MİLLETLERARASI ÖZEL HUKUK FİNAL SINAVI ÇİFT NUMARALI VE İKİNCİ ÖĞRETİME TÂBİ ÖĞRENCİLER CEVAP ANAHTARI 1. Abdullah ve Leyla’nın, Nesrin’e mirasçı olup olamayacakları hangi hukuka tabidir? Açıklayınız. (7 Puan) Cevap : Yabancılık unsuru içeren miras ilişkileri hakkında hangi hukukun uygulanacağını düzenleyen MÖHUK’un 20/1. maddesine göre, miras ölenin milli hukukuna tabidir. Yani, Türkiye’de bulunan taşınmazlar dışında tüm miras hakkında belirleyici rol oynayan miras bırakanın (ölenin) milli hukukudur. Mirasa uygulanacak hukukun tayininde mirasçıların vatandaşlığı rol oynamamaktadır. Dolayısıyla, Suriye vatandaşı Abdullah ve Suriye vatandaşı Leyla’nın, Nesrin’e mirasçı olup olamayacağı Nesrin’in milli hukuku olan Türk hukukuna tabidir. Diğer yandan, yine aynı maddeye göre, Türkiye’de bulunan taşınmazlar hakkında Türk hukuku uygulanır. Buna göre, Çatalca’daki arazinin akıbeti de Türk hukukuna göre tayin edilecektir. 2. Nesrin tarafından düzenlenen vasiyetnamenin şeklen geçerliliği hangi hukuka tabidir? Açıklayınız. (7 Puan) Cevap : Yabancılık unsuru içeren ölüme bağlı tasarruflarda şekil, MÖHUK’un 20/4 hükmü tarafından düzenlenmektedir. Madde, ölüme bağlı tasarrufların şekli bakımından üç farklı hukuku birbirine alternatif teşkil edecek şekilde yetkili kılmıştır. Bunlar, ölüme bağlı tasarrufların yapıldığı ülke hukuku, ölüme bağlı tasarrufun esasına uygulanan hukuk veya ölenin milli hukukudur. Ancak anılan maddenin uygulama alanı dardır. Zira, Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu milletlerarası sözleşme hükümleri saklı olduğundan (MÖHUK m. 1/2), ölüme bağlı tasarruf türü olan vasiyetnamelerin şekli hakkında, Türkiye’nin de taraf olduğu ve loi uniforme nitelik taşıyan Vasiyet Tasarruflarının Biçimine İlişkin Kanun Uyuşmazlıkları Konusunda 1961 tarihli La Haye Sözleşmesi tatbik edilir. Dolayısıyla, anılan sözleşme MÖHUK hükümlerine göre öncelikle uygulanır. İlgili La Haye Sözleşmesi, vasiyetnamelerin gerekli şekil şartlarına uyulmamış olmaları nedeniyle hükümsüz sayılmalarına engel olmak ve vasiyetnameleri olabildiğince ayakta tutabilmek amacıyla birçok hukuku birbirine alternatif teşkil edecek şekilde yetkili kılmıştır. Dolayısıyla Türk vatandaşı Nesrin tarafından düzenlenen vasiyetname, Sözleşmedeki kanunlar ihtilafı kurallarına göre yetkili kılınan ülke hukuklarından herhangi birine göre şeklen geçerli olduğu taktirde, bütün âkit devletlerde de geçerli kabul edilecektir. 3. Leyla’nın mirasçı olup olmadığının çözüme kavuşturulması bakımından, evlat edinme ilişkisinin geçerliliği nasıl bir mesele teşkil eder? Bu meselenin çözümünde hangi hukukun uygulanacağı konusundaki yaklaşımlar nelerdir? Açıklayınız. (7 Puan) Cevap : Leyla’nın mirasçı olup olmadığının çözüme kavuşturulması bakımından, evlat edinme ilişkisinin geçerliliği milletlerarası özel hukukta ön sorun (ön mesele) teşkil eder. Bu sorunun çözümünde hâkim iki yaklaşım bulunmaktadır. İlki, lex fori yöntemidir. Bu yönteme göre hâkim, ön sorun teşkil eden meseleyi yani evlat edinme ilişkisinin geçerliliğini, asıl mesele olan mirasçılık ilişkisinden bağımsız olarak ele alır ve bu meselede kendi kanunlar ihtilafı kurallarının yetkili kıldığı hukuku esas alır. İkinci yaklaşım ise, lex causae yöntemidir. Bu yönteme göre ise, ön sorunun yani evlatlık ilişkisinin, asıl mesele olan mirasçılık ilişkisinin bir parçası olduğu vakıasından hareket edilerek, ön sorunun asıl meselenin esasına tatbik edilen hukuk sisteminin kanunlar ihtilafı kurallarının gösterdiği hukuka göre çözümlenmesi esas alınır. Sonuçta mahkeme, her bir olayda, milletlerarası özel hukuk hakkaniyetine hizmet edecek ve işlemi ayakta tutacak metotlardan birini tercih edecektir. 4. Picaldo Tekstil’in ihtiyati tedbir talebi konusunda Çorlu Ticaret Mahkemeleri’nin milletlerarası yetkisi var mıdır? Tartışınız. (7 Puan) Cevap : MÖHUK m.40’a göre Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi iç hukukun yer itibariyle yetki kurallarına tabidir. Bu nedenle Picaldo Tekstilin ihtiyati tedbir talebi konusunda Çorlu 1 mahkemelerinin milletlerarası yetkiye sahip olup olmadığını iç hukukun yetki kurallarına göre tayin etmek gerekir. HMK’nın 390. maddesinde ihtiyati tedbir talepleri bakımından yetki meselesi düzenlenmiştir. Söz konusu maddeye göre ihtiyati tedbir kararı, davanın açılmasından önce esas hakkında yetkili olan mahkeme tarafından, davanın açılmasından sonra ise ancak asıl davanın görüldüğü mahkeme tarafından verilebilir. MÖHUK m. 47 uyarınca yabancı bir devlet mahkemesinin yetkilendirilmiş olduğu hallerde davanın esasının bu yabancı devlet mahkemesinde çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Türk mahkemeleri ancak yabancı devlet mahkemesinin kendisini yetkisi sayması veya Türk mahkemelerinde usulüne uygun yetki itirazında bulunulmaması halinde yetki kazanır. Olayda taraflar arasındaki sözleşmeden doğan uyuşmazlıklar bakımından Milano Mahkemelerinin yetkili kılınmış olması sebebiyle esas hakkında yetkili mahkeme Milano Mahkemeleridir. Dolayısı ile esas hakkında yetkili olmayan Çorlu Ticaret Mahkemelerinin ihtiyati tedbir bakımından da yetkili olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Ancak yabancı mahkemelerden alınacak ihtiyati tedbir kararlarının, kesin hüküm niteliğinde olmamaları sebebiyle tenfiz edilmeleri mümkün değildir. Bu bakımdan HMK m. 390 hükmünün milletlerarası usul hukukunun yetki sistemi, mantığı ve amacı bakımından; yabancı devlet mahkemelerini yetkilendiren yetki sözleşmesinin varlığı halinde Türk mahkemelerinin ihtiyati tedbir korumasının ortadan kalkacağı şeklinde yorumlanması ve uygulanması hukuken doğru değildir. Bu nedenle, yetki sözleşmesinin varlığına rağmen Türk mahkemelerinden ihtiyati tedbir alınabilmesi, HMK m.390 hükmünün ülke içi davalar bakımından uygulanması ve maddenin milletlerarası usul hukukunun mantığına uygun şeklide değiştirilmesi gerekmektedir. Netice olarak olayda Çorlu Ticaret Mahkemesi esas bakımından yetkili olması halinde ihtiyati tedbir bakımından da yetkiyi haiz olacaktır. Ancak bu durumda Çorlu Ticaret mahkemesine yapılan ihtiyati tedbir talebinin ardından iki hafta içerisinde yetki sözleşmesi ile yetkili kılınan Milano Mahkemesinde esas davanın açılması ve bu davanın açıldığına ilişkin evrakın Çorlu Ticaret Mahkemesine sunulması gerekmektedir. Aksi takdirde ihtiyati tedbir kendiliğinden kalkacaktır. 5. Picaldo Tekstil, Çorlu’da bulunan tekstil makineleri hakkında Milano Mahkemeleri’nden ihtiyati tedbir kararı almış olsaydı, söz konusu kararın Türkiye’de hukuki etki doğurması mümkün olur muydu? Açıklayınız. (7 Puan) Cevap : Yabancı mahkeme kararlarının Türkiye’de hukuki etki doğurması için bu kararlar hakkında Türk mahkemelerinden tanıma-tenfiz kararı alınması gerekmektedir. Yabancı mahkemeden alınmış bir ihtiyati tedbir kararının Türkiye’de icra olunabilmesi Türk mahkemesince tenfiz kararı verilmesine bağlıdır. Tenfiz şartlarından biri de yabancı mahkeme kararının o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş olmasıdır (MÖHUK m. 50/1). Oysa ihtiyati tedbir kararları kesin hüküm niteliğinde olmayan, geçici nitelikte kararlardır. Dolayısı ile yabancı devlet kesin hüküm niteliğinde olmayan yabancı ihtiyati tedbir kararlarının tenfizi kabil değildir. Netice olarak Milano Mahkemelerinde alınacak ihtiyati tedbir kararının Türkiye’de tenfiz edilmek suretiyle hukuki etki doğurması mümkün değildir. 6. Örsa Tekstil’in, Picaldo Tekstil aleyhine Çorlu Ticaret Mahkemeleri’nde açtığı davada, davalı Picaldo Tekstil’in yetki itirazını değerlendiriniz. (7 Puan) Cevap : MÖHUK’un 47 maddesinde yetki sözleşmesi ile yabancı devlet mahkemelerinin yetkilendirilmesi konusu düzenlenmiştir. Yer itibariyle yetkinin münhasır yetki esasına göre tayin edilmediği hâllerde, taraflar, aralarındaki yabancılık unsuru taşıyan ve borç ilişkilerinden doğan uyuşmazlığın yabancı bir devletin mahkemesinde görülmesi konusunda anlaşabilirler. Anlaşma, yazılı delille ispat edilmesi hâlinde geçerli olur. Olayda taraflar akdettikleri sözleşmeden doğan ihtilaflarda Milano Mahkemelerinin yetkili olduğunu kararlaştırmıştır. Yabancılık unsuru ihtiva eden, borç ilişkilerinden doğan ve münhasır yetkinin söz konusu olmadığı bir hal söz konusu olduğundan, taraflar arasındaki yetki sözleşmesi geçerli görünmektedir. Geçerli yetki sözleşmesinin varlığı halinde davanın yetki sözleşmesi ile yetkili kılınan yabancı mahkemede görülmesi esastır. Dava, ancak yabancı mahkemenin kendisini yetkisiz sayması veya Türk mahkemelerinde yetki itirazında bulunulmaması hâlinde yetkili Türk mahkemesinde görülür. Yetki sözleşmesinin varlığına rağmen davanın Türk mahkemelerinde açılması halinde yapılacak yetki itirazı bir ilk itirazdır ve cevap dilekçesinde yapılması gerekmektedir (HMK m.116-117). Olayda ise davalı Picaldo Tekstil tarafından yetki itirazı 2 ilk duruşmada yapılmış olup, süre bakımından geç kalınmış ve Çorlu Ticaret Mahkemesi milletlerarası yetki kazanmıştır. 7. Örsa Tekstil tarafından Çorlu Ticaret Mahkemeleri’nde açılan davada, makinelerin devrine ilişkin bedelin eksik ödendiği iddiası hangi hukuka göre karara bağlanacaktır? Açıklayınız. (7 Puan) Cevap : Makinelerin devrine ilişkin bedelin eksik ödendiği konusundaki ihtilaf taraflar arasındaki satım sözleşmesinden kaynaklanan bir ihtilaftır. Bu bakımdan da satım sözleşmesinin tabi olduğu hukuka göre halledilmesi gerekmektedir. Satım sözleşmesine uygulanacak hukuku tayin eden özel bir düzenleme olmadığından, sözleşmeden doğan borç ilişkilerinde uygulanacak hukuku düzenleyen MÖHUK m.24’e gidilmesi gerekir. MÖHUK m.24’e göre, sözleşmeden doğan borç ilişkileri tarafların açık olarak seçtikleri hukuka tâbidir. Sözleşme hükümlerinden veya hâlin şartlarından tereddüde yer vermeyecek biçimde anlaşılabilen hukuk seçimi de geçerlidir. Tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde sözleşmeden doğan ilişkiye, o sözleşmeyle en sıkı ilişkili olan hukuk uygulanır. Bu hukuk, karakteristik edim borçlusunun, sözleşmenin kuruluşu sırasındaki mutad meskeni hukuku, ticarî veya meslekî faaliyetler gereği kurulan sözleşmelerde karakteristik edim borçlusunun işyeri, bulunmadığı takdirde yerleşim yeri hukuku, karakteristik edim borçlusunun birden çok işyeri varsa söz konusu sözleşmeyle en sıkı ilişki içinde bulunan işyeri hukuku olarak kabul edilir. Ancak hâlin bütün şartlarına göre sözleşmeyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması hâlinde sözleşme, bu hukuka tâbi olur. Satım sözleşmelerinde karakteristik edim borçlusu para ödeme borcu altında olmayan, sözleşmeye adını veren edimin sahibi olan satıcıdır. Bu itibarla olayda ticari faaliyet gereği akdedilen satım sözleşmesinin tabi olduğu hukuk, karakteristik edim borçlusu, satıcı Örsa Tekstilin işyeri hukuku olan Türk hukuku olacaktır. Türk hukukuna göre sözleşmeyle daha sıkı ilişkili bir hukukn varlığını düşündürecek bir hal göze çarpmamaktadır. 8. Abdullah’ın Örsa Tekstil’e karşı açtığı ücret alacağı davasında Türk Mahkemeleri’nin milletlerarası yetkisini tartışınız. (7 Puan) Cevap : MÖHUK’un 40. maddesine göre; Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları tayin eder. Ancak MÖHUK’ta yer verilen özel yetki kurallarının düzenleniş biçimleri uyarınca, yabancılık unsuru taşıyan bir uyuşmazlıkta milletlerarası yetkiye sahip bir Türk mahkemesi bulunup bulunmadığı belirlenirken, MÖHUK’taki özel yetki kurallarının kapsamına giren bir uyuşmazlık söz konusu ise öncelikle ve sadece ilgili özel kurala bakılmaktadır. Bu itibarla, iş sözleşmesi veya iş ilişkisinden doğan davalar için MÖHUK’un 44. maddesinde özel bir yetki kuralı ihdas edilmiştir. Söz konusu kurala göre bireysel iş sözleşmesinden veya iş ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda işçinin işini mutaden yaptığı işyerinin Türkiye’de bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir. İşçinin, işverene karşı açtığı davalarda işverenin yerleşim yeri, işçinin yerleşim yeri veya mutad meskeninin bulunduğu Türk mahkemeleri de yetkilidir. Bu bakımdan işçi Abdullah’ın işveren Örsa Tekstil’e karşı açtığı davada Abdullah’ın işini mutaden yaptığı yer, ayrıca yerleşim yeri ve mutad meskeninin de bulunduğu yer olması sebebiyle Çorlu Mahkemeleri milletlerarası yetkiye sahiptir. Bunun dışında işveren Örsa Tekstil’in yerleşim yeri olan merkezinin bulunduğu İstanbul Mahkemeleri de milletlerarası yetkiye sahip olacaktır. 9. Abdullah’ın, Örsa Tekstil aleyhine açtığı iş davasında, teminat yatırma yükümlülüğü var mıdır? Açıklayınız. (7 Puan) Cevap : Teminat yatırma yükümlülüğü MÖHUK m.47’de ve HMK m.84’de düzenlenmiştir. HMK’da yer alan teminat yükümlülüğü Türkiye’de mutad meskeni olmayan Türk vatandaşları bakımından kabul edilmiş olduğu için Suriye vatandaşı olan Abdullah hakkında HMK’dan kaynaklanan bir teminat yükümlülüğünden söz edilemez. MÖHUK m.48’de ise yabancılar için kabul edilmiş bir teminat yükümlülüğü bulunmaktadır. MÖHUK m. 48’e göre, Türk mahkemesinde dava açan, davaya katılan veya icra takibinde bulunan yabancı gerçek ve tüzel kişiler, yargılama ve takip giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üzere mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorundadır. Teminat bir dava şartıdır, mahkeme tarafından davanın her aşamasında resen nazara alınır. Mahkeme, dava açanı, davaya katılanı veya icra takibi yapanı karşılıklılık esasına göre teminattan muaf tutar. 3 Karşılıklılık kanuni, akdi veya fiili olabilir. Teminat yükümlülüğü mahkemenin takdirinde olmadığı gibi, teminattan muafiyet konusunda da mahkemenin takdir yetkisi bulunmamaktadır. Türk mahkemesinde dava açan Abdullah, Suriye vatandaşı olması sebebiyle MÖHUK m. 48’e göre teminat yatırma yükümlülüğü altındadır. Türkiye Cumhuriyet ile Suriye arasında teminat yükümlülüğünü bertaraf eden iki veya çok taraflı bir anlaşma, Suriye hukukunda Türk vatandaşlarından teminat alınmamasını öngören bir kanun hükmü veya fiili uygulama bulunması halinde Abdullah teminattan muaf olacaktır. 10. Abdullah’ın Örsa Tekstil’e karşı Çorlu İş Mahkemeleri’nde açtığı davada, ücret alacağına ilişkin talebi hangi hukuka göre karara bağlanacaktır? Taraflar iş sözleşmesine uygulanmak üzere Suriye hukukunu seçmiş olsalardı, soruya vereceğiniz yanıtta bir değişiklik olur muydu? Açıklayınız. (7 Puan) Cevap : Abdullah, işçi statüsündedir ve iş akdinde işverene göre zayıf konumda olan taraftır. MÖHUK’un 27/1. maddesine göre iş akitlerine uygulanacak hukuk, işçinin işini mutad olarak yaptığı mutad iş yeri hukukudur. Yani, herhangi bir hukuk seçimi yapılmamış ise, işçinin işini fiilen yerine getirdiği yer hukuku, iş akdine uygulanacak olan hukuktur. Ancak hâlin bütün şartlarına göre iş akdiyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması halinde akde bu sıkı ilişki hukuk uygulanabilecektir (MÖHUK m. 27/4). Ancak iş akdiyle daha sıkı ilişkiye sahip olduğu tespit edilen hukukun uygulanıp uygulanmaması konusunda hâkime takdir hakkı tanınmıştır. Buna göre, Abdullah’ın Örsa Tekstil’e karşı Çorlu İş Mahkemelerinde açtığı davada, ücret alacağına ilişkin talebi, Abdullah’ın mutad iş yerinin Çorlu olması nedeniyle Türk hukukuna göre karara bağlanacaktır. MÖHUK, iş akdine uygulanacak hukuk açısından taraflara sınırlı bir hukuk seçimi hakkı tanımıştır. Buna göre, iş akitleri, işçinin mutad işyeri hukukunun emredici hükümleri uyarınca sahip olacağı asgari koruma saklı kalmak kaydıyla tarafların seçtikleri hukuka tabi olabilecektir (MÖHUK m. 27/1). Yani, taraflar iş akdine uygulanmak üzere Suriye hukukunu seçmiş olsalardı, Suriye hukuku, işçi Abdullah’ın mutad işyeri hukuku olan Türk hukukunun sağladığı asgari korumadan daha üst düzey bir koruma tesis etmesi halinde uygulanabilecekti. 11. Abdullah’ın Örsa Tekstil’de çalışabilmesi için alması gereken çalışma izni türünü, hangi makama başvurması gerektiğini ve hangi makamın karar vereceğini belirtiniz. (5 Puan) Cevap : Çalışma izinleri Hakkında Kanunda dört çeşit çalışma izni öngörülmüştür. Bunlar süreli çalışma izni, süresiz çalışma izni, bağımsız çalışma izni ve istisnai çalışma iznidir. Süreli çalışma izni iş piyasasındaki durum ve ekonomik koşullar dikkate alınarak belirli bir işyeri ve belirli bir meslekte çalışmak üzere bir yıl için verilir. Bir yıl sonunda üç yıla kadar uzatılabilir. Üç yıllık çalışma izni sonunda aynı meslekte ve dilediği işverenin yanında çalışmak üzere çalışma izni altı yıla kadar uzatılabilir. Süresiz çalışma izni en az sekiz yıl kanuni ve kesintisiz ikamet eden veya toplam altı yıl kanuni çalışması olan yabancıya süresiz olarak verilen çalışma iznidir. Bağımsız çalışma izni Türkiye’de bağımsız olarak çalışan yabancıya Türkiye’de kesintisiz olarak beş yıl ikamet etmiş olmak şartıyla verilen izindir. İstisnai çalışma izni ise Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası sözleşmelerde aksi öngörülmedikçe belirli özelliklere sahip kişilere kanuni sürelere bakılmaksızın verilen çalışma izni türüdür. Türk vatandaşları ile evli olanlara, Türkiye’de yerleşmiş sayılanlara, Türkiye’de yerleşmiş sayılanların çocuklarına, Türk vatandaşlığını kaybedenlere, rüşt yaşını doldurmadan Türkiye’ye gelerek eğitimini Türkiye’de tamamlayanlara, 2510 sayılı İskan Kanunu kapsamında kabul edilenlere, AB üyesi ülke vatandaşları ile onların eşleri ve çocuklarına, büyükelçilik, konsolosluk ve uluslararası kuruluşların Türkiye’deki temsilciliklerinde görevlendirilenler ile onların eşleri ve çocuklarına, bilimsel, kültürel ve sportif amaçla kısa süreli gelenlere, kilit personel niteliğindeki yabancılara ve Türkiye’de bulunan büyükelçilik veya konsolosluklar bünyesinde faaliyet gösteren okullardaki yabancı öğretmenler, kültür kurumlarında görevlendirilenler ile din kurumlarında görev alacak yabancılara istisnai çalışma izni verilebilir. Olayda Suriye vatandaşı Abdullah 2000 yılında Türkiye’ye çalışmak amacıyla gelirken süreli çalışma iznine başvurması gerekmektedir. Türkiye’de çalışmak isteyen yabancı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan çalışma izni almak zorundadır. Yabancı yurtdışında oturuyor ise çalışma izni başvurusunu, oturduğu veya vatandaşı bulunduğu yabancı devlette bulunan Türk dış temsilcilikleri vasıtasıyla yapabilecektir. Bu şekilde çalışma izni 4 alan yabancı doksan gün içerisinde ülkeye girmek için çalışma vizesi alacaktır. Yabancı Türkiye’ye girdiği tarihten itibaren otuz gün içerisinde İçişleri Bakanlığı huzurunda ikamet izni başvurusu yapmalıdır. Ancak öğrenim amaçlı ikamet tezkeresi hariç başka bir nedenle en az altı ay süreli ikamet izni ile Türkiye’de bulunan yabancı çalışma izni başvurusunu kendisi bizzat veya işvereni vasıtasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na yapabilecektir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı çalışma izni başvurularını ilgili mercilerin de görüşünü alarak değerlendirir. 12. Abdullah’ın kardeşi Aziz’in, Türkiye tarafından sağlanan bir korumadan faydalanması mümkün müdür? Açıklayınız. (5 Puan) Cevap : Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’na göre mülteciler, şartlı mülteciler ve ikincil koruma talep eden yabancılar uluslararası koruma talebinde bulunabilirler. Mülteciler Avrupa ülkelerinden gelen ve ırkı, dini, tabiiyeti, belirli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri sebebiyle kendi ülkelerinde yaşayamayan, yaşamaktan korkan ve bu nedenle ülkesini terk eden ya da terk etmeye zorlanan yabancılardır. Şartlı mülteciler ise aynı sebepler ile Avrupa ülkeleri haricinde ülkelerden gelenlerdir. YUKK’da öngörülen üçüncü koruma türü ise ikincil korumadır. Kanuna göre mülteci ya da şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesi ya da ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde ölüm cezasına mahkum olacak veya ölüm cezası infaz edilecek, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak ya da uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik tehdit ile karşılaşacak kişiler ikincil koruma talep edebilirler. Söz konusu üç koruma türünün haricinde YUKK’da tedbir niteliğinde geçici koruma da düzenlenmiştir. Ülkesinden zorla ayrılan ve geri dönemeyen ancak acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara sağlanan koruma geçici korumadır. Bu kişilerin Türkiye’de kalışına ilişkin esas ve usuller Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenecektir. Bu doğrultuda ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle kitlesel olarak Suriye’den Türkiye’ye gelenler arasında bulunan Aziz’in geçici korumadan faydalanması mümkündür. 13. Picaldo Tekstil’in Türkiye’de milletlerarası özel öğretim kurumu açmak üzere yatırım yapması mümkün müdür? Açıklayınız. (5 Puan) Cevap : Milletlerarası özel öğretim kurumları Özel Öğretim Kurumları m. 5’te düzenlenmiştir. İlgili düzenleme uyarınca yalnız yabancı uyruklu öğrencilerin devam edebilecekleri yüksek öğretim dışındaki milletlerarası özel öğretim kurumları; yabancı uyruklu gerçek ve tüzel kişiler tarafından veya Türk vatandaşlarıyla ortaklık yolu ile 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu çerçevesinde Bakanlar Kurulunun izniyle açılabilir. Türkiye Cumhuriyeti uyruklu gerçek kişiler, özel hukuk tüzel kişileri veya özel hukuk hükümlerine göre yönetilen tüzel kişiler de kendi adlarına aynı amaçla milletlerarası mahiyette özel öğretim kurumu açabilirler. Bu öğretim kurumlarında; Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, güvenliğine ve menfaatlerine aykırı, Türk Milletinin millî, ahlâkî, insanî, manevî ve kültürel değerleri aleyhinde eğitim-öğretim yapılamaz. Bu kurumlarda öğretim programları, eğitim-öğretim faaliyetleri ve diğer hususlarla ilgili işlemler, kurum yönetimince hazırlanan ve Bakanlıkça onaylanan esaslara göre yürütülür. Bu konularda Bakanlığın denetim hakkı saklıdır. Bu şartların sağlanması halinde Picaldo Tekstil’in Türkiye’de milletlerarası özel öğretim kurumu açması mümkündür. 14. Türk vatandaşlığını kazanmak isteyen Leyla’nın 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’na göre hangi imkânlara sahip olduğunu açıklayınız. (5 Puan) Cevap : 22 yaşındaki Suriye vatandaşı Leyla, Türk vatandaşı Nesrin ve Suriye vatandaşı Abdullah tarafından evlat edinilmiştir. Olaydaki verilere göre, Leyla’nın Türk Vatandaşlığı Kanunu’na göre Türk vatandaşlığını kazanabilmesi açısından, evlat edinilme yoluyla ve yetkili makam kararıyla Türk vatandaşlığının kazanılması şartlarının incelenmesi uygun olacaktır. TVK m. 17’e göre, Türk vatandaşı tarafından evlat edinilen kişinin, evlat edinilme dolayısıyla Türk vatandaşlığını kazanabilmesi, ancak ergin olmaması ve millî güvenlik ve kamu düzenine bakımından engel teşkil edecek bir hali bulunmaması şartıyla mümkündür. Dolayısıyla, eğer Leyla ergin ise evlat edinilme 5 yoluyla Türk vatandaşlığını kazanması mümkün değildir. Leyla ayrıca, yetkili makam kararı ile de TVK m. 11’de sayılan şartları taşıması durumunda da Türk vatandaşlığını kazanabilecektir. 15. Nesrin’in ölümünün ardından, Türk vatandaşlığını kazanmak için başvuruda bulunan Abdullah’ın, evlenme yoluyla Türk vatandaşlığını kazanması mümkün müdür? Açıklayınız. (5 Puan) Cevap : Suriye vatandaşı ile Türk vatandaşı Nesrin, 2007 yılında evlenmişlerdir. Nesrin, 2012 yılında vefat etmiştir. Türk Vatandaşlığı Kanunu’na göre, bir Türk vatandaşı ile en az üç yıldan beri evli olan ve evliliği devam eden yabancılar, Türk vatandaşlığını kazanmak üzere başvuruda bulunabilecektir (TVK m. 16/1). Ancak, başvurudan sonra Türk vatandaşı eşin ölümü nedeniyle evliliğin sona ermesi halinde Türk vatandaşlığının evlenme yoluyla kazanılması şartlarından biri olan “aile birliği içinde yaşama” şartı aranmayacaktır (TVK m. 16/2). Ne var ki soruda, Suriye vatandaşı Abdullah’ın Nesrin’in ölümünün ardından Türk vatandaşlığını kazanmak için başvuruda bulunduğu ifade edilmiştir. Nesrin’in ölümünün ardından evlilik sona erdiğinden, Abdullah’ın evlenme yoluyla Trük vatandaşlığını kazanması mümkün değildir. 16. Abdullah’ın Türk vatandaşlığını kazandığının kabulü halinde, hangi yola başvurarak Türk vatandaşlığından ayrılabileceğini sadece şartlarını sayarak belirtiniz. (5 Puan) Cevap : Türk vatandaşlığını kazanan Abdullah’ın, çıkma yoluyla Türk vatandaşlığından ayrılması mümkündür. Çıkmanın şartları ise, çıkma talebinde bulunan kişinin ergin ve ayırt etme gücüne sahip olması, yabancı bir devlet vatandaşlığını kazanmış olması veya kazanacağına ilişkin inandırıcı belirtilerin bulunması, herhangi bir suç veya askerlik hizmeti nedeniyle aranan kişilerden olmaması, hakkında herhangi bir mali ve cezai tahdidin bulunmaması (TVK m. 25). 6