2008 Küresel Finans Krizi Sonrasında Dış Ticarette Korumacılık

advertisement
2008 Küresel Finans Krizi Sonrasında Dış Ticarette Korumacılık: Paradigma Kayması (mı?)
2008 Küresel Finans Krizi Sonrasında
Dış Ticarette Korumacılık: Paradigma
Kayması (mı?)
İrfan KALAYCI*
Özet
2008-2010 yılları arasında cereyan eden küresel finans krizi, 1929
depresyonunda olduğu gibi dünya kapitalist sistemi konusunda iki zıt görüşü tekrar
gündeme getirmiştir: Serbest dış ticaret mucize de yaratabilir, felaket de. Krizden
etkilenen pek çok ulusal ekonomi, krizden çıkış için neo-liberal politikalara ara
verdi ve korumacılık şemsiyesine sarıldı. Bu genellikle bir anda olunca dünyada
“paradigma kayması” olarak algılandı. ABD kendi eseri olan mortgage krizine
karşı dünya ticaretini eski rayına oturtabilmek için “kasvetli korumacılık” tezini ve
“Keynes içeri-Smith dışarı” sloganını “ihraç” etmeye başladı. Kontrol araçları ile
dış ticarete daha fazla müdahale edildi. Her sektör (tarım, demir-çelik, otomotiv,
enerji, tekstil, hizmetler vb.) ve her bölge (ABD, AB, ASEAN, BRICS vb.) kendine
özgü bir müdahale tarzı benimsedi. G-8’den IMF’ve WTO’ya kadar birçok
uluslararası örgüt korumacı politikalara çekinceyle yaklaştı.
Anahtar Kelimeler: Küresel Finans Krizi, Serbest Dış Ticaret, Korumacılık
Protectionism in Foreign Trade After Global Finance Crisis 2008:
(Is) Paradigm Shift (?)
Abstract
The global financial crises occurred from 2008 to 2010. As it was in the
depression in 1929 bring up two opposite opinion about the capitalist system. Free
foreign trade can cause both miracles and disasters. Most of the national-federal
economies that are affected from the crises took a break to neo-liberal policies and
embraced the protectionism shelter. This movement named as the shifts in the
paradigms. USA started to export idea of murky protection with the slogan “Keynes
in – Smith out” in order to fix the world economy caused by it own mortgage crises.
*
Doç.Dr., İnönü Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, irfan.kalayci@inonu.edu.tr 76
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
İ. KALAYCI
It was interfered with control instruments in order to restabilize foreign trade. Each
sector (agriculture, steel, automobile, energy, textile, services etc.) and each zone
(USA, EU, ASEAN, BRICS etc.) used a specific intervention. On the other side, G-8,
G-20, IMF and WTO and many other international organizations was cautioned on
this protectionist politics.
Key Words: Global Financial Crisis, Liberal Foreign Trade, Protectionism
JEL Classification Codes: F11, F14, F52
Giriş
2008’de patlayan ve 2009’da doruğa ulaşan ABD merkezli küresel finans krizi
dışa açık bütün ekonomileri çeşitli derecelerde yıprattı. Krizden sonra pek çok ülke,
serbest dış ticaret politikalarını gözden geçirerek sadece bazılarını askıya aldı ve
birtakım korumacı önlemlere başvurdu. Bunun temel nedenlerden biri krizden dolayı
karşılaştıkları kayıpları telafi etmek istemeleriydi. Diğer neden de liberal iktisadi
yapılarını bozmadan dış ticaret pozisyonlarını kuvvetlendirmekti. Dolayısıyla
korumacılık, bu ülkeler açısndan serbest dış ticareti “ikame eden” değil, “takviye
eden” bir karakter taşımaktaydı.
1929 tarihli Büyük Çöküş’ten (Great Depression) bu yana 2008-2010 dönemine
damgasını vuran şimdiki kriz, yaşanan en büyük finansal kriz olduğundan, doğal
olarak bir paradigma kaymasının varlığından (Julián, 2009) yoksa bile bir paradigma
kaymasına ihtiyaç duyulduğundan (Mollah, 2010) söz edilmektedir. Sutton’un
(2010) belirttiği gibi “kısasa kısas” (tit-for-tat) denilen ve rekabetçi devalüasyonlar
eksenine oturan “1930 tarzı” bir korumacılığa geri dönülmüş ve böylece “soğuk
ticaret savaşları” başlamıştır.
Burada adı geçen “paradigma”, geçerli kural ve yaklaşımları ifade eden model
anlamına gelmektedir. Eğer bu modelde köklü bir değişiklik ortaya çıkmışsa buna
“paradigma kayması” (paradigm shift), değişim oluştuğu halde eski modelde ısrar
edenlerin durumuna da “paradigma felci” (paradigm paralysis) adı verilmektedir.
Bu çalışmanın amacı küresel finans krizinden sonra ortaya çıkan korumacılık
anlayışının gerekçelerini ve bu anlayışın küresel planda bir paradigma değişikliği
olarak algılanıp algılanmadığını tahlil etmektir.
Bu amaç doğrultusunda öncelikle serbest dış ticaret ve ona seçenek oluşturan
korumacılık ile ilgili tezler ortaya konulmaya daha sonra korumacılığın tarihsel arka
planında yeni krize karşı çözüm olup olmadığı başat sektörler (tarım, demir-çelik,
tekstil, otomotiv vs.), gelişmiş ve gelişmekte olan dünya ülkeleri ya da ülke grupları
(ABD, AB, BRIICS vs.), uluslararası finans örgütleri açısından incelenmeye
çalışılmıştır.
1. Serbest Ticaret ve -Karşıtı- Korumacılık
Panagariya (2004), serbest ve adil ticaretin mucizeleri ve felaketlerinden söz
ederken Surowiecki (2008) ise dış ticaretin bilinen tüm yararlarına karşın dünya
ekonomisine damgasını vuran Çin’in ABD üzerinde kurduğu iktisadi baskı
bağlamında kimi durumda ortaya koyduğu “bumerung” özelliğinden dolayı
“çelişkili” hallerine vurgu yapmaktadır. Bu eksende kalmak üzere dış ticaretle ilgili
bir dizi liberal ve korumacı tez tartışılabilir.
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
77 2008 Küresel Finans Krizi Sonrasında Dış Ticarette Korumacılık: Paradigma Kayması (mı?)
1.1. Serbest Dış Ticaret Tezleri
Serbest ticaretin her zaman tüm gelişen ülkeler için fayda sağlayıp sağlamadığını
tartışan Ringuet (2006), serbest ticaretin ülkelerin tarihsel kalkınmasındaki önemli
rolünü kabul eder ancak mal ve hizmetlerin ülkeler arası serbestçe akışının birtakım
yapay engeller (örneğin; zor coğrafik koşullar ve ulaştırma masrafları gibi “doğal
engeller”, dil ve gelenekler gibi “kültürel engeller”, tekelci stratejiler ve kısıtlı
rekabet gibi “piyasa engelleri”, gümrük tarifeleri ve kotalar gibi “politik engeller”,
hizmet ticareti düzenlemeleri, vb.) ile tıkandığını, dolayısıyla her türlü korumacılık
ile çeliştiğini ve serbest ticareti savunanların korumacılığın meşrulaştırılmasına karşı
olduklarını belirtir. Onun da vurguladığı gibi korumacılık, sık sık, sadece yerli
sanayileri değil aynı zamanda pek çok durumda kültürel normları ve değerleri
korumak için de tasarlanmaktadır.
Kaempfer vd. (2002), serbest ticaretin “eğer o kadar etkin ise neden evrensel
olmadığını” sormaktadır. Onların “kamu seçimi” açısından verdikleri yanıta göre,
liberal politikalar herkesin kayıplarını telafi etmediği gibi herkesin durumunu da
iyileştirmemektedir. Bu önemli saptamayı şöyle geliştirmek mümkündür: Serbest
ticaret, kriz dönemlerinde ideolojik olmaktan çıkıp pragmatik olmaya ve korumacı
politikalara dönüşmeye başlayabilir!
Artan serbest ticaretin korumacılık gibi bir müdahalenin değişik şekillerinden
çok daha fazla hızlı küresel ekonomiyi uyarabildiğini vurgulayan Halle (2010), kriz
sürecinde neo-liberal paradigmanın geçici olarak yön değiştirdiğini söylemektedir.
Korumacılığın popülist politikacılar arasındaki güçlü çekiciliğine rağmen ticaret ve
kalkınma uzmanlarının çoğu 1929 Büyük Çöküş’te olduğu gibi korumacı önlemlerin
iktisadi ilerlemeyi muzzam derecede kösteklediğini, çok azının ise gelişen ülkeler
için ihracat fırsatlarının açılmadığını ve politik dikkatlerin bir türlü yoksulluğun
azaltılmasına ve çevreci bilinci oluşturmaya kaymadığını hatırlatmaktadır.
Kuşkusuz, ticaret sistemi baskın iktisadi paradigmayı sorgulamamakta, tersine, ona
itaat etmektedir. Halle, çoklu ticaret sistemi ile çerçevelenmiş olan bu paradigmanın
gerçekte tanıdık liberalizm, deregülasyon ve özelleştirme kapanından oluşan
“Washington Uzlaşması” olarak adlandırıldığını ve paramparça olma sürecine
girdiğini belirtmektedir.
Abbett (2010), “serbest ticaretin dönüm noktası mıdır?” şeklinde, henüz çok
erken olan bir soruyu gündeme getirmiştir. Zira böyle bir soru, ticaret-karşıtlığını
(anti-trade) anlamsız kılan küreselleşme mantığına ve gelişmesine aykırıdır. Böyle
tartışmalı bir soruyu güncelleştiren, doğal olarak, Çin’in henüz 2007-2009 krizi
öncesinden başlattığı ve korumacılık önlemlerini tetikleyen “döviz hilesi” (currency
manipulation) stratejisi olmuştur.
Baldwin’e (2010) göre, “tek taraflı tarife serbestliği” genellikle gelişen ülkelerin
politikası olsa da garip bir şekilde küresel bir olguya dönüşmüştür. Bu tarife
serbestliği şu üç mekanizmaya dayanmaktadır: Birincisi, kısmi ticarete karşı geçici
engellerin azaltılması; ikincisi, ticaret öncesi doğrudan yabancı yatırımların, yüksek
engeller koymanın marjinal maliyetini arttırması; üçüncüsü ise genel denge
kanalıyla gelişen ülkelerin gelişmiş ülkelerin arz zincirine katılması.
1.2. Dış Ticaret: Nehir Benzetmesi ve Ayrımcılık Eleştirisi
Titeca (2009), Fahey’in doğal kaynaklar ve minerallerden oluşan mal zincirini
sıkça değişen bir nehir ile yaptığı çarpıcı karşılaştırmasına yer verir: “Bir nehir, yeni
kanalların içini oyarak doğal engelleri aşar ve yeni varılacak yerler için yeni
78
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
İ. KALAYCI
güzergâhlar izleyerek insan kaynaklı yanıltmalara tepki gösterir. Bir nehrin ayrıca
birbirine zıt olmak üzere düşük akıntı dönemleri ve sel anları vardır. Sakin bir nehir,
ticareti ve kalkınmayı kolaylaştırabilir fakat öfkeli bir nehir yıkıcı ve ölümcül
sonuçlar doğurabilir.”
Aynı benzetme (metaphor) dış ticaretinin genel bölgesel motifleri için de
kullanılabilir. Zira dış ticaret ya da sınır ticareti güvenlik (çatışma ve barış) ya da
(fiyatlar üzerinde etkisi olan) iktisat politikaları gibi dışsal güdülemelerle
karşılaşınca tepkisi değişen bir olguya dönüşüvermektedir. Tıpkı bir nehir gibi; o da
varacağı yere ulaşmak için yeni yollar bulabilir, belirli yerlere gitmekten tümüyle
vazgeçebilir ya da yolunu değiştirebilir.
Sınırlarda kurulan gümrük kapıları da bir tür nehirlerin üzerinde inşa edilen
barajlar gibidir. Denilebilir ki sınır gümrük noktalarında her ülkenin otoritesi girişçıkışı için kendi yasal ve bürokratik uygulamalarını devreye sokabilir. Uluslararası
ve uluslarüstü antlaşmalar (Schengen Antlaşması vb.) konjonktürel ihtiyaçlara göre
değişiklik arzetse de mümkün olan en çok serbestliği ya da en az kısıtı yansıtmaya
odaklıdırlar. Sınır kontrollerinin ortak tarafları ya da amaçları genel olarak yasal ve
yasadışı göçü düzenlemek, yurttaşların hareketlerini ve bulaşıcı hastalıkları
denetlemek (gözlemlemek), tüketim vergisini toplamak, yasak mal girişlerini
engellemek vb. şeklindedir.
Öte yandan INSEAD-Knowledge’ın (2009) aktardığına göre, Columbia
Üniversitesinden Bhagwati, Amerikan hükümetininin zor durumdaki otomotiv
sanayicilerini “ayrımcılık” (discrimination) yaparak desteklemesini eleştirmektedir;
çünkü finansal desteğin ABD’deki fabrikalarla yabancı otomotiv sanayicilerini
birlikte kapsamadığını belirtmektedir. İnsanların yabancı işçilerin önce işten atılıp
sonra da istihdam edilmesini istemelerini gerginlik ve endişeye bağlamakta ve
ABD’yi “yeni yabancı düşmanlığı” (“neo-xenophobia”) konusunda uyarmaktadır.
Bu durumda gerçekten de ulusal çıkarlar dayattığı zaman Fransa Başkanı
Sarkozy’nin Fransız şirketlere dediği gibi “evine dön” kampanyası yaygınlaşabilir.
1.3. Krize Karşı Korumacılık Tezleri
Her iktisadi krizden sonra koruma duvarlarını yükseltmek gibi bir eğilim
gözlemlenmektedir. ABD’de 2007’de kriz sinyallerinin yoğunlaşmasına paralel
olarak korumacılık eğilimi gündeme gelmeye ve krizin adı konulduğundan itibaren
ise bu eğilim somut bir olaya dönüşmeye başladı. Dünya korumacılık politikalara
yabancı değildir; zira 1930’dan çıkarılan derslerle korumacılık politikaları
geliştirilmektedir. Ancak 2009’da bir yangın gibi tüm dünyaya yayılmış olan krize
karşı 1930’dan kalma korumacılıkla mücadele edilemezdi. Çünkü iki kriz de,
derinliği benzer olsa da, çıkış nedenleri ve sonuçları itibarıyla oldukça farklıdır.
Sally (2010), dünyada modaya dönüşen ve hatta misilleme ya da “kısasa kısas”
(tit-for-tat) şeklinde süren korumacılık uygulamalarına bakılarak yeni-geleneksel
aklın bir manzarasının artık “Keynes içeri-Smith dışarı” kanaatının olduğunu
belirtmektedir. Chen (2009), bu kanata uygun olarak paradigma kaymasını bir de
“Keynesçi dürtü” (Keynesian stimulus) olarak nitelemektedir.
Uluslararası ticaret günümüzde çoklu ticaret sistemin ayakları üzerinde
yürümekte ve korumacılığı “çıkmaz yol” ve hatta “cambaz ipinde yürümek” olarak
görmektedir. Belki o yüzden Zedillo (2009) gibi pek çok iktisatçı korumacılık
denilince aslında onu “kasvetli korumacılık” (murky protectionism) diye
anlamaktadır. O iktisatçılar korumacılıktan kaçınmayı taahhüt eden, daha da ötesi
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
79 2008 Küresel Finans Krizi Sonrasında Dış Ticarette Korumacılık: Paradigma Kayması (mı?)
korumacılıkla büyük bir cesaretle mücadele eden politik liderlerin ve bürokratların
her zaman hoş karşılandıklarını hatırlatmaktadırlar. Ancak iç politik baskılar dışında,
Evenett ve Whalley’in (2009) sözünü ettiği “dış ticarette ayrımcılığı gerektiren yeşil
korumacılık” ideolojisinden kaynaklanan çevreci duyarlılığın bu cesareti kırabildiği
gözlemlenmektedir. Bhagwati (2009), korumacılığın çok güçlü bir “yanıt isteyen
tehlikeli bir virüs” olduğunu; G20 liderlerinin başında gelen Obama’nın çok ciddi
iki korumacı meydan okumayla yüzleştiğini; bu meydan okumalardan ilkinin
“Amerikan malını satın alın” şeklindeki talep uyarıcı paketi, diğerinin ise “Çin’in
döviz hilesi” olduğunu belirtmektedir.
2. Korumacılığın İktisadi Kuramı
Kuramsal olarak liberal ticaretin karşıtı olan korumacılık, tarih boyunca onun
yok edicisi (terminator) olabileceği gibi aslında onun koruyucusu (protector) da
olabilir. Elbette, bu nitelemede korumacılığın gerekçeleri, dozu ve süresi belirleyici
olacaktır.
2.1. Tarihsel Arkaplan
Dış ticaretin iki ayağı olan liberalizm ve korumacılık arasındaki kadim
paradigma değişikliğini inceleyen çok sayıda kuram vardır. Ticaret politikasının
siyasal iktisadını inceleyen Laffargue (2007), Thomes ve Jandova (2006),
korumacılığın kuramsal olarak 17’nci yüzyıl merkantilizmine dayandığını ve
merkantilistlerin ticaret dengesi “fazlasını” savunduklarını hatırlatırlar.
Lucia (2009), korumacılık fikrinin A.Smith’in hayal ettiği (ve D.Ricardo’nun da
geliştirdiği) serbest ticarete dayalı mükemmel dünya resmi ile uyuşmadığını; ayrıca
F.List ile özdeşleştirilen korumacılık akımının -bir ulusun iktisadi özerkliğini
sağlamasında yararlı olması ve yerleşik üreticilerin rezerv tutma ihtiyacını gidermesi
şeklinde- iki köklü savdan oluştuğunu belirtirken Gamberoni ve Newfarmer (2009)
da makro iktisadi dengeleri kurup sürdürmek amacıyla yoksul ülkelerin yeni
korumacılık önlemlerini doğrudan kullandıklarını fakat zengin ülkelerin daha çok
bunları desteklediklerini (sübvanse ettiklerini) vurgulamaktadır.
George (1949), koruma ve savunma içgüsüdüne dayandırdığı korumacılığın
heyecan dolu kısa tarihini anlattığı bir eserinde, ticaretin insani bir faaliyet
olduğunu, o yüzden bir tür fırtına, sel ya da deprem gibi bir felaket sayılamayacağını
ve ticareti kötülemenin yanlış olduğunu ve böyle bir ihtiyaca da gerek
duyulamayacağını, dolayısıyla sadece yerli üreticilerin ve işçileri için rekabetin ve
ticaretin bazı fenalıkları karşısında korumacılığın bir ulusal politikaya
dönüşebileceğini ileri sürmektedir.
Chang (2001), büyük ölçekli bebek sanayilerini koruma stratejisini ilk uygulayan
ülkenin İngiltere olduğunu ve 18’inci yüzyılda bu stratejiye verilen desteğin
ABD’nin ilk Hazine Başkanı A.Hamilton ile doruğa ulaştığını, 19’uncu yüzyılın
ortalarındaki iddiasız korumacılık (modest protection) dönemlerinde bile
Almanya’nın bebek sanayileri için ev sahibi korumacılığına hem politika hem de
entelektüel olarak yaklaştığını, bu bağlamda Şansölye Bismark döneminin
unutulmaz olduğunuş, Prusya’da sanayinin Alman Gümrük Birliğinden (1834) önce
tarifelerle korunduğunu, Fransa’nın da Almanya ile benzer bir şekilde (İngiltere’nin
“laissez faire” tezine karşı) -Colbertist gelenekten dolayı- devletçi bir ekonomi
olduğunu, Japonya’nın ise bu alanda geç sahneye çıktığını, feodalitenin çöküp Meji
Restorasyonu (1868) ile modernleşen bir rejime dönüşmesinin ardından kalkınmanın
80
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
İ. KALAYCI
başlarında ticaret korumacılığını yapamadığını ancak 20’nci yüzyılın başından
itibaren sanayileşme çabalarını seçenek araçlarla yaptığını uzun ve önemli tarihsel
anekdotlarla anlatmaktadır.
Günümüze gelince Krugman (2009a), her ülkenin ekonomisinde finansal
genişlemenin etkilerini içeren korumacı önlemleri kabul etmesi halinde dünya
ticaretinde nasıl bir değişmenin gerçekleşeceğini sormaktadır. Her ülke bir başka
ülkeye göre tam istihdama yaklaşılabileceğini fakat ticaretin bozulabileceğini; bunun
“komşunun canı çıksın” tezi ile değil dünyayı bir bütün olarak daha iyi yapabilen
korumacılık tezi ile ilgili olduğunu, korumacılığın yanlışlığı üzerine söylenebilecek
şeylerin ise “iktisadi” değil ancak “teolojik” olabileceğini ileri sürmektedir.
2.2. Korumacılığın Gerekçeleri
“Korumacılık” (protectionism), bir ülkenin yerli üreticilerini her türlü yıkıcı
nitelikteki dış rekabet karşısında korunmasını savunan görüşlere dayanan dış ticaret
politikasıdır. Efere’ye (2002) göre bir hükümet şu tür nedenlerle korumacı
politikalara başvurur:
• Ulusal güvenlik-savunma tezi: Bir savaş ya da kriz sürecinde bir ülkenin
iktisadi ve siyasal bağımsızlığını yitirmemesi bakımından birtakım savunma
sanayilerine sahip olması ve onları koruması gerekir. Smith bile “savunma
zenginlikten daha önemlidir” demiştir.
• Bebek-çocuk sanayi tezi: Yeni kurulan ve gelecekte karşılaştırmalı üstünlüğe
sahip olacak sanayi kolları optimum ölçeğe ulaşıncaya yani olgunluk çağına
erişinceye kadar korunmalıdır (Bebek-çocuk sanayi tezinin göründüğü kadar anlamlı
olamayabileceğini ve bu yüzden bazı eleştirilere konu olduğunu da hatırlatmak
gerekir. (Örneğin; Ünsal (2005), her yıl yüzlerce fabrikanın kurulduğu ve kapandığı
gerçek yaşamda koruma sonrası rekabetçi güce ulaşacak (Mill testini geçecek olan)
sanayileri önceden belirlemenin pek kolay olmadığını ve yanlış değerlendirmenin
yüksek fatura çıkarabileceğini, benzer şekilde, korunan sanayilerin korunma
döneminde yol açtıkları refah kaybını rekabetçi gücü elde ettikten sonra telafi
etmeleri (Bastable testini geçmeleri) halinde işe yarayabileceklerini, oysa korumanın
geçici olacağı hükümetlerce ilan edilince bu işlevselliğin riske girdiğini
belirtmektedir).
• Hakça ticaret: Dış ticarette öncelikli olan ticaretin serbest değil hakça
yapılmasıdır. Zira, doğal, toplumsal ve siyasal nedenlerden dolayı yerli ve yabancı
işletmelerin üretim ve maliyet koşulları eşit değildir. Koşulları daha iyi olan yabancı
işletmelere karşı yerli işletmeler çeşitli araçlarla korunmalı ve onlara ayrıcalıklar
sağlanmalıdır. Bir spor karşılaşmasında rakipler eşit güçte değillerse bir taraf haksız
başarı elde eder. O nedenle uluslararası üretim ve maliyet eşitsizliğine karşı
korumacılık bir denge politikasıdır (Photiades (2000) tarafından ve UniversiaKnowledge sitesinde (2009) işaret edildiği gibi kriz sonrasında beyin fırtınası yapan
iktisatçıların yaptığı kavramsal tartışmada “serbest tüccar” (free trader), “adil
tüccar” (fair trader) ve “korumacı tüccar” (protectionist trader) pozisyonları öne
çıkmıştır. Bu ayrıştırmadan “herkes serbest/korumacı tüccar olabilir, ama adil tüccar
olamaz” şeklinde bir çıkarım elde edilebilir).
• Stratejik ticaret politikası: Sanayileşmiş bir ülke, korumacı önlemlerle ileride
hızlı büyümesi için bilişim ve iletişim teknolojileri (BİT) gibi anahtar sektörlerde
karşılaştırmalı üstünlük yaratabilir. Bunun için sübvansiyon ve vergi gibi koruyucu
önlemlerden geçici olarak yararlanılabilir.
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
81 2008 Küresel Finans Krizi Sonrasında Dış Ticarette Korumacılık: Paradigma Kayması (mı?)
• Diğer makro iktisadi gerekçeler: İthal enflasyona, işsizliğe, yoksulluğa,
ödemeler bilançosundaki açığa, dövizde aşırı değerlemeye, doğa-çevre kirliliğine ve
dampinge karşı korunmak da gerekir (Burada, son zamanlarda en dikkat çekici olanı
dampingdir. Sözcük anlamı “dökmek, boşaltmak, yere indirmek” olan damping;
iktisadi olarak “maliyetinin altında satış” demektir. Damping stratejisine göre, bazı
şirketler piyasaya girmek, rakiplerini zor duruma düşürmek, piyasayı ele geçirmek
gibi amaçlarla maliyetinin altında bir fiyattan mal satarlar ya da bu çerçevede bazı
ülkelerin şirketleri dış piyasalarda mallarını iç piyasadakinden daha ucuza
pazarlarlar; sonuçta, yerleşik şirketlerin aleyhine haksız bir şekilde rekabet
üstünlüğü sağlarlar. Bu durumda yerleşik şirketlerin çıkarlarını korumak için devlet
genellikle “anti-damping vergisi” uygular).
• Yeni ve daha derin bir kriz yaşamamak için de korumacılık bir anahtar olabilir.
Dış ticaret araçlarının pek çoğu “korumacı” amaçlarla kullanılabilmektedir. Bu
araçlar iki ana bölümden oluşmaktadır: i-Tarifeler: Mallar ülke sınırlarından
geçerken alınan vergiler. ii-Tarife dışı araçlar: İthalat miktarı kısıtlamaları, çoklu kur
uygulamaları, döviz kontrolü, antidamping vergisi, ithalat yasakları, ihracat
destekleri, gönüllü ihracat kısıtlamaları, fikri mülkiyet haklarının korunması, sağlık
ve güvenlik gibi çevre standartları, kartelcilik vb. Günümüzde tarifelere bağlı
korumacılıktan uzaklaşılarak daha çok tarife dışı araçlar ile koruma duvarlarının
örülmesi tercih edilmektedir. Erixon (2009), tarife dışı önlemlerin gelişimine ya da
uygulama tarzına bakıldığında “helezonik korumacılık”tan çok “emekleyen
korumacılık” ve onun da tarım ve imalatta görülen “standart korumacılık” şeklini
aldığını belirtmektedir.
Hongmei (2010), dış ticaretteki tüm korumacı önlemleri finansal krizin çözümü
için bir tür “zehir” olarak nitelendirmektedir. Tanzi ve Coelho (1993), ticaret
korumacılığından daha fazla zor tanımlanan yatırım korumacılığını, ülkelerin arzu
etmediği doğrudan yabancı yatırımlara (FDI) getirdiği sınırlamayla ilgili olduğunu,
bunun son tahlilde, ticaret korumacılığını destekleyebileceğini vurgulamaktadır.
Mussa (1993), “tatmin edici korumacılık” (TeK) adını verdiği bir yapıdan
sözederken şu sonuçları elde etmiştir: i-TeK, yerli ve ithal girdi seçiminin
etkinsizliğinin zorlamasıyla bir üretim çarpıklığı yaratır, fakat toplumsal üretim
maliyeti ile çıktı fiyatı arasındaki ayrılmanın zorlamasıyla bir tüketim çarpıklığı
yaratmaz. ii-TeK, teknik etkinliğin geliştirilmesinde yatırımları lehte ya da aleyhte
etkilemez. iii-TeK, genelde yerli girdi arzını yapanların tekel gücünü geliştirir.
Kısacası serbest ticaret ile korumacılık birbirinin karşıtıdır: Serbest ticareti
savunanlar küresel piyasanın çok az kısıtlar dahilinde şeffaf ve rekabetçi olduğuna,
korumacılığı savunanlar ise serbest piyasacı politikaların sınırlandırılarak iç
ekonomide refahın artırılacağına inanırlar. Serbest piyasacılara göre, korumacılıkla
iki ve çoklu ülke arasındaki ticaret azalır ve zarar görürken korumacılara göre ise
serbest ticarette yerli üretici ve tüketiciler karşısında yabancılar yapay üstünlükler
elde ederler.
2.3. Korumacı-Kontrol Araçları ile Dış Ticarete Müdahale
Devlet, dış iktisadi ilişkilerle ilgili olan, doğrudan ekonomiye müdahale kolaylığı
sağlayan ve yapısı gereği parasal ve mali politikalardan farklılık gösteren “kontrol
araçları” sayesinde dış ticareti sınırlandırabilir ya da yeniden düzenleyebilir.
Böylece iktisat politikasının tam istihdam, hakça gelir bölüşümü, fiyat istikrarı,
82
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
İ. KALAYCI
ödemeler dengesi gibi temel amaçlarını gerçekleştirebilir. Doğal olarak bu amaçlar
için devlet, bir paket içinde parasal ve mali araçlara da başvurabilir.
Tablo 1’de görüldüğü gibi:
i-Kamusal işletmeler (KİT ve İDT) ile bakanlıkların yaptığı ithalat olarak “devlet
itihalatı” eğer enflasyon varsa artırılır, cari işlemler açığını kapatmak ve yurt içi
üretimi (arzı) güvence altına almak için ise azaltılır. Devlet eğer yurt içi hammadde
ya da ara malını ucuza temin etmek isterse ithalatını artırken eğer ithalat kârı
üzerinde tekel kurarak özel sektörün bu kârdan pay almasını engelliyor ve gelir
bölüşümünde bir adaletsizliğe yol açıyorsa bunu azaltmalıdır.
ii-Devlet, belirli bir mal ya da ülke için uygulanabilen kota vb. yolla özel
sektörün yaptığı ithalat miktarını kontrol edebilir. Eğer ödemeler dengesi sorunu ya
da yerli sanayinin korunması söz konusuysa “özel sektör ithalatı”na sınırlama
getirilebilir.
iii-Benzeri bir uygulama, kota ve lisans ile hareket eden “özel sektörün ihracatın
kontrolü” için geçerlidir.
iv-Ülke döviz rezervlerini korumak ve ödemeler dengesini kurmak vb. amaçlarla
yabancı sermaye ve turist dövizleri ekseninde “döviz kontrolü” aracına başvurulur.
(Aschheim vd. (1993), döviz kurundaki “volatilite” ile korumacılık arasında
kurdukları kuramsal ilişkinin iki zıt görüşe dayandığını belirtir. Bazı iktisatçılara
göre, değişen kurlar dünya ticaretini “ketleyen” korumacı önlemlere yol açarken
(onların da desteklediği) diğer gruba göre ise kur volatilitesinin ticareti düşürmek
için sağlam kuramsal kanıtlar yoktur. Mckinnon ve Fung (1993) ise kayan kur
sisteminin dünya ekonomisi içinde daha serbest ticarete yol açtığını hatırlatırlar).
v-Reel ekonomide çalışacak nitelikli emek miktarı istihdam edilmek istenirse
içeriden dışarıya beyin göçü engellenir ya da dışarıya beyin göçü özendirilir. Her iki
durumda da dikkatli bir “göç kontrolü” izlenir.
Tablo 1: Dış İlişkilerde Kontrol Araçlarını Kullanma Matrisi
Araçlar⇒
Tam istihdam
-
Özel
ithalatın
kontrolü
↑↓(*)
Fiyat istikrarı
↑
↓
↑
Ödemeler dengesi
↓
↑
↓
↓↑(**)
↓
Amaçlar
Devlet
ithalatı
⇓
Özel
ihracatın
kontrolü
Döviz
kontrolü
Göç
kontrolü
↓
-
-
↑
-
ıslahı
Üretim artışı
↓
Arzın güvencesi
↓
↑
↑
-
-
Koruma ve öncelikler
↓
↑
↑
-
↑
(*) Dışa bağımlı ekonomilerde azaltma ↑; (**) dışa bağımlılığı azaltmak için artırma ↑.
Kaynak: Savaş, 1996.
3. Krize Karşı Korumacılık Çözümü
Dış ticarette korumacılığı gerektiren birincil ve güncel neden, iktisadi-finansal
krizdir. Korumacılığın 2008 küresel finans krizinden sonra gündeme gelmesi bir
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
83 2008 Küresel Finans Krizi Sonrasında Dış Ticarette Korumacılık: Paradigma Kayması (mı?)
rastlantı mıdır? Yanıt “hayır” ise o halde küresel finans krizi ile korumacılık
arasında pozitif yönelimli bir ilişki var demektir.
Barfield’e (2009) göre, korumacılığın dünya ticareti üzerindeki etkisi -hem
tarifeler ve Dünya Ticaret Örgütünün (WTO) yasal ticaret çareleri (antidamping ve
koruyucu önlemler) gibi “doğrudan” (outright) ve hem de desteklemeler ve hükümet
tedarik engelleri gibi “yoğun-kasvetli” (murky) olması- krizin gelecekteki rotasına
büyük ölçüde bağımlı olacağını göstermektedir. Burada Krueger’in (2009) ve daha
pek çok iktisatçının özel olarak kullandığı ve değişik şekilleri bulunan “yoğunkasvetli korumacılık” (murky protectionism) kavramı, ticaret iktisatçıları Baldwin ve
Evenett’in pratik tanımı esas alındığında “yabancı mal, şirket, işçi ve yatırımcılara
karşı ayrımcılık için kullanılan yasal ihtiyati suiistimaller”; örneğin, sağlık ve
güvenlik düzenlemelerinin manipülasyonu, lisans sınırlamaları, yeşil politikalar,
ayrımcı standartlar vs. bütünü demektir.
Korumacılığın bir nedeni de deregülasyonların yanlış ve istenmeyen
sonuçlarıdır. Deregülasyon, Shah’ın (2010) belirttiği gibi bir devleti geçerli
kurallardan alıp serbest iktisadi faaliyetlere ve özelleştirme gibi stratejilere sürükler
ve o yüzden serbest piyasa yapısını bozan ve tek taraflı ticari anlaşmaları gerektiren
korumacılığa karşıdır.
Korumacılığın gerekçeleri arasında tarihsel özelliği de bulunmaktadır. Zira
korumacılık, tarihte birçok kere uygulanmış ve değişik çapta sonuçlar elde
edilmiştir. Korumacılığın çekici tarihi, 1929’da patlak veren Büyük Depresyona
dayanmaktadır. Irwin’in (2009) ortaya koyduğu tarihsel perspektife göre, 1930’lar
korumacılığın salgına dönüştüğü ve liberalizmin kesintiye uğradığı bir dönemdir ve
o dönemde kriz serbest ticaret koşullarından doğmuştu, her ülke krizin liberal
nedenlerinden kendini korumaya çalışıyordu.
Küresel ekonomiyi yeniden düzenlemek için bir ticari politika paketine ihtiyaç
vardır. Kowalski ve Lesher (2010), böyle bir paket için küresel dengesizliklerin var
olması gerçeği ve bu dengesizliklerin azaltılması ilkesi ile hareket etmektedirler.
Küresel kriz makro ekonomilerde dengesizliklere yol açınca bir önlemler dizisi
bağlamında işe, dış ticarette korumacılıkla başlandı. Korumacılık, burada bir
“sonuç”tur, kimine göre ise serbest ticaretin aksine bir “yanıt”tır.
Öte yandan Crean (2009),
korumacılığın uzun dönemde hiçbir şeyi
korumadığını ve rekabeti, büyümeyi, istihdamı, reel geliri kemirdiğini, krize karşı da
bir “yanıt” değil sadece konulmuş bir “yanlış ad” olduğunu iddia etmektedir. Belki o
yüzden G20 liderleri WTO-Doha Turuna yenilenmiş korumacılık riskine karşı en iyi
sigorta olmak gözüyle bakmışlardır.
Bir uluslararası kurumun (IFPR) tahminlerine göre, korumacılık içerikli küresel
çarelerin dünya ticaretine maliyeti 700 milyar doları aşmıştır. Bu dramatik tablodan
etkilenmemeleri olanaksız olduğu varsayılan G20 liderleri için -literatüre geçtiği
gibi- “komşunun canı çıksın” (beggar–thy–neighbour) bencilliğinden “komşumuzu
besleyelim” (nurture-thy-neighbour) anlayışına dönmeleri konusunda yeni bir
anlayış söz konusu olabilir.
Bu çerçevede Aggarwal ve Evenett (2009), sanayileşmiş ülkelerde geleneksel
olarak “ticarete dayalı kayırmacılık”ın eski imalat sektörlerine (demir, çelik vb),
tekstil-giyim ve tarım-gıda sektörlerine odaklandığını ve bu gerçeği şimdiki krizalanı korumacılığın değiştirip değiştirmeyeceği üzerinde düşünmemiz gerektiğini
ileri sürmüşlerdir.
84
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
İ. KALAYCI
Korumacılık kapsamındaki tarifelerde “mevcut durum”u (status quo) gösteren
oranlar, ihracatçı ülkelerin gelir grubuna göre %4,0 ile %4,6 arasında birbirine yakın
iken 2008’de kriz nedeniyle ortaya çıkan korumacı politikalardan dolayı sınır
oranlarını aşarak yüksek gelirli ülkeler için %9, orta gelirli ülkeler için %8,9 ve
düşük gelirli ülkeler için ise %11,7’ye çıkmıştır. Bu oranları veren Baldwin’e (2008)
göre WTO, ülkeleri korumacılıktan (protection) korumak (prevent) konusunda
etkisiz olup sadece GATT kurallarıyla disiplin sağlamaktadır.
3.1. Sektörler İçin Korumacılık
Iacovone ve Zavacka (2009), 2008-2009 krizinin sektörler üzerindeki görece
etkilerini tahlil ederken ilk olarak finansal krizin ticaretin çöküşünden önce
gerçekleştiğini ve değişik ülkelerde sistemik bir kriz aldığını ve finansal kurumlara
olan güveni zedelediğini ve kredi çöküşünü alevlendirdiğini; ikinci olarak işletmeler
arası finansal kanalın bir kriz sırasında ihracatçılar için tümüyle kapanmadığını,
ithalatçıların da kendiliğinden etkilenmediğini, son olarak şimdi ki krizde
karakteristik bir anahtarın, özellikle ABD’de talepte sert düşüş olduğunu
belirtmektedir.
Her ülkede stratejik sektörler vardır ve onların dış tehlikelere karşı korunması ya
da koruma-şemsiyesi altına alınması yaşamsal bir önem arzetmektedir. Aşağıda
bunların bazıları üzerinde durulmuştur.
3.1.1. Tarım ve Gıda Sektörü
Korumacılığın günümüzde pek çok yerde yaşanan “gıda krizi” ile de yakın
ilişkisi bulunmaktadır. Irvine (2008), yaşamsal olduğu halde gözardı edilen bu
soruna işaret eden yazısında, tersten bakarak gıda krizinden korumacılığı sorumlu
tutmaktadır. Josling ve Tangermann (2009a; 2009b), hükümetlerin son on yıllarda
tarım sektörünü desteklemelerinin “iktisadi peyzaj” açısından dikkate değer bir
gelişme olduğunu; Türkiye ve Rusya gibi tarımına düşkün bazı ülkelerin yüksek
oranlı tarife uygulamalarının yanında bazı ülkelerin de tarımda sağlık ve güvenlik antidamping hariç- politikasına yöneldiklerini; sonuç itibarıyla, özellikle son krizle
birlike tarım ve gıdaya yönelik hükümet müdahalelerinin hepsinin genellikle dört
grupta (i-yerli tarım ve gıda üreticilerinin lehine sınırlandırmalar, ii-üreticilerin
lehine yarı otomatik karşı ticaret önlemleri, iii-yerli tüketicilerinin lehine yeni
sınırlandırmalar, iv-tarım ve gıda üretimini hedefleyen finansal uyarıcı programlar)
toplandığını belirtmektedirler. Schutter (2009) ise tarımda ticari engellerin
kaldırılmasının, uluslararası arz zincirinin kırılmaması açısından önemli olduğunu
vurgulamaktadır.
3.1.2. Demir-Çelik Sektörü
İmalat ve inşaat-konut sektörünün can damarı olan demir ve çelik sektörlerinin
temel özelliği ekonomide geri-beslenen sanayi-hizmet karışımı sektörler olmalarıdır.
Uluslararası Amerikan Çelik Enstitüsü Başkanı Phelps (2010), 50 milyar dolarlık bir
sanayi kolu olarak ABD’de 1000’den fazla şirket ve 150 binden fazla işçinin
çalıştığını hatırlatarak burada 2009’da çelik talebinin 2008’e göre %40 oranında
düştüğünü, çelik sanayinde işsizliğin %10 arttığını belirtmiştir. Çelik sanayinin
korunması için birçok gerekçe vardır. Örneğin, stratejik bir sektör oluşu,
karşılaştırmalı üstünlüklere dayalı özelleştirmenin faydaları, yerli üreticileri
memnun etmek vb. Bu arada %20’lerden %30’lara çıkarılan tarifeler yüzünden
ABD’de çelik fiyatlarının %20 oranında arttığı dikkate alınmalıdır.
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
85 2008 Küresel Finans Krizi Sonrasında Dış Ticarette Korumacılık: Paradigma Kayması (mı?)
3.1.3. Tekstil ve Giyim Sektörü
2008 krizinde de bir kez daha görüldüğü gibi korumacı paket politikaların
(tarifeler ile ithalat kotası ve ihracat özendirmeleri gibi tarife dışı engeller) en gözde
sektörlerinden biri tekstil ve giyim sektörüdür. Dünya bankası verilerine göre sadece
bir yıl içinde bu sektör için yüzlerce önlem devreye sokulmuştur (Ayrıca bkz.
Frederick ve Gereffi, 2009).
3.1.4. Otomotiv Sektörü
Dünya ölçeğinde fabrika üretim kapasitesi yıllık 92 milyon araç (araba) iken
2008’de talep 60 milyona düştü. İngiltere Başbakanı G.Brown, ABD Başkanı
B.Obama ile G20 Zirvesinde üç büyük otomotiv devini (Chrysler, Ford ve General
Motors) kurtarma planını gündeme getirdi. Araba-otomotiv sanayinin korunması
ABD’de ulusalcı ve militarist bir vurgudur (Öyle ki Porter’in (2009) vurguladığı
gibi eski Başkan G.W. Bush döneminde bu üç çok uluslu şirkete tüm neoliberal
dogmaları ihlal etmek pahasına 17,5 milyar dolarlık kaynak aktarma kararı
alınmıştı).
3.1.5. Enerji Sektörü
Dünya enerji arzının belirli coğrafyalarda toplandığı dikkate alındığında ulusal
bağımsızlık efsanelerinin pek işe yaramadığı sonucuna varılabilir. Özellikle ABD
bile bir istisna değildir. Bu son kriz de bazı ülkelerin mülkiyetine sahip oldukları
enerji arz ve dağıtımına korumacı hassasiyeti ile yaklaşmalarına fırsat vermiştir.
Ayrıca petrol ve su eksenli enerji savaşları senaryolarının gölgesinde uluslararası
ticari rekabette yenilenebilir enerji ve iklim rejiminin anahtar rolüne işaret
edilmektedir. Steenblik (2009), doğal mal ve hizmetlerin ticari akışı bakımından
gelişmiş ülkelerin çıkarları, yüksek çevreci duyarlılığı ve “yeşil korumacılık”tan söz
etmektedir.
3.1.6. Denizcilik Sektörü
Türkiye, dış ticaretinin önemli bir bölümünü deniz yolları ile yaptığından dolayı
küresel krizin bir nabzını da bu taşımacılık sisteminde izleme şansını elde etmiştir.
TC Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığının (2010) verilerine göre ithalatın para ($)
olarak 2008 yılında %50’si, 2009 yılında %46’sı; miktar (ton) olarak 2008 yılında
%93’ü, 2009 yılında %94’ü; değer olarak ($) 2008 yılında %62’si, 2009 yılında
%59’u denizyoluyla yapılmış olması nedeniyle ticari olaylarda yaşanan her türlü
değişim, deniz yolu taşımalarına yansımıştır. Türkiye’de krizin kabotajda taşınan
yük miktarının aksine yolcu miktarlarına ciddi bir etkisi olmamıştır. Özellikle deniz
yolu ile gerçekleştirilen uluslararası taşımalar sınırları ortadan kaldırdığı için küresel
bazda yaşanan rekabetin ve krizin etkilerinden doğrudan etkilenmektedir. Deniz
yoluyla taşınan ithalat ve ihracat yüklerinin parasal değerlerine göre krizin deniz
ticaretine olan etkisi; ithalat ve ihracatta 2008 yılına kadar devam eden büyümenin,
krizin etkisiyle 2009 yılında daralma olarak kendini gösterdiği görülmektedir.
3.1.7. Bilgi ve İletişim Teknolojileri Sektörü
Yenilik ekonomisi denilince günümüzde daha çok bilgi ve iletişim teknolojileri
(BİT) sektörü akla gelir. BİT sektörü, küresel kapitalizmin ve/ya kapitalist
küreselleşmenin can damarı olup Uzak Doğu (Japonya ve çevresi, Asya kaplanları)
ülkeleri başta olmak üzere pek çok ekonomide büyüme, istihdam ve patent
üretiminin motoru haline gelmiştir. Bu sektör, özelliği gereği dış ticaret yoluyla
yüksek katma değer yarattığından korumacı politikalarla pek uzlaşma içinde
değildir. Ayrıca krizin etkilerini azaltan ya da yok eden bir sektör niteliğindedir.
86
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
İ. KALAYCI
Çünkü telefon ve bilgisayar neredeyse zorunlu tüketim malları kategorisinde olup
harcamalarla orantılı olarak mal ve hizmet piyasalarını canlı tutabilmektedir.
3.1.8. Hizmetler Sektörü
Borchert ve Mattoo (2009a ve 2009b), korumacılığın ince tehlikesini hizmet
sektöründe görmektedir. Hizmet ticaretindeki göreli canlılık kesinlikle varmış gibi
kabul edilemez. Korumacılığın “Demokles kılıcı” sallanıp durmaktadır. Ancak
korumacılık, görünmezlik ve elektronik olarak iletilme özelliğinden dolayı sanki
hizmetler için daha “incelikli, hoş ve zekice” bir çözüm olarak gözükmektedir.
Gelişen ülkelerin hizmet ihracatçılarına göre, kendi bazı (örneğin finansal)
hizmetlerine yönelik talepte dondurucu etkiler doğmaktadır. ABD hizmet
ithalatındaki son eğilimler, ters politik etkilerin bir işareti değildir. 2008’in
ortasından beri mal ithalatı düşerken özel hizmet ithalatı daha az etkilenmiştir.
3.2. Ülkelere-Bölgelere Göre Korumacılık
Küresel korumacılık çok çeşitlidir ve krizle birlikte artmıştır. Nguyen (2009) ve
Gamberoni-Newfarmer (2009) şu örnekleri vermektedir: Ülkeler bazında; ABD’nin
2009 yılı ekonomiyi canlandırma yasa taslağı içindeki tedarik bariyerleri, Çin’in
ihracat sınırlamaları, Rusya’nın oto tarifeleri, kimyasallarla ilgili Avrupa
standartları/teknik bariyerleri, Latin Amerikan ithalat tarifeleri, genel destek,
antidamping (2008’de %27+) ve sınır önlemleri. G20 grubunun Kasım 2008’de
koyduğu 47 önleme ek olarak Dünya Bankası (WB) ve Dünya Ticaret Örgütü
(WTO) tarafından 2008’den beri (bir yıllık sürede) yaklaşık 80 önlem devreye
sokulmuştur. WB 2009 yılı itibarıyla küresel üretimde %3-%4, WTO da küresel
ticarette %9 oranında bir düşüş tahmin emiştir.
3.2.1. Gelişmiş Sanayi Ülkelerinde Korumacılık
Burada gelişmiş sanayi ülkeleri arasında sadece ABD, Japonya, Almanya, Fransa
ve ayrıca Avrupa Birliğinde izlenen korumacı eğilim ve politikalara değinilmiştir.
3.2.1.1. ABD
Amerikan Kongresi zaman zaman serbest ticaret, hakça ticaret, stratejik ticaret
ve korumacılıkla ilgili kararlar alır. 1987-1988 yıllarındaki kararlar, Yeni Dünya
Düzeni ilanı öncesine denk gelmesi nedeniyle önem arzetmektedir. Williams ve
Denning (2010), ABD’de iktisadi ya da yasal olarak kamu ve özel korumacılık
arasında bir farkın olmadığını belirtmektedirler.
Chang (2008), bazı iktisatçıların Başkan Obama’nın, Büyük Çöküş’ten (1929)
kalma “kötü şöhretli” koruma politikaları olarak -iki iktisatçının adıyla bilinen“Smoot-Hawley Tarifeleri”ni (1931’de ABD ortalama sanayi tarifeleri %48 gibi
tarihi rekor oranda idi) tekrar uygulayacağını ve dünya ticaret sistemini
bozabileceğini merak ettiklerini ve sonunda bu iktisatçıların ABD’nin her ne kadar
1830 ve 1940’da süper Avrupa ile rekabet edebilmek için yüksek tarifeleri (%35%55) devreye soktuğu ve bu yüzden korumacılığın gerçek anavatanı olduğu
düşünülse de serbest ticaret için tarihsel taahhüdünü yerine getirmesini önerdiklerini
vurgulamaktadır.
ABD’nin geçmişten gelen bir korumacılık deneyimi vardır. Nollen ve Quinn
(1994), ABD’nin stratejik sektörleri üzerine nasıl titrediğine dair verdikleri
örneklere göre, ABD 1980’lerde Japon markalı arabalara ve yabancı tekstil
ürünlerine ithalat kotası getirmiş ve Kongre savunma anlaşmalarına “Amerikan malı
satın al” (Buy American!) koşulunu koymuştu.
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
87 2008 Küresel Finans Krizi Sonrasında Dış Ticarette Korumacılık: Paradigma Kayması (mı?)
Fletcher (2010a), ABD’nin bir “korumacı ulus” olarak kurulduğunu,
korumacılığın ilk Amerikalı kuramcısı (ayrıca ilk Amerikan Hazine Başkanı ve ilk
teknokratı) A.Hamilton (1700’lü yıllar) olduğunu anımsatarak şu anda uygulanan
gümrük, ihracat destekleri, mal ticareti kolaylıkları, sigorta ücreti gibi korumacı
önlemlerin günümüzde de uygulandığını hatırlatmaktadır.
Reich (2010), Amerikan korumacılık tarihine ışık tutacak şu bilgiyi vermektedir:
1929 krizinden dolayı kaybedilen uluslararası rekabet üstünlüğünü tekrar kazanmak
için ABD, meşhur Smoot-Hawley tarifelerini (20 binden fazla ithalat ürünlerini
kapsayan bir gümrük tarifesi yasası) uygulamaya koymuştu. Smoot ve Hawley
ikilisi kendi adıyla tarihe geçen bu tarifelerle Amerikan iş ve gelirlerinin
korunacağını ve sonuçta ekonominin tazeleneceğini söylemişlerdi. Ancak kriz her
ülke için geçerliydi, o yüzden Amerikan tarife yasası diğer ülkeler tarafından
“misilleme” ile karşılanacak ve küresel ticaret dibe vuracaktı. Fakat Amerikalılar ve
diğer dünya ulusları daha da yoksullaşacaktı.
Clancy (2008), WTO Direktörü P.Lamy’ye atfen “düşük yoğunluklu
korumacılık” şekilleri uygulandığı ve WTO üyeleri uyarıldığı halde ABD’nin son
krizden çıkış için 2009’da açtığı yoğun korumacı finansal (800 milyar dolarlık)
paketine ve “Amerikan malı satın al” kampanyasına bakılırsa Smoot-Hawley
Tarifelerine geri dönüşün olduğunu hatırlatmaktadır (İsviçre Uluslararası İktisat
Enstitüsü Direktörü S.Evenett, “yoğun korumacılık” (murky protectionism)
deyiminin mucididir ve bu deyim, “hükümet öncelikleri arasında gizlenmiş ve
dışarıda mükemmel mantıklı amaçlar olarak gözüken ayrımcı ticaret önlemleri”
demektir. Bunun bir örneği adı geçen Amerikan ekonomisini canlandırma paketidir.
Unutmamalı ki ABD hükümetleri, dış ticarette korumacılığı salt ekonomi açısından
değil belki de daha da fazlasıyla ulusal güvenliği açısından önemsemektedirler). Bu
tarifeler şimdi de başta İngiltere, Almanya ve Fransa olmak üzere Avrupalıları
derinden endişelendirmeye başlamıştır. Ferrantino ve Larsen (2009), bu endişeyi
doğrularcasına, Amerikan’ın ithalat talebini de kapsayan koruma paketinin
-Amerikan iş güveni içinde önemli bir ilerleme olmadan- diğer ekonomilerin
gelişmesini destekleyebileceği konusunun pek açık olmadığını belirtmişlerdir.
Amerikan merkezli finans krizi gibi ABD’nin liderliğini yaptığı korumacılık da
ABD ile küresel ekonomiler arasındaki çıkarları derinleştirmiştir. Frost’a (2009)
göre bu durumun kaynağı, korumacılığın bir makroekonomide (üretim maliyetlerini
artırması, enflasyona katkı sağlaması, işsiz sayısını artırması vb.) yaratabileceği her
türlü tahribattır.
Amerikan Korumacı Topluluğu APS’ye (2010) göre, 1789’da başlayan ve 1970
ve diğer yıllara dek süren Amerikan korumacılığının sağladığı bir dizi fayda söz
konusudur: i-Sağlam ve çözülmez bir birlik ve kopmaz bir sosyal bağ. ii-Dış
kaynaklara bağımlı olmaksızın tüketicilerin yaşamı için gerekli her şeyi üreten
bütüncül bir piyasa ekonomisi sistemi. iii-Ticari ilişkilerde mutlak üstünlüklere
dayalı en yüksek iktisadi verimlilik. iv-İşçisi, girişimcisi ya da sermaye yatırımcısını
kapsayan bir iktisadi sistem içinde kalınarak çaba gösterilen en üst iktisadi özgürlük.
Kısacası Amerikan korumacılığı ABD’nin ulusal sınırları içinde liberal piyasa
sistemini savunmakta ve iç serbest piyasa iktisadi sisteminde müdahaleyi
engellemektedir.
88
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
İ. KALAYCI
3.2.1.2. Japonya
“Amerikan krizi”, dünyanın en rekabetçi ve başarılı ülkelerinden Japonya’nın
ihracatını da vurdu. Amerikan ithalat talebindeki düşüşten Japon ihracatı doğrudan,
ABD pazarındaki nihai Çin malı ihracatı zarar gördü. Wakasugi (2009), bu durumu
“ticaret üçlüsü” (trade triad) olarak adlandırmaktadır.
Onun bu üç ülke arasında 1990’dan 2007 yılları arasında gerçekleşen ihracat
yapılarına ilişkin karşılaştırmalı bulguları şöyledir: Japon ihracatçıları ABD’ye ihraç
edilen malların hasılat sahasını daraltmış fakat Çin’e ihraç edilen mallarınkini ise
gelirini artırarak genişletmiştir. Tanaka (2009), krizin ortalarında Japon ihracat
hacminde %36, ithalat hacminde ise %40 oranında bir düşüş olduğunu, sonuçta
toplam dış ticaretinde 15-16 trilyon dolarlık “okkalı” bir gelir kaybı ile
karşılaşıldığını belirtmektedir.
3.2.1.3. Almanya
19’uncu yüzyıl dünya korumacılık tarihinde Alman korumacılığı özel bir yere
sahiptir. Zussman’ın (2008) belirttiği gibi askeri ve politik lider Bismarck’ın,
İngiltere’nin serbest ticaret yönlendirmesi altında iken Amerikan iktisatçı
H.C.Carey’in müdahaleci önerilerini kabul etmesine bağlı olarak 1860-1870’lerdeki
sanayi koruma politikaları kendi çağı ve mantığı içinde bir “devrim” sayılmıştır.
Erixon ve Freytag (2007), Almanya ile AB arasındaki uluslararası iktisat
politikalarının ılımlı bir bütünleşmeme (soft disintegration) durumu olduğunu,
Avrupa’da geleneksel bütünleşme modelinin deregülasyonu kolaylaştırdığını ve
ulusal piyasaları dışa açık hale getirdiğini; Almanya’nın zaman zaman ulusal piyasa
ile küresel piyasa arasında sıkıştığını dile getirirken; Deutsche Bank (2009) ise bir
raporunda, küreselleşmenin en büyük yararlanıcılarından biri olarak Almanya’nın
korumacılık dalgasına kapılmasının bazı risklerine dikkat çekmiştir.
3.2.1.4. Fransa
Meunier (1999), pek çok ülkede olduğu gibi Fransa’da da uzun dönemden beri
serbest ticaretle korumacılık arasında belirginleşen dış ticarette “çatlama” olduğunu,
politik olarak sağın ve solun uç (marjinal) partilerinin korumacılığı savunurken
merkez partilerin ise tarım sektörü dışında serbest ticareti kabul ettiklerini belirtir.
Fransa, gerçekte tarihinde, ne serbest ticarete ne de korumacılığa karşı “yabancı”dır.
Nye (2009), merkantilist çağa gönderme yaparak Kral 14. Louis’le birlikte savaşın,
17’nci yüzyıl sonlarında -bir çeyrek yüzyıl boyunca- İngiltere ile Fransa arasında
tüm ticaretin sona ermesine yol açtığını ancak Fransa’nın 1800’lerde İngiltere’den
daha düşük tarife uyguladığını dile getirmektedir.
Günümüze gelince Fontagné ve Gaulier (2009), Fransız ihracatçılarının
görüşlerine dayanarak ticari çöküşün ihracatçı sayısından daha çok ihracat
yatırımlarını vurduğunu; mali canlandırma paketi, yoğun korumacılık, uzun dönem
ticaretin gelir esnekliğinin izlenmesine dayalı ulusal iktisadi politikaların krizle
mücadelede rol oynayabileceğini belirtmektedirler.
3.2.1.5. Avrupa Birliği
Avrupa ülkelerinin dış ticaret tarihi korumacılık deneyimlerinden dolayı bir
çeşitlilik, derinlik ve zenginlik arz eder. Denilebilir ki korumacı dış ticaretin
anavatanlarından biri Avrupa’dır (İtalyan ve İspanyol korumacılığı özelinde 19’uncu
yüzyıl tarifeleri için bkz. Junguito: 2006, 2007, 2008). AB’nin, birliğin dağılmaması
adına, son kriz sonrasında hemen korumacı önlemlere başvurması şaşırtıcı değildir.
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
89 2008 Küresel Finans Krizi Sonrasında Dış Ticarette Korumacılık: Paradigma Kayması (mı?)
Ancak Avrupa Komisyonu Başkanı J. M.Barroso, 2008 yılının son AB zirvesinin
ardından küresel krize yönelik “Ya birlikte yüzeceğiz ya birlikte batacağız"
yorumunu yapmış ve korumacılığa karşı olduğunu şöyle ifade etmiştir
(euractiv.com.tr):
“Oluşturduğumuz 'AB Kurtarma Planı' kısa vadede aksiyomu ve daha geniş bir
çerçevede ulusal düzey ve uluslarüstü kurumsal düzeyde işbirliğini ve eşgüdümünü
hedefliyor. İhtiyacımız olan şey, toplumun en savunmasız kesimini koruyacak ve
kollayacak ulusal ve uluslararası desteği sağlayabilmektir. Krizden çıkışın şimdilik
bir yolu özel ve devlet sektörünün ortak hale gelmesi olarak gözükse de biz desteğe
'evet' ama korumacılığa 'hayır' diyoruz. Yaşanan kriz, korumacılık politikalarının
yeniden hortlamasına bir mazeret olmamalıdır.”
Brügge’ün (2010) belirttiğine göre, AB piyasa girişi için serbest ticaret
anlaşmaları (STA) ve “Küresel Avrupa Stratejisi” bağlamında korumacılık paketini
elinden düşürmemektedir. Bu bağlamda AB, STA’lardan ilkini, Asya kaplanlarından
G.Kore ile yaptı. Öte yandan AB, Davis’e göre (2010), kuralları esnek olan, krizle
mücadele ve serbest ticaret için önem taşıyan antidamping soruşturmalarından da
ödün vermemektedir. Söz konusu “sanayi politikası” olunca Cohen’in (2010)
vurguladığı gibi Avrupa’nın pek çok ülkesinde “iktisadi milliyetçilik” üstü kapalı da
olsa oluşuvermektedir. Dolayısıyla, Erixon ve Sally’nin (2009) doğruladıkları üzere
Avrupa’nın ticari gündeminde çoklu değil tercihli ve tek taraflı ticaret bulunmakta
olup Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi (EFTA), bunun için iyi bir altyapı sunmaktadır.
3.2.2. Gelişen Piyasalarda Korumacılık: “BRIC”, “BRIIC” ya da
“BRICS - T”
2000’li yılların başından itibaren en hızlı büyüyen ekonomiler olarak “BRIC”
(Brazil, Russia, India, China) akla gelmektedir ve dünyanın en hızlı gelişen
piyasalarının “kare ası” olarak adlandırılmaktadır. Bazı dünya iktisatçıları, bu
dörtlüye benzer özelliklerinden dolayı Endonezya’yı (Indonesia) ekleyerek “BRIIC”
kısaltmasını kullanmaktadırlar.
Türkiye’nin bu kulübe dahil edilmemesi tartışma konusudur. Türkiye; imalat,
elektrik, madencilik vb. alt sektörlerden oluşan (takvim etkisinden arındırılmış)
sanayi endeksinde TÜİK verilerine göre, Aralık 2010’da (geçen yılın aynı dönemine
göre) %17,4 ve yıllık bazda 13,1 artarak yeni rekorlar kırdı. Bu, 2009’u daralma ile
geçiren Türkiye’nin GSYH bazında 2010’u %8,5 gibi yüksek bir büyüme ile
geçirmesine altyapı hazırlamış ve daha da önemlisi BRIIC kulübüne girmeyi -bir
başka deyişle orada oyuncu olmayı- hak ettiğini düşündürmüştür (G20 Maliye
Bakanları ve Merkez Bankası Guvernörleri Forumunda (Paris, 18/2/2011). Çin’in
önerisiyle, BRIC’in bundan sonraki adının BRICS olduğu ilan edildi. Yeni katılan
ülke olan G.Afrika Cumhuriyeti (S), Çin’in bir süredir yoğun yatırım yaptığı
ülkeydi. Her ne kadar uluslararası yatırımcılar nezdinde Türkiye’nin bu kulübe
girmeyi daha fazla hakettiği hatta Dünya Ekonomi Forumu Başkanı tarafından
“BRIC-T” dönemine geçilmesi gerektiği belirtilmişse de bu beşlide yer almaması
tartışma konusu olmaya başlamıştır. Şenerdem (2010) bu durumu, “T-BRIC’e niyet
BRICS’e kısmet” olarak tanımlamıştır).
Dünya ekonomisini kolayca yeniden dengeye getirmekte “kredi krizi”nin olumlu
rol oynamayacağını tartışma konusu yapan O’Neill (2010), biraz da bu BRIC’in
yapısal özelliğini dikkate alarak küresel kredi krizinin ülkelerin büyüme
dengesizlikleriyle ilişkili olduğunu vurgulamaktadır. Sally (2009b), kendi
90
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
İ. KALAYCI
bölgelerinde en yüksek gelişme gösteren “BRIICS” ülkelerinin öncelikleri arasında
krize karşı “emekleyen-yavaşça gelişen korumacılık” (creeping protectionism), ülke
içi iş dünyası reformlarını tamamladıktan sonra yabancı sermaye girişi serbestliği,
küresel yönetişim, Doha Zirvesi sonrasında WTO ile güçlü ilişkiler, bölgede serbest
ticaret anlaşmaları ve ticaret politikası şeffaflığının bulunduğunu belirtmektedir.
Freytag ve Voll (2009) ise bugünü düşünerek BRIICS ülkeleri arasında “ılımlı”
değil “kavgacı korumacılığın” (combat protectionism) öne çıkacağını iddia
etmişlerdir.
3.2.2.1. Meksika
Bazı yönleriyle Latin Amerika’ya benzese de farklılıkları daha fazla olan
Meksika, ABD’nin bölgesel etki alanı yani Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi
(NAFTA) içinde ciddi bir iktisadi dönüşüm yaşamış, ancak son Amerikan krizinden
doğal olarak NAFTA kanalından ilk etkilenen ülkelerin başında gelmiştir. Doğal
olarak yarı sanayileşmiş diğer L.Amerikan ekonomileri gibi krizin hedef aldığı
gelirlerindeki erimeyi durdurmak için Meksika da Moreno’nun (2009) deyimiyle
“korumacı refleksi” göstermiştir.
3.2.2.2. Latin Amerika+Karayipler (LAC)
LAC, kriz öncesinde pistte burnunu kaldırmaya başlamış bir uçak gibiydi ve
kriz, bu uçağın da yeterince havalanıp kalkınma yoluna devam etmesini biraz
geciktirdi. Uzun süre ithal ikameci sanayileşme stratejisini izleyen bu bölge,
gelişmiş Kuzey’e meydan okuyan cesur Güney izlenimini vermekteydi (550 milyon
nüfusu ve dünya GSYH’nin %5’i ile dünya ihracatının %5,6’sını (dış ticaret hacmi
1,3 trilyon dolar civarında) üretmekle yeryüzündeki dördüncü büyük iktisadi bölge
olan LAC, genelde orta düzeyde gelirli ülkelerden oluşmaktadır. Kriz öncesi olumlu
koşullar sayesinde LAC bölgesinde ilk kez büyüme ile cari işlemler fazlası aynı
zamanda gerçekleşmiştir).
LAC içinde en büyük ekonomi olan Brezilya Federal Cumhuriyeti’nin (eski)
Başkanı Lula da Silva (2009), yazdığı bir makalede G20 grubunun iktisadi kriz
sonrası rolünü değerlendirmiştir. Ayrıca Silva’nın başını çektiği sosyalist
hükümetler, “Güney-Güney” ticari ilişkilerine ağırlık vermişlerdir ve Haddad ve
Goekman’ın (2010) vurguladıkları gibi BRIC grubunun düşük ve orta gelir grubu
ülkelerinin (LMIC) ithalat payı (1996-2008 arasında) iki kat artışla %6’dan %12’ye
çıkarken LMIC’in BRIC’e ihracatı ise (2000-2008 arasında) %7’den %12’ye
yükselmiştir. Doğal olarak bu gelişme ile yüksek gelirli ülkelerin (HIC) LMIC’in dış
ticaretindeki payı düşmüştür. Almedia (2007) ve Goldfajn’ın (2010) dikkat
çektikleri gibi Brezilya BRIC’in en büyük oyuncalarından biri iken BRIC de küresel
ekonomiyi yeniden düzenleme iddiasını taşımaktadır (Bu iddiaya Hindistan
penceresinden bir değerlendirme için bkz. Bery, 2010).
3.2.2.3. Rusya
Rusya, kriz sonrasında küresel korumacılık dalgasına ikinci el arabada gümrük
vergilerini artırarak katıldı ya da kapıldı. Ayrıca devlet destekleri içeren yerli araba
üreticilerini destekleyen önlemler aldı. Kriz ve sonrası bazı ülkelerin çevre-komşu
olan güçlü ülkelerin güdümüne girmesine de vesile olmuştur. Örneğin, Erixon’un
(2010) belirttiğine göre, Ukrayna’nın Rusyalaştığı iddia edilmiştir.
3.2.2.4. Hindistan
1991 ödemeler dengesi ve 1997 Asya krizinden dolayı kriz deneyimi olan bir
ülke ve “BRIICS” içinde önemli bir oyuncu, çünkü geniş bir küresel pazardır.
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
91 2008 Küresel Finans Krizi Sonrasında Dış Ticarette Korumacılık: Paradigma Kayması (mı?)
Kumar ve Alex’in (2009) belirttikleri gibi Hint ihracat ve ithalatı 2008’den itibaren
büzülmeye başladı ve %25 kadar düştü. Son krizin etkilerini hafifletmek için
Hindistan da korumacılar kervanına katılarak 2008’de bazı çelik ürünlerinde
tarifeleri yükseltti, Çin’den oyuncak ithalatını yasakladı. Bery (2010), 21’inci yüzyıl
başında yüksek büyüme gösteren Hindistan’ın “Asya kardeşliği”nin “onursal” üyesi
olduğunu; G20 Seoul (Kasım 2010) zirvesinde Hindistan Başbakanı Singh’in (2010)
de “korumacı duygu ve düşünceler”e karşı muhalefet ederek açık, istikrarlı ve
uluslararası iktisadi kalkınma temelli bir politika izlediklerini vurgulamaktadırlar.
3.2.2.5. Çin
Uluslararası iktisatçılar ve politika yapımcıları, bir süredir ağız birliği
etmişçesine, Çin’i ve yakın çevresindeki gelişen Asya ekonomilerini kastederek
“güneşin Doğu’da doğduğunu” ilan etmiş durumdadır. Bunun haklı ve nesnel
nedenleri olabilir. Çin’in son on yıldan beri %10 civarında gerçekleşen büyüleyici
büyüme oranları ve D. Asya ekonomileri ile birlikte bilişim teknolojileri ihracatında
dünya sahasındaki “markajı” ve kritik oyunları bu saptamayı geçerli kılmaktadır.
Uluslararası iktisat bültenleri de “Asya’nın yalnız başına gidebildiği”ni haber
yapmaktadırlar. Çin ekonomisi öyle bir hale geldi ki küresel krizin de teyit ettiği gibi
salt Çinlilere bırakılamayacak kadar bir önem kazanmıştır.
Çin, 2010’da ABD’ye karşı 230 milyar $ civarında ticaret fazlası elde etmiş ve
böylece ABD’yi hiç arzulamadığı korumacılık politikasına sarılmasına neden
olmuştur. Amerikan Kongresi Çin’in, ulusal para birimi “yuan”ın (ya da “halkın
parası” olarak da bilinen “renminbi”nin) dolar karşısındaki görece değerini düşük
düzeyde tutarak bu sonucu elde ettiğine yani “döviz hilebazı” (manipulator)
olduğuna inanmaktadır. Bu da ABD’ye, WTO kuralları altında yasal olarak ceza
tarifeleri koymasına izin vermektedir. Abbett, karşıt kutuplar gibi hareket eden ABD
ve Çin’i “Yin ve Yang”a benzetmektedir (Çin felsefesine göre, evrendeki diyalektik
kutuplaşmayı Yin (dişil) ve Yang (eril) temsil etmektedir. Her şey hiçlikle başlar ve
önce birlik doğar; birlik ise ikilemi, ikilem de her şeyi doğurur. Bu felsefe dünya
iktisadi konjonktürüne uyarlanacak olursa ying ve yang; durgun ve devingen,
büzülme ve genleşme, deflasyon ve enflasyon vs. demektir).
Bu arada Çin üzerine yazılan ve en çok ses getiren yazıların Çinli olmayan
akademisyenlere ait olması da dünyanın Çin’e olan bu büyük ilginin bir yansıması
olabilir. Öyle ki Nobel ödüllü Amerikalı iktisatçı Krugman (2009b) haklı olarak kriz
sonrası Çin merkantilizminin küresel etkilerini dikkate alarak 2010 yılının “Çin
Yılı” olarak ilan edileceğini beklemiştir.
Rodrik (2010) ve Xiaomin (2010), Çin’in, dünya ihracatının %9,6’sını
gerçekleştirmesi ve büyük yatırımların yanısıra 2 trilyon doları aşan döviz
rezervlerine sahip olması nedeniyle küresel ekonomiyi etkilediği halde Türkiye’den
ya da Kolombiya’dan daha düşük ortalama geliri ile halen yoksul bir ülke sayıldığını
ayrıca 2009’da 12,7 trilyon dolarlık mal ve hizmet değerini etkileyen 116 tane ticari
tartışmanın malzemesi olduğunu vurgulamaktadır. Morrison’un (2009) belirttiğine
göre Çin hükümeti krize karşı iç ekonomiyi canlandırmak için 600 milyar dolarlık
bir destek paketi ilan etmiş ve paketin işe yaraması halinde Çin’in ithalat talebi
artmış ve dolayısıyla ABD ekonomisinin istikrarına da katkı sağlanmış olacaktır.
Çin, özellikle son on yıldan beri küresel ekonomiyi derinden etkilemektedir ve
bunu tüm dünyayı “büyüleyen” yüksek büyüme hızına borçludur. Çin’in GSYH
içinde mal ve hizmet ihracatı payındaki büyüme bile bu etkilemenin düzeyi için iyi
92
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
İ. KALAYCI
bir kanıt sayılabilir. Bu pay, 1985’te %10 bile değilken (2000’de %25’i zorlayarak)
küresel krizin etkisini gösterdiği 2008’de %40’a dayanmıştır. Çin dış ticaret sektörü
80 milyon civarında işgücünü istihdam eder hale gelmiştir. Bu istihdamın 1/3’ü ise
doğal olarak yabancı yatırımcıların girişimlerine aittir. İhracat malı özellikle
ABD’de maliyetinin altında satılmakta ve rekabet gücünü yükseltmektedir. Bunun
dış ticaret terminolojisindeki karşılığı “damping”tir. ABD hükümeti ve özel sektörü
bunu rekabetin kötü amaçla kullanılması şeklinde algılamaktadır.
Çin, ASEAN ve WTO örgütlerine katıldığından beri çoklu ticari sistemin büyük
bir oyuncusu olmaya başlamış, oyun gücü ile doğru orantılı olarak krize karşı etkin
korumacılık önlemlerini geliştirmiştir. Paladini (2010), yeniden canlanan küresel
korumacılığın Çin ekonomisi üzerindeki etkilerini tartıştığı yazısında, Çin’in Ekim
2008-Şubat 2009 arasında altmış altı çeşit ticareti sınırlandırmak üzere toplam
yetmiş sekiz tane işleme başladığını, bunlardan 1/3’ünün artırılan tarifelerle ilgili
olduğunu, sadece 2008 yılında iti yüzü aşkın antidamping işlemi yaptığını
belirtmektedir. Xiaomin’a (2010) göre, Çin’e karşı antidamping ve destekleme
karşıtı vakalar, dünya toplamının sırayla %40 ve %75 oranlarına yükselmiştir ve Çin
hükümetinin sabit kur politikaları yeniden yapılanma ihtiyacı duyduğuna yer
vermektedir.
Damping ile dış ticarette korumacılıkla elde edilemeyen bazı kazanımların elde
edilebildiği bir gerçektir. Çin hükümeti 2000’li yıllarda damping yaparak haksız
uluslararası kazanç elde ettiği için WTO nezdinde çok sayıda tahkim davalarının
konusu oldu. Amerikan İstatistik Bürosu, ABD-Çin İş Konseyi ile Garrett’in (2010)
verilerine göre; ABD’nin Çin’e karşı verdiği dış açık 2008’de 268 milyar $,
2009’da 227 milyar $ iken bu açıkların ABD’nin toplam dünya açığına oranı, aynı
yıllarda sırayla %33 ve %45 olarak gerçekleşmiştir ki, bu gelişmede dampingin rolü
yadsınamaz.
Çinlilerin önemli bir paydaşı haline geldikleri dünya ekonomisi konjonktürü
hakkında yazdıkları da önemlidir. Örneğin Hongyu (2010), finansal kriz arka
planında yeni korumacılığın Çin ekonomisi üzerindeki etkilerini tartışırken bu kriz
gibi korumacılığın da zincirleme bir tepki oluşturduğunu ve ülkeden ülkeye
yayıldığını, sonuçta 2009’da gelişmiş ülkelerde toplam ihracatta %10’luk bir
daralma yaratarak küresel ekonomiyi bir “kış dönemi”ne soktuğunu
vurgulamaktadır.
Çin yönetimi, korumacılığın kriz için çare olmadığını; “Amerikan malını satın
al” şeklindeki yasaların ya da kampanyaların dünya liderleri ve iktisatçıları için
ticari korumacılığa karşı alarm zillerinin çaldığı anlamına geldiğini ileri sürmüştür.
Ancak Xinhua (2009), Çin Ticaret Bakanlığının “Çin malı satın alın” planına
başvurmayacağını ve yerli ve yabancı ürünlere karşı eşit mesafede durulacağı
yönünde açıklama yaptığını yine de Çin’in olası korumacılığa karşı tetikte
olduğunun dünya kamuoyu tarafından tahmin edildiğini bildirmektedir.
3.2.2.6. Afrika
2008 krizi bir deprem gibi -krizin çıkışında hiçbir payı olmadığı halde- Afrika
coğrafyasını da vurmuştur. Üstelik kriz sürecinde Afrika ülkelerinin ticari
ortaklarının ticaret politikalarını serbestleştirme önlemleri oldukça alt düzeyde
kalmıştır. Ogunleye’nin (2010) belirttiğine göre, G.Afrika Cumhuriyeti bu
coğrafyada gelişen piyasalar içinde yer alan tek ekonomi olarak, sekseni ayrımcı ve
otuz dokuzu potansiyel olmak üzere yüz ondokuz ayrımcı önlem ile karşılaşmıştır.
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
93 2008 Küresel Finans Krizi Sonrasında Dış Ticarette Korumacılık: Paradigma Kayması (mı?)
3.2.3. Uluslararası Örgütlerin Tutumu
Kriz ve krizden çıkış konusunda sürekli toplantı yapıp kararlar alan G8 gibi
gelişmiş ülke klüplerinden IMF’ye, WTO ve UNCTAD’a kadar birçok uluslararası
ya da uluslarüstü örgüt, korumacılıkla ilgili çeşitli çekinceler ortaya koymuştur.
3.2.3.1. G8, G20 ve WS20
Dünya dış ticaretinde en büyük paya sahip olan ülkeler -ki bunlar aynı zamanda
dünyanın en gelişmiş (G) ekonomileri olarak da kabul edilirler- kendi aralarında
kurdukları (G8 ve G20 gibi) “kulüpler”, aldıkları kararlarla kimileyin hükümetler ve
toplumlar üzerinde etkili olabilmektedirler.
Bu kulüplerden “G8” (ABD, Almanya, Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya,
Kanada ve Rusya), 1975’te (Fransa tarafından), G20 ise 1999’da (Asya finans
krizinin ardından) kuruldu. “G20”, G8+AB, Arjantin, Avustralya, Brezilya, Çin,
Endonezya, G.Afrika, G.Kore, Hindistan, Meksika, S.Arabistan ve Türkiye’den
oluşmaktadır (2011 yılı için G20’ye başkanlık yapan ülke Fransa’dır). G20 özünde
korumacılığa karşıdır ancak kriz çözümünde pragmatik davranarak korumacılığı “B
planı“ olarak görme eğilimine girmiştir.
Küresel iktisadi ve finansal sistem açısından büyük önem taşıyan G20, dünya
ekonomisinin yaklaşık %90’ını, dünya ticaretinin %80’ini ve dünya nüfusunun
2/3’ünü temsil etmektedir (Grafik 1).
Kaynak: TC Hazine Müsteşarlığı.
Grafik 1: G20 Ülkelerinin Dünya Ekonomisindeki Payı
G20 Toronto Zirvesi (27/6/2010) ve Seul Zirvesi (12/11/2010) deklarasyonlarına
göre, dünya liderleri bir “çılgınlık” olarak nitelendirilen korumacılığın bir an önce
“püskürtülerek” ticaret ve yatırımlarda ilerleme sağlanması gerektiği konusunda
uzlaşmışlardır. Bu Zirvelerden kriz konjonktürü yönetiminde zafiyetleri görülen
IMF ve WB’nin yenilenmesi dilekleri çıkmıştır (Toronto ve Seul’den önceki Çin’e
uygulanan korumacılığın gündeme getirildiği Washington ve Pittsburg
deklarasyonlarının değerlendirmesi için bkz. Workman, 2009).
Erixon (2009), G20’nin şimdiki korumacı eğilimleri engellemek için neler
yapabileceğini sorarken ideal olarak G20 Zirvesinin ticaret ve sınırötesi
bütünleşmenin artırılması dolayısıyla korumacılığı “by-pass” etmek için yeni
94
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
İ. KALAYCI
önceliklerin oluşturulması gerektiğini, hükümetlerin bugün yanlış “düşman” ile
savaştıklarını, G20 hükümetlerinin korumacılığın ve “dişe diş-göze göz”
korumacılığın kızışmasının bir kaynağı olan mali harcamaların genişletilmesini
sağlamaları ve sonuçlarına katlanmaları gerektiğini çünkü bunun ciddi bütçe
açıklarına yol açacağını belirtmektedir. Burada ‘hükümetlerin devlet
müdahalelerinin etkisini artırmak için korumacılığa dönüşünü ifade eden “Keynesçi
yanılgı”yı (Keynesian fallacy) azaltma ile ilgili belli bir risk bulunmaktadır.
3.2.3.2. Uluslararası Para Fonu
Rodrik (2009), “iktisadi ortodoksi” yapısına sahip olan ve bir “tarih hatası”
(anachronism) görüntüsü verdiğini düşündüğü IMF’nin -özellikle kriz dönemlerinde
milyarlarca dolarlık kredi musluklarını açmasına rağmen- hem sağ hem de sol
cepheden eleştirildiği saptamasını yaptıktan sonra “Sevebileceğimiz bir IMF var
mı?” diye sormaktadır. Bu sorunun bir tek yanıtı yoktur, ancak IMF’nin liberalizmle
çatıştığı boyutuyla korumacılığa karşı “mesafeli” durduğu unutulmamalıdır.
Gelişen ülkeler ve hatta bazen gelişmiş ülkeler, kriz konjonktürünün türüne ve
süresine bağlı olarak ayrıca korumacı önlemleri tercih edip etmemelerine göre “IMF
lobisi”, “IMF korkusu” ve “IMF ilgisi” arasında sıkışıp kalırlar. Şöyle ki IMF ile
hükümetin anlaşma yapmasını desteklemek, hatta hükümeti IMF kurallarına uymaya
zorlamak vs. lobicilik kapsamına girmektedir. IMF korkusuna kapılmanın bir nedeni
IMF ile ilgili bazı yanılgılar olabilir. Tüm iyi gelişmeleri IMF’nin katkısına
bağlamak, IMF’yi her koşulda sevimli göstermeye çalışmak ya da IMF’siz bir
ekonominin kendini çeviremeyeceğini söylemeye kadar her şey ise “IMF ilgisini”
çağrıştırmaktadır. Tüm bunların üstünde bir de doların gittiği her yere IMF’nin de
gittiği şeklinde bir “IMF hakikatı” vardır ve bu hakikat tüm kapitalist dünya için
geçerlidir.
3.2.3.3. WTO ve GATT Turları
Rodrik (2008), WTO’nun gerçekleştirdiği Gümrük Tarifeleri Genel
Anlaşması’nın (GATT) son görüşmelerini kasdederek “bizim için ağlama Doha”
diye haykırmaktadır.
MFAD (2010), WTO’nun 1930 krizine karşı II. Paylaşım Savaşı sonrasında
imzalanan ve uluslararası ticaret ilişkilerine disiplin getirmeyi amaçlayan ve ilke
olarak ticaret engellerini ve korumacı önlemeleri reddeden resmi GATT’ın yerine
geçmek üzere 1995’te kurulduğunu hatırlatmaktadır. Gelinen son noktada; Uruguay
Turu temelinde ve WTO’nun çatısı altında mal ticareti ile ilgili GATT, hizmet
ticareti ile ilgili (GATS) ve fikri mülkiyet hakları ile ilgili (TRIPS) olmak üzere üç
özel anlaşmanın çağdaş ölçülerde yapılandırıldığı görülmektedir.
GATT turlarına bakılırsa küreselleşmenin gerekli “taban tahtası” olan WTO,
korumacılığı serbest ticaretin önünde muhafazakâr bir bariyer olarak görmekte ve
genellikle yasaklamaktadır. WTO, dünya ticari ilişkilerinin, serbest ticaretten
korumacılık eksenine sapılmadan güvenlik ve istikrar disiplini içinde sürmesine
dikkat etmektedir. Ancak kriz batağından kolayca çıkmak adına korumacılığa ilk
başvuranların da yine daha çok korumacılığa karşı olan Batılı hükümetlerin-gelişmiş
ekonomilerin olduğu ve onları diğer gelişen ülkelerin izlediği gözlemlenmiştir. Öyle
anlaşılıyor ki şu liberalleşen dünyada korumacılığa başvurmak başlıbaşına bir güç ve
cesaret işidir.
Dadush (2008) ve Hufbauer vd. (2009), temel amacı ticareti liberalleştirmek olan
WTO’nun ticaret anlaşmalarına daha fazla esnek yaklaşması ve ülkelerin öznel
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
95 2008 Küresel Finans Krizi Sonrasında Dış Ticarette Korumacılık: Paradigma Kayması (mı?)
ihtiyaçlarını hoşgörmesi gerektiğini; son krizin, WTO’nun da kendi içinde bir
reform yapması için fırsat olduğunu; G20 liderlerinin aynı zamanda WTO’nun da
liderleri olduğu dikkate alınırsa onların WTO ile uyuşmayan yeni korumacı
önlemleri uygulamaktan kaçındıklarını fakat yine de krizin zorlaması nedeniyle eğer
başvurulacaksa 1930 tipi korumacılığı reddettiklerini belirtmektedir.
3.2.3.4. BM ve UNCTAD
BM Binyıl Bildirgesi olarak bilinen “Bin Yıl Kalkınma Hedefleri” (MDG) sekiz
ana hedeften oluşmaktadır. Bunlardan “kalkınmaya küresel katılım” - “kalkınma”
başlığı altında on sekiz hedef ve kırk sekiz gösterge sıralanmıştır. Bunlardan
konumuzla bağlantılı olan hedefler arasında yer alan “ayrımcılık yapmayan ticaret
ve finansal sistem” ile “en az gelişmiş ülkelerin özellikle serbest tarife ve kota ile
ihracat yapabileceği” konusu özel bir anlam taşımaktadır. WTO, BM Ticaret ve
Kalkınma Konferansı (UNCTAD) ve üyelerinin ticaret başarısını artırmayı
hedefleyen Uluslararası Ticaret Komisyonu (ITC), üçü birarada bu hedeflerin
gerçekleştirilmesinde paydaştırlar.
Sonuç: Bulgular ve Önermeler
Win (2010), Şekspirvari (Shakespearean) bir tarzda “Ticaret yapmak ya da
yapmamak, işte bütün mesele bu!” (to trade or not to trade) der. Finansal kriz
konjonktürlerinde neredeyse tüm dünyada liberalizmden korumacılığa bir kaymanın
kolayca meydana geldiği düşünüldüğünde bu söz daha fazla bir anlam taşımaktadır.
Bu anlayış içerisinde elde edilen bazı bulgular ve tartışmaya açık bazı önermeler
aşağıda sıralanmıştır.
Bulgular (B)
B1-Korumacılık, sert ve geri dönülemez bir paradigma kayması olarak
algılanmamalıdır; çünkü günümüzde genellikle konjonktüreldir. Ancak McTeer
(2001) (Dallas Merkez Bankası Başkanı sıfatıyla), korumacılığın “Drakula gibi hiç
ölmediğini, serbest ticareti savunanlar olarak entelektüel kalın kafaların her zaman
yontulması gerektiğini” önermektedir. Krizin yarattığı tahribat geçer geçmez eski
sisteme dönüş olacaktır, zaten olmaktadır. Egemen küreselleşme gerçekliğine göre
asıl olan korumacılık değil, liberalizmdir; liberal dış ticarettir!
B2-Küresel ekonomi ve/ya küreselleşme için birçok tehdit var. Asıl tehditin
“ticaret savaşı” değil “savaş ticareti” olduğu ileri sürülebilir. Çünkü ilki, serbest
ticareti çağrıştırırken diğeri ise savaş senaryolarının ve aynı zamanda savaş
malzemeleri ticareti ile ilgili olduğu ve bunun da yapıcı değil yıkıcı etkilerinin
büyük olduğu düşünülebilir.
B3-Dış ticarette korumacılık günümüz kapitalist ekonomiler ve onları yöneten
hükümetler için “panzehir” ya da ideal bir “B planı” sayılabilir. Korumacılık
önlemlerine sistematik olarak başvuran ülkeler olduğu gibi bu önlemleri
konjonktürel ve geçici olarak uygulayanlar da vardır. 2008-2010 krizi sonrası
uygulanan korumacılık ise daha çok “sürü psikolojisi”ne dayanmaktadır.
B4-Küresel ticaretin yönetişiminde en büyük paydaşlardan biri halen ABD’dir.
Krizle kuşkular biraz artmış, hatta abartılmış bile olabilir. Ama GSYH bazında
dünyanın en büyük ekonomisi olmak, uluslararası finansal örgütlerde en çok kota ve
oya sahip olmak, dünyanın en büyük “beyin takımı” (think-tank) kuruluşlarına ev
sahipliği yapmak, daha da önemlisi liberal-kapitalizmin en yüksek kalesi olmak vb.
gerçekler, ABD’nin elinin halen güçlü olduğunu göstermektedir. O bakımdan
96
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
İ. KALAYCI
gelişen ekonomilerin küresel ekonomideki ağırlığı ve rakiplerine “meydan okuma”
cesareti artsa da Bouzas’ın (2009) önemle vurguladığı gibi “çoklu ticaret rejiminin
yönetişiminde ABD’nin liderliğine ihtiyaç var”.
B5-Korumacılık, Rowley’nin (2002) deyimiyle “drakula” gibi dünyayı ele
geçirmeye çalışan vampir-simyacı-büyücüye benzetilmektedir. Ancak 2008
krizinden sonra liberal dünya, çaresiz bir şekilde, bu drakula ile yaşamaya
başlamıştır. UNCTAD (2010), bu zorunlu durumu “yeni iktisadi gerçekler” olarak
sunmaktadır. Bu gerçeklerden bazıları kriz sonrası ticareti sınırlandırıcı önlemler ve
çok-katmanlı ticari kurallar, çok taraflı ticari kuralları daha da iyileştirmeyi isteyen
çevreye-doğaya duyarlı “yeşil işletmeler”in büyümesi, piyasa girişini sınırlamada
anahtar araç olarak tarife-dışı önlemlerdir.
Önermeler (Ö)
Ö1-Finans krizlerinin artık önceden kestirilebileceğine yönelik geliştirilmiş
modeller vardır ki bunlar “erken uyarı sistemleri” olarak adlandırılmaktadır (Bu
konuda yapılmış geniş bir makale derlemesi için bkz. Seyidoğlu ve Yıldız (2006)).
Konumuz olan dış ticarete ilişkin erken uyarı sinyalleri arasında sayılan “yurt içi
kredi büyümesi”, “rezerv şişmesi”, “borç/dış ticaret oranı”, “emisyon/rezerv oranı”,
“aşırı değerlenmiş reel kur”, “M2/rezervler”, “cari açık/GSYH”, “finas sektörünün
kırılganlığı” vs. Bu öncü göstergelere duyarlı olan ekonomilerde hükümetlerin para
ve maliye politikalarını eşgüdümlü uygulamaları gerektir.
Ö2-Krizler kapitalist sistemin ürünü olunca sistemin seçenekleri konuşulmaya
başlanır. Bugünkü küreselleşme gerçeklerine aykırı olsa da Porter’in (2009) da yer
aldığı bir kesim, sosyalist sistemi ya da reformcu sol tezleri seçenek sunmaktadır.
Bu tezler, korumacılığı erdem düzeyinde savunmaktadır.
Kaynakça
Abbett, L. (2010), “Is Free Trade at a Turning Point?”, Will Stagnating Global
Economies,Lingering High Unemployment, and the Ongoing Sovereign Debt
Crisis Prompt a New Age of Protectionism? Investment Perspectives,
https://www. lordabbett. com/advisor/commentary/investmentperspectives/
(08/02/2010)
Aggarwal, V.K. ve Evenett, S.J. (2009), “Protectionism in the 2008-2009 Financial
Crisis”, BASC Newsletter, 12 Fall.
Almedia, P.R. (2007), “New Powers for Global Change?: Brazil as a Regional
Player and an Emerging Global Power Foreign Policy Strategies and the Impact
on the New International Order”, FES Dialogue on Globalizatin Briefing Paper,
8, July.
APS-The American Protectionist Society (2010), “Definition of Protectionism”, 5
June.
Aschheim, J., Tavlas, G.S. ve Ulan, M. (1993), “The Relationship Between
Exchange-Rate Variability and Protection”, Protectionism and World Welfare,
Edited by Dominick Salvatore, Cambridge University Press, 290-308.
Baldwin, R. (2010), “Unilateral Tariff Liberalisation”, NBER Working Paper Series
National Bureau of Economic Research Working Paper 16600, December,
http://www.nber.org/ papers/w16600 (18/12/2010).
Baldwin, R. (2008), “The Crisis and Protectionism: History Doesn't Repeat Itself,
But Sometimes It Rhymes”, What World Leaders must do to Halt the Spread of
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
97 2008 Küresel Finans Krizi Sonrasında Dış Ticarette Korumacılık: Paradigma Kayması (mı?)
Protectionism, Edited by Richard Baldwin and Simon Evenett London: Centre
for Economic Policy Research (CEPR), A VoxEU.org Publication, 31-33.
Barfield, C. (2009), “Protectionism and the Global Economic Crisis”, American
Enterprise Institute for Public Policy Research (AEI), October 1,
http://www.aei.org/articles (05/01/2011).
Bery, S. (2010), “Global Rebalancing: An Indian Perspective”, Rebalancing the
Global Economy: A Primer for Policymaking, London: Centre for Economic
Policy Research, A VoxEU.org Publication, 107-12.
Bhagwati, J. (2009), “The Lithium President: Fight Protectionism with More
Passion”, The Collapse of Global Trade, Murky Protectionism, and the Crisis:
Recommendations for the G20, A VoxEU.org Publication, Ed. Baldwin, R. ve
Evenett, S., Centre for Economic Policy Research ve WB, 37-8.
Borchert, I. ve Matto, A. (2009b), “Services (a Case Study of the United States)”,
The fateful allure of protectionism: Taking stock for the G8, Ed. S. J. Evenett, B.
M. Hoekman ve O. Cattaneo, WB ve Centre for Economic Policy Research.
Bouzas, R. (2009), Global Trade Governance and the G20: The Need for US
Leadership
23
Mar
2009 /,
The
GEG-Blog,
http://www.globaleconomicgovernance.org/blog/.
Brügge, G.S. (2010), “Resisting Protectionism after the Crisis: Strategic Economic
Discourse and the EU-Korea Free Trade Agreement”, Paper presented at the
Workshop on ‘Diverging Paradigms on EU Trade Policy’, Catholic University
of Leuven, Dec.16-1.
Chang, H.J.C. (2001) , “Development Theory at the Threshold of the Twenty-first
Century”, Infant Industry Promotion in Historical Perspective – A Rope to Hang
Oneself or a Ladder to Climb With? A Paper Prepared for the Conference, 28-9
August, University of Cambridge.
Chen, E. (2009), “Global Financial Crisis and Paradigm Shift in Both Sides of the
Global Imbalance”, Chen Distinguished Lecture Series-2009 Lecture, The World
Bank, Nov. 9.
Clancy, S. (2009), “ The Global Response to the 2008 Economic Crisis: A Return to
Smoot-Hawley?, The George Washington University”, The International
Economics Study Center, May, http://internationalecon.com/students/
SClancy.pdf (15/12/2010).
Crean, S. (2009), “Protectionism and the Global Economic Crisis” The Role of
Trade in the Response The Collapse of Global Trade, Murky Protectionism, and
the Crisis: Recommendations for the G20, Ed. R. Baldwin ve S. Evenett, Centre
for Economic Policy Research (CEPR) ve WB, 2009, 13-5.
Cohen, E. (2010), “How to Stop Anti-crisis Policies from Becoming Protectionist”,
Europe's World, Summer 2010, 18 Dec., http://www.europesworld.org/
NewEnglish/Home_old/Article/tabid/191/ArticleType/articleview/ArticleID/
21673/language/en-US/Default. aspx (08/02/2011).
Dadush, U. (2009a), “WTO Reform: The Time to Start Is Now”, Carnegie
Endowment, Policy Brief (80), September, http://carnegieendowment.org/
publications/?fa=view &id=23841 (05/02/2011).
Davis, L. (2009), “Anti-dumping Investigation in the EU: How does it Work?”,
ECIPE Working Paper No 04/2009.
98
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
İ. KALAYCI
Deutsche Bank Research (2009), “Talking Point Protectionism Harbours Double
Risk for German Industry”, DB Research, March 25, www.dbresearch.com
(07/01/2011).
Efere, P. (2002), “Trade & Protectionism”, International Business, Trans-Atlantic
College,
London,http://www.bayelsa.org.uk/pdf/bsup-international-businesstrade-and-protec tionism.pdf (01/12/2010).
Erixon, F. (2009), “Containing Creeping Protectionism: A Realist Agenda for the
G20”, ECIPE policy briefs /No 01/2009.
Erixon, F. (2009b), “World Trade And Trade Policy: New Impetus For
Liberalization Or Drift To Protectionism?” ECIPE, Presented On March 19,
2009 at the KAS-SWP Conference in Berlin On Global Governance in The Era
Of Financial Crises.
Erixon, F. (2010), “Ukraine After the Crisis: Recovery and Reform, not Revolution
or Russification”, ECIPE Policy Brief, No 04/2010.
Erixon, F. ve Freytag, A. (2007), “ Germany and the G-8 Presidency”, The
European Centre for International Political Economy (ECIPE), Policy Brief No
02/2007.
Erixon, F. ve Sally, R. (2009),”Defensiveness and Fragmentation in Trade Policy, in
The EU in a World in Transition: Fit for what purpose?”, Policy Network,
November,
http://www.policynetwork.net/uploadedFiles/Publications/Publications/A%20wo
rld % 20in%20transition.pdf. (09/02/2011).
EurActiv (AB Haber ve Politika Portalı), “AB ve Korumacılık”,
http://www.euractiv.com.tr/
ticaret-ve-sanayi/link-dossier/ab-ve-korumacilik000067 (10/02/2011).
Evenett, S.J. ve Whalley, J. (2009), “Resist Green Protectionism . Or Pay the Price
At Copenhagen”, The Collapse Of Global Trade, Murky Protectionism, And The
Crisis: Recommendations For The G20, A Voxeu.Org Publication, Ed. R.
Baldwin ve S. Evenett, Centre For Economic Policy Research ve WB, 93-8.
Ferrantino, M.J. ve Larsen, A. (2009), “Transmission of the Global Recession
Through US Trade”, The Great Trade Collapse:Causes, Consequences and
Prospects, Ed. R.Baldwin, Centre for Economic Policy Research, A VoxEU.org
Publication, November, 171-180.
Fontagné, L. ve G. Gaulier (2009), “French Exporters And The Global Crisis
Gaulier”, The Great Trade Collapse:Causes, Consequences And Prospects, A
Voxeu.Org Publication, Edited By R.Baldwin, Centre For Economic Policy
Research, November, 143-150.
Freytag, A. ve Voll, S. (2009), “Combat Protectionism – The Only Chance For
Emerging Economies To Become A Major Player” , India Economy Review,
Volume VI | Quarterly Issue: 31st March, http://www.iipmthinktank.com/
publications /archive / ier/ier-march-2009.pdf, 96-102.
Frost , E.L. (2009), “Protectionism”, America’s Security Role in a Changing
World, Institute for National Strategic Studies-Global Strategic Assessment,
www.ndu.edu/inss/ index.cfm.
Gamberoni, E. ve Newfarmer, R. (2009), “Its Trade Protection: Incipient But
Worrisome Trends,” Trade, Notes 37, The World Bank-Int Trade Department,
March 2.
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
99 2008 Küresel Finans Krizi Sonrasında Dış Ticarette Korumacılık: Paradigma Kayması (mı?)
Garrett, G. (2010), “China-US İmbalances And Europe’s Fiscal Crisis: Plus Ça
Change?,” Ed. S. Claessens, S.Evenett ve B. Hoekman, A Voxeu.Org
Publication, Centre For Economic Policy Research, 157-61.
George, H. (1949), Protection or Free Trade: An Examination of the Tariff
Question, With Especial Regard to the Interests of Labor, Robert Schalkenbach
Foundation, New York, https://mises.org/etexts/freetrade.pdf.
Goldfajn, I. (2010), “Rebalancing The Global Economy: A View From The Brıcs”,
A Voxeu.Org Publication, Ed. S. Claessens, S.Evenett ve B. Hoekman, A
Voxeu.Org Publication, Centre For Economic Policy Research, 113-16.
Haddad, M.E. ve Hoekman, B. (2010), “Trading Places: International Integration
After the Crisis”, The Day After Tomorrow: A Handbook on the Future of
Economic Policy in the Developing World, Ed.O. Canuto ve M. Giugale, The
Worl Bank, 67-84.
Halle, M. (2010), “Great Transition Inıtiative”, GTI Perspectives on Critical Issues |
World Trade: A New Direction, Jan. http://gtinitiative.org/documents/
IssuePerspectives/GTI-Perspectives-World _Trade.pdf.
Hongyu, W. (2010), “The Impacts Of New Trade Protectionism On China Economy
Under The Background Of Financial Crisis”, Journal Of International Relations,
June 27.
Hufbauer, G.C. ve Schott, J.J. (2008), “What Should Leaders Do To Stop The
Spread Of Protectionism?, What World Leaders Must Do To Halt The Spread Of
Protectionism”, A Voxeu.Org Publication, Ed. R. Baldwin ve S. Evenett, Centre
For Economic Policy Research, 11-3.
Iacovone, L. ve Zavacka, V. (2009), “Banking Crises and Exports: Lessons from the
Past for the Recent Trade Collapse”, in The Great Trade Collapse:Causes,
Consequences and Prospects, A VoxEU.org Pub., Ed. R. Baldwin, Centre for
Economic Policy Research, Nov., 107-114.
Irvine, L. (2008), “Protectionism is to Blame for the Food Crisis”, May 27, http://
www.nationalpost. com/ (03/03/2011).
INSEAD-Knowledge (2009), “Why Free Trade, Not Protectionism, is The Answer”,
Trade Discriminations And Neo-Xenophobia, http://knowledge.insead.edu/
EBSprotectionism 090421.cfm. (08/04/2011).
Josling, T. ve Tangermann, S. (2009a), “Agriculture”, in The Fateful Allure Of
Protectionism: Taking Stock For The G8, Ed. S. J. Evenett, B.M. Hoekman ve
O.r Cattaneo, WB ve Centre for Economic Policy Research.
Josling, T. ve Tangermann, S. (2009b), “Agriculture: The Dog that Did not Bark?”,
in Effective Crisis Response and Openness: Implications for the Trading System,
Ed. S.J. Evenett, B. M. Hoekman ve O. Cattaneo, Centre for Economic Policy
Research, 307-21.
Julián, J.R.R. (2009), “Economic Crisis and Paradigm Shift,” Mises Daily, January
6, Ludwig von Mises Institute, http://mises.org/daily/ (06/03/2011).
Junguito, A.T. (2006), “Assessing the Protectionist Intensity of Tariffs in Nineteenth
Century European Trade Policy”, Classical Trade Protectionism 1815-1914,
Ed.J.P. Dormois ve P.Lains, Routledge, London- NY, 101-20.
Junguito, A.T.(2007), “Tariff Structure and Institutions in the Late 19th Century.
New Perspectives on the Tariff Growth Paradox”, Universidad Carlos III, Paper
100
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
İ. KALAYCI
presented to the Seventh Conference of the European Historical Economics
Society, Lund, 29 June - 1 July.
Junguito, A.T. (2008), “Bairoch Revisited. Tariff Structure and Growth in the Late
19th Century”, Working Papers in Economic History, March, 08-04.
Kaempfer, W.H., Tower, E. ve Willett, T.D. (2002). “Trade Protectionism”,
Working Papers 02-20, Duke University, Department of Economics.
Kowalski, P. ve Lesher, M. (2010), “A Commercial Policy Package for Rebalancing
the Global Economy?,” in Rebalancing the Global Economy:A Primer for
Policymaking, Ed. S. Claessens, S. Evenett ve B. Hoekman, AVoxEU.org
publication, London, Centre for Economic Policy Research, 127-37.
Krugman, P. (2009a), “Protectionism and stimulus (wonkish)”, The New York
Times, February 1, , http://www.nytimes.com/.
Laffargue, J.P. (2006), “Classical Trade Protectionism: Book Review”, Journal of
the International Trade & Economic Development, 16(3), 443 – 446.
Lucia, P.P. (2009), “Economic Theories of Foreign Trade Transactions”, MPRA
Paper No. 18570, Nov., http://mpra.ub.uni-muenchen.de/18570/ (08/04/2011).
McTeer, Bob (2001), “Economic Insights “Economic Protectionism”, Federal
Reserve Bank Of Dallas, Vol.6, No. 2, http://www.dallasfed.org/research/
ei/ei0102.pdf (19/03/2011).
Mckinnon, R.I. ve Fung, K.C. (1993), “Floating Exchange Rates and the New
Interbloc Protectionism: Tariffs Versus Quotas”, in Protectionism and World
Welfare, Ed. D. Salvatore, Cambridge University Press, 221-243.
Meunier, S. (1999), “Paradigm Shift in Trade Politics: From Special Protectionism
to Global Protectionism”, in France, Globalızatıon And Global Protectıonism,
(Paper prepared for the Conference “France in Europe, Europe in France”), Dec.
3-5,
Center
for
European
Studies,
Harvard
University,
www.ces.fas.harvard.edu/publications/ docs/pdfs/Meunier.pdf (22/03/2011).
MFAD-Ministry of Foreign Affairs of Denmark (2010), “Protectionism and the
Trade Barriers”,
Sep.30, http://www.um.dk/en/menu/TradeAndInvestment
/Services/
Trade
Barriers/Background
Infor
mation/
ProtectionismAndTradeBarriers/(20/02/2011).
Mollah, S. (2010), “Financial crisis: is there a need for paradigm shift?”, Studies in
Economics
and
Finance,
Vol.27/2,
http://www.emeraldinsight.com/
journals.htm?
issn=1086-7376&volume=27&issue=2&articleid=
1864183&show=html&PHPSE
SSID
=tag44eq8lb0tqksojh1l8ra5d4.
(20/02/2011).
Moreno, J.C. (2010), “Mexican Economy Facing The İnternational Crisis”, IDEAS
Conference On Re-Regulating Global Finance İn The Light Of The Global
Crisis, Tsinghua University, Beijing, 9-12 April, ,http://www.networkideas.org/
ideasact/feb09/ Beijing_Conference_09/Juan_Carlos_Moreno.pdf. (20/02/2010).
Morrison, Wayne M. (2009), “China and the Global Financial Crisis:Implications
for the United StatesSpecialist in Asian Trade and Finance”, Congressional
Research Service CRS Report for Congress, June 3.
Mussa, Michael (1993), “The Economics of Content Protection”, in Protectionism
And World Welfare, Ed. D. Salvatore, Cambridge University Press, 267-89.
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
101 2008 Küresel Finans Krizi Sonrasında Dış Ticarette Korumacılık: Paradigma Kayması (mı?)
Nguyen, M.(2009), “WTO and International Trade Agreements: Under Pressure in
Light of the Global Economic Downturn”, University of Chicago Law School,
June 30.
Nollen, S.D. ve Quinn, D.P. (1994), “Free Trade, Fair Trade, Strategic Trade and
Protectionism in the US Congress, 1987-88”, International Organization, 48/3,
Summer, 491-525.
Nye, J.V.C. (2009), “Politıcal Economy of Anglo-French Trade, 1689-1899:
Agrıcultural Trade Policies, Alcohol Taxes, and War”, American Association of
Wıne Economists Aawe Workıng Paper, No. 38, July, www.wine-economics.org.
(15/04/2011).
Ogunleye, E. K. (2010), “Evidence of Protectionist and Restrictive Measures of
Trade During the Crisis,” in Effects of Post-Crisis Foreign Trade Policy
Measures On Economic And Trade Performance in Africa, Global Trade Alert,
http://www.globaltradealert.org/ sites/default /files/ GTA5 _ogunleye.pdf.
(03/04/2011).
O’Neill, J.(2010), “Does the Rise of the BRICs and the Credit Crisis Make It Easier
to Rebalance the World Economy? Yes!,” in Rebalancing the Global Economy:
A Primer for Policymaking, A Ed. S.Claessens, S.Evenett ve B. Hoekman,
VoxEU.org publication, Centre for Economic Policy Research, 73-6.
Paladini, S. (2010), “Dealıng With The Global Crisis: China Among, Protectıonism
and Contaınment”, China Policy Institute Discussion Paper 63, June, The
University of Nottingham.
Panagarya, A. (2004), “Miracles and Debacles: In Defense of Trade Openness”,
EconPapers-The
World
Economy,
Vol.
27/8,
1149-1171,
http://econpapers.repec.org/article/ blaworlde/v_3a27_3ay_ 3a2004_3ai_3a8_
3ap_3a1149-1171.htm. (09/04/2011).
Phelps, D. (2010), “Economic Growth Through Competition in Steel Trade”, A U.S.
Perspectıve, 8th International Steel Market And Trade Conference, Cisa & Mc –
Ccpıt Guangzhou, China, March 24-26, American Institute For International
Steel.
Photiades, J.G. (2000), Some Thoughts on "Free Trade," "Fair Trade," and
“Protectionism”,
http://www.spyfu.com/Term.aspx/Term.aspx?t=1242212&org=50 (02/02/2011).
Porter, J. (2009),
“Crisis Of Capitalism: The Sirens Of Protectionism”,
International Viewpoint-News And Analysis From The 4th International. V
Online Magazine, IV409, Feb., http://www. internationalviewpoint.Org/
Spip.Php?Article1607 (07/03/2011).
Reich, R. (2010), 'Aftershock: The Next Economy and America's Future', ‘The
Emerging
Anti-Trade
Coalition,
and
Its
Dangers’,
http://robertreich.org/post/1254390108 (08/04/2011).
Ringuet, D.J. (2006), “Is Freer Trade Always Beneficial to Always to All
Developing Countries?”, The International Conference on Business and
Information (BAI 2006), Singapore., http://bai2006.atisr.org/CD/Papers/
2006bai6093.doc (09/04/2011) .
Rodrik, D. (2009),
“An IMF We Can Love?”, http://www.projectsyndicate.org/commentary /rodrik30/English. (25/01/2011).
102
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
İ. KALAYCI
Rodrik, D. (2008),
“Don’t Cry for Doha”, http://www.projectsyndicate.org/commentary /rodrik22/ English (25/01/2011).
Rodrik, D. (2010), “Will China Rule the World?”, http://www.project-syndicate.org/
commentary/ rodrik39/English, (25/01/2011).
Rowley, C. K. (2002), “Trade Protectionism”, Encyclopedia of Public Choice, Ed.
W.H. Kaempfer, E.Tower, T.D. Willett, Duke Economics Working Paper #0220, http://econ.duke.edu/ Papers/Other/Tower/Protectionism.pdf (09/12/2010).
Sally, R. (2009b), “ Trade Policy In The BRIICS: A Crisis Stocktake And Looking
Ahead”, ECIPE Policy Briefs, www.ecipe policy briefs/No 03/2009b
(19/03/2011).
Sally, R. (2010), “International Trade And Emerging Protectionism Since The
Crisis”, The European Centre For International Political Economy (ECIPE),
Jan.26,
http://www.ecipe.org/blog/international-trade-and-emergingprotectionism-since-the-crisis (19/03/2011).
Savaş, V. Fuat (1996), Politik İktisat, 2.b., İstanbul: Beta Yayınları.
Schutter, O. (2009) “International Trade in Agriculture and the Right to Food”,
Dialogue Globalization On Occasıonal Papers, Friedrich-Ebert-Stiftung, No
46/November 2009.
Seyidoğlu, H. ve R. Yıldız (2006), Ekonomik Kriz Öncesi Erken Uyarı Sistemleri:
Makale Derlesmesi, İstanbul: Arıkan Yayınevi.
Singh, P.M. (2010), “The Economic Times, Opposes Protectionism, For Rule-Based
Economy”,
http://economictimes.indiatimes.com/news/economy/foreigntrade/PM-Manmohan-Singh-opposes-protectionism-for-rule-basedeconomy/articleshow/ 6900725.cms (20/04/2011).
Surowiecki, J. (2008), “The Free-Trade Paradox”, The New Yorker The Financial
Page,
May
26,
http://www.newyorker.com/talk/financial/2008/05/26/
080526ta_talk_surowiecki (29/03/2011).
Sutton, A.(2010), “The Great Currency Wars, Return of 1930’s Style
Protectionism?”, The Market Oracle -Daily Financial Markets Analysis &
Forecasting Online Pub., 19 Nov, http://www. marketoracle.co.uk/ (11/03/2011).
Tanaka, K. (2009), “Trade Collapse and International Supply Chains: Japanese
Evidence”, in The Great Trade Collapse:Causes, Consequences And Prospects,
Ed. R. Baldwin, A Voxeu.Org Publication, Centre For Economic Policy
Research, 199-206.
Tanzi, V. ve Coelho, I. (1993), “Restrictions to foreign İnvestment: A New Form Of
Protectionism?”, in Protectionism and World Welfare, Ed. D. Salvatore,
Cambridge University Press 1993, 200-218.
TC Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı (2010), Küresel Ekonomik Krizin Deniz
Ticaretine Yansımalarının Etkisel Analizi, Ankara.
TC Hazine Müsteşarlığı, “G – 20 Platformu”, http://www.treasury.gov.tr/
(30/03/2011).
Titeca, K. (2009), “The Changing Cross-border Trade Dynamics Between NorthWestern Uganda, North-Eastern Congo and Southern Sudan”, Crisis States
Research Centre, Working Paper, No. 63, Nov., http://www.crisisstates.com/
download/wp/wpSeries2/ WP63. 2.pdf (27/03/2011).
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
103 2008 Küresel Finans Krizi Sonrasında Dış Ticarette Korumacılık: Paradigma Kayması (mı?)
Tomeš, Z. Ve Jandová, M. (2006), “Political Economy of Trade Policy”, The
European Trade Study Group (ETSG), http://www.etsg.org/ETSG2006/
papers/Jandova.pdf. (13/4/2011)
TÜİK (2010), “Dış Ticaret İstatistikleri”, Aralık.
Universia-Knowledge@Wharton (2009), “Trade Wars: Will Protectionism Win out
over Recovery?”, Feb 25, http://www.wharton.universia.net/index.cfm?fa=
printArticle&ID =1667&language=English (08/04/2011).
Ünsal, E. M. (2005), Uluslararası İktisat: Teori, Politika ve Açık Ekonomi Makro
İktisadı, Ankara: İmaj Yayınevi.
Wakasugi, R. (2009), “Why Was Japan's Trade Hit So Much Harder?”, in The
Great Trade Collapse:Causes, Consequences And Prospects, Ed. R. Baldwin, A
Voxeu.Org Publication, Centre For Economic Policy Research, 207-216.
Williams, N. ve Denning, B.P. (2009), “The New Protectionism and The Amerıcan
Common
Market,”
SelectedWorks
of
Brannon
P.
Denning,
http://works.bepress.com/ brannon_ denning/14/ (19/04/2011).
Workman, D. (2009), “G20 Trade Barriers 2009”, Global Trade Alert Website
Tracks Protectionist Actions by Country, Sep 22, http://www.suite101.com/
content/g20-trade-barriers-2009-a151597 (18/04/2011).
Xiaomin, C. (2010), “Trade Office to Take On Protectionism”, Global Times,
August 16.
Xinhua (2009), “China: Protectionism is No Cure to Crisis”, China Daily,
http://www. chinadaily.com.cn, 02-10 (07/04/2011).
Zedillo, E. (2009), “The multilateral trading system: a response to its challengers”,
in The Collapse of Global Trade, Murky Protectionism, and the Crisis:
Recommendations for the G20, Ed.R.Baldwin ve S.Evenett, A VoxEU.org
publication, Centre for Economic Policy Research ve WB, 15-20.
Zussman, A. (2008), “The Rise of German Protectionism in the 1870s: A
Macroeconomic Perspective”, Department of Economics, Hebrew University,
April 29.
104
Maliye Dergisi y Sayı 161y Temmuz -Aralık 2011
Download