Gülsüm Elmacı YILDIZLARDAN GELEN UMUT Hayatım boyunca şanslı olduğum için şükretmişim, diyorum. Şükretmem için şanslı olduğumu bana hatırlatan insanlar olması şarttı. Bilirsiniz, insan elindekilerin kıymetini onu bulamayanlarla tanışana kadar anlayamaz. Bacaklarım olduğuna şükredebilmek için tekerlekli sandalye ile yaşamak zorunda olan birilerini tanımam gerekiyordu. Çünkü diğer türlü hatırlayamıyordum sağlıklı olmanın bir lütuf olduğunu. Sağlığa ihtiyacı olan insanların hayat hikayelerine dinleyici olana değin benim için sağlıklı olmak normal, sıradan, basit bir şeydi. Sağlıklı olmak bir lütufsa eğer, sağlıksız olarak dünyaya gelmek bir lanet olmalıydı. Kendimi kırmızı rengini duymak zorunda olan bir çocuğun yerine koyamam asla, bunun hayalini bile kurmak istemiyorum. Düşünsenize, kırmızı rengini yalnızca duymak zorunda olmak... Sanki sağlıksız olmak doğuştan bütün güzelliklerden mahrum olmak gibi geliyordu bana. Sağlıksız olanlar hep biraz eksik olmak zorundalardı. Kanser olsam mesela, hayatı yaşamayı unutup ne kadar ömrüm kaldığıyla alakalı yas tutardım. Yaşadığıma lanet ederdim, geceleri bir sessiz çığlık tek arkadaşım olurdu. Bu kadar karamsardım işte sağlıksız olmaya karşı. Bu yüzden iyi ki izlemişim diyorum The Fault In Our Stars (Aynı Yıldızın Altında) filmini... Öğreneceğim o kadar çok şey varmış ki on sekiz yaşında kanser hastası bir kızdan nereden başlamak gerek bilemiyorum. Hayatımızı şekillendirenin kendimiz, yaşamı kutsal kılanınsa bakış açımız olduğunu ve sevmenin insana nasıl güç verdiğini anlattı bu film. Film bana konuştu ben de sessizce dinledim. İki aşığın da ölümcül bir hastalığa yakalanmış olduğu bir aşk hikayesi düşleyin desem, aklınıza kavuşmanın olmadığı bir son gelir. Ne de olsa yeşil çamın büyüttüğü çocuklarız. Ancak bu filmde kalbime dokunan şey, kavuşup kavuşmama hikayesi değildi. İki aşığın yalnızca on altı yaşında birbirlerine sımsıkı sarılmak zorunda olmalarıydı. Ben on altı yaşında elimde telefon çocukça flörtleşirken bu on altı yaşındaki iki hasta gencin yaşadığı aşk, sevginin insana yaşama gücü veren en uhrevi güç olduğunu öğretti bana. Bence, filmin sağlıklı ve sağlıksız insanlara verdiği mesajlar farklı. Sağlıklı bir birey olarak filmi izleyip sinemanın kapısından çıktığımda aklıma gelen ilk şey, hayatımın ne kadar –fark etmesem de- güzel olduğuydu. Dediğim gibi, ne yazık ki ne zaman başkalarına acısam ancak o zaman şükredebiliyordum elimdekilere. Sağlığımın kıymetine... Her şeye rağmen hasta kız ve oğlan bu aşkı yüretmeyi başardılarsa ben de günün birinde güzel bir aşk hikayesini yürütmeyi başarabilirdim. Onlar aynı yıldızın altında yürüyebildilerse, ben de başka yıldızların altında başka insanlarla yürüyebilirdim. Aşk ne güzeldir ki hasta insanlara bile hayatı güzel kılıyor, diye düşündüm. Acaba ben de hasta olsaydım aşk bana böylesine bir yaşama tutkusu verebilir miydi? Bilemiyorum. Ancak sağlıklı bir birey olarak bu soruyu soruyorsanız filmden alınması gereken mesajı almışsınızdır, demektir. Hasta olanlara ise daha şefkatli konuşurdu bana göre bu film. Onlara bir günlük ömürleri kalsa daha aşkın o bir güne kocaman yılları sığdırabileceği umudunu verirdi. Hangi birimiz böyle bir aşk yaşıyoruz ki? Soruyorum size. Hayatın kısalığı üzerine hiç düşünmüyoruz şöyle bir oturup. Eğer sevgilinizin aylar sonra öleceğini bilseniz, ona gelmediği buluşma için kızar mısınız? Açıkçası, kızacak bir şeyler bulmaya vaktim olmaz benim. Çünkü sevgilimle son anlarım aslında… Böyle bir durum varken; kızgınlık,dargınlık, kavga ne kadar da anlamsız? Ölüm, bir şekilde aşkı taze tutuyor. Ölüm demek her şeyin bitişi demekken bir anda bir aşkın sponsoru oluyor. Ne garip. Ölüme dair her şey beni ürkütse bile, ölümün bu acı tatlı yüzüne de tanıklık ediyorum. Film bitiyor, ben eve gidiyorum, televizyonu açıyorum, bir haber görüyorum… ‘’Müjde: Kanserin çaresi bulundu’’… Belki o klasik yalan habe rlerden. Ama o iki aşık için üzülüyorum bir anda. Sanki ben kaybetmişim aşkımı. Hastalık benden götürmüş gibi sevgilimi… Üstelik çaresi, o öldükten sonra bulunmuş… Bilmiyorum, sanki esas kız ben olmuşum gibi. Sanki, kanserin çaresinin bulunması hikayenin sonunu tekrar yazdıracakmış gibi. Her şeye rağmen, hissediyorum ölümü ve aşkı… Diyorum ki kendime, kanser bu iki insanı asla ayırmamıştır. Orada bir yerlerde, altında yürüdükleri yıldızda buluşmuşlardır. Umut etmek bedava…