sansür olgusu altında gelişen türk sinemasında

advertisement
1
SineFilozofi: Sinema ve Felsefe İlişkisinin Çağımız Düşünce Sorunları Üzerine
Sunabileceği İmkanlar
Heidegger’in düşündüğümüzü zannettiğimiz ancak aslında düşünmediğimiz ya da az
düşündüğümüz olarak nitelediği bir çağda sinema felsefesinin “düşünce”ye sunabileceği
imkanlar neler olabilir? Şayet Platon’un idealar dünyası felsefesine ya da Platon felsefesinden
beslenen Batı felsefe geleneğine bu soruyu sorsaydık, bırakalım sinema felsefesinin
düşünceye dair açılımlarını, sinema ve felsefe arasındaki ilişkinin kendisi bile baştan sorunlu
olurdu: Platon felsefesinde sanat, rasyonel düşünceyi, aklın işleyişini bozacağı gerekçesiyle
ihtiyatla yaklaşılması gereken bir unsurdu. Hatta rasyonel düşünceyi manipüle edeceği, duygu
ve duyumla aklı paralize edeceği gerekçesiyle Platon şairleri de Devlet’inden dışlamıştı.
Sanata yönelik bu bakış, modern bir sanat olarak 1890’larda doğmuş sinemaya felsefecilerin
mesafeli durmasıyla kendisini devam ettirdi. Örneğin çağımızın “hesaplayıcı düşünce”ye
(calculative though) değil, poetikliği, öngörülemezliği, yaratıcılığı ve bazen hızlı giden sürece
“dur!” demeyi de dikkate alan “tefekkür edici düşünce”ye (mediative thought) ihtiyacı
olduğunu yazmasına karşın Heidegger, sinemayı teknolojik eleştiri bağlamında kritik etti ve
bilinçli olarak sinemaya dair felsefik analiz yapmaktan kaçtı. Bergson, Deleuze’un deyimiyle
aslında sinematik bir evren kurmasına, evreni bir “metasinema” gibi dizayn etmesine karşın,
sinemayı sadece bir “illüzyon” olarak niteledi. Wittgenstein 1930’larda sinema salonlarına
sıkça giderek kovboy filmleri izledi ancak bu eylemin anlamı, film izleme deneyimi, filmin
ontolojisi ve çağımızın düşünce problemlerine sunabileceği imkanlar üzerine bir şey yazmadı.
Gelgelelim sinema felsefesinin temelleri felsefecilerde değil, Vertov, Eisenstein, Epstein gibi
filozof-yönetmen diyebileceğimiz kişilerden ve Andre Bazin, Bela Balazs ve Elie Feure gibi
sinema eleştirmenlerinden geldi. 1980’lere kadar birkaç istisna dışında sinemanın felsefi yönü
üzerine felsefeciler çalışma üretmediler. Bu anlayış, 1980’lerden sonra Deleuze’ün iki ciltlik
sinema eseriyle değişmeye başladı.
Bu bildiri, sinema felsefesinin kökenlerinden beslenerek, çağımız sorunlarını anlamada ve
yeni bir kavrayış, duygu ve düşünce geliştirmede sinema ve felsefe ilişkisinin sunabileceği
imkanları tartışmaya açmaktadır.
Download