Ölüme hazır milleti köle edilemez

advertisement
Aylık Gazete
Yıl - 12
S a y ı : 94 M a r t - 2015 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Ögretmek Bizim Borcumuz.
“Ölüme hazır milleti köle edilemez”
Başbakan Davutoğlu, ''Ölüme hazır bir milletten daha güçlü bir irade yoktur. Ölüme
hazır bir milleti köle etmek, esarete mahkum kılmak mümkün değildir'' dedi.
Başbakan Davutoğlu, Çanakkale
Şehitler Abidesi’ndeki törende yaptığı
konuşmasına, bu toprakları vatan kılan,
asırlarca bu topraklar için canını feda
etmiş, kanını dökmüş bütün şehitleri
andıklarını belirterek başladı.
Şehitlere Allah’tan rahmet dileyen
Davutoğlu, “Savaşlar vardır, sadece
iki tarafı ilgilendirir. Meydan muhaberelerine çıkıldığında iki tarafın, iki
milletin kaderiyle ilgilidirler. Savaşlar
vardır, bir milletin diğer milletlerle
olan mücadelesini yansıtır. Savaşlar
vardır, bir milleti, iki milleti değil,
birçok milletin kaderini aynı anda
etkiler” dedi.
Birinci Dünya Savaşı’nın birçok
milletin kaderini aynı anda etkilediği
için “Cihan Savaşı” olarak adlandırıldığını söyleyen Davutoğlu, konuşmasını
şöyle sürdürdü:
“Ama Birinci Dünya Savaşı’ndaki
bütün cepheleri dolaşsanız Galiçya’yı,
Mısır Cephesini, Irak Cephesini,
Avrupa’daki cepheleri... Hiçbir cephe
yoktur ki Çanakkale Cephesi gibi, bu
topraklar gibi gerçek anlamda Cihan
Savaşını temsil etmiş olsun. Diğer cephelerde savaşan tarafların sayıları bellidir.
Ama Çanakkale’de, neredeyse o gün
bilinen coğrafyalardaki bütün milletler
ya yan yana ya karşı karşıya gelmişlerdir. Bir tarafta sadece Devlet-i Aliyye-i
Osmaniyye ve vatanımızı savunmak için
değil, kadim bütün değerleri, kadim medeniyetin bütün değerlerini savunan çok
sayıda milletten oluşan bir kahramanlar
topluluğu. Devamı 5’te
Türklerin en eski tarihinden günümüze kadar varlığını sürdüren
Nevruz yani Ergenekon Bayramı, bütün unsurlarıyla, adet ve
gelenekleriyle bir Türk bayramıdır. Türk dünyasının her köşesinde
büyük şenliklerle kutlanan bu bayram, Kazakistan, Kırgızistan,
Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Azerbaycan Cumhuriyetlerinde resmi ve milli bayram olarak kutlanmaktadır. Başta
Türkiye olmak üzere Kuzey Kıbrıs, Bosna, Sancak, Makedonya,
Bulgaristan, Batı Trakya, Romanya, Moldova, Gagauzlar, Kırım,
Kazan, İdil-Ural, Kafkasya, Sibirya, Yakutistan, Uygur bölgesi,
Afganistan, İran, Irak, Suriye ve Kuzey Afrika gibi ülkelerde
yaşayan dost, kardeş ve akraba topluluklarda, Türklerin yaşadığı
her coğrafyada Nevruz Bayramı ile bu gelenek yaşatılmaktadır.
Nadir Bulunur Bir Kitapçı Yeni Bakan Görevine Başladı
İçine girince hemen dış dünyadan kopuluverilen bir kitapçıda bulunmak hoş bir
duygudur. Özellikle burada nefis eski kâğıt
kokularının duyulduğu küçük küçük bölümler, odacıklar da olursa ve kaotik görünümün
hiçbir mantığı yoksa.
Böyle yerlerden hoşlananların bir gün
denk getirip Venedik’teki Libreria Acqua
Alta’yı ziyaret etmesi şart.
Burada en küçük alanlar bile üst üste kitap
yığınlarıyla değerlendirilmiş. İçi kitapla dolu
banyo küveti de var, tam boy gondol da…
İsminden de anlaşılacağı gibi dükkân
sahipleri burada suyla bağlantısı olan çeşitli
eşyalar kullanmışlar.
Avrupa’nın Ahlaksız
Silah Politikası
Birçok Avrupa ülkesi iş silah satmaya gelince
“insan haklarını” unutuveriyor. Son beş yıl içinde 11
Avrupa ülkesi Suudi Arabistan’a ağır silahlar satmış.
Boston College’de görevli araştırmacı Jennifer L.
Erickson’ a göra 1990-2012 yıllarında AB ülkelerinin insan haklarını çiğneyen ülkelere silah satışları
kademeli olarak artmış.
Oysa AB ülkeleri 1998 yılında silah ihracatıyla
ilgili olarak, insan haklarına saygıyı ve barışı korumayı temel alan sekiz kriteri kabul etmişti.
Ayrıca 28 Avrupa Birliği üyesi 2013 yılında
BM’in insan haklarını çiğneyen ya da kendi halkına
karşı silah kullanan rejimlere konvensiyonel silah
satışını yasaklayan anlaşmasına imza atmıştı.
Son beş yıldaki örneklere geri dönelim:
-Fransa insan haklarının ciddi bir şekilde çiğnendiği Kaddafi’nin Libya’sı, Mısır, Çad, Suriye ve
Rusya gibi birçok ülkeye silah ve cephane sattı.
-Avrupa’nın en büyük silah satıcısı Almanya Bahreyn, Suudi Arabistan ve Mısır’a silah ve cephane
sattı. Mısır’da bu silahlar Tahrir Meydanı’ndaki
göstercilere karşı kullanıldı.
-İngiltere Suudi Arabistan, Siri Lanka, Bahreyn,
Yemen ve Libya’ya silah ve cephane sattı.
-Belçika Libya ve Bahreyn’e silah sattı.
-İsveç Suudi
Arabistan’a karşı
casusluk için gelişmiş
elektronik cihazlar,
Irak’a Çek Cumhuriyeti üzerinden zırhlı
tanklar sattı.
Bu da kitapçı dükkânına özel bir kimlik
kazandıran unsurlardan biri.
Dünya’ya Bakışımızı
Değiştiren Uydu
Bulgaristan’da istifa eden İçişleri Bakanı Veselin
Vuçkov’un yerine Başbakan Yardımcısı Rumyana
Bıçvarova getirildi.
Parlamentoda yapılan oylamada Bıçvarova’nın
İçişleri Bakanlığına getirilmesi 68’e karşı 139 oyla
kabul edildi. Bir milletvekili çekimser oy kullandı.
Bıçvarova’nın hükümetin Koalisyon Politikası ve
Devlet İdaresinden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı görevini de sürdüreceği bildirildi. Eski İçişleri
Bakanı Vuçkov’un, ABD Federal Soruşturma
Bürosu Başkanı James Comey’in Bulgaristan
ziyareti sırasında istifa kararını açıklaması, Başbakan Borisov tarafından tepkiyle karşılanmıştı.
Borisov’dan hoşgörü vurgusu
Oyalamadan sonra konuşan Başbakan Boyko
Borisov, 1985 yılında düzenlenen terör saldırısının
Bulgaristan’da İslam Bulgaristan’da camiye
ırkçı saldırı
saldırılarına protesto Bulgaristan’ın
güneybatısında bulunan Blago-
Bulgaristan'ın Gotze Delçev şehrinde yaşayan Müslümanlar, İslam dinine karşı yapılan saldırıları protesto etti.
1999 yılının Aralık ayında, değişen Dünya iklimiyle ilgili veri toplamak üzere sofistike araçlarla
donatılıp uzaya gönderilen “Terra” isimli uydu,
lanse edildiğinde: Dünya ve çevresinden bilgi
toplayarak değişen iklimin dünyayı nasıl etkilediği
çalışmalarına katkıda bulunacaktı ve görev süresi
6 yıl olarak hesaplanmıştı.
Bitki üretiminde ne kadar sera gazı absorbe
edildiğinden biyosferdeki büyük ölçekli küresel
karbon değişimlerine, kar ve buzla kaplı alanları
haritalandırmaya, volkanik faaliyetler, sel, kasırga
gibi doğal afetlerin izlenmesine kadar yeni olanaklar sağlayacaktı bu uydu…
Hassas bantları sayesinde, atmosfere yayılan gaz
ve dumanları tespit edip yangınlara karşı da daha
iyi tahminler yapılması için de veri toplayacaktı.
15 yıl sonra hâlâ dünyadan fotoğraflar kaydeden “amiral” büyüleyici görüntülerle insanların
dünyayı nasıl etkilediğini ve dünyaya bakışımızı
değiştiriyor!
Bitki kapsam alanları
Arktik’teki buzul alanların küçülmesi
kurbanlarının anıldığı,
önceki gün düzenlenen
törene, üyelerinin çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler
Hareketi (HÖH) partisi
temsilcilerinin katılmadığını anımsatarak ülkedeki
huzurun tehdit altında
olduğunu öne sürdü. Parlamentoda grubu olan aşırı milliyetçi ATAKA
partisi, Vatansever Cephe (PF) ve HÖH partisinin
«kendi aralarındaki tartışmalarla etnik hoşgörü ve
huzuru tehdit ettiğini» savunan Borisov, «Ateşle
oynuyorsunuz.dedi Milletvekillerinden etnik barış
ve huzuru korumaları çağrısında bulundu.
Bulgaristan’ın güneydoğusundaki Blagoevgrad
bölgesinde bulunan Gotze Delçev şehrinde
yaşayan Müslümanlar, son dönemde bölgede
İslam dinine karşı yapılan saldırıları protesto etti.
Merkezi Gotze Delçev’debulunan Bölge Müftülüğü
önünde toplanan yüzlerce Müslüman, “Ayrımcılığa,
islamofobiye hayır” başlığıyla düzenlenen gösteride hemşehrilerini dini hoşgörü ve saygıya çağırdı.
Gösteride konuşan Bölge Müftüsü Aydın Muhammed, geçen hafta yine eyleme geçen kimliği
belirlenemeyen kişilerin şehrin mescidi ve bölge
müftülüğünü barındıran binanın giriş bölümüne İslam dinine nefret içeren yazılar yazdığını anımsattı.
Bulgaristan’da geçen ay da Filibe kentinde bir kişi tarihi
Hüdavendigar Camisi’ni yakmaya çalışmış, yangın kısa
sürede söndürülmüştü. Yine geçen ay Dobriç şehrindeki
Hacı Osman Camisi’nin duvarına haç resmi çizilmişti.
Savcılık ve polis yetkililerinin bu tür girişimlere
tepkili olmalarına rağmen saldırganların bulunması
ve adalet önüne çıkarılması konusunda hiçbir sonuç elde edemediklerini belirten Muhammed,
“Biz Müslümanlar olarak bu çirkin eylemlere son
verilmesi, suçluların cezalandırılması ve bölgemizin huzura yeniden kavuşmasını istiyoruz” dedi.
evgrad şehrindeki caminin girişine kesik domuz
ayakları ile kanlı kalplerin bırakıldığı bildirildi.
Bulgar medyası eylemi bir provokasyon
olarak değerlendirirken, olayın Bulgaristan’ın
Osmanlı’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etmesinin 137. yıl dönümünün kutlandığı günde
gerçekleştirilmesine dikkat çekti. Gece geç saatlerde gerçekleştirildiği bildirilen olayın henüz
kim tarafından yapıldığı bilinmiyor.
Blagoevgrad bölgesinde yaşayan Müslümanlar geçtiğimiz hafta, son dönemde bölgede
İslam dinine yönelik saldırıları protesto etmek
amacıyla Gotze Delçev’de yürüyüş düzenlemişti. Yürüyüşe katılan çok sayıda Müslüman,
«Ayrımcılığa, İslamofobi’ye hayır» sloganıyla
düzenlenen gösteride dini hoşgörü ve saygı
çağrısında bulunmuştu.
Öte yandan Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğü yetkilileri, ırkçı grupların Müslümanlara ait ibadet yerlerini hedef alan saldırıların
son zamanlarda sistematik hale gelmesinden
şikayetçi.,
2
B U L G A R ı S TA N
TÜRKLERi
BULGARİSTAN’DA- %23
TÜRKİYE’DE - %13
Bulgaristanlı Nüfus İstanbul İlçelerinde
İstanbul İlçelerinde-%
1.ADALAR
% 1.4
2.ARNAVUTKÖY % 8.7
3.ATAŞEHİR
% 0.6
4.AVCILAR
%41.3
5.BAĞCILAR
%18.6
6.BAHÇELİEVLER% 7.7
7. BAŞAKŞEHİR % 8.3
8.BAYRAMPAŞA %16.2
9.BAKIRKÖY
% 4.2
10.BEŞİKTAŞ
% 1.2
11.BEYKOZ
% 4.1
12.BEYLİKDÜZÜ % 9.8
13.BEYOĞLU
% 1.6
14.BÜYÜKÇEKMECE % 13.8
15.ÇATALCA
%17.7
16.ÇEKMEKÖY % 2.2
17.ESENLER
% 4.3
18.ESENYURT
%19.6
19.EYÜP
% 4.2
20.GAZİOSMANPAŞA %31.7
1 8 7 7 - 7 8 1 8 7 9 1 8 8 0 1 8 8 1 - 8 4 1 8 8 5 - 9 3 1 8 9 4 1 8 9 5 1 8 9 6 1 8 9 7 1 8 9 8 1 8 9 9 1 9 0 0 1 9 0 1 1 9 0 2 1912-1913
1 9 1 4 - 1 9 3 3 1 9 3 4 1 9 3 5 1 9 3 6 1 9 3 7 1 9 3 8 1 9 3 9 1 9 4 0 1 9 4 1 1 9 4 2 1 9 4 3 1 9 4 4 1 9 4 5 1 9 4 6 1947
1948
1949
1950
1 9 5 1 1952-1960
1961-68
1969
1970-78
1979 -81
-1.000.000
-9.632
-200.000
-600.000
- 11 . 4 6 0
-8.837
-5.095
-1.946
-2.801
-6.640
-7.354
-7.417
-9.396
-9.714
-440.000
-101.507
-97.181
-24.968
- 11 . 7 3 0
-13.490
-20.542
-17.769
-21.353
-3.803
-2.672
-1.145
-489
-631
-706
-1.763
-1.514
-1.670
-52.185
-154.198
-102.301
-130.000
- 11 4 . 3 5 6
-120.000
-100
İstanbul İlçelerinde-%
21. FATİH
% 1.6
22.GÜNGÖREN % 7.1
23.KADIKÖY
% 3.4
24.KAĞITHANE % 7.6
25.KARTAL
% 8.2
26.K.ÇEKMECE %19.7
27.MALTEPE
% 1.4
28.PENDİK
% 9.3
29.SANCAKTEPE % 0.7
30.SİLİVRİ
%23.6
31.SARIYER
% 2.3
32. SULTANGAZİ %18.9
33. SULTANBEYLİ % 2.7
34.ŞİLE
% 1.3
35.ŞİŞLİ
% 3.3
36.TUZLA
% 2.3
37.ÜMRANİYE % 6.1
38. Zeytinburnu % 9.8
39.ÜSKÜDAR
% 4.4
1 9 8 9 ’ d a - G Ö Ç L E R İstanbul -% 9.36
3 ay içerisinde vizesiz göç edenler
Ankara
-% 7.4
Sadece
-% 13.4
Mayıs-Haziran-Temmuz İzmir 1989 yılı - 345.960
Bursa
-% 19.5
1989 Vizesiz Kalanlar - 212.688
Geri dönenüş yapan - 133.272 Kocaeli
-% 11.8
1989 yılında gelenlere Devlet tarafından
Tekirdağ - % 17.8
Türkiye’de Konutların yapıldığı iller;
Manisa
100 konut
Te k i r d a ğ 100 konut
Kırklareli - % 18.8
Kırklareli
200 konut
Kırıkkale
100 konut
Çanakkale - % 17.4
Ankara
50 konut
Eskişehir 120 konut
Bilecik 120 konut
Samsun
- % 6.7
İstanbul
638 konut
Sivas 10 konut
Adana
- % 7,4
Kütahya
50 konut
İ z m i r 100 konut
Adana 50 konut
Mersin
- % 9.6
Çanakkale 30 konut
Çankırı 25 konut
- % 12.7
Türkiye’de yerleştikleri diğer iller Manisa
- Adana, Afyon, Aydın, Ankara, Antalya,
- % 11,5
Balıkesir, Bilecik, Bolu, Burdur, Bursa, Eskişehir Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Edir- % 12,4
ne, Erzurum, Erzincan, Hatay, Isparta, İçel, Kütahya Kars, Kayseri, Kocaeli, Konya, Kütahya,
- % 8,4
Malatya, Manisa, Muğla, Sakarya, Sam- Denizli
sun, Sivas, Tokat, Uşak, Van, Zonguldak
Türkiye’de daha sonra af çıkan yıllar
Aydın
- % 14,3
1991-92 - 50.000
Sivas
- % 5.3
1993-94 - 70.000
Bulgaristan Türklerinin Sesi
D r. N e d i m
B İ R İ N C İ
Ortak Hedefimiz Yok
Bulgaristan vatandaşları olarak paramparça
parçalanmış durumdayız. Bir defa 150 partiye
ve harekete bölündük. Parlamento içinde 8
parti var, yarısı birbiriyle konuşmuyor. Köyde
şehirde Bulgar, Türk, Pomak, Çingene, Hristiyan Müslüman olarak farklıyız. İş ararken,
sosyal yardım talep ederken kör ve kara cahil
ve tahsilliyiz. Laf dinlerken kalın kafa ve aydınız. İş ve işçi bulma kurumunda çalışan ve
işsiziz. Kıra çıksan doğa katlediciler ve doğa
sevenleriz. Evde, sokakta ve doğada hayvan
sever ve hayvan düşmanıyız. Dış politikada
Rusofil yani Rusya seven ve Rusofob yani
Rusya düşmanlarıyız. Batıya doğru baksak
Amerikan emperyalizmi düşmanları ve
NATO düşmanlarıyız veya Amerikancı ve
Atlantikçileriz. Doğuya baksak ya Türklüğü
ve Türkiyeyi seven ya da Osmanlı ve Türk
düşmanıyız. Müslüman ya da İslam düşmanıyız. Gurbetçiler ve gurbete gitmeye cesaret
edemeyenler-iz, İslam düşmanları, Bulgar
olmayanların düşmanları, anti-komünistler,
anti-faşistler, ırkçılar ve Irkçılık düşmanları
yani insan sever, aşırı milliyetçi ya da yurtseverler vs. vs olmak üzere bin bir parçaya,
gruba, gerçek kişiye ve tüzel kişiye bölünmüş,
parçalanmış, birbirine düşmüş bir haldeyiz.
Bizde ne olursa olsun her zaman kendisine
küfre-dilecek bulunur. Kıskançlığımız hep
kaynamış ve taşmış halde olduğundan, önemli
olan dostumuzun, komşumuzun, tanıdığımızın, hatta öz karımızın kötü olmasıdır. Biz
bambaşka hayvanlarız. Birimiz manda gibi
batakta yatmayı, öteki temiz suda yüzmeyi,
başka birilerimiz temiz havayı, diğerleri de
doğayı katletmeyi severiz.
Toplum devamlı çelişki üretiyor. Biri çözülürken yenileri türüyor.
Şimdi bu ayrışıma bir de geleneksel dışa
bağlılığımız açısından bakalım.
Todor Jivkov Moskova’ya sımsıkı bağlıydı.
Moskova’nın bir dediğini iki etmezdi.
Onun öğrencisi olduğunu beyan eden Boyko
Borisov’da saatini bizdeki gölgenin uzunluğuna göre değil de, Batıya, Angela Merrkel’e,
AB’ye, Avrupa Halk Partileri yönetimi ve
Washington’a bakarak ayarlıyor.
Olaya bizim politikacılarımızın bakış açısına
göre baktığımızda ise, çok çelişkili bir durum
ortaya çıkıyor. Mesela Sağlık Bakanı Dr.
Moskova seçmen önünde reyting yapmak için
tahta ya da teneke kulübelerde yaşayan, sağlığa
uygunluk koşulları sıfır olan Çingene nüfus,
özürlü ve emeklilere saldırıyor. Ülkemizde
yaş ortalaması 43’tür. Aslında şu çok ağır
koşullarda bizde reform yapılmasını isteyen
de pek yok. Karnı aç olan bir adamdan, bir
özürlüden, bir yaşlıdan değişmesini istemek
boşunadır. Arabaların trotoara park edilmesini
yasaklamak, yeni ambulans almak, yatılı
hastalara yemek vermeyip evden yemek getirilmesini istemek vs. sağlık reformu değildir.
Sol sağ açısından da bir yenilik yok. Bizde
tüm politikacılar adına her konuda konuşan
ve yazan 25–30 uzman var. Onlar sol ve sağ
kavramları birbirine karıştıra karıştıra yargı
değeri farkını başarıyla gömdüler. Sol kanadın
açlara, felaketzedelere vs. olan acımalı tutumu
sulandırıldı; sol kesim anti-amerikancılığı
amerikan hayranlığı oldu; solun devletin
ekonomiye müdahale etmesi ilkesi vs. devleti
soymaya yol açmaya dönüştü. Sağdaki devletin neo-liberal özelleştirilmesi, aşırı sağ ırkçılık
ve Bulgar olmayana düşmanlık vs. illetler
bizde bu konularda aşırı sol olan “Ataka” ile
aşırı sağ olan “PF” aynı iğrençliği kusunca
fark kalktı.
Devamı okumak için www.bghaber.org
Bulgaristan Türklerinin Sesi 3
Alptekin
CEVHERLİ
Balkanlardaki Türkiye
Sevgili okurlar, uzun bir aradan sonra yine
beraberiz. Geçen hafta sonu Kosova’daydım.
Balkanlardaki bu küçük ama önemli ülke ile
ilgili izlenimlerini hem turistik bir bakış açısıyla, hem de sosyal yaşam şartları açısından
sizlerle kısaca paylaşacağım.
Kosova 2008 yılında Sırplarla yapılan savaş
sonrası bağımsızlığını ilan etmiş. Başta ABD
ve Türkiye olmak üzere 107 devlet tarafından
tanınmış 10 bin km² alana sahip küçük bir
ülke. AB’nin ortak parası olan Avro aynı
zamanda Kosova’nın da resmi parası. Ülkenin
tek uluslararası uçuşlara açık havaalanı başkent
Priştine’de. Ancak ne yazık ki, Şehrin oldukça
dışında olan bu havaalanından Kosova’nın
başka kentlerine gitmek istediğinizde ya
mecburen Priştine şehir merkezine uğrayıp
oradan otobüse bineceksiniz, ya da zamanınız
kıymetli ise taksi kiralayarak Prizren veya
İpek gibi şehirlere taksi ile gideceksiniz.
Nüfus yaklaşık 2 milyon. Bunun tahmini
olarak 250 bin kadarı Türk. Ancak iş Türkçeyi
pratik olarak kullanmaya gelince hayatının
tamamında Türkçe kullanan sanırım 60 bini
geçmez. Diğer Türkler ise Arnavutça ve Türkçeyi ortak kullanıyor.
Genelde Türkçe, Latince ve Slavca karışımı
bir dil olan Arnavutça’nın ülkede tartışılmaz
bir üstünlüğü var. Kosova Devlet Televizyonunda belirli zamanlarda Türkçe yayın
yapılıyor ve belediye meclisi kararlarıyla da
Türkçe, pek çok kentte (Prizren, Mamuşa,
Priştine, Mitroviça, Vıçıtırın, Gilan vb.) resmi
dil olarak kabul edilmiş. Ancak bir dükkâna
girdiniz; esnafla Türkçe konuşurken, içeriye
yabancı biri girdi mi, esnaf bir anda Türkçeyi
unutuveriyor ve sizin sorularınıza Arnavutça
cevap vermeye başlıyor.
Diğer yandan eğer Türkçe’nin yanı sıra İngilizce veya Latin kökenli bir dili biliyorsanız,
Arnavuça’yı yazılı metin halinde gördüğünüzde zaten önemli ölçüde anlayabiliyorsunuz.
Bunun haricinde ilginç bir tezattır ki,
Kosova’daki Türk Tugayı’nın radyosu, sanırım ülkedeki reytingi en yüksek radyo. Herkes
Türkçe şarkı dinliyor. Bu arada Kosova’yı
ABD, Türkiye, İtalya ve Almanya başta olmak
üzere NATO kuvvetleri koruyor. Ama şunu
gururla söyleyebilirim ki, sokakta en rahat gezen asker bizimkisi. Diğerleri halka diyaloğa
girmekten imtina ederken, Kosova halkı Türk
askerini resmen bağrına basmış. Her yerde
Türk askerine rastlayabiliyorsunuz…
Prizren ise sanki Osmanlı dönemini hâlâ
yaşıyormuş izlenimini veriyor. Tarihi doku
olabildiğince korunmuş. Sokakta, çarşıda
Türkçe hâkim. Hatta Galatasaray spor kulübünün Prizren’de taraftar derneği ve oldukça
büyük bir lokali dahi var.
Özellikle Türklerin çok yoğun olarak yaşadığı Prizren’de belirgin bir huzur ve güven
ortamı var. Hatta Prizren’de kendi mahallenizde dolaşıyormuş gibi hissediyorsunuz.
Şehrin içinden geçen Akdere (Bristriça) ayrı
bir hava ve turizm potansiyeli katmış. Aynen
Makedonya’da olduğu gibi Kosova’da da
TİKA Müthiş bir restorasyon işine girişmiş.
Hatta Makedonya’dakinden çok daha ileri bir
şekilde Kosova’da nerede bir Osmanlı eseri
varsa hemen tamirine başlanmış. Bu vesile ile
TİKA Kosova temsilciliğini yürekten tebrik
ediyorum.
Priştine ise Batı ile Doğu kültürü arasında
sıkışmış garip bir şehir. Denizi olsa İstanbul’a
benziyor diyeceksiniz. Bir yanda 40 katlı dev
binalar, dibinde gecekondular, yağmalanmış
tarihi eserler hemen yanında Batı tarzı heykeller ve kafeler…
Prizren ile kıyaslandığında ‘Ne işim var
benim Priştine’de?’ dedirtiyor. Ama elbette
başkent olmanın verdiği avantajıyla müthiş bir
meydana ve gösterişli kamu binalarına sahip.
Devamı okumak için www.bghaber.org
Gelelim sosyal yaşama…
Devamı okumak için www.bghaber.org
“Üç Rus diplomattan biri casus”
SAPO’nun baş analisti Wilhelm Unge,
kurumun Solna’daki merkezindeki bir
toplantıda gazetecilere yaptığı açıklamada,
Rusya’nın kendileri için en büyük istihbarat
tehdidi olduğunu söyledi.
Unge, “Avrupa’da yüzlerce Rus ajanı
var. Bölgemizi her gün ihlal ediyorlar. Rus
diplomatik görevlilerinin üçte biri aslında
istihbarat görevlisi” dedi. Unge, bu ajanların
sınır dışı edilmesi gerektiğini ancak bu
siyasi kararları hükümetlerin verebileceğini
söyledi.
Ülkedeki Rus ajanlarını “iyi eğitim almış
ve Sovyet döneminden daha genç, hırslı,
amaca dönük ve sosyal becerileri yüksek”
şeklinde tanımlayan Unge, SAPO’nun
geçen yıl İsveç’in askeri teknolojisini ele
geçirme amaçlı Rus girişimlerini engellediğini belirtti.
İsveç Dışişleri Bakanlığı,
SAPO’nun değerlendirmelerine katılıp katılmadığı ve
geçen yıl herhangi
bir diplomatın
sınır dışı edilip
edilmediğine dair
açıklama yapmadı.
Bakanlık Sözcüsü Anna Ekberg,
“Rusya’dan Viyana Konvansiyonu’na saygı
duymasını bekliyor ve diplomatlarının gerçekten diplomat olduğunu umuyoruz” dedi.
Rusya’nın Stockholm Büyükelçiliği’nden
suçlamalarla ilgili henüz bir cevap gelmedi.
SAPO, geçen yıl da Rusya’nın İsveç’teki
siyasi, ekonomik ve askeri istihbarat faaliyetlerini artırdığı uyarısında bulunmuştu.
Türkiye’nin Paris Büyükelçisi Hakkı
Akil ve eşi İnci Akil’in ev sahipliğinde
ünlü Türk modacı Atıl Kutoğlu’nun
“Modern Osmanlılar” temalı defilesi
düzenlendi.
Birçok Türk ve yabancı modaseverin
katıldığı Türkiye’nin Paris Büyükelçiliği
Rezidansı’nda dün yapılan defilede, Atıl
Kutoğlu’nun 2015-2016 Sonbahar Kış
Koleksiyonu için Osmanlı kültüründeki
kıyafet tarzını modern çizgilerle birleştirdiği elbiseler 20 manken tarafından
tanıtıldı.
Defile öncesi izleyicilere Fransızca ve
Türkçe seslenen Büyükelçi Akil, bu yıl
18 Mart’ın Çanakkale Zaferi’nin 100. yıl
dönümü olduğunu hatırlatarak, defilenin
temasının bu yıldönümü ile uyumlu
olduğunu söyledi.
Büyükelçi Akil, defilede yer alan ve
tamamı Bursa’da imal edilmiş malzemelerle hazırlanan elbiseler için Uludağ
İhracatçılar Birliği’ne ve Bursalı ipek
üreticilerine teşekkür etti.
Defilenin ardından düzenlenen kok-
teyle, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği
Örgütü (OECD) nezdinde Türkiye’nin
Daimi Temsilcisi Büyükelçi Mithat Rende, Türkiye’nin UNESCO nezdindeki
Daimi Temsilcisi Büyükelçi Hüseyin
Avni Botsalı ve Türk Sanayicileri ve
İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim
Kurulu Başkanı Cansen Başaran-Symes
da katıldı. Yabancı davetliler arasında
Avusturya’nın Fransa Büyükelçisi ve
Avusturya Eski Dışişleri Bakanı Ursula
Plassnik de yer aldı.
Defile sonrası değerlendirmelerde bulunan Büyükelçi Akil, Çanakkale Zaferinin
100. yıldönümünü boş geçirmek istemediklerini belirterek, “Hem Türkiye’nin
tanıtımına hem de Türk ekonomisinin
Türk moda sektörünün tanıtımına katkı
olsun diye böyle bir defileyle kutlamayı
uygun gördük” dedi.
Akil, en çok memnuniyet duyduğu
noktanın defilenin izleyiciler tarafından
büyük ilgi görmesi ve büyük bir beğeni
kazanması olduğunu vurguladı.
Paris’te ‘Osmanlı’ rüzgarı
Git, Git Bitmeyen Yol!
1700 kilometrelik bir yolda sürdüğünüzü düşünün. Arazi dümdüz, biteviye
uzanıyor. Yolda yalnızca birkaç viraj
var. Güzergâhtaki şehirler ve benzin
istasyonları arasındaki uzaklıklar yüzlerce kilometre.
“Eyre Highway” adı verilen yol,
zemini kireçtaşından oluşan 50 bin
kilometre karelik bir ağaçsız araziden
geçerek Batı Avustralya’yı güney
Avustralya’yla birleştiriyor.
R a f e t
ULUTÜRK
Bulgaristan’da Kin Dili
Sofya parlamentosunda kin dili çınlıyor.
Meclis salonunda etnik gerginlik hat noktadadır. Kendilerini yurtsever olarak tanıtan
(PF) partisi 4 ay önce meclise girdiğinden
beri kürsüden lağım akıyor. Kin ve öfke dolu
söylevin başı V. Simyonov, son 20 yıldan
beri Burgaz şehrinden yayın yapan “Skat”
TV programının sahibidir. Bu programda
görev alan yayımcı ve sunucular genelde
Todor Jivkov’un ve totaliter rejimin anti-Türk,
Bulgar milliyetçisi propaganda yayınlarında,
“Sofya Pres” ve askeri yayınlarda görev almış
ya da Türkiye’de muhabirlik yapmış kişilerdir.
“PF” partisinin idesel kaynaklarını Bulgar
Bilimler Akademisinde toplanmış, kökleri
İkinci Dünya Savaşı yıllarına inen faşizan
çevrelerden güç alıyor. Geliştirilen yeni Bulgar
ideolojisi özünde aşırı milliyetçi ve ırkçıdır.
Düşmanca propagandanın ön sıralarında
“ATAKA” partisi meclis grubu, “ATAKA”
gazetesi ve “Alfa” TV programı da önemli rol
oynuyor. Bu kaynağın etkinlikleri Kırım ve
Ukrayna olaylarıyla tırmandı. HÖH ğarantisi
yönetiminin Moskovacı politikadan kopup
daha kesin AB, ABD ve NATO yanlısı tutum
almasıyla Bulgar milliyetçilerinin saldırıları
şiddetlendi. Bu saldırılara “PF” ve “Ataka” ve
“VMRO” partilerinin Avrupa Birliği milletvekilleri de etkin katılıyor.
Meclisteki son kapışma 10 Mart 2015 günü
İç İşleri Bakanı Vuçkov’un istifası ve yerine
Başbakan yardımcısı Bıçvarova’nın atanması
görüşmelerinde ateşlendi ve belki de Geçiş
Dönemi dediğimiz son 25 yılın en sert kapışması olarak hatırlanacaktır. Kavga, Bulgar
olmayandan, Bulgar olmadığı için nefret etme
mantığı dayatılırken, geçerli hiçbir neden
yokken, yabancı olandan, yabancı olduğu
için nefret etmenin saçmalığından kızıştı. Öte
yandan kin, nefret, öfke ve fesatlıkla düşmanlık aşılama konuları Adalet Bakanlığında
da tartışıldı. Bakan yardımcısı Petko Petkov,
düşmanlık ve kin aşılamanın bir eleştiri olamayacağı görüşünü savundu. Hukukçular
Ceza Kanunu’nda değişiklik hazırlıyor. Ana
nokta şöyle biçimleniyor. “Politik mensubiyet
temelinde düşmanlık kışkırtma, yasalara göre
kovuşturulmalıdır. Böyle bir maddenin Ceza
Kanununa dâhil edilmesi gerekiyor. Politik
mensubiyete dayalı kin, nefret ve düşmanlık
telkin etmek ayırım, baskı ve düşmanlık doğuruyor. Bulgaristan’da etnik düşmanlık faşist
yöntemlerle oluşturuluyor.
HÖH – DPS Başkanı Lütfü Mestan
meclis kürsüsünden yaptığı son konuşmada
“Bulgaristan’da fenalık ve kötülük simasının
(çehresinin) oluşturulmasında reformcularla
patriotların (PF partisi militanlarının) faşist
teknoloji kullandığını” sert eleştirerek açıkladı.
Ansızın daha da ileri giderek, “XXI. yüzyılın
yeni Yahudileri olarak Hak ve Özgürlük
Hareketi (DPS) simasını somutlaştırmak için
yakama Yahudi nişanı mı takayım?” diye
sordu.
Gizli polisler Türklere kin kusuyor.
Eski Başbakanlardan İvan Kostov’un Güçlü
Bulgaristan kanadından Reformcu Blok (RB)
milletvekili olan, eski devlet güvenlik “DS”
gizli polisinin özellikle isim değiştirme ve
Türk ve Müslümanlara amansız baskıların,
tutuklamaların ve sınırsız düşmanlık yapıldığı yıllarda başkanı olan ve halen meclis iç
komisyonu şefi olan Atanas Atanasov Lütfü
Mestan’a şöyle saldırdı: “Siz, bir yeniçeri
kol ordusu yarattınız ve Bulgar ekonomisini
ele geçirdiniz, biz sizi ekonomi sektöründen
çıkarmalıyız!” Kültür Bakanı V. Raşidov’un
etnik düşmanlık konusundaki görüşleri.
GERB partisi yönetiminden ve Başbakan
Yardımcısı Rumyana Bıçvarova’nin İç İşleri
Bakanı görevine atanması görüşmelerinde
meclis genel kurulu kin ve nefret havasına
boğuldu.
Devamı okumak için www.bghaber.org
4
Bulgaristan Türklerinin Sesi
M e z a r l a r
Sevilcan R e n k l i
Renkli mezarlar, Guatemala kültürünün
YÜCE
önemli bir parçası. Mezarlıklardaki mezar
Anadil
Sevgimiz
Bulgaristan Türkleri edebiyatında geniş
yer alan konulardan biridir.
1970’lerde Türk okullarının kapatılmasından sonra anadilimize olan sevgi daha
da arttı.
Her çocuk anadilini okuldan önce anasından, ninesinden ailesinden, kardeşlerinden ve yaşadığı ortamdan öğrenir. Türkçe
hocalarımız en çok sevip saydığımız öğretmenlerimizdir. Türkçe okuduğumuz ilk
kitabı asla unutamayız. Türkçe hepimize
medeniyet kılavuzudur.
Bir defasında babama senin Türkçe okuduğun ve en çok etkilendiğin ne oldu diye
sordum ve aldığım cevabı unutamam:
“Ben Türk okulunda okudum. O zamanlar bizim şehrimizde Türk Lisesi vardı.
Okuluma girmezden önce basamakların
önünde durup kapının üzerine büyük
harflerle yazılı “TÜRK OKULU” tabelasını büyük bir heyecanla tekrar tekrar
okurdum.”
Türkçemizin hayatımızdan kurumuş
ırmağın suyu gibi çekilmesine çok gayret
gösterseler de başaramadılar.
Dünyanın en ahenkli ve en zengin
dillerinden biridir Türkçemiz. Ninniler,
öyküler, masallar, efsaneler hazinesidir.
Edebiyat, felsefe ve bilim dilidir. Annelerin
çocuk sevgisi sonsuz bir yaratıcılık kaynağıdır. Biz hepimiz aynı soyların boyların,
değişik ailelerin çocukları olsak ve farklı
ninniler ve şiirler, şarkı ve türküler dinleyerek yetişsek de Türk olarak yetişiriz.
Türkün bilgi hazinesi, düşünme motoru
Türk diliyle çalışır. Memleketten aldığım
haberlerde şiir geceleri, ana dil görüşme ve törenleri yapıldığını, Türk sanat
topluluklarının sahnelerimizde konserler
verdiğini işittikçe içim içime sığmıyor. Bir
ocak ateşe odun attıkça sönmez. Ana dilimizde ebediyen yanacak ve kimliğimizin
tacı olmaya devam edecektir. Dilimizi ne
kadar çok zenginleştirir ve geliştirirsek o
kadar saygılı oluruz. Türk dünyasından
olmak gururlu bir kişilik sahibi olmak
demektir.
Konuşma dilimiz lehçelerimize sürtse de
düşünme, sevme, hayal etme ve umut etme
dilimiz edebiyat Türkçesidir. Ruhumuz öz
edebiyatımızla mayalanmıştır.
taşlarını rengârenk boyuyorlar. Nedeni, öte
dünyadaki hayatı kutlamak.
Ailesi ve yakın dostları, mezar taşını maktulun en sevdiği renklerle boyayarak ona olan
sevgi ve bağlılıklarını gösteriyorlar ve onun
anısını bu renklerle yaşatıyorlar.
Mezarlıkların arasında özellikle Solola,
Xela ve Chichicastenango bölgelerinde bulunanlar akın akın turist çekiyor.
Yüzen
Pazar
Endonezya 17 bin ada üzerinde yayılmış, dünyanın nüfus olarak dördüncü
kalabalık ülkesidir.
Bu adalarından biri olan Kalimantan’da
şafak vakti başlayan gayrisabit “pazar
yeri” olağanüstü.
İşte günboyu dalgalanan renkli piyasadan çok güzel fotoğraflar…
Yol Ortasındaki Mezar…
Bundan yaklaşık 200 yıl önce ABD’de Indiana eyaletindeki
Amity kentinde son uykusuna yatan bir kadın buradaki fizik
varlığını hâlâ sürdürmekte.
Kadının mezarı, bir ana yolu ikiye ayırmakta ve silahlı bir
torunun sevgili bir yakınının anısını gelecek kuşaklara nasıl
saklayabileceğini göstermekte.
Kadının adı Nancy Kerlin Barnett.
Yol yapımında çalışan işçiler, kadının hortlayacağından
ölesiye korkuyorlardı ya da bir gulyabaninin kendilerini mezarın
bulunduğu yerde yol yapmaktan alıkoyacağını sanıyorlardı.
Ama gerçekte işçilerin derdi başkaydı: Nancy’nin torunundan
ödleri kopuyordu.
Çünkü bu delikanlı elinde çiftesiyle oraya kamp kurmuştu ve
kimsenin mezara dokunmasına izin vermiyordu.
Rusya, Dünyanın En Uzak Noktasına Bile 7 Saatte Gidecek Uçak Yapıyor
Rusya gelecekte 7 bin kilometre menzile sahip ve saatte 2 bin şırsa, Rus ordusukilometreden fazla hızda uçabilecek kargo uçakları üzerinde ça- nun dünyanın her
lışıyor. PAK TA adı verilen proje hayata geçtiğinde, Rus ordusu tarafındaki olaylara
tankları ve ağır silahları 7 saat içinde dünyanın her tarafına ula- müdahale kapasitesi
ve hızı olağan üstü
şabilecek.
200 TON KAPASİTELİ-RT’nin haberine göre, 200 tona derecede artacak.
kadar ağırlık taşıyabilecek kargo uçaklarından 2024 yılı itibariyPROJENİN
le 80 adet üretilmesi planlanıyor.
GEÇMİŞİ
ÖNCELİK İNSAN DEĞİL SİLAH TAŞIMAK-Projenin
Geçtiğimiz yıl Rus ordusunun kargo uçaklarının Ilyushin
öncelikli hedefi, Rusların yeni nesil Armata tanklarının ve diğer ağır
Aviation
Complex şirketi tarafından geliştirileceği açıklanmışsilahlarının tek bir uçakla hızlı bir şekilde taşınmasını sağlamak.
tı. Ancak bazı uzmanlar, şirketin bu uçakları Ilyushin-106 kargo
RUS ORDUSU DÜNYAYIN HER YERİNE ANINDA
uçağını temel alarak inşa edeceklerini iddia etmişti. Bu uçaklar
GİDECEK
1980’li yıllarda gündeme gelmiş, ancak Sovyetlerin yıkılmasının
PAK TA’da yer alan kaynaklara göre, projenin üzerindeki ardından rafa kaldırılmıştı.
ANADİLİMİZDİR Türkçemizdir.
Bu defa sizlere dört şairimizden Anadil çalışmalar birkaç yıldır devam ediyor. Eğer proje amacına ulaşiirleri sunuyoruz.
Türk İşi İcatla Bedavaya Kesintisiz Elektrik Sağlanacak
Hasan ÜZEYİR –Kladenets Şumen.
İŞLETMELERDE KULLANIDünyada artan enerji ihyitacı inANADİLİM TÜKÇEM
LABİLİR
sanoğlunu alternatif çözüm yolları
Sensin dünyama mutluluk veren,
Söz konusu çalışmanın, büyük ölarayışına sokuyor. Ucuz enerji elde
Beynime, damarıma, kalbime giren!
çekli
işletmelere de rahatlıkla uyguetme
arayışı
bitmiyor.
Afyon
KocateSevincimden coşturan hem de güldüren,
lanabileceğini
aktaran Oğuz, maliyeti
pe
Üniversitesi’nde
bu
alanda
önemli
Sensin, anadilim benim, Türkçem.
yüksek olduğu için şu anda küçük bir
bir icata imza atıldı.
alanda sistemin kullanıldığını kaydetti.
UCUZ VE BEDAVA ENERJİ
Senin varlığınla özgür yaşarım,
ELEKTİRİĞİN OLMADIĞI
Teknoloji
ve
Mühendislik
Her türlü güçlükleri engelsiz aşarım,
BÖLGELER
İÇİN İDEAL
Fakültesi’nde
gerçekleştirilen
TÜBİSana azap gösterene şaşarım,
“Elektrik
şebekesinin ulaşaTAK
tarafından
desteklenen
“akılKanımdasın benim anadilim Türkçem.
lı şebeke yönetim sistemi” projesiyle mıyla hidrojen gazına dönüştürüldü- madığı alanlarda temel ihtiyaçlar
karşılanabilir”AKÜ Mühendislik Farüzgar ve güneşten elde edilen enerji, ğünü anlattı.
Çocuklarımıza bilgi kaynağısın,
ARTAN ENERJİ SAKLANI- kültesi Elektrik Mühendisliği Bölümü
akülere ve hidrojen tüplerinde depolaGelen nesiller seni böyle tanısın
Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet
narak, kesintisiz elektrik kaynağı sağ- YOR
Türk kanı taşıyan seni içten korusun,
Bu
gazın
da
760
litrelik
hidrojen
Yönetken ise tasarladıkları sistem salanacak.
Ömrün uzun olsun ana dilim Türkçem.
SİSTEM NASIL ÇALIŞIYOR? tüplerinde depolanarak enerjinin ihti- yesinde kırsal bölgelerde elektrik şeProjede yer alan AKÜ Teknoloji yaç olduğu zamanlarda, rüzgar ve gü- bekesinden bağımsız olarak elektrik
Senin atalarımızdan mirasın bize,
Fakültesi Elektrik-Elektronik Mühen- neşin yetmediği durumlarda, yakıt pili üretilebileceğini ifade etti.Yönetken,
Sensiz girişemeyiz hiçbir söze,
disliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. kullanılarak elektrik enerjisine dönü- elektrik dağıtım hattının götürülemeSaygı gösterelim ana dilimize,
Dr. Yüksel Oğuz,söz konusu siste- şümünü gerçekleştirdiklerini dile ge- diği ya da zor arazi şartlarından doYol göstersin bize, aydın günlerimize.
min, alıcıların talep ettiği enerjiyi etkin tiren Oğuz, buradan da artan elektri- layı elektrik şebekesinin ulaşamadığı
Zahit GÜNEY
Devamı okumak için www.bghaber. bir şekilde karşılaması durumunda ar- ğin batarya gruplarında depolandığını alanlarda çevre aydınlatması, tarımorg
tan enerjinin hidrojen jeneratörü yardı- vurguladı.
sal sulama, güvenlik sistemlerinin de-
Bulgaristan Türklerinin Sesi 5
Neriman
E R A L P
A n n e m !
8 Mart vesilesiyledir.
8 Mart uluslar arası emekçi kadınlar gününüz kutlu olsun.
Hepimiz emekçi kadın, okuyan kız,
anne ve nineyiz.
Bayramınızı gerçek kimliğimizi anlatan
bir öyküyle kutluyoruz.
Annem!
Bu öykünün başlığına Tek Gözlü Anne
demem gerekirdi de, yüreğim varmadı.
Olay şöyledir. Annemin yalnız bir gözü
vardı. Onun tek gözlü olması bana büyük
bir utanç yüküydü ve ben kendisinden
nefret ediyordum.
Pazarda ufak bir dükkânımız vardı. İhtiyacımız olan parayı kazanmak için tohum satın alır, eline düşeni satardı. Onun
yaptığı bu işinden de fazlasıyla nefret ediyordum.
Okuldaki ana-babalarla görüşmelerin birine o da geldi. Çok sıkıldım. İçim içime
sığmıyordu. Bunu bana nasıl yapabildi!
Ona gözümün ucuyla kin dolu bir bakış
attım ve okuldan kaçtım. Ertesi gün, sınıf arkadaşlarım “Senin annen tek gözlü!”
diye benimle alay ettiler. Annemi bir daha
görmek istemiyordum. Sanki yerin dibine
batmasını arzu ediyordum.
Bir gün dayanamadım ve
“Anne senin neden yalnız bir gözün
var? Senin yüzünden arkadaşlarımın hepsi
benimle alay ediyor. Ölsen de kurtulsam!”
dedim. Annem soruma cevap vermedi.
Bense içimi dökmüş ve sakinleştim.. Annem beni bu ağır sözlerim için cezalandırmadı. Bu yüzden olacak, onu yaraladığımı
fark edemedim…
Aynı gece gözüme uyku girmedi. Kalktım, su içmek için mutfağa gittim. Annem
oradaydı, bir kenara büzülmüş, beni uyandırmamak için sessizce ağılarken, yaşlar
tek gözünden akıyordu.
Gece karanlığında ona uzunca bir süre
baktım. Sonra yatağıma döndüm. Söylediğim kırıcı ağır sözlerden ötürü olacak, kalbimin kenarında bir sızı belirdi. Nefretim
geçmemişti. Tek gözünden yaşlar akan
annemi gördüğümde, fenalık geçirdiğimi
gizlemem doğru olmaz. O gece ben ken-
dime büyüdüğümde zengin olmayı söz
verdim: Tek gözlü annemden ve sefilliğe
teslim olmuş hayatımızdan tiksiniyordum.
Bir dış devlette okuma şansı ele geçirince annemi bırakıp gittim. Çok çalıştım. Üniversiteyi yüksek başarıyla bitirdim. Evlendim. Ev aldım. Çocuklarımız
oldu….
Mutluydum. Başarmıştım. Hayatımda
hiçbir şeyin bana tek gözlü annemi anımsatmaması da hoşuma gidiyordu. Memnuniyetim devamlı artıyordu.
Günlerden bir gün annem kapımıza geldi. Yine tek gözlüydü. Üzerime sıcak sular
dömülmüş gibi oldum. Tek gözlü babaannesini gören kızım ağlayarak kaçtı.
“Sen kimsin?” diye haykırdım. – Seni
tanımıyorum! Ne cüretle evime gelip
Kızımı korkutuyorsun!
Hemen DEF OL!
“Özür dilerim. Adresi şaşırmış olmalıyım!” – diye kendine konuşurmuş gibi bir
Şeyler söyleyen annem dönüp gitti.
Şükür Allah’ıma. Beni tanıyamadı. Derin bir nefes aldım. Kendime, yaşadıklarımı ebediyen unutacağıma… söz verdim.
İçime rahatlatan bir esinti geldi. Birkaç zaman sonra bir gün birlikte mezun olduğum arkadaşlarımdan bir buluşma ve kutlama davetiyesi aldım. Eşimi görev gereği
başka bir şehre gidiyorum diye yalandırdım ve doğduğum kasabaya gittim. İlgimi
avundurmak için, arkadaşlarıma gitmezden önce, adına ev denen, mahallemizdeki
eski derme çatma barakaya uğradım.
Komşularımız bana annemin vefat ettiğini söylediler. Gözlerimden tek damla
yaş düşmedi. Annemin bana bıraktığı bir
mektubu elime verdiler.
“Sevgili oğlum, yıllar geçse de çocuklarını korkutmamak için bir daha evine uğramadım. Senden bir defacık gelip beni görmeni isteseydim acaba büyük
küstahlık etmiş olur muydum? Seni çok
özledim. Okul törenine geleceğini öğrendiğimde içim içime sığmadı. Benden
utanmamak için törene gitmeyecektim.
Ben senin utanmana neden olan tek gözlü biri olduğum için esef ediyorum. Sen
henüz küçük yaştayken, bir oyun esnasında gözün birini kaybettin… Kör kalmaman için sana bir gözümü verdim… Seninle gurur duyuyordum. Umut ufkum
sendin… Yaptığın hiçbir şeyden asla sıkılmadım, sana hiçbir zaman gücenmedim,
senin hiçbir hareketinden utanmadım.
Devamı okumak için www.bghaber.org
“Ölüme hazır milleti köle edilemez”
Ama tek bir millet inancıyla bu toprakları savunanlar, bir kahramanlar topluluğu.
Diğer tarafta yükselen bir sömürge düzenini
yaşatmak, yaymak ve dünyadaki geri kalan
toprak parçalarını da sömürgeleştirmek için
kadim kültürün merkezi sayılan İstanbul’a
doğru yürüyen ordular, İngiliz, Fransız
sömürge imparatorluklarının orduları.
“Cihan Savaşı olmasından hiçbir tereddüt yoktur”
Savaşanların sadece iki millet olmadığını,
iki zihniyet, iki anlayış, iki dünya telakkisi
olduğunu ifade eden Davutoğlu, Mehmet
Akif’in Çanakkale Şehitleri’ini anlatırken
yaptığı referanslarda da onun görüldüğünü
söyledi.
Başbakan Davutoğlu, bu toprakları hiç
görmemiş olan ama ruhuyla bu topraklarda olan Lahor’da Muhammed İkbal’in
Çanakkale ve Balkan şehitleri için yazdığı
satırlarda da aslında savunmanın, sadece
Çanakkale, İstanbul ve Türk milletinin kaderi olmadığının, bütün bir insanlık tarihinin
kadim kültürünün izzet ve onur mücadelesi
olduğunun görüldüğünü kaydetti.
Mehmet Akif ne hissetmişse Muhammed İkbal’in de onu hissettiğini, Hint
Yarımadasındaki Müslümanlar, Asya’daki
soydaşlar ne hissettiyse Balkanlar’daki,
Anadolu>daki, Ortadoğu’daki, o zamanki
vatan coğrafyasındaki milletin unsurlarının
aynı şeyi hissettiğini belirten Davutoğlu,
bundan dolayı da savaşın gerçek anlamda
bir Cihan Savaşı olmasından hiçbir tereddüt
olmadığının altını çizdi.
“Kahramanlık destanına ihtiyaç vardı»
Bir çok milletin kaderinin, Çanakkale
Boğazı’nda ve bu topraklarda belirlendiğine
işaret eden Davutoğlu, «Her şeyden önce
bizim kaderimiz, evet bizim kaderimiz»
dedi.
Herkesin evinde, ailesinde mutlaka Çanakkale ile ilgili bir atıf bulunduğuna dikkati
çeken Davutoğlu, «Rahmetli anneannem
şunu derdi, “ben evlendiğimde gencecik
bir kız, deden de genç bir yiğitti. Ama bir
savaşa gitti, tabii o rakamları tam bilmediği
için, 10-15 yıl sonra geldi, yaşlanmıştı”
Trablusgarp ile başlayan Büyük Taarruz ile
biten 11 yıl vatanımızın her bir köşesinden,
milletimizin her bir ailesinden neferlerin
cepe cepe dolaştığı bir dönemdi. Hepsini
rahmetle anıyoruz» şeklinde konuştu.
İstanbul Lisesi’nin sarı-siyah renkleri
Davutoğlu, kendisini etkileyen ve milli
bilinci kuvvetlendiren İstanbul Lisesi’nin
iki özelliğinin bulunduğuna işaret ederek,
şunları söyledi:
«Birisi sarı-siyah renkler. Nerden geldi
diye, daha ilk adımı attığımızda, bize söylenilen İstanbul Lisesi’nden Çanakkale>ye
savaşmak üzere giden 50 öğrencinin, bir
dönem öğrencisinin hepsi Kabatepe>de
şehit olunca, bu haber İstanbul Lisesi>ne
geldiğinde, geride kalanlar önce Fatiha
okurlar, sonra da lisenin kapılarını ve pencere pervazlarını siyaha boyarlar ve hepsi
tekrar gönüllü olurlar. Lisenin duvarları
sarı renk olduğu için kapılar ve pervazlarla
birlikte sarı-siyah renkleri hala İstanbul
Lisesi>nin sembol renkleri olur. Yine o lisede beni etkileyen ikinci husus, lise binasının
Düyun-u Umumiye binası olmasıydı. Yani
Osmanlı’yı çökerten dış borçların idare
edildiği bina. Yani sömürgeci bir ekonominin hüküm sürmekte olduğu bina. O büyük
kapıları, kasa kapıları gördüğümüzde, bir
imparatorluğun çökerken, iktisaden çökmüş
yapısıyla direnirken kahramanca direnen bir
milletin fertlerinin aynı mekanda buluşması
hepimizin ruhunda derin bir iz bırakmıştı.
Avrupa Komisyonu Bulgaristan Daimi Temsilciliği’nde «Başkalara Doğru Giden Yol, Sözün Yoludur» başlıklı forumda
konuşan Kuneva, Avrupa Birliği (AB) ve
Bulgaristan>ın göçle ilgili politikaları hakkında bilgi verdi.
AB’nin de konunun ciddiyetinin farkında
olduğuna işaret eden Kuneva, bu nedenle sığınmacıların entegrasyonuna ilişkin çalışmalarına hız vererek hazırladığı stratejinin ilanını
erken bir tarihe çektiğini anımsattı.
Bulgaristan’ın entegrasyon planına değinen
Kuneva, ülkede sığınmacı veya mülteci statüsü alan yabancılar için bilgilendirme merkezleri kurulacağını belirtti. Kuneva, yabancılara Bulgarca öğretilmesi, iş bulma kurumlarına
erişimlerinin sağlanması, sağlık sigorta primlerinin ödenmesi, serbest kiraya çıkabilmelerine olanak tanınması ve sahip oldukları
diplomalarının kabul görmesi gibi önlemler
üzerinde çalışmaların devam ettiğini söyledi.
Kuneva, «Avrupa
Birliği’nin dış sınırı olan
ve bunalımların yaşandığı bölgelere olan yakınlığından dolayı göç alma
baskısı altında bulunan
Bulgaristan’ın önünde iki önemli görev var.
Ülkemiz, bir yandan sınırlarını korumak zorunda, diğer yandan da uluslararası sığınma
hakkına kavuşturulan sığınmacıları entegre etmek üzere maksimum çaba göstermek zorunda» dedi.
Başbakan Yardımcısı Kuneva, Türkiye ile
kara sınırına çekilmesi planlanan tel örgü konusunda «Yunanistan>ın da kurduğu benzer
bir engel var. İçişleri Bakanlığı>nın personeli
sınır koruma çalışmaları için yeterli değil. Bütçe takviyesi de yok. Dolayısıyla güvenlik so-
“Bıçak
kemiğe
dayandı”
6
Bulgaristan Türklerinin Sesi
P a k i s t a n ’ d a Bukalemun
Esrarengiz Çin Seddi?
Bukalemunların ciltlerini inceleyen
araştırmacılar bu hayvanların ortama göre
renk değiştirme sırrını keşfetmişler!
Yeni bulgulara göre bu kertenkele türü,
renk değiştirmek için yalnızca renk pigmentlerine güvenmiyor, garanti olsun diye
ışığı oluşturan fotonik nano kristalleri de
kullanıyor. İstediği zaman renk değiştirebilen bu sürüngenler familyasında, vücutları yandan basık olan ve ayakları, dilleri
ve gözleri alışılmadık özellikler gösteren
bir hayli omurgalı bulunuyor.
Bukalemun normalde yavaş hareket
eden bir hayvan. Yaradan Allah onlara da
Yeryüzünde Çin Seddi’ni bilmeyen dil vermiş. Ama ne dil! Çok hareketli olan
yoktur. Ancak Pakistan’daki Ranikot bu yapışkan dil, boynundan yaklaşık 1-1,5
Fort, sanki bu seddin küçük bir kar- kat daha uzun. Bir de gözleri “uygun
adım” gitmek zorunda değil! Biri yukarı
deşi.
İlk bakışta aralarında müthiş bir
benzerlik var. Tek farklılık olarak
Pakistan’daki seddin üzerinde kıvrıldığı tepelerde hiç yeşillik olmaması.
Çorak bir arazi…
Ancak, Sindh denen bu duvarlar,
Çin’de olduğu gibi koruyucu bir amaç
da taşımıyor.
Bunlar, Ranikot kalesinin en dıştaki savunma duvarları. Bu duvarların iç
kısmında Miri Kot, Sher Garh ve Mohan Kot isimli üç kale daha var.
Bunlar, topluca dünyadaki en büyük
kaleyi oluşturuyorlar.
Kalelerin bulunduğu orta kısım gerçekten göz alıcı. Duvarlarının uzunluğu 35 kilometreyi buluyor ve kalelerin
yerleştiği alan 65 km2’den daha fazla.
Yani, günümüzdeki modern mikro
kentlerden daha büyük.
Ne var ki, bu seddin varlığı bir muamma!
Duvarlar bomboş bir alanın ortasına
kurulmuş. Bir takım düşmanlarla hesaplaşma niyeti de söz konusu değil.
Herhangi bir şeyi koruma endişesiyle
yapıldığı da ihtimal dışı.
Bu seddi kimin ve niçin yaptırdığını
bilen de yok.
Ayrıca bu seddin kaç yıllık olduğu da
kesinlik kazanmamış.
Kimileri 1920’leri tahmin ederken,
kimileri de ta gerilere, dokuzuncu yüzyıla gidiyor.
Ranikot Fort, ne hikmetse araştırmacıların ilgisini de çekmiyor.
Bu da yetmiyor, Pakistan devleti de
bu gizemli devin, turistik bir atraksiyon
olması için kılını bile kıpırdatmıyor.
Uzun Koşu ve Yakın Ödevler
bakarken diğeri aşağıya bakabiliyor…
Bukalemun siyasiler için çok kullanılan bir deyim. Malum, yakındaki seçimler
öncesi aday adayı enflasyonu var. Uzun
dilleri yetmiyormuş gibi, bir de bunların nano kristallerini test etme işi çıktı
başımıza!Tekrar “hayvan olarak” bukalemuna dönersek: Meraklısı için bu araştırmanın sonuçlarını Nature dergisinde okumak mümkün.
İngiltere’nin “Çin” Seddi
Uzun bir savunma seddi olan ülke sadece Çin değil. Hadrian Duvarı ya da Roma
Duvarı olarak bilinen ve İngiltere’yi ortadan ikiye ayıran duvar da en eski savunma
sedlerinden sayılıyor…
120 kilometre uzunluğundaki ve MS.
122 yılında Roma İmparatorluğu döne-
Farklı
Bir
minde yapımına başlanılan bu savunma
duvarı, imparatorluğun büyüklüğü ve gücünü gösterir nitelikte tasarlanmış.
Bazı bölümleri yıkılan ve artık
Unesco’nun Dünya Mirası Alanları’na dahil edilen “Avrupa ” lı savunma seddi…
Berlin
Berlin’de çok sayıda etkileyici duvar resimleri bulunması bir tesadüf müdür, bilinmez.
Graffiti ya da “sokak sanatı” bizde çoğu
zaman negatif çağrışımlar uyandırır. Bu
yargı artık değişmeye başlıyor. Londra’daki
ünlü “Tate Modern” müzesi bundan birkaç
yıl önce duvarlarını bu tür resimlerle donatmıştı…
Duvarı
Fransız şirketi “Cite Creation” bu konuda
Berlin’de büyük bir proje gerçekleştirmiş.
Bina cephelerini süsleyen resimler doğayı
kentsel çevreye taşıyor. Önünden geçenlere yaşama sevinci veren yüksek kalitesiyle
belki de dünyanın en büyük duvar resimleri bunlar.
Türk Virtüözler Bulgaristan’da Ödül Kazandı
Türk virtüözler Bulgaristan’da ödül kazandı- 11. Uluslararası Genç Virtüözler
Yarışması’na katılan üç Türk ödül aldıSOFYA (AA) – Bulgaristan’ın başkenti
Sofya’da düzenlenen 11. Uluslararası Genç
Virtüözler Yarışması’na katılan üç Türk
müzisyen keman ve viyolonsel dallarında
ödül kazandı.
Sofya Belediye Başkanı Yordanka Fındıkova ve Kültür Bakanlığı’nın desteği ile
Lyübomir Pipkov Müzik Okulu’nda yapılan yarışmanın gala konserinde gençler
klasik müzik eserlerinden örnekler sundu.
Her dalda uluslararası üne sahip beş profesörden oluşan jüri, yarışmacıların performanslarına göre puanlama yaparak sonuçları belirledi.Yarışmada keman dalında
Viyana’daki Amadeus International Nobel Talent School of Music okulunda eğitim gören 14 yaşındaki Doğa Altınok birinci, yine Viyana’daki University of Music
and Performance Arts konservatuvarı öğrencisi 23 yaşındaki Hasan Gökçe Yorgun
ikinci oldu. Viyolonsel dalında ise İstanbul
Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’ndan
14 yaşındaki Şule Berna Kontaş üçüncülük
ödülünü kazandı.Sofya’da 2004 yılından bu
yana düzenlenen Uluslararası Genç Virtüözler Yarışması’na bu yıl 20 ülkeden 127 yarışmacı katıldı. ...
İktidardan düşmek ağaçtan düşmekten
kötüdür. 1944’ün 16 Martında Sofya’daki
“Büyük Cami” minaresine Amerika savaş uçaklarından atılan bir kör bomba isabet etmişti ve şerefesiyle birlikte minareyi kesip yere sermişti. Şerefe düştü, o gün
bu gün aradan 71 yıl geçti, yenisi dikilemedi. Kalan kısmı da yıkıldı. Cami “Milli
Arkeoloji Müzesi”, avlusu kahvehane, duvarına eklenen yapı da Bulgar Askeri Karşı İstihbarat Kurmaylığı oldu. Yıllar böylece geçti. Arkeolojik Müzeye giren Türk
görmedim. Askeri istihbarat kurmaylığına
da girenler belli. Kala kala kahve kapısında kaldık.
16 Mart 1944’te Bulgaristan Çarlıktı. Avrupa birbirine girmiş İkinci Dünya
Savaşı’nda ölen 50 milyon insanın akacak kanı akmaya devam ediyordu. Bulgar
Çarı III. Boris Büyük Savaşta Hitler Cephesinde yer aldı. Bulgar halkını faşist çizme altında ezmek için 1934’te askeri darbe yapıldı. 1943’te Hitler bizim Çar’dan
Rus Cephesine Ordu çıkarmasını istedi.
Çar Bulgar Rusofil (Rusya sevenleri) ile
Rusofob (Rusya sevmeyenlerini) şöyle bir
kantarladı ve “Olmaz, Yapamam!” dedi.
1877 – 1878 Rusya Osmanlı Savaşı’ndan
65 yıl geçmiş, Berlin Konferansına,
1908’de Bulgar egemenliği ilan edilmesine, Balkan Savaşı’na, Müttefikler arası savaşa ve Birinci Dünya Savaşına ve 60 yıl
Batıya bakan rejime rağmen Bulgar halkının Moskova’ya beslediği hayranlık ve
cana yakınlık alevleri sönmemişti.
Dünya canisi Hitler, III. Boris’i görüştükleri yeraltı sığınağında zehirledi. 1943’te
Çar öldü. Öyle ki, 71 yıl önce “Büyük
Cami” minaresi yıkılırken, Bulgaristan’ın
Çarı III. Borisin oğlu çocuk yaşındaki
II. Simeyon idi. O uzun soluklu bir politikacı çıktı. 1948’de Bulgaristan’ın bir
halkoylamasına giderek Çarlık idaresini
ret edip Halk Cumhuriyeti ilan etmesiyle ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Önce
Türkiye’de, ardından Mısır’da kaldıktan
sonra Madrid’e yerleşti.
Sofya’dan İstanbul’a trenle yolculuk etmişti. Tren Edirne’yi geçince İsmet İnönü
Stalin’den bir mektup aldı. Stalin” Bizim
oğlana göz kulak ol, iyi bak” diyordu.
Simeyon dış ülkelerde yaşarken boş
durmadı. Sofya yolunu köstebek gibi kazdı. Daha sonra yıllarını Sofya’ya dönmeye
adadığı ortaya çıktı. Arkada kalan yıllarda
Bulgar totaliter makamlarının onun hakkında demedik söz bırakmadıklarından,
Çarı geri çağırmaya yüzleri yoktu.
Bir fıkramız bu konuda şöyle der:
Birinci evladı kız olan iç güveysinden
halsiz damadın ikinci çocuğu da kız doğunca burnu iyice düşmüş. Yolda kayın
pederiyle karşılaşmışlar.
Anlatsana ne oldu deyen Kayın Peder?
Hayırlı haber bekliyor tabii.
Kız! Kız doğdu! Demiş sönük bir sesle damat ve
Ben bu işi beklediğimiz gibi yapamadım, anlamında gözlerini yana kaçırmış.
Durumu anlayan kayın peder,
Onun kuru kakasına muhtaç olan bilsen
kimler var! Deyip durumu elinden
Geldiğince sakinleştirmiş ve şöyle noktalamış.
Analı babalı büyüsün evladım, hepimizi
sevindirsin. Hayırlı evlat olsun!
Çarımızla ilgili Bulgaristan’daki durumda bu kadar kötümserdi. Fakat bunalım
batağının çok derinlerine kayan Bulgaris-
Bulgaristan Türklerinin Sesi 7
Trafikte Adam Yerine Kadın?
Istırap Evinde -2
Yazarlarımızdan Ömer Osman anlatıyor.
“Sevgi Kırıntıları Arıyorum Yollarda”
22 Nisan günü cezaevi yanındaki mobilya işletmesinde işbaşı yaptım.
Bu bölümde çalışan siyasi mahkûmların
adlarını vermeye çalışacağım. Cebel’den
Arif Hidayet, Abdullah (Ormancı),
Kırcaali’den Mustafa Hüseyin, Abdi Osmanoğlu, Ramis, Kuklenli Remzi Durmuş, Şaban M. Cımpiri, Küçük Şaban,
Orhan Pandur, Yeni Mahale’den Seyfi Ramadan. Rusçuk’lu Sabri Hamdi, Şunmulu Hasan ve Aziz kardeşler, Küçük Irfan,
Paşmaklı’dan Hasan Bunduz, Aydın, Yenicumalı Halikl, Küçük Halil, Receb, Sabri, Tolbuhinli Selim, Sofyalı Hasan,
Cumalı Yusuf, Mümün Çakır ve adlarını hatırlayamadıklarım. Siyasi mahpusların büyük bir kısmı altıncı şubede idiler.
Biz onlarla başka başka katlarda olduğumuz ve yasak olduğu için görüşemiyor, konuşamıyorduk. Bu, tahta aralarından gizli olarak yapılabiliyordu. Benden
az sonra 3 Türkiyeli getirildi. Yusuf Engin, Remzi Uçar, Kırcaali göçmeni Nuri.
Şumnulu Sacit de sonra getirilenlerdendi. Koşu Kavak’ın Dağköyü’nden berber Mustafa eski mahpus idi. Mestanlı
Adası’ndan Nuri Turgut 1983’te getirilmişti. Kırcali’den Halil Gülistan, Ramadan Selimoğulu da benden sonra mahkûm
edilenlerdendi. Siyasi mahpusların büyük
bir kısmının cezaları 8 yıldan fazla idi.
Kırcaali’den Küçük Halil, Bursalı Nuri,
Paşmaklılı Hasan Bunduz önce ölüme
mahküm edilmişler, sonra cezaları 20 yıla
indirilmişti. Şumnulu Hasan Aziz 20 yıla,
Tolbuhinli Selim 18 yıla, Remzi Durmuş
12.5 yılla, Seyfi, Şaban, Abdullah, Sabri 11 yıla mahkûmdular. Hepsinin suçu,
Türk olduklarını söylemeleri, Türk kalmak, Türkçe yaşamak, Türk olarak ölmek
istediklerini belirtmeleri, eritilmeye, yok
edilmeye yanaşmamaları idi. DS’nin tutukladığı her kişi, suçu olsun, olmasın, örgütün yanılmazlığını kanıtlamak için mutlaka yargılanacak ve en azından 6 ay bari
ceza alacaktı. Bunu bana sorgu yargıcı T.
Georgiev övüne övüne anlatmıştı.
Cezaevinde bana yakın ve sıcak ilgi
gösterenlerden Remzi Durmuş’u, Mustafa Hüseyin’i, Kuklenli Şaban Cimpiri’yi
hiç unutmuyorum. Sorgu esnasında yarı
aç kaldığım ve uykusuzluk çektiğim için
75 kilodan elli sekizlere düşmüştüm. Burada değişik ortam bulduğum için iştahım
açıldı, uykum da normalleşti. Açılan iştahıma gereken azığı bana yukarıda adlarını sağladığım arkadaşlarım sağladı. Sağ
olsunlar, var olsunlar. Yeygi ancak evden
gönderildiyse, yani görüşme yapıldıysa
vardı. Gün oluyor, öğlenlik olarak sadece
bir balık kafası, yada iki kızartılmış biber
veriyorlardı. Balık kafasına hiç dokunmayanlar çoktu, çünkü yiyecek bulmak zordu. Ayrıca domuz eti verildiğinde Türk arkadaşlar yemeğe dokunmuyorlardı. Beni
önce 97 numaradaki hücreye üç Bulgar’ın
yanına soktular. Hücreler bir kişilikti ya,
biz dörder kişi yatıyorduk. Karyolalar üst
üsteydi. Türk arkadaşlar 97’deki eski komünist, eski hırsız, eski namus düşmanı Petır Makedonski’nin hafiye olduğunu söylediler. Gerçekten de bana çok soru
sorduğunun farkına vardım. Neyse, beni
3 hafta sonra oradan alıp 107 numaralı
hücreye yolladılar. Devamı okumak için www.
bghaber.org
Berlin’de büyük şehir belediyesindeki yöneticiler alışık olduğumuz trafik
ışığı ”adam” ına bir bayan ”arkadaş”
ekleyerek yaya geçişlerini modernleştirmek istiyor. Öneri sahibi politikacılar, trafik lambalarındaki bu yeni
figürün çağdaş kadında özgüveni artıracağını söylüyorlar…
Sosyalist Parti lideri Martina
Matischok‘a bakılırsa, tamamen eşitlikle ilgili bir öneri bu: “Amacımız,
trafik ışığında kadını ‘adam’ ın yerine
koymak değil, adamı tamamlamak…”
Kadınlar ve Şey tan
Puzzle Rekoru?
Bir Sosyal Paylaşım Sitesi’nde
manne0708 kullanıcı adlı genç kızın söylediğne göre, kedisi ve köpeğinin de yardımıyla? 450 saat harcayarak, 2, 5 ayda, bazıları elektrikli
süpürgenin toz torbasından çıkarılan
33.600 parça puzzle’lardan devasa
tabloları yapmış.
Bunlar belki, dünyanın en büyükleri arasında değil ama, dünyada
“kitlesel” olarak üretilen en büyük
bozyap resimleri sayılıyor…
Genç kız, tabloları bir çocuk hastahanesine hibe edeceğini söylüyor.
Yedi Kere Maşallah
İnsanoğlu çağlar boyunca yedi rakamıyla çok haşır neşir olmuş. Ne hikmetse? Yediden yetmişe hepimizin hayatında yedinin
unutulmaz bir yeri vardır.
İngiliz multimedya sanatçısı Ellie Davies
de yedi yılını ormanda geçirip sanatını icra
etmiş. ”Orman doğa, kültür ve insani faaliyetlerin içiçe akışını temsil eder” diyor.
Davies’e göre orman aynı zamanda folklor, masal ve söylencelerin sembolü; tılsım,
sihir, gizem ve tehlikenin yuvalandığı yerlerdir. Sanatçı ormanla olan bu yakınlığını
meditasyona dönüştürmüş gibi.
Evet, yedi rakamı yüzyıllar boyunca düşünce ve inanç hayatımızda önemli bir yer
tutmuş, örf, adet ve gelenkelerimizi ve kimliğimizi biçimlendirmiştir.
İslamda gökyüzü yedi kattır, cehennem
yerin yedi kat dibindedir. Hıristiyan inancına göre dünya yedi günde yaratılmıştır.
Hem İslam’da hem de Hıristiyanlık’ta
“yedi uyurlar”efsanesi vardır. Avustralya’nın
yerli halkı Aborjinlerin mevsimlerinin sayısı yedidir.
Birisine kızınca “yedi sülalesine rahmet
okuruz”. Yedi tepeli şehirler kurmuşuz,
“Yedi kocalı Hürmüz” ler yaratmışız. “Yedi
Belalar” la etrafa korku salmışız.
Ölülerimizin ardından yedisinde mevlut
okutmaya devam ediyoruz.
Sanat Eseri Gibi Metro
Dünyada trafik yoğunluğu en yüksek olan metro Moskova’da bulunuyor. Sovyetler Birliği’ndeki ilk metro olan bu metro 1935’te açıldığı
zaman 11 kilometre uzunluğundaymış ve 13 istasyonu varmış.
Şimdi uzunluğu 325,4 kilometre
ve hatlar üzerindeki istasyon sayısı 195’i bulmuş. Uzunluk açısından
dünyada üst sırada bir yerde.
Açıldığı dönemin izlerini yansıtan
ilginç mimarisi, istasyonlarındaki dizayn ve sanat eserleriyle hâlâ dünyanın en güzel metrosu olduğu söylenir…
Tevrat’ta Birinci Bab 3:1-23’de Havva ile Adem’in Cennet’ten nasıl kovulduğu anlatılır. “Yerdeki bütün hayvanlardan daha kurnaz olan” yılan, Havva’yı
Tanrı’nın yasağına rağmen “bilginin
ağacı”ndan bir elma koparıp yemeye
ikna eder.
Havva bununla da kalmaz, bir elma
daha koparıp Adem’e verir. Havva’nın
işlediği bu suç yüzünden kadın “acılar
içinde” doğum yapacaktır ve erkek onun
efendisi olacaktır.
Hıristiyan inancında ise İsa’nın havarilerinden Tarsuslu Paulus’un Timotheos’a
yazdığı birinci mektupta belirtildiği gibi
kadın, “çenesini tutacak ve sakin sakin
oturacak” tır.
Batı’da kadının tehlikeli ve baştan çıkarıcı bir yaratık olduğu ve Şeytan’la işbirliği yaptığı anlayışı böylece başlamış ve
yüzyıllar boyunca süregitmiştir.
1400’lerden 1600’lerin sonlarına kadar
cadı oldukları ileri sürülen binlerce kadın
içlerinde Şeytan olduğu gerekçesiyle diri
diri yakılmıştır.
Kadına yönelik bu negatif bakış edebiyat ve sanata da yansımıştır. Örneğin
Bizet’nin operası Carmen’in son sahnesinde Don José, Carmen’e bağırır: “Sen
Şeytan’sın”. Carmen’de buna gayet sakin yanıt verir: “evet”
Geleneksel toplum yapısını ve moral değerleri kabul etmeyenler, Şeytan’ı
Tanrı’nın kurduğu düzene başkaldıran
bir isyancı olarak görebiliyorlar. Tevrat’ın
hikâyesini bu çerçevede yeniden yorumlayanlara göre Havva bilgiye ve kurtuluşa ulaşma yolunda bir kahraman ve Şeytan da onun yardımcısıdır.
Tarih boyunca ataerkil düzene karşı çıkan kadınların Şeytan’ı bir esin kaynağı
olarak görmeleri tesadüf değil.
Avrupa’da cadıların ve kötü ruhların
varlığına inanç zamanla azaldı. Ancak
tehlikeli kadın ve satanizm kültü popüler
kültürde varlığını sürdürdü. Sanki kadınlar yol açıyormuş gibi, toplumdaki ahlaki çöküş önlenmeliydi.
1800’lerin sonunda ortaya çıkan La
femme fatale tiplemesi Batı sanat dünyasında en sevilen tema oldu.
O dönemde yerleşmeye başlayan dekadans yaşam biçimi de buna uyuyordu.
Yazar ve sanatçılar bu kadın tipini, burjuvazinin idealize ettiği “karı ve ana olarak kadın” imajını tahrip eden ama aynı
zamanda çekici, inisyatif sahibi, güçlü ve bağımsız bir kadın olarak gösteriyordu.
Eserlerinde bu kadını aşağılayan açık
bir ton vardı ama satır aralarında bu “canavara” karşı gerçek bir hayranlık da
okunuyordu.
Çağımızda yapılan araştırmalar ve bilimsel bulgular kadının birçok alanda erkekten daha üstün ve yetenekli olduğunu gösteriyor.
Buna rağmen kadınlar hâlâ amansız bir
eşitlik kavgası vermek zorundalar.
Şeytan’la işbirliği yapanlar anası, karısı, kızkardeşi ve kız çocuğu olan erkekler değil mi aslında?
8
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Bulgaristan Rodoplu Adaylar
AK Parti
Bursa
MEHMET MÜEZZİNOĞLU
Bursa
Gürsel DÖNMEZ
Bursa
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
B A L I K E S İ R
SEMA KIRCI
ÇANAKKALE
BÜLENT TURAN
Bulgaristan Türklerinin Sesi
9
Bulgaristan Rodoplu Adaylar
M
illiyetçi
H
areket
Parti
İstanbul
MERAL
AKŞENER
İstanbul
ÖZCAN PEHLİVANOĞLU
Kırcaali Medresesi
Arda Barajı
10
Av.Vildan
U M U T
Ye r i n Ye d i K a t D i b i n d e n B i r İ l k !
Vietnam’la Laos sınırında yerin 225 metre altında, geçtiğimiz yıl tesadüfen bulunan, el değmemiş Hang Son Doong mağarası epeyce ilgi odağı olmuştu.
İçinde gerçek bir orman, koca bir göl, hızla akan bir nehir
bulunan, gökdelenlerin bile rahatlıkla sığabileceği mağarada,
dünyanın en uzun tünel sisteminin olabileceği söyleniyordu.
Fotoğrafçı Ryan Deboodt ilk defa, bu özellikleri ile bilinen
dünyanın tek mağarasnı bir drone ile (yerden kumadalı insansız
hava aracı) hem içerden hem de dışarıdan çekmeyi becermiş.
Ye n i M i h v e r
Her yeni yüzyıllar yeni politikalar doğurmuştur. XX. yüzyıl çok kutupluluktan
iki kutupluluğa oradan da ABD şahsında
tek kutupluluğa uzanmaya çalıştı. Dünya
barışının çerçevelerini korumak için Birleşmiş Milletler Örgütü kuruldu. İkinci
Dünya Savaşından sonra oluşan ve küresel politikada Güvenlik Konseyinde veto
hakkına sahip 5 daimi üyenin iradesi bağlı
küresel politika bir yarım asır böyle idare
edildi. Ne var ki. XX. yüzyıla bu kılıf dar
geldi, çünkü dünya politikasında aldıkları rol büyüyen ve dünya nüfusunun üçte
birini oluşturan Müslüman Dünya bu örgütün karar mercilerinde gereği gibi temsil edilmediği için son dönem savaşları
Yakın ve Orta Doğuya kaydı ve yanmaya
devam ediyor.
Avrupa kıtası (eski kıta) XXI. yüzyıla dünyanın ana politika merkezlerinden
biri olarak girdi. Avrupa Birliği 28 devleti aynı çatı altına toplasa da, bölgenin Birleşik Amerikanın artan etkisi altında girdiğini gözlüyoruz. Daha önceki iki yüzyılda
– 19. ve 20. yüzyılda – Eski kıtada egemen güçler şöyle değişti: Osmanlı İmparatorluğunun yerine Rus İmparatorluğu,
onun yerine Avusturya-Macaristan ve en
sonunda da Prusya imparatorluğu söz sahibi oldu.
Bu yüzyılda dünyanın ana çelişkisi Birleşik Amerika ile Rusya arasında sivrildi.
Ukrayna olaylarında sert bir şekilde varlığını sürdürüyor. Dev çelişkilerin yerel kaşınma, kızışma ve patlama noktaları vardır. Günümüzde böyle bir noktayı Eski
Kıta coğrafyasında bulunan Ukrayna’daki
iç savaşta izliyoruz. 4 bini kadın ve çocuk olan toplam 5 bin kurban alan bu kanlı cepheleşmede büyük yüzleşme Birleşik
Amerika ile Rusya siyaseti ve güçleri arasındadır ve taraflar birbirini kıyasıya zorlamaya devam ediyor.
Okurlarım “ya bu Ukrayna iç savaşı ne
sebeple çıktı?” gibi sorular sorabilir. Bu
bir ayrımcılık yani merkez idareden kopma savaşıdır. Ukrayna devlet sınırları içinde bulunan Lugansk ve Donetsk gibi büyük eyaletler, Ukrayna’dan kopmak ya da
aynı devletin sınırları içinde bağımsız statülü bölgeler olarak kalmak istiyorlar. Rusya Federasyonuna bağlanmaları da gündeme gelebilir. Savaş kıvılcımını çakan
Kiev hükümetinin “Dil Bildirisi” oldu.
Bu bildiri ile Ukrayna’da yaşayan herkesin Ukraynaca konuşması, devlet okullarında, hastanelerde, postanelerde ve tüm
kurumlarda geçerli dil olarak bu dilin ilan
edilmesi savaş başlattı. Eski Sovyetler
Birliği’nin 15 cumhuriyetinden biri olan
Ukrayna’nın Doğu eyaletlerindeki yerli
nüfusun çoğunluğu etnik Rus’tur, ana dilleri de Rusçadır. Bu bakıma ana dil yasağı çelişki ateşini yakan neden oldu. Çatışmanın ardında duran, Ukrayna’nın Doğu
dünyasından kopup, demokrasi sembolü
olan Batı dünyasına katılması, Amerika,
AB ile NATO’nun bu büyük ülkeye girip
Moskova’nın burnunun dibine konuşlanmasıdır. Biz Türkiye’ye yerleşmiş Bulgaristanlı Türkler ve Bulgaristan’da yaşayan
Türk ve Müslümanlar olarak bu büyük
çelişkiye biraz farklı açıdan bakmak zorundayız. Yukarda da dediğim gibi, 21.
yüzyılın henüz başında dünyanın ana yüzleşmesi bu defa Avrupa Birliği ile Moskova arasında değil, Birleşik Amerika ile
Moskova arasındadır.
Devamı okumak için www.bghaber.org
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Senegal’in Pembe Gölü
Senegal’deki bu pembe göl, günün saatlerine göre mordan koyu kırmızıya kadar renkten renge giriyor.
Bu olağanüstü ”renklilik” gölde bulunan
zararsız halofil bakterilerine bağlı. Gölün bu
rengi özellikle yağışsız ve kurak dönemlerde
daha belirginleşiyor.
Altın Değerinde Ağaçlar
Avustralya’nın batısındaki okaliptus ağaçlarının altın değerinde olduğu anlaşılmış. Bu ağaçların en önemli özelliği yeraltından tonlarca su çekmeleri.
Bunlar bazen suyla birlikte yeraltındaki keşfedilmemiş altın
damarlarından zerrecikleri de “emiyorlarmış”.
Sonra da bu zerrecikleri dal ve yapraklarında depoluyorlarmış. Böylece okaliptusların altın arayıcılarının işini kolaylaştırdığını söyleyebiliriz.
Bir Ömür Süren Festival
Japonya’da Fuji Dağı eteklerindeki
bir festival ”Ömür boyu” sürüyor. Ama
bir çiçeğin ömrü kadar uzun. Yani kimi
aşklar gibi.
İsmini ”Shibazakura” diye adlandırılan pembe yosundan alan bu festivali yılda ortalama 9 milyon kişi ziyaret
ediyor.
Sıradışı pembe bir yosun olarak başlayan bu macera, yosunların filizlenip
çiçek açmasıyla sürüyor ve çiçekler solana kadar devam ediyor.
Kalpte derin izler bırakan pembe bir
düş, hüzünlü bir aşk hikâyesi gibi…
Şu
Bizim
“Osmanlı”
Son günlerde Osmanlılık ve Osmanlıca tartışmaları bütün hararetiyle sürerken Puşkin aklımıza geldi. Dilerseniz
Osmanlı-Rus tarihinden bir sayfa çevirerek konuyu biraz
renklendirmeye çalışalım.
Modern Rus edebiyatının kurucusu olarak bilinen ünlü şair
ve yazar Puşkin’in babası Rusya’nın en eski ve soylu ailelerinden birinden geliyordu. Annesi Nadejda Osipovna Gannibal’in
ve dolayısıyla büyük dedesinin öyküsü ise gerçekten ilginç.
Büyük dede İbrahim Petrovitj Gannibal, bugün Eritre olarak
bilinen Habeşistan’da Mareb nehrinin kuzeyindeki küçük bir prensliğin veliahtı olarak
dünyaya gelmiş. 3-4 yaşındayken İstanbul’a
götürülmüş.
Söylendiğine göre esir pazarında güzelliğiyle sadrazamın dikkatini çekmiş ve satın
alınarak sultan III. Ahmet’e hediye edilmiş.
Sultan da bu “güzel” hediyeyi Rus elçisi Sawa Raguzinsky’e vermiş. Bu armağanda şeytan tüyü olmalı ki, elçi de sekiz yaşına
gelen bu çocuğu gizlice Rusya’ya götürerek
bizde “Deli Petro”, bütün dünyada ise “Büyük Peter” olarak anılan Rus çarına sunmuş.
Çarın evlatlık edindiği bu çocuk daha sonra
onun sekreterliğini ve emir subaylığını yapmış ve Rus ordusunda general olmuş. Kara
Puşkin
derili, kıvırcık saçlı ve kalın dudaklı olan Gannibal’a “Büyük
Petro’nun Arap’ı” lakabı takılmış.
Herhalde 1700’lü yılların Rusya’sına ilk ayak basan ve hem
de paşa olan ilk Afrikalı bu Gannibal olmalı.
Osmanlılar Rus kültürüne ve dünya edebiyatına bilmeden
böylece büyük bir katkıda bulunmuşlar. Ne kadar övünsek yeridir!
Bulgaristan Türklerinin Sesi 11
Niçin Kadınlar ve Kız Çocukları!
8 Mart Kadınlar Günü geldi geçti. Ama
toplum olarak balık hafızalıyız, ne olursa olsun kadına düşmanca bakışı ve barbarca saldırıları hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız.
Aylardır cihadistlerin kadınların ırzına geçtiğine, onları esir pazarlarında sattığına, işkence ettiğine, ağaçlara bağlayıp tecavüz ettiğine
ve taşlayarak öldürdüğüne tanık oluyoruz.
Niçin savaş halinde en kaba ve çirkin terör saldırılarının hedefi hep kadınlar ve kız çocukları oluyor?
Katılmasalar da çatışmaların merkezinde
hep onlar bulunuyor. Kadını korumak, gizlemek ve aynı zamanda düşmanın kadınlarını
aşağılamak o kadar önem kazanıyor.
Kadınlarını “koruyamayan” taraf savaşı
kaybetmiş mi sayılıyor?
Kadının aşağılandığı, baskı altında tutulduğu toplumlarda kadın hem kendisi hem de
toplum için büyük bir “tehlike” olarak görülüyor.
Aslında bu toplumlar diğer toplumlara
karşı büyük bir tehdit oluşturmuyorlar mı?
Öte yandan, kadına uygulanan şiddet, savaşta ya da barışta olsun, sanki kadınların zaman zaman toplantılar yaparak tartıştıkları bir
da bulunması gerekmiyor mu?
“kadın sorunu” olarak algılanıyor!
Kadınlardan en çok nefret edenler, dünya
Aslında bu sorunun politikacıların, diplomatların ve generallerin gündeminin en başın- barışını da en çok tehdit edenler değil mi?
Dü ny anın e n B ü y ü k Tatlısu B alığı
Tayland’ın Mae Kiong nehrinde çalışma yapan araştırmacılar,
dünya nın en büyük tatlısu balığını yakaladı. 4 metre boyu, 2 metre eni ve 300 kg ağırlığı
olan bu vatoz balığı; bugüne kadar türünde belgelenen en büyük tatlı su balığı olma ünvanını taşıyor.
“ Ş e y t a n
K ö p r ü s ü ”
Almanya’da Rakotzbrücke’deki
”Şeytan Köprüsü” 150 yıl önce
1860’ta inşa edilmiş. Eşsiz konstrüksüyonu ve ne zaman baklılırsa bakılsın sudaki mükemmel bir
daireye dönüşen yansıması, bu
köprüye olağanüstü bir şiirsellik
kazandırıyor.
İşte, profesyonel fotoğrafçıların
sık sık ziyaret ettiği köprüden birkaç manzara…
Sigaranın Korkunç Zararları
SİGARANIN ETKİLERİ
Sigara, tütün olarak bilinen bitkilerin yapraklarından elde edilen ve pek çok
insanın keyif verdigini düsündügü bir
maddedir. Sigara kullanımı dünyada ikinci ölüm sebeplerinde birisi olup 2030 yılına
kadar bu art ıs aynı hızla devam ederse yılda 9 milyondan daha
fazla insanın sigaradan ölecegi tahmin
edilmektedir (World Health Report,-2002.
Sigara dumanının meydana getirdigi saglık risklerinin en basında akciger kanseri olmak üzere dil, larinx, özafagus, mesane, renal pelvis, pankreas, kemik ve serviks
kanserleri gibi çesitli kanserler ile ateroskleroz ve kronik obstrüktif akciger hastalıgı
olarak bilinen solunum yoluyla ilgili hastalıklar sayılabilir.
Sigara dumanının insan saglıgı üzerine
dolaylı ve dolaysız pek çok negatif etkisi olmaktadır. Bu etkileri söyle sıralayabiliriz:
Gebelik ve Bebek Üzerine Etkisi, Akciger Kas-iskelet Sistemi Üzerine Etkileri,
ne Etkisi, Antioksidan ve Serbest
Üzerine Etkileri, Karaciger
Üzerine Etkisi, Böbrek Üzerine Etkisi, Agız Saglıgı Üzerine Etkisi, DNA Üzeri- Radikaller Üzerine Etkisi, Diyabet Üzeri-
N a f i y e
Y I L M A Z
Nerede
Kalmıştık?
Son yazımda Bulgaristan’ın Güneyinde,
hele Smolyan (Paşmaklı) ve Kırcaali illeri
belediye köy ve mahallerinde yaşayan soydaşlarımızın yakın tarihin en kalın bir kara
kış altında kaldığını anlatmıştım ve herkes
Lodos bekliyor, demiştim. Evet, Lodos esti,
karlar eridi, karaçalı ve güvem kuytularında kar çiçeklerimizle çiğdemlerimiz güneşi selamladı.
Bir de ne mi oldu? Karın kışın faturası kesildi. Kar tepecikleri altında soluyamayan hayatta 10’dan fazla kardeşimiz, 2
000’e yakın koyun uzumuz, keçi ve ulağımız, 100’den fazla eşek, inek, buzağı ve sayıları açıklanmayacak kadar büyük olan
tavuğumuz öldü. Birçok yerde toprak kaymaları oldu, yamaçlar yarıldı, kayma tehlikesi arttı. Karakışa yenilmeden evlerinden
çıkanlar bitkin.
Felaketin en büyük zarar verdiği bölge
Yunanla sınır boyu köylerimizdir.
Bu sınırda artık beton ve demir direkler, içinden devamlı elektrik geçen, 5- 6
kat dikenli tel örgüler, sürülmüş sınır çizgisi kaldırıldı. Mayın tarlaları söküldü. Yani
günlerde ir baş hayvanlar kafalarına estikçe memleketten memlekete geçebiliyor,
ne kalmış kar bulutlarına ve vitesiz kuzey
rüzgârlarına. Bize düşen kar sınır ötesine,
Gümülcüneyse de yağdı. Gidip dönenler
anlatıyor, kapanan yol yok, elektrikler kesilmemiş, okullar kapanmamış. Hayat etkilenmiş ama durmamış. Poliklinikler, dükkânlar,
çarşı, Pazar açıkmış. Nasıl olur da Yunanlılar yollarını bir günde açabilirken bizde kar
neredeyse yıllanacak. Bir de üstüne kar yağıyor diye bayram edenler var. Halk büzüldükçe büzülsün! Dalavere biçimleri.
Sorunun cevabı basit: Bizdeki durumda
gizli özellik var. Mesela Blagoevgrat ilinde
Sandanski, Petriç, Razlog, Satovça, Gotse
Delçev gibi hem Pirin hem de Rila gibi en
fazla kar düşen, soğu sert, yolları tek şeritli, dar, dönemeçli, çıkışlı inişli dağ yoludur.
Her ilde kar temizleyen, yol açan, yollara tuz, tuzlu su atan bir şirket ve bu şirketin
her belediyelerde şubecikleri var. Ana şirketin ve ona bağlı olan şubelerin makine parkı aynıdır. Belediye ve kara yolu ihalelerine
girenler bir tek şirketin temsilcileridir. İhale
belgelerindeki makineler her aynı makinelerdir. Bunlar modern, cilt yeni, “bizim şartlarımıza çok uygun, yüksek verimli” hepsi
ithal malı ve Avrupa ülkelerinde denenmiş
ve sertifikalıdır. Öyle ise, neden 15 gün yolları açamadık? Evet açamadık, çünkü aynı
makinenin aynı anda 15 yerde birden çalışması imkansızdır. Aslında her belediyede
bütün önlemler alınmış görünse de kar temizleme ve yol açma ekibi aynıdır. Bu ekibin aynı anda her yere birden yetişe bilmesi
imkânsızdır. Kabahat kimde? Havada, bulutlarda, karda, poyrazda, memleketimizin
dağlık olmasında, insanlarımızın köylerde
yaşamasında, köylere yol olmamasında vs.
Suçlu olan çok, ama hesap sorulacak adam
yok. Yanlış olan tüm kar temizleme işlerinin
aynı şirkete verilmiş olmasıdır. Kar yol kesip hayatı durdurmamış olsaydı bur gerçek
ortaya çıkmayacaktı tabii.
Şirket belediyelere, onlar da hükümete karakışla mücadelede şu kadar bütçe dışı
masrafımız oldu diye fatura kesmişler, Hasan Ali de Kırcaali kış zedeleri için 2-3 milyon istemiş, inek başı 1000, koyu başı da
180 leva ödemişler. Öteki paraların hepsi bir
tek şirketin cebine giriyor. Smolyan’da ve
Pazarcık’ta da durum aynıdır.
Devamı okumak için www.bghaber.org
12
“Kırım
nükleer
silah
Kırım Tatar Türklerinin lideri Mustafa
Abdülcemil Kırımoğlu, AA muhabirine
yaptığı açıklamada, Yalta yakınlarında, Kızıltaş köyünün bulunduğu yerdeki Sovyetler
Birliği’nin eski nükleer tesislerine Rusya’nın
yeniden nükleer silahlar yerleştirmeye başladığını iddia etti.
Kırımoğlu, şunları söyledi:
“Aldığımız bilgiye göre, Ruslar bölgede
gece gündüz inşaat çalışmasında bulunarak
yeniden bir nükleer depo yapıyorlar. Kırım şu anda nükleer silah
üssüne dönüşmekte. Yalta yakınlarındaki Kızıltaş bölgesinde Sovyetler Birliği zamanında nükleer silahlar vardı. 1994’te bu nükleer
malzemeler kaldırılmıştı. Şimdi tekrar aynı bölgeye nükleer silahlar
yerleştirildi, roketler nakledildi. Kırım’ın bir bölümü Rusya kontrolünde nükleer silahlara tekrar ev sahipliği yapıyor.”
“Sovyet rejiminden daha baskıcı bir rejim geldi”
Kırımoğlu, Kırım’daki işgal ve Kırım Tatarlarının yaşadığı zorluklara ilişkin Birleşmiş Milletler’de düzenlediği basın toplantısında
ise Rusya’nın işgal etmesiyle Kırım’a, Sovyetler Birliği dönemin-
Bulgaristan Türklerinin Sesi
üssüne
dönüşüyor”
dekinden daha baskıcı bir rejimin gelmesine
neden olduğunu ifade etti.
İşgalden önce bölgenin önemli bir turist
destinasyonu olduğunu bildiren Kırımoğlu,
Rusya işgalinde Kırım’da hayat şartlarının
ve yaşam gereçlerine ulaşmanın da zorlaştığını anlattı. Kırımoğlu, Kırım Tatarlarının işgalin en kısa sürede sonlandırılması için tüm
zorluklara katlanmaya kararlı olduklarını ve
ana vatanlarını terk etmeyeceklerini söyledi.
Kırım’da halen 280 binden fazla Tatar bulunduğunu vurgulayan
Kırımoğlu, evlerini terk edenlerin sayısının 10-15 bin civarında olduğunu belirtti.
Kırımoğlu, işgalin sonlandırılması için askeri bir eylem arzu etmediklerini de kaydederek özellikle Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımların işgalin sonlandırılmasında önemli olacağını dile
getirdi.
Demokratik ülkeler arasında yaptırımlar konusunda birlik olmamasından yakınan Kırımoğlu, bazı ülkelerin ambargolardan faydalanarak Rusya’ya pahalıya mal satıp ucuz mal almaya çalıştıkları-
ABD’li Richard: Türkiye bütün dünyaya örnek
Türkiye’ye en son geçen yıl gittiğini dile getiren Richard, Ankara’da
bulunduğu kısa süre içerisinde yaşanan pozitif gelişmeler hakkında
edindiği bilginin kendisi için ilginç olduğunu dile getirdi. Türkiye’nin
Suriye krizine cevapta lider konumda olduğunu belirten Richard, Türkiye ve ABD’nin küresel insani yardımlarla ve bu yardımların fonlamasıyla ilgili güçlü ortaklığı olduğunu ifade etti. Suriyeler için Kuveyt’teki
düzenlenen insani yardım konferansında ABD’nin 508 milyon dolar
katkıda bulunduğunu dile getiren Richard, bu paranın büyük bir kısmının Suriye’ye yardım götürmek ve hayatta kalmaya çalışan yerlerinden
edilmiş milyonlarca Suriyeliye yardım için kullanılacağını belirtti.
TÜRKİYE TÜM DÜNYAYA ÖRNEK- Türkiye’nin Suriyelilere
uyguladığı açık kapı politikasından da takdirle bahseden Richard, Suriyeli sığınmacılar için Türkiye’nin gösterdiği cömertliğin tüm dünyaya örnek olduğunu söyledi. Türkiye ile yürüttükleri ortaklıkta sığınmacıların ABD’ye yerleştirilmeleri konusunda da çalışmalar yürüttüklerini
dile getiren Richard, bu yılki süreçlerde iki ülke arasında çok daha fazla
işbirliği yaptıklarını belirtti. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ile yaptıkları görüşmede de Suriyeli çocukların eğitim görmesi konusunu da ele aldıklarını belirten Richard, pek çok çocuğun eğitim alabilmesini cömert
bir davranış olarak niteleyerek, hala eğitim alamayan çocukların olduğunu, bu durumu ülkeleri endişelendirmesi gerektiğini vurguladı.
Sığınmacıların, sağlık, eğitim ve diğer kamu hizmetlerine getirdiği
yükün farkında olduklarını ifade eden Richard, ABD’nin bu konularda destek olmak üzere Türkiye’de 259 milyon dolar insani yardımda
bulunduğunu dile getirdi. Bunun Türkiye’ye bir ülke tarafından sağ-
lanan en büyük destek olduğuna değinen Richard, söz konusu meblağın Türkiye’nin harcamalarıyla kıyaslandığı küçük kalmakla birlikte bunun ABD tarafından bölgeye sağlanan 3,7 milyar dolarlık yardım
paketinin bir kısmı olduğuna dikkat çekti. Richard, paketin bir kısmının Suriye’ye gittiğini, geri kalanının ise Lübnan, Ürdün, Kuzey Irak
ve Mısır gibi ülkelerin sığınmacı akınıyla başa çıkmaları için harcandığını ifade etti
ABD’li müslüman gencin hayali “çığ gibi” büyüyor
ABD’nin Kuzey Carolina eyaletinde öldürülen Müslüman 3 gençten diş hekimliği öğrencisi Deah Barakat’ın, Türkiye’deki Suriyeli çocukların diş tedavisini yapma hayalinin gerçekleşmesi için yürütülen
projeye desteğin adeta “çığ gibi” büyüdüğü ve yardım tutarının 1 milyon 351 bin TL’ye ulaştığı bildirildi.
Deah’ın arkadaşı olan ve memleketi Tokat’ta bulunan Türk yönetmen Kenan Demir, Deah’ın ABD’de yaşayan ailesiyle internet üzerinden görüntülü konuştu. Demir ile Deah’ın ailesi, projede gelinen aşama hakkında görüştü.
Demir, AA muhabirine yaptığı açıklamada, The University of North
Carolina at Chapel Hill’de okuyan ve aralarında Deah’ın da bulunduğu Suriyeli ve Amerikalı bir grup gencin, Deah öldürülmeden önce
“Türkiye’deki Suriyeliler gülümsesin” diye “Refugee Smiles” adında
proje hazırladığını anımsattı.
Türkiye’deki kamplarda kalan Suriyeli çocukların diş tedavisini yapmak ve onlara diş fırçası-macunu dağıtmak üzere çalışmalar yürüten
Deah ve arkadaşlarının web sitesi üzerinden yardım için 20 bin dolar
hedef koyduğunu hatırlatan Demir, Deah’ın ölümünden sonra ailesiyle
proje için 1 milyon dolar hedef koyduklarını belirterek, “Şu an 1 milyon 351 bin TL toplanmıştır. Ben, ailelerine 3 çocuk için bir vakıf kurmalarını söylemiştim. Bu vakıf da kuruldu. Vakfın ismi ‘Bizim Kazanan Üçlümüz Vakfı’ olarak geçiyor” diye konuştu.
Vakfın kuruluş amacına değinen Demir, “Vakfın amacı, nasıl
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan dünyadaki bütün Müslümanların sesi, bu vakıf da Cumhurbaşkanımızın izinden giderek
Amerika’daki Müslüman toplumunun sesi olmaya çalışıyor. Irkı, dini
ne olursa olsun yardıma muhtaç insanların önünü açıp onları topluma
kazandırarak bu sesi duyuracak” ifadelerini kullandı.
Projenin Türkiye ayağını Kenan Demir yürütüyor
“Refugee Smiles Projesi”nin Türkiye ayağını yürüttüğünü belirten
Demir, “Ben Türkiye’de, Amerika’dan gelecek birçok diş doktorunu
karşılayacağım. Hep beraber kamplara gidip oradaki çocukların diş
sağlığı üzerine yapılacak proje bitecek. Bunun haricinde, topluma kazandırılması gereken fakir ve yardıma muhtaç çocukların eğitimi üzerine de yoğunlaşılacak. Biz bir şekilde bu çocukların eğitim üzerinden
topluma kazandırılmasını sağlayacağız. Bu proje devam ediyor. Aile
ve projeye ortak olan genç diş doktoru arkadaşlarımız, haziran ayında
gelecek” şeklinde konuştu.
Demir, vakıf kurulduğu için para toplamaya devam ettiklerini kaydederek, “Bu vakfın topladığı para, gerçekten inanılmaz. İnanın ki bu
3 gencin öldürülmesi, Amerika’daki halkın Müslümanlara bakış açısını değiştirdi, İslam dünyasının ne kadar temiz bir dünya olduğunu
gösterdi. Bu 3 çocuğun vefatı sonrası Cumhurbaşkanımızın Başkan
Obama’ya seslenmesi de tekrar Cumhurbaşkanımızın Müslüman toplumunun dünyada sesi olduğunu hem Amerika’ya hem de Türkiye’ye
ve dünyadaki tüm Müslümanlara bir daha duyurdu” dedi.
ABD’nin Kuzey Carolina eyaletindeki Chapel Hill kasabasında 10
Şubat’ta 23 yaşındaki diş hekimliği öğrencisi Deah Barakat, 21 yaşındaki eşi Yusor Muhammed Ebu Salha ve 19 yaşındaki baldızı Razan
Muhammed, başlarından silahla vurularak öldürülmüştü. (AA)
Nihayet Kapak Kaldırıldı
HÖH partisinin ajan ve casus merkezinden röportaj.
“Saray” ile “casus, ajan, hafiye okulu arasında direk bağ var.
Ajanlar yalnız HÖH partisini değil devleti de kemiriyor.
Sarıca arılar sokmaya adam arıyor.
Bulgar toplumunda 25 yıldan beri devam
eden totalitarizm uzantılarının gizli kazan
kapağı artık açıldı. Bu işte BG Haber ve BG
Stratejik Araştırma Merkezi ve “Bulgaristan
Türklerinin Sesi” gazetesi büyük rol oynadı.
Gazetenin yeni sayısı artık Bulgaristan’da
elden ele dolaşıyor.
Halkın konuşmasına bakılırsa, şu Başbakan Boyko Borisov 2. kez Başbakan oldu,
şoför koltuğuna oturdu arabanın dümenini sağ sola çeviriyor ama araba batağa saplanmış gibi bir türlü yerinden kımıldamıyor.
Sanki Rodoplar’da kara saplanmış… Uzun
zaman yerimizde saydık. Canı sıkılanlar
haklı. Yolcu yoluna deyenler çoğalıyor. Yıllar geçiyor. Bir kuşağın ömrü neredeyse bir
iş yapmadan bakınmakla geçti.
Gazeteler, öteden beri işleri frenleyenin,
Bulgar halkının kalkınmasına engel olanların başında: Birinci yerde “saray” kurdu Ahmet Doğan’ındır, diyor. Bu işe daha
derin bakalım dedik. Son zamanda “devlete en çok engel olan, reform yapılmasını
frenleyen Kütüphaneciler Enstitüsüdür deyenlerin sesi iyice yükseldi. Bu enstitünün
Rektörünü tanıtıyoruz. “Multigrup” şirketi CİO’su, 37. halk meclisinde HÖH milletvekili; L. Berov hükümetinde Bakanlar
Kurulu Sekreteri, Ahmet Doğan’ın çok yakını, 2007’de “ajan dosyalarının” açılmasıyla hafiye olduğu ortaya çıkan bir komünist;
2010’da özel “Bibliotekarski İnstitut” yani
Kütüphanecilik Enstitüsü (UniBİT) kurup
kendini Rektör tayin eden Stoyan Dençev.
Ana amacı İç İşleri Bakanlığı’na ve Bulgar
istihbaratına kadro eğiten bu özel enstitüde
eski komünist-totaliter rejimden 7 gizli polis
ders vermektedir. Enstitü HÖH-DPS yönetimiyle koordineli çalışıyor. Yetiştirdiği kadrolar Türklere ve Müslümanlara, daha ötesi
azınlık topluluklarına karşı çalışacak uzmanlık almaktadır. Türkler arasında hafiyelik yapacak kadrolar çok yoksul ailelerden, hatta sokaktan seçiliyor ve kendilerine lüks
ortamda eğitim sağlanıyor. Enstitü yönetiminde en önemli figür ise, totalitarizm döneminde BKP MK Politik Büro ve Sekreterliği ile gizli çalışan devlet güvenlik servisi
“DS” arasındaki uyum sağlayan “Altıncı
Şube” yöneticisi 25 yıldan beri totalitarizm
uzantısı siyasi yayın organı “Duma”; “Rusya Bugün” ve “ Zemya” gibi gazetelerin sahibi Dimitır İvanov. Bu siyasi polis şefi artık elinde Prof. Dr. çantası ile geziyor.
5 yıldan beri fazla ses çıkarmadan kıkırdayan bu “sarıca arı yuvası – enstitü” kazanının kapağını kaldıran haftalık Sofya
gazetelerinde “168 Çasa” –(168 Saat) gazetesinden Bayan Hortenziya Markova ile
Hristina Teodosieva adında iki genç ve cesur gazeteci oldu. Onlar, geçen hafta kendilerini öğrenci kılığına sokup, yine geçen
hafta makamını boş bırakmak zorunda kalan, gizli polis “DS” yerine kurulan, Devlet
Güvenlik Ajansı “DANS” Başkanı Tsvetlin Yovçev’in derslerine girebildiler. Yovçev, HÖH-DPS-BSP-“ATAKA” ortak hükümetinde İç İşleri Bakanı idi. D-r Yovçev
bu özel enstitüde “Casusluk ve Karşı Casusluk” dersi veriyor. Genç gazeteciler, aynı
gün öğleden sonda ise, Devlet Güvenlik
Ajansı “DANS” eski Başkanı doçent Konstantin Kazakov’un “Stratejik Casusluk” dersini de gizlice dinlediler.
Devamı okumak için www.bghaber.org
Bulgaristan Türklerinin Sesi 13
Afganistan, Dünyanın İsveç’ten “casusluk” suçlaması
O r t a Ye r i …
SAPO’nun baş analisti Wilhelm Unge, lerini engellediğini belirtti.
Avrupa’nın önemli başkentleri ve New
York’ta sergilenen, “Afganistan Dünyanın
Orta Yeri” adlı sergi sayesinde çoğumuzun
yalnızca savaş, burka, Taliban, sefalet ve
çöllerle ilintilendirdiği bu ülkenin başka bir
yanını görme şansı elde ediyoruz. Altın objelerin ve diğer birçok tarihi eserin başkent
Kabul’deki Ulusal Müze’de sergilenebilmesi için ülkedeki istikrarı beklemek üzere
uzun yıllar saklanan bu eserlerden bir kısmı Stockholm’deki Etnografya Müzesi’de
sergilendi.
Müzedeki “Talibanlardan ve savaştan kurtulan altın hazine” başlığı altındaki yazıda
“Baktria Altını” denen hazinenin, bir avuç
Afgan müze memuru ve arkeoloğu tarafından saklanarak talan ve tahrip edilmekten
nasıl kurtarıldığını okuyoruz. Beş kişi ellerindeki farklı farklı anahtarlarla, eğer hayatta kalırlar da, ortamın uygun olduğuna
kanaat getirirlerse, aynı anda “hazine” nin
gizlendiği yerde buluşmak üzere anlaşıp ayrılıyorlar.
Bu isimsiz kahramanlar, durumun normalleştiğine emin oluncaya kadar birbirleriyle doğrudan temas kurmamaya ve objeleri nerede gizlediklerini açıklamamaya,
birbirleriyle görüşmemeye ve sessiz kalmaya yemin etmişler. İlk kez, devlet başkanının
konuşma yaptığı ve “kendi ülkemizde rehin
alınmıştık” dediği gün, beklenen anının geldiğini hisseden, bu gizemli kişilerin hepsinin
hayatta kalmayı başardıkları anlaşılmış!
Birbirleriyle temas kurmuşlar ve böylece bu hazine yeniden gün ışığına çıkabilmiş. Sergide gösterilen parçalar, antik çağda
Amu Derya nehrini de kapsayan ve Baktria diye adlandırılan kuzey Afganistan’daki
dört yerde yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılmış.
Dört bin yılın izleri
Arkeologlar, 1966 yılında kuzeydoğu
Afganistan’daki Fullol köyünde köylülerin
bir mezarda altın ve gümüş eşyalar bulması üzerine yaptıkları çalışmalarda unutulmuş
bir şehir uygarlığının izine rastlarlar. İçinde
17 adet altın ve gümüş kap bulunan mezarın
4.000 yıllık olduğu anlaşılmış. Bu kaplardan
birinin üzerinde, Mezepotamya’da rastlanan
boğa resimlerini andıran bir boğa kabartması olduğunu görüyoruz…
Bu kabın, çölleri, dağları aşıp iki bin kilometre yol kat ederek Afganistan’daki kazı
alanına geldiği sanılmakta. Afganistan, doğuyla batıyı bağlayan İpekyolu’ndaki stratejik konumu nedeniyle önemli bir ticaret merkezi o zamanlar. Antik Yunan’dan, Roma,
Çin, Hindistan, İran ve Orta Asya’dan buraya her türlü mal getirilmiş. Objelarden bir
kısmı, kuzeydoğu Afganistan sınırındaki antik Yunan kenti Ai Khanum’dan gelme. Yunanlıların doğudaki bu uç şehri, kuzeyden
gelen göçebe atlıların saldırması ve talan etmesi sonucunda 145 yılında yok olmuş. Ai
Khanum’dan geri kalanlar da 1980’lerde
talan edilmiş. Ancak sergideki en göz alıcı objeler, antik dönemdeki Baktria’da bulunan bir tepedeki birkaç göçebe mezarından çıkartılmış. Kazı yerine “Altın Tepe”
adı verilmiş. Artık burası kurak düzlükler
ve tepelerden oluşuyor, ancak bir zamanlar
yeşillikler içinde hayat dolu ve gizemli bir
göçebe topluluğun yurduymuş. Dört bin yıl
eskiye dayanan bu mezarlar 1978 yılında,
Sovyet işgalinden bir yıl önce bulunmuş. Bu
mezarlarda gömülen kişilerin öteki dünyaya
yolculuğuna eşlik etmek üzere yerleştirilmiş
toplam olarak 20.000’in üzerinde obje çıkarılmış. Bunların çoğunluğu, takılar, tokalar,
paralar ve silahlardan oluşan objeler ve hayret verici bir güzellikte. M.S. 100’lü yıllarda
yapılma. Bir kısmı da oldukça eski ve Orta
Asya’da üretildikleri anlaşılıyor. Ama daha
sonraki dönemlere ait parçalarda da en az
bunlar kadar ilginç buluntular var.
kurumun Solna’daki merkezindeki bir
toplantıda gazetecilere yaptığı açıklamada,
Rusya’nın kendileri için en büyük istihbarat tehdidi olduğunu söyledi.
Unge, “Avrupa’da yüzlerce Rus ajanı
var. Bölgemizi her gün ihlal ediyorlar. Rus
diplomatik görevlilerinin üçte biri aslında
istihbarat görevlisi” dedi. Unge, bu ajanların sınır dışı edilmesi gerektiğini ancak
bu siyasi kararları hükümetlerin verebileceğini söyledi.
Ülkedeki Rus ajanlarını “iyi eğitim almış ve Sovyet döneminden daha genç,
hırslı, amaca dönük ve sosyal becerileri yüksek” şeklinde tanımlayan Unge,
SAPO’nun geçen yıl İsveç’in askeri teknolojisini ele geçirme amaçlı Rus girişim-
İsveç Dışişleri Bakanlığı, SAPO’nun
değerlendirmelerine katılıp katılmadığı ve
geçen yıl herhangi bir diplomatın sınır dışı
edilip edilmediğine dair açıklama yapmadı. Bakanlık Sözcüsü Anna Ekberg,
“Rusya’dan Viyana Konvansiyonu’na
saygı duymasını bekliyor ve diplomatlarının gerçekten diplomat olduğunu umuyoruz” dedi.
Rusya’nın Stockholm Büyükelçiliği’nden suçlamalarla ilgili henüz bir
cevap gelmedi. SAPO, geçen yıl da
Rusya’nın İsveç’teki siyasi, ekonomik ve
askeri istihbarat faaliyetlerini artırdığı uyarısında bulunmuştu (AA)
Halen iltica ettiği Rusya’da bulunan
ve ABD’nin küresel casusluk programını ifşâ eden eski casus Edward Snowden;
Almanya’nın Hannover kentinde yapılan
CeBIT Bilişim Fuarı’nda konuştu.
CeBIT’teki konuşmasını video konferans
yoluyla yapan Snowden, yaptıklarımla hayatımı bitirdiğim doğru ama “yine olsa yine
yaparım” dedi.
Snowden’ın küresel casusluk programına ilişkin belgeleri teslim ettiği kişilerden
ABD’li gazeteci Glenn Greenwald da CeBIT Fuarı’nda bir konuşma yaptı.
“Alman hükümetinin Snowden ve özgür dünyaya ihanet ettiğini” ileri süren Greenwald “Edward Snowden’ın girdiği riskten en çok faydalanan ulus ve hükümetlerin
daha sonra ona sırtlarını dönmeleri utanç ve-
ricidir” diye konuştu.
ABD’nin, küresel casusluk programı
kapsamında aralarında Başbakan Angela
Merkel’in de bulunduğu liderleri dinlediği
ortaya çıkmıştı.
Glenn Greenwald, bu ifşaatla gizli servislerle vatandaşlar arasındaki dengesizliğin
Ünlü
Casus
Konuştu!
TİKA Hamidiye Sebili’ni restore etti
TİKA, Lübnan’da gerçekleştirdiği projelerle faaliyetlerine devam ediyor. Bu kapsamda TİKA tarafından Lübnan’ın Başkenti
Beyrut’da Hamidiye Sebili (Çeşme) restore ediliyor. Hamidiye Sebili 1900 Yılında II.
Abdülhamid Han’ın tahta çıkışının 25. Yılı
anısına Lübnan’da yaptırılmış olup 115 yıllık geçmişe sahip olan gösterili bir anıt olma
özelliğini taşıyor.
Çeşme mermerden yapılmış olup 8 metre
yüksekliğe sahip. Çeşmenin ilk yapım yeri
şehir merkezinde Osmanlı döneminde Valilik Konağı olan binanın önündeki meydan
olarak biliniyor. Söz konusu bina şu an Başbakanlık binası olarak kullanılıyor. Ancak,
Sebil 1957 yılında meydandan alınmış ve
Sanayah Parkı olarak bilinen ve yine II.
Abdulhamit Han tarafından yaptırılmış
olan parka nakledildi. Bu tarihten sonra çeşme Sanayeh Sebili/Çeşmesi olarak da anılmaya başladı. Sebil, şehir merkezinden parka nakledilmesi esnasında bir miktar zara
görmüş, Lübnan iç savaşında isabet eden
kurşunlar ve geçen yılların da etkisiyle daha
da yıpranmıştı.
Beyrutta ayakta kalan bir kaç Osmanlı
eserinden biri olan Hamidiye sebilinin korunması ve gelecek nesillere ulaşmasını temin etmek için TİKA Beyrut PKO Sebilin
restorasyonu için gerekli çalışmaları tamamladı ve restorasyona başlandı. Hamidiye Se-
Telefon: (0212)
477 66 81
info@tutargiyim.com
e-mail : tutargiyim@gmail.com
Adres: B.H. Paşa Mah. Şehit MustafaYeşil Caddesi (Eski Poligon Caddesi). No:7 /A, Beşyüzevler,
5 0 0 E v l e r G a z i o s m a n p a ş a , İ S TA N B U L - Te l : + 9 0 2 1 2 4 7 7 6 6 8 1
Filiz
SOYTÜRK
Ye m O l m a y a l ı m
Biz ayır buyur politikası kurbanlarıyız.
Totaliter rejim isimlerimize, adetlerimize, kültürümüze, geleneklerimize yaşayışımıza saldırmazdan önce Türklüğümüzden,
Müslümanlığımızdan rahatsız olan yoktu.
Bizim ahlakımız, doğal yaşayışımız ve dinimizle bağlıydı, gönlümüzde ve dilimizde
yaşarken bizi birbirimize kaynaştırıyordu.
Bizi istemeyenler nasıl oldu da kimliğimize
saldırabilecek duruma geldi. Biz hangi noktada gevşedik? Bu kâbusu çözmeden ileri gidemeyiz. Genel ulusal norm ve istemlere uyumlu olan hayatımız doyurucuydu.
Kimseye muhtaç olmadan yaşıyorduk. Sürüp ekip biçiyor, bacamız tütüyordu. Geçen yüzyılın ikinci yarısında isimlerimizden
önce ovalarımız, isimlerimizden önce okullarımız, isimlerimizden önce dinimiz, özgün
kültürümüz, ahlakımız elimizden alındı.
Nasıl oldu da boş bulunduk?
Bunun nasıl yapıldığını
ASLAN VE UÇ İNEK masalıyla anlatmak istiyorum.
ASLAN VE ÜÇ İNEK
Beyaz, siyah ve kahverengi üç inek derin bir vadide, berrak bir ırmak kenarındaki
zümrüt çayırda yaşıyormuş. Aralarından su
sızmayan üç kız kardeş gibiymişler. Gündüz
yan yana otlar, gece yan yana uyurlarmış.
Günlerden bir gün çayırın kenarından aç
ve kurban arayan bir aslan geçmiş. İnekleri görünce gözleri parlamış, fakat üçüne birden saldırmaya cesaret edememiş. Pusuya
yatmış ve ineklerin birbirinden uzaklaşmasını beklemiş.
Gece gündüz beraber olunca yırtıcı etçillerin saldırılarına başarılı karşı koyabileceklerini bildiklerinden birbirlerinden hiç ayrılmadan yaşıyorlarmış. Aslanın iki üç gün
pusuda yatması bu sebeple bir işe yaramamış.
Aslan aklını çalıştırıp taktik değiştirmiş,
bir gün ineklere yaklaşmış, selam vermiş ve
onlara: Sayın dostlarım nasılsınız! Sizleri iyi
gördüm. Nice zamandır aklımda olsanız da,
işlerimin yoğunluğundan, vakit ayırıp halinizi sormak için yolunu bulup uğrayamadım. Fakat bugün niyetlendim ve geldim,
diyerek temas kurmuş.
Kahverengi inek yanıt vermiş:
Gelmeniz iyi oldu bey efendi, baksanıza
siz gelince çayır bile dalgalandı.
Beyaz ve kara inek kahverengi ineğin
sözlerinden rahatsız olmuş ve onun safdil
davranmasına üzülmüşler. Aslanın punduna getirip onu aldatabileceğini düşünmüşler.
Çünkü kahverengi inek aslana inanıyormuş.
İneklerde ikisi de aynı zamanda: Aslanın diğer hayvanlara yalnız kurban olarak baktığını nasıl unutabilir diye düşünüp kahrolmuşlar.
Öyle olsa da, kahverengi inek aslana her
gün biraz daha yakın duruyormuş. Diğer
ikisi onunla konuşmak ve kendisini uyarmak isteseler de gayretlerinde pek başarılı
olamamışlar. Bir gün aslan kahverengi ineğe şöyle demiş:
Sen, bizim rengimizin koyu, beyaz ineğin
rengininse açık olduğunu görüyorsun.
Beyazın karanlığa zıt olduğunu da biliyorsun. Renklerimiz arasındaki farkı kaldırmak
ve mutlu yaşamak için, ben beyaz ineği yesem, çok mutlu yaşarız.
Kahverengi inek kıskanç aslanın söylediklerine inanmış ve o ineği yerken ona kimsenin engel olmaması için kırmızı ineği kenara almış ve onunla uzun uzun sohbet etmiş.
Tek başına kalan beyaz inek saldırganı püskürtememiş, öldürülmüş ve aslan rahatsız
edilmeden ineği yemiş.
Devamı okumak için www.bghaber.org
14
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Sofralar alternatif lezzetlerle zenginleşecek Türk kahvesinin faylaları saymakla bitmiyor
Sofralar, Ege Üniversitesi (EÜ) Ziraat
Fakültesi’nin geleneksel patatese alternatif yetiştirdiği “kolakas” ve karnabahara rakip “piramit karnabahar” ile zenginleşecek.
EÜ Ziraat Fakültesi Tarım İşletmeleri Koordinatörü ve Fakülte Çiftlik Sorumlusu Prof.
Dr. Harun Yalçın, AA muhabirine yaptığı
açıklamada, Menemen’deki 4 bin 200 dekarlık Araştırma Uygulama ve Üretim Çiftliği’nin
200 dekarlık alanında organik sebze ve meyve
üretimi yaptıklarını belirtti.
değinen Harun Yalçın, bu ürünlerden birinin
Çiftlikte yetiştirmek için geleneksel ürün- “kolakas” adlı yumru bitki türü olduğunu ve
lerin yanı sıra yeni ürünler tercih ettiklerine “Kıbrıs patatesi” olarak da anıldığını kaydetti.
Bebekler anne sütüyle daha zeki oluyor
Yapılan bir araştırmaya göre, anne sütüyle beslenen çocukların daha zeki olduğu, büyüdüklerinde de daha iyi eğitim aldıkları ve
çok kazanan işlerde çalıştıkları ortaya çıktı.
Brezilya’da yapılan bir araştırmada anne
sütüyle beslenen çocukların daha zeki olduğu ortaya çıktı. Araştırmada, anne sütüyle
beslenen çocukların ayrıca ileride daha eğitimli ve daha çok kazanan bireyler olduğu
da belirlendi.
6 bin bebeğin doğumlarından itibaren 30
yıl boyunca izlendiği araştırmada, anne sütüyle beslenmenin uzun vadedeki etkileri ilk
kez incelenebildi. Bugün 30 yaşında olan
deneklerin 3 bin 500’ü mülakata katılma ve
IQ testlerine girme davetini kabul etti. BBC
Türkçe’nin haberine göre, anne sütü alanların daha akıllı oldukları, daha uzun süre
eğitim gördükleri ve daha çok kazandıkları saptandı. Bebekken anne sütüyle beslenme süresi arttıkça durumlarının daha iyileştiği gözlendi.
IQ artışı hala araştırılıyor
Pelotes Federal Üniversitesi’nde araştırmayı yapan Dr.Bernardo Lessa Horta,
IQ’daki bu artışın daha iyi bir zeka ve yetişkinlikte daha iyi koşullara sahip olmak
anlamına gelip gelmediğini araştırdıklarını söyledi. Dr. Horta, çoğu anne sütü araştırmasında yaşanılan bir sorunla karşılaşmadıklarını, dile getirerek, çalışmalarına
başladıkları 1982 yılında bebeklere anne
sütü vermenin eğitimli annelere özgü olmadığını vurguladı.
Daha fazla para kazanıyorlar
Araştırmaya katılan deneklerin farklı sosyoekonomik çevrelerden geldiğine dikkat
çeken Dr. Horta, “Çalışmaya göre 12 ay
anne sütüyle beslenen bebeklerin IQ’su, bir
aydan kısa süre anne sütü alan bebeklere kıyasla dört puan artıyor. Bu bebekler, bir yıl
Kirli sular ölümleri de beraberinde getiriyor
Dünya Sağlık Örgütü’nün kirli içme sularıyla ilgili hazırladığı rapordan endişe verici
sonuçlar çıktı. Raporda kirli içme suyunun
ishal, kolera, dizanteri, tifo ve çocuk felci
gibi hastalıklara neden olduğu açıklanırken,
her yıl da 500 binden fazla kişinin ishale
bağlı olarak hayatını kaybettiği belirtildi.
“Yeraltı suları kirleniyor” 22 Mart “Dünya Su Günü” dolayısıyla bir açıklama yapan
QNET Genel Müdürü Cem Geyik, hızla artan dünya nüfusunun ve çevre kirliliğinin
tüm dünyada yeraltı sularını ve doğal kaynakları olumsuz etkilediğini belirterek, su
kaynaklarının korunmasına ve sağlıklı içme
suyunun önemine dikkat çekti. 748 milyon
kişi temiz su bulamıyor
Musluktan akan suyun arıtılmasının önemine dikkat çeken Geyik, “Gelişmiş içme
suyu kaynaklarına erişim, küresel ölçekte çok
ciddi bir sorun olarak
karşımıza çıkıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün
( D S Ö ) Te m m u z
2014’te yayımladığı rapora göre kirli su; diyare (ishal), kolera, dizanteri, tifo ve çocuk felci gibi hastalıkların
bulaşmasına neden olabiliyor. Kirli içme
suyu nedeniyle her yıl 500 binden fazla
kişi ishale bağlı olarak hayatını kaybediyor.
Dünyanın çeşitli bölgelerinde 748 milyon
kişinin temiz içme suyuna erişim şansı olmadığı görülüyor” dedi. “Pi suyu elde ediyoruz” QNET olarak HomePure içme suyu
arıtma sistemleri serisi hakkında bilgi veren
Geyik; “Ürünlerimizde kullandığımız filtreleme sistemleri ile şehir suyuna karışmış
istenmeyen kimyasalları, materyalleri ve
Uzmanlar, bilimsel araştırmalara bakıldığı zaman Türk kahvesinin faydalarının olası
zararlarından çok daha fazla olduğunu belirterek, bilinçli bir şekilde tüketilen Türk kahvesinin sağlığa yararlı olduğunu belirtiyor.
İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Uzmanı
Prof. Dr. Canan Karatay’ın çocukların da
Türk kahvesi içebileceği yönündeki açıklamalarının ardından Türk kahvesinin insan
sağlığına ne gibi yararları olduğu da merak konusu oldu. Uzmanlar, kırk yıl hatırı olan Türk kahvesinin şeker hastalığından
Alzheimer’a, safra kesesi taşlarını önleyici
özelliğinden kanseri riskini azalttığına kadar
birçok faydası olduğu savunuyor.
Alzheimer riskini azaltıyor
Uzmanlar, günde 3-5 bardak şekersiz olarak tüketilen Türk kahvesinin şeker hastalığı
riskini yüzde 25 oranında azalttığını belirtiyor. Yaşa bağlı erken bunama ve Alzheimer
riskini azaltmasının yanı sıra Türk kahvesi,
beyin yaşlanmasını da yavaşlatıyor. Düzenli tüketilen Türk kahvesinin ayrıca Parkinson hastalığına karşı koruyucu etki sağladığı da belirtiliyor.
Metabolizmayı hızlandırıyor
Türk kahvesinin yararları arasında karaciğer kanserini de azalttığı düşünülüyor. İştahı
azaltarak, fazla yemeyi engellediği gibi metabolizmayı yüzde 20 kadar hızlandırarak,
yağ yakılmasını arttığı da yararları arasında sayılıyor. Günde 1-3 bardak içilen kahvenin aritmi riskini yüzde 25 azalttığı, fakat
kafeine hassas kişilerde ise riski arttırabileceği bildiriliyor.
Felç riskini yüzde 20 azaltıyor
Uzmanlar, günde 3 bardak kahve tüketenlerin kalp damarlarındaki kireç birikiminin
daha az olduğunu, dolayısıyla Türk kahvesinin kalp krizi riskini de azalttığını düşünüyor. Ayrıca düzenli kahve tüketenlerde, tüketmeyenlere göre safra kesesi taşı daha az
rastlanıyor. Yapılan çalışmalar, günde 1-4
bardak kahve tüketiminin felç riskini de
yüzde 20 civarı azalttığını gösteriyor.
Sigara tüketiminden en çok zarar görenlerin anne karnındaki bebekler olduğunu belirten Dr. Tuğba Tuna, “Sigara tiryakisi annelerden doğan 100 çocuktan 65’i özürlü
doğar” diyerek anne adaylarını uyardı.
Sigaranın zararları saymakla bitmiyor.
Uzmanlar, sigara tiryakilerini uyararak biran önce sigarayı bırakmaları konusunda
uyarıyor. Amasya Halk Sağlığı Müdürlüğü
KETEM Birimi sorumlu hekimi Dr. Dudu
Tuğba Tuna, Amasya Kahveciler Odası
üyeleri için hazırladığı “Kanser ve sigara”
konulu sunumunda sigaranın insan vücuduna nasıl zarar verdiğini anlattı. Dr. Tuna, sigaranın en çok anne karnındaki bebekleri
etkilediğini belirterek, “Sigara tiryakisi annelerden doğan 100 çocuktan 65’i özürlü
doğar” diyerek, babaları da uyardı.
Birçok hastalığa neden oluyor
Sigaranın içinde kullanılan zehirli maddelerin saymakla bitmediğini dile getiren
Dr. Tuna, “Sigaranın içinde zehir imalatında
kullanılan arsenik, roket gazı imalatında kullanılan metanol, böcek ilacı DDT, akü yapımında kullanılan kadmiyum, bütan gazı,
karbonmonoksit, aseton, naftalin, amonyak
ve nikotin gibi maddeler bulunmaktadır. Sigara içenlerde ses telleri, cilt ve cilt rengi bozulur. Tat alma duygusu ve dişler bozulur.
Gözlerde katarakta ve körlüğe neden olabilir. Omurgada bozukluklar ve kemik erime-
si artar. Mide ve yemek borusunda kanama,
ülser ortaya çıkar” dedi.
“En çok bebekler zarar görüyor”
Sigara tüketiminden en çok zarar görenlerin anne karnındaki bebeklerin olduğunu hatırlatan Dr. Tuna, “Sigara tiryakisi annelerin
dünyaya getirdiği 100 çocuktan 65’i özürlü doğar. Sigara içen annelerde düşük olur.
Anne sütü azalır. Ani bebek ölümleri olabilir. Bebeklerin beyin ve akciğerleri zarar görür. Sigara bebekte sinüzit, rinit, kronik solunum problemleri yapar” diye konuştu.
Sigara en çok bebeklere zarar veriyor
BULTÜRK - DÜNYA’DAKİTÜRKİYE
TEMSİLCİLERİMİZ
1913 Sofya
Aylık Siyasi Aktüel Gazete
www.bulturk.org /bilgi@bulturk.org- Tel:0212 477-62-10
İmtiyaz Sahibi - BULTÜRK
Genel Başkan-Rafet ULUTÜRK
Yazı İşleri Müdürü
Alptekin CEVHERLİ
Yazı İşleri Müdür Yardımcısı
Ayşe HOCAOĞLU
Genel Yayın Yönetmeni
Ridvan TÜMENOĞLU
Genel Yayın Müdürü
Dr. Nedim BİRİNCİ
Adres: Hürriyet Mah. Şakir Kabaağaç Sk. Şebnem Apt.
No:1 Süleymanpaşa Tekirdağı Emniyet Müd.Yolu
Tel: 0282 264 23 05 / Cep: 0539 329 44 36
Yayın DanıSmanları:
Prof.Dr. Hayati DURMAZ
Prof. Dr. Emin ÇARIKÇI
Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK
Doc.Dr. Sakin ÖNER
Doc.Dr. Hasine ŞEN
D o c . D r.
Şakir
Aziz
ŞAKİR
ARSL ANTAŞ
Haber Sorumlusu:
Hukuk Danışmanı:
Ekonomi Müdürü:
İstihbarat Müdürü:
Eğitim Sorumlusu:
Görsel Yönetmen:
Kültür-Sanat:
Spor Müdürü:
Art Direktör:
İnternet Müdürü:
Halkla İlişkiler:
Reklam Müdürü:
Nafiye YILMAZ
Av. Vildan UMUT
Mujgan DENİZ
Hüseyin YILDIRIM
İsmail ERDEM
Filiz SOYTÜRK
Muharrem TERZİ
İbrahim SOYTÜRK
Samet ERDEM
Murat ULUTÜRK
Neriman ERALP
Nazım ÇAVUŞ
İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad.
No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST.
Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altı
Tel: 0212 418 89 89 / 511 63 47 - Fax: 0212 511 33 91
Reklam için İrtibat: 0212 418 89 90
Akademi Medya Yayıncılık A.Ş.
Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK
Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder.
Yazarlar yazılarından sorumludur.
www.bulturk.org
Avusturya -Viena Osman BÜLBÜL
Almanya-Köln:
Rafet DAL
Amerika-New York: Alaattin Gokay
Belçika-Antwerpen: Nevi BEYTULLAH
İspanya-Madrid:
Hüseyin Hasan
KazakistanTürkistan: Erkan
İsveç
Seval ÖZTÜRK
Bulgaristan - Temsilcileri
Sofya:
Blagoevrad:
Smolyan:
Kırcaali:
Momçilgrad:
Ardino:
Cebel:
Plovdiv:
Stara Zagora:
Loveç:
Troyan:
Pleven:
Şumen:
Razgrad:
Tırgovişte:
Silistra:
Varna:
Dobriç:
Hikmet EFENDİEV
Bülent MURADOV
Rufat FELETİ
Mehmet ANTİKA
Akif MEHMET
Aziz ŞAKİR
Erdal H. AHMET
Fikret SEPETÇİ
Menderes KUNGÜN
Emine BAYRAKTAROVA
Ergül BAYRAKTAR
Rafet RODOPLU
Nurten RECEP
Aydoan ALİ
Sevinc YÜCE
Tijen GÜLER
Salih POMAK
Sebahattin AYYILDIZ
-Ankara: Sebahin AHMETOĞLU
ist. Trakya Bölgesi İsmail ERDEM
İst. Anadolu:Bölge-Seniha MERT
İst. Sultangazi:
Seyhan ÖZGÜR
ist. G.O.P.aşa:
Sevilcan YÜCE
ist. Bayrampaşa: Nedim BİRİNCİ
ist. Zeytinburnu: Mustafa GÜLER
ist. Avcılar:
Müjgan DENİZ
ist. Başakşehir:
Ayten ERDEM
ist. Kağıthane:
Nazım ÇAVUŞ
Kocaeli:
Abidin KARASU
Bursa-
Ayşe HOCAOĞLU
Yıldırım:
Turhan YAMAÇ
Bursa-Hürriyet: Üzeyir AKGÜN
Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN
Bursa-İnegöl
Bayram BAYRAM
İzmir-İzm.Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU
İzm.Görece:
Mümin GÜNEY
İzm.Buca:
Hüseyin PAŞAMOĞLU
İzm.Bornova:
Kenan ÖZGÜR
Edirne:
Nadir ADLI
Kırklareli:
Ali ÖZTÜRK
Tekirdağ:
Ertaç ÇAKIR
Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN
Eskişehir:Osmangazi Ünv. - Sevgin GÖKÇE
Mersin : Ferda ER
Fethiye : Fatih AKSAK
Bulgaristan Türklerinin Sesi 15
Kimlik
Sorunları – 1
BGSAM
Savaşlar, devrimler, düşmanlıklar ve hesaplaşmalar yüzyılı olan yirminciyi tarihe kattık.
Şahsen biz Türkler, bu dünyada en uzun zaman hükmeden Osmanlı hanedanlık düzeni
sayfaları da geçen asır kapattık. Cumhuriyet
Türk iyesi’ne açıldığımız yüzyıldır geçen asır.
Biz tarihimizde 16 devlet sayfası açmış kapamış, şimdi Cumhuriyet bölümündeyiz. Bu
devletlerin her biri bir uygarlık olsa, aldığımız
uzun yolda üstünden üstün kültür ve medeniyetler yaratmışız demektense, farklı dünyalar
yarata gelmişiz ve tüm faklılıklarımızı birleştiren bir Cumhuriyetin evlatları olmanın mutluluğunu yaşıyoruz, desek daha isabetli olur.
Biz Bulgaristanlı Türkler bu kültürler ve uygarlıklar zinciri içinde yoğrularak oluşmuşuz.
Bugün yaşadığımız vatanımızda “Bulgar kültürünün üstünlüğü” gibi milliyetçi ırkçı saçmalıklarla yüzleştiğimiz oluyor. Bu boş savların sonunda yirminci yüz yıl boyunca kimlik
değiştirmeye zorlandığımız dünyaca bilinir.
Yazıma girerken kesin sözüm şudur: Üstün
kültür yoktur, ayrıcalıklı kültür de olmamalı, farklı kültür vardır. Bu akıldan çıkmamalı.
Kültürse üretim biçimi, ahlak (moral) ve dinle birlikte vs. uygarlığın temelidir. Bunun için
sözümüz farklı uygarlıklaradır. Bu arada vatanımız Müslümanlık ve Hıristiyanlığın yüzleşme alanında bir de Doğu uygarlığının bizi
Doğuya, Batı uygarlığının da Batıya kazanmak istediği bir kaynaşma ya da ayrışma çizgisindeyiz.
800 yıllık Osmanlıyı olumsuzlayıp ondan
kopan halk irademizi yaşamaya buyur eden
demokratik Cumhuriyet rejimine geçişimiz
ve daha iyi olanı ararken birçok temel devrimsel dönüşüm niteliğinde reform gerçekleştirmemiz 21. yüzyıl Türk iyesini yarattı.
Bu anlamda biz başarısızlıktan ve ezilmişlikten başarı doğurabilen bir halkız. Bu bakıma
bizim Cumhuriyet kimliğimiz Batı kimliğinden farklıdır, bizim devletimiz ve öz kimliğimiz Cumhuriyet rejiminde de onların devlet ve kimliklerinden farklıdır. Bu yaşadığımız
uygarlığı oluşturan tüm öğeler için geçerli olsa
bile, bağdaşmaz tezatların kaynağı olarak değerlendirilemez.
Biz eskiyi ret ederken, onun olumlu yanlarını sırtımızda taşıdık ve hep daha yetkin olanı
aradık. Daha mükemmel olana doğru yolculuğumuz yeni yüzyılda devam ediyor.
Uygarlıkların olumsuzlanması çağları aynı
zamanda arınma yılları ve yüzyıllarıdır. Osmanlıyı ret ettiğimizde, mesela üzerimize
1915 “Ermeni soykırımı” gibi bir asılsız kara
leke sürülmek istendi. Bu lekenin aklanması, tarihi gerçeklerin su yüzüne çıkarılıp dünyaya anlatılması bir asır aldı. Dün (29.Ocak
2015) gerçekleri yazan tarih sayfaları Strazburg Mahkemesi’nde yeniden okunmaya başlandı. Lehimizde alınacak kesin karardan sonra Osmanlı tarihinin son dönemi dünyaya
yeniden anlatılacak, birçok ders kitabı değiştirilecek, yasalar bozulup tekrar yazılacaktır. Bu
tarihsel gerçeğin hukuksal taçlanması biz Bulgaristan Türkleri için olağanüstü büyük önem
taşıyor. Bir defa “Osmanlıda Ermeni Soykırımı yapıldığı tezi” Bulgar meclisinde de onaylandı. Bu karara oy verdiği için yani uydurma teze oy verdiği için Lütfü Mestan Hak ve
Özgürlükler Parti Genel Başkanlığına getirildi. Bulgar belediye meclislerinde böyle kararlar onaylandı vs. Olayları bu bakış açısından
değerlendiren biz Bulgaristanlı Türk aydınlar yirmi birinci yüzyıla yeni renk verip kıstas değiştirtecek yeni gelişmeleri sabırsızlıkla bekliyoruz. Strazburg mahkemesinin bizim
“soykırım yapmamış bir ulusun şerefli evlatları olduğumuzu” kanıtlaması, bizim Türk kimliği suyumuza taze güç, cesaret ve şeref kazanacaktır.
Bu gerçekler kültür kavramını oluşturan terimler için de geçerlidir. Yıllardan beri anlattığımız “iyi komşuluğumuzu” Hıristiyan kültüründen olana, bir Avrupalıya anlatamazsın,
çünkü onlar “benim evim benim kalem” kaskatılığıyla iyi komşuluk sıcaklığını yaşamamıştır. Kökten farklı anlam taşıyan bir kavram
da “hoşgörüdür.” Bizim dilimizde her şeyi anlayışla karşılayarak olabildiği kadar hoş görme
durumu, müsamaha anlamı yüklü olan bu sün
Fransızcası tolerans olup, özünde fahişe yuvalarında müşterilere karşı ırk, yaş, cilt rengi
vs. ayrımı yapmadan aynı muamele yapılması gereğini yansıtır.
Devamı okumak için www.bghaber.org
Moore: 3’üncü havaalanına odaklandık
Ş a k i r
A R S L A N TA Ş
SBulgaristan’da
ı z lPomaklık
ı yve o
r !
Müslümanlık
İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Moore,
Türkiye-İngiltere ticari ilişkilerinin geliştirilmesi için geniş bir yelpaze olduğunu söyledi.
İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Richard
Moore, Türkiye ve İngiltere arasındaki ticari ilişkilerin geliştirilmesinde geniş bir yelpaze bulunduğunu belirterek, perakende, enerji ve finansal hizmetler alanlarının yanı sıra
İstanbul 3. havaalanı, sağlık kompleksleri ve
nükleer enerji gelişmelerine odaklandıklarını kaydetti.
Büyükelçi Moore, Türkiye ile İngiltere arasındaki iş birliği fırsatlarını AA muhabirine
değerlendirdi. İki ülke arasındaki ilişkilerin şu
anda oldukça iyi olduğunu ifade eden Moore,
“Türkiye çok enteresan bir piyasa. Oldukça
genç bir nüfusa sahip. Dünyada avantajlı bir
konumu var. İstanbul’a 4 saatlik uçuşla inanılmaz bir piyasaya ulaşılabiliyor” dedi.
Türkiye’de 2 bin 700 İngiliz şirket bulunduğunu aktaran Moore, Türk şirketlerin de İngiltere piyasasında başarılı örnekler ortaya koyduklarını kaydetti.
İngiltere’de özellikle doğrudan yatırım faaliyeti için oldukça olumlu bir atmosfer olduğunu belirten Moore, “Geçen yıl Yıldız Holding
büyük bir yatırım yaptı, biz United Biscuits’in
alınmasından büyük memnuniyet ve gurur
duyuyoruz. Çünkü o kadar büyük bir yatırım
İngiltere’ye güvenin bir işaretidir” diye konuştu.
Moore, üç sene önce 6 milyar dolar civarında bulunan ikili ticaretin 2015’te 10,5 milyar
dolara ulaşmasının beklendiğini ifade ederek,
İngiltere’nin Türkiye’nin üçüncü büyük ihracat piyasası olduğunu söyledi.
İkili ticari ilişkilerin geliştirilmesinde geniş
bir yelpaze olduğuna dikkati çeken Moore,
şöyle konuştu:
“Perakende, enerji ve finansal hizmetler
alanlarının yanı sıra İstanbul 3. havaalanı, sağlık kompleksleri ve nükleer enerji gelişmelerine odaklanıyoruz. Üçüncü pazarlardaki iş
birliklerinde de çok iyi örnekler var. Türk müteahhitlik şirketleri oldukça başarılı oldu. Biz
onlarla rekabet etmiyoruz, işbirliği yapıyoruz.
Çünkü İngiltere çok iyi mühendislik, mimarlık ve danışmanlık şirketleri var. Türk şirketlerle çok iyi iş birliği yapıyorlar. İki ülkenin
birbirinden farklı olarak sahip olduğu avantajların kesişimi söz konusu.”
Richard Moore, İstanbul Uluslararası Finans Merkezi konusuyla da çok ilgilendiklerini ifade etti. İki ay önce Borsa İstanbul ile
TRT FM’in “Dünyanın En Radyo Programı”, Bakü, Berlin ve Saray Bosna’dan ortak
yayınla dinleyicisine ulaştırıldı.
TRT, radyo yayıncılığının 88. yılında bir
ilke imza attı ve üç ülkeden ortak canlı yayın gerçekleştirdi.
TRT FM’de perşembe akşamları yayınlanan “Dünyanın En Radyo Programı” bu kez
Azerbaycan, Almanya ve Saray Bosna’dan
canlı ortak yayınla dinleyicilerine ulaştırıldı.
Radyocular, Bakü’de Erkan Yavaş, Saray
Bosna’da Erhan Konuk, Berlin’de ise Muzo
ile BAY J’nin sunduğu program 3 saat sürdü. Üç ülkenin sanatçılarının şarkılarıyla,
sohbetleriyle konuk olduğu programa, TRT
Genel Müdürü Şenol Göka da Berlin’deki
stüdyodan katıldı.
TRT Ankara Radyosu Tiyatro ve Eğlence
Yayınları Müdürü Ayfer Durak, üç başkentten ortak yapılan programla bir ilki gerçekleştirdiklerini belirterek, “TRT ailesi olarak
radyonun gücünü ve sempatisini tüm dünyaya kanıtlamaya çalıştık” dedi.
TRT yetkilileri, teknik anlamda büyük
zorlukları olan uzun mesafeli ortak canlı yayınları gelecek dönemde Amerika, Avustralya ve Asya kıtalarının ardından Pasifik, Atlantik ve Hint Okyanusu’ndan da yapmaya
hazırlanıyor. (AA)
TRT bir ilke daha imza attı
Mimarların Nilüfer Çiçeği
Çin’de çiçek açmış bir nilüferden (lotüs) esinlenerek tasarlanmış
resmi binalardan biri. Bina bir nilüfer çiçeğinin tomurcuktan çiçeğe duruşuna kadar geçirdiği üç aşamayı yansıtan çelikten taç yapraklarla çevrili.
kalelerinden olan Sarnıtsa muhtarlığı 1972’de
Velingrat Belediyesine bağlıydı. 26 yaşındaki
Pomak Sergey Kurtov, göreve tayin edilirken
isminin değiştirmesi şartını kabul etmiş ve milis üniforması giymişti.
Pazar gün yapılan seçimler için Sarnıtsa’ya
giden HÖH-DPS kodamanları arabalarında
inerken karşılarına dikilen “Halk Kahramanı” anıtını görmüşlerdir. Bu heykel 23 Nisan
1972’de öldürülen işte o polis Kurtov anısına
sosyalizm yıllarında dikilmişti.
Olay şöyledir.
Kurtov 23 Nisan 1972’de (Pomakların isimlerinin değiştirilmeye başlandığı gündür)
İçinde 4 yolcuyla köyden çıkan arabayı durdurdu. Şoförün ehliyetini ve aracın evraklarını aldı. “İsimlerinizi değiştirmeden geri vermeyeceğim” dedi. Araçtaki 4 kişi genç polisi
yaka paça kaçırdı ve köy dışına çıkardı. Milisi korkutmak amacıyla anadan doğma soyup
bir bacağına ip bağlayarak Sırnıtsa mahallerini
birbirine bağlayan köprüden sallandırdı. Olacak işte, ip koptu ve polis dereye düştü. Başı
taşa çarptı ve öldü. Kaçıranlar onu sudan çıkdı ve bir daha dirilmesin diye kafasını taşla
ezdi. 23 Nisan 1972 günü Bulgaristan Pomaklık dünyasında açılan bu yara 1989’a kadar
derinleşti, çok kişi hapse düştü, sürgün edildi,
Pomak ayaklanmaları oldu, yani yara asla savmadı ve bugün de sızlıyor. HÖH-DPS bizim
memlekette defalarca iktidar ortağı oldu, ama
her gün bu feci olayı hatırlatan heykeli kaldırmadı. Sarnıtsa Pomaklarına baskı ve terör
de arasız sürdü. Mesela, 2014’te Pazarcık’ta
“Ebu Bekir” camii ve cemaatin evleri maskeli
polislerle basılırken, bu köy de basıldı. İmam
Sait Mutlu tutuklandı. Mahkemede 3 bin leva
para cezası ve bir yıl şartlı mahkûmiyet cezası aldı. O, Sırnıtsa İslam Din Okulunda hocaydı. Okul kapandı.
Görüldüğü üzere ve artık bilmeyen kalmadığına göre eski “DS” gizli siyasi polis
İslam’a, Müslümanlara ve Pomaklara olan kin
ve öfkesini yenemedi. Kuşak değişti ama sızı
dinmiyor. Yerlilere sorduk: İslam’a göre bir
kin, öfke ve nefretin ömrü ne kadardır? Aldığımız cevap şu oldu: Yaş bir havlu yağışlı bir
havada ne kadar zamanda kurursa, o kadardır, dediler.
Belediye merkezinde birleşen 3 mahalle
ile Medeni Kamıni ve Pobit Kamık köylerinde de seçim yapıldı, kışı evinde geçiren 3 122
seçmenden % 95’i oy verdi ve HÖH-DPS oyların % 45’ini aldı. Ardından GERB ve Reformcu Blok geliyor. Köyde hiçbir şey unutulmamış, Komünist Partisi uzantısı BSP seçime
katılamadı.
Suskun insanlar seçimden önce, seçim günü
ve sonrası hep düşünüyor. Düşünme özgürlüğü Allah vergisi. En fazla kafa yordukları
konula ise fakirlik ve sefalettir. Lak iskarpinler, İngiliz kumaşından takım elbiseyle arabası kat teperine saplanan Reformcu Blok partisinden Radan Kınev yarısı ayı yalnız 100 leva
ile geçinmek zorunda kalan bu insanların arasında kendini traji-komik bir sahnede hissetti. Ürettikleri patatesleri kilosunu 30 stotinkadan satamayan bu köylülerin sütleri de 15
günden beri ellerinde kalmıştı. HÖH-DPS ve
BSP-“Ataka” iktidarı günlerinde bu köyde her
evde 1 ton patates varken, Şili, Polonya ve
Fransa’dan patates ithal etik.
Krakov’tan TIR’a yüklenen patatesler Sofya
pazarına TIR parası da dahil 5 stotinkaya indirilirken onların ürettikleri ürün neden 6 defa
daha pahalı, sorusuna yanıt arayanlar, Lehler
tarımcıların Brüksel’den çok büyük subvensiyon aldığını anlatsalar da, onlar bu sözün ne
olduğunu bilmediklerinden birbirlerine bakınıyorlar. Radan Kınev’ “refomları” anlatmaya
başlayınca da, kahvedeki Pomaklar ne konuştuğunu anlayamadılar, çünkü onların diline şu
“reform” sözü henüz girmediği gibi, ne yapılacağına da bir türlü akıl erdiremediler.
Devamı okumak için www.bghaber.org
Bulgaristan’da tarihi camide yangın
Bulgaristan'da Osmanlı döneminde kalan tarihi Aziziye Cami'nde yangın çıktı.
1913 Sofya
Aylık Siyasi Aktüel Gazete
TA N A P i ç i n i l k k a z m a v u r u l d u
Cumhurbaşkanı
Erdoğan, “Bu proje
başka hiçbir projenin alternatifi olmadığı gibi bu projeye
alternatif başka bir
proje de yok” dedi.
ÖZ­GÜN BİR
PRO­J E -TA­
NAP’ın öz­gün bir
pro­je ol­du­ğu­nun al­
tı­nı çi­zen Er­do­ğan, “TA­NAP tüm pro­je­le­rin için­de
gü­zer­ga­hı ve he­def­le­riy­le ay­rı bir öne­me sa­hip. Bu
pro­je baş­ka hiç­bir pro­je­nin al­ter­na­ti­fi de­ğil­dir. Bu
pro­je­ye al­ter­na­tif baş­ka bir pro­je yok­tur” de­di.
AV­RAS­YA­’NIN İH­Tİ­YA­CI- Er­do­ğan, “Gü­
Bulgaristan’ın Varna şehrindeki Aziziye Cami’de çıkan yangın hasara yol açtı.
Varna Bölge İtfaiye Müdürü Komiser Tihomir Totev’in basına yaptığı açıklamaya göre,
yangın ihbarı 05.00 sularında verildi. Olay
yerine gelen iki itfaiye ekibi, kalorifer bölümünde çıkan yangını kısa sürede söndürdü.
Hasar tespitlerine göre, caminin 350 metrekarelik çatısının 10 metrekarelik bölümü
ile odun stoku yandı. Hasara neden olan yangının kaza sonucu çıktığı tahmin ediliyor.
Osmanlı döneminden kalan ve Varna’da
ayakta kalan iki camiden biri olan Aziziye’nin
1869 yılında inşa edildiği tahmin ediliyor. (AA)
bırakıldığı bildirildi.
Bulgar medyası eylemi bir provokasyon olarak değerlendirirken, olayın
Bulgaristan’ın Osmanlı’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etmesinin 137. yıl dönümünün kutlandığı günde gerçekleştirilmesine dikkat çekti. Gece geç saatlerde
gerçekleştirildiği bildirilen olayın henüz
kim tarafından yapıldığı bilinmiyor.
Blagoevgrad bölgesinde yaşayan Müslümanlar geçtiğimiz hafta, son dönemde
bölgede İslam dinine yönelik saldırıları
protesto etmek amacıyla Gotze Delçev’de
yürüyüş düzenlemişti. Yürüyüşe katılan çok sayıda Müslüman, “Ayrımcılığa,
İslamofobi’ye hayır” sloganıyla düzenlenen gösteride dini hoşgörü ve saygı çağrısında bulunmuştu.
Öte yandan Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğü yetkilileri, ırkçı grupların
Müslümanlara ait ibadet yerlerini hedef
alan saldırıların son zamanlarda sistematik hale gelmesinden şikayetçi.
ney Ga­zı Ko­ri­do­ru” ta­ma­men ha­ya­ta ge­çi­ril­di­ğin­de
Av­ru­pa ile Ha­zar ara­sın­da güç­lü bir bağ oluş­tu­ru­la­
ca­ğı­nı be­lir­te­rek “Bu pro­je­ye Azer­bay­can, Gür­cis­
tan ve Tür­ki­ye’den zi­ya­de tüm Av­ras­ya coğ­raf­ya­sı­
nın ih­ti­ya­cı var” de­ğer­len­dir­me­si­ni yap­tı.
ENER­JİNİN MER­KE­Zİ - Irak ve Su­ri­ye nor­
ma­le dö­nün­ce Cey­han’ın ka­pa­si­te­si­nin ar­ta­ca­ğı­na
işa­ret eden Cum­hur­baş­ka­nı, he­def­le­ri­nin Tür­ki­ye’yi
böl­ge­si­nin ener­ji da­ğı­tım mer­ke­zi ha­li­ne ge­tir­mek
ol­du­ğu­nu kay­det­ti. Er­do­ğan, pro­je­nin eko­no­mik iş­
le­vi­nin ya­nın­da ba­rı­şa ve hu­zu­ra da kat­kı ya­pa­ca­ğı­
nı di­le ge­tir­di.
AV­RU­PA­’YA TRANS­FER - Pro­jey­le, Azer­
Bulgaristan’ın güneybatısında bulunan
bay­can Şah De­niz do­ğal­gaz ala­nın­dan çı­ka­rı­lan Blagoevgrad şehrindeki caminin girişine
gaz Tür­ki­ye üze­rin­den Av­ru­pa’ya trans­fer edi­le­cek. kesik domuz ayakları ile kanlı kalplerin
Pro­je­nin ma­li­ye­ti yak­la­şık 10 mil­yar do­lar.
Bulgaristan 8 milyar avro dış borç alacak
Bulgaristan Parlamentosu, ülkenin 8 milyar
sı ve ekonominin ertelenmeyeavro borçlanmasına onay verdi.
cek ihtiyaçlarının karşılanması
Bulgaristan Parlamentosu, ülkenin 8 milyar
için kullanılacağını dile getiren
avro borçlanmasına onay verdi.
Goranov, 2015 bütçesinin 15,5
Oylamaya katılan 218 milletvekilinin 159’u,
milyar avro olduğunu ancak,
hükümetin önerdiği borç alma teklifine destek
şubat sonunda hazinede 250
verdi. 48 milletvekili hayır oyu kullanırken,
milyon avro kaldığını belirtti.
11 vekilse çekimser kaldı.
Öte yandan muhalefet partileri, borç talebiyGörüşmeler kapsamında söz alan Maliye le ilgili parlamento binası çevresinde protesto
Bakanı Vladislav Goranov, borcun temininin gösterisi düzenledi.
ekonomi için kilit önem taşıdığını kaydetti.
Polisin geniş güvenlik önlemi aldığı protes8 milyar avroluk kaynağın geçmişteki hü- tolar olaysız sona erdi. (AA)
kümetlerin biriktirdiği borçların kapatılma-
Bulgaristan’da camiye ırkçı saldırı
A Z E R B AY C A N Ü N L Ü L E R İ
İ S TA N B U L ’ D A B U L U Ş T U
Türkiye Üniversiteleri
Mezunlar Birliği (TÜMİB)
T ü r k i y e Te m s i l c i l i ğ i
tarafından düzenlenen
“Dostluk
ve
Kardeşlik Gecesi”
Download