SAFEVÎ DEVLETİ`NİN GÜÇLÜ MELİKESİ HAYRÜNNİSA BEGÜM

advertisement
SAFEVÎ DEVLETİ’NİN GÜÇLÜ MELİKESİ
HAYRÜNNİSA BEGÜM (985-987/1578-1579)
Gülay KARADAĞ ÇINAR*
Özet
III. Murad’ın emriyle 1578’de gerçekleştirilen İran seferinde ve Tatar
şehzadesi Adil Giray’ın Safevîler tarafından katledilmesi meselesinde
ismi öne çıkan şahsiyetlerden biri de Hayrünnisa Begüm’dür. Safevî
tarihinin en güçlü ve en şöhretli kadınlarından biri olan Melike Begüm,
eşi Muhammed Hüdabende’nin tahta geçişiyle birlikte kısa sürede
yönetimde söz sahibi olmuş ve bu noktada kendisine “Yüce Taht”ın
sahibi anlamında Mehd-i Ulyâ denilmeye başlanmıştır. Bir yılı aşkın bir
süre devleti bilfiil yönetmiş, Azerbaycan seferine katılmak suretiyle savaş
alanlarında dahi boy göstermiştir. Onun bu gözü karalığı, cesareti ve
özgüveni bir süre sonra çevresindekileri de etkilemiş, Şah’ın ve devlet
erkânının üzerinde nüfuz kurabilmesini sağlamıştır. Melike’nin iktidara
düşkünlüğü, hırsı ve intikamcı kişiliği ise kısa süre zarfında kendisine
muhâlif bir grubun teşekkülüne zemin hazırlamıştır. İktidarın ellerinden
alınmasını hazmedemeyen bazı emirler şikâyetlerini önce Şah
Hüdabende’ye iletmişlerdir. Tüm uyarılara rağmen Melike’nin hareme
çekilmemesi üzerine bu defa isyan başlatmışlardır. Bu çalışmada
Melike’nin kısa süren hâkimiyeti, devlet erkânı ile anlaşmazlıkları ve de
katli hususunda bilgi verilecek, konu üzerinde tartışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Hayrunnisa Begüm, Melike, Safevî Devleti, Şah,
hükümet.
POWERFUL MALIKA OF SAFAVID STATE:
KHAYRUNNISA BEGUM (985-987/1578-1579)
Abstract
Khayrunnisa Begum was one of the prominent figures in Iranian
campaign which occurred under the command of Sultan Murad III in
1578 and the assassination of Adil Giray, the prince of Tatars, by
Safavids. Malika Begum who was one of the most powerful and famous
women in the history of Safavid Persia. Her husband, Muhammed
Khudabende came to throne and she became powerful in government of
the state and after that she was called “Makhdi Ulya” the “Owner of High
Throne”. In fact, Malika managed the Safavid State one year and a half.
*
Dr., Afyon Kocatepe
gkaradag80@gmail.com.
Üniversitesi,
Fen-Edebiyat
Fakültesi,
Tarih
Bölümü,
88
Besides she appeared in battle fields joining Azerbaijan campaign. Shah
and high state officials are impressed by her courage, and self confidence
and after a while she begun to control them. In short time an opposition
group formed against her because of Melike’s ambition, passion of the
ruling and vindictive personality. Some of Amirs who didn’t accept taken
from their hands Safavid administration, reported firstly complains about
Malika to Shah Khudabende. Despite all warning, Malika didn’t retreat to
harem and adversary Amirs began to rebellion. In this paper, information
about Malika’s short period sovereignty, conflicts between her and the
officials of the state and her assassination will be given and discussion
will be hold on the issue.
Key Words: Khayrunnisa Begum, Malika, Safavid State, Shah,
administration.
Giriş
Azerbaycan, Doğu Anadolu ve İran bölgesinde hüküm süren Akkoyunlu
Devleti 15. yüzyılın sonlarında Timur Devleti karşısında defalarca mağlup
düşmüş, güç kaybıyla birlikte ülkede baş gösteren taht kavgaları bu devletin
çöküşünü hızlandırmıştır. Bu durum Şeyh Safiyüddin’in soyundan gelen İsmail
Mirza’ya bölgede hareket serbestliği kazandırmıştır. Nitekim 1501 yılında farklı
Türkmen kabilelerinin katılımıyla başkenti Tebriz olan Safevî Devleti teşekkül
etmiştir. Bu devlet, Şah İsmail’in idaresi altında kısa sürede Azerbaycan’ın
büyük bir bölümü, İran, Irak ve Horasan coğrafyasını kapsayacak şekilde
genişlemiştir.
Şah İsmail’in halefi Şah Tahmasb, saltanatının ilk yıllarında Türkmen
beylerinin tesirinde kalıp iç çekişmelerle yıpransa da Osmanlı Devleti ile
Buhara Özbek Hanlığı’nın art arda gerçekleştirdikleri saldırılar karşısında
topraklarını büyük oranda koruyabilmiştir. Şah Tahmasb’ın 1576’da vefatıyla
birlikte ülkede yeniden karışıklıklar yaşanmıştır. Şah Tahmasb’ın kızı Perihan
Hanım önce kardeşi II. İsmail’i desteklemiş ve onun tahta çıkmasında önemli
bir rol oynamıştır. 1577’de Şah II. İsmail’in öldürülmesi üzerine diğer şehzade
Muhammed Mirza’yı hiçe saymış ve Türkmen emirlerinden Şemhal Han’ı
arkasına alarak başkentte hâkimiyetini ilan etmiştir. Ancak onun bu çıkışı
Muhammed Mirza ve onu destekleyen emirlerin karşı hamlesi sonucunda uzun
soluklu olmamıştır. Maiyetiyle birlikte Tebriz’e gelen şehzade Şemhal Han ve
Perihan Hanım’ı öldürterek ihtilâfa son vermiş akabinde tahta oturmuştur.1 Bu
1
Safevî Devleti’nin kuruluşu ve yükselişi ile ilgili olarak daha ayrıntılı bilgi için bkz. H. R.
Roemer, The Cambridge History of Iran: The Timurid and Safavid Periods, v. VI, Cambridge
Türkiyat Mecmuası, C. 21/Güz, 2011
89
çalışmanın konusunu teşkil eden Hayrunnisa Begüm de bu tarihten itibaren
adından sıkça söz ettirecek, Şah’ın da desteğiyle üst düzey yöneticiler arasında
yerini alacaktır.
1- Mâzenderân’dan Kazvin’e Hayrünnisa Begüm
Safevî kroniklerinde Melike, Nevvâb-ı Begüm, Nevvâb-ı Belkıs ve
Mehd-i Ulyâ olarak isimlendirilen Sultan’ın gerçek adı Hayrünnisa Begüm’dür.
Babası Mâzenderân’daki Dulkadirli Türkmenleri’nden Mîr Abdullah Han’dır.
Ailesi uzun süre Mâzenderân Vilâyeti’nin yöneticiliğini üstlenmiş üst düzey
bürokratlardan oluşmaktadır. İsfehanî, Melike Begüm’ün kısa sürede Safevî
ayanları arasında nüfuz kazanmasını Seyyid olmasına dayandırmıştır.2 Nitekim
Melike Begüm’ün nesli, Mîr-i Bozorg (Büyük Mîr) olarak tanınan ve Sultan
Timur’un çağdaşı olan Seyyid Kıvâmüddin’e, onun soyu da iddia edildiği üzere
Dördüncü İmam Zeynelâbidîn’e kadar gitmektedir3.
Melike’yi yakından görme şansına erişen Don Juan, onu tanıtırken çok
akıllı ve yaşına rağmen çok güzel bir kadın olduğunu söylemiştir.4 Nasrullah
Felsefi, Şah Abbas’ın hayatını kaleme aldığı çalışmasında Melike için “kıskanç,
kudret talep eden, asabî, inatçı ve kindar bir kadın”5 ifadesini tercih etmiştir.
Onların, özellikle bu sıfatları tercih etmeleri yersiz değildir. Melike’nin kısa
süren hâkimiyeti zarfında icraatları ve olaylar karşısında takındığı tavırları onun
mizacını alenen ortaya koymaktadır. Onun yaşamı boyunca taşıdığı en büyük
öfkesi ve kindarlığı Mâzenderân Valisi Mîr Murad Han ile oğlu Mirza Han’a
University Press, England 1986, pp. 189-262; Andrew J. Newman, Rebirth of a Persian Empire:
Safavid Iran, I. B.Tauris & Co Ltd Press, New York 2006 pp. 41- 49.
2
Muhammed Yusuf Vâle-i İsfehanî, Holdeberrîn (Iran der devre-yi Safeviyye), hzl. Mîr Haşim
Muhaddis, İntişârât-ı Movkufat, Tahran, 1372, s. 404.
3
Seyyid Kıvâmüddin aynı zamanda Mar’aşîler (Mar’aşiyân) hanedan ailesinin kurucusudur.
Mâzenderân yönetimi uzun yıllar bu ailenin tekelinde kalmıştır. 1501 yılında Safevî Devleti’nin
kurulmasının ve Şah İsmail liderliğinde bütün İran’a hâkim olmasının ardından Mar‘aşî ailesi
Safevî Devleti’ne tâbi olmak şartıyla bölgedeki dinî ve siyasî hâkimiyetini Şah Abbâs dönemine
kadar sürdürmüştür. İskender Bey Münşî, Târîh-i Âlem Ârâ-yı Abbâsî, C. I, hzl. M. İ. Rıdvanî,
İntişârât-ı Dünyâ-yı Kitâb, Tahran, 1377, s. 208; J. Calmard, “Mar’aşhis”, EI (Nem Edition), v.
VI, E.J., Brill, Leiden 1991, s. 510, 515; Osman Gazi Özgüdenli, “Mar’aşîler”, C. XXVIII, DİA,
İstanbul 2003, s. 37-38; Felsefi bir adım daha öteye gitmiş ve Mar‘aşî ailesinin soyunun Hz.
Ali’ye dayandığını söylemiştir. Nasrullah Felsefi, Zendegân-ı Şah Abbâs-ı Evvel, C. I-II, İntişârâtı İlmî, Tahran 1358, s. 19-20; Seyyid Kıvâmüddin’in hayatı ve ilmî faaliyetleri hususunda bkz.
Gıyaseddin b. Hamidüddinü’l-Hüseynî Handemir, Târîh-i Habîbü’s-Siyer Fî Ahbârı Efrâd-ı
Beşer, C. IV, hzl. Celaleddin Hümaî, İntişârât-ı Hıyâm, Tahran, 1380, s. 608; Kadı Ahmed
Gaffari Kazvinî, Târîh-i Cihân Ârâ, İntişârât-ı Hafız, Tahran, s. 88-89.
4
Don Juan (Oruç Bey), Don Juan of Persia A Shi‘ah Catholic 1560-1604, ed. D. Ross and E.
Power George Routledge & Sons Press, London 1926, s. 150.
5
Felsefi, Şah Abbâs, C. I-II, s. 81.
Türkiyat Mecmuası, C. 21/Güz, 2011
90
karşı olmuştur. Bu öfkenin arka planında ise Mâzenderân yönetiminden
uzaklaştırılan babası Mîr Abdullah’a haksızlık yapıldığı düşüncesi yatmaktadır.
Mar‘aşî ailesinin bir ferdi olarak Mîr Abdullah, kendisine kalan miras
üzerine 939/1532-1533 yılında Mâzenderân hükümetinin başına geçmiştir.6 Şah
Tahmasb’ın saltanatının son yıllarında ise Mîr Abdullah ile amcasının oğlu Mîr
Murad Han arasında Mâzenderân hâkimiyeti nedeniyle veraset tartışması
başlamıştır. Tartışma zamanla rekabet ve çatışma şeklinde tezahür etmiştir. Mîr
Abdullah, valiliği döneminde halkını memnun edemediği gibi Şah’ın da
tepkisini çekmiştir. Her ne kadar Şah Tahmasb’a çok sayıda değerli hediyeler
göndermek suretiyle itaatini arz etse de zaman zaman bağımsız hareket etmesi
Şah’ın nezdinde olumsuz bir kanaat oluşturmuştur. Bu durumun sağladığı
avantajla Murad Han kazanan taraf olmuş, Mîr Abdullah ise Mâzenderân
yönetiminden uzaklaştırılmıştır.7 Ancak bir süre sonra Mîr Abdullah,
pişmanlığını ve özrünü bildirmek üzere Şah’ın huzuruna çıkmıştır. Bunun
üzerine Şah, ülkeyi Mîr Abdullah ile Murad Han arasında taksim etmiştir8.
Mîr Abdullah, 974/1566-1567 yılında vefât etmiştir. Şah da bu vilâyetin
yarı hissesinde söz sahibi olmak üzere Mîr’in kızı Hayrünnisa Begüm’ü büyük
oğlu Muhammed Mirza ile evlendirmiştir.9 Bu şekilde aileyle akrabalık ilişkisi
kurmuş, yasal yönden vilâyetin mirasçısı olmuştur. Bu gerekçeyle Hasan
Mirza’yı10 Mîr Abdullah’ın hissesini devralmak üzere Mâzenderân’da
6
Melike’nin babası Mir Abdullah’ın şeceresi için bkz. Calmard, “Mar’aşhis”, Tablo B; Münşî,
Âlem Ârâ-yı Abbâsî, C. I, s. 206.
7
İsfehanî, Holdeberrîn, s. 562-563; Kummî, Hulâsatü’t-Tevârîh, C. II, s. 690; Felsefi, Şah Abbâs,
C. I-II, s. 20-21,
8
Felsefi, Şah Abbâs, C. I-II, s. 20-21; Hatta Şah Tahmasb tarafları uyarmış, her ikisinin de
kardeşçe geçinmesini ve kendi bölgelerinden dışarı adım atmamalarını buyurmuştur. Ancak Mir
Abdullah padişahın fermanına muhâlif hareket etmiş ve amcazadesine tabi yerleri kendi
tasarrufuna almaktan geri durmamıştır. Nitekim Mir Murad Han gelişmeleri Şah’a bildirmiş ve
defalarca ondan şikâyetçi olmuştur. Tahmasb bir kez daha onları uyarmış, birbirleriyle iyi
anlaşmalarını öğütlemişse de Mir Abdullah’ın itaatsiz halleri ve Mir Murad Han’ın onunla ilgili
Şah’a defalarca ilettiği şikâyetler nedeniyle bu Türkmen Emiri zamanla yalnızlığa ve perişanlığa
itilmiştir. Bir süre sonra da ya Murad Han tarafından öldürülmüş ya da hastalık dolayısıyla vefât
etmiştir. İsfehanî, Holdeberrîn, s. 562-563.
9
Bu şehzadenin ismi kaynaklarda “Ebu’l-Gâlib Sultan Muhammed Mirza” olarak geçmektedir.
Münşî, Âlem Ârâ-yı Abbâsî, C. I, s. 206. Kummî, Muhammed Mirza’nın Hayrünnisa Begüm ile
evliliği için 973/1565-1566 yılına işaret etmektedir. Kummî, Hulâsatü’t-Tevârîh, C. I, s. 454.
10
Felsefi, Hasan Mirza’yı Şah Tahmasb’ın oğlu olarak göstermekte, İsfehanî ise Tahmasb’ın
kızından olma torunu olarak tanıtmaktadır. Felsefi, Şah Abbâs, C. I-II, s. 21; İsfehanî,
Holdeberrîn, s. 564; Şah Tahmasb’ın on iki oğlu ve sekiz kızı olduğu bilinmektedir ve oğulları
arasında “Hasan Mirza” adlı bir şehzadeye tesadüf edilmemiştir. Hasan Bey Rumlu, Ahsenü’tTevârîh, C. III, hzl. Abdu’l-Hüseyin Nevaî, İntişârât-ı Esâtîr, Tahran, 1384, s. 1532-1533.
Gerçekte ise Hasan Mirza Şah Hüdabende’nin en büyük oğludur ve Şah’ın ilk eşinden yani
Türkiyat Mecmuası, C. 21/Güz, 2011
91
görevlendirmiştir. Hayrünnisa Begüm’ü de Mâzenderân’dan tamamen
uzaklaştırarak Muhammed Mirza’yla birlikte Herat’a göndermiştir.11 Nitekim
Şehzade Muhammed Mirza bir süre bu vilâyetin valiliğini yapacak, Şah II.
İsmail döneminde ise Şiraz’a yerleşecektir.
Mîr Murad Han’ın vefâtından sonra oğlu Mirza Han Mâzenderân
yönetimini devr almıştır. Mirza Han, babasının Şah’a verdiği sözü zaman
zaman çiğnemiş ve Hasan Mirza’nın idaresine tâbi yerlerde işgalci konumuna
düşmüştür. 984/1576 yılında Şah Tahmasb’ın vefâtı ve II. İsmail’in cülûsu
sonrasında merkezi otoritenin zayıf düşmesi ve Şah İsmail’in emriyle
şehzadelerin öldürülmesi12 gibi hadiselerden istifade eden Mirza Han tüm
Mâzenderân’ı zapt etmiştir. Vilâyet divânında görevli Şemseddin Div’in de
çabaları neticesinde Mirza Han, kendisini Mâzenderân hükümetinin vârisi ilan
etmiştir.13
II. İsmail’in bir yılı aşkın saltanatında ağabeyi Muhammed Hüdabende,
eşi ve çocuklarıyla birlikte Şirvan’da hayatını sürdürmüştür. Şah’ın muhâlifler
karşısında takındığı sert tutumu nedeniyle de yönetimden olabildiğince uzak
durmuştur. Hayrünnisa Begüm ise memleketindeki gelişmelere içerlese de Şah
II. İsmail’den çekindiği için olaylara müdahil olmamıştır.
Mâzenderân’daki bu son durum Şah II. İsmail’in vefâtı14 ve Muhammed
Hüdabende’nin tahta çıkışıyla15 birlikte değişiklik arz etmiştir. Çünkü
Hayrünnisa Begüm, artık Safevî sarayının Melikesi’dir. Üstelik diğer
Gilan’ın itibar sahibi emirlerinden Mir Abdulazim Seyfi Hüseyin’in kızından dünyaya gelmiştir.
Hüdabende’nin tahta cülusu sırasında on sekiz yaşındadır. Bu bilgiden hareketle Münşî,
şehzadenin 966/1558-1559 yılında doğduğuna dair tahmin yürütmektedir. Münşî, Âlem Ârâ-yı
Abbâsî, C. I, s. 206.
11
Muhammed Mirza’nın Herat’a gidiş tarihi Kummî tarafından 10 Şaban 973/2 Mart 1566 olarak
gösterilir. Kummî, Hulâsatü’t-Tevârîh, C. I, s. 454; Şirazî tam bir tarih veremese de yılı 973
olarak açıklamaktadır. Abdi Bey Şirazî, Tekmiletü’l-Ahbâr (Târîh-i Sûfiye ez Âğâz tâ 978
Hicrî/Kamerî), hzl. Abdu’l-Hüseyin Nevaî, Neşr-i Ney, Tahran, 1369 s. 128; Rumlu ve Münşî ise
974/1566-1567 yılına işaret etmektedirler. Rumlu, Ahsenü’t-Tevârîh, C. III, s. 1445-1446; Münşî,
Âlem Ârâ-yı Abbâsî, C. I, s. 206.
12
Şah II. İsmail’in kardeşlerini ve kardeş çocuklarını katlettirdiğine dair ayrıntılı bilgi için bkz.
Walther Hinz, Şah İsmail-i Devvom-i Safevî (Schah Esmail II), Farsçaya çev. K. Cihandarî,
İntişârât-ı İlmî ve Ferhengî, Tahran, 1381, s. 101-104, 106-110.
13
İsfehanî, Holdeberrîn, s.564;
14
Şah II. İsmail 13 Ramazan 985/24 Kasım 1577 tarihinde yakın emirlerinden Hasan Bey
Helvacıoğlu tarafından öldürülmüştür. Münşî, Âlem Ârâ-yı Abbâsî C. I, s. 336.
15
Muhammed Hüdabende’nin tahta cülûsu, kız kardeşi Perihan Hanım’ın muhalefeti nedeniyle
ancak 3 Zilhicce 985/11 Şubat 1578 tarihinde gerçekleşebilmiştir. Münşî, Âlem Ârâ-yı Abbâsî, C.
I, s. 347; Anonim, Târîh-i Safeviyan Hulâsatu’t-Tevârîh-Târîh-i Mollâ Kemal, hzl. İbrahim
Dehkan, Tahran 1334, s. 46.
Türkiyat Mecmuası, C. 21/Güz, 2011
92
Melikelerden farklı olarak ülke yönetiminde Şah’dan daha fazla söz sahibidir.
Muhammed Hüdabende’nin sakin ve ağırbaşlı mizacı16 ise Melike’nin
yönetimde daha fazla ön plan çıkmasına zemin hazırlamıştır. Hayrünnisa
Begüm’ün en büyük destekçisi de oğlu Hamza Mirza olmuştur.
2- Muhâlif Türkmen Emirlerinin Kıskacında Melike’nin Faaliyetleri
Şah Hüdabende 985/1577 yılında tahta oturduğunda aslında iç isyanlarla
çalkalanan ve komşusu olan iki büyük devletin Özbek Hanlığı ile Osmanlı
İmparatorluğu’nun tehdidi altında zor günler geçiren bir yönetim devralmıştır.
II. Abdullah Han idaresindeki Özbekler, Horasan’da büyük kazançlar sağlayan
seferlerle yeniden varlık göstermişlerdir. Bunun yanı sıra Şah II. İsmail’in
Amasya Antlaşması’na aykırı hareketleri nedeniyle Osmanlı sarayında yeniden
şark seferleri gündeme gelmiştir. Horasan bölgesi, isyancı emirler ve Özbek
saldırıları yüzünden içinden çıkılmaz bir hal alınca bir süreliğine küçük yaştaki
Abbas Mirza idaresinde kendi kaderine terk edilmiştir. Yeni yönetim ilk iş
olarak Osmanlı kuvvetlerini Azerbaycan’dan çıkarma görevini üstlenmiştir.
Osmanlı Devleti’nin Azerbaycan ve Gürcistan’daki fetihleri karşısında
eski Şemahi Valisi Aras Han, Karabağ’a sığınmış ve merkezden destek
istemiştir. Bunun üzerine bölgeye merkezden birlikler sevk edilmiştir. Bu
birliklerin başında Melike Begüm ile oğlu Hamza Mirza vardı. 25 Recep 986/27
Eylül 1578’de Kazvin’den harekete geçen askeri birlikler bir ay sonra
Melike’nin emriyle Karabağ’da ordugâh kurmuşlardır. Sefere katılan emirler
önce Şemahi’yi kuşatıp Özdemiroğlu Osman Paşa ile burada bulunan Osmanlı
birliklerini etkisiz kılmışlar, ardından Molla Hasan Irmağı yakınlarında Tatarları
mağlup ederek bölgeye yeniden hâkim olmuşlardır.17
Melike Begüm, Azerbaycan seferini burada sonlandırmak niyetinde
değildi. Osmanlı kuvvetlerinin mağlubiyet sonrası Derbend’e (Demirkapı)
çekilmesi onu daha da hırslandırmıştı. Amacı Osman Paşa’nın elinden
Derbend’i almak ve Azerbaycan’a yönelik Osmanlı saldırılarına karşı bir set
oluşturmaktı. Bunun için Mirza Selman başta olmak üzere sefere katılan
16
İtalyan seyyah Vincenzo D’ Alessandri, 1560’lı yıllarda gerçekleştirdiği İran gezisi sırasında
edindiği bilgiler ve gözlemleri neticesinde Muhammed Hüdabende’nin sakin bir yapıda olduğunu
ve dünya işleriyle fazla ilgilenmediğini ifade etmiştir. A Narrative of Italian Travels in Persia in
the Fifteen and Sixteen Centuries, Translated and Edited: Charles Grey, Hakluyt Society press,
London (Tarihsiz), s. 213- 214; Seyyahların Gözüyle Sultanlar ve Savaşlar Giovanni Maria
Angiolello-Venedikli Bir Tüccar ve Vincenzo D‘Alessandri’nin Seyahatnâmeleri, Çeviri ve
Notlar: Tufan Gündüz, Yeditepe yay., Ankara 2007, s. 221.
17
Münşî, Âlem Ârâ-yı Abbâsî, C. I, s. 363-366; Kummî, Hulâsatü’t-Tevârîh, C. II, s. 679-684.
Türkiyat Mecmuası, C. 21/Güz, 2011
93
emirlerden Osmanlı birliklerini takip etmelerini ve Derbend’i ele geçirmelerini
istemiştir.18
Ancak Mirza Selman ve beraberindeki emirler Şirvan’da muhafız birlik
bırakıp Derbend yerine Karabağ’a şehzade ile Melike’nin yanına gitmişlerdir.
Melike’nin buyruğunu yerine getirememelerine gerekçe olarak da kışın
şiddetine ve şartların zorluğuna işaret etmişlerdir.19 Nitekim bu olay Melike ile
devlet erkânı arasındaki anlaşmazlığın ilk tezahürü olmuştur.
Şirvan Seferi’yle taraflar arasında başlayan anlaşmazlık ve gerginlik gün
geçtikçe kendisini daha fazla hissettirmiştir. Gerginliğe sebep olan
uygulamaların başında Melike’nin, yönetimde kaldığı süre zarfında devlet
erkânının görüşlerini dikkate almadan önemli kararlara imza atması, keyfi tayin
ve aziller yapmasıdır. Üst makamlara Mâzenderânlı Türkmen Beyleri’ni
getirmesi de şikâyet konusu olmuştur20. Melike’nin bu tutumu devlet erkânının
alışık olmadığı bir davranıştı. Zira Şah I. İsmail’in vefâtından sonra Türkmen
beyleri yönetimde önemli roller üstlenmişlerdi. Şah ile birlikte iktidar, Türkmen
kabileleri arasında el değiştirse de netice itibariyle onlardan biri muhakkak
Safevî yönetiminde söz sahibi olmuştu. Yeni durumda ise devlet idaresinden
soyutlanmışlardır.21 Şimdiye kadar devlet yönetiminde etkin olan muhâlif
Türkmen Beyleri sahip oldukları gücü yitirmeyi hazmedememişlerdir.
Melike’nin otoriter yönetimini kabullenmeğe mecbur bırakılmışlardır.
Devlet erkânı ile Melike arasında yaşanan ikinci anlaşmazlık Azerbaycan
seferinde esir edilen Kırım şehzadesi Adil Giray’a sarayda gösterilen aşırı ilgi
ve itibardan kaynaklanmıştır. Melike Begüm elindeki bu kozu Osmanlı-Kırım
ittifakını bozmak ve Tatar askerlerinin Gürcistan ve Azerbaycan’a yönelik
saldırılarını sonlandırmak için kullanmak istemiştir. Ancak onun bu politikası
muhâlif Türkmen emirleri tarafından tam olarak idrak edilmemiş olmalıdır ki
Emirler, Adil Giray’a gösterilen alakadan duydukları rahatsızlığı her fırsatta
dile getirmişlerdir. Şah Hüdabende, Melike’ye destek olmak ve emirlerini
muhâlif duruşlarından vazgeçirmek düşüncesiyle babası Şah Tahmasb’ın esir
18
Münşî, Âlem Ârâ-yı Abbâsî, C. I, s. 367; Kummî olayı biraz farklı anlatmaktadır. Buna göre
kaçmakta olan Osmanlı kuvvetlerinin takip edilmesini ve Derbend’in ele geçirilmesini isteyen
Melike Begüm değil Mirza Selman’dır. Bu emir Şemahi’yi ele geçirdiğini, Osmanlıların
Derbend’e geri püskürtüldüğünü ve Tatarları yenilgiye uğratarak Adil Giray’ı esir aldığını
Melike’ye ve şehzadeye bildirmek üzere Karabağ’a birini göndermiştir. Bu vesileyle batıya doğru
yürüyüşe devam etmek istediğini de iletmiştir. Ancak bu isteği bizzat Melike tarafından
reddedilmiştir. Kummî, Hulâsatü’t-Tevârîh, C. II, s. 685-686.
19
Münşî, Âlem Ârâ-yı Abbâsî, C. I, s. 367.
20
Kummî, Hulâsatü’t-Tevârîh, C. II, s. 695; Felsefi, Şah Abbâs, C. I-II, s. 83
21
Felsefi, Şah Abbâs, C. I-II, s. 81.
Türkiyat Mecmuası, C. 21/Güz, 2011
94
Gürcü şehzadesi Simon’a gösterdiği iyi muameleyi hatırlatmıştır. Ancak bu
konuşma dahi onları ikna etmeye yetmemiştir. Melike ise tüm itirazlara rağmen
bu politikasından geri adım atmamıştır.22
Melike’nin müdahil olduğu bir diğer mesele, Horasan’daki emirlerin
isyan girişimidir. Şah II. İsmail’in en yakın adamlarından Ali Kulu Han-ı
Şamlu, I. Abbas Mirza’nın lalası olarak Herat’ta ikamet etmiş ve şehzadeyle
birlikte tüm Horasan’ı yönetmiştir. Ancak taht değişikliği sonrasında Şah
Hüdabende ve eşi Melike’nin Ali Kulu Han’a karşı olumsuz tutumları23 ya da
bu emirin, Melike’nin iktidarından duyduğu rahatsızlık24 onu isyana
sürüklemiştir. Oğlu Abbas Mirza’nın tahta çıkarılma girişimleri karşısında
Melike, kendisine sadık emirlerden Nazar Ağa ve İbrahim Bey’i, şehzadeyi
merkeze getirmekle görevlendirmiş ve art arda bölgeye sevk etmiştir. Fakat
Horasan’daki güçlü muhalefet nedeniyle tüm çabalar sonuçsuz kalmıştır.
Muhâlif emirler Özbek saldırılarını ve bölgede yaşanan asayişsizliği bahane
göstererek şehzadeyi göndermekten kaçınmışlardır. Emrine itaat edilmemesi
üzerine Melike çok sinirlenmiştir. İsfehanî onun bu halini “taşan deniz ve gök
gürültüsü”ne benzetmiştir. Son olarak Ali Kulu Han’ın babası aynı zamanda
Kazvin’deki üst düzey bürokratlardan Hüseyin Han-ı Şamlu’yu üç ay mühletle
ve çok sayıda askerle Herat’a göndermiştir. Fakat bu hamlesi de neticeyi
değiştirmemiştir.25
Sonuç itibariyle Melike’nin tüm gayretine ve kararlılığına rağmen ömrü
bu sorunu çözmeye vefâ etmemiş, isyanı sonlandırmak sonraki süreçte
Muhammed Hüdabende’nin müdahalesiyle mümkün olmuştur Ancak onun bu
girişimleri Horasan emirleri arasındaki ittifakı sarsmış, bölgede merkezi
hükümet lehine ikilik yaratmıştır.26
Melike’nin bu faaliyetlerinden ve olaylar karşısındaki sert tutumundan
anlaşılacağı üzere onun çok akıllı ve mücadeleci bir kadın olması, başına
buyruk hareketleri, Türkmen emirlerine alışık oldukları itibarı göstermemesi ve
de dizginlenemeyen hırsı, makam ve mevkilerinden men edilmiş beylerin ona
duydukları öfkeyi her geçen gün artırmıştır. Bundan sonra yaşananlar ise bu
nefret ve öfkenin bir tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır.
22
İsfehanî, Holdeberrîn, s. 570-571; Münşî, Âlem Ârâ-yı Abbâsî, C. I, s. 368-369.
Münşî, Âlem Ârâ-yı Abbâsî, C. I, s. 397-399.
24
İsfehanî, Holdeberrîn, s. 582.
25
İsfehanî, Holdeberrîn, s. 577-583.
26
Horasan’daki Safevî emirlerinin isyanı hakkında daha fazla bilgi için bk. Gülay Karadağ Çınar,
Safevî-Özbek Siyasî İlişkileri ve Osmanlı’nın Tesiri (1524-1630), Afyon Kocatepe Üniversitesi
SBE, Afyonkarahisar 2011, Yayınlanmamış Doktora Tezi, s. 150-155.
23
Türkiyat Mecmuası, C. 21/Güz, 2011
95
3- Muhâlifler Karşısında Melike’nin Direnişi
Melike’yi yönetimden uzaklaştırmak isteyen Türkmen Emirleri aslında
ilk tepkilerini Azerbaycan seferinde ortaya koymuşlar ve Melike’nin verdiği
emirleri yerine getirmeyerek onu uyarmak istemişlerdir. Ancak Melike bu
uyarıyı dikkate almamıştır. Bu nedenle muhâliflerin Melike’yi
itibarsızlaştırmaları için daha ciddi tedbirlere ihtiyaçları vardı. Bu noktada
Melike’nin 987/1579-1580 yılında hayata geçirdiği Mâzenderân seferi onlara bu
ikinci şansı vermiştir.
Melike, Şemahi ve Şirvan’ın ele geçirilmesinin ardından payitahta
döndüğünde ilk olarak Mâzenderân meselesini ele almıştır. Vilâyetin hâkimi
daha önce de ifade edildiği üzere Melike’nin kan davası güttüğü Mirza Han’dır.
Bu kişi Melike’den çekindiği için Şah’ın cülûsundan çok sonra Kazvin’e gelmiş
ve her ikisini de tebrik etmiştir. Ayrıca Melike’ye, babası Mîr Murad Han’ın
geçmişte yaptığı işlerden duyduğu üzüntüyü ve utancını bildirmiş ve görevine
devam etmek hususundaki arzusunu dile getirmiştir.27
Mirza Han, kendisine duyulan öfkenin farkında olduğundan Melike’nin
eline koz vermemeye çalışmıştır. Ancak babasının intikamını almakta kararlı
olan Melike Begüm, onun cülûsu tebrik için geç kaldığını ileri sürmüş ve
Mâzenderân yönetiminde taht değişikliğine gitmiştir. Kendi akrabalarından Mîr
Alişân’ı bu vilâyete göndermek suretiyle Mirza Han’ın görevine son vermiştir28.
Mirza Han, Melike’nin bu tavrı üzerine Mâzenderân’a geri dönmüş ve
vilâyet yönetiminden el çekerek Firuzcah kalesine sığınmıştır. Mîr Alişân ise
Melike’nin beklentisinin tam tersine Mâzenderân halkının karşı çıkması
nedeniyle bölgede hâkimiyetini tesis edememiştir. Vilâyetteki isyan üzerine
merkezden, önce Pire Muhammed Han-ı Ustaclu ve Kurhams Han-ı Şamlu
idaresindeki birlikler bölgeye sevk edilmiştir. Onların başarısızlığı üzerine
mühürdar Şahruh Han-ı Dulkadir isyanı bastırmakla görevlendirilmiştir. Şahruh
Han, bahaneler öne sürerek gerçekte ise Melike’ye muhâlifliği nedeniyle
kendisine verilen görevi kabul etmek istememiştir. Fakat Şah’ın devreye
girmesiyle emri uygulamak mecburiyetinde kalmıştır.29
Nitekim Firuzcah kalesinin dayanıklılığı ve Mâzenderân halkının Mirza
Han’ı destekliyor olması kuşatmayı başarısız kılmıştır. Bu şekilde bir sonuç
27
İsfehanî, Holdeberrîn, s. 564; Münşî, Âlem Ârâ-yı Abbâsî, C. I, s. 370.
İsfehanî, Holdeberrîn, s. 565; Münşî, Âlem Ârâ-yı Abbâsî, C. I, s. 371; Kummî, Hulâsatü’tTevârîh, C. II, s. 690.
29
Münşî, Âlem Ârâ-yı Abbâsî, C. I, s. 371; Kummî, Hulâsatü’t-Tevârîh, C. II, s. 690-691;
İsfehanî, Holdeberrîn, s. 565-566; Felsefi, Şah Abbâs, C. I-II, s. 82.
28
Türkiyat Mecmuası, C. 21/Güz, 2011
96
elde edemeyeceğini anlayan Şahruh Han ve beraberindeki emirler, Mirza Han
ile uzlaşma yolu aramışlardır. Bu uğurda onu, teslim olmaya ve Şah’ın
huzuruna çıkıp af dilemeye ikna etmeye çalışmışlardır. Karşılığında ise can
güvenliğini koruyacaklarına dair söz vermişlerdir.30
Netice itibariyle Firuzcah kalesi de dâhil olmak üzere tüm Mâzenderân
yeniden Mîr Abdullah ailesinin eline geçmiştir. Merkezden giden Emirlerle
anlaşma yapan Mirza Han ise tutuklanarak Kazvin’e doğru yola çıkarılmıştır. 31
Bu durum Melike’nin istediği bir sonuç değildi. Çünkü onun asıl düşüncesi bu
Emir’i öldürtmekti. Mirza Han’ın merkezi otoriteye karşı gelerek Firuzcah’da
isyan bayrağını kaldırması da ona bu fırsatı sunuyordu.
Emirler Melike’nin hükmünü kasıtlı olarak yerine getirmemişlerdir.
Melike karşısında biçare kalan Mirza Han’ı korumak ve kollamak ve Şah’ın
affına mazhar kılmak için ellerinden geleni yapmaya kararlıdırlar. Bu şekilde
hem kendi kararlarının, Şah’ın nezdinde değerini anlayacaklar hem de
Melike’yi alt etmiş olacaklardır.32
Melike, Şahruh Han ve diğer emirlerin Mirza Han ile birlikte Kazvin’e
dönmekte olduğunu öğrendiğinde bu duruma müdahale etmek istemiştir. Çünkü
sefer heyeti saraya ulaştığında emirlerin baskısı sonucu Şah, Mirza Han’ın
katline izin vermeyebilirdi. Bu nedenle saraydan Muhlis Bey ile birlikte otuz
kişilik bir muhafız birliğini Mirza Han’ı ele geçirmeleri ve öldürmeleri için
gizlice seferden dönen ordunun yanına göndermiştir. Şahruh Han ve
yanındakiler başlangıçta Mirza Han’ı teslim etmek istememişlerdir. Ancak
bunun bizzat Şah’ın emri olduğunu duyunca buyruğu çiğnememek adına ısrarcı
davranamamışlardır. Nitekim muhafızlar söz verdikleri gibi Mirza Han’ı
30
Münşî, Âlem Ârâ-yı Abbâsî, C. I, s. 371-372; Kummî, Hulâsatü’t-Tevârîh, C. II, s. 693;
İsfehanî, Holdeberrîn, s. 566-567; Felsefi, Şah Abbâs, C. I-II, s. 82-83; Mirza Han’ın sadık
emirlerinden Şemseddin Div ise çoktan ele geçirilmiş ve payitahta gönderilmiştir. Kazvin’e
vardıklarında Melike Begüm’ün isteği üzerine isyancı emirin sakalı kesilmiş ve kadın elbisesi
giydirilmiş bir vaziyette 29 Rebiülevvel 987/26 Mayıs 1579’da Şah’ın huzuruna çıkarılmıştır.
Kummî, Hulâsatü’t-Tevârîh, C. II, s. 692.
31
Kummî, Hulâsatü’t-Tevârîh, C. II, s. 694; İsfehanî, Holdeberrîn, s. 568.
32
İsfehanî, Holdeberrîn, s. 585; Kummî’nin ifade ettiği üzere Şahruh Han ve Pire Muhammed
Han’ın, Mirza Han’ın katlini istememelerindeki asıl sebep bu zatın seyyid soyundan geliyor
olmasıdır. Bu nedenle Melike’den Mirza Han’ın affedilmesini ve memleketin herhangi bir
yerinde kaleye hapsedilerek etkisiz hale getirilmesini istemişlerdir. Kummî, Hulâsatü’t-Tevârîh,
C. II, s. 694.
Türkiyat Mecmuası, C. 21/Güz, 2011
97
Kazvin’e ulaştırmak yerine Melike’nin kararı üzerine teslim aldıkları gece yani
13 Cemaziyelevvel 987/8 Temmuz 1579’da boğarak öldürmüşlerdir.33
Bu hadise, Şahruh Han, Pire Muhammed Han ve Kurhams Han başta
olmak üzere Melike’nin karşısında yer alan tüm emirlerin sessizliğini
bozmuştur. Emirler, Mirza Han’a verdikleri sözü tutamadıkları ve tüm
çabalarına rağmen katline mani olamadıkları için çok üzülmüşlerdir. Melike’nin
kararlarının sorgulanması ve yaptıklarından dolayı cezalandırılmasını
istemekteydiler. Bunun için önce kendi aralarında bir toplantı düzenlemişlerdir.
Bu toplantıda Mirza Selman, Halil Han-ı Afşar, Kurçibaşı Kulu Sultan-ı Afşar,
Mühürdar Şahruh Han-ı Dulkadir, Hüseyin Han-ı Şamlu, Emir Hamza Han-ı
Ustaclu, yine Şamlu kabilesinden Eşikağasıbaşı Hüseyin Kulu Sultan,
Muhammed Han-ı Türkmen hazır bulunmuşlar ve Melike ile ilgili şikâyetlerini
özellikle devlet yönetimindeki değişikliklerden duydukları rahatsızlıkları dile
getirip çözüm yolu bulmaya çalışmışlardır.
Hepsi Melike’nin görevden azledilmesi hususunda hemfikir olmuş ve
“eğer bu muamele karşısında tedbir almazsak Nevvâb-ı Begüm bizleri ve
ailelerimizi ortadan kaldıracaktır” diyerek birbirlerini cesaretlendirmişlerdir.
Sonra “tahtın, tacın ve mührün sahibi Şâh niçin bu olaya dâhil olmuyor,
Memâlik-i Mahrûsa’nın mühim işlerini karısına bırakıyor” diyerek Şah’ın
tutumunu sorgulamışlar ve bizzat onunla görüşerek bu sıkıntılarını bir kez de
onun huzurunda dile getirmeyi kararlaştırmışlardır.34
Bu sırada hem Kaşan halkın hem de Şirvan tahsildarları yönetim ile ilgili
şikayetlerini arz etmek üzere saraya gelmişlerdi. Bunu fırsat bilen muhâlif
emirler Mevlana Efzâl Müneccim Kazvinî vasıtasıyla Melike’den kaynaklanan
sorunlarını Şah’a bildirmişlerdir. Buna göre Melike harem hazinesini
Mâzenderân’a aktarmakta, devlet erkânını görevden azlederek yerlerine
Mâzenderân büyüklerini getirmekte ve dolayısıyla devleti zafiyete
sürüklemekteydi. Muhâlif Emirler şikâyetlerini bildirmekle kalmamış,
Melike’nin tüm yetkilerinin elinden alınması hususunda ısrarcı davranmışlardır.
33
Münşî, Âlem Ârâ-yı Abbâsî, C. I, s. 373; İsfehanî, Holdeberrîn, s. 568-569; Mirza Han’ın
cenazesi Kuhistan’da defnedilmiştir. Kummî, Hulâsatü’t-Tevârîh, C. II, s. 694; Estarabadî, Mirza
Han’ın Kazvin’e ulaştığını hatta Şah’ın huzuruna çıkıp özrünü bildirdiğini söylemektedir. Hatta
Şah’ın Mirza Han’ı affetmesine rağmen Melike’nin onu öldürttüğünü ifade etmektedir. Seyyid
Hasan b. Murtaza Hüseyni Esterabadî. Ez Şeyh Safî tâ Şah Safî (Ez Târîh-i Sultanî), hzl. İhsan
İşrakî, İntişarat-ı İlmî, Tahran, 1366, s. 109.
34
Kummî, Hulâsatü’t-Tevârîh, C. II, s. 695.
Türkiyat Mecmuası, C. 21/Güz, 2011
98
Ancak olaya yine Melike Begüm müdahale etmiş ve çok sert bir şekilde
muhâlifleri susturmuştur.35
Muhâlif
emirler
ikinci
buluşmalarını
Bağ-ı
Sadâbâd’da
gerçekleştirmişlerdir. Hepsi, Melike’nin katli hususunda son derece kararlı ve
bunu Şah’dan isteyecek kadar da pervasızdılar. İzinsizce sarayın verandasına
gelmişler ve bir haberci vasıtasıyla kararlarını Şah’a şu şekilde arz etmişlerdir.
“Kadınlar akıl ve düşünmek hususunda ve de adalette zayıftırlar. Bu
noktada Mehd-i Ulyâ da inatçı, siyaset ve akıldan noksandır. Ülkenin
önemli işlerini idare ederken iyi düşünceleri ve devlet erkânının
nasihâtlerini dikkate almamaktadır. Düşmanlığını ve küçümseyişini
ortaya koymanın dışında, bu devletin hizmetkârı olan bizlere karşı hiçbir
iyi niyetini görmedik. Şu ana kadar ki biz ona karşı bir günâh ya da kötü
davranışı layık görmedik, onun kaba davranışlarından dolayı canımızdan
endişe ediyoruz. Şöyle ki biz her iki taraftan muhâliflikleri ve
memnuniyetsizlikleri ifşâ edip hakikatleri ortaya koyduk. O ise bizi bu
devletin hasmı ve nifâk çıkaranı kabul etti. Bu utanca nasıl tahammül
edilir ki düşmanlar ve komşular İran’ın bu kötü durumundan
konuşsunlar, Safevî saltanatında bir erkek dâhi kalmadı, iş öyle bir yere
vardı ki akıldan noksan kadınlar devletin işlerini yerine getirmekle
mükellef oldular desinler. Kısaca sözümüz budur ki iş işten geçti, Kızılbaş
tâifelerinin tamamı onun kanına susamışlardır. Eğer şu anda velini‘met
(Şah Muhammed Hüdabende), devletin idarî ve malî işlerini onun elinden
alırsa Kızılbaş tâifelerinin tamamını devlet bünyesinden mahrum
bilsin.”36
Gelinen bu noktada Şah Hüdabende ne yapacağını şaşırmıştır. Çünkü
şikayetler ve emirlerin sert tutumları göz ardı edilemeyecek kadar tehlikeli bir
boyut kazanmıştır. Hem eşinin canını kurtarmak hem de Emirleri teskîn etmek
için bulduğu tek çözüm yolu Melike’yi payitahttan uzaklaştırmaktır. Şah, bu
düşüncesini emirlere şu şekilde iletmiştir: “Kararlaştırdım ki bundan sonra
Mehd-i Ulyâ devlet işlerine hiçbir surette müdâhil olmasın, inzivâya çekilip
itâ‘at ve ibâdetle meşgul olsun. Seyyide’nin öldürülmesine rızâ vermiyorum”
Şah Hüdabende, Melike’nin şayet haremde bulunmasına dair itirazlar varsa
buna da bir çözüm getirmiş, onu Kum’a, Mâzenderân’a ya da oğlu Abbas
Mirza’nın bulunduğu Herat’a göndermeyi teklif etmiştir. Bu önerisi kabul
35
Kummî, Hulâsatü’t-Tevârîh, C. II, s. 696; Münşî, Âlem Ârâ-yı Abbâsî, C. I, s. 383; İsfehanî,
Holdeberrîn, s. 585-587; Esterabadî, Ez Şeyh Safî tâ Şah Safî, s. 109.
36
Münşî, Âlem Ârâ-yı Abbâsî, C. I, s. 384-385; İsfehanî, Holdeberrîn, s. 588-589.
Türkiyat Mecmuası, C. 21/Güz, 2011
99
görmezse kendisinin de tüm yetkilerini bırakacağını, eşi ve çocuklarıyla birlikte
Şiraz’a çekileceğini söylemiştir.37
Şah Hüdabende’nin bu kararına rağmen Melike, kocasının sözünü
çiğnemiş ve iktidarı bir an dahi bırakmayacağını şu sözleriyle bildirmiştir:
“Hayatta olduğum müddetçe davranışlarımdan hiçbir zaman vazgeçmeyeceğim.
Eğer Kızılbaş ki Padişâh’a karşı edepsizlik düşünüp, Padişâh’ın haremine bu
zulmü revâ görürler ve beni katletmeye cesaret gösterirlerse bilsinler ki ben
dört şehzâdenin annesiyim. Bu işten geri dönsünler, ya da kanımı alma görevi
çocuklarımındır.”38
Bu zor durum karşısında Melike’nin yanında yer alan emirlerden Vezir
Mîr Kıvâmüddin Hüseyin Şirazî bir hileyle isyancıları dağıtmayı teklif etmiştir.
Buna göre saray muhafızları için hazineden altın dağıtılacak ve bu kargaşa
ortamında isyancı emirler amaçlarına ulaşamadan geri çekileceklerdir. Ancak
Melike, Padişahlık gücünü altınla satın almanın Şah’ın saygınlığını alaşağı
edeceğini söyleyerek bu hileye sıcak bakmadığını bildirmiştir.39
Şah ve Melike’nin geri adım atmamaları muhâlifleri yeni tedbirler almaya
sevk etmiştir. Şu durumda onlar için tek çıkış yolu Şah’ı yok sayarak kendi
kararlarını eyleme geçirmektir. Son bir toplantı yaparak aralarından Melike’yi
öldürecek kişileri seçmişlerdir. Seçilen kişiler bütün muhâlif gruplardan
oluşturulmuştur. Bu yolu izlemelerinin sebeplerinin başında, isyanın başarısız
olması durumunda verilecek cezanın hafifleyeceği inancı gelmiştir. Hanedandan
birinin kanının dökülmesi günahını paylaşma düşüncesi de etkili olmuştur.
İsyanın başarıyla sonuçlanması halinde yeni süreçte, muhâlif grupların
tamamının yönetimde söz hakkı elde etme istekleri de önemli bir etkendir.
Bu cümleden hareketle Şamlu, Ustaclu, Afşarlı, Musullu ve Dulkadirli
Türkmen kabilelerinden temsilen birer kişi seçilmiştir. Bunlar arasında ismi ön
37
Münşî, Âlem Ârâ-yı Abbâsî, C. I, s. 385; İsfehanî, Holdeberrîn, s. 589-590; Esterabadî, Ez Şeyh
Safî tâ Şah Safî s. 110.
38
Münşî, Âlem Ârâ-yı Abbâsî, C. I, s. 385; Esterabadî, Ez Şeyh Safî tâ Şah Safî, s. 110; İsfehanî,
Mehd-i Ulyâ’nın sözlerini daha tafsilatlı vermektedir. Şöyle ki Mehd-i Ulyâ emirlerin
pervasızlığından haberdar olunca çok sinirlenmiş ve şunları söylemiştir. “Bu sözleri söylemek
kimin haddinedir ki beni kendi davranışlarımdan men ediyorlar? İsyankâr emirlere söyleyin ki
ben hayatta oldukça bu aştır bu da kâse! Kimseden korkmuyorum ve sizleri hiçbir şekilde dikkate
almıyorum ve bu davranışlarımdan vazgeçmiyorum. Eğer Kızılbaş Padişâhın namus ve ırzına
saygısızlık ve edepsizlik yapmaktan korkmazlar ve kendi Padişâh ve Velini‘metlerinin haremine
hürmetsizliği revâ görüp beni katlederler beni nasıl ziyân ederlerse Mısra: Allah ne isterse o olur.
Ama bilmiyorlar ki ben dört Padişâhzâde’nin annesiyim. Benim kanımı alacak olan Allah’ın
himâyesinden sonra öcümü almayı çocuklarıma bırakıyorum.” İsfehanî, Holdeberrîn, s. 590-591.
39
Münşî, Âlem Ârâ-yı Abbâsî, C. I, s. 385-386.
Türkiyat Mecmuası, C. 21/Güz, 2011
100
plana çıkanlar Sadreddin Han-ı Safevî, Hasan Ali Bey-i Dulkadir ve İmam Kulu
Mirza-yı Musullu’dur. Plan gereği tüm muhâlifler isyanı başlatıp sarayı
kuşattıklarında bu kişiler doğrudan harem dairesine yönelecekler ve Melike’yi
öldüreceklerdi.40 Nitekim olaylar tam da bu şekilde gerçekleşmiştir. Önce
sarayda bir kaos ortamı oluşturulmuş, sonra da Melike öldürülmüştür.
Kaynaklarda isyanın nasıl başladığı hususunda farklı bilgiler
aktarılmaktadır. Münşî ve Kummî isyancıların önce sarayı bastıklarını ve
korucuları etkisiz hale getirerek hareme yöneldiklerini ve Melike’yi boğarak
öldürdüklerini söylemişlerdir.41 İsfehanî, sarayda esir tutulan Tatar askerlerinin
Adil Giray’ın emriyle isyan çıkardığını ve emirlerin bu kargaşadan yararlanarak
hem Adil Giray’ı hem de Melike’yi öldürdüklerini belirtmiştir.42 Netice
itibariyle Melike, 1 Cemaziyelahir 987/26 Temmuz 1579’da boğularak
öldürülmüş ve muhâlif beyler merhumenin oğlu Şah I. Abbas’ın saltanatına
kadar yeniden yönetimde söz sahibi olmuşlardır. Kummî isyan sırasında
yaşananların vahametini bildirmek üzere şöyle bir dörtlük kaleme almıştır.
Gece siyahtan daha siyah
Gecenin karanlığı sevgilinin uzak olduğu gün gibi
Dünya bir zencinin yüzünden daha siyah
Sıkıntı aşığa karıncanın gözü gibi43
Melike’nin öldürülmesine çok üzülen Şah, emirlerin gücünden çekindiği
için olayı sükûnetle karşılamıştır. Derhal katledilenlerin cenaze işleriyle meşgul
olmuş ve çok sevdiği karısını Hz. Ali’nin şehit edilen oğlu Hz. Hüseyin’in
mezarının yakınına defnettirmiştir.44
Sonuç
Türk kadınları eski tarihlerden beri devlet yönetimi dâhil olmak üzere
hayatın her alanında yer almışlardır. Dulkadirli Türkmenlerinden Hayrünnisa
Begüm de başarı ve azmiyle Safevî Devleti tarihinde iz bırakmıştır. Kocası Şah
Muhammed Hüdabende’nin devlet idaresindeki etkisizliği Melike’yi ön plana
çıkarmıştır. İç isyanlara ve Osmanlı saldırılarına karşı göstermiş olduğu başarılı
idare onun mücadeleci ruhunu ortaya koymuştur.
40
Münşî, Âlem Ârâ-yı Abbâsî, C. I, s. 386; İsfehanî, Holdeberrîn, s. 591; Esterabadî, Ez Şeyh Safî
tâ Şah Safî, s. 110.
41
Münşî, Âlem Ârâ-yı Abbâsî, C. I, s. 386; Kummî, Hulâsatü’t-Tevârîh, C. II, s. 698; Roger
Savory’de olayı kısaca bu şekilde anlatmaktadır. Bkz. Roger Savory, Iran Asr-ı Safevî (Iran
under Safavids), Farsç. çev. Kambiz Azizi, Neşr-i Merkez, Tahran 1386, s. 70-71.
42
İsfehanî, Holdeberrîn, s. 571-572.
43
Kummî, Hulâsatü’t-Tevârîh, C. II, s. 696-698.
44
Münşî, Âlem Ârâ-yı Abbâsî, C. I, s. 386; İsfehanî, Holdeberrîn, s. 592.
Türkiyat Mecmuası, C. 21/Güz, 2011
101
Melike, uluslararası siyasî atmosferden de faydalanmasını bilmiştir.
Örneğin Osmanlı Devleti’ni yalnızlaştırma adına Safevîlere esir düşen Kırım
şehzadesi Adil Giray’a iyi muamelede bulunarak Kırım-Safevî ilişkilerini
düzeltmeye çalışmıştır.
Onun devlet yönetiminde ön plana çıkması ülkede muhalefeti
doğurmuştur. Melike’nin iktidarını eleştirenler, yönetimden uzaklaştırılmış ve
itibarsızlaştırılmış Türkmen Beyleri’dir. Muhâlif Türkmen Beyleri Melike’nin
emirlerini uygulamamış, yönetim ile ilgili sıkıntı ve şikâyetlerini de Şah’a
iletmişlerdir. Melike ise muhâliflerin şikâyetlerini dikkate almamış sert bir
şekilde onları uyarmıştır. Bu durum kendisine duyulan öfkenin daha da
artmasına sebep olmuştur.
16. yüzyılın lider ülkelerinden Safevî Devleti’ni bir yılı aşkın bir süre
yönetmeyi başaran Melike, Mâzenderân meselesinde ise zafiyet göstermiştir.
İntikam duygusuyla hareket ederek Mazenderan Valisi Mirza Han’ı öldürtmesi
muhâlif Türkmen Beyleri’ne aradıkları fırsatı vermiştir. Beyler, sarayı basıp
Melike’yi öldürmek suretiyle iktidarına son vermek istemişlerdir. Gelinen bu
noktada muhâliflere direnerek iktidarını bırakmayacağını söyleyen Melike,
onları tehdit etmekten de geri durmamıştır. Ancak bu saatten sonra isyancılara
verilen hiçbir söz ya da sarf edilen tehdit onları bu işten vazgeçirememiştir.
Türkmen Beyleri’nin bu isyanı Melike’nin yanı sıra Kırım şehzadesi Adil
Giray’ın ölümüyle sonuçlanmıştır.
Melike’nin ve Adil Giray’ın öldürülmesiyle ortaya çıkan yeni süreçte
Kırım-Safevî ittifakı çabaları sona ermiş, Kırım-Osmanlı işbirliği güçlenmiştir.
Böylece Safevî ülkesi Osmanlı-Kırım saldırılarına açık hale gelmiştir. Üstelik
Melike’nin, bir buçuk yıllık iktidarı boyunca en büyük arzusu Mâzenderân’daki
Mar‘aşî ailesinin dinî ve siyasî otoritesinin güçlendirilmesi çabası da sonuçsuz
kalmıştır.
KAYNAKLAR
A Narrative of Italian Travels in Persia in the Fifteen and Sixteen Centuries,
Translated and Edited: Charles Grey, Hakluyt Society press, London
(Tarihsiz)
Abdi Bey-i Şirazî, Tekmiletü’l-Ahbâr (Târîh-i Sûfiye ez Âğâz tâ 978
Hicrî/Kamerî), hzl. Abdu’l-Hüseyin Nevaî, Neşr-i Ney, Tahran, 1369.
Anonim, Târîh-i Safeviyan Hulasatu’t-Tevârîh-Târîh-i Mollâ Kemal, hzl.
İbrahim Dehkan, Tahran 1334.
Türkiyat Mecmuası, C. 21/Güz, 2011
102
CALMARD, J., “Mar’aşhis”, C. VI, EI, E.J., Brill, Leiden 1991, s. 510-518.
ÇINAR, Gülay Karadağ, Safevî-Özbek Siyasî İlişkileri ve Osmanlı’nın Tesiri
(1524-1630), Afyon Kocatepe Üniversitesi, SBE, Afyonkarahisar 2011,
(Yayınlanmamış Doktora Tezi).
DON Juan (Oruç Bey), Don Juan of Persia A Shi‘ah Catholic 1560-1604, ed.
D. Ross and E. Power George Routledge & Sons press, London, 1926.
FELSEFÎ, Nasrullah. Zendegâni-yi Şah Abbâs-ı Evvel, C. I-II, İntişârât-ı İlmî,
Tahran, 1375.
Gıyaseddin b. Hamidüddinü’l-Hüseynî Handemir, Târîh-i Habîbü’s-Siyer Fî
Ahbârı Efrâd-ı Beşer, C. IV, hzl.Celaleddin Hümaî, İntişârât-ı Hayam,
Tahran, 1380
RUMLU Hasan Bey, Âhsenü’t-Tevârîh, C. III, hzl. Abdu’l-Hüseyin Nevaî,
İntişârât-ı Esâtîr, Tahran, 1384.
WALTHER Hinz, Şah İsmail-i Devvom-i Safevî (Schah Esmail II), (Farsç. çev.
K. Cihandarî), İntişârât-ı İlmî ve Ferhengî, Tahran, 1381.
İskender Bey Münşî, Târîh-i Âlem Ârâ-yı Abbasî, C. I, hzl. M. İ. Rıdvanî,
İntişârât-ı Dünya-yı Kitâb, Tahran, 1377.
Kadı Ahmed Gaffari Kazvinî. Târîh-i Cihân Ârâ, İntişârât-ı Hafız, Tahran
(Tarihsiz).
Kadı Ahmed bin Şerafeddin el Hüseyn el Hüseynî Kummî, Hulâsatü’t-Tevârîh,
C. I-II, hzl. İhsan İşrakî, İntişârât-ı Danişgâh-ı Tehran, Tahran 1383.
Muhammed Yusuf Vâle-i İsfehanî. Holdeberrîn (Iran der devre-yi Safeviyye),
hzl. Mîr Haşim Muhaddis, İntişârât-ı Movkufat, Tahran, 1372.
NEWMAN, Andrew J., Rebirth of a Persian Empire: Safavid Iran, I.B.Tauris &
Co Ltd Press, New York 2006.
ÖZGÜDENLİ, Osman Gazi, “Mar’aşîler”, C. XXVIII, DİA, İstanbul 2003.
ROEMER, H.R., “The Safavid Period” The Cambridge History of Iran: The
Timurid and Safavid Periods, v. VI, Cambridge University Press,
England 1986.
SAVORY, Roger, Iran Asr-ı Safevî (Iran under Safavids), (Farsça. çev. Kambiz
Azizi), Neşr-i Merkez, Tahran 1386.
Türkiyat Mecmuası, C. 21/Güz, 2011
103
Seyyahların Gözüyle Sultanlar ve Savaşlar Giovanni Maria AngiolelloVenedikli Bir Tüccar ve Vincenzo D‘Alessandri’nin Seyahatnâmeleri,
Çeviri ve Notlar: Tufan Gündüz, Yeditepe yay., Ankara 2007.
Seyyid Hasan b. Murtaza Hüseyni Esterabadî. Ez Şeyh Safî tâ Şah Safî (Ez
Târîh-i Sultanî), hzl. İhsan İşrakî, İntişarat-ı İlmî, Tahran, 1366.
Türkiyat Mecmuası, C. 21/Güz, 2011
Download