IV. TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELER VE TOPLULUKLAR MEDYA FORUMU TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELER VE TOPLULUKLARIN GÜNCEL SORUNLARI BAĞLAMINDA MEDYA 15-17 Kasım 2014 Girne/Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti IV. TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELER VE TOPLULUKLAR MEDYA FORUMU 15-17 KASIM 2014 GİRNE/KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ IV. МЕДИА-ФОРУМ ТЮРКОЯЗЫЧНЫХ СТРАН И ОБЩИН 15-17 НОЯБРЯ 2014 ГИРНЕ/ ТУРЕЦКАЯ РЕСПУБЛИКА СЕВЕРНОГО КИПРА www.turkmep.org TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELER VE TOPLULUKLAR MEDYA PLATFORMU GENEL SEKRETERLİĞİ ISBN: 978-975-19-6531-8 Mayıs 2016 KOORDİNASYON: Sinan KÜRÜN DEŞİFRE: Recep KARAGÖZLÜ Şebnem TEBRİZLİ Hüseyin SAĞMAK Onur BALÇINER TERCÜME: Zamira ÖZTÜRK Diana ÇETİNDAĞ Laura YELEMESSOVA Egor TCACİ REDAKSİYON: Recep KARAGÖZLÜ TASARIM: Doruk Grup GÖRSELLER: Selvinaz DALYAN Egor TCACİ FOTOĞRAF DÜZENLEME: Doğan GİRGİN BASKI: Doruk Grup TEL: (0 312) 472 8 444 SUNUŞ A. Göktürk İNAN GENEL MÜDÜR Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (BYEGM); ülkemizde basın sektörünün gelişimi, ifade ve düşünce özgürlüğü alanının genişletilmesi yönünde yüzyılı aşan deneyimi ile önemli faaliyetler gerçekleştirmektedir. BYEGM, Türkiye’nin, dünya kamuoyunda doğru şekilde algılanması temel ilkesinden hareketle, görev ve sorumluluklar çerçevesinde bölgesel ve uluslararası işbirliği imkânı yaratmakta, ikili ve çok taraflı organizasyonlara ev sahipliği yapmaktadır. Söz konusu çalışmalar sağlıklı bir enformasyon ve bilgi akışını sağlarken, ülkeler arasında karşılıklı deneyim paylaşımına da zemin hazırlamaktadır. Tarih, dil ve ortak değerler halkların en önemli iletişim kaynaklarını oluşturmaktadır. Teknolojik gelişime paralel bilginin hızlı dolaşımı medya sektörü ile birlikte günümüz yaşam biçimlerine de yön vermektedir. Demokratik sistemlerde basına atfedilen önem ve kamuoyu üzerindeki etkisini göz önünde bulundurduğumuzda küresel düzeyde karşılıklı diyaloga duyulan ihtiyaç da ortaya çıkmaktadır. Türk dili konuşan ve Orta Asya, Kafkasya, Balkanlar, Avrupa gibi geniş bir coğrafyaya yayılan ülke ve topluluklardan medya temsilcilerinin ortak platformlarda buluşması, bölgesel ve uluslararası konuları değerlendirmesi, var olan sorunlara çözümler üretmesi büyük öneme haizdir. Bu temel ilkelerden hareketle Genel Müdürlüğümüzce, Ankara’da 21-22 Aralık 2010 tarihinde “Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu” başlatılan ve geniş bir alana yayılan Türk dünyasından gazetecileri buluşturan çalışmamızın dördüncüsü 15-17 Kasım 2014 tarihlerinde Türk dili konuşan 21 ülke ve topluluktan basın mensupları, sivil toplum kuruluşu temsilcisi, akademisyen ve devlet yetkililerinin katılımlarıyla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Girne kentinde gerçekleştirilmiştir. Forum kapsamında dile getirilen, mevcut bölgesel sorunların yanı sıra medya sektörünün bugünü ve geleceğine yönelik çözüm önerilerin ve görüşlerin dillendirildiği oturumlardan Türkçe ve Rusça hazırlanan “4. Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu” kitabı, büyük önem atfedilen bu düşüncelerin Türk dünyası ile birlikte dünya kamuoyunun bilgisine sunulmasına vesile olacaktır. Bu çerçevede; başta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı olmak üzere, Azerbaycan Matbuat Şurası, Kırgızistan Kültür, Enformasyon ve Turizm Bakanlığı ile foruma katkı sağlayan kurum ve kuruluşlara, değerli katılımcılara, Genel Müdürlüğümüz personeline ve emeği geçenlere teşekkür ediyorum. İÇİNDEKİLER BİRİNCİ GÜN 15 Kasım 2014, Cumartesi AÇILIŞ KONUŞMALARI Murat KARAKAYA – BYEGM Genel Müdürü ............................................................................................... 9 Prof. Dr. Ata ATUN – TÜRKMEP Başkanı ................................................................................................ 11 Bülent ARINÇ – T.C. Başbakan Yardımcısı ............................................................................................ 13 Özkan YORGANCIOĞLU – KKTC Başbakanı . ........................................................................................... 15 Sibel SİBER – KKTC Cumhuriyet Meclisi Başkanı ................................................................................... 16 Cemil ÇİÇEK – TBMM Başkanı ............................................................................................................. 17 İKİNCİ GÜN 16 Kasım 2014, Pazar BİRİNCİ OTURUM TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELER VE TOPLULUKLARIN GÜNCEL SORUNLARINA MEDYANIN YAKLAŞIMI..................................................................................... 21 Moderatör: Prof. Dr. Ata ATUN................................................................................................................. 22 Prof. Dr. Zakir AVŞAR – Uluslararası Sorunların Medyada Yer Alış Biçimleri . ............................................ 22 Başaran DÜZGÜN – Kıbrıs Sorununun Medyada Yer Alış Biçimi: Kıbrıs Türklerinin “40 Yıllık” Görünmeyen Mücadelesi . ............................................. 24 İsmet YÜKSEL – Ukrayna’da Yaşanan İç Çatışma Sürecinde Kırım Tatarları ve Medya............................... 24 Hikmet BABAOĞLU – Dağlık Karabağ Sorunu ve Uluslararası Medyanın Yaklaşımı ................................... 28 İKİNCİ OTURUM TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELER VE TOPLULUKLARIN GÜNCEL SORUNLARININ ÇÖZÜMÜNDE MEDYANIN KATKISI.................................................................... 37 Moderatör: Aflatun AMASHOV................................................................................................................. 38 Akay CEMAL – Uluslar arası Sorunların Çözümüne Medyanın Katkısı: Barış Gazeteciliği............................ 38 Aynura TEMİRBEKOVA – Sürdürülebilir Barışın Sağlanmasında Medya Etiğinin Önemi.............................. 40 Ersan SARIKAHYA – Etnik ve Mezhepsel Çatışmaların Çözümünde Medyaya Düşen Sorumluluk: Irak Örneği ................................................................ 42 Aidos KYDYRMA – Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Toplulukların Güncel Sorunlarının Çözümünde Medyanın Sorumluluğu . .......................................... 47 ÜÇÜNCÜ OTURUM TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELER VE TOPLULUKLARDA İŞ BİRLİĞİ HAREKETLERİ VE MEDYANIN ROLÜ: ÖLÜMÜNÜN 100. YILINDA İSMAİL BEY GASPIRALI ÖZEL OTURUMU ......................... 55 Moderatör: Metin ERSOY......................................................................................................................... 56 Prof. Dr. Yavuz AKPINAR......................................................................................................................... 56 Doç. Dr. Hakan KIRIMLI........................................................................................................................... 62 ÜÇÜNCÜ GÜN 17 Kasım 2013, Pazartesi DÖRDÜNCÜ OTURUM TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELER VE TOPLULUKLARDA MEDYA MENSUPLARININ EĞİTİMİ, MEDYA KURULUŞLARI ARASINDA İŞ BİRLİĞİ İMKÂNLARI VE KURUMSALLAŞMA................................... 75 Moderatör: Ahmet YEŞİLTEPE.................................................................................................................. 76 Bilge NEVZAT – Türk Dünyasının Kültürel İş Birliği Çalışmalarında Medyanın Rolü ve Katkısı...................... 77 Düsen KASAİNOV – Türk Dünyasında Kültürel İş Birliğinin Kurumsallaşması: TÜRKSOY Örneği................. 78 Ela KASAP – Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklarda Medya Mensuplarının Eğitimi: Türkiye Medya Eğitim Programı (TÜMEP) Örneği ................................................................ 79 Eran HASİPİ – Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Arasında İş Birliğinin Kurumsallaşmasında Medya Faktörü ................................................................................ 81 DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU..................................................................................................... 93 SONUÇ BİLDİRGESİ..................................................................................................................................... 105 MESAJLAR.................................................................................................................................................. 107 GENEL GÖRÜNÜM....................................................................................................................................... 108 ÖZGÜRLÜK ANITI / GAZİMAĞUSA 15 KASIM 2014 BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI / MURAT KARAKAYA* Sayın Meclis Başkanları, Sayın Başbakanım, Sayın Başbakan Yardımcım, Türk Dünyasının Saygıdeğer Temsilcileri, Kıymetli Misafirler, Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü olarak 2010 yılında Ankara’dan güzel bir yolculuğa çıktık. Başladığımız bu çok anlamlı ama sonuçları itibarıyla bir o kadar verimli birliktelik bizi bugün Akdeniz’in bu güzel adasında buluşturdu. Hepinize hoş geldiniz diyerek sözlerime başlamak istiyorum. Sayın Meclis Başkanları, Dünya medyası, sektör temsilcileri, sivil toplum kuruluşları ve akademik çevreleri aynı platformda buluşturduğumuz bu süreç, Sayın Bülent Arınç’ın himayelerinde 21 Aralık 2010 tarihinde Ankara’da gerçekleştirdiğimiz “Türk Dili Konuşan Ülkeler Medya Forumu” ile başlamıştır. Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de Matbuat Şurası’nın büyük katkı ve desteğiyle organize edilen ikinci buluşmamızda TÜRKMEP olarak adlandırdığımız Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Platformu’nun kuruluşunu tamamladık. Böylece daha organize bir yapı içerisinde çok daha fazla meslektaşımızı, medya kuruluşumuzu kucaklama fırsatı elde ettik. Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’teki üçüncü buluşmamızın ardından şimdi de burada dördüncü buluşmamızı gerçekleştiriyoruz. Cumhuriyetinizin 31’inci yıl dönümünde, bu anlamlı bayramınızda Türk dünyasından dostlarla size konuk olmaktan büyük onur duyuyoruz. Göstermiş olduğunuz misafirperverlik için başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere, Meclis Başkanımız, Başbakanımız ve tüm Dışişleri Bakanlığı çalışanları ile katkısı olan tüm yetkililere teşekkür ediyorum. Saygıdeğer Misafirler… Geçen süreç içinde, kurumsal kimliğimizi hukuki bir altyapıya kavuşturmamızın ardından çalışmalarımızı sürekli hâle getirdik. Karşılıklı haber ve bilgi akışının etkinleştirilmesi yönündeki iş birliği çabalarımızı yoğunlaştırdık. Bu noktada büyük önem atfettiğimiz www.turkmep.org internet sitemizi yeniledik. Sizlerin katkıları ile bu sitenin yakın bir gelecekte önemli bir bilgilenme mecrası hâline geleceğine inanıyorum. Ankara’da dört yıl önce altı ülke ile ilk adımı atmıştık. Bugün salona baktığımızda Sibirya’dan Bosna’ya, Tuva’dan Batı Trakya’ya 21 ülke ve topluluktan arkadaş ve dostlarımızı görüyoruz. Kararlı ve inançlı bir şekilde zenginleşerek belirlediğimiz ilkeler yolunda yürüyoruz. –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– * Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon (BYEGM) Genel Müdürü 9 10 / BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI Bu yılki programımızı oluştururken, 100. ölüm yıl dönümünde UNESCO tarafından dünya genelinde anılan İsmail Bey Gaspıralı’ya özel bir parantez açmak, ona, eserlerine ve bize kazandırdıklarına duyduğumuz minneti bir kez daha paylaşmak istedik. Bu noktada, Kırım’dan gelen dostlarımıza da kendileri ile birlikte olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Bugün aramızda aynı amaç ve ilkeler doğrultusunda faaliyetlerini sürdüren kardeş kurum ve kuruluşlarımız; Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (TÜRK KENEŞİ), Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA), Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY), Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT), Basın İlan Kurumu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanlığı (RTÜK), Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) ile Yunus Emre Enstitüsü temsilcilerine katılım ve destekleri şükranlarımı sunuyorum. Platform Başkanlığını yürüten Sayın Ata Atun ve Azerbaycan Matbuat Şurası Başkanı Sayın Aflatun Amashov’a destek ve katkıları nedeniyle bir kez daha teşekkür ediyorum. Bu yolda bizlere yarenlik eden, hislerimizi paylaşan tüm dostlarımıza, kardeşlerimize bir kez daha hoş geldiniz diyor, en derin saygı ve muhabbetlerimi sunuyorum. BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI / Prof. Dr. Ata ATUN* Sayın Türkiye Cumhuriyeti Meclis Başkanı Çiçek, Sayın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclis Başkanı Siber, Sayın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakanı Yorgancıoğlu, Sayın Türkiye Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı Arınç, Sayın Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi Akça, Değerli Konuklar, Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu’nun Kıymetli Üyeleri, Bugün dördüncüsünü gerçekleştirdiğimiz Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu’nun kurulması fikri 2008 yılında ortaya çıkmış, çalışmaları da 2007 yılında başlamıştır. Size bu konuşmamda 2010 yılı öncesinde yaşadığımız gelişmeleri anlatmak istiyorum. 2007 yılında özellikle fiilen içinde olduğum ve gözlemlediğim Batı dünyasında etkili olan bir haber ajansının siyasi bir olayı farklı bir yorumla işine geldiği şekilde tarafından dünya medyasına servis edilmesi, bende “olayları doğru olduğu şekliyle nasıl Türk dünyasına duyurabilirim?” soru işaretinin oluşmasına neden olmuştur. Yalova Folklor Eğitim Merkezinin 2007 yılında Yalova’da düzenlediği I. Türk Dünyası Gazeteciler Buluşması’na Batı Trakya, Azerbaycan, Afganistan, Irak, Suriye, Kazakistan, Kırgızistan, Yakutistan, Gagauz Yeri, Çuvaşistan’dan gazeteci arkadaşlar katılmıştır. Aramızda yaptığımız sohbetlerde, kardeş ülkelerde yaşayanları ilgilendiren konularda o ülkenin devlet ajanslarından gelen haberlerle Türk meslektaşlardan gelen haberler arasında farklılıklar olduğu konusundaki uyarılarım üzerine Türk Dünyası Gazeteciler Birliği kurulması fikri oluşmuştur. Yalova’da 2008 yılında yapılan II. Türk Dünyası Gazeteciler Buluşması’nda önerimle Türk Dünyası Gazeteciler Birliğini kurmak için tüzük çalışmaları yapılması gündeme gelmiştir. İçinde Türk kelimesi geçen birlik veya derneklerin Türkiye Cumhuriyetinde hemen kurulabilmesine olanak olmadığı için bunu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde kurarak hayata geçirmek görevini üstlenmiştim. Bir sonraki 2009’daki buluşmada, KKTC’de yabancıların dernek veya birlik kurması ve üye olması yasak olduğundan Türk Dünyası Gazeteciler Birliğinin kulüp olarak kaydının yapılması konusunu katılımcıların bilgisine getirdim. Birliğin Türkiye Cumhuriyeti Devleti bilgisi dâhilinde ve Dışişleri Bakanlığı bünyesinde veya desteğinde kurulmasının çok daha sağlam bir yapı oluşturacağı önerim oy birliği ile kabul edilince T. C. Dışişleri Bakanlığı ile görüşmek görevi bana verildi. Dönemin Bakanlık Müsteşarı kıymetli dostum, ağabeyim gibi sevdiğim Sayın Büyükelçimiz Ertuğrul Apakan Beyi aradım ve randevu aldım. İki hafta sonra Ankara’ya giderek Ertuğrul Bey ile bir görüşme yaparak konuyu kendisine açtım. “Dışişleri Bakanlığı olarak konuyu çok ciddi buluyoruz. Bir ay sonra hazırlığını yap ve gel” demesi üzerine de tüm hazırlıklarımı tamamlayıp, bir ay sonra tekrar kendisini ziyarete gittim. Sayın Apakan beni Türk Dili konuşan ülkeler ile ilgili dairelerin tüm başkan ve yardımcılarından oluşan büyük bir ekiple karşıladı. Verdiğim brifingten sonra Sayın Apakan’a son şeklini verdiğim amaç bildirgesiyle tüzük taslağını sundum. Böylesi bir düşünce ve girişimden çok memnun olduklarını dile getirerek konuyu inceledikten sonra benimle tekrar temas kuracaklarını belirttiler. –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– * TÜRKMEP Başkanı 11 12 / BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI Kısa bir müddet sonra önce Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığından, sonra da Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünden aradılar. Başbakanlıkta katıldığım toplantıda konunun çok ciddi ve Türk dünyasına katkıda bulunacak bir düşünce olması nedeniyle Başbakanlık tarafından bu kuruluşun hayata geçirilmesi için tüm desteğin verileceği belirtilerek çalışma ve temaslarıma devam etmem istendi. Artık her şey yavaş yavaş yoluna girmeye başlamıştı. Bu toplantıdan birkaç hafta sonra Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünden görüşmeye çağırdılar. Görüşmemiz Sayın Genel Müdür ve ekibiyle oldu. Kendilerine gerekli evrak ve çalışmaları sundum. Konuyu değerlendireceklerini ve çalışmalar bitince beni arayacaklarını belirtmeleri üzerine toplantı son buldu. Kısa bir müddet sonra çalışmalarını tamamladıklarını ve 2010 yılının Ekim ayında Türk Dünyası Gazeteciler Birliğinin kuruluş toplantısını yapacaklarını bildirdiler. Dışişleri Bakanlığı ile yaptığım görüşmelerde de kuruluşun şekli ismiyle birlikte yavaş yavaş belirginleşmeye başladı. Politik endişelerden dolayı “Türk Dünyası” tanımı yerine “Türk Dili” tanımı girdi. “Birlik” kelimesi çıktı yerine “Forum” kelimesi girdi. Ve ilk Kurucular Toplantısı Ekim 2010 yerine, 21 Aralık 2010 tarihinde Ankara’da “Türk Dili Konuşan Ülkeler Medya Forumu” adı altında yapıldı. Ve yola çıktık. Foruma, Türk dili konuşan ülkelerin yanında Türk halk ve topluluklarından da temsilciler katıldı. Diğer ülke temsilcileriyle birlikte benim de yer aldığım Komite Sonuç Bildirgesini hazırlarken Forumun içinde fiilen Türk halkı ve topluluklarının da yer almasını Bildirgeye ilave etti. Türk Dili Konuşan Ülkeler Medya Forumu’nun onaylanan Bildirgesi uyarınca çalışmalar devam etti. Kurucular Kurulu Toplantısı 17 Ekim 2011 tarihinde Ankara’da yapıldı. Tüzük ve Forumun adına son şekli verilerek yeni adının “Türk Dili Konuşan Toplumlar Medya Platformu” olmasına, Forumun ikincisinin Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de yapılmasına karar verildi. Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu’nun ikincisi 27-30 Ekim 2011 tarihleri arasında Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de yapıldı. Genel Kurul’da Platformun oluşum şekli, çalışma kuralları, Genel Sekreterliğin Ankara’da tesis edilmesi, Genel Sekreterin Türkiye Cumhuriyeti Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün en yüksek amiri olması, Genel Sekreterlik görevinin Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü personeli tarafından yürütülmesi, dönem başkanlıklarının Forum hangi ülkede yapılıyorsa o ülke temsilcisinin olması, üçüncü toplantının Kırgızistan’da, dördüncünün de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapılması kararı alındı. Dördüncüsünü düzenlediğimiz bu Forum artık emin ellerde faaliyetini sürdürmektedir. Geleceği ve gelecekte yapacakları beni çok heyecanlandırmaktadır. Türk dili konuşan ülkelerin ortak bir süzgeçten geçmiş bir haber havuzunu kullanmaları ileride hem ortak bir alfabeye geçilmesine hem de medya iş birliği ile ülkeler arasındaki iş birliği ve bağların daha da güçlenmesine kapı açacaktır. Hepinize hoş geldiniz der, sevgi ve saygıyla selamlar, Forum üyelerine iyi çalışmalar diliyorum. Saygılarımla. BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI / Bülent ARINÇ* Sayın Meclis Başkanlarım, Saygıdeğer Başbakan, Başbakan Yardımcımız, Çok Değerli Dostlar, Hanımefendiler, Beyefendiler, Türk Dünyasının Saygıdeğer Temsilcileri, Hepinizi saygıyla selamlıyor, toplantımızın hayırlı geçmesini temenni ediyorum. Bugün bendeniz de hem bu toplantıda sizlerle birlikte olmak ama onun öncesinde de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 31. yıl dönümü sevgisini, coşkusunu paylaşmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımızla birlikte Kıbrıs’a geldik. İki güzel iş bir araya geldi, sizleri selamlama fırsatımız da oldu. Benden sonra Sayın Başbakan ve Meclis Başkanlarımız da konuşacaklar, zamanınızı almayacağım. Esasen Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürümüz dördüncü kez tertiplenen bu güzel Forum ile ilgili olarak teknik bilgiler verdi. Başbakan Yardımcılığım döneminde bana bağlı olan Genel Müdürlük çok başarılı işler yaptı. Bunlardan bir tanesi de Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu’nu başarıyla ve ısrarla devam ettirmesidir. Ankara’da 2010’da başladığımız bu toplantı, daha sonra Bakü ve Bişkek’te devam etti. Kuzey Kıbrıs’ta değerli arkadaşlarımızın davetiyle de dördüncüsü yapılıyor. Umuyorum ki bundan sonraki toplantının ev sahipliği Kazakistan’da olacaktır. Kendilerinin bu toplantıya talip olduklarını işittim, onlara da tebriklerimi sunuyorum. İnşallah önümüzdeki toplantının daha kalabalık, daha coşkulu ve daha verimli bir hâlde Kazakistan’da olmasını arzu ediyorum. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğümüz sadece bu çalışmayı yapmadı. Türk-Arap Medya Forumu’nu da yaptı. Şüphesiz o da çok başarılı geçti. Türkiye-Afrika Medya Forumu’nu da yaptı, bu hatta bir defa de Afrika’da tekrarlandı. Ve bazı kıtaları da dikkate almak suretiyle Avrupa’da bazı ülkelerin başkentlerinde, özellikle Türk basınının temsilcileriyle toplantılarımız oldu. Paris’te, Berlin’de, Kuzey Amerika’da, New York’ta ve bazı ülkelerde bunları tekrarladık. Burada amacımız şudur; basın mesleğinde çalışanların, gazeteci arkadaşlarımızın ve özellikle aynı ortak dili paylaştığımız dostlarımızın bir araya gelmesi, birbirleriyle tanışması, bilgi ve fikir alışverişinde bulunması, bazı ortak konularımızı müzakere etmesi ve karara bağlamasıdır. Beş buçuk yıldır bu görevi yapıyorum. Gerçekten bine yakın, -değil mi Sayın Genel Müdürüm?- bugünkü forumlarda bine yakın gazeteci ile bir arada olduk. Birbirimizle her an haberleşecek noktaya geldik. Çok köklü dostluklar temin ettik. Bugün de yüz civarında çok güzel ülkelerden gelen siz değerli temsilciler var. Kuzey Kıbrıs büyük bir zenginlik yaşıyor. Ben Ata Atun Beyi de çok tebrik ediyorum, güzel bir ev sahipliği yaptılar. Sayın Cumhurbaşkanı geleceklerini vadetmişlerdi ama fırsat bulamadılar. Bildiğim kadarıyla hem bayram telaşı içindeler hem de bir gribe yakalandılar. Ben onun da selamlarını iletmiş olayım. Çünkü geleceklerdi ve bir konuşma yapacaklardı. Belki Sayın Başbakanımız aynı konulara girer. Değerli Dostlar, Medyanın önem kazandığı bir dönemde yaşıyoruz. Haber kaynaklarımızın sağlıklı olması lâzımdır. Özellikle birbirimizin ülkelerinden haberlerin doğru ve seri şekilde ulaşması lâzımdır. Çünkü bulundu–––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– * Başbakan Yardımcısı 13 14 / BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI ğumuz coğrafya içerisinde büyük sorunlar yaşanıyor. Bu sorunların kökenlerini, nedenlerini mevcut şartlarını ve geleceklerini gazetecilerin çok iyi analiz etmesi ve dezenformasyon içerisinde değil, doğru kaynakları dikkate almak suretiyle birbirlerinden alışveriş yaparak bilgi edinilip ortaya koyması lâzımdır. Dördüncü kuvvet medya olarak biliniyor. Ama bazı ülkelerde medya dördüncülükten şikâyetçi, biz birinci güç olmak istiyoruz diyorlar. Önemli olan halkın gözü, kulağı, dili olabilmektir. Objektif olabilmektir. Doğru olabilmektir. Artık bir tıklamayla bütün dünyada olup bitenler birkaç saniye sonra önünüze gelebiliyorsa bu sürati gerekli şekilde yenileyebilmektir. Tabii yazılı ve görsel medya önemlidir. Fakat son yıllarda özellikle sanal alem, sosyal medya veya yeni medya dediğimiz konu da çok büyük önem kazandı. Bizler bu konuda internet haber sitelerini çok önemsiyoruz. Şüphesiz paylaşım siteleri de milyonlarca insan tarafından kullanılıyor. Orada sınırsız ve sorumsuz bir dünya var. Bu sınırsız ve sorumsuz dünyada insanların özel hayatlarının, kişilik haklarının korunmasına ihtiyaç var. Bunlar için de belki yasal düzenlemeler yapılacaktır. Yani süratli ve baş döndürücü bir dünyada yaşadığımızı ifade etmek istiyorum. Bugün başlayan ve pazartesi günü sonuçlanacak olan toplantıda çok önemli konular görüşülecektir. Bu tür toplantılara Türkiye’de paydaş olduğumuz kurumların genel müdürlerini, temsilcilerini, üyelerini de davet ediyoruz. Şu anda Türkiye’nin 15 kanallı Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Genel Müdürü, Genel Müdür Yardımcıları ve Yönetim Kurulu Üyeleri, Kuzey Kıbrıs’ta bulunuyorlar. Belki şu anda bir iki arkadaşımız var çünkü buradan çıktıktan sonra bir açılış yapacağız. Bayrak Radyo Televizyonunun yeni stüdyo binalarının kurulmasına TRT katkıda bulunmuştur. Sanıyorum Sayın Genel Müdür orada bizi bekliyor. Bunun yanında, Anadolu Ajansımızdan değerli üst düzey arkadaşlarımız var. Basın İlan Kurumu, Türkiye’deki çok önemli bir kurum, özellikle yerel medyanın tek destekçisi durumunda olan Basın İlan Kurumunun Sayın Genel Müdürü var. Radyo Televizyon Üst Kurulu, sizin ülkelerinizde de bir muadili vardır şüphesiz, düzenleyici ve denetleyici bir kuruldur. Kurul üyelerinden Sayın Ali Öztunç Bey aramızda. Pek çok kurumdan gelmiş arkadaşlarımız var. Sizlere bilgilerini, tecrübelerini, bir sohbet ortamında bile aktarabileceklerdir. Çünkü bu tür toplantılardan sonra vardığımız bazı gelişmelerden birisi mesela RTÜK’ün benzeri kurumlarla ilişkisinin güçlendirilmesi olmuştur. Ve RTÜK’ün önderlik ettiği yeni birtakım kurumlarda bazı ülkelerde bölgesel olarak hizmete alınmıştır. Çok önemli dostlarımız var, listeye baktığımız zaman, Balkanlardan Rusya içlerine kadar, Ortadoğu’dan Kafkaslara kadar. Değerli Dostlar, Bir önemli konu, şüphesiz siyaset gündemimizde değil. Böyle bir toplantıyı siyaset odaklı yapmıyoruz. Ama öncelikli olarak bulunduğunuz toprağa, ülkeye, vatana, millete bir bakmanızı rica ediyorum. Burası Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin topraklarıdır. Bugün 31. yılını idrak ediyoruz ki artık bir devlettir. Parlamentosu vardır, Sayın Başkanı aramızdadır, 50 milletvekili vardır. Hükûmeti vardır, Sayın Başbakan da aramızdadır. Ama bu Ada’nın gerçek sahipleri olan Türkler ve Rumlar gerçek ortak iradelerini ortaya koyarak müzakere sonucu bir uzlaşmaya, bir çözüm bulmaya da çalışıyorlar. Türk tarafı bu müzakerelerde her zaman bir adım önde olma prensibiyle hareket ediyor. Fakat Rum tarafı anlaşılmaz sebeplerle çözüm sürecini engellemeye gayret ediyor. Şimdi yeni bir sürecin başlamasına ihtiyaç var. Sonucundan inşallah ümitli olmaya çalışacağız. Ama bulunduğunuz ülkenin insanlarını bu vesileyle gördüğünüz Lefkoşa’yı, Girne’yi, Gazimagosa’yı, mutlaka bir sosyal gezi de yapacaksınız, daha yakından inceleyiniz. Burada yaşayanlar sizlerin dostlarınızdır. Sizleri çok seviyorlar. Onlarla yakın ilişki kurunuz. Ve ülkenize gittiğinizde bilin ki bu dünyada bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti var. Ada’nın şu kadar kilometresine sahiptir. Orada bizim dilimizi konuşan insanlar var. Onların haklı bir davası var, onlar çok haklıdır, ama dünyada yalnız bırakılmıştır. Hiç anlamsız ambargolarla tecrit edilmiş bir ülkedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ve Kıbrıs Türk halkının haklı mücadelesine gönlünüzde bir miktar yer verirseniz ve buradaki dostlarınızı unutmazsanız bence bu toplantının amacından en büyüğü de gerçekleşmiş olur. Sizlere verimli çalışmalar diliyorum. Sağlıkla, mutlulukla ülkenize dönmenizi temenni ediyorum. Tekrar hoş geldiniz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve halkı sizleri kucaklamakla büyük bir sevinç duydu. Tekrar hepinize teşekkür ediyorum. BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI / Özkan YORGANCIOĞLU* Saygıdeğer Bakan, Ülkemizde dördüncüsü düzenlenen Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu’na katılan değerli konuklar. Bütün kardeş ülke ve topluluk temsilcilerini en içten duygularımla selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 31. kuruluş yıl dönümüne tesadüf eden bu anlamlı buluşmanın “Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Toplulukların Güncel Sorunları Bağlamında Medya” başlıklı gündemiyle biz siyasetçilerin de ihtiyaç duyduğu yararlı sonuçlar üreteceğine inanıyorum. Toplantınızın amacı ülkeler arası ilişkilerin sağlam temeller üzerine inşa edilebilmesi için bu ülkelerde yaşayan halkların karşılıklı anlayış ve kültürel etkileşimi gibi ortak paydalar üzerinde buluşturulmasıyla gerçekleşebileceği biçiminde belirtiliyor. Bu saptamanızı yürekten kutluyorum. Oldukça geniş bir coğrafyada, Sibirya’dan Balkanlara uzanan Avrasya Bölgesi’nde Türkçenin çeşitli lehçelerini konuşan uluslar ya da topluluklar bulunuyor. Kıbrıs, Türkiye, Bulgaristan, Azerbaycan, Tataristan, Dağıstan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Çin gibi ülkelerde Türkçe ya resmi dil ya ikinci dil ya da yerel bir topluluk dili olarak kabul görüyor. Bunun yanında dünyanın pek çok yerindeki Türk asıllı çeşitli topluluklar bizim dilimize yakın, akraba olan değişik Türkçe lehçelerini kullanıyor. Bu kadar yaygın bir dile sahip olmakla övündüğümüz gibi bu toplantınızın birçok ülke arasında KKTC’de yapılmasının tercih edilmesini gururla karşılıyoruz. Kıbrıs Adası’nda 16. yüzyıldan beri, yani beş yüzyılı aşkın bir zamandan bu yana Türk dili varlığını canlı bir biçimde sürdürüyor. Sadece komşu topluluklarda etkileyen bu konuşma olarak değil, yazılı dil de Türkçenin söz sahibi olduğu bir ülkedir burası. Birkaç yüz bin kişilik Kıbrıs Türk halkının, Osmanlı döneminden bu yana yaratmış olduğu güçlü bir Türkçe edebiyatı söz konusudur. Dil konusunda çalışan, eğitim veren, üretimde bulunan kültürel kurumlarımız, üniversitelerimiz, basın-yayın organlarımız, gazetecilerimiz, edebiyat insanlarımız, şair ve romancılarımız vardır. Böyle yaygın bir iletişim dili olan ana dilimiz Türkçeyi aramızdaki diyalogu ve kültürel alışverişi daha da artırmak ve pekiştirmek için kullanmamız gerekiyor. Bu konuda her alanda atılabilecek birçok adım vardır. Özellikle medya alanında iş birliğini artırmak, birbirimizden daha çok haberdar olabilmeliyiz. Ve bu bilgi akışının doğru olması gerektiğine inanıyorum. Yazılı ve görsel medya yanında şimdi sosyal medya da küresel anlamda etkili bir iletişim aracına dönüşmüştür. Türkçe konuşan ülkeler ve topluluklar olarak bizim bütün bu noktalardaki iş birliğimiz, teknik donanımlarımız, medya iletişim olanaklarımız birbirimize halkımızla genelde yazılı kültürlerimiz hakkındaki farkındalığımız nedir, ne orandadır, nasıl daha ileri noktalara götürülebilir? Bunu tartışabilmeliyiz. Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Platformu TÜRKMEP’in buradaki toplantısının bütün bu konularda verimli bir görüş alışverişi sağlayacağına, aramızda daha kapsamlı bir diyalog kurulmasına yardımcı olacağına olan inancımı tekrarlar, katılan herkese teşekkür eder, saygılar sunarım. –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– * KKTC Başbakanı 15 16 / BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI Sibel SİBER* Türkiye Büyük Millet Meclisinin Değerli Başkanı Sayın Çiçek, Değerli Konuklar, Değerli Katılımcılar, Aranızda olmaktan mutluyum, hepiniz hoş geldiniz. Bizler bu güzel Ada’da kendi dil ve kültürümüzle, özgür bir biçimde yaşamak için yarım yüzyılı aşan bir zaman mücadele ettik. O nedenle Kıbrıs Türkünün basın tarihine bakacak olursak, aslında bir mücadele tarihi olduğunu görürüz. İlk gazetemiz 11 Temmuz 1889’da çıkmıştır, Saadet gazetesi. Ve o zamandan beri 11 Temmuz, Kıbrıs Türk Basın Günü olarak kutlanmaktadır. Mücadele basınıdır basınımız. Hep kendimizi, var olmamızı dünyaya anlatmaya çalıştık. O dönemdeki gazeteleri de incelediğimiz zaman aslında resmi tarihin dışında gerçek tarihi görmüş oluruz. Köşe yazarlarının neler yazdığını, toplumun sosyal yaşantısını, o günün reklamlarını ve o günün haberlerini, günbegün izleme olanağı bulursunuz. Meclis Başkanı olduktan sonra, 1920’den itibaren yayınlanmış Türkçe gazetelerin millî arşivimizde olduğunu tespit ettim. Bu gazeteleri tarayıcıdan geçirip bir yangın, herhangi bir su baskını tehlikesine karşı korumak, tozlu raflardan çekip almak ve internet sitesinde yayımlamak inisiyatifini yüklendim. Ve hâlen KKTC resmi internet sitesinde bunları bulabilirsiniz. Henüz çalışmalarımız sürüyor ama birçok gazeteyi, 1930’lar, 40’lar görebilirsiniz. Bu da bizim için önemlidir. Amacımız bu arşivden hem basınımızın, hem akademik çalışma yapanların, yazarların, tarihçilerin, halkımızın yararlanmasını sağlamaktır. Özellikle siz Türkçe konuşan, Türk dili konuşan ülkelerin bu sitemize girerek basınımızı, tarihimizi görmenizin, bizi daha yakından anlamanız için önemli olduğunu düşünüyorum. O yüzden bugün bunu dikkatinize getirmek istedim. Bizim için de toplumsal aidiyetimizin güçlü olması, geçmişimizi bilmek ve onu geleceğe taşımaktan geçer. Bu çalışmamız Meclis Başkanlığı Milli Arşiv ve Doğu Akdeniz Üniversitesi iş birliğinde devam etmektedir. Bu kürsüden de onlara bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Ülkemiz 31. yılında demokrasi kültürü, özgür medyası, siyasi partileri, sivil toplum örgütleri ve üniversiteleriyle demokratik bir yapıdadır. Elli yılı aşkın bir süredir çözülemeyen bir sorunumuz vardır: Kıbrıs Sorunu. Bu çözülemeyen sorunun maalesef olumsuz etkilerini biz görmekteyiz. İzolasyon ve ambargo altında yaşadığımız için çok önemlidir bizim için bu forumlar. Onun için çok önemlidir bizim için ülkeler arası iş birliği. Özellikle Türkçe konuşan ülkelerin bizi anlaması, dost kardeş ülkelerin bizi anlaması. Ve kültürel yönde özellikle paylaşımlarımızın artması bizim için çok önemlidir. Çünkü maalesef kültürel yönden de ambargo altındayız. Türkçe konuşan bir ülkede seyahat etmek, Türkçe konuşan bir ülkeden insanlar tanımak ayrı bir özellik taşır. Kendi dilinizle kendinizi daha iyi ifade edersiniz. Ve yakınlaşma başlar, ilk kültürel alışveriş başlar. O yüzden bunun bizler için, bu forumun çok ayrı bir anlamı vardır. İlişkilerimizi geliştirelim istiyoruz. Basınımızın takip edilsin, sizlerin basın organlarını takip olanağı yakalayalım ve birbirimizi anlayalım. Özellikle bu mevcut durumumuzda bize Türk dili konuşan ülkelerden gelecek destek çok önemlidir. Bu Forumu düzenleyenlere de çok teşekkür ediyorum. Başarılı olmasını diliyorum. –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– * KKTC Meclis Başkanı BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI / Cemil ÇİÇEK* Saygılar, sevgiler. Sayın Cumhuriyet Meclisi Başkanı, Sayın Başbakan, Değerli Başbakan Yardımcılarımız, Bu anlamlı toplantıda bulunmak üzere 21 ülke ve topluluktan bir araya gelmiş değerli dostlar, değerli kardeşlerim hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Evvela böylesine anlamlı, önemli buluşmayı hazırlayan, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. KKTC Dışişleri Bakanlığına, Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne, fiilen ve fikren katkı veren herkese teşekkür ediyorum. Ama özel bir teşekkürüm de Başbakan Yardımcımız Sayın Bülent Arınç’a, eski Meclis Başkanımız. Çünkü böylesine anlamlı buluşmayı kurumsallaştıran, baştan beri çaba, gayret göstererek bugüne gelmesinde muhakkak önemli katkısı oldu. Onu da bu vesileyle ifade etmek isterim. Bu toplantı zaman itibarıyla gerçekten anlamlıdır. Bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin devlet olarak kuruluşunun 31. yılını kutladık. Bu sadece Kuzey Kıbrıslı Türk kardeşlerimizin değil; kendisini Türk kabul eden, buradaki Türk kardeşlerine ilgi duyan, onu kendi kanından, canından bir parça olarak kabul eden ne kadar Türk varsa dünyada, onların hepsinin bayramıdır ve öyle olmalıdır. Öyle olmadığı takdirde bu toplantının başlığı anlamsız hâle gelir. Onu bir defa baştan belirteyim. Böylesine anlamlı bir günde bu toplantıyı gerçekleştiriyoruz. İkincisi, 21 ülke ve topluluktan katılanlar var. Bunlardan 9 tanesi bağımsız devlet statüsünde, diğerleri de özerk. Ama biliyoruz ki bu katılan ülkelerin hepsinin sorunları var. Bazıları etnik ve mezhepsel çatışmanın bataklığına sürüklenmiş çırpınıp duruyor. Huzur bulmak, barışı elde etmek, varlığını ve hayat hakkını sürdürebilmesi bakımından. Bazıları var ki toprakları işgal altında, Azerbaycan gibi. Şu an topraklarının dörtte birinden fazlası 20 seneye aşkın bir zamandan beri gasp edilmiş, haksız ve hukuksuz işgale maruz kalmıştır. Eğer bunun acısını, sıkıntısını içimizde duyamıyorsak, bunu duyuramıyorsak o takdirde yine bu başlık anlamsız hâle gelir. Başka yerlerden gelen kardeşlerimiz var. Daha kısa bir süre önce uluslararası hukuka aykırı, haksız, hukuksuz bir işgale ve neticede bir başka ülkeden koparılıp bir başka ülkenin parçası haline getirildi. Kırım’daki Tatar kardeşlerimizden bahsediyorum. Tarihin en dramatik acılarını yaşamış, sıkıntı çekmiş, yerinden yurdundan edilmiş, sürgüne maruz kalmış, önemli bir kısmı da doğduğu toprakları göremeden hayata veda etmiştir. Bugün ise bir başka sıkıntı ile karşı karşıya. Yani 21 ülke ve topluluk diyoruz, bir kısmında önemli insan hakları sorunları var. Dolayısıyla böylesine sıkıntılı bir dünyada kendisini Türk olarak kabul eden bir Türk dünyası kabul ettiğimiz ülkelerde statüsü, sıfatı, görevi ne olursa olsun birbirlerinin sorunlarına ilgi duymak mecburiyetindedir. –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– * TBMM Başkanı 17 18 / BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI Ama hepimiz kabul ediyoruz ki, Sayın Başbakan Yardımcımızın ifade ettiği gibi, medya günümüzde çok önemli bir imkân sunmaktadır. Ama medya, teknolojinin gelişmesiyle beraber bana kalırsa dünyadaki en önemli sorun nedir derseniz bilgi kirliliğidir. Maalesef hiçbir dönemde, hiçbir asırda görülmediği kadar günümüz dünyasında bilgi kirliliği yaşıyoruz. Bunun sorumlusu medyadır çözümü de medyadır. Başka bir çözüm bulma imkânı yok. Dolayısıyla bu 21 ülke ve topluluk, katılamayan başka yerlerde doğru yanlış, eksik fazla ne olup bitiyorsa medya kanalıyla öğreniyoruz. Kararlarımızı ona göre veriyoruz. Tercihlerimizi ona göre yapıyoruz. Değerlendirmelerimizi de bu okuduklarımızdan yola çıkarak belli bir yere bağlamaya çalışıyoruz. Onun için medya hayatımızın ayrılmaz bir parçası. Ne kadar şikâyet de etsek ne kadar eksikliklerini de söylesek belli ki en önemli bilgi kaynağıdır. Hiç olmazsa bu 21 ülke ve toplulukta medya görevini yapan basın mensubu dostlarımız, kardeşlerimiz en azından bizim ortak sorunlarımızla ilgili olarak kendi toplumlarımıza doğru bilgi aktaralım. Olup bitenleri doğru verelim ki başka kaynaklardan kirletilen bilgilere göre amel etmesin, ona göre karar vermesin, ona göre olup bitenleri değerlendirme konusu yapmasın. Elbette bu toplantılarda çok şey konuşulacaktır. Ama somut bir sonuca varmaya ve en azından bir de muhasebe yaparak bu toplantıları yapmamızda ve kapatmamızda faydalı olacaktır diye düşünüyorum. Bu toplantıyı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapıyoruz. Çok şükür ki 31 yıldır bir devletleri var. Emeği geçen herkesi, kahramanları, siyaset, devlet adamlarını, şehitlerimizi, gazilerimizi, mücahitlerimizi rahmet ve saygıyla anıyoruz. Ancak bir tanıtım sorunu var. En haklı davayı anlatmakta ciddi olarak güçlük çekiyorlar. Türkiye olarak çırpınıp duruyoruz, çok açık. Dış politikamızın en önemli gündem maddelerinden biri KKTC’deki kardeşlerimizin sorunlarıdır. Barış arıyoruz, barıştan yana olmak istiyoruz. Her türlü çabayı ortaya koyuyoruz ama tek taraflı da olmuyor. Hem haksız ama öbür taraftan da haklıymış gibi kendisini dünyada tanıtma başarısını, becerisini elde etmiş, maalesef dünya terazisinin, uluslararası adaletin de biraz terazisi bozuk, ayarı bozuk, haksızı pekâla haklı kabul ederek parlamentolardan lehine kararlar çıkarılabiliyor, en son Avrupa Parlamentosu’nda olduğu gibi. Onun için hiç olmazsa bu salonda bulunan medya mensubu, eli kalem tutan, televizyon programları yapan dostlarımızın, kardeşlerimizin başta KKTC’nin tanıtılması, haklılığının dünyaya anlatılması bakımından önemli bir rollerinin olduğuna ve olacağına inanıyorum. Bir de geriye dönüp muhasebe yapalım. Sene 365 gün olduğuna göre acaba kaç gününüzü KKTC’nin böyle bir sorunu veya başkaca sorunları var diye kaç makale yazdık, programda söyledik? Veya Kırım Tatar Türkünün veya Azerbaycan’daki, Karabağ’daki kardeşlerimizin veya başkalarının hak ve özgürlük sorunu ile ilgili ne yazdık, ne ettik ona dönüp bakmak gerekir diye düşünüyorum. Ayrıca bu toplantıda Türk dünyasının değerli fikir adamı, düşünce adamı ve tarihi şahsiyeti İsmail Bey Gaspıralı’ya yer ayrılmış olması gerçekten şükranla anılması gereken, hatırlanması gereken bir husustur. Çünkü, biz kendi dünyamızın fikir adamı, düşünce adamı, kahramanlarını tanımaz, tanıtamazsak fikirlerimizi anlatabilmek için başka ülkelerin değerlerine ihtiyaç duyarız. Elbette onlara da atıfta bulunulabilir. Onlar da insanlığın kazanımıdır ama kendi kazanımlarımızı göz ardı ederek, kendi kahramanlarımızı, kendi fikir ve düşünce adamlarımızı göz ardı ederek bir fikir dünyası, bir medeniyet inşa edemeyiz. Elbette insanlar Jean-Jacques Rousseaou’dan bahsetsin. Montesquieu’den bahsetsin, Balzac’ı okusun vs. Bunların hiçbirisine karşı olamayız. Onlar da insanlığın değerleridir. Ama diğer tarafta Farabi’den haberi olmayan bir Türk dünyası olabilir mi? İbn-i Sina’dan haberi olmayan bir Türk dünyası inşa edilebilir mi? İsmail Bey Gaspıralı’yı bilmeyerek bu nereden çıktı diyorsak o zaman oturup, geriye dönüp bir bakmak lazımdır. Hepinize düşen sorumluluklar var. Onun için böyle bir başlığın ona tahsis edilmesini de bir vefakârlık örneği olduğunu ifade etmek istiyorum. Bunun yanı sıra bağımsızlığını kazanmış dokuz devlet burada görünüyor, onlardan ricamız şudur; çünkü bu tür toplantıların, forumların, kuruluşların, -TÜRKPA’dır veya benzeri TÜRKSOY gibi birçok kuruluş kurduk çok şükür- hepsinin en önemli, kuruluş sebebi Türk dünyası arasındaki dayanışmayı, BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI / yardımlaşmayı, birlikte bir şeyleri inşa etmeyi düşündüğümüz, arzuladığımız için. Burada madem KKTC diye bir cumhuriyet, bir devlet var, onun bir parlamentosu, meclisi var bu meclisin başkanı bu ülkelere davet edilmelidir. Davet edilmesi gerektiği, bu ülkenin parlamentosuyla, devlet kurumlarıyla bir şekilde ilişki kurulması gerektiğini mutlaka yazınız. Özellikle TÜRKPA için söylüyorum. Türkiye olarak uğraşıp duruyoruz. Eğer bunu yapamazsak, o zaman Anadolu’da söylenen, Anadolu irfanının bir vecizesiyle sözlerimi bitirmek isterim: “Guru guru gurban olayım takır takır derini süreyim…” O zaman boş laftan başka hiçbir şey söylememiş oluruz. Şimdi tam da bunları yapmanın zamanıdır. Tekrar hepinizi saygıyla selamlıyor, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. 19 20 / İKİNCİ GÜN I. OTURUM I. OTURUM TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELER VE TOPLULUKLARIN GÜNCEL SORUNLARINA MEDYANIN YAKLAŞIMI İKİNCİ GÜN I. OTURUM I. OTURUM Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Toplulukların Güncel Sorunlarına Medyanın Yaklaşımı Moderatör: Prof. Dr. Ata ATUN TÜRKMEP Başkanı-KKTC Konuşmacılar : Prof. Dr. Zakir AVŞAR Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı-Türkiye Başaran DÜZGÜN Havadis Gazetesi-KKTC İsmet YÜKSEL Kırım Haber Ajansı-Kırım Hikmet BABAOĞLU Yeni Azerbaycan Gazetesi-Azerbaycan / 21 22 / İKİNCİ GÜN I. OTURUM Prof. Dr. Ata ATUN Moderatör Hepiniz hoş geldiniz. Özellikle dönem başkanı olarak Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent ARINÇ Bey’e, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürümüz Sayın Murat KARAKAYA’ya ve Genel Müdürlüğünün fedakâr çalışanlarına gerçekten çok teşekkür etmek istiyorum. Olağanüstü bir konferans düzenlediler, olağanüstü bir başarı. Aslında 2010, 2011. 2012 ve 2013 gibi dört yıllık bir adım ve bu adım gerçekten son derece iyiye gidiyor. Bunların neler getireceğini hissediyorum. Medya forumunu, platformunu kurmaktan neleri kazanacağımızı on sene sonra nelerin olabileceğini gerçekten çok iyi görmekteyim. Aslında TÜRK KENEŞİ’nin ortak alfabe, ortak televizyon kurulması yönünde çalışmaları var. Özellikle de Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Platformu’nun hazırladığı internet sitemiz artık açıldı. (www.turkmep.org) Bundan sonra haber akışları onun içinde yer alacak. Ayrıca forum bölümü var. Forum bölümünde de istediğimiz tartışmaları kapalı olarak yapabileceğiz. Zaten hedeflediğimiz adımlardan bir tanesi de buydu. Oturumumuzu açıyorum hayırlı olsun. Uluslararası Sorunların Medyada Yer Alış Biçimleri… Prof. Dr. Zakir AVŞAR Büyük dünyamızın kuzeyinden, güneyinden, doğusundan, batısından gelen hanımefendiler ve beyefendiler hepinize sözlerime başlarken saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Sunacağım konu bizimkiyle ortak özellikler taşıyor. Biliyorsunuz ki dört bir tarafımızda yüzlerce binlerce sorun var. Fakat bu sorunların medyada yer alma biçimi hepimize rahatsızlık veriyor, huzursuz ediyor, hepimizi üzüyor. Diyoruz ki biz bu dünyada yaşamıyor muyuz? Biz yok muyuz? Biz varız, bu dünyada yaşıyoruz, sorunlarımız hakikat. Nasıl gösterilirse gösterilsin önemli değil ama netice itibarıyla bu sorunlar öyle gösterilmekle çözülmüyor. Hz. Mevlana diyor ki: “Bilgi candır. Kim ki daha bilgilidir o daha canlıdır cancağızım”. Burada Mevlana’nın bahsetmiş olduğu bilgi, kuşkusuz ki sadece bilimsel bilgi değil. Haber dediğimiz, enformasyon dediğimiz kavramda bu bilgiye dâhildir değerli dostlarım. Bu bakımdan haberlerin sunumunda geleneksel olarak şöyle bir metot vardır. Bir; ajanslar. Ajanslar, çok büyük iktisadi yapılanmayı gerektirir. Diğer taraftan, bunların iktisadi yapılanmasının, idari yapılanmasının bir de siyasi tarafı vardı. Eğer ajans sizin değilse yani ağız sizin değilse ses size ait olarak çıkmaz. İçinde bulunduğumuz dünya ne yazık ki böyle eşitsizlikçidir. Hepiniz de zaten bu dünyanın insanlarısınız. Biraz daha dikkatle baktığınız zaman, Türk dünyasına ilişkin haberlerin son derece edilgen bir pozisyonda, adeta sorunlarını yok sayarcasına verildiğini görmektesiniz. Zaten hepimizi rahatsız eden hususlar da buralarda temellenmektedir. Sadece Türk dünyası değil, İslam dünyası da aynı şekilde bu kategorileştirilmekten bol miktarda nasibini almaktadır. Bir iki güncel örnekle olayı somutlaştıracağım. Ancak bizim iletişimciler olarak bu olaylara kafa yorarken üzerinde çalıştığımız bazı kuramlardan da burada müsaadenizle bahsedeceğim. Birisi “gündem kurma kuramıdır” değerli arkadaşlar. Gündemi kuranlar kuşkusuz ki gündeme egemen olmak için kurarlar. Bizim kara kaşımız kara gözümüz için kendi kurdukları gündemi bize teslim etmezler. Diyeceksiniz ki evet bu gündemin içerisinde biz de varız bunun bir öznesi de biziz. Doğrudur bunun bir öznesi de biziz değerli arkadaşlar. Peki, bizi biz olarak temsil ettiriyorlar mı? İşte problem burada yatmaktadır. Bir diğer problem ise “suskunluk sarmalı kuramı” dediğimiz bir yapı içerisindedir. Sanki biz yokuz, sanki bizim sorunlarımız yok, sanki biz yaşamıyoruz, sanki bunlar böyle gösterdikleri zaman bunlar dünyanın ve bizim gündemimizden düşüyor. Keşke bu kadar kolay olsa, bunu arzu ederiz. Deriz ki suskunluk sarmalına boğsunlar bizi, bütün sorunlarımız da kendiliğinden yok olsun ama böyle değil. İKİNCİ GÜN I. OTURUM / Burada Kıbrıs, Kerkük, Karabağlı var, Suriye, Irak, Filistin var, var, var. Mısır var. Yani mazlum, mağdur, sıkıntılı milletler, uluslar, etnisiteler var. Bunları bu kavramlar içerisine hapsetmek suretiyle yok edemeyiz. Bu bakımdan değerli dostlarım bu var olan hakikatleri ne yapacağız, nasıl dile getireceğiz? Öncelikle kendi iletişim platformlarımızı oluşturmak gerekiyor. İki, mücadelemizde kararlı olmamız gerekiyor, daha örgütlü olmamız gerekiyor, daha organize olmamız gerekiyor, dayanışmamızı artırmamız gerekiyor. Şu ana kadar ne yazık ki bu dayanışma etkin ve verimli değildi. Bu bir öz eleştiridir. Karabağ’daki sorun büyük bir dramdır. Kaç kişinin ilgisini çekiyor? Nerede dile getiriyoruz? Şimdi Kırım, nerede dile getiriyoruz? Suriye oradaki Türkmenler, nerede dile getiriyoruz? Daha sayayım mı? Saymamıza gerek yok çünkü hepiniz zaten bunları yaşayan insanlarsınız. Bu bakımdan da değerli dostlar, mutlak suretle sorunlarımızı her platformda dile getirmek bizlerin birinci vazifesidir. Bir diğer husus ise, şu anda fevkalade etkin verimli bir şekilde yapılan Türkiye Cumhuriyeti’nin hakikaten birçok kurumuyla takdir ettiğim kamu diplomasisi meselesidir. Kamu diplomasisi yine bizim bu sorunları daha etkin ve verimli şekilde aşmamızı, sesimizi istediğimiz bir şekilde kendi çerçevelediğimiz bir iklimde duyurmamızı bize temin edecektir. Çünkü görüyorsunuz bir çerçeve çiziyorlar. Bu çerçevenin içerisine bizi hapsedip, göstermek istedikleri gibi gösteriyorlar. Aslında biz bu muyuz? İslamofobi kavramıyla mücadele ediyoruz. Müslümanların şiddetle ne alakası var? Şiddet uygulayanlar din adına deseler bile böyle yola çıkmış olsalar bile dindar mıdır, Müslüman mıdır? Bu kavramı kabul edebilir miyiz herhangi bir şekilde? Kendimize yakıştırabilir miyiz? Şuradaki hanımefendiler, beyefendiler; içinizden hanginiz karıncayı incitebilirsiniz? Hanginiz bir diğer canlıya zarar verebilirsiniz? Pek çoğumuz Müslüman değil miyiz? Böyle bir kavram bize hiçbir şekilde yapışabilir mi? Ama görüyorsunuz ki tarih, dil, milliyet birçok husus ne yazık ki bu ön yargıların, bu şablonların temelini teşkil edebilmektedir. İşte ön yargısız bir dünya bunun için arzuluyoruz. Barış ve huzur ancak bu ön yargıların kırıldığı olayların daha nesnel bir şekilde irdelendiği, sorunların gerçekten çözüm odaklı bir yaklaşımla ele alındığı bir süreçte ancak giderilebilir. Diğer türlü sorunları ortadan kaldırmamız hiçbir şekilde mümkün değildir. Bu bakımdan kamu diplomasisi meselesine yeniden döneceğim. Kamu diplomasisi gerçekten önemlidir. Şimdi Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğümüz, TİKA, TÜRKSOY, AFAD, TRT ve Basın İlan Kurumu gibi birçok kurumumuz kamu diplomasisi noktasında ve Kamu Diplomasisi Başkanlığımız gayet güzel büyük çalışmalar yapmaktadır. Burada bir somut öneri daha getireceğim. Mademki bunun beşincisini yapacağız o zaman kamu diplomasisi ağırlıklı yapalım Sayın Başkanım beşinci oturumu, çünkü buna hepimizin ihtiyacı var. Değerli Genel Müdürüm, sayenizde hakikaten Türkiye kamu diplomasisiyle fevkalade güzel bir şekilde tanıştı. Kamu diplomasisi aslında bizim devletimiz oluşurken öne çıkarılmış bir husustu. Dün Sayın Bülent Arınç da konuşmaları esnasında gayet açık bir şekilde ifade ettiler. Atatürk yola çıktığı zaman iki kurum kurmuştu. Birisi neydi? Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü eski adıyla Matbuat ve İstihbarat Umum Müdürlüğü. Bir diğeri ise Anadolu Ajansımız. Buradaki mesele ve bu ikisini kurmaktan kasıt meydi? Hem yurt içinde insanlarımıza doğru bilgiyi vermek bozgun psikolojisini yok etmek, hem de bütün dünyaya Türklerin sürdürmüş olduğu mücadelenin gerçek anlamını kavratmak. Çünkü orada bir özgürlük, bağımsızlık mücadelesi vardı. Çünkü orada yakılan ateş insanların bir işgale karşı bir hukuksuzluğa karşı direnişiydi. Yok, olmama çabasıydı. Bunu nasıl ortaya koyacaksınız? İşte bu oluşumlarla ama bu oluşumlar kurulduğu anda kurulduğu gibi kalırsa görevlerini yerine getirebilirler mi? Dünya değişiyor bizim de değişmemiz gerekiyor, o değişime ayak uydurmamız gerekiyor, o kurumları sürekli dinamize etmemiz gerekiyor, takviye etmemiz gerekiyor değerli arkadaşlar. Bu yüzden de kamu diplomasisi bizim için çok önem ve değer taşımaktadır. TRT gayet güzel bir atılım yapmıştır, şu anda 16 kanallı bir kuruluştur. Ama mutlak suretle İngilizce yayının olması gerekiyor. İngilizce yayın olmadığı sürece ne kadar uğraşırsak uğraşalım sadece personel sayısını artırırız, BBC’yi de geçeriz, ama asla bir BBC gibi olamayız, etki alanı yaratamayız. Bunu hiçbir şekilde başkalarından beklemeyelim. Biz kendimiz yapmak zorundayız. Kendi medya platformumuzu şurada görüldüğü gibi kendimiz oluşturmak zorundayız. Kendi sesimizi duyurabildiğimiz ölçüde başkaları da bizim koyduğumuz çerçeveyi bir şekilde vereceklerdir. Yoksa olduğumuz gibi duralım, bizim gerçeğimizi onlar yansıtsın, hakikat neyse o şekilde versinler. Yok, böyle bir şey şimdiye kadar olmadı bundan sonra da olması çok zor. Bu bakımdan değerli dostlarım bu platforma katılmanız hakikaten çok önemliydi. Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ederim. Burada sorunların somut bir şekilde dile getirecek sahipleri var. Sözü onlara bırakmak istiyorum. Teşekkür ederim Sayın Başkanım. 23 24 / İKİNCİ GÜN I. OTURUM Kıbrıs Sorununun Medyada Yer Alış Biçimi: Kıbrıs Türklerinin 40 Yıllık Görünmeyen Mücadelesi… Başaran DÜZGÜN Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Bu organizasyona da teşekkür ederim. Türkçe konuşan ülkeler veya Türkçe anlaşan ülkeler ile ilgili organizasyonlara ilk kez katılıyorum. Bugüne kadar yüzlercesi yapıldı izliyorum, görüyorum. Dolayısıyla benim için enteresan bir deneyim olacak. Ancak Türkçe konuşan ülkeler gazetecilerinin buluşmasına daha önce katıldım. Amerikalıların bir organizasyonuydu. Türkçe konuşan ülkelerin gazetecilerini Vaşington’da topladılar, yaklaşık yedi sene önceydi ve hiç görmediğim akrabalarımı görmüş gibi hissettim. İlk kez dünyanın çeşitli yerlerine dağılan ve varlıklarından haberdar olduğum ama görmediğim insanlarla çok güzel 15 gün geçirmiştik. Şimdi tabii bu Türkçe konuşan ülkeler ve bunlarla ilgili yapılan organizasyonlar hakkında kısa bir şey söylemek isterim. Çünkü bugüne kadar maalesef belli bir ideolojinin ve belli bir görüşün bir araya gelmesi şeklinde hep lanse edildi. Bir de ağabeyler var ortada. Biz küçüklerde, yani nüfus olarak küçük olanlar da bu ağabeylere tabii, onların ortaya koyduğu Turan hedefine çalışan küçük parçaları gibi bir anlayış vardı. Şimdi sevgili hocam Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı -ki ben de oradan mezunum, Gazi İletişimden mezunumdedi ki, ajansa sahip olmak sese sahip olmaktır. Çok doğru bir şey de o ses nedir? Şimdi buna çok iyi bakmak gerekiyor. Kıbrıs sorununu uzun uzun anlatmayacağım, ama neyi öngörüyorsunuz? Şimdi dünler bizi anlamıyor ama biz ne söylüyoruz da dünler bizi anlamıyor. Biz bu sureci çok yakından yaşadık. Yıllarca ta 1974 ve sonrası dünyaya fetihçi, efendime söyleyeyim, işte kanla aldık asker aldı burayı veya tek bir noktasını da vermeyiz ve eğer bana yan bakarsanız da başınızı ezerim, direkten indirip başını ezdiğimiz insanlar, Rumlar gibi. Şimdi bu politika maalesef dünyada yalnız kaldı ve biz de hep böyle bir araya gelip niye bizi dünya anlamıyor diye şikâyet ettik. Gagauzya’daydım oradan yetkililerden birisi şöyle dedi: “Demirel hükümetiydi o zaman bize çok yardım vaadinde bulundular, işte baktık 2 milyar dolar, biz bu parayla ihya oluruz. Şimdi gele gele on tane polis arabası gelmiş onun dışında bir yardım gelmemiş Türkiye’den”. Gagauzlar bunu anlatıp dururlar. Şimdi yeni Türkiye ne yapıyor biliyor musunuz? Boruyu Anadolu’dan koyup buradan Girne’den çıkarıyor. Eğer bir oyuncu olmak istiyorsanız bu sözü de veya bir araya gelip hep beraber birbirimizi dolduruşa getirmekle olmuyor. Bir güç olarak nasıl Batı ve Rum tarafı sondaj makinesini oraya koydu ve kazıyor denizin altını, 3000 m altını kazıyor. Türkiye’nin adımı da karşılığı da boruyu getiriyorum buyur bu oyunu birlikte oynayalım. Yani uzun dönem tamamen ideolojik ve Turanist saiklerle, kör milliyetçilik propagandası yaptık birbirimize. Özür dilerim yani hep beraber birbirimize bunu yaptık. Şimdi eğer birbirimize doğru söz söylemezsek hem de dünyaya doğru söz söylemezsek elbette karşılığımız da olmaz. Eğer gerçekten eşit ve birbirini seven kardeşler gibi birbirimize davranmazsak değil dünyayı, birbirimizi anlayamayız. Benim söylemek istediklerim bunlar. Sayın Başkan soru cevaplarda Kıbrıs sorunlarına da gireriz. Ukrayna’da Yaşanan İç Çatışma Sürecinde Kırım Tatarları ve Medya… İsmet YÜKSEL Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu katılımcıları, sayın misafirler. Kırım ve Ukrayna ile ilgili herkesin kafasında bazı sorular ve merak ettikleri konular var. Hakikaten Kırım’da son zamanlarda yaşanan trajedi biz Kırım Tatarları için muhakkak çok acı verici bir olaydır. Bunun için Kırım’dan güncel konuları biraz daha böyle hafızaları tazelemek amacıyla vaktinizi almak istiyorum, diğer konuşmacılardan Sayın Başkan da müsaade ederse buna. Hatırlarsanız Ukrayna’daki iç karışıklık bundan bir yıl önce, İKİNCİ GÜN I. OTURUM / yani tam bugünlerde patlak vermeye başlamıştı. Hepimizin bildiği gibi Ukrayna halkı ve Kırım’ın gerçek sahipleri olan Kırım Tatarları Avrupa Birliği’ne girmek istiyordu. Rusya ise Ukrayna’nın AB ile bütünleşmesine şiddetle karşı çıkıp Rusya, Kazakistan ve Beyaz Rusya’dan oluşan Gümrük Birliği’ne girmesi için ısrar ediyordu. Aslında Ukrayna penceresinden baktığımız zaman, Ukrayna halkının çok büyük bir çoğunluğu kendisini Avrupalı gibi hissetmesinden daha ziyade her dönemde zulüm gördüğü, asırlardır bağlı bulunduğu Rusya’nın boyunduruğundan kurtulmak istiyor, gerçek bir bağımsızlığı arzu ediyordu. Ukrayna ile AB arasında 29 Kasım 2013 tarihinde imzalanması planlanan Ortaklık Anlaşması öncesinde Rusya, Ukrayna’ya önce doğal gaz fiyatlarında şok edici indirim, milyonlarca dolar yardım vaatleri vermiştir. Ancak Ukrayna’da Rusya yanlısı olan iktidar, Rusya’dan tamamen kopmak isteyen muhalefeti ve halkı ikna edememiştir. Hemen arkasından Rusya, Ukrayna’ya yapacağı yardımların durdurulması, Rus gazına her daim bağımlı olan Ukrayna’ya verilen doğal gazın zamlanması gibi baskı ve tehdit yollarına başvurmuştur. Bu tehditler de işe yaramamış Ukrayna halkları için özgürlük daha ağır basmıştır. Ukrayna iktidarının AB ile Ortaklık Anlaşması’nı imzalamayacağı yönünde 21 Kasım 2013 tarihinde yaptığı açıklamadan sonra Kiev’de halk sokaklara dökülmüş ve hükümete ait binalar abluka altına almış ve sonunda bilinen olaylar başlamıştır. Ve nihayet 27 Şubat 2014 tarihinde bayraksız, rütbesiz, yeşil adam olarak tabir edilen Rus askerleri ve milisler Kırım Özerk Cumhuriyeti Parlamentosuna, Başbakanlık binasına sabah saat dört sularında hiçbir direniş görmeden girmişlerdir. Bir gazeteci olarak işgalin en başından başlayarak her anını takip etme ve haber yapma şansını elde etmiştim. Ancak bir Kırım Tatarı ve Türk milliyetçisi olarak o anlarda yaşadığım ve gördüklerim herhalde ömrümden ömür almıştır. Gözümün önünde çok sevdiğim vatanıma askerler, tanklar, savaş uçakları giriyor ve yapabileceğimiz tek şey elimde fotoğraf makinesi, yanımda kamera tüm dünyaya Kırım’ın ve Kırım Tatarlarının düştüğü durumu çaresizce feryatlarla anlatmaya çalışmak oluyordu. Yeşil adam diye isim verdikleri üniformalı, maskeli, silahlı Rus askerleri ve milisler yine plakasız, bayraksız zırhlı savaş araçları ve tanklar birkaç gün içinde Kırım’da askeri ve sivil havaalanlarını ele geçirmiş, Ukrayna Silahlı Kuvvetlerine ait askeri alanları ablukaya almışlardır. Rusya’nın tek bir silah bile patlatmadan Kırım’ı bu kadar kolay işgal etmesi kesinlikle buna daha önceden hazırlıklı olması ve işgale yıllar öncesinden başlayarak zemin hazırlamasındandır. Rusya’nın Kırım’a girdiği gün itibarıyla Kırım’da Ukrayna ordusuna bağlı yaklaşık 17 bin silahlı ve tam donanımlı askerleri mevcuttu. Bunu daha önceden planlayan Kremlin, kendisine bağlı Yanukoviç iktidarı sayesinde Kırım’da Rusya’ya yakın olan komutanların atamalarını çok önceden yapmıştır. Ukrayna’nın güvenliğinden sorumlu SBU, Ukrayna Milli Güvenlik Teşkilatı Kırım Bölümü’nün çoğunluğu hiç tereddüt etmeden onlara katıldı, yani Rusya Federal Güvenlik Servisine tabii oldular. Kırım’da bulunan Ukraynalı emniyet güçlerine yıllarca tehlikenin Kırım Tatarlarından gelecek propagandası yapılmıştır. Aynı ırktan olan kardeşleri Ruslardan böyle bir tehlikenin geleceğini hiç tahmin etmiyorlardı. Gerçi Ukrayna’nın milliyetçi kesimi ve Kırım Tatarları, Rusya’nın yaptığı bu işgali yıllar öncesinden her ortamda söylüyorlardı, hatırlatıyorlardı. İşgalden önce Ukrayna Silahlı Kuvvetlerine ait en iyi anti-terör grubu da tam donanımlı olarak Kırım Kefe yakınlarında bulunan askeri bir birlikte konuşlandırılmıştır. İşin en ilginç ve tuhaf tarafı Ukrayna’da meydan hareketleri başladığı sıralar bu anti-terör grubu Kırım Özerk Cumhuriyeti Başbakanlık binasında bir tatbikat yapmıştır. Tatbikat senaryosuna göre, bina maskeli, sakallı, üniformalı Kırım Tatar teröristler tarafından işgal ediliyor, bu grup da binayı kurtarıyordu. Hani derler ya “perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” diye. Aslında Rusya’nın Kırım’ı işgal edeceği çok önceden belliydi. Yıllar öncesinden başlayarak Kırım Tatarlarının liderleri, siyasetçileri, gazetecileri her ortamda bunu dile getirmeye çalıştı. Rusya Akyar’da yani Rusça adı Sivastopol’da kendi vatandaşlarına gizliden gizliye pasaport dağıtıyor dediğimizde tüm dünya kulaklarını tıkayıp görmezlikten gelmişlerdir. Rusya, Osetya’ya 2008 yılında girdiğinde Kırım’ın işgal provasını yapıyor, yarın Kırım’a da girebilir dediğimizde “Hangi devirde yaşıyoruz uluslararası anlaşmalar var.” cevabını alıyorduk. Şimdi size 2008 yılı Kasım ayında Kırım Tatarlarının lideri Sayın Mustafa Abdulcemil Kırımoğlu’nun, Kırım Haber Ajansına yaptığı açıklamanın bir kısmını okumak istiyorum. Lütfen dikkat yıl 2008 Kasım ayı; “Rusya, Gürcistan’a girmek için bölgede Rusya vatandaşlarının haklarının ihlal edildiği gerekçesini kullandı. Rusya, Ukrayna’da özellikle de Kırım’da yasa dışı bir şekilde pasaport dağıtıyor. 25 26 / İKİNCİ GÜN I. OTURUM Kırım’da on binlerce Rus pasaportlu insan mevcut. Bu göz önünde tutulursa Kırım’da böyle bir senaryo oynanabilir. Yani şovenist Rus teşkilatları faaliyete geçmeye başladı. Ukrayna ardından önlem almaya başlayınca “Rus vatandaşlarının hakları ihlal edildi” feryatları başlıyor. İşte buyurun size Osetya. Rusya ordularını Kırım’a getirmesine gerek yok zaten Rusya’nın Karadeniz filosu burada. Her an çatışma meydana gelebilir. Kremlin, istediği zaman başlama kararı alabilir. Burada çok sayıda Rus taraftarı teşkilat var. Örneğin haydi çocuklar çalışmaya başlayın emri gelir onlarda yapılması gereğini yapar”. Evet, bu açıklama 2008 yılında yapılmıştı. Altı yıl sonra Kırım Tatarlarının endişeleri birebir gerçekleşti. Kırım’da yaşayan Rusların hakları ihlal ediliyor bahanesiyle işgal yapıldı. Rusya’nın, Kırım’daki Rusların hakları ihlal ediliyor bahanesi saçmalıktan başka bir şey değildir. Kırım Özerk Cumhuriyeti’nde işgalden önce Kırım Tatarlarının ve etnik grupların en büyük problemi asimilasyondu. Yani Kırım’da Rusya hâkimdi. Kırım Tatarlarına ait bir okula karşılık Rusların yüzlerce okulu mevcuttu, müfredat Rusça ağırlıklıydı. Ruslar istedikleri gibi kültürlerini, dinini ve dillerini devam ettirebiliyorlardı. Kırım’da hakları ihlal edilen varsa onlar da Kırım Tatarlarıydı. Kırım’ın başkenti Akmescit’te Rusya devasa bir kilise inşa ederken Kırım Tatarları merkezin dışında bir cami toprağı alabilmek için on yıl mücadele etmek zorunda kalmıştır. Kırım Tatar Kültür Merkezi inşaatı yapılmasın diye yıllarca mahkeme kapılarında bekletilmiştir. Kırım Tatarları, sürgün bölgelerinden vatanlarına dönmeye başladıklarında ev yapmak için toprak verilmedi. Yirmi dört yıl sonra sürgünden dönen Tatarların zorla aldıkları topraklara kurdukları mahallelerin bazılarında hâlâ yol, su, elektrik yok. Sürgün topraklarında hâlâ yüzbinden fazla insanımız mevcut. Evet, Rusya Ukrayna’nın toprak bütünlüğü için garanti olmuş bir ülke. İngiltere, ABD, Fransa ve Rusya 1994 yılında Budapeşte’de, Ukrayna’nın Sovyetler Birliği’nden kalma silahlarının Moskova’ya geri verilmesi konusunda Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne ve bağımsızlığına garantör ülke olarak anlaşma imzalamıştır. Demek ki, Rusya’nın imzaladığı hiçbir uluslararası anlaşmanın bir manası yok. Demek ki, hukuk, kural, anlaşma dinlemeyen Rusya, tüm dünya için tehlikeli bir ülkedir, özellikle komşuları için. Şimdi biraz abartı yapacağım. Belki sizlere uçuk gelebilir. Geçenlerde sosyal medyada bir fotoğraf gözüme ilişti. Antalya’da yaşayan bir Rus gelinimizin elinden tuttuğu çocuğun üzerindeki tişörtte Rusça “Antalya benim vatanım” yazılıydı. Türkiye’de özellikle Antalya ve çevresinde binlerce Rus vatandaşı yaşıyor. Ya peki yarın öbür gün Putin, Türkiye’de yaşayan Rus vatandaşlarının Gürcistan’da, Ukrayna’daki gibi hakları ihlal ediliyor derse ne olacak? Kırım işgal edildikten sonra tüm dünyanın gözünün içine baka baka 16 Mart 2014 tarihinde referandum tiyatrosu sahneye koyuldu. Sözde referandumu bir gazeteci olarak başından sonuna kadar izledim. Gördüklerimizi gazeteci arkadaşlarla elimizden geldiği kadar anlatmaya duyurmaya çalışmıştık. Ama yaşadıklarımız ve gördüklerimiz anlatılır gibi değildi. İnsanlar evlerinden silah gölgesinde çıkarılıp silahlı adamların başında beklediği zarfsız, açık oylarını, şeffaf bir sandığa attı. Gönüllü oy kullanıcılar sabahtan akşama kadar sandık sandık, bölge bölge dolaşıp oy kullandılar ve bunun adı referandummuş. Sonuçta bu durumda bile oy kullanma oranı yüzde 36 iken yapılan açıklamada tüm dünyaya yüzde 95 Kırım’ın Rusya’ya bağlanma kararı çıktı diye ilan edildi. Kırım’da nüfusun sadece yüzde 14’ünü teşkil eden Kırım Tatarlarının hemen hemen hepsi Kırım Tatar Millî Meclisinin sahte referandumu boykot etme çağrısına uyarak baskılara rağmen oy kullanmaya gitmemişlerdir. Kırım’da oynanan referandum oyunundan sonra çok demokratik Duma, Kırım’ın Rusya’ya bağlanması için 443 milletvekili evet derken 1 kişi hayır oyu kullandı. Hayır, oyu kullanan milletvekili de galiba Rusya’dan kaçmak zorunda kalmıştır. Rusya, Kırım Tatarlarını yanına çekmek ve ikna etmesindeki amaç dünyaya “Kırım’ın köklü halkı Kırım Tatarları Rusya’nın yanında, bakın Kırım’da hiç problem yok her toplum Rusya’yla beraber” mesajı vermekti ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Kırım Tatarları tarihten gelen tecrübelerinden dolayı Rusya’nın boş vaatlerine kanmadı. Tarihi kısaca hatırlayacak olursak Rusya İmparatorluğu Kırım’ı 1783 yılında ilk işgal ettiğinde yine birçok vaat vermişti. Sonunda binlerce insanın göç etmesi, ölüm, gözyaşı oldu. Bolşevik Rusya’sı, 1917 yılında Kırım’a girdiğinde yine birçok söz verilmiştir. Halkların eşitliğinden söz etmişlerdi. Aydınlar, imamlar, liderler katledildi. Binlerce insan Sibirya ve Ural’a sürgün edildi. Sovyet Rusya’sı, 2. Dünya Savaşı’nın sonunda tüm halkı bir gecede sürgüne gönderip halkın yüzde 46’sını yok etmiştir. İşte Rusya adaleti, yani Kırım Tatarları asırlardır komşu Rusya’nın verdiği sözleri çok iyi bilir. Kırım Tatarları bu komşuyu çok yakından tanımaktadır. İmparatorluk bitmiş, İKİNCİ GÜN I. OTURUM / Sovyetler yıkılmış, Rusya bu sefer de karşımıza federasyon olarak gelmiş ve “Siz bizi Kırım’da kabul edin size tüm imkânları sunacağız.” diyorlar, bu zamana kadar sundukları gibi. Kırım Tatar halkının çoğunluğu Rusya’yı Kırım’da görmek istemiyor. Kırım Tatar Millî Meclisinin ve liderlerinin almış olduğu karardan halk memnun. Buna karşılık Rusya’da Kırım Tatarlarına baskılarını giderek artırıyor. Kültürel dahi olsa toplu gösterilerin yapılması yasak, buna teşebbüs eden hemen orada tutuklanıyor. İnsanlar fişlenip zaaflarına göre satın alınıyor veya suç işlettirilip istedikleri gibi kullanılıyor. Yaklaşık 18 bin kişi Kırım’ı, evini terk etmek zorunda kaldı. Son iki ay içinde sekiz kişi kayboldu. Birisi ölü olarak bulundu. Mart ayında da Reşat AHMEDOV isminde bir genç milisler tarafından kaçılarak işkenceyle öldürüldü. Reşat’ı kaçıranların video kayıtları olmasına rağmen hiçbir işlem yapılmıyor. Kırım Tatar Millî Meclisinin kapısına kilit vuruldu. Kırım Tatar Millî Meclisini bölmek amacıyla kendilerine birkaç kukla yönetici bulup yeni teşkilatlar kurduruyorlar. Medya ve sosyal medya üzerinden inanılmaz bir Rusya propagandası, Kırım Tatarlarına karşı karalama kampanyası yapıyorlar. Gazetecilerin özgürlüğü kısıtlandı. Putin ve Rusya’nın eleştirilmesi devlet karşıtı yazı yazılmasının suç ve cezası önce para sonra da tutuklama. Kırım Tatar liderleri Mustafa Abdulcemil KIRIMOĞLU ve Rıfat CHUBAROV’un kendi vatanlarına girişi yasaklandı, medyada bu iki ismin anılması yasak. Bu arada bana da Rusya Federasyonu tarafından beş yıl giriş yasağı konuldu. Yirmi yıldır yaşadığım vatanıma, evime maalesef giremiyorum. Rusya Federal Güvenlik Servisi hemen hemen tüm Kırım Tatarlarını kontrol ediyor. İnsanların telefonları dinleniyor, insanlar birbirleriyle konuşmaktan korkar oldu. Yani kısaca Rusya, Kırım Tatarlarını hiç şaşırtmadı. Zaten bunun böyle olacağını bildiğimiz için Rusya’yı Kırım’da kabullenmedik, kabul de etmeyeceğiz. Evet, bize hep şu soru soruluyor. Kırım Tatarları 23 yıldır Ukrayna içinde daha mı iyiydi? Hayır, Ukrayna içinde de çok iyi değildi. Hangi halk kendi bağımsızlığını, hür devletini istemez ama ortada realite var. Yüzde 14 nüfus oranı ile bağımsızlık nasıl olabilir ki? Ukrayna’nın da Kırım ve Kırım Tatarları politikası üzerinden savunulacak tarafı yok. Ancak olaylara bir de şu açıdan bakmak gerekiyor. Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra diğer bağımsız cumhuriyetler gibi Ukrayna da bir türlü Rusya’nın baskısından kurtulamadı. Dikkatli baktığımız zaman Ukrayna’nın başına geçen Yanukovic iktidarı Rusya yanlısıydı ve Rusya’nın isteği doğrultuda devleti yönetti. Rusya, Kırım’da ve Ukrayna’nın Donbass bölgesinde sürekli teşkilatlandı. Ukrayna milliyetçilerine ve Kırım Tatarlarına göz açtırmadı. Kırım Tatarları her zaman Ukrayna milliyetçileri ile birlikte hareket etti. Ukrayna milliyetçileri Kırım Tatarları ile her zaman kader birliği yapmıştır. Onlar da Rusya tehlikesini biliyorlardı. Ancak yönetim ve bürokrasi etkili olamadığından fazla da yapacakları bir şey yoktu. Unutmayalım ki, sürgünden 350-400 bin Kırım Tatarı vatanına döndüyse Rusya’nın engellemelerine karşı bu Ukrayna’nın, özellikle Ukrayna milliyetçi grupların az da olsa desteğiyle olmuştur. Kırım Tatarları, Kırım’da teşkilatlanmayı Ukrayna zamanında yapabilmiştir. Kırım Tatar Millî Meclisinin her zaman iş birliği içinde olduğu şimdiki iktidar olan milliyetçi gruplar kaçak cumhurbaşkanı YANUKOVİÇ’in yerinde olsaydı şimdi Kırım ve Kırım Tatarlarının durumu çok farklı olabilirdi. Gerçi Turuncu Devrim ile birlikte YUŞÇENKO iktidara geldi ama YUŞÇENKO sadece Kırım Tatarları için değil, Ukraynalılar için de hayal kırıklığıydı. Yine de tüm olumsuzluklara rağmen Kırım Tatarları, Ukrayna zamanında özgürdü. İstedikleri gibi olmasa da en azından teşkilatlanma, miting, eleştiri, basın özgürlüğü, ibadet özgürlüğü, yetersiz olsa da eğitim, siyasi organizasyon vesaire yapabiliyorlardı. Sonuç olarak, Kırım’da yaşayan ve Kırım için mücadele eden bizlere Rusya mı Ukrayna mı diye sorarsanız hiç düşünmeden Ukrayna deriz. Rusya’nın Kırım’ı işgal ettiği günlerde Kırım bütün dünyayla birlikte Türk dünyası medyasında da geniş yer aldı. Günlerce konuşuldu, yazıldı, çizildi. Türkiye’de özellikle yerel medya ilk zamanlar durumu kavramakta bayağı zorlandı. Bazen öyle haberlerle karşılaşıyorduk ki hayret etmemek elde değildi. Adamlar Kırım’ı Rusya’ya bağlamak için bağımsızlık ilan ediyorlar, Türkiye’de bazı haber siteleri, gazeteler bağımsızlık ilanını Kırım Türkleri yapmış zannedip sevinç nidalarıyla “Sonunda Kırım Türkleri de bağımsız” diye başlık attı. Altında da bir sürü okuyucu yorumları. Haydi diyelim bunlar yerel medya ve ilk günlerdi. Ulusal gazetelerde köşe yazarlığı yapan bazıları “Referandum yapıldı, halk kendi tercihini yaptı, herkes buna saygı duymalı” diyecek kadar ileri gitti. Bu ilgisizlik mi yoksa Rusya hayranlığı mı hakikaten anlamak zor. Türkiye’den basının gelmesi; evet maalesef TRT ve Anadolu Ajansı haricinde Türk dünyası medyası Kırım’ı ve Kırım Türklerini yine unuttu. 27 28 / İKİNCİ GÜN I. OTURUM Dağlık Karabağ Sorunu ve Uluslararası Medyanın Yaklaşımı… Hikmet BABAOĞLU Sayın meslektaşlarım, saygıdeğer dostlar, konum “Dağlık-Karabağ Sorunu ve Uluslararası Medyanın Yaklaşımı”. Ama daha iyi anlaşılması için öncelikle “Ermenistan-Azerbaycan Dağlık Karabağ” sorunuyla ilgili, Ermenistan devletinin yaratılmasıyla ilgili birtakım tarihsel konuları özetlemek istiyorum. Nasıl oldu da Güney Kafkasya’da Ermenistan adlı bir devlet yaratıldı? Bu tamamen yapay bir devlettir. Çünkü 1828 yılına kadar Güney Kafkasya’da Ermenistan adlı bir topluluk, yerleşim yerleri yoktu, sadece üçer beşer, orada burada yaşayan Ermeni olabilirdi. Azerbaycan Safevi devleti ve Çarlık Rusya’sı arasında 1828’de çıkan savaşın ardından “Türkmençay Antlaşması” yapıldı. Buna göre Aras Nehri’nin kuzey tarafı Rusya’ya verildi, yani Rusya işgal etti. İşgalin ardından ilk işi Kafkasya’da askerî üs gibi kullanabileceği Ermeni devletini yaratmak oldu. Bu yapay devletin temelleri o zaman atıldı. Böylece İran’dan, Türkiye’nin çeşitli illerinden, diğer başka yakın doğu ülkelerinden Rusya’nın desteğiyle, zorla göç ettirilerek, Kafkasya’ya yerleştirildi. Ermeniler buralarda 1918 yılına kadar bir topluluk olarak yaşadı. Ermenistan adlı bir devlet yoktu. Yakın Doğu’da ilk demokratik ülke olarak 1918 yılında Azerbaycan Halk Cumhuriyeti kuruldu. Ne yazık ki, Cumhuriyet kurulur kurulmaz ilk kararları Ermenilerin de devlet olabilmesi için Azerbaycan topraklarının verilmesi oldu. Tabii ki karar Parlamentonun özgür iradesiyle değil, Rusya’nın baskısıyla alınmıştı. Böylelikle 29 Mayıs 1918’de 9.000 km2’lik bir arazi Ermeni devletinin kurulması için toprakları ve başkent olarak da Erivan Ermenilere verildi. Bu toprakların kira süresi yüz yıl olarak belirlenmişti, 1918’de verdiğimiz toprakların kiralama süresi 2018 yılında bitiyor. Buralar Azerbaycan toprağıdır ve Ermeniler orada bir devlet kurmuştur. Devletin kurulmasının ardından Azerbaycan’ı işgal etmek için hep fırsat kolladılar. Oysa toprak verilirken konulan şartlardan biri bundan sonraki dönemde Ermenistan hiçbir zaman Zengezur, Nahcivan ve Karabağ’da toprak iddiasında bulunmayacaktı. Ama ne yazık ki işgal etme içgüdüsü Ermenileri terk etmedi ve toprak iddialarına yenileri eklendi. Bugün Zengazur da Karabağ da işgal altındadır. Dağlık Karabağ’ın dışında yedi ilimiz de yine Ermeniler tarafından işgal edilmiştir. Peki, Ermeniler bizin topraklarımızı işgal edecek kadar güçlü bir devlet midir? Nüfusu bizden üç kat daha az, ekonomik durumu yüz kez daha kötü ve nasıl oldu da Ermeniler Azerbaycan topraklarını işgal etti? Bu noktada artık kendi konuma geçmek istiyorum. Ermenilerin askerî güç olarak yaslandıkları Hristiyan dünyası ile Rusya faktörü, bir de Ermeni lobisine ve Hristiyan taassubuna yaslanan, uluslararası medya manipülasyonu buna gerekçe gösterebiliriz. Bunlarla Ermeniler, enformasyon ve askerî güç sahasında kendilerine destek bularak % 20 oranındaki Azerbaycan toprağını bugüne kadar işgal altında tutmaktadır. Ermenistan, Azerbaycan ve Dağlık Karabağ ile ilgili asılsız iddia ve problemler 1988 yılında başladı. Biliyorsunuz, Azerbaycan, Sovyetler Birliği bünyesindeki ülkelerden biriydi. Basınımız ve kendi dilimizde medyamız vardı, ancak özgür değildi. Şimdi bırakın uluslararası medyayı yahut trans-millî medyayı kendi öz millî medyamız bile o dönemde Ermenistan-AzerbaycanDağlık Karabağ sorunuyla ilgili olayları olduğu gibi yayımlayamıyordu. Çünkü üzerimizde Moskova baskısı vardı. Bunun dışında, uluslararası kamuoyunun bilgilendirilmesi için yaptığımız çabalar bir sonuca ulaşmıyordu. Çünkü Moskova tarafından engelleniyordu. Şimdi arkadaş konuşurken bana anlattıkları o kadar tanıdık geldi ki, biz de aynısını yaşadık, yaşamaktayız. Aynı emperyalist merkezdir size de bize de bunları yaşatan. Sonraki dönemde Azerbaycan ulusal basını yerine oturmaya başladı. Dünya kamuoyuna gerçekleri anlatmak, iletmek için atak başlattı. Ama burada da karşımıza çıkan ilk bariyer Hristiyan taassupkeşliği oldu. İslamofobi temelli baskıyla yüz yüze kaldık. Uluslararası medya dediğimiz o trans-millî medya Ermenistan-Azerbaycan-Dağlık Karabağ sorunuyla ilgili haber geçerken özellikle zorluklar yaşıyorduk. Şöyle bir engel sözcük ekleniyordu “Hristiyan Ermenistan-Müslüman Azerbaycan Dağlık Karabağ sorunu”. Bakın, aslında bu medya kendi kamuoyunu şöyle bilgilendiriyordu “Siz kendi safınızı, kendi tarafınızı belirleyin. Bakın Ermenistan Hristiyandır, dindaşımızdır, Azerbaycan ise Müs- İKİNCİ GÜN I. OTURUM / lümandır”. Uluslararası medyanın ilk manipülasyonu burada başladı. Bunun acısını çok çektik. Bu çirkin oyun hâlen devam etmektedir. Peki, bu sırada ülke dışında Azerbaycan gerçeklerini yayımlayacak bir medya yok muydu? Vardı. Türkiye medyası. Biz kendi içerimizde olan olayların 1988, 1991 ve 1993 yılına kadar gerçek yüzünü Türkiye medyasından öğreniyorduk. Çünkü o zamana kadar Azerbaycan medyası Ruslar, Moskova tarafından yönetiliyordu. Sonraki dönem Azerbaycan medyası bağımsız olmaya başladı. Böylelikle uluslararası kamuoyunu lehimize değiştirmek için faaliyete geçtik. Bu da açıkçası çok fazla verimli olamadı. Söylediğim gibi bir Hristiyan taassupkeşliğiyle karşı karşıya kaldık. Bunu aşmak çok zordu, bugün de aynı zorluk devam etmektedir. Şimdi arkadaşımız dedi ki “Dünyaya kendimizi anlatamıyoruz”. Hayır, dünyaya kendimizi çok iyi anlatıyoruz. Ve onlar da bunu biliyor, sadece bizi anlamak istemiyor. Bugün dünya kamuoyunu, siyasetini oluşturan güç Hristiyan kulübüdür, Avrupa’dır. Yani neyi anlatacaksın? O sadece senin anlattığından anlamak istediği kadarını alacaktır, o kadar. Onun dışında zaten bir şey anlatamazsınız. Kıbrıs konusunda da, Kırım Tatarları konusunda da, Ermenistan-Azerbaycan-Dağlık Karabağ konusunda da istediği kadarını anlayacaktır. Siz ne yaparsanız yapın o istediği gibi anlayacaktır. Bugün uluslararası medya dediğimiz CNN, BBC, Amerika’nın Sesi vb. hepsi emperyalizmin birer silahıdır. Amaçları ulus devleti yıkıp yerine global bir devlet kurmaktır. Ve bu Hristiyan merkezinin yeni emperyalizmidir. Bunu info-emperyalizm gibi nitelendiriyorum. Askerî, ekonomik, kültürel emperyalizm ve neo-emperyalizm vardır. Bunların zamanı bitti, şimdi enformasyon emperyalizmi dönemi başladı. Ulus devletin ve bizim düşmanımızdır. Uluslararası medya kolaylıkla Türkiye’de “Gezi Parkı” olayını tasarladı. Amaç ulus devlete karşı çıkmak, zayıf düşürmek değil mi? Aynısını Azerbaycan’da da tasarlıyorlar. Durum böyleyken nasıl uluslararası medyada Ermenistan-Azerbaycan-Dağlık Karabağ Sorunu’nun çözümü ile ilgili objektif bir yaklaşım umabiliriz, yahut düşünebiliriz? Mümkün değil, olmayacak bir şey. Ama bütün Azerbaycan medyası, diasporası ve halkı olarak düşündük ki bu dünyanın bir gerçeğidir. Bağımsız medyamız da bunun içerisinde yapabileceklerini yapmalıdır. Bunun için de 2007 yılında yeni bir diplomasi taktiği geliştirdik. Adı “hücum, atak yahut saldırı diplomasisi” olabilir. Böyle bir diplomasi geliştirdik. Yalnız bundan sonra özel olarak trans-millî medya dediğimiz, uluslararası medya BBC, CNN ve diğerleriyle, her biriyle ayrı ilişki kurduk ki, Ermenistan-Azerbaycan-Dağlık Karabağ Sorunu ile ilgili gerçekleri yayımlasınlar. Bir ölçüde bunu gerçekleştirebildik ve gerçekleştirmekteyiz. Son dönem hatta Rusya Federasyonunun önde gelen gazeteleri ve yayınlarıyla böyle ilişkiler kuruldu. Ve Azerbaycan hakikatlerini Azerbaycan-Ermenistan-Dağlık Karabağ Sorunu’yla objektif haberleri vermeye başladı. “Tribuna” gazetesini örnek gösterebilirim. Biliyorsunuz yakınlarda Soçi’de Ermenistan ile Azerbaycan Devlet Başkanları, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Putin ile üçlü görüştü. Ardından Tribuna gazetesi objektif bir yazı yayımladı. İlk kez Rusya’da yayımlanan bir gazete bu sorun hakkında objektif bir tutum sergiledi. Bu bizi çok mutlu etti. Ama buna bakmayarak tam tersi de yaşanabiliyor. Size BBC’den bir örnek vereceğim. Biliyorsunuz ki trans-millî medyanın her bir millî medya içerisinde şubesi vardır. CNN Türkiye, CNN Azerbaycan vs. BBC Azerbaycan, ülkemiz için yayın yaptığı hâlde, kamuoyumuza Dağlık Karabağ’ı cumhuriyet gibi sunuyor ve bunu önlemek için bir şey yapamıyoruz. Dağlık Karabağ’ın savunma konularından sorumlu yetkilisini resmî bakan gibi sunuyor. Bir şey yapamıyoruz, itiraz ediyoruz o kadar. Adam kafasındakini yapıyor ve yapacaktır. Çünkü onun niyeti, istediği bellidir. Genelde uluslararası medya dediğimiz zaman dürüst, objektif olduğunu düşünüyoruz. Aslında böyle değil. Bunlar birer silah ve hedef de biziz, ulus devletlerdir. Olaylar bu şekilde devam etmektedir. En son Azerbaycan’da bir olay yaşandı, uluslararası medyanın tutumunu dikkatinize sunmak istiyorum. Biliyorsunuz bu yıl Ermeniler tarafından ateşkes bozuldu, çatışmalarda elliden fazla Ermeni asker öldü. Uluslararası medyadan CNN, BBC vs. bu haberi nasıl geçti? “Ateşkes bozuldu, bozulmaması gerekir, ateşkesin korunması lâzım, ateşkes rejiminin bozulmaması lâzım vs.” Uluslararası medyada kimse “Ermeni askerleri Azerbaycan toprağında ne arıyordu ki? Azerbaycan askeri de onları öldürdü.” diye yazmadı. Önemli olan bu, yazmadı, yazmıyor. Ermenistan ile Azerbaycan silahlı kuvvetleri 29 30 / İKİNCİ GÜN I. OTURUM arasında 12 Kasım’da meydana gelen çatışmada askerlerimiz bir helikopter imha etti. Bu haberi uluslararası medya aynı taktikle yazdı. “Azerbaycan tarafı Ermeni helikopterini düşürdü… bu olmaz, ateşkesin korunması lâzım” vs. Ama yine de hiçbiri “Ermeni helikopteri Azerbaycan’da ne arıyordu? Azerbaycan askeri onun için düşürdü” yazmadı. Uluslararası medyanın bize karşı, ulus devletlere karşı, Azerbaycan’a karşı, Ermenistan-Azerbaycan-Dağlık Karabağ Sorunu’na karşı sergilediği tutum bundan ibarettir. Özgürlük Radyosu da, Amerika’nın Sesi de aynı tutumu sergilemektedir. Bu konuda yine en objektif enformasyonu, bilgilendirmeyi Türkiye basınından gördük. Teşekkür ederiz. Anadolu Ajansı, TRT 1, TRT 2, SKY TÜRK, diğerleri, hepsi olayı olduğu gibi, objektif takdim etti. Açıklama yaptı, gerçek nedenini anlattı. Ermenistan-Azerbaycan-Dağlık Karabağ Sorunu ile ilgili objektif bilgi olunca Türkiye kamuoyunda gerçek bir algı, fikir, gerçek bir düşünce, muhakeme oluşacaktır ki, zaten Türkiye de bunu yapıyor. Temennimiz odur ki tüm Türk dilli, Türkçe konuşan medyada da aynı yaklaşım, objektiflik olsun. Son dönem bazı uluslararası medya kuruluşlarıyla özel çalışma yaptığımız için Ermenistan-Azerbaycan-Dağlık Karabağ Sorunu ile ilgili objektif haber yayımlamaya başlandı. Sonuç olarak tecrübelerimiz gösteriyor ki, uluslararası medya her zaman bizim millî çıkarlarımızı değil kendi çıkarını savunacaktır. Çünkü bu kuruluşlar basit yapılar değildir. Birileri kurmuştur. Kollayan, koruyan, arkasında duran bir hukuki yapı var. Kim kurmuşsa, parasını veriyorsa ona hizmet edecektir, bu kadar basit. Ve enformasyonla daima manipülasyon yapacak, kamuoyunu manipüle edecektir. Şimdi enformasyonla manipüle etme silahı o kadar yetkindir ki kolayca o ağa ilişip kalıyoruz. Mesela, Yakın Doğu’da, Kuzey Afrika’da bunu çok açık şekilde gördük. Kolayca insanlar algıyla manipüle edildi. Başka bir deyişle, nitelikleriyle yeni bir insan yaratırlar. Bu insanın adını biliyor musunuz ne koydular? Human Information, yani enformasyonla yönetilen insan. Evet, uluslararası medyanın görevi budur ve bunu başarıyla yerine getiriyor. Onun için de düşüncem, iştirak ettiğimiz bu konferans, TÜRKMEP, uluslararası yırtıcı, ekspansiyonist, işgalci medyaya alternatif bir medya gibi oluşmalıdır. Ve temsilcisi olduğumuz devletlerin, milletimizin çıkarını korumak için kamuoyu oluşturabilmeliyiz, gerçekçi ve çıkarlarımıza uygun bir kamuoyu. Umarım TÜRKMEP bunu yapacaktır. Dikkatiniz için teşekkür ederim. DEĞERLENDİRME ATUN Hikmet BABAOĞLU’na çok teşekkür ediyorum. Çok güzel analiz etti. Çok teşekkür ediyorum. Şimdi birinci oturumun değerlendirme ve soru-cevap kısmına geçiyoruz. Ancak geçmeden evvel konuşmacıların yaptıkları sunumların kısa bir özetini size aktarmak isterim. Zakir AVŞAR, Hz. Mevlana’nın “Bilgi candır.” sözünü bize hatırlattı. Ajanslar iktisadi yapılanma gerektirir, “Ağız sizin değilse ses sizden çıkmaz” dedi. Gündem kuran gündeme sahip çıkar ve empoze eder. Kıbrıs, Kerkük, İran, Filistin, Mısır var, mağdur, mazlum yerler var. Var olan hakikatler var. Kendi platformumuzu oluşturmamız gerekiyor. Karabağ büyük bir dram, Kırım, Suriye, Türkmenler buralarda dram var. Sorunlarımızı ortak platformda dile getirmeliyiz. Çerçeve çizip onun içine bizi hapsediyorlar. Kamu diplomasisi gerçekten çok önemli, Kazakistan’da yapılacak beşinci oturumu kamu diplomasisi başlıklı olması önerisinde bulundu, “Kamu diplomasisi çok önemli bir konudur ve işlemeliyiz.” dedi. Sayın Başaran DÜZGÜN, “Bu tür organizasyona ilk kez katıldım. Türkçe konuşan gazeteciler toplantısına katıldım, Amerikalılar düzenlemişti. Belli bir görüşün lanse edildiği şekilde takdim edilmişti. Dünya bizi anlamıyor ama biz ne söyledik de anlamadılar. Dünyaya kanla aldık yan bakarsanız başınızı ezeriz dendi. Bu politika yalnız kaldı. Yeni Türkiye su borusunu Anadolu’dan koyuyor buradan çıkarıyor. Türkiye boruyu getirerek, gelin bu oyunu böyle oynayalım.” dedi. Eşit kardeşler gibi davranalım mesajını verdi. İsmet YÜKSEL, Kırımla ilgili kafalarda bazı sorular var, Ukrayna’daki iç karışıklık geçen sene bugünlerde başladı. Kırım Tatarları ve Ukrayna halkları AB’ye girmek istiyordu. Rus zulmünden kurtulmak İKİNCİ GÜN I. OTURUM / için görev icabı orada olan gazeteciler de öldürüldü. İktidar, Ukrayna halkları ve muhalefeti ikna edemedi. Rusya, Osetya’ya girdiğinde yarın Kırım’a da girer dediğimizde “Hangi yıldayız uluslararası anlaşmalar var” demişlerdi. Sürgün topraklarında hâlâ daha yüz bin Kırım Tatarı bulunmaktadır. Putin, Antalya’da yaşayan vatandaşlarımın hakları yeniyor derse ne olacak sorusunu yöneltti. Kırım Tatarları nüfusun yüzde 14’ünü oluşturmaktadır ve referandumda da oy kullanmadılar. Burada yaptığı vurgu da nasıl olur da yüzde 99 gibi veya yüzde 90’lı rakamlarda bir evet çıktığını gayet güzel bir şekilde şüphe altına sokmuş oldu. Rusya 1873’te Kırım’ı işgal ettiğinde çok sözler verdi ama hiçbirini tutmadı. Kan, gözyaşı ve göç sundular. İşgalden sonra 18 bin kişi göç etti. Kırım Tatar Millî Meclisi’nin kapısına kilit vuruldu. Rusya, Kırım Tatarlarını hiç şaşırtmadı. Hikmet BABAOĞLU, konunun daha iyi anlaşılması için Kafkasya’da Ermenistan adlı yapay bir devletin kurulmasından başlayacağım diyerek Türkmençay Antlaşması’na (21 Şubat 1828, Rusya-İran arasında, çn.) vurgu yaptı. Antlaşma ile Rusya, Osmanlı Devletiyle arasında tampon bir bölge kurmak istediği için Ermenistan yapay olarak kuruldu. Rusya’nın baskısı ile Azerbaycan Parlamentosunda 29 Mayıs 1918’de 9.000 km2’lik toprağın Ermenilere verilmesi kararı alındı, kira antlaşması 2018’de bitiyor. Bu metne göre Ermeniler başka toprak istemeyeceklerini yazıyor ama taleplerini, bu sözlerini tutmadılar. Ermeniler arkalarına Rusya’nın gücünü, Batı’nın parasal ve medya desteğini aldı. Dünya kamuoyunu aydınlatmak için harekete geçtik ama önümüze Batı’nın medya manipülasyonu engel olarak çıktı. Hristiyan Ermenistan ile Müslüman Azerbaycan arasındaki sorun diye Batı’ya, Karabağ’ın işgal konusu sunuldu. Dünyaya bizi anlatmaya çalışıyoruz ama Hristiyan kulübü olan Batı anlamak istediği kadarını anlıyor. Emperyalizm tüm ulus devletlerin ve Azerbaycan’ın düşmanıdır. Trans Birliği Medya adlı yeni bir diplomasiyi 2012 yılında geliştirdik. BBC, Reuters gibi medya kuruluşlarıyla birebir ilişkilere geçtik ve objektif yayınlar yapmalarını sağladık. Dağlık Karabağ’ı devlet gibi, bakanını da bakan gibi sunuyorlar ve bir şey yapamıyoruz. Ermeniler 2014 yılında ateşkesi bozdu ama hiçbiri de Ermenistan askerinin Azerbaycan topraklarında ne işi vardı diye sormadı, yazmadı. Aynı şekilde vurulan Ermeni helikopteri için de ne arıyordu Azerbaycan topraklarında diye yazmadılar. Bunları kıyaslayınca nasıl bir sona ulaşacağız? Batı medyası kendi çıkarları doğrultusunda faaliyet gösterecek ve manipülasyon yapacaktır. Uluslararası medya enformasyonla yöneteceği için ona uygun insan yaratmak hedefindedir. Millî çıkarlarımız doğrultusunda medya platformu çalışmalarımızı devam ettirmeliyiz. SORU - CEVAP BÖLÜMÜ Güngör YAVUZARSLAN Bartın Gazeteciler Cemiyeti Başkanı (Türkiye) Teşekkürler Başkanım, bütün katılımcıları selamlıyorum. Özellikle Kırım ve Azerbaycan konusundaki bilgilendirme için katılımcılara teşekkür ediyorum. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğümüze de derneğimizi ve bizi çağırdıkları için teşekkür ediyorum. Bir hatırlatma yapacağım. Bunu bir sorumluluk olarak, Suriye Türkmenlerinin sorunlarının da Türk ve dünya medyasında daha fazla duyurulması gerektiğini düşünen biriyim. Mesela bugün Suriye’nin bir bölgesi isim vermeyeyim dünya gündemine gelirken Halep akşam sabah kuşatma altına alındı ve üç milyondan fazla insanın yaşadığı kırsalıyla beraber yedi milyonun yaşadığı bir bölge tıpkı bizim can Kerkük’ümüz gibi nasıl gündeme gelmezse gündeme gelmiyor. Anadolu ve Türk medyasının ya da Türk dünyası medyasının Ortadoğu Türkmenlerine, Ortadoğu’nun diğer masum halklarına karşı büyük sorumluluğu vardır. Bulunduğum derneğin başkanı olarak bu sorumluluğu üzerimde hissettiğim için evet Ortadoğu’da Türkmenler var, Ortadoğu sadece Kobani’den ibaret değil. Bu hatırlatmayı yapmak için söz aldım. Bir de Çin çok güçlü bir devlet ama orada bir Doğu Türkistan ve akrabalarımız var. Katıldığım toplantılarda ne hikmetse Doğu Türkistan gündeme gelmez. Ben de böyle mikrofonu alırım gariban ve masum bir gazeteci olarak Urumçi’yi, Kaşgar’ı hatırlatırım. Çin dünyanın en güçlü devleti olabilir ama masuma yapılan haksızlığı kabul edersek o haksızlığı yapandan daha büyük de vebal altında oluruz. Bu hatırlatmayı yapmak için söz aldım. Çok teşekkür ederim. 31 32 / İKİNCİ GÜN I. OTURUM Doç. Dr. Elif Asude TUNCA Girne Amerikan Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı (KKTC) Kırgızistan’da, 2005-2009 yılları arasında Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde çalıştım. O dönemlerde de ve hatta o dönemlerden öncesinden başlamak üzere Türk dilini konuşan topluluklar, Türk Cumhuriyetleri arasında medya anlamında iş birliğini sağlamak üzere bir medya bilgi bankası oluşturulması, dolayısıyla haber ve bilgi akışının böyle bir bilgi bankası üzerinden yapılması gündemdeydi. Sonrasında bununla ilgili bir gelişim kaydedildiyse de ben en azından bundan habersizim. Şu anda bütün konuklar ama özellikle Hikmet BABAOĞLU ile Başaran DÜZGÜN’e sormak istiyorum. Sizler birbirinizin ya da Azerbaycan ile ilgili bilgi, örneğin KKTC’den Havadis Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olarak veya BABAOĞLU siz Kuzey Kıbrıs’la ilgili olarak habere ne şekilde ulaşıyorsunuz? Nasıl bir iş birliği var acaba sizler arasında? Teşekkür ederim. BABAOĞLU Teşekkür ederim hanımefendi. Aslında, maalesef başka bir haberleşme ilişkimiz yok. Ama diğer basın örgütlenmeleri aracılığıyla iletişim sağlıyoruz. Onun dışında, Kıbrıs’la ilgili haberlere Kıbrıs’ın Azerbaycan Temsilcisi Sadettin TOPUKÇU aracılığıyla ulaşıyoruz. Birkaç gün önce Kıbrıs Gaziler ve Şehitler Birliği’nden bir heyet Azerbaycan’a gelmişti, 29 Ekim civarlarındaydı. Gazetemizde misafir ettik, onlarla ilgili haberler yayımladık, Kıbrıs gerçeklerini bir kez daha gazetemizde yazdık. Ayrıca, Başkan ile de Kıbrıs’ta olup bitenler, Kıbrıs’ın 31 sene öncesi ve bugünüyle ilgili röportaj yaptık. Yani, genel olarak bizim Kıbrıs’la elde ettiğimiz haberler Kıbrıs’ın Azerbaycan Temsilcisi aracılığıyla oluyor. DÜZGÜN Evet, bir tek şey söyleyebilirim Anadolu Ajansı (AA) sağ olsun, Türk dünyasını AA üzerinden takip ediyoruz. Ajans son dönemde oldukça büyük atılım yaptı hem bütçe hem de kadro genişliği anlamında. Dolayısıyla Türkçe konuşan veya Türk dünyasından sayılan ülkelerdeki gelişmeleri AA üzerinden takip ediyoruz. Tabii İngilizce konuşanların kurduğu Reuters, BBC veya CNN hakkında Hocamın söylediklerine katılmıyorum, bence Soğuk Savaş döneminin tezleri bunlar. Şimdi elbet herkes kendi bilgi bankasını kuruyor ve bankadan faydalanıyor. AA 2003-2004 yılına kadar bir ideolojinin borazanlığını yaptı. Dolayısıyla bizde itibar etmediğimiz bir pozisyonda durduk. Haber ağı gelişti ve dünyanın her yerindeki gerek Müslüman gerek Türk haberin olduğu yerlere ulaştı. Şimdi AA’ya aboneyiz Türk dünyasını da öyle izliyoruz. Teşekkür ederim. Gökçen OĞAN TRT Avaz (Türkiye) İsmet YÜKSEL’e sormak istiyorum. Sadece Rus ve Batı medyasında değil, Türk medyasında hatta genel olarak Türk dünyası medyasında son dönemde Rusya’nın Kırım’ı işgal ve sonrasında ilhakını normal görmeye eğilimli bir yaklaşım hakim olmaya başladı diyebiliriz. Siz bu süreci tersine çevirmek için nasıl bir yöntem öneriyorsunuz? Daha da önemlisi Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu katılımcılarına bu anlamda nasıl bir rol ve görev biçiyorsunuz? Teşekkür ederim. YÜKSEL Elbette ki Türk dünyasının lokomotifi Türkiye yani bu kesin ve bunu kabul etmemiz lâzım. Azerbaycan da Türkiye ile eşit seviyeye yavaş yavaş geliyor bunu umutla görüyoruz. Türkiye basınında bunu bir konuşmamızda izah ettim özellikle TRT Avaz’a çok teşekkür ederiz. Kırım’daki olayları başından İKİNCİ GÜN I. OTURUM / sonuna kadar, hatta şu an da devamlı takip etmekte ve vermektedir. Yalnız diğer ulusal kanallar, ulusal televizyonlar Kırım’daki olayları normalmiş gibi görüyorlar. Bunun çözümü nedir? Bence daha fazla kamuoyu baskısı, insanları biraz daha bilinçlendirmek gerekiyor. Sivil toplum kuruluşlarına daha fazla görev düşüyor, insanların duyarlı olmaları, medyayı, basını biraz daha yönlendirmeleri gerekiyor. Çünkü halk buna ilgisizse medya da ilgisiz kalıyor. Halkı biraz daha bilinçlendirmek gerekiyor. Türkiye’de, Kırım Tatar kökenli nüfusun 5 milyon civarında olduğu tahmininde bulunuyoruz. Ama maalesef onlar ne kadar duyarlı? Türkiye’deki insanların çoğu Kırım’ın haritadaki yerini dahi gösteremeyecektir. Konuştuğumuz zaman, Kırım’ı, Orta Asya’da ya da Çin sınırına yakın bir yerlerde tahmin ediyorlar. Yani medyayı oluşturan da zaten insanlardır, kamuoyudur. Buradaki Forum katılımcılarına düşen görev herkesin kendi medyasında Kırım’ı biraz daha ön plana, gündeme çıkartması olacaktır. Tabii ki ateş düştüğü yeri yakar. Elbetti ki Azerbaycan’daki, Karabağ’daki soruna biz ne kadar üzülüyoruz? Onlar kadar belki takip edemeyiz. Belki hepimizin kabahati olabilir ama Türk dünyası medyasının gelişebilmesi için ortak bir yapı oluşturulması gerekiyor. Tüm haberlerin buluşabileceği bir havuz olması ve tüm medya bundan faydalanması gerekiyor. Bu artık Rusça, Türkçe, İngilizce mi olur önemli olan haber alma özgürlüğü. Nasıl haber alacaksak o şekilde bir havuz oluşturulmalı. Elcin MİRZABAYLI Halk Cephesi Gazetesi (Azerbaycan) Teşekkür ederim. İsmet Yüksel Bey’in konusuyla ilgili bir şeyler söyleyeceğim. Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne garantör olan devlet yalnızca Rusya değil, öyle olduğunu söylediniz, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri de var. Ve Kırım’ın işgali konusunda eğer Rusya işgalciyse Büyük Britanya yani İngiltere ve Amerika da korkak ve sonuna kadar Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü koruyamayacak devletlerdir. Bir konuyu doğru değerlendirmek önemlidir. Bugün ortaya çıkan durum, problemin kökünde daha önce yaşanan olaylar vardır. Karabağ’ın işgaline dayanır. Kırım’ın işgali Karabağ’ın işgalinden başlıyor. Kırım’ın işgali, ABD’nin BM Güvenlik Konseyi kararı olmadan Irak’a müdahalesiyle başlar. Sorunun kökeninde bunlar vardır. Bugünün dünyasında, adaletten, hukuktan çok zor kullanma hâkimdir. Azerbaycan, Kırım’ın işgal edildiğini resmen kabul etmiştir. Hepimiz Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü tanıyoruz. Ama Batı’nın, AB’nin yaklaşımı nasıl? Kırım’ın işgali üzerine Rusya’ya ekonomik ve diplomatik baskı uygulanmaktadır. Azerbaycan toprakları yirmi yılı aşkın işgal altındadır. Bugüne kadar BM’nin kararlarına karşın Ermenistan’a hiçbir baskı uygulanmadı, hiçbir konuda. Kırım’da görülenler, Ukrayna’da yaşananlar bugüne kadar izlenen siyasetin bir sonucudur, sebebi değil. Neden, hukukun ayaklar altına alınmasıdır. Teşekkürler. Yrd. Doç. Dr. Ersan SARIKAHYA Trakya Üniversitesi (Türkiye) İlk olarak söz verdiğiniz için sizlere teşekkür ediyorum. Dördüncüsü düzenlenen medya Forumunda bizim de topluluk olarak bayrağımız, devletimiz olmadığı için söz hakkı almak istedim. Bugün Kerküklü biri olarak buradan seslenmek istiyorum, Irak’ta üç milyonu aşkın Türkmen yaşıyor. Bugüne kadar hep lanse edildiği gibi öğleden sonraki oturumda da Şii-Sünni mezhepsel çatışması içinde Irak medyası örneği konuşulacak. Şunu vurgulamak istiyorum; buraya gelmeden önce cep telefonuma iki fotoğraf geldi, herkesle paylaşmak isterim. Telafer’deki Türkmen kızlarımızın pikap arkasına bindirilerek 200 dolardan satışa çıkarıldığını paylaşmak istiyorum, duygulanarak anlatıyorum. Bu sorun sadece anavatan veya yavru vatan Kıbrıs’ın sorunu değildir. Ben Şedid, IŞİD demiyorum, Şediddir çünkü. Mensubu değilim ancak onların da inançlı olduğuna inanmıyorum. Kim “la ilahe illallah” kelimesini zikrediyorsa mezhebi ne olursa olsun Müslüman’dır. Bunun kellesini ya da namusunu satmaya kimsenin hakkı yoktur. Bugün sadece Türk medyasını suçlamıyorum, burada bulunan arkadaşlarımın birçoğu ile dördüncü kez bir araya geliyoruz. Her geldiğimde de kendi 33 34 / İKİNCİ GÜN I. OTURUM toplumum, kendi toplumum demek doğru değil bizim toplumumuzun bir parçası olan Türkmenlerle ilgili bir sıkıntı anlatıyorum. Geçen sefer de ayrı bir sıkıntı anlatmıştım, bu sefer ki çok ağır. Benim namusum sizin namusunuzdur. Sizin namusunuz benim namusumdur. Bugün Telafer’de, Tuzhurmatu ya da Karatepe’de yaşanan olaylar, 60 günü aşkın bir süre kuşatmada kaldı, Türk dünyasından, Azerbaycan hariç beni ya da bizimkileri arayan olmadı. Bilhassa Azeri dostlarıma önünüzde teşekkür etmek isterim, her gün aradılar. Dün değil evvelsi gün 20 tane gencimizi infaz ettiler Karatepe bölgesinde. Başta Zakir hocamla şunu paylaşmak istiyorum. Bilhassa hocam da, çünkü iletişim alanında bu konuda hem akademik çalışmaları var hem de sorumlu olan kişilerdir. Kerküklüyüm dediğimde Türkiye’de bana Kelkitli misin diyorlar, bunu gençler söylüyor. Gençleri kim yönlendirir, iletişimciler yönlendirir. Benim temennim şudur; Türkmenlerin yüzde 90’ını abartısız söylüyorum okudu. O yüzden silah kaldıramadık, taşıyamadık. Anamız yemedi, içmedi okula gönderdi. Hiç okumayan varsa aramızda üniversite mezunudur. Onlardan birini akademisyenlerini çağırarak iletişim fakültelerinde bilhassa keza Kıbrıs’ta, KKTC’de hem Türk dünyasına hem de Türkiye’de diğer ülkelere yön verecek insanlar her zaman iletişimci olmuştur. Bu konuda eksik kalmışız. Buradan sizden bir istirhamım var, kurucu olduğum televizyonlardan Türkmeneli’de şunu yapabildik en azından kendi derdimizi ekarte ederek Suriye Türkmenleriyle ilgili haftalık bir tane program yapıyoruz. Bu bir vefa borcu olarak bunu görüyoruz ve bunu yaptık. Bunu kimse zorladı mı bize? Sadece biz aynı soyun vatandaşıyız. Kerkük’ten gelen bir hemşerim daha var, Qays JUMAH, Sınır Tanımayan Yazarlar Örgütü Başkanı. Azerbaycanlı kardeşlerimiz yan yana geldi bana diyor ki bunlar benim gibi konuşuyor. Elbette benim gibi konuşur, ama birbirimizi iyi tanımıyoruz. Yani hep Türkiye medyasını suçlayarak bir yere varmıyoruz, varamayız. Biz ilk başta kendi aramızdaki sorunları çözebilirsek en azından haftada bir Kerkük ile ilgili haber yayımlanırsa sizden başka bir şey istemiyorum. İKİNCİ GÜN I. OTURUM / 35 36 / İKİNCİ GÜN II. OTURUM II. OTURUM TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELER VE TOPLULUKLARIN GÜNCEL SORUNLARININ ÇÖZÜMÜNDE MEDYANIN KATKISI İKİNCİ GÜN II. OTURUM Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Toplulukların Güncel Sorunlarının Çözümünde Medyanın Katkısı Moderatör: Aflatun AMASHOV Matbuat Şurası Başkanı-Azerbaycan Konuşmacılar : Akay CEMAL Kıbrıs Gazetesi-KKTC Aynura TEMİRBEKOVA Kültür, Turizm ve Enformasyon Bakan Yardımcısı-Kırgızistan Ersan SARIKAHYA Trakya Üniversitesi Öğretim Üyesi-Türkiye Aidos KYDYRMA Kazcontent-Kazakistan II. OTURUM / 37 38 / İKİNCİ GÜN II. OTURUM Aflatun AMASHOV Moderatör Sayın katılımcılar, hepinizi selamlıyoruz. Bugün dördüncü Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu’na iştirak ediyoruz. Platformumuz beş yıldır faaliyetlerini sürdürmektedir, kurumsallaşmış durumdayız. Bu hayata geçirdiğimiz en önemli projedir. Elbette bu sonucun elde edilmesi nedeniyle Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent ARINÇ’a minnettarız, Genel Müdür Murat KARAKAYA’ya, aynı zamanda Prof. Dr. Ata ATUN’a. Hepsine teşekkür ediyoruz. Aziz dostlar, iyi fikrin müellifleri çok olduğu gibi ona katılarak iş birliği yapanlar da çoktur. Sayın ATUN ve diğer arkadaşlar da burada ifade etti. Türk dilli halkları birleştirmek için platformun kurulması önemliydi. Sovyet dönemi artık geride kaldı. Türk devletleri özgürlüklerine kavuşarak egemenliklerini ilan etti. Rusya’nın terkibinde olan Türk halkları kendilerini tanımaya başladı. Bu dönemde böyle bir birliği oluşturmak çok isabetli oldu. Birliğe olan taleplerden doğmuştur. Çok iyi hatırlıyorum, Türkiye’nin Bakü Büyükelçiliği Basın Müşaviri Sayın Bülent UĞUR’la bu konuları 2006 yılında konuştuk. Türk ve Azeri gazetecilerin katılımıyla 2007 yılında ilk kez medya konferansı düzenledik. Aynı organizasyonu 2008’de de yaptık. Buluşmalarımızda Türk halklarını kapsayacak birliğe olan ihtiyaç dile getirilmişti. Bunu başardık. Artık güçlendirilmesi konusunda var gücümüzle çalışmalı, yeni projeler üretmeliyiz. Bazı konularda yapacağım değerlendirmelere dostlarım alınmasın, doğrusunu isterseniz Türk dili konuşan gazetecileri bir araya getirmeye çalışan çok sayıda kurum var. Bunlar gazetecileri veya kuruluşları birleştirmeye uğraşmaktadır. Ancak bunlar arasında en güçlüsünün kurduğumuz Platform olduğunu düşünüyorum. Buna hep birlikte sahip çıkmalı, güçlendirmeli, imkânlarını geliştirmeliyiz. Uluslar arası Sorunların Çözümüne Medyanın Katkısı: Barış Gazeteciliği Akay CEMAL Değerli meslektaşlar ve konuklar. KKTC’nin 31. kuruluş yıl dönümünde böyle bir etkinliğin yer alması gerçekten hem Türk devletleri ve toplulukları arasındaki dayanışmanın, hem de bundan sonra gerçekleştirilecek olan birtakım projelerin, buna ilişkin fikir ve düşüncelerin ortaya atılması son derece önem ve anlam taşımaktadır. Barış gazeteciliği konusunda sondan başlamak isterim ama uzun uzadıya değinmek de gerekmiyor. Şimdi birbirimize olan ihtiyacımız, dayanışmamız her zamankinden önemlidir. Bu tür forumlar mutlak surette ses getirdiği gibi, bazı ülkelerin de yakından takibi elbette engellenemez. Tüm bunları dikkate aldığımızda bizler yolumuza devam etmek, tüm engelleri aşarak birlik ve beraberlik halinde dayanışmamızı pekiştirmek durumundayız. O bakımdan, şimdi örnek verecek olursak; Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ sorunu acaba Türk devletlerinin yayın organlarında yüzde kaç oranında yer almaktadır? Urumçi’de Türklere yönelik saldırılarda ölenlerin sayısı 99 ise bu medyaya yansımaz kesinlikle. Oradaki rejim bunu engeller ama dokuz Çinli madenci kazada ölmüşse haber olur. Yani böylesi haksızlıklarla karşı karşıya bulunmaktayız. Kırım Türklerinin sorunları aynı şekilde, karşı karşıya bulunduğu durum medyaya ne şekilde yansır ya da yansır mı? Bu bakımdan diyorum ki gerçekten Türk dünyası devlet ve topluluklarının düzenlediği bu forum birtakım mesajlar verecektir. Biz kendi soydaşlarımızın sorunlarını daha fazla kamuoyuna aktarmanın yollarını, çarelerini bulmak zorundayız. Şimdi uluslararası medya patronlarının belirli ülkelerde verdikleri haberler bellidir. Kendi çıkarlarına göre haber yapılmakta ve servis edilmektedir. Kamuoyu bu şekilde ona göre yönlendirilmektedir. Bunu Irak’ ta, Suriye’ de, birçok yerde gördük ve görüyoruz. Onun için bunların önüne geçebilmek ve daha realist ve gerçekten Türk cumhuriyetlerinde ve topluluklarında olup biteni dünyaya yansıtabilmek için neler yapılmalıdır bunun üzerinde durmak gerekir. Mesela geçen gün, dün sanıyorum G-20 zirvesine katılan Türkiye Başbakanı Ahmet DAVUTOĞLU, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı OBAMA ile yaptığı görüşmede; Myanmar’daki Müslümanların durumunu gündeme getirmişti. Son derece önemli çünkü orada Müslüman ırka karşı bir katliam yapılmaktadır. Maalesef dünyada ses getirmemektedir. Sayın Başbakan, OBAMA’ya bu İKİNCİ GÜN II. OTURUM / ülkeyi ziyaret ettiğini belirterek oradaki Müslümanların durumuna değindiği için olay dünya kamuoyuna yansıtılmıştır. Bundan dolayı teşekkür etti ve böyle bir süper gücün oradaki sorunlarla daha yakından ilgilenmesi gerektiği mesajını verdi. Keşke karşı karşıya bulunduğumuz tüm sorunlar büyük devletlerin yetkilileri tarafından zaman zaman dile getirilmiş olabilse. Kıbrıs’ta maalesef yıllar boyu bunları yaşadık, gördük. Bosna’da aynı şekilde devamlı surette Türkiye’nin tetiklemesi sonucu bir müdahale olabildi ve o katliamlar bir yerde durdu ama kolay değildi tabii ki. Arakan’da olup bitenlerin en azından bundan böyle gerçekçi bir şekilde medyada yansıtılmasının önemi OBAMA’nın bu ziyaretinden sonra çok daha fazla anlaşılacaktır. Ama genele bakılacak olursa, tecrübelerimizden kaynaklanan bir zihniyetle yıllar boyu Kıbrıs’ta Türk varlığını ayakta tutabilecek basın organlarının adını “mücadele basını” olarak koyduk. Çünkü İngiliz sömürgesinden sonra “Böl ve Yönet Politikası” ile ortak Cumhuriyet kuruldu. Türklerle Rumların ortaklığından ortak bir cumhuriyet çıktı ama hedef bambaşka, amaç bambaşka. Buranın Helen adası olduğunu dünyaya kanıtlamak ve Yunanistan ile birleşmek, yani onların deyimiyle “ENOSİS”i gerçekleştirmek. Bugüne kadar sorunun çözülmemesinin başta gelen nedeni işte bu zihniyetin maalesef hâlâ devam etmesidir. Ve Ada’nın bu hâle gelmesinde tabii ki bu politika çok büyük rol oynamıştır. Ortak Cumhuriyet iki buçuk yıl kadar yaşamış ondan sonra Kıbrıslı Türkler silah zoruyla ortak devletten atılarak kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalmışlardır. Peki, 21 Aralık 1963’te silahlarla her taraf saldırılara uğramış ve Kıbrıs’ta kantonlardan oluşan bir ada görünümü ortaya çıkmıştır, küçük kantonlar. Türkler daha güvenli yerlere göç etmek zorunda kalmışlardır. Tabii ki o günlerde Kıbrıs Türk halkının özgürlük mücadelesinde Dr. Fazıl KÜÇÜK ve aynı zamanda Kurucu Cumhurbaşkanı merhum Rauf DENKTAŞ’la çok yakın ilişkilerim oldu. Birlikte Dr. KÜÇÜK ile aynı gazetede, onun sahibi bulunduğu “Halkın Sesi” gazetesinde uzun yıllar çalıştım. Yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği yaptığım için yakından biliyorum, inanın öğrencilerimiz geceleyin nöbette, gündüz de okuldaydı. Bugünlere kolay gelmiş değiliz. Sadece belli başlı iki gazete vardı; “Halkın Sesi” ve “Bozkurt”. Halka, mücahide moral veren, bu davaya, evvela Türkiye’ye sonra da dış dünyaya yansıtan yazılar yazıyordu. Ve bu halkı, mücahidi dimdik ayakta tutabilmenin başlıca yolları, yöntemleri de bunlardı. Yıllar boyu bu böyle devam etti, 11 yıl ve tabii ki Türkiye’nin garantörlük hakkını kullanarak Ada’ya yaptığı müdahale sonucu, aradan kırk yıl geçmiştir, bugünlere ulaşabildik. Ama Barış Harekâtı dönemi Başbakanı merhum Bülent Ecevit demişti ki: “Siz direnmeseydiniz biz gelemezdik.” O da doğru, aynı durum Girit’te de yaşanmıştı. Bir gecede Girit’te yaşayan Türk topluluğu gözden çıkarılmış, etkisiz duruma getirilmiş ve ertesi gün Girit bir Yunan adası hâline gelmişti. Aynı durum burada gerçekleştirilecekti, bunu birkaç kez denediler ama sanırım Kıbrıs Türk’ünün mayası sağlamdır. Allah şaşırttı mı diyelim yoksa bizim direncimizden ötürü mü başaramadılar? Tabii ki kabul etmek gerekir ki Türkiye’nin maddi ve manevi desteği bu konularda bize büyük mesafe kat ettirdi. Örneğin o zor günlerde Kızılay’ın yardımları bu halkı ayakta tutabildi. Bu günleri unutmuş değiliz ve gelinen noktada onun için diyorum ki mutlak surette birlik ve beraberliğimizi koruyarak, dayanışma hâlinde neler başarabileceğimizi dikkate alarak bir yol haritası çizmenin zamanı geldi, hatta geçmiştir. Burada son derece deneyimli isimler, yetkililer var, herhalde o konular üzerinde de duracaklardır. Ama dediğim gibi küçülen dünyamızda haber ajanslarının öteden beri oluşturdukları, tezgâhladıkları haberler maalesef yanlı haberler olmaya, çıkar üzerine kurulmaya devam etmektedir. Bir bakıyorsunuz, aniden BBC’den veya diğer kaynaklardan bir haber ulaşmış elinize ama böyle derinliğine incelediğinizde bir koku geliyor. Demek ki emperyalist çıkarlar dikkate alınarak servis edilmiştir o haber. Bunları çok yaşadık, özellikle Kıbrıs mücadelesi sürerken ilk fırsatta kendi radyomuzu, televizyon değil daha 1963, kendi radyomuzu kurup da halka sağlıklı bilgi ulaştırmak için arabalardan aküler sökülerek radyo istasyonu hâline getirildi. Yani o zor günleri anlatmak günler ister, haftalar ister. Bu bakımdan özgürlüğe kavuşmak, devlet sahibi olmak hiç de kolay değildir. Bunları aştıktan sonra geldiğimiz noktada barış gazeteciliği için mücadele etmeyecek miyiz? Elbette edeceğiz. Onu diyorum ama bazı ülkelerde, az önce örnek gösterdim Myanmar’ı, Karabağ olayını, bunun yanında Türkmenlerin sorunları, Doğu Türkistan’da yaşananlar, Kırım’da olup bitenler, bunlar hakikaten dünya kamuoyuna günü gününe, bıraktık onu haftada, ayda bir gerçek yanlarıyla yansıtılabiliyor mu? Hayır. Onun için bizlere burada çok büyük görev düşmektedir. Az önce ifade ettim o yokluklar içinde Kıbrıs Türk’ü olarak sokaklardan arabalardan aküleri toplayarak, mühendislerimizi çağırarak bir radyo istasyonu kurduk ve halkımız nihayet dedi ki; “Oh, Rumların propagandasından 39 40 / İKİNCİ GÜN II. OTURUM usandık.” Çünkü tek yanlı ve moral bozucu haberler veriyorlardı. O bakımdan kendi haber ajanslarımıza, radyo ve televizyonlarımıza sahip olmaktan başka çıkar yol göremiyorum. Konuşmamı daha fazla uzatmak istemem ama basın özgürlüğü konusunda da söylemek istediklerim elbette var. Evvela özlem, uzlaşı barış gazeteciliğinin temelini oluşturmaktadır. Mesela geçen gün Dipkarpaz’da, Kıbrıs’ta ünlü tarihî bir eser var “Apostolos Andreas Manastırı”, Rumların gittiği gibi buraya Türkler de yabancılar da gider. Tarihî ve kültürel bir mirastır, saygımız var ve bunun yeniden yıllar sonra elden geçirilmesi, onarılması için Türk ve Rumlar arasında bir komite oluşturuldu. Vakıflar İdaresi önemli miktarda katkı yaptı; iki buçuk milyon avro mu öyle bir şey katkıda bulundu. Türk ve Rum gazeteciler davet edildi. Böyle olmasına rağmen tabii ki Başpiskopos “Makarios”, “Hrisostomos” pardon, uzun süre bu manastırın tamiri cihetine gidilmemesi yönünde ayak diretti. Nedeni, sırf orayı ziyaret eden yabancılar görsünler ki; işte Kıbrıslı Türkler, Rumlardan kalma tarihî eserlere önem vermezler ve kendi haline terk ederler, sonunda böyle ortadan kalkar. Ama ısrar ettik, birtakım baskılar yaratıldı ve Rum Başpiskoposu da evet demek zorunda kaldı. Çünkü bu, ister Türk ister Rum olsun bu Ada’da bulunan tarihî, kültürel bir mirastır. Bu, dünyada gayet iyi bilinmektedir. Demek istediğim dinî, tarihî ve kültürel mirasların barış gazeteciliğinde ayrı bir önemi vardır. Bu birtakım anlaşmazlıkları ortadan kaldırabilmekte araç olarak kullanılabilir. Barış Harekâtı’ndan sonra, 1974’ten sonra, yine o günlerde gazeteciler cemiyeti başkanıydım. Rum gazetecilerle, onların cemiyeti ile bir araya geldik ve dedik ki; “Basında kin, intikam, düşmanlık gibi yayınların ortadan kaldırılması hâlinde iki halk birbirini daha iyi anlayabilecek. Siz devamlı surette medyada herhangi bir millet, topluluk aleyhine kin tohumları ekerseniz, bunun barışa olan hizmetini nasıl sorabilirsiniz?” Bir komite oluşturduk aramızda. Türk-Rum Basın Komitesi ve ilgili gazeteleri her gün takip edecek ve uyarılarda bulunacaklardı. Toplumu Türk düşmanlığı veya bizim gazetelerimizde Rum düşmanlığı oluşturabilecek yayınlar konusunda ilgilileri uyaracaklardı. Bir hafta on gün yaşayabildi böyle bir oluşum. Yine bizlere veryansın eleştiri, düşmanlık ve kin tohumlarını yayma, yeşertme ve ondan sonra Birleşmiş Milletler iki toplum arasında güven yaratıcı önlemleri nasıl başarabiliriz ve güvenliği iki toplum arasında nasıl arttırabiliriz diye birtakım hayali projeler üzerinde durmaktadır. Evvela hangi toplum ve medyası öteki toplum üzerine intikam duygularıyla gidiyorsa onların BM Genel Sekreteri tarafından kamuoyuna açıklanması gerekir. Maalesef bu yönde ölçü farklıdır ve her zaman haksızlığa uğrayan taraf da bizler olarak sesimizi duyurabilmek için her türlü yönteme başvurmak zorunda kalıyoruz. Konuşmamın başında da söylediğim gibi uzun süreli bir mücadele sonucu anavatan Türkiye’nin destek ve katkılarıyla ve antlaşmalardan kaynaklanan haklarınız sonucu müdahale ederek bugünlere gelebildik. Ama daha burada tek bir Türk askeri dahi yokken, 1950’li yıllarda dahi İngiliz sömürge idaresinden çeke çeke büyük bir mücadele sonucu vakıf mallarını aldık. Bugün Lefkoşa’da Atatürk Meydanı’nda bulunan Evkaf Dairesi’ndeki İngiliz bayrağını indirerek yerine Türk bayrağı çektik. Sene 1956 yani ilk mevzii elde etmiş olduk. O bakımdan bunlardan ders alınması gerektiğini vurgular, beni sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür ederim. Sürdürülebilir Barışın Sağlanmasında Medya Etiğinin Önemi… Aynura TEMİRBEKOVA İyi günler değerli meslektaşlarım. İzninizle, Kırgız heyeti ve Kültür Bakanlığı adına, bu harika Forumun organizatörlerine teşekkür etmek istiyorum. Eflatun Bey haklı, çünkü birliğimizin sunmuş olduğu imkânlardan tam olarak faydalanabilmemiz için Medya Platformumuza yeni bir ivmenin kazandırılması gerekiyor. Bu vesileyle, bir kez daha çalışmalarımızı kolaylaştıran ve yardımcı olan herkese, buradaki ekibe teşekkür etmek istiyorum. Ve tabii ki, bizim dün tanık olduğumuz, bağımsızlıklarının 31. yıl dönümü kutlayan KKTC’yi tebrik etmek istiyorum. Bu kutlama da bugüne renk kattı. Türkçe konuşan halkların ruhunu hissedebildik. Bizim etkinliklerimiz de aynı şekilde gerçekleşmekte olup, bu tür etkinlikler, böyle birlik çağrıları yapan şiirler eşliğinde geçmektedir. İKİNCİ GÜN II. OTURUM / İzinizle konuşmama başlamak istiyorum. Etnik, mezhepsel ve toplumsal çatışmaların olduğu bir ortamda zor zamanlar geçiriyoruz. Maalesef şu anda Formumuzun gerçekleştiği bu güzel Ada da geçmişte zor zamanlara tanıklık etmişti. Son yıllarda benim ana vatanım Kırgızistan’da zor zamanlar yaşadı. Tarih, bize ülkelerin barış ortamlarını muhafaza etmeleri için refahın temel şart olduğunu öğretti. Her zaman olduğu gibi bugün de aynı şeyler geçerli. Ne değişti? Modern çağ, insanlığa önceki çağda yaşayan kişilerin bilmediği yeni iletişim teknolojileri sunmuştur. Kitle iletişim araçları ülkeleri istikrarsızlaştırmada güçlü bir silah olabilir. Bununla beraber istikrarsızlaştırmanın gerek iç gerekse dış güçler tarafından tetiklenmesi, hem toplumda istikrarın sağlanması için önemli bir araç olmasını, hem de birikmiş çelişkilerin barışçıl ve anayasal bir yoldan çözülmesini sağlar. Son on yılda medya ve gazetecilerin rolü artmaya devam ediyor. Onlar kamuoyunu etkileme vazifesi taşıdıkları için söz ve durumlara ilişkin yorumları bakımından özellikle sorumlu olmalıdırlar. Kırgızistan, açık ya da kapalı hiçbir şekilde sansürün uygulanmamasından dolayı haklı olarak gurur duymaktadır. Medya mevzuatımız oldukça liberal. Örneğin, Anayasa’da iftiraya ilişkin cezai sorumluluğun bulunmadığı yazıyor. Yetkililer, bu hukuk kuralının uygulanmaya konulmasının nedenini, siyasi yönetimin baskıları sonucu gazetecileri zor durumda bırakacak cezai kovuşturma olasılığının ortadan kaldırması amacıyla alındığını açıklıyor. Tabii ki, Kırgızistan Cumhuriyeti’nde de toplumsal çıkarları korumak için belirli sınırlamalar getirilmiştir. Etnik çatışmalara, terör eylemlerine ve anayasal düzeni zorla devirmeye yönelik çağrılar, ceza kovuşturmasını öngörmüştür. Bununla birlikte, baskıcı önlemler istenen sonuçları getirmemiştir. Bu tür yayınları takip etmek oldukça güç, Kırgızistan’da 1500 kayıtlı medya kuruluşu bulunmaktadır. Bazıları okurlarının artması amacıyla ayrıca reklam gelirleri sonucunda zaman zaman asparagas haber yayımlanmaktadır. Bu tür bilgiler; siyasi, sosyal ve etnik açıdan devlet istikrarına ciddi zarar verebilmektedir. Bugün için en önemli ve bizi tedirgin eden konular; sınırlarımızda meydana gelen çatışmalardır. Maalesef, komşu ülkelerimiz ile 700 km’den daha uzun sınırımız mevcut. Ne yazık ki, şimdiye kadar sınırlar tam olarak belirlenmemiş, bazı yerlerde mahalle ya da apartman bahçesinden geçmektedir. Komşu ülke insanları arasında sınır çatışmaları meydana gelmekte ve bazı durumlarda iki taraf da kısmen haklı olabilmektedir. Şu anda bakanlığımız kitle iletişim araçlarını kullanarak bu sürecin doğru şekilde yönlendirilmesine katkıda bulunmak için çalışma başlatmıştır. Özellikle, Tacikistan ve Kırgızistan Kültür ve Enformasyon Bakanlıkları arasında medya mensuplarının katılacağı bir forum düzenlenmesi için isteğimizi bildirdik. Çatışmalar ve sınırlarla ilgili tartışmaların en çok meydana geldiği köylerde, Kırgız ve Tacik gazeteci grupları arasında temas kurmayı düşündük. Bununla beraber gazeteciler, yerli halk, sınır hizmetleri ve yerel yönetimlerin gazetecilerinin çalışmalarını nasıl değerlendirdikleri araştırmasını planladık. Bizim taraf konuyla ilgili hazırlıklarını yaptı, uluslararası örgütlerle temas kurduk ve Tacikistan yetkililerinden resmî cevap bekliyoruz. Medyaya mesleki etik şartlarına uyma çağrısı yapıyoruz. Fakat devlet medyaya zorla bir şey yaptıramaz ve yasalara göre yayın politikalarına müdahale edemez. Bunu doğru buluyorum. Bu durumda, medyanın bu sorunlarını sadece kurumsal yolla çözmesi gerekmektedir. Kırgızistan’da gazeteciler için etik kurallar imzalandı, ne yazık ki bugün tam olarak hayata geçirilmemiştir. Sonuç olarak, biz gazetecilerin kendi kurallarını geliştirmeye hazır oldukları bir ortama ulaşmış bulunuyoruz. Çünkü gazeteciliğin ifade özgürlüğü sorumluluğunu almaması, bugün gazeteciliğin kendi kendini yitirdiği anlamına gelmiştir. Bakanlığımız devlet adına yetkilendirilmiş olup, enformasyon sektöründe bazı yeni kuralların herkes tarafından geliştirebileceği çalışma ortamlarının oluşturulması görevini üstlenmesi gerekmektedir. Bir kez daha söylemek istiyorum; bizler gazetecilik etiğine ilişkin konularda baskıcı tedbirler değil, diyaloğun sürdürülmesi görevini hedefledik. Kırgızistan’da artık gazetecilik alanında çatışma ve anlaşmazlık gibi durumların çözümü ile ilgilenen bir kamu kültürü var. Yakın gelecekteki amacımız çözüm bulunamayan sorunların yeniden gözden geçirilmesi, neler yapılabileceği konusunda aktif rol üstlenmektir. Çabamız sadece sorun ve çatışma 41 42 / İKİNCİ GÜN II. OTURUM üzerine değil, güzel olaylar hakkında da haber vermek üzerine yoğunlaşmak. Bir önceki konuşmacı ile bu noktada aynı görüşte olduğumuzu söylemek istiyorum. Kırgızistan’da düzenlenen “Dünya Göçebe Oyunları”nın Türk halklarının uluslararası düzeyde gerçekleştirdiği bir organizasyon olduğuna inanıyorum. “Göçebe Olimpiyatları” gibi düşünebilirsiniz. Belki de burada bulunan ülkelerin hepsi bu organizasyona katılamadı. Tüm meslektaşlarımızı ve medya temsilcilerini “Dünya Göçebe Oyunları’nda” ağırlayamadığımız için çok üzgünüm. Böylesi güzel olayların geniş şekilde anlatılması için karşılıklı anlayış geliştirmeliyiz. Ortak köklerimizi aramamız ve ortak vizyonumuzu geliştirmemizin şart olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, gazetecilerin etik ilkelerinin ciddi şekilde sınanacağı parlamento seçimlerinin gelecek yıl yapılması nedeniyle gündeme sık sık gelmektedir. Çünkü siyasi mücadelenin şiddetlenmesi kaçınılmazdır. Yayın organlarının okuyucularını objektif bir şekilde bilgilendirmesini, herhangi bir siyasi partinin çıkarından daha üstün görme anlayışını kazandırması çok önemlidir. Değerli meslektaşlarım, kabul edilmiş uluslararası gazetecilik kurallarının tümünü burada belirtmeyi bir kenara bırakarak şunları vurgulamak istiyorum. Bana göre her yayın gerçekleri aramak üzerine kurulmalıdır şüphesiz. Yazarın görüşü kendi isteklerine veya tercihlerine değil, gerçeklere dayanmalıdır. Kırgızistan, çatışmaların ne olduğunu çok iyi biliyor. 2010 yılının Haziran ayında çok kan döküldü. İki halkın çatıştığı yerde gerçekleri aramak mümkün olmuyor. Bu nedenle; bizler, medyanın negatif rol oynayabileceğinin farkındayız. Bu nedenle, Kırgızistan’da sürdürülebilir barışın korunmasında gazetecilik etiği önemli rol oynuyor. Bunlar boş laflar değildir, bu istikrara ya da çok büyük sorunların ortaya çıkmasına neden olan sorumluluklar anlamına geliyor. Ülkelerimize ve tüm halklarımıza barış ve refah diliyorum. Çünkü iki defa sarsıntı geçirdik ve inanın bunlar iyi şeylere vesile olmuyor. Ülkeyi geriye götürüyor. Bu nedenle, burada ele alınan bütün sorunlara çözüm bulunmalıdır. Çabalarından dolayı medya forum düzenleyicilerine teşekkür ediyorum. Hepinize çok teşekkür ederim. Etnik ve Mezhepsel Çatışmaların Çözümünde Medyaya Düşen Sorumluluk: Irak Örneği… Ersan SARIKAHYA İzin verirseniz kürsüden sunum yapmak istiyorum. Şunu fark ettim, ne yazık ki Şii ve Sünni kavramlarını birçok kişi iyi bilmiyor. Açıkçası bilgi kirliliği ya da eksikliği var. Irak’taki Sünni ve Şii örneğinden hareketle genel anlamda bir tanım yapmak istiyorum. Şiiler kimdir? Sünniler kimdir? Din tarihçisi olarak algılanmasın yorumum, tarihçiler beni mazur görsün. Ancak bir derleme sonunda bilgi vermeye çalışıyorum. Sünniler, malûmunuz dört mezhep, Abbasi döneminde gündeme gelen, kendilerini Şii gruptan ayırabilmek için ortaya çıkan ve ilerleyen dönemde dört mezhebe ayrılan bir gruptur, İslami taifedir. Şiiler ise (Şiianın anlamı cemaattir, Ali’nin cemaati demektir) Hz. Ali’nin ilk halife olması gerektiği teorisini savunan cemaattir. Peygamberimizin ve Hz. Ali’den sonraki 12 İmama inanan görüşe sahiptir, onların masum olduklarını savunan cemaattir. Ancak burada şunu beyan etmek isterim, Türkiye’de Şii ve Caferi arasında bir kavram kargaşası var. Sanki Caferiler ayrı bir grupmuş gibi veya ayrı bir kitleymiş gibi lanse ediliyor. Öyle bir şey yok. Sadece 6’ncı İmam Cafer El-Sadık’a bağlı olanlara Caferi grubu denmiştir. Dolayısıyla Caferi dendiği zaman Şii’dir, Şii dendiği zaman Caferi’dir. Bunlar, konuya geçiş yapabilmem için verdiğim bilgilerdir. Sünniler ve Şiiler, Irak’ta, nüfus olarak şöyle bir bilgi var; Türk toplumunu, orada yaşayan Türkmen toplumunu ayrı tutuyorum. Bunu tırnak arasında vurgulamak istiyorum. Sünniler -görüldüğü gibi1997 Irak’ta Saddam tarafından resmî mezhebe dayalı bir sayım sonucu Sünni Şii nüfusu: Sünniler 16.373.096 kişi olarak belirlendi. Şiiler ise 8.601.009 kişi olarak belirlendi. Peki, neden hep Şii ve Sünni sayım olarak farklı algılanmıştır? Sanki Şiiler çoğunluk gibi lanse edilmiştir. Onu da size haritadan açıklayabilirim. İKİNCİ GÜN II. OTURUM / Gördüğümüz üzere, Irak haritası. Türkiye, Suriye, Ürdün, Suudi Arabistan, İran ve Kuveyt, Sünni. Şii Bölgesi Bağdat ve güneye doğru akan Basra Körfezi’ne kadar bir alana sahiptir. Bölge İran’a oldukça yakındır. Sünniler, Arap Sünnileri ise beyaz gördüğümüz bölgelerle birleşmiştir. Türkmen ve Kürt vatandaşları mavi bölgede gördüğümüz üzere yerleşmişlerdir. Türkmenlerde, Şii yok mu? Türkmenlerin neredeyse yüzde 50’si Şii, yüzde 50’si Sünni, fakat evlilik sonuç itibarıyla, mezhep düşüncesi olmayışı bu kavramı asla ayırt etmedim. Dolayısıyla burada harita çiziminde de ayrı bir bölge, örneğin, Telafer, gördüğümüz bu çizgi Tuzhurmatu ve aşağı yukarı yirminin üzerinde köyümüz Şiidir. Ancak içlerinde alışveriş olmuştur, evlilikler gerçekleşmiştir. Dolayısıyla ayırmıyorum, Türkmen bölgesi olarak nitelendiriyorum. Dolayısıyla beyaz bölgenin içinde çoğunluk olarak Sünni görünse de Şii aşiretler mevcut. Örneğin şuradaki Arap bölgesinde Ramadi’nin altında Semave ve Kerbela yakınlarında bir köy var, Necef ve Sünni bölgesi olan Ramadi arasını ayıran bir yer var. Daha doğrusu bir köy, o köyü hâlâ çözemediler. İdari anlamda çözemediler, iki şehir arasında. Kimi benimdir diyor ötekisi de sahip çıkıyor. Ama oradaki köy Sünni, bu taraftaki Şii, dolayısıyla Sünni eksenli gördüğümüz haritada oldukça fazla Şii aşiretler yerleşiyor. Dolayısıyla dağınık, tek kütle hâlinde değil. Herhangi bir birlik beraberlik gerçekleştiremiyorlar, Sünni konusunda. Ama Şii konusu tamamen bu tarafta yerleşmiş vaziyette olduğu için dış etkenlerin hemen müdahale etme olanağı vardır. Ve hiçbir şekilde Sünni aşiretler oraya yerleşmemiş, sadece evlilik olayları dışında. Şimdi bir takım sorular sormak istiyorum, Şii ve Sünni yapısını öğrenmek adına. Sünnilerin Müslüman olduklarına Şiiler inanıyor mudur? -Evet, ancak yanlış ideolojiye sahip olduklarını inanmaktadırlar. Şiilerin Müslüman olduklarına Sünniler inanıyor mudur? -Evet, ancak yanlış ideolojiye sahip olduklarını inanmaktadırlar. Şii ve Sünni halk arası birbirinin inancıyla ilgili bilgisi var mıdır? -Hayır, sadece birbirine düşman edecek kadar. Şii ve Sünni halk arası evlilik var mı? -Evet, oldukça fazladır. Bir konu daha var o da önemli, niçin düşmanlar? 43 44 / İKİNCİ GÜN II. OTURUM Elde olan bilgiler sadece onları düşman edecek kadar vardır. Ancak bu konuda hem Sünni hem de Şii mercileri, örneğin Sünni grup, Şii mezhebini beşinci mezhep olarak kabul etmiştir, Şii de Sünni mezhebini aynı şekilde görmektedir. Ancak bu bilgileri fazla lanse etmiyorlar. Şimdi, bir ideoloji daha var, asıl en büyük sorun oradadır. Nisa süresinin 59. ayetinde “Ulu’l-emr” ayeti var. Şii mezhebine göre “ulu’l-emr”, 12 İmam’dır. Sünni mezhebine göre o ülkenin lideri kimse odur “ulu’l-emr”. İyi ya da kötü, örneğin Saddam dünyanın en kötü adamı ama bu ayete bağladıkları için itaat etmek zorunluluğunu göstermişlerdir. Dolayısıyla asıl sorunlardan bir tanesi de budur. (* Nisa suresi: Hak Teala buyuruyor ki “Ey iman edenler! İtaat edin Allah’a ve itaat edin. Sizden olan ulu’l-emr’e. Eğer anlaşmazlığa düşerseniz herhangi bir şeyde ona götürün Allah’a ve Rasûle eğer iman ediyorsanız Allah’a ve ahret gününe). Peki, Sünni ve Şii mezhep çatışmasının altında yatan etkenler nelerdir? Eğitim. Eğitim düzeyi oldukça düşmüş vaziyettedir. Aydınlar ülkeyi tamamen terk ettiği için, eğitimsiz kişiler yükseltilmiştir. Bunun yanında, maddi durum. Vatandaş petrol zengini tamamen, dünyanın neredeyse ikinci veya üçüncü rezervine sahip, kalite anlamında da çok kaliteli petrol olmasına rağmen, sadece hükümet ve Green Zone dedikleri yeşil bölgedekiler yararlanmaktadır. Bunun dışında halk sadece yaşamını sürdürecek kadar paraya sahip. Peki, siyasi çerçeve? Belirli kitleler birtakım siyasi amaca hizmet ediyor. Kendi çizgisine karşı gelen kim varsa derhâl farklı şekilde infaz ediliyor. Örneğin Haşimi bugün Türkiye’ye sığınmış vaziyette, idam hükmü alarak. Sebep yok mu? Belki vardır ama olması gereken şekilde, kanuni çerçevede lanse edilmemiştir. Peki, inanç konusunda ne kadar var? İnanç konusunda az önce bahsettiğim gibi hiç kimse diğer mezhebi ne biliyor ne de anlıyor. Örneğin Sistani’ye, Sünniler kimdir? sorusu yöneltildiğinde şöyle bir açıklama yapmış, “Benim”. Ki Şii mezhebinin yegâne liderlik merciidir. Keza Sünnilere de aynı soru sorulduğunda benzer cevap gelmiş. Bu görüşler hiçbir şekilde tabana inmiyor ve de aksedilmiyor. Bir örnek vermek istiyorum. Dış ülkeler ne yaptı? Kim tetikledi bu tarz aranın açılmasına? Ki bunun neticesinde iki mezhebe mensup aydınlar ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Dış ülkelerin iki mezhebin arasının açılmasındaki etkisi nasıldır? 1- Farklı gruplar oluşturarak karşı mezhebe mensup insanların toplu infaz edilmesi dış güçler tarafından desteklendi. 2- Saddam döneminden kalan üst düzey asker, muhaberat mensubu gruplar tarafından sistematik bir şekilde cinayetlerin gerçekleştirmesi dış güçler tarafından desteklendi. 3- Üçüncü grup kim peki? Her iki mezhep mensuplarını kaçırıp fidye toplayan grup, bunlar da dış güçlerin desteğini aldı. Birlikte geldiğim arkadaşım ki aranızda oturuyor, bir dönem kaçırılmıştı. Geri alınması için ödenen fidyeyi söyleyeyim size, bir milyon dolar, sıradan bir vatandaştan talep edilen miktar. Buna rağmen fidye ödediğiniz hâlde o adam öldürülüyor. Ve bunun örnekleri çok. Süre dar olduğu için kısa geçmeye çalışıyorum. Bu tarz ölüm işini üstlene üç ayrı grup mevcut bölgede. Bu iş, Sünni ya da Şii meselesi değildir. Tamamen dış güçler tarafından organize edilmiş bir sistemdir. Peki, hükümet bu konuda ne yaptı? Hiçbir şey. Sadece kendi yandaşlarını korumayı tercih etti. Tabii şimdi yeni bir hükümet geldi, inşallah düzelir ama çok da umudum yok. Taraftarlarının Dubai’de ada satın aldıkları konuşuluyor. Diğer yandan benzin bedavaydı, şimdi 5 doların üzerinde, bu sadece Hükümetin yaptığı eksikliklerden birisi. Dolayısıyla yaşam, hayat standartları konusunda hiçbir şekilde destek olmadı. Partilerin, mezhep tabanlı olması halkı farklı yönlere çekti. Oysa Irak’ın genelinde bilhassa Bağdat’ta, -orada doğdum büyüdüm- Fırat ile Dicle nehirleri arasından geçen Kazımiye ve Azamiye dediğimiz yerler var, biri Sünni biri Şii kökenli mahalle. Birçoğunda evlilikler mevcut, halk İKİNCİ GÜN II. OTURUM / alışık birbiriyle beraberce yaşamaya, hiçbir sorun yoktu. Ancak mezhep kökenli bu partiler, ırkçı, dinci dediğimiz grupların tetiklemesiyle bu hâle geldi. Irak için en büyük eksiklik, kanunun işlemediği bir yerden bahsedilmesi. Yani hiçbir gerekçe gösterilmeden hükümet tarafından herhangi bir grup mensubu idam edilebiliyor. Irak’ın yapısında malûmunuz ben dâhil olmak üzere Saddam rejiminden çıkmış bir toplumuz. Saddam diktatörlerin arasında yer almış bir insan. O toplum istediğiniz kadar demokrasi eğitimi alsın yahut Avrupa’yı veya başka bir yeri örnek alalım, demokrasi şudur, kadın hakları şudur… Irak’ta yapamazsınız. Bu ne zaman olur? En az üç nesil geçtikten sonra. Çünkü kalıplaşmış bir vaziyetteyiz. Diktatör rejiminden çıktığımız için tek adam hükmüne alışmışız. Dolayısıyla Arap baharı tamamen yalandır. Orta Doğu’da bu bir gerçektir, dikta rejimi olmadan yönetemezsiniz, demokrasiye alışmış bir toplum değil. Aksini ispatlayan varsa buyursun. Hangi ülke Arap baharından çıkıp da bombalanmadı, yaralanmadı. Şii ile Sünnilerin arasının açılmasını besleyen etkenler: 1- Hükümetlerin 2003’ten bu yana izlediği siyasetin ülkenin standart yaşam düzeyini taşıyamaması. 2- Hükümet üyesi partileri mezhepsel ve ırkçılığa dayalı bir politika izlemesi. 3- Hükümetteki siyasi güçlerin çözüm üretme yerine makam hırsına tutulması, yolsuzluklara bulaşması. 4- Devletin yapılandırılmasında beceri ve bilginin yerine mezhep birliği düşüncesine sahip olanların tercih edilmesi. 5- Hukuk ve yasama sisteminin olmayışı, devletin tek mezhebin lehine hareket etmesi. 6- İki mezhebin ortak çalışan müessesler oluşturması yerine, ilişkileri bozan dış güçlerce yapılandırmanın sekteye uğratılması. 7- Dış basındaki Sünni ve Şii mezheplere yönelik yayınların etkili olması. Vaktinizi çok almak istemiyorum, bu konuda naçizane bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. Mezhep konusunda biz de payımızı aldık. Nasıl aldık, buyurun, 2003’ten sonraki resim budur: Tuzhurmatu katliamı: 22 Ağustos 2003, Telafer katliamı: 9 Eylül 2004, Telafer katliamı: 21 Şubat 2005, Musul saldırıları: 24 Eylül 2005, Yengice faciası: 10 Mart 2006, Karatepe olayı: 4 Haziran 2006, Amirli olayı: 7 Temmuz 2007, Tuzhurmatu saldırları: 20 Haziran 2009, Tuzhurmatu saldırısı: 23 Ocak 2013, Tuzhurmatu’da Türkmen liderlerinin öldürülmesi: 25 Haziran 2013. Son saldırılarda Türkmen liderler infaz edilmeye başlandı. Neredeyse tek başına taşıdığım, Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın, Ali Haşim MUHTAROĞLU. Bir taziye töreni sırasında bomba patladı, bu bir tanesi. Peki, iki fotoğraf, içinizi çok karartmayayım diye, Tuzhurmatu ile ilgili. İnsan haklarıyla alakalı değil farklı kurumların yayımladığı insan hakları (raporlarını kastediyor…) 500 Türkmen hayatını kaybetmiş ve 3.500’ü yaralanmış, 160 Türkmen kaçırılmış ve bazıları hâlen kayıp, bulamıyoruz, 750 Türkmen ailesi ilçeden göç etmek zorunda kalmış. Patlamalardan 1.100 ev, 250 araba, 200 iş yeri ciddi şekilde hasarlı, 8 cami yıkılmış veya zarar görmüştür. Bunlar 2003’e kadar yaşananlar 45 46 / İKİNCİ GÜN II. OTURUM ama düne kadar olan olayı söyleyeyim. Bunlar sadece Şii değil, 40 köyümüz yandı, Tuzhurmatu’nun köyleri ve bunlar Sünni köyler. O yüzden Sünni, Şii ayırmadım Türkmenlerde. Bu medyada yer aldı mı? Hiçbir yerde almadı. Irak’ın genelindeki basının durumunu paylaşmak isterim. Üç medya grubu var, diğer ülkelerde de muhtemelen böyle bir şey var ama Irak genelinde; 1- Siyasi partiler bağlı olup onun hedefleri doğrultusunda hareket edenler. 2- Irkçı Sünni ve Şii grupların yönlendirmesiyle hareket eden kanallar. 3- Dış güçler tarafından toplumu bölmek için kurulan basın organları mevcuttur. En kötüsü dış güçler tarafından toplumu bölmek için yapılan yayınlardır. Bu da şu anlama geliyor, Irak’ın içindeki kanallar var, -uyduya çıktıktan sonra- bir de Irak dışından yayın yapan kanallar. Irak’ta 150 uydu kanalı var, basın organından bahsetmiyorum. Sünni ekseninde belirli kanallar onlar bir milletin beynini bombalamak için hedeflenmiştir. Peki, Irak’ın bütçesinden ne kadar ayrılmış, basınyayın, enformasyona ve gazeteciler sendikasına? -Tabii bu arada Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne, tüm çalışanlarına teşekkür etmeden geçemem. Çünkü hangi şartlar altında çalıştıklarını biliyorum. Allah razı olsun- 9 milyar dinardan bahsediyoruz, yıllık. Ama vatandaşa hizmet var mı? Hayır. Çözüm için ne yapılması lazım? Ekranda gördüğünüz bu önerileri hazırladım ama bugün basını kanalize edebilmemiz için öncelikle partilerin bu işe yönlendirilmesi gerekir. Çözüm önerileri; 1- Vatandaş temelli partilerin oluşmasını desteklemek, mevcut olan siyasi partiler görüşlerini tekrar gözden geçirip ulus menfaatine çevirmelidirler. 2- Sünni ve Şii mercilerin, ülkenin ekonomik, siyasi, kültürel bakımdan kalkınması amacıyla ortak siyasi program yürütmesi zorunludur. 3- Halk katmanları arasındaki kopukluğu yeniden tamir etmek gerekir. 4- STK’ları insan haklarını savunacak şekilde yeniden kalkındırmak gerekir. 5- İki tarafı bileştirmek adına «Akil Heyetler» oluşturulmalıdır. 6- Makamları paylaştırmak politikası yerine ehil kimselerin önü açılmalıdır. 7- İslam birliği görüşünü savunan sempozyum ve seminerler düzenlenmelidir. 8- Ülkenin zengin kaynakları sayesinde işsizliğin önünü kesmek ve petrolden vatandaşa pay vermek gerekir. 9- Eğitim programları tekrar gözden geçirilmeli, ülke kanunlarına saygı geliştirilmelidir. 10- Mezhep bölücülüğü yapanları caydırmak için ağır hükümler içeren ve tüm tarafların üzerinde mutabık kaldığı yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Hiçbir kanal dış etken olmadan hareket etmemektedir. Bilhassa şunu vurgulamak istiyorum, Türkmen kanalları olarak, -hiçbir şekilde ayrı gayrı kanalımız yok- bir devlet televizyonumuz, bir de özel kanalımız var, ikisi de millet menfaatine çalışıyor, Şii-Sünni ayırt etmeden. Nerede kanayan bir yaramız varsa o kanallar orada. Onun dışında hiçbir karşı taraf, örneğin Bağdadiye, El-Şarkiye bunlar Londra’dan yayın yapan kanallar. Keza İran’dan, Suudi Arabistan’dan, farklı yerlerden yayın yapan kanallar var. Hiçbiri vatandaşın hizmetinde değil. Tamamen çatışma amaçlı yayın politikası gütmektedir. Bundan dolayı halk birbiriyle sürekli isyan içerisindedir. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. İKİNCİ GÜN II. OTURUM / AMASHOV Teşekkür ederiz. Konuşmanızda 9 milyar dinar dediniz, doğru değil mi bu rakam? SARIKAHYA Evet, doğrudur, 9 milyar dinar. Size bir şey daha söylemek istiyorum. Maliki ile kendi hükümet sözcüsü arasında Rusya’dan alınan silah meselesi vardı. Orada Irak hükümeti içerisinde yolsuzluk herkes tarafından duyuldu, haberler yayımlandı. Şimdiye kadar onun ne olduğu açıklanmadı. Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Toplulukların Güncel Sorunlarının Çözümünde Medyanın Sorumluluğu… Aidos KYDYRMA Konuşmama başlamadan önce bu güzel Forumu organize eden arkadaşlara ve meslektaşlarıma çok teşekkür etmek istiyorum. Son konuşmacı olduğum için anlatmak istediklerimi kısa ve öz vermeye çalışacağım. İki bölüm hâlinde sunacağım. Birincisi Kazakistan’daki Türk dili ve basın yayındaki konular, ikincisi medya platformu çerçevesinde yapabileceklerimiz. Kazak heyeti olarak dile getirilmesi uygun olan meseleleri konuşacağız. Forumu düzenlediğimiz zaman dilimi zor ve tarihî bir dönemeçte yer almaktadır. Birinci ve ikinci oturumdaki konuşmacı meslektaşlarımız ifade ettiler. Allah’a şükür Kazakistan bağımsızlığına kavuşalı 23 yıl oldu. Tek bir milletiz, bütün sınırlarımız resmen, hukuki olarak belirlenmiş ve onaylanmıştır. Bugün ülkemizde 4.800 basın-yayın kuruluşu faaliyet göstermektedir. Cumhurbaşkanımız Nursultan NAZARBAYEV’in kararıyla 1995’te Kazakistan Hakları Asamblesi kurulmuştur. Gelecek yıl, yani 2015 20. yıl dönümü olacak. Cumhurbaşkanımızın kararı ile 2015’i “Asamble Yılı” olarak kutlayacağız. Bu yılın özelliklerine değinmek istiyorum kısaca. İlk önce biliyorsunuz bizde 135’ten fazla etnik grup bulunmaktadır. Her bölgede, her valilikte birer Dostluk Evi oluşturulacak ve oradaki, o bölgedeki ağırlık kazanan etnik grupların dil ve kültürünün geliştirilmesi yolunda çalışacaklardır. Önceki oturumda bir arkadaşımızın vurguladığı gibi bağımsızlığı kazanmak pek bir anlam ifade etmiyor, onu elinde tutmak önemli. Yani bağımsızlığı kalıcı kılmak için çok çaba göstermemiz gerekiyor. Türk dillerine gelecek olursak… Kazakistan’da, Kazak Türkçesi biliyorsunuz devlet dili. Onun dışında başka Türkçe lehçeleri ve etnik gruplara ait 30’a yakın dilde yayın bulunmaktadır. Gazete olsun, televizyon programları olsun vs. Geçen yıl 6 Temmuz’da Bodrum’da toplanan TÜRK KENEŞİ Cumhurbaşkanları Zirvesi’nde 2015 “Enformasyon Yılı” ilan edildi. Önümüzdeki yıl ağustos ayında yapılacak bir sonraki zirvede bununla ilgili somut sonuçları alacağız. Şimdi Medya Platformu ile ilgili çalışmalara gelecek olursak dört yıllık bir geçmişe sahiptir. Tabii ki bugün çok güzel, somut ve net sonuçları görmekteyiz. Bu uğraşın ardında büyük çaba ve fedakârlık bulunmaktadır, bunu biliyoruz. Bundan ötürü öncülük eden, uğraş veren bu arkadaşlarımıza bir kez daha teşekkürlerimizi sunuyoruz. Enformasyon savaşı yaşanmaktadır hepinizin bildiği gibi. Bu savaşta en önemli kural mücadele silahlarının eşit olması gerekiyor. Tank, tüfeğe karşı çıkamazsanız uygun bir silah elinizde yoksa. Bu nedenle Platform içerisinde gerçekleştirilecek somut ve neticesi olan çalışmalar ön plana çıkmaktadır. Meseleleri bu boyutuyla konuşmalıyız. Kazakistan heyeti olarak Türk dilli konuşan ülkelerin üzerinde mutabık kaldıkları önemli şahsiyetler adına ödüller organize edilmelidir. Bu insanların anılarını kutlamak gerekiyor. Tarihî sebeplerle birbirimizden ayrılmışız, öyle büyümüşüz Kazaklarda bir atasözü var, “Aynı anne babadan aynı çocuk doğmaz” şeklinde. Onun için farklıyız ama kökenimiz aynı. O nedenle öylesi bir ödülle köklerimiz ve tarihimizle ilgili değerleri devam ettirebiliriz, gelecek nesillere aktarabiliriz. Bugünün iletişim formatıyla yeniden ele alabiliriz. Eskiden gazeteler vardı, daha önce deri üzerine, taşlara, ağaçlara yazıyorduk. Tarihî emanetlerimiz buralarda hâlâ mevcut. Ama şimdi internet sayesinde gelişen medyaya da bunu 47 48 / İKİNCİ GÜN II. OTURUM aktarmalıyız. Başkanlığını yaptığım sitede “e-history” başlıklı bir bölüm var. Buradaki meslektaşlarımızı siteyi ziyaret etmeye, katılmaya davet ediyoruz. Ve her birisinin ortak tarihe ait bir konu varsa oraya iletmenizi, koymanızı istiyoruz. Bir noktanın altını çizmek gerekiyor. Burada arkadaşlarla sürekli bu konu üzerine konuşuyoruz. Köklerimiz tarihin derinliklerinde ama artık biz büyüdük, yani çok zaman geçti aynı dili, Türkçeyi oluşturamayız. Ama ortak değerlerimiz üzerinden bunu bir oranda halledebiliriz. Örneğin büyük Kazak şairlerimiz var, bunların kitaplarını Türkçeye çeviriyoruz, bu şekilde ortak bir değer yaratabiliriz. Sayın Bakan Yardımcımız ile biraz önce konuştum, Kırgızcaya da çevirmeye çalışacağız. Bunun dışında İngilizce, Fransızca, Rusça ki mutlaka olmalı, yedi dilde yayımlamayı planlıyoruz. Ve bu eserleri yeni formatta, internet üzerinden herkesin serbest ulaşımına sunmak başlangıç olacaktır. Bu çalışmayı devam ettirmeyi düşünüyoruz. Tabii ki burada benden önce konuşan arkadaşlar, meslektaşlarımız bir sürü problemden bahsetti, bunların tarihî nedenlerine değindi. Bunlar acı ve çok duygusal meseleler. Gerçekten bunu Kazakistanlı olarak hissetmedik ama şimdi otururken ve böyle dinlerken bunu duyduk, tekrarlanmaması için çaba harcamamız lazım. Onun için Türk dili konuşan ülkeler arasında sürekli iletişim olmalıdır. Olağanüstü durumlarda irtibat kurmalıyız. Birbirimizin güzelliklerini, ne hâlde olduğumuzu birbirimize anlatmalıyız. Mesela Sayın Bakan Yardımcımız eylül ayında çok önemli bir organizasyonu gerçekleştirmişler. Kırgızistan’daki bu etkinlikten haberim olmadı. Bu elbette üzücü bir durum, bir gazeteci olarak bundan kendimi sorumlu tutmalıyım. Bunu hepimiz hissetmeliyiz. Onun için Platform (TÜRKMEP) çerçevesinde birbirimize sistemli olarak enformasyon akışı mekanizmasını kurmalıyız. Bunu ikinci önemli husus olarak kaydediyorum. Üçüncü mesele, bugün Platform ve konuşulanlar bence biraz tek taraflı oldu. Sadece kendi problemlerimizi anlatmaya başladık. İştirak edenlere yabancı olmayan olaylar konuşuldu. Böyle toplantılara, buluşmalara bence başka türlü düşünen insanların çağrılmasında da fayda var diye düşünüyorum. Benim söylemek istediklerim kısaca böyleydi. Teşekkür ederim. DEĞERLENDİRME AMASHOV Saygıdeğer katılımcılar, genel değerlendirme ve soru-cevaba geçmeden önce sunumlardaki önemli noktalara ilişkin değerlendirme yapmak istiyorum. Değerli ifadeleriniz için teşekkür ederim Aidos Bey, programın KKTC’nin 31’inci yıl dönümüne rastlamasından duyduğunuz memnuniyetin altını çizdiniz, aynı memnuniyeti bizler de duyuyoruz. Bir kez daha, Kıbrıs Türklerini, bütün Türk dünyası adına tebrik ediyorum. Ve siz daha çok ayrı yerlerde yaşayan; Dağlık Karabağ’da, Urumçi’de, her yerdeki Türk halklarının problemlerinden, yaşadıklarından bahsettiniz. Olayları ve onların dünyaya ulaştırılmasındaki problemleri açıkladınız. Gerçekten çok ciddi sorunlar. Bunları dünyaya anlatmak için neler yapmalıyız? Bunun üzerinde düşünmemiz gerektiğini ifade ettiniz. Sayın DAVUTOĞLU’nun, Sayın OBAMA’yla konuşurken Myammar’daki Müslümanların problemlerini de gündeme getirdiğini anlattınız. Konuşmanızda Kıbrıs Türklerinin mücadelesinden söz ettiniz, radyonun kurulması, gazetelerin mücadelesini anlattınız. Mücadelenin kazanılmasında medyanın önemli rolü olduğunu vurguladınız. Artık başka bir ana tanıklık ediyoruz. Türkiye’nin maddi ve manevi olarak Kıbrıs Türklerini desteklediğini belirttiniz. Artık yeni bir dönem, yol haritası çizme vakti, barış medyasının zamanı geldi. Apostol Andereas Manastırının tamirinde Kıbrıs Türklerinin katkısının olumlu etkisini örnek gösterdiniz. Bu dünyadakilerin Allahları bir olduğu gibi birbirlerine yakın olmalı. İnsanları din, mezhep bölüyor. Allah’ın nimetleri herkes içindir ki, bu da olumlu bir mesajdır. Anlatıldığı gibi Türk-Rum komitesinin oluşturulması önemli problemlerin çözümünde rol oynayabilirdi, on gün devam edebildi. Ne yazık ki dünya genelinde çifte standartlı yaklaşım hâkimdir. Durum böyle olsa da Türk dünyası kendi sorunlarına objektif yaklaşmalı, haklarımızı savunmalıyız. Dünyaya sesimizi ancak böyle duyurabiliriz. İKİNCİ GÜN II. OTURUM / Sayın Aynura Hanım da konuşmasında, KKTC’nin 31’inci yılı dolayısıyla Kıbrıs Türklerini tebrik etti. Medyanın üzerine düşen sorumluluğun ne kadar önemli olduğunu anlattı, dünyanın herhangi bir bölgesinde kolaylıkla medyanın kaos çıkarabileceğini vurguladı. Ayrıca, Kırgızistan’da 1500 medya birliğinin bulunduğundan bahsederek faaliyetler, medyanın liberal yapısı ve mevcut sorunlar üzerinde durdu. Sovyet dönemi kaynaklı Türk devletlerinin Rusya ile mevcut sınırları hâlen çözüme kavuşmamıştır, Ukrayna’da da öyle. Rusya-Ukrayna problemi sınırların belirlenmemiş olmasındandır. Çoğu zaman sınırların belirsizliği problem yaratabiliyor. Azerbaycan, Gürcistan ve Rusya ile bu problemi halletti. Ancak Orta Asya ülkelerinde devam etmektedir. Bu anlamda bazen sınır bölgelerinde çatışma ve problemler yaşanmaktadır. Bunların çözümünde medyanın rolünü anlattınız. Bu anlamda medya barışçı tutum sergilemektedir. Medyadan, Kırgızistan’da yapılan işlerden ve sosyal faaliyetlerden bahsettiniz. Medyanın şeffaf olması gerekliliğine vurgu yaparak yakın gelecekte düzenlenecek parlamento seçimlerinde medyanın bu tutumunun nasıl katkı sağlayacağını aktardınız. Karşılıklı iş birliğinin önemine dikkat çekerek, ülkeler arasında enformasyon paylaşımının önemini hatırlattınız. Ersan Bey, Sünni-Şii gruplarının böylesi bir ortamda birbirime kaşı olmasının gereksizliğini harita üzerinden göstererek ifade etti. Yaşananların siyasi birer malzemeye dönüştürülme çabalarından kaynaklandığını, çeşitli grupların çıkarlarını önceleyerek mezhep hassasiyetlerinin kullanıldığını söyledi. Ve ne yazık ki bunlar olurken hükümetin herhangi bir müdahalesinin olmadığını, bunun da ülke içerisinde, bölgelerde çatışmaya sebebiyet verdiğini aktardı. Rakamlarla şehirlerdeki kayıpları vererek Arap baharının aslında yalan bir tanımlama olduğunu, yaşanan sürecin dünya medyasıyla birlikte Türk dünyası medyasında da yeterince yer bulamadığını, haftada en az bir haberin verilmesiyle insanların yaşadıkları hakkında bilgi alınabileceğini sözlerine ekledi. Aidos Bey, Kazakistan Halkları Konfederasyonu ve rolünü anlattı. İlginçtir, Kazakistan’da 135’ten fazla etnik grup var. Kazakistan Halkları Birliği kararları çerçevesinde çeşitli etnik grupların yaşadığı bölgelerde Dostluk Evleri’nin kurulacağını, bunların o bölgedeki etnik grupların kültürel değerlerinin gelişmesine katkı sağlayacağını söyledi. Ülke içerisinde 30 farklı dilde gazete çıkarıldığını, radyo ve haber kuruluşlarının bulunduğunu, medyanın geliştirilmesi konusunda çalışmaların yoğun şekilde sürdürüldüğünü, bilgi alışverişi ve haberleşmenin önemini vurguladı. Özellikle Türk dünyası için sembol kişilikler ve tarihler adına düzenlenecek ödüllerin halkların birbirine yakınlaşmasına vesile olacağını aktardı. Bildiğim kadarıyla GASPIRALI ile ilgili böyle bir ödül düzenlenmesi gündeme gelmişti. Bunu da hatırlatmak isterim. SORU - CEVAP BÖLÜMÜ İbrahim İBRAHİMOV Zagatala Gazetesi (Azerbaycan) Öncelikle emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse ilk defa böyle bir toplantıya katılıyorum ve burada olmaktan çok mutluyum. Bugün Türk dünyası ve toplumunu temsil eden medya mensupları bir araya gelerek 21’inci yüzyılda medyanın yaşadığı problemleri müzakere ediyorlar. Anlatılanlardan ve müzakerelerden anladık ki işimiz zor. Uzun yıllar bu böyle. Ama bugün halklar mukadderatını kendileri belirliyor, egemenliklerini konuşuyor. Türkiye Cumhuriyetiyle birlikte müstakilliğini konuşan cumhuriyetlerimiz var ve eminim ki iş birliği hâlinde medyamız daha büyük başarı elde edecektir. Burada pek çok konunun müzakere edildiğini söyleyebilirim. Yaşadığım bölgede yirminin üzerinde farklı etniğe sahip topluluk var. Genellikle Azerbaycan dünyada en hoşgörülü ülkelerden biri olarak tanınıyor. Ülkemizde çok kültürlülük ve medeniyetler arası ilişkiler, diyalog çok yüksek. Bakü’de düzenlenen forumlara Türk dili konuşan ülkelerin temsilcileri iştirak etti. Kısacası ülkemizde birlik, beraberlik ve barış içinde yaşamak tüm halkın içsel özelliği, duygusudur. Ne yazık ki Karabağ gibi köklü bir problemle, işgalle yüz yüzeyiz. Bu halkımızın en büyük sıkıntısı, yarası, problemidir. Yani bütün meselelerde başta Sayın Cumhurbaşkanımız İlhan ALİYEV olmak üzere bütün vatandaşlarımız bunun barış yoluyla halledilmesini arzuluyor. Maalesef, Ermenistan bugüne 49 50 / İKİNCİ GÜN II. OTURUM kadar BM tarafından kabul edilerek onaylanmış kararları dikkate almıyor. Bu nedenle süreç uzuyor ve bir netice alınamıyor. Ama bu demek değildir ki, topraklarımızı birilerine vermek fikrindeyiz. Hayır. Sadece sorun barış içinde, sulh içinde çözülsün istiyoruz. Bir daha kan dökülmesin. Haklı davamızın arkasındayız, halkımızın yanındayız. Ülkemiz, gençliğimiz, vatandaşlarımız bunu temin edeceklerdir. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Kanaatim budur ki, buradaki fikirler ve sonraki müzakereler her birimize düşünmek ve fazlasıyla çalışmamız için materyal verecektir. Beni davet edenlere, bu ortamı yaratanlara çok teşekkür ederim Burada çok sayıda arkadaş edindim, dost kazandım. Her birinize uğurlar arzuluyorum. Menderes DEMİR Türk Dünyası Gazeteciler Federasyonu Başkanı (Türkiye) Öncelikle memnuniyetimi bildirmek istiyorum. Türk dünyasının tüm renkleriyle birlikte aynı çatı altında olmaktan onur duyuyorum. Bu onuru bize yaşatan T.C. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne, KKTC Dışişleri Bakanlığına teşekkür ediyorum. Aramızda Azerbaycan’da Ağsakal diye tarif edilen en yaşlı Akay CEMAL ağabeyimiz var, KKTC’nin ellili yıllardan bağımsızlığının 31’inci yılına kadar olan mücadeledeki basını, “Mücadele Basını” olarak adlandırdı. Iraklı kardeşimiz var üç buçuk milyon Türkmen var Irak’ta, acı sıkıntı içerisinde. Ama Irak’taki basın mensubu olan arkadaşlarımın şu anda KKTC’deki mücadele basını gibi bir basını olduğunu göremiyoruz. İnşallah bunlar da bir mücadele içerisine girerler, yine Akay CEMAL beyin söylediği gibi 74’te Kıbrıs’a müdahale eden ECEVİT’in, “Kıbrıs Türk mücahitleri bir direniş göstermeselerdi biz bu mücadele içerisine girip size gelemezdik” sözünü hatırlattı. Dolayısıyla Türk dünyası yaşadığı coğrafyada toprağına sahip çıkmalıdır. Suriye Türkmen’i Suriye’de toprağına sahip çıkmalıdır. Irak Türkmen’i toprağına sahip çıkmalı, mücadele vermeli, buna da öbür kardeş devletler, kardeş topluluklar katkı koymalıdır. Basın, enformasyon, iletişim çağımızın en önemli aracı. Bu aracı Türk dünyası olarak kullanmak zorundayız. Devlet başkanlarımızın önümüzdeki buluşmasını iletişim, basın gündemli toplamaları çok önemli. Bu gündeme Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü dört yıllık bilgi birikimini aktarmalıdır. Türk dünyasının yaşadığı bölgelerde, haber isteği, haberi paylaşma arzusu herkeste görünüyor. Herkes birbiriyle iletişim kurma gayretinde. Bunu yerine getirmek mecburiyetindeyiz. Devletimiz bunu, Azerbaycan, Kırgızistan ve Kazakistan devleti yetkililerini göndererek burada bir kurumsal yapı oluşturmuş, bu oluşan yapıyı sivil toplum ile desteklersek esas hedefimize ulaşırız diye düşünüyorum. Çünkü nihayetinde gerek Türk Cumhuriyetlerinde gerek özerk bölgelerde gerek Türkiye’de basın, televizyon, iletişim ve internet özel kişi, şahıslar vasıtasıyla yürütülüyor. Yani sivil insanlar, inisiyatif tarafından haber kaynakları, gazeteler çıkartılıyor. Bunları bu organizasyonun içerisine katmamız lazım diye düşünüyorum. Ben tekrar bu güzel atmosferde Türk dünyasının tüm renkleriyle bir arada olduğumdan dolayı memnuniyetimi bildiriyor, saygılar sunuyorum. Sağ olun. Kuat MUHTAR: Strategy2050.kz (Kazakistan) Elbette Türk dünyasında sorunlarımız çok. Üzülüyoruz ancak son yıllarda Türk dünyasındaki başarılar da göz ardı edilmemeli. Daha önce sadece Türkiye vardı, şimdi bağımsız dokuz devletimiz var. Bu da bir başarıdır. Bu kuruluşlar, TÜRKPA, TÜRK KENEŞİ, Türk Akademisi ve toplantılarımız, hepsi birlikte ileriye doğru yürüdüğümüzü gösteriyor. Dolayısıyla bağımsız, özerk devletlerimiz var, bu milletlerin arasındaki bağları yoğunlaştırmalıyız. Burada sıklıkla ifade edildiği gibi mesela internet sitemizi kurduk, başka medya kurumları var. Bunlar sayesinde bilgi alışverişini daha yoğun hâle getirmeliyiz. Yani birbirimizi daha da yakından tanımamız lazım medya mensubu olarak. Ancak böylece yakın bir dayanışma, birbirimizle ilişki sayesinde bağımız artar. İnşallah gelecekte Türk dünyası daha da güçlenir diye düşünüyorum. Teşekkür ederim. İKİNCİ GÜN II. OTURUM / Güngör YAVUZARSLAN: Bartın Gazeteciler Cemiyeti Başkanı (Türkiye) Çok kısa, önce Akay CEMAL Beye Doğu Türkistan’a Urumçi dediği için çok teşekkür ederim. Böyle toplantılarda bir gazeteci olarak Doğu Türkistan’ı duymak, o bölgeye uhdesi olan, kan ve gönül bağı olan bir insan olarak da mutlu ediyor. Menderes Beye bir katkıda bulunmak istiyorum. Belki Irak Türkmenlerini, -Kerkük’ün Sesi Gazetesi Yazı İşleri Müdürüyüm de aynı zamanda- Irak Türkmen Basın Konseyi’nde Ersan Bey ile beraber delegeyiz. Belki Kıbrıs’taki gibi Mücadele Basını, Irak ya da Ortadoğu Türkmenlerinde olmadı. Ama mücadele eden bir basın var. Osmanlı sonrası ve İngiliz sömürgesi, diktatörlükler döneminde Irak Türkmenleri birçok neşriyat ve gazete yayımlanmıştır, Ersan Bey’in alanına girmek istemiyorum. Yaklaşık olarak 2008 ya da 2007 yılında kurulan Irak Türkmen Basın Konseyi var. Ersan Bey’in anlattığı Şii, Sünni ya da Irak’taki medya çalışmaları konusunda Irak Türkmenleri özgün bir çalışmayı gerçekleştirdi. Irak Türkmenlerinden Türk medyasında görev yapan merhum İzzettin KERKÜKLÜ, rahmetle anıyoruz. Bir süre önce kaybettiğimiz Sadun KÖPRÜLÜ gibi isimler Türkiye’de de gazetecilik yaparak Irak Türkmenlerinin sesini duyurmuştur. Irak Türkmen Basın Konseyi’nin tecrübesinin son bir gelişmesini söyleyeyim. Eskişehir’de yaptık, Irak Türkmen Basın Konseyi’nden elde edilen tecrübe ile ilk defa Eskişehir Kültür Başkenti çerçevesinde Suriye Türkmen Medya Çalıştayı düzenledik. Bu çalışmamızı Basın-yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğümüze bildirdik. Keşke Suriye Türkmenleri burada olsaydı. Keşke Doğu Türkistan’dan kardeşlerimiz, gazeteciler de burada olsaydı. Bir de İsmail Bey GASPIRALI’nın “Dilde, işte, fikirde birlik” şiarı doğrultusunda Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu’nda dil birliği ile ilgili, önceki toplantılarda da gündeme geldiği konusunda tartışıyoruz. Birbirimizi hâlâ tercümanlarla ya da başka şekilde anlıyoruz. Eğer İsmail Bey GASPIRALI’nın şiarı doğrultusunda devam edeceksek dil birliği olmadan fikir birliği olmaz, fikir birliği olmadan da iş birliği olmaz. Bu düşüncelerimi katılımcılarla paylaştım. Çok teşekkür ederim. Raif KİRKUL Haber Gazetesi (Kosova) Gerçekten epeyce yol kat ettik. Önceleri Türkçe anlaşamayanlar artık yavaş yavaş Türkçe konuşanların sayısı arttı. Dört yıl önce konuştuğumuzda birbirimizi çok az tanıyorduk. Ve her şey biraz tuhaf geliyordu. Dostlarımız geldikleri yerlerden bahsediyor ama karşı tarafa pek anlatamıyordu, daha doğrusu anlaşılamıyordu. Birbirimizi pek bilmiyorduk. Bunları zamanla aştık, bir yerlere geldik. Galiba şimdi asgaride buluşma zamanı. Buluşalım ve müşterek hareket edelim. Aidos Bey’in önemli bir önerisi vardı, bir ödül meselesi, bu da bizi biraz daha birleştirebilecek bir nokta. Birleştirici bir unsur olabilir. Yalnız bir eksikliğimiz daha var, tamam devletleri birleştirdik. Sivil toplum kuruluşları için de teklif vardı arkadaşlardan onları da bir şekilde katmalıyız, iş dünyasını. Bunu nasıl yapacağız? Bir şekilde onların desteğini almalıyız. Ki Platformu, bu Medya Forumu biraz daha ileri taşıyabilelim. Teşekkür ederim. Hikmet BABAOĞLU Yeni Azerbaycan Gazetesi (Azerbaycan) Öncelikle Forumu tamamlamalıyız. Ardından Özbekistan ve Türkmenistan yok, bunun nedenlerini gözden geçirmeli, katılımlarını sağlamalıyız. Niçin yoklar? İkincisi, Saha’dan da eksik var, Yakutistan, Afganistan Türkleri yok. Var mı? Kusura bakmayın sizi göremedim. Türk halkları olarak çok hoşgörülüyüz. Hristiyan Türk var mıdır? Vardır. Şamanist Türk var mıdır? Vardır. 51 52 / İKİNCİ GÜN II. OTURUM Müslüman Türk var mıdır? Vardır. Türk Şii, Sünni, Hanefi, Alevi var mıdır? Hepsi var. Bu var olanların içerisinde, bir şey daha var, o da Türk kimliğimizdir. Bence bu gururlu bir kimlik, güzel bir numunedir. Irak kongresinde gördüğümüz gibi. Şimdi bu var olan yüksek değerlerimizin tebliğ olunması için bir portal oluşturalım dediniz. Ama portal nasıl olacak? Nasıl aktif olacak? Kuşkuluyum. İnternet televizyonu daha iyi, TÜRKMEP’in internet televizyonu olsun. Çok fazla maliyete gerek yok. Ödüllendirme olmazsa olmazlardan biridir. Yani TÜRKMEP’in faaliyetinde, katkıda bulunan herkesin ödüllendirilmesi çalışmalarımızı motive edecektir. Bu işimizi kolaylaştıracak, dolayısıyla kurumsal bir yapı oluşturarak aşama kaydedeceğiz. Bence, bunlar önemlidir. Ayrıca, eğer enformasyon portalı veya televizyonu olursa, örneğin Ersan Bey Irak’taki olaylarla ilgili çok etkili konuştu, içimiz sızladı, bunu yansıtabiliriz. Her medya grubu kendi memleketinde Kerkük’le ilgili kamuoyu yaratarak yetkili kurumlara haber sunmalıdır. Soydaşlarımızın durumuyla ilgili araştırmalarla yardımların gündeme getirilmesi sağlamalıdır. Konuyu gündeme getirerek Türk dünyasının sorunlarının çözümü için kamuoyu oluşturulması şart. Bunun zamanı gelmiştir. Fikrimce önemli meselelerden biridir. AMASHOV Yakutları selamlıyoruz, daha önce Nikolay (Valery Lukovtsev) katılıyordu, çok aktifti hep konuşurdu. Burada neler konuşuldu? Birinci meselemiz Platformun genişlemesiyle ilgili. Türkler, Uygurlar, Afganistan’da var onlar da gelsin. Gelecek toplantılarımızda genişletebiliriz. Sonraki Forum Orta Asya veya Kazakistan’da olursa davet edebiliriz. Birinci mesele budur. Bildiğim kadarıyla TÜRK KENEŞİ ortak televizyon kurmak istiyor. Gerçekleşirse muhtemelen BBC, CNN gibi olacaktır. İngiliz tipi bir televizyon, Al Jazeera gibi önemli bir etki yaratacaktır. Artık zamanla gerçekleştirilebilecek projedir. Esasen, sunumlarda bu altı çizilerek vurgulandı, yaşadığımız bölgelerdeki olayların dünyaya duyurulması için neler yapmalıyız? Bunun üzerinde düşünmeli, proje geliştirmeliyiz. Kendi dilimizi, hislerimizle yazdıklarımızı dünyaya ulaştıramayız. İnternet, haber siteleri, gazeteler ve televizyonlarda vereceğimiz haberleri dünya kamuoyunun anlayacağı dille sunmalıyız. Ancak böyle ulaşabiliriz. Muhtemelen yarın Forum Sonuç Bildirisi kabul edilecek, 21 ülkeden temsilci var, metinde Dağlık Karabağ, Kerkük ve diğer problemlerle ilgili ortak beyanı ifade eden bir maddeye yer vermeliyiz. Ülkelerimizde Bildiri içeriğinde yer alan talepleri, yaptıklarımızı, maksadımızı anlatmalıyız. Böylelikle dünya basınının problemlerimizi dikkate almasını sağlayabiliriz. Bunun önemli olduğuna inanıyorum. İKİNCİ GÜN II. OTURUM / 53 54 / İKİNCİ GÜN III. OTURUM III. OTURUM TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELER VE TOPLULUKLARDA İŞ BİRLİĞİ HAREKETLERİ VE MEDYANIN ROLÜ: ÖLÜMÜNÜN 100. YILINDA İSMAİL BEY GASPIRALI ÖZEL OTURUMU İKİNCİ GÜN III. OTURUM III. OTURUM Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklarda İş birliği Hareketleri ve Medyanın Rolü: Ölümünün 100. Yılında İsmail Bey GASPIRALI Özel Oturumu Moderatör: Metin ERSOY Doğu Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi-KKTC Konuşmacılar : Prof. Dr. Yavuz AKPINAR Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi-Türkiye Doç. Dr. Hakan KIRIMLI Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi-Türkiye / 55 56 / İKİNCİ GÜN III. OTURUM Yrd. Doç. Dr. Metin ERSOY Moderatör Değerli Konuklar, Öncelikle çok teşekkür ediyoruz, son oturumda bizleri yalnız bırakmadınız. Teşekkürle başlamak istiyorum, kendimi daha sonra tanıtırım. Öncelikle T.C. Başbakan Yardımcılığına, BasınYayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne teşekkürle başlayalım. Aynı zamanda TÜRKMEP Başkanı Sayın Prof. Dr. Ata ATUN da aramızda, ona teşekkür edelim. Onların ve emek veren insanların yardımlarıyla KKTC’de buluştuk. Ben de buranın bir evladı olarak, ev sahibi sıfatıyla merhaba diyorum. Doğu Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim üyesiyim. Ağırlıklı olarak medyanın, özellikle çatışma bölgelerindeki rolü, barış gazeteciliği, medya okur-yazarlığı ve haber yazımı konusunda dersler vermekteyim. Bugün sizlere bir önceki panelde medyanın rolünü tartışmıştık, bunun arkasından medyanın rolünü uzun yıllar önce kavramış ve bu alanda Türk toplumuna, Türk ırkına ciddi hizmetlerde bulunan İsmail Bey GASPIRALI ile ilgili özel bir oturum düzenlendi. Bu aslında bizler için çok önemli. Çünkü doğrusunu söylemek gerekirse bu toplantıları takip ediyordum ama İsmail Bey GASPIRALI’nın bu şekilde önemli, özellikle basın alanında katkı yaptığını bilmiyordum. Nitekim bu oturum başkanlığını yürütme görevi söylendiğinde -iki değerli hocamla birlikte bu bana nasip oldu- biraz araştırma yaptığım zaman her iki hocamın da bu alanda çok ciddi yayınları ve kitapları bulunduğunu gördüm. Onlara da ayrıca akademimize yaptıkları katkı için teşekkür ediyorum. Bunun dışında moderatör olarak sözü çok fazla uzatmak istemiyorum, bu zaten pek benimsenmez. Ama sonrasındaki sorular bölümünde sorularınız olursa onları yanıtlamaya çalışırım. İki değerli akademisyen hocamız aramızda, Prof. Dr. Yavuz AKPINAR Ege Üniversitesi’nden ve Doç. Dr. Hakan KIRIMLI Bilkent Üniversitesi’nden. Prof. Dr. Yavuz AKPINAR Öncelikle hepinizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum. Ve özellikle de İsmail Bey GASPIRALI’nın medya ile ilgili böyle bir toplantıda hazırlanarak, özel bir bölüm tahsis edilmesi çok önemli. Bunun için tertipçilere yürekten teşekkür ediyorum. Hakikaten İsmail Bey bütün Türk dünyasının saygıyla andığı ve kendisinden hâlen birçok şey öğrenebileceğimiz bir şahsiyet. İsmail Bey hakkında çok şey söylenebilir. Ama ana hatlarıyla onun görüşlerini ve faaliyetlerini özetlemek istiyorum. Yine tertipçi arkadaşlarımız bence yerinde bir tedbirle ve nezaketle onun kitaplarını sizlere hediye etti, katılanlar bunlardan haberdar. GASPIRALI’nın bugüne kadar birçok eseri yayımlanmamıştı. Hatta neredeyse yakın bir döneme kadar Türkiye’de hiçbir eseri neşredilmemişti. Şimdi onlar yeniden su yüzüne çıkıyor, yayımlanıyor. Ben de uzun yıllardan bu yana İsmail Bey GASPIRALI’nın külliyatını neşretmek için faaliyet gösteriyorum. Bugüne kadar elinizdeki üç cilt yayımlandı, onlar daha da fazla olacak inşallah. Böylece bugüne kadar İsmail Beyi “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” adlı bir slogan diyeceğim artık çünkü çoğu zaman onu kullandığımızda bu sözlerin içeriğini tam anlamıyoruz. Anlamadığımız için de sağlıklı değerlendiremiyoruz. O bir uzunca muhakemelerden sonra söylenmiş bir söylemdir. Bugün bunu yeniden idrak etmek lazımdır. Dolayısıyla eserleri ortaya çıktıkça İsmail Bey Türk fikir hayatında ve edebiyat hayatında yerini daha sağlıklı bir şekilde alacaktır diye düşünüyorum. İsmail Bey’in hayatı hakkında pek fazla bir şey söylemek istemiyorum. Çünkü herhangi bir internet sayfasına girerseniz hayatı hakkında yeteri kadar bilgi bulacağınızı düşünüyorum. Kırım Türklerinden, Kırım, her zaman Türkiye ile yakın ilişkiler içerisinde olmuş ve tarihî-coğrafi konumu itibarıyla kuzeyde Rusya’daki Kıpçak kavimleriyle yakın ilişkiler içerisinde olmuş bir coğrafya. Dolayısıyla böyle bir coğrafyadan Türk dünyasının büyük bir fikir adamının ortaya çıkması pek de şaşırtıcı değil. O coğrafya kendi şartlarıyla bir yerde bunu belirliyor. Dolayısıyla İsmail Bey Rus askeri İKİNCİ GÜN III. OTURUM / okulunda eğitimini yapıyor, oradaki Pan-Slavistlerin fikir hareketlerinin, onların bir Türk ve Müslüman düşmanlığı üzerine kurulduğunu da görünce herhalde Türklük ve Müslümanlık hakkındaki genç bir delikanlı olarak, 16-17 yaşlarında, ilk algılarını oluşturuyor. Ondaki millî şuur bu tepkiyle oluşmaya başlıyor. Sonra Fransa’ya gidiyor, orada kalıyor, dönüşte Türkiye’ye geliyor, bir yıl kadar kalıyor ama Türk ordusuna girme niyeti var giremiyor. Girit’teki Müslüman Türklere, Rumların yaptıkları eziyet için onların yanına gidip yardımcı olmak istiyor. Bunlar tahakkuk ediyor. Kırım’a döndükten sonra da sosyal hayatta, belediye reisi muavinliğinde, belediye reisliğinde ve orada daha sonra işe başlıyor. Asıl yapmak istediği şey bir matbaa kurup neşriyata başlamak. Şimdi İsmail Beyi hangi saikler bir matbaa kurmaya, bir gazete çıkarmaya itti? Daha çok kitaplar tabii. Onu biraz daha geniş açmak lâzımdır. 19. yüzyılın sonları Avrupa’da İtalyan milliyetçiliğinin ortaya çıkmasıyla birlikte İtalyan Birliği sağlanmış ve artık bir devlet çatısı altında toplanmışlar. Kültürleri var, bir yazı dilleri var. Alman milliyetçiliği ortaya çıkarak, Almanya’da Germen milliyetçiliği Alman dilini ki ayrı ayrı coğrafyaya dokundukları için günümüzde de öyle Alman bölgelerinin bazıları konuşma dilini anlamakta zorluk çekiyor. Almanlar bu milliyetçi hareket neticesinde tek bir dile hot-doc dediğimiz yüksek Almancaya ve tek bir edebiyata sahip olmuş. Ve Almanlaşma süreci bitmiş. Bu yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Pan-Slavizm ortaya çıkıyor, Slav kavimleri birleşmek istiyorlar. Rusya bunlara siyasi ve dinî açıdan önderlik etmek niyetindedir. Rusya’da Pan-Slavizm çok güçlü bir cereyan hâline geliyor. Fakat bugün bakıyoruz Slav dünyasında milletleşme süreci arzu edilen gibi gitmemiştir. Eğer Pan-Slavistlerin arzu ettiği gibi gitseydi Bulgarlar, Sırplar ve diğer Ukraynalılar, hatta Çekler, Slovaklar bir Slav birliği oluşturacaktı ama olmadı. Bunun en önemli sebeplerinden biri de Almanların bilinçli şekilde bu bütünleşmeyi engellemiş olmasıdır. Çeşitli sebepleri var bunun, bunlara girmek istemiyorum. Şimdi bunlar İsmail Bey GASPIRALI’nın Avrupa’dayken de gözlemlediği ve bu meselelere dikkatle yöneldiği zaman sürekli okumalarla kendini geliştirdiği bir dönemden sonra onun kafasında Türk halklarının da milletleşme sürecine, eninde sonunda Batı’dan gelen tesirler sebebiyle gireceği kanaati var. Ve dolayısıyla bu kanaati kendisi bilinçli olarak başlatmak istiyor. Osmanlı Türklerinin o gün içerisinde bulundukları durum Türkleşme sürecini resmen sürdürmeye müsait değil. Halife’nin ülkesi, İslamiyet çok önemli, ön planda ve dolayısıyla da Türkiye’de Pan-İslamizm demeyelim ama İslamcılık, devlet siyasetinde çok önemli bir etken. Türklükten veya Türklüğün açığa çıkmasından birçok Osmanlı aydını da rahatsız, bunu bilerek yapmak istemiyorlar. İslam topluluklarını bir arada tutmak istiyorlar. Dolayısıyla Rusya’da, Rus yönetimi altında yaşayan Türkler arasında böyle bir durum yok. Müslümanlık dini onların büyük bir kısmını birleştiren önemli bir unsurdur. Soy birliği var, evet, Türk halkı onlar. O sırada Ruslar ve Avrupa’nın Türkoloji çalışmaları ilerlemiştir. Göktürk Kitabeleri çözülmüş, Türklerin Orta Asya’da İslam’dan evvel de büyük bir medeniyet sahibi oldukları hakikati ortaya çıkmıştır. İşte bunların hepsini İsmail Bey geçmişteki Türk yazı dillerinin fonksiyonunu biliyor. Mesela Çağatayca, ondan evvel Hakaniye Türkçesi Türk dünyasının ortak yazı dili. Ama ondan sonra parçalanma başlamıştır. Selçuklularla beraber Oğuzların Batı’ya kayması, Kıpçak yazı dilinin Altınorda’nın erken yıkılması sebebiyle tam teşekkül edememesi, bunun aksine Oğuzcanın yazı dili olarak Azerce Türkçesi olarak iki dalda gelişmesi, arkasından Karlukçadan Çağatay Türkçesinin ortaya çıkması Ali Şir NEVAİ ile yükselmesi ve Kırım Hanlığı’na kadar Çağataycanın etkisi, yürümesi. Bunları, Türk dilinin bu sürecini çok iyi biliyor. Tarihi de çok iyi biliyor, GASPIRALI bilinçli olarak Türk oluşumunu, Türk milletinin oluşumunu başlatmak istiyor. Ve bunu yapmak için o gün çok önemli olan kitap ve gazete lâzımdır. Tabii gazetenin Avrupa milletlerinin de milletleşme süreci içerisinde ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu, yine milletlerin ortak bir ruha sahip olmasında gazetenin ne kadar birleştirici, toplum üzerinde etkileyici rolü olduğunun da çok iyi farkında. Dolayısıyla önce matbaa kuruyor, arkasından süreli yayın çıkarmak için faaliyetlere geçmek istiyor. GASPIRALI matbaa kurmada da epeyce sıkıntı çekiyor. Bunların ayrıntılarına girmeme lüzum yok. Bahçesaray gibi küçük bir yerde o zaman nüfusu 20-25.000 civarında küçük bir kasabada öyle bir gazete çıkarıyor ki Doğu Türkistan’da, Çin’de okunuyor, Batı’da Bulgaristan Türkleri okuyorlar, İran Türklerine kadar gidiyor, Türkiye takip ediyor. Yani bugün dahi hiçbir Türk gazetesi bu kadar geniş bir Türk muhitinde okunma şansına sahip olamadı. Üstelik bu 30 57 58 / İKİNCİ GÜN III. OTURUM yıldan aşkın bir süre devam ediyor, 1883’ten -GASPIRALI ölünceye kadar desek- 1914’e kadar. Ondan sonra da oğlu ve yetiştirdiği Hasan Sabri AYVAZOV 1918’e kadar çıkarıyor gazeteyi. Dolayısıyla bu gazete bütün Türk dünyasında hâlen aşılamamış bir rekora sahiptir. Peki, nasıl oldu da GASPIRALI böylesi bir gazeteyi bütün Türk dünyasının ortak malı hâline getirebildi? Ortak değeri hâline getirebildi? Şimdi bunun üzerine düşündüğümüz zaman iki kaynaktan yararlanıyor. Gazete, halkın büyük bir kısmı okuma yazma bilmiyor. Tabii GASPIRALI’nın tespit ettiği de şu: Türk dünyası epeyce geniş bir coğrafyaya yayılmış, diller, konuşma dili, örfler farklılaşmış, Türklerin birbirinden haberi yok ve gittikçe ayrı ayrı yollara gitmeye devam ediyorlar. O hâlde bunların dikkatini bir yerde toplamak, bütünleştirmek lâzım. O da cehaleti önlemek, yeni bir eğitim sistemi başlatmakla ve gazete ile olur. Dolayısıyla cehaletle mücadele GASPIRALI’nın birinci problemidir. Onun için gazetesinde cahil halkın anlayabileceği sade bir Türkçe kullanıyor. Zaten Türkçülüğün veya herhangi bir milliyetçiliğin malzemesi halkın anlayabileceği dili kullanmaktır. Osmanlıcaya orada çok ciddi tenkitleri vardır. Diyor ki, Osmanlıca resmî devlet dairelerinde kullanılan ve artık kavmi niteliğini, vasfını kaybetmiş bir suni yazı dilidir. Arapça, Farsça unsurlar fazla girmiştir ve halk bu dili anlamakta sıkıntı çekiyor. O hâlde halka kendi diliyle hitap etmek lâzımdır. Dolayısıyla da GASPIRALI, Osmanlı yazı dili ile değil, İstanbul’da konuşulan sade bir Türkçe ile Türk dünyasına hitap etmeyi tercih etmiştir. Ve gazetesinde de bunu yapmıştır. Yer yer Kırım Tatarcasından, İdil-Ural Bölgesi’ndeki Kıpçak veya Başkırt, Tatarcadan, bazen Özbekçeden alınan kelimeler olmasına rağmen Tercüman’ın dili sade bir İstanbul Türkçesidir. 1883’te Türk gazetelerine baktığınız zaman Tercüman-ı Hakikat’i bugün anlayamazsınız. Ama eğer Arap alfabesini biliyorsanız veya Latin alfabesine çevrilmişse GASPIRALI’nın dilini çok rahat anlarsınız. Dolayısıyla GASPIRALI’nın en büyük sağladığı dil başarısıdır. Yani Türkiye’den çok daha önce, bizim millî edebiyat cereyanından, onu başlatan Ömer SEYFETTİN, Ali Canip YÖNTEM, Ziya GÖKALP’in bu meselelerle uğraşmasından önce dilde fiilen sadeleşmeyi başlatan GASPIRALI’dır. Ve kendisi de açıkça diyor ki, “Benim kalemim balta bir kalemdir, henüz yontulmuş bir kalem değildir. Onun için dil kusurlarıma bakmayın”. Dili güzel yazmak GASPIRALI için dilin estetik değeri taşıması önemli değil. Maksadını anlatabilmek, karşı tarafla iletişim kurabilmek önceliktedir. Onun için kendisi de diyor ki bu dilin daha olgunlaşması için çok uzun zamanlar geçmesi lâzımdır. Şimdi bu adamın gazeteye başladığı zaman (açabilir miyiz sinevizyonu lütfen?) GASPIRALI, Tercüman gazetesine geçmeden evvel burada gördüğünüz gibi ilk yazısını Tiflis’te çıkan Ziya gazetesinde yayımlıyor. Azerbaycanlı Ünsizade kardeşlerin çıkardığı, Sait ÜNSİZADE’nin çıkardığı, bu taş basmadır. İlk defa belediye reisi olduğu zaman ilk mektubu bugüne kadar matbuatta ele geçen ilk yazısı budur. Yani Tercüman çıkmadan evvel, 1881’de Tonguç’u, işte ilk Tonguç budur, bunu yayımlamadan evvel Tiflis ile ilişkisi vardır. Daha sonra Tiflis ile bu ilişkisi devam ediyor. Kafkasya’da da GASPIRALI’nın yazılarını ve sürekli Tercüman’dan alıntılar görüyoruz. Yani Tiflis ile Azerbaycan muhitiyle böyle bir ilişkisi var. Ve tabii Rusya Türkleri arasındaki ilk gazeteyi çıkarmış olması sebebiyle de Hasan Bey Melikzade (ZERDABİ) ile ilişkisi var, ondan saygı ile söz etmiştir. Bundan sonra Şafak’ı yayımlıyor. Ve böylece 10’a yakın risale yayımlamış oluyor. Birkaç sayfalık olanlar var, bunlar birbirlerinin sayfası devam ediyor. Ve Rus Hükümeti en sonunda “Ne yapıyorsun? Biz sana süreli yayın çıkarma izni vermedik” diyor ve bunları kapatıyor. O arada da Kırım’ın, Rusların eline geçmesinin 100. yılı dolayısıyla GASPIRALI’ya Tercüman gazetesini çıkarma izni veriliyor. Bir mecburiyet var, gazete Türkçe ve Rusça çıkacak, dolayısıyla iki dilde yayımlama mecburiyeti var. GASPIRALI Türk dili ifadesini kullanıyor. Tercüman’ın üzerine bakarsanız, biraz sonra ilk sayıyı göstereceğim, Türk dili ifadesi vardır. Yalnız ondan evvel Tavrida’da çıkan, Rusça Tavrida gazetesinde Kırım’da, önce Bahçesaray Mektuplarını yazıyor, ondan sonra onu geliştirerek Rusya Müslümanları adı verilen, daha sonra da müstakil kitap olan eserini yayımlıyor. Böylece Ruslarla, Müslüman Türklerin ilişkileri ne olmalıdır? Ruslar, Müslümanlara ne yapmalıdır? Müslümanlar, Rus Hükümetine karşı nasıl davranmalıdır? İki grup, iki toplum arasındaki ilişkiler ne olmalıdır? Ve bu yolla Rus yönetimini çok usta bir dille Türklere ve Müslümanlara karşı davranışları dolayısıyla eleştirir. Mesela “Asimilasyon çalıştınız, bundan vazgeçin, bu asimilasyon olmaz. Bizim cehalette bulunmamızı, biliyorsunuz, Rus mekteplerinde çocuklarımız Hristiyanlık propagandası dolayısıyla okuyamıyor. Bizim ana dilimizde eğitimimiz lâzım, ana dilde eğitimimize imkân verin” diye İKİNCİ GÜN III. OTURUM / sürekli eleştirir ve Rusya Müslümanlarında ileri sürdüğü prensipler GASPIRALI’nın hayatı boyunca sadık kaldığı temel prensiplerdir. Dolayısıyla Ruslarla iyi geçinmeyi, onları Türk-Müslüman grubun kendi ana dilinde eğitim yapması için ikna etmeye çalışır. Bunun karşılığında da Rusya Müslümanları, Rusya’ya bir vatandaş olarak vergi vermeli, icabında Rusya’yı savunmalı, bir Rus ile birlikte Rusya’ya karşı dışarıdan gelen tehlikelerde birleşmeli ama Ruslar da Türklere, Müslümanlara karşı eşit davranmalıdır. İşte Tercüman’ın ilk sayısı bu, maalesef bu fotokopi pekiyi değil, burada Rusça kısım da var. Rusça kısmı ben almamışım. Başlık klişesini genişlettim, başlık kısmında da göreceksiniz Tercüman’ın o “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” ifadesi yok. O 1912’den sonra Tercüman’ın başlık klişesi altında yer alır. Bazı kaynaklar onu zannediyorlar ki ilk çıktığı tarihten itibaren var. Tercüman gazetesinde GASPIRALI, bir şey daha yapıyor, sade bir dille yeni bir edebiyat başlatıyor. O edebiyat kelimesini çok geniş anlamda kullanır. Der ki, “Yazılı olan her şey edebiyattır”. Dolayısıyla bir matematik, kimya kitabı, oradaki anlatım dili GASPIRALI için edebiyattır. Yani bilimsel dili de bedii neşriyat içerisine atar. Fakat aynı zamanda modern romanın, hikâyenin bir toplumdaki rolü üzerindeki öneminin farkındadır. Dolayısıyla da hikâye ve romanlar yazmaya başlar. “Frengistan Mektupları”nı, daha sonra “Darürrahat Müslümanları”nı yazar, Molla Abbas imzasını kullanarak birçok eser neşreder. Burada bir şey görüyoruz, GASPIRALI iki imza kullanıyor. Başlangıçta Molla Abbas, daha sonra başkaları, İsmail imzası var. Tercüman’daki yazılarının hepsinde sadece İsmail imzasını kullanmıştır. Niçin bu iki imzaya müracaat ediyor? İsmail imzasıyla yazdığı yazılar ılımlı, yumuşak, İslam toplumunun kusurlarını eleştiren ama çok da fazla sarsmayan, yaralamayan tenkitlerden ibarettir. Babaca nasihatler bunlar. Fakat Darürrahat Müslümanları ve Frengistan Mektupları’nda Molla Abbas Fransevi imzasını kullanıyor ki bu imza Taşkentli bir mollaya aittir. Güya Fransa seyahatine çıkmıştır, oradan hatıralarını Tercüman’a mektuplar şeklinde göndermektedir. Molla Abbas, GASPIRALI’nın bir Avrupalı gözüyle aynı zamanda İslam dünyasına, Türk dünyasına bakmasını sağlar. Ve dolayısıyla Molla Abbas imzasının altında yazdıklarında çok daha rahattır. İslam cemiyetinin kusurlarını, tenkitlerini, hurafelerini, medeniyet meselelerinin yetersizliğini, din adamlarının cahilliğini çok daha sert eleştirmiştir. Yani asıl fikirlerini, GASPIRALI’yı yakalamak istiyorsak diğer takma adlar altında yazdığı konularda çok daha açık görebiliyoruz. Çünkü orada çok acı, sert tenkitler var. Bunun sebebi bence Tercüman gazetesini ve kendi faaliyetlerini riske atmak istememiş. Yani Molla Abbas’ın yazdıkları eğer toplumda çok fazla tepkiyle karşılanırsa herhâlde yazıyı kesecekti. Ama Tercüman çıkmaya devam edecekti. İsmail imzasıyla yazılar devam edecekti. Demek ki o imzaları daha ileri, daha sert fikirler söylemek için kullanıyor. Molla Abbas’ı Taşkentli bir şahsiyet olarak, Batı Türkistanlı bir şahsiyet olarak seçmesi de tesadüf değil. Çünkü GASPIRALI Rusya Müslümanlarının büyük, en önemli kitlesinin Türkistanlılar olduğunun farkında ama Batı Türkistan’da yaprak kıpırdamıyor. Yenilik adına hiçbir şey yok. Buhara Emirliği’nde korkunç bir fanatizm var. Medreseler berbat vaziyette. Hiçbir yenilik adına kıpırdama yok. GASPIRALI biliyor ki Türkistan, Rusya Müslümanları için de ayağa kalkmazsa sonuç alınamaz. Yani Kuzey Türkleri Kırım, İdil-Ural Bölgesi veya Azerbaycan’da olan Kafkasya Müslümanları arasındaki bir hareket yeterli değil. Bütün Türk dünyasının milletleşme süreci içerisine birlikte girmesi lâzım. Dolayısıyla da Türkistan’a verdiği bu dikkat çok önemlidir. 1893’te gidiyor Buhara Emiri ile görüşmeler yapıyor, onu ikna etmeye çalışıyor. Ama maalesef başarılı olamıyor. Türkistan seyahati de bir hayal kırıklığından ibarettir. İşte elinizde olan üçüncü cilde bakarsanız, Türkistan Seyahati’nde, iki kısım var, 1908 seyahati de var orada. Türkistan’dan pek de ümitli ayrılmıyor. Dolayısıyla Molla Abbas ve daha sonraki eserlerinde Türkistan tenkitlerinin de gittikçe ağırlaştığını görüyoruz. Buhara’daki din adamları özellikle dünyadan habersiz, son derece cahil ve aynı zamanda da affedersiniz ahlâksızlar. O dönem bütün Türkistan, Kazakistan, Türkmenleri, Tacikleri, Özbekleri, Kırgızları etkileyen ve onlara medrese olarak en büyük kaynak olan Buhara örf ve adetleri, göreneklerinin bu kadar sert tenkidi önemlidir. Ve zaman GASPIRALI’nın ne kadar haklı olduğunu gösterdi. Çünkü hakikaten Türk dünyasında yenileşme hareketleri ki bu hareketler kurtuluş, bir uyanış hareketidir. En geç başladığı yer maalesef Buhara’dır. Bunun acılarını da Özbekler bugün de çekiyor. Bu sıkıntı devam ediyor. GASPIRALI’nın millet görüşünü ana hatlarıyla söylemeliyim. Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen, bunlar farklı, Türk halkları olduğunun farkında. Dillerinin ortak olduğunun da farkında ama GASPIRALI 59 60 / İKİNCİ GÜN III. OTURUM bunları tek bir milliyet çatısı altında toplamak istiyor. O zaman da Osmanlılar kendilerine Osmanlı demedikleri için en uygun soy ismi Türktür ve Türk halkı adına da o günlerde kimsenin itirazı yok. GASPIRALI diyor ki bir Kazak, bir Kırgız, bir Özbek hatta bir Dağıstanlı, Çeçen, Çerkes, onlar çocuklarını mektebe verdikleri zaman üç yıl kendi ana dillerinde okusunlar. Okuma-yazmayı iyice öğrensin, ondan sonra ortak edebi Türk diline geçilsin. Ortak edebi Türk dili ile bahsettiğim gibi sadece İstanbul Türkçesinden başka bir şey değil. Yani GASPIRALI ayrı Türk milliyetlerinin teşekkül etmesini arzu etmiyor. Bugün duruma bakıyoruz, tarihin akışı değişti, Sovyetler Birliği içinde de bu meseleyi bilinçli bir şekilde kışkırttılar, bugün artık 20’ye yakın milliyete bölünmüş durumdayız, belki de daha fazla. Bu iyi mi kötü mü oldu? Bunun üzerinde ayrı bir tartışma yapılabilir ama GASPIRALI’nın fikrini soruyorsanız, tek bir Türk milliyetinin oluşmasını arzu ediyor. Ve benim yaptığım araştırmalardan edindiğim kanaat şu, 1917’ye kadar bu fikir Rusya Türkleri, Müslümanları arasında epeyce yaygın. Aydınların büyük kısmı buna sahip çıkıyor. Hatta SULTANGALİYEV gibi Neriman NERİMANOV gibi komünist, bu ideolojiye meyilli olan aydınlar da tek bir Türk ve Turan devleti fikrinde birleşmişlerdir. Ve onların Türk kimliği ve Türk edebi dilinin tek olması kanaatleri dikkatimi çekiyor. Bunların birçoğu STALİN zamanında zaten tasfiye ediliyor. Günümüzde bu din meseleleri yeniden tartışılıyor, ona girmek istemiyorum. GASPIRALI’nın eseri “Darürrahat Müslümanları” çok önemli. Frengistan Mektupları’nın aslında bir uzantısı ama çok ilgi gördüğü için ayırıyor, ayrı bir eser yapıyor. Burada İslamiyet hakkındaki fikirlerini görüyoruz. Çünkü GASPIRALI’nın dikkatten kaçan bir tarafı var: Dini yenileyen bir fikre sahip. Aslında GASPIRALI bir din adama değil ama fiilen baktığınız zaman bir müçtehit, müçtehitten de çok farklı değil. İslam dini algısını yeniliyor. Hatta bir yazısı var, diyor ki milletin hayatında tevhid-i din kadar tevhid-i dil de önemlidir. Yani dini birleştirmek kadar dili de birleştirmek önemli. Neyini ayrıştıracaksın? İslam algısını birleştirmek istiyordu. İslam’dan kim ne anlıyor? Müslümanlıktan neyi anlayacak? Bu anlayışı birleştirmek istiyordu. Dolayısıyla da medreselerin oluşturduğu yanlış din anlayışına karşı çıkıyordu. Yetersiz din anlayışına karşı çıkıyor. Hatta halkın arasında Müslümanlık zannedilen hurafelerin yıkılması için çok sert bir şekilde hücum ediyor. “Darürrahat Müslümanları”nda geçen İslâm toplumu nasıl olur? Bunun cevabı var. Endülüs’te güya İspanyol hâkimiyeti sırasında kaçmış ve bir gizli vadiye saklanmış Müslümanlar, Molla Abbas’ın yolu oraya düşüyor, gizli Müslüman ülkesine, orada İslâm hayatını görüyor. Bunlar yalan söylemiyorlar. Yalan söyleyeni hapse atmıyorlar. Toplumdan dışarı atıyorlar, toplumun dışında o adam ıslah-ı nefs edinceye kadar topluma katılamıyor. Islah olduğuna dair toplum inanırsa onu kabul ediyor. Yoksa almıyorlar. Hapishane yok, yalan söylemek yok. Bu memlekette en önemli şey kadın ve erkeğin eğitimli olmasıdır. İslâm medeniyetinde ve dinindeki algıları birleştirmek isterken meselâ kadın meselesi GASPIRALI’nın üzerinde durduğu en önemli konu. Ve 19. Yüzyıl Türk aydınlarının içerisinde kadın problemini onun kadar ciddi ele alan yoktur. Hatta burada çok ileri giderek bir fantezi hikâye de yazar: Kadınlar Ülkesi, 20-30 sayfa, fazla değildir. Orada Türk-İslâm toplumunu tersine çevirmiştir. Kadınların yönettiği bir modeli bize sunar. Erkekler evin içerisinde otururlar, çoluk çocuk bakarlar, yemek pişirirler, ev işleriyle uğraşırlar, ülke bir kraliçe tarafından yönetilir. Ordu kadınlardan ibarettir. Erkeklerin bir tek çocuk doğurmadığı kalır. Tıpkı kadınlar gibi yaşmak takmak mecburiyetindedir. Kaytan bıyıklarını namahreme gösteremezler. Ve tabii daha da vurucu olan bir kadının birkaç erkek alma hakkı vardır. Yani tam Türk cemiyetinin ters çevrilmesi ve o cemiyette kadının ne kadar kötü pozisyonda olduğunu bu kadar vurgulayan, 1880’lerde, 1890’larda yazılmış bir eser yoktur. Dolayısıyla GASPIRALI, Türk toplumuna, İslâm toplumuna bakarken kadınların da erkekler gibi eğitimli olması meselesinde çok ileri söz sahibidir. Burada 1894’e ait Osmanlı Devleti arşivinden çıkardığım belgeyi sunmak istiyorum. Tercüman gazetesi Türkiye’de okunuyor ama Abdülhamit’in muhbirleri de az değil. Her ajana ihbarından dolayı para veriliyor. Tercüman gazetesinin zaman zaman demokrasiden, hürriyetten vs. bahsettiği, hatta bazen de Sultan Abdülhamit’in yazı yazdığı yolunda sürekli ihbarlar var. İşte 1894’te Tercüman gazetesi yasaklanmış, burada diyor ki, yasaklanmasına rağmen hâlen İstanbul’da satılıyor. Ve Emniyet Müdürlüğüne, Tercüman gazetesi toplatılsın diye şikâyet var. Böyle otuzdan fazla arşiv belgesi buldum. Tercüman’ın yasaklanması, Türkiye’ye gizli giren Tercüman’ların yakılıp imha edilmesi hakkında İKİNCİ GÜN III. OTURUM / bilgiler. Fakat GASPIRALI geliyor, Abdülhamit ile görüşüyor. Rusya’da basılmış 120’den fazla kitap getiriyor. Bir de el yazma Ali Şir NEVAİ Divanı’nı getiriyor. Ve ondan sonra kendisine üçüncü seviyede Mecidiye Nişanı veriliyor ve Tercüman serbest bırakılıyor. Fakat maalesef bu serbest bırakılma kararına rağmen yine de muhbirler sebebiyle sık sık kapatılıp açılıyor. Ancak daha sonra GASPIRALI, Tercüman’nın -10, 20 ve 25. yılı dolayısıyla gerçekleştirilen çeşitli jübilelerde- açıklamalar yapıyor. Bir hesap kitap defterini de açıklıyor. Çünkü kendisine yardım eden zenginler var. O paralar nereye gitti onun hesabını veriyor. Diyor ki, “Türkiye’de satılan Tercüman gazetesinden elde edilen gelir, Rusya’da, Çarlık Rusyası içinde “satılanın üzerinde bir gelir.”. Miktarları hatırlamıyorum ama Türkiye’deki gazetenin satılmasının böyle maddi ehemmiyeti var. Ve Osmanlı aydınları üzerinde etkili olmaya başladığını o yıllardan itibaren çok iyi biliyoruz. Kendisi hakkında 1895 yılına gelindiğinde Malûmat gazetesinde çıkıyor bu yazı, Türkiye’de gazeteden ve İsmail GASPIRALI’dan bahseden ilk yazı, Malûmat’ta çıkıyor, resmini de basmışlar, hatta burada karısı Zehra Hanım’ın ona ne kadar yardımcı olduğu hakkında da çok ciddi bilgiler var. Azerbaycan’da çıkan “Molla Nasreddin Dergisi”nde sürekli GASPIRALI’nın Tercüman gazetesinden bahsediliyor. Burada da yine GASPIRALI’yı görüyorsunuz, bir başka karikatür mollalar var elinde, GASPIRALI’nın elinde Hocay-ı Sibyan ile Tercüman gazetesi var. Onlarda tekfir diyorlar, yani GASPIRALI’nın Tercüman gazetesi çıkarması ve fikirlerinden dolayı mollalar tarafından kâfirlikle itham edildiğine dair bir karikatür. Bu da o zamanki Usûl-u Cedid ve Usûl-u Kadimci dediğimiz zihniyet farklılıklarının ortaya çıktığını gösteriyor. Tercüman gazetesinde 1914’te GASPIRALI’nın ölüm haberini veren sayıdır. Önce hastalandığını, ağır ve artık iyileşmeyecek durumda olduğunu bildiren haberler çıkar. Sonra da Tercüman gazetesi kapanır, 15 gün falan mı o zamanı yanlış söylemeyeyim, ama çıktığı zaman da ölüm haberi bu fotoğrafla çıkar. Türk Yurdu, Yusuf AKÇURA çok güzel bir yazı yazar Ahmet AĞAOLU, Hüseyinzade Ali Bey vs. Türk Yurdu’nda çıkan resmi ve altında da yazı imzası, İsmail Bey imzasını görüyorsunuz. Bu da İkdam gazetesinde, Türkiye’de çıkan ölüm haberidir. Bu da Azerbaycan’da meşhur gazeteci ZERDABİ. GASPIRALI yenileşme hareketini yaparken Tercüman okuturken der ki, “Rusça okumuşlarımızın bize bir hayrı olmadı”. Başkan fazla uzatıyorsam kesebilirim, lütfen uyarın beni, çünkü bizim öğretmenlik alışkanlığımız var 45 dakika nefessiz konuşuyoruz, bu çok kötü bir alışkanlık. Lütfen keseyim… ERSOY Süremiz var ama sorular da geleceği için orada da devam edebiliriz… AKPINAR Tamam, şimdi toparlıyorum, bir şey daha ilave etmek istiyorum. GASPIRALI şunun farkında, “Gazeteyi çıkarıyorum ama kim okuyacak?” Halkın büyük kısmı cahil, medreseye gidip okuma-yazma öğrenen insanlar var. Dolayısıyla din adamlarını, medreselileri yenileşme hareketine çekebilmek için çok büyük gayret sarf eder ve bunu başarır. Daha sonra da Akgül Destesi adlı bir eser yazar. Akgül Destesi’nde Rusya Türkleri arasında modernleşme hareketlerine kimler önderlik etmiştir? Onların adlarını, kısa biyografilerini ve hizmetlerini anlatır. Ondan daha evvel de “Mebadi-yi Temeddün-i Islamiyan-i Rus” adlı, Rusça bir eseri var, hiçbir eserinde böyle Rus kullanmaz, çok nadirdir. Rusya Müslümanlarının medenileşme hareketlerinin başlangıcı diyelim. Orada der ki Rus mekteplerinde okuyanların bize bir hayrı olmaz. Medreseliler ve mollalar yazarlığa girişerek ki Tatarların ilk romanını yazan Musa AKCİGİT, daha sonra Zahir BİGİ, bunlar din adamıdır. Musa BİGİ değil de Zahir BİGİ doğrudan doğruya din adamı. “Mollalar bize yardım etti ve yenileşme hareketlerimizde ilk adımları attı.” der. Tabii biraz abartıdır ve kasıtlı yazılmış politik yazıdır. Yoksa kendisi Rus tahsillidir, Azerbaycan’da ZERDABİ Rus tahsillidir, Ekinci gazetesini çıkaran ZERDABİ. Rus tahsillilerin arasında millet meselesini problem eden o kadar az insan var ki GASPIRALI bilerek onları yok sayıyor ve din adamlarını onore ederek bu işin içerisinde tutmaya çalışıyor. Buradaki din adamları o “Akgül Destesi”ndeki biyografilerdir. Mesela şu Ataullah BEYAZİDOF, Petersburg Akhunludur, meşhur Ernest RENAN’nın İslâm hakkındaki iddialarına cevap veren çok önemli bir şahsiyettir. Ahmet Mithat Efendi de bunların eserlerini tercüme edip Türkçe bastırmıştır. Mesela 61 62 / İKİNCİ GÜN III. OTURUM Zakircan FURKAT Özbekler arasındaki liderlerden. Ahundzade Azerbaycan’da ilk edebiyatı başlatanlardan. Kayyum NASIR yine Kazan Tatarları arasında önemli faaliyet gösterenlerden. Şihabüddin MERCANİ dinde yenileşme hareketinin önünü açan meşhur reformist. Sultan Mecid GANİZADE, Süleyman VELİBEYOF bunlar arasında yetişen Azerbaycanlı öğretmenler, GASPIRALI’nın önde tuttuğu insanlar. Ve Neriman NERİMANOF daha o zaman çok genç, Tercüman gazetesinde yazıları var, Odessa’da Tıp Fakültesi’ndeyken GASPIRALI’nın yanına gidip geliyor. Böyle ilişkiler var, Azerbaycanlı Nesip Bey ile de. Hayrullah OSMANOF, Ufa’da meşhur din adamı müderris yenileşme hareketlerini destekleyenlerin başında geliyor. Bu da Hadi MAKSUDİ, medresede yetişmiş, Sadri MAKSUDİ’nin ağabeyisi zannediyorum. Abdusselam AHUNDZADE, Hüseyinzade ALİ BEY’in dedesi, yenileşme hareketlerini, Tercüman gazetesini önemli ölçüde destekleyen hatta Tercüman’da yazıları da var. Fatih KERİMİ, İstanbul’da Mülkiye’de tahsilini yapıp Ufa’ya giden, Vakit gazetesini, Şura’yı çıkaran meşhur, aynı zamanda öldürülenlerden biri de Fatih KERİMİ’dir. İşte bu Muhammed Zahir BİGİYEV, ilk Tatar romanlarını yazan şahsiyet, medrese kaynaklı. Sibirya’da Molla Sabircan EFENDİ, Tercüman okuyucularından ve destekleyenlerden. Abdurreşid İBRAHİM daha da çok biliniyor. Ziyaeddin FAHREDDİN. Son olarak Ahund VAHAPZADE, Enver Paşa ile beraber çok sadık ve Enver Paşa ile beraber de Türkistan’da şehit oldu. Bunun da önemli rollerinden bahsedebiliriz. Şimdi ayrıntılara girmek istemiyorum ama ana hatlarıyla GASPIRALI’nın fikirlerini anlatmaya çalıştım. Bir tek şey söyleyerek bitirmek istiyorum, madem gazetecilik ve medyadan bahsediyoruz biraz önce ifade ettim 20-30 binlik Bahçesaray gibi küçük bir şehirden Doğu Türkistan’a kadar okunabilen, satılabilen ve geliriyle çıkarılabilen bir gazetedir Tercüman. Tatar burjuvazisinin, Azerbaycan zenginlerinin yardımları var ama Tercüman’ın kendisi de para kazandırıyor, cetvelde açıklıyor. Hatta o derecede ki yeni usûl eğitim ve öğretim başlasın diye kitaplar basıyor. Hocay-ı Sibyan, Rehber-i Muallimi’ni basıyor, Tercüman’da ilanlar var. Bu kitapları yeni usul eğitim ve öğretim yapmak isteyenlere parasız gönderiyor. Basılı kitapları da parasız gönderiyor. Bunların hepsini Tercüman’dan elde ettiği gelirle yapıyor. Sadece zenginlerin desteğiyle değil. İşte bu büyük bir gazetecilik başarısıdır. Küçücük bir kasabadan koca Türk-İslâm alemine açılan gazete çıkarmak büyük başarıdır, iş adamı başarısıdır. GASPIRALI’nın çoğu zaman gözümüzden kaçan özelliği budur. O da dediğim gibi zamana göre konuşulmasıdır. Rus Hükümeti ile ilişkilerine çok dikkat eder ve karşısındaki insanları da ikna ederek yenileşme hareketleri içerisine çeker. Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür ederim. ERSOY Prof. Dr. Yavuz AKPINAR’a teşekkür ederim… Aynen GASPIRALI’ya, hayatını bize güzel bir şekilde hem özetlemiş oldu hem de bahsetmiş olduğu o yalın, sade dil içerisinde kendisi de aynı şekilde o sade dili kullanarak bizlere bir tarih yolculuğu yapmıştır medya alanında. Doç. Dr. Hakan KIRIMLI Türk dünyası medya toplantısında bulunduğumuz, Türk dünyasında birleştirme konusunu gündeme getirdiğimiz zaman son yüzyıllık tecrübede, hatta umumen İsmail Bey GASPIRALI’dan daha sembol bir isim aklımıza getirmemiz mümkün değildir. Hatta bir Türk dünyası medyası söz konusuysa, eğer bu gerçekleşmiş ise bunun tarihte gerçekleştiği en önemli fenomen bizzat İsmail GASPIRALI’nın Tercüman’ı ve onun yaydığı fikirlerdir. Bugün hiç şüphesiz söylemeye gerek yok ama internetin, televizyonun akla hayale gelebilecek her türlü teknolojik imkânın bulunduğu bir çağda yaşıyoruz. Bugün Türkiye dâhil yedi kadar bağımsız, -yedi kadar diyorum çünkü birçok şeyi tartışmalıdır- Türk ülkesi var. Şu veya bu şekilde bağımsız olmayan Türk ülkeleri, cemaatleri, halkları, toplulukları ortada, herkes bunlardan haberdardır. Bunlar arasında irtibatı kurabilmek için teknoloji hayal edilemeyecek boyutta. Bugün Skype’tan herkesle, dünyanın her yeriyle konuşmamız mümkün. Fakat bütün bu teknolojik imkânlarımızda birisine sorsak bugün Türkiye’nin en şanlı, en muazzam gazetesi hangisi? X diyelim. Türkiye’nin en güçlü, en etkili İKİNCİ GÜN III. OTURUM / televizyon kanalı hangisi? Y diyelim. Bunun mesela Kazakistan’da, Tataristan’da, Kırgızistan’da ve hatta Azerbaycan’da ahaliye soralım, yüz kişiden birisi bilir mi acaba? Tersini sormak için yüz kişi değil bin kişiyi, onbin ya da yüzbin kişiyi verebiliriz. Yani Kırgızistan’daki en meşhur televizyon kanalının ya da gazetenin, Kazakistan’ın en ünlü, en etkili gazetesinin adını Türkiye’de yüz binde bir kişinin bilme şansı var mıdır acaba? Bütün bu soruların cevaplarının hayır olduğunu hepimiz biliyoruz. Bütün imkânlara, bütün fırsatlara rağmen bu bahsettiğimiz gazetelerin, televizyonların umumen medya organlarının, bir de buna isterseniz sosyal medya adı takılan yeni fenomeni de katalım. Maddi imkânları herhalde 19. asırdaki birçok devletin bütçesinin çok çok üzerindedir. Ama böyle bir gazete vardı. Hani Rusça bilenler bilecektir Lenin’in meşhur lafı vardır, “Yest Takaya Partiya?” (Ест такая партия?) diye, -öyle bir parti var mı? 1917 Nisanında böyle bir gazete vardı. “Bıla Takaya Gazeta” (Была такая газета) diyeceğim. Bu Tercüman’dı. Hocam söyledi, tekrardan kaçınmak isterim ama mecburen bazı şeyleri tekrar etmek zorunda kalacağız. Tercüman gazetesinin 19. asrın sonunda yahut 20. asrın diyelim ilk on, onbeş, yirmi yılında Türk dünyasının bir tarafında olup da, aydın olup da, ziyalı olup da, münevver olup da, entelektüel olup da, intellegent olup da –bilmegen-, bilmeyen bir kişi olması mümkün değildi. Böyle bir ihtimâl yoktu. Tercümanı bilmeyen değil okumayanın olmaması mümkün değildi. Bugün insanlara fantezi gibi gelebilir, Yavuz Hocam da gayet iyi bilir, naçizane ben de biliyorum, Tercüman’ı birazcık tetkik etmiş olan insanlar da bilir. Tercüman gazetesinde Tataristan’daki bir aydın ile Rumeli’deki bir aydının polemiğiyle rahatlıkla karşılaşırdınız. Onun getirdiği yol ile 1905 sonrasında yine Kazan’daki, Samara’daki bir gazetedeki yayına Makedonya’dan, Üsküp’ten cevap geldiği son derece sık rastlanırdı. Bugün bunu fantezi olarak bile konuşamayız. Bugün için en baştan, Türkçe Konuşan Ülkeler Zirvesi başlığından başlayarak Türkçe konuşan ülkeler falanları, Türkçe konuşan ülkeler filanları diye birçok platforma sahibiz. Daha da artsın, daha da faaliyetleri bereketli olsun inşallah. Ama Türkçe Konuşan Ülkeler Zirvelerimizde, Türkçe konuşan falan toplantımızda Türkçe konuşanlar ancak Rusça konuşarak, bu toplantıda da olduğu gibi, kulaklıklarla Türkçe konuşup anlaşıyorlar. Bugün bütün bunları gördüğümüzde, bildiğimizde İsmail Bey GASPIRALI’yı hakikaten yakından tetkik etmezseniz anlamamız, öyle bir şeyin, öyle bir fenomenin var olabildiğine inanabilmemiz gerçekten mümkün değildir. Nasıl olur deriz, bir gazete ki hakikaten sadece bir slogan olarak değil; bilfiil Kaşgar’da da, Kazan’da da, Perm’de de, Omsk’ta da, Tebriz’de de, Kahire’de de, Üsküp’te de Rusçuk’ta da okunuyor. Bu bir fantezi değil çünkü oralardaki listeden biliyoruz. Nasıl oluyordu bu? Bugün bağımsız olan yahut olmayan Türk toplumlarının modern çağdaki en büyük sosyal, fikri, politik, kahramanlarının, büyüklerinin 20. yüzyılın ilk yarısındaki isimlerine bir bakalım, hangi toplum olursa olsun, Rusya İmparatorluğu dahili, bunların istisnasız hepsinin şu veya bu şekilde, dolaylı dolaysız olarak İsmail Bey GASPIRALI’nın talebeleri olduğunu, onun getirdiği fikir, tahsil sisteminin mahsulleri olduğunu görürüz. Bugünün dünyasında şu veya bu sebepten maalesef pek çoğunda hatırlatılmazsınız Kazakistan’ı Ahmet BAYTURSUN’suz, ALİHAN’sız yahut CUMABAY’sız nasıl düşünebilirsiniz ki? Yahut Özbek varlığına bir FURKAT’sız, HOCAYEV’lersiz olmadan yahut ÇOLPAN’sız kim düşünebilir? Bütün bunlar doğrudan ya da dolaylı İsmail Bey GASPIRALI’nın mahsulleriydi. Bütün diğer ülkelerde, Azerbaycan’da da böyledir. Bugün Tataristan adını taşıyan, Başkurdistan adını taşıyan İdil-Ural memleketinde de böyleydi. Aslında dolaylı olarak Türkiye’de de öyle. Ve bu insanlar, demin şu kulaklıklara atıfta bulundum, bu insanlar 1905’te, 1906’da, 1907’de, 1914’te, 1917’de büyük kongreler de yaptı. Bu kongrelerde bu kulaklıklar kullanılmıyordu. Bu toplantıların bütün zabıtları elimizde var. Bu toplantıdaki insanlar kendi dilinde, kendi şivesinde konuştular ve birbirlerini anladı. Tabii bunun pek çok faktörü var ama hakikaten hangi faktörü ele alırsak alalım GASPIRALI’yı başrolden çıkartmamız mümkün değil. Bir tarihçi olarak tek şahsa indirgenmiş tarih anlatımından hoşlanan biri değilim. Benim hoşlanmam da önemli değil; gerçek dışı bir şeydir. Ama bazı olaylar, bazı insanlar var ki hakikaten onları çıkarttığınız zaman tarih bambaşka oluyor. İsmail Bey GASPIRALI da bence bu nadir insanlardan birisidir. Muhakkak ki GASPIRALI yine var olabilirdi biyolojik olarak ama İdil-Ural Bölgesi’nin Müslüman Türk dilli aydınları, zenginleri ve burjuvazisi olmasaydı İsmail Bey GASPIRALI Kırım tarihindeki unutulmuş bir dipnot olarak da kalabilirdi. Eğer bugün Azerbaycan dediğimiz top- 63 64 / İKİNCİ GÜN III. OTURUM raklarda yaşayan Türk halkının zenginleri, hususen petrol zenginleri yani TAGİZADE’ler, İSMAİLOF’lar ve diğerleri olmasaydı da bu hareket hâkim kalabilirdi. Başka diğerlerinin katkısı olmasa da ama hiç şüphesiz ki ateşi, ateşini ateşleyen insan İsmail Bey GASPIRALI’ydı. Biraz daha hatırlayalım, İsmail Bey GASPIRALI’nın özelliklerini. GASPIRALI’yı bilmeyen insanlar sadece soy olarak bilen insanlar yabancılar değil; söz konusu olan Türk halklarından bilenler dahi Pan-Türkist, Pan-İslamist, Turancı, Turan İmparatorluğunu kurmak isteyen bir insan gibi son derece basmakalıp, aslı hakikatten uzak fikirlerle tarif ederler onu. Hele hele 20., 21. asrın fanatik, mutaassıp milliyetçileriyle özdeşleştirip bir halkı birleştirip bir halkın mensuplarını bir imparatorluk hâlinde birleştirip başka halkları –her kimse düşman onlar- tepelemeyi hedefleyen işte sıradan milliyetçilerden biri olarak görürler. Bu İsmail Bey GASPIRALI’yı zerre kadar anlamamak manasına gelir. İsmail GASPIRALI’ya en uzak kelime dersek bu herhâlde taassup olur, fanatizm olur. İsmail Bey GASPIRALI ne dini, ne medeni ne de başka bir manada hiçbir zaman mutaassıp, fanatik ya da inatlaşmacı bir adam olmadı. Son derece kararlı, ne yaptığını son derece iyi bilen bir adam hakikaten. Fakat onun bütün bu hareketleri her şeyden önce pragmatik ve rasyonel bir temele dayanıyordu. Adam şunu görüyor, önce Kırım tarihini bilmemiz lâzım anlayabilmemiz için. 19. asrın ikinci yarısının Kırım’ı. Kırım 1783’te Rusya tarafından basılıp alınmış, işgal edilmiş. Kırım Tatarlarına Kırım’ı boşaltmak için her şey yapılmış. Ve Kırım adeta dibine delikler açılmış su dolu bir torba gibi aşağıya, Türkiye’ye akmaya başlamış. Kırım Tatarları artık bugün mü yok olur yarın mı yok olur, son kalıntısı kalmış halk diye görülmeye başlanmış. O Kırım Tatarları ki Rusya’yı zamanında 200 sene idare etmiş Altınorda İmparatorluğu sıfatı altında. Ve işte bu Kırım’da İsmail Bey GASPIRALI ortaya çıkıyor. Tahsil, adı kalmış Orta Çağ diyecekseniz, Orta Çağın gerisine gitmiş bir tahsil. Sosyal olarak, ekonomik ve psikolojik olarak çökmüş bir toplum. Burada baktığınız zaman Kırım Tatarlarının, Rusya’ya karşı şansı nedir? Şansı ne olabilir var olabilmek için? Muazzam Rusya, şimdi nasıl insanların, pek çok insanın gözü büyüleniyor ya, muazzam Rusya. Hiç kimsenin gücü yetmez, her şeyi yapabilir. Ne yapsa yeridir dediğiniz Rusya var ya o zaman da birçok akılsız adam böyle görüyordu. Kırım Tatarının ne sözü olabilir ki böyle bir Rusya’da? Ya da tersten bakalım, Kafkasya. Yüz sene direnmiş Kafkasya ama kâğıt üstünde o bile diz çöktürülmüş gözüküyor. Koskoca Rusya karşısında gücü ne? Koskoca Şamil’i bile Petersburgh’da gezdirmişler, “İşte bak senin savaştığın ülke budur. Sen kimsin ki buna karşı savaşabilirsin? Ne yapabilirsin ki?” fikrini uyandırmaya çalışmışlar. Türkistan’ı tam da o sıralarda, 1860’lı, 70’li, 80’li yıllarda, Türkistan’ın üzerinden Rusya geçmiş, istediğimi alırım demiş. Aynı bugünkü gibi, “Rusya’dır ne yapsa yeridir!” Hatta birileri o zaman aynı şimdikini hatırlatır şekilde Rusya’nın medeniyetlendirici misyonudur, “Svilizatsonnaya Missiya” (цивилизационная миссия) demişler. “Pravitelskaya Missiya” (Правительская миссия) yani aydınlatıcı misyondan söz etmişler. Hiç kimse bir şey yapamaz denmiş. Şöyle bir baktığınızda Kırım Tatarı mı, Kazan Tatarı mı, Kafkas Tatarı mı, o zaman Kafkas Tatarı denilirdi bugünkü Azerbaycan Türklerine, Kafkasyalı diğerleri mi? Türkistan’daki o geri kalmış denen halklardan biri mi? Rusya’ya baktığımız zaman da küçücük zavallı birer parçalar gibi görmüşler. Hakikaten de öyle tek tek baktığınızda. Ama İsmail Bey GASPIRALI’nın fark ettiği şey şuydu: Tek başına, muazzam ucube bir dev karşısında bu kadar güçsüz olan bu toplumlar bir şekilde birlikte hareket ettiklerinde çok daha farklı bir konuma gelebiliyorlardı. İlki bu toplumların içinde bulundukları muazzam derecedeki geri kalmış ve yenilmişlik fenomenlerinin altındaki sebepler de aslında son derece benzerdi. GASPIRALI’nın kendi vatanında, Kırım’da gördüğü problemler üç aşağı beş yukarı Saha’da, Samara’da, Perm’de, Ufa’da, Taşkent’te yahut diğer yerlerde daha farklı değildi üç aşağı beş yukarı. O zaman şunu düşündü: Ortak ve aynı kökenden gelen dertlere ve problemlere etnik ve dinî ortaklığa sahip olan bu insanlar ortak olarak çareler bulabilir, ortak olarak mücadele edebilir. Yavuz Hocamın burada gösterdiği deminki “Ruskaya Müsülmanska” (Русское мусульманство) kitabı, -daha doğrusu ilk olarak makale şeklinde çıktı- yani Rus İslamı kitapçığı, risalesi çok ilginç bir argümanı getirir 1881 senesinde. Sanırım ilk sayfasındaydı yine Yavuz Hocam şöyle bir lafla başlar GASPIRALI, der ki, “Rusya, dünyanın en büyük İslam ülkelerinden biridir.” Şimdi bu ilk etapta pek çok adam tarafından yadırganmıştır. Adam doğru söylüyor. Hakikaten de öyle. Sene 1880’lerin Rusya’sı dünyada en çok Müslüman’ı barındıran ülkelerden biriydi. Bu kimse- İKİNCİ GÜN III. OTURUM / nin aklına gelmiyordu, ne Müslüman’ın ne Hristiyan’ın. O buradan şunu diyordu, “O hâlde bu böyledir. Çünkü Ruslardan sonra ikinci çoğunluk insan bu İmparatorlukta Müslümanlardır.” doğru vallahi. O hâlde bu ikinci halkın hakkı da verilmeliydi ona göre. Buradan yola çıkarak, o halde son derece pragmatik ve rasyonel olarak bu halklar güçlerini birleştirmeliydi. Tek başına hiçbir şey ifade etmeyen bu halklar, dediğim gibi, birleştikleri zaman şu veya bu şekilde sonradan formüle edeceği şekilde dillerinde, fikirlerinde, işlerinde birleştiği şekilde sadece bir slogan olarak değil, ultra nasyonalist bir şiar olarak değil, bilfiil birleştikleri takdirde dediğim gibi hakikaten İmparatorluğun bilfiil ikinci gücü hâline geleceklerdi. Zaten öyleydiler de. Ama sihirli kelime birleştikleri zaman, o zaman da şimdiki gibi Kırım’daki adamın varlığından Kazak steplerinden -pardon o zaman Kırgız stepleri deniyorduadamın haberi bile yoktu. Sadece Kırım’ın Kırk Bakırı efsanesinde adını belki işitiyorlardı belki de işitmiyorlardı. Ya da hacca giderken Akyar’dan şimdiki Sevastepol’den geçiyorlardı. Taşkent’tekinin var mıydı yok muydu bilinmez. Eğer tüccar olarak dolaşmıyorlarsa yerlerinin varlığından bile haberleri olduğu şüpheliydi. Varsa da beş yüz sene evvelki efsanelerden kalan haberlerdi. Yani esas irtibat, varlığından haberdar etmek. Peki, ne ile haberdar edeceksiniz? Televizyon, internet veya radyonuz yoksa o zaman ki basınla. İyi ama bir dakika hangi basınla? Öyle bir basın yok ki. Basının olması için ne lâzım, bu insanların okuması, yazması. Okuma-yazma oranı felaket. O hâlde önce bu insanlar okuma-yazmayı kolayca öğrenebilir hâle gelmeli, sonra, sonra da değil aslında bununla eşzamanlı olarak basınla birbirine yakınlaştırılmalı, birbirinden haberdar edilmeliydi. Yani İsmail Bey GASPIRALI’nın ünlü muazzam eğitim reformu olan Usul-ü Cedid, yani Yeni Usûl ile Tercümanı yaratması hemen hemen aynı zamana denk gelir. Zaten öyle olması da gerekiyordu. Bu öyle ki kelimenin gerçek manasıyla İsmail Bey GASPIRALI, bizzat kendi aile fertlerini kullanarak hem bizatihi gazeteyi, onun yazarlarını ve okuyucularını sıfırdan üretmek zorundaydı. Restoran kuruyorsunuz, bütün yemekleri, hayvanı da bitkiyi de kendiniz üretiyorsunuz, o da yetmiyor müşteriyi de kendiniz bulmanız gerekiyor. İsmail Bey GASPIRALI’nın yaptığı tamamen budur, inanılmaz bir şey. Başlangıç noktasına bakarsanız akıl alır şey değil. Adamın birisi çıkmış Kırım’da dünya güzeli ama dünyadan uzak kalmış Bahçesaray’da kendi başına üç beş adama okur-yazarlık öğretip, üç beş adama gazete okutmaya uğraşıyor. Sene 1883’ün ortaları, hakikaten acıyarak bakacağınız bir durum bilmiyorsanız. Ama acıyarak baktığınız adamın gazetesi şu anda isimlerini vermeye gerek yok hepinizin bildiği, hepimizin ülkesindeki bütün televizyon kanallarından ve gazetelerden ve sosyal medyadan yüz bin kere daha etkili Türk dünyasında bir hareketi kurabildi. Ve onun işte bu mütevazı imkânlarla ortaya çıkarttığı Usûl-ü Cedid Eğitim Sistemi Türk dünyasının fiilen, hele hele Rusya İmparatorluğu dâhilindeki kısmının istisnasız tamamının aydın sınıfını 20. asra getirdi. İsmail Bey GASPIRALI’nın vizyonu sadece Türk halklarıyla da sınırlı değildi. Hatta şunun da farkındaydı, Türk halkları dediklerimizin yüzde 90’ı zaten Müslüman’dı. Asıl onun auditoryası, yani dinleyici kitlesi oydu. Yani din de onun için birleştirici faktör olarak son derece önemli. Hatta bütün İslâm dünyasına bakıyor. Genel bir Türk dünyasına bakıyor, Rusya İmparatorluğu’nun dışında. Problemler gene aynı. Devlet-i Aliye’deki Müslüman’ın da problemi aynı, Hindistan’daki yahut genel olarak Osmanlı toprağındaki Mısır’daki yahut İran’daki Müslüman’ın da problemi üç aşağı beş yukarı aynı, geri kalmışlık sebepleri. Onun Usûl-ü Cedid’i, onun eğitim fikirleri buna da hizmet edebilecek ölçüde. Hakikaten bu sahâlâra da ürünlerini çıkartıyor, bugün kapitalist diliyle konuşacak olursak. Onun tüketicileri arasına bugünün kapitalist diliyle, Türk-İslam dünyasında, gerçekten İslâm dünyasının, tüm Türk dünyasının Rus İmparatorluğu dışında kalan kısmı da katılıyor. Tercümanı okuyan herkes yine görecektir, çok çok ilginçtir, hâlâ daha inanmakta güçlük çekiyorum. Hâlâ daha inanamıyorum. Her sayısında düşünüyorum adamcağızın nasıl imkânı vardı postadan başka. Hâlâ ben dahi bilmem Yavuz Hocam bir cevap verebilir mi varsa söylesin, Cava Müslümanlarından, Güney Afrika Müslümanlarından, Şarki Türkistan Müslümanlarından, pardon Sincan Müslümanlarından değil Şarki Türkistan Müslümanlarından haber var. Bulgaristan Müslümanlarından, Tebriz’den, her yerden haber var. Böyle bir gazete, ulaşılabilirliği falan bırakalım dostlar, bütün bunlardan haber veren böyle bir gazete yok zaten şu anda, yok gerçekten öyle bir gazete. Ve bütün bunlardan çoğu hâlâ milletimiz, halkımız niye bahsediyor? Benimseyerek, kucaklayarak bahsediyor. GASPIRALI’nın birkaç özelliği var, çok önemli, onları vermeden geçemeyiz. Son derece dikkatli bir adam, aslında kafası son derece siyasidir. Fakat şuna inanıyor, belli şeylerin alt yapıları olmadan 65 66 / İKİNCİ GÜN III. OTURUM siyasi olarak ortaya çıkmak ancak bela getirir. Cahil bir toplumun altyapısını, fikri ve ekonomik altyapısını kurmamış bir toplumun şu veya bu siyasi birlik iddialarıyla ortaya çıkmasının hiçbir işe yaramayacağını, sadece dert konusu olabileceğini düşünüyor. Gerekli altyapı olmadan bir sonraki adıma gitmemek İsmail Bey GASPIRALI’nın son derece klasik düşüncesi. Asla siyasetten uzak değil fakat sadece bunları zaman içinde yapmak görüşünde. Bir şeyi daha var, mevcut kanunlara son derece saygılı. Hiç hoşuna gitmeyen kanun da olsa yaptığını o kanun içinde yapıyor. O dönemin gazetelerini tetkik eden herkes şunu çok iyi bilir, bizzat Rus gazeteleri bile pek çoğunun sütunları bomboş çıkardı o zamanlar. İstanbul’da da öyle çıkardı ya. İnanılır gibi değildir, Tercüman’ın 34 senelik hayatında bir tek boş sütun çıkmadı. Var mı çıktı mı Yavuz Hocam? AKPINAR Görmedim. KIRIMLI Bir tek boş satır çıkmadı. Bu imkânsız yahu o zaman herhangi bir haberde bile işkillenirdi sansürcü adam “kesiver şurayı” derdi, keserdi. Hayır, Tercüman’da böyle bir şey çıkmadı. Bu nasıl bir sanattır. Bu hiçbir zaman rejime, mevcut rejime yağcılık ya da tavassuttan olan bir şey de değil. “Ulu önderimiz Çar Hazretlerinin ayağını şöyle bir öperiz!” diyerek böyle bir yazıya da rastlayamazsınız Tercüman’da. Hiçbir zaman rastlamazsınız. Fakat her şey çok ustaca, çok dikkatlidir. Ve çok önemli, son derece hayati bir unsuru daha İsmail Bey GASPIRALI, son derece samimi olarak bütün halklara, dinlere saygılı bir insandı. Hâlbuki milliyetçi önderler diye bildiğimiz her toplumdaki, Müslüman, Hristiyan veya başka dinlerden toplumlardaki her milliyetçi önder diye bildiğiniz adamlar, millî kahraman diye bildiğiniz adamların adeta ilk özelliğidir. Düşman diye belledikleri her kim varsa o hain, alçak, her türlü diğer kötü sıfatları hak eden adamlardır, hatta ne kadar çok onlardan öldürmüşse o kadar toplumu tarafından daha bir yüceltilir, kahraman denilir. Kendi toplumunu ise hiç fark etmez, göklere yerleştirir. İsmail Bey GASPIRALI böyle bir insan değil. Asla değil. Tam tersine aklınıza gelebilecek, çevresindeki ve çevresinde olmayan bütün toplumlara Ruslar, Ukrainler, Ermeniler, Gürcüler, İngilizler, Fransızlar, kim aklınıza gelirse, hepsine son derece samimi derecede saygılı. Onların insanlığa olan bütün katkılarına, hepsine hürmetkâr, her zaman övgüyle söz ediyor. Bu toplumların hepsinden her zaman övgüyle söz ediyor. Aklınıza gelebilecek herhangi bir toplumu küçültecek tek bir kelimeye Tercüman’da rastlamanız mümkün değil. Ve bu bir taktik de değil. Gerçekten de biz onun özel konuşmalarından yahut diğer çalışmalarından da biliyoruz, hakikaten son derece samimi bunda. Şaşırtıcı değil, İsmail Bey GASPIRALI’nın öldükten sonra Ortodoks Kilisesi’nde, Pravoslavnik Kilisesi’nde de onun için ayin yapıldı, onun hürmetine. Ve işte İsmail Bey GASPIRALI’nın bize bıraktığı en önemli miraslardan biri, bence insanlığa bıraktığı en önemli miraslar arasında yer alır. İsmail Bey GASPIRALI’nın bu mirası bugünkü insanlık tarafından millî kuruluşlar yahut enternasyonal kuruluşlar tarafından her ne kadar özümsenebilirse, ne kadar yansıtılabilirse insanlığın daha iyi olacağını düşünüyor. Onun bu düşünceleri, mum dibini aydınlatmaz derler ama galiba İsmail Bey GASPIRALI’da mum dibini de bayağı aydınlattı. Onun yaşadığı toplum olan Kırım Tatarlarına birinci derecede yansıdı. Hakikaten de bu bahsettiğim ilkeler ve prensipler yani başka milletleri aşağılamamak, ırkçı yahut ezici bir çizgiyi hiçbir zaman benimsememek, sivil ama son derece kararlı mücadele etmek fikri 1917’de ilk Türk ve Müslüman demokratik parlamentosunu 1917’de Kırım’da kuran Numan Çelebi CİHAN, Hasan Sabri AYVAZ, Cafer SEYDAHMED gibi insanların da temel düsturu oldu. 1944 sürgününden sonra sürgün yerlerinde teşekkül eden Kırım Tatar Milli Hareketi bugünkü güne kadar bu prensipleri sonuna kadar başının üstünde taşıdı. Kesinlikle harfiyen bunlara uydu. Bu yıl İsmail Bey GASPIRALI’nın ölümünün 100. yılı. UNESCO hakikaten kadirbilir bir hareketle bu yılı İsmail Bey GASPIRALI Yılı ilan etti. Bugünkü toplantının bu yılda yapılması son derece manalı bir olaydır. Ve İsmail GASPIRALI Yılı’nda, 2014 yılında İsmail Bey GASPIRALI’nın varlığını sürdürebilmesi, ayakta kalabilmesi için her şeyini ortaya koyduğu halkı ve vatanı bir kere daha tanklar tarafından hunharca ve alçakça çiğnendi ve bugün de çiğnenmektedir. 1783’te Kırım’a giren barbar sürüler 2014 senesinde GASPIRALI Yılı’nda, GASPIRALI’nın mezarının üzerinden bir kez daha geçti. GASPIRALI üzerine Türkiye’de bu yıl bir çok sempozyum yapıldı. Daha önümüzdeki aylarda da olacak. Şöyle büyük adamdı, böyle güzel adamdı, şöyle önemli adamdı diye konuşmalarla geçiyor. İKİNCİ GÜN III. OTURUM / Tüm bunlar varken geçmişin hatıralarından bahsetmek de inan insanın içinden çok gelmiyor. Kırım Tatarlarının başına bu felaket 1783 yılında geldi. 1783 yılında Kırım’da bir Rus bile yaşamıyordu. Bugün Kırım’ın Rusya’ya dönmesinden, Rusça söylersek “Vazvraşeniya Kırıma Rassii” (Bозвращение Kрыма Rоссии) tabiri kullanılıyor. Bunu utanmazca söyleyen insanların ülkesinde bu söylenirken 1783’te bir tek Rus Kırım’da yaşamıyordu. Oranın halkı bizzat o zamanki işgalden sonraki Rus makamlarına göre yüzde 98 Kırım Tatarlarından yani Türk dili konuşan Müslümanlardan müteşekkildi. Bu iki küsur asırlık Rus hâkimiyeti Kırım’da Kırım Tatarlarına sadece ve yalnızca felaket getirdi. GASPIRALI yok olmanın ucuna gelmiş bir toplumu kurtarmaya uğraşmaktaydı. GASPIRALI’dan sonra da bu toplumun gerek Rus Çarlığı ve Sovyetler Birliği tarafından yok edilmek için her şey yapıldı. Sadece bunları anlatmak için sabahtan akşama kadar burada konuşmamız gerekirdi. İşte GASPIRALI’nın tarihteki yeri bu ama onun, çocuklarının, çocuklarının derken gerçek manada torunlarının bugün yaşadıkları. İnşallah bunlardan hepimizin çıkartacağı çok dersler vardır diye düşünüyorum. İnşallah bu gibi toplantılar geleceğin ve bugünün GASPIRALI’nın anlamını çıkartmaya vesile olur. Ama şunları son olarak ifade etmek isterim, Rusya’nın gücü sadece övünerek söylediği nükleer değerlerinden, tanklarından, toplarından, füzelerinden ibaret değil. En önemli silahlarından birisi tam bir Sovyet geleneğine bağlı olarak son derece keskince kullandığı dezenformasyon yani dezinformatsiya (Дезинформация) teşkil ediyor. Bu o kadar kuvvetli bırakın Rus halkının tamamen beyninin yıkanmasını olayların akıl almaz derecede saptırılarak gösterilmesini, maalesef hür dünya diyebileceğimiz, tam Soğuk Savaş tabiri oldu ama artık bunlara dönmenin gereği gözüküyor. Batı dünyasında ve kardeş ülkeler dediğimiz ülkelerde, Azerbaycan’da, Kazakistan’da ve diğerlerinde bile dezenformasyonun son derece etkili olduğunu görüyoruz. Bütün bunlar tabii ki sadece Kırım için geçerli değil. Konu İsmail Bey GASPIRALI olduğu için söyledim. Hakikaten de Türk dünyası sadece Türkiye değil. Kazakistan, Azerbaycan ya da Türk dünyasının bütün diğer parçaları Doğu Türkistan’da olan biteni Çin haber ajansından öğrenirse ne olur? Dünyanın en aşağılık katliamlarından birisi sürdürülürken İslami fanatiklere karşı kendini savunan Çin rejimine inanıyorsa yahut Irak’taki, Suriye’deki katliamlar medyada yer almıyorsa Kırım’a insanlar Rus gözüyle, başka yerleri Azerbaycan’ı diğerlerinin gözüyle görebiliyorsa bitmiştir. Yazıklar olsun dememek insanın elinden gelmiyor ama bunun mutlaka bir çaresini bulmamız lâzım diye düşünüyorum. Çok teşekkür ederim sabrınız için sağ olunuz. SORU - CEVAP BÖLÜMÜ Elchin MİRZABAYLI Halk Cephesi Gazetesi (Azerbaycan) Tabii ki tarihçi değilim, Yavuz Hocama teşekkür ederim. İsmail Bey GASPIRALI, Tercüman gazetesi ve gazetede Azerbaycan Türklerinin rolü hakkında verdiği bilgiler önemli. Ama bu oturumda, tarihî detaylarla ilgili Sayın Hakan Bey’in sözlerine karşı fikirlerimi söyleyeceğim. Önce bir şeye dikkatinizi çekmek isterim ki, Azerbaycanlıların Tatarlar olarak adlandırıldığını vurguladınız. Doğru, bu kısa bir süre olmuş, önce Kafkas Müslümanları, Kafkas Tatarları, Kafkas Türkleri, son olarak da Azerbaycan Türkleri olarak adlandırılmışlar. Sovyet döneminde, 1937’den sonra pasaportlar değişmiş ve Azerbaycan Türkleri, Azerbaycanlı olarak adlandırılmışlardır. Bir detaya dikkat edilmesini istiyorum, Tercüman gazetesine ilişkin söylediklerinizi doğru bulmuyorum. Eğer Azerbaycan zenginlerinin, o cümleden, “Azerbaycan veya diğer Türk dünyasının önemli isimlerinin rolü olmasaydı İsmail Bey GASPIRALI tek başına Tercüman gazetesini yine çıkarabilirdi”, ifadesi, böyle bir yaklaşım kanaatime göre tümüyle yanlış. KIRIMLI Ben olmazdı dedim, olardı demedim, olmazdı dedim. 67 68 / İKİNCİ GÜN III. OTURUM MİRZABAYLI Söylediniz, olardı dediniz. KIRIMLI Olmazdı dedim. Bir yanlışlık oldu herhalde. Olamazdı dedim. MİRZABAYLI Tamam. Hakan Bey, olamazdı dediniz, olsun, tamam, öyle söylediniz ama olmazdı diye kabul edelim. Ancak, ortak tarihimizde GASPIRALI Türk dünyasının çok büyük isimlerinden biri. Aynı zamanda Ali Bey HÜSEYİNZADE, Ziya GÖKALP ve adını sayamadığım diğer aydınlar. Ve onların yaptıklarına, tarihteki rolüne dikkat ettik, lakin birini küçümsemek, diğerini övmek bizi birbirimizden ayırır. Bu nedenle birleştirici unsurlar üzerinde düşünmeli, kıyas yapmadan hepsinin rolünün önemli olduğunu vurgulamalıyız. Tarihî akış içerisinde önemli olsa da bazen bunun üstünde olan değerler vardır. Başka bir detaya da dikkatinizi çekmek isterim. Kırımla ilgili son söylediğiniz siyasi bakış açınız, elbette Kırım’ın işgal edilmesini kınıyoruz. Azerbaycan bu konuda BM’de Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne destek vermiştir. Bu meselede alnımız açık ve her zaman da Kırım Tatarlarının yanındayız. Ama Azerbaycan’da, Kırım Tatarlarının, Rusya’nın yanında olmasıyla ilgili haberlerin yayılması hakkında söyledikleriniz yanlış. Kazakistan’da ve diğer yerlerde bunun nasıl olduğunu bilemiyorum, Azerbaycan’da her zaman Kırım’ın işgal edildiği vurgulandı. Ukrayna’nın toprak bütünlüğü desteklendi. Bugün de basın ve enformasyon desteği ile birlikte Azerbaycan Kırım Tatarlarının yanındadır. Yani bu bakımdan objektif olmak gerek. Teşekkür ederim. Sağ olun. KIRIMLI Birincisi, burada besbelli bir yanlış anlama var. Hiçbir şekilde, tam tersine burada İsmail Bey GASPIRALI’nın, İdil-Ural aydınları, pardon aydınları da zenginleri de burjuvazisi de aynı şekilde. Bugün Azerbaycan dediğimiz yerin aydınları olmadan GASPIRALI’nın olamayacağını sadece Kırım’da unutulan bir dipnot kalacağını söyledim. Orada yanlış olmaz. MİRZABAYLI Özür dilerim, anlaşmazlık aslında şundan kaynaklı: TAGİZADE veya İSMAİLOV şeklinde bir zengin yok Azerbaycan’da, Zeynel ABİDİN BEY TAGİYEV ve Musa NAVİYEV var. O yıllarda Müslüman Hayır (Hayriyye) Cemiyeti kurmuşlar ve saydığım isimler dâhil olmuş. Ali Bey HÜSEYİNZADE, TOPÇUBAŞOV ve diğerleri Tercüman gazetesi için yardım toplamışlar. Tercüman gazetesi yayınları Zeynel Abidin TAGİYEV’in ayırdığı paralarla ücretsiz olarak basılmıştır. KIRIMLI Söylediğim de bu zaten, HÜSEYİNZADE, TOPÇUBAŞI, GASPIRALI’nın en yakın dostları. Sadece onlar değil, diğerleri olmazsa olamazdı diyorum. Aksine burada birini küçültmek diğerini büyütmek diye bir şey yok. Konu GASPIRALI olduğu için vurguladık. Yoksa diğerlerini küçültmek, o büyüktür bu küçüktür, zaten elimde öyle bir mezura da yok. Onun için öyle bir şey söylemem söz konusu bile değil. Diğerine gelince; sadece Azerbaycan’da değil birçok yerde hâlen sadece mahalli gazeteyi söylemek de gerekmez şu bir gerçek ki pek çok insan Rus kanallarını, medyasını takip ediyor. Bunun etkisini inkâr etmemiz kolay değil, keşke tersi olsa. Azerbaycan veya diğer yerlerde zaten özel olarak Azerbaycan için de demedim, genel olarak söylüyorum. Maalesef bunlar Türk dünyasında olan problemler. Bilgi, birbirimizden haberdar olma eksikliği, daha da kötüsü saptırılmış olma gerçeği sadece Azerbaycan’a ait bir problem değil. İKİNCİ GÜN III. OTURUM / Kürşad Melih SARIASLAN TÜRPA Genel Sekreter Yardımcısı Hocalarıma teşekkür ediyorum. Sorulan soruyla alakalı da söylüyorum. Gerçi sizin yıllardır yaptığınız çalışmaları, Yavuz Hocamın da ortada. Belki daha uzun süre sunum olsaydı bazı şeyler gözden kaçmazdı. Sizin Hocam gazeteyi çıkarıp finansal kaynağı o şekilde sağladığını söylediğinizde belki böyle bir soru doğmuş olabilir. Yavuz Hocam, Azerbaycan konusunda epey çalıştığı için belki bu finansal kaynakla ilgili sizin karşılaştığınız kaynaklar veya nasıl elde edildiği ile ilgili sorum olacaktı. Aynı zamanda edebiyatçı ve dilbilimci kimliğinize dayanarak gazetenin ilk çıktığı andan sonraki yıllara kadar geçen sürede lehçe olarak evrilmesi hakkında nasıl bir saptamada bulunurdunuz? Bunu merak ediyorum çünkü uzun yıllar çıkıyor. Bazı araştırmacıların belki iç Rusya’daki Tatarların lehçesine daha yakın yayımlanması daha iyi olurdu gibi görüş var. Bu konuda ne diyeceksiniz? Bir de Hakan Hocama soracağım, şuna pek değinmediniz fikri muhiti yani yetişme, onun eğitimi ve yetişmesi gerçekten büyük bir proje kurguluyor ve bunu adım adım eğitimden medyaya kadar uygulamaya başlıyor. Hem eğitimi, çünkü etki ettiği dediğiniz meselâ din adamları, Fransa’da eğitim almış önemli aydınlar da var, onlardan fazla bir eğitim almadığını biliyoruz. Fikri muhitini de kısaca bir anlatırsanız memnun olurum. Teşekkür ederim. AKPINAR Önce gazetenin finansmanı meselesini konuşalım. Yani orada başlangıçta ne Tatar burjuvazisinin ne de Azerbaycan zenginlerinin burada bir rolü var. Aile serveti üzerinden giderek gazeteyi çıkardığını biliyoruz. Yani karısının hatta annesinin kıymetli eşyalarını, mücevherlerini rehin verdiğini hatta her ikisinin de sandıklarını o zaman ipek ve kadife kumaşlar bile birer meta aynı zamanda. Onları satarak veya rehin vererek gazeteyi çıkardığını biliyoruz. Dolayısıyla başlangıçta bu etki yok. Ama muhite kendisini tanıttıktan, kabul ettirdikten sonra bu yardımlar başlıyor. Ve kendisi de zaten onuncu yılda, yirminci yılda bu zenginlerden kimlerin kendisini desteklediğini, hatta daha evvelki sayılarda da teker teker ilk yıllardan itibaren “Tercüman’a yardımları dokunan şuna müteşekkiriz…” diye kısa kısa bildiriyor. Yani o isimler malûm. Onların ayrıntısına girmeye lüzum yok. Gelelim dil meselesine. İdil-Ural Türkleri kendi dil tarihlerini değerlendirme açısından objektif değiller. Bugüne kadar hiçbir Tatarın kendi dil tarihinin teşekkülü hakkında objektif bir yazı yazdığına rastlamadım. Söylenen şudur; Kayyum NASIRİ modern Tatarcanın yazı dilini başlattı. Hayır, Kayyum NASIRİ’deki dil bugünkü Tatarca değil. NASIRİ’nin dili Osmanlıca Türkçesi ile Çağatay Türkçesinin ve aynı zamanda mahalli Tatarcanın karışımından oluşmuş pratik bir dil. Kazan 1830’lardan sonra bir kitap basma merkezi hâline geldiği zaman kitap tacirleri oluştu. Bunlar çok dikkatli adamlardı, muhiti ve kitapların nerelerde okunduğunu biliyorlardı. Dolayısıyla başta Abdullah Battal TAYMAZ olmak üzere dilci Saadet İshaki ÇAĞATAY ve Ayaz İSHAKİ’nin kızı olmak üzere Ahmet TEMİR’in kendisi Kazan kitap dilinden söz eder, Tatarcadan değil. Kazan kitap dili Osmanlı Türkçesi, Çağatay Türkçesi, mahalli Tatarca ve geniş bir coğrafyada anlaşılabilen bir dildir. Dolayısıyla bugünkü Kazan Tatarcasının kökü olarak değerlendirilemez. Orada bir yanlışlık var. Dolayısıyla Kazan’da da eksik koleksiyonunu tamamlamak için uzun zaman çalıştım. Kütüphanede bulundum. Kazan Tatarları kendi gazetelerini okuyamıyorlar. Vakit gazetesindeki birçok yazıyı gelip bana sordular, kelimeleri okuyamıyorlar eski yazıda. Şuradaki birçok kelimeyi getirip bana sordular. Çünkü onlar GASPIRALI’nın diline çok yakın. Demin Fatih KERİMİ’nin resmi vardı, üzerinde durmadım. Yani Tatar aydınlarının da ilk itiraz TUKAY’da başlar. Tatarcada yaygınlaşma TUKAY ile birlikte devam eder. Buna rağmen Tercüman gazetesinde sürekli Tatarların en iyi şairlerinden birisinin TUKAY olduğu hakkında yazılar vardır. Tercümanı ve GASPIRALI’yı hicvetmesine rağmen TUKAY’daki şairlik başarısını görmüştür. Dili işleyebilme kabiliyetini görmüştür ve TUKAY’ın aleyhinde tek bir satır yazmamıştır. Ama diğer ilk Tatar hikâye ve romanları, gazeteler hep Kazan muhbiri de bunun içerisinde GASPIRALI’nın dilinin çok yakınındadır. Ufa’da, Orenburg’da çıkan Şura-yı Vakit de öyledir. Fatih KERİMİ’nin kendisi de bu idealleri benimseyen, GASPIRALI’ya üstadım diyen bir insandır. Onun için 69 70 / İKİNCİ GÜN III. OTURUM Kazan Tatarlarının İdil-Ural Türkçesi, göstersinler, metinler ortada. Ben yayımladım, üç cilt, orijinal, elinizde var. Hiçbir kelime değişmemiştir. Orijinal metin yayımladım, orada Kazan Tatarcasının özelliklerini siz bana gösterin Allah aşkına!.. Ayda yılda birkaç kelime o da bazen öyle bir şey oluyor ki haberlerde var birazcık. İdil-Ural Bölgesi’ni çok ilgilendiren bir haber varsa orada bir iki kelime, çünkü karısı İdil-Ural Tatarlarından. Kendisi o bölgeye sık sık gidiyor. Elbette ki Kazan Tatarcasını çok iyi biliyor. O kelimeyi kullanıyor. Türkistan hakkında yazdığı şeylerde Çağatay Türkçesi, Özbekçeye doğru kaydırıyor dilini. Yani öyle haber metinlerinde ama kendi yazılarında yoktur bu zaten. Dediğim gibi 3 cilt dolusu metin neşrettim. Daha diğer metinler de var. GASPIRALI’nın bütün yazılarını çevirdim. Aşağı yukarı 10 cilt tutacak bir külliyatı var. Tercüman’da yazdığı yazılar. Yani dört yüz-beş yüz sayfalı bir ciltten küçük boy on sayfa oluşur. Bence Kazan Tatarcasının etkisi yoktur. İstanbul Türkçesidir merkezde olan. Arada bir Kırım Tatarcasından kelime kullanıyor, Kazan Tatarcasından kullanıyor. Ama genel çoğunluk yüzde 90 neredeyse Türkiye Türkçesidir. Ve zaten onun dil anlayışı da GASPIRALI’nın dil anlayışını bilmemek demek. Onun için Kazan Tatar dilinin müfrit, milliyetçi bir tarafı vardır. O da Sovyet görüşüyle, Sovyet döneminde ortaya çıktı. Unutmayalım Başkurtlar kendi dillerinde hiçbir şey yazmamışlar 1920’li yıllara kadar. İşte bu Kazan kitap dilini kullanıyorlardı, Tatarcayı değil. Bugün İdil-Ural Bölgesi’ndeki birçok hareketi Tatarlara mal ediyoruz. Onların içerisinde Kazan, Başkurtların çok önemli rolü var. Yani böyle bir Tatar, Başkurt kavgası Sovyetler başlattı. Günümüzde bu, dilde, edebiyatta devam edip gidiyor. Hâlbuki halk edebiyatının neredeyse tamamı ortaktır. Burada Tatarların bir aşırı milliyetçilik tarafı var o doğru değil bence. KIRIMLI Hocamın dediklerine tabii ki katılıyorum. Gerçekten de Tercüman’ın dili esasta okuyucuya kolaylaştırılmış bir İstanbul Türkçesidir. Aslında ilginç bir şey İsmail Bey GASPIRALI’nın Türkçe de yazıp konuşması da bizzat yazarak gelişmiştir. Sanıldığı gibi İsmail Bey GASPIRALI’nın aslında sağlam bir Türkçe tahsili yok. Kendisi de itiraf eder zaten başlangıçta bunu. Hakikaten, dilbilgisi sonradan gerçekten çok da gelişmiş olduğu için Azerbaycan’da meselâ bahsederken bir konuda tekrar yapar. Mesela kentleri, köyleri der, diğerleri anlasın diye. “Başa düşürdüğü” yani anladığı der. Yahut Kazan’dan bir tabir bahsediyorsa “aytganı” yani söylediği der. Yahut ne bileyim Özbekistan’dan bahsediyorsa “dehgânı” yani köylü, ırgat diyerek bu şekilde yazar. Oraya özellikle hitap etmeye çalışırdı. Bu onun klasiğiydi. Aslında böyle yarım saat, bir saat neyse konuşarak bahsettiğimizde İsmail Bey GASPIRALI’yı hâliyle sayısız malûmatı da kaçınılmaz şekilde atlamak durumundayız. Özetlemek hatta kaba hatlarıyla bahsetmek zorundayız. Aslında iş o kadar basit değil tabii ki. Burada bahsediyorum işte bakın GASPIRALI mucize gibi çıktı, herkes otuz sene sonra ortak Türk dilinde yazmaya, konuşmaya başladı. Ana hatlarıyla bu iyi kötü gerçek olmakla birlikte bunun büyük ayrıntıları var. Hiçbir şey böyle bu kadar birkaç cümleyi arka arkaya söylediğim kadar kolay olmadı. Son derece zorlukla ve zaten ontolojik sıkıntıları var her şeyden önce işin. Yani bunlara kaçınılmaz olarak girmedik. Zaten girebilmek için başlı başına bu konuda seminer, toplantı yapmak icap eder. GASPIRALI’nın kendi tecrübesi meselesine gelince, dille ilgili, anlatmakta fayda var. GASPIRALI’nın bulunduğu yerin dili çok önemli herkes bunu unutuyor. Kırım Tatarcasının aslında herkesin unuttuğu sihirli bir tarafı var bugün. Bu diğer hiçbir Türk dilinde yok, herkesin gözünden kaçıyor. Aslında bugün büyük bir tehlike altında olan Kırım Tatarcasının kaybolmasının Allah korusun Türk dünyası için nasıl bir kayıp olduğunun da, olabileceğinin de insanlar idrak etmiyor. Çünkü Kırım Tatarcası, Türk dilleri arasında hem Oğuz, hem Kıpçak unsurlarını barındıran yegâne dildir. Oğuz Türkçesi ile konuştuğumuz toplantıda Kazak şunu takıp Rusçadan dinlemek zorunda kalır. Ama Kırım Tatarcası konuşursanız hiç değilse ana konularda Makedonya’daki Türk de Kazakistan’daki adam da sizi orta Kırım Tatarcasında anlar. Bahçesaray şivesinde aslında sizi anlayacaktır. Ve İsmail Bey GASPIRALI’yı GASPIRALI yapan unsurlardan biri de doğuştan bu dile hâkim olmasıydı. Onun için Kıpçak asıllı, Kıpçak özelindeki kuzey ve doğu dillerini, Oğuz, güney ve batıdaki Oğuz özellikli Türk dillerine de doğuştan, daha doğrusu yetişme çevresinde aşinalığı vardır. Yetişmesine gelince, GASPIRALI’nın çevresi kendi hemşerilerine göre son derece sıra dışı. İster Kırım’daki ister diğer yerlerdeki Türk halklarına göre. Çünkü küçük yaşta klasik Müslüman tahsili alıyor. GASPIRALI’yı da hatırlayalım, Mirza ailesinin çocuğu, yani asilzade ailenin çocuğu, herhangi biri İKİNCİ GÜN III. OTURUM / değil. Herhangi bir insan olsaydı herhâlde bunları yapmaya imkânı olmazdı. Çünkü kendisini ayakta tutacak öz geliri ve itibarı var. İtibarı için Mirzalık o zaman önemli bir faktör. Hem bundan doğan Müslüman tahsilini ve Müslüman çevresini görüyor, Rusya’ya gidiyor. Varanej’de, Moskova’da kalıyor. Hakikaten kaderin cilvesi çok ilginç insanların yanında kalıyor. Mesela bunlardan birisi Mihail Nikiforoviç KATKOV. Dönemin çok ünlü, tam manasıyla Pro-Slavist diyebiliriz. O Rus konservatif düşüncesinin çok önemli isimlerinden biri. Onun yanında adeta ona adapte olmuş çocuğu gibi yetişiyor, küçükken daha. Rus Harbiye Mektebi’ni görüyor. Oradan Osmanlı memleketine geliyor. Bir müddet orada dolaşıyor, İstanbul’u tanıyor, 1860’ların İstanbul’unu tanıma imkânı oluyor. Oradaki psikolojiyi görüyor. Oradan uzun bir maceradan sonra Fransa’ya gidiyor. Fransa tamam meşhur Fransa ancak bunun yanında bir özelliği de var o yıllarda, özellikle 19. asrın ikinci yarısında Rus diasporasının, entelektüel siyasi diasporasının son derece yoğunlaştığı bir yer. Çünkü Çarlık istibdadından kaçan her türlü fikir, siyaset, yer altı ve edebiyat adamları Paris’e geliyor. Ve Paris’te genç İsmail’in sermayesinde, mektepten de okuduğu iyi kötü Fransızcası ve Rusçası var tabii ki. Bu ona sermaye oluyor, orada Fransızca-Rusça tercümanlık yapıyor. Ve yine kaderin büyük bir tesadüfü yanında sekreterlik yapmak için iş bulduğu adam da kim dersiniz? İvan Sergenyeviç TURGENYEV, meşhur TURGENYEV. Onun yanında sekreterlik yapma, çalışma imkânı buluyor. Ve sonra Kırım’a geliyor. Hem şarkı hem garbı muhtelif yönleriyle tanıma imkânı oluyor hasbelkader, hayatın cilvesi diyelim. Bunlarla Kırım’a geliyor ve bu şekilde, hani Azerbaycan Türkçesinde söyleyeyim “formalaşıyor”. AKPINAR Bir şeyi ilave etmek istiyorum. Özellikle okuyucuyla Tercüman’ın ve GASPIRALI’nın ilişkisi üzerine. Okuyucuları aynı zamanda gazetenin muhabirleri oluyor. Yani nerede gazeteyi okuyorlarsa onlar aynı zamanda o bölgede olup bitenler hakkında Tercüman’a haber gönderiyor. Ve bunlar Tercüman’ın mektuplar kısmında yayımlanıyor. Hatta çoğu zaman adam istemiyorsa ismini vermiyor GASPIRALI, ilk harflerini koyuyor. Veya açık istiyorsa meselâ Sibirya’dan ENVEROV’un dünya kadar yazısı var. Dolayısıyla, o dönemde ajans yok, Türk dünyasında olup bitenleri ne ile duyacaksınız? Bu insanlar, okuyucular mektup yazarak kendi muhitlerini anlatıyor. Doğu Türkistan’dan gelen dünya kadar mektup var. İran’dan gelen mektuplar var. Onlara ayrıntı olduğu için giremedim, dolayısıyla okuyucusunu muhabire dönüştürüyor. Hatta hangi yıldır bilemiyorum kelime başı haber gönderene para veriyor. Bir de o tarafı var o çok ilginç. Bazen uzun uzun yazıyorlar kelime başına para veriyorlar diye ama bu kadar da uzun yazmayın diyor, kısa öz şeyler yazın. Böyle tarafları da ayrıntısıyla burada konuşamıyoruz tabii. Dolayısıyla bunlar atlanıyor. Ahmet YEŞİLTEPE NTV (Türkiye) Yavuz Bey, Hocam ile tanışmış olmaktan çok büyük memnuniyet duyuyorum. Hakan Hocamı izlemek üzere Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi’ndeki bir sunumuna günübirlik uçakla gidip gelmiştim. O kadar zenginleştirdi ki beni referandum döneminde Kırım’da hem program hem de haber yapmak üzere maalesef kötü olaylar sırasında diyelim o tesadüfü yaşamıştım. Yani kendisiyle zenginleşmiştim. Yavuz Hoca ile de kendisini uzaktan tanıyordum ama bugün itibarıyla gerçekten bir medya mensubu olarak çok eksik kaldığımı hissettim. GASPIRALI’nın matbaasını görmüş, orada program yapmış, Türkiye’ye tanıtmak için gayret içerisinde olmuş televizyonculardan birisiyim. Burada özellikle katkı değil altını çizmek istediğim bir konu var. Kendi programımda da dile getirdim. Yaklaşık üç yıldır Türk dünyasında kişisel çaba ya da hobi belki demek daha doğru olacak Orhun Vadisi’nden başlayıp Türkiye’ye kadar uzanan bir maceranın içerisindeki gazetecilerdenim. İdeolojik saik ya da maddi amaç yok bunun içinde. Sadece Türk dilinin peşindeyim. Bir program yapıyorum, adı “Türklerin İzinde”. İkinci sezonu bu yıl NTV televizyonunda gösterildi. Kırım’a gitme şansım ama diğer yandan da şansızlığım oldu. Çünkü gittiğimde malûm olaylar yaşanıyordu. Tam üstüne denk geldik. Tabii bir habercinin çok arzu ettiği o gürültü patırtının içerisindesiniz ama insani olarak ve tabii ki bir Türkiyeli olarak akraba bir ulusun yaşadığı sıkıntıları yakından görmek 71 72 / İKİNCİ GÜN III. OTURUM gibi bir talihsizliğe de maalesef sahip olduk. Şimdi özellikle Hakan Bey’in ve Yavuz Hocamızın da ısrarla belirttiği ve altını çizerek söylediği konu hem programımı yaparken hem de sonrasındaki dostlarımla ve etrafımdaki insanlarla paylaştığım bir konu. Çok zamandır bu coğrafyada yani çok büyük bir coğrafyanın içerisinde Türkçe iletişim kurma çabası içerisindeyim. İyi derecede İngilizce biliyorum ama yukarıya çıkınca Kıpçak coğrafyası diyelim, Moğolistan’dan başlayıp Anadolu’ya kadar ortak dil Rusça. Rusça öğrenmemiş, öğrenememiş olmanın ya da Rusçanın bu coğrafyada bu kadar etkin olduğunu daha yeni kavrayan bir gazeteci olarak çok da büyük bir hicap, pişmanlık içerisindeyim, keşke zamanında Rusça öğrenseymişim. Hâlbuki bu coğrafyanın dili Türkçe ya da Ural-Altay, çok rahat aslında anlaşabileceğimiz sözcüklerimiz, dil yapımız var. Bu zenginliği geliştirmek, birbirimizle daha kolay anlaşmanın yollarını bulabilmek için yüzyılın başında GASPIRALI’nın yaptığı işi hakikaten mucizevi buldum, bir fantaziya. Biliyorsunuz yine yüzyılın başında Esperanto diye bir dil çabası içerisine girdi bir lehçe doktoru. O dönemde Esperanto dünya halklarını bir araya getirecek. Yani konuşabilen insanlar arasında fikir alışverişinin bir barış toplumu yaratabilmenin adımlarının atılabileceği düşüncesiyle ortaya çıkmış bir fantaziya. GASPIRALI bunu Türk toplulukları için düşünüyor. Bu bende çok heyecan uyandırdı. Bunu programımda hem ısrarla vurguladım hem de Hakan Bey’in özellikle ısrar ettiği yani ısrarla altını çizdiği Kırım lehçesinin aslında hem Kıpçak hem de Oğuz özellikleri nedeniyle aslında bir değer olduğunu da vurguladım. Şimdi içinde bulunduğumuz dönemin ya da zamanın ruhu itibarıyla maalesef bir değeri de yitirmek olduğumuz endişesini taşıyorum. Yani Kırım’ın işgalinin -işgal demek doğru olacak sanıyorum- içinde aslında çok önemli bir, Türkçenin çok önemli güçlü bir lehçesini kaybediyoruz. Aslında birbirimizi çok rahatlıkla anlayabileceğimiz, geliştirebileceğimiz, üzerine yeni yapılar inşa edip birbirimizle daha fazla iletişim içerisinde olabileceğimiz bir imkânı, bir kanalı da kaybediyoruz. Öyle değil mi Hocam? En üzücü yanlarından birisi bu. Az önce Kazak meslektaşımla kahve arasında konuşuyorum, Kazakçayı öğrenmeye çaba sarf ediyorum, elbette Kazakçanın ya da Kıpçak coğrafyasındaki diğer dillerin ya da lehçelerin de katılımıyla ortak bir dil arayışı fantaziya gibi gelebilir bugün, günümüzde. Bir hayal ama büyük bir hayal, bunu GASPIRALI’nın gerçekleştirme çabasını alkışlamamak mümkün değil. Birçok amaçla tabii neden yaptığı konusunda ayrıca tartışılabilir ama Türkleri bir araya getirebilmek, Türk dünyasını ama hepsinden öte bir mazlum halkları ayağa kaldırmak, güç birlikteliği oluşturmak için göstermiş olduğu çabayı alkışlamak gerekiyor diye düşünüyorum. O yüzden GASPIRALI’yı rahmetle hatırlamak yanında tabii şiarı olan dilde birliği öncelikle gerçekleştirmenin çok ama çok mühim olduğunu düşünüyorum. O yüzden de GASPIRALI’yı bu özel oturumda anmanın yanı sıra dilde birlik olmadan fikirde veya işte birliğin de olmasının çok da zor olduğunu bilen birisi olarak söylüyorum. Bütün amacım, buradaki katkım belki de bu ve tabii ki Kırım lehçesini kaybetme gibi bir endişeyle de biraz bu mikrofona sarıldım. Yavuz Hocaya ayrıca teşekkür edebilmek için, çok zenginleştik. AMASHOV Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu’nda toplandık, güncel konularını konuştuk. Bugüne gelmemizde herkesin emeği var, akademik düzeyde yapılan çalışmalar hep dikkat çekicidir. Böylesi bir kişiliği konuşuyoruz, GASPIRALI hakkında. Biliyoruz ki bu aydınlar fazladır, Türkiye’de, Orta Asya ülkeleri Kazakistan, Kırgızistan, Azerbaycan ve diğerlerinde. Bence her toplantımızda bir bölümü bu şahsiyetlerden birine ayırmalıyız. Bunun yararlı olacağını, bilgilerimizi zenginleştireceğini düşünüyorum. Geçmişimizi ne kadar iyi öğrenirsek geleceğimizi bir o kadar aydınlatırız. Gelecek Forumda Ali Bey HÜSEYİNZADE, Ahmet AĞAOĞLU, Ziya GÖKALP vb. şahsiyetlerin araştırmalarına, eserlerine yer verelim. AKPINAR Arkadaşımıza bir şey hatırlatmak istiyorum. Burada bulunan, Türkistan’ı biraz dolaşmış olanların günlük hayatlarını müşahede ettiği bir hadise var. Bugün standartlaşan, Sovyet döneminde standartlaşan yazı dilleri üzerinden konuşuyoruz. Halk bu yazı dillerini bilmez. Chimkent’te pazara gittiğiniz zaman Özbek ile Kazak veya oradaki başka bir Türk halkı varsa, Ahıskalı aynı dille konuşur, anlaşır alışveriş yaparlar. Bu dil konuşma dilidir, ortak dildir. Bu Türkistan’da yok değil. Bir Türkmen ile Özbek hiçbir hazırlığı olmadan, cahil oturur konuşur, anlaşır. Kırgız ile bir Kazak, Özbek yine aynı şekilde. Yani Türkistan’da bu vardı. Bu insanlar kapılarını kapatmış, ayrı devletlerde yaşamıyorlardı ki. Bu İKİNCİ GÜN III. OTURUM / dillerin geçiş daireleri vardı. Ama Sovyetler öyle bir yazı sistemi, Kiril alfabesiyle beraber getirdiler ki Özbekçedeki vokallerin bulanıklığı kaldı eski yazıya benzer bir şekilde üçe indirdiler vokallerin sayısını. Kazakçada ve Türkmencede vokallerin sayısını on ikiye kadar çıkardılar. Türkmencede dokuzda kaldı. Ve böylece fonetik ayrımların en uç noktasını kullanarak yeniden yazı dilleri oluşturdular. Bugün birçok arkadaşımız bunun farkında değil ama bir dil tarihçisi bunun farkında. Yani Sovyetler Birliği yıkıldığında Türk dilleri birbirinden uzaklaşabilecekleri en uzak noktaya gitmişlerdir. Demin Aflatun Bey bir şey söyledi, sabahki oturumda dikkatten kaçtı. Şimdi birbirimizle oturup konuşa konuşa yeniden bir konuşma dili oluşturuyoruz. Bunun adı yok, bunun adı Türkçe. Hiçbirimizin Türkçesi değil. Ha bir Kazak bakıyor ki yahu benim ce ile kullandığım jiv kelimesine adam yer diyor. Ben jer diyor. Bunu fark ettiği zaman problem kalkıyor. Men kitgen diyorum adam diyor ki gidem. Gan gen ekiyle an en değişimi hiç problem değil. Azerinin kapını aç demesi ile kapıyı aç arasında büyük bir fark yok. Bu konuşula konuşula kendiliğinden törpüleniyor. Onun için bu ayrımı çok büyütmeyelim. Bir şahsi tecrübemi söyleyeyim. Kazakistan Üniversitesi’nden davet aldım, gittim, orada hatta GASPIRALI’yı da anlattım. Türk dünyasında modernleşme derslerini anlatıyorum. Biraz Özbekçe bilirim. Özbekistan ile alakam var. Ve orada mümkün olduğu kadar Özbekçeye yaklaştırarak konuştum. Ve hiç kimseden bir soru gelmedi. Yanımda da İzmir’de doktora yaptırdığım bir Kazak kızı var. Çok güzel Türkiye Türkçesi biliyor geldi yanıma çevirecek. Talebe ne dedi biliyor musunuz? “Tercüme kerekemez, düşünemiz”, bitti. Ben de kelimelerimi seçtim ama. Mesela tam bir Türkiye Türkçesi, hele biraz öz Türkçe dediğimiz gruptan bir kelime kullansam Kazak anlamayacak. Hemen Arapçası, Farsçası aklıma geliyor onu kullanıyorum. Yani GASPIRALI’nın yaptığını yaptım. Sinonimleri yan yana kullandım. Orada dilin güzelliği önemli değil fikrinizi anlatmanız önemli. İşte burada yapa yapa, konuşa konuşa birbirimizi daha iyi anlayacağız. Bin yıldır Kazakla konuştuğumuz yok. Yeni başladık konuşmaya. Nerede görmüştük Kazak Türkiye Türkünü ne zaman görmüştü? Belki hacca giden bir Kazak zengini İstanbul’dan böyle bir geçmiştir. Onun için bu ilişkiler dilimizi, yani bırakın ortak dili birbirimizi anlama, münasebet dili ünsiyet dili, Azerbaycan Türkçesindeki tabiri, ünsiyet dilini kendiliğinden geliştirecektir. Şimdi televizyonlarımızı seyrediyor. Ben çok hayıflanıyorum Azerbaycan’ın dışında hiçbir Türk televizyonunu evimizde izleyemiyoruz. Madem bir medya forumu düzenliyoruz, şimdi aklıma geldi, bunu halledecek bir çareye başvurmalıyız. Zar zor bir Kazakça televizyonu çıkıyor, Hazar. Caspian mıydı adı şimdi hatırlayamıyorum. Yok, Türkmen televizyonu, Özbek televizyonu yok. Diğerlerinin hiçbirini dinleyemiyoruz. Tatar televizyonu yok. Bunlar olacak ki işte bu dil gelişsin veya ünsiyet dili kendiliğinden teşekkül etsin. Yani biz nasıl ki bir Erzurumlu ile bir Aydınlının hiçbir hazırlığı olmadan cahil insanlar konuşup anlaşıyorlar kendi mahalle şivelerini kullanarak biz de öyle bir duruma geleceğiz. Ünsiyetin artması lâzımdır. İlişkiler oldukça ben onun da olacağına inanıyorum. Teşekkür ederim. Pelin MUSABAY TÜRK KENEŞİ (Türkiye) Teşekkürler, sağolun. TÜRK KENEŞİ’ndenim. Hocalarımıza çok teşekkür ederiz bu bilgilendirme için. Ben de kısaca birkaç örnek vererek aslında halklarımızın kendi aralarında ne kadar kaynaştığını göstermek istiyorum. TÜRK KENEŞİ olarak dört ülkemiz var öncelikle ondan bahsedeyim, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye. Bu dört ülkenin arasında iş birliğinin geliştirilmesi için çok çeşitli alanlarda projeler yürütüyoruz. Bunlardan bir tanesi olan “Genç Diplomatlar Arasında Eğitim Programı”nı geçen sene başlattık. Dört ülkemizin genç diplomatları arasında ve aynı zamanda dil dersleri de koyduk. Dil dersleri koyunca iki gruba ayırdık: Oğuz lehçesi, Kıpçak lehçesi grubu. İki grupta da hocalarımız lehçeler arasındaki farklılıklardan bahsetti. Öğrettiler ve iki hafta sonunda iki gruptaki diplomatlar birbirlerini anlar hâle geldi. Onun dışında, aynı zamanda ortak iletişim dilinden bahsetti Hocam, ortak iletişim için ortak alfabe üzerinde çalıştık. Bununla ilgili bir grup kurduk. Bu kurulan grup ortak bir alfabe üzerinde uzlaştı ve şimdi biz TÜRK KENEŞİ olarak ortak alfabeyi yazışmalarımızda kullanmaya çalışıyoruz. Bu tür projeler geliştikçe dediğiniz gibi halklar arasındaki şu ana kadar olan kopukluk zamanla aşılacaktır. Buna inanıyoruz ve böylelikle diğer projelerimizi de bunun üzerine kuruyoruz. Bununla ilgili bilgi almak isteyenlerle ayrıca daha kahve molalarında ve diğer aralarda konuşabiliriz. Hocalarıma tekrar teşekkür ederim. Ayrıca organizatörlere de çok teşekkür ederiz. Sağ olun. 73 74 / ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM IV. OTURUM TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELER VE TOPLULUKLARDA MEDYA MENSUPLARININ EĞİTİMİ, MEDYA KURULUŞLARI ARASINDA İŞ BİRLİĞİ İMKÂNLARI VE KURUMSALLAŞMA ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM IV. OTURUM Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklarda Medya Mensuplarının Eğitimi, Medya Kuruluşları Arasında İş birliği İmkânları ve Kurumsallaşma Moderatör: Ahmet YEŞİLTEPE NTV-Türkiye Konuşmacılar : Bilge NEVZAT Star Gazetesi-KKTC Düsen KASAİNOV TÜRKSOY Genel Sekreteri Ela KASAP Devlet Televizyonu-Kosova Eran HASİPİ Devlet Televizyonu-Makedonya / 75 76 / ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM Ahmet YEŞİLTEPE Moderatör Sayın Başkan, değerli katılımcılar Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Platformu’nun KKTC’de düzenlenen dördüncü Medya forumundayız. Üçüncü gün dördüncü oturumda konu başlığımız “Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklarda Medya Mensuplarının Eğitimi, Medya Kuruluşları Arasında İş birliği İmkânları ve Kurumsallaşma”. Bu oturum medyada uzun yıllar yöneticilik yapmış birisi olarak benim açımdan heyecan verici, son derece önemli ve değerli bir içerik çalışması ve beyin fırtınası olacak. Konuklarımız ise birbirinden değerli, alanlarında çok önemli isimler. Ama az önce de belirttiğim gibi televizyon sunuculuğundan ve karşılıklı iletişimi kolaylaştırmak adına bir alışkanlık, kısaca kendimi tanıtmak istiyorum. Türkiye’de dijital yayıncılıkta pek çok ilki gerçekleştirmiş Doğuş Yayın Grubu’nun bir mensubuyum. Uzun yıllar NTV’nin ABD Temsilciliği görevini üstlendikten sonra Türkiye’ye döndüm. Çünkü dilimi konuşmak istiyordum, dilimi daha rahat konuşabileceğim bir topluluk içerisinde yaşamak istiyordum. O yüzden herkes Amerika’da kalmak için mücadele ederken ben 10 yıl sonra Türkiye’ye dönmeyi başaran az sayıda gazeteciden birisiyim. Daha sonra farklı dönemlerde Doğuş Yayın Grubu’nda farklı kalemlerde görev yaptım. Özellikle Doğuş Yayın Grubu’nun radyolarının genel yayın koordinatörlüğü ve dijital yayınlarından sorumlu genel yayın yönetmenliği, www.ntvmsnbc.com genel yayın yönetmenliği yaptıktan sonra son iki yıldır belki aranızda izleyenler vardır, Türk dünyasında kültür ve tarih programları yapmaya başladım. Aktüel belgesel adı “Türklerin İzinde” iki sezondur NTV’de yayımlanıyor. Orta Asya’da Orhun Vadisi’nden çıktık yola, yaklaşık 36 bin km’lik bir yola devam ediyoruz. Üçüncü sezonu “Selçuklu Yolu” olarak Balkanlar’a, Kafkasya’ya inşallah devam edecek. Ama Kıpçak coğrafyası ve ağırlıklı olarak Orta Asya’da çalışmalar gerçekleştirdik. Bu sırada hem yönetici hem de gazeteci olarak oradaki iletişim bilimleri fakültelerindeki eğitim imkânlarını yakından görme, tanıma imkânına sahip oldum. Hatta ve hatta iki üniversitenin adını zikretmek istiyorum, Hoca Ahmet Yesevi ve Manas Üniversitesi’nde çok değerli öğrencilerle akademisyenlerle karşılaştım. O öğrencilerden bir kısmına NTV’de staj imkânı yaratarak kazandırmak, hem kendi ülkelerine hem de Türkiye’ye, Türkçe konuşan akraba topluluklar arasında etkin görevlere gelebilmeleri için staj imkânları sağladık. Kendi çapımızda, bünyemizde katkı sağlamak istedik. Hatta bu arkadaşlardan bir kısmı kendi ülkelerinde şu anda gazeteci olarak görev yapmanın yanı sıra, yayıncılık faaliyetlerinde de bulunuyorlar. Ayrıca NTV kadrosunda da şu anda bize intisap (bağlanmak, girmek) etmiş olan Kazak, Kırgız öğrencilerimiz, meslektaşlarımız var. Bunu gurur duyarak aktarmak istedim sizlere, paylaşmak istedim. Konuklarımızı hemen kısaca tanıtacağım, aralarına geçeceğim. Çok değerli konuklarımız var. Katılımcılarımıza hakikaten çok değerli beyin fırtınası olacağı düşüncesindeyim. Enerjik bir oturum olsun istiyorum. Sizlerin de katılımının karşılıklı iletişim bakımından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden soru cevap kısmı benim için daha önemli, dediğim gibi bu televizyon sunuculuğunun bir dezenformasyonu herhâlde. Evet, Sayın Bilge NEVZAT, Kıbrıs Medya Grup Başkanı, İmtiyaz Sahibi. Türk dünyasının kültürel iş birliği çalışmalarında medyanın rolü ve katkısı konusunda bir sunum yapacak. Tabii TÜRKSOY çok önemli bir örgüt biliyorsunuz, akraba toplulukları arasında iletişimi, anlayışı ve kültürel iş birliğini geliştirmek bakımından son derece değerli bir kurum. Üstelik KASEİNOV’u çok yakından tanıyoruz, çalışmalarını sürekli alkışlıyoruz. Kendisini en son Türk dünyası kültür başkenti projesiyle yakından, daha yakından tanıma imkânı buldum. Kazan’da elini sıktım, röportaj yaptım. Ayrıca çok başarılı bir keman virtüözü, bilmiyorum biliyor musunuz? Müthiş bir keman virtüözü, üstelik klasik müzik konusunda bir uzman, çok iyi bir sanatçı, tabii bu bana düşmez ama. Ayrıca kendisinden küçük bir partisyon dinleme şansına da sahip oldum. Kendisi Türk dünyasında kültürel iş birliğinin kurumsallaşması konusunda bize bir sunum yapacak. Genç bir gazeteci arkadaşımız var aramızda. Türk dili konuşan ülkeler ve topluluklarda medya mensuplarının eğitimi gibi son derece önemli bir konu başlığı. Aslında burada bir araya gelmemizin temel nedenini teşkil eden eğitim konusunda kendi tecrübelerini aktaracak. TÜMEP eğitimine katılmış, Tür- ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM / kiye Eğitim Programı’na katılmış Ela KASAP Kosova’dan yanımızda. O da bize bir sunum yapacak bu konu hakkında. Yani somut konuları konuşacağız çok şükür. Ve nihayet Eran HASİP Makedonya’dan katılıyor. Türk dili konuşan ülkeler ve topluluklar arasında iş birliğinin kurumsallaşmasında medya faktörü konusunda bir sunum yapacak, Makedonya örneğini verecek, Makedonya televizyonunda Türkçe yayınlardan sorumlu müdür yardımcısı. Öncelikle Bilge Hanım’la başlamak istiyorum. Hoş gediniz ve teşekkür ederiz bu zarif misafirperverliğiniz için. İki gündür Kuzey Kıbrıs’tayız. Hem Cumhuriyet Bayramımızı kutladık hem de tabii Kuzey Kıbrıs’ı bir kez daha tanıma fırsatı bulduk. Buraya gelince insan hatırlıyor maalesef. Efendim sunumunuzu yapmak için söz sizde buyurun. Bilge NEVZAT Çok kısa bir sunum olacak. Öncelikle hepinize tekrar günaydın demek istiyorum ve konuklarımıza bu kadar dıştan gelen konuklara güzel Kıbrıs’ımıza hoş geldiniz demek istiyorum. Sayın Başkan, Kıymetli Katılımcılar, Böylesine kapsamlı bir organizasyonu üstlendiği ve gerçekleştirdiği için Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu Genel Sekreteryası olan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürü’ne, KKTC makamlarına teşekkür ederim. Türk dünyası ülkeleri arasında geçmişten gelen derin, tarihî ve kültürel bağların yeniden hatırlanması, geliştirilmesi Türk dünyasını oluşturan ülke ve topluluklar arasında yakın ve samimi ilişkilerin hissedilerek sürdürülmesi büyük önem taşımaktadır. Türk dili konuşan ülkeler ve topluluklar arasında var olan köklü ortak tarih, dil, kimlik ve kültüre dayanan ortak çıkar ve ilişkileri daha yoğun iş birliği yoluyla geliştirmek yönünde temel ideal desteklenmelidir. Bu yönde üye ülke ve topluluklardaki medya kuruluşları görev üstlenmelidir. Bizler bu görevi yapmaktayız ve bunu sürdüreceğiz. Geniş bir coğrafya içinde yer alan Türk dünyasında, Türk halkının demokrasi altyapısını güçlendirecek gelişmelerin yakından takip edilmesi çok önemlidir. Teknolojiyi kullanabilen bir medyanın yaratılması, geleceğimizin sağlıklı bir şekilde kurgulanmasına yadsınamaz katkı sağlayacaktır. Kontrolsüz ve düzensiz bilgi yayılımının yoğun olarak gözlemlendiği çağımız medya ortamında, bu platformun üzerinde uzlaşılan ilke ve değerler doğrultusunda düzenleyeceği ortak organizasyonların ve çalışmaların Türk dünyasının kültürel iş birliğine katkısı büyük olacaktır. Türk dünyasında yaşamlarını sürdüren halkların doğru ve tarafsız haber almasını amaçlayan ortak organizasyonların mevcut süreci güçlendirecek şekilde devam ettirilmesinin kültürel birliğe büyük katkı sağlayacağı ve yeni medya araçlarının kullanımının kültürel bağları daha da geliştireceği apaçık ortadadır. Dünya üzerinde serpiştirilmiş bir şekilde yaşamlarını sürdüren Türk halklarına ulaşmanın en etkili yolu olan medya ile kitle iletişim araçlarının ortak yayınlar için kullanmak suretiyle ortak bilincin ve kültürün oluşmasına büyük katkıda bulunabilir. Bu medya forumunun bu yöndeki çalışmalarını kutlar, kültürel birliğin sağlanması yönünde üzerimize düşecek her görevi yapmaya hazır olduğumuzu belirtir, katılımcıları ve dinleyicileri saygılarımla selamlarım. Teşekkür ederim. Yalnız bir cümle daha eklemek istiyorum. Bugün benim için çok değerli anılar tekrar canlandı. Otuz yıl önce, -birçoğunuz herhalde bebektiniz- Vestel şirketinin açılışında kardeşim bir konuşma yapmıştı. O dönemde Türkçe konuşan devletler daha Rusya bağlantılıydı ve 30 yıl önce bir gün bu oluşumun sağlanabileceğini o gün orada anlatmıştı. Türk dünyasının bir araya geldiği takdirde dünyada ne kadar önemli bir güç olabileceğini 30 yıl önce vurgulamıştı. Bugün bunu hissediyorum bunu belirtmek istedim. Teşekkür ederim. YEŞİLTEPE Buradan Sayın Asil Nadiri de saygıyla hatırladığımızı, andığımızı belirtelim. Sayın Bilge NEVZAT’a çok teşekkür ediyorum. Bu kısa ve değerli konuşmasının soru cevap bölümü de özellikle KKTC’deki medya ve medya eğitim faaliyetleri hususunda sanıyorum sorularınız olacaktır. 77 78 / ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM Düsen KASEİNOV Sayın Başkanım, Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu’nun saygıdeğer katılımcıları, saygıdeğer konuklar, bayanlar, baylar; sizlere şahsım ve Türk dili konuşan ülkeler kültür bakanları adına saygıyla selamlıyorum. Dört yıl önce ilki Ankara’da düzenlenen benim de panelist olarak katıldığım Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu’nun dördüncüsünde sizlerle yeniden bir arada olmaktan büyük mutluluk duymaktayım. Bu önemli buluşmaya süreklilik kazandıran ve bizleri bir araya toplayan Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne teşekkürlerimi ve tebriklerimi sunuyorum. TÜRKSOY, Türk dünyasının en eski platformu ve kurumsallaşmasını büyük ölçüde tamamlamış bir kuruluştur. Türk dünyasının UNESCO’su olarak 21 yıldır faaliyet göstermekte, Türk dili konuşan halklar ve topluluklar arasında kültürel bağların güçlenmesi, zengin Türk kültürünün dünyaya tanıtılması ve gelecek nesillere aktarılması amacı doğrultusunda çalışmaktadır. Sizlerin de büyük katkılarıyla son yıllarda TÜRKSOY’un tanınırlılığı düzenlediğimiz etkinliklerle sürekli artmaktadır. Kültürün tanıtılmasında ve aktarımında basın yayın organlarına, yazılı ve görsel medya kuruluşlarına büyük görev düşmektedir. Bu hususa dikkat çekmek ve nitelikli kültür muhabirliği ve yayıncılığını teşvik etmek için son beş yıldır TÜRKSOY basın ödülleri vermekteyiz. Ödül verdiğimiz basın mensuplarında aradığımız temel kriter kendi kültür ve değerlerini ortak Türk kültürünü, TÜRKSOY’un temel faaliyetlerini araştıran ve tanıtan yayınlar yapmış olmalarıdır. Bu vesileyle sizleri de TÜRKSOY basın ödüllerine aday olmaya, hoşgörü, tevazu, incelik ve gönül işleri, güzelliğin ön planda olduğu Türk kültürünü daha fazla araştırmaya ve bu alanda daha nitelikli yayınlar yapmaya davet ediyorum. Değerli katılımcılar, yaşadığımız dönemde sosyal medya olarak adlandırılan olgu klasik medyanın önüne geçmiş durumdadır. Sınırları belli olmayan, uçsuz bucaksız bir dünya olan avantajları ile birçok dezavantajı da bünyesinde barındıran sosyal medya içerisinde aramızdaki bağları sağlam tutmak ve kültür dünyamızı inşa etmek suretiyle güçlü olabiliriz. Nefreti, düşmanlığı araştırmayı hedefleyen yayınlara karşı, sanatı kültürel zenginliği ve estetiği anlatarak karşı koyabiliriz. TÜRKSOY olarak önem verdiğimiz konulardan biri de sosyal medya üzerinden gençlerimize değerlerimizi aktarabilmektir. Bildiğiniz gibi edebiyattan müziğe, tiyatrodan operaya sanatın ve kültürün pek çok dalında faaliyet gösteren TÜRKSOY’un adı Türk dünyası kültür başkenti ile daha sık anılmaktadır. Kazakistan’ın başkenti Astana 2012 yılında, Eskişehir 2013 yılında, Tataristan’ın başkenti Kazan 2014 yılında bu unvanı üstlenmiştir. Önümüzdeki yıl ise Türkmenistan’ın Merv şehri kültür başkenti görevini üstlenecektir. Bu sene de adı geçen şehirlerimiz son derece anlamlı olan bu unvanı kazanmanın yanında, zenginleşen kültür sanat hayatı ile kültürlerarası etkileşim ve yakınlaşma sürecine daha aktif katılmaktadırlar. Kültürel yakınlaşma ve paylaşmaya ilişkin BM, UNESCO, Avrupa Konseyi, Türk Konseyi gibi örgütler nezdinde başlatılan iş birliği süreçlerinin tamamında TÜRKSOY yer almakta ve bu alanda aktif uygulayıcı unsurların başında gelmektedir. TÜRKSOY’un Nevruz’un UNESCO’da, BM’de kutlanılması, Türk dünyasına hizmeti geçmiş değerli şahsiyetlere ilişkin anma yılı ilan edilmesi, ressamlar buluşması, opera festivalleri gibi geleneksel etkinlikler ile kültür tarihinde iz bırakacak pek çok ortak başarıya imza atması hepinizce bilinmektedir. Bu faaliyetler New York, Vaşington, Moskova, Pekin, Brüksel, Strasbourg, Rabat ve Tahran başta olmak üzere farklı kıtalardaki önemli şehirlerde icra edildiği gibi, Ankara, Bakü, Astana, Bişkek, Kazan, Ufa gibi üye ülkelerimizin başkentlerinde de sıklıkla düzenlenmektedir. Bu arada hatırlarsanız TÜRKSOY’un 20. yılında 20 farklı şehirde etki hedefiyle Anadolu’nun dört bir yanına yoğunlaşılmıştır. Dolayısıyla sadece metropoller değil, TÜRKSOY faaliyetleri küçük şehirlerden ilçelere her yere ulaşmaktadır. TÜRKSOY’a ilişkin bir başka olgu da eskiden faaliyetleri sadece Türkiye’nin ev sahipliğinde farklı şehirlerde düzenlenirken, günümüzde üye ülkelerimizin farklı şehirlerine taşınmıştır. Bu şekilde yerel yönetimlerle, üniversitelerle yürüttüğümüz iş birliği son derece verimli sonuç doğurmaktadır. Ben şimdi size kısa bir film göstermek istiyorum. Filmin ardından yorumlayacağım. … ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM / Teşekkürler. Gördüğünüz gibi Cumhurbaşkanlarımız, Kültür Bakanlarımız, yerli ve yabancı entelektüeller TÜRKSOY’un çalışmalarını çok güzel değerlendirmektedir. Bu iltifata mazhar olabilmek yoğun çalışmayı ve emek harcamayı gerektirmektedir. Görece küçük ya da büyük, önemli ya da önemsiz değerlendirebileceğiniz çalışmaların her birine sağlam bir inanç, hassas bir titizlik, yüksek bir özveri, samimi gayret gösteriyoruz. Bu emeklerin sonucunda parçası olduğumuz medeniyet ve taşıdığımız kültür adına gurur duyacağımız tüm bu faaliyetler, Türk dilini konuşan halkların ortak çabası, başarısı ve kıvancı niteliğindedir. Her bir faaliyet değerlidir zira kardeşliğimiz, kültürel ortaklığımız ve insanlık adına mütevazı bir katkıdır. İnanıyorum ki siz değerli medya mensuplarının emekleriyle bu katkı daha da artacaktır. Önümüzdeki yıla ilişkin birkaç projemizden bahsederek sözlerimi tamamlayacağım. Türkmenistan’ın Merv şehri 2015 yılında kültür başkenti unvanı taşıyacaktır. Bu kapsamda Türk Dünyası Kültür Başkenti ve Avrupa Kültür Başkenti arasında ortak program gerçekleştirilmesi gibi pek çok proje üzerinde çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. 2015 yılında Türkiye piyes ve öykü yazarı Haldun TANER, Kazak yazar İlyas ESENBERLİN, Azerbaycanlı tiyatrocu Mirza Fatali AHUNDZADE gibi önemli şahsiyetleri anma etkinlikleri düzenleyeceğiz. Geleneksel faaliyetlerimizin yanında özel projelerimiz de sürecek. UNESCO’nun kuruluşunun 70. yıl dönümünde Nevruz’u yeniden UNESCO Genel Kurul Salonu’nda kutlamayı planlıyoruz. Bunun dışında TÜRKSOY Karma Gençlik Korosu kurulması, TÜRKSOY Kültürel Miras Listesi ilan edilmesi, üye ülkelerimizin üniversitelerinde yeni TÜRKSOY kürsüleri açılması gibi pek çok faaliyet için de hazırlık yapıyoruz. TÜRKSOY siz değerli Türk dünyası gönüllüleri ve medya mensuplarının ilgi ve destekleriyle faaliyetlerini sürdürecek ve hepinizin ortak gururu olmak için çalışmaya devam edecektir. Bir kez daha bizleri buluşturan Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne minnettarlığımı sunar, beni dinlediğiniz için sizlere teşekkür ederim. Saygılar. YEŞİLTEPE Efendim çok teşekkür ederiz, Düsen KASEİNOV TÜRKSOY Başkanı, Türk dünyasında kültürel iş birliğinin kurumsallaşması konusunda yaptığı sunum, aslında çok değerli bir örnek hepimiz açısından. TÜRKSOY’un başarılarını yakından takip eden birisi olarak son 20 yılda gerçekleştirdiği işleri, çalışmaları hakikaten takdirle karşıladığımı söylemek, belirtmek isterim. Şimdi genç bir meslektaşımız, aslında burada bulunmamızın temel sebeplerinden birisi, eğitim konusunda bize Türkiye’den TÜMEP örneğini verecek olan bir Kosovalı meslektaşımız Ela KASAP yanımızda. Ela Hanım Türk dili konuşan ülkeler ve topluluklarda medya mensuplarının eğitimi hususunda, tırnak içinde belirtiyorum “eğitim” hususunda Türkiye Medya Eğitim Programı’na katılmış bir isim, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü aslında bu konuda yapmış olduğu çalışmaları, kendisini anlatmak için çok değerli bir katılımcıyı seçmiş oldu. Biz TÜMEP’in ne yaptığını, neleri başardığını, neleri yapmak istediğini aslında bir katılımcıdan Ela KASAP’tan öğreneceğiz bu şekilde. Ela KASAP Öncelikle bu fırsatın sunulmasından dolayı çok teşekkür ediyorum. TÜMEP gerçekten çok değerli bir programdı, bize çok şeyler kattı ama konuşmama başlamadan önce güzel bir videomuz var TÜMEP ile ilgili isterseniz öncelikle onu izleyelim arkadaşlardan rica edelim sonra ben konuşmama geçerim. … YEŞİLTEPE Belli ki sadece bir eğitim değil, epey kaynaşmışsınız. KASAP TÜMEP sadece bir eğitim programı olmaktan çıkıp aynı zamanda bir iş birliği, dostluk programı hâline geldi. Çok güzel dostluklar kuruldu bu sayede. Bu eğitimin yanında bizim kazandığımız en önemli şey bu oldu. 79 80 / ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM YEŞİLTEPE Bu işten biraz da muradımız buydu galiba değil mi dostlukların pekişmesi, kaynaşması. KASAP Bu güzel videonun ardından konuşmaya başlamak istiyorum. Bildiğiniz gibi özellikle birçok halkın bir arada yaşadığı ülkelerde basının önemi daha da artıyor. Balkan ülkelerinde ve bu bağlamda Kosova’daki medyada da her grubun hassasiyetleri göz önünde bulundurularak programlar yapılır. Kosova Radyo Televizyonu’nda Arnavutça başta olmak üzere Türkçe, Sırpça, Boşnakça ve Romence yayınlar vardır. Bunun dışında farklı toplulukların dillerinde yayınlarını sürdüren özel medya kuruluşlarına rastlamak mümkün. Kamu medyasında azınlıklara ayrılan yayın süresinin yetersiz olması bu bağlamda özel medya kuruluşlarının da doğmasına vesile olmuştur. İster kamu medyasında azınlık yayınlarının kısıtlı olması, isterse de özel basın kuruluşlarının artması medya mensuplarının eğitimi ile yakından ilgilidir. İşte tam bu noktada da basın mensuplarına sunulan eğitim programları devreye giriyor. Buna örnek olarak Türkiye Medya Eğitim Programını örnek gösterebiliriz. Geçen yıl aralık ayında Ankara’da Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen Türkiye Medya Eğitim Programı (TÜMEP), Balkanlar’daki Türk ve diğer azınlık medya mensuplarına internet gazeteciliğinden televizyon ve radyo programlarının hazırlanışına, sosyal medyanın günümüzdeki önemi ve kullanımına kadar değişik alanlarda eğitim imkânı sunmuştur. Program kapsamında TRT, Anadolu Ajansı, RTÜK, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi gibi kuruluşlar ziyaret edilmiş, bu kuruluşlar tarafından yürütülen faaliyetler yerinde incelenmiştir. Diğer yandan TÜMEP sayesinde değişik Balkan ülkelerinden katılan basın mensupları ile fikir alışverişi ortamı yaratılmış, bu ülkelerdeki medya çalışmaları hakkında daha detaylı bilgi sahibi olanağı sunulmuştur. Programının ilk günlerinde özellikle sosyal medyanın kullanımı ve basın kuruluşlarının sosyal medyadan nasıl faydalanabileceği konusu işlenmiştir. Türkiye’de basın kuruluşları ve mensuplarının oldukça yaygın olduğu sosyal medyaya dair örnekler sunuldu. Usta muhabir, sunucu ve programcılardan kısıtlı olan yayın saatlerinde izleyici ve dinleyicilere kaliteli ve kapsayıcı programlar sunulması konusunda eğitim alma imkânımız da oldu. Günümüzde gazetenin yerini tutan haber sitelerinin daha çok okuyucuya ulaşması, kalite unsuru ve ne tür haberlerin yer aldığı konusunda işin uzmanları tarafından önemli bilgiler verildi. Kısacası TÜMEP katılımcılarının deneyimlerine katkı sağlanmış, daha kaliteli yayınlar için önemli ipuçları sunulmuştur. TÜMEP kapsamında kültürel etkinlikler de unutulmadı gördüğünüz üzere. Ayrıca şunu da eklemek isterim Şeb-i Aruz açılışı için gittiğimiz Konya’da değişik basın örgütlerini ziyaret ederek basın çalışanlarının hakları hakkında yürüttüklerin faaliyetlerin ne kadar önemli olduğunu görmüş olduk. Bu aslında kısa bir özet, neden toparladım, neden notlar aldım? Sosyal medya Kosova’da, Balkanlar’da Türkiye’deki kadar yaygın kullanılıyor. Ancak basın açısından aynı durum söz konusu değil. Sosyal medyayı yaygın basın ile nasıl buluşturabiliriz? Basınımızı sosyal medyada nasıl tanıtabiliriz? TÜMEP’te bunun çok iyi örneklerini aldık aslında. Azınlık yayınları, Türkçe ve diğer dillerde yaptığımız için, süreleri kısıtlı olduğu için bizler daha etkili yayın yapmak zorundayız. Kosova’da yaşayan Türklerin televizyon, radyo açısından ya da haber siteleri açısından çok fazla seçeneği yok. O yüzden var olan, elimizdeki imkânları ne kadar iyi kullanırsak o kadar kaliteli yayın yapabiliriz. Bunu TÜMEP’te çok güzel örneklerle ve anlatımlarla öğrenmiş olduk. Kısıtlı zamanda kaliteli yayın yapmanın, ne kadar çok izleyiciye, dinleyiciye ulaşırsak sesimizi o kadar duyurabileceğimizi görmüş olduk. Bu açıdan TÜMEP çok değer kattı. Bu tür programlar gazetecilerin eğitimsiz olduğu anlamına gelmiyor. Bizler, katılımcılar eğitimli gazetecilerdik. Birçoğumuz genç yaşımıza rağmen uzun yıllar bu mesleği yapan kişilerdik. Ama TÜMEP’in bize kattığı az önce de bahsettiğimiz gibi dostluk gibi çok önemli değerler oldu. Kaçırdığımız bazı noktaların, önemli ipuçlarının yakalanması açısından önemli oldu. Ve şunu da gördük ki en basit örneği ile komşumuz Makedonya’da ve Makedonya Radyo Televizyonu ile iş birliğimizin bir süre sonra kopma noktasına gelmiş olduğunu fark ettik. Biz katılımcılar genç gazetecilerdik, bu özellikle seçilmişti, genç gazeteciler, basın mensupları oturup konuşurken bu iş birliğinin yavaş yavaş kopma ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM / noktasına geldiğini fark ettik. O andan itibaren neler yapılabilir, iş birliği tekrar nasıl alevlendirilir, canlandırılır, nasıl ayakta tutuluru konuşma fırsatı bulduk. Bu sadece Makedonya ile olmadı, Yunanistan, Bulgaristan ile de oldu. Bu yüzden her zaman sadece eğitim değil, biz çok güzel bir eğitim aldık ama bunun dışında hâlâ devam eden çok güzel bir dostluk, iş birliği oluşturduk. Son olarak şunu söylemek istiyorum, TÜMEP, Türkiye gibi medya alanında büyük ilerlemeler kaydetmiş bir ülkenin deneyimlerinden yararlanma imkânı sunmuştur. Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum. YEŞİLTEPE Çok teşekkürler sağolun. Ela KASAP aslında o kadar iyi özetledi ki bundan yaklaşık 23 sene, şimdi hesabını yapıyorum, İngiltere’de Reuters Foundation’ın Fellowship Programı’na bir yıl katıldım. BBC College’da da eğitim almış bir gazeteci olarak o yıllarda kendi kendime şunu söylemiştim. Kendi dilimde gazetecilik eğitimi yani hizmet içi eğitim vermeliyim. Şimdi TÜMEP’in yapmış olduğu iş ya da görev, keşke Türkiye’de de böyle bir çalışma gerçekleştirilse, çok değerli gazeteciler var. Basın yayın alanında son derece birikimli, deneyimli bir kitle, haber öbekleri, gruplar var, niye bizde yapılmıyor diye. Çok şükür Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün vizyonu sayesinde TÜMEP gibi çok değerli bir program hayata geçirilmiş. Kendilerini de ayrıca kutluyorum ve teşekkür ediyorum bir gazeteci meslektaşınız olarak. Ayrıca buradan TÜMEP’in devam etmesi gerekliliği anlaşılıyor. Türk dili konuşan ülkeler ve toplulukların iş birliğinin kuvvetlendirilmesi açısından özellikle. Şimdi bir başka ilginç örnek diyelim. İlginç örnek çünkü Makedonya hep dikkatimi çeken daha önce de ziyarette bulunduğum, programlar yaptığım bir ülke. Makedonya’da nüfusun önemli bir bölümünü Türk kökenliler oluşturuyor. Üçüncü grup bildiğim kadarıyla yanlış mı? Eran HASİP, HASİPİ değil HASİP. Makedonyalı Slav bir isim, açıklamasını siz yapın. Türk dili konuşan ülkeler ve topluluklar arasında iş birliğinin kurumsallaşmasında medya faktörü, Eran HASİP. Eran HASİPİ Müsaadenizle ayakta konuşmak istiyorum, göz göze temas önemli aslında iletişimde, tabii hocalarımızın önünde bu kadar önemli bir konu aslında, kurumsallaşmayı konuşmak. İllaki benim haddim değil ama madem söz verilmiş biz de bu fırsattan faydalanarak üç beş kelime edelim. Önce kendimden bahsedeyim. Gazi İletişim mezunuyum, 2003 yılında mezun oldum, 2004 yılında Makedonya’ya döndükten sonra devlet televizyonunun açmış olduğu ilana başvurarak başladım. Bir sene sonra parlamento muhabiri oldum. Makedonya’da maalesef 20 yıldır bir geçiş dönemi yaşıyoruz ve tüm devlet kurumları her yıl bir reform içine giriyor. 2008 yılında benim işime yaradı aslında bu süreç biraz, ikinci kanalımız var aslında MTV1 ve MTV2, iki tane kanalımız var. MTV2 daha fazla Makedonların dışındaki halklara, topluluklara yayın yapan kanalımız. O kanalın nasıl işleyeceği ile ilgili proje istediler bizlerden, çalışanlardan daha doğrusu en azından ilgilenenlerden diyeyim. Avrupa Birliğinin de temsilcileri vardı. Benim sunmuş olduğum proje beğenildiği için ekibe, yönetici ekibine aldılar. İşe girdikten sonra kanalın koordinatörlüğüne yükseldim ve müdür yardımcılığına getirildim. O kanalda iki buçuk saatlik bir yayınımız var Türkçe. Dolayısıyla Türk olduğum için -herkes bunu bildiği için belki de- Türkçe yayınların sorumlusu yaptılar. Şunu söyleyeyim Makedonya Devlet Televizyonu bugün 50. yılını kutluyor, TRT gibi, Türkçe yayınlar ise 45. yılını. Az değil, Türkiye dışında herhâlde bu kadar uzun süre kesintisiz devletin finansmanı ile sağlanmış başka bir televizyon kurumu yoktur. Kosova örneği var ama biz aynı coğrafyadan, aynı bölgeden geldiğimiz için çok fazla görmüyoruz. Ela’nın dediğine çok katılıyorum, iletişimsizlik konusunda ama en büyük sıkıntı herhâlde kafalardaki sınırları kıramamak. Kosova ile yarım saatlik mesafedeyiz Ela ile ama burada tanışma fırsatı bulduk. Böyle saçma bir durum oluştu; Balkanlar’da ama takdir edersiniz ki çok kanlı, çok zor dönemden geçti Balkanlar. İlla ki bu sıkıntılar çok kısa sürede aşılacak türden değil ama önemli görev biz medya mensuplarına düşüyor. Yayınlarımızla, yapmış olduğumuz yayınlarla bu kafalardaki sınırların kırılmasına katkı sunmalıyız. Şöyle biraz da kurumla alakalı küçük bir bilgi vermek istiyorum. Mesela gündem de konuşuluyor Kırım meselesi, Ukrayna, Türkmenlerin durumu, Kıbrıs meselesi… Özellikle sorumlu olduğum kanalda 81 82 / ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM yayın yapılırken mutlaka ama mutlaka en az günde bir Türkiye haberi olacak. Yani çok büyük olay olmasına gerek yok. O gün Türkiye’nin gündemini ne belirliyorsa, iki üç konu varsa önemli onlar da yer alacak. Kıbrıs haftada en az iki üç gün haberlerimizde yer alacak, bu önemli kurallarımızdan biri. Ukrayna krizi konuşulduğunda, diğer kanallara baktığımızda, tamamen PUTİN, OBAMA ve MERKEL üzerinden giden bir Ukrayna tartışması bizim haberlerimizde aslında biraz Kırım Türklerinden başlayarak verilen bir konu. Suriye, Irak meselesinde aynı şekilde eğer bir haber yapılacaksa mutlaka orada yaşayan Türkmen kardeşlerimizin de, onlarla ilgili en az bir haberin geçmesi gerekiyor. Bu kriterlere biz çok dikkat ediyoruz. Ne kadar diğerleri biliyor bilmiyorum. Çünkü dünden bu yana şikâyet işittik kimse bizim haberlerimizi doğru dürüst vermiyor diye. Ama Makedonya’da emin olun bu böyle yapılmıyor. İşte bunu bilmiyor olmamız aslında bizim iletişim konusunda, iletişimciler olarak kendi aramızda iletişimi sağlama konusunda ne kadar sıkıntı çektiğimizi gösteriyor. Kurumsallaşma dediğiniz zaman tabii bu kurumsallaşmaya gitmeden önce bazı ön şartların oluşması gerekiyor. Bana göre, tekrardan özür dileyerek haddime değil belki ama hocalarımdan da izin alarak, bana göre iki üç önemli şart gerekiyor diye düşünüyorum kurumsallaşmada. Birincisi güven, eğer kendi aramızda Türkler olarak, Türk toplulukları olarak, Türk dili konuşan ülkeler ve topluluklar gibi uzun bir açılıma gerek kalmadan, Türkçe medya forumunu yapacağımız zaman işte siz şusunuz aslında ama buradan geliyorsunuz. Mesela ben Türkçe konuşan ülkelerden gelmiyorum, topluluklardan geliyorum şimdi benim ne kadar söz hakkım var onu da bilmiyorum burada. Yani herkes kadar konuşabilir miyim? Bir denge sağlanması için önce güven gerekiyor. Tabii ki güven önce öz güvenden de geliyor olması lazım. Bu güven sağlanmadan hiçbir şeyin yapılmasının mümkün olmadığını düşünüyorum. Çünkü dördüncüsü bu sene düzenleniyor ben ilk defa katılıyorum, Kıbrıs’a da ilk defa geliyorum. Çok güzel bir ülke olduğunu gördüm, şahit oldum. Şunu söylemek istiyorum dördüncü yıl, biz hâlâ iletişimsizlik çekiyorsak, dördüncü yıldan sonra hâlâ iletişimsizlik çekiyorsak, sanki böyle hedefe çok fazla konsantre değiliz gibime geliyor. Yani, ya hedef yanlış bir kelime de kullanmak istemiyorum aslında ama hedefi biraz daha yakınlaştırmak söz konusu olabilir. En azından iletişim kurma açısından. Makedonya’da yaşayanlar olarak ya da en azından Balkanlar’da tanıdığımız coğrafyadaki arkadaşlarla birlikte buna son derece katkı sağlayacağımızdan emin olabilirsiniz. İkincisi bilgi. Güven sağlandıktan sonra bilgi sahibi olmamız lazım. Eğer siz bir ülkede sırf Türk’tür diye iş birliği yaparsanız çok sağlıklı şey yapmış olmazsınız. O ülkede Türk olmasının yanında iyi iletişimci, bu insanın iyi iletişimci olması lazım. En azından yaptığı işi doğru dürüst yapıyor olması lazım. Bu işin eğitimini belki almamış olabilir ama en azından yapmış olduğu işlerle, geçmişine bakılarak bu alanda iş birliği yapılabilir mi yapılamaz mı, hangi kurumda çalıştığı çok önemli çünkü kurumlar, özellikle bizim gibi akraba topluluklarında kurumlar çok önemli. Balkanlar’da hâlâ o eski devlet yapısından kurtulmuş değiliz. Devlet kurumları biz de hâlâ önemli. İnşallah zamanla özel sektör çok daha fazla gelişince medya anlamında belki biz de rahatlayacağız biraz ama hâlâ devlet kurumları çok önemli. Bunlar varken ve mesela Makedonya’da bir televizyon 45. yılını kutlarken muhatap alınması gerektiğine inanıyorum. Çünkü orada hayatlarını gazeteciliğe vermiş insanlar var. Belki ben gencim ama orada benim ağabeylerim, hocalarım sayabileceğim insanlar var. Onlardan çok şey öğreniyoruz, o ülkenin yapısı hakkında hem de medyanın işleyişi hakkında. Bilgi yetmez para da lazım, çok önemli faktör. Eğer bugün 200-300 kişiyi bir yere toplayacaksanız bu çok büyük bir külfettir. Her ülke ya da organizasyonun kaldıracağı boyutta olmayabilir. Balkanlar’da bunu yapamayız kesinlikle. Ancak birilerinin bize sahip çıkması lazım, bizde belki fikir olabilir ama bunu gerçekleştirecek finansmana sahip değiliz maalesef. Bir gün belki de biz de o duruma gelebiliriz. Ama bu üçü olmadan bir kurumsallaşmaya geçmenin mümkün olmadığını düşünüyorum. Son bir nokta daha izin verirseniz söylemek istiyorum. Benim şahsi fikrim kim yapabilir, çok düşündüm kim yapabilir? Çünkü malum ülkeler var, ülkeler dediğimiz zaman Türkiye dışında da çok güçlü ve canımız olan ülkeler. Ancak şunu da göz önünde bulundurmak lazım, bazen arkadaşlarla konuşurken, “Türkiye ağabeylik mi yapıyor bize?” falan muhabbeti de oluyor. Bunu hiç anlamış değilim, çünkü şöyle düşünün, Türk nüfusunun, Türk insanının yaşadığı coğrafyaya baktığımız zaman çok geniş, çok uzun bir coğrafya yani siz gezdiniz, dolaştınız. Hani haritaya göre baktığınız zaman dünyanın ortasından böyle upuzun bir şerit gidiyor. Şimdi bu şeridin ortasında, Türk dünyasının ortasında Türkiye yer alıyor. Yani stratejik olarak, konum olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin bunu yapmasına müsait ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM / bir konumu var. Bunun dışında Türkiye Cumhuriyeti’nde bilginin, illaki diğer ülkelere göre, hepsiyle kıyaslamam doğru olmaz çünkü çoğunu da bilmiyorum zaten ama en azından tanıdıklarımla ilgilendiklerimle, Türkiye’nin bilgi anlamında da diğer ülkelerin bir adım önünde olduğunu düşünüyorum. Onun dışında çok şükür Türkiye’nin de parası var bu işi yapabilmek için. Buraya gelmeden önce Antalya’daydım, TRT’nin bir organizasyonuna katıldım. Genel müdürler vardı, bir çok dünya çapında televizyoncular gelmişti orada toplantı yaptık. Şimdi onu düşünüyorsun, orada bir arkadaşımız sordu da o yüzden bu soru aklıma geldi. Niye Türkiye’de bunu yapıyoruz? Çünkü Türkiye’nin parası var bunu yapacak, TRT gibi bir kurumla şu anda bölgede boy ölçüşebilecek herhangi bir televizyon yoktur diye düşünüyorum, 15 kanal sahibi bir televizyon. Bizim ülkede o kadar kanal yok yani, şimdi dolayısıyla buna, niye böyle oluyor bakacak yerde, iyi ki yapıyor demek gerekiyor ve o dediğim noktaya geliyoruz. Burada güven çok önemli. Ben tekrardan çok teşekkür ediyorum. Özür dilerim yanlış bir şey de konuştuysam. YEŞİLTEPE Çok teşekkür ederim. İşin tabii mali boyutu var. Kazakistan son yıllarda özellikle Türkçe konuşan ülkeler ve topluluklar arasında daha etkin olmaya başladı. Çünkü mali kaynağı var. Azerbaycan aynı şekilde, çok şükür yani, refah seviyesinin artması demek Türkçe konuşan topluluklar arasında dünya çapında da ses getiren bir ülke anlamına geliyor ki olanaklarını sadece iş birliğini, iş dünyasını düşünmeyelim. Medyada, hayatın değişik alanlarında da kurgulayacak, yeniden kurgulayacak. Kimisi zaman zaman biraz daha önce çıkacak. Bunun adı “ağabeylik” gibi değerlendirilirse, hakikaten ben de sizin gibi, bunun bir kompleks olduğunu, bir güven eksikliği olduğunu düşünüyorum. Bu konuda küçük bir örnek vereceğim, Gagauzya, biliyorsunuz çok küçük bir topluluk, devlet ayrıca, 300 bin nüfuslu, 250 bin nüfuslu bir ülke. Moldova’nın içerisinde özerk bir cumhuriyet, geçtiğimiz dönemde onlarla ilgili bir belgesel yaptık. Aktüel belgesel demek daha doğru olacak, güncel olayları da içeren programdı. Michael FORMUZAL Cumhurbaşkanı röportajda şöyle söyledi; “Biz küçük olabiliriz ama” öyle hani o Balkan ağzı ile bizim Anadoluluların çok hoşuna giden bir Balkan ağzıyla, “Bizi ufak tefek görüp sepet zannetmeyin, Moldova’da vizeleri biz kaldırdık Türkiye’ye karşı”. Yani Türklerin Moldova’da iş birliği imkânlarının gelişmesi hususunda oradaki Gagauz akrabalarımızın katkısını hiçbir zaman yadsıyamayız. Onların her anlamda çok büyük katkısı olacaktır Türk dünyası içerisindeki çalışmalara. Kazakistan örneği şimdi son yıllarda Aksakal dediğimiz Sayın NAZARBAYEV’in girişimleri gurur verici. Yani bir önder, İlham ALİYEV bir önder, TÜRKMENBAŞI’nın emaneti Türkmenler bir önderlik yapıyorlar Türk dünyasında. Yani birisi öne geçti birisi arkada kaldı gibi kompleksler hatta güven sorunu cidden bizi en fazla yaralayan, kendi içimizde sıkıntıya yol açan konular. Uzun süredir Türkmenistan’a, Anadolu Türklerinin yüzde 70’i, hatta daha fazlası, tabii bir rakam koymak doğru olmayabilir ama en azından kan bağının, genetik bağının Oğuz Türkleri olduğunu biliyorsunuzdur. Ulus devlet inşa edilirken, hatta Türkiye’nin adı bile tartışma konusu olmuştur, arşivlerde geçer, Oğuzeli mi desek diye. Oğuz Türklerinden geliyoruz ama ben baba ocağım, ata ocağım Türkmenistan’da bir belgesel çekmedim hâlâ bu güven eksikliğinden. Yaptığım hiçbir şey yok yani. Bunu burada dile getireyim, çünkü burada Türkmen arkadaşlarımız var mı bilmiyorum, keşke olsa, daha fazla sayıda Özbekler olsa. Özbekistan’a çekim yapmak için vize almak konusunda ne kadar sıkıntı çektiğimi Allah ile ben biliyorum yani. Türkmenistan’a hâlâ vize bekliyorum. Her defasında ki belki biliyorsunuz Sultan Alpaslan’ın anıt mezarının bulunduğuna ilişkin son derece önemli buluntular ortada. Yani arkeologlar orada. Türk coğrafyasında arkeolojik çalışmalar giderek yoğunlaşıyor. Ama Türkmenistan’a gidip Sultan SENCER Türbesi’ni görme imkânına sahip değilim. Nizam-ı Mülk gibi Türk coğrafyasında devlet inşa etmiş bir büyüğün yurduna gidemiyorum, sadece bir dokümanter belgesel yapmak için. Bu güven eksikliği, bunun başka bir adı yok. HASİPİ Başkanım izin verirseniz bir cümle söylemek istiyorum bununla ilgili. Makedonlarda atasözü gibi bir şey var, bu aralarındaki güvensizliği göstermek için diyorlar ki “Bir Makedon beş Japon’a bedeldir ama iki Makedon yarım Japon etmez.”. 83 84 / ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM DEĞERLENDİRME YEŞİLTEPE Yani ne yapıyorsak birbirimize yapıyoruz galiba. Çok kısa bir özette bulunmak istiyorum, Sayın Bilge NEVZAT, teknoloji kullanan bir medyanın önemine dikkat çekti. Dün Sayın Başkanımız da böyle kısa aslında toparlama yapmıştı o yüzden ben de bir kısa toparlama yapmak istiyorum, Hocam Sayın Ata ATUN gibi. Teknoloji kullanan bir medyanın önemine dikkat çekti Bilge Hanım. Ancak kontrolden tamamen uzak bir yayıncılık anlayışının olmasının olumsuzluklarına da dikkat çekti. Ve Türk dili konuşan ülke ve toplulukların iş birliğinin kültürel çalışmalarla ve medyada iş birliği ile gerçekleşebileceğine özellikle dikkat çekti. Medya ortaklığına dikkat çekti. Çok değerli bir sunumdu. Sayın Düsen KASAİNOV, zengin Türk kültürünün tanıtılması ve gelecek kuşaklara aktarılmasında TÜRKSOY’un üstlendiği, hayati rolü anlattı. Son yirmi yılda gerçekleştirdiği çalışmalardan bahsetti. Bunların hepsinin bir başarı olduğunu düşünüyorum. Büyük başarılar olduğunu düşünüyorum. TÜRKSOY’un basın ödüllerinin teşvik edici olduğunu vurguladı ve burada meslektaşlarımıza bu çalışmalara katkıda bulunmalarını, teşvik edici olmayı istediklerini söyledi. Sosyal medyanın önemine dikkat çekti. Bu arada işte az önce de belirttiğim gibi bize yirmi yıl içerisinde TÜRKSOY’un gerçekleştirdiği çalışmalarla ilgili çok değerli bir sunumda bulundu. Bir video izletti ama bu arada bir de müjde verdi, benim açımdan bu sefer Türkmenistan’a gitme talebim gerçekleşecek. Merv şehri nihayet Türk dünyası kültür başkenti olacak. Belki bu vesileyle TÜRKSOY ile beraber gidip bir dokümanter çekme imkânımız olacak. Melikşah’ın tahta çıktığı, Alparslan’ın yurdunda, baba ocağıma gideceğim nihayet, inşallah. Bir program yapma ve sizler de izleme şansına sahip olursunuz. Bu arada, Ela KASAP çok iyi anlattı bize aslında TÜMEP’in neler yaptığını. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne bir kez daha teşekkür ederiz, hakikaten, özlemini duyduğumuz iş birliği imkânlarından, organizasyonlarından birisi bu. Burada tabii körler sağırlar birbirini ağırlar gibi olmasın, bizde Türkçede öyle bir Anadolu Türkçesinde böyle bir şey var. Bilmiyorum sizde de Türkler çok sık yapar bunu birbirine propaganda gibi. Yani o anlamda değil, gerçekten samimiyetle söylemek lazım burada yapılan işlerin bir karşılığı var, gönüllerde var, yüreklerde var, işte Makedonya’da var, Kosova’da var. Balkanlarda var, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde var, Orta Asya’da var. Orta Asya’da yapılan, Kıbrıs’ta yapılan, Balkanlarda yapılanın karşılığında Türkiye’de de var. Anadolu topraklarında olacaktır. O yüzden TÜMEP gibi son derece başarılı bir organizasyonu gerçekleştirdiği için Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne ayrıca kişisel olarak teşekkür ediyorum. Ve Eran HASİP de bize aslında HASİPİ değil, HASİP değil mi? onu açıklayalım. HASİPİ Şimdi şöyle, zamanında biz Türklerde diğer topluluklara karşı, hâlâ aslında öyle bizim en sadık insanlar olarak nitelendiriliyoruz Türkleri devlete karşı ve devlet kurumlarının yetkilileriyle görüştüklerinde böyle bir nizama, saygıya geçerler. Ama diğer topluluklarda bu çok fazla belirgin değildir. Çocukların isimlerini, kendi soy isimlerini yazdırırken devlet memurlarına güvenerek sorgulamıyorlar. Mesela benim ismim Erhan HASİP olması lazım ama devlet memuru Arnavut olduğu için babasının malı gibi kullanarak Erhan’ın H’sini duymadan Eran yazıyor, HASİP yazması gereken soyadımı da HASİPİ yazıyor, amcası sanıyor herhalde bizi. YEŞİLTEPE Slav coğrafyasında görüyoruz, kuzeyde de. HASİPİ Batı Makedonya’da yaşadığımız için Arnavutların çoğunlukta olduğu bölgede, bu böyle. Doğu Makedonya’ya gittiğinizde aynı Türklerin “of” veya “ski” soyadlarıyla görürsünüz. Biraz daha Boşnakların veya Sırpların yaşadığı bölgelerde “viç” soyadını çok duyarsınız. Ama biz Türkler bunu kullanmıyoruz. ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM / YEŞİLTEPE Erhan HASİP, bize Makedonya’daki kişisel deneyimlerini anlattı. Ve özellikle aramızdaki bilgi alışverişinin önemine dikkat çektikten sonra yani Türkçe konuşan ülke ve topluluklar arasında güven sağlanmadan iş birliği imkânlarının gelişemeyeceğine vurgu yaptı. Bu bence en önemli saptamalardan, tespitlerden birisiydi. Şimdi benim aklımda çok sayıda soru var ama bu iş çok uzayacak. O yüzden sizlere bırakıyoruz. Sizler daha kısa net sorularla herhâlde konuklarımızdan daha fazla şeyler öğrenme imkânı yaratacaksınız bizim için. SORU - CEVAP BÖLÜMÜ Gökhan GÜLER KKTC Öncelikle Ahmet Bey size, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne teşekkür etmek istiyorum ki sizin gibi değerli bir kişiyi aramıza getirdi. Çok büyük keyifle dinledik. Tüm konuşmacılara teşekkür etmek istiyorum ki kurumsallaşma ve eğitim konusuna önem atfettiği için söz alıp birkaç şey söylemek istiyorum. Ama bu arada sözlerime Bilge Hanım’a da teşekkür ederek devam etmek istiyorum ki duygu dolu bilgiler verdi bizlere, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden, bizleri de onore etti, teşekkür ediyorum. Bence Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün yanında TÜRKSOY’un da bu organizasyonun içerisine dahil olması, daha etkin yer alması gerektiği ortaya çıkıyor ki yıllar itibarıyla yirmi yılı aşkın bir süredir Türk dünyası içerisinde sadece dört beş ülkeyle sınırlı kalmayıp, tüm toplulukları da içerisine aldığı için. Az önce videoda bunun etkin izlerini Cumhurbaşkanlarının veya Kültür Bakanlarının konuyla ilgili açıklamalarını izletti. Bu anlamda sadece toplantıdan toplantıya değil kendi organizasyonlarında da TÜRKMEP’i, Türk dili konuşan ülkeler ve topluluklar kendi organizasyonları içerisinde, imkânları dâhilinde arkadaşlarımızı davet ederlerse bu sıkı iş birliğinin daha da ileriye taşınacağını düşünüyorum. Ki bunun aynı şekilde bence TÜRK KENEŞİ, TÜRKPA veya RTÜK için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Onların da zaman zaman bu tür organizasyonları olduğunu biliyoruz ama bunu biraz daha sizin bilgi birikimi ve tecrübelerinizin kurumsallaşma, daha ileriye götürülmesi aşamasında sizlerin daha etkin rol almasını talep etmek istiyorum. Ve Zakir Bey’in yapmış olduğu konuşmadaki kamu diplomasisi konusunun da özellikle dikkate alınarak bir sonraki toplantıda bunun da özel bir şekilde ele alınmasını özel olarak istirham ediyorum. Teşekkür ediyorum, sağolun. YEŞİLTEPE Teşekkürler, aslında bu anlamda, Bilge Hanım’a hem biraz haberci tecessüsü nedeniyle Asil Bey’in durumu nedir? Aslında 20 sene önce Asil Nadir’i tanımayanlar için, tercümanlar da yardımcı olur sanıyorum, Asil Bey, sadece KKTC’de değil Türkiye’de de medya alanında öncü, vizyoner girişimlerde bulunmuş değerli bir iş adamımız. İngiltere merkezli kuruluşlarıyla dünya çapında aslında bir organizasyonun altına imza koydu. Sadece KKTC’de değil Türkiye’de de medya alanında, özellikle kendi alanım olduğu için söylüyorum, önemli girişimlerde bulunmuştu zamanında. Halihazırda hayatta olan bir kurum var ortada, KKTC’de. Kıbrıs Medya Grubu değil mi? Asil Bey’in durumu nedir diye soracağım size ister istemez? NEVZAT Maalesef İngiltere yasalarına göre iki yıl daha İngiltere’de kalması lazım. Ama bu arada bazı girişimlerimiz var. Türk dünyasından da destek almaya başladık diyebilirim. İnşallah o destek vasıtasıyla çok daha erken aramıza katılacak. Çünkü bu birkaç yıl ona ülkeden uzakta olduğu birkaç yıl Türk dünyasına, Kıbrıs’a, Türkiye’ye daha dışarıdan, daha zamanı da bol tabii, bakma imkânı sağladı. Ve hâlâ, yaşımı söylemeyeceğim, çünkü yaş sadece bir rakamdır, hiç ondan bahsetmek istemiyorum hiçbir zaman, hâlâ Türk dünyasına yapmak istediği çok projeler var. Onları detaylandırıyor şu anda. 85 86 / ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM Medya alanında, medya onun için her zaman çok önemliydi. Hatta biz ailecek babamdan beri iş hayatında, iş hayatı ortamında büyüdük, Türkiye’de medyaya girmeye karar verdiği zaman hep karşı çıktık, tüm aile kardeşler, annem, olası olumsuzlukları düşünerek ama o hep medyanın bir ülkenin veya Kıbrıs gibi bir ülkenin, Kıbrıs halkının gelişmesinde, bilgilendirilmesinde çok önemli olduğuna inandı. Çünkü bilmiyorsanız bilmiyorsunuz. Dışarıdan düşünemiyorsunuz, o onu düşünerek medyaya girdi. Tabii olumlu tarafları da oldu ama onun için çok olumsuzluklar da oldu diyeceğim. Bilhassa Türkiye’deki medyadan dolayı ama esas amacı dediğim gibi meselenin açılışında söylemiştim, Türk dünyasının birlik olarak ne kadar kuvvetli olabileceğini, ne kadar çok şey yapabileceklerini o dönemden görmüştü. YEŞİLTEPE Çok teşekkür ederim. Aslında şöyle, medya tabii ki demokrasinin olmazsa olmazıdır. KKTC gibi ülkelerin, toplulukların da nefes alma borusu, yani öyle düşünmek lazım değil mi? Dünyaya sesinizi duyurabilmek için de çok önemli bir araç. NEVZAT Doğrudur. Kıbrıs’ta medya ve demokrasi yönünden çok şanslıyız. Dr. Şaban ÇOBANOĞLU Yunus Emre Enstitüsü Başkan Yardımcısı Medya mensubu değilim, filoloğum, İngiliz Dili ve Edebiyatı Türk Edebiyatı Doktoruyum. Çok şey öğrendik, bizi davet edenlere öncelikle teşekkürlerimle söze başlamak isterim. Bu platformun kurumsallaşması adına bir iki önerim olacak, eğer erbabı tarafından da teyit edilir kabul görürse. Şimdi dünyada benchmarking (kıyaslama, çn.) diye bir olay var. Bu bir boy aynasıdır. Sizin ne yaptığınızı, uluslararası platformda ne kadar başarılı olduğunuzu, o boy aynasına girerek görürsünüz. Burada Kırım’da, Suriye’de ve dünyanın başka yerlerinde, Kerkük’te yaşananları üzüntüyle dinledik. Fakat korkarım ki bu platform içerisinde kalır. Kurucu Başkanı da burada, dünya ölçeğinde bir platform olması çok büyük yarar sağlayacaktır. Orta Doğu’da veyahut başka coğrafyada, Kuzey Amerika’daki basın ve medya platformlarına başvurularak bir özdeşleşme veya onlara katılma düşünülmez mi? Öyle bir platforma, bu platformun temsilcileri uluslararası sorunları taşıma imkânı elde edeceklerdir. Ve daha büyük kazançlarımız olabilir. Kendi içerisinde, sırf Türkçe konuşanlarla kalmasın. Bu platform da yapılsın ancak bunun içerisindeki üst kurullar ve temsilciler daha büyük organizasyonlarda bu kurulu temsil ederlerse sesi duyurma açısından faydalı olabilir. Sayın Dekanımız dün güzel bir teklifte bulundu. Kamu diplomasisi başlığının bundan sonraki toplantılarda işlenmesiydi. Kamu kelimesi biraz devleti çağrıştırır. Dünyada kamu diplomasisi denildiği zaman biraz arkasında devletlerin olduğu kültür diplomasileri anlaşılır. Bunun adının kamu diplomasisi değil de kültür diplomasisi olarak değiştirilmesini ve bu bağlamda tartıştırılmasını önermek isterim. Çünkü kültür diplomasisi kurumları daha sivillerdir. Kamu diplomasisi kurumların birçok alanda birbiriyle kesişmekle beraber, aralarında fark olduğunu da ifade etmek isterim. Söyleyeceğim bir iki nokta daha vardı ama Forum’dan çok yararlandığımı Sayın YEŞİLTEPE ifade etmek isterim. Yunus Emre Enstitüsü de kültür diplomasisinin dünyada önde gelen kurumlarından birisi olarak kabul ediliyor. Basın olmadığı zaman ne kadar kültürel faaliyet yapmış olsak ormandaki ağaç kesilmemiş oluyor, yangın varsa yangın çıkmamış oluyor. Kültürel değerlerini, diyalog platformunu dünyaya taşıyan basındır. Dolayısıyla bizim de çok ihtiyacımız vardır. Basını da her zaman yanımızda görüyoruz. Kıbrıslı kardeşlerimize ve dünyanın birçok yerinden gelenler ile Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne saygılarımı sunuyorum. Ayrıca TÜRKMEP’i de tanımaktan mutlu olduğumu ifade etmek istiyorum. Saygılarımla. YEŞİLTEPE Çok teşekkür ederiz. Bu arada Yunus Emre Enstitüsü’nü çok yakından tanıyan bir gazeteciyim. Yakın ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM / zamanda Kazan’da bir etkinliğinize katılma şansına sahip oldum. Kazan Üniversitesi dünya çapında çok önemli bir üniversite. Orada çok sayıda Kazan Tatarı ya da İdil-Ural Tatarları, soydaşlarımız, akrabalarımız, genç öğrencilerle bir arada olma imkânına sahip oldum. Bu sizler sayesinde oldu. Kültür diplomasisi alanında hakikaten çok değerli, çok önemli işlere imza atıyor Enstitü, sizi de kutluyoruz. Başarılarınız daim olsun inşallah. Türk dünyası içerisinde yerinizin özel ve önemli olduğunu düşünüyorum. ÇOBANOĞLU Sayın Başkanım bir teklifim var. Bir sonraki forumun medya etiği üzerine yapılmasını arz ve teklif ediyorum. Etik, karar verme süreçlerinin tartışılması ve medyadaki etik pusulanın belirlenmesi de bu platforma çok yardımcı olacaktır. Teşekkür ederim, saygılar sunarım. YEŞİLTEPE Teşekkürler. Bu, tabii sadece son yılların Türkiye’sindeki sorunlar da değil. Dünyanın genelinde basın alanında faaliyet gösteren kurumların en büyük problemlerinden biri. Sorunsal, başlı başına tartışılması gereken bir konu, Genel Müdürlük inşallah bu konuya biraz daha farklı bakacaktır, dediğiniz gibi bir etkinlik çerçevesinde. Aydın GULİYEV Bakü Haber Ajansı (Azerbaycan) Sayın Başkan, değerli dostlar, kardeşlerimiz, herbirinizi selamlıyorum. Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu’nun dördüncüsünü sonlandırmak üzereyiz. Gelecek toplantıda daha büyük kazanımlar elde edeceğimizi umuyorum. Bu Türk dünyasının, medyasının kazancı olacaktır. Medyamızın gelişmesi, ilerlemesi için bu devletlerin himayesini, desteğini üzerimizde hissetmeliyiz. Türk dilli devletlere başta Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan ve diğer ülkeler de dâhil. Bu devletlerin himayesi medyanın gelişmesinde, onların birliğinin sağlanmasında önemli olduğu kadar medyanın da sorumluluğu artacaktır. Yani biz de medya mensupları olarak bu devletlerin, Türk halklarının problemlerinin, zorluklarının aşılması için üzerimize düşenlerin farkına varırız, desteğimizi esirgemeyiz. Net olarak şunu söylemeliyim ki, Türk dünyası ve milletlerinin büyük dostları olduğu gibi sayısız düşmanı, problemleri, başarıları var. Biliyorsunuz 2015 önemli, Ermeni lobisi, Ermeniler dünya medyasında sözde soykırım denilen hadisenin yüzüncü yılına hazırlanıyor. Bu çok ciddi bir problem, bütün Türk milletleri için büyük tehlikedir. Mevcut imkânı değerlendirerek, buradaki medya gazeteci dostlar ülkelerine döneceksiniz, televizyonda, gazetede çalışıyorsunuz, siteniz var ve bir devlet kurumunda çalışıyorsunuz. İlişki içerisinde olduğunuz toplumla, halkla birlikteyken, toplantılar ve diğer organizasyonlarda bunları dillendirmek, anlatmak şansına sahipsiniz. Hepinizden rica ediyorum bu meseleye her yerde açıklık getirin, anlatın. Bütün ülkelerde, imkânınızın olduğu her yerde anlatın. Ermeni soykırımı denilen olay yaşanmamıştır. Tamamen uydurmadır, sahtedir. Yetmiş yıllık Sovyet devrinde, Ermenistan nüfusu zorla iki milyona ulaştırılmış. Türkiye’de, Anadolu’da 1915 yılında bir buçuk milyon Ermeni soykırımı nasıl olabiliyor? Uydurma ve yalandan başka bir şey değildir. Yetmiş yılda bu halkın nüfusu iki milyona ancak ulaşmışsa, yetmiş yıl önce 1915 yılında Türkiye’de bir buçuk milyon Ermeni’nin yaşaması ve öldürülmesi imkânsız. Hepinize müracaat ediyorum, olduğunuz yerlerde Ermeni soykırımı denen hadisenin yaşanmadığını söylemenizi istiyorum. Sahte tarihtir, bunun zararı yalnız Azerbaycan’a, Türkiye’ye değil. Makedonya’da, Kazakistan’da yaşayan Türk kardeşlerimizi de etkiliyor. Bundan ötürü Ermeniler kendilerini Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın değil bütün Türk dünyasının düşmanı olarak görüyor. Biliyorsunuz Azerbaycan Devlet Başkanı, Ermenilere karşı atak diplomasi ilan etmiştir. Gelin medya mensupları olarak 2015’te kaydetmek istedikleri bu uydurma ‘soykırım yüzyıllına’ karşı olalım. YEŞİLTEPE Sağ olun, çok teşekkür ederim, 2015 yılı Türkiye açısından son derece önemli bir yıl olacak anlaşılan. 87 88 / ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM Sadece Türkiye açısından değil, Azerbaycan ve tabii ki tüm Türk toplulukları açısından. Hatırlatmanız ve müracaatınızı duyduğumuzu belirtmek açısından tekrar altını çiziyorum, 2015’te bu tür saldırılara, girişimlere karşı uyanık olmak gerektiğini ben de düşünüyorum, sizinle hemfikir olduğumu belirtmek istiyorum. Teşekkür ederim uyarılarınız için, duyduk müracaatınızı. Sağolun, ağzınıza sağlık. Güngör YAVUZARSLAN Bartın Gazeteciler Cemiyeti Başkanı (Türkiye) Teşekkürler, katılımcının konusuna ilave bir bilgi vermek istiyorum, Ermenilerin sözde iddialarına ilişkin, İpek Üniversitesi’nin bir araştırması yayımlandı, sözde iddialara ilişkin 26 bin roman yazılırken, buna karşı bizim yazdıklarımız bir elin parmaklarını geçmiyor. Bunu sizlerle paylaşmak istedim. Sözde iddialar için başta diaspora olmak üzere bir kampanya başlattılar. Hem Dışişleri Bakanlığımız, hem Başbakanlığımız -medyadan takip ediyoruz- buna karşı çalışma yapacaklar. Buradaki delegasyonun, katılımcıların, hepsinin bu konuda sorumluluğu var. Yunus Emre Enstitüsü Yardımcısı “etik” dedi, bununla ilgili bir hatırlatma yapacağım. İlk medya forumunda Ankara’da yaygın medyadan gelen katılımcılar da gündeme getirmişti bunu, Türk dünyasındaki gazeteciler örneğin Doğu Türkistan’ın haberini yaparken, Sincan, Uygur Özerk Bölgesi diye haber yaparsak, maalesef bugün Türkiye’de, biz Çin politikasına, Çin siyasetine, Çin zulmüne tabiiri caizse ayna tutmuş oluruz. Örneğin Azerbaycan değil, Azarbaycan’dır böyle kelimelere takılıp kalmamak gerekiyor deniyor ama ben takılıyorum. Onun adı Azarbaycan’dır. Mesela sırf Karabağ değil, Azarbaycan topraklarının yüzde 25’i işgal altındadır. Geçen gün Azarbaycan güçleri sınırı geçen bir helikopteri düşürdü, üzüldük. Türkiye’nin en fazla izlenen kanalı Dağlık Karabağ Hükümetinin açıklaması diye Dağlık Karabağ Hükümetini tanımış gibi bir haber yaptı. Aynı şekilde Kıbrıs’ta bulunduğumuz için, KKTC’nin haberlerini geçerken, dünya kamuoyuna yansıtırken, Rum Kesimi’nin haberini yaparken Rum Cumhuriyeti Başkanı ya da buna benzer ifadeler kullanılıyor. Diyorlar ki dünya tanıyor siz neden tanımıyorsunuz? Ama Türk gazetecisiyiz ve duruşumuz var. Aynı şekilde Kırım temalı olduğu için Rusya’nın zorla Kırım’a el koymasını haber yaparken çok üzüldüm. Derneğim ile ilgili birçok yazı da yazdım yaygın medyaya, kendime görev edinerek. Suriye Türkmenleri benim içimde bir uhde, gerçekten cesurca bir kelime kullanacağım, kızabilirsiniz, üvey evlat muamelesi görmesine çok bozuluyorum. Suriye’de Türkmenler var. Kobani olaylarında bangır bangır bağıran yaygın medyamız bunlara sessiz kalıyor. Kırsalı ile birlikte yedi milyonluk Halep’te, Türkmen Dağı’nda katliamı gördüm. Ersan Telafer’deki olayı gösterdi. Hepimize birer misyon düşüyor, uluslararası platformlara katılmak gerçekten güzel fikir. Batı medyası Türkiye ile ilgili bir haber yapıyor, Gece Yarısı Ekspresi meselâ, yıllardır neler çektiğimizi biliyoruz. Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu’nun üzerine bu konuda bir misyon düşüyor. YEŞİLTEPE Teşekkür ederiz, katkınız için. Aslında evet Türk dünyasında sorunlar bitmiyor maalesef. Güzel günler göreceğiz inşallah ama Suriye, Irak, Kırım Tatarlarının şu andaki mevcut durumu, dün, bugün de bahsettiniz Doğu Türkistan, Urumçi, Kaşgar’da yaşananlar. Karabağ, Azerbaycan, KKTC’nin dünyada tanınması, haklarının iade edilmesi gibi bir konu var. Bu konularda Türk dünyası medya gruplarında belli bir dil birliğinin inşa edilmesinin de bir görev olduğunu düşünüyorum. Belki TÜRKMEP’in şu anda bu bir görev ya da sorumluluk alanında görülmeyebilir ama az önce hocamızın da sözünü ettiği kültür diplomasisi açısından dil birliği çok önemli. İngilizcede biliyorsunuz worrying (üzücü, can sıkıcı, çn.) kelimesi var, BBC ile bir dönem ortak yayın yaptık. Daha doğrusu onlara alan açtık ve “PKK’lı militanlar” ifadesini yoğun biçimde kullanan bir yayın anlayışı, dili var. Şimdi buna katılırsınız katılmazsınız ama kurum olarak katılmamaya karar verdiğimizde iş birliğimizi bitirdik. Bir ortak dil oluşturmanın önemini vurgulaması açısından sayın katılımcıların ifadelerinin değerli olduğunu düşünüyorum. Irak meselesine, Irak’taki Türkmenler, Suriye’deki Türkmenler, Kırım’daki Tatar soydaşlarımız, Doğu Türkistan’daki Türkler, Uygurlar, Karabağ. Karabağ’ın meselesi, KKTC, bu konularda Türk dünyası medya grupları belli bir dil birliği içerisinde olmalı diye düşünüyorum. Az önce ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM / Eran HASİPİ’nin de çok özenle -dikkatinizden kaçmamıştır diye düşünüyorum- özellikle vurguladığı bir husus var. “Biz muhakkak yayınlarımızda Türk dünyasının belli ülkeleri ya da gruplarıyla ilgili haberler veriyoruz. Yani o alışkanlığı geliştirdik” diyor, değil mi? Bu çok önemli. “Türkiye’den muhakkak bir haberimiz var. KKTC’de Kıbrıs Türklerine karşı bir olumsuz girişim varsa, uluslararası ya da bölgesel düzeyde biz onun haberini yapıyoruz. Bir duyarlılık ve farkındalık yaratıyoruz” diyor. Bu dil birliği ile oluşturulması açısından sanıyorum en azından buradaki katılımcıların ve medya mensuplarının hassas olacağı düşüncesine önem veriyorum. Leyla Aralbayeva ISHMURATOVA Enformasyon Bakanlığı (Başkurdistan) Rusya’nın bir parçası olan Başkurdistan Cumhuriyetinin temsilcileriyiz. Her şeyden önce ikinci kez katıldığım bu Forumu düzenlendikleri için organizatörlere teşekkür ediyorum. Geçen yıl Kırgızistan’ın Bişkek şehrindeydik, bu yıl ise Kuzey Kıbrıs’a kadar gelmiş bulunuyoruz. Yeni arkadaşlar bulduğum için minnettarım. Daha önce hiç bilmediğim Türk dünyasıyla ilgili fikir ufkum genişledi. Mesela Sanat Enstitüsü’nün Müzikoloji Bölümü’nde okudum ve Batı müziği, Rus müziği, Başkurt müziği eğitimi aldım ama Türkçe müzik eğitimi almadık. Aynı şey şiir için de geçerli. Babam Başkurdistan halk şairi Gadim ARALBAEV, kendisine ait olan şiirlerini www.aralbaev.ru sitesinde yayımlıyor. Maalesef çocukken bu şiirleri okuduğum zaman bunun arkasında büyük Türk kökünün olduğunu tasavvur edemezdim. Daha sonra bunları öğrenmeye başladık, ufkum ve bakış açım çok genişledi. Bundan dolayı Foruma, ufkumuzun genişlemesine yaptığı büyük katkıdan dolayı minnettarım. Bununla birlikte, kültür alanında yapılan faaliyetler hakkında bilgi almak isterdim. Çünkü Baş-İnform Ajansı’nda kültür yorumcusu olarak faaliyet gösteriyorum. Elbette bu faaliyetlere katılmak ve katkıda bulunmak isteriz. TÜRKSOY’la iyi bir iş birliği kurduk, gazetecilerle sohbet ediyoruz ve bunları sitemizde yayımlıyoruz. Forumla ilgili bir öneride bulunmak istiyorum, bizim gibi eski Sovyetler Birliği’nde doğup büyüyen, Türkçe bilmeyenler için sağlanabilir, Türkçe bilmediğim için çok büyük eksiklik hissediyorum. Konuşmak, sohbet etmek istediğim kişiler var ama dili yeteri kadar anlamadığım için bunu yapamıyorum. Başkurt diliyle Türk dilinin ortak yanları çok olmasına rağmen maalesef çoğu kelime bizlere yabancı geliyor. Bundan dolayı bir sonraki forumda Türkçe öğretmenlerin günde hiç olmazsa bir saat bizim gibi Türkçe bilmeyenlere dil öğretmelerini öneriyorum. Doğrudan konuşma içinde bazı ifadeleri kullanmamız gerektiğinde bazı terimlere ihtiyacımız oluyor. Düşünüyorum ki, eğer bu önerim dikkate alınırsa çalışmalarımızda yararlı ve ilişkilerimizin canlandırılmasına da vesile olacaktır. Tekrar teşekkür etmek istiyorum. Başkurtça konuşacak olursam, bu Forumu organize edenlere çok teşekkür ediyorum. Başkurdistan’a ve Başkurt halkına bu Forumun sıcak selamlarını ileteceğim. YEŞİLTEPE Çok teşekkür ederim, çok güzel Türkçe konuşuyorsunuz bu arada. Alik SHAKIROV Başkurt-inform (Başkurdistan) Leyla’nın söylediklerine bazı katkılarda bulunmak istiyorum, kendisiyle Baş-İnform Ajansı’nda birlikte çalışıyoruz. Kendimi tanıtacak olursam, Alik ŞAKİROV, editör yardımcısıyım. Leyla, kültür sanat köşe yazarlığı yapıyor. Bütün forumlara katıldığım için kıyaslama şansım var, dördüncü Forumun bu kadar yüksek sonuçlara ulaşması elbette ki çok sevindirici. İlk toplantı- 89 90 / ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM lara Rusya’dan fazla kişi katılmamıştı ama gitgide sayı artmaya başladı. Tataristan, Başkurdistan’ın yanında Türkçe konuşan Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nden, Kabardin-Balkar Cumhuriyeti’nden, Hakasya’dan ve Tuva’dan kardeşlerimiz de Foruma katılmaya başladı. Bunların hepsi Rusya’nın Türk kökenli cumhuriyetleridir. Sizlere Rusya Federasyonu’nun içinde Türkçe konuşan bölgeleri unutmadığınız için teşekkür etmek istiyorum, çünkü onların böyle bir iletişime ihtiyacı var. Gazeteciler olarak kendi bölgelerimizdeki Başkurdistan, Tataristan, Yakutistan’dan buralara kadar gelirken bunlar hakkında yazıyoruz. Bu Forum hakkında artık Rusya vatandaşları, Rusya Federasyonu’ndaki kardeşlerimizin de haberi var. Dün sitemizde forumumuzla ilgili bilgi yayımladık. Sosyal medyada hemen bu haber yayıldı. O yüzden Forum bizim gibi Rusya Federasyonu’nda yaşayanlar için çok yararlı. Biraz Tatarca konuşacağım, benim ana dilim - Tatarca. Bunun gibi forumlara katılıyoruz ve çok saygı görüyoruz. Bu gibi forumların sayesinde aslımıza dönüyoruz. O yüzden bizim için çok yararlıdır. Leyla’nın da söylediği gibi Türkçe bilmiyoruz, Başkurtça, Tatarca konuşuyoruz aramızda. Türkçe öğrenmek istiyoruz, Leyla bunu gerçekleştirmek istiyor. Akrabalarımız olan Başkurtlar, Tatarlar ve Yakutlara bu yönde bir teklif sunmak istiyoruz. Bir sonraki beşinci Foruma Astana’ya Türkçe öğrenmiş olarak gideceğiz. YEŞİLTEPE Çok değerli bir katkı oldu. Bir defa önerinizi Genel Müdürlük dikkate alacaktır. Bu tür forumlarda en azından terminoloji konusunda ortak dil geliştirilmesi hususunda özel çalışmanın yapılıyor olması hakikaten çok iyi olur düşüncesindeyim. Bu arada Başkurdistan’a selam olsun. Gezdiğim, gördüğüm Türk illeri, Türkçe konuşan halklar arasında en yakın, en sıcak, en içten topluluklardan birisi Başkurtlar. Buradan tabii rahmetli Prof. Dr. Ahmet Zeki Velidi TOGAN’ı da rahmetle ve saygıyla hatırlıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin inşasında, kurumlarının inşasında, Tarih Kurumumuz, Dil Kurumumuz inşasında çok büyük katkıları olan isimler. Kıpçak coğrafyasından gelen o münevverler. Onların başında Veli TOGAN geliyor. Onu rahmetle hatırlıyoruz. Bu arada Başkurdistan dünyanın en güzel ballarını üreten ülkelerden biri, bilmiyorum biliyor musunuz? Başkurdistan’da o vahşi arıların, Ural Dağlarının eteklerindeki ağaçların içini delerek yapmış olduğu o ballardan yemek nasip olan şanslı sayıdaki insandan biriyim galiba. Çok güzel ballarınız var. Mitolojiniz çok zengin. Çuvaş ve Başkurt mitolojisi ilgi alanım doğrusu ve coğrafyanız, yani Ural Dağlarının eteklerindeki Başkurdistan’ı muhakkak görmeniz gerekiyor. Görmeyenler için ısrarla, yani Paris’e, Londra’ya gitmek ayrı bir şey ama Başkurdistan’a, Ufa’ya şuradan uçak kalkıyor, İstanbul’dan gidin ve görün, ata topraklarını, o güzellikleri. O güzel insanları Anadolu’da karşılaşabileceğiniz Mersin’in Mut ilçesinde, Elazığ’ın Karakoçan’ın da görebileceğiniz insanların hepsi orada karşınızda duruyor. Ve çok zor değil, iki günde anlaşabiliyorsunuz. Türkçeniz çok güzel. Ağzınıza sağlık. Teşekkür ederiz, bundan sonraki toplantılarda terminolojiyi de geliştiririz. Kamil ALİYEV Yoldash Gazetesi (Dağıstan) Kumuk Türklerinden, Dağıstan’dan geldim. Aziz kardeşlerim, aziz dostlarım, dünden beri konuşmak istiyordum ama cesaret edemedim. Çünkü Türkçe okuyorum, yazıyorum, anlıyorum ama cesaretim yok. Bu metni okumak istiyorum. Ünlü Fransız bilgini Albert SOREL 20’nci yüzyılın başında, “Bu yüzyıl ile birlikte Türkleri keşfetmeye başladık.” diye yazmıştı. Ama sanırım ki onun bu sözleri yaşadığımız 21’nci yüzyıla çok daha uygun düşüyor. Türklerin, Türk dünyasının gerçek keşfi, gerçek açılışı bu asırda başladı. Bu asrın başında dünya haritasında birkaç bağımsız Türk devleti yer aldı, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Özbekistan gibi. Türkleri bir araya getiren, birbirine dost kılan, kardeşliğini perçinleyen Türk Dünyası Kurultayları yapıldı. Bizler de Kumuk Türkleri, Kuzey Kafkasya Türkleri olarak kendimizi yeniden keşfettirdik. Hangi Türk milletinin evladı olduğumuzu iyi anladık. Küçük millet kompleksinden ayrılmaya başladık. İsmail Bey GASPIRALI’nın “İşte, dilde, fikirde birlik” bayrağını yükselttik. Ve inanıyoruz ki bu bayrak gelecekte hiçbir zaman inmeyecektir. Buna inancımız tamdır. Bana göre bu Türklerin bir kültür rövanşı, rönesansıdır. ÜÇÜNCÜ GÜN IV OTURUM / Aziz Türk kardeşlerim KKTC’de, Girne’de güzel günler geçirdik. Bu nedenle organizasyonu gerçekleştirenlere, medya forumu düzenleyicilerine en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Sonuçta yeni bilgiler, yeni arkadaşlar kazandık. Allah bizi gelecekte böyle güzel günleri yaşamaktan mahrum etmesin. Bu medya Forumunu gerçekleştiren arkadaşlara sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Teşekkürler. Almagül ISINA TASAM (Kazakistan) Sayın Başkan çok kısa bir hatırlatma yapmak istiyorum. Öncelikle bu Forumu düzenleyen BYEGM ve emeği geçen herkese teşekkür edeceğim. Çok yararlı buldum, çok bilgi ve kazanım edindim. Benim açımdan çok önemliydi. Biliyorsunuz burada Türk-Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) adına bulunuyorum. Emekli Büyükelçimiz Sayın Murat BİLHAN ile birlikte. TASAM olarak üç kez “Dünya Türk Forumu” düzenledik. Geçen yılki Forum Edirne’deydi. Bu sene benim açımdan çok önemli dedim, çünkü dördüncü Forumun ana teması, Kamu Diplomasisi, Basın ve Enformasyon. Bu açıdan çok yararlı buldum. Yeri ve tarihi belli olunca duyurusunu TASAM’ın sitesinden yapacağız ve burada bulunan çok değerli medya mensuplarını da aramızda görmekten mutluluk duyacağız. Teşekkür ederim. Olga ZHERNAKOVA Abakan Şans Gazetesi (Hakasya) Hakasya Cumhuriyeti’ndenim, Sibirya’dadır. Muhteşem meslektaşım Albert’le birlikte üç uçak aktarma yaparak uzun sürede buralara kadar uçtuk. Biliyor musunuz, bu Forum için bu kadar uzun yolu kat etmemize değdi. Çünkü forum tüm beklentilerimin üstündeydi, gerçekten çok güçlü bir proje. Ben de Başkurdistanlı meslektaşım gibi kültürel konularla ilgili yazılar yazıyorum. Sayın Düsen KASAİNOV’un konuşmasını memnuniyetle dinledim. Kendisine çok teşekkür ediyorum. Burada harika, bilgili, zeki gazetecilerle tanıştım. Bundan dolayı böylesi zengin içerikli forum için organizatörlere teşekkür etmek istiyorum. Hepinize çok teşekkür ediyorum. YEŞİLTEPE: Bu konuşmaları Değerlendirme Bölümünde yapacağız. Bu arada Hakasya’ya da selamlarımızı gönderiyoruz. Sayın KATANOV’u saygıyla anıyoruz. 91 92 / ÜÇÜNCÜ GÜN DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU ÜÇÜNCÜ GÜN DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU Moderatör: Prof. Dr. Ata ATUN TÜRKMEP Başkanı-KKTC Konuşmacılar : Hüseyin YILDIZ BYEGM Enformasyon Dairesi Başkanı V.-Türkiye Gökhan GÜLER Gazeteciler ve Yazarlar Derneği Genel Sekreteri-KKTC / 93 94 / ÜÇÜNCÜ GÜN DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU Prof. Dr. Ata ATUN Moderatör Hüseyin YILDIZ BYEGM Enformasyon Dairesi Başkanı V. (Türkiye) Kıbrıs’ta bulunmaktan çok mutluyuz ve göstermiş olduğunuz misafirperverlikten dolayı da memnuniyetimizi ifade etmek istiyorum. Sayın ATUN şahsınızda sizlere, Kıbrıs Dışişleri Bakanlığı’na, Cumhurbaşkanlığı’na katkılarından ötürü teşekkür ediyorum. Özellikle şunu belirtmek istiyorum, bir önceki forumumuzda, Bişkek’te katılımcılarımızın dile getirdiği bir husus vardı. Oraya da bir internet sitesi hazırlığı ile gitmiştik ama gördük ki bu yaptığımız hazırlık yeterli değil. Bişkek’te ifade edilen husus şu idi; özellikle haber paylaşımımıza, kendi aramızda tartışmamıza, konuşmamıza imkân veren bir internet sitesi yapılabilir mi? şeklindeydi. Buna yönelik bir hazırlık içerisine girdik ve şu anda ekranlarda da gördüğünüz site ortaya çıktı. Burada Forum hakkında bilgiler elde edileceği gibi, Platform hakkında, aynı zamanda haberlere de yer vereceğiz. Detaylar konusunda arkadaşımız size ayrıntılı ve görsel eşliğinde bilgi sunacak. Sözlerimi tamamlarken birlikte olduğum ekibime de özverili çalışmaları nedeniyle teşekkür ederim. Hüseyin ERKMEN BYEGM (Türkiye) Merhabalar, hepiniz hoş geldiniz. Önce Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Platformu (TÜRKMEP), ardından Türkiye Eğitim Programı (TÜMEP) sitesinin tanıtımını yapacağım. TÜRKMEP sitesi öncelikle tamamen esnek bir yapıya sahip. Her türlü mobil uygulamada ve masa üstü bilgisayarlarda boyutuna göre bir tasarım oluyor. Şablon olarak şöyle, öncelik verdiğimiz haberler görünüyor. Son olarak KKTC’de şimdi yapılmakta olan oturumun haberi girildi. Önemli haberleri burada sunuyoruz. Sağ tarafta duyurular bölümü olacak, TÜRKMEP’e dair herhangi bir duyuruyu burada vereceğiz, ayrıca detaylı bilgiler olacak. En önemli bölümü, katılımcı tüm ülke ve toplulukları ilgilendiren kısım, Platform’dan haberler olacak. Sizin gönderdiğiniz, Forumda üzerinde çok fazla bahsedilen, birbirimizin haberlerini yapalım dediğimiz konular. Gönderdiğiniz ve eklediğiniz haberlerin tanıtımını, sunumunu yapacağız. Videolar olacak, şu an sadece Kurumumuzun tanıtım filmi var, altta da yayınlarımız, TÜRKMEP’e dair yayımlanacak bildiri kitapları. Sağ tarafta da sabit bir kenar çubuğumuz var, giriş yap kısmı, sadece TÜRKMEP üyeleri, katılımcılar kullanıcı adı ve şifreleriyle giriş yapabilecek. Sosyal medya hesaplarımıza erişim burada. Yeni haberler burada görünüyor. Diğer tüm alt sayfalar da burada sabit olacak. Ve iş ortaklarımıza, paydaşlarımıza dış link veriyoruz. En altta da sitenin tüm linkleri, açılımları bu şekilde gözüküyor. Burada da TÜRKMEP logosu ve kurum logosu mevcuttur. TÜRKMEP tarihçesi hakkında çok fazla detaylı bilgi var, linkten de erişiliyor. Hakkında, tarihçe, yönetim şeması, medya forumları ayrı ayrı sayfalandırılmış şekilde, tüzük ve yayınlarımız var. Daha sonra I. Forum hakkında bilgiler var. Haberler kısmına geldiğimiz zaman, tümüne erişebileceğiz. Özellikle çok fazla haberiniz olacak, bunları bir yandan da sosyal medya hesaplarımızda yayacağız. Kurum sosyal medya hesabımızda. Şu an mesela facebook üzerinde 530 bine yakın, Twitter’da da 80 bine yakın bir takipçimiz var. Bu şu anlama geliyor, sadece TÜRKMEP’e erişim yapanlar bu haberleri okumayacak, halihazırda 600 bine pilot fazladan kişiye bu haberlerin dağıtımını yapacağız. Fotoğraf galerimiz, her türlü etkinliklerin fotoğraf galerilerini ayrı oluşturuyoruz. Burada 1., 2., 3. Forum fotoğrafları var. Video galerileri oluşturacağız, mesela TÜMEP’in tanıtım videosu vardı. Birkaç tane TÜRKSOY’a ait video vardı onları da buraya ekleme imkânımız olacak. Üye olduktan sonra başlık açıyoruz. Hepinizin aşina olduğu yorum kısımları var. Dosya paylaşımı vs. her türlü paylaşımımızı yapabiliyoruz. Burası sadece TÜRKMEP katılımcılarına açık olacak ve ekibimiz tarafından yönetilecek. Bunun haricinde iki başvuru formu modelimiz var, Türkçe ve Rusça. Son olarak da iletişim bölümümüz var. Buradan her türlü iletişime geçebilirsiniz. ÜÇÜNCÜ GÜN DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU / TÜMEP sitemize gelince, belli kısımları var, TÜMEP hakkında, programlar, etkinlikler, galeri, yayınlar ve iletişim. Etkinliklerimizi böyle ana sayfada verebiliyoruz. TÜMEP Programını anlatan illustrasyon yaptık. Dünya üzerinden, farklı ülkelerden katılımcılar geliyor, Ankara’da buluşuyorlar, eğitim kurumlarını ziyaret ediyorlar. Etkinlikler yapılıyor, eğitimler yapılıyor. Bunun haricinde TÜMEP hakkında detaylı bilgi, paydaşlarımız, iş ortaklarımız kimlerdir? Program hangi tarihlerde yapılmaktadır? Kimler katılmıştır? Yapılan etkinliklerden enstanteneler ve detaylı açıklamalar var. Son olarak da galeri kısmımız, bölümlendirdik, sosyal aktivite, etkinlikler, ziyaretler şeklinde. ATUN Hüseyin Bey’e sunumu için çok teşekkür ediyorum. Artık bugünden itibaren sitedeki başvuru formunu, giriş kısmındaki bilgileri doldurup üye olabilirsiniz. Bütün bilgi ve haber akışını, hepsini takip edebilirsiniz. Platform idaresinin oluşturulma çalışmaları da hâlen devam etmektedir. Bir sonraki Forumun tarihi ve gündemini size bildireceğiz, e-mail ile hepinizi haberdar edeceğiz. Sorunlar ve çözümler bölümünde sorusu, çözüm önerileri olan arkadaşlarımız varsa bunu duymak istiyoruz. Aflatun Bey’in dün yaptığı güzel bir öneri vardı. Bundan sonraki forumlarımıza Türk dünyasında ses getirmiş önemli kişiliklerle ilgili özel oturum yapma kararımız var. Bunu da açıklamak isterim. Bunun dışında Sayın TASAM Başkanı sanırım bize bir önerisi olacak, bir çağrısı. Murat BİLHAN Emekli Büyükelçi / TASAM (Türkiye) Çok teşekkür ediyorum. Sayın Ata ATUN ve Sayın Başkan, Sayın Basın-Yayın Genel Müdürü ve Sayın Daire Başkanımız. Ayrıca değerli Kıbrıslı kardeşlerimiz ve meslektaşlarımız katılımcılar, herkesi, ayrıca Bakanlar da katıldı, Sayın Başbakan Yardımcısı, Sayın Milletvekilleri. Çok önemli kişiler katıldı bu toplantıya. Ve hem bilgi hem duygu yüklü bir üç gün geçirdik. Bu çok önemliydi. Ben de çok şey öğrendim. Arada söz almak istemedim, kasıtlı olarak. Çünkü söz aldığım takdirde korsan tebliğ yapmak durumunda olacaktım, sizlerin vaktini alacaktım. Bunu istemedim. Ama çok şey öğrendim, notlar aldık. Değerli arkadaşım Almagül ile beraber geldik TASAM adına. TASAM Başkanı da gelmek istedi ancak onun bir sağlık sorunu olduğu için katılamadı. TASAM, Asya ülkeleriyle ilgili olarak planlanan ve seri hâlinde her yıl yapılan Asya Forumlarımız var, Türk-Asya Forumları. Önümüzdeki oturumu tamamen medya ve basın üzerine odaklamış durumdayız, o şekilde planlanıyor. Bunun kesin tarihleri ve yeri henüz belli olmadığı için ama birkaç hafta içinde olacağından, buradaki katılımcıların tamamına davetiye ulaştırılacaktır. Ve şimdi bir noktaya değinmek istiyorum, kişisel görüş olarak. Basın mesleğinden değilim ama yabancı da değilim. Şöyle ki kayınpederim bir gazeteci-yazar, mütevefa. Bunun dışında, mesleğime yani diplomasi mesleğine Bakanlığın Enformasyon ve Basın Dairesinde başladım, Sözcülük Dairesinde. Yurt dışı görevine çıkana kadar oradaydım. Sonra bir ara kararnamede merkeze döndüğümde yine Sözcülük Dairesinde görev yaptım. Dolayısıyla basınla temasım oldu. Bazı meslektaşlarım, bazı sınıf arkadaşlarım Türk basınında önemli yerlere geldi. Hasan CEMAL gibi, bunlar benim sınıf arkadaşlarım, çok var saymak istemiyorum. Bir tane de Kıbrıslı meslektaşım var mesela, Milliyet gazetesinden kısa bir süre önce emekli oldu, Metin MÜNİR. Dolayısıyla basınla sürekli bir temasım oldu. Kaldı ki meslek içindeki demeçler vs. ile de temaslarım oldu. Bulunduğum görev yerlerinde basınla, basın yoluyla ülkemizi tanıtmak için ve hatta Türk dünyasını tanıtmak için ciddi gayretlerim oldu. Bunların ayrıntısına girecek vakit yok, girmiyorum. Ancak bir çok anılarımı eğer üç ay içinde başlayabileceğim kitabımda, kaleme alma şeklinde yaparsam bunun içinde bu bilgiler de olacak, basınla olan menfi ve müspet olaylar. Fakat şuna işaret etmek, bir olayı zikretmek istiyorum, göreve başladığım bir Afrika ülkesinde gidişimin ikinci haftasında Türkiye aleyhinde son derece ağır bir makale çıktı. Bu makaleyle göreve başladım. O makale üzerimde o kadar soğuk duş etkisi yaptı ki acaba düşman bir ülkede miyim diye düşündüm. Ve çok rahatsız oldum. Yazı İşleri Müdürü ile görüşmek ihtiyacını duydum, telefonla 95 96 / ÜÇÜNCÜ GÜN DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU görüşebildim. Kendisini yemeğe davet ettim görüşmek ve bu konuyu daha ayrıntılı aydınlığa kavuşturmak üzere, kendisi güvenmediği için gelmedi. Yani “Yemeğe ben davet edeyim, siz buyurun.” dedi. “Benim makamıma buyurun.” dedi. Ben de dedim ki “Diplomasideki kurallara göre büyükelçiler sadece Dışişleri Bakanlığına giderler. Onun için size gelemem.”. Ama o “Üçüncü, tarafsız bir yerde buluşalım.” dedi. Buluştuk, çok ayrıntılı bir tartışma yaptık. Üç dört saat sürdü. Tarih tartışması yaptık. Ve sonunda adam haksız olduğunu kabul etti. Kabul ettikten sonra kendisini Basın-Yayın Genel Müdürlüğümüze davet ettirdim. Türkiye’ye gelerek, gerçekleri bir de Türkiye’de görsün diye. Ve hakikaten o daveti yerine getirdi, eksik olmasın Basın-Yayın Genel Müdürlüğümüz. Bu davet sonunda Türkiye hakkında seri makaleler yazdı 15 gün süreyle. Ve bir kişiyi kazanmış olduk. Yani aleyhte olan bir kişiyi kazanmış olduk. Ama bu hani “adam adama marke etmek” diye bir tabir vardır, adam adama marke etmek görevimiz var hepimizin, Türk dünyasının. Çünkü Türk dünyasının, şunu kabul edelim ki, dış dünyadaki imajı çok olumlu değil. Yani bütünüyle söylüyorum bunu. Yalnız Türkiye için değil diğer ülkeler için de söylüyorum. Azerbaycan’ın sorunları dışarıda istendiği gibi haklı olarak işlenmiyor. Aynı şey Kırım için söz konusu. Aynı şey Türkmen soydaşlarımız, Irak, Suriye için söz konusu. Aynı şey Uygur Türkleri için söz konusu. Aynı şey hepimizin başında olan olaylar için söz konusu. Demek ki bu imajı, imgeyi değiştirecek birtakım kurallar, bir şeyler yapmamız lazımdır. Bu bir şeyler hem bir yanda adam adama markaj ve herkesi kazanmaya çalışmak şeklinde. İkincisi, Türk dünyasının karşıtını yaratmamak gerekiyor. Türk dünyası nedense başka dünyalardan farklı olarak karşıtını yaratmış: Niçin? Yani mesela niçin Kıbrıs sorununda Türkiye yalnız kalıyor? Türk toplumu niye yalnız kalıyor? Bunun analizini yapmak lazımdır. Bu analizi yapmadan, psiko-sosyal analizi yapmadan bir sonuç alamıyoruz. Yalnızlık kırk seneyi buldu. Ve başka şeylerde de aynı. Bunu aşabilmek için mutlaka ve mutlaka bir çözüm bulunmalı. Bu çözümü de ancak bu grupla yapabiliriz. Yani ancak Türk dünyasının kendi sorunlarına sahip çıkması ama kendi sorunları dediğimiz zaman mesela Kırım sorunu beni ilgilendirmez dememesi lazımdır. Yahut Kıbrıs sorunu benim ilgi alanımda değildir ve bana dokunmayan yılan bin yaşasın dememesi lazım. Onun için Türk coğrafyasının bulunduğu bütün alanlarda bütün sorunları sahiplenmemiz ve onlara uygun reçeteler hazırlamamız lazım. Ama karşıtını yaratmadan. Karşıtımızı yaratırsak o zaman sorunu yine çözümsüzlüğe itmiş oluruz. Fazla vaktinizi almayayım. Teşekkür ediyorum bu fırsatı bana verdiğiniz için. Çok teşekkür ederim, başarılar diliyorum. Hakkı ATUN KKTC Sayın Başkan, çok değerli konuklar, Murat BİLHAN Bey ile uzun yıllardan beri Doğu Akdeniz Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin Başkanı olarak TASAM’da çok güzel çalışmalar yapmaktayız, dediği doğrultuda. Bu toplantının önemini buraya gelinceye kadar tam kavradığımı söylersem, doğru söylememiş olurum. Gerçekten çok can alıcı ve Murat BİLHAN Büyükelçinin dikkat çektiği gibi Kıbrıs konusundaki yalnızlığımızı dile getirmek, hücuma geçmek açısından da çok önemlidir. Kalemi ile bize yardımcı olacak çok değerli, seçkin basın yayın mensuplarıyla öyle anlıyorum ki karşı karşıyayız. Sizleri bütün kalbimle, en sıcak duygularımla saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Uğurlamak üzereyiz belki sizleri ama huzurunuzda ilk kez bulunarak hoş geldiniz demek istiyorum. Ve her zaman başımızın üstünde yeriniz olduğunu söylemek istiyorum. Ayrıca Murat BİLHAN Bey’in bıraktığı yerden bir anımı anlatmak istiyorum, Sayın Başkan, sayın basın-yayın mensupları. Mümtaz SOYSAL Hocamız Kıbrıs sorunu başladığında hasbelkader Nejat KONUK hükümetinin bakanıydım ve ilk Başbakanımızın ağzından şunu dinlemiştim; Mümtaz SOYSAL Hoca da politikamızla ilgili eleştirilerde bulunuyordu. Çok değer verdiğimiz, 1970’te Orta Doğu’da düzenlenen bir konferansta tanımıştım kendisini ilk kez, şehirci mimar olarak. Ve ondan sonra da o ilişkimiz son günlere kadar sürdü. Nejat KONUK Bey bundan çok rahatsız oldu. Değer verdiğimiz bir anayasacı. Kıbrıs’a davet etti. Kendi anlatımından aktarıyorum Dipkarpaz’dan Yeşilırmak’a kadar her tarafı gezdirdim. Bu seyahat esnasında da kendisine Kıbrıs sorunu hakkında çok ayrıntılı bilgi verdim. Ondan sonra büyük bir transformasyon geçirdi Mümtaz SOYSAL Hocam. Olayları yerinde gördükten ÜÇÜNCÜ GÜN DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU / sonra ve hepiniz bileceksiniz en sonunda DENKTAŞ Bey’in anayasa uzmanlığına ve danışmanlığına kadar geldi. Ve Kıbrıs’ın bir numaralı savunucusu, Cumhuriyetimizin bir numaralı savunucusu oldu. Ve ondan sonra da takip ettiğim kadarıyla Cumhuriyet’teki yazılarında da ki hiçbir yazısını kaçırdığımı söyleyemem, şimdi galiba yazamıyor belki. Sağlık sorunu var ama bir numaralı müdafaamız oldu. DENKTAŞ’ın da her zaman yanında bulundu. Söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum Sayın Başkan, sizlere hayırlı yolculuklar diliyorum. Tekrar Kıbrıs’ta sizleri görmekten büyük bir mutluluk duyacağız. Hepinize sevgi ve saygılarımı sunarım. Başarılarınızın devamını dilerim. Aflatun AMASHOV Matbuat Şurası Başkanı (Azerbaycan) Geldiğiniz için hepinize ve ayrıca Ata Bey derin teşekkürümü bildiriyorum misafirperverliğiniz için. TÜRKMEP’le ilgili tekliflerde bulunmak istiyorum. Önceki toplantı için de site hazırlamıştık, şimdi daha mükemmel olmuş, her ülkeden bir sorumlu tespit edelim. Buraya haberler gönderebilirler, günlük, haftalık veya aylık. İkincisi, Kırım, Kerkük örneğinde olduğu gibi, Kıbrıs ve Dağlık Karabağ’ı da ilave edelim, yaşananları dünyanın gerektiği gibi anlamaması. Burada 21 ülke ve topluluk temsilcisi Forum adına ortak iradeyle yaşananlara saygı gösterilmesi için dünya gazetecilerine seslenmeliyiz. Üçüncüsü, büyük insan değerli GASPIRALI’nın hatırasını yad ettik. 19’uncu, 20’nci asırda yaşamamış olsaydılar bugün sizinle bu kadar açıklıkla konuşamazdık. Çünkü burada konuştuğumuz ortak Türk dili ve diğer meseleler yüz, yüzeli yıl önce irdelenmiş, zemini hazırlanmıştır. Teklifim, her oturum bir bölümü bu insanların hayatına, faaliyetlerine ithaf edelim. Böyle şahsiyetler elbette Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan’da da var. Önümüzdeki yılın, 150’nci doğum yılı nedeniyle Alibey HÜSEYİNZADE’ye ithaf edilmesini rica ediyorum. HÜSEYİNZADE, ilk defa Türkçülüğün ilmi esaslarını koymuş biri, Türkleşmek, muasırlaşmak ve Avrupalılaşmak fikrini ilmi bakımdan hazırlamıştır. Eğer bugün karar verirsek önümüzdeki toplantıya kadar eserleri ve yaptıkları hakkında hazırlıklarımızı tamamlayabiliriz. Azerbaycan Matbuat Şurası bu sorumluluğu alabilir. Bu fikrimin hepiniz tarafından kabul göreceğine inanıyorum. Ali ÖZTUNÇ RTÜK Üyesi (Türkiye) Çok teşekkür ederim. Öncelikle Forumun başarılı geçmesinden dolayı sizleri, Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünü kutluyorum. Radyo-Televizyon Üst Kurulu olarak biz Gelecekle İletişim Çalıştayları düzenliyoruz, belki bilgisi olan arkadaşlarımız vardır. Geçtiğimiz yıl Kosova ve Makedonya’da gerçekleştirdik. Önümüzdeki yıl, müjdesini vermek istiyorum, belki de Azerbaycan’da düzenlemek için karar aldık, Üst Kurul olarak ve gerekli temaslarımızı önümüzdeki hafta gerçekleştireceğiz. İnşallah önümüzdeki yıl Gelecekle İletişim Çalıştayı’nı Azerbaycan’da gerçekleştireceğiz. Kazakistan mı Azerbaycan mı olsun diye bir ikilem yaşandı ama Azerbaycan konusunda arkadaşlarla karar kıldık gibi. Hem bunu belirtmek istedim hem de bir kez daha saygılarımı sunuyorum. KKTC’nin büyük lideri rahmetli Rauf DENKTAŞ’ın önünde saygıyla eğiliyorum. Hepinize saygılarımı sunuyorum, sağ olun. Menderes DEMİR Türk Dünyası Gazeteciler Federasyonu Başkanı (Türkiye) Sayın Başkan benim de bir önerim olacak. Gerçekten üç gün Türk dünyasının tüm renkleriyle dolu dolu geçti. Bilimi, ilmi öne koyarak güzel şeyler yaşadık. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğümüzün dördüncüsünü düzenlediği bu Forum bence hedefine ulaşmıştır. Kurumsallaşmanın da tamamlandığını görüyorum. Bir sivil toplum kuruluşu başkanıyım, bu tür organizasyonlara bizim gibi kuruluşların davet edilmesini öne- 97 98 / ÜÇÜNCÜ GÜN DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU riyorum. Türkiye ve Türk dünyasındaki benzer meslek örgütlerini bu sürece dâhil etmeliyiz. Radyo, televizyon, internet sitelerine ulaşıp iletişim ağını genişletmeliyiz Önümüzdeki yıl yapılacak toplantıda arkadaşlarımızın bu Forum’da ve sonrasında, Kıbrıs ile ilgili yazıları gazete, dergi, internet siteleri, televizyon haberlerini sergileyelim. Arkadaşlarımız için teşvik olur. Yayımladığı gazeteleri, internet sitesi ve televizyon haberlerini burada paylaşma imkânı bulabilirler. Geleceğe yönelik altyapı veya arşiv niteliği kazanır diye düşünüyorum. Davet için Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne teşekkür ediyorum. Türk dünyasının problemlerine sivil toplum örgütü çatısı altında çözüm bulabilmek amacıyla Türk Dünyası Gazeteciler Federasyonu’nu karar verdiğimizde temel çıkış noktamızdı. Devletimizin önderliğinde, diğer kardeş ülke kuruluşlarıyla Türk dünyasına hizmet etmek istiyoruz. Ersan SARIKAHYA Trakya Üniversitesi Öğretim Görevlisi (Türkiye) Sayın Başkan, Sayın Hüseyin Bey, Gökhan Bey… Bu örgütün kurucu üyesi olmam sıfatıyla naçizane bir önerim var. Kerkük’te yaşayan Türkmenler olarak-Irak çatısı altında hasbelkader yaşamımız olması diğer etnik gruplarla keza diğer ülkelerde de aynı- sıkıntılarımız var. Sistemimize gelen haberlerin hangilerinin internet sitesinde yer alacağı noktasında tayin ettiğimiz editörlerin ki bunlar BYEGM tarafından belirlenmeli, çok iyi gözden geçirilmesi gerekiyor. Örneğin Irak için konuşuyorum, bazı arkadaşlarımız var sınır kapısından geçerken vize korkusu yaşıyor. Onun imzası ile verilecek bir haber, denetimden geçmemişse sıkıntı doğurabilir. Bunlara dikkat edilmesi gerekiyor. Bu nedenle arkadaşlarımız ülkelerinde herhangi bir sorunla karşılaşmamalı. Buna ortam yaratmayalım. Çünkü bizim gibi bayrağını kazanamamış bağımsız olamamış topluluklarda bu olaylar çok daha hassas sonuçlar doğurabiliyor. Korktuğumuz için değil, onu hissetsek Irak gibi topraklarda 95 yıldır varlığımızı sürdüremez, ezilir, yok olur giderdik. Türkçeyi de konuşamıyor olurduk. Küresel konjonktürdeki gelişmeler doğrultusunda, uluslararası sıkıntılara mahal vermemek adına bu önlemleri öneriler arasında koyabilirseniz memnun olurum. İkincisi, iletişim uzmanı olarak bunu söylüyorum, Zakir Hocam da vurguladılar, kısa bir görüntünün etkisini ne kadar çok konuşursanız konuşun veremezsiniz. Bu nedenle bir sonraki buluşmamızda beşer dakikalık bölümler hâlinde görüntülü materyallerimizi paylaşırsak kendimizi, değerlerimizi daha iyi ifade etmiş oluruz. Böylelikle Forum da gerçek amacına ulaşmış olur. Pelin MUSABAY TÜRK KENEŞİ Proje Direktörü (Türkiye) TÜRK KENEŞİ adına ben de teşekkürlerimizi bir kez daha iletmek isterim. Hem KKTC, hem TÜRKMEP makamlarına böyle bir etkinliği düzenledikleri için. Malûmunuz 4’ncü Devlet Başkanları Zirvesi’nin ana teması “Medya ve Enformasyon Teknolojilerinde İş birliği”. Dolayısıyla medya konusunda Türk dünyasında iş birliğinin artırılması böylelikle daha fazla ön plana çıkacak. Biz de bunun için mevcut projelerimizi güçlendireceğiz. Ortak televizyon projemiz var. Onunla birlikte haber ajanslarımız arasında üye ülke haber ajansları arasında iş birliğinin yürütülmesi süreci var. Dolayısıyla bu projelerde, burada teklif edilen projelerde bizim üzerimize düşen kısmında desteğimizi vermeye devam edeceğimizi bildirmek istedim. Teşekkür ederim. Sağ olun. Güngör YAVUZARSLAN Bartın Gazeteciler Cemiyeti Başkanı (Türkiye) Sayın DEMİR ifade etti, 13 Mart’ta kuruluşumuzu gerçekleştirdik. Ardından 21 Mart’ta Eskişehir’de “Suriye Türkmen Medyası Çalıştayı”nı, 30 Ekim-01 Kasım arasında da katılımınızla “GASPIRALI Çalıştayı” düzenledik. Artık tanıdıklarımız artıyor, Anadolu’da güzel bir deyim var, Türk dünyasında da görmek ÜÇÜNCÜ GÜN DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU / mümkün “Gide gele hısım, gitmezsen hasım olursun.”. Ziyaretler karşılıklı etkileşimi de artırıyor, örneğin Kosova ile sürekli irtibat hâlindeyiz, Kırım Haber Ajansı zira aynı şekilde sürekli görüştüklerimizden. Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğümüzün yaptığı müthiş bir şey, uhde ve hayalimlerin gerçekleşiyor. İkili diyalogla sivil toplum ve medya kurumları olarak bu çalışmaları yapmak zorundayız. Burada devlet yetkililerimiz de bulunuyor, bir gazeteci olarak genel bir eleştirimi dile getirmek istiyorum. Güzel dinimiz İslamiyet bazı kötü örneklerden nasıl etkileniyorsa Türk dünyasından da benzer bir sorun yaşanıyor. Bazı kesimler arkalarına aldıkları siyasi desteğin de etkisiyle her yere el atıyorlar. Elbette TÜRKSOY, RTÜK, Yunus Emre Enstitüsü gibi işini çok ciddi yapan kuruluşlarımız mevcut. Ancak ciddi bir süzgece ihtiyacımız var, zarar verenleri ayıklayabilmek için. Biraz araştırdığınızda Türk dünyasına düşman olabilen lobilerle karşılaşıyorsunuz. Hastalık hâline dönüşmeye başladı, bunu hissedebiliyoruz. Genel Müdürlüğümüzün bu konuda hassasiyeti olduğunu biliyorum, bu çok önemli. Çünkü gelişen ve büyüyen hücreye virüs girerse zamanla kanser olur ve tedavisi çok zordur. Şunu bilmenizi istiyorum, gerçekten Türk dünyasının neresinden olursa olsun, insanlık adına hepinizi seviyoruz. Dimitri POPOZOGLU Gagauz Gazetesi (Gagauz Yeri) Gagauz dilinde konuşacağım, anlayabilecek misiniz? Burada bulunmaktan çok memnunum. Bütün Gagauzlar adına bizi unutmadığınız için teşekkürler. Şimdi şunu söylemek istiyorum, bana göre Medya Platformumuzun oluşturulmasından sonra Türk dünyasında ve genel olarak bütün dünyada neler olduğuna ilişkin analizlerin yapılması gerekiyor. Ve bu analizlerin bize gönderilmesi yararlı olacaktır. Neler olduğu, yaşandığına ilişkin Gagauzların bakışının ne olduğu bilinmelidir. Bunu kullanalım ki bize yardımı olsun. Maria KORNİENKO Moldova Radyo-Televizyonu Gagauz Programları Direktörü (Gagauz Yeri) Çok memnunum burada olduğum için, teşekkürler size. Organizatörlerin hepsine ayrı ayrı teşekkür etmek istiyorum. Forumların gerekli olduğunu biliyorum. Burada dostlarımızla buluştuk, geçen yıl Eskişehir’e gitmiştik, orada da konuştuk, buluştuk, tanıştık. Bugün burada yeni dostlarla zenginleştik. Güzel ve faydalı olduğunu bir kez daha belirtmek istiyorum. Programlarımı çeşitli konulardan seçiyorum. Kültür, dil, etnografya, folklor, her biri işlediğim konular arasında. Gagauz dilindeki bu programlarda bizim Gagauzların yaşantısını yansıtıyorum. Romanya’da, Bulgaristan’ın bir parçasında seyrediyorlar. Programlarım altyazılı olarak Romen dilinde verdiğim için hepsi dinliyor, anlıyor. Şunu söylemek isterdim, forumlar niçin çok önemlidir? Buraya gelip programlar yapıyorum. Geçen yıl bir saatlik bir programı Eskişehir üzerine yaptım. Çok güzeldi, buraya da getirdim. Burada gösterebileceğimi ummuştum, TÜRKSOY için yapmıştım. Ancak böyle bir konunun daha önceden haber verilmesi gerektiği söylendi. Ama önemli değil, geleceğe doğru çalışacağız, Allah’ın yardımıyla. Bir teklifim var, çok sevindim, çok güzel vakit geçirdik burada. Sorunlara ilişkin faydalı bilgiler işittik, birbirimizi candan dinledik. Ama üzüldüm, çünkü kameramanım yok. O yüzden bu güzel çalışmaları bir kameramanım olsaydı kaydederdim, mülakat alırdım insanlardan, gazetecilerden, radyoculardan. Sen onun gözlerini görürsün, sesini duyarsın, insanlar da televizyondan bunu görüp, başka duyguları hisseder. Başka türlü duyar, başka türlü anlar bu insanın kültürünü, acısını, derdini, bu halkın, bu kültürün ne olduğunu bilir. Bu nedenle gelecek çalışmalarda bizim gibi katılımcılara materyal hazırlayacak kameramanları bulundurursanız yararlı olur. Böylece güzel bir iş yapmış olalım, götürelim halkımıza gösterelim. Bütün dünya görsün, Youtube’a koyalım. Bu çok faydalı olacaktır. Sağ olasınız, var olasınız. Teşekkürler. 99 100 / ÜÇÜNCÜ GÜN DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU İvan GAVRİLYEV Kıım Gazetesi (Yakutistan) Değerli Forum katılımcıları, meslektaşlarım. Çok uzak bir yer olan Yakutistan’dan geliyorum. Muhtemelen hakkında duymuşsunuzdur. Türkçe konuşamadığım için çok utanıyorum. Bu yüzden mümkün olduğunca pürüzlü Rusçamla da olsa konuşmaya çalışacağım. Bundan dolayı özür diliyorum. Dün kulaklık konusunda bir hayli itiraz vardı. “Neden onlar dili bilmiyorlar? Neden onlar kulaklık kullanıyorlar?”. Durumlar böyle gelişmiş ve birbirimizden bu kadar uzak kaldığımızdan dolayı suçlu sayılmamalıyız. Yaklaşık bin yıl önce, kuzeye yerleştik ve hâlen burada yaşıyoruz. Yakutistan’ın toprakları üç milyon kilometre kareyi kapsıyor. Tahminen Türkiye’den dört beş kat büyük olmak demektir. Onlar günümüze kadar kendi dillerini korudular, nüfusu yüzde 95’i ana dilinde konuşuyor, gerçek tarihi inançlarını da korudular. Bu Foruma ilk kez katılıyorum. Birkaç gün önce varlığından haberdar oldum. Türk ülkelerinin çoğunu ziyaret ettim, ama ne yazık ki sadece Türkmenistan’a gidemedim. Çünkü orada çok büyük bürokrasi var. Oradaki gazeteciler genelde bundan şikâyetçi değil. Buradaki katılımcılardan çok azının Sibirya’daki Türkî halklardan haberi vardır. Birçok ülkede bulundum: Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tataristan, Başkurdistan, Tuva, Altay, buralara çok sık giderim. Elimde Yakutça gazete var, tüm metinler Yakut dilinde. Kazakistan ziyaretimden sonra altı sayfa makale yayımladım. Aynı şekilde Kırgızistan ve diğer Türkî Cumhuriyetleri de kapsıyor. Forumla ile ilgili de şunları söylemek istiyorum. Türkoloji bizim önceliğimizdir. Gerçeği söylemek gerekirse, bizim Rusça kaynaklarımız yetersizdir. Türk dünyası hakkında olumlu bilgi ve makalelerin sayısı çok azdır. Eğer bu Forumda Rusça bilgi ve makaleler olursa, harika olur. Mesela, Rusya’da yaklaşık 10 milyon Türk asıllı halk ikamet etmektedir. Bence bu insanlar büyük bir keyifle bu yazıları okuyacaktır. Örneğin ben Yakut asıllı ve Sibiryalıyım. Yakutistan buradan çok uzakta, yaklaşık 7-8 bin km. uzaklıkta. Bizim orada gece olduğu zaman sizin burada gündüz. Mesela sizde hava sıcaklığı 20 dereceyse, bizde 0’ın altında eksi 47 derece. Bunlar da başka gerçekler. Bir de yayınları Rusça dublaj yapmak gerekiyor. Rusya’da 10 milyon Türk asıllı milletler yaşamakta, bunlardan 1 milyonu Sibirya’da. Örneğin kulaklık takmadan Türkçe konuşmaların sadece yüzde 10 unu anlayabiliyorum. Bir de bu kadarını olsa bile anlamam aslında filoloji dalında uzmanlığım olduğu için. Kulaklıksız (Rusça tercümesiz) nasıl yapabilirim? Hoşumuza gitsin veya gitmesin, Rusçaya tercüme edilmesi şart. Gerçekler ortada, işin yararlı olabilmesi için bu gerekli. Benim sözüm burada sona erdi. Teşekkür ederim. Bubukan DOSALİEVA Top News (Kırgızistan) Burada Kırgızistan’ı temsilen bulunmaktayım, www.topnews.kg haber-analitik ajansının baş editörüyüm. Site oluşturma ile ilgili şunları söylemek istiyorum. Bu Foruma ilk defa katılmaktayım. Benim ayıbımdır ki, bu Forum hakkında hiçbir şey bilmiyorum ve bugüne kadar hiçbir şey duymamıştım. Ta ki elime katılmam için gönderilen davetiye ulaşana kadar. İnternet sitesi oluşturma fikri gayet mantıklı ve yararlı olacağını düşünüyorum. Küreselleşme zamanı, salondakilere okurlarımız başka bir yerlerden ulaşmaktadır. Fakat çoğunda hâlâ internet erişimi yoktur. Mesela Kırgızistan nüfusunun bir kısmı internetten bilgi ve haber alamıyor. Bu yüzden bir önerim var. Kırgız dilinde bir atasözü var: “Bir kere görmek, bin kere okumaktan daha faydalıdır.” diye. Bu ÜÇÜNCÜ GÜN DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU / yüzden ortak bir faaliyet organize etmemiz gerekiyor. Belki üç ayda veya iki ayda bir aynı televizyon programı yayımlayabiliriz. Bütün Türk Cumhuriyetleri ve topluluklarındaki kamusal televizyon kanallarında bu program canlı olarak yayımlansın. Belki de her ay yapılabilir. Ama programın içeriği aynı ve bütün ilgili ülkelerde ve bölgelerde yayımlanmalı. Bence bu konuda anlaşabiliriz. Aslında dünkü konseri izledikten sonra Türk halklarının gelenek-görenek ve kültürlerini bilmediğimin farkına vardım. Gazetecilikte kırk yıldır çalışıyorum. Eğer gazeteciler bile bunları bilmiyorsa, normal halkın nasıl haberi olsun? Bunları gördükten, izledikten sonra bilgi ediniyoruz. Fakat ne yazık ki, duygular ve heyecanın çoğu burada kalıyor. Bu heyecanın, bilginin belki de sadece yüzde 30-40’ını kendi memleketimize götürebiliriz ve halkımızı aydınlatabiiliriz. Bu okurlarımız için yeterli değil, seyirci olarak kendileri izlesin ve hissetsinler. Bu yüzden ortak bir televizyon programı yapmak gerekiyor. Bu birinci konuydu. İkincisi: radyo programı yapmak gerekiyor. Boşuna: “Radyo kablosuz araç” dememişler. Mesela ben her gün Türk dünyası hakkında yayın yapan kamusal program ve kanalları dinliyorum ve seyrediyorum. Büyük bir zevkle her gün dinliyorum. Bunun gibi programlar oluşturabiliriz. Belki ayda bir kez yayımlayabiliriz. Üçüncü konu ise: Farklı Türk Cumhuriyetlerinin ve Toplulukların kültürlerini tanıtmak ve tanımak amacıyla festival, sergi gibi faaliyetler düzenleyebiliriz. Belki de her bir ülke ve topluluğun temsilcilerine tanıtım filmleri hazırlamaları ve göstermeleri için fırsat verebiliriz. Bu gibi faaliyetlerde bilgi alışverişi yapılabilir. Son olarak, bu Forumun organizatörlerine böyle yararlı forum ve faaliyetler düzenledikleri için büyük minnettarlık duyduğumu iletmek istiyorum. Sonsuz teşekkürler. Bütün katılımcılara başarı ve sağlık diliyorum. Nazira Aali KIZI KTRK TV (Kırgızistan) Değerli Misafirler. Meslektaşımın sözlerine kısa bir ekleme yapmak istiyorum. Ülkemizin kamusal kanalını temsilen burada bulunmaktayım. Size kısa bir şeyden bahsetmek istiyorum. Buraya gelmek için uçakta yolculuk yaparken Azerbaycanlı meslektaşım BABAOĞLU bugün dünyayı haberlerin yönettiğinden bahsetti. Eğer medya bize bir yerde savaşın olduğunu söylerse, var demektir. Eğer tersini söylerse, demek ki yoktur. Dünyayı baş editörler, haber yapımcıları yönetiyor diyebiliriz. Bu Forumda belki de video ve görsel materyal eksikti diyebiliriz. Dün günün ikinci yarısında İsmail GASPIRALI hakkında konuşuldu, fakat video veya görsel araçlarla desteklenseydi daha iyi olurdu diye düşündüm. Görsel olarak da onun projeleri hakkında bilgi edinseydik. Bu gibi materyaller günümüzde ulaşılabilir olduğunu düşünüyorum. İkincisi, tekrar BABAOĞLU ile yaptığımız sohbete dönecek olursak, bana ‘Kırgız’ kelimesinin ne anlama geldiğini sordu. Bir de iki cumhurbaşkanının halk tarafından görevden alındığını ve bunun ‘Kırgız’ kelimesi ile bağlantısı olup olmadığını, Kırgız ‘kırk kız’ anlamına gelip gelmediğini sordu. Fakat Türk meslektaşlarım halkım hakkında pek bilgi sahibi değil. Bunları duyurmak ve anlatmak isteriz. Bu yüzden bir sonraki forumda belki de katılımcı ülke ve topluluklardan kendi ülkelerini ve halklarını tanıtan kısa film hazırlamalarını ve sunmalarını isteyebiliriz. Maalesef bizim zamanımız kısıtlı, ama ben 20 dakikalık böyle tanıtım filmi getirmiştim, herhalde bugün onu seyredemeyiz, diye düşünüyorum. Bu film bizim halkımız ve kültürümüz hakkında bilgi vermektedir. Başkurdistan’ın da buna benzer bir harika filmi var, onlar da sunabilirler, şahsen seyrettim. Meslektaşım Bibihan çok doğru konuya değindi, Türk cumhuriyetleriyiz ve kardeş ülkeleriz, fakat birbirimiz hakkında fazla şey bilmiyoruz. Maalesef, son zamanlarda ülkemden demokratik hatta fazla demokratik, kendi cumhurbaşkanını çok kolay görevinden alan bir ülke olarak bahsedilmektedir. Aslında bu konu hakkında birçok şey 101 102 / ÜÇÜNCÜ GÜN DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU anlatmak isterim. Mesela Yakut halkının “Olanho” isimli harika bir destanı var, bizim ise “Manas”. Yani Türk halklarının mükemmel ve çok zengin, derin kültürleri var. Bununla ilgili naçizane bir teklifim olacak bir sonraki forumda görsel materyaller daha çok olsun. Medya temsilcileriyiz, sürekli konuşmalar yapıyoruz, fakat medya sadece konuşma değil, aynı zamanda görsel bilgi de demektir. Bu aracı çok aktif ve verimli bir şekilde kullanmamız gerekiyor. Bir sonraki sefer, her ülke her temsilci heyet kendi halkı ve kültürü hakkında 10 dakikalık kısa tanıtım filmi ile gelirse daha iyi olacağını düşünüyorum. Çok teşekkür ederim. Yurdagül ATUN Star Gazetesi (KKTC) Öncelikle organizasyona ön ayak olan ve büyük desteklerini sunan Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne çok teşekkür ediyorum. Kurum ve kuruluşlara, kişilere, kimin emeği geçtiyse hepsine teşekkür ediyorum. Forumun amacını sıklıkla vurguladık ancak bir nokta daha var, ülkelerimizi tanıtabilmek. KKTC iki ana sektörü, eğitim ve turizm olan küçücük bir ülke. Umarım burayı gördünüz, beğendiniz, sevdiniz. Dileğim gittiğinizde bu küçük ülkeyi anlatıp, en azından daha sonrasında gezmek için bir daha gelmeniz. Çok fazla gezemediğinizi biliyorum ama hakikaten gördüğünüzden çok fazlası var ülkemizde. Dünyanın en güvenli ülkesi de olduğunu göğsümü gererek söyleyebilirim. Doğuda batıda bir yere gittiğinizde size tembih ederler çantanıza sahip çıkın, şunu yapın, bunu yapın, dikkat edin… Burada öyle bir şey yoktur. Gerçekten sizleri burada görmekten çok mutluyuz. Ülkemizi anlatırsanız çok daha mutlu olacağız. Eran HASİPİ Makedonya TV (Makedonya) Aslında söz almayacaktım ama çok kısa bir şey söylemek istiyorum. Şimdi duygularımızın bu kadar yoğun olması aslında güzel, bir anlamda yeni yeni kendimizi keşfediyoruz gibi geliyor. Ama en azından medya anlamında, profesyonel olmanın çok büyük bir önemi var diye düşünüyorum. Yani bu platformu, evet duygusal yaşadık bugün ama istiyorum ki beşinci oturumda biraz daha konkur hedefler peşinde, herkes kendi birikimini, kendi ülkesindeki tecrübesini buraya taşısın. Ve biz hani ne kadar Türk olduğumuzdan ziyade, ne kadar iyi medyacı olduğumuzu göstermemiz ve katkımızı o anlamda sunmamız çok daha faydalı olur diye düşünüyorum. Çok teşekkür ediyorum. YILDIZ Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Birkaç hususa değinip kısaca konuşmamı bitireceğim. Öncelikle bu Forum başladığında biliyorum, malûmunuz olduğu üzere ülkelerle başlayan bir süreçti. Türk Dili Konuşan Ülkeler Medya Forumu. Sonrasında ikinci Forumla beraber topluluklara doğru genişledi, aşağı yukarı tamamladığımızı düşünüyorum. Naçizane biraz Avrupa entegrasyonunda çalışmış bir kişi olarak şunu söylüyorum, orada da bir şey vardır, Avrupa entegrasyonunda, nedir o da? Bir derinleşme, bir de genişleme periyodu. Genişlememizi tamamladık gibi, daha geniş coğrafyalara ulaşıyoruz. Bugün Bosna’dan da arkadaşlarımız aramızda, Yakutistan’dan da. Dolayısıyla sizlerden de gelen talepleri gördüğüm zaman artık derinleşmeye ve birbirimizi daha yakından tanımaya ihtiyacımız olduğunu anladım. Bir şeyler yapmamız gerektiğini sizlerden edindiğimiz geri dönüşlerden görüyorum. Türkiye ile ilgili bilgi almak istediğine birkaç arkadaşımız değindi. Bu konuyla ilgili olarak Kurumumuzun internet sitesini kendilerini yönlendirmek istiyorum. www.byegm.gov.tr sitesine ulaştıklarında yabancı basında Türkiye ile ilgili yazılan sizden ne varsa onlara ulaşabilirler. Ayrıca yabancı dilde sitemizin yayınladığı şeyler var. Rusça da olmak üzere İngilizce Türkiye’den haberlere ulaşmaları mümkün. Aynı zamanda çok güzel ve ödül almış bir sitemiz daha var. Ayın Tarihi diye. Daha öncesin- ÜÇÜNCÜ GÜN DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ OTURUMU / de Kurumumuzun basılı yayını olarak çıkardığı şeyi şimdi biz internet ve dijital ortama aktardık. Ayın Tarihi bölümünde de bir aylık bir süreçte Türkiye ile ilgili önemli haberlere ulaşmak mümkün. Burada tarihe not düşüyoruz. Oradan da Türkiye hakkında bilgi edinebilirler. Son olarak, açıkçası bu Forumu düzenleyen, büyük emekleri olan, öncelikle ekibime çok teşekkür etmek istiyorum. Aynı zamanda birkaç da gizli kahramanımız var, Fatma DEMİREL Hanımefendi, Münevver Hanım, Sevgi Hanım, buradalar, onlara da çok teşekkür ediyorum. Çok büyük katkıları oldu. Tabii ki Başkanımız ve KKTC yetkililerinin büyük katkıları oldu, çok teşekkür ederek sözü Başkanıma bırakıyorum. ATUN Çok teşekkür ederim. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü yadsınamaz katkılarda bulunmuştur. Bunu göğsümüzü gererek söylüyoruz. Ben sizin Genel Müdürlüğünüze teşekkürlerimi, şükranlarımı sunuyorum böylesine güzel bir toplantıyı organize ettiğiniz için. Bütün emek verenlere de teşekkürlerimi iletiyorum Sayın Başkanım. Çok sağ olun. Gökhan GÜLER KKTC Sonuç Bildirgesi’ne geçmeden önce ben de Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne, tüm yetkililerine teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum. Tüm konuklarımız hoş geldiniz. Bugün geri dönüşler başlayacak, güzel anılar ve hatıralarla KKTC’den ayrıldığınızı umut ediyoruz. TÜRK KENEŞİ, TÜRKSOY, TÜRKPA, TÜRKSAT, RTÜK başta olmak üzere, kendilerinden TÜRKMEP ile daha yakın iş birliği içerisinde, sadece toplantıdan toplantıya değil de daha sık bir iş birliği içerisinde olunmasını arzu ettiğimi bildirmek istiyorum. Teşekkürler. AMASHOV Ata Bey, burada bir konuyu daha ele almamız gerekmektedir diye düşünüyorum. Dünya gazetecilerine müracaat edilmesi çok önemli olabilirdi. Aynı zamanda, söz konusu ödülle ilgili konuyu müzakere edip, şimdiden gelecek yıl GASPIRALI gibi hangi önemli şahsiyetle ilgili oturum hazırlayacağımızı belirleyebilirdik. Bana göre, bunların dile getirseydik sanırım çok iyi olurdu. ATUN Onu konuşmalarımızda belirtmiştik Aflatun Bey, çalışmalarımız devam ediyor. Kim olacağına karar verip, bütün arkadaşlara bildireceğiz. Çünkü sizin öneriniz ile bunun hazırlanması arasında sadece 24 saatlik bir zaman dilimi vardı, küçük, çok kısaydı bu. Öneri yapmak isterseniz onu değerlendiririz. AMASHOV Bence burada bir karar verip ayrılmalıyız. Bir meseleyi de müzakere etmemiz gerekir. Karabağ, Kırım, Kıbrıs, Kerkük konularında dünya gazetecilerine, okuyucularına doğru haberler verilmesi için seslenmeliyiz. Onlara buradan seslenirsek hiç bir şey yitirmeyiz aksine bu kurumun daha önemli olması, gelecekte ilginin artırılmasına katkısı olur. Bu Azerbaycan katılımcılarının fikirleridir. Çoğunluk bunu kabul etmeyebilir ancak biliyorum ki çok faydalı olurdu. Pratik bakımdan da, bilgilendirme bakımında da bu önemli bir meseledir. ATUN Çok teşekkür ederiz, dikkate alacağız. Toplantımız burada sona ermiştir. Katıldığınız için çok teşekkür ediyorum. İyi günler. Gelecek beşinci toplantıda buluşmak üzere iyi çalışmalar diliyorum. 103 104 / ÜÇÜNCÜ GÜN SONUÇ BİLDİRGESİ IV. TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELER VE TOPLULUKLAR MEDYA FORUMU SONUÇ BİLDİRGESİ ÜÇÜNCÜ GÜN SONUÇ BİLDİRGESİ / IV. TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELER VE TOPLULUKLAR MEDYA FORUMU SONUÇ BİLDİRGESİ (Girne/KKTC, 15-17 Kasım 2014) “IV. Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu”, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Derviş EROĞLU’nun himayelerinde ilgili ülke ve topluluklardan özel ve resmî basın kuruluşları temsilcileri ve mensupları, kanaat önderleri, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ile akademisyenlerin geniş katılımıyla 15-17 Kasım 2014 tarihleri arasında Girne’de gerçekleştirilmiştir. Türk Dili konuşan geniş ve stratejik öneme sahip bu coğrafyada faaliyet gösteren basın dünyasının temsilcileri tarafından; - Tarih, dil, kültür ve kimlik birlikteliği ile köklü bir geçmişe sahip Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Toplulukların karşılıklı saygı ve ortak değerlere dayalı ilişkilerinin geliştirilmesi ideali bir kez daha paylaşılmıştır, - Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirveleri ile Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumları Sonuç Bildirgeleri’nde de dile getirilen hususlara büyük önem atfedilerek, bu ilkeler doğrultusunda yürütülen çalışmaların ikili ve çok taraflı ilişkilere büyük katkı sağladığı teyit edilmiştir, - Bakü’de kuruluşu ilan edilen Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Platformu’nun katılımcı ülke ve topluluk medya kuruluşları ve gazetecileri için etkin bir iletişim ağı oluşturacağı, bilgi ve deneyim paylaşımının halklarımız arasındaki köprülerin güçlendirilmesine büyük katkı sağlayacağı düşüncesi kararlılıkla dile getirilmiştir, - www.turkmep.org internet sitesinin güncellenen yapısının Türk dili konuşulan coğrafyada eksikliği hissedilen haber ve bilgi paylaşımını arttırarak medya temsilcileri arasındaki diyalog kanallarına süreklilik kazandıracağı vurgulanmıştır, - Günümüzde küresel ve bölgesel sorunların barışçıl yöntemlerle çözümünde medyaya büyük görev düştüğü dile getirilmiş, “Barış Gazeteciliği” anlayışının medya mensuplarınca çok daha titizlikle uygulanan bir mesleki kavram olarak benimsenmesinin önemine işaret edilmiştir, - Türk Dili Konuşan Ülke ve Topluluklar Medya Platformu ile başta Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (TÜRKKON) olmak üzere, TÜRKPA, TÜRKSOY gibi kuruluşlar arasındaki iş birliğinden duyulan memnuniyet ifade edilmiştir, - “Dilde, fikirde işte birlik” şiarı ile Türk dünyasına bugün de ışık tutan İsmail Bey GASPIRALI ölümünün 100. yılında savunduğu fikirleri, ortaya koyduğu eserleri ile saygı, özlem ve minnetle anılmış olup gelecek forumların her birinin Türk dünyasına hizmet eden önemli şahsiyetlerden birine ithaf edilmesi kararlaştırılmıştır, - Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar arasında iş birliğinin kurumsallaşmasında medyanın önemli bir faktör olduğu inancıyla Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen Türkiye Medya Eğitim Programı (TÜMEP) gibi eğitim ve iş birliği programlarının genişletilerek ve çeşitlendirilerek devamının sağlanması teşvik edilmiştir. 105 106 / ÜÇÜNCÜ GÜN SONUÇ BİLDİRGESİ MESAJLAR ÜÇÜNCÜ GÜN SONUÇ BİLDİRGESİ Sayın Meclis Başkanları, Sayın Başbakan, Sayın Başbakan Yardımcıları, Sayın Bakanlar, Sayın Milletvekilleri, Değerli TÜRKMEP Başkanı, Değerli TÜRKMEP Genel Sekreteri, Kıymetli Forum Katılımcıları, Türk dünyasında iş birliğinin çatı kuruluşu olan Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi kısa ismiyle TÜRK KENEŞİ adına sizleri saygıyla selamlar, 4. Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Forumu’nda aranızda bulunamamaktan duyduğum derin üzüntüyü ifade eder ve bu imkânı sağladıkları için Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Topluluklar Medya Platformu’na ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti makamlarına ayrıca teşekkürlerimi sunarım. TÜRK KENEŞİ, 2009 yılında kuruluşundan bu yana dış politika, ekonomi, eğitim, kültür, ulaştırma, turizm, diaspora gibi alanlarda üye ülkeler arasında ve bölgede iş birliğinin geliştirilmesi için çaba sarf etmektedir. Söz konusu geniş iş birliği skalasında medyanın ayrı bir ağırlığı bulunmaktadır. İnanıyoruz ki klasik ve yeni kitle iletişim araçlarıyla Türk dünyasında güçlendirilecek bağlar, ortak değerlerimizin ve bizimle ilgili bilgilerin üçüncü taraflara aktif bir şekilde aktarılmasını sağlayacaktır. TÜRK KENEŞİ’nin kitle iletişimine atfettiği önem 2015 yılında Kazakistan’da gerçekleştirilecek Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi konusunun “Medya İş Birliği” olmasında vücut bulmaktadır. Bu çerçevede Devlet Başkanlarının talimatları kapsamında KENEŞ bünyesinde medya iş birliğine ivme kazandırılmıştır. Böylelikle ortak bir televizyon kurulmasına ilişkin çalışmalar başlatılmıştır. Ayrıca üye ülkelerimizin haber ajansları arasında çok taraflı bir iş birliği süreci başlatılmasına yönelik hazırlıklar devam etmektedir. TÜRK KENEŞİ’nin müteakip zirvesinden önce ilgili bakanların Kazakistan’da toplanması planlanmaktadır. TÜRK KENEŞİ attığı her adımda bölgesinde ve ötesinde barış ve refahın korunmasına yönelik girişimlere katkı sağlamayı hedeflemektedir. Dolayısıyla medya alanındaki çalışmalarımız da bu istikamette ilerleyecektir. TÜRK KENEŞİ olarak TÜRKMEP’in kısa sürede medya alanında ortaya koyduğu başarılı çalışmaları yakından takip etmekteyiz. Bu çerçevede TÜRK KENEŞİ’nin kurucu belgesi Nahçivan Anlaşması’nda belirtilen ilkeler doğrultusunda TÜRKMEP’e destek vermeye önümüzdeki dönemde de destek vermeye devam edeceğiz. Bu duygu ve düşüncelerle toplantıya ev sahipliği yapan TÜRKMEP ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne teşekkürlerimi yineler, Forumun başarılı geçmesini temenni ederim. Saygılarımla. Ramil HASANOV TÜRK KENEŞİ Genel Sekreteri / 107 108 / ÜÇÜNCÜ GÜN SONUÇ BİLDİRGESİ ÜÇÜNCÜ GÜN SONUÇ BİLDİRGESİ / 109 110 / ÜÇÜNCÜ GÜN SONUÇ BİLDİRGESİ ÜÇÜNCÜ GÜN SONUÇ BİLDİRGESİ / 111 112 / ÜÇÜNCÜ GÜN SONUÇ BİLDİRGESİ ÜÇÜNCÜ GÜN SONUÇ BİLDİRGESİ / 113 114 / ÜÇÜNCÜ GÜN SONUÇ BİLDİRGESİ ÜÇÜNCÜ GÜN SONUÇ BİLDİRGESİ / 115 116 / ÜÇÜNCÜ GÜN SONUÇ BİLDİRGESİ ÜÇÜNCÜ GÜN SONUÇ BİLDİRGESİ / 117