islam miras hkuku`nda kadın ve osmanlı devleti uygulaması

advertisement
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KAMU HUKUKU ANABİLİM DALI
ANAYASA HUKUKU BİLİM DALI
OSMANLI MİRAS
HUKUKU’NDA KADIN
Yüksek Lisans Dersi
Osmanlı Devleti’nde Eşitlik Kavramının Gelişimi
Hazırlayan
Emine Ferdane PANDIR
088256103
Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Gül AKYILMAZ
Ankara, 2009
i
İÇİNDEKİLER
OSMANLI MİRAS HUKUKU’NDA KADIN
I. OSMANLI ŞER’İ MİRAS HUKUKU VE KADIN
1
A. İslâm’dan Önceki Durum
1
B. İslam Miras Hukuku’nda Kadın ve Erkek ile Paylarının Değişkenliği
4
C. Kadının İslam Miras Hukuku’ndaki Yeri
6
1. Ayetlerde Kadın ve Miras
7
a. Erkek ve Kız Çocuklar ile Anne-Babanın Mirası
7
b. Karı-Kocanın (Eşlerin) Mirası
8
c. Kardeşlerin Mirası
9
d. Zevi’l-Erham’ın Mirası
10
e. Ayetler Çerçevesinde Miras ve Kadını Değerlendirme
11
2. Hadislerde Kadın ve Miras
16
3. İslam Miras Hukuku’nda Köle Kadının Durumu
18
II. OSMANLI ÖRFİ MİRAS HUKUKU VE KADIN
19
A. Örfi Miras Hukuku’nun Uygulama Alanı
19
1. Miri Arazilerde Uygulama
19
2. İcareteynli Vakıflarda Uygulama
22
3. Mukataalı Vakıflarda Uygulama
24
B. Osmanlı Miras Hukuku’nda Kadının Yerinin Değerlendirilmesi
25
DEĞERLENDİRME
26
KAYNAKLAR
28
1
OSMANLI MİRAS HUKUKU’NDA KADIN
I. OSMANLI ŞER’İ MİRAS HUKUKU VE KADIN
Osmanlı Devletinde ikili bir hukuk yapılanması söz konusudur: Şer’i
Hukuk ve Örfi Hukuk. Şer’i Hukuk, İslam Hukuku’na tekabül etmekte iken;
Örfi Hukuk, Şer’i Hukuk’a aykırı olmamak suretiyle ulül’emrin Müslüman
cemaatin hayrı için kendi iradesine dayanarak çıkardığı kanunlar bütünüdür.
Osmanlı Devleti’ndeki bu ikili sistem içerisinde kadının, miras
hukukundaki yerini inceleyecek olursak;
Bu ikili sistemin Osmanlı Miras Hukuku’nda da etkin olduğunu
söyleyebiliriz. Osmanlı’da bütün mülk menkul ve gayrimenkuller İslam Miras
Hukuku kurallarına göre intikal eder. Bu konuda yukarıda bahsetmiş
olduğumuz İslam Miras Hukuku kuralları aynı şekilde geçerlidir. Bu konuda
Kur’an-ı Kerim’de yazılı kurallar çerçevesinde kadının pay sahibi olduğunu
söylememizde bir sakınca yoktur.
Osmanlı Miras Hukuku’nda kadının yerini, eşitlik konusunu anlamak
için öncelikle; İslamiyet öncesi dönemde dünya uygarlıklarında miras hukuku
uygulamasında kadının durumunu kısaca bir değerlendirmemizde fayda
vardır.
A. İslâm’dan Önceki Durum
Eski Mısırlılarda kız ve erkek çocuklar babalarına eşit olarak varis
olurlar, yalnız büyük erkek çocuğa biraz daha fazla verilirdi1. Hammurabi
İbnü’l Emin Mahmud Esad Seydişehri, Tarih-î İlmî Hukuk, s.45.’den aktaran Mehmet Sait
Yıldırım, Kur’ân Açısından Kadının Şahitliği ve Mirastaki Konumu, Konya, 2007, s.81 vd.,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
1
2
kanunlarına göre babanın terekesi oğulları arasında eşit olarak bölüştürülür,
kadınlara hiçbir şey verilmezdi2.
Çin’de önceden, kızlar mirastan hiçbir şey alamazdı. Sonraları yapılan
değişiklikle erkek çocuk olmadığı takdirde kız çocuk pay sahibi olabilirdi. Eski
İsrail Hukukunda ise kızlar mirastan bütünüyle mahrum bırakılmıştı3.
Eski İran’da ise,
vasiyetsiz mirasta erkek çocuklar ve evlenmemiş
kızlar eşit hisseler alırlardı. Evlenmemiş kızların babalarının mallarından
aldıkları çeyiz miras hisselerine karşılık kabul edilirdi4.
Anadolu’ya geldiğimizde,
Hitit döneminde kadın Asya’daki hem
cinslerinden daha iyi durumda idi. Ticari hayatta aktif rol alan kadın, medeni
hukuk kuralları açısından erkeğe eşitti. Aile, monogami ( tek eşlilik ) esasına
dayalı olup, ikinci bir eş ancak, çocuk oluncaya kadar geçici bir süre için söz
konusuydu. Evlenme ve boşanma resmi sözleşme ile yapılır ve kadına evliliği
bozma ve boşanma hakkı tanınırdı. Boşanma halinde sahip olunan mal
taraflar arasında eşit olarak bölünürdü. Hitit yasalarında kral ve kraliçe eşitti.
Kadeş Antlaşması’nda Hitit kralının yanında kraliçenin de mührü bulunurdu.
Hitit din ve kültür çevresinde kadınların çok yaygın işlevleri vardı. Bazı halk
bayramlarında devleti yalnız basına kraliçe temsil etmekteydi. Kadınların
çeşitli unvanlarla tapınak hizmetlerinde bulundukları, Hitit dininde rahibelerin
ve kadın memurların büyük rol oynadıkları bilinmektedir.
Eski Yunan’da kadınların hiçbir politik hak ve yetkisi yoktu. Miras erkek
çocuğa düşerdi. Tek kadınla evlilik temel ilkelerden biriydi. Evli kadının
sadakatsizliği büyük bir suçtu. Erkek hiçbir sebep olmadan karısını
boşayabilir, kadın da dilediğinde boşanabilir ve çeyizini geri alabilirdi.
Seydişehri, a.g.e., s.78.
Seydişehri, a.g.e., s.89, 101.
4
Seydişehri, a.g.e., s.108.
2
3
3
Roma’da kadınlara kamu hukuku alnında hiçbir hak tanınmamıştı,
devlet kurumlarında görev alamazdı. Özel hukuk alanında da hakları kısıtlı
idi. Kadın, evlenerek baba hakimiyetinden kocanın mutlak hakimiyetine
geçerdi5.
Ortaçağ Hıristiyan dünyasında kadın ve evlilik öylesine kötülenmiştir
ki, Macon Konsülünde kadının ruhunun olup olmadığı tartışılmıştır. Buna
bağlı olarak o dönemde kadının sosyal hayattaki durumu daha da kötüleşmiş,
XII. Asırdan itibaren Batı’da büyücü ve cadı avı başlamış, pek çok kadın
cinlerle ilişkisi olduğu iddiasıyla yakılmış veya suda boğulmuştur6.
İslâm’dan önceki Cahiliye Arapları’nda ise; çok daha dramatik bir
manzara söz konusu idi. Cahiliye Dönemi Arap toplumunda, kadınlar miras
alamazdı. Hatta kadınlar bir eşya gibi ölünün mirasçılarına intikal ederdi.
Sadece eli silâh tutan, vatanı muhafaza eden büyük erkekler mirasçı olurdu.
Ölenin malı en yakınlarından erkek olup harp edebilecek yaşta bulunanlara
düşerdi7.
Bununla beraber, Medine’deki uygulamada da, sadece bûluğ çağına
ermiş erkekler babalarının mirasçısı olabilir, küçük kız ve erkek kardeşleri,
hattâ anneleri mirasçı olamazdı8. Bundan dolayıdır ki; “Allah size,
çocuklarınızın miras taksimi hususunda erkeklerin paylarının, kızların
alacağı payın iki katı olmasını emretmektedir.”9 âyeti inince bu hüküm,
müşriklerin hoşuna gitmemiş ve şöyle demişlerdir: “Kadına dörtte bir, ya da
sekizde bir, kız çocuğa yarım ve küçük çocuğa da mirastan pay
veriliyor. Oysa onlar ne ata binebiliyor, ne de düşmanla savaşabiliyor.
Küçük çocuğa da miras veriliyor, oysa çocuk hiçbir işe yaramıyor.”10
Ömer Faruk Harman, “Hıristiyanlıkta Kadın”, İstanbul, 2001, XXIV, s.83.
Harman, a.g.e., s. 86.
7
Ali Osman Ateş , İslâm’a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitap Örf ve Adetleri , İstanbul, 1996, s. 379-388.
8
Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberleri, 1. cilt, İstanbul, 2004, s. 260.
9
Nisâ sûresi, 4/11.
10
Selman
Kuzu,
Kadının
Mirası
ve
Eşitlik,
S:
53,
Eylül
2001,
bkz.
www.yeniumit.com.tr/yazdir.php?konu_id=62 - 22k .
5
6
4
Bu bakış açısından açıkça şu anlaşılmaktadır ki, o gün insanın değeri
iktisadî hayata katkısıyla ölçülüyordu. Bu âyetin indirilme sebebi de yine,
cahiliye dönemindeki kadın ve kız çocuklarının bu durumunu ortaya
koymaktır. Ancak, cahiliye döneminde, erkek mirasçı bırakmadan ölen
kişilere kadınların mirasçı olmaya başladıkları görülmektedir11.
Cahiliye dönemindeki
anlayışa göre, eli silah tutmayan, vatanını
koruyamayacak derecede küçük olan çocuklara ve kadınlara mirastan hiçbir
şey verilmezdi. Ölenin sahip olduğu mallar sadece savaşabilecek en yakın
erkek akrabalar arasında bölüştürülürdü12.
Hz. Ömer’in; “Vallahi cahiliye döneminde biz, kadınlara, Allah
onlar hakkındaki ayeti indirinceye kadar ve onlarla ilgili taksimatı
yapıncaya kadar hiçbir şey vermezdik.”13 şeklinde bir söz söyleyerek
konuyu dile getirdiği ifade edilmektedir.
İslam öncesi dünya uygarlıkları ve cahiliye Arapları dönemlerini
değerlendirecek olursak; kadının miras hukuku anlamında bir değerinin
bulunmadığını, mal olarak kabul edildiğini; mal gibi mirasçılara intikal ettiğini;
sosyal
hayattaki
konumunun
gelişmesiyle
birlikte
değer
kazanmaya
başladıklarını söyleyebiliriz. Ancak, kadının miras hukuku kapsamında mal
olmaktan çıkarak mirasçı olabildiği, asıl değer kazandığı dönem İslamiyet’in
kabulüyle gerçekleşmiştir.
B. İslam Miras Hukuku’nda Kadın ve Erkek ile Paylarının Değişkenliği
İslamiyet ile birlikte sadece yaşça büyük ve küçük oğullar arasındaki
adaletsizlik ortadan kaldırılmamış, aynı zamanda ana, kız çocuk, kız kardeş,
Coşkun Üçok /Ahmet Mumcu / Gülnihal Bozkurt, Türk Hukuk Tarihi, Ankara, 2002, s.106.
Camiü’l-Beyân Taberî, IV, s.275’den aktaran Mehmet Sait Yıldırım, Kur’ân Açısından Kadının
Şahitliği ve Mirastaki Konumu, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya, 2007, s.84
13
Buhari, “Tefsir” 66.
11
12
5
büyük ana, kız torun gibi kadın akrabalara da, ayrı ayrı zikrederek mirastan
pay verilmiştir.
Kur’ân’ın sabit hak olarak tanzim ettiği bu paylar vasiyetname vb. gibi
herhangi bir hukukî, veya örfî düzenlemeyle de asla engellenemez nitelikte
olup, “farz olarak belirlenmiş hisseler”14 kategorisindedir. Bu ifade, ilgili
hükmün muhkem ve sarih, aynı zamanda her türlü değişime de kapalı
olduğunun en belirgin göstergesidir.
İslam Miras Hukuku’nda konumuz ile ilgili iki ana kural vardır.
Bunlardan birincisi; ölen kimsenin ( murisin ) bıraktığı mal varlığı miras
hukukunda, hukuki olarak onun varislerine intikal etmektedir. Kadının da bu
kapsamda murisin mirasçısı konumunda olması gerekmektedir.
İkincisi ise; miras payları konusunda, Kur’an-ı Kerim’de yer alan
paylara riayet edilmesi bir zorunluluktur. Malum olduğu üzere bu asli
kaynakta yer alan paylar kadın-erkek arasında farklıdır. İslam Hukuku hiç
kimsenin hakkının zayi olmaması için erkek ve kadının bulunduğu konuma
göre mirastaki paylarını farklı miktarlarda belirlemiştir15.
Carullah, mirastaki kadın-erkek arasındaki bu farkı şöyle açıklamaya
çalışır; “Miras hisselerindeki farklılık (veya eşitsizlik) hukuku farklılığı
değil, belki ihtiyaçların farklılığıdır. İhtiyaçların farklılığını hukuk veya
ehliyet farklılığına atfetmek elbette büyük bir hata olur. Miras
hisselerindeki farklılık, gerçekliğe uygun bir zorunluluktur. Erkeklerin
de hiçbir paylaşım bakımından bir diğerine eşit değildir. Ancak herkes
hukuk bakımından eşittir. ‘Allah’ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri
(başkasında olup da sizde olmayanı) hasretle arzu etmeyin16”.
14
Nisa Suresi 4/7.
Nisâ Suresi, 4/7, 11, 12.
16
Nisâ Suresi, 4/32.
15
6
Buna göre, mülkiyet hakları bakımından herkes eşit ise de mülkiyet
paylaşımı her yerde farklılık arz eder. Bu hem erkekler hem de kadınlar için
böyledir.Nitekim yukarıdaki ayet söyle devam etmiştir; “Erkeklerin de
kazandıklarından payları vardır, kadınların da kazandıklarından payları
vardır. Allah’tan onun lütfunu isteyin, şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla
bilmektedir.”17
Farklı vazifelere göre ihtiyaçlar da farklılık arz ederse mirastan
alınacak payların da farklı olması normal karşılanmalıdır. Farklı ihtiyaç ve
sorumluluklara rağmen, eşit pay alınırsa herhalde adaletli bir paylaşım olmaz.
Carullah, bu konuda şunları söyler; “Mesela, erkek çocuğun mirastan bin
dirhem, kız kardeşinin de beş yüz dirhem aldığını varsayalım; erkek
çocuk evlenirken beş yüz dirhemi mehir olarak verir, kız kardeşi ise
evlenirken beş yüz dirhem alırsa, kızın payı bin olur, erkeğinki beş yüz
dirhem kalır. Erkek çocuk akıl baliğ olduktan sonra aile sahibi olur. Kız
ise başka bir ailenin mülklerine sahip olur. Kızların bütün ihtiyaçları
esleri tarafından temin edildiği için erkek ve kız çocuklarına eşit miras
vermek
sosyal
adalet
açısından
da
uygun
düşmez.”18Şeklinde
açıklamaya çalışmıştır. Burada ihtiyaçların kadın ile erkek arasındaki miras
pay oranlarını farklılaştırdığı görüşü anlatılmaya ve bu dağılımın adaletsizlik
yaratmayacağı dile getirilmeye çalışılmıştır.
C. Kadının İslam Miras Hukuku’ndaki Yeri
İslâm Hukuku’nda da kadının mirasta erkek gibi hak sahibi olduğu
görülmektedir. Ancak, bu konudaki eleştiriler, niçin kadına erkeğin yarısı
kadar hisse verildiği konusundadır.
17
18
Nisâ Suresi, 4/32
Musa Carullah, Hatun, (Çev. Mehmet Görmez), Ankara, 1999, s.110.
7
Şimdi kısaca İslam Miras Hukuku’na hakim olan ilkeler çerçevesinde
kadının miras hukukundaki yerini belirleyebilmek için Kur’an-ı Kerim’de yer
alan ayetler çerçevesinde konuyu anlatmaya çalışalım:
1. Ayetlerde Kadın ve Miras
Gelişimini en erken tamamlayan alan miras olup, bu alanda İslam
Hukukçularının içtihatlarına da az ihtiyaç duyulmuştur19. Miras ile ilgili
düzenlemeler başta Kur’an-ı Kerim tarafından olmak üzere diğer asli
kaynaklarla şekillenmiştir.
a. Erkek ve Kız Çocuklar ile Anne-Babanın Mirası
Yüce
Allah
Kur’ân-ı
Kerim’de
söyle
buyurur;
“Allah
size
çocuklarınızın alacağı miras hakkında, erkeğe iki kadının hissesi kadar
(miras) vermenizi emreder. Eğer bütün çocuklar kız olup sayıları ikiden
fazla ise, bunların payı ölenin bıraktığı malın üçte ikisidir. Eğer mirasçı
bir tek kız ise mirasın yarısı onundur. Eğer ölen kimse, anne ve baba ile
birlikte çocuklar da bırakmışsa, anne-babanın her birinin (terekeden)
altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yokta ana babası ona varis
oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının payı
altıda
birdir.(Bu
hükümler,
ölenin)
yapacağı
vasiyetten,
ya
da
borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin fayda
bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. Bunlar Allah’ın
koyduğu haklardır. Şüphesiz Allah bilendir, hikmet sahibidir”20.
Mirastan kadına erkeğin yarısı kadar hisse verilmesi, kadının mirasçı
olarak sahip olabileceği bütün durumlar için değil, sadece kadının aynı ana19
20
Halil Cin/ Gül Akyılmaz, Türk Hukuk Tarihi, Konya, 2008, s. 373.
Nisa Suresi, 4/11.
8
babanın çocuğu olarak erkek kardeşiyle birlikte mirasçı olması durumunda
söz konusu olduğunu söyleyebiliriz.
Kadına, erkeğin mirastaki hisselerinin yarısının verilmesinin, her
durumda geçerli, genel nitelikte bir kural değildir. Bu sebeple kadına, erkeğin
yarısı kadar pay verilmesini kadına İslamiyet’te verilen değerin erkeğe
verilenin yarısı kadar olduğunu ve derecelendirme yapıldığını söylememiz
doğru bir değerlendirme olmayacaktır.
b. Karı-Kocanın (Eşlerin) Mirası
Eşlerin mirastaki payları da şu ayetle belirlenmiştir; “Eğer çocukları
yoksa eşlerinizin yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra geriye
bıraktıkları mirasın yarısı sizindir. Çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte
biri sizindir. Sizin de çocuğunuz yoksa yapacağınız vasiyet ve borçtan
sonra bıraktığınızın dörtte biri onlarındır; çocuğunuz varsa bıraktığınızın
sekizde biri onlarındır. (Bu taksim) zarar verici olmayan vasiyet ve
borçtan sonra (uygulanır). Bunlar Allah’tan (size) vasiyettir. Allah
bilendir, halimdir.”21
Bu hükme göre; Koca, çocuk bırakmadan ölmüşse hanımı mirasın
1/4’ünü alır. Eğer ölen kocanın kız veya erkek bir veya daha fazla, o
hanımdan veya başka bir hanımından çocukları varsa, ya da öz erkek
çocuğunun, erkek çocukları varsa, hanımı 1/8 alır22. Paylar, kadının mirasta
ortak bulunduğu şahıslara göre değişiklik göstermektedir.
21
22
Nisa Suresi, 4/12.
Nisa Suresi, 4/12.
9
c. Kardeşlerin Mirası
Kelâle23 adı verilen kardeşlerin mirası ise Nisa Suresinin 12. ve 176.
ayetlerinde düzenlenmektedir.
12. ayette şöyle denilmektedir: “Eğer miras bırakan erkek veya
kadının evladı ve ana-babası olmayıp bir erkek veya bir kız kardeşi
varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler, üçte bire
ortaktırlar.”
176. ayette ise; “Senden fetva istiyorlar. De ki: Allah size ana
babasız ve çocuksuz kişinin mirası hakkında hükmünü söyle açıklıyor:
Ölen kişinin çocuğu yok, bir kız kardeşi varsa, bıraktığı malın yarısı o
(kız kardeşi)’nindir. Fakat kendisi, (ölen) kız kardeşinin çocuğu yoksa
onun mirasını (tamamen) alır. Eğer ölenin bir kız kardeşi varsa,
bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Ve eğer (varisler) erkek kadın birçok
kardeşler olursa, erkeğe, iki kadının payı kadar (pay) verilir. Şaşırırsınız
diye Allah size (hükmünü) açıklıyor. Allah her şeyi bilendir.” Kurtubî,
ayette zikredilen kardeşlerden maksadın anne-baba bir veya baba bir
kardeşler olduğunu ifade eder24.
Yukarıdaki miras düzenlemesinin ardından, ihtar niteliğinde şu mesaj
yer alır; “Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’a ve elçisine itaat ederse
Allah onu, altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere
sokar. İşte büyük kurtuluş budur.”25
Kadının, sadece erkek kardeşiyle beraber mirasçı olduğunda yarım
hisse alması, ilk bakışta eşitsizlik ve haksızlık gibi gözükse bile, gerçekte bu
Kelâle: Ölenin, arkasında anne-baba ve çocuklar bırakmayıp sadece erkek veya kız kardeşler
bırakmasıdır.
24
Mehmet Sait Yıldırım, Kur’ân Açısından Kadının Şahitliği ve Mirastaki Konumu, Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Konya, 2007, s.90.
25
Nisa Suresi, 4/13.
23
10
taksim ihtiyaçlar ve evi geçindirme sorumluluğunun ait olduğu kişi
düşünüldüğünde adildir. Kadın, İslam’da kendi mal varlığında istediği gibi
tasarruf hakkına sahip olup; ancak, kadın zengin olsa bile, ailenin
harcamalarına, evi geçindirmeye katılma yükümlülüğü yoktur26. Bu açıdan
değerlendirdiğimizde de, kadın ile erkeğe eşit pay verildiğinde, hisseleri aynı
olduğu hâlde, erkek, ailenin geçimini sağladığı, kadının ise, böyle bir
yükümlülüğü olmadığı için denge erkek aleyhinde bozulmuş olacaktır ki, bu
erkeğe haksızlık edilmesi demektir.
d. Zevi’l-Erham’ın27 Mirası
Ayet veya hadislerde miras payları veya mirasçılık esasları belirlenmiş
bulunanların dışında kalan diğer hısımlar (belirli bir paya sahip olmayanlar)
için su şekilde genel bir düzenleme yapılmıştır; “Rahim sahipleri (kan
akrabaları), Allah’ın kitabına göre birbirlerine daha yakındırlar. Allah her
şeyi bilir.”28
Şu ayet de miras haklarından genel olarak söz eder; “Ana babanın ve
akrabanın geriye bıraktıklarından erkeklere pay vardır; ana babının ve
akrabanın geriye bıraktıklarından kadınlara da pay vardır. Gerek azından
gerek çoğundan (hem erkeğe, hem de kadına) bir hisse ayrılmıştır”29.
Mirastan çevredeki bazı muhtaç kimselerin de yararlandırılması
konusunda şöyle buyurulur; “(Miras düşmeyen) akrabalar, öksüzler,
Ruhi Özcan, İslâm Hukuku’nda Hısımlık Nafakası, İzmir, 1996, s. 68-84.
Arapça zû, "sahip", rahim veya rahm "nesep hısımlığı", "nesep hısımlık bağı" demektir. Zevî'lerhâm, zû'r-rahim'in çoğulu olup, genel olarak nesep hısımlarını ifade eder. Bu anlamda, ashabü'lferâiz, asabe veya diğer nesep hısımları kapsama girer. İslâm miras hukuku terimi olarak zevî'l-erhâm;
ashâbü'l-ferâiz ve asabeden olmayan kan hısımlarını ifade eder. Miras bırakanın kızının çocukları, kız
kardeşinin veya erkek kardeşinin kızları, fâsit dede ve nineleri, dayı ve teyzeleri gibi. Ölünün bundan
önceki iki dereceye giremeyen akrabasıdır. Bunlar da fürû, usûl ve yanlardan ibarettir. Bunlar
akrabalık durumu, yakınlık derecesi ve kuvvetine göre vâris olurlar.
28
Enfal Suresi, 8/75.
29
Nisa Suresi, 4/7.
26
27
11
yoksullar da (miras) taksim(in)de hazır bulunursa bir şeyler vererek
onları da ondan rızıklandırın (gönüllerini hoş edin) ve onlara güzel söz
söyleyin”30.
Miras taksimine ilişkin ilk düzenleme olma özelliğine sahip olan bir
hadis de şu şekildedir:
Uhûd Savaşı’nda sahabeden Sa’d b. Rebî şehit olmuş. Arkasında
hanımı, iki kızı ve bir de kardeşi kalmıştır. Hanımı iki kızıyla birlikte
Resûlüllah’ın (sav) huzuruna gelmiş ve “ya Resûlallah! Şunlar Sa’d’ın
kızlarıdır. Babaları Uhûd savasında şehit düştü. Simdi ise amcaları
mallarını almış, kendilerine hiçbir şey bırakmamıştır.” diye durumu arz
etti. Peygamberimiz’de (sav); “haydi şimdilik git. Umarım ki, Allah bu
konuda hükmünü yakında bildirecektir” buyurdu. Bir süre sonra kadın
yine geldi ve ağladı ve bunun üzerine bu ayet nazil oldu. Peygamberimiz
(sav), kızların amcasını çağırdı ve “Sa’d’ın iki kızına üçte iki ve bunların
annelerine sekizde bir ver, kalanı da senin” buyurdu.”31
e. Ayetler Çerçevesinde Miras ve Kadını Değerlendirme
Ancak, Kur’ân’ın miras konusunda tesis ettiği hukuki düzenlemeye
bazı çevrelerce birtakım eleştiriler söz konusu olabilmektedir. Kız çocuğuna
mirastan erkek çocuğun yarısının verilmesi, modernistler tarafından kadına
verilen değer açısından algılanmış, İslâm’ın kadına erkeğin yarısı kadar bir
değer verildiği anlamı çıkarılmış32; mirasın erkek ve kadın arasında farklı
durum ve farklı statülerde farklı oranlarla pay edilmesi tartışmalara neden
olmuştur. Bu
konuda
miras payı oranlarının,
şahısların
ihtiyaç
ve
mesuliyetine göre belirlenmiş olduğu yönünde hakim bir görüş oluştuğu gibi,
30
Nisa Suresi 7/8.
Muhammed Hamdi Yazır Elmalılı,,Hak Dini Kur’an Dili, 2. Cilt, tarihsiz, s. 519.
32
M. Said Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, Konya, 2005, s.324.
31
12
kadının aklının az ve şehvetinin çok olması ve erkeğin yaradılış gereği daha
akıllı olması gibi sebeplere de dayanan görüşler ileri sürülmüştür33 .
Klasik
dönem
yorumcuları34
kadını
aşağılar
nitelikte
olumsuz
düşüncelerle bu uygulamanın gerçekleştiğini söylemekle birlikte, bir kısmı da
bu yakıştırmaların çirkin olduğunu dile getirmiştir. Nisa sûresinde ilgili
ayetlerde belirtilen miras payları konusunda, kadın için belirlenen hissenin
erkeğin alacağı hissenin yarısı olacağı noktasında hem fikir olan İslam
hukukçuları, bu bölüşüm sisteminin bütün olay ve durumlar için değil, sadece
erkek ve kız çocuğun asabe olması durumunda geçerli olduğunu ifade
etmişlerdir.
Modern dönem yorumcular35 ise; anne, eş, kız çocuk veya kız
kardeşin geçimi, kendisine ait olmayıp; oğul, koca, baba veya erkek kardeşin
sorumluluğunda olduğunu dile getirmektedirler. Kadın çoğunlukla kendisi
dışında başkalarının geçimini sağlamakla da mükellef değildir. Erkek ise,
bütün durumlarda eşinin, kızının, annesinin veya kız kardeşinin geçimini
sağlamakla mükelleftir. Erkek, ailesinin resmî hamisidir ve bütün maiyetinden
sorumludur. Bu sebepledir ki, “Nimet, mesuliyete göredir” kaidesine uygun
olarak, eşinin, kızlarının, annesinin ve gerektiğinde kız kardeşinin nafakasını
sağlamakla mesul olan erkeğe, böyle bir sorumluluğu olmayan kadının
payının iki misli pay verilmiştir.
Er-Râzî, Muhammed b. Ebi Bekir b. Abdulkadir (721/1334), Muhtâru’s-Sıhâh, Mektebetü Lübnan,
Beyrut, 1995, IX., s.168’den aktaran Mehmet Sait Yıldırım, Kur’ân Açısından Kadının Şahitliği ve
Mirastaki Konumu, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya, 2007, s.91
34
Reşid Rıza: Klasik yorumculara oranla kendisi de klasik olmasına rağmen kadın hakkında olumsuz
yakıştırmalara yer vermemiştir. Oysa ki Razi; ikili birli pay sisteminin kadının akıl kıtlığı, yaradılışı
vs. gibi nedenlere dayandırmaktadır.
35
Amine Vedud: “Kur’ân’ın mirasla ilgili tutumunun tam olarak anlaşılabilmesi için mirasın, gerek
merhumun gerekse varislerin durumu dikkate alınarak yeniden bölüştürülmesine yol açabilecek daha
farklı detayların da göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Yani mirasın paylaştırılması, tüm
varisleri, tüm bölüşüm tarzlarını ve herkesin menfaatini dikkate almayı gerektirmektedir. Mesela bir
erkek çocuğu ve iki kız çocuğa sahip bir ailede, dul annenin bakımını kız çocuklardan biri
üstlenmişse, erkek çocuğun neden mirastan daha fazla pay alması gereksin? Eğer var olan varislerin
gerçek menfaatini dikkate alacak olursak sonuçta verilen karar bu doğrultuda olmayacaktır.”
33
13
Modern yorumculardan olan Amûli ise, bir çok konuda yükümlülüklerin
ve harcamaların erkeğin omzuna yüklendiğini hatırlattıktan sonra kadının
farklı bir yönüne de şu şekilde dikkat çekmektedir: “Bunun için Kur’ân’ın
Zührûf
sûresinde
kadınlar
için
yaptığı
betimlemede
söyle
buyrulmaktadır; ‘Onlar süs için büyütülüp de mücadelede açık olmayan
(kızlar)ı
mı
(Allah’a
yakıştırıyorlar)?”Kadınların
süs
içinde
vakit
geçirdiklerini ve bu harcamaların da kocaya ait olduğunu; bu nedenle bu ikili
birli pay sisteminin adil olduğunu savunmuştur.
Ayetlerde de açıkça görüldüğü gibi, kadının mirastaki payının durumu,
sadece iddia edildiği gibi erkeğin yarı hissesi değildir. Ölenin sadece kız
çocukları varsa ve sayıları da ikiden fazla ise, o zaman mirasın 2/3’ü onların
olur. Şayet ölenin mirasçısı bir tane kız çocuğu ise, o zaman mirasın yarısını
almaya hak kazanır36.
Anne “babanın çocuğu vefat eder de miras bırakırsa, ölenin
çocukları da varsa, o taktirde ana babadan her birine mirastan 1/6 hisse
verilir. Eğer ölenin çocuğu yok, ana-baba da ona mirasçı olmuş ise,
annesine 1/3 hisse düşer. Eğer ölenin kardeşleri varsa, annesine 1/6
hisse düşer.”37
Koca, çocuk bırakmadan ölmüşse hanımı mirasın 1/4’ünü alır. Eğer
ölen kocanın kız veya erkek bir veya daha fazla, o hanımdan veya başka bir
hanımından çocukları varsa, ya da öz erkek çocuğunun, erkek çocukları
varsa, hanımı 1/8 alır38. Paylar, kadının mirasta ortak bulunduğu şahıslara
göre değişiklik göstermektedir.
Kur’ân-ı Kerim’e göre kadının, sadece erkek kardeşiyle beraber
mirasçı olduğunda yarım hisse alması, ilk bakışta eşitsizlik ve haksızlık gibi
36
Nisa Suresi, 4/11.
Nisa Suresi, 4/11.
38
Nisa Suresi, 4/12.
37
14
gözükse bile, gerçekte bu taksim ihtiyaçlar ve evi geçindirme sorumluluğunun
ait olduğu kişi düşünüldüğünde adildir.
Kadın, İslam’da kendi mal varlığında istediği gibi tasarruf hakkına
sahiptir. Ancak, kadın zengin olsa bile, ailenin harcamalarına, evi
geçindirmeye katılma yükümlülüğü yoktur39. Bu açıdan değerlendirdiğimizde
de, kadın ile erkeğe eşit pay verildiğinde, hisseleri aynı olduğu hâlde, erkek,
ailenin geçimini sağladığı, kadının ise, böyle bir yükümlülüğü olmadığı için
denge erkek aleyhinde bozulmuş olacaktır ki, bu erkeğe haksızlık edilmesi
demektir.
Kadın eğer bekâr ise, bakmakla mükellef olduğu hiçbir kimse olmayan
tek başına bir insandır. Evlendiğinde, kendisinin ve çocuklarının nafakasını
temin tamamen kocanın görevidir. Eşinin hiçbir nafaka sorumluluğu yoktur.
Üstelik kadın bir de kocasından mehir alacak ve örfe göre, altın ev eşyası,
para vs. bir çok hediyeye de sahip alacaktır. Kadın sahip olduğu malı, nafaka
kocaya ait olduğu için harcamayabilir40.
Erkek kardeş ise, babadan aldığı mirası, evlilik masraflarına, mehre ve
ailesinin nafakasına harcamakla bitirecektir. Kaldı ki bekâr kız kardeş,
babasından
aldığı
mirasla
geçinemiyorsa,
erkek
ona
yardım
etme
mecburiyetindedir41.Dolayısıyla, bu açıdan da değerlendirme yapacak
olursak; erkeğe bir, kadına yarım hisse verilmesi adil gözükmektedir. İslâm,
kadınların sosyal açıdan karşılıklı bağlı, ekonomik açıdan ise bağımsız
olduğu bir yapı kabul etmiştir. İslâm’ın, aile bireyleri arasında karşılıklı sevgi,
saygı, hoşgörü ve anlayış üzerindeki tahşidatını anlamak için bu önemlidir.
Özcan, a.g.e., s. 68-84.
Meselâ; koca fakir, karısı zengin de olsa mükellef kocadır. Karı, kocanın nafakasından mesul
tutulamaz. Hatta sakatlık vb. durumlar yüzünden kendisinden ve karısının nafakasını teminden aciz
bulunan koca hakkında da aynı hüküm geçerlidir. Bu durumdaki kocanın nafakası zengin karısı
tarafından değil hısımları (yakın akrabaları) tarafından karşılanacaktır. Karı da kendi hısımlarınca
infâk edilecektir. Öyle ki, kadının kocasından alacağı evlilik nafakası, zaman aşımına uğramayan bir
borçtur. Kadın kendi malından harcasa bile bunları kocasından tahsil edebilir. Bkz. ÖZCAN, s. 71.
41
Özcan, a.g.e., s. 89-154.
39
40
15
Fakat, ekonomik bağımsızlığın fazileti ne kadar büyük olursa olsun, bu, hiçbir
zaman kadınların kendi kendilerini geçindirmek zorunda kalması ve tamamen
aile dışında kendi başına buyruk yaşayabileceği anlamına gelmez. Ailenin
ekonomik sorumluluğu ve sosyal refahı daima erkeklerin omuzlarındadır.
Erkek kardeş, herhangi bir zorlama olmadan, miras taksiminde kız
kardeşine isterse, kendine düşen pay kadar veya daha fazla pay verebilir. Bu
hibe veya hediye olup, buna engel olunamaz.
Bu nedenle; İslam Hukuku’nda erkeğe malî yükümlülüklerinin
ağırlığına uygun olarak mirastan pay verilmiş, zengin ve fakir olma
durumlarında bile, hiçbir malî yükümlülüğü bulunmayan, bununla birlikte kız,
eş, ana ve dul kalma durumlarında bile sosyal güvenliği daima güvence
altına alınmış kadına da ona göre pay verilmiştir 42.Dolayısıyla, bazı
durumlarda mirastan kadına, erkeğin hissesinin yarısı kadar pay verilmesinin,
erkeği kadından üstün tutma düşüncesiyle hiçbir ilişkisi yoktur.
Miras taksimi konusunda aile bireyleri arasında anlaşmazlık çıkmadığı
sürece rızâî taksim
geçerli iken, mirasçılar arasında anlaşmazlık ortaya
çıkarsa ve konu mahkemeye intikal ederse iste o zaman İslam’ın miras
hakkındaki hükümleri yani, şer’i hükümler devreye girmektedir43.
Görülüyor ki İslâm, miras hukukunda da kendine has aile düzenini
esas tutarak bir takım düzenlemelere yer vermiştir. Bu hükümler, sosyal
adaleti gerçekleştirmede ve aile düzeninin sağlıklı devam etmesinde nâzım
rol oynamaktadır.
Celal Yıldırım’ın da ifade ettiği üzere İslâm’ın getirmiş olduğu aile
düzeni ve sosyal sistemi dikkate almadan erkeğe iki, kadına bir verilmesinin
42
43
Faruk Beşer, Kadının Çalışması Sosyal Güvenliği ve İslâm, İstanbul, 1995, s.165-180.
Hamza Aktan, Mukayeseli İslâm Miras Hukuku, İstanbul, 1991, s.257.
16
eşitlik ilkelerine ters düştüğünü, gayr-ı âdil bir anlam taşıdığını iddia etmek
subjektif bir yargının ötesine geçemez44.
2. Hadislerde Kadın ve Miras
Konu ile ilgili olarak zikredilen bir hadiste Resûlüllah (as) şöyle
buyurur; “Malı Allah’ın kitabına göre, önce pay sahipleri arasında
bölünüz. Eğer onlardan bir şey artarsa onu da ölüye en yakın olan
erkeğe veriniz.” Nevevî, hadisin şerhinde miras taksiminde erkeğe tanınan
önceliğin hikmet ve maslahat prensibi gereği olduğuna işaret eder ve bu
hususta
erkeğe
tanınan
fazlalığın,
erkeğin
yüklenmiş
olduğu
mali
yükümlülüklerden kaynaklandığını belirtir.
İbn Abbas’tan nakledilen bir hadiste ise Hz. Peygamber (as) söyle
buyurur; “(Cahiliye devrinde ölen babanın) malı erkek çocuğuna kalırdı.
Vasiyet de anne-baba için yapılırdı. Yüce Allah, bundan dilediği kısmın
hükmünü kaldırıp erkeğin payını kadının payının iki katı olarak belirledi.
Anne-babadan her biri için (şayet çocuk varsa) altıda bir, (çocuk yoksa)
üçte bir kıldı. Kadına (şayet çocuk varsa) sekizde bir, (çocuk varsa)
dörtte bir hisse belirledi. Kocaya, (çocuk yoksa malın) yarısı, (çocuk
varsa) dörtte bir miras payı olarak belirlemiştir.”45
Yukarıda da değindiğimiz miras taksimine ilişkin ilk olay olan hadis de
bu nokta da önemli bir kaynak olma niteliğine sahip olup kardeşler arasındaki
paylaşıma işaret etmektedir: “Uhûd savaşında sahabeden Sa’d b. Rebî
şehid olmuş. Arkasında hanımı, iki kızı ve bir de kardeşi kalmıştır.
Hanımı iki kızıyla birlikte Resûlüllah’ın (sav) huzuruna gelmiş ve “ya
Resûlallah! Şunlar Sa’d’ın kızlarıdır. Babaları Uhûd savasında şehit
düştü. Şimdi ise amcaları mallarını almış, kendilerine hiçbir şey
44
45
Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’ân Tefsiri, İstanbul, III, 1227, 1228.
Buhârî, “Vesâya”, 6; “Ferâiz”, 10; “Tefsir, Nisâ”, 5.
17
bırakmamıştır.” diye durumu arz etti. Peygamberimiz’de (sav); “haydi
şimdilik git. Umarım ki, Allah bu konuda hükmünü yakında bildirecektir”
buyurdu. Bir süre sonra kadın yine geldi ve ağladı ve bunun üzerine bu
ayet nazil oldu. Peygamberimiz (sav), kızların amcasını çağırdı ve;
“Sa’d’ın iki kızına üçte iki ve bunların annelerine sekizde bir ver, kalanı
da senin” buyurdu”. İşte bu ayet gereğince İslâm’da ilk paylaştırılan miras
bu oldu 46.
Câbir b. Abdullah’tan rivayet edildiğine göre o söyle demiştir: “Seleme
ogullarına, ben hasta iken Rasûlüllah (s.a.v.), beni ziyarete gelmişti. Ben
de Ey Allah’ın Peygamberi dedim. Malımı çocuklarım arasında nasıl
bölüştüreyim? Bana hiçbir cevap vermedi sonra Nisa sûresi 11. ayet
nazil oldu: “Allah size çocuklarınızın alacağı miras hakkında sunu
emreder: Erkek, iki kadının hissesine eşit bir miktar alacaktır, kadın
mirasçılar ikiden fazla iseler, onlara ana babanın geride bıraktıklarının
üçte ikisi verilecektir. Kadın sadece bir tane ise, onun yarısını alacaktır.
Ölenin anne ve babasına gelince, geride çocuk bırakması durumunda
her birinin altıda bir hissesi vardır. Ama hiç çocuk bırakmamışsa ve
anne babası da mirasçısı ise, annesi üçte birini alacaktır, geri kalan ise
babanın olacaktır. Eğer ölenin erkek ve kız kardeşleri varsa, o zaman
annesine altıda bir verilecektir. Bütün bu paylaştırmalar, ölenin yaptığı
vasiyet ve borçların ödenip yerine getirilmesinden sonra olacaktır. Anababalarınıza ve çocuklarınıza gelince, hangisinin sizin bırakacağınız
fayda ve imkânlara daha layık olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah
tarafından kararlaştırılmış paylardır. Şüphesiz Allah her şeyi bilen,
yaptığını yerli yerince yapandır.”47
Miras paylarının taksiminde hadislere baktığımızda, kadın-erkek
ayrımı yapılmamış olduğu görülmektedir. Ayrıca miras ile ilgili hadislerde
erkek ile kadının sabit ve değişmez bir paylarının olmadığı da görülmektedir.
46
47
Elmalılı, a.g.e., s. 519.
Buhari, Feraiz 12.
18
Mesela;
erkek, baba olduğunda farklı, babanın erkek çocuğu olduğunda
farklı ya da ölen erkeğin kardeşi konumunda iken mirastan alacağı pay
faklılık arz etmekte buna bağlı olarak da kadının da mirastaki payı değişiklik
göstermektedir.Kadın, anne iken çocuk olup olmamaya bağlı olarak iki farklı
oranda pay alabilmekte; kadın, ölenin tek kız çocuğuysa farklı, birden çok kız
kardeşlerse farklı, erkek kardeşlerle olduğunda faklı ve ölenin kız kardeşi
durumunda ise daha farklı miras payına sahip olabilmektedir.
Bu hadisleri bütün olarak değerlendirdiğimizde ortaya söyle bir sonuç
çıkmaktadır; Asr-ı Saadet devrinde hiç kimsenin, miras paylarının taksiminde
kadın-erkek farklılığı üzerinde durulmamıştı. Farklı konumda olan kadın ve
erkek de farklı paylar almaktaydı.
3. İslam Miras Hukuku’nda Köle Kadının Durumu
Köle ve cariye miras veya vasiyet yoluyla mülk edinemez. Çünkü köle
bütün varlığı ile başkasının mülkü telakki edildiği için kölelik mirasa
engeldir48. Bu sebeple köle lehinde miras yahut vasiyet hakkı sabit olmaz. Bu
durum kölenin mülkiyet hakkı bulunmamasının ve elde ettiği mal varlığının
efendisinin olmasının bir sonucudur. Bu durumda ona intikal edebilecek mal,
efendisinin sayılacağı için servet dolaylı yoldan ilgisi olmayana geçmiş sayılır.
Sadece; İmamiyye mezhebine göre muris, köleden başka varis bırakmadan
vefat ederse, köle zorunlu olarak hürriyete kavuşturulur, bedeli terekeden
ödenir ve kendisi de varis olur49.
48
49
Hayrettin Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku, 1. Cilt, İstanbul, 1986, s.373.
Karaman, 1986, s.373.
19
II. OSMANLI ÖRFİ MİRAS HUKUKU VE KADIN
Osmanlı Devleti’nde şer’i hukukun uygulandığı alan dışında kalan
kesim için örfi hukuk devreye girmektedir. Örfi miras hukuku kurallarının
kadın ve eşitlik üzerindeki etkilerini inceleyecek olursak şunları söyleyebiliriz:
A. Örfi Miras Hukuku’nun Uygulama Alanı
Toplumun ihtiyaçları ve dönemin gereklerine göre şer’i hukuka aykırı
olmamak kaydıyla şekillenen Örfi Miras Hukuku, Osmanlı Devleti’nde miri
arazilerin, icareteynli ve mukataalı vakıfların
tasarruf hakkının intikali
noktasında devreye girmektedir50.
İslam Miras Hukuku kuralları değişmez nitelikte olmasına karşılık, örfi
miras hukuku kuralları zaman içerisinde değişiklikler göstermiştir.
Örfi Miras Hukuku’nda intikale, “adi intikal” denilmektedir. Şer’i
intikalde mirasçılar mülkiyete sahip olurlarken, adi intikalde tasarruf hakkına
sahip olunur, “rakabe”51 Devlet’tedir.
Osmanlı Devleti, diğer alanlarda olduğu gibi, klasik anlamda bir İslam
Devleti olmadığını hissettirmiş ve örfi kurallar yoluyla şer’i kurallar
değiştirilmeye çalışmıştır.
1. Miri Arazilerde Uygulama
Miri arazi, mülkiyetin Devlet’e ait olduğu ve bir bedel karşılığında
tasarruf hakkının kişilere bırakıldığı arazidir. Bu arazilerde rakabesi Devlet’e
50
51
Gül Akyılmaz, İslam ve Osmanlı Hukukunda Kadının Statüsü, Konya, 2000, s.50.
Rakabe: Kuru Mülkiyet.
20
aittir. Örfi miras açısından Osmanlı Devleti’nde miri arazilerle ilgili dönemsel
olarak farklı uygulamalar yaşanmıştır. Bunlara kısaca değinecek olursak:
Birinci Dönem:
Bu dönemde tasarruf sahibi öldüğünde arazi Devlet’e geri dönmekte
ve Devlet de araziyi tekrar bir bedel karşılığı kiralamaktaydı; bu durumda
intikal sahibi mirasçı yoktu; ancak, Devlet kiralamayı yaparken ölen tasarruf
sahibinin mirasçılarına öncelik veriyordu52.
İkinci Dönem:
Bu dönemde tasarruf sahibi baba öldüğünde, erkek çocuklarına
bedelsiz olarak, kız çocuklarına ise bedel karşılığında bir intikal söz
konusuydu. Burada bedelsiz yaralanabilecek bir erkek çocuk varsa kız çocuk
yararlanamıyordu; yani, bir sıra ilişkisi vardı. Tasarruf sahibi anne ise erkek
çocuk da bir bedel ödemek durumundaydı. Bu bedel, rayiç tapu bedeli olarak
alınmaktaydı53.
Üçüncü Dönem:
Bu dönemde, ölen tasarruf sahibinin kız ve erkek çocuklarına bir ayrım
yapılmaksızın eşit bir şekilde ve bedelsiz olarak intikal imkanı tanınmıştır.
Burada, bir vakfın kurucusu, vakfettiği mal ve mülkler üzerinden elde edilen
gelir ve menfaatlerden kız ve erkek çocuklarının eşit şekilde yararlanmalarını
şart koşmakta ve bu şekilde vakfetmeleri durumudur54.
Ali Himmet Berki, İslam Hukukunda Feraiz ve İntikal, Ankara, 1986, s.173.
M. Akif Aydın, Türk Hukuk Tarihi, İstanbul, 2007, s. 350.
54
Akyılmaz, a.g.e., s.53.
52
53
21
Dördüncü Dönem:
İntikal hakkı sahiplerine anne ve baba eklenmek suretiyle adi intikal
sahiplerinin sayısı arttırılmıştır. Ancak bu dönemde intikal sahipleri arasında
bir sıra vardı ve bu sıraya göre, önceki hak sahibi yaşıyor ise sonraki hak
sahibi bu imkandan yararlanamıyordu55. Sıra, çocuklar, baba ve ana şeklinde
idi.
Beşinci Dönem:
İntikal hakkı sahiplerinin sayısı bu dönemde iyice artmıştır. Şu
sıralama söz konusudur: 1. Çocuklar, 2. Torunlar, 3. Baba ve Anne, 4. Anababa bir veya baba bir erkek kardeşler, 5. Ana-baba bir veya baba bir kız
kardeşler, 6. Ana bir erkek kardeşler, 7. Ana bir kız Kardeşler, 8. Eş. Bu
sıralamada da önceki sırada bir hak sahibi varsa sonraki sıradakinin hakkı
bulunmamaktadır.
Altıncı Dönem:
Bu
dönemde,
sadece
miri
arazilere
ilişkin
düzenlemeler
yer
almamaktadır; aynı zamanda icareteynli vakıflar, icare-i kadimeli vakıflar ve
mukataalı vakıflar hakkında 1913 tarihli Emval-i Gayrimenkulenin İntikalatı
Hakkında Kanun-i Muvakkat ile bir düzenleme yapılarak hepsini kapsar
nitelikte bir zümre sistemi getirilmiştir. Bu sisteme göre ilk sırada ölen tasarruf
sahibinin füruu yer almaktadır. İkinci sırada anne ve baba yer almakta olup,
ikisi de sağ ise müştereken paylaşırlar, biri sağ ise, ölenin payı kendi alt
soyuna geçer. İkinci sırada kimse yok ise, hak dede ve nineye geçer. Eş, her
zümre ile birlikte değişik oranlarda hak sahibi olmaktadır.
Ömer Lütfi Barkan, “Türk Toprak Hukuku Tarihinde Tanzimat ve 1274 (1858 ) Tarihli Arazi
Kanunnamesi”, Tanzimat I., İstanbul, 1940, s.329.
55
22
1858 yılında çıkarılan Arazi Kanunnamesi ile; ölen babanın toprakları
erkek ve kız evlatlara kalmaktaydı. Kız çocuk da erkek çocuk gibi mirastan
eşit pay alır hale geldi. 1265 tarihli irade-i seniye ile; kadın ve erkek arazisinin
varislere intikal şekilleri arasındaki fark kaldırılarak annenin arazisi de kız ve
erkek çocuğa eşit olarak verilir hale geldi. Kız ve erkek çocuklar vakıf
gelirinden eşit hisse almaya başladı56.
Miri arazilerle ilgili bu uygulamaları değerlendirdiğimizde, intikal hakkı
sahiplerinin sayısının giderek arttığını ve tapu bedeli ile alımların ise giderek
azaldığını söyleyebiliriz. Çünkü, hak sahibi sayısı arttıkça ve sıra usulü
benimsendikçe bedel ile alabilecek kişilere sıra gelmemektedir.
2. İcareteynli Vakıflarda Uygulama
İcareteynli57 vakıfların intikalinde hem şer’i hem örfi hukuk kuralları
dikkate alınmıştır.
Tasarruf sahibi, intikalin şer’i miras hukukuna göre
yapılmasını isterse buna uyulurdu. Bu belirtilmemişse örfi kurallar geçerli idi.
Osmanlı Devleti’nde icareteynli vakıflara ilişkin uygulamalarda üç dönem söz
konusudur:
56
Barkan, a.g.e., s.80vd.
İcareteynli Vakıf: Peşin alınan kira bedeli ve aylık, yıllık gibi sonradan alınacak kira bedeli olmak
üzere çifte bedel ile kiraya verilen vakıflara "çifte kiralı" veya "icareteynli vakıflar" denir Bir vakıf
akar çifte kira ile kiralanacağı zaman önce peşin kira olarak o akarın değerine yakın bir meblağ teslim
alınarak o akar imar edilir Artanı vakfın diğer sarf yerlerine, meselâ; vakıftan yararlanma hakkı
bulunanlara da sarf edilebilir Bununla vakıf adına başka bir akar satın alınamaz Çünkü bu peşin kira
asıl vakıftan sayılmaz, belki vakfın geliri sayılır Bundan sonra her yıl sonunda, yıllık kira (icare-i
müeccele) adıyla cüz'î bir para alınmak üzere, kiracıya tefvîz ve teslim olunur. İcareteynli vakıf
yerlerin kuru mülkiyeti vakfa, yalnız tasarrufu da çifte kira karşılığında kiracısına aittir Bu kiracı
hayatta bulunduğu sürece bunda dilediği gibi tasarrufta bulunur. İcareteynli bir vakıf akarın
mutasarrıfı bu akarın binasını yıkıp enkazını satamaz, tüketemez Eğer satar veya tüketirse o binanın
değerini vakıf mütevellisine tazmin etmesi gerekir Çünkü çifte kiralı kiracı bu vakfın yalnız
menfaatine mâliktir, kuru mülkiyetine mâlik değildir.
57
23
Birinci Dönem:
Bu dönemde tasarruf hakkı sahibi öldüğünde kız ve erkek çocukları
eşit olarak tasarruf hakkına sahip olmakta, çocuğu yoksa, tasarruf hakkı
vakfa dönmekteydi58.
İkinci Dönem:
Bu dönem intikal sahipleri sırasıyla 1. Çocuklar, 2. Torunlar, 3. Annebaba, 4. Ana-baba bir kardeşler, 5. Baba bir kardeşler, 6. Ana bir kardeşler,
7. Eşlerdir. Bu sıralamada da önceki sırada bir hak sahibi varsa sonraki
sıradaki hak sahibi bu hakkından yararlanamamaktadır59.
Üçüncü Dönem:
1913 tarihli Emval-i Gayrimenkulenin İntikalatı Hakkında Kanun-i
Muvakkat ile zümre usulü getirilerek sistemde köklü bir değişiklik yapılmıştır.
Miri arazinin altıncı dönemi ile bu dönem birbiri ile örtüşmektedir. Getirilen
zümre usulünde eşler her zümre ile mirasçı olmakta ve fakat farklı oranlarda
pay sahibi olmaktaydılar. Zümrede yer alanlar kendi içlerinde eşit oranda pay
alırlardı ve bir zümrede yer alan miras bırakandan önce ölmüş ise “kök
içinde halefiyet” gereği ona ait pay kendi alt soyuna geçerdi.
Ahmet Akgündüz, İslam Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, Ankara, 1988,s.
373.
59
Aydın, a.g.e., s. 354.
58
24
3. Mukataalı Vakıflarda Uygulama
Mukataalı vakıfın60 intikalinde iki durum söz konusudur. Birinci
durumda, arsa üzerinde bulunan bina, ağaç terekenin taksimi sırasında şer’i
kurallara göre kime denk düşerse o kişi bu vakıf üzerinde tasarruf hakkını
elde eder.
İkinci durumda ise, arazi üzerinde bina ve ağaçlar zaman içerisinde
harap olmuştur ancak, tasarruf sahibi icare-i zemini ödeyerek arsayı elinde
tutmaktadır ki bu durumda hak sahiplerine intikal edecek bir mal yoktur.
Burada icareteynli vakfa ilişkin hükümler uygulama alanı bulur. Bu durumda
icareteynli vakıflarda olduğu gibi bu uygulama açısından dönemler ortaya
çıkmıştır.
Birinci Dönem:
İcareteynli vakıfların ilk dönemindeki gibi vakfın, tasarruf sahibinin
ölümü halinde sadece çocuklarına kız ve erkek ayrımı yapılmaksızın eşit
şekilde intikali söz konusu idi.
Üzerinde mülk bina veya ağaçlar meydana getirilmiş olan bir vakıf arsa için tayin edilmiş olan yıllık
ücret “mukataa” olup, buna "zemin veya toprak kirası" da denir. Bir kimse yıllık bir bedel ile
kiraladığı vakıf bir arsanın üzerine işyeri, bina, benzin istasyonu bina etse veya mesela; kavak ya da
zeytin ağaçları dikse, bu yapılar ve ağaçlar kiracının mülkü olur Bu arsada da mülk gibi miras
hükümleri cereyan eder. Yani, bu arsa ve üzerindeki yapı ve ağaçlar mutasarrıfın ölümü ile
mirasçılarına meccânen intikal eder. Diğer yandan mukataalı vakıf arsa üzerindeki bina veya ağaçlar
da mâliki tarafından bir cihete vakfedilse, bu takdirde arsanın kirasının bu bina ve ağaçların vakfı
tarafından verilmesi gerekir. Mukataalı vakıf yerler, üzerindeki bina ve ağaçlara tabidirler. Bu yüzden
bu binalar ve ağaçlar kime aitse onlara tabi olarak o vakıf yerler de onun tasarrufuna girmiş bulunur.
Bu yüzden mukataalı vakıf arsa üzerindeki bina, mâliki tarafından satılınca bu arsa da alıcının
tasarrufuna girer, mütevellinin iznine ve ayrıca ferağ muâmelesine ihtiyaç yoktur. Ancak, bu binanın
sahibi, mukataalı vakıf arsasının tasarruf yetkisinin kendi üzerinde bıraktığı açıkça belirtmiş olursa, bu
arsa alıcının tasarrufuna geçmiş olmaz. Yine bu arsanın mutasarrıfı, bunu mütevellinin izniyle
başkasına ferağ edip de üzerindeki mülk binasını veya ağaçlarını sattığını belirtmese mücerret bu
ferağ ile o bina veya ağaçlar, arsayı teslim alana satılmış olmaz.
60
25
İkinci Dönem:
Bu dönem de icareteynli vakfın üçüncü dönemi ve miri arazinin altıncı
dönemi ile örtüşmektedir.
1913 tarihli Emval-i Gayrimenkulenin İntikalatı
Hakkında Kanun-i Muvakkat ile zümre usulü getirilerek sistemde köklü bir
değişiklik yapılmıştır.
B. Osmanlı Miras Hukuku’nda Kadının Yerinin Değerlendirilmesi
Osmanlı Devleti’nde ikili bir hukuk yapılanması söz konusu olduğu için,
durumu
sadece
şer’i
kurallara
göre
değerlendirmemiz
mümkün
olmamaktadır. Şer’i kurallar bağlayıcı ve değiştirilemez olmakla beraber
Osmanlı Devleti, bu kuralların etkilerini kırmak için zaman zaman örfi
düzenlemelerle faklılıklar getirme yoluna gitmiştir.
Bunu yaparken de kadının aleyhine bazı düzenlemelere de yer
vermiştir. Mesela; vakıflar bazen kurdukları ailevi veya yarı ailevi vakıflar
yoluyla, erkek çocuğun nesli devam ettiği sürece kız çocukları mirastan
yoksun bırakmış ve erkek çocuğun nesli kesilince kız çocuklarına veya
bunların çocuklarına vakıf gelirlerinden yararlanma imkanı tanımıştır 61 ki bu
düzenleme şer’i düzenlemeler ile bağdaşmamakta ve kadının aleyhine bir
görünüm arz etmektedir.
Örfi düzenlemeler zaman içerisinde değişiklik göstermekle birlikte şer’i
kurallardan da farklılık arz etmiş ve Kur’an-ı Kerim’de yer alan sistemden
farklı bir düzenlemeyi benimsemiştir. Belirli bir dönemden sonra kadın ve
erkek çocuklar arasında eşitlik ön plana çıkmıştır. Ancak, daha sonra zümre
esası benimsenerek şer’i düzenlemelere yakın bir sistem getirilmiştir.
61
Akyılmaz, a.g.e., s. 53.
26
DEĞERLENDİRME
Osmanlı Devleti’nde, İslam Miras Hukuku ile Osmanlı Örfi Miras
kuralları bir arada uygulanmaktaydı . Bu uygulamada kadın ve ona verilen
pay uzun bir süre tartışma konusu edilmiş ve özellikle İslam Hukuku’nda
benimsenen ikili-birli pay sistemi eleştirilere maruz kalmıştır. Kadının hor
görüldüğü, aklının kıt olduğu ve bu nedenle erkeğin payının yarısını aldığı
yönünde eleştiriler ortaya çıkmıştır.
Ancak, zaman içerisinde İslam
Hukuku’na ve sosyal hayata daha uygun eleştiriler yapılarak Kur’an-ı Kerim’in
öngördüğü pay usulünün kadını koruma amaçlı olduğu ve erkeğin sosyal
hayattaki mali yükümleri nedeniyle böyle bir ayrımın yapıldığı ve kastedildiği
gibi ikili-birli pay usulünün tüm durumlarda söz konusu olmayıp sadece
kadının aynı ana-babanın çocuğu olarak erkek kardeşiyle birlikte mirasçı
olması durumunda söz konusu olmaktadır. Bunun dışındaki durumlarda
değişik oranlarda pay sahibi olmaktadır.
Örfi uygulamalara bakacak olursak; bunların kural olarak şer’i
düzenlemelere aykırı olmaması gerektiğini söyleyebiliriz. Ancak; Osmanlı
Devleti’nde uygulamada şer’i düzenlemelere aykırı olacak şekilde örfi
kurallara yer verilmiş ve kadın aleyhine bir takım uygulamalara göz
yumulmuştur. Bu uygulamalar kadının geri planda olmasından ve sosyal
hayat açısından mali yükümlülüğünün bulunmamasından kaynaklanmaktadır.
Çünkü, aileyi geçindirme görevi erkeğe aittir ve kadının zengin olsa da bu
konuda bir sorumluluğu veya yükümlülüğü bulunmamaktadır.
Osmanlı Devleti’nde Miri arazilerin iyi işlemesi için erkeğe verilmesi
daha uygun görülmüş ve bir dönem erkeğe bedel ödemeksizin verilirken
kadına tapu bedeli ödeme kaydıyla verilmesi usulü benimsenmiş ve bedelsiz
alabilecek kişi varken kadına verilmemesi gerektiği kabul edilmiştir.
Ancak; zamanla uygulamada eşitlik ilkesi benimsenmiştir. 1858
yılında çıkarılan Arazi Kanunnamesi ile; ölen babanın toprakları erkek ve kız
27
evlatlara kalmaktaydı. Kız çocuk da erkek çocuk gibi mirastan eşit pay alır
hale geldi. 1265 tarihli İrade-İ Seniye ile; kadın ve erkek arazisinin varislere
intikal şekilleri arasındaki fark kaldırılarak annenin arazisi de kız ve erkek
çocuğa eşit olarak verilir hale geldi. Kız ve erkek çocuklar vakıf gelirinden eşit
hisse almaya başladı. En son dönemde de 1913 tarihli bir kanunu muvakkat
çıkartılarak İslamiyet’teki gibi bir zümre esası yaratılmıştır. Zümreler
içerisinde eşitlik söz konusu olmakla beraber, zümrelerle mirasçı olan eş
farklı oranlarda pay almaktaydı.
Kadının İslam ve Osmanlı Hukuku’nda akıl zayıflığı vesair nedenlerle
hor görülerek geri plana atıldığını söylememiz mümkün olmamakla beraber,
sosyal hayata katılımı ve mali yükümlülükleri açısından erkeklere oranla daha
az pay almalarının adil olduğunu söyleyebiliriz.
28
KAYNAKLAR
AKGÜNDÜZ, Ahmet, İslam Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf
Müessesesi, Ankara, 1988.
AKTAN, Hamza, Mukayeseli İslâm Miras Hukuku, İstanbul, 1991.
AKYILMAZ, Gül, İslam ve Osmanlı Hukukunda Kadının Statüsü, Konya,
2000.
AYDIN, M. Akif, Türk Hukuk Tarihi, İstanbul, 2007.
ATEŞ, Ali Osman, İslâm’a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitap Örf ve Adetleri,
İstanbul, 1996.
BARKAN, Ömer Lütfi, “Türk Toprak Hukuku Tarihinde Tanzimat ve 1274
(1858 ) Tarihli Arazi Kanunnamesi”, Tanzimat I., İstanbul, 1940.
BERKİ, Ali Himmet, İslam Hukukunda Feraiz ve İntikal, Ankara, 1986.
BEŞER, Faruk, Kadının Çalışması Sosyal Güvenliği ve İslâm, İstanbul,
1995.
CARULLAH, Musa, Hatun, (Çev. Mehmet Görmez), Ankara, 1999.
CİN, Halil/ AKYILMAZ, Gül, Türk Hukuk Tarihi, Konya, 2008.
ELMALILI, Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, 2. Cilt, tarihsiz.
29
Er-Râzî, Muhammed b. Ebi Bekir b. Abdulkadir (721/1334), Muhtâru’s-Sıhâh,
Mektebetü Lübnan, Beyrut, 1995, IX., s.168’den aktaran YILDIRIM, Mehmet
Sait,
Kur’ân
Açısından Kadının Şahitliği
ve
Mirastaki Konumu,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi Konya, 2007.
HAMİDULLAH, Muhammed, İslâm Peygamberleri, 1. cilt, İstanbul, 2004.
HARMAN, Ömer Faruk, “Hıristiyanlıkta Kadın”, XXIV, İstanbul, 2001.
KUZU, Selman, Kadının Mirası ve Eşitlik, S: 53, Eylül 2001, bkz.
www.yeniumit.com.tr/yazdir.php?konu_id=62 - 22k .
SEYDİŞEHRİ, İbnü’l Emin Mahmud Esad, Tarih-î İlmî Hukuk, s.45.’den
aktaran YILDIRIM, Mehmet Sait, Kur’ân Açısından Kadının Şahitliği ve
Mirastaki Konumu, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya, 2007.
TABERÎ, Camiü’l-Beyân, IV, s.275’den aktaran YILDIRIM, Mehmet Sait,
Kur’ân
Açısından
Kadının
Şahitliği
ve
Mirastaki
Konumu,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi Konya, 2007.
ÜÇOK, Coşkun/ MUMCU, Ahmet/ BOZKURT, Gülnihal, Türk Hukuk Tarihi,
Ankara, 2002.
ÖZCAN, Ruhi, İslâm Hukuku’nda Hısımlık Nafakası, İzmir, 1996.
KARAMAN, Hayrettin, Mukayeseli İslam Hukuku, 1. Cilt, İstanbul, 1986.
Download