ULUSLARARASI İKTİSAT II DIŞ TİCARET POLTİKALRI İLE EKONOMİK KALKIMA ARASINDAKİ İLİŞKİLER I. SANAYİLEŞMENİN EKONOMİK KALKINMAYA ETKİLERİ Kuzey Amerika, Batı Avrupa, Japonya ve Okyanusya dışında dünyanın çok büyük bir bölümü az gelişmiş ülkelerden oluşur. Az gelişmiş ülkeler dünya nüfusunun 4/5'ine sahipken, dünya üretimi ve dolayısıyla dünya gelirinin sadece 1/5'ini karşılamaktadırlar. Gelişmiş ülkelerin tamamına yakınının Kuzey yarımkürede bulunması nedeniyle bu durum, Kuzey-Güney dengesizliği olarak bilinir. Sanayileşme, doğurduğu içsel ve dışsal ekonomiler, hızlı teknolojik ilerleme ve eğitici etkileriyle kalkınmada temel bir güçtür. Japonya'nın 20. asrın başlarında göstermiş olduğu mucize, diğer az gelişmiş ülkelere örnek olmuş ve 1950'lerden beri ekonomik kalkınma sanayileşme ile özdeşleştirilmeye başlanmıştır. Az gelişmiş ülkelerde kalkınma çabalarının amacı, tarıma dayalı ekonomik yapının sanayi, özellikle ileri teknoloji ve yoğun sermaye gerektiren mallar yönünde değiştirilmesi olduğu söylenebilir. Aynı özellik dış ticaret için de geçerlidir. Bir ülkenin kalkınması, iç ekonomik, sosyal ve kurumsal yapıyla yakından ilgili olmakla birlikte uluslararası ticaret ilişkilerinin de ülkenin kalkınması açısından büyük önemi vardır. Hatta uluslararası ekonomik ve mali ilişkilerde ileri derecede küreselleşmenin yaşandığı günümüzde dış ticaretin katkısı olmadan kalkınmanın gerçekleşmeyeceğini söylemek hatalı olmaz. Ancak dış ticaret kalkınma arasındaki ilişkiler hala daha tartışma konusudur. II. İKTİSADİ KALKINMA AÇISINDAN GELENEKSEL DIŞ TİCARET TEORİSİ Geleneksel dış ticaret teorisine göre her ülke karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğu mallarda uzmanlaşırsa, dış ticaret yoluyla dünya üretimi artar ve her ülke bu artıştan payını alır. Ancak bu haliyle az gelişmiş ülkelerin gıda, maden ve tarımsal hammadde üretiminde uzmanlaşmaları ve bu malları ihraç ederek çoğu sanayi ürünlerini gelişmiş ülkelerden ithal etmeleri gerekir. Ancak böyle bir model kısa dönemde refahı artırsa bile uzun dönemde az gelişmiş ülkelerin kalkınmasına hizmet etmez. Bunun temel nedeni sanayi sektörünün tarım sektörüne oranla daha büyük dinamik kazançlara sahip olmasıdır. Sanayinin yol açtığı dinamik etkiler arasında örneğin iyi eğitilmiş insan gücü, teknolojik yenilik, gelişmiş bir sermaye alt yapısı, ihracatta yüksek fiyat ve istikrarlı gelir sayılabilir. Dolayısıyla az gelişmiş ülkelerin sanayi geliştirmekten vazgeçerek bu gibi dinamik etkileri feda etmeleri düşünülemez. Karşılaştırmalı üstünlükler teorisinin bu yetersizliği, bugünkü değil; gelecekteki karşılaştırmalı üstünlükleri dikkate alacak şekilde giderilebilir. III. DIŞ TİCARETİN EKONOMİK BÜYÜMENİN MOTORU OLDUĞU TEZİ 19. asırda İngiltere'nin sanayileşmesine paralel olarak artan gıda ve hammadde talebi, çoğaltan-hızlandıran mekanizması ile yeni yerleşim alanlarına ve öteki dünya ülkelerine doğru büyümenin yayılmasına neden olmuştur. Sonuçta İngiltere'deki talep artışına bağlı olarak ABD, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Afrika gibi ülkelerde artan ihracat, Nurkse'nin belirttiği gibi büyüme ve kalkınmayı sürükleyici bir etken haline gelmiştir. Kısacası bu görüşe göre, uluslararası ticaret adı geçen ülkeler bakımından bir tür "büyümenin motoru" rolü oynamıştır. Bu dönemde yeni yerleşim alanlarının (ABD, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda) ihracat artışına paralel olarak hızlı bir kalkınmayı gerçekleştirmelerindeki kilit öneme sahip etkenler aşağıdaki gibidir: 1. bu ülkelerin sahip oldukları zengin doğal kaynaklar, 2. aşırı nüfus yoğunluğunun olduğu Avrupa'dan yeni alanlara yönelen göçler 3. denizaşırı taşımacılık alanında ortaya çıkan hızlı gelişmeler. III. DIŞ TİCARETİN EKONOMİK BÜYÜMENİN MOTORU OLDUĞU TEZİ Günümüz AGÜ'lerinde ise doğal kaynakların hem talebinde hem de arzında önemli derecede elverişsiz koşullar hakimdir. Ayrıca AGÜ'lere yönelik beşeri ve sermaye göçü de ters yönde ortaya çıkmaktadır. Bu nedenlerden dolayı yeni yerleşim alanları için ortaya atılan kalkınmanın motoru olarak dış ticaret görüşü, AGÜ'ler için geçerli değildir. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, günümüz koşullarında AGÜ'lerin dış ticaret olmaksızın kalkınmalarını gerçekleştiremeyecekleri de açıktır. Bu çerçevede Hla Myint, AGÜ'lerde boş bulunan kaynakların bulunmasının, o ülkedeki üretimin iç talepten daha yüksek miktarda artırılabileceğine işaret etmektedir. Bu durumda uluslararası ticaret, üretim fazlasına yani iç piyasanın gerektirdiğinden daha büyük ölçüde yapılacak üretimi Pazar yaratma (çıkış kanalı) görevi yapar. Bunların yanı sıra dış ticaretin AGÜ'lerdeki kalkınmayı etkilediği önemli kanallar da mevcuttur: 1. Kalkınma için gerekli yatırım, aramalı ve hammaddelerin yurt dışından satın alınması, 2. piyasa hacmini genişleterek işbölümü ve ölçek ekonomilerine olanak vermesi, 3. yeni bilgi ve yöntemleri ülkeye tanıtması, 4. rekabeti artırarak yurtiçi tekelleri kırıcı etki yaratması, 5. İç talebi uyararak yeni malların üretilmesine olanak vermesi. IV. SANAYİLEŞME STRATEJİLERİ VE DIŞ TİCARET POLİTİKALARI Dış ticaretle olan ilişkilerinin niteliği açısından sanayileşme veya kalkınma stratejileri, ithal ikamesi ile ihracata dayalı sanayileşme diye ikiye ayrılır. Strateji, genel model veya yaklaşım demektir ve politikadan daha geniş kapsamlıdır. Gerek Büyük Depresyon Gerekse II. Dünya Savaşı, 1945 sonrası yıllarda gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki sanayileşme stratejilerini önemli ölçüde etkilemiştir. Bu şekilde içe yönelik olarak başlayan sanayileşme yaygınlaşarak, bir kalkınma stratejisi haline gelerek 1960 ve 1970'li yıllarda ithal ikameci sanayileşme stratejisi olarak yoğun bir şekilde uygulamaya konulmuştur. Ancak küreselleşme ile birlikte ülkelerin büyük bir kısmı bu sanayileşme stratejisini terk ederek ihracata dayalı sanayileşme stratejilerine yönelmişlerdir. IV. SANAYİLEŞME STRATEJİLERİ VE DIŞ TİCARET POLİTİKALARI A. İTHAL İKAMESİ Bu strateji, iç piyasaya dönük üretimi esas alan, yoğun korumacılığa dayanan ve ekonominin hemen her kesimini kapsayacak biçimde yaygın devlet müdahaleciliğini öngören bir ekonomik modeldir. Bu tip sanayileşme modelinde kaynakların tahsisinde Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi yol gösterici bir rol oynamaz. Seçici değil; dengeli bir sanayileşme söz konusudur. Geçmişteki ithal ikameci politikalar, genellikle sabit döviz kuru sistemleriyle bir arada uygulanmıştır. Bu sistemlerde döviz kurları hükümet tarafından belirlenir. Ancak çoğunlukla kurların denge değerlerinin altında tutulması, ulusal paranın aşırı değerlenmesine yol açarak, dış ticaret dengesinin bozulmasına neden olur. Ayrıca faizler de devlet tarafından belirlenir ve faizler düşük tutularak yatırımların artırılması ve dolayısıyla sanayileşmeye hız verilmesi amaçlanır. İthal ikamesi stratejisine dayanan politikalar, ülkeyi dış dünyadan soyutlar; baskı altında tutulan bir fiyat, faiz ve kur politikası söz konusudur. İthal ikameci sanayileşme stratejisinin açtığı sorunlar ise aşağıdaki gibidir: 1. Kaynak israfına yol açar. 2. Dışa bağımlılığı artırır 3. İhracat endüstrileri aleyhine doğan bir çarpık yapıya neden olur. 4. Dış borçların artmasına neden olur. 5. İşsizliğin armasına neden olur ve ülkeye yabancı bir sanayi yapısına sebebiyet verir. IV. SANAYİLEŞME STRATEJİLERİ VE DIŞ TİCARET POLİTİKALARI B. İHRACATA DÖNÜK SANAYİLEŞME İhracata dönük sanayileşme veya ihracatın özendirilmesi, dinamik karşılaştırmalı üstünlüklere uygun bir sanayileşme modeline dayanır. Sanayileşmede seçicilik ana ilkedir; ithal ikamesinin tersine tüm endüstriler değil ancak gelişebilecek ve rekabet edebilecek potansiyele sahip olanların özendirilmesine ve desteklenmesine çalışılır. Bu strateji ile 1. piyasa hacminin genişlemesine paralel olarak ölçek ekonomilerinden yararlanma şansı ortaya çıkar 2. kısa dönemde bazı endüstriler korunsa da uzun vadede liberal bir dış ticaret rejimi ile ulusal ekonominin dünya ile entegrasyonu hedeflenir 3. dış rekabet ile iç monopoller kırılarak, işadamlarını sürekli olarak kaliteyi iyileştirmek ve fiyatları düşürecek şekilde yeni yöntemler araştırmaya zorlar. 4. Ülkenin faktör yapısına uygun bir sanayileşmeye neden olur. 5. Ülkenin ihraç gelirlerini artırır. V. SANAYİLEŞMEYE TARIM SEKTÖRÜNÜN KATKILARI Kalkınma ekonomisi açısından tarımın sanayinin gelişmesine yapacağı katkılar aşağıdaki gibidir: 1. Tasarruf kaynağı olma, 2. Döviz kaynağı yaratma, 3. Gıda ve hammadde kaynağı olma, 4. İşgücü kaynağı olma 5. Sanayileşme için piyasa yaratması 6. Tarımsal nüfusun sosyal açıdan toplumun geleneksel ve istikrarlı bir kesimin oluşturması, sosyal ortamlarda çalkantıların sanayileşmeyi sekteye uğratması açısından önemlidir. VI. YENİ DÖNEMDE SANAYİLEŞME POLİTİKALARINDA DEĞİŞME 1980'ler sonrasındaki dönemde büyük sanayileşmiş ülkelerin desteğini arkasına alan IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar, ödünç verme faaliyetlerine dayanarak, AGÜ'lere hükümet müdahalesinden uzak, piyasa mekanizmasına ağırlık veren politikalar uygulatmışlardır. Kalkınma stratejilerindeki bu yeni yaklaşım, Washington Uzlaşması olarak bilinir. 1989 ortaya çıkan bu kavram, piyasa mekanizması ile kaynak dağılımında etkinlik artışı sağlamaya ağırlık veren bir yaklaşıma dayanır. VII. TÜRKİYE'DE KALKINMA DIŞ TİCARET REJİMİ Cumhuriyetin ilk yıllarında sanayileşme özel kesimin girişimlerine bırakılsa da gerek özel kesimin mali gücünün yetersiz olması gerekse 1929 yaşanan Büyük Buhran, sanayileşme için devlet müdahalesini kaçınılmaz hale getirmiştir. Bu çerçevede İktisadi Devlet Teşekkülleri'nin çekirdeğini oluşturan Etibank, Sümerbank, Denizcilik Bankası gibi finansman, yönetim ve mülkiyet rejimi bakımından kendisine bağlı işletmeler kurulmuştur. 1930'larda sanayileşme amacına ulaşmak için bazı sanayi planları hazırlanmıştır. Örneğin ilk Beş Yıllık Sanayi Programı 1931'de uygulamaya konuldu ve başarılı sonuçlar üzerine ikincisine başlanmasına rağmen II. Dünya Savaşı nedeniyle faaliyete geçirilememiştir. Bu ilk kalkınma planlarının dikkat çeken özellikleri arasında aşağıdaki hususlar yer almaktadır: 1. İç piyasanın temel ihtiyaçları ön planda tutulmuştur. 2. Kurulacak endüstriler, yüksek gümrük tarifeleri ve kambiyo denetimi uygulamalarıyla korunmuştur. Bu iki özellik, 1930'lardaki bu sanayileşme stratejilerinin dışa bağımlılığı azaltan ithal ikameci politikalar olduğunu göstermektedir. VII. TÜRKİYE'DE KALKINMA DIŞ TİCARET REJİMİ 1950'lerde liberal bir hükümetin iş başına gelmesi ile tarım ve altyapı alanlarındaki yatırımlara eskisinden daha çok önem verilmiş ve özel kesimin güçlendirilmesi için bazı önlemler alınmıştır. Ancak kalkınma modelinin ana özelliği değiştirilmemiştir: Ağırlık yine sanayi üretimine verilmiş; sanayileşme ithal ikamesine dayandırılmış ve kalkınmanın karma ekonomik bir sistem içerisinde gerçekleştirilmesi benimsenmiştir. Bu dönemde dış ticaretin serbestleştirilmesi, şiddetli enflasyon ve artan dış ödeme açıkları nedeniyle terk edilmiştir. 1963'de ise Planlı Kalkınma Dönemi'ne girilmiştir. Modern tekniklere göre hazırlanan kalkınma planlarında, sanayileşme amacı açık bir şekilde ortaya konulmuş ve diğer politikalar bu amaç etrafında şekillendirilmiştir. Dolayısıyla ithal ikamesine dayalı dış ticaret politikası, sanayileşme amacını gerçekleştirmede başlıca araç olarak kullanılmıştır. VII. TÜRKİYE'DE KALKINMA DIŞ TİCARET REJİMİ Türkiye 24 Ocak 1980 Kararları ile geleneksel ithal ikamesi stratejisini değiştirerek, ihracatın özendirilmesine dayanan kalkınmaya yöneldi. 1970'lı yıllarda yaşanan petrol krizleri nedeniyle ortaya çıkan döviz darboğazları ve şiddeti giderek artan enflasyon olgusu bu kararların alınmasını kaçınılmaz hale getirmiştir. Bu kararların amacı, kısa dönemde enflasyonu önlemek ve IMF ile öteki uluslararası mali kuruluşlardan yeni krediler elde etmekti. Bu çerçevede Türkiye ekonomisinde önemli liberalizasyon faaliyetlerine ağırlık verilerek serbest piyasa mekanizmasına işlerlik kazandırılmaya çalışılmıştır. Dış ticaret sektöründe ise gümrük tarifelerinin azaltılması; kambiyo denetiminin yumuşatılması; esnek kur sistemine geçilmesi; faizlerin serbest bırakılması; bürokrasinin azaltılması; serbest piyasa mekanizmasına işlerlik kazandırılması ve yabancı sermayeye yeni teşvikler sağlanması gibi açılımlara gidilmiştir. Özetle dışa açık sanayileşmede hedef, ileri teknolojilerden daha fazla yararlanılması ve imalat kesimlerinin dış piyasalara yönelik olarak daha yüksek bir rekabetçi yapıya kavuşturulmasıdır. Bu gelişmeler doğrultusunda Türkiye'nin dış ticaret yapısında önemli gelişmeler ortaya çıkmış ve tarımsal ürün ağırlıklı ihracat yapısı, imalat sanayi ağırlıklı bir yapıya dönüşmüştür. Örneğin 2006 yılında ihracatımız içinde en büyük paya sahip beş sektör sırasıyla şunlardır: %13.9 ile Motorlu kara taşıtları ve Römorklar; %13.5 ile Giyim eşyası; %11.9 ile Tekstil ürünleri; %9.4 ile Ana metal sanayi ve %6.6 ile Makine ve makine teçhizatı. Öte yandan 2006 yılında toplam ithalatın içerisinde %71.4 ile aramalı ithalatı, %16.8 ile sermaye malı ve %11.8 ile tüketim malı ithalatı sıralaması dikkatleri çekmektedir.