soğuk savaş döneminde ingiltere ve türkiye`nin kıbrıs politikaları

advertisement
Geliş Tarihi : 23.03.2017
Kabul Tarihi: 26.07.2017
Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi
Journal Of Modern Turkish History Studies
XVII/34 (2017-Bahar/Spring), ss. 349-371.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE
İNGİLTERE VE TÜRKİYE’NİN KIBRIS POLİTİKALARI
(1955-1964)
Ergenekon SAVRUN *
Melih TINAL **
Öz
İngiltere’nin uyguladığı Kıbrıs politikalarının şekillenmesinde, adanın stratejik önemi
yanında, bölge üzerindeki İngiliz çıkarlarının süreç boyunca değişiklikler gösterebilmesi de
etkili olmuştur. Nitekim 1950’lerin ortalarından itibaren İngiltere, ada üzerindeki İngiliz
egemenliği politikasını terk ederek, Kıbrıs’ta bağımsız bir devletin kurulabileceği politikasını
izlemeye başlamıştır. 1955 yılına dek, Kıbrıs’ı Türk dış politikasında çözülmesi gereken bir
sorun olarak görmeyen Türkiye ise, bu gelişmenin sonucu olarak köklü bir politika değişikliğine
gitmiş, önce İngilizlerin çekilmesi halinde adanın eski sahibi Türkiye’ye verilmesi tezini,
kısa bir süre sonra da taksim tezini savunmaya başlamıştır. Böylece Türkiye, İngiltere’nin
de isteğiyle Kıbrıs konusunda taraf olduğunu kabul etmiştir. İngiltere’nin hazırladığı
çözüm taslaklarının Yunanistan tarafından kabul edilmediği dört yıllık dönemin sonunda
taraflar sorunu diplomatik yollarla çözme gereği duymuş ve 1959 yılında, Kıbrıs’ta bağımsız
bir cumhuriyetin kurulmasını sağlayacak Zürih ve Londra Antlaşmaları imzalanmıştır.
1960 yılı Ağustos’unda ilân edilen Kıbrıs Cumhuriyeti, Rum kesiminin ilk fırsatta Enosis’i
gerçekleştirmek için harekete geçmesi nedeniyle sadece üç yıl yaşayabilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kıbrıs, Kıbrıs Cumhuriyeti, Türk Dış Politikası, İngiltere’nin Kıbrıs Politikası.
CYPRUS POLICIES OF THE UK AND TURKEY DURING THE COLD WAR
(1955-1964)
Abstract
The changes in the British interests on the region throughout the process as well as
the strategic importance of the island was also influential. As a matter of fact, abandoning the
British sovereignty policy on the island, the UK began to follow the policy that prescribes the
establishment of an independent state in Cyprus in the midst of 1950. Until 1955, Turkey,
which did not see Cyprus as a problem to be solved in Turkish foreign policy, changed the
policy in a radical way because of this development. In the case of the British withdrawal,
Turkey first started to defend the thesis of granting the island to itself as the former sovereign
on the island, and afterwards defended the thesis of partition. Thus, at the request of the UK,
*
** Dr., (ergenekonsavrun@gmail.com).
Doç. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, (melih.tinal@deu.edu.tr).
349
Ergenekon SAVRUN, Melih TINAL
ÇTTAD, XVII/34, (2017/Bahar)
Turkey acknowledged that it was a party to Cyprus. At the end of the four-year British solution
attempts, which were not accepted by Greece, the parties had to diplomatically resolve the
problem with the Zurich and London Agreements in 1959, signed to establish an independent
republic in Cyprus. Republic of Cyprus, declared in August 1960, could have lived only for
three years since the Greek Cypriot side acted for the Enosis in the first opportunity.
Keywords: Cyprus, Republic of Cyprus, Turkish Foreign Policy, British Cyprus Policy.
Giriş
Sicilya ve Sardunya’dan sonra Akdeniz’in üçüncü büyük adası olan
Kıbrıs, Türkiye’ye yaklaşık olarak 70, Suriye’ye 100, Mısır’a 370, Rodos’a
400 ve Yunanistan’a 800 km uzaklıktadır. Yüzölçümü 9251 km²dir.1 İklimi,
jeolojik yapısı, botanik ve zoolojik özellikleri göz önüne alındığında Kıbrıs’ın
Anadolu’nun bir parçası olduğu anlaşılmaktadır.2 6000 yıllık bir geçmişe sahip
olduğu ve sakinlerinin Anadolu’dan göç ettiği düşünülen Kıbrıs, bu uzun
tarihsel süreçte sırasıyla, Mısır, Hitit, Fenike, Pers, Makedonya, Roma, Bizans,
Müslüman Arap, İngiliz, Lüzinyan, Ceneviz ve Venedik egemenlikleri altında
yaşadı.3 Osmanlı Devleti’nin 1571 yılında Kıbrıs’ı egemenliği altına almasıyla
adada 307 sene sürecek Türk hâkimiyeti başladı. Bu dönemin ada halkı
üzerindeki ilk olumlu etkisi Osmanlı hoşgörü anlayışı çerçevesinde başta dinî
olmak üzere diğer tüm hürriyetlerinin tanınmasında gözüktü. Uygulanan bu
adaletli yönetim sayesinde adada farklı kültürler barış ve huzur ortamı içinde
yaşadılar.4 Gerçekten de “Kıbrıs’ın fethinden sonra, Ortodoks Başpiskopos sürgünde
bulunduğu köyden Lefkoşa’ya getirilmiş ve makamına oturtulmuştur. Fatih Sultan
Mehmet’in İstanbul’da Patriğe vermiş olduğu imtiyazların benzeri, Başpiskoposluğa
verilmiş, Başpiskopos Ortodoks halkın lideri ve temsilcisi yapılmıştır. Padişaha, kırmızı
mürekkeple imzalı dilekçe yollamak ve asâ taşımak hakkı tanınmıştır. Kıbrıs Ortodoks
Başpiskoposu, Ortodoks Hıristiyan âlemi içinde müstesna bir duruma gelmiştir.”5
307 yıllık süre boyunca ada, Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’deki önemli
üslerinden biri oldu. 19. yüzyılla birlikte Osmanlı Devleti’nin büyük güçlerin
rekabet alanlarından biri haline gelmesi dolayısıyla İngiltere’nin Osmanlı
İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğünü koruma politikasından vazgeçerek
bu yağmadan payına düşeni alma düşüncesini ulusal çıkarları açısından
uygulamaya başlaması, adayı İngiliz emperyalizminin ana hedeflerinden birisi
1
2
3
4
5
Osmanlı İdaresinde Kıbrıs (Nüfus-Arazi Dağılımı ve Türk Vakıfları), T.C. Başbakanlık Devlet
Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, Yayın No: 43, Ankara, 2000, s. 3.
Arif Alagöz, “Kıbrıs Tarihine Coğrafi Giriş”, Milletlerarası Birinci Kıbrıs Tetkikleri Kongresi
Türk Heyeti Tebliğleri, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara, 1971, s. 25.
Osmanlı İdaresinde…, ss. 44-47.
Hikmet Öksüz, “Kıbrıs Türkleri’nin Anavatana Göçleri”, Tarih ve Toplum, Temmuz 1999,
Cilt: 32, Sayı: 187, s. 35.
Ramazan Tosun, “Kıbrıs Meselesi”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:
1, Sayı: 10, s. 96.
350
Soğuk Savaş Döneminde İngiltere ve Türkiye’nin Kıbrıs ...
ÇTTAD, XVII/34, (2017/Bahar)
yaptı. Zira ada tarih boyunca Akdeniz’i kontrol edebilmek için stratejik açıdan
önemli bir konum arz etmekteydi.
1. 1878’den 1955’e Kıbrıs ve Enosis Ütopyası
13 Haziran 1878 tarihinde başlayan Berlin Kongresi’nden kısa bir süre
önce, 4 Haziran 1878’de, İngiliz Büyükelçi Henry Austin Layard ve Bab-ı Ali
arasında gizli bir antlaşma imzalandı. Buna göre adanın yönetimi, Rus tehdidi
karşısında Osmanlı Devleti’nin topraklarını koruma karşılığında İngiltere’ye
bırakıldı.6 Kıbrıs üzerindeki Türk egemenliğinin sona ermesindeki ilk aşama
olan bu antlaşma ile İngilizler adanın var olan giderlerinin karşılanması
sonrasında arda kalan gelirleri Osmanlı Devleti’ne devretmeyi kabul
etmişlerdi.7 Ayrıca, antlaşmada dikkat çeken bir diğer husus II. Abdülhamit’in
Osmanlı Devleti’ndeki Hıristiyan tebaanın korunması amacıyla bir dizi
reform yapmayı vadetmesiydi.8 Sosyo-ekonomik yapının Türkler aleyhine
ve Rumlar lehine değiştiği, Kıbrıs Türklerinin ulusal ve kültürel kimliklerini
koruyabilmek için mücadele ettikleri9 36 yıl sonunda İngiltere, Osmanlı
Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na Almanya’nın safında katılmasına karşılık
olarak, 5 Kasım 1914 tarihinde Kıbrıs’ı ilhak ettiğini ilân etti.10 Birinci Dünya
Savaşı sonrasında emperyalist devletlerin askerî ve iktisadî işgaline uğrayan
Osmanlı Devleti’nin enkazı üzerine, tam bağımsız yeni bir Türk devleti inşa
edildi. Bu yeni devletin uluslararası ilişkilerde saygın ve eşit bir devlet olarak
tanınmasını sağlayan Lozan Konferansı’nda Türkiye, gerçekte 1878 tarihinden
itibaren var olan Kıbrıs’taki İngiliz egemenliğini kabul etti.11 Antlaşmanın 20.
maddesi, Türkiye’nin Büyük Britanya Hükümetince Kıbrıs’ın 5 Kasım 1914’te
açıklanan ilhakını tanıdığını içermekteydi.12 Kıbrıs’taki egemenliğini böylece
pekişirmiş olan İngiltere’nin bir sonraki adımı 1925 yılında adayı İngiliz kraliyet
sömürgeleri statüsüne getirmek oldu.13 Şüphesiz bu gelişme 1821 yılında Yunan
bağımsızlık savaşı ile başladığı kabul gören Enosis14 taleplerinin İngiltere
nezdinde kabul görmeyeceğini düşündürmesi nedeniyle, adadaki Rum nüfus
6
7
8
9
10
11
12
13
14
Gürhan Yellice, “1878’den 1931’e Kıbrıs’ta Enosis Talepleri ve İngiltere’nin Yaklaşımı”,
Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, XII/24, 2012/Bahar, s. 15.
Harid Fedai, Kıbrıs Tarihi, K.K.T.C. Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı ve T.C. Kültür Bakanlığı
Yayını, Ankara, 1999, s. 110.
Matthew Smith Anderson, Doğu Sorunu, 1774-1923 Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme,
Çeviren: İdil Eser, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2001, s. 223.
Öksüz, a.g.m. s. 35.
Mehmet Demiryürek, “Fetihten Günümüze Kıbrıs’ta Türk Varlığı”, Toplumsal Tarih,
Temmuz 2002, Sayı: 103, s. 47.
Ahmet Gülen, “İnönü Hükümetlerinin Kıbrıs Politikası (1961-1965)”, Atatürk Yolu Dergisi,
Güz 2012, Sayı: 50, s. 390-391.
Ahmet Gazioğlu, İngiliz İdaresinde Kıbrıs, Statü ve Anayasa Meseleleri, Cilt: I, İstanbul, 1960, s. 32.
Dilek Yiğit Yüksel, “Kıbrıs Türk Milli Mücadelesi (1914-1958)”, Çağdaş Türkiye Tarihi
Araştırmaları Dergisi, VIII/18-19, 2009 s. 166; Gazioğlu, a.g.e., s. 35.
Yunanca bir deyim olan Enosis, Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleşmesi dileğini belirtmek için
kullanılmaktadır. Girit adasının Yunanistan’a ilhakı sırasında da kullanılmıştır.
351
Ergenekon SAVRUN, Melih TINAL
ÇTTAD, XVII/34, (2017/Bahar)
arasında hoşnutsuzluğa neden oldu. Takip eden yıllar içerisinde devam eden bu
hoşnutsuzluk 1931 yılında Kıbrıslı Rumların Enosis talepleri konusunda başta
İngiltere’nin olmak üzere dünya kamuoyunun dikkatlerini çekmek amacıyla
İngiliz yönetimine karşı isyan etmelerine neden oldu. Kısa sürede büyüyen
isyan İngilizlerin Mısır’dan getirdikleri takviye güçlerin yardımıyla bastırıldı15
ve isyanı teşvik etmekle suçlanan birçok papaz tutuklandı.16 Kıbrıs Rumlarına
kamu malına verdikleri zarar nedeniyle para cezaları kesildi. Yargılamalar
sonunda 2606 kişi mahkûm oldu.17 Türk ve Yunan milliyetçiliklerinin gelişimini
önlemek için öğretim programlarında yer alan Türk ve Yunan tarihine ilişkin
derslerin okutulmasına son verildi.18 Şu da belirtilmelidir ki Kıbrıslı Rumların
bu taşkınlıklarında İngiliz yönetiminin Kıbrıslı Türkleri sindirmeye yönelik
düşünceleri de bulunmaktaydı.19 Adadaki Rum isyanı devam ederken
İngiltere’nin Selânik Konsolosluğu önünde de Enosis talepleri içeren gösteriler
düzenlendi. Selânik’teki Türk Konsolosluğunun Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri
Bakanlığına ve Başbakanlığa gönderdiği 9 Kasım 1931 tarihli raporla şu bilgiler
iletilmişti: “29/10/1931 günü, öğle üstü, milli fırkaya mensup birkaç yüz kişinin
Selanik İngiliz Konsolosluğu önüne iki defa gelerek Kıbrıs Rumları lehine nümayişte
bulunduğu, mahiyeti meseleyi bilmeyen İngiliz Konsolosunun balkona çıktığı lakin
derhal içeriye kaçtığı, nümayişçilerin ise her iki defasında da polis ve jandarma kuvvetleri
marifeti ile dağıtılmış olduğu mahalli mezkur Konsolosluğumuzdan bildirilmiştir.”20
Aynı günlerde Fener Rum Patrikhanesi’nin gelişmeler karşısındaki duruşu
da Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığınca şöyle rapor edilmişti: “Kıbrıs’ın
Yunanistan’a ilhakı hakkındaki son isyanla Fener Başpapazlığının da alakadar olduğu
hakkında Yüksek Başvekâlete; Yunanistan’a ilhak maksadıyla Kıbrıs Rumlarının
çıkardıkları son isyan hareketlerinde, aynı zamanda İstanbul’daki Rum Ortodoks
ruhani reisliğinin gizli faaliyetinin de müessir olduğu anlaşılmaktadır.”21 1931
isyanını takiben İngilizler 1943 yılı sonlarına dek adada sert bir yönetim tarzını
tercih etti.22 Kıbrıslı Rumlar ise, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra eskisinden
daha yoğun bir şekilde Enosis’e ulaşma çabalarına girişti; ancak Yunanistan,
İngiltere’ye olan bağımlılığı ve ülkede yaşanan iç savaş gibi nedenlerle 1947
yılı yaz aylarında dahi Kıbrıs’ı yaşamsal bir sorun olarak görmüyordu.23 1950
15
16
17
18
19
20
21
22
23
Kıbrıs’taki gelişmeler Cumhuriyet gazetesinde şu cümleler ile duyurulmuştur: “Lefkoşa’da
vaziyetin çok vahim olduğu söylenmektedir. Bununla beraber gönderilecek kara ve deniz
kuvvetleri geldikten sonra galeyanın bastırılacağı zannolunmaktadır. İngiltere’nin Akdeniz
filosu Suda limanında toplanmıştır. Filo başkumandanı Kıbrıs’a iki kruvazör ile 1400 asker
ve zabit göndermiştir. Bu kuvvetler yarın sabah Kıbrıs’a varacaktır. Aynı zamanda bir de
asker nakleden tayyare gönderilmiştir.” Cumhuriyet, 24 Teşrinievvel 1931.
Cumhuriyet, 27 Teşrinievvel 1931.
Yellice, a.g.m., s. 21.
Gazioğlu, a.g.e., s. 37.
Ulvi Keser, “21 Aralık 1963 Kanlı Noel, Kumsal Faciası ve Bugüne Yansımaları”, Çağdaş
Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, XI/23, (2011/Güz), ss.93-121, s. 95.
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi 030.10.254.712.44.
BCA 030.10.109.727.4.
Gazioğlu, a.g.e., s 37.
Niyazi Kızılyürek, Milliyetçilik Kıskacında Kıbrıs, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002, s.91.
352
Soğuk Savaş Döneminde İngiltere ve Türkiye’nin Kıbrıs ...
ÇTTAD, XVII/34, (2017/Bahar)
yılında ise Kıbrıslı Rumlar Kilisenin önderliğinde ve doğal olarak Yunanistan’ın
da desteğini alarak Enosis taleplerini bir kez daha dile getirdi. Rumların ve
Yunanlıların bu defa başvurdukları yöntem plebisitti. Oysa İngiliz hükümeti
birçok kez adanın statüsünün değişmeyeceğini ve İngiltere’nin bir parçası olarak
kalmaya devam edeceğini açıklamıştı. Kıbrıslı Rumlar 23 Kasım 1949 tarihinde
BM Güvenlik Konseyi’ne “Kıbrıs Halkı Büyük Britanya’yı Suçluyor- BM’ye Bir
Başvuru” başlıklı bir andıç sunarak plebisit taleplerini dile getirmişlerdi. Kilise
de 5 Aralık 1949 tarihinde bir karar alarak İngiliz yönetiminin bu konuda adım
atmaması durumunda Kilise’nin plebisiti gerçekleştireceğini açıkladı.24 15 Ocak
1950 tarihinde yapılan plebisit kiliselere konan defterlere imza atma şeklinde
gerçekleştirildi. “Evet” diyenler “Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleşmesini istiyoruz”
yazan sayfayı imzalarken, karşı olanlar “Yunanistan ile birleşmeye karşıyız”
sayfasını imzalamışlardı. Plebisit bir hafta devam etti ve yaklaşık 225.000
seçmenin 215.000’i Enosis’e “Evet” dedi.25 İngiltere’nin plebisit ve Rumların
genel anlamda Enosis istekleri karşısındaki politikası ise Glascow Herald
gazetesi sütunlarına şu cümlelerle yansımıştı: “Kıbrıs’a İngiliz takviyelerinin
gelmesi burada ciddi kargaşalıkların beklendiğine delalet etmez. Ancak kilisenin
himayesi altında tertip edilen plebisit münasebetiyle bugün bazı hadiseler çıkması
mümkündür ve bu yüzden burada fazla asker bulunması faydalıdır… Gelelim plebisit
meselesine Adanın Yunan Krallığına ilhakını isteyen Kıbrıs Yunanlılarının ihtirası
hiçbir tarihi köke dayanmamaktadır. Ortodoks kilisesi Kıbrıs Yunanlılarının hislerini
kamçılamıştır. Türk azınlığı Yunanistan ile birleşme aleyhindedir. Son zamanlara
kadar adanın tam bağımsızlığı için çarpışan komünistler şimdi Ortodoks kilisesi ile
birleşmişlerdir. Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleşmesi ihtimali yoktur. Demek ki her türlü
tahrik zararlıdır. Bizzat Atina hükümeti bu kargaşalığın Yunanistan’ın milletlerarası
durumuna zarar vermesinden korktuğu için endişelenmiştir… İngiltere’nin askeri
durumunu zayıf düşürmek herhalde Yunanistan için kiyasetli bir siyaset olmaz.
Ortodoks kilisesinin de bunu anlaması gerekir.”26 İngiltere’nin önde gelen basın
organlarından olan gazetede yer alan bu makale İngiltere’nin Kıbrıslı Rumların
Enosis taleplerine sıcak bakmadığını ve hâlâ ada statüsünde bir değişiklik
planlamadığını düşündürmekteydi. Nitekim plebisit dokümanlarını Londra’da
resmî çevrelerle paylaşmayı hedefleyen üç kişilik Rum heyeti, İngiltere Sömürge
Bakanı tarafından kabul edilmemişti. Ayrıca, Kıbrıslı Rumlar 1953 yılında yeni
bir plebisit için girişimlerde bulunmalarına rağmen, Kıbrıs Valisi Sir Andrew
Wright İngiltere’nin Kıbrıs’ta bir yönetim değişikliği planının bulunmadığını
ifade ederek söz konusu girişimlerin sonuçsuz kalmasını sağlamıştı.27
24
25
26
27
Yunan Dışişleri Bakanı Konstantinos Tsaldaris Amerika ziyareti sırasında Kıbrıs’taki
olası gelişmeleri soran gazetecilere şu yanıtı vermiştir: “Kıbrıs konusuna değinmedim,
çünkü hükümetin bütün dikkati çok daha önemli yaşamsal sorunlara yöneliktir… Kıbrıs’ı
konuşmamızın zamanı değildir.”
Melek Fırat, “Yunanistan’la İlişkiler”, Türk Dış Politikası, 1919-1980, Cilt: 1, Editör: Baskın
Oran, İletişim Yayınları, İstanbul, 2001, s. 596.
Süleyman Özmen, Avrasya’nın Kırılma Noktası Kıbrıs, IQ Yayıncılık, İstanbul, 2005, s. 220.
Ulus, 16 Ocak 1950. Gazioğlu, a.g.e., s. 38-39.
353
Ergenekon SAVRUN, Melih TINAL
ÇTTAD, XVII/34, (2017/Bahar)
Şüphesiz 1950’li yılların başlarında yaşanan plebisit tartışmaları ve
devamında Kıbrıslı Rumların yarattığı gerginlikler Kıbrıs sorununu uluslararası
boyutta ele alınması gereken bir boyuta dönüştürmüştü.28 Türkiye ise bu süreçte,
İngiltere ve Yunanistan ile ilişkilerinin bozulmasından çekinmekteydi. Nitekim,
23 Ocak 1950’de Cumhuriyet Halk Partisi hükümeti Dışişleri Bakanı Necmeddin
Sadak ve kısa bir süre sonra da, 20 Haziran 1950’de Demokrat Parti hükümeti
Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü gazetecilerin Kıbrıs’a ilişkin yönelttikleri sorulara
“Kıbrıs Sorunu diye bir sorunun bulunmadığı” ifadesiyle yanıt vermişti. Bu
anlamda, Türkiye 1955 yılına dek İngiltere’nin Kıbrıs politikasını destekledi.
Adada statükonun devamını, aksi durumda ise Türkiye’nin söz sahibi olmasını
savundu.29 Yine aynı dönem içerisinde, İngiltere’nin Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’e
yönelik politikaları da Paris-Presse gazetesinin 30 Eylül 1952 tarihli nüshasına
şu cümlelerle yansımıştı: “İngiltere Doğu Akdeniz’de yerini başkasına kaptırmak
istemiyor. İngiltere şimdi Akdeniz’de, İngiliz politikasının bu denize mahsus idare edilen
bir diplomasi taarruzuna geçmiştir. Muhafazakâr Dışişleri Bakanı Anthony Eden’in
politikası ile selefi İşçi Partili Ernest Beven’in politikası arasında çelişki yoktur. 1947’de
kendi isteği ile Yunanistan’daki yerini Amerikalılara bırakan İngiltere bu sefer Birleşik
Devletlerin Akdeniz havzasında kendi yerine geçmesini önlemek istiyor… Londra’nın
Doğu Akdeniz’deki geniş faaliyetlerinde belki prestij meselelerinin de rolü vardır, fakat
asıl sebep İngiltere’nin Commonwealth’in (Sömürgelerinin) büyük bir kısmı ile
hammadde aldığı memleketlerle ulaşım yolarının güzergahı olan bu bölgede hatırı sayılır
yerini kaybetmek istememesidir.”30 İngiltere nezdindeki girişimlerinde bekledikleri
sonucu elde edemeyen Kıbrıslı Rumlar, 1955 yılı Nisan ayından itibaren Albay
Georgias Grivas’ın liderliğindeki Ethniki Organosis Kiprion Agoniston (EOKA)
örgütü aracılığıyla silahlı şiddet eylemlerine başladı.31 Örgütün hazırlamış
olduğu beyannamede eylemlerin İngilizlere karşı bir kurtuluş savaşı niteliği
taşıdığı ve kurtuluşları için Kıbrıslı Rumların birlikte hareket etmeleri gerektiği
işleniyordu.32 Kıbrıslı Rumların şiddet eylemleriyle tarihsel emellerine ulaşmaya
çalıştığı bu günlerde, incelemelerde bulunmak üzere uzunca bir yurt dışı
seyahati gerçekleştiren Kasım Gülek, İngiltere’nin Kıbrıs politikasını Hürriyet
gazetesinde okuyucularına şu cümlelerle ifade etmekteydi: “Rumlar, İngiliz
umumî efkârında en ufak bir tesir yapamamışlar. Gerçi bilhassa İşçi Partisi içerisinde
Kıbrıs’ı bırakmayız diyenlere rastlanıyor ama bunlar o kadar azınlık ki fikirleri yalnız
hür bir memlekette ortaya atılan temennilerden ileri gidemiyor. Bunun dışında
İngilizlerin çoğunluğu, hele Süveyş’in terkinden sonra Kıbrıs’ın önemini tamamıyla
kavramışlar ve Yunanistan’a bırakılmasına şiddetle karşı koyuyorlar. Umum efkârın bu
tepkisiyledir ki İngiliz hükümeti Kıbrıs meselesinde en basit bir Rum’un mütalâasına
bile ehemmiyet vermiyor.”33 Gerçekten de İngiltere’nin tavrı Türkiye’nin
28
29
30
31
32
33
Keser, a.g.e., s.95.
Fırat, a.g.m., s. 598.
BCA 030.01.102.607.9.
Gazioğlu, a.g.e., s. 43.
Hürriyet, 2 Nisan 1955.
Hürriyet, 18 Nisan 1955.
354
Soğuk Savaş Döneminde İngiltere ve Türkiye’nin Kıbrıs ...
ÇTTAD, XVII/34, (2017/Bahar)
yaklaşımıyla benzerlik gösteriyordu. 1955 yılı Nisan ayında Churchill’in yerine
Başbakan olan Anthony Eden, parlamentoda şu fikirleri dile getirmişti: “Kıbrıs’ın
gerçekte Türkiye’nin yönetim biçimine aykırı bir sisteme sahip bir devletin eline geçmesi
bile, Türkiye için ölümcül olabilecektir. Türkiye’nin eğer Kıbrıs’ın statüsünde değişiklik
yapılacak olursa kendisinin de Lozan Antlaşması’nda değişiklik isteme hakkının olacağı
görüşünü benimsemesi şaşırtıcı değildir.”34 Eylemlerin kısa sürede yayılması
üzerine İngiltere; Ankara ve Atina’yı Londra’da üçlü bir konferansa davet etti.
Anthony Eden, Dışişleri Bakanı Macmillan, Sömürgeler Bakanı Alan Lennox
Boyd ile birlikte Kıbrıs için yeni bir anayasa taslağının ana çizgilerini
oluşturduktan sonra, 30 Haziran 1955’te Avam Kamarasına şu açıklamayı yaptı:
“Majestelerinin hükümeti, Doğu Akdeniz’de İngiltere, Yunanistan ve Türkiye’yi aynı
biçimde etkileyen sorunları daha derin bir biçimde incelemeye başlamıştır. Hükümetimiz
üç ülkenin karşılıklı güvene dayanan birliğinin, bu ülkelerin ortak çıkarları için
kaçınılmaz olduğuna inanmaktadır. Bunun için Majesteleri’nin Hükümeti Yunan ve
Türk Hükümetlerini, temsilcilerini Londra’ya yollayarak yakın bir zaman içinde Kıbrıs
da dahil olmak üzere Doğu Akdeniz’i etkileyen siyasal ve savunmaya ilişkin sorunları
görüşmeye çağırmıştır.”35 29 Ağustos 1955’te çalışmalarına başlayan konferansın
ilk günlerinde İngiltere, Kıbrıs’ın statükosunda herhangi bir değişikliğe
gidilmemesini; Yunanistan, ada halkına self determinasyon hakkının
tanınmasını; Türkiye ise adanın stratejik öneminden hareketle mevcut durumun
devamını, ancak yönetimde herhangi bir değişikliğe gidilecekse, adanın eski
sahibi Türkiye’ye geri verilmesi gerektiğini savundu. Böylece Türkiye, izlediği
bu politikayla İngiltere’yi değil, Yunanistan’ı karşısına alıyordu.36 Nitekim, Türk
Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu 1 Eylül 1955 tarihinde Türkiye’nin Kıbrıs
politikasını şöyle ifade etti: “Türkiye Kıbrıs için kendisinden ayrılan arazinin
mukadderatını katî bir şekilde tayin etmekle kalmamış, muahedenin imzası sırasında
akıbeti henüz belli olmayan arazi üzerinde de istikbale matuf bir taahhüt altına girmeyi
reddetmiştir. Görülüyor ki Lozan Muahedenamesi gayet sarihtir. Bu sarahate rağmen
Kıbrıs’ın Lozan Muahedenamesinin revizyonuna girilmiş olur… Bu adanın mukadderatı
ancak Türkiye ile İngiltere arasında tayin edilebilir… Fakat Kıbrıs adası statüsünün şu
veya bu şekilde değiştirilmesi mevzubahis olursa Türkiye kendisini bu meselede birinci
derecede alakalı sayacaktır. Çünkü Türkiye’nin Kıbrıs hakkındaki feragati ve fedakârlığı
yalnız İngiltere lehine ve muayyen şerait altında olduğuna göre bu durum değiştirilmek
istenirse Türkiye Hükümeti o feragatten önceki durumuna avdet etmeyi talep edecektir…
Kıbrıs adası askerî bakımdan bin nefis Türkiye’nin ve Türkiye’ye hem civar şark
memleketlerinin akıbetleriyle Türkiye kadar yakından ilgili bir devletin elinde bulunmak
zorundadır. Yani Türkiye’nin veya Türkiye’ye askeri antlaşmalarla bağlı Ortadoğu
memleketlerinin bir harbe girmeleri halinde Kıbrıs da onlarla beraber harp halinde
olmalıdır… Türkiye’nin batı limanları maalesef muhtemel düşmanın kuvvetli tesir
sahasına dâhil bulunmaktadır ve Türkiye bir harp halinde ancak Güney limanları
34
35
36
Özmen, a.g.e., s. 231-232.
Şükrü Sina Gürel, Kıbrıs Tarihi (1878-1960), Kaynak Yayınları, Ankara, 1985, s. 105.
Fırat, a.g.m., s. 601-602.
355
Ergenekon SAVRUN, Melih TINAL
ÇTTAD, XVII/34, (2017/Bahar)
vasıtasıyla beslenebilir. Bu hakikat göz önünde tutularak Türkiye’nin beslenmesine
yarayan bütün infrastructure şebekesi Antalya, Mersin, Yumurtalık ve İskenderun gibi
Türk limanlarından başlayan pipeline vasıtasıyla yapılmaktadır. Bu adanın hâkimi
Türkiye’nin bu limanlarını da himaye edecek bir durum muhafaza eder…”37
Konferansın 6 Eylül 1955 tarihinde başlayan ikinci bölümünde İngiltere, Kıbrıs
için yeni bir reform tasarısı öne sürdü. Buna göre, Kıbrıs’a sınırlı da olsa kendi
geleceğini tayin etme hakkı tanınabilirdi.38 Bu teklif de taraflarca kabul edilmedi.
Şüphesiz Kıbrıs Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu ve Kıbrıslı Rumların lideri
Makarios’un etkisindeki Yunan heyetinin self determinasyon haricindeki bir
düzenlemeyi kabul etmesi beklenemezdi. Büyük umutlarla toplanan konferans
sonuç alınamadan sona erdi.39 Gerek reform önerisinin taraflarca kabul
edilmemesi ve gerekse görüşmeler devam ederken Atatürk’ün doğduğu evin
bombalandığına ilişkin haberin İstanbul Radyosu ve İstanbul Ekspres
gazetesinde yayımlanması sonrasında patlak veren 6-7 Eylül Olayları’nın
yarattığı olumsuz hava sonucunda konferans sonuç elde edilemeden dağılsa da
Türkiye bu konferansla birlikte sorunun tarafı haline geldi.40 Türkiye’nin
konferans boyunca savunduğu tezin gerçekte İngiltere’nin isteğiyle şekillenmiş
olması İngiltere’nin de konferansın toplanması ile istediğini elde ettiğini
göstermekteydi. Yunanistan’ın ısrarlı Enosis talepleri karşısında, Türkiye’nin
İngiliz egemenliğinin son bulması durumunda adanın egemenliğinin eski
sahibine, yani Türkiye’ye bırakılması konusundaki kararlı tutumu, konferans
sonunda İngiltere’nin arabulucu rolünü pekiştirdi.41
Londra Konferansı’nda çözüm konusunda istediği sonucu alamayan
İngiliz yönetimi Kıbrıs’a vali olarak 1955 yılı Eylül ayı sonlarında İngiltere
Genelkurmay Başkanlığı’ndan yeni emekli olan Mareşal Sir John Harding’i
atadı.42 Harding’e İngiltere tarafından verilen ilk direktif Makarios ile uzlaşı
sağlanmasıydı. 1955 yılı Ekim ayında adadaki Türk liderler ile yalnızca bir kez
görüşen Harding, Makarios ile sadece Ekim ayında üç görüşme yaptı. Bu
görüşmelerde İngiltere’nin Kıbrıs’a özerklik tanınması politikası kabul
ettirilmeye çalışılırken, Makarios self determinasyon isteklerinden taviz
vermedi. Harding’in yürüttüğü bu görüşmelere ek olarak 1956 yılının ilk
aylarında adaya giden İngiliz Sömürgeler Bakanı Alan Lennox Boyd’un da
Makarios’u ikna edememesi Kıbrıslı Rumların şiddet eylemlerini daha da
37
38
39
40
41
42
Ulvi Keser, “Kıbrıs Sorunu Bağlamında Türkiye’de 6/7 Eylül 1955 Olaylarına Kesitsel Bir
Bakış”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, XII/25, 2012/Güz, s. 188-189.
Anthony Eden, The Memories of the Rt. Hon. Sir Anthony Eden K.G., P.C., M.C.: Full Circle,
London, Cassell, 1960,
Turgay Bülent Göktürk, “Rum Ortodoks Kilisesi’nin Kıbrıs’ta Karar Alma Sürecine Etkisi”,
Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, XV/ 30, 2015/Güz, s. 330-331.
Mehmet Arif Demirer, “20 Temmuz 1974’e Nasıl Gelinmişti”, Tarih ve Toplum, Temmuz
1999, Cilt: 32, Sayı: 187, s. 41; Bülent Şener, “1963-1964 Kıbrıs Krizi: Türk Dış Politikası
Tarihinde Askeri, Siyasal ve Hukuksal Boyutlarıyla Bir Zorlayıcı Diplomasi Uygulaması”,
Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı 205, Ağustos 2013, s. 4-5.
Keser, (2012), a.g.m., s. 189.
Gazioğlu, a.g.e., s. 43.
356
Soğuk Savaş Döneminde İngiltere ve Türkiye’nin Kıbrıs ...
ÇTTAD, XVII/34, (2017/Bahar)
artırdı.43 Bu gelişmelerin bir sonucu olarak adadaki İngiliz yönetimi Makarios’u
anayasal reformun önünde bir engel olarak gördü ve adadaki şiddet eylemleriyle
olan ilişkisini gerekçe göstererek O’nu 9 Mart 1956 tarihinde Şeysel adalarına
sürgüne gönderdi. Buna rağmen Kıbrıslı Rumların Enosis istekleri ve şiddet
eylemleri son bulmadı. Aynı yıl patlak veren Süveyş krizinin İngiltere açısından
yarattığı başarısızlık İngiltere’nin bölgede belirleyici güç olma özelliğini
kaybetmesine neden olmuştu. Nitekim ilerleyen aylarda İngiltere, batı
dünyasının çıkarlarını koruma görevini ABD’ye devredecekti. Artık İngiltere
için önem arz eden politika Kıbrıs üzerindeki tam hâkimiyeti değil, adadaki
İngiliz üslerinin varlığıydı.44 Bu politika değişikliğinin ilk ifadesi İngiltere
Sömürgeler Bakanı Alan Lennox Boyd tarafından dile getirildi. Boyd, 19 Aralık
1956 tarihinde yaptığı açıklamada self determinasyon ilkesinin İngiltere
tarafından kabul edilebileceğini “self-determinasyon ilkesinin Kıbrıs’ta uygulanması
halinde, taksim de olası bir sonuçtur, self-determinasyon ilkesini savunan Rumların
bunu kabul etmesi gerekir” cümleleriyle ilân etti. Boyd’un bu açıklamasından kısa
bir süre sonra, Türkiye’nin de Kıbrıs politikasında keskin bir değişiklik yaşandı.
Bu değişikliğin temelinde taksim politikası bulunmaktaydı. 28 Aralık 1956
tarihinde TBMM’de bir konuşma yapan Adnan Menderes, Türkiye’nin Kıbrıs
politikasındaki değişikliği şu cümlelerle ifade etmişti: “Türk Hükümeti taksim
meselesini şayanı iltifat bir teklif olarak telâkki etmektedir... Adanın taksimi oradaki
soydaşlarımızın Türk bayrağı altında yaşamalarını temin edecek ve Kıbrıs Türkiye için
herhangi bir tehdit sahası olmaktan tamamıyla çıkacaktır… Birçok sebeple adanın bize
verilmesi talebi hatıra gelebilir. Fakat dünyanın bu karışık zamanında Türk devletinin
meseleleri Kıbrıs adasından ibaret değildir. Türkiye bütün maddi manevi potansiyeli ile
bu Kıbrıs davasına kendisini bağlayacak bir devlet değildir. Bunu bırakalım, böyle bir
hareket milletlerin toplum hayatları tehlikede olduğu zamanlarda hem kendi aşımıza
daha ileri kaygılar, hem de dünyanın başına daha ileri müşküller çıkarmaktan başka bir
şey ifade etmeyecektir.”45 İngiltere’nin bu süreçte atmış olduğu adım ülkenin ünlü
hukukçularından olan Lord Radcliffe’e hazırlatmış olduğu anayasa tasarısıydı46.
Tasarıya göre Kıbrıs Anayasası ada İngiliz egemenliğinde iken hazırlanacak,
Kıbrıs bir üs olarak İngiliz hükümetinin uluslararası yükümlülüğünde bulunacak
ve İngiltere’nin diğer müttefik güçlerle ilişkilerinde Birleşik Krallığa hizmet
etmek için kullanılacaktı.47 Ayrıca, 36 üyelik Kıbrıs Meclisi’nde; Türkler 6,
Rumlar 24 üye ile temsil edilecek, kalan 6 üye ise Kıbrıs Valisi tarafından
belirlenecekti. Kabinede ise Türk toplumuna bir bakanlık ayrılmıştı.48 Makarios
sürgünde olduğu gerekçesiyle tasarıyı incelemeyi reddederken, Yunanistan da
43
44
45
46
47
48
Göktürk, a.g.m., s.332; Akşam, 6 Mart 1956.
Fırat, a.g.m., s. 603-604.
Suat Bilge, “Kıbrıs Uyuşmazlığı ve Türk-Sovyet İlişkileri”, Olaylarla Türk Dış Politikası
(1919-1995), Siyasal Kitabevi, 9. Baskı, Ankara, 1996, s. 355-356,
Ahmet Gazioğlu, İngiliz Yönetiminde Kıbrıs III (1951-1959), Enosise Karşı Taksim ve Eşit
Egemenlik, Kıbrıs Araştırma ve Yayın Merkezi (CYREP), 1998, s. 203.
FO 371/123 929, RG 1081/2148 numaralı “Lord Radcliffe Anayasa Önerisi Şartları” başlıklı
İngiliz Arşiv Belgesi, 3 October 1956.
Ulus, 20 Aralık 1956.
357
Ergenekon SAVRUN, Melih TINAL
ÇTTAD, XVII/34, (2017/Bahar)
Kıbrıs’ta koloni yönetimini devam ettirmek amacıyla hazırlandığı gerekçesiyle
tasarıyı çözüm üretmekten uzak olarak nitelendirdi. Türkiye ise taksim tezini
haklı kılabileceğinden hareketle tasarıyı incelenmeye değer gördüğünü
duyurdu.49 1957 yılında yeniden self determinasyon isteğiyle hareket eden ve bu
amaçla BM Genel Kurulu’na başvuran Yunanistan’a karşı bu kez İngiltere de
BM’ye başvurarak bu ülkenin Kıbrıs’ta terör eylemlerini desteklediği yolunda
şikâyette bulundu. 26 Şubat 1957 tarihinde konuyu görüşen BM Genel Kurulu,
sorunun barışçı çözümü için görüşmelerin başlaması çağrısında bulundu.50 Bu
arada Süveyş harekâtındaki başarısızlık sonrasında istifa eden Başbakan Eden’in
yerine gelen Macmillan hükümeti Makarios’un sürgün cezasını kaldırdı ve
Kıbrıs gerginliğinin giderilmesi amacıyla girişimlerde bulundu. ABD’nin de
desteğini alan formüle göre İngiltere’ye ait üslerin garantiye alınması şartıyla
adaya bağımsızlık tanınacaktı. Makarios’un etkisi altındaki Yunan hükümeti bu
çözüm girişimini de reddetti.51 İngiltere’nin bu dönemdeki Kıbrıs politikası 26
Nisan 1957 tarihinde Cumhuriyet gazetesine özel bir demeç veren Ankara’daki
İngiliz Büyükelçi Michael Steward tarafından Türkiye ve Yunanistan’ın
çıkarlarını tatmin edecek bir çözüm bulunabilmesi olarak ifade edilmişti.52 1957
yılının sonlarından itibaren İngiltere Kıbrıs sorununun çözümü için yeni planlar
üretti. İlk plan, 21 Ekim 1957 tarihinde adaya vali olarak atanan Hugh Foot’a
aitti. 3 Aralık 1957 tarihli plana göre; kesin bir çözüme varılmadan önce, 5 ilâ 7
yıllık bir hazırlık dönemi geçirilecek, taraflara iki kesiminde onaylayacağı bir
çözümün hayata geçirileceği garantisi verilecek, adadaki olağanüstü hal
kaldırılacak, adadaki iki toplumun liderleriyle kendi kendini yönetme sistemine
yönelik görüşmelerde bulunulacak ve Makarios’un adaya girişine izin
verilecekti; ancak Türkiye, Makarios’un adaya girişini ve olağanüstü halin
kaldırılmasını içeren bu planı kabul etmedi. Yunanistan’ın da, Türkiye’nin eşit
kesim olarak belirlenmesini reddetmesiyle İngiltere’nin girişimleri sonuçsuz
kaldı. Gerçekte Türkiye, Kıbrıs sorununun çözümünde taksimi tek seçenek
olarak belirlemişti. 9 Ocak 1958 tarihinde Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu
hükümetlerinin taksim politikasını şu cümlelerle duyurmuştu: “Türkiye
Hükümeti, adanın istikbali konusunda kendisi ile istişare edilmeden herhangi bir karar
ittihaz edilmeyeceğine dair İngiltere Hükümetinden müteaddit defalar teminat almış
bulunmaktadır. Bu sebeple kendi malûmatı dışında olan bu yoldaki haberlere inanmakta
mazurdur. Diğer taraftan, Türkiye Hükümeti iki cemaat arasında mevcut ve son
zamanlarda büsbütün artmış olan münaferet muvacehesinde, adada herhangi bir
muhtariyet idaresinin artık mevzuu bahis olmayacağını ve gittikçe vahamet kesbeden bu
vaziyet karşısında acilen alınması gereken yegane kararın taksim kararından ibaret
olduğunu, bunun dışında herhangi bir kararın Türkiye tarafından kabulüne imkân
bulunmadığını müteaddit defalar açıklamıştır.”53 Bu gelişme üzerine İngiltere 1958
49
50
51
52
53
Fırat, a.g.m., s. 604.
Özmen, a.g.e., s. 233.
Fırat, a.g.m., s. 605.
BCA, 030.01.38.227.9.
Bilge, a.g.m., s. 359,
358
Soğuk Savaş Döneminde İngiltere ve Türkiye’nin Kıbrıs ...
ÇTTAD, XVII/34, (2017/Bahar)
yılı Haziran ayında Macmillan Planı’nı geliştirdi. Buna göre, Kıbrıs Türk ve
Rum toplumları ile Türkiye ve Yunanistan’ın görüşleri çerçevesinde yeni bir
anayasanın yapılmasına başlanacak, ada statüsünün 7 yıl boyunca
değiştirilmemesi sağlanacak, bir başka deyişle İngiliz egemenliği devam edecek,
süre sonunda Türkiye ve Yunanistan işbirliğini sürdürme kararında olurlarsa,
İngiltere askerî üsler ve diğer olanaklar kendisinde kalmak koşuluyla egemenliği
Türkiye ve Yunanistan ile paylaşmaya hazır olacaktı. Plan iki tarafça da
reddedildi. Makarios ve Yunanistan taksimi, Fazıl Küçük, Rauf Denktaş ve
Türkiye ise Enosis’i mümkün kılabileceği nedeniyle planı reddetti. Macmillan
1958 yılı Ağustos ayında planda dar kapsamlı da olsa değişikliğe gitse de Kıbrıs
Rum kesimi ile Yunanistan bu değişiklikler sonrasında dahi plana bakış açılarını
değiştirmedi. Yaşanan bir diğer gelişme EOKA’nın yeniden tedhiş eylemlerine
başvurması karşısında, 1 Ağustos 1958 tarihinde, Türk Mukavemet Teşkilâtı’nın
(TMT) kurulmasıydı. İki örgüt arasında şiddeti artarak devam eden silahlı
mücadele Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkileri de gerginleştiriyordu.
NATO’nun güneydoğu kanadındaki bu huzursuzluk şüphesiz adada Makarios
politikalarını destekleyen Sovyetler Birliği’nin çıkarlarına hizmet etmekteydi.
Gelişmeler karşısında devreye giren ABD, Türk ve Yunan hükümetleri
nezdindeki etkisini kullanarak çözüm konusunda ısrarlı bir politika izlemeye
başladı.54 ABD’nin bu ısrarlı politikaları Türkiye’nin tasarıyı kabul etmesine
neden oldu. Türkiye bununla da yetinmeyerek, adaya bir temsilci gönderdi.
Gerçekte bu, Türkiye’nin Kıbrıs yönetiminde söz sahibi olması anlamındaydı.
Ayrıca, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu 11 Ağustos 1958 tarihinde yapmış
olduğu açıklamada taksim tezinde ısrarlı olduklarını ancak taksim ile
İngiltere’nin bu yeni plânının bağdaşabileceğini ifade etti.55 Yunanistan’ın karşı
adımı ise fiili durumu kabul etmediğini duyurmak ve konuyu Birleşmiş
Milletlere taşımak oldu. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda, 25 Kasım-5 Aralık
1958 tarihleri arasında yapılan görüşmeler sonunda, demokratik ve adil bir
çözüm için tarafların çaba göstermesi kararının taraflara iletilmesi, Yunanistan’ı
görüşme masasına oturmaya zorladı.56
2. Zürih ve Londra Antlaşmaları ve Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti
1959 yılının ilk günlerinden itibaren Türk ve Yunan dışişleri bakanları
büyükelçileri aracılığıyla bağımsız Kıbrıs devleti planı üzerinde fikir alışverişinde
bulunmaya başladı. Görüşmeler son derece gizli yürütülmekteydi.57 Fatin Rüştü
Zorlu ve Evangelos Averof arasındaki görüşmelere ilişkin bilgiler İngiltere
Dışişleri Bakanı Slwyn Lloyd ile de paylaşılıyordu. Zorlu ve Averof 17-21
Ocak 1959 sürecinde Paris’te bir araya gelerek, görüşmelere Türk ve Yunan
54
55
56
57
Fırat, a.g.m., s. 606-607.
Bilge, a.g.m., s. 362.
Özmen, a.g.e., s. 239-240.
Gürel, a.g.e., s. 152.
359
Ergenekon SAVRUN, Melih TINAL
ÇTTAD, XVII/34, (2017/Bahar)
başbakanlarının katılımıyla devam edilmesi ve nihaî antlaşmanın sağlanması
konularında fikir birliğine vardı.58 Varılan bu fikir birliğinin sonucu olarak
Zürih’te bir araya gelen Türk ve Yunan heyetleri59 Kıbrıs’ta bağımsız bir devlet
kurulmasına yönelik 27 maddelik antlaşmayı 11 Şubat 1959 tarihinde imzaladı.
Kıbrıs sorununu çözebilme adına toplanan konferans ve imzalanan antlaşma
sonrasında taraflar şu resmî bildiriyi yayımladı: “Türk ve Yunan Başbakanları
Menderes ile Karamanlis yanlarında Dışişleri Bakanları Averof ile Fatin Rüştü olduğu
halde 5-11 Şubat tarihleri arasında Zürih’te bir toplantı yapmışlardır. Samimiyet ve
dostluk havası içinde cereyan eden müzakereler sırasında son yıllar zarfında müşterek
gayelerinin ışığı altında iki memleket arasındaki münasebetleri tetkik etmişlerdir.
Memleketlerine büyük devlet adamları Atatürk ve Venizelos tarafından kurulmuş olan
dostluk yolunda ilerlemeleri hususunda aralarında mevcut arzuyu tespit ettikten sonra
Başbakanlar bu büyük gayeye ulaşmak için gayret sarf edeceklerini ifade etmişlerdir. Bu
yolda önemli bir safhayı aşmış olduklarını kabul eden iki Başbakan en iyi gelişmenin
ilerde Türk-Yunan münasebetlerinde derhal müsbet neticelerini göstereceğinden emin
olduklarını da ifade etmişlerdir. Bu karşılıklı anlayış içinde Kıbrıs meselesi uzun boylu
ele alınmıştır. Bu meselenin gösterdiği pek çok güçlüklere rağmen uzlaştırıcı bir anlaşma
nihayet elde edilebilmiştir. Bu çalışmadan, Kıbrıs için hürriyet, işbirliği ve refah gayeleri
muzaffer olarak ortaya çıkmıştır. 1958 yılı Aralık ayında Paris’te üç memleket dışişleri
bakanları arasında yapılmış olan üçlü temasların muhtevasına uygun olan Türk-Yunan
görüşmelerinin neticesini Britanya Hükümetine bildirmek zamanı gelmiştir. Britanya
ile dost ve müttefik olan Türkiye ve Yunanistan üç memleket arasında varılacak
bir anlaşmanın Kıbrıs meselesini nihaî olarak halledeceğine inanmakta tereddüt
etmemektedir. Zürih görüşmelerinin böyle bir anlaşmaya giden yolu açtığını nazarı
itibara alan Türk ve Yunan Hükümetleri başarılı geçen bu temasları üçlü bir müzakere
halinde devam ettirmek üzere Britanya Hükümeti ile bir uzlaşmaya varacaklarını
ümit etmektedirler. Bu gaye ile Türkiye ile Yunanistan Dışişleri Bakanları bugün
henüz tamamladıkları görüşmelerin neticesinden İngiliz meslektaşlarını haberdar
etmek üzere Londra’ya hareket edeceklerdir.”60 Resmî bildiride de ifade edildiği
gibi nihaî çözüm amacıyla, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasında üçlü
görüşmelere başlanması da kararlaştırıldı. Zira antlaşmanın uygulanabilmesi
İngiliz yönetimi ile Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarının da onayına bağlıydı.61
Türk ve Yunan heyetlerinin bu ortak bildirisinden bir gün sonra62, İngiltere
Dışişleri Bakanı Selwyn Lloyd Avam Kamarasında kendisine yöneltilen bir
soruya şu yanıtı verdi: “Adadaki yüksek İngiliz menfaatleriyle ilgili olarak İngiltere’ye
düşen mesuliyetler vardır. Bu geniş çaptaki meseleler hakkında halen müzakereler
yapılmaktadır. Tezekkür edilmesi ve üzerinde anlaşmaya varılması gereken muhtelif
hususlar mevcuttur.” Lloyd yanıtının devamında görüşmelerin ümit verici
58
59
60
61
62
Evangelos Averoff, Lost Opportunities: The Cyprus Question, 1950-1963, Çeviren: Timothy
Culen-Susan Kyriakidis, New York, 1986, s. 299.
Ulus, 6 Şubat 1959.
Ulus, 12 Şubat 1959.
Zafer, 12 Şubat 1959.
Ulus, 13 Şubat 1959.
360
Soğuk Savaş Döneminde İngiltere ve Türkiye’nin Kıbrıs ...
ÇTTAD, XVII/34, (2017/Bahar)
bir havada devam ettiğini ve adadaki İngiliz üsleri konusunda kendileri için
herhangi bir olumsuz düzenlemenin bulunmadığını da ifade etmişti. Avam
Kamarasında Kıbrıs’a ilişkin tartışmaların yaşandığı bu günlerde Kıbrıs Valisi
Hugh Foot da Zürih Antlaşması’ndaki son düzenlemelere katkıda bulunmak
amacıyla Londra’ya gitti. Foot, havaalanında gazetecilere yaptığı açıklamada,
görüşmeler sonucunda ulaşılan sonuçları bir mucize olarak niteledi. Şüphesiz
İngiltere, anlaşmanın ada ve dolayısıyla Akdeniz’deki İngiliz stratejik durumunu
garanti altına almasına dikkat etmekteydi.63 Zürih Antlaşması’nın ana kısımları
üç başlık altında toplanmıştı. Bunlar, kurulacak devletin esaslarının yer aldığı
“Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Temel Yapısı” başlıklı 27 maddelik belge; Bir yanda
Kıbrıs Cumhuriyeti, diğer yanda Türkiye, İngiltere ve Yunanistan arasında
imzalanması tasarlanan garanti antlaşması metni ve Kıbrıs Cumhuriyeti,
Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanacak ittifak antlaşması taslağıydı.64 Yine,
Zürih’te alınan karar uyarınca Türkiye, İngiltere ve Yunanistan arasındaki üçlü
görüşmeler, Londra’da 17 Şubat 1959 tarihinde başladı. İngiltere’nin de, Türkiye
ve Yunanistan gibi başbakan ve dışişleri bakanı seviyesinde katılımı ile Zürih
Antlaşması tescil edildi. Makarios ve Dr. Fazıl Küçük de konferansa katılmıştı.65
Londra Antlaşmaları, 19 Şubat 1959 tarihinde imzalandı.66 Antlaşmaların metni
ise 23 Şubat 1959’da ilân edildi.67 İngiliz hükümetinin antlaşmayı kabul etmesi
adada bulunan üslerine ilişkin esasların eklenmesine bağlıydı. Antlaşmaya
göre, Kıbrıs’ta, Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın garantörlüğünde bağımsız
bir cumhuriyet kurulacak, Cumhurbaşkanı Rum, yardımcısı Türk olacak ve
Türk cumhurbaşkanı yardımcısının veto hakkı bulunacaktı. 50 üyesi bulunacak
meclisin ve 10 kişilik bakanlar kurulunun %70’i Rumlardan, %30’u Türklerden
oluşacaktı.68 Ayrıca, iki toplumun kendisi tarafından belirlenecek sayıda üyeye
sahip, dinsel, eğitsel, kültürel ve kişisel statü konularında yetkili ve gereğinde
vergilendirme yapabilecek Cemaat Meclisleri kurulacak ve Türkler beş büyük
kentte ayrı belediyelere sahip olacaktı.69
Londra Konferansı’nın temelini Zürih’te kabul edilen metinler
oluşturmaktaydı. Bunlar, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temel yapısı, Garanti
Antlaşması ve İttifak Antlaşması idi. Londra’da bu metinlerden biri olan
Garanti Antlaşması’na bir madde eklendi. Buna göre, İngiltere, ada üzerindeki
egemenliğini iki bölge dışında Kıbrıs Cumhuriyeti’ne bırakıyor ve böylece
bu iki bölgede egemenlik haklarıyla sahip olduğu üs alanlarını elinde
bulundurmaya devam ediyordu. Buna ek olarak İngiltere’nin Kıbrıs’taki bazı
63
64
65
66
67
68
69
Hürriyet, 14 Şubat 1959.
Kudret Özersay, Kıbrıs Sorunu Hukuksal Bir İnceleme, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi
Yayınları, Ankara, 2002, s. 12.
Demirer, a.g.m., s. 41; Ulus, 15 Şubat 1959.
Ulus, 20 Şubat 1959.
Ulus, 24 Şubat 1959.
Cihat Göktepe, “Londra ve Zürih Antlaşmalarının Hazırlık Süreci ve Türk-İngiliz İlişkileri
(1955-1959), Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Cilt: 16, s. 950.
Fırat, a.g.m., s. 611.
361
Ergenekon SAVRUN, Melih TINAL
ÇTTAD, XVII/34, (2017/Bahar)
kamu hizmetlerinden ve ulaşım kolaylıklarından yararlanmayı sürdürebileceği
de kabul edildi.70 28 Şubat 1959 tarihinde, TBMM’nde gerçekleştirilen bütçe
görüşmeleri sırasında, milletvekillerine Zürih ve Londra Antlaşmalarına
ilişkin bilgi veren Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Demokrat Parti
hükümetinin bir zaferi olarak nitelendirdiği gelişmeleri uzunca bir konuşma
ile açıkladı. Konuşmasında, Kıbrıs’ın hiçbir zaman bir başka devlet tarafından
ilhak edilemeyeceği, adadaki Türk toplumunun azınlık muamelesine tabii
tutulamayacağı ve anayasa ihlâl edilirse Türkiye’nin müdahale edebileceğini
belirten Zorlu, İngiliz üslerinin varlığının devam etmesini de Türkiye için
olumlu bulduklarını ifade etti.71 Londra Konferansı’nda imzalanan antlaşmalar
2 Mart 1959 tarihinde Başbakan Adnan Menderes’in imzasıyla hazırlanan bir
önergeyle TBMM’nin onayına sunuldu. Uzun tartışmalardan sonra 4 Mart
1959’da yapılan oylamada 487 üyenin 347’sinin kabul oyu vermesi ile TBMM
bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’ni onaylamış oldu.72 1959 yılı Mart ayından itibaren
İngiltere, Kıbrıs’taki İngiliz yönetimini devretmeye yönelik çalışmaları başlattı.
İlk aşamada adanın yönetimi ortak komisyona devredildi. Nisan ayında ise
anayasanın ayrıntılarını belirlemek üzere ortak anayasa komisyonu kuruldu.73
Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurumlarını oluşturmak üzere 13
Aralık 1959 tarihinde yapılan seçimlerde Başpiskopos Makarios cumhurbaşkanı,
Dr. Fazıl Küçük de cumhurbaşkanı yardımcısı seçildi. Geçici hükümetin
hazırlamış olduğu anayasa 6 Nisan 1960 tarihinde kabul edilmiş olmasına
rağmen İngiliz üslerinin alanı hakkında devam eden görüşmelerin uzaması
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilânını geciktirdi.74 İngiltere ile anlaşmaya varılması
üzerine Kıbrıs Cumhuriyeti 16 Ağustos 1960 tarihinde ilân edildi. Yine aynı
gün Türkiye, İngiltere ve Yunanistan arasında imzalanan ama devletin ilânı
henüz gerçekleşmediği için Kıbrıs Türk ve Rum toplulukları liderlerinin
yalnızca bir bildiriyle katılabildikleri Londra Antlaşmaları, Kıbrıs Cumhuriyeti,
Türkiye, İngiltere ve Yunanistan tarafından bir kez daha imzalandı ve Lefkoşa
Antlaşmaları olarak yeniden isimlendirildi. 17 Ağustos 1960 tarihinde İngiliz
Vali Foot adadan ayrıldı ve Kıbrıs Cumhuriyeti 24 Ağustos 1960’da BM’ye
üye oldu. Bu gelişmelerden kısa bir süre önce 27 Mayıs 1960’da Türkiye’de bir
askerî darbe yaşanmış ve Demokrat Parti iktidarı son bulmuştu. Askerî darbe
sonrasında kurulan Millî Birlik Komitesi 28 Mayıs 1960’da yaptığı açıklamada
Türkiye’nin Londra Antlaşmalarına uyacağını bildirdi. Temmuz ayında ilân
edilen hükümet programında da Kıbrıs sorununun çözülmesiyle Türkiye ile
Yunanistan arasındaki ilişkilerin daha da gelişeceği ifadesi yer alıyordu.75
70
71
72
73
74
75
Bu iki bölge Agrotur ve Dikelya idi. Agrotur hava üssü, Dikelya ise İngiliz kara gücünün
konuşlanacağı bir üs olarak tespit edilmişti. Gürel, a.g.e., s. 158-159.
TBMM Zabıt Ceridesi, Devre XI, Cilt 7, İçtima 2, 48. İntikat, 28.2.1959, s.1350.
Fırat, a.g.m., s. 614; Bilge, a.g.m., s. 372.
Gürel, a.g.e., s. 161.
Umut Arık, “Johnson Mektubu ve Kıbrıs Krizi”, Türk Dış Politikasında 41 Kriz, 1924-2012,
Editör: Prof. Dr. Haydar Çakmak, Ankara, 2012, s. 99.
Fırat, a.g.m., s. 719.
362
Soğuk Savaş Döneminde İngiltere ve Türkiye’nin Kıbrıs ...
ÇTTAD, XVII/34, (2017/Bahar)
Türkiye varılan noktaya ilişkin bu açıklamaları yaparken, Kıbrıs Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Makarios atılan adımları Enosis’e ulaşmak için yetersiz
ancak bir başlangıç olarak görmekteydi. Nitekim Makarios henüz kurulacak
bağımsız cumhuriyetle ilgili çalışmalar devam ederken, 1 Nisan 1960’da, EOKA
tedhişinin beşinci yıldönümünde yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullanmıştı:
“…Londra ve Zürih antlaşmalarıyla ümit ve emellerimiz tam olarak gerçekleşmiş
değildir. Sulh yoluyla kampanyamıza devam etmek için bir tabya ve başlangıç noktası
elde edildi. Bu tabya ve başlangıç noktasından zafer elde etmek üzere mücadelemize
devam edeceğiz.”76 Cumhuriyetin ilânından kısa bir süre sonra anayasada açıkça
üzerinde anlaşma sağlanan konular olmalarına rağmen; vergilerin toplanması,
silahlı kuvvetlerin oluşturulması, kamu hizmetlerine katılım oranı ve belediye
sınırlarının belirlenmesi gibi konularda ilk anlaşmazlıklar görülmeye başlandı.77
Bu ilk anlaşmazlıkların yaşanmasında iki toplumdan hangisinin anayasaya
aykırı davrandığı tartışılabilirse de sonraki gelişmeler Rum toplumu liderlerinin
mevcut durumu kabullenemediklerini göstermekteydi. Onlara göre bağımsız
Kıbrıs Cumhuriyeti ile Türklere çok fazla hak tanınmıştı. Kıbrıs’ta Rumların
çoğunlukta olduğu hükümetin birçok kez Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasını
ihlâl etmesi, Ankara’nın 1961 yılından itibaren Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetini
uyarmasına neden oldu. Dışişleri Bakanı Selim Sarper 5 Ağustos 1961’de
verdiği demeçte şu ifadeleri kullanır: “Kıbrıslı Türkler iyi niyetle Londra ve Zürih
antlaşmalarını kabul etmişlerdir. Bu antlaşmaların tatbiki için hüsnüniyetle çalışıyoruz.
Bu anlaşmaları ihlâl etmek isteyenler olursa netice onların lehine olmayacaktır.
Temenni ederim ki, Kıbrıslılar, ellerindeki nimetlerin kıymetini bilerek Zürih ve Londra
antlaşmalarını başarıyla tatbik etsinler.”78 Türk hükümetinden gelen bu ve benzeri
uyarılara karşın Makarios ve Kıbrıslı Rumlar adadaki mevcut yönetimi kendi
egemenliklerine çevirme yolunda adımlar atmaya devam etmişlerdi. Bunun bir
örneği Makarios’un Cikko Manastırı’nda 15 Ağustos 1962’de yapmış olduğu
konuşmadır. Makarios konuşmasında: “Sekiz asırdan beridir, Kıbrıs’ın yönetimi
ilk kez Yunanlılar’ın eline geçmiştir. Kıbrıs Rumları EOKA kahramanları tarafından
başlatılan işi tamamlamak için çalışmalıdırlar. Mücadele şimdi yeni bir biçimde
sürmektedir.”79. İfadeleriyle gerçek niyetlerini bir kez daha dile getirmekten
çekinmemişti. Makarios’un içeriği benzer demeçleri birbirini kovaladı. Nitekim
13 Mart 1963 tarihli konuşmasında bu kez, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasının
temelinin atıldığı Zürih ve Londra Antlaşmalarının o dönemin koşullarında
gerçekleştiğini, gayelerinin bir cumhuriyet olmadığını ifade ederek antlaşmaları
ve anayasayı hedef aldı.80 Nihayet Makarios, 5 Ağustos 1963 tarihinde Zürih
ve Londra Antlaşmalarını kendi iradesi dışında imzaladığını, anayasanın
değiştirilmesi gerektiğini dile getirdi. 30 Kasım 1963 tarihinde de Türkiye
76
77
78
79
80
Fazıl Küçük, Kıbrıs Türk Davası ve Kıbrıs’ta Rum Vahşeti”, Devlet Basımevi, Lefkoşa, 2002, s. 14.
Fırat, a.g.m., s. 720.
Bilge, a.g.m., s. 373.
Galip Alçıtepe, “Kıbrıs Bunalımı ve Barış Harekâtı (1963-1974), Türkler, Cilt: 17, s. 116;
Özmen, a.g.e., s. 245.
Özmen, a.g.e., s. 246.
363
Ergenekon SAVRUN, Melih TINAL
ÇTTAD, XVII/34, (2017/Bahar)
Cumhuriyeti hükümetine on üç maddeden oluşan bir anayasa değişikliği taslağı
sundu.81 Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasına tamamen aykırı olan bu taslakta,
Cumhurbaşkanı ve yardımcısının veto haklarının kaldırılması, seçimlerinin
ilgili toplum tarafından değil Temsilciler Meclisi’nin tümünce yapılması, ayrı
belediyelere ve yargı organlarına son verilmesi istekleri dikkat çekmekteydi.
Makarios’un bu istekleri geniş anlamda 1960 yılında kurulan dengeyi ortadan
kaldırmayı amaçlıyordu. Taslağın kabul edilmesi iki toplumun eşitliği üzerine
kurulmuş ortaklığı sonlandıracak ve adadaki Türk toplumu eşitlikten gelen
haklarını kaybederek, azınlık statüsünde değerlendirilecekti.82 Türkiye 6
Aralık 1963 tarihinde yayımladığı şu bildiri ile anayasa değişikliği teklifini
reddetti: “Kıbrıs Cumhurbaşkanının muhtırası Zürih ve Londra Antlaşmalarının
ve Kıbrıs Anayasasının tadilini teklif etmektedir. Kıbrıs’taki Türklerin hayati hak ve
menfaatlerinin teminatını ihtiva eden bu vesikalar üzerinde müzakere açılmasını isteyen
böyle bir teklifin kabulüne imkân olmadığından reddine karar verilmiştir. Bu yoldaki
cevabımız yakında Kıbrıs hükümetine gönderilecektir.” 83 Makarios bu değişiklik
taslağını Türkiye ile birlikte İngiltere ve Yunanistan’a da iletmişti. Türkiye’nin
red yanıtıyla Kıbrıs hükümeti bu kez yabancı devletlerden olumlu ya da olumsuz
bir yanıt beklemediğini, yapmış olduklarının yalnızca bilgilendirmek olduğunu
duyurdu.84 Ayrıca, İngiltere de adadaki dengeleri bozmak istememesi nedeniyle
Makarios’a ümit ettiği desteği vermedi.85
Kıbrıs Cumhuriyeti ve Türkiye arasındaki bu gerginlik doğal olarak
adadaki iki topluma da yansıdı. Gerginliğin artarak devam ettiği günlerde
korkulan şiddet eylemleri yaşanmaya başladı. 21 Aralık 1963 gecesi Lefkoşa’nın
Tahtakale Mahallesi’nde devriye görevinde bulunan Rum polislerin içinde
Türklerin bulunduğu bir aracı durdurması ve arama yapmak istemesi üzerine,
bunun Türklerce protesto edilmesine ateşle karşılık veren Rum polisi iki
Türk’ün hayatını kaybetmesine neden oldu. Ertesi gün olayların devam ettiği
saatlerde Makarios, Kıbrıs Radyosu’nda Garanti Antlaşması’nın geçerliliğini
yitirdiği açıklamasını yaptı.86 Makarios’un bu açıklaması iki toplum arasındaki
çatışmaların geri dönülmez bir biçimde artmasına neden oldu.87 Bu gelişme
üzerine Türkiye; İngiltere ve Yunanistan hükümetleri nezdinde girişimlerde
bulunarak Rum saldırılarının durdurulması için harekete geçmeleri isteğinde
bulundu. Bu isteğin İngiltere ve Yunanistan tarafından olumlu karşılanmasıyla,
81
82
83
84
85
86
87
Alçıtepe, a.g.m., s. 117.
Fırat, a.g.m., s. 723; Kızılyürek, a.g.e., s. 116.
Bilge, a.g.m., s. 377. Karar Makarios’a resmen 16 Aralık 1963’te tebliğ edilmiştir. Demirer,
a.g.m., s. 41.
Fırat, a.g.m., s. 723.
Cihat Göktepe-Tuğba Ünlü Bilgiç, “İngiliz Güvenlik ve Dış Politikasında Kıbrıs (19451974)”, Bilig, Kış 2014, Sayı: 68, s. 154.
Alçıtepe, a.g.m., s. 117.
25 Mart 1962 tarihinde Ömeriye ve Bayraktar Camilerinin bombalanması Kıbrıs Cumhuriyeti
döneminde Türk toplumuna yönelik ilk ciddi Rum saldırısıydı. Bu eylem Türkiye’de geniş
yankı uyandırdı ve İsmet İnönü, daha vahim sonuçlara yol açmadan olayın faillerinin
yakalanması gerektiğini ifade etti. Gülen, a.g.e., s. 394.
364
Soğuk Savaş Döneminde İngiltere ve Türkiye’nin Kıbrıs ...
ÇTTAD, XVII/34, (2017/Bahar)
üç devlet 24 Aralık 1963 tarihinde şu ortak bildiriyi yayımladı: “Türkiye, İngiltere
ve Yunanistan hükümetleri, Garanti Antlaşmasını imza eden devletler sıfatı ile Kıbrıs
hükümeti ile Türk ve Rum cemaatlerini halihazır karışıklıklara son vermeye müştereken
çağırırlar. Üç hükümet bu gece ateş kesilmesi için uygun bir saatin tesbitine ve her
iki cemaatten buna riayeti istemeye Kıbrıs hükümetini davet ederler. Üç hükümet
ayrıca hukuk nizamının korunması lüzumunu göz önünde tutarak bugünkü durumu
doğuran güçlüklerin halline yardım maksadıyla müştereken tavassutta bulunmayı teklif
ederler.”88
24 Aralık 1963 tarihinde Lefkoşa’da, Rum saldırıları sonucunda
24 Türk’ün hayatını kaybetmesi üzerine 650 kişilik Türk askeri gücü, 1959
antlaşmalarına dayanarak Lefkoşa’nın Türk kesimini koruma altına aldı. Ayrıca,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ateşkes sağlanamaması durumunda bunun
Türk Silahlı Kuvvetleri’nce sağlanacağı hakkında bir açıklama yaptı. Nitekim
bu açıklama paralelinde, 25 Aralık 1963 günü Türk savaş uçakları Lefkoşa
üzerinde uyarı uçuşları gerçekleştirdi.89 Gelişmeleri Dışişleri Bakanı Feridun
Cemal Erkin TBMM’de şu cümlelerle nitelemişti: “Teşhisimiz, olayların mürettep
olduğu ve hukuki alanda başarı elde edemeyeceklerini anlayan Kıbrıs Rumlarının işi bu
defa fiili tecavüze dökerek Kıbrıs Türklerini ve Türkiye’yi tahrik edip mukabil harekete
sevk etmeyi gözettikleri merkezindedir.”90
Türkiye’nin bu kararlı tutumu ve Lefkoşa’daki İngiliz Yüksek
Komiserinin de çabalarıyla Makarios ile Temsilciler Meclisi Başkanı Klerides
ve Savunma Bakanı Osman Örek ateşkes için anlaşmaya vardılar. Bu süreçte
Yunanistan tarafından da desteklenmeyen Makarios 26 Aralık 1963 tarihinde
BM Güvenlik Konseyi’ni olağanüstü toplantıya çağırdı. Makarios’un iddiası,
Türkiye’nin Kıbrıs’ın toprak bütünlüğüne karşı bir tehdit oluşturduğuydu. Bu
arada adadaki Türk ve İngiliz alaylarının komutası General Young’a verildi ve
30 Aralık 1963’te Lefkoşa’nın Türk ve Rum kesimlerini ayıran Yeşil Hat çizildi.91
Yeşil Hat örneğinde olduğu gibi Kıbrıs’ta düzeni sağlamak için geçici çözüm
yollarına başvurulurken, İngiltere kalıcı tedbirleri kararlaştıracak bir konferansın
Londra’da toplanmasını istedi. 15 Ocak 1964 tarihinde çalışmalarına başlayan
konferansa, İngiltere, Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs Hükümetleri ile adanın
88
89
90
91
Özmen, a.g.e., s. 257.
Şener, a.g.m., ss. 14-16. Kuşkusuz yaşanılanlar bunun plânlı bir girişim olduğunu
göstermekteydi. İçişleri Bakanı Poikarpos Yorgacis tarafından hazırlanıp bizzat Yorgacis
tarafından teşkil edilen ve yasadışı derin devlet konumunda olan Akritas örgütlenmesi
plânının aşamaları 21 Nisan 1966’da, Patris gazetesine özetle şu ifadelerle yansıdı: 1- Zürih
ve Londra Antlaşmalarının Kıbrıs sorununu çözmediğini dünya kamuoyuna yaymak.
2-Anayasanın değiştirilmesinin şart olduğuna herkesi inandırmak. 3-Buraya kadar
olan dönemde başarı kazanılması durumunda, Türklere anayasa değişiklik önerilerini
bildirmek. 4-Garantörlük Antlaşmasını geçersiz kılmak. 5-Bu önerilerin Türkler tarafından
reddedilmesi durumunda şiddete başvurarak, antlaşmaları ortadan kaldırmak. 6-Tüm
plânı 1965 seçimleri öncesinde gerçekleştirmek. Alçıtepe, a.g.m., 117.
Bilge, a.g.m., s. 377.
Alçıtepe, a.g.m., s. 118; Özmen, a.g.e., s. 258.
365
Ergenekon SAVRUN, Melih TINAL
ÇTTAD, XVII/34, (2017/Bahar)
Türk ve Rum cemaatleri katıldı. Konferansta Türkiye’nin tezi Zürih ve Londra
Antlaşmalarının Kıbrıslı Türklerin güvenliğini sağlayamadığı; bu nedenle,
coğrafi olarak ayrılmış, nüfus mübadelesine gidilmiş iki toplumlu federatif bir
devletin tek çözüm olarak görüldüğüydü. Bu bir anlamda taksim tezinin yeniden
gündeme getirilmesiydi.92 Rumlar ise adada yaşananların nedenleri olarak
Kıbrıs anayasasını ve Türkiye’nin içişlerine karışmasını sağlayan antlaşmaları
gösteriyordu. Konferans boyunca İngiltere, gerek hükümetler ve gerekse Kıbrıs
Türk ve Rum cemaatleri temsilcileriyle yapmış olduğu görüşmelerde uzlaştırma
yönünde çaba göstermiş olsa da bir sonuç alamadı.93 Konferans, 21 Ocak
1964’te sonuç alınamadan dağıldı.94 Bu, İngiltere’nin belirsiz bir süre daha barış
gücünün her türlü yükünü taşımak zorunda kalacağı anlamına geliyordu. Zaten
ekonomik sorunlarla boğuşan İngiltere bu gücün malî, askerî ve siyasî yükünü
tek başına taşıyabilecek durumda değildi. Ayrıca, tarafsız görünmeye özen
gösteren İngilizler toplumlararası çatışmanın ortasında kalınca Türk ve Rum
kesimlerinin tepkisini çekmişti.95 Konferansın dağılmasından iki gün sonra, 23
Ocak 1964’te Lefkoşa’da Bayraktar Camii bombalandı. Türk bölgelerini hedef
alan Rum saldırıları yeniden başladı.96 Bu gelişme üzerine Türkiye BM Güvenlik
Konseyi’ne başvurdu. 26 Şubat-4 Mart 1964 döneminde gerçekleşen görüşmeler
sonunda Konsey özetle; üye devletlerin Kıbrıs’taki durumu daha da kötüye
götürecek ve dünya barışını tehlikeye sokacak müdahalelerden sakınmalarını,
Kıbrıs hükümetinin şiddet eylemlerinin önüne geçmesini ve tarafların barış
için gayret göstermelerini karar altına aldı. Alınan bu kararlar gerçekte Kıbrıs
sorununun daha yıllar boyu çözülememesine neden olacaktı.97 Bunun nedeni
Rum Yönetiminin Kıbrıs Hükümeti olarak kabul edilmesiydi.98 Böylelikle, 1964
yılından itibaren 1960 yılında kurulan bağımsız Kıbrıs devleti, fiilen de olsa
Kıbrıs Rum devletine dönüştürülmeye başlandı.99
92
93
94
95
96
97
98
99
Fırat, a.g.m., s. 724; Alçıtepe, a.g.m., 118.
Bilge, a.g.m., s. 379.
Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Cilt: 1, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara, 1992,
s. 786; Arık, a.g.m., s. 103.
Göktepe-Bilgiç, a.g.m., s. 154-155.
Özmen, a.g.e., s. 260.
Rauf Raif Denktaş, Kıbrıs Türk Halkının Özgürlük ve Bağımsızlık Mücadelelerinden Kesitler
Arşiv Belgeleri ve Notlarla İlk Altı Ay, KKTC Yorum Yayıncılık, 2. Baskı, Lefke, 1991, s. 35.
Alçıtepe, a.g.m., s. 118; Özmen, a.g.e., 260.
Hande Erol, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Kuruluş Süreci”, Akademik Sosyal
Araştırmalar Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 17, Eylül 2015, s. 299.
366
Soğuk Savaş Döneminde İngiltere ve Türkiye’nin Kıbrıs ...
ÇTTAD, XVII/34, (2017/Bahar)
Sonuç
Kıbrıs 1571 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedilmiş ve
1878 yılına dek Osmanlı yönetiminde kalmıştır. Bu tarihte, İngiltere ile imzalanan
özel bir antlaşmanın gereği olarak ada, İngiliz yönetimine bırakılmıştır. Birinci
Dünya Savaşı’nın hemen başında ise İngiltere, Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın
yanında savaşa katılmasına karşılık olarak adayı ilhak etmiştir. Kıbrıs 1923
yılında, Lozan Konferansıyla resmen İngiltere’ye bırakılmış ve 1955 yılına
dek Türk dış politikasında çözülmesi gereken bir sorun olarak görülmemiştir.
Türkiye’nin statükonun devamından yana olan Kıbrıs politikasına karşılık
Yunanistan ve özellikle Kıbrıs Rum toplumu İkinci Dünya Savaşı ertesinden
itibaren adanın Yunanistan’a katılması için birçok kez girişimde bulunmuş,
ancak bu girişimler İngiltere tarafından sonuçsuz bırakılmıştır. Şüphesiz
İngiltere, adadaki Türk topluluğunun güvenliği ve askeri nedenlerle Enosis’e
karşı olan Türkiye’nin dostluğunu bölgedeki yüksek İngiliz çıkarları için
vazgeçilmez görmektedir. Bunun sonucu olarak İngiltere, Türkiye’nin de
Kıbrıs’ta bir taraf olarak yer almasını sağlamak amacıyla 1955 yılı Ağustos
ayında, İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın katıldığı Londra Konferansı’nın
toplanmasını sağlamıştır. Konferans yapıcı bir çözüme ulaşılamadan
dağılmış olsa da, konferansla birlikte Kıbrıs sorunun artık uluslararası bir
nitelik kazandığının ve bu sorunda Türkiye’nin de bir taraf olarak tanınmış
olmasının önemi büyüktür. Gelecek dört yıl boyunca İngiltere’nin farklı çözüm
taslaklarına kayıtsız davranan Yunanistan, Türkiye’nin aynı dönemde taksim
politikasından ödün vermemesi nedeniyle 1958 yılı sonlarından itibaren
diplomatik görüşmelere olumlu yaklaşmak zorunda kalır. 18 Aralık 1958
tarihinde Paris’te, Türkiye, İngiltere ve Yunanistan Dışişleri Bakanlarının
yaptıkları toplantıyı 1959 yılı Ocak ayında Zorlu ve Averof arasında Zürih’te
yapılan ikili görüşmeler izler. Kısa bir süre sonra Menderes ve Karamanlis,
Zürih’te 11 Şubat 1959’da Zürih Antlaşmasını imzalamışlardır. Kıbrıs’ta
bağımsız bir cumhuriyetin kurulmasının taraflarca kabul edildiği antlaşmanın
geçerli olabilmesi için Türkiye ve Yunanistan ile birlikte İngiltere, Kıbrıs Türk
ve Rum topluluklarının onaylarının alınması gerekmektedir. Nitekim İngiltere
Dışişleri Bakanı Selwyn Lloyd, Kıbrıs Türk toplumu lideri Dr. Fazıl Küçük ve
Kıbrıs Rum toplumu lideri Makarios’un da katılımıyla 19 Şubat 1959 tarihinde
Londra Antlaşmaları imzalanmış ve Kıbrıs Cumhuriyeti 16 Ağustos 1960
tarihinde ilân edilmiştir. Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin doğumunda İngiltere
ve Türkiye’nin Kıbrıs’ta yakın olmasa da birbirleriyle çelişmeyen politikalar
üretmeye özen göstermelerinin payı bulunmaktadır. Zira iki ülke de adanın
tamamen Yunanistan’a bırakılmasını onaylamamakta ve Sovyetlerin bölgeye
hâkim olmasını engellemeye çalışmaktadır. Kıbrıs sorunu adada bağımsız bir
cumhuriyetin ilânıyla hal yoluna konulmuş olmasına rağmen Kıbrıs Rumlarının
bu durumu kabullendikleri söylenemez. Nitekim başta Kıbrıs Cumhurbaşkanı
367
Ergenekon SAVRUN, Melih TINAL
ÇTTAD, XVII/34, (2017/Bahar)
Makarios ve adadaki Rum toplumu liderleri tarafından yapılan açıklamalar,
Yunanistan ve Rum toplumunun Kıbrıs Cumhuriyetini tarihsel emellerine
giden yolda bir geçiş süreci olarak gördüklerini kanıtlamıştır. Şüphesiz, Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin son bulmasına yol açan gelişmelerin merkezinde 1963 yılı
Aralık ayında yaşanan ve tarihe Kanlı Noel olarak geçen olayların payı büyüktür.
Olaylar sırasında yüzlerce Türk hayatını kaybetmiş, on binlercesi yaşadıkları
toprakları terk etmek zorunda kalmıştır. Adadaki Türk toplumunun güvenliğini
sağlayabilme amacıyla Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’ne başvurması üzerine
Konsey, 4 Mart 1964 tarihinde Kıbrıs Hükümetinin şiddeti önlemesini de içeren
kararlar almıştır. Rum yönetiminin bu ifade ile Kıbrıs’ın meşru hükümeti olarak
kabul edilmesi bağımsız cumhuriyetin bir Rum devletine dönüştürülmesinin de
bir parçasıdır.
368
Soğuk Savaş Döneminde İngiltere ve Türkiye’nin Kıbrıs ...
I. Arşiv Kaynakları
ÇTTAD, XVII/34, (2017/Bahar)
KAYNAKÇA
BCA, 030.10.254.712.44.
BCA, 030.01.109.727.4.
BCA, 030.01.102.607.9.
BCA, 030.01.38.227.9.
FO, 371/123 929, RG 1081/2148.
II. Resmi Yayınlar
TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: XI, Cilt: 7, İçtima: 2, 48. 28.02.1959.
III. Süreli Yayınlar
Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi
Akşam
Atatürk Yolu
Bilig
Cumhuriyet
Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi
Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
Hürriyet
Tarih ve Toplum
Toplumsal Tarih
Türk Dünyası Araştırmaları
Ulus
Zafer
369
Ergenekon SAVRUN, Melih TINAL
ÇTTAD, XVII/34, (2017/Bahar)
IV. Kitaplar
ANDERSON, Matthew Smith, Doğu Sorunu, 1774-1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine
Bir İnceleme, Çeviren: İdil Eser, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2001.
ARMAOĞLU, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Cilt: 1, Türkiye İş Bankası Yayınları,
Ankara, 1992.
AVEROFF, Evangelos, Lost Opportunites: The Cyprus Question, 1950-1963,
Çeviren: Timothy Culen-Susan Kyriakidis, New York, 1986.
DENKTAŞ, Rauf Raif, Kıbrıs Türk Halkının Özgürlük ve Bağımsızlık Mücadelelerinden
Kesitler Arşiv Belgeleri ve Notlarla İlk Altı Ay, K.K.T.C. Yorum Yayıncılık,
2. Baskı, Lefke, 1991.
EDEN, Anthony, The Memories of the Rt. Hon. Sir Anthony Eden K.G., P.C., M.C.:
Full Circle, London, Cassell, 1960.
FEDAI, Harid, Kıbrıs Tarihi, K.K.T.C. Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı ve T.C.
Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara, 1999.
GAZIOĞLU, Ahmet, İngiliz İdaresinde Kıbrıs, Statü ve Anayasa Meseleleri, Cilt: I,
İstanbul, 1960.
GAZIOĞLU, Ahmet, İngiliz Yönetiminde Kıbrıs III (1951-1959), Enosise Karşı Taksim
ve Eşit Egemenlik, Kıbrıs Araştırma ve Yayın Merkezi (CYREP), 1998.
GÜREL, Şükrü Sina, Kıbrıs Tarihi (1878-1960), Kaynak Yayınları, Ankara, 1985.
KIZILYÜREK, Niyazi, Milliyetçilik Kıskacında Kıbrıs, İletişim Yay., İstanbul, 2002.
KÜÇÜK, Fazıl, Kıbrıs’ta Türk Davası ve Kıbrıs’ta Rum Vahşeti, Lefkoşa, 2002.
Osmanlı İdaresinde Kıbrıs, (Nüfus-Arazi Dağılımı ve Türk Vakıfları), T.C. Başbakanlık
Devlet Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, Yayın No: 43, Ankara, 2000.
ÖZERSOY, Kudret, Kıbrıs Sorunu Hukuksal Bir İnceleme, Avrasya Stratejik
Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara, 2002.
ÖZMEN, Süleyman, Avrasya’nın Kırılma Noktası Kıbrıs, IQ Yay., İstanbul, 2005.
V. Makaleler
ALAGÖZ, Arif, “Kıbrıs Tarihine Coğrafi Giriş”, Milletlerarası Birinci
Kıbrıs Tetkikleri Kongresi Türk Heyeti Tebliğleri, Türk Kültürünü Araştırma
Enstitüsü, Ankara, 1971.
ALÇITEPE, Galip, “Kıbrıs Bunalımı ve Barış Harekâtı (1963-1974)”,
Türkler, Cilt: 17.
ARIK, Umut, “Johnson Mektubu ve Kıbrıs Krizi”, Türk Dış Politikasında
41 Kriz, 1924-2012, Editör: Prof. Dr. Haydar Çakmak, Ankara, 2012.
370
Soğuk Savaş Döneminde İngiltere ve Türkiye’nin Kıbrıs ...
ÇTTAD, XVII/34, (2017/Bahar)
BILGE, Suat, “Kıbrıs Uyuşmazlığı ve Türk-Sovyet İlişkileri”, Olaylarla
Türk Dış Politikası (1919-1995), Siyasal Kitabevi, 9. Baskı, Ankara, 1996.
DEMIRER, Mehmet Arif, “20 Temmuz 1974’e Nasıl Gelinmişti”, Tarih ve
Toplum, Temmuz 1999, Cilt: 32, Sayı: 187.
DEMIRYÜREK, Mehmet, “Fatihten Günümüze Kıbrıs’ta Türk Varlığı”,
Toplumsal Tarih, Temmuz 2002, Sayı: 103.
EROL, Hande, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Kuruluş Süreci”,
Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 17, Eylül 2015.
FIRAT, Melek, “Yunanistanla İlişkiler” Türk Dış Politikası, 1919-1980,
Cilt: 1, Editör: Prof. Dr. Baskın Oran, İletişim Yayınları, İstanbul, 2001.
GÖKTEPE, Cihat-Bilgiç, Tuğba Ünlü, “İngiliz Güvenlik ve Dış
Politikasında Kıbrıs (1945-1974)”, Bilig, Kış 2014, Sayı: 68.
GÖKTEPE, Cihat, “Londra ve Zürih Antlaşmalarının Hazırlık Süreci ve
Türk-İngiliz İlişkileri (1955-1959), Türkler, Cilt: 16.
GÖKTÜRK, Turgay Bülent, “Rum Ortodoks Kilisesi’nin Kıbrıs’ta Karar
Alma Sürecine Etkisi”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, XV/30, 2015/Güz.
GÜLEN, Ahmet, “İnönü Hükümetlerinin Kıbrıs Politikası (1961-1965)”,
Atatürk Yolu Dergisi, Güz 2012, Sayı: 50.
KESER, Ulvi, “Kıbrıs Sorunu Bağlamında Türkiye’de 6/7 Eylül
Olaylarına Kesitsel Bir Bakış”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, XII/25,
2012/Güz.
KESER, Ulvi, “21 Aralık 1963 Kanlı Noel, Kumsal Faciası ve Bugüne
Yansımaları”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, XI/23, 2011/Güz.
ÖKSÜZ, Hikmet, “Kıbrıs Türkleri’nin Anavatana Göçleri”, Tarih ve
Toplum, Temmuz 1999, Cilt: 32, Sayı: 187.
ŞENER, Bülent, “1963-1964 Kıbrıs Krizi: Türk Dış Politikası Tarihinde
Askeri, Siyasal ve Hukuksal Boyutlarıyla Bir Zorlayıcı Diplomasi Uygulaması”,
Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı: 205, Ağustos 2013.
TOSUN, Ramazan, “Kıbrıs Meselesi”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 10.
YELLICE, Gürhan, “1878’den 1931’e Kıbrıs’ta Enosis Talepleri ve
İngiltere’nin Yaklaşımı”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, XII/24,
2012/Bahar.
Yüksel, Dilek Yiğit, “Kıbrıs Türk Milli Mücadelesi (1914-1958), Çağdaş
Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, VIII/18-19, 2009/Bahar-Güz.
371
Download