SESSİZ KATİL Yüksek kan basıncı olarak bilinen hipertansiyon, Türkiye’de her 3 kişiden birinde görülüyor. 17 Mayıs Dünya Hipertansiyon Günü’nde, çoğunlukla organ hasarına neden olmadan belirti vermediği için “Sessiz katil” olarak nitelenen hipertansiyona ve yol açtığı inme (felç), kalp, göz ve böbrek hastalıklarına dikkat çeken uzmanlar, tuz tüketiminin azaltılması uyarısında bulunuyor. Hipertansiyon nedir? Hipertansiyon, kan basıncının normal sınırlardan daha yüksek ölçülmesi ile oluşan kronik bir hastalık. Yüksek kan basıncı nedeniyle organları besleyen damarlarda tıkanma ve kireçlenme, bunun sonucunda da damarın bulunduğu organlarda ölümcül hasarlar oluşabiliyor. Hipertansiyon tedavi edilmediği takdirde, kalp krizi ile kalp yetersizliğinden felç ve beyin kanamalarına, böbrek yetersizliğinden kalıcı görme kaybına kadar birçok ciddi sağlık sorununa yol açıyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, dünyada 1.5 milyardan fazla kişi hipertansiyon hastası ve her yıl yaklaşık 7 milyon kişi de yüksek kan basıncı ile bundan kaynaklanan hastalıklar sonucu yaşamını yitiriyor. 2005 yılında 17,5 milyon kişi hipertansiyon ve yol açtığı hastalıklardan hayatını kaybederken, yapılan çalışmalara ve bulunan yeni ilaçlara rağmen 2020 yılında bu rakamın 23,4 milyona yükseleceği öngörülüyor. “Sessiz katil” Her yıl 17 Mayıs Dünya Hipertansiyon Günü’nde, yüksek kan basıncının ve bunun yol açtığı hastalıklara dikkat çekiliyor. Hipertansiyonda; baş ağrısı, baş dönmesi, yüzde kızarıklık, kalp çarpıntısı, kolay yorulma gibi, beyin üzerinde oluşan basıncın etkisiyle ortaya çıkan belirtiler görülüyor. Ancak bir de organ hasarına yol açmadan hiçbir belirti vermeyen ve “Sessiz katıl” olarak nitelenen hipertansiyon tipleri bulunuyor. Bu nedenle hipertansiyonda erken tanı ve tedavi yaşamsal öneme sahip. Tansiyonu yükselten 12 önemli neden! Ülkemizde her 3 kişiden birinde görülen hipertansiyon, bir diğer deyişle kan basıncının 120/80 mmHg’nin üzerinde olması, son yıllarda gerek obezitenin gerekse hareketsiz bir yaşam ile stres etkenlerinin artması nedeniyle artık gençlerde de hızla yaygınlaşıyor, hatta 10 yaşındaki çocuklarda bile görülüyor. Hipertansiyonda erken teşhis ve tedavinin önemine dikkat çeken Prof. Dr. Sinan Dağdelen, hipertansiyona yol açan 12 önemli nedeni şöyle sıraladı: Ailesel hipertansiyon: Ailesel yatkınlık, tüm hipertansiyon vakalarının yaklaşık yüzde 95-97’sini oluşturuyor. Birinci veya ikinci derece yakınlarında hipertansiyon öyküsü olan kişilerde hastalığın gelişme riski, normal popülasyona nazaran 5-6 kat artıyor. Yüksek tuz tüketimi: Aşırı tuzlu beslenmek, uzun dönemde damar sertliğine yol açarak hipertansiyona neden oluyor. Tuz alımı ile kan basıncı arasındaki ilişkiyi gösteren INTERSALT araştırmasına göre; günlük 6 gramlık tuz artışı, büyük tansiyonun (sistolik) 9 mmHg yükselmesine neden oluyor. Dünya Sağlık Örgütü; günde ortalama 6 gram kadar tuz tüketilmesini öneriyor. Böbrek hastalıkları: Böbreklerin hücrelerinde oluşan enfeksiyon veya tahribatlar ile böbrek damarı ve hücre toksisitesi gibi hastalıklar da kan basıncını yükselten sağlık sorunları arasında yer alıyor. Hipertansiyon ile böbrek hastalıkları arasında bir kısır döngü yaşanıyor. Böbrek hastalıkları tansiyonu yükseltiyor, tansiyon yükseldikçe böbrekte hasar oluşuyor. Obezite: Kan basıncını yükselten problemlerden biri de hareketsiz bir yaşam ve kalori alımındaki artış nedeniyle günümüzün önemli sağlık problemlerinden biri olan obezite. Kilo artışı sonucunda kalbin daha fazla kan pompalamak zorunda kalması, kalp ve damarlar için ayrı bir yük oluşturarak, kan basıncını yükseltiyor. Hatalı beslenme: Hatalı beslenme alışkanlıkları en önemli sorunlardan biri. Aşırı yağlı ve karbonhidrattan zengin beslenme sonucu vücutta artan yağ dokusunda kan basıncını artıran bazı maddeler salgılanıyor. Bu maddeler de damarların daha fazla kasılmalarına ve böylece tansiyonun artırmasına yol açıyor. Diyabet: Diyabet hastalarında hipertansiyon gelişme riski normal popülasyona oranla daha fazla. Oamar direncini, damar duvarındaki yapısal liflerde değişkenliği ve damarlarda sertleşmeyi artıran diyabet, tansiyona zemin hazırlıyor. Uyku apnesi: Düşmeyen tansiyonun bir diğer nedeni ise uyku apnesi olabiliyor. Yapılan çalışmalara göre; uyku apnesi sorunu olan kişilerde hipertansiyon gelişme riski normal popülasyona göre 2 kat artırıyor. Uyku apnesi tedavisinde geç kalındığında, yüksek tansiyon kronik hale dönüşebiliyor. Stres: Stres tek başına etken olmasa da hipertansiyona meyil varsa kan basıncı değerini artıran ek bir risk faktörü. Toplumdaki yaygın inanışın aksine kişinin stresli olması, tansiyonu kalıcı olarak yükseltmiyor. Stresli anların ardından fiziksel ya da psikolojik istirahat haline geçildikten 20 – 30 dakika sonra kan basıncı hala yüksek ise o zaman tansiyon problemi var demektir. Sigara: Sigara kullanımı tansiyonu doğrudan yükseltmese de uzun vadede damarların kalınlaşmasına ve kireçlenmesine neden oluyor ve hipertansiyon gelişiyor. Alkol: Aşırı alkol kullanımı da karaciğer tahribatı, aşırı yağlanma, gereksiz kalori artışı ve beslenme bozuklukları yaparak hipertansiyonu artırabilen risk faktörleri arasında yer alıyor. Endokrin hastalıklar: Tiroit hormonları, adrenalin, seratonin ve östrojenlerin yanı sıra böbrek üstü bezinden salgılanan renin, aldosteron ile kortizon gibi hormonların düzensiz ya da fazla salgılanmaları da kan basıncını doğrudan etkiliyor. İlaçlar: Bazı ağrı kesiciler ve hormonal ilaçlar, uzun dönem kullanılan bazı kortizon türevi ilaçlar, yine grip ve nezle için kullanılan bazı ilaçlar da kan basıncında geçici yükselmelere yol açabiliyor. “Kilo verin, tuzla vedalaşın” Beslenme ve hipertansiyon arasındaki ilişkiye dikkat çeken uzmanlar, tüm metabolizmayı doğrudan etkileyen en önemli faktör olan beslenmenin hipertansiyon için hayati önem taşıdığının altını çiziyor. Uzmanlar şişmanlıktan kaçınmak, tuz tüketimini azaltmak, alkol ve sigaradan uzak durarak bol bol egzersiz yapılmasını öneriyor. Obezitenin en önemli nedenlerden biri olduğunu belirten geldiğini Prof. Dr. Mehmet Baltalı, “Yapılan araştırmalar yüksek tansiyonla aşırı kilo arasında çok yakından bir ilişki olduğunu gösteriyor. Hipertansiyonun aşırı tuz alımı ile de ilgisi vardır. Normal şartlar altında bir insanın normal ihtiyacı olan tuz miktarı günde 2,8- 3 gram arasıdır. Bizim Türk sofralarında ise tuz alımı 18 grama kadar çıkmaktadır” dedi. Türkiye tuz tüketimi ve yüksek tansiyonda dünya birincisi Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği (TİHUD) Başkanı Prof. Dr. Kerim Güler, Türkiye’de 15 milyon hipertansiyon hastası olduğunu, ancak hastalığa dair farkındalık seviyesinin halen düşük olduğunu belirtti. Türkiye’de çok fazla tuz tüketildiğinin altını çizen Güler, tedavide yaşam tarzı değişikliklerinin hayati rol oynadığını vurguladı. Kerim Güler, “Hastalar beslenmesine çok dikkat etmeli. Yaşam tarzını değiştirmek tedavideki en önemli adımdır. ‘Ben istediğimi yerim, hareket etmem ama ilacımı alırım’ son derece yanlış bir görüştür. Halk arasında söylenen sarımsak, limon gibi şeylerin zararı yoktur, fakat sırf bunlardan medet umarak tansiyon tedavi etmek mümkün değildir” dedi. Hipertansiyonda doğru bilinen yanlışlar “Hipertansiyon, kendi başına öldürücü değildir fakat tedavi edilmediğinde sonuçları öldürücü olabilir” diyen Kardiyoloji Uzmanı Dr. Ayşegül Karahan Zor, hipertansiyonda doğru bilinen yanlışları şöyle sıraladı: Yanlış: “Ben yaşlıyım bu yüzden tansiyonumun 14/90 mmHg’nın üzerinde olması normaldir.” Doğru: Kronik böbrek yetersizliği ve diyabeti olanlar dışında herkesin tansiyon hedefleri 140/90 mmHg’nın altı olmalıdır. Yanlış: “Tansiyon ilaçları böbreğimi çürütüyor.” Doğru: Tam tersine tansiyon ilacı kullanılmazsa böbrekler hasarlanıyor. Böbrek yetersizliğinin en önemli nedenlerinden biri hipertansiyondur. Yanlış: “İlaçlar bağımlılık yapıyor ve bir süre sonra etkisi olmuyor. O yüzden uzun süre ilaç kullanmamak lazım.” Doğru: Hipertansiyon ilaçları bağımlılık yapmaz, sürekli olarak kullanılmalıdır. Yanlış: “Ben ilacımı bıraktım ve tansiyonum normal gidiyor. Artık ilaç almama gerek yok.” Doğru: İlaç bırakılınca ilk başta bazı hastalarda gerçekten tansiyon yükselmiyor. Ama 3-4 ay sonra yeniden yükselmeye başlıyor. Fakat bulgu vermediği için hasta yıllar sonra çok yüksek tansiyonla ve komplikasyonları çıkmış halde geliyor. Tansiyon, geçen bir hastalık değildir. Tarih: 17.05.2017 Adana Gönüllü Gıda Güvenliği Merkezi Derneği http://www.3g-m.org/