Biyofiziksel Kimya Molekül Yapısı • Molekül içinde yer alan her atom,özel bir bağlanma yeteneği taşır ve başka atomlarla belirli karakteristiğe sahip kimyasal bağ kurar.Atomların bağlanma yeteneğini belirlemek için elle tutulur bir değer (valanz değeri) belirlemek gerekir. Bazıları başka elementler içinde yer alan yalnızca bir atomla bağ kurabilir. Bu durumda bağlanma yeteneği ‘bir’ olarak değerlendirilir.Tek değerlidir. • Başka bir elemenetin atomları iki farklı atomla birer değerli bağ kurma yeteneğindeyse ‘iki değerli’ olarak kabul edilir. Bu şekilde daha yüksek değerlere kadar derecelendirilir.Örneğin karbon atomunun son orbitalinde bulunan eşleşmemiş elektron çifti nedeni ile ‘iki değerli’ olarak kabul edilmesi gerekir. Fakat karbon atomunun 4 hidrojen atomunu bağlama kapasitesi olduğu bilinmektedir. • Bu yüzden atomların sahip olduğu ‘değer’ yerine ‘oksidasyon sayısı’ olarak belirlenmiştir.Şu kriterlere göre değerlendirilir; • 1-Serbest elementlerin oksidasyon sayısı H2,O2,Fe,P4,Na ‘sıfır’dır. • 2-Flor oksidasyon sayısı yerine ,tek bir bağlantı kurabilir, değeri -1’dir. Alkali metaller oksidasyon sayısı yerine tek bir değer taşırlar ve+1, toprak alkali metaller ise +2 değerlidir. • 3- Metallerin taşıdığı Hidrojen atomunun oksidasyon sayısı -1 veya +1 • 4-Oksijen atomunun genel olarak değeri ise -2’dir. • 5-Elektronötral olan moleküllerde formül değeri sıfır iken iyonlaşan moleküllerde değer, doğrudan yüklü iyon değeri ile belirtilir. • Biyolojik yapılarda yer alan kimyasal bağların yapısını tanımak adına, ilk olarak atom yapılarını tanımak gerekir. • İkinci adımda bağların çeşitliliği gelir. Kimyasal Bağlar • Organizma içinde geçen kimyasal reaksiyonların hepsinde, kovalent olan ve kovalent olmayan bağlar söz konusudur. • Kovalent bağların sahip olduğu enerji oldukça yüksektir. • Sonuçta, birbirleri ile temas kuran farklı atomlar arasında kuvvetli bir yapı oluşur. • Başka bir ifade ile kovalent bağlar,iç molekül yapısı açısından stabiliteyi sağlar ve karakteristik yapıları meydana getirir. • Elektronların yeniden düzenlenmesi sırasında kimyasal bağlar meydana gelir. • • • • • • İyonik (elektrovalent) bağlar Kovalent bağlar Ko-ordinat (dative kovalent) bağlar Hidrojen bağları Metalik bağlar Van der Waals kuvvetleri • iki veya daha fazla atomun kimyasal bağlarla birbirlerine bağlanmaları sonucunda moleküller ortaya çıkarlar. İyonik bağlar Atomlar, elektron kazanarak ya da kaybederek iyon adı verilen yüklü parçacıkları oluştururlar. katyon anyon Bir iyonik bağ, zıt yüklü iyonlar arasındaki çekim kuvvetidir. Kovalent bağlar Elektronegatiflikleri aynı ya da yakın olan iki ya da daha fazla atom, tam bir elektron aktarımı olmaksızın elektronları paylaşarak soygaz yapısına ulaşırlar. Böylece atomlar arasında kovalent bağlar oluşur. Bir organik molekül, moleküldeki kovalent bağlara katılan atomların elektronegatifliklerine göre polar veya nonpolar (apolar) olabilir. • Stabil kimyasal bağ oluşturabilmek için sadece bir elektron çifti ortaklığı değil, bazen iki hatta üç elektron çiftinin ortaklığı gerekebilir. • Bu durumda ikili ve üçlü bağlar ortaya çıkar. • H-C=C-H H-CΞC-H Oktet kuralına göre, biyokimyada sık rastlayacağımız atomlardan hidrojen tek, oksijen iki, azot üç, karbon ise dört kovalent bağ yapabilmektedir. Su molekülleri, dipol karakterde oluşları nedeniyle hem katı halde hem de sıvı halde iken, birbirlerine hidrojen köprüsü bağlarla bağlanma yeteneğindedirler Hidrofilik (suyu seven) maddeler suda çözünürler. Bunlardan iyonik olanlar yüklerine göre suyun pozitif veya negatif ucuyla etkileşir, polar olanlar su ile hidrojen bağları yaparlar. Non-polar bağların çoğunlukta olduğu maddeler hidrofobik (suyu sevmeyen) maddelerdir, suda çözünmezler. Oksijen Atomunun Yaşama dair Önemi • Oksijen atomu, çekirdekte sahip olduğu sekiz adet proton nedeni ile elektron dağılımı asimetriktir. Yani elektronlar daha belirgin olarak oksijen atomu etrafındadır. Ortaya çıkan yapıya Dipol denir. Bu durumda ortaya çıkan kutuplaşmada oksijen atomu negatif, hidrojen atomları pozitif yüklü gibi hareket ederler. • Oksijen atomu 8 elektron taşır. İlk orbitalde 2, son orbitalde 6 elektron bulundurur. Kararlı hale gelebilmesi için son orbitalde 2 elektrona daha ihtiyaç duyar. İşte bu iki elektronları da, birer elektronu bulunan iki hidrojen atomundan karşılar. Zayıf Kimyasal Bağların Etkisi • Kovalent olmayan bağlardan ‘Hidrojen bağları’ nın kurduğu köprüler ve polarite özelliği molekül içi ve moleküller arası kimyasal bağları oluştururlar. Özellikle proteinlerin tersiyer yapılarının oluşumunda önemli rol oynarlar • Hidrojen köprülerine sadece hidrojen atomları katılır. Hidrojen atomları aynı zamanda N2, O2, F gibi negatif karakterli atomlarla bağ oluştururlar.Hidrojen atomunun oluşturduğu kimyasal bağın kuvveti ortaklık kurduğu atomun stabilitesine (kararlılığına) bağlıdır. • Biyolojik bağlarda en önemli olan karbon atomu, hidrojen köprülerinde yer almaz.Hidrojen atomları, kovalent bağ oluşturmazsa sahip oldukları enerji çok düşük düzeydedir • Hidrojen köprülerinin enejisi 2-10 kcal/mol ölçülmüştür.Fakat kovalent olarak bağlandığında bu enerji 100 kcal/mol dolayındadır. Hidrojen köprülerinin en fazla görüldüğü moleküller proteinler ve nükleik asitlerdir.Sahip oldukları enerji düşüktür fakat fazla sayıda oldukları için, oluşturdukları yapının stabilitesini korurlar. Metabolizmada Suyun Substrat ve Ürün olarak Önemi • Enzimler tarafından katalizlenen reaksiyonların tümü sulu ortamda gerçekleşir. Hatta suda çözünmeyen trigliseridleri (depo yağlar) parçalayan lipaz enzimi sulu ortamda etkir. • Hidrolaz ve Hidrataz enzimleri, suyun doğrudan katılığı reaksiyonları katalizler. • Hidrolazlar, kimyasal bağları suyun sayesinde parçalar (Disakkaridaz,peptidaz gibi). • Hidratazlar ise Çift bağ karbon atomunun bulunduğu bir molekülde, bu bağa suyun girmesini sağlar. Örneğin; çift bağlı bir karbon atomunun bulunduğu molekülde, bu bağı parçalamadan hidroksil (OH) grubunun bağlanmasını sağlar. • Suyun son ürün olarak ortaya çıktığı en önemli reaksiyonlar solunum zincirinde gözlenir. Hidrojen ve oksijen atomlarından kuvvetli bir egzergonik reaksiyon sonucu su meydana gelir. İnsanda bir gün boyunca devam eden solunum zinciri sonucu 300 ml metabolik su meydana gelir. Bu miktar günlük ihtiyacın % 20’sini karşılar. Ozmotik ve Kolliodal Ozmotik Basıncın Biyolojik Önemi • Bir çözücü içinde çözünmüş maddenin, tanecik sayısına bağlı olarak meydana getirdiği basınca ozmotik basınç denir. • Böyle bir ozmotik basıncın meydana gelmesi için gerekli kural, birbirinden farklı konsantrasyonlara sahip iki değişik çözeltinin bir semipermeabl (yarı geçirgen) zar aracılığı ile ayrılmış olmasıdır. Bu çözeltilerin içerdikleri moleküllerin yarıgeçirgen zar üzerine uyguladıkları ozmotik basınç, sahip oldukları çözünmüş tanecik sayısı ve ısı ile doğru orantılı olarak değişir. • Bir çözelti içeren kap, yarı geçirgen membranla kapatılıp su içine daldırıldığında, su membrandan geçer. Bu geçiş, zarın bir tarafındaki ozmotik basınç, diğer taraftaki hidrostatik basınca eşit oluncaya kadar devam eder. Fakat organizmada hücre zarları bazı durumlarda suyun yanında, ozmotik etkili tanecikleri de geçirmektedir. Oluşan ozmotik basıncın kuvveti doğrudan membranın geçirgenliğine bağlıdır • Özetlersek, ozmotik basınç çözülmüş tanecik sayısına bağlı olarak değişir. Suda ayrışmayan yani ’Dissosiye’ olmayan maddelerde ozmotik basınç molariteye eşittir. • mmol/l = mosmol/l ‘dir. • Çözeltilerin osmoloriteleri hesaplanırken, asıl sorun farklı tuzlardan oluşan çözeltilerin farklı dissosiasyon kat sayısına sahip olmalarıdır. • Pratikte, çözünen tuzların tam olarak dissosiye olduğu ve her bir iyonun tek başına ozmotik aktivitesi olduğu kabul edilmektedir. İzotonik Çözeltinin Canlıdaki Anlamı • 0,3 molar çözelti İzotonik çözelti olarak kabul edilir. Bu yoğunlukta olan bütün çözeltiler, canli organizmada membralara zarar vermez. Yani fizyolojik sıvıların osmolarite değeridir. • Glikoz molekülü iyonlara ayrışmadığı için 0,3 molar çözeltisi 0,3 osmolara denktir. Fakat NaCl çözeltisi, Na ve Cl olmak üzere iki iyona ayrışır. Bu nedenle osmolaritesi 0,3x2= 0,6 osmolardır. Çünkü ozmotik basınç hesaplanmasında tanecik sayısı esas alınır. Buna göre 0,3 molar NaSO4 çözeltisi 0,3x3 = 0,9 osmolar olarak bulunur. Kolloid Ozmotik Basınç • Kolloid-ozmotik basınç,ozmotik basıncın özel bir şeklidir. Bu basıncı oluşturan moleküller yüksek ağırlıkta olan makro moleküllerdir. İntravasal boşlukta protein konsantrasyonu, interstisyel boşluktan daha yüksektir. Damar endotel hücreleri, proteinleri geçirmez, fakat düşük molekül ağırlıklı maddeleri geçirir. Bu sayede kısa zamanda intravasal ve inerstisyel bölgelerin basınç dengesi sağlanır. Oldukça önemli oranda basınç yaratan kan proteinleri, yine damar içindeki hidrostatik basınç tarafından dengelenir • Kan plazmasında, herhangi bir hastalıkta kolloid ozmotik basınç azalırsa, kan sıvısı dokular arasına sızarak ödem oluşturur. • Kan damarlarında kolloid ozmotik basınç oluşturan en önemli protein albumindir. Moleküler ağırlığı düşük olmasına rağmen en yüksek miktardaki proteindir. Diffüzyon ve Aktif Transport • Biomembranlar tipik semipermeabl özelliktedir ve iki sulu fazı birbirinden ayırırlar. Bu sayede sıvı fazlarda çözünmüş maddelerin konsantrasyonlarının sabit kalmasını sağlarlar. Gerektiğinde membranın bir yanından öteki tarafa madde geçişini sağlayan transport mekanizmaları vardır. • Bunlardan biri diffüzyon olayıdır: • Membranın iki tarafında bulunan farklı konsantrasyondaki iki maddeden düşük molekül ağırlıklı olan, konsantrasyon farkının yarattığı kuvvetle diğer tarafa geçer. Moleküler hareket az yoğundan, çok yoğuna doğru gerçekleşir. Bu sayede ‘Elektrokimyasal Konsantrasyon Farkı’ ndan söz edilir. Biyolojik membranlarda potansiyel enerji farkı yaratan bu enerjinin değeri -60 mVolttur. Bu enerji sayesinde sinirsel implus iletiminde önemli rol oynar. Konu ile İlgili Problemler ve Çözümleri • Soru 1. • 500 ml suda çözünen 5g NaCl ve 10g Glikozun ozmoloritesi nedir? • Glikozun MA=180g, NaCl=58.45g • {5/58.45x2+10/180}x2=0.42 osm/L • 50g Glikoz izotonik çözelti oluşturabilmesi için kaç ml suda çözünmelidir? • 180x0.3=54g/L çözünürse izotonik olur • 54g 1000ml • 20g ?ml • -------------------------• 20x1000/54= 370 ml suda çözünmelidir • 50g NaCl ve 15g glikoz kaç ml suda çözünürse izotonik çözelti olur? • 180x0.3=54g glikoz ve • 15x1000/54=277.7ml • 58.45x0.3/2= 8.76 NaCl • 50x1000/8.76=5707.7ml Canlı Hücrede Aktif Transport • Biyolojik membranlarda molekül ağırlığı 120’ye kadar olan hidrofilik (suyu seven) moleküller örneğin; gliserin,üre,laktik asit gibi- diffüzyon yolu ile membranı geçerler. Fakat glikoz gibi moleküller diffüzyon yolu ile geçiş yapamazlar. • Büyük moleküllerin hücre içine taşınması, enerji kullanılan aktif transport sistemleri ile sağlanır. • Hücre zarı dış yüzeyinde bulunan taşıyıcı moleküller, taşıyacakları makro molekülü geri dönüşlü olmak üzere (reversible) kendine bağlar. • Oluşan Taşıyıcı+ Substrat kompleksi sitoplazmaya ulaştığında serbest bırakılır. Tekrar membran yüzeyine dönen transport proteini yeni maddelerin hücre içine taşınması için tekrar tekrar kullanılır. pH Değerleri • pH değeri (H+) hidrojen iyonu konsantrasyonunun negatif logaritmasıdır. • pH= -log[H+] olarak yazılır. • pH değerinin anlamını kavramak için önce zayıf ve kuvvetli asitler arasındaki bağlantıyı anlamak gerekir • Bir asitin ‘Kuvvetli’ olduğunu belirtmek için su içinde hidrojen iyonlarını serbest bırakması gerekir. Yani sulu ortamda tamamen dissosiye olmalıdır. Ortamda ne kadar yüksek oranda hidrojen iyonu bulunursa asitlik o oranda artar. • Örneğin 0,1 N HCl çözeltisinde 0,1 mol/l H+ iyonu konsantrasyonu vardır. pH= 1 ‘dir. Çünkü pH 10 üzeri – 1 = 1 olarak ifade edilir. • Aynı sulu ortamda bulunan kuvvetli asit, zayıf asidin tuzunu dissosiasyona zorlar ve kendisi tuz oluşturma eğilimindedir. • Örneğin; Na- asetat ile aynı ortama bulunan HCl asit, NaCl oluşturma eğiliminedir. Aynı zamanda daha zayıf asit olan asetik asit ortaya çıkar. Bu olay teorik olarak tamamen NaCl meydana gelene kadar devam eder. • Na(CH3-COO)+HCl→NaCl+CH3COOH • Zayıf asitlerin tuzları, kuvvetli asitle aynı ortamda bulunduğunda, tampon özelliği gösterirler. Biyolojik ortamlara H+ iyonu konsantrasyonunu göreceli olarak sabit tutmaya yararlar. • Kanın fizyolojik pH değeri 7,36’dır. Eğer kan pH’sı 7,6 nın üzerine çıkar veya 6,9 un altına inerse hastalık belirtileri meydana gelir Biyolojik Tampon Sistemler • Kan plazması ve ekstrasellüler sıvının pH= 7,36 değerinde sabit kalmasını sağlayan tampon sistemler bulunur. • Bu sistemlerin etkinlik değeri aşağıdadır • Bikarbonat Sistemi [HCO3]/ [H2 CO3] 25 mmol/l %52 oranında etkili • Hemoglobin Sistemi [Hb]/ [HbO 2] 15 mmol/l %31 oranında etkili • Proteinat Sistemi [Proteinat -] / [Proteinat +] 7 mmol/l %15 oranında etkili • Fosfat Sistemi [HPO4-] / [H2PO4 +] 1 mmol/l %2 oranında etkili • Klinik olarak [HCO3]/ [H2 CO3] değerinin belirlenmesi asit-baz dengesi hakkına önemli bilgi verir. Çünkü karbonik asit yapısında uçucu gaz olan karbondioksit içerir ve gerektiği zaman akciğerlerden atılarak kanın pH değeri kontrol altında tutulur. Kanda fazla olan karbonik asit Karbonik Asit Dehidraz enzimi aracılığı ile su ve karbondioksite parçalanır. • H2CO3↔H2O+CO2 • Solunum esnasında oksi hemoglobin oluşur ve asit karakteri gösterir. Dokulara giderek oksijeni bırakır ve daha zayıf karakterde redüklenmiş hemoglobine dönüşür. Bu haliyle dokularda metabolizma sonucu ortaya çıkan H+ iyonunu kendine bağlayarak pH düşmesini, dolaysıyla asidoz tehlikesini engeller. • Serum proteinleri ve hemoglobin yapısında bulunan amino asitlerin amino grupları ve karboksil grupları hidrojen iyonu alıp-verebilirler. Ortamda fazla miktarda bulunan hidrojen iyonları amino grubuna bağlanabilir. Eğer ortamda hidrojen iyon sayısı yetersizse, amino asidin karbosil grubu ortama hidrojen iyonu salarak pH değerini etkiler • Fosfat tampon sistemi, kan plazmasındaki organik fosfatın hirodjen iyonu bağlaması sayesinde çalışır. Eğer asit ortam söz konusu ise, fazla hidrojen iyonları dihidrojen fosfat şeklinde bağlanır. Asit-Baz Dengesinin Bozulduğu Durumlar • 1)Metabolik Asidoz:Organik asitlerin sentezinde veya organizmaya girişinde bir artış görülmesi.Örneğin beta hidroksi butirik asit,asetik asit veya laktik asidin artması gibi. • Kronik böbrek hastalıklarında böbrek yoluyla yeteri kadar hidrojen iyonu uzaklaştırılamaması durumunda • Gastrointestinal kanalda bikarbonat içeriinin kaybedilmesi durumunda,örneğin kuvvetli ishal durumunda • 2)Metabolik Alkoloz • Kuvvetli kusma nedeni ile H iyonunu kaybı • Herhangi bir nedenle büyük boyutta potasyum kaybı (hücre içine K yerine H girdiği için kandaki H düzeyi düşer) • Tedavi amaçlı olarak fazla miktarda HCO3 (bikarbonat) verilmesi sebepler arasında sayılabilir. • 3)Respiratorik Asidoz • Alveolar hipoventilasyon (kom,ani dolaşım şoku) • Solunum yetersizliğinin kronik hal alması, kronik bronşit,akciğer amfizemi,astma bronşial • Solunum merkezinin anestezik ilaçla baskı altına alınması • 4)Respiratorik alkoloz • Alveolar hiperventilasyon,ateş yükselmesi • Dekompanze karaciğer sirozu,nefrotik sendrom, • Akciğer kapillarında oksijen diffüzyon yetersizliği • 5)Eksperimentel (Deneysel) Asidoz • Deneysel olarak alkali yetersizliği NH4Cl ve CaCl2 verilerek yaratılır.NH4 iyonu karaciğerde kısa zamanda üreye çevrilir.Ca ise bağırsakta gaita ile uzaklaştırılır.Fakat klorit iyonları uzaklaştırılmak için NaHCO3 kullanılması gerekir.Bu şekilde organizma sürekli olarak baz kaybeder ve asidoz gelişir.