2.1. II. DÜNYA SAVAŞI – ULUSLARARASI EKONOMİK KURULUŞLARIN DOĞUŞU Dünya ekonomileri I. Dünya Savaşı’na kadar Polanyi’nin ifadesiyle bir Altın Çağ yaşamışlar, Altın Standardıyla koşut giden bu çağ neredeyse sorunsuz işlemiştir. Ancak dünyanın ilk olarak gördüğü Dünya Savaşı, uluslararası ekonomik sistemin sonunu getirmiştir. I. Dünya Savaşı sonrasında, ülkelerin birbirlerine karşı duydukları güvensizlikler ticaret sistemini olumsuz etkilemiş, 1929–1932 yılları arasında ABD o güne kadar yaşadığı en büyük ekonomik kriz ile yani Büyük Bunalım’la “Great Depression” karşılaşmıştır. Ülkelerin, dış ticareti bağımlılık ve zayıflık yaratan bir sistem olarak görmeleri sonucunda uluslararası ticaret ve güven azalmış, dünya refahı düşmüştür. O güne kadar uygulanan liberal politikaların ve Neo Klasik ekonomi doktrininin sonu olan Keynesyen ekonomiye geçiş ile beraber, devletlerin ekonomileri kontrol etme istekleri süreci daha da hızlandırmıştır. Yaşanan Büyük Bunalım’ın da etkisiyle, ülke ekonomilerini düzenleyecek kurumların varlığına gerek duyulmuştur. Ancak II. Dünya Savaşı’na kadar böyle bir eylem gerçekleştirilememiştir. Bu yıllarda dünya ticaretinin ana ekseni ABD ve Avrupa arasındadır. Her iki taraf da birbiriyle yaptığı ticaret sayesinde gelişmektedir. İki Dünya Savaşı arasındaki dönemde Avrupa’da üç ana ideolojik akım dikkat çekici hale gelmiştir. Bunlardan ilki İngilizlerin liderliğindeki Liberal Demokratik ideolojik akımdır. Bu akım güçlenmekle birlikte Avrupa’nın Batı’sında etkili olabilmiştir. Diğer yandan ulusalcı söylemler sonucunda Birleşik Avrupa fikri neredeyse unutulmuştur. İtalya ve Almanya, ulusalcılığı Faşizm boyutlarına çıkarmışlardır. Üçüncü güç ise Rusya’nın başını çektiği Bolşevizm’dir. İdeolojik aşırılıkların normalleştiği bu dönemde toplumlar son derece derin şekilde bölünmüşler, bu bölünme giderek derinleşerek tüm Avrupa’yı sarmıştır. 2.1.1. II. Dünya Savaşı – Savaş Ekonomisi I. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa iki ideolojinin birbirine karşı güç gösterisine tanık olmuştur. İlk ideoloji SSCB’nin başını çektiği komünizm, ikinci ideoloji ise Almanya’nın başını çektiği aşırı milliyetçilik – faşizmdir. pek çok ülke bu ikisi arasında bir seçim yapmış ya da yapmaya zorlanmıştır. Diğer yandan Almanya II. Dünya Savaşı’na komünizm tehdidini bitirmek üzere girmesine rağmen, Avrupa İmparatorluğu kurmayı hedefleyerek komünist olmayan ülkelere de saldırmış ve işgal etmiştir. Almanların yıldırım savaşı “blitzkreig” adını verdikleri sivillerin de bombalanmasını içeren taktikleri, birkaç gün gibi kısa sürelerde pek çok ülkenin Alman egemenliğini kabul etmesiyle sonuçlanmıştır. II. Dünya Savaşı, dünyanın günümüze kadar gördüğü en büyük savaş olma özelliğini taşımaktadır. Savaşın ana merkezi Kıta Avrupası ve Pasifik kıyıları olmuştur. Avrupa’daki savaş, Almanya ve Fransa arasında başlayarak tüm kıtayı içine almıştır. Ülkelerin sınırları, yönetim biçimleri değişmiş, insanlar aç kalmış, evlerini ve sevdiklerini kaybetmiş, büyük savaş büyük acıların nedeni olmuştur. Avrupa Kıtasında büyük bir yıkım yaşanmıştır. Üretken Avrupa sanayii neredeyse ortadan kalkmıştır. Bu noktada sanayi tesislerinin durumdan olumsuz etkilendiğini, bombaların hedefi olduğu, yıkıldığı vurgulanmaktadır. Ancak bir başka olgunun daha önemle vurgulanması gerekmektedir. Avrupa’da ve diğer yerlerde aktif olarak savaşı sürdüren taraflar, savaş ekonomisiyle tanışmışlardır. Dünyanın ve Avrupa’nın tarihinin kısacık da olsa bu oldu etrafında değerlendirilmesi oldukça önem taşımaktadır. Savaş ekonomisi, insan ihtiyaçlarını gözetmek yerine savaş makinesini ve orduyu beslemek hedefine yönelmiştir. Ne kadar iyi işleyen savaş makinesi üretilirse savaş meydanlarındaki başarı şansı o kadar artmaktadır. Daha fazla askeri daha etkin olarak ortadan kaldırabilmek en büyük hedeftir. ABD’nin kullandığı Atom Bombası durumun en büyük örneğidir, üstelik sivil asker ayrımı gözetmeden. II. Dünya Savaşı’nı diğer savaşlardan ayıran en kötü özelliği de bu olmuştur zaten ayrım gözetmeden yıkım. Savaş ekonomisini götürebilen ülkelerin güçlü bir ekonomiye sahip oldukları görülür. Burada güç kavramı insan ihtiyaçlarının sağlanmasına, enflasyonsuz büyüme ya da kalkınmaya veya işsizliğin azaltılmasına işaret etmez. Savaş makinelerinin geliştirilmesi ve üretilmesini vurgular. Savaşı, savaşarak ve üreterek yaşamış tüm ülkeler bugünün gelişmiş ve büyük ülkeleridir. ABD, Almanya, Fransa, Rusya, Japonya, Çin, İtalya ve İngiltere gibi. Durumun temel itici gücü, savaş sırasında çok önemli teknolojilerin yüksek hızla geliştirilmiş olmasıdır. Sayılan tüm ülkelerin bugün kendi otomotiv, uçak, gemi, nano teknoloji sanayileri bulunmaktadır. II. Dünya Savaşı’nı sona erdiren gelişme ABD’nin atom gücünü Japonya üzerinde kullanmasıdır. Tek bir bombanın yarattığı devasa tahribat, savaşa katılan ya da katılmayan tüm ülkeler açısından büyük bir korku yaratmıştır. İnsanoğlu kendi yarattığı bir gücün, atom gücünün korkusuyla, bu gücün kullanılmasını engelleyecek mekanizmaları oluşturmanın yolunu aramıştır. Çözüm siyaset ve siyasette istikrarın önemli arka planlarından olan ekonomide bulunmuştur. Çözüm mekanizmalarını incelemeden önce II. Dünya Savaşı ve sonuçlarının kısa bir şekilde hatırlanmasında yarar görmekteyiz. II. Dünya Savaşı sona erdiğinde, o zamanki adıyla Sovyetler Birliği, yanında savaştığı pek çok ülkeyi ikna ederek! Kapitalist Avrupa’ya karşı Sosyalist Doğu Bloku’nu oluşturmuştu. Durum, Soğuk Savaşın başlangıcıdır. Soğuk savaş, silahlanma harcamalarının arttığı, Doğu ve Batı Bloku arasında ticaretin durma noktasına geldiği bir yapılanmaya neden olmuştur. Bu koşullar altında ABD’nin de geri kalan Avrupa ülkelerini ikna etmesi gerekiyordu. ABD, II. Dünya Savaşı’na girmiş olmasına rağmen ülkesinde savaşı hissetmemiş tek ülkedir. Savaş Amerika Kıtası’na sıçramamıştır. Bu nedenle Amerikan Ekonomisi adeta savaştan güçlenerek çıkmıştır. II. Dünya Savaşı, başını ABD ve Sovyet Rusya’nın çektiği dünyayı, iki kutuplu bir yapıya dönüştürmüştür. Doğu Bloku, Rusya eksenli olarak örgütlenmiş, askeri örgütlenme doktrini olarak Varşova Paktı kurulmuş ve dev bir Komünist Ordu yaratılmıştır. Diğer yandan ekonomik örgütlenme açısından da COMECON kurulmuştur. Bu örgütlenmenin karşısında Barı Bloku yer almaktadır. NATO, Batı’nın Varşova Paktı’na karşı defansif refleksini oluşturmuş, daha sonra örgütlenecek Avrupa Ekonomik Topluluğu (AB) ise ilk planda COMECON’a rakip olarak yaratılmıştır. Savaş sonrasında diğer ülkelere ve Avrupa’ya göre zengin olan ABD, savaş bittikten sonra mal alacak üretici bulamama üretse bile satamama sorunu ile karşı karşıya kalmıştır. ABD, II. Dünya Savaşı’nın en önemli nedenlerinden birisi olarak; ekonomik yıpranma, kriz ve işsizliği yani genel olarak ekonomiyi görmüştür. ABD Dışişleri Bakanı Marshall, sorunu çözümlemek üzere bir plan hazırlamıştır. Plan, Sovyet Rusya etkisine girmemiş Avrupa ülkelerinin kalkındırılması ve yeniden inşası zerine yapılmıştır ve Marshall Planı olarak adlandırılmaktadır. Böylece ABD ürettiğini satabilecek, istediğini alabilecek bir piyasaya yani geleneksel pazarlarına tekrar kavuşabilecektir. Siyasi olarak Marshall Planı çok eleştirilere hedef olduysa da ekonomik açıdan etkileri güçlü olmuş ve Avrupa’yı çok çabuk geliştirebilmiştir. Bu gelişmenin altyapısı Avrupa ülkelerinde zaten bulunmaktaydı. Üretim teknolojisi yani üretim fonksiyonu bilinmekteydi savaştan dolayı üstyapı kaybedilmiş (binalar makine teçhizat), altyapı zarar görmüştü. Diğer yandan işgücü kalifiye ve savaşta oldukça kayıp vermesine rağmen yine de yeterliydi. Gelişebilmek için yalnızca finansal destek yeterli olacaktı. Marshall Planı bu amaca hizmet etmiş ve Avrupa’yı ayağa kaldırmıştır. Aynı durumu Türkiye için söyleyebilmek ise olası değildir. Marshall yardımları kanımızca Türk Ekonomisi’nin tarım eksenli büyümesine neden olmuş ve Türkiye’nin bağımlı, az üretken bir ülke haline gelmesiyle sonuçlanmıştır. Marshall Planı’nı, Bretton Woods Konferansları’nın devamı ya da tamamlayıcısı olarak görmek yanlış olmayacaktır. ABD ülke içinde aldığı kararlar yanında uluslararası alanda da ekonomik kurumsallaşmanın sağlanabilmesi için uğraşmıştır. Marshall Planı’nın uluslararası ayağını Bretton Woods Konferansları oluşturmaktadır. Bu nedenle II. Dünya Savaşı’ndan sonra 17 Temmuz – 2 Ağustos 1945 tarihleri arasında gerçekleştirilen ve siyasi alandaki düzenlemeleri sağlayan Potsdam Konferansı’nın, ekonomik alandaki izdüşümü Bretton Woods Konferansları olmuştur. Keynes’in ağırlığının hissedildiği toplantılar New Hampshire’ın Bretton Woods Kasabası’nda yapılmıştır. Keynes, iç ekonomileri yönlendiren bir merkez bankası gibi, uluslararası ekonomik sistemi yönlendiren bir uluslararası bankanın kurulmasını istemiş, böylece dünya ekonomik sisteminin olmazsa olmazı olan finansal istikrarın sağlanmasının kolaylaşacağını savunmuştur. Konferansta alınan kararlar doğrultusunda 1948 yılında uluslararası ekonomiyi düzenlemek ve 1930'ların yıkıcı koruma politikalarına geri dönmeyi engellemek için GATT görüşmeleri başlatılmış, ilerleyen yıllarda Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu kurulmuştur. Bretton Woods Konferansları’nın kazandırdığı IMF, IBRD (Dünya Bankası), GATT Görüşmeleri ve sonrasında kurulan Dünya Ticaret Örgütü (“World Trade Organization” WTO) gibi kurumlar aktif olarak dünya ekonomisine yön vermektedirler. Dünya, bugüne kadar görülmemiş bir ekonomik serbestleşme ve yakınlaşmaya tanık olmakta, küreselleşme süreci, Soğuk Savaş’ın sona erdiği 1990 yılından itibaren hızlanarak devam etmektedir. Sürecin sorunsuzca sürebilmesi için ülkelerüstü kuruluşların giderek güçlendirildiği görülmektedir. Küreselleşen Dünya’da, oyunun kurallarını belirleyecek kurumların varlığına olan gereksinim giderek artmakta, uluslararası kurumlar bu gereksinim doğrultusunda yeniden yapılandırılmaktadır. Dünya ticaretinin hızla artmasına ve finansal piyasaların derinleşmesine Büyük Genişleme adı verilmektedir. Büyük Genişleme’nin başladığı 1990’lar, dünya ekonomik yapısının değiştiği yıllardır. Uluslararası ekonomi, finans ya da ticareti yönlendirip, yaptırım gücüne sahip bulunan kurumlar, özellikle 1990’lardan itibaren Dünya konjonktüründe daha da etkili hale gelmiştir. Bu yıllar aynı zamanda küreselleşmenin kendisini iyice hissettirmeye başladığı yıllardır. 2.1.2. Uluslararası Ekonomik Kuruluşlara Duyulan Gereksinimin Nedenleri Soğuk Savaş Dönemi’nin sona erdiği günümüzde, sıcak savaşlar kısa sürmekte ancak “Karanlık Savaş”lar uzun süre devam etmektedir. Bu bağlamda Birleşmiş Milletler gibi siyasi ve sosyal alanda faaliyet gösterenler de dâhil olmak üzere uzlaştırıcı kurumlara atfedilen önem ve yüklenen görevler artmaktadır. Uluslararası kurumların varlığına olan gereksinimin nedenlerini şu ana başlıklar altında toplamak mümkündür; ✓ Doğu ve Batı Bloğu arasında soğuk savaş durumunun sona ermesi, Doğu ve Batı Blokları arasında soğuk savaşın bitmesi yani Berlin Duvarı’nın yıkılması ile beraber, bağımsızlıklarını kazanan pek çok ülke merkezi planlı ekonomiden ve sosyalist ekonomi düzeninden liberal ekonomi düzenine geçiş yapmıştır. Geçiş ekonomileri olarak adlandırılan “transation economies” bu ülke ekonomilerinin liberal sisteme entegrasyonunun sağlanabilmesi için pek çok kurumun ortaklaşa çalışmasına gereksinim duyulmuştur. IMF, AB ve GATT bu konuda destek vermişler ve düzenlemeler yapmışlardır. ✓ Küreselleşmenin ülkeler arasındaki ilişkileri daha yoğun hale getirmesi, Küreselleşme sonucunda artan farkındalık, ülkelerin birbirlerini daha yakından izlemesiyle sonuçlanmıştır. Bu nedenle ülkelerarasında daha çok ticari, siyasi ve sosyal ilişkiler kurulmuştur. Artan ilişkilere koşut olarak anlaşmazlıklar da artmıştır. Ülkelerarasında artan ilişkilerin olumlu yönlerinin arttırılması ve desteklenmesi, olumsuz yönlerinin ise önlenmesi ve giderilmesi gerekmektedir. Bu düzenlemeleri yapacak kurumlar uluslararası kurumlar olarak görülmektedir. ✓ Bölgesel entegrasyonların düzenlenmesi gerekliliği, Ülkelerin ticaretlerini geliştirmek ve refahlarını arttırabilmek amacıyla ekonomik örgütlenmelerin içinde yer aldıkları gözlenmektedir. Avrupa Birliği’nin kurulmasıyla beraber daha da ilgi çekici olan ekonomik entegrasyonların düzenlenmesi ayrı bir gerekliliktir. Bu tip entegrasyonların, entegrasyon dışında kalan üçüncü ülkelere zarar vermemesi için GATT, GATS, TRIPS ve WTO tarafından düzenlemeler yapılmaktadır. ✓ Dış ticaret genişlemesi, Ülke ekonomilerinin büyümeleri ve gelişmeleri nedeniyle dış ticaretleri de artmaktadır. Artan dış ticaret hacminin düzenlenmesi ve ticari anlaşmazlıkların çözümlenmesi gerekmektedir. Ayrıca dış ticaret ortak kurallar çerçevesinde yapılmalıdır. Bu amaçla özellikle WTO ve ICC “Intenational Chamber of Commerce” ortaklaşa çalışmalar yapmaktadırlar. ✓ Hayat standardının yükseltilmesi, Hayat standardının yükselmesi yalnızca ekonomik refahın değil aynı zamanda sosyal standartların da arttırılması anlamına gelmektedir. İnsan yani birey uzun yıllar Kral ya da İmparatora karşı hakkını alabilmek üzere uğraşmış, son yıllarda birey hakları tüm düzenlemelerin odağı haline gelmiştir. Bu hakların korunması, genişletilmesi ve tüm ülkelere yayılabilmesi için Birleşmiş Milletler başta olmak üzere pek çok sivil toplum örgütü de çalışmaktadır. ✓ Savaşların ve her türlü uluslararası anlaşmazlıkların engellenmesi düşüncesi. Dünya savaşları, insanlara savaşın ne demek olduğunu bir kez daha hatırlatmıştır. Avrupa, iç savaşlar sayılmazsa tarihinin en uzun barışını yaşamaktadır ve refahı artmıştır. Savaş maliyetlerinin ortadan kaldırılabilmesi, savaşların önlenebilmesiyle olanaklıdır. Savaş, kaybedecek fazla şeyi olmayanların ya da kazancı kaybına göre çok yüksek olanların göze alabildiği bir gerçekliktir. Savaş olasılığını ortadan kaldırmaya aday en önemli değişkenler, hayat standardının yükselmesi ve refahın artmasıdır. Avrupa’nın entegrasyonu durumun en önemli örneğini oluşturmaktadır. Uluslararası kurumların, ülkeleri birbirine yaklaştıran ve sorunu çıkmadan önlemeye yönelik refleksleri dünyanın eskisine göre daha barışçıl ve uzlaşmacı bir yapıya kavuşmasını sağlamaktadır. Bu koşullar altında uluslararası kurumlar, üye ülkelerin ortak kararlarıyla güçlenmiş, kurumlar güçlendikçe daha fazla ülke bu kurumlara üye olmuştur. Bu kurumlar, küresel iletişim olanaklarının kullanılması, hükümetlerin ve sivil toplum kuruluşlarının desteği ile birlikte siyasi, sosyal ve ekonomik alanda daha etkili hale gelmiştir. 2.1.3. Uluslararası Kurumların Genel Özellikleri Uluslararası kurumların birbirlerinden farklı örgütlenmeleri ve yapıları bulunmaktadır. Ayrıca bu örgütlerin yöneldikleri amaçlar da farklılık göstermektedir. Bu koşullar altında sözü edilen kurumların mutlak anlamda olmasa da genel özellikleri şu şekilde belirtilebilir; Kurucu Anlaşma: Her ülkelerüstü kurumun, kurucuları tarafından düzenlenmiş ve üye ülkeleri tarafından kabul edilmiş bir Kurucu Anlaşması bulunmaktadır. Bu anlaşma kuruluşun amacını, kapsamını, yetkilerini, organlarını ve hedeflerini belirlemektedir. Örneğin Roma Antlaşması, Avrupa Birliği’nin temellerini hazırlamış, Maastricht Antlaşması gibi ek anlaşmalarla gereken alanlarda yeni düzenlemeler yapılmış ve Birlik kurumsallaşmıştır. Uluslararası Konferanslar: Ülkelerüstü kurumların en yetkili organları genellikle konferanslar yardımıyla toplanmaktadır. Bu konferanslar üye ülkelerin en yetkili temsilcilerinin ve/veya üye olmayan ülkelerin gözlemcilerinin (genelde bakan ya da başkanları) katılımıyla gerçekleştirilmektedir. Konferanslar, ülkelerüstü kurumların üst karar alma organlarıdır. Bu tip kurumların tıpkı Birleşmiş Milletlerde olduğu gibi, çoğu zaman bir genel sekreteri ve sekretaryası olduğu da bilinmektedir. Genel sekreterlik ülkelerüstü kurumları temsil yetkisine sahip olan organdır. Kurumu temsile yetkili kişi ya da kişiler ise Genel Sekreter olarak adlandırılmaktadır. Üyelik - Gözlemcilik: Uluslararası kurumlar üyeler yardımıyla işlerlik kazanırlar. Üyeler genellikle ülkelerin tüzel kişilikleri olarak karşımıza çıkar ve kurumda gerçek kişi olan delegeler tarafından temsil edilirler. Bu noktada üyelerin pozisyonları çeşitlilik gösterebilir; ➢ Eşit Üyeler; üyelerin oy haklarının birbiriyle eş – eşit olduğu durumdur. ➢ Üstün Üyeler; üyelerin veto kullanma yetkileri bulunmakta, üyenin rızası olmadan karar alınamamaktadır. Birleşmiş Milletler Daimi Konseyi üyeleri üstün üyelik vasıflarını taşımaktadırlar. ➢ Fazla Oy Hakkı Olan Üyeler; Uluslararası örgütlerin bazılarında, genellikle kurucu ülkelerin daha fazla oy hakkı bulunmaktadır. Oy hakkı nüfus (Avrupa Birliği Parlamentosu), katkı payı (IMF), orantısal güç (NATO) gibi kavramlara göre değişebilmektedir. ➢ Gözlemci Üyelik; Oy hakkı sağlamayan ancak kurumun işleyişini algılamak ya da kuruma uzak kalmamak açısından kurum içinde katılıma olanak tanıyan üyelik türüdür. Kapsam: Kurumun faaliyet alanının sınırları, çoğu zaman kurucu anlaşmayla belirlenmiş kapsam dâhilinde belirlenmektedir. Bu bağlamda kapsam, bir konuda uzmanlaşmak yönünde belirlenebileceği gibi pek çok alan da kapsam altına alınabilmektedir. Kurumun işleyişi sırasında kurumsallaşma düzeyi arttıkça kapsam çoğu kez genişlemektedir. Organizasyon Yapısı – Organlar: Kurumsal işleyişi sağlayan, kurumun çeşitli birimleridir. Birimler ya da organlar, kurumun kapsamına göre şekillenmektedir. Kurum büyüdükçe ek birimlerin de kuruldukları ve genişledikleri gözlenmektedir. Örneğin Avrupa Birliği Komisyonu otuz beş bin çalışanı olan bir organdır. Üyelik Yükümlülükleri: Üyeler örgütün yürütülmesini sağlayacak katkıları sağlamakla yükümlüdürler. İnsan gücü sağlama, maddi destek, üyelik aidatı yatırma ya da siyasi temsil anlamında maddi – manevi katkılar, kurumsal işleyişini sürekliliği için olmazsa olmaz koşulları oluşturmaktadır. Dünya üzerinde yer alan tüm ülkelerin herhangi bir ülkelerüstü kurumun üyesi oldukları ve bu kurumların kurallarını az veya çok kabullenerek uydukları bilinmektedir. Ekonomik alanda ve entegrasyonlar üstünde etkili kurumlar GATT süreciyle birlikte oluşmaya başlamıştır*. 2.2.ULUSLARARASI EKONOMİK KURULUŞLAR Uluslararası ekonomik kuruluşlar genel olarak ülkelerarasında artan dış ticaret hacminin düzenlenmesi, uyuşmazlıkların çözülmesi, makroekonomik dengesizliklerin giderilmesi ve finansal sistemin eşgüdümü için çalışmaktadırlar. Bu noktada uluslararası ekonomik bir “kuruluş” olmasa da, uluslararası kuruluşları incelemeye GATT, GATS ve TRIPS görüşmelerinden başlanması uygun olacaktır. 2.2.1. Dış Ticareti Serbestleştiren Görüşmeler ve Anlaşmalar Dış ticaretin yasal olan her alanda serbestleştirilebilmesi için ülkeler arasında görüşmeler yapılarak anlaşmalar imzalanmaktadır. Bu anlaşmaların bazıları geniş katılımla yapılmakta ve dünya ticaretinin daha şeffaf, kolay ve adil yapılmasını sağlamaktadır. Bu görüşmeler üç alanda yoğunlaşmaktadır. Mal, hizmetler ve fikri mülkiyet hakları üzerinde yoğunlaşan anlaşmalar sırasıyla GATT, GATS, TRIPS olarak adlandırılmaktadır. Sözü edilen üç anlaşma grubu aynı zamanda Dünya Ticaret Örgütü’nün teknik altyapısını da oluşturmaktadır. 2.2.1.1.GATT Tarifeler (gümrük vergisi oranları) ve Ticaret Üzerine Genel Anlaşmalar yani GATT (“General Agreement On Tariffs and Trade”), ülkelerin ekonomik amaçlarını gerçekleştirmek üzere kuracakları entegrasyonları ve dünya ticaretini düzenlemek amacıyla kurumsallaştırılmıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dış ticaret oldukça azalmış, ülkeler sanayilerini korumak üzere ekonomilerini dış ticarete kapatmışlar, azalan dış ticaret hacmi ülkelerin refah düzeylerinin düşmesine neden olmuştur. Bu şartlar altında 1–22 Haziran 1944 tarihleri arasında 45 ülkeden 730 temsilci ile New Hampshire’ın Bretton Woods bölgesinde gerçekleştirilen Konferans, GATT Turları’nın altyapısını hazırlamıştır. İlk kararlar 30 Ekim 1947’de imzalanarak 10 Ocak 1948’de işlerlik kazanmıştır. Türkiye, GATT sürecine resmi olarak 1953 yılından itibaren ortak olmuştur. GATT Konferanslarında alınan kararlar günümüzde de dış ticaretin çerçevesini oluşturmaktadır. GATT görüşmelerinde alınan kararlar, dış ticaret yapıp, görüşmelere taraf olan ülkeler tarafından yön gösterici düzenlemeler ve kurallar olarak kabul edilmiştir. GATT sürecinin algılanabilmesi için öncelikle GATT turlarının ve kurallarının incelenmesi yerinde olacaktır. 2.2.1.1.1. GATT Turları Ülkelerin refahlarının arttırılmasının anahtarının, dış ticaretten geçtiğini vurgulayan liberal anlayış GATT sürecini yaratmıştır. Serbest ticarete dayanan bir dünya ekonomisinin oluşturulabilmesi için kurallar konulmuş, bu kuralların işlerliğinin sağlanmasına çalışılmıştır. Ayrıca, uluslararası alanda önemli hale gelen ekonomik entegrasyonların işleyişleri, kuruluşları ve üçüncü ülkeler karşısındaki durumları GATT tarafından düzenlenmiştir. Bu nedenle ekonomik entegrasyonların gerçekleştirilmesinde GATT görüşmeleri ve anlaşmaları yol gösterici ve bir ölçüde bağlayıcı olmuştur. GATT görüşmeleri sonucunda imzalanan anlaşmalar GATT Kurallarını oluşturmaktadır. GATT kurallarının geliştirilmesinde GATT görüşmeleri belirleyici olmaktadır. Görüşmeler, yapıldıkları yerlerin adlarıyla anılmakta ve tur olarak adlandırılmaktadır. Turlar yapıldıkları yıllara ve konulara göre şu şekilde sıralanmaktadır; Yıl 19 Yer – Tur Cenevre 19 Annecy, 19 Torquay, 19 Cenevre 47 49 51 Konu Dünya ticaret hacminin %20’sini ilgilendiren 45.000 üründe, karşılıklı gümrük vergilerinde yapılan indirimler. GATT kurallarının geliştirilmesi 5.000 üründe yapılan karşılıklı gümrük vergisi indirimleri. Yeni 7.000 ürün grubunda yapılan karşılıklı gümrük vergisi indirimleri Gümrük vergisi indirimleri 55-56 19 60-62 Gümrük vergisi indirimleri Anti Damping ve GATT Pazarlık Kurallarının kabulü Avrupa Ekonomik Topluluğu ile ilgili düzenlemeler Gümrük vergisi indirimleri Dillon 19 64-67 19 73-79 Kennedy 19 86-93 Uruguay Tokyo 19 Gümrük vergisi indirimleri, ortalama %35 Damping ve Lisans Hakları ile anlaşmazlıkların çözüm sürecinin başlatılması Gümrük vergisi dışındaki engellerin düzenlenmesi Gümrük vergisi indirimleri Tarımsal ürünlerdeki korumanın kaldırılması görüşmeleri Hizmetler ticaretinin görüşme kapsamına alınması (GATS) Fikri Mülkiyet Haklarının kapsama alınması (TRIPS) WTO Kuruluşu 95 20 Doha 01Kaynak: WTO, Erişim; 02.09.2014. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında tarım ürünleri alanında pazarlıklar http://www.wto.org/english/thewto_e/whatis_e/tif_e/fact4_e.htm, GATT görüşmelerinde üzerinde uzlaşmaya varılan ve GATT Kuralları olarak adlandırılan bir dizi kural benimsenmiştir. Bu kurallar dış ticaret yanında ekonomik entegrasyonların oluşturulması ve sürdürülmesini de düzenlemektedir. 2.2.1.1.2. GATT Kuralları GATT kuralları, karşılıklılık ve ayrım yapmama ilkelerine dayanmaktadır. Karşılıklılık ya da mütekabiliyet, bir ülkenin diğerine karşı sağladığı kolaylıkların, diğer ülke tarafından da karşı tarafa uygulanmasını ifade etmektedir. Ayrım yapmama ya da fark gözetmeme ise bir GATT üyesinin diğer üyeye karşı sağladığı kolaylıkları, tüm üyelere fark gözetmeksizin sunması gerektiğini vurgulamaktadır. Ayrım yapmama kuralı, dış ticaret üzerinde yapılan tüm düzenlemelerden daha yararlı sonuçlar doğurmuştur. GATT kurallarının temelinde Liberal Ekonomik Doktrin yatmaktadır. Liberal Doktrine göre ülkelerin refahlarının geliştirilebilmesi için serbest dış ticarete yakın bir ekonomik ortam sağlanmalıdır. Dış ticaretin serbestleştirilmesinin ruhuna en uygun düzenlemeler gümrük vergileri ile yapılabilmektedir. Kotalar ya da diğer dış ticaret engelleri ise tüketici refahı üzerinde daha olumsuz etkiler yaratmaktadır. Kotalar ya da diğer görünmez engeller malın dış ticaretini belirsizleştirmekte, tüketicinin istediği mala ulaşıp ulaşamayacağı ya da ulaşabilse bile bu durumun sürdürülüp sürdürülemeyeceği önceden tahmin edilip bilinememektedir. Oysa tüketici, gümrük vergisine katlandığı sürece istediği mala ulaşabilmektedir. Örneğin, tüketicinin belirli bir markanın telefon, kulaklık, bilgisayar gibi entegre ürünlerini kullanması olanaklıdır. Bu seçim gümrük vergisini ödedikten sonra her zaman yapılabilir. Ancak tarife dışı (gümrük vergisi dışında kalan) engeller uygulandığında tüketicinin bu mallara ücreti karşılığında bile ulaşabilmesi mümkün olamamaktadır. Bu nedenle GATT sürecinde, dış ticaretin serbest olması asıl amaç olmakta ancak dış ticaret korunacaksa da temel koruma önlemi olarak gümrük vergisinin kullanılması istenmektedir. GATT kuralları, dört ana başlık altında toplanabilmektedir . ✓ Ülke içindeki piyasalar yalnızca gümrük vergileri yoluyla korunmalıdır. ✓ Gümrük vergileri düşürülmeli, gelecekteki artışlara karşı sınırlar konulmalıdır. ✓ En çok kayrılan ülke kuralı, diğer ülkelere de uygulanabilir hale getirilmelidir. ✓ Ulusal alanda üretilen ürün ile ithal edilen aynı cins ürün arasında fark yaratabilecek uygulamalar kaldırılmalıdır. 2.2.1.1.2.1.Kural I: Tarifeler Yoluyla Koruma Tarife (“tariff”), gümrük vergisi ile eş anlamda kullanılmaktadır. Gümrük vergisi malın değeri ya da türü üzerinden alınan bir vergi türüdür. Örneğin bir arabanın değeri 100.000 TL olsun. Eğer Ad Valorem yani değer esasına göre vergi alınması benimsenmişse ve örneğin %25’lik bir gümrük vergisi oranı belirlenmişse arabanın vergili olarak ülke içine giriş fiyatı 100.000 + 25.000 = 125.000 TL olacaktır. Eğer tür üzerinden alınan bir vergi kabul edilmişse Spesifik Gümrük Vergisi söz konusudur ve araba başına alınmaktadır. Bu durumda arabanın değerinin ne olduğu önemli değildir. Örneğin 500.000 TL’lik arabadan da 25.000 TL’lik arabadan da aynı vergi alınmaktadır. Türkiye daha adil bir vergi olan, ad valorem vergi esasını benimsemiştir. GATT’ın kuruluş amaçlarından olan serbest ticaretin gerçekleştirilebilmesi için ülkelerin dış âleme karşı uyguladıkları koruyucu önlemlerin belirli standartlara ulaştırılması gerekmektedir. GATT görüşmelerinde üzerinde uzlaşma sağlanan temel standart, gümrük vergisi olarak belirlenmiştir. Gümrük vergisi dış ticareti engellemekle beraber, diğer önlemlerle kıyaslandığında olumsuz etkileri daha az kalmaktadır. Serbest ticaretin sağlanabilmesi ya da ticaretin serbestleştirilebilmesi için, gümrük vergileri dışında kalan dış ticaret engelleri sınırlandırılmalıdır. GATT görüşmelerinde, dış ticarette uygulanabilecek tek engelin gümrük vergileri olması istenmektedir. Bu amaçla gümrük vergileri dışındaki koruyucu önlemlerin özellikle de miktar kısıtlamalarının yani kotaların kaldırılması hedeflenmektedir. Bu kurala rağmen, dış ticarete uygulanan görünmez engeller ya da gönüllü ihracat kısıtlamaları dış ticaretin bozulmasına ve sapmasına yol açmaktadır. Yeni korumacılık önlemleri denilebilecek bu düzenlemeler, gelişmiş ülkelerin baskıları sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu sapmaya özellikle pazarlık gücü yüksek olan ABD gibi ülkeler ve/veya AB gibi entegrasyonlar neden olmaktadır. Tarihsel perspektifte değerlendirildiğinde durumun nedenini II. Dünya Savaşı sırasında yaşanan talihsizlikler ve deneyimler oluşturmaktadır. Savaşa katılan ülkelerin insanları aç kalmışlardır. Diğer yandan savaş makinelerinin yapılmasında demir ve çeliğe ihtiyaç duyulmuştur. Bunlara ek olarak II. Dünya Savaşı sırasında orduları en çok zorlayan askere uygun kıyafet sağlayamamak olmuştur. Alman ordusu yazlık kıyafetlerle Rus topraklarında donarak gerilemiştir. Bütün bu gelişmeler savaş deneyimi yaşayan gelişmiş ülkelerin tarım, tekstil ve demir çelik alanlarındaki duyarlılıklarını arttırmıştır. Bu nedenle ilgili sektörlerini kaybetmemek amacıyla koruma altına almaya yönelmişlerdir. Durum günümüzde de devam etmektedir. Hatta tarım sektörü, Uruguay Turu’na kadar GATT düzenlemeleri dışında bırakılmıştır. Ancak, WTO üyesi ülkeler bu sektörlerde uyguladıkları gümrük vergisi dışındaki kısıtlamaları büyük oranda kaldırarak, daha şeffaf bir araç olan gümrük vergisini kullanmaya başlamışlardır. Aynı kapsamda 1 Ocak 2005 tarihinden itibaren tekstil ve hazır giyim ürünlerine uygulanan kısıtlamalar da (gümrük vergileri dışında) üye ülkeler tarafından kaldırılmıştır. Dış ticaretin gümrük vergisi ile korunması kuralının istisnalarından bir diğeri ülkelerin ödeme güçlüğüne girmeleridir. Herhangi bir ülkenin yüksek düzeyde ödemeler bilânçosu açığı vermesi durumunda bu ülkenin geçici olarak ithalatı yasaklayıcı önlemler almasına izin verilmektedir. Kuralın istisnaları arasında anti damping ve anti sübvansiyon uygulamaları gelmektedir. Bir ülke, bir başka ülkenin damping ya da sübvansiyon yaptığını ispatlayabilirse, ithal ettiği mala bu farkı giderecek kadar vergi uygulayabilmektedir. 2.2.1.1.2.2.Kural II: Tarifelerin Aşamalı Olarak İndirilmesi ve İndirilen Tarifenin Arttırılmaması GATT ya da Dünya Ticaret Örgütü’ne taraf olan ülkeler, aralarında uyguladıkları gümrük vergilerini aşamalı olarak indirmeyi taahhüt etmişlerdir. İndirilen gümrük vergisinin tekrar yükseltilmemesi temel kuraldır. Bu noktada farklı gümrük vergisi uygulayan ülkelerin, ekonomik entegrasyon kurmaları durumunda ne olacağı konusu tartışma konusu olmuştur. Gümrük birliklerinde ve daha ileri entegrasyonlarda, üye ülkelerin eş oran uygulamaları gerekmekte uygulanan bu tarifeye ise ortak gümrük tarifesi adı verilmektedir. Ekonomik entegrasyonlar kurulduktan sonra saptanacak ortak tarife, en düşük gümrük vergisi düzeyine sahip olan ülkeye göre belirlenmekte, böylece entegrasyon kurulduktan sonra tarifeler en düşük ülkenin gümrük tarifesi düzeyine çekilmektedir. Gümrük vergilerinin indirilmesi süreci, teorik olarak gümrük vergileri tüm dünyada sıfırlanıncaya kadar devam edecektir. 2.2.1.1.2.3.Kural III: En Çok Kayrılan Ülke Kuralı – GATT I. Madde En Çok Kayrılan Ülke Kuralı (“Most Favoured Nation Clause”) ülkeler arasında gerçekleştirilen ayrımcı uygulamaların kaldırılması esasına dayanmaktadır. Ülkelerarasında dış ticaretin bozulmasına ya da yön değiştirmesine neden olan uygulamalara ayrımcı uygulamalar denilmektedir. Ülkelerin dış ticaret yaparken ticaret ortakları arasında ayrımcılık yapmamaları (“non discrimination”), GATT’ın temel kuralları arasında yer almaktadır. Ülkeler sosyal, siyasi ya da ekonomik olarak yakın oldukları ülkelerle dış ticaret yaparlarken ayrıcalıklı uygulamalara gidebilirler. Örneğin Türkiye, Azerbaycan’dan mal alırken, diğer ülkelere uyguladığından daha düşük gümrük vergisi alabilir ya da bu ülkeden gelen malların kolaylıkla gümrük kapılarından geçmesini sağlayabilir. Diğer yandan Çin’den gelen mallar uzun süre gümrük bölgelerinde bekletilebilir. Bunlar ayrımcı uygulamalardır ve dış ticaretin normal seyrinden sapmasına neden olmaktadır. En Çok Kayrılan Ülke Kuralı çerçevesinde, en çok kayrılan ülkelere tanınan ayrıcalıkların diğer ülkelere de tanınması amaçlanmaktadır. Örneğin herhangi bir ülkenin X ülkesine uyguladığı gümrük vergisi % 15, Y ülkesine uyguladığı % 20 ise, yüksek oran düşüğün seviyesine çekilmelidir. Ekonomik entegrasyonlar bu kuralın istisnasını oluşturmaktadır. Entegrasyona giden ülkelerin birbirlerine karşı serbest ticareti sağlayıp üçüncü ülkelere karşı korumacı önlemlere başvurmaları kabul edilmektedir. Yani entegrasyon bölgesi, tıpkı bir ülke ekonomisi gibi dışarıdan bakıldığında tek bir alan olarak görülmektedir. Bu kapsamda örneğin, AB’ye üye olan Almanya ve Fransa’nın birbirlerine uyguladıkları ayrıcalıkları Meksika’nın isteme hakkı bulunmamaktadır. GATT Anlaşması’nın XXIV’üncü maddesi ekonomik entegrasyonların kurulmasını, üçüncü ülkelerin çıkarlarının olumsuz etkilenmemesi koşuluna bağlamıştır. Ekonomik entegrasyona giden ülkelerin aralarında belirleyecekleri ortak gümrük tarifeleri, entegrasyon kurulmadan önce uygulanan ortalama düzeyin üstünde saptanmamalıdır. Bu koşulun mutlak anlamda bir sınır getirip getirmediği ve yasaklayıcı olup olmadığı ise tartışmalıdır. Uygulamada kuraldan sapmalar görülmüştür. 2.2.1.1.2.4.Kural IV: Ulusal İşlem Kuralı – GATT III. Madde Ulusal İşlem (“National Treatment”) Kuralı yerli ve yabancı mal arasında ayrım yapmamayı ifade etmektedir. İthal edilen ürün, gümrük vergisi ödenerek gümrük kapılarından giriş yaptıktan sonra ülke içinde üretilen aynı cins ürünle eşit koşullarda pazarlanabilmeli, fark yaratabilecek uygulamalar kaldırılmalıdır. Ulusal alanda adil ticaret, (“fair trade”) sağlanmalıdır. Farklı orjinlere sahip ürünlerin ticareti, aynı rekabet kuralları çerçevesinde yapılmalı, rekabete aykırı uygulamalara son verilmelidir. GATT kuralları, Dünya Ticaret Örgütü’ne üye ülkeler açısından bağlayıcı hukuk kuralları niteliğindedir. Bu kurallar sayesinde üye ülkelerin refahlarının arttığı görülmektedir. Teori bölümünde de ele alınacağı gibi, gümrük vergilerinde sağlanan indirimler ve özellikle büyük ülkelerin bu alandaki düzenlemeleri sayesinde hem toplam dış ticaretin hem de dünya ekonomisinin büyümesi hızlanmıştır. GATT kurallarının takibi, yönlendirilmesi ve yeni kuralların konulabilmesi için Dünya Ticaret Örgütü kurulmuş ve yetkilendirilmiştir. 2.2.1.1.3.GATT Süreci GATT, uluslararası ticaret sisteminin belirli kurallar içinde işletilmesi, geliştirilmesi ve ortaya çıkan sorunların giderilmesi düşüncesiyle hayata geçirilen uluslararası görüşmeler ve anlaşmalar sürecidir. Süreç işlemekte, WTO çatısı altında daha da kurumsallaşmış olarak yürümektedir. İlk görüşmeler ağırlıklı olarak gelişmiş ülkeler arasında geçmiş olsa da, günümüzde gelişmekte olan ülkelerin ağırlıkları da hissedilmektedir. GATT kurallarının etkili olmasında dört önemli gelişme etkili olmuştur; ✓ Uluslararası ticaret ve yatırımların miktar ve bileşiminde oluşan artış, ✓ Bölgesel ekonomik entegrasyonların artışı ve güçlenmesi, ✓ Büyük küresel firmaların birleşmesi, çok uluslu şirketlerin güçlenmesi, ✓ Çeşitli ve çok sayıda uluslararası politika düzenlemelerinin yapılması. GATT görüşmeleri ile gelişmiş ve/veya gelişmekte olan ülkelerin; aralarında entegrasyon kurmalarına, dünya ticaretinde kendi görüşlerini dile getirebilmelerine ve UNCTAD toplantılarından sonra özel ayrıcalıklar içeren ticaret anlaşmaları yapabilmelerine olanak sağlanmıştır. Böylece gelişmiş ülkeler, dış ticarette karşılıklılık (mütekabiliyet) esası gözetilmeksizin gelişmekte olan ülkeler lehine ticari uygulamalar yapmışlardır. Genel Preferanslar Sistemi olarak adlandırılan gümrük vergisi cetvelleri sayesinde, gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelerden aldıkları mallara daha düşük gümrük vergileri uygulama olanağı bulmuşlardır. Bu durum En Çok Kayrılan Ülke Kuralı’nın istisnasını oluşturmaktadır. Ayrıca son turlarda, gelişmekte olan ülkelerin karar alma mekanizmasındaki ağırlıkları artmış, Uruguay Konferansı ile bu ülkelere tanınan ayrıcalıklar devam etmiştir. Gümrük vergilerinin indirildiği 1950 -1960 döneminden petrol krizlerine kadar, tüm dünyada dış ticaret ve ekonomik refah yükselmiştir. Kennedy ve Dillon Turlarının etkileriyle gümrük vergileri oransal olarak oldukça azalmış, dünya ticaret hacmi yükselmiştir. Dünya ticaretinin artmasında AET’nin de önemli etkisi olmuştur. 1973 petrol krizine kadar gelişmiş ülkelerin ortalama ihracat artışları %9 düzeyindedir ve yıllık GSYİH artışlarını (%4-8) geçmiştir. Bu yıllarda gelişmiş olan ülkelerin, gelişmekte olan ülke piyasalarından yaptıkları ithalat da %8’e yakın artmıştır. Yani dengeli ve hızlı bir dış ticaret genişlemesi görülmüştür. Özellikle, gelişmiş ülkelerin ana ihracat malları olan imalat sanayi ürünleri ticareti %18’e yakın bir gelişmeyle beklentilerin üzerinde yükselmiştir. Bu bağlamda Asya Kaplanları olarak adlandırılan ve imalat sanayi üretimine geçebilen Kore, Singapur, Tayvan gibi ülkeler hızla gelişmişlerdir. Diğer yandan gelişmekte olan ülkelerin dış ticaretlerindeki (kendilerine göre) hızlı ve daha önceden yaşanmamış bu artış trendi, gelişmekte olan ülkeleri enerjiye daha da bağımlı hale getirmiştir. Bu durumun sancısı 1973 yılından itibaren 1980’lerin ortasına kadar acı bir şekilde çekilecektir. Petrol Krizleri, dünyanın ekonomik dengelerini altüst etmiştir. Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatı’nın (OPEC) petrol ihracatını kısarak, petrol fiyatlarını dört kata yakın arttırması sonucunda özellikle gelişmekte olan ülkeler durumdan olumsuz etkilenmişlerdir. Dünya, enflasyon ve durgunluğu ilk kez deneyimlemiş, stagflasyonla tanışmıştır. Üretim maliyetlerinde oluşan artış nedeniyle ülkelerin toplam arz eğrileri sola kayarak azalmış, işsizlik ve deflasyonist açıkla (üretim açığıyla) birleşen enflasyon yaşanmıştır. Bu duruma ilk tepki, gelişmiş ülkelerden gelmiş ve tekrar dış ticaret engellerine başvurma gereksinimi duyulmuştur. Gelişmiş ülkelerin aldıkları önlemler, gelişmekte olan ülkeleri daha da olumsuz etkileyerek üzerlerindeki ekonomik yükü daha da ağırlaştırmıştır. Aynı dönemde ödemeler bilançosu açık veren ülkeler, dış ticaretlerini kısıtlama yönünde önlemler almışlardır. Bu önlemlerin GATT kuralları ile bağdaşmayacağı açıktır. Bu nedenle GATT kurallarını by-pass eden önlemler geliştirilmiştir. Bunların en bilinenleri gönüllü ihracat kısıtlamalarıdır. Gelişmiş ülkeler siyasi ve ekonomik güçlerini kullanarak, gelişmekte olan ülkeleri kendilerine ihracat yapmaktan gönüllü! olarak vazgeçirmişlerdir. Durumdan en çok ve en olumsuz etkilenenler tekstil ve tarım ihracatçısı olan Türkiye gibi ülkeler olmuştur. Diğer yandan ABD başta olmak üzere pek çok gelişmiş ülke çıkardıkları yasalarla GATT Kurallarından kurtulma yolunu aramışlardır. Bu ülkeler adil olmayan ticaret gibi sübjektif bir kavram yaratarak dış ticareti engelleme yoluna sapmışlardır. Özellikle ABD ve AB, adil olmayan ticaret kavramı altında rekabet yasaları ile pek çok ülkeden yapılan ticareti günümüzde de durdurmaya çalışmaktadırlar. Durum literatürde yasal korumacılık “legal protectionism” olarak adlandırılmaktadır. Yasal korumacılığa ek olarak, gelişmiş ülkeler 1970’lerin ortalarına doğru, ekonomik refahtaki azalmayı önlemek üzere, gelişmiş ülkelerle yaptıkları ticareti korumaya karar vermişler, tarım ve tekstil sektörlerini gümrük vergisi dışı önlemlerle korumaya yönelmişlerdir. Bu koruma akımları Yeni Korumacılık “New Protectionism” olarak adlandırılmıştır. Bu engeller nedeniyle daralan dünya ticaret hacmi ve devlet müdahaleleri Tokyo Turu’nun gündemini oluşturmuş, 1973–79 yılları arasında yapılan görüşmelerde, uluslararası ticaret sisteminin reformuna yönelik ilk girişim sonuçlandırılmıştır. İhracat sübvansiyonları, kamu alımları ve tarife dışı engellerin belirli kurallara bağlanabilmesi için çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmaların sonuçları 1980’li yılların ortalarında alınmış ve dünya ticaret hacmi önemli ölçüde artmıştır. Ancak yine bu yıllarda özellikle gelişmiş ülkelerin değişik korumacılık önlemlerine başvurdukları gözlenmiştir. Gelişen teknolojilerin dünya çapında düzenlenmesi ve korunması gereği, artan korumacılık önlemleri ve GATT kurallarının geniş ölçüde çiğnenmesi nedeniyle yeni bir görüşmeye gerek duyulmuş, 1986 yılında Uruguay’da yeni bir Tura başlanmıştır. Uruguay Konferansı 105 üye ülkenin katılımıyla 1986 yılının Eylül ayında başlamıştır. Anlaşmaya varılması için dört yıllık süre sınırı konulmuş ancak görüşmelerin uzamasıyla, Uruguay Konferansı pazarlıkları 1993 yılının Aralık ayında Cenevre'de tamamlanabilmiştir. Serbest ticaretin sağlanması görüşmelerin en önemli hedefi olduğundan, görüşmelerde özellikle ABD ve AB etkin olarak yer almıştır. Endüstriyel alanlarda tam bir serbestliğin savunulduğu Uruguay Turu’nda tarım gibi geleneksel ürünler açısından korumacı önlemlerin alınabileceği kararlaştırılmış, devletlerin bu alanlarda verdikleri sübvansiyonlar yerinde görülmüştür. Uruguay Turu’na hizmetler sektörü de dâhil edilmiştir. Uruguay Konferansı’nın GATT Turları içinde özel bir yeri bulunmaktadır. Bu Tur’dan başlayarak, özellikle tekstil ve tarım alanında gelişmekte olan ülkelere uygulanan kotaların aşamalı olarak kaldırılmasına karar verilmiştir. Hizmetler sektörü ve fikri mülkiyet haklarında iyileştirmeler sağlanmıştır. Pazarlık gücü yüksek olan gelişmiş ülkelerin, üçüncü ülkelere uyguladıkları ve dış ticareti bozucu etkiler yaratan Gönüllü İhracat Kısıtlamaları’nın (“Voluntary Export Restraints” VER) azaltılması konusunda anlaşılmıştır. Ayrıca bu Tur ile Dünya Ticaret Örgütü (“World Trade Organization” WTO) hayata geçirilmiştir. 2.2.1.2.GATS GATS Anlaşmaları ya da görüşmeleri, dünya ticaretinde önemli yeri olan hizmetler sektörünü kapsamaktadır. GATS, Hizmetler Ticareti Üzerine Genel Anlaşmalar “General Agreements on Trade in Services” olarak adlandırılmaktadır. GATS görüşmelerine WTO kurulduktan sonra başlanmış ve WTO üyesi tüm üyeler görüşmelere katılmışlardır. Görüşmelerde öncelikle hangi alanların hizmet sektörü olduğu belirlenmiştir. Buna göre hizmetin sağlanması açısından dört ana kategori belirlenmiştir. Bu kategori içinde yer alan hizmet ticareti GATS düzenlemeleri kapsamına girmektedir. Tablo 1:GATS Anlaşmalarının Kapsamı Durum 1.Sınır ötesine hizmet arzı ya da hareketi “Cross Border Supply” 2.Sınır ötesinden hizmet alımı, tüketicinin diğer ülkeye gitmesi “Consumption Abroad” Kriter Ülkeye, bir başka üye ülkeden hizmet sağlanması (Almanya’dan Türkiye’ye yapılan turizm taşıması gibi hizmet alımı Türkiye’de) Ülkeye bir başka üye ülkenin hizmet sağlaması, (Almanya’da bir Türk Turiste hizmet sağlanması gibi, hizmet alımı Almanya’da) Ülke içinde yabancı bir sağlayıcının 3.Ülke içi hizmet tesis kurarak, ticari amaçlarla, hizmet arz alımı (tüzel kişi) etmesi. “Commercial (Alman bir turizm firmasının Presence” Türkiye içinde tesis kurarak hizmet sağlaması) Ülke içinde yabancı ülkeden gelen 4.Ülke içi hizmet gerçek kişi bir sağlayıcının ticari amaçla alımı (gerçek kişi) hizmet arz etmesi. “Presence of (Alman bir animatörün Türkiye’de Natural Persons” bir otelde çalışarak hizmet sağlaması) Sağlayıcı Hizmet sağlayıcısı, hizmet alıcısı üye ülkenin dışında bulunmaktadır Hizmet sağlayıcısı, hizmet alıcısı üye ülkenin içinde bulunmaktadır Kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/General_Agreement_on_Trade_in_Services#cite_note-2, Erişim:24.09.2014. Bu kategorilerden herhangi birinde yer alan hizmet ticareti faaliyeti GATS görüşmelerinin kapsamına girmektedir. Dikkatli incelendiğinde tüm hizmet faaliyetlerinin bu kategorilerden birine girdiği görülecektir. Ancak hükümlerin geçerli olabilmesi ve oluşan bir anlaşmazlığa WTO’nun müdahalesi, bu hizmetin sağlayıcısı ülkenin ve hizmeti sağlayan ülkenin WTO üyesi olması şartına bağlıdır. WTO üyesi olmayan ülkelerin arasındaki anlaşmazlıklar, WTO yardımıyla çözümlenememektedir. GATS ve TRIPS Anlaşmaları kapsamında oluşturulan kurallar da GATT kuralları ile paralellik göstermektedir ancak GATT kurallarından farklı olarak, GATS anlaşması öncesinde ülkelerin birbirlerine tanıdıkları istisnaların ne zaman bitirilmesi gerektiği konusu belirsizdir. GATS Anlaşmalarının “Stand Still” yani durumu koruyucu özelliği nedeniyle üye ülkeler geçmişte verdiği taahhütleri sürdürebilmektedirler. Yani diğer ülkeler geçmişte verilen taahhütler MFN kuralı çerçevesinde yorumlanmamaktadır. GATS Anlaşmaları üç ana bölümden oluşmaktadır. ✓ Tüm taraf ülkeleri ilgilendiren kurallar, ✓ Ülkelerin diğer ülkelere karşı üstlendikleri taahhüt listeleri (MFN istisnaları) ✓ Bazı hizmet sektörlerine ilişkin özel kurallar, 2.2.1.2.1.GATS Kuralları GATS kuralları yukarıda belirtilen tüm alanları kapsamak üzere geliştirilmiştir. Bu nedenle ilk kural Sınırsız-Toptan Kapsama Kuralı olarak belirlenmiştir. 2.2.1.2.1.1.Sınırsız Kapsama GATS anlaşmaları yukarıda belirlenen alanlarda yani uluslararası niteliği olan tüm hizmetlerde kapsama sağlamak üzere geliştirilmiştir. Sınırsız – Toptan Kapsama Kuralı “Total Coverage” telekomünikasyon, bankacılık, finansman, turizm gibi hizmetleri içermektedir. Bu alanlar; ✓ Sınır ötesine yapılan hizmet arzı ya da hareketlerini, ✓ Sınır ötesinden hizmet alımlarını, ✓ Gerçek ya da tüzel kişilerden ülke içinde alınan hizmetleri kapsamaktadır. WTO üyesi bir ülkeden yine WTO’ya üye bir başka ülkeye sağlanan hizmet ilk grubu oluşturmaktadır. Hizmet arzı ülke dışından ülke içine doğrudur. Türkiye’nin yurtdışındaki bir kuruluştan hizmet alımı bu grupta yer almaktadır. Almanya’daki turizm acentesinin Türkiye’ye turist grubu getirmesi gibi, yurtdışında faaliyet gösteren bir firma, ana ülkeye (incelenen ülkeye) hizmet ticareti yapmaktadır. Sınır ötesinden hizmet alımı durumunda, ana ülkedeki kişi ya da firma yurtdışına giderek ya da orada bulunduğu sırada hizmet sağlamaktadır. Türk bir turistin yurtdışındaki bir otelde konaklaması gibi, ana ülke bir başka ülkenin hizmet sağlayıcısından yurtdışında hizmet alımı yapmaktadır. Diğer bir grubu, ana ülkenin içindeki hizmetler sektöründe faaliyet gösteren yabancı firmalar ya da kişiler oluşturmaktadır. Yabancı ülke kökenli tüzel kişiler ana ülkede kurdukları şirket aracılığı ile hizmet arz etmektedirler. Bu durumda, genellikle ana şirket yurtdışındayken ana ülke içinde şube, temsilcilik ya da acente açılmaktadır. Gerçek kişiler ise yabancı olmalarına rağmen ülke içinde hizmet arz etmekte, geçimlerini sağlamaktadırlar. GATS Anlaşmaları on bir hizmet kategorisinde yürütülmektedir; 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. İletişim ve posta hizmetleri, İnşaat ve bağlantılı mühendislik hizmetleri Eğitim, Su iletimi, enerji ve atık su işleme, Çevre hizmetleri, Finansal ve Mali hizmetler, Sosyal hizmetler, sağlık, Turizm ve ulaştırma hizmetleri 9. Kültürel ve sportif hizmetler, 10. Kara, hava, deniz ve tüm diğer ulaşım hizmetleri ve 11. Diğer hizmet alanları. Bu alanlarda kategorize edilmiş hizmet alanlarının, tüm hizmet alanlarını kapsadığı düşünülmektedir. Ancak özellikle devlet çıkarlarını ya da regülasyonu gerektiren bazı alanlar kapsam dışında bırakılmıştır. Bu alanlar aşağıda yer almaktadır; 1. Göç ya da sığınmacılarla ilgili hizmetler, 2. Hükümet tarafından sağlanan, ticari olmayan kamu hizmetleri; 3. Para politikalarının yürütülmesi ve vergileme işlemleri, 4. Gümrükleme işlemleri, 5. Sermayenin dolaşımı ile ilgili işlemler, 6. Döviz politikasının uygulanması ile ilgili işlemler, 7. Özelleştirme işlemleri. Kapsam dışında bırakılan işlemlerin, genellikle devlet otoritesini doğrudan ilgilendiren alanlarda yoğunlaştığı görülmekte; ülke güvenliğini, mali bağımsızlığı, politika uygulamalarını ilgilendiren durumlarda GATS kapsam dışında kalabilmektedir. 2.2.1.2.1.2.En Çok Kayrılan Ülke Kuralı GATS II. Madde Bir ülke için sağlanan kolaylık tüm ülkelere sağlanmalıdır “Favour One, Favour All” olarak özetlenebilecek kural hizmetler sektöründe de geçerlidir. Herhangi bir sektörde yabancı rekabete olanak sağlanmışsa, yabancı yatırımcılar arasında fark yaratılmamalıdır. Türkiye, Almanya ve Azerbaycan arasında fark gözetmeden hizmet alımı gerçekleştirmeli, Azerbaycan’a sağladığı istisnaları, Almanya’ya da genişletmelidir. WTO, ülkeler arasında daha önceden yapılan karşılıklı ticaret anlaşmalarına izin vermekle beraber bu istisnaların da aynı süre zarfında tüm ülkelere yayılmasını istemektedir. Ayrıca ülkelere sağlanan istisnalar on yıldan daha uzun sürdürülmemelidir. 2.2.1.2.1.3.Ulusal İşlem Kuralı GATS XVII. Madde Ulusal işlem kuralına göre, ülke içinde faaliyet yürüten hizmet sağlayıcısına tanınan her türlü kolaylık diğer ülke hizmet sağlayıcısına da verilmelidir. Ancak bu noktada hükümetlerin, yabancı hizmet sağlayıcısının çalışma alanına sınırlama getirmesi olanaklıdır. Örneğin yabancı bankaların ülke içinde çalışmasına izin verilebilir ancak belirli alanlarda faaliyette bulunma ya da bulunmama kısıtı konulabilir. Diğer yandan devletin sağladığı hizmetler GATS kapsamında kabul edilmemiş ya da oldukça çok istisnaya konu edilmiştir. Devlet olma gücünden gelen bazı hakların ya da hizmetlerin kullanılması GATS dışında kalmaktadır. 2.2.1.2.1.4.Şeffaflık GATS III. Madde Devletler hizmetler sektörü ile ilgili yükümlülükleri, sınırları ve düzenlemeleri (regülasyon) açık şekilde belirlemeli ve yayımlamalıdırlar. Diğer yandan yabancı hizmet sağlayıcılar için bilgi edinme hakkı sağlayan düzenlemeler yapılmalı ve kurumlar oluşturulmalıdır. Hizmetler sektörü ile ilgili olarak hükümetler tarafından yapılan değişiklikler hakkında WTO bilgilendirilmelidir. 2.2.1.2.1.5.Devlet Düzenlemeleri (Regulasyonlar) Hizmetler alanı geçerli nedenlerin varlığı durumunda hükümetler tarafından düzenlenebilecektir. Bu durum objektif esaslara göre yapılmalı ve sorunun varlığı ortadan kalktığında düzenleme sonlandırılmalıdır. 2.2.1.2.2.Taahhüt ve Derogasyon Listeleri GATS’a taraf ülkeler, WTO’ya sundukları taahhüt listeleri ile, hizmet sektörü kapsamında yabancı ülkelere uyguladıkları kısıtlamaları ve değişiklikleri bildirmektedirler. Yukarıda da verilen on bir hizmet alanı çerçevesinde yapılan kısıtlamalar ve verilen taahhütler resmi olarak belirlenmektedir. Derogasyon, bir ülkenin diğerlerinden farklı olarak bir başka ülke ya da gruptan aldığı taviz, kolaylık ya da istisnaları ifade etmektedir. Derogasyon listelerinde ülkelere sağlanan ayrıcalıklar ve ayrıntıları belirtilmektedir. 2.2.1.3.TRIPS Uruguay Turları sırasında fikri mülkiyet haklarının uluslararası ticaretinin düzenlenmesi kararlaştırılmış ve WTO kurulurken TRIPS Anlaşması imzalanmıştır. TRIPS Anlaşmalarının dayanağını Paris ve Bern Sözleşmeleri oluşturmaktadır. Ancak TRIPS daha genel ve kapsayıcı olarak tüm WTO üyesi ülkeler tarafından kabul edilmiştir. En önemli fark WTO’nun anlaşmazlıkları çözümleyen kurumsal kimliğinden kaynaklanmaktadır. Fikri hakların korunması, temel insan haklarından sayılmakta; durumun uluslararası ekonomik arenada da uygulanması gerekmektedir. Ticarete İlişkin Fikri Mülkiyet Hakları “Trade Related Intellectual Property Rights” Anlaşmaları TRIPS olarak adlandırılmaktadır. Uruguay Turları ile birlikte WTO’nun kurulmasa paralel olarak 1 Ocak 1995 tarihinde TRIPS Anlaşmaları da yürürlüğe girmiştir. Dünyada fikri mülkiyet haklarının korunması her zaman sorunlu bir alanı oluşturmuş, çoğu zaman sanayi casuslukları ya da benzer ürünlerin yapılması ya da ürün taklidi ile fikri mülkiyet hakları uluslararası alanda ihlal edilmiştir. TRIPS, Türkiye’de fikri ve sınai mülkiyet hakları denilen alanları kapsamaktadır. Fikri ya da sınai mülkiyet bir kişi ya da kuruluşa ait olan fikri üründür. Fikri mülkiyet; edebiyat, sanat müzik gibi telif eserlerini içine almakta, sınai mülkiyet ise sanayide kullanılan buluş ya da yenilikleri (faydalı model), coğrafi işaretleri, endüstriyel tasarımları içermektedir. Marka; Bir işletmenin mal ve hizmetlerini diğer işletmelerin mal ve hizmetlerinden ayıran herhangi bir işaret ya da işaretler bütünü marka olarak değerlendirilmektedir. Endüstriyel Tasarımlar – Modeller; Tescil edilen endüstriyel tasarımların on yıl korunması kararlaştırılmıştır. Hak sahibi, hak ihlali durumunda ticareti yapılan ürünün ticaretini önleme hakkına sahiptir. Coğrafi İşaretler; Belirli ürünler, belirli yerlerde üretilmekte, ya da belirli yerleri çağrıştırmaktadırlar. Bu tip ürün adlarının kullanılması ancak belirli bir hakkın satın alınması ile olmakta ya da yasaklanmaktadır. Türkiye’de kebapçı İskender adının korunması gibi Patentler; Kamu düzeni ya da ülke menfaatiyle sınırlandırılmayan tescil edilmiş tüm teknolojik buluşlar yirmi yıllık bir koruma süresine sahiptir. Know-How; Ticari sır ya da üretim bilgisi, dürüst ve adil ticaret “fair trade” açısından önem taşımaktadır. TRIPS gereğince patent ve buluşlarda yirmi yıllık koruma öngörülmüştür. Ancak özel bazı alanlarda yani istisnai “sui generis” durumlarda koruma önlemleri 50 yıla kadar uzayabilmektedir. Diğer yandan fikri mülkiyet yani telif hakları 50 yıllık bir zaman dilimi için koruma altına alınmıştır. Anlaşmanın temel amacı uluslararası ticareti yapılan fikri mülkiyet haklarının, dış ticareti bozucu etkilerinin ortadan kaldırılarak hakkı olana hakkının teslim edilmesidir. Anlaşma gereğince hak sahibi, fikri mülkiyet haklarının ihlali durumunda WTO’ya başvurup, söz konusu ticaretin engellenerek ihlalin durdurulmasını isteyebilmekte, tazminat alabilmektedir. TRIPS müzakereleri genellikle gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkelerin farklı çıkarlarının savunulduğu bir ortam olarak görülebilir. Gelişmiş ülkeler sıkı düzenlemelerin yanında bulunurken gelişmekte olan ülkeler düzenlemelerin esnetilmesini savunmaktadırlar. Türkiye TRIPS Anlaşmasına taraf ülkelerdendir ve mevzuat açısından gerekli düzenlemeleri yaparak iç hukuk açısından TRIPS’ uyum sağlamıştır. Bu noktada TRIPS müzakerelerinde Türkiye’nin gelişmiş ülkelerin yanında yer aldığını söylemek olanaklıdır. TRIPS müzakerelerinde gelişmekte olan ya da yoksul ülkelerin lehine olmak üzere birtakım esneklikler kabul edilmiştir. Ticari amaçla olmamak ve aciliyet durumunda olmak üzere patent ya da teknolojiyi kamu menfaati için kısa süreli olmak üzere izin almadan kullanmak olanaklıdır. Düzenleme daha çok acil sağlık hizmetleri açısından ya da kamu düzenini sağlamak adına kullanılmaktadır. 2.2.1.3.1.TRIPS Kuralları 1 Ocak 1995 tarihinde yürürlüğe giren TRIPS Anlaşması gereğince fikri ve sınai mülkiyet hakları uluslararası alanda koruma altına alınmıştır. Anlaşma, GATT ve GATS ile paralel düzenlemeler getirmektedir. 2.2.1.3.1.1.En Çok Kayrılan Ülke Kuralı – TRIPS IV. Madde Diğer anlaşmalarda olduğu gibi, MFN kuralı ülkeler arasında fark gözetmemek üzere fikri ve sınai mülkiyet haklarının düzenlenmesini sağlamaktadır. Bir ülkeye sağlanan ayrıcalığın diğer ülkelere de genişletilmesi gerekmektedir. 2.2.1.3.1.2.Ulusal İşlem Kuralı – TRIPS III. Madde Tıpkı diğer anlaşma metinlerinde yer aldığı gibi, fikri mülkiyet hakları açısından da ülke içi üretici/yaratıcılarla ülke dışı üretici/yaratıcılar arasında fark gözetilmemelidir. 2.2.1.4. GATT – GATS – TRIPS Anlaşmalarının Temel İlkeleri Dünya Ticaret Örgütü’nün çalışma prensiplerini, kapsamını ve faaliyet alanlarını belirleyen temel kurumsal düzenlemeler GATT, GATS ve TRIPS anlaşmalarına dayanmaktadır. Anlaşmaların ortak ilkeleri bulunmaktadır. Bu ilkeler dünya ticaretinin kolaylaştırılması, sorunlarının çözülmesi ve belirli kurallar çerçevesinde yapılabilmesi için geliştirilmiştir. Temel ilkelerin oluşturulmasında Avrupa Birliği örneğinin önemli katkısı olmuştur. Avrupa Birliği içinde geliştirilen kurallar pek çok ekonomik ve sosyal kuruluşa yol göstermektedir. WTO bünyesinde geliştirilen temel ilkeler, Avrupa Birliği’nde yarım yüzyıla yakındır uygulanagelen ilkelerin düzeyine halen ulaşamamıştır. ➢ Ayrım Yapılmaması Dünya ticareti, ülkeler arasında ayrım gözetmeksizin yapılmalıdır. En Çok Kayrılan Ülke Kuralı bu ilke kapsamında geliştirilmiştir. Aynı ilke çerçevesinde ithalatı yapılan ürün açısından ayrım gözetmeme yani Ulusal İşlem Kuralı da bulunmaktadır. Her iki kural da daha adil dünya ticaretinin sağlanmasına yardımcı olmaktadır. ➢ Serbestlik Dünya ticaretinin serbestleştirilmesi temel hedef olarak alınmaktadır. Bireylerin hayat standartlarının yükseltilebilmesi, serbest ticaret koşulları altında daha kolay sağlanabilmektedir. Ekonomistlerin serbest ticaret fikri, WTO’nun temel ilkelerindedir. GATT Turları ve devamında kurulan WTO’nun uygulamalarıyla beraber gümrük vergisi oranlarının düşürülmesi, serbest ticaretin sağlanmasında en önemli yapı taşını oluşturmaktadır. ➢ Tahmin Edilebilirlik - Şeffaflık Hükümetler, yabancı firmalar ve yatırımcılar ticaret engellerini rahatlıkla anlayabilmeli ve değişmeyeceğine emin olmalıdırlar. WTO, dış ticarette koruma önlemi uygulanacaksa öncelikle gümrük vergilerini tercih etmekte; dış ticareti bozucu kota ya da görünmez engelleri istememektedir. Dış ticaret kuralları ve gümrük vergileri belirlendikten sonra, ticareti engelleyici, bozucu önlemlere başvurulmamalıdır. Dış ticarette karşılaşılabilecek engeller gümrük kapısına gelinmeden önce öngörülebilir olmalıdır. Örneğin Türk tırlarının İran sınırında günlerce bekletilmesi öngörülemeyen bir engeldir, engellemedir. Bu tip engellerin ya da engellemelerin kaldırılarak yerlerine gümrük vergilerinin koyulması dış ticareti daha şeffaf hale getirecektir. ➢ Rekabet Edebilirlik Dış ticarette rekabeti bozucu uygulamaların kaldırılması gerekmektedir. Daha adil ticaret için rekabet edilebilir piyasaların yaratılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Ticareti bozucu uygulamalar içinde devlet sübvansiyonları ve damping bulunmaktadır. WTO, iki durumun saptanması halinde anti damping ve anti sübvansiyon vergileri konmasına izin vermektedir. ➢ Az Gelişmiş Ülkeler Lehine Düzenlemeler Dış ticarete uygulanan kurallar, az gelişmiş ülkeler lehine yorumlanmakta, esnetilmektedir. Az gelişmiş ülkeler lehine yapılan düzenlemeler, MFN kurallarının istisnası olarak kabul edilmektedir. Böylece, az gelişmiş ülkelere tanınan istisnadan dolayı, herhangi bir ülke kendisine de aynı ayrıcalığın tanınmasını isteyememektedir. Her üç anlaşmanın temel ilkeleri, Dünya Ticaret Örgütü’nün de kurumsal düzenlemelerinin temelini oluşturmuştur. 2.2.2. Dünya Ticaret Örgütü – WTO GATT Uruguay Turu’nda Dünya Ticaret Örgütü’nün kurulması kararlaştırılmış (“World Trade Organization” WTO) ve 1 Ocak 1995 tarihinde kurulmuştur. Serbest ticaretin ya da ticaretin serbestleştirilmesinin tüm tarafların yararına olacağı düşüncesi üzerine kurulan örgütün 117’si gelişmekte olan ülke statüsünde olmak üzere 160 üyesi bulunmaktadır. Örgütte genel sekreterlik bünyesinde istihdam edilen 800 civarında çalışan bulunmaktadır ve genel sekreterlik merkezi İsviçre Cenevre’de bulunmaktadır. WTO, 200 milyon Dolar düzeyinde bütçeye sahiptir ve İngilizce – Fransızca – İspanyolca resmi dil olarak kullanılmaktadır. WTO, uluslararası alanda hayat standardının yükseltilmesini, tam istihdamın, talebin ve reel gelirin yüksek oranlı ve düzgün büyümesinin sağlanmasını, üretimin, mal ve hizmet ticaretinin arttırılmasını amaçlamaktadır. Bu amaçların gerçekleştirilmesi sırasında, dünya kaynaklarının sürekli kalkınma ve çevrenin korunması hedeflerine uygun olarak optimum kullanılması hedeflenmektedir. WTO’nun temel hedefi serbest ya da serbestleştirilmiş ticaretin gerçekleştirilmesi olmakla beraber, bazı durumlarda ticaret engellerinin konulmasına da destek vermektedir. Ticareti bozucu girişimlerin engellenebilmesi amacıyla, ticareti bozucu durum ortadan kalkana kadar zarar gören ülkenin karşı tedbir uygulaması desteklenmektedir. WTO, üretici ya da tüketicinin rekabet kuralları dışında zarar görmesi durumunda ticareti engelleyici önlemlerin alınmasına izin vermektedir. 2.2.2.1. Dünya Ticaret Örgütü’nün Görevleri Dünya Ticaret Örgütü’nün genel faaliyet alanları aşağıdaki şekilde özetlenebilir; ➢ Dünya ticaretinin düzenlenmesi kapsamında dış ticaret engellerinin kaldırılması, bu kapsamda görüşmelerin yapılması. ➢ GATT, GATS ve TRIPS Anlaşmalarında alınan kararların uygulanması, yönetilmesi ve izlenmesi, ➢ Üye ülkelerin ticaret politikalarının izlenmesi, gözden geçirilmesi ve yaptıkları bölgesel ya da ikili ticaret anlaşmalarının şeffaflığının sağlanması, ➢ Üye ülkeler arasında ticari anlaşmaların yorumlanmasından, hazırlanmasından ve uygulanmasından kaynaklanan sorunların çözümlenmesi, ➢ Uluslararası dış ticaret bağlamında üye ülke hükümetlerinin teknik olarak desteklenmesi, ➢ Örgüte üye olma aşamasında bulunan aday ülkelerin üyelik süreçlerinin desteklenmesi, ➢ WTO’nun faaliyet alanlarına ait istatistiklerin derlenmesi ve yayımlanması, ➢ WTO faaliyetleri ve amaçları doğrultusunda kamuoyunun aydınlatılması ve bilgilendirilmesi. WTO üye olmak isteyen ülkeler için ülkelerin dış ticaret politikalarını izlemekte, ilgili kurumlarını güçlendirecek teknik destek sağlamaktadır. Bir ülke WTO’ya üye olduktan sonra, diğer ülke piyasalarına ve büyük piyasalara girişi kolaylaşmakta, kolaylaştırılmaktadır. Çünkü WTO, ülkeler arasında çıkabilecek anlaşmazlıkları çözümlemektedir. Bu nedenle ticari risklerin önemli bir kısmı oradan kalkmaktadır. Dış ticaretle ilgili çıkabilecek sorunların ya da sözleşmelerden doğan anlaşmazlıkların önemli bir kısmı WTO sayesinde çözülebilmektedir. 2.2.2.2. WTO Kuralları WTO faaliyetlerini GATT, GATS ve TRIPS Anlaşmalarının; ➢ MFN Kuralı, ➢ Ulusal İşlem Kuralı, ➢ Serbestlik – Şeffaflık – Rekabet kuralları bağlamında yürütmektedir. WTO’nun geliştirdiği kurallar, daha önceki bölümde de anlatıldığı gibi üç ana alandaki anlaşmalara dayanmaktadır. GATT – GATS ve TRIPS Anlaşmaları sonucunda geliştirilen kurallar aynı zamanda WTO’nun da genel kurallarını oluşturmaktadır. 2.2.2.2.1.Ayrım Yapmama – Eşitlikçi Ticaret WTO Anlaşmaları, üye ülkelerin birbirlerine eşit davranmalarını öngörmektedir. Bu kapsamda, bir üye ülkenin diğer üye ülke için getirdiği kolaylaştırıcı uygulamaların, diğer ülkelerin lehine olacak şekilde geliştirilmesi gerekmektedir. En Çok Kayrılan Ülke Kuralı – Diğer Ülkelere Eşit Davranış: Herhangi bir üye ülkeye sağlanan kolaylık, tüm WTO üyesi ülkelere genişletilmelidir. Böylece tüm ülkelerin birbirleri ile en iyi şartlarda ticaret yapması sağlanabilecektir. Durum her ülke ile eşit şartların yaratılması anlamına gelmemektedir. En Çok Kayrılan Ülke Kuralı’nın istisnaları bulunmaktadır. ✓ Ekonomik entegrasyonlar ya da serbest ticaret anlaşmaları ile sağlanan ayrıcalıklar, ✓ Yoksul ülkelere sağlanan kolaylıklar kuralın istisnalarını oluşturmaktadır. Üye ülkelere bu kapsamda yer alan ülkelere sağlanan kolaylıkların kendilerine de sağlanmasını talep edemezler. Ulusal İşlem – Yabancılara ve Yerlilere Eşit Davranış: İthal edilen mallar ile yurtiçinde üretilen malların piyasaya erişiminde fark yaratacak uygulamalara yer verilmemelidir. Durum yalnızca mallar açısından değil, aynı zamanda hizmetler, fikri ve sınai mülkiyet hakları açısından da aynıdır. Ulusal İşlem kuralı olarak adlandırılan uygulama, adil ticaret için gerekmektedir. Ulusal İşlem Kuralını gümrük vergisi alınması bozmamaktadır. Gümrükleme sırasındaki işlemler değil, gümrükleme sonrasındaki işlemlerden itibaren kural geçerlilik kazanmaktadır. Ulusal İşlem Kuralı (GATT Md. III, GATS Md. XXVII, TRIPS Md. III) çeşitli anlaşmaların ilgili maddelerinde düzenlenmiştir. 2.2.2.2.2.Serbest Ticaret – Serbestleştirilmiş Ticaret Ticaret engelleri görünür ve görünmez engeller olarak sınıflandırılabilir. Görünür engeller, kotalar ve gümrük vergilerini ifade etmektedir. Bu engellerin saptanması ve anlaşılabilmesi kolay olduğundan “görünür” olarak sınıflandırılmaktadır. Diğer yandan, bazı engeller sağlık standartları, kamu güvenliği gibi alanlarda yoğunlaşmaktadır ve bu tip engellerin sıradan bir ihracatçı açısından bilinebilmesi çok olanaklı değildir. WTO, dış ticaretin görünür engellerle kısıtlanması ve görünmez engellerin kaldırılması taraftarıdır. Görünür engellerden de gümrük vergilerinin kullanılması istenilmekte, piyasayı bozucu uygulamalardan olan kotaların kullanılmaması gerekmektedir. WTO küresel olarak serbest ticaretin sağlanmasını istemekle beraber, yakın bir gelecekte durumun gerçekleşmesi beklenmemektedir. Bunun için gerçekleştirilebilir hedef, dış ticaretin serbestleştirilmesi olarak belirlenmiştir. Tüm GATT turları ticaretin serbestleştirilmesini konu olarak almıştır. Bu kapsamda gelişmiş ülkelerin imalat sanayi ürünlerine uyguladıkları ortalama gümrük vergisi düzeyi %5’in altına inmiştir. 2.2.2.2.3.Tahmin Edilebilirlik – Şeffaflık – İstikrar Gümrük vergilerinin düşürülmesi yanında, bir daha yükseltilmeyeceği prensibi, dış ticaret yapanlar açısından oldukça olumlu olmuştur. Dış ticaretin artmasının temel nedenlerinden birisi bu gelişmedir. Dış ticaret firmaları, ülke içinde çalışanlara göre daha çok maliyete katlanarak yatırım yapmak zorunda olduklarından, geleceğin tahmin edilebilir olması ve ek maliyete yol açmaması oldukça önemlidir. WTO kuralları hem şeffaflık hem de tahmin edilebilirlik düzeyini yükselttiğinden dış ticaret firmalarının gelişmesini sağlamıştır. Dış ticarette sağlanan istikrar yeni yatırımların yapılmasını, istihdam artışını ve ölçek ekonomilerini beraberinde getirmiştir. Durum maliyetlerin düşmesi yoluyla üreticiye, fiyatların azalması yoluyla tüketiciye yarayan bir süreci beraberinde getirmiştir. 2.2.2.2.4.Adil Rekabetin Sağlanması WTO, adil rekabete izin vermektedir. Adil rekabet durumlarının ihlali durumlarında, olaydan olumsuz etkilenen ülkelere karşı tedbir alma hakkı tanınmaktadır. Özellikle damping ve sübvansiyon sağlanması durumlarında WTO soruşturma açmakta ve ihlalin varlığı saptandığında anti damping ya da anti sübvansiyon önlemlerinin alınmasına izin vermektedir. WTO üyesi pek çok ülke rekabet kurumları aracılığıyla adil ticareti sağlamaya çalışmaktadır. Adil rekabet kapsamına tarımsal ürünlerin ve kamu alımlarının ve ihalelerinin genellikle girmediği gözlenmektedir. Durum tarım alanının stratejik görülmesinden kaynaklanmakta ve özellikle gelişmiş ülkelerin bu sektörü rekabetten koruduğu gözlenmektedir. Diğer yandan ülkeler, dolaylı sübvansiyon ya da destek yöntemi olarak kamu alımları ya da ihalelerine başvurabilmekte, kendi firmalarını destekler nitelikte çalışmaktadırlar. 2.2.2.2.5.Kalkınmanın ve Ekonomik Reformların Desteklenmesi WTO, istikrarlı ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasına çalışmakta, bu amaçla kullanılabilecek önemli bir aracın da dış ticaret olduğunu savunmaktadır. Uruguay ve Doha Turları özellikle gelişmekte olan ülkelerin dış ticaretlerini geliştirerek büyüme yoluna girme isteklerinin görüldüğü turlar olarak öne çıkmaktadır. Bu kapsamda gelişmekte olan ülkelerin ticaret sistemlerini serbestleştirdikleri ve ekonomik reformlara yer verdikleri bilinmektedir. WTO, üye ülkelere ve üye olmak isteyen ülkelere ekonomik reformlar ve büyümenin sağlanabilmesi amacıyla teknik destek sağlamaktadır. 2.2.2.3. Dünya Ticaret Örgütü’nün Kurumsal Yapısı GATT görüşmelerinin aksine, WTO’nun kurumsal yapısı bulunmaktadır, işlemekte olan bir örgüttür. Örgütün çok uluslu bir yapı taşıması nedeniyle, üye ülkelerin ilgili bakanlarının toplandığı Bakanlar Konferansı en yüksek karar alma organını oluşturmakta, bu Konferans çerçevesinde alınan kararlar ilgili Konsey ve Komitelerce uygulanabilir hale getirilmekte ve uygulanmaktadır. Dünya Ticaret Örgütü birbirini tamamlayan bir örgütlenmeye sahiptir ve tüm üyelerin bu kurumun herhangi bir organında yer alabilmesi mümkündür. Gelişmekte olan ülkeler de karar alma mekanizmalarına katılmaktadır. WTO’nun örgüt yapısı karar alma mekanizması açısından diğer uluslararası kurumlardan farklıdır. Dünya Bankası gibi örgütlerin aksine WTO’da karar alma süreci tek bir organda toplanmamış, alt organlara yayılmış bu sayede karar alma sürecine oldukça yüksek katılım sağlanabilmiştir. WTO’nun örgütlenme şemasının en üstünde üye ülke bakanlarının katıldığı Bakanlar Konferansı bulunmaktadır. Tablo 2: WTO’nun Kurumsal Yapısı BAKANLAR KONFERANSI ANLAŞMAZLIKLARIN HALLİ ORGANI TİCARET POLİTİKALARINI GÖZDEN GEÇİRME ORGANI GENEL KONSEY DOHA KALKINMA GÜNDEMİ ÖZEL ÇALIŞMA ORGANLARI ÇEŞİTLİ KOMİTELER ve ÇALIŞMA GRUPLARI MAL TİCARETİ KONSEYİ Komiteler Komiteler Ticaret ve Çevre Pazara Giriş Ticaret ve Kalkınma Bölgesel Tarım Sağlık TİCARET LE HİZM BAĞLANTILI ET FİKRİ TİCARETİ MÜLKİYET KONSEYİ HAKLARI KONSEYİ Komite Komiteler ler Enformas Finans yon al Teknolojileri Hizmetler Anlaşmaları Ticareti Komiteler Tarım Ticaret ve Kalkınma Ticaret ve Ticaret Ödemeler Dengesizlikler Bütçe Finans ve Yönetim Çevre Ticari Pazarlıklar Teknik Engeller Anti Sübvansiyonlar Anti Damping Gümrük Değerleme Menşe Kuralları İthalat Lisansları Yatırım Önlemleri Hizmetler Konseyi TRIPS Konseyi Anlaşmazlıkl arın Halli Organı Korunma Önlemleri Çalışma Grupları Katılım (Yeni Üyelik) Ticaret Borç Finans Çalışma Grupları İktisadi Devlet Teşekkülleri Sevk Öncesi İnceleme Çalışm a Grupları GATS Kuralları Ticaret ve Teknoloji Transferi Kaynak: WTO Resmi İnternet Sitesi, http://www.wto.org/english/thewto_e/whatis_e/tif_e/org2_e.htm, Erişim 04.11.2014. 2.2.2.3.1. Bakanlar Konferansı Bakanlar Konferansı (“Ministerial Conference”) üye ülke ve entegrasyon temsilcilerinin katılımıyla en az iki senede bir olmak üzere toplanmaktadır. Toplantılar Çok Taraflı Ticaret Anlaşmaları (“Multilateral Trade Agreements” MTA) kapsamında yapılmaktadır. Bakanlar Konferansı örgütün en yüksek karar alma organını oluşturmaktadır. 2015 yılına kadar gerçekleştirilmiş olan başlıca Bakanlar Konferansları aşağıdaki Tablo’da verilmiştir. Tablo 3: Dünya Ticaret Örgütü Bakanlar Konferansları YER Bali Cenova TARİH 3 – 6 Aralık 2013 15 – 17 Aralık Cenova Hong Kong Cancun Doha Seattle Singapur 30 Kasım – 2 Aralık 2009 13–18 Aralık 2005 10–14 Eylül 2003 9–13 Kasım 2001 30 Kasım–3 Aralık 1999 9–13 Aralık 1996 Kaynak: Ministerial Conferences http://www.wto.org/english/thewto_e/minist_e/minist_e.htm, Erişim 15.11.2014. Bakanlar Konseyi’nde üye ülkeler bir oy – bir ülke prensibine göre temsil edilmektedirler. Oylamada kural olarak oybirliği esası geçerlidir. Oybirliğinin sağlanamadığı durumlarda oy çokluğu ile karar alınmaktadır. Karar almada aranılacak oy düzeyi, karar alınacak konunun önemine göre değişmektedir. ✓ Oybirliği kararı, WTO’nun MFN, Ulusal İşlem gibi genel kurallarının değiştirilmesiyle ilgili önemli değişiklikler durumunda aranmaktadır. ✓ Dörtte üç oy çoğunluğu, ülkelerarası anlaşmaların yorumlanması, değiştirilmesi ve bir ülkenin yükümlülüklerinin geçici olarak kaldırılması durumlarında aranmaktadır. ✓ Üçte iki oy çoğunluğu ise diğer hükümlerin değiştirilmesi durumunda aranmaktadır. 2.2.2.3.2. Genel Konsey Merkezi Cenova’da bulunan Genel Konsey “General Council”, WTO’nun karar alma yetkisine sahip üst düzey organıdır. Tüm üye ülke temsilcilerinin katılımıyla düzenli olarak toplanmakta, Bakanlar Konferansı’nda alınan kararlar doğrultusunda çalışmaktadır. Genel Konsey toplanma amacına göre farklı adlar taşıyabilmektedir. Örneğin ticaret politikalarının değerlendirilmesi amacıyla toplandığında “Ticaret Politikalarını Değerlendirme Organı”, anlaşmazlıkların çözümü amacıyla toplandığında ise “Anlaşmazlıkları Çözüm Organı” olarak adlandırılmaktadır. Tablo 4: WTO Genel Konseyi’nin Yapısı Genel Konsey Çeşitli Komiteler ve Çalışma Grupları Mal Ticareti Konseyi Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Konseyi Hizmet Ticareti Konseyi DOHA Kalkınma Gündemi Özel Çalışma Organları 2.2.2.3.3.Anlaşmazlıkların Halli Mekanizması / Organı Anlaşmazlıkların Halli Organı “Dispute Settlement Body”WTO üyesi ülkeler arasında ortaya çıkan ticari anlaşmazlıkları sona erdirmek ve çözüme bağlamak üzere çalışmaktadır. Anlaşmazlıkların dünya ile yapılan ticaret arttıkça arttığı görülmektedir. Bu anlamda ABD ve AB anlaşmazlıkların en çok olduğu, WTO’ya en çok başvurulan kutuplar olarak gözlenmektedir. Harita 1:Dünya Ticaretinde Anlaşmazlıkların Yoğunluğu Kaynak: WTO Resmi http://www.wto.org/english/tratop_e/dispu_e/dispu_maps_e.htm, Erişim; 11.11.2014. sitesi, WTO’nun temel hedeflerinden birisi, dış ticaretin istikrara kovuşturulmasıdır. Bu nedenle üye ülkeler arasında oluşan anlaşmazlıkların kısa sürede çözümlenmesi ve üye ülkelerin verilen kararları uygulamaları gerekmektedir. Bu bağlamda WTO kuralları açık olarak belirlenmiştir ve kararlar bu kurallar çerçevesinde belirli zaman kısıtı altında verilmektedir. WTO’nun karar alma mekanizması hızlı işletilmekte, başvurular en kısa sürede bağlanmaktadır. Karar alma mekanizması aşağıdaki kurallar çerçevesinde işletilmektedir; ➢ Eşitlik ➢ Etkinlik, ➢ Kabul Edilebilirlik. Üye ülkeler karar alma mekanizmasına uyacaklarını taahhüt etmişlerdir. Bu nedenle uluslararası ticaret sistemi yine uluslararası karar alma mekanizmalarına göre yürütülmektedir. Ülkeler, karşı karşıya kaldıkları adil ticaret dışındaki uygulamaları WTO’ya şikâyet ederek çözümlenmesini sağlamaktadırlar. Alınan karar üye ülkeler tarafından uygulanmaktadır. Uruguay Turları ile birlikte çözüm sürecinin aşamaları, ayrıntılı olarak belirlenmiş ve her aşamanın en çok ne kadar sürebileceği karara bağlanmıştır. Bu durumda benzer durumlara aynı süre zarfında benzer çözümler üretilebilmesi olanaklı olmuştur. Alınan kararlar eşit – etkin ve kabul edilebilir olmaktadır. Anlaşmazlıklar en uzun 15 ayda çözüme bağlanmakta, çoğu zaman çözüm bir yılı bulmamaktadır. 2.2.2.3.3.1. Anlaşmazlıkların Halli Sürecinde Taraflar Anlaşmazlıkların Halli Organı tarafından çözümlenecek uyuşmazlıklar, belirli aşamalardan geçmektedir. Bu aşamalarda çeşitli taraflar sürece dâhil olmakta ve nihai karar alınmaktadır. Sürece çeşitli aşamalarda dâhil olan taraflar aşağıda belirtilmiştir. Anlaşmazlığın Tarafları: WTO üyesi ülkeler tarafları oluşturmaktadır. Şikâyetçi ya da şikâyet edilen ülkeler dışında, firmalar ya da kişiler WTO’daki anlaşmazlıkların tarafı olmazlar. Anlaşmazlıklar, ülkelerin dış ticaretle ilgili resmi organlarınca WTO’ya götürülmektedir. Ülke içindeki bir firma ya da kişi ise, kendi ülkesine, dış ticaretle ilgili şikâyette bulunabilmektedir. Bu şikâyetler doğrultusunda da ilgili üye ülke, WTO’ya başvuru yapabilmektedir. Üçüncü taraflar ise anlaşmazlıklarda menfaati ihlal edilen ve müdahil olmak isteyen ülkelerden oluşmaktadır. Panel Mekanizması: Paneller “ad-hoc” olarak, yani çözümü aranan uyuşmazlık kapsamında kurulan geçici komisyonlardır. Uyuşmazlık halledildiğinde panelin görevi de sona ermektedir. Panelde görev alacak üyeler, uyuşmazlık tarafı olmayan üye ülke devlet temsilcilerinden 3 ya da 5 kişi olmak üzere seçilirler. Üye seçimleri devletlerin WTO Sekretaryasına bildirdikleri üyeler arasından yapılmaktadır. Temyiz Organı: Temyiz, verilen kararın bir üst organ ya da mahkemece tekrar gözden geçirilmesi sürecidir. Uyuşmazlığın halline dair kararı beğenmeyen taraflar temyiz organına başvurabilirler. Panellerin ad hoc niteliğine karşın, Temyiz Organı uluslararası ticaret hukuku alanında uzman, dört yıllığına seçilen yedi üyeden oluşan daimi bir organ niteliğindedir. WTO Sekretaryası: Panellerin işleyişinin sağlanabilmesi ve resmi bir nitelik kazanması için WTO Sekretaryasından bir uzman ve yardımcı personel olmak üzere iki temsilci bulunmaktadır. WTO Genel Müdürü: Panelistler üzerinde tarafların uzlaşamaması durumunda, uzlaşılamayan panelist, WTO genel müdürü tarafından atanmaktadır. Anlaşmazlıkların Halli Organı, yukarıda belirtilen panelistlerin seçimi, Temyiz Organının atanması ve anlaşmazlıkların hallinin sağlanması için çalışmaktadır. WTO Genel Konseyi’ni oluşturan ülkelerin temsilcilerinden oluşturulmaktadır. Anlaşmazlığın karara bağlanması durumunda karara uyulup uyulmadığının ve uyulmaması durumunda ilgili ülkenin misilleme hakkının kullanılmasına karar verme hakkına sahip bulunmaktadır. 2.2.2.3.3.2. Anlaşmazlıkların Halli Süreci Anlaşmazlıkların halli süreci genel olarak beş aşamadan oluşmaktadır. İlk aşama Danışma aşamasıdır. Bu aşamayı Panel, gerek duyulursa Temyiz, Anlaşmazlığın Halli Organı’nın onayı ve Uygulama aşamaları takip etmektedir. Danışma: Anlaşmazlık olduğunu iddia eden taraf WTO başvurduğu tarihten itibaren 10 gün içinde, başvurusuna cevap alacak ve ilgili ülke ve katılmak istemeleri durumunda üçüncü taraflarla danışma aşamasına geçilecektir. Başvuru tarihinden itibaren 30 gün içinde taraflar arasında danışmalara başlanmaktadır. Danışmalar en çok altmış gün sürmekte, bu süre zarfında tarafların anlaşması durumunda sorun çözülmekte, sağlanamaması durumunda Panel kurulması yoluna gidilmektedir. Panel: Panel aşaması genellikle 6 ayda sonlandırılmaktadır, görüşmelerin uzaması durumunda 3 ay ek süre kullanılarak en çok 9 ayda karar verilmektedir. Karar raporu taraflar tarafından kabul edilirse anlaşmazlık çözülmektedir. Raporun kabul edilmemesi durumunda Temyiz aşamasına geçilmektedir. Temyiz: Temyiz aşaması 90 günde sonlandırılmaktadır. Temyiz Organı, Panel raporu hakkında aleyhte görüş bildirmezse Anlaşmazlığın Halli Organı raporu kabul eder ve karar verilmiş olur. Karar verildikten itibaren uygulama aşamasına geçilir. Uygulama: Anlaşmazlığın Halli Organının verdiği nihai karar taraflar açısından bağlayıcı olmaktadır. Aleyhte karar alınan ülke yükümlülüğünü yerine getirmezse tazminat hakkı da doğmaktadır. Kararın uygulanmaması durumunda, şikâyetçi ülkeye karşı yaptırım uygulama hakkı doğmaktadır.