MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ Siyasi Durum: Batı ülkelerinin gelişmeleri zayıflayan Osmanlı devleti üzerinde etkili olmaya başlamıştır. Osmanlı Devleti’nin bu durumunu düzeltmek için padişahlar çalışma yapsalar da kötü gidişe dur diyemiyorlardı. Tanzimat ile başlayan yenileşme hareketleri, gelenekçiler ile yenlikçiler arasında çatışmaya sebep olmuştur. II. Abdülhamit yönetimi sürerken bazı aydınlar, bu yönetime son vererek meşrutiyeti yeniden uygulamak ve devletin çıkarlarını göstererek Batı’nın “Şark Sorunu” (Doğu Sorunu) adını verdiği duruma son vermek için 1889’da Selanik’te “İttihat ve Terakki Cemiyeti”ni kurdular. İttihatçılar, Rumelili subayların da desteğiyle 1908’de Meşrutiyet’in ilan edilmesini sağladılar. Yıllardır sıkı bir yönetim altında olan sanatçıları düşünürler ve basın çevreleri büyük coşkuyla istekleri gerçekleştirmek için çalıştılar. Ancak bu durum gelenekçilerin tepkisine neden oldu. Bu dönemdeki Trablusgarp, Balkan, 1. Dünya Savaşı, Arnavutluk Ayaklanması devleti yeni çıkmazlara itti. Bu çıkmazlar aydınların bazı çıkar yollar denemelerine sebep oldu. Bazı akımlar bu dönemde varlık gösterdi. OSMANLICILIK: Osmanlıcılık, devlet içindeki ulusları Osmanlılık ruhu içinde birleştirmeyi amaçlar. Bu amaçla devletin bütünlüğünü korumak için dil, din, ırk farkı gözetilmemeli, herkes aynı hak ve yetkilere sahip olmalıdır. II. Meşrutiyet’in ilk yarısına hakim olan bu düşünce, Balkan Savaşı’nın kaybedilmesi ile geçerliliğini kaybetmiş ve yerini Türkçülük düşüncesine bırakmıştır. İSLAMCILIK: Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünü korumak amacıyla 19. yüzyılın ikinci yarısında önem kazanan bir düşünce akımıdır. Önce siyasi düşünce olarak ortaya çıkmış, sonra edebiyat ve düşünürler tarafından savunulmuştur. Amacı; farklı ırklardan Müslümanları birleştirip kalkındırmak, Hıristiyan dünyasının karşısında bir denge unsuru haline getirmektir. Aynı zamanda Balkanlar’daki Müslüman unsurların devletten kopmasını önlemek amacını taşır. Bu akım II. Abdülhamit tarafından desteklenmiştir. 1908’den sonra daha da gelişmiştir. Bu akıma göre toplumun temel direği dindir. Din ile millet birdir. Bütün Müslümanların halifenin etrafında birleşmesi gerekir. Batı taklitçiliğine karşı çıkmışlardır. Yayınları: Sırat-ı Müstakim, Sebilürreşât, Mekatip, İslam Sanatçılar ve Düşünürler: Mehmet Akif Ersoy, M. Şemsettin Günaltay, Sait Halim Paşa, Cevdet Paşa, Şeyhülislam Musa Kazım Efendi, Hacı Zihni Efendi, Eşref Edip BATICILIK: Tanzimat ile birlikte devleti korumak ve modernleştirmek yolunda ortaya çıkan fikir akımlarından biri de “batıcılık”tır. Kaynağını Tanzimat hatta ondan önceki ıslahat hareketlerinden alır. Bu hareketlerin ilk önderleri padişahlar ve sadrazamlardır. Tanzimat döneminde Namık Kemal, Şinasi ve Ziya Paşa edebiyat aracılığıyla Batı’nın kültürel gelişimi devlete yansıtmada öncülük etmişlerdir. I. Meşrutiyetten sonra Batılılaşmanın önderleri yönetim kadrosunun dışında bulunan Jön Türklerdir. Bunlar devletin ancak Batılılaşarak kurtulabileceğini savunurlar. Yayınları: İçtihad Sanatçılar ve Düşünürler: Abdullah Cevdet, Baha Tevfik, Tevfik Fikret, Celal Nuri. TÜRKÇÜLÜK: Osmanlıcılık ve İslamcılık ideolojilerinin uygulamam alanı bulamadığı bir zamanda devleti kurtarma adına ortaya çıkmıştır. Bu düşünce akımın göre devlet ancak dili, dini, soyu ve ülküsü Türk olan bir topluma dayanarak ayakta durabilir. Türkçülük, dil, tarih, edebiyat alanlarındaki çalışmalarla, yani bir kültür hareketi olarak başlamış zamanla siyasi bir nitelik kazanmıştır. İlk çalışmalar Tanzimat döneminde başlamıştır. Ahmet Vekif Paşa’nın Ali Suavi’nin Ahmet Cevdet Paşa’nın ve Şemsettin Sami’nin Türkçülük alanında çalışmaları vardır. 1897 yılındaki Yunan Harbi sırasında M. Emin Yurdakul’un “Cenge Giderken” şiirinde dillendirdiği “Ben bir Türk’üm, dinim, cinsim uludur.” mısrası Türkçülük akımının sloganı olmuştur. Dernekler: İlk dernek 1908’de kurulan 1911’de kendi adıyla bir dergi yayınlayan Türk Derneği. Daha sonra bu dernek Türk Yurdu adını alır. Ahmet Hikmet, Yusuf Akçura, Ağaoğlu Ahmet bu derneğin kurucularıdır. 12 Mart 1912’de tıbbiyeli gençler bir araya gelerek “Türk Ocağı”nı kurarlar. 1913’te “Halka Doğru” dergisini çıkarırlar. Bunların yanında “Yeni Mecmua, Türk Sözü, Milli Tetebbular Mecmuası” gibi dergiler çıkarırlar. Yayınlar: Türk Derneği (Türk Yurdu), Halka Doğru, Yeni Mecmua, Türk Sözü, Milli Tetebbular Mecmuası GENÇ KALEMLER: Ali Canip ile Ömer Seyfettin tarafından çıkarılan “Genç Kalemler” dergisi ile milliyetçilik edebiyatta da başlamış olur. Dergide ilk defa Milli Edebiyat Kavramı kullanılır. Milli bir edebiyat oluşturulması için önce dilin millileştirilmesi gerektiğinden Yeni Lisan anlayışı ortaya atılır. Bu anlayışta konuşma dili ile yazı dili birbirine yaklaştırılmaya çalışılmıştır. Bu hareket özellikle Ziya Gökalp’la büyük hız kazanmış ve gelişme göstermiştir. 11 Nisan 1911’de çıkan “Genç Kalemler” dergisinin başmakalesi “Yeni Lisan” başlığı taşır. Ziya Gökalp, Türkçülük akımını ilk defa sosyolojik bir metotla incelenmiş ve bir sistem haline getirmiştir. Türkçülük akımının felsefi ait yapısını oluşturmuş, milliyetçilik ile ırkçılığı birbirinden ayırt etmiştir. Türkçülük Akımının İçinde Yer Alanlar: Mehmet Emin Yurdakul, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Hamdullah Suphi. Bu akımın edebiyata yansımasıyla dilde sadeleşme başlamış, Yeni Lisan hareketiyle de Türkçeyi ve kurallarını esas alan bir dil anlayışı başlamıştır. Ayrıca hece-aruz tartışmasında Mehmet Emin’le birlikte, Ziya Gökalp’ın etkisiyle genç şiarlar heceye dönmüştür. Aslında bu ve benzer düşünceler daha önce de ortaya konulmuştur fakat uygulanmamıştır. Genç Kalemler’in farkı söylediklerini uygulamaları olmuştur. Yeni Lisan Hareketi ile konuşma dili edebi dilin yerini tamamen almıştır. Milli Edebiyat Akımının Özellikleri: 1911 yılında Selanik’te çıkan “Genç Kalemler” dergisinde Ömer Seyfettin’in “Yeni Lisan” adlı makalesinin yayımlanmasıyla “Milli Edebiyat” akımı başlar. Milli edebiyat hareketi öncelikle bir dil hareketidir. Dergi yazarları ilk olarak dilin millileştirilmesiyle işe başlarlar. Sade Türkçenin bir dava olarak ele alınması ilk kez bu dergide ortaya konmuştur. “Milli Edebiyat” terimi de ilk kez bu dergide kullanılmıştır. Amaçları: 1. Dil sade olmalıdır. 2. Ulusal kaynaklara ve yurt sorunlarına eğilmek gerekir. 3. Şiirde yalnız hece vezni kullanılmalıdır. Genel Özellikleri: 1. Şiirde daha çok bireysel konulara yönelen dönem sanatçıları, roman ve öyküde sosyal meselelere yönelmişlerdir. Milliyetçilik düşüncesi, Kurtuluş Savaşı gibi konuları ele almışlardır. Konuların İstanbul dışına çıkması en belirgin özelliklerdendir. 2. İstanbul halkının günlük konuşama dili esas alınmıştır. Arapça ve Farsça sözcükleri Türkçede söylendiği gibi yazmayı tercih etmişlerdir. 3. “Aşk” bu dönem roman ve hikâyesinin en önemli teması olarak dikkat çeker. Bu eserlerde dil günlük konuşma dilidir. 4. Milli edebiyat ile birlikte yeni ve halka dönük, halk diline önem veren yeni bir edebiyat akımı doğmuştur. 5. Milli Edebiyat Akımı Türk edebiyatında Toplum ve ülke meselelerine geniş yer veren sade Türkçeyi ve hece veznini kullanma yoluna giden bir edebiyat akımdır. 6. Milli Edebiyatçılar, dili sadeleştirme konusunda birtakım ilkeler belirledikten sonra edebiyatta da taklitçilikten kaçınılmasını, sanatçıların Türk halkının hayata yönelerek yaratıcı nitelikler kazanmalarını ve yapıcı eserler vermelerini istediler. 7. “Hikâye, roman tiyatro konularını, kahramanlarını yerli hayattan almalıdır.” İlkesini benimsediler. 8. Türkiye’de cumhuriyet ilan edilirken Milli Edebiyat temsilcilerinin büyük çabalarıyla konuma dili edebiyat dili olarak yaygınlaşmıştır. Milli Edebiyat Döneminde Şiir: “Genç Kalemler”, şiir anlayışı konusunda Fecr-i Âtî şairlerinden pek ayrılmadılar. Şiirde konu seçimini şaire bırakmaları, onları sanat anlayışları bakımından ikiliğe düşürdü. Edebiyat-ı Cedîde ve Fecr-i Âtî şairlerinin ferdiyetçi sanat anlayışlarından bütünüyle ayrılamadılar. Aruzun yerine heceyi, getirmeleri sadece şekil açısından bir değişiklik oldu. Eski şairleri şiirlerindeki samimi, lirik ve mistik atmosferi şiirlerinde devam ettirmek istediler, milli geçmişe bağlanarak edebiyatın milli olabileceğini savundular. Bu arada Yahya Kemal ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu NevYunanilik adını verdikleri akımda, Eski Yunan edebiyatının örnek alma yoluna gittiler. Bu altılımlar beklenen sonucu doğurmamıştır. Milli edebiyat akımına taraftar olan bazı şairler, Milli Edebiyat kavramını farklı şekilde yorumlamışlar ve şiirlerini kendi yorumlarına göre yazmışlardır. 1917’de kurulan Şairler Derneği’nde sadece ”konuşma dilinin ve hece vezninin kullanılması“ konusunda görüş birliğine varılmıştır. 1. MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNDE SADE DİL VE HECE ÖLÇÜSÜYLE YAZILMIŞ ŞİİRLER Sade dil ve hece vezni ile yazılan bir şiir hareketinin oluşmasında ve gelişmesinde GENÇ KALEMLER dergisi önemli bir işlev görmüştür. “Genç Kalemler”,1910-1912 yıllarında Selanik’te yayınlanan milliyetçi bir fikir dergisidir. “Hüsün ve Şiir” adı altında yayın hayatına başlayan dergi, 8. sayıdan itibaren “Genç Kalemler” adını alır. Adını alır. Derginin başyazarı ise Ali Canip Yöntem’dir. Dergide, 1911 yılının nisan ayında Ömer Seyfettin tarafından “Yeni Lisan” adlı bir makale yayımlanır. Yeni Lisan hareketinin özünü, dilde sadeleşmenin gerçekleşmesinin, Türkçeden yabancı kuralların çıkarılması ve yazı dili ile konuşma dili arasındaki ayrımın ortada kaldırılması oluşturur. Bu hareket dilde birliği ve ulusallaşmayı savunmuştur. “Ziya Gökalp”ın “Aruz sizin olsun hece bizimdir, Halkın söylediği Türkçe bizimdir; Leyl sizin, şeb sizin, gece bizimdir, Değildir bir mana üç ada muhtaç.” dizeleriyle ortaya koyduğu anlayış bir ilke haline gelmiş; hece ölçüsüyle şiir yazmak, aruzla şiir yazan şairleri de etkileyecek şekilde edebiyatta yer etmiştir. Özellikleri: • Sade bir dil kullanılmıştır. • Hece vezni kullanılmıştır. • Halk şiirinden yararlanılmıştır. • Halkın ve ülkenin sorunları işlenmiştir. • Öğretici niteliği ağır basan şiirler yazılmıştır. • Milliyetçilik ve Türkçülük fikrini işleyen, milli coşkuyu artırıcı şiirler yazılmıştır. • Şiirlerde yalnız dörtlük değil, değişik dize kümeleri kullanılmış, Batı edebiyatı kaynaklı nazım şekillerinden yararlanılmıştır. Milli Edebiyat Döneminde Sade Dil ve Hece Ölçüsüyle Yazılan Şiirlerde Ahengi Sağlayan Unsurlar: Milli Edebiyat Akımı şairleri şiirde ölçü ve uyağa önem vermişler, çoğu zaman doldurma uyaklarla ahengi sağlama yoluna gitmişlerdir. Hece ölçüsü kullanmaları da şiirde ahengi sağlamaya yönelik bir adımdır. Ritim Özellikleri: Ritim hece ölçüsündeki duraklarla sağlanmıştır. Ses tekrarları ve sözcük tekrarları da ritmi sağlamaya yardımcı olur. Ses ve Söyleyiş Özellikleri: Milli Edebiyat şairlerinin, özellikle gençleri vatan savunmasına teşvik edici şiirlerinde ve Türklük fikrinin aşılandığı manzumelerinde coşkulu bir söyleyiş göze çarpar. Ancak onların Servet-i Fünûn şairleri gibi bireysel duyarlılıkları anlattıkları duygusal şiirleri de vardır. Yapı: Halk edebiyatından esinlenmiş olsalar da heceyle yeni kalıplar denemekten geri durmamışlardır. Hatta Batı kaynaklı nazım şekillerini (sone) de kullanmışlardır. Söz Sanatları ve İmge: Şiirlerini söz sanatları ile süsleme gibi bir tavır takınmamışlardır. Ancak benzetme, teşhis, tekrir gibi Halk şirinde sıkça kullanılan söz sanatlarını sıkça kullanmışlardır. Şiirleri imge açısından da çok zengin değildir. Çünkü onlar olabildiğince düz, yalın, açık, anlaşılır, düz şiirler yazmışlardır. Şiirlerin önemli bir kısmında kuru bir didaktizm göze çarpar. ZİYA GÖKALP (1876–1924) Şiirleri de düz yazıları da fikir ağırlıklıdır. O, bunlarda sanatsal bir ağırlığa yönelmediği gibi dilsel bir yetkinliğe ulaşamamıştır. Onun en büyük özelliği Türkçülük sisteminin bir düzene bağlamasıdır. Milli Edebiyat Akımına düşünsel yönden büyük katkılar sunmuştur. Edebiyatımızın gelişmesi için halka, ulusal kaynaklara gidilmesi, yalın bir dil kullanılması, aruz yerine hece ölçüsünün tercih edilmesi konuşma dili ile yazı dilinin birleştirilmesi, Halk edebiyat ile Batı edebiyatının örnek alınması gerektiğini savunur. Eserinde sade, konuşma diline yakın, doğal, kolay anlaşılır bir dil kullanmıştır. Türk mitolojisinden, Türk folklorundan, Dede Korkut Hikâyelerinden, masalardan yararlanılır. Hece ölçüsünün benimsenip yaygınlaşmasında büyük rolü olmuştur. İnceleme, makale, didaktik şiir, manzum destan, masal türlerinde eserler vermiştir. ESERLERİ: Yeni Hayat, Kızıl Elma, Altın Işık (Şiir) Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak Trükçülüğün Esasları Türk Medeniyet Tarihi Malta Mektupları MEHMET EMİN YURDAKUL *Tanzimat Döneminde ortaya çıkan “halk için halk diliyle yazma” anlayışını Servet-i Fünûn Döneminde yeniden canlandıran sanatçı Mehmet Emin Yurdakul’dur. *Şiirlerinde Türk milletinin yüceliğini haykırır. *1897’de Türk-Yunan Savaşı sırasında “Cenge Giderken” adlı şiiri yazmıştır. Bu şiiri yazmıştır. Bu şiirin ilk dizesi olan “Ben bir Türküm; dinim, cinsim uludur.” sözüyle edebiyatımızda yeni bir çığır açmıştır. *Şiirlerinde kahramanlık ve milli bilinci öne çıkararak savaşa giden halkı cesaretlendirmiştir. *Konuşma diliyle ve hece ölçüsüyle şiirler yazmak gerektiği üzerinde durmuştur. *Türkçe şiirler adlı kitabıyla edebiyat çevrelerinde sesini duyurmuştur. Onun bu eseri ile Türkçülük edebiyat alanına girmiştir. *Sade dil ve hece ölçüsü ile şiirler yazan ilk şairdir. *Milli duyguları ve sosyal konuları işlemiştir. *Dil ve şekil özellikleri bakımından halk şiirinden etkilenmiştir. 2. MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNDE SAF (ÖZ) ŞİİR ANLAYIŞI: Hece vezniyle, yalın bir dille, devrin gerçeklerini, halkın sorunlarını dile getiren şiirler yazmak yerine, sanat değeri yüksek saf (öz) şiire yönelmişlerdir. Bu anlayışa yönelik şiir yazan şairler: Yahya kemal Beyatlı, Ahmet Haşim. *Aruz ölçüsüyle yazmışlardır. *Bireysel konularda yazmışlardır. *Dil doğal dilden farklıdır. Sözcüklere yeni anlamlar yükleyerek imge oluşturma yoluna gitmişlerdir. Yahya Kemal Beyatlı (1884-1958) *Üsküp’te doğmuştur. İlk ve orta öğrenimini Üsküp, Selanik ve İstanbul’da yaptıktan sonra 1903’te Paris’e gitmiştir. *Kişiliği Paris’te Albert Sorel’den aldığı tarih dersi ile şekillenmiştir. Sorel’den aldığı metotla Osmanlı tarihini incelemeye başlamıştır. *Baudelaire, Victor Hugo, Verlaine gibi Fransız şairlerinin etkisinde kalmıştır. *Onun şiirlerinin çıkış noktası Osmanlı tarihi ve şiiridir. Onun şiirlerinde neo-klasik bir anlayış vardır. Yeni şekillerle ve sade bir dille yazdıklarında bile Osmanlı medeniyetine bağlı olduğu görülür. *Konu olarak tarih, vatan, millet ve İstanbul sevgisi ön plandadır. *Yahya Kemal’de tarihe yaslanan bir milliyetçilik vardır. *Duygu, düşünce ve hayali ustalıkla kaynaştıran şair, pek çoğuna hikâye karakteri verdiği lirik-epik şiirleri geniş bir kültürün, derin bir felsefenin ürünüdür. *Sanatçı şiirde iç ahengi her şeyden üstün tutan sanatçı, şiirleri de şiirsel bir bütünlüğe ulaşmış; iç ve dış ahenklerin yardımı ile bu konuda başarılı olmuştur. Bu ahengin oluşumunda daha elverişli olduğu için “Ok” şiiri dışındaki tüm şiirlerin aruz vezni ile yazmıştır. *Divan şiirimizin Batı şiirindeki bütün anlayışıyla ele almıştır; bu şiiri çağdaş bir yorumla yeniden sunmuş neoklasik bir şairdir. *Aruza en güzel şeklini vermiştir. *Şiirlerinin yanında düzyazı olarak makale, gezi, deneme, anı, fıkra, mektup, hikaye, monografi türlerinde yazılar yazmış, çeviriler yapmıştır. Şiir: Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şiirin Rüzgârıyla, Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş Bitmemiş şiirler Düzyazı: Aziz İstanbul, Eğil Dağlar, Siyasi Hikâyeler, Siyasi ve Edebi Portreler, Edebiyata Dair, Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve edebi Hatıralarım, Tarih Muhasebeleri, Mektuplar-Makaleler Ahmet Haşim (1884-1933) *Türk edebiyatında sembolizmin en önemli temsilcisidir. *Şiirlerini aruz ölçüsü ile kaleme almıştır. *Eserlerinde oldukça ağır bir dil kullanmıştır. *Haşim’e göre şiir, hissedilmek, duyulmak için yazılan bir türdür. Şiirde ahenk, musiki, anlamda önce gelir. Üstelik şiir anlaşılmak için değil, duyulmak için yazılmalıdır. Şiirin dili, musiki ile söz arasında ve sözden ziyade musikiye yakındır. *Ahmet Haşim, şiirlerinde dış dünyayı olduğu gibi değil, hayallerle süsleyerek şiire aktarmıştır. Şiirinde anlam kapalılığından yanadır. Ona göre şiiri herkes nasıl anlıyorsa şiirin anlamı odur. *Haşim, yaşadığı dünyada mutlu değildir, onun iç dünyasına karamsarlık hâkimdir. Bu karamsarlık onun şiirlerine de yansımıştır. Bu karamsarlığın oluşmasında annesini küçük yaşta kaybetmesi ve yüzündeki yara önemli olmuştur. *Haşim hep aynı tarz şiir yazmıştır. Şiirlerinde aşamalı bir değişme yoktur. Yalnızca derinleşme, ustalaşma söz konusudur. Şiirimize getirdiği imgeler özgün olmakla birlikte Türk hayal sisteminin ve doğayı algılama ve yorumlayışın bir ürünü değildir. *Haşim, Batı şiirini özellikle Fransız şiirini iyi incelemiştir. Baudelaire, Rodenbach, Valery, Mallerme gibi şairlerin etkisi görülür. *”Sanat şahsi ve muteremdir.” Görüşüne ömrünün sonuna kadar bağlı kalmıştır. Bu bakımdan Haşim’in şiirlerinde hiçbir ideolojik, sosyal ve siyasal konu yer almaz. *Şiirleri belli bir anı yakalamak için çaba gösteren empresyonist ressamları akla getiren Haşim’in üç döneminde, üç ayrı renge düşkünlük göstermiştir. *Şiir-i kamer’de sarı, Göl Saatleri’nde kara, Piyale’de kırmızı renkler ağır basar. *Haşim’in en çok kullandığı nazım birimi dörtlüktür. Biçim açısından şiirimize getirdiği önemli bir yenilik ise serbest müstezattır. *Haşim’in dili çok küçük bir sözlükten oluşur. Sözcüklerin az olması, işlediği konuların sınırlılığındandır. Onun konularında, benzetmelerinde, duygularında, düşüncelerinde bir çeşitlilik bulunmaz; hep aynı şeyleri hem de aynı sözcüklerle anlatır. Milli Edebiyat Roman ve Hikâye: 1908”den sonra, konularını genellikle toplumsal meselelerden alan, konuşma dilini ve üslubunu tercih eden yeni bir hikâye ve roman anlayışı kendini göstermeye başladı. Ebubekir Hazım, Küçük Paşa; Refik Halit, Memleket Hikâyeleri gibi bazı yapıtlarında toplumsal meseleler İstanbul dışındaki çevrelerden alındı. Halide Edip Adıvar, Yeni Turan; Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Gönül Hanım yapıtlarında olduğu gibi bazı eserlerde milliyetçilik siyasi bir ideoloji olarak işlendi. Hailde Edip”in Ateşten Gömlek; Yakup Kadri’nin Yaban romanlarından olduğu gibi Kurtuluş Savaşı’nın çeşitli görünümlerini yansıtıldı. Yakup Kadri’nin bazı romanlarında olduğu gibi Türk toplumunun Tanzimat’tan beri geçirdiği toplumsal aşamalar, betimleyici, çözümleyici bir üslupla anlatıldı. Bu dönem romancıları topluma karşı duyarlı kişilerdir. Toplumdaki olaylara kayıtsız kalmamışlardır. Başlangıçta Fecr-i Âtî topluluğuna bağlı olarak hareket ettikten sonra “Yeni Lisan” makalesindeki memleketten bahseden edebiyat oluşturma çizgisinde birleşmişlerdir. Bu birleşim; romanın konusunu, dilini etkilemiştir. Milli edebiyat romancılarının ortak özellikleri; toplumun ve bireyin problemlerini dengeli olarak işlemek, memleket ve millet sevgisini romantik duygularla beslemek, milli değerlere sempati ile yaklaşmak şeklinde özetlenebilir. MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNİN ROMANININ YAPI ÖZELLİKLERİ Olay: Olaylar, genelde tarihi ve toplumsal gerçekliklerden hareketle tasarlanmıştır. Bu dönem romanlarında olaylarda; İstanbul dışında, memleket sorunları etrafında oluşmuştur. Kişiler: Milli Edebiyat romanı dışa-Anadolu’ya açılmış-başka insanların da var olduğu bilinciyle hareket eden, içinde yaşadığı toplumun sorunlarına, sıkıntılarına yabancı kalmayan kahramanların romanı olmuştur. Zaman: Genelde kendi yaşadıkları zamanın tarihi ve sosyal konularını ele almışlardır. Mekân: Mekan olarak şehir, kasaba ve köyleriyle Anadolu; romana bir taraftan gerçekçi bir bakış açısıyla, diğer taraftan da bir memleket romantizmi ile girmiştir. Milli Edebiyat Dönemi Romanının Tema Özellikleri: Romanların teması bireysellikten kurtarmış, toplumsal konular tema işlenmiştir. Tema; Siyasi kavgalar, Türkçülük, yanlış Batılılaşma, kuşaklar arası çatışma, geri kalmışlık, eğitimsizlik, cehalet, yoksulluk… Dil ve Anlatım Özellikleri: Eserlerin günlük konuşma diliyle yazılması gerektiğini savunmuşlardır. Sade dil ile yazılmıştır. Etkilenen Akımlar: Sanatçıların yaşadığı dönemin toplumsal gerçekliğinden hareketle kurgulanmıştır. Bu eserler, iyi bir gözlem sonucunda yazılmıştır. Bu yönüyle Milli edebiyat Dönemi romanları realist özellik taşımaktadır. MİLLİ EDEBİYAT’TA TİYATRO Mili Edebiyat Döneminde tiyatro yeniden canlandı. Darülbedayi tiyatro ve müzik bölümleri ile eğitim vermeye başladı. Burada oynanan eserlerin çoğu vodvil, hafif komedi ve manzum dramdı. Oyunlar zayıf teknikli olmasına rağmen dil ve üslup bakımından başarılıdır MİLLİ EDEBİYAT’TA EDEBİYAT TARİHİ Bu alandaki verimli çalışmalar bu dönemde Fuat Köprülü tarafından yapıldı. Fuat Köprülü Türk edebiyatını şuara tezkireleri anlayışından kurtararak destanlar çağından bugüne kadar olan dönemi bir bütün haline ele aldı. MİLLİ EDEBİYAT AKIMININ SANATÇILARI Mehmet Emin Yurdakul Ziya Gökalp Ali Canip Yöntem Ömer Seyfettin Mehmet Fuar Köprülü, Hamdullah Suphi Tanrıöver Ahmet Hikmet Müftüoğlu Celal Sahir Erozan MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNDE ÖĞRETİCİ METİNLER 1. MAKALE Bir konu hakkında bilgi vermek bir fikir veya konuya açıklık kazandırmak üzere belli bir uzunlukta kaleme alınan makale türü bizde Tanzimat’ı takip eden yıllarda görülür. Tanzimat Dönemi Makale Yazarları: Namık Kemal, Şinasi, Ahmet Mithat, Ziya Paşa Servet-i Fünûn Dönemi Makale Yazarları: Hüseyin Cahit Yalçın, Süleyman Nazif Cenap Şehabettin Bu tür Milli Edebiyat döneminde daha fazla yaygınlık kazanmıştır. Yazarlar düşüncelerini ortaya koymak için makaleye ağırlık vermiştir. Bu çerçevede Milli edebiyat yazarları Türkçülük akımını tüm yönleriyle ortaya koymak, yeni dil anlayışını benimsetmek, halkı eğitmek ve yönlendirmek, siyaseti yönlendirmek için düşüncelerini makale türü ile ortaya koymuşlardır. ÖMER SEYFETTİN: “Genç Kalemler” dergisinde Türk dilinin sadeleştirilmesi için makaleler yazmış, bu yazılar “Yeni Lisan” hareketinin yayılmasında ve Milli edebiyat akımının yayılmasında etkili olmuştur. ALİ CANİP YÖNTEM: Yeni edebiyatın savunmasını yapmış, edebiyat ve edebiyat tarihi konularında yaptığı çalışmalarla tanınmıştır. Türk Yurdu’nda yayımlanmış olan makalelerini “Milli Edebiyat Meseleleri” ve “Cenap Bey’le Münakaşalar” adlı kitaplarında toplamıştır. ZİYA GÖKALP: Türkçülüğün dilde, sanatta, bilimde, hukukta, dinde, ahlakta, siyasette, felsefede ve iktisatta nasıl gerçekleştirileceğini makaleleriyle ortaya koymuştur. 2. FIKRA: Gazete veya dergilerin belli bir bölümünde yayınlanır. Başlangıçta siyasi olan fıkra yazıları zamanla konu bakımından genişlemiştir. Fıkralar zaman içinde günlük, sosyal konuları işleyen, hak ve hukuk konularına da el atan, bir kişi ya da edebi konuları da tartışan yazılara dönüşmüştür. Milli edebiyat döneminde ise günlük sosyal konuların yanında bir kişiyi ya da edebi bir konuyu tartışan fıkralar da yazılmıştır. Edebiyatımızdaki Fıkra yazarları: Ahmet Rasim, Hüseyin Cahit Yalçın Ahmet Haşim, Refik Halit Karay, Falih Rıfkı Atay. Halide Edip Adıvar… Ahmet Rasim: Şehir Mektupları, Eşkal-i Zaman Muharrir, Bu ya Ahmet Haşim: Bize Göre, Guraba-hâne-i Laklakan Refik Halit Karay: Bir Avuç Saçma, Bir İçim Su, Ay Peşinde, Guguklu Saat, Kirpinin Dedikleri Orhan Seyfi Orhon: Kulaktan kulağa Ziya Osman Atay: Satı çizmeli Mehmet Ağa, Gün Doğmadan. Falih Rıfkı Atay: Eski Saat, Çile edebiyatımızın fıkra türünde yazılmış eserleridir.