MİZAHIN TARİHİ MÖ 3. yüzyıl Mısır papirüsüne göre kainat gülme ile oluşmuştu. Mısır Tanrısı kaosu kahkahasıyla uzaklaştıracak ve yerine sevinç dolu bir kainat kuracaktı: “Tanrı güldüğünde, dünyaya hükmedecek yedi tanrı dünyaya geldi... kahkahaya boğulduğunda ışık oldu... İkinci kez kahkahaya boğulduğunda sular oluştu; yedinci kahkahasında ruh doğdu.” Mizah ve gülme, tarih boyunca insan imgeleminin yarattığı özgürlük alanları olmuştur. Çünkü Gülme dünyayı hep farklı bir biçimde göstermiştir. Gerçekten de mizah anlayışı olmayan iktidarlar ve kişiler, doğru olarak tanımlananın oldukça açık ve net olduğuna ve tüm insanların aynı şeyi düşünmeleri gerektiğine inanırlar. Şu çok açıktır ki, bir “yeraltı hareketi ve sesini duyuramayanların sesi” olan kahkaha bu ilahi planları bozar. İktidar kahkahayı da kendi amaçları için kullanamaz çünkü Bakhtin’in de dediği gibi gibi tarih boyunca gülme “hiçbir zaman insanları bastırıp körleştirmeye yönelik bir araç olmamış; daima bir özgürlük silahı olarak kalmıştır.” Modernist akımların en önemlilerinden biri olan Gerçeküstücülük, yeni bir yol çizmeden önce her şeyi yıkmak gerektiğini ve gülmenin ikiyüzlülüğün boyunduruğunu kırmakta kullanılan en önemli silâh olduğunu bize gösterir (Duplessis, 1991: 24). Gerçeküstücülere göre mizah sadece yıkıcı değildir. Her şeyin yeni olduğu bir evren koyar. Bu evrende zihin alışılagelmiş algılamadan kopartılır, beklenmedik olanın şaşkınlığını yaşar. Zihin, içe atılmış bilinçdışı “Ben”in kaygısız ortaya çıkmasını dolayısıyla başka bir gerçekliğe, üstgerçekliğe ulaşmasını sağlar (Duplessis, 1991: 25-27). Bu da aslında yeni bir Estetik ve yeni bir Şiirsel Mutlak’ın ortaya çıkarılmasıdır. Erasmus, Deliliğe Övgü’de hayatta değer verdiğimiz her şeyi bize sağlayan yegâne şeyin akıl değil delilik olduğunu söylemektedir. Don Kişot’u, Gargantua’yı, Kaptan Ahab’ı harekete geçiren şey sakın Erasmus’un bahsettiği olmasın? Gülme heveslilerinin “çatlak” ve “deli” olarak tanımlanması bize bunu doğruluyor. Bir “delilik” biçimi olan gülmek, yaşanmakta olan hayatın her baharla birlikte yeniden ve en baştan kurulmasını düşler ve bize düşletir. Mizah bize yeni ve özgürlükçü ütopyaların. (her ne kadar kara mizahın ütopyası olmasa da) kapılarını açar. Gülen insan geçmişin yükünden kurtulur; iktidarların dar görüşlülüğünün gülünçleştirilmesi sıradan insanlar için yüreklendirici bir deneyim haline gelir. Gülmek alışılmamış olanı ortaya çıkarmaktır. Alışılmamış olan ise pragmatik, “rasyonel”, katı akıl yürütücü düşüncenin gerçeklik evrenimizi araçsallaştırmasının önüne geçmek demektir. Nietzsche de insanları geleneksel ahlâkın ötesine götüren, onları mutlak ve kesin olarak özgürleştirebilecek tek şeyin zincire vurulmamış biçim bozucu gülme olduğunu söylemektedir. S. Exupery’nin Küçük Prens’i bize nesneleri, dünyayı ve kainatı yeni bir gözle görmemizi öneriyordu. Bu yeni bakış “kahkahanın eşlik ettiği” yeni hakikatlerin de müjdecisidir aslında. Çünkü hakikat ancak “tasasız, keyifli, eğlenceli bir ruh hali ile açığa vurur kendisini.” Türk Edebiyatında Mizah Tarihi (Tarihi Gelişimi ve Temsilcileri) Türk edebiyatında gerçek anlamda ilk mizah ürünleri masallar, fıkralar ve seyirlik oyunlardır. Divan edebiyatında da sık rastlanmamakla birlikte mizah yer almıştır. Tanzimat döneminde Türk mizahının çehresi geniş ölçüde değişti. Teodor Kasap ve Direktör Ali Bey’in Fransız edebiyatının etkisiyle yazdıkları tiyatro eserleri önem kazandı. Şinasi’nin Şair Evlenmesi, Ziya Paşa’nın Zafername Şerhi, Namık Kemal’in imzasız fıkra ve yergileri bu tiyatro eserlerini izledi. II. Meşrutiyet’le birlikte Türk mizah edebiyatı büyük gelişme gösterdi. Baha Tevfik, Peyami Safa, Ömer Seyfettin, Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon gibi birçok yazar mizah yazılarıyla ünlendi. Cumhuriyetle birlikte Türk mizahı yeni bir kimlik kazandı. Bu dönem yazarları geçmişi eleştiren, yeni dönemi savunan bir tutum benimsedi. Çok partili dönemle birlikte mizah kapsam ve konu bakamından büyük zenginlik kazandı. Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz, Orhan Kemal, Bedii Faik, Haldun Taner, Muzaffer İzgü, Çetin Altan gibi yazarlar bu dönemin önemli isimleridir. 1940′larda Nesin ve Ilgaz’ın Markopaşa dergisindeki çalışmaları halk tarafından benimsenmiş ve derginin tirajını yükseltmiştir. [38] 1990′larda özellikle Leman, Hıbır gibi karikatür dergilerinde güncel ve hiciv ağırlıklı mizah içeren köşe yazıları ön plana çıktı. Bu yazarlardan bazıları daha sonra yazılarını toplama eserlerde yayınlama imkanı buldular. Bunlara örnek olarak Atilla Atalay ve Metin Üstündağ verilebilir. Zaten Türkiye’de oldukça kuvvetli bir karikatür mizah geleneği bulunmaktadır. Akbaba ve Markopaşa’dan Gırgır, Hıbır ve Leman’a; bunlardan 2000′li yılların L-Manyak ve Penguen dergilerine, özellikle taşlama içerikli, mizahi karikatür ve köşe yazıları yaygın bir türdür. Bunlara ek olarak günümüzde Ferhan Şensoy gerek oyunları, gerekse düz yazıları ile kendine özgü mizah anlayışını göstermektedir. http://www.vtunnel.com/index.php/1010110A/0ae9309a80da041985cabf511c00ed5377 f4fc92cac73da43b849b9951dfce296860da26a4158b12c44b930f3c807609eceda0e2f 67f0e7b0686138fb5d9a5c4c994e8cf89ef01154e6100a96176c36808b0e2da139a0fee7 f3f6ffc5e1f7e6e647d221f3a9f0fc818540 http://www.birikimdergisi.com/birikim/dergiyazi.aspx?did=1&dsid=151&dyid=487