TARIM VE ÇEVRE ETKİLEŞİMİ Dünyanın ana besin kaynağını bitkiler teşkil etmektedir.Yapılan tespitlere göre dünya tarım ürünlerinin ortalama 1/3’ü zararlılar (böcekler, virüsler, nematodlar, zararlı otlar…) tarafından tahrip edilmektedir. Artan yiyecek ihtiyacının karşılanmasının yolu, tarımda birim alandan daha fazla verim alınmasını sağlamaktan geçmektedir. Ancak tarım arazilerinde yüksek verim alınmasını etkileyen pest adı verilen doğal zararlılar mevcuttur. İşte bu durumun önlenmesi ve insanlarla hayvanlara zararlı olan çeşitli hastalıkların engellenmesi amacıyla birtakım kimyasal maddeler tarımda kullanılmaktadır. Çünkü kimyasal mücadele yüksek etkililiğe sahiptir, hızlı sonuç verir, bilinçli ve kontrollü kullanıldığında ekonomiktir ve ürünü toksin salgılayan organizmalardan da koruyabilir. Pestisitlerin kullanımı çok eski tarihlere dayanmaktadır. M.Ö. 1500’lere ait bir papirüs üzerinde bit, pire ve eşek arılarına karşı insektisitlerin hazırlanışına dair kayıtlar bulunmuştur. 19.yy’da zararlılara karşı inorganik pestisitler kullanılmış, 1940’lardan sonra pestisit üretiminde organik kimyadan faydalanılmış, DDT ve diğer iyi bilinen insektisit ve herbisitler keşfedilmiştir. Bugüne kadar 6000 kadar sentetik bileşik patent almasına karşın, bunlardan 600 kadarı ticari kullanım olanağı bulmuştur. Ülkemizde tarımı yapılan kültür bitkileri, sayıları 200’ü aşan hastalık ve zararlının tehdidi altında olup yeterli savaşım yapılmadığı için toplam ürünün yaklaşık 1/3’i kayba uğramaktadır. Bu kayıpların önlenmesi bakımından pestisitlerin daha uzun yıllar büyük bir kullanım potansiyeline sahip olacağı kuşkusuzdur. Pestisit kalıntılarının önemi ilk kez 1948 ve 1951 yıllarında insan vücudunda organik klorlu pestisitlerin kalıntılarının bulunmasıyla anlaşılmıştır. Bu nedenle 1960 yılında FAO ve WHO “Pestisit Kalıntıları Kodeks Komitesi”ni kurmuşlar ve bu komitenin çalışmaları sonucu konu ile ilgili tanımlamalar yapılmış, bilimsel araştırma verilerine dayanılarak gıdalarda bulunmasına izin verilen maksimum kalıntı değerleri saptanmıştır. Ülkemizde de tarımsal ürünlerde kullanılan pestisitlerin gıdalarda bulunması müsaade edilebilir maksimum miktarları ürün ve ilaç bazında belirlenmiştir. Bu bilgilere Tarım Bakanlığının Web sayfasından kolaylıkla ulaşmak mümkündür. Pestisit: Tarım ürünlerine ve hayvansal gıdalara; üretim, hasat, depolama ve taşıma esnasında zarar veren herhangi bir zararlıyı (zararlı ot dahil) kontrol etmek veya bunların zararlarını önlemek üzere uygulanan veya hayvanların vücutlarında bulunan herhangi bir böcek veya zararlının kontrolü amacıyla hayvanlara verilen madde veya maddeler karışımıdır. Pestisitler bitkilere olduğu gibi uygulanmazlar. Bunlar tabiatı icabı zehirli maddeler oldukları için zararlılara karşı daha emniyetli, daha ekonomik, insan ve çevre sağlığı açısından daha az zararlı olacak şekilde bazı yardımcı maddeler ile (katı, sıvı) karıştırılarak kullanılırlar. İşte bu fiziksel karışıma “formulasyon” (ilaç), içinde belli yüzdede bulunan pestisite de “etkili madde” veya “aktif madde” adı verilir. Bu formulasyonun içinde; 1. Etkili madde (aktif madde), 2. Yardımcı maddeler, 3. Emilgatörler, 4. Dolgu maddeleri bulunmaktadır. Bu maddeler katı ve sıvı ilaç formülasyonları için ayrı ayrı özellikte olmaktadır. Her zehirli madde pestisit olarak kullanılmaz ve adlandırılmaz. Zehirli özellik gösteren bir maddenin pestisit olabilmesi için aşağıdaki özellikleri taşıması gerekir: 1. Biyolojik olarak aktif olmalı, 2. Etkili olmalı, 3. Güvenilir olmalı, 4. Yeteri kadar stabil (kararlı) olmalı, 5. Kullanıcılar açısından güvenilir olmalı, 6. Üçüncü şahıslar açısından güvenilir olmalı, 7. Tüketiciler açısından güvenilir olmalı, 8. Besi hayvanları açısından güvenilir olmalı, 9. Yabani hayatta zararlı olmamalı, 10. Faydalı organizmalara zararlı olmamalı, 11. Çevre için kabul edilebilir olmalı, 12. Ticarette probleme sebep olmamalıdır. Bir formulasyonda bulunması gereken özellikler FAO (Food Agricultural Organization) ve WHO tarafından belirlenerek belli esaslara bağlanmıştır. Pestisitlerin Sınıflandırılması Pestisitlerin zamanla birçok yan etkileri ortaya çıkmış, doğal dengede bozulmalar meydana gelmiş ve insan sağlığı için risk oluşturdukları gözlenmiştir. Bu nedenlerden dolayı pestisitler, kullanımına çok dikkat edilmesi gereken kimyasallar sınıfındandır . Pestisitler; görünüş, fiziksel yapı ve formülasyon şekillerine göre, etkiledikleri zararlı ve hastalık grubu ile bunların biyolojik dönemine göre, içerdikleri aktif maddenin cins ve grubuna göre, zehirlilik derecesine ve kullanım tekniğine göre çok değişik şekillerde sınıflandırılabilirler . Bunlardan en önemli ve en çok kullanılan sınıflandırma şekilleri ise kullanıldıkları zararlı gruplarına ve yapısındaki aktif madde grubuna göre yapılan sınıflandırmalardır. Kullanıldıkları zararlı gruplarına göre yapılan sınıflandırmadaki en önemli 3 büyük pestisit grubu; insektisit, fungusit ve herbisitlerdir . Çevre sağlığı açısından ise pestisitlerin yapısında bulunan aktif madde grupları son derece önemlidir. Çünkü canlılar üzerinde akut veya kronik etkiler oluşturan, onların ölümüne neden olan pestisitin yapısındaki aktif maddedir. Yapısındaki aktif madde grubuna göre pestisitler, inorganik ve organik pestisitler olmak üzere 2 gruba ayrılırlar. Organik pestisitler de yine kendi aralarında doğal ve sentetik organik pestisitler şeklinde 2 alt gruba ayrılırlar. Sentetik organik pestisitler zirai mücadelede en fazla kullanılan kimyasallardır. Bu nedenle çevre ve organizmalara olan zararları açısından en önemli pestisit grubunu oluştururlar. Pestisitlerin formülasyon şekillerine göre sınıflandırılması Toz ilaçlar, ıslanabilir toz ilaçlar, Emülsiyon konsantre ilaçlar, Solüsyon konsantre ilaçlar, Suda çözünebilir toz ilaçlar, Yazlık ve kışlık yağlar, Granüller, paletler, tabletler, Toz tohum ilaçları, Sıvı tohum ilaçları, Acrosoller, zehirli yemler, Kapsül şekli verilmiş formülasyonlar, Akıcı konsantreler, kuru akışkanlar şeklindedir. Pestisitlerin kullanım şekline göre sınıflandırılması Atraktan Pestisitler (çekiciler - cezp ediciler) Fumigan Pestisitler (duman oluşturanlar) Repellan Pestisitler (iticiler) Pestisitlerin kullanıldıkları zararlı grubuna göre sınıflandırılması İnsektisitler (Böcekleri öldürenler) Algisitler (Algleri öldürenler) Fungisitler (Mantarları öldürenler) Fungustatikler (Fungusların faaliyetini durduranlar) Herbisitler (Yabancı otları öldürenler) Bakterisitler (Bakterileri öldürenler) Akarisitler (Akarları öldürenler) Afisitler (Yaprak bitlerini öldürenler) Molluskisitler (Yumuşakçaları öldürenler) Avenisitler (Kuşları kaçıranlar) Rodentisitler (Kemirgenleri öldürenler) Nematositler (Nematodları öldürenler) Termitisitler (Karıncaları öldürenler) Pedikulisitler (Bitleri öldürenler) Pestisitlerin hedef alınmayan canlılar üzerindeki etkileri bakımından sınıflandırılması: Kanserojen etkili pestisitler: Aldrin, benomil, captan, 2,4-D, lindan, zineb, thiram, carbofuran, trifluralin, vb… Teratojen etkili pestisitler: Bunlar ana karnındaki yavrunun oluşum bozukluklarına neden olan maddelerdir. Örneğin; aldrin, benomil, captan, 2,4-D, lindan, zineb, dikuat, maneb, dinoseb, MCPA, parakuat, propaklor, thiram vb… Mutajen etkili pestisitler: Canlının genetik yapısında değişikliklere neden olan maddelerdir. Örneğin; aldrin, aldrazin, benomil, parakuat, simazin, siyanazin, aldikarb, captafol, karbofuran vb… Alerji yapan pestisitler: Benomil, captan, lindan, nabam, parakuat, triazin, zineb, propaklor,captafol vb… Pestisitlerin kimyasal yapılarına göre sınıflandırılması Sentetik organik pestisitler Klorlanmış Hidrokarbonlar DDT, (dikloro difenil trikloroethan) çok zehirli ve inatçı bir böcek öldürücüdür. Kolayca vücut dokusundaki yağlarda çözülür ve gıda zincirinde birikmeye başlar. 1939 yılında keşfedilen DDT, dünyada en yaygın biçimde kullanılan böcek ilacıydı. Balıklar ve kuşlar için çok öldürücü olduğu anlaşıldı. Kuşların yumurtalarının kabuklarını zayıflattığı ve üremelerini sonuçsuz bıraktığı için az kalan birçok türün, soyunun tükenmesine yol açacaktı. 1970'li yıllarda ABD ve Avrupa'da yasaklandı. DDT‘ nin zararlı olduğu Rachel Carson tarafından bulunmuştur. DDT kullanıldığı zamanlar canlıların (insanlar, hayvanlar, bitkiler ve diğer canlılar) büyük bir bölümü hasar görmüştür. DDT çok etkileyici bir ilaçtır ve bütün canlıları öldürebilecek bir etkisi vardır. Bu yüzden kullanımdan kalkmıştır. Yiyecek maddeleri için tolerans 7 ppm (milyonda ünite)dir. 75 kg’lık bir insanı 37 gram veya yağda erimiş olarak 15 gram DDT öldürmeye yeter. DDT, kullandıktan sonra bozulmayıp çevrede, toprakta ve hatta hayvanların bünyesinde birikir. Birçok ülkede yapılan araştırmalarda insanların vücut yağında da (gıdalardan alınan) sanılandan çok fazla DDT kalıntısının bulunduğu görülmüştür. Dünyanın birçok ülkelerinde olduğu gibi, Türkiye’de de Zirai Mücadele Araştırma Konseyinin 1970 yılında aldığı karara göre DDT kullanılması yasaklanmıştır. Organik Fosfatlar ,Tiyokarbamatlar ,Karbamatlar Sentetik organik madde şeklinde olmayan pestisitler Doğal Organik Maddeler Piretrum, Nikotin Anorganik Maddeler Arsenik, Civa, Borat, Florat Organik Fosforlu Pestisitler Organik fosforlu bileşiklerin çoğu insektisit az bir kısmı da fungusit, nematosit ya da bitki düzenleyicisi olarak kullanılmaktadır. Fosfor atomuna çifte bağ ile bağlı atomun oksijen ya da sülfür olmasına bağlı olarak sırasıyla ‘fosfatlar’ ya da ‘tiyofosfatlar’ diye adlandırılırlar. S O R1 R1 P R2 Fosfatlar P X R2 X Tiyofosfatlar Organik fosforlu pestisitlerin tümü hidroliz olarak suda çözünen bileşiklere dönüşürler. Çevrede kalıcılıkları klorlu hidrokarbon bileşiklerine kıyasla çok azdır. Yarı ömürleri nötral pH’da birkaç saat (diklorvos) ile birkaç hafta (paratiyon) arasında değişir. Organik fosforlu pestisitlerden diklorvos dışındakilerin uçuculuğu düşüktür buna rağmen buharlaşarak atmosfere karışabilirler ve sonradan yağmur sularıyla tekrar yeryüzüne dönebilirler. Organik fosforlu bileşikler başlıca ekim alanlarından sızarak ve/veya aşınan toprakla birlikte sürüklenerek doğal sulara karışırlar. Suda çözünürlüğü 10 mg/L ya da daha fazla olan bileşikler ekim alanlarından sızarak doğal sulara karışırken suda çözünürlüğü 10 mg/L’den az olanlar toprağa adsorbe olarak taşınırlar. Karbamat Grubu Pestisitler Fungusit olarak kullanılan karbamat bileşikleri de benzimidazol grubu taşırlar. Herbisit ve fungusit karbamat bileşikleri önemli derecede asetilkolin inhibisyonu yapmazlar. Karbamat grubu insektisitlerin çözünürlükleri düşüktür. buhar basınçları ve suda Karbamatların buhar basınçları düşüktür. Bu sebeple pek çok karbamat bileşiği oda sıcaklığında buharlaşıp toprak ve su yüzeyinden havaya dağılabilirler. Çözünürlüğü yüksek olan karbamatların dağılımları için en önemli yol sulu ortamlardır. Karbamatlar endüstriyel atıklar, kazai saçılmalar ya da boşaltmalar sonucu sulara karışabilir. Ancak sulu ortamda ışık absorplayarak çabuk parçalanırlar. Bu nedenle karbamat meydana gelmez. bileşikleriyle uzun süreli kontaminasyon Karbamatlı insektisitler uygulandıkları bitkiler tarafından alınıp toprağa ulaşırken, karbamatlı nematosit ve herbisitler doğrudan toprağa uygulanırlar. Karbamatların toprakta metabolik yıkımlanmasında ilk aşama hidrolizdir, biyodegredasyon uçuculuk, toprak tipi, nem, adsorpsiyon, pH, sıcaklık, ışıkta parçalanma, mikroorganizma varlığı ve aktivitesi gibi çeşitli faktörlerden etkilenir. Piretroid Pestisitler Piretrinler krizantem (Chrysanthemum cinerariaefolium, C.coccineum) çiçeklerinin ekstraksiyonuyla elde edilen doğal insektisitlerdir. Güneş ışığında çok çabuk yıkılıp aktivitelerini kaybederler. Sentetik piretroidler yapıca piretrinlere benzeyen, ışığa karşı dayanıklılığı artırmak amacıyla, klor, brom ve siyanür grupları takılmış, 1980 yılında ticari kullanıma sunulmuş bileşiklerdir. Tarım alanlarında, ev böcekleri ve sivrisineklerle mücadelede ve ağaç koruyucusu olarak, ayrıca insanlarda uyuz olgularının tedavisinde kullanımları vardır. Piretrinler böceğin sinir sisteminden kolayca penetre olarak uçmasını veya uzaklaşmasını engelleyerek etki eden temas zehiridirler. Ancak bazı böceklerde enzimlerce hızlı detoksifiye edildiklerinden enzimin etkisini geciktirmek ve letal dozu sağlamak için formülasyonlara organofosfatlar, karbamatlar ve diğer etkiyi artırıcı maddeler eklenmektedir. Piretroid insektisitlerin hava, su ve hakkında kesin bilgi bulunmamaktadır. toprakta kalıntı Piretroidler mikroorganizmalar, bitkiler ve hayvanlar metabolize edilip, su ve toprakta yıkımlanırlar. düzeyleri tarafından Hava ve ışık ile temas parçalanmaları artırır. Çeşitli türlerde birikimleri ve besin zincirine karışmaları önemsiz miktarlardadır. Piretroid insektisitlerin bulunmamaktadır. Ancak havaya dağılımları ile ilgili fazla veri ABD Güney Carolina bölgesinde evlerden toplanan toz örneklerinde 0.02-22 g/g konsantrasyonda sentetik piretroid kalıntısı saptandığı bildirilmiştir. Pestisitlerin ya da onların türevlerinin yeterli miktarda parçalanması için sınırlı zamana ihtiyaç vardır. Bu olay çevrede pestisit kalıntısının azalmasına ya da az zararlı ve zararsız bileşiklere dönüşmesine neden olur.Bir pestisitin hedef zararlıyı kontrol etmeden parçalanması iyi değildir çünkü attığımız ilacın bir anlamı kalmaz. Üç farklı parçalanma vardır: Mikrobiyal parçalanma Kimyasal parçalanma Fotodegredasyon Pestisitin bakteri, fungus ve diğer mikroorganizmalar tarafından parçalanması ve gıda kaynağı olarak kullanmasıdır. Mikrobiyal parçalanmanın çoğu toprakta olmaktadır. Pestisitler, mikroorganizmaların biyokimyasal etkileri sonucunda, hidroliz ve oksidasyonla bozulup, çözünebilir bileşikler oluşturarak, karbon gazı ve amonyak (NH3) çıkartıp basit bir mineral yapıya dönüşmek suretiyle toprakta yayılırlar. Toprağa geçen pestisitler güneş ışınlarının etkisiyle fotokimyasal, bitki, toprak mikroorganizmaları ve diğer organizmaların etkisiyle biyolojik parçalanmaya uğramaktadır. Parçalanan bu pestisitler toprak katı maddeleri (kil ve organik madde) tarafından adsorblanıp depolanmaktadır. Pestisit kalıntıları ayrıca, toprağın fiziksel özeliklerini düzeltmek, nitrifikasyonu gerçekleştirmek, toprakta organik maddenin ayrışması ve humus teşekküllünü sağlamak gibi önemli görevler üstlenen, toprağın mikroflorasını oluşturan canlı organizmalara besin zinciri yoluyla toksik etki yapmakta, çalışmalarını sınırlandırmakta ve baskı altında tuttukları zararlıların artışına neden olmaktadır. Biyolojik süreçte yapılan çalışmalarda pestisit kalıntılarının parçalanmasında çeşitli mikroorganizmaların etkili olduğu bulunmuş ve bu mikroorganizmaların, pestisit kalıntılarını besin maddesi olarak kullandığı ortaya konulmuştur. Bir diğer aşama ise; pestisitlerin mikroorganizmaların sağladığı enzimlerle parçalanarak giderilmesidir. Pestisit Tüketim Miktarları Dünya pestisit tüketimindeki artış son yıllarda hız kesmiş gibi gözükmektedir. (Bununla beraber, 1983-1993‟de %3,4 olan artış oranı, 1993-1995 arasında %18,5‟e yükselmiştir). Çizelge 1‟de görüldüğü gibi, Türkiye‟de yıllık pestisit tüketimi, yıllık iniş ve çıkışlara rağmen, 1979-2007 yılları arasında %270 oranında artmıştır. Bu değer yıllık olarak %9.64‟e karşılık gelmektedir. Özellikle son yıllardaki önemli artışlar dikkat çekicidir. Pestisit tüketimimiz, 2002 yılında 12.199 ton iken, 2006 yılında yaklaşık %50 artış ile 18.258 ton ve 2007‟de de %24,22 artarak 22.681 ton olmuştur. Etki Ettikleri Canlı Gruplarına Göre 1979-2007 Yılları Arasında Etkili Madde Olarak Pestisit Tüketimi (Ton) PESTİSTLERİN TAŞINIM SÜREÇLERİ Pestisitlerin çevredeki taşınımı oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. İlaç uygulamalarından sonra, kullanılan ilaç karışımları bitkide kalmayıp, toprağa, havaya karışmaktadır. Toprağa düşen ilaçlar sulama ve yağmur suları ile yer altı sularına, akarsu ve göllere dolayısı ile su ekosistemine karışarak burada yaşayan canlıların zehirlenmelerine ve ölümüne sebep olmaktadır. Örneğin; 1975 yılında Amerika’ nın Texas ve Lousiana eyaletlerinde pirinç tarlalarına yabancı otlarla mücadele etmek için atılan 2,4 D‘nin rüzgarla taşınan tozları, birkaç mil uzaklıktaki pamuk ve sebze bahçelerinde anormal yapraklanma, yanma ve kuruma gibi etkiler meydana getirmiştir. Hiç pestisit uygulaması yapılamayan kutuplardaki penguenlerde, ayı balığında DDT ‘nin varlığının belirlenmesi, tarım ilaçlarının dünyadaki sirkülâsyonunu göstermesi bakımından önem taşımaktadır. Şekil ’de pestisitlerin ekosistem içerisindeki çevrimi özetlenmiştir. Pestisitlerin doğadaki hareketleri Pestisit Yüzeye uygulama Püskürtme Diğer Havada Kalma Yağışla yıkama Toprakta pestisit Yağmur suları İle sürükleme Konsantrasyonunda artma Topraktaki parçacıklara bağlama Sızıntı Yüzeysel sular Yer altı suları Sucul canlılarca arıtma İçme suyu Biyolojik birikim (Biyomagnifikasyon) Yiyecek zinciri İnsan Pestisitlerin Sulara Karışmaları ve Etkileri Pestisitlerin su ekosistemine ulaşmaları değişik yollarla olmaktadır. Pestisit uygulaması yapılan tarım arazilerinden gelen yağmur sularıyla, sızıntı sularıyla yada doğrudan uygulamalar sonucu yüzey sularına ve yer altı sularına pestisitler karışabilmektedir. Pestisitlerin en önemli bulaşma kaynaklarından biri ise, pestisit içeren evsel ve endüstriyel (örneğin tekstil fabrikaları, pestisit üretimi yapan fabrikalar, orman ürünleri işleme tesisleri) atık suların alıcı ortamlara deşarj edilmesidir. Uygulama aletlerinin ve boş ambalaj kaplarının temizlenmesi sırasında da pestisit atıkları sulara karışabilmektedir. Bu bulaşma kaynaklarının dışında, atık kimyasalların kazayla yüzey sularına karışması sudaki pestisit konsantrasyonlarının artmasına neden olabilmektedir. Ormanlık alanlara herbisit uygulaması da yüzey sularındaki herbisit konsantrasyonlarında geçici artışlara neden olabilmektedir. Pestisitlerin Toprağa Karışmaları ve Etkileri Bitki hastalık ve zararlılarına karşı kullanılan pestisitler yağmur, rüzgar gibi çeşitli etkenlerle toprağa dolaylı yolla ulaşabilmektedir. Topraktaki zararlı böceklere, nematodlara ve tohum ilaçlamaları sırasında tohuma uygulanan pestisitler ise direkt olarak toprağa karışmaktadır. Bu şekilde toprakta devamlı birikim halinde olan pestisitler, tüketilen ürünler aracılığı ile insan, evcil hayvanlar ve yaban hayatına ulaşarak çevre sağlığını olumsuz yönde etkileyebilmektedir . Pestisitlerin toprakta kalıcı yani persistent olması; kullanılan ilacın grubuna, formülasyon şekline, toprak tekstürüne, ilacın absorbe edilme durumuna, toprak nemi ve sıcaklığına, ilacın yağmur, sulama veya drenaj suları ile yıkanma özelliğine göre değişmektedir . Pestisit kalıntıları ile bulaşmış topraklarda yetiştirilen ürünlerin, ilaçları topraktan bünyelerine aldıkları belirlenmiştir. Örneğin Aldrin ile ilaçlanmış tarlalarda yetiştirilen patates ve havuçta Aldrin kalıntısı, yoğun Aldicarbe uygulanmış topraklarda yetiştirilen karpuzlarda ise Aldicarbe kalıntısı görülmüştür . PESTİSİTLERİN İNSAN VE ÇEVRE ÜZERİNE ETKİLERİ Pestisitlerin Atmosfere Etkileri Pestisitlerin çevreye olan etkisini değerlendirmede atmosfer, hidrolik döngünün bir unsuru olarak çok önemli bir yere sahiptir. Hidrolik döngünün bir parçası olan yağış sayesinde yerüstü ve yeraltı suları tekrar yenilenir. Atmosfere partikül ve buhar halinde karışan pestisitler yağışlarla temizlenir ve bunlar akarsu, çay, göl ve toprakta birikirler. Ayrıca pestisitler, atmosferdeki gaz ve diğer partiküllere tutunma suretiyle de toprak yüzeyinde birikirler, buradan yerüstü ve yeraltı sularına ulaşırlar . 1960’lı yıllara kadar ilaçlamalarla atmosfere karışan pestisitlerin neden olduğu atmosfer kirliliği lokal bir problem olarak düşünülmekteydi ve doğada uzun süre kalabilen pestisitlerin, atmosfer yolu ile hareketinin çok az olduğuna inanılmaktaydı. DDT ve diğer organoklorlu bileşiklerin Arktik ve Antarktik balık ve memelilerin vücutlarında bulunması bu görüşü değiştirmiştir. Pestisitlerin yağışlarla ve rüzgarla hiç ilaçlanmayan alanlara taşındığı ortaya çıkarılmıştır . Çevre Üzerine Etkileri Tarımsal alanlara, orman veya bahçelere uygulanan pestisitler havaya, su ve toprağa, oradan da bu ortamlarda yaşayan diğer canlılara geçmekte ve dönüşüme uğramaktadır. Pestisitlerin püskürtülerek uygulanması sırasında bir kısmı evaporasyon ve dağılma nedeniyle kaybolurken, diğer kısmı bitki üzerinde ve toprak yüzeyinde kalmaktadır. Havaya karışan pestisit rüzgarlarla taşınabilir; yağmur, sis veya kar yağışıyla tekrar yeryüzüne dönebilir. Bu yolla hedef olmayan diğer organizma ve bitkilere ulaşan pestisit, bunlarda kalıntı ve toksisiteye neden olabilir. Toprak ve bitki uygulamalarından sonra toprak yüzeyinde kalan pestisitler, yağmur suları ile yüzey akışı şeklinde veya toprak içerisinde aşağıya doğru yıkanmak suretiyle taban suyu ve diğer su kaynaklarına ulaşabilirler. Eğim, bitki örtüsü, formülasyon, toprak tipi ve yağış miktarına bağlı olarak taşınan pestisitler, bu sularda balık ve diğer omurgasız su organizmalarının ölmesine; bu organizmalardaki pestisit kalıntısının insanların gıda zincirine girmesi ve kontamine olmuş suların içilmesiyle kronik toksisitenin oluşmasına neden olurlar. Toprağa geçen pestisitler güneş ışınlarının etkisiyle fotokimyasal degradasyona, bitki, toprak mikroorganizmaları ve diğer organizmaların etkisiyle biyolojik degradasyona uğramakta; toprak katı maddeleri (kil ve organik madde) tarafından adsorlanıp uğramaktadırlar. desorplanmakta veya kimyasal degradasyona Biyolojik Birikim (DDT – Deildrin – Aldrin) Güneş Pestisit Toprak İnorganik besinler Su kütleleri Planktonlar 265 kat Küçük balıklar 500 kat Balıklar 75.000 kat Kuşlar 80.000 kat 31 İnsanlar Üzerine Etkileri Pestisitlerin insanlarda belirli miktarlarda toksik olmaları nedeniyle savaşımda çalışan herkesin bunların kullanımı sırasında meydana gelebilecek potansiyel zarardan sakınmaları gerekir. İnsanların pestisitlere maruz kalması mesleki zehirlenmeler veya kaza ile meydana gelebilmektedir. Her iki tür zehirlenmenin ana nedenleri: Halkın bu konuda yetersiz eğitime sahip olması ve pestisitlerin toksisite potansiyellerinin bilinmemesi, Uygun olmayan koşullarda depolama, Kaza ile saçılma sonucu gıdaların kontamine olması, Dikkatsiz yükleme ve taşıma, Yıkanmamış pestisit kaplarının kullanımı, Genel bakım ve atık değerlendirme işlemleri Mesleki zehirlenmeler, üretim, formülasyon hazırlama, taşıma, yükleme ve uygulama sırasında deri ve solunum yoluyla maruz kalma (akut zehirlenme) olarak tanımlanabilir. Daha çok organik fosforlular ve karbamatlılar bu tip zehirlenmeye neden olurlar. Pestisitlere Karşı Dayanıklılık Oluşumu Savaşımda kullanılan pestisitlere karşı zararlı ve hastalıkların dayanıklılık kazandıkları bilinmektedir. Dayanıklılığın pratikteki anlamı hastalık ve zararlıların daha önce kendilerine karşı başarıyla uygulanan toksik maddelerden artık etkilenmedikleridir. 1970’de dayanıklı olarak saptanan tür sayısı 244 iken, 1980’de bu sayı 428’e yükselmiştir. Tarımsal ürün zararlılarında meydana gelen çeşitli tipteki dayanıklılıklar sonucunda pestisitin etkinliğindeki azalmayı aşmak için daha yüksek dozlarda uygulama gerekmekte, bu da hem maliyetin artmasına ve ürün veriminde azalmalara yol açmakta, hem de üründe ve çevrede kalıntı miktarının ve kirliliğin artmasına neden olmaktadır. Hedef Olmayan Organizmalar Üzerine Etkisi Hemen bütün insektisitler spesifik olmadıkları için sadece hedef organizmaları öldürmez, omurgalı ve omurgasız diğer organizmaları da etkilerler. Zararlı etkilerin şiddeti, insektisitin ve formülasyonun tipine, uygulama şekline ve tarımsal arazinin tipine bağlı olarak değişmektedir. En genel yan etkiler şunlardır: Arılar, kuşlar ve balıklar, mikroorganizmalar ve omurgasızlar gibi hedef olmayan organizmalarda ölümler, Kuş, balık ve diğer organizmalarda üreme potansiyelinin azalması, Hedef olamayan organizmalarda dayanıklılık oluşması sonucu insanlara hastalık taşıyan böcek ve parazitlerin kontrolden çıkması, Ekosistemin yapısının ve türlerinin sayılarının değişmesi gibi uzun dönemli etkiler. YENİ TEKNOLOJİLER Yeni İlaçlama Teknolojileri Pestisit kullanımını azaltmanın ve efektifliğini sağlamanın basit ve etkin bir yolu ilaç uygulama yöntemlerinde yapılacak olan değişikliklerdir. İlaçlama aletlerinde kullanılan geleneksel hidrolik memelerin oluşturduğu damla çapının çok geniş bir dağılım göstermesi en önemli problemlerden biridir. Küçük çaptaki damlacıklar kolaylıkla sürüklenebilmektedir. Bu sorunu ortadan kaldıran yeni dizayn edilmiş memelerin kullanımı sonucu sınırlı bir alanda optimal damla çapıyla ilaçlamanın efektifliği artırılabilmektedir. Bu teknoloji değişikliği hem ilaçlama sıvısı miktarını azaltmakta ve kirlilik problemini yok etmektedir. Son yıllarda üretilmiş olan yeni teknoloji memelerden bazıları; Vibrasyonlu Jet Dağıtım memeleri; Kontrollü Damla Uygulayan Memeler; Elektrostatik Memeler dir. Ayrıca yeni uygulama ekipmanları bilgisayar teknolojisiyle ilişkilendirilerek en efektif ilaçlamanın yapılması sağlanabilmektedir. Örneğin , herbisit uygulamalarında , yabancı otu tarlada belirleyerek, ilacın sadece hedef bitki üzerine püskürtülmesini sağlayan teknolojiler geliştirilmiştir. Adjuvantlar Bu maddeler uygulanan ilacın fiziksel özelliklerine etki ederek, uygulamanın etkinliğinin ve çevresel güvenirliliğinin artmasına neden olurlar. Farklı tiplerde adjuvantlar vardır; bazıları sentetik kimyasallar (iyonik olmayan ıslatıcılar); bazıları ise doğal orijinli (emulsiye olabilen bitkisel yağlar) dır. Bu maddeler ilacın çevresel ve agronomik davranışlarını değişik yollarla düzenlemektedir: • İlacı kötü hava koşullarına karşı korur • İlacın hedeften yağmur nedeniyle kaybolmasını azaltır • Damla çapını düzenleyerek sürüklenmeyi engeller • Pestisitin bitki üzerinde kalışını arttırır • Bitkilerin pestisiti alışını kolaylaştırır • Pestisitin kimyasal aktivitesini arttırır. Yeni Formülasyonlar Pestisitlerin çevresel etkilerini azaltmanın bir başka yolu da hedef zararlıya spesifik olan ve kalıcılığı düşük güvenli pestisit formülasyonlarıdır. Örneğin, sistemik karbamatlı bir insektisit olan primicarb düşük toksisitesi ve yüksek yaprak biti seçiciliğiyle formüle edilmiştir. Mikroenkapsül formülasyonlar bu amaçla üretilmiş formülasyonlara diğer bir örnektir. SENTETİK PESTİSİTLERİN ALTERNATİFLERİ Doğal Pestisitler Doğal bitkisel orijinli pestisitler sentetik pestisitlere alternatif olarak kullanılabilir. Derris ve pyrethrum düşük çevresel kalıcılıklarıyla, geniş spectrumlu biyolojik aktiviteleriyle sentetiklere alternatiftirler. Ancak bu doğal orijinli maddeler birçok organizmaya örneğin balıklara karşı yüksek toksisiteye sahiptirler. Bazı bitkisel ekstraktların zararlılara karşı toksisiteleri ve repellent (kovucu) etkileri yüksektir, bu tip bitkilere örnek olarak; Azadirachta indica, Trigonella ve Curcuma longa sayılabilir. Mikrobiyal Pestisitler Yüksek selektiviteleri ve minimum çevresel riskleriyle mikrobiyal pestisitler, sentetik pestisitlerin en önemli alternatifleridirler. Bakteriler, funguslar, baculoviruslar ve protozoalar bu alanda kullanılabilecek mikroorganizmalardır. Yeni proseslerin ve formülasyonların geliştirilmesiyle, genetik mühendisliği teknolojileriyle birleştirilerek mikrorganizmaların pestisit potansiyelleri arttırılabilmektedir. Mikrobiyal pestisitlerle ilgili ilk ve çok başarılı örnek Bacillus thuringiensis bakterisidir. Bu bakteri 1901 de bulunmuş, ve ticari olarak 1930 yıllarda Lepidoptera dan zararlılara karşı kullanılmıştır. Daha sonraları aynı bakterinin farklı ırkları Dipter ve Coleopter zararlılara karşı kullanılmaktadır. Bazı funguslar, örneğin Verticillum lecanii yaprak bitlerine karşı belirli ekolojilerde etkin olarak kullanılabilmektedir. Baculoviruslar, son yıllarda çok fazla üzerinde durulan bir gruptur, bu grubun üyelerinin konukçularına son derece spesifik oluşları nedeniyle çok ümit vaad eden bir gruptur. Kimyasal olmayan yabancı ot savaşımı Ürün rotasyonu agroekosistemlerde çeşitliliğin korunmasında önemli bir yöntemdir. Değişik toprak işleme zamanları, ürün yetiştirme periyodlaması ve farklı toprak işleme yöntemleri birçok yabancı otun problem haline gelmesini engelleyebilmektedir. Hatta farklı toprak işleme zamanlarının, birçok kültür bitkisinde ekonomik zararlara yol açan hastalık problemlerinin ara konukçularının yok olmasına neden olmaktadır. Geleneksel ürün rotasyonu yanında, uygun toprak işleme, ısı uygulama, mekanik müdahaleler kimyasal yolla yapılan yabancı ot savaşımına belirli alanlarda alternatif olabilecek uygulamalardır. Kimyasal Olmayan Zararlı Savaşımı Hastalık ve zararlılara karşı dayanıklı tür karışımlarının yetiştirilmesi bilinen kültürel savaşım yöntemlerindendir. Bu yöntemlerin, modern tarımsal savaş yöntemleriyle entegrasyonu ile kimyasal kullanımı önemli derece de azaltılabilmektedir. Kültürel önlemler arasında dayanıklı tür kullanımı, ekim dikim ve hasat zamanlarının ayarlanması, tuzak bitkiler, ekim alanları arası mesafelerin ayarlanması, bitkilerin sağlıklı yetiştirilmesi gibi önemli uygulamalar yer almaktadır. Zaman zaman sadece bu uygulamalarla birçok böceğin ve hastalığın zararından kurtulmak olasıdır. Biyolojik savaş, kimyasal savaşın her zaman alternatifi olarak üzerinde durulan bir uygulamadır. Doğa da zararlı hastalık ve yabancı ot populasyonları üzerinde yaşamlarını sürdüren, doğal baskı unsurlarının (parasitoid, avcı ve mikroorganizmaların) etkinliklerinin artırılması olan biyolojik savaş çalışmaları çok eski yıllardan beri çalışılan ve birçok ülkede belirli alanlarda başarı ile kimyasal savaşımın alternatifi yada birlikte entegre savaş programlarında yer almaktadır. Böylelikle kimyasal ilaçların kullanımı azaltılabilmektedir. SONUÇ Gıda maddelerindeki pestisit kalıntılarının birçok sakıncası söz konusudur. Bu sakıncaları asgari düzeye indirmek veya tamamen ortadan kaldırmak için şunlar yapılmalıdır. 1- Kullanılan pestisitlerin insan ve çevre sağlığı açısından tolerans sınırlan dikkate alınarak yapılacak analizler sonucu önemli derecede tehlikeli olanlar ortaya çıkarsa bunların ya piyasadan kaldırılması yada kullanımına kısıtlamaların getirilmesi gerekecektir. Ancak bu işlem yapıldığı taktirde alternatif mücadele yöntemlerinin ortaya konmuş ve üreticinin hizmetine sunulmuş olması lazımdır. 2- Üreticilerin bitkilerdeki hastalık ve zararlılara karşı yapacakları mücadelenin sadece kimyasal mücadeleden ibaret olduğunu zannetmelerinin yanlış olduğu, bunun yanında yeterli bilgiye sahip olunması gerektiği de önemli faktör olarak önümüze çıkmaktadır. Halbuki kimyasal mücadeleden önce herhangi bir masrafı gerektirmeyen kültürel ve fiziki önlemleri almak suretiyle hastalık ve zararlılara karşı etkili mücadele yapılabilir. Bugün ve bundan sonrada bitki hastalık ve zararlılarına karşı uygulanacak modern mücadele metodunun konusu (Integrated Pest Management-IPM) Entegre (Birleşik) savaş yöntemi olmalıdır. Yani bütün uygun teknik ve yöntemlerin kullanılabileceği bir strateji hedef alınmalıdır. 3- Pestisit kullanımı ile hasat zamanı arasındaki periyotun yani hasat aralıklarının her ilaç ve her ürün için tesbit edilip bu konuda üreticilerin aydınlatılması mutlaka gerçekleştirilmelidir. 4- En kısa zamanda ülkemizde kullanılan her bir pestisitin, ülkemiz standartlarına uygun tolerans tablolarının hazırlanması gereklidir. Bu hususta son yıllarda çalışmalara hız verilmesine rağmen henüz her bir pestisit için sağlıklı sonuçlar açıklanamamıştır. 5- Pestisit kalıntıları sebebiyle oluşabilecek, problemlerin süratle çözülebilmesi ve bu gibi durumların önceden tesbiti, buna bağlı olarak gerekli tedbirlerin alınabilmesi sürekli ve çabuk olarak yapılacak kalıntı izleme yöntemleriyle mümkündür. Bunu gerçekleştirebilmek için, ilgili kuruluşların bu tür analizleri yapabilen tam teşekküllü laboratuvarlara ihtiyacı vardır. Bu amaçla gerek cihaz ve gerekse teknik eleman açısından yeterli, modern ve aynı zamanda bilgisayar destekli labaratuvarlar bir an evvel faaliyete geçirilmelidir.