakiki mücahit olamaz.27 Kıssa: Cemaate Katılmanın Fazileti Hz. İsa b. Meryem’in (a.s) göğe yükseltilmesinden sonra, iki arkadaş Allah yolunda din kardeşi oldular. Birisi insanlardan uzaklaşıp ibadet için bir kenara çekildi; bu zatın ismi Sercis’ti. Diğeri ise, devamlı cemaate katıldı, mescitlere devam etti ve insanların arasına karışıp onlarla birlikte bulundu. Bu zat, Allah Teâlâ’yı Sercis'ten daha iyi tanıyordu, daha fazla marifet sahibiydi; arada bir Sercis’le karşılaştığında ona: “Ey kardeşim! Şu senin tutmuş olduğun yol bid'attır; bu yolda hakkını yerine getiremeyeceğin bir sorumluluk vardır. Bu yol Allah'ın rızasına uygun bir yol değildir! Gel benimle birlikte cemaate katıl, insanlarla yakınlık sağla ve muhabbet kur; böylesi Yüce Allah'ın rızasına daha uygun ve Hz. İsa’nın (a.s) sünnetine de daha yakındır!” diyordu; o ise bundan yüz çeviriyor ve onun görüşüne pek önem vermiyordu; o da arkadaşına: “Asıl sen tamamen dünyaya yöneldin ve insanlara karıştın.” diyordu. 23 Nur 24/31. 24 Zebidî. İthâfu's-Sâde, 7/13-14. 25Ahmed, Müsned, 5/243; Tebrizî, Mişkatu'l-Mesabih, no. 184. 26 Kaynaklarıyla Tasavvuf, Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Yayınları, sf.508. 27 Birlik Çağrısıdır İslâm, Mübarek Erol, Semerkand Dergisi, Şubat 2008. 6 Cemaat Hukuku - 6-7-8 Mayıs 2016 www.kalpehli.com Arkadaşının bu tavrı kendisini bıktırınca Sercis'e: “Bu akşam iftar yemeğini benimle birlikte ye; şu işi tam bir çözüme kavuşturalım!” dedi; Sercis bunu kabul etti. Daveti yapan arkadaş iki kuş getirdi, onları kızarttı ve Sercis’e: “Gel kızarmış bu iki kuşu aramızda hakem yapalım! Her birimiz Allah Teâlâ'ya ayrı ayrı dua edip yalvarsın; kimin gidişatı ve tuttuğu yol Allah ve peygamberi için daha sevimli ve doğru ise, bu iki kuşun canlanıp uçması için dua etsin!” dedi. Sercis: “Peki!” diye kabul etti. Sercis'e: “Önce sen dua et!” dedi; o da Allah'a şöyle dua etti: “Allah’ım! Eğer senin rızanı kazanmak için girmiş olduğum bu yol, arkadaşımın beni davet ettiği şu yoldan daha doğru ise şu iki kuşa can ver!” Onun bu duası sonunda kuşlarda bir canlanma görülmedi. Bunun üzerine diğeri şu sözlerle dua etti: “Allah’ım! Eğer sıkı sıkıya sarıldığım ve şu dostumun ile arkadaşlarına muhalefet ettiğim bu iş; onların beni çağırdıkları uzlet ve cemaati terk etmekten daha doğru ve senin rızana daha uygun ise, şu iki kuşa can ver!” Bu duadan sonra Allah'ın izni ile iki kuş canlandı ve uçtular. Böylece ruhbanlık yolunu tutan kişi, tuttuğu yolun Allah Teâlâ'nın rızasına uygun olmadığını anlayarak insanların arasına döndü ve cemaate katıldı. 28, 29 Cemaat Halinde Olmalı Hiçbir insan kendi başına hayata tutunamaz, zorluklara tahammül edemez, insanoğlu hayatını devam ettirebilmek için hep başkalarına ihtiyaç duymaktadır. Doğumundan ölümüne kadar, maddi manevi tüm hayatında elinden tutulmaya muhtaçtır. Bu ihtiyaç da tek başına kalmayıp cemaat olmakla mümkündür. Cemaatte de sevgi ve muhabbete ihtiyaç vardır. Muhabbetsiz bir hayat zevksiz, sıkıntılı ve ölü bir hayattır. Hz. Adem (a.s) cennette iken o kadar nimetin içinde olmasına rağmen gönlü muhabbet edeceği bir eş aradı ve Cenâb-ı Hak Hz. Havva annemizi yarattı. Onunla muhabbet edip huzur buldu. 30 "İki, birden daha hayırlıdır. Üç, ikiden daha hayırlıdır. Dört ise üçten daha hayırlıdır. Artık siz cemaat halinde olunuz. Allah Teâlâ, ümmetimi ancak hidayet üzere toplamıştır." 31 Bu hadis-i şerif, ümmet-i Muhammed'in birbirine bağlı ve intizam içinde bir cemaat halinde yaşamalarını tavsiye etmektedir. Çünkü kuvvet, hakka isabet ve düşmana karşı direnç ancak böyle toplu hâlde yaşamakla mümkündür. Ümmetin büyük âlimlerinin, herhangi bir meselede usul yönünden ittifak etmelerine ve toplanmalarına "icmâ-i ümmet" adı verilir." Artık bütün müslümanlara da bunu kabul etmek düşer. Bu âlimlerin şer'î usul dairesinde ittifak etmeleri bir hidayet eseridir. Müslümanların mâbedlerinde toplanarak namazlarını cemaat halinde kılmaları da, çok sevap olduğundan bu hadis-i şerif cemaatle kılınan namazı da içine almaktadır. Hükmen birer fert konumunda bulunan islâm devletlerinin imkânlar ölçüsünde, birbirlerini desteklemeleri, fikrî, siyasî dayanışma içinde ve birbirlerine bağlı olmaları çok hayırlar getireceğinden, bu mübarek hadis-i şerifi böyle anlamak da mümkündür. Artık müslümanlar, ayrılıklardan ve bölünmelerden kaçınmalıdırlar. Aralarındaki din kardeşliğini, maddi ve manevi menfaat ortaklıklarını düşünerek birbirlerini desteklemeye ve güçlendirmeye çalışmalıdırlar.32 28 Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, 4/78. 29 Allah Dostlarının Hayatlarından Menkıbeler Kıssalar, Semerkand Yayınları, sf.191. 30 Muhabbet Peteği, S. Mübarek Erol, Semerkand Yayınları, sf.15. 31 Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/145; Süyûti, Câmiu s-Sagîr, nr. 163. 32 Beşyüz Hadis-i Şerif Hikmet Goncaları, Ömer Nasuhi Bilmen, Sadeleştiren Bilal Aksoy, Semerkand Yayınları, sf.59. Cemaat Hukuku - 6-7-8 Mayıs 2016 7 www.kalpehli.com Allah Yolunda Birlik Olmak İslam tevhid dinidir ve bizden tevhid (Allah rızası etrafında birlik) istemektedir. Bir mümin olarak bu tevhide (birliğe, cemaate) kalben, fikren, fiilen, kısacası hayatımızla iştirak etmemiz gerekmektedir. Ne yazık ki günümüzde Müslümanların en büyük sıkıntısı birlik şuurundan uzak bulunmaları ve cemaatin ne kadar gerekli olduğunu unutmuş olmalarıdır. Dinimiz ancak cemaatle yaşanır. İnsanın kemalâtı cemaatle tamam olur. Cemaat ne denli zahmetli olsa bile, kişinin yalnızlıkta bulduğunu zannettiği bütün rahatlıklardan daha hayırlıdır. İslam’ın öngördüğü cemaatte Allah’ın emirleri karşısında herkes; kuvvetlisi, zayıfı, efendisi, kölesi, hakimi, mahkumu, amiri, memuru eşittir. Üstünlük sadece takva iledir. Hz. Peygamber (a.s.) “İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olanıdır” 33 buyurmuştur. Bu Hadis-i Şerifte işaret edilen faydalı olabilme, ancak insanlarla diyalog kurup kaynaşmakla, yani cemaat olmakla mümkündür. Müslüman’ın Allah yolunda takva için birlik olmaları farz-ı aynıdır. Müminin asıl yaratılış gayesi tevhid akidesi üzere ve cemaat disiplini içinde ilahi hükümleri hayatına tatbik etmektir. Cenab-ı Allah, ayrılığı, bozgunculuğu ve çekişmeyi de yasaklamıştır. Ayet-i celilede, “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. Böyle davrananlar için büyük bir azap vardır.” 34 buyuruluyor. Başka bir ayet-i kerimede Rabbimiz, müminlerin nasıl birlik hâlinde olmalarına işaret ederek şöyle buyuruyor: “Allah kendi yolunda, kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever.” 35 Allah Tealâ tektir, kullarından tek bir hedef etrafında tevhid (birlik, cemaat) istemektedir. Tevhid dini İslam aynı hedef ve hâlde olmayı gerektirmektedir. Kalp ve düşüncesi, dert ve hesapları hak yolda bir olmayan kimseler tevhidin tadını alamaz. Bir çizgide buluşamaz, aynı atmosferi paylaşamaz ve İslam’ın güzelliğine ulaşamaz. Allah rızası için birlik ruhu taşımayan, bu ruh ile cemaat olmayan, cemaat disiplinini gereksiz veya ağır bulan Müslümanların bu dini temsil etmeleri mümkün değildir. Dinine cemaat ruhuyla ve birlik hâlinde sahip çıkmayanların, düşmanların oyununa gelip, bilmeden dinden çıkmaları muhtemeldir. Sırf kendi derdine düşmüş kimselerin en azından zillet içinde yaşamaları kesindir. İşte bunun için Allah yolunda cemaat olmanın hedefini, şeklini ve hukukunu bilip gereğini yerine getirmek farzı ayn olmaktadır.36 Mü’minler Kardeştir Ne mutlu bizlere ki, Rabbimiz bizi iki büyük nimetle mükâfatlandırmış bulunuyor: Allah katında tek din olan İslam’la şereflenmiş bulunmak ve peygamberlerin baş tacı Hz. Muhammed (a.s.)’a ümmet olmak. Bunlar öyle büyük nimetlerdir ki, bütün hayatımız bu iki nimetin şükrüne adansa yine de azdır. Bu kadar büyük bir nimet olan dinimizin temeli, sevgi, birlik-beraberlik ve kardeşlik ruhudur. Mukaddes Kitabımızın birçok ayeti, Peygamberimizin (s.a.v.) pek çok hadisi şerifi birlik ve beraberliğin korunması, fitne ve ayrılığın felâketi üzerinde hassasiyetle durmaktadır. 33 34 35 36 Ebu Ya‘lâ, el-Müsned, 6/65; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 8/191; Beyhakî, Şuabu’l-İmân, nr. 7658; Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr, nr. 4044; Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, nr.1252. Âl-i İmrân suresi ayet-105. Saff suresi ayet-4. Hayat Dengemiz, S.Muhammed Saki Erol, Semerkand Yayınları. 8 Cemaat Hukuku - 6-7-8 Mayıs 2016 www.kalpehli.com Müslümanlar olarak dinimizin bu konudaki emir ve yasaklarına aynen riayet ederek topluca huzur ve mutluluk içinde yaşayabilir; bu sayede Rabbimizin rızasına ve ebedi saadete kavuşabiliriz. Ayrıca unutulmamalıdır ki bir milletin bekasının temel şartı, birlik ve beraberlik ruhunun yaşatılması, fertler ve farklı gruplar arasında kardeşliğin korunmasıdır. Birlik ruhunu kaybeden toplumlar her şeylerini kaybederler. Fertleri birbirine düşman olan milletler yok olup giderler. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Rabbimiz Müslümanları birbirinin kardeşi ilân etmiştir. Dolayısıyla, hangi düşünce ve gruba dahil olursa olsun Müslümanlar birbirleri ile kardeşçe ve dostça geçinmek zorundadır. Cenab-ı Allah: “Gerçekten bütün müminler kardeştir. Öyleyse (kavga ettikleri zaman) kardeşlerinizin arasını (bulup) barıştırınız”37 buyuruyor. Bu ilahî ferman, müminlerin arası açıldığında diğer müminlere onları barıştırma vazifesini vermiş bulunuyor. Böylece birlik ve dayanışmanın yolu da gösterilmiş oluyor. Hz. Peygamberimiz (a.s.) aramızdaki kardeşlik, sevgi ve saygı bağlarının kopmaması için müminlerin birbirine nasıl davranması gerektiğini açıklamışlardır. Buyuruyorlar ki, “Mümin uysaldır, kendisi ile ünsiyet edilir. Hoş geçinmeyen ve kendisi ile hoş geçinilemeyen kimsede hayır yoktur.” 38 “Bütün müminler birbirine karşı acıyıp bağışlamada, sevgi ve saygıda, iyilik ve yardımlaşmada bir vücut gibidir. Vücudun bir uzvu hastalandığında, diğer azalar birbirlerini hasta azanın acısına çağırırlar.” 39 Peygamberî ahlâkın “kendimiz için sevip istediğimizi kardeşlerimiz için de sevip istememiz” prensibine bugün için ne kadar muhtacız! Ve bütün insanlık, “kendi şahsiyeti, canı ve malı, şeref ve namusu nasıl mukaddes ise, başkalarınınki de aynı şekilde mukaddestir” düsturuna ne kadar muhtaç! Kardeşlik ve dayanışma hukukuna uymayan fertlerden oluşan toplumlarda bela ve musibet, fitne ve ayrılık asla eksik olmayacaktır. Bu duruma düşmemek için Rabbimiz: “Allah’a ve Resulüne itaat ediniz. Biribirinizle çekişmeyiniz. Sonra korku ile zaafa düşersiniz, kuvvetiniz gider. Bir de sabrediniz. Allah sabredenlerle beraberdir”40 buyuruyor. Bu ilâhî hüküm milletçe ibret alınması gereken ölmez bir hayat prensibidir. İyi bilmek zorundayız ki, fitne sadece çıkaranda kalmaz, insanlara sirayet ederek toplumu perişan eder. Birlik ve dayanışma bağlarını tahrip eden en korkunç felâket fitnedir. Toplumun birlik ve düzenini bozmak, topluluktan ayrılmak dinimizce büyük suçlardan sayılmıştır. Hz. Peygamber (a.s.) Efendimiz, “Her kim itaatten çıkar, topluluktan ayrılır da bu hâl üzere ölürse, cahiliyet ölümüyle ölmüş olur” 41 buyurarak cemaat olmanın, birlikte hareket etmenin ne kadar önemli olduğunu bildirmişlerdir. Bu ilhamla rahmetli Mehmet Akif ne kadar veciz söylemiştir: “Girmeden tefrika bir millete düşman giremez Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.” Toplum olarak birlik ve beraberliğe her zamankinden daha muhtaç olduğumuz bu zamanda fitne ve ayrılıklardan ateşten kaçarcasına kaçmak, kardeşlik hukuku neyi gerektiriyorsa onu yapmak zorundayız. Hiç vakit kaybetmeden 37 Hucurât suresi ayet-10. Hucurât suresi ayet-10. 38 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/400; Taberânî, el-Mu‘cemu’l-Kebîr, 6/161; Hatîb, Târîhu Bağdât, 11/376. 39 Müslim, Birr, 67 ; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/271, 276; Tebrizî, Mişkât, nr. 4954; Ebu Nuaym, Hılyetü’l-Evliyâ, 4/126. 40 Enfâl suresi ayet-46. Enfâl suresi ayet-46. 41 Müslim, İmâret, 53 ; Nesâî, Tahrim, 28; İbn Mâce, Fiten, 7 ; bkz: Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 1/275-297; Ebû Ya‘lâ, el-Müsned, 4/235 (nr. 2347). Cemaat Hukuku - 6-7-8 Mayıs 2016 9 www.kalpehli.com topyekûn kardeşçe yaşamaya çalışmalıyız. Aksi takdirde dağılmış bir tesbih gibi saçılır ve kaybolur gideriz. Bu millet ayrılıktan çok ızdıraplar çekti, büyük acılar yaşadı, bunu unutmamalıyız. 42 Her kalabalık cemaat değildir Her topluluğa cemaat denmez. İçinde sevgi ve muhabbetin olmadığı, maddi menfaat uğruna bir araya gelen topluluklara "kalabalık" denir. Futbol stadyumunu dolduran insanlar kalabalıktır; bir gemide, toplu taşıma aracında giden, çarşıda sokakta dolaşan insanlar kalabalıktır. Öyle ki kalabalıkta birinin başına bir şey gelse insanlar seyreder, yardım elini uzatmazlar. Sokakta dayak yiyen birinin çevresinde yardım etmeyi aklından geçirmeyen insanların varlığı, o kişilerin cemaat ruhundan uzak olunduğunu gösterir. Hiçbiri yardım etmez, çünkü cemaat değil kalabalıktır. Sevinci ve üzüntüyü paylaşmayan topluluk kalabalık olmaktan öteye geçmez. Hastalarına geçmiş olsun demeyen, üzüntüsünü ve sevincini paylaşmayan toplumlarda bereket olmaz. Bizler de aynı caminin cemaati, aynı sohbet yerinin fertleri olarak birbirimizi muhabbet ve sevgi ile kucaklamalıyız. Kulluk sadece camide namaz kılmak, sohbet yerinde zikir yapmaktan ibaret değildir. Buna ilaveten hayatı paylaşmaktır. İnsanların kendi kabuğuna çekildiği, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın dediği bu zamanda, bilinçli bir cemaat ile benlik kabuğu kırılacaktır. İslâm cemaat dinidir. Cuma namazının kabulü için cemaat şarttır. Bayram namazı kılınabilmesi için cemaat gereklidir. Cemaatle kılınan namaz tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir. Cemaat olmak da ancak muhabbetle mümkündür.43 Allah Yolunda Bir İmama Tabi Olmak Cemaat topluluktur. Topluluk olunca, idare edenlerin olması da kaçınılmazdır. “Ulu’l-emr” diye de vasıflandırılan bu toplum idarecisine itaat, Cenab-ı Hakk’ın bir emridir. Allah rızasını talep eden her müminin en önemli vazifesi, kendi nefsinin keyfine değil, tabi olduğu imama, yani ulu’lemre uymaktır. Bu konuda Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Allah ‘a itaat edin, Peygamber’e ve sizden olan ulu’l-emre de itaat edin.” 44 Fahr-i Cihan (a.s.) Efendimiz de ulu’l-emre itaatin ölçü ve çerçevesini şöyle belirlemiştir: “Müslüman’ın, başındaki imama (ulu’l-emr) hoşuna giden ve gitmeyen her hususta itaat etmesi gerekir. Ancak emredilen masiyet (Allah’a isyan) ise, o zaman durum değişir. Bu durumda (hiç kimse) dinlenmez ve itaat edilmez”45 “Hiç şüphesiz bana itaat etmeniz, Allah’a itaattir. Başımızdaki (benim vekilim, emirim olan) imamlarınıza itaat etmeniz de bana itaat olmaktadır.”46 Allah yolunda tabi olunan imama, verilen emir ve yapılan tavsiye hak olduktan sonra, acı-tatlı her durumda itaat edilmelidir. Verilen bir emrin nefse hoş gelmemesi onun haksız olduğunu göstermez ve şahsi çıkarların zedelenmesi isyanı gerektirmez. Allah için yapılan bir işte nefsin keyfi amir olamaz, olursa o iş hak olmaz. 42 43 44 45 46 Hayat Dengemiz, S.Muhammed Saki Erol, Semerkand Yayınları. Muhabbet Peteği, S. Mübarek Erol, Semerkand Yayınları, sf.25. Nisâ suresi ayet-59. Nisâ suresi ayet-59. Buhârî, Ahkâm, 4, Cihâd, 108; Müslim, İmâret, 38 ; Tirmizî, Cihâd, 29 ; Ebû Dâvûd, Cihad, 86 ; Nesâî, Bey’at, 34. Buhârî, Ahkâm, 1; Cihad, 109; Müslim, İmâret, 33 ; Nesâî, Bey’at, 27. 10 Cemaat Hukuku - 6-7-8 Mayıs 2016 www.kalpehli.com Hz. Peygamber (a.s.) Efendimiz, “Kim başındaki imamdan hoşlanmadığı bir şey görürse, sabretsin (hemen cemaatten ayrılmasın). Çünkü kim hak üzere giden cemaatten bir karış ayrılırsa cahiliye ölümüyle ölür” 47 ikazıyla, müminin hak üzere bulunduğu müddetçe cemaatten ayrılmaması ve ulu’l-emre itaat etmesi gerektiğini belirtmiştir. 48 Rabbim bizleri takva üzere bulunan, müslümanca yaşayıp müslüman olarak ölen, Kur’an’a ve Habibinin Sünnetine sımsıkı sarılan ve bu uğurda birlikte hareket eden sadık kullarından eylesin. Rabbim bizleri sadık ve salih kullarından ayırmasın. Amin… ِي ْ ِد ْع َو َانِأ َّ ََِاْلَ ْم حد َ َوآخحر َ ِِل َِربِالْ َعالَم 47 Müslim. İmâret, 13; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 1/275, 297; Ebû Ya‘lâ, el-Müsned, 4/235 (nr. 347). 48 Hayat Dengemiz, S.Muhammed Saki Erol, Semerkand Yayınları.