Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 Hamdi BİRGÖREN1

advertisement
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
Hamdi BİRGÖREN1
AVNÎ’NİN MUHİBBÎ’YE ETKİSİ
Özet
Osmanlı sultanları, II. Murat‟tan itibaren ciddi biçimde Ģiirle uğraĢmaya
baĢlamıĢlardır. Bazılarının Ģiir sayısı az olsa bile bazılarının mürettep divanları
vardır. Biz bu yazımızda Avnî mahlasıyla Ģiir yazan Fatih Sultan Mehmet ve
Muhibbî mahlasıyla Ģiir yazan Kanûnî Sultan Süleyman üzerinde duracağız.
Her iki padiĢah da devlet yönetimindeki baĢarılarının yanında bilim, sanat, mimari
ve edebiyat alanına özellikle ilgi göstermiĢ, bilim adamları ve Ģairlere destek
olmuĢ, kendileri de Ģiir yazmıĢ sultan Ģairlerdir.
Osmanlı kronikleri ve bugünün genel kültür ansiklopedileri, padiĢahlardan
bahsederken genellikle onların devlet adamlığını öne çıkarıp siyasi, askeri, iktisadi
ve mimari alanlardaki icraatlarını ele alıyorlar. Edebiyat ansiklopedilerinden
bazılarında padiĢahların edebi yönüne değinildiği oluyor. Bizim amacımız Fatih ve
Kanûnî‟nin edebi yönünü ele almak olduğu için tezkirelerden, edebiyat
ansiklopedilerinden ve yayımlanmıĢ divanlardan yararlanmayı düĢünüyoruz.
Saray mensubu oldukları için her iki sultan Ģairin de eğitimi küçük yaĢlarından
itibaren özel hocalar elinde tamamlanmıĢtır. Ġlmi, siyasi, ahlaki ve edebi bir birikim
elde etmeleri için kendilerine her türlü imkân sağlanmıĢtır. Devletin resmi dili
Türkçe ile birlikte Arapça ve Farsça gibi dönemin geçerli dilleri ve bazı batı
dillerini öğrendiler; Fatih‟in dile karĢı ilgisi daha fazlaydı. Devlet yönetimiyle de
küçük yaĢlarından itibaren tanıĢan Sultan Mehmet ve Sultan Süleyman hocaları,
lalaları ve danıĢmanları eĢliğinde sancaklarda valilik deneyimi kazandılar. Bu
insanların bulunduğu mekânlarda ilmi, dini ve siyasi konuĢmalar yapıldığı gibi Ģiir
ve edebiyat sohbetleri de yapılmaktaydı; dolayısıyla Ģiirle küçük yaĢta tanıĢtılar.
Onların siyasi, askeri ve sosyal alanlardaki icraatları kadar edebiyat alanındaki
faaliyetleri de bizim için önem arz etmektedir.
1
Sakarya Üniversitesi SBE Doktora Öğrencisi, birgoren.hamdi@gmail.com
Hamdi Birgören
ÇalıĢmamızda önce bu iki sultan Ģairin kısaca özgeçmiĢlerini verecek, edebi
Ģahsiyetleri üzerinde duracağız. Bu iki sultan Ģairin divan ve yayımlanmıĢ nazire
mecmualarına bakarak Muhibbî‟nin Avnî‟ye yazdığı nazireler üzerinde duracağız.
Anahtar Kelimeler: Klasik Türk Edebiyatı, Nazire, Avnî, Muhibbî, Sultan ġair
AVNİ’S İMPACT ON MUHİBBİ
Abstract
The Ottoman sultans, From the time of Murat II. began to work on poem seriously.
Even though the number of poems belongs to some of them is low , some of them
had ollected poems.. In this article we will focus on Sultan Mehmet the Conqueror
who wrote poems under the pseudonym by Avni and Suleiman who wrote poem
under the pseudonym Muhibbi.
The Sutlans not only were succesful in the state-run success, science, art,
architecture , literature but also has shown particular interest in the field, they
supported scientists and poets, those Sultans also wrote poetry poets.
Ottoman chronicles and general culture of today's encyclopedias, referring to
statesmanships often putting forward their state's political, military, economic and
architectural areas that are addressing the actions of. Some of the of literary
encyclopedias mentioned about the lterary direction of the sultans also.As our aim
is to discuss the direction of literary tezkires Conqueror and Suleiman the
Magnificent, we woul like to benefit from the published divans and literature
encyclopedias.
As they are the courtier poet's they are both educated in the hands of private tutors
also completed training from an early age. All kind facilites were provided to them
to get scientific, political, moral and literary . They learned languages such as the
state's official language is Turkish with the Arabic and Persian languages in the
current period and some western languages.; on the other hand the Conqueror were
more likely to have an intereston the language. The Sultan Mehmet and the Sultan
Suleyman Sultan who met state goverment at the early ages, gained governorship
experinces in company with their teachers, servant tutors and consultants in
sanjanks. Places where these people are intellectual, religious, and political
speeches were made, as was done in poetry and literature conversations, so they
met in poetry at a young age. Their political, military and social actions in the field
of literary activities so it is important for us.
Before this study, we will show a brief biography of the poet to these two
sultans,and we will focus on literary figures. We will also focus on the poet which
Muhibbi wrote for Avni taking into consideration to parallels(nazires) which were
written by those two Sultans.
Keywords: Classical Turkish Literature, Nazires, Avni, Muhibbi, Sultan Poet
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
246
Avnî’nin Muhibbî’ye Etkisi
GİRİŞ
Klasik Türk edebiyatının baĢlangıcından itibaren nazire ile karĢılaĢmaktayız. Örnek alınan Ģeyin
bir benzerini yapmak biçiminde basitçe tanımlayabileceğimiz nazire terimi için Muallim Naci,
“bir Ģairin Ģiirine müĢabih olmak üzere o vezin ve kafiyede söylenen manzume2” tanımını
vermektedir. Önce Arap edebiyatında ortaya çıkan nazire yazma geleneği, oradan Fars edebiyatı
vasıtasıyla Türk edebiyatına girmiĢtir.
AlıĢıldığı gibi nazire meĢhur Ģairlerin beğenilen Ģiirlerine yazılır. ġiire yeni heves eden Ģairler
için bir Ģiiri model alıp benzerini yazmak bir alıĢtırma sayılabilir. Ayrıca örnek alınan Ģaire karĢı
bir saygı ifadesidir.
Klasik Ģiirin hazır kalıpları içerisinde güzel Ģiirlerin bir benzerini yazmak, Ģairler için bir hüner
gösterme aracı olur. Aslında nazirenin, model alınan Ģiirden üstün olanı makbul sayılır; hiç
değilse onun seviyesinde olabilmelidir. Nazire yazan Ģairler, bir yandan da kendilerini
ispatlama imkanı bulurlar. Sebep ne olursa olsun sonuçta tanzir edilen Ģiire özenme ve öykünme
esastır. Nazîreler beğeni ve hayranlık yanında hırs veya kıskançlık yüzünden üstünlük iddiasına
da dayanabilir.3
Bir Ģiirin nazire sayılabilmesi için örnek alınan Ģiire vezin, kafiye ve redif açısından benzemesi
gerekir4. Konu benzerliği olması gerektiğini söyleyenler de vardır. Örnek alınan Ģiirin tam zıddı
manada yazılanlarına nakîze denmektedir. Bazı Ģiirlerde, hangi esere nazire olduğu ifade edilir.
Yine birbirine nazire olan Ģiirlerin toplandığı nazire mecmuaları vardır5. Klasik Ģiirdeki nazire
örnekleri için bu kaynaklardan yararlanılabilir. Kayıtlara geçmemiĢ olanların karĢılaĢtırma
yoluyla ortaya çıkarılması da mümkün olabilir.
Türk tarihinin akıĢını değiĢtiren Fatih Sultan Mehmet, bir hükümdar olarak torunlarından
Kanûnî Sultan Süleyman‟ı mutlaka etkilemiĢtir. Ancak bir Ģair olan Avnî‟nin oğlunun torunu
Muhibbî‟yi nasıl etkilediğini görmek üzere her ikisinin edebi yönlerine ve Ģiirlerine göz
atmamız gerekecek.
Fatih Sultan Mehmet
Sultan Mehmet, Çelebi Mehmet‟in torunu ve II. Murat‟ın oğlu olarak 1429 yılında Edirne‟de
dünyaya gelmiĢtir6. Küçük yaĢtan itibaren Hocazade, Molla Gürani, Molla Ġlyas, Siraceddin
Halebi, Molla Hayreddin gibi devrin büyük âlimleri elinde eğitimine baĢlanmıĢtır.
Osmanlı Ģehzadelerinin küçük yaĢtan itibaren sancağa çıkması adet olduğu üzere çocuk yaĢında
Manisa‟ya sancakbeyi olarak gönderilir. Bir yandan devlet yönetiminde tecrübe edinirken diğer
yandan bilim ve sanatla uğraĢmaya devam etmiĢtir. Dil öğrenmeye karĢı da meraklı olduğundan
Arapça, Farsça gibi medreselerde okunan diller yanında Rumca, Sırpça gibi Batı dillerini ve
Çağatay Türkçesini öğrenmiĢtir. Bilim ve sanata olan merakı, etrafına bilim adamlarının ve
Muallim Naci, Lügat-i Naci, Asır Matbaası, İstanbul, 1898 (?).
Fatih Köksal, ‚Nazire/Türk Edebiyatı‛, DİA, c. 32, Türk Diyanet Vakfı Yay., İstanbul 2006, s. 456.
4 Nazire mecmualarında kafiyesi farklı nazire örnekleri de verilmektedir. Bkz.Beyazıt Devlet Kütüphanesi,
nr.5782, vr.29b, 30a, 30b.
5 Nazire mecmualarına örnek olarak şu eserler verilebilir: Ömer bin Mezid, Mecmû’atü’n-Nezâir (143637), Eğridirli Hacı Kemâl, Câmi’ü’n-Nezâir (1512/13), Edirneli Nazmî, Mecma’ü’n-Nezâir (1523), Pervâne
Bey, Mecmua (1560-61), Hayretî (?), Mecmu’a-i Nezâir (16. yy.), Budinli Hısâlî, Metâli’ü’n-Nezâir (17.yy)
6 Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmani (I), Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 1996.
2
3
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
247
Hamdi Birgören
Ģairlerin toplanmasına vesile oldu. Zaman zaman onlarla tartıĢmalar, Ģiir ve edebiyat sohbetleri
yapardı. Kendisi de Avnî mahlasıyla Ģiir yazdığı için Ģairlere özel ilgisi vardı. Sehi Bey
tezkiresinde “Her cins latifeye kâbil, her çeşit hünere mâil, özellikle ilim ehline son derece
rağbet gösterir ve iltifat ederdi ki hiçbir padişah etmemiştir7” demek suretiyle Sultan
Mehmet‟in bilim, sanat ve meslek erbabına sahip çıktığını bildirmektedir. Latifî‟nin ifadesine
göre “onun dönemindeki bilgin, fakih ve yetenekli insan çokluğu hiçbir padişah devrinde
olmamıştır.8”
Kınalızâde Hasan Çelebî‟nin belirttiğine göre Sultan Mehmet, medreselerde okuyan
öğrencilerin baĢarılı olanlarını bir deftere kaydeder, devlet kadrolarında boĢluk oluĢtuğunda
onları görevlendirirmiĢ9. Hatta yetenekli insanlara ilgisi Osmanlı sınırları dıĢına da taĢmıĢtır. Bu
amaçla Hint‟te Hâce-i Cihân‟a, Acem‟de Molla Câmi‟ye her yıl bin flori gönderirmiĢ. Osmanlı
Ģairlerinden 30 kiĢiye maaĢ bağlamıĢ.
Babası II. Murat, Ģiir ve sanattan anlar, kendisi de zaman zaman Ģiir söyler bir padiĢahtı.
ġairlere ve bilim adamlarına ihsanlarda bulunurdu. Marifetin iltifata tabi olduğunu bildiğinden
hüner sahiplerine destek olurdu. Bu konuyu bir Ģiirinde Ģöyle ifade ediyor:
Her hüner ki cihânda buldu vücûd
Padişâh-ı zamâne himmetidir
II. Murat, nazik yaratılıĢlı ve Ģair ruhlu bir insan olduğu için Osmanlı tahtını küçük yaĢındaki
oğlu Mehmet‟e bırakıp Manisa‟ya çekildi. Ancak Haçlıların Osmanlı aleyhine planlar yapmaya
baĢlaması üzerine tekrar Edirne‟ye gelip devletin baĢına geçti. Sultan Mehmet de yeniden
Manisa sancakbeyi oldu. Babasının ölümü üzerine 1451 yılında yedinci Osmanlı PadiĢahı
olarak tahta çıktı. Kendi birikimini ve devletin gücünü Ġstanbul‟un fethine yoğunlaĢtırdı.
Sultan Mehmet artık Fatih‟tir. Ortaçağ‟ın sonunu getiren, Bizans Ġmparatorluğunu tarih
sahnesinden silen yüce bir padiĢahtır. Bir yandan imar faaliyetlerine, diğer yandan ilim ve sanat
faaliyetlerine hız veriyor. Çağatay devletinden Ali KuĢçu‟yu getirtip Fatih Medreselerinin
kurulmasını sağlıyor. Birçok kiliseyi medreseye dönüĢtürüyor. Bu arada âlimlerle, Ģairlerle
toplantılar düzenlemeyi ihmal etmiyor. Avnî‟nin Kadrî Çelebi, Ahmed PaĢa, Resmî, Sabâyî,
Ulvî ve Nesîmî gibi Ģairlere nazireler yazdığı Pervane Bey ve Edirneli Nazmî‟nin
mecmualarında kayıtlıdır. Avnî‟ye nazire yazanlar arasında Ahmed PaĢa, Âhî, Hâkî, Hasbî,
Hayretî, Kemâl PaĢa-zâde, Enverî, Edirneli Nazmî gibi Ģairler vardır. Hangi Ģairlerden ilham
aldığı da böylece anlaĢılmaktadır.
Ahmet PaĢa‟nın ilk bendini aĢağıya aldığımız “gönül” redifli meĢhur murabbaına Avnî nazire
yazmıĢtır:
Gül yüzünde göreli zülf-i semen-sây gönül
Sehi Bey, Tezkire (Heşt Behişt), Haz. Mustafa İsen, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul, 1980.
Mustafa İsen, Latîfî Tezkiresi, Akçağ Yayınları, Ankara, 1999.
9 ‚Hikâyet olınur ki bu tâ’ife-i şerîfeye kemâl-i meyl ü mahabbetlerinden havme-i
himâyetlerinde olan kavâbil-i zemândan dânişmend ü mu’îd ve tâleb ü müstefîd her
kim var ise ism ü resmi ile defter idüp huzûr-ı şerîflerinde saklarlar idi ki bir mansıbı
cedîd mahlûl olsa kangısı lâyık u ma’kûl ise taklîd itmekle binâ-yı sarây-ı ‘ilm ü
kemâli teşyîd iderler idi.‛ Kınalızade Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-şuara, Haz. İbrahim Kutluk, TTK, Ankara,
1989.
7
8
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
248
Avnî’nin Muhibbî’ye Etkisi
Kuru sevdâda yeler bî-ser ü bî-pây gönül
Dimedüm mi sana dolaşma ana hây gönül
Vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vây gönül10
Avnî‟nin muhammes biçimindeki naziresinin ilk bendi:
Sevdün ol dilberi söz eslemedün vây gönül
Eyledün kendüzüni âleme rüsvây gönül
Sana cevr eylemede kılmaz o pervây gönül
Cevre sabreyleyemezsin nideyin hây gönül
Gönül ey vây gönül vây gönül vây gönül11
Bir yandan devlet iĢleriyle uğraĢırken diğer yandan Ģiir meclisleri düzenliyor, Ģairlerin okuduğu
Ģiirleri dinliyor, fırsat buldukça kendisi de aĢıkane Ģiirler yazıyordu:
Sâkiyâ mey vir ki bir gün lâlezâr elden gider
İrüşür fasl-ı hazân bâğ-ı bahâr elden gider
249
Her niçe zühd ü salâha mâil olur hâtırum
Gördügümce ol nigârı ihtiyâr elden gider
Her ne kadar geleneğe uygun Ģiirler söylüyorsa da o bir hükümdardır; dolayısıyla Ģiirlerindeki
hükümdarca eda kendisini ortaya çıkarır:
Bir şâha kulam kim kulı sultân-ı cihândur
Mihr-i ruhı şems-i felege nûr-feşândur
Sevgilisini cihan sultanına benzetirken kendisini onun karĢısında kul olarak düĢünür.
sevgilinin yüzü, gökyüzündeki güneĢten daha parlaktır.
O
Bir yandan omuzlarında devlet sorumluluğu vardır. Anadolu‟da Türk birliğini sağlayamamanın
endiĢesini de taĢımaktadır. Karamanoğulları, Ġsfendiyaroğulları varlığını sürdürmekte, hatta
zaman zaman problem de çıkarmaktadırlar. Özellikle Karamanoğlu‟nun davranıĢlarına karĢı
kızan Fatih, Ģair kimliğini de göstererek duygularını Ģöyle dile getirir:
10
11
Ali Nihat Tarlan, Ahmed Paşa Divanı, İstanbul, 1966.
Muhammed Nur Doğan, Avnî (Fatih) Divanı, kultur.gov.tr
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
Hamdi Birgören
Bizümle saltanat lâfın idermiş ol Karamânî
Hudâ fursat virürse ger kara yire karam anı12
Burada kükreyen bir hükümdarın Ģairane ifadesini görüyoruz. Bir insanın bu beyti
söyleyebilmesi için hükümdarlığı hissetmesi gerekir. Zaten bir süre sonra da
Karamanoğullarının Osmanlı Devleti‟ne katıldığına Ģahit oluyoruz.
Divan Ģiiri geleneğine göre düzenlenmiĢ bir gazelin matla ve makta beyitlerini buraya alıyoruz.
Birinci beyitte “eğer hicran söz konusu ise mutlaka o benim canıma kast edecektir, hey
Müslümanlar, yardımda bulanacaksanız tam zamanıdır” ifadesini kullanırken bile muhatabının
bütün Müslümanlar olduğunu, Osmanlı sultanlarının kendilerini bütün Müslümanlardan
sorumlu tuttuklarını anlayabiliyoruz. Makta beytinde “Ey Avnî, sen güzellik sultanına kul
oldun, eğer Osmanlı ülkesi diye bir yer varsa mutlaka sana teslim edilmiĢtir” derken yine
Osmanlı ülkesini ve kendisinin sultan olduğunu hissettirmektedir:
Kasd-ı cânum eyleyüpdür yine hicrân var ise
Hey müselmânlar demidür bana dermân var ise
Ol şeh-i hüsn ü cemâle çün kul oldun Avnîyâ
Sana olmışdur müsellem mülk-i Osmân var ise
Gelenek içerisinde benzerlerinin, farklı Ģairler tarafında da söylenmesi mümkün olsa bile Ģairin
Avnî olması bize hükümdarca bir edayı çağrıĢtırmaktadır. “Ben öyle bir sultana kul oldum ki
bütün dünya onun yanında bir dilencidir, öyle bir aya tutuldum ki onun yüzü sabah güneĢi gibi
aydınlıktır” derken bile bu edayı hissettiriyor:
Bir şâha kul oldum ki cihân ana gedâdur
Bir mâha dutuldum ki yüzi şems-i duhâdur
Bir baĢka beytinde “Hıta ülkesi Türkünü (güzelini) gör ki içkiyi içtikten sonra gönül ülkesini
Türkler gibi yağmalar, katliam yapar” derken bile Türklerin savaĢçılığından, gözü karalığından
bahsettiğini fark ediyoruz:
Gör ol Türk-i Hıtâyı nûş kılmış câm-ı sahbâyı
Salar dil milketine türktâz-ı katl ü yağmâyı
Aslında Fatih Sultan Mehmet‟in Türk ve dünya tarihindeki yerini, yazdığı Ģiirleri değil, onun
hükümdarlığı, Ġstanbul‟u fethedip bir dünya imparatorluğu olan Bizans‟a son vermesi belirler.
Bilim, sanat, mimari alanlarında sayısız icraatın sahibi olan Fatih‟in bizim için Ģiiri, Ģiirdeki
edası, üslubu da önemlidir. Kendisini Farsça yazan büyük Ģairlerle karĢılaĢtırmaktadır:
Bu kelâm ile Nizâmî işidürse sözüni
İlteler sana hased Sa‘di vü Selmân bu gice
Mustafa İsen, Latîfî Tezkiresi, Akçağ Yayınları, Ankara, 1999; Kınalızade Hasan Çelebi, Tezkiretü’şşuarâ, Haz. İbrahim Kutluk, TTK, Ankara, 1989.
12
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
250
Avnî’nin Muhibbî’ye Etkisi
Benim yazdığım Ģiirleri, söylediğim sözleri Nizamî-i Gencevî iĢitecek olsa, Sadî-i ġirazî ve
Selman-ı Savecî seni kıskanırlar diyor.
Müslüman bir hükümdar olan Fatih aynı zamanda geleneğin Ģairidir. Ġslami terimlere de
Ģiirlerinde yer vermektedir. AĢağıdaki gazelin ilk beytinde hac ile ilgili terimlere, ikinci
beytinde düĢmanların iftirasından Allah‟a sığınan inançlı bir Müslümanın kullanacağı terimlere
yer verirken makta beytinde “sevgilinin hüma kuĢuna benzer elinin gölgesi üzerine düĢtüğü için
Avnî dünya sultanlarının hanı oldu” demek suretiyle gazelini hükümdarca bir eda ile
tamamlamaktadır:
İreli cân kulağına senün ışkun nidâsından
Urur lebbeyk işigünde tavâf eyler safâsından
Seherde bülbüle sordum niçün feryâd idersün sen
Niyâz iderin Allah’a rakîbün iftirâsından
………….
N’ola oldı ise Avnî cihân sultânları hânı
Ki düşdi üstine sâye senün destün hümâsından
Genç yaĢında babasından devraldığı Osmanlı ülkesini 30 yıl boyunca baĢarıyla yöneten,
Osmanlı Devleti‟ni cihan imparatorluğuna tahvil eden Fatih Sultan Mehmet, bu kadar devlet
gailesinin arasında edebiyatla da uğraĢmaya fırsat bulmuĢ, yazdığı Ģiirler bir divançe
oluĢturacak miktara ulaĢmıĢtır. ġiirlerinin tamamı tespit edilememiĢ olmakla birlikte bugün
elimizde 71 gazel, 1 muhammes, 3 kıta, 1 natamam gazel, 6 müfred ve 1 âzâde mısra
bulunmaktadır13.
Avnî (Fatih) Divanı‟nın yurt içi ve yurtdıĢı kütüphanelerinde kayıtlı 15 yazması vardır14.
Fatih‟in Ģiirleriyle ilgili ilk çalıĢma G. Jacob tarafından Upsala Üniversitesi Kütüphanesi‟ndeki
bir mecmuaya dayanarak 1904 yılında Berlin‟de yapılmıĢtır. Türkiye‟deki çalıĢmalar Saffet
Sıtkı Bilmen, Fatih Divanı (Ġstanbul, 1944), Kemal Edip Ünsel Fatih‟in ġiirleri (Ankara, 1946)
basılmıĢtır. Ahmet Aymutlu ise tıpkıbasım ve transkripsiyonlu çalıĢmasını 1959 yılında
Ġstanbul‟da bastırmıĢtır15.
Avnî (Fatih)‟nin babasından miras aldığı Ģairlik yeteneği oğulları Cem Sultan ve II. Bayezid
yoluyla torunu Muhibbî‟ye intikal etmiĢtir.
Kanûnî Sultan Süleyman
Babası Yavuz Sultan‟ın Trabzon‟da sancakbeyliği yaptığı 1494 yılında dünyaya geldi. Küçük
yaĢında baĢlayan eğitimi, sancağa gittikten sonra da devam etti. Karahisar, Bolu, Kefe,
Saruhan‟da sancakbeyliğinde bulundu.
Şiirler için bkz. Muhammed Nur Doğan, Fatih Divanı ve Şerhi, Yelkenli Yayınları, İstanbul, 2006.
Kültür Bakanlığı, Yazmalar.gov.tr
15 ‚Avnî‛, Büyük Türk Klasikleri Ansiklopedisi, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1985, C. II, s. 164.
13
14
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
251
Hamdi Birgören
Babasının vefatı üzerine 1520 yılında padiĢah oldu. Osmanoğullarından 10. Sultan ve 2. Ġslam
halifesiydi. OturmuĢ bir devlet sistemi devraldı. 6 milyon kilometre karenin üzerinde olan
ülkesini ikiye katladı. Süleymaniye Medreselerini yaptırdı. Bilim, sanat, kültür ve mimari
alanındaki çalıĢmalara sürekli destek oldu.
Arapça, Farsça ve Çağatay Türkçesine hakimdi; Sırpça da konuĢabiliyordu. Hukuk ve edebiyat
alanlarında baĢarılı, çok iyi bir Ģairdi. Fatih‟ten beri yürürlükte olan kanunlarda düzenlemeler
yapması, bu kanunları uygulatması dolayısıyla Kanûnî ismiyle anılır. Bu kanunlar 1826 yılına
kadar yürürlükte kalmıĢtır. Batılılar MuhteĢem Süleyman ismini verirler.
PadiĢahlığı 46 yıl süren Kanûnî dönemini anlamak için zamanındaki önemli isimleri zikretmek
bile yeterli olur: Denizlerde Babaros Hayreddin PaĢa, mimaride Mimar Sinan, hukukta
Ebussuud Efendi, Ģairlerden Fuzuli, Baki, Hayali, Nev‟î.
Kanûnî‟nin daha iyi anlaĢılması için onu rakipleriyle karĢılaĢtıranlar vardır. Batı‟da Charles
Quint, Safevî Devleti‟nde ġah Tahmasb ile karĢılaĢtırılır ve Kanûnî‟nin her yönüyle onlardan
ütün olduğu kabul edilir16.
Üç kıtaya hakim bir imparatorluğun yönetimi yanında ilim ve Ģiir faaliyetlerine de zaman ayıran
Kanûnî, bütün divan Ģiirinin en baĢarılı Ģairlerinden biridir. 3000 kadar gazeliyle, Edirneli
Nazmî ve Zatî‟den sonra en çok gazel yazan Ģairdir. ġiirlerinde Muhibbî mahlasını kullanmıĢtır.
Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanan Muhibbî Divanı‟nda 2799 gazel, 1 terci-i bend, 30
murabba, 18 muhammes, 56 kıta, 217 müfred bulunmaktadır17.
Osmanlı döneminde II. Mahmud‟un kızı Adile Sultan tarafından daha az Ģiirlerini ihtiva eden
bir Divan baskısı daha yapılmıĢtır18.
Sehî Bey, “yere ve mevkie göre söylenen yüce Ģiirler” nitelemesini kullanarak Muhibbî‟nin Ģiir
söylemedeki baĢarısını belirtir19. Latîfî, “fesahat ve belağata bürünmüĢ olan sözleri gayet latif,
beliğ, güzel ve hoĢtur, nazik edalar ve renkli sözlerle Farsça, Türkçe güzel gazelleri ve nazik
Ģiirleri vardır20” değerlendirmesini yapıyor. Elbette sultan Ģairlerin Ģiirleri yanında, Ģiir iklimi
oluĢturmaları ve Ģairleri desteklemeleri edebiyat ve sanat adına kalıcı etkiler yapmıĢtır. ÂĢık
Çelebi, Muhibbî ile ilgili değerlendirmesinde Ģiire yetenekli olması, olgun kiĢileri ve Ģairleri
yeteneklerine göre maddi yönden desteklemesi, kendisinin de atalarından daha fazla Ģiire rağbet
göstermesi dolayısıyla onun döneminde Ģiirin seviyesinin yükseldiğini söylüyor 21.
Muhibbî‟nin çağdaĢı olup sultânü‟Ģ-Ģuara olarak kabul edilen Bâkî, padiĢahın iki gazeli
hakkında Ģunları söylüyor: PadiĢahın iki gazeli elime ulaĢtı. Bunlara nazire yazmaya kalkıĢtım.
Birisi için iki tane nazire yazdım. Niye iki nazire yazdığımı sorarlarsa „yenilen güreĢe doymaz‟
diye cevap veririm. Gazelin matla beyti, makta beyti ve diğer beyitleri mükemmeldir. Hele
“Eğrilik olsa aceb mi kâfiri mihrâbda” mısraına nazire yazmak mümkün olmuyor. Acem ve
Süleyman II (Kânûnî), Yeni Türk Ansiklopedisi, c.10, İstanbul, 1985.
Coşkun Ak, Muhibbî Divanı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1987.
18 Divan-ı Muhibbî, Matbaa-i Osmaniye, Dersaadet, 1308.
19 Sehi Bey, Tezkire (Heşt Behişt), Haz. Mustafa İsen, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul, 1980.
20 Rıdvan Canım, Latîfî Tezkiretü’ş-şuarâ ve Tabsıratu’n-nuzamâ (İnceleme-Metin), AKM, Ankara, 2000.
21 ‚Şi’r bir tabaka dahi terakki etti. Padişah dahi ehl-i irfan ü mürebbi-i zarifani idi. Kâmillere muradınca
ve kâbillere istidadınca enva-ı bahşiş ü bahşayişle ve bab-ı lutf-ı ihsandan küşayişle telakki idi.‛ Âşık
Çelebi, Meşairü’ş-şuara, Aşir Efendi Ktb, 268.
16
17
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
252
Avnî’nin Muhibbî’ye Etkisi
Rum Ģairleri içerisinde mihraba dair Ģiir söyleyen çok olmuĢtur ama bu güçte ve güzellikte
söylenilenine rastlamadım22.
Tarih kaynaklarına göre23 46 yıllık saltanatının 10 yılını fiilen seferlerde geçiren bir
hükümdarın, üç kıtadaki topraklarının asayiĢi, halkının huzuru, can ve mal emniyetiyle
ilgilenirken bilim, sanat ve edebiyata zaman ayırabilmesi bile baĢlı baĢına büyük bir baĢarıdır.
Bütün bunların yanında atasözü gibi dillerde dolaĢan gazellerin, beyitlerin sahibi olması ise
onun Ģairlik gücünü ayrıca izah etmektedir. AĢağıdaki gazel, dillere pelesenk olmuĢ, anlam ve
söyleyiĢ güzelliğini hala muhafaza etmektedir:
Halk içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhât gibi
Saltanat didükleri ancak cihân gavgâsıdır
Olmaya baht u saâdet dünyâda vahdet gibi
Ko bu ıyş u işreti çün kim fenâdur âkıbet
Yâr-ı bâkî ister isen olmaya tâat gibi
Olsa kumlar sagışınca ömrüne hadd ü aded
Gelmeye bu şîşe-i çarh içre bir sâat gibi
Ger huzûr itmek dilersen ey Muhibbî fâriğ ol
Olmaya vahdet cihânda kûşe-i uzlet gibi...24
Osmanlı cihan imparatorluğunun tek söz sahibi, dünya Müslümanlarının büyük halifesi olan
Kanûnî Sultan Süleyman, yüce Yaratıcı karĢısında kendisini bir kul olarak görmekte, Ġslam
peygamberine karĢı duyduğu saygıyı ve inancının inceliklerini Ģiirlerinde göstermektedir:
Zâhir oldu kün didün bir dem semâ ile zemîn
Hamd-i bî-hadd şükr-i bî-add sana Rabbü’l-âlemîn
Coşkun Ak, Muhibbî Divanı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1987.
Yeni Türk Ansiklopedisi,Ötüken Yayınları, C. 10, s. 3756, İstanbul, 1985; ‚Kanûnî Sultan Süleyman‛,
Osmanlı Ansiklopedisi, İz Yayıncılık, C. 2, s. 220, İstanbul, 1996.
24 Muhibbî’nin şiirleri için bkz. Coşkun Ak, Muhibbî Divanı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları,
Ankara, 1987‛ adlı eser esas alınmıştır.
22
23
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
253
Hamdi Birgören
İntihâb itdün kamu mürseller içre Ahmedi
Adına kâfir müselmanlar anun dirler emîn
Dünyanın geçici olduğunu, hangi makama eriĢirse eriĢsin, insanların ölümlü olduğunu kendisi
unutmadığı gibi bunu Ģiirleriyle de dile getirir:
Rüstem oldun tutalum yahud Ferîdûn-ı cihân
Kurtulur musun ecelden kuvvet ile mal ile
Zamanında Ģairlere ve bilim adamlarına rağbet göstermiĢ, onlarla Ģiir toplantıları düzenlemiĢ,
büyük Ģairlerin Ģiirlerine nazireler yazmıĢtır. Yazdığı nazirelerden, takdir ettiği, dolayısıyla
etkisinde kaldığı Ģairleri tahmin etme imkanı da vardır. Muhibbî (Kanûnî)‟nin nazire yazdığı
Ģairler arasında Melihî, ġeyhî, Ahmed PaĢa, Nevâyî, Necatî, Fuzûlî, Hayâlî, Zâtî, Hayretî gibi
Ģairlerin isimleri sayılabilir. Kendisine nazire yazan Ģair sayısı ise çoktur. Farsça yazan
Ģairlerden Hüsrev, Hâfız, Selman-ı Sâvecî, Nizâmî gibi Ģairlerin isimlerinden bahsetmesi, onları
da okuyup takdir ettiğini göstermektedir. Nizâmî‟den bahsettiği bir beytinde Ģiir görüĢü
hakkında ipuçları da buluruz:
Nazmun Muhibbî nazmına benzer Nizâmî’nin
İnce hayâl nâzik ü rengîn edâyı gör
Büyük bir hükümdar olmasına rağmen klasik Türk Ģiiri geleneğinde Ģiirler söyleyen bir Ģairdir.
Dolayısıyla insanî duygulara, düĢüncelere, hayallere sahiptir. Bu duygu ve düĢüncelerini de bir
insan olarak klasik nazım Ģekilleri ve türleri çerçevesinde ĢiirleĢtirmiĢtir. Klasik Ģiirin
mazmunlarından, edebi sanatlarından, birikimlerinden yararlanmıĢtır:
Dil urup dilber yine zülfin girih-gîr eylemiş
Bu dil-i dîvâneye tedbir-i zencîr eylemiş
Bir baĢka gazelinde rindane duygularını dile getirmektedir. Ey zâhit, bizi sevgiliden ve Ģaraptan
döndürmeye çalıĢma, bizim hamurumuz saf Ģarapla yoğrulduğu için bunlardan vaz geçmeyiz:
Zâhidâ men eyleme mahbûb u meyden dönmezüz
Çün mey-i nâb ile olmışdur bizüm tahmîrimüz
Ömrünün büyük kısmında Hıristiyan dünya ile savaĢmıĢ bir Ġslam halifesinin Hıristiyanlıkla
ilgili terimlere yer vermesi klasik Ģiir çerçevesinde gerçekleĢmektedir. Eğer cihan kilisesinde
Hıristiyan kuĢağına tutunmuĢ denmeyecek olsaydı, Muhibbî sevgilinin saçlarının ucuna
ulaĢmak isterdi:
Muhibbî irmek isterdi ser-i zülfine dildârun
Ana deyr-i cihânda dinmese zünnâre yasdanmış
Her konuda Ģiirleri bulunan Müslüman bir Ģairin tasavvufî duygulara bigâne kalması
düĢünülemez. Ġnsanlar için yük olan dünya kesretini hatırından uzaklaĢtır ki maksadına
ulaĢabilesin, zira zevk ve mutluluk vahdettedir:
Hâtırundan yükdür tarh eyle dünyâ kesretün
İresin maksûdına zevk ü safâ vahdetdedür
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
254
Avnî’nin Muhibbî’ye Etkisi
Klasik Ģiir çerçevesinde dinî, tasavvufî ve beĢerî konuları Ģiirine yansıtsa da Muhibbî bir
hükümdardır. Nizam-ı âlem için yaĢamakta ve savaĢmaktadır. Verdiği sözden dönmez, düĢman
karĢısında geri adım atmaz:
Karşuda leşker olsa Kaf tâ-be Kaf
Nâmerd ola yüz çeviren göricek masaff
Hürrem Sultan‟a karĢı beslediği hislerin, oğullarının ölümü üzerine duyduğu üzüntülerin, çıktığı
seferlerin, fermanların izlerini de Ģiirlerinde görürüz. Sevgilinin saçlarını, yüzündeki hatları bir
bayrak gibi kaldırıp sefere çıktı, anlaĢılan onun kastı Ġran‟dır:
Şam-ı hattun leşker-i zülfün livâsın kaldırup
Yüridi yir yir meğer kasdı anun Îrânadur
Hürrem Sultan‟ın yazdığı bir Ģiire cevaben, mamur Ġstanbul‟dan mektup gelecek olsa onun
saçının kokusunu sabah vakti Bağdat‟tan alırım, diyor:
Nâmeler gelse kaçan İstanbul-ı âbâddan
Bûy-ı zülfini seher-geh aluram Bağdâddan
KardeĢler arasındaki kavgadan sonra Safevîlere sığınan oğlu Bayezid‟in manzum mektubuna
yine manzum olarak yazdığı cevapta hükümdar bir baba Ģefkatiyle Ģöyle hitap ediyordu:
Ey dem-a-dem mazhar-ı tugyân u isyânum oğul
Takmayan boynına hergiz tavk-ı fermânum oğul
Ben kıyar mıydum sana ey Bâyezid hânum oğul
Bî-günâham dime bâri tevbe kıl cânum oğul
Bir zamanlar dünyaya Feridun, Hüsrev ve Cem gibi kimselerin hükmettiğini hatırlayarak
hükümdarca bir eda ile kendisine nasihat ettiği de olmaktadır:
Ganimet gör bu birkaç gün giçürme ömrüni zâyi’
Bilürsin kande gitmişdür Feridun Hüsrev ü Cemler
Dil ve üslubu konusuna gelince Muhibbî‟nin dilini vasat saymak gerekir. Nazire yazdığı veya
kendisine nazire yazan Ģairlerle, özellikle çağdaĢlarıyla karĢılaĢtırıldığında anlaĢılır bir dile ve
rahat bir söyleyiĢe sahip olduğu söylenebilir. O dünyanın en büyük hükümdarıdır, imreneceği,
kendisiyle kıyaslayacağı birisi de yoktur. Mülkün temelinin adalet olduğunun da farkındadır.
Hükümdarca bir eda ile kendi gönlüne hitap etmektedir:
Şâh olup ey dil eger kılmayasın adl ile dâd
İki âlemde mukarrer olusarsın nâ-murâd
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
255
Hamdi Birgören
Mûr gibi pâyimâl etdirme gel miskinleri
Saltanat geçer Süleyman dahi olsan hemçü bâd
Gözi yaşın her fakîrin zulm ile bahr eyleme
Pâdişâh-ı dehr olmakdansa yeğdür yahşi ad
Dehr elinden ey gönül gam çekdüğüme gam yime
Bunı fikr eyle kim almışdur bu dünyadan murâd
Ey Muhibbî etme dünyâ fikrini an âhirün
Kande gitdi Hüsrev ü Cemşid ü Dârâ Keykubâd
Adaletin, kılıcın ve kalemin sultanı olan hükümdar Muhibbî, güzellikler ülkesinin sultanı
karĢısında âĢıkların kul olduğunu, çaresiz olduğunu bilmektedir.
Neylerem mülket-i Dârâ’yı vü Hüsrev tâcın
Kapusında bana dildâr yiter bende dişe
Yine klasik Ģiir anlayıĢı çerçevesinde herkes farklı terennüm etse de âĢıkların hakiki sevgilisinin
müĢterek olduğunu ifade eder:
Sad-hezârân ışk eri var cümlenün cânânı bir
On sekiz bin yaradılmış âlemün sultânı bir
Avnî’nin Muhibbî üzerindeki etkisi
Osmanlı Devleti‟nin iki önemli siması, devirlerinin iki büyük hükümdarı, bunca devlet iĢleri
arasında Ģiir ve sanatla ilgilenmeye vakit ayırabilmiĢ sanatsever iki Ģair. Birbirlerine göre biri,
dedenin babası, diğeri torunun oğlu. Aynı sorumlulukların yükünü omuzlamıĢ iki devlet adamı.
Ġkisi de devraldığı ülke topraklarını daha da büyütmüĢ. Ülkelerindeki bilim, sanat, edebiyat,
imar hareketlerini desteklemiĢ. PadiĢahlıklarının önemli bir kısmını seferlerde, savaĢ
meydanlarında geçirmiĢ iki kahraman. Ġkisi de ülkelerinde adaletin tesisi için uğraĢmıĢ ve bu
amaçla kanunlar geliĢtirmiĢ. En önemli özellikleri bu kanunları uygulamıĢ olmalarıdır. Ġkisi de
insan. SevmiĢler, kızmıĢlar, öfkelenmiĢler, affetmiĢler, savaĢa çıkıp ölüme meydan okumuĢlar.
ġairleri koruyup gözettikleri bir yana oturup Ģiir yazmıĢlar.
Bizim üzerinde durduğumuz husus, acaba birinin diğeri üzerinde etkisi olmuĢ mudur? Divan
Ģiirinde bu sorunun cevabını bulmak için birbirine nazire yazıp yazmadıklarına bakılır. Pervane
Bey Mecmuası ile Edirneli Nazmî‟nin Mecmualarında kayıtlı nazireler arasında her iki sultan
Ģairin Ahmed PaĢa‟nın “yiter” redifli gazeline yazdıkları nazireler yer almaktadır.
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
256
Avnî’nin Muhibbî’ye Etkisi
Ahmed Paşa’nın Gazeli25
Fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilün
ÂĢıka cennet gerekmez Ģol ruh-ı zîbâ yiter
Hulle-i sündüs hayâl-i zülf-i anber-sâ yiter
MahĢer-i zülfünde haĢr olmağa diller bî-hisâb
Sen kıyâmetsin niĢân ol kâmet-i bâlâ yiter
Tan mıdur Ya‟kûb-ı dil bakmazsa Yûsuf hüsnine
K‟âsmân-ı câna mi‟râc itmeğe „Îsâ yiter
Gayrıdan tecrîd ol iy dil beyâbânında kim
Perde-dâr-ı sırr-ı mecnûn dâmen-i sahrâ yiter
Âh Ahmed‟den oda yansa kayırmaz mihr ü mâh
257
Hatt-ı eĢ‟ârum çü nakĢ-ı künbed-i mînâ yiter
Avnî’nin Naziresi
Muhibbî’nin Naziresi
Şâh-ı ‘ışkam gam beyâbânı bana kişver yiter
Şâh-ı ‘ışkam bir kadeh mey başuma efser yiter
Âteş-i âhum livâ-yı ejdehâ-peyker yiter
Dûd-ı âhumun livâsı ejdehâ-peyker yiter
Dâm-ı mihnetde gönül murgı remîde olsa ger
Pister-i gülden yaraşur sana cânâ Hâb-gâh
Zülf şehbâzunı sal kim bir zamân irer yiter
Seng-i hârâdan bana bâlin ile pister yiter
Hey kıyâmet gamzeden diller perîşân olsalar
Sen mey iç gülşende cânâ al ele zerrîn ayağ
Târ-ı zülfün ‘ukdesi cem’iyyet-i mahşer yiter
İçmeğe hûn-ı dili çeşmüm bana sâgar yiter
Pervane Beg Mecmuası’nda bu gazele şu şairlerin yazdığı nazireler verilmektedir: Kemal Paşazade,
İshak Çelebi, Kâtibî, Câmî, Lâmi’î, Münîr, Kemal Paşazade, Refîkî, Kâdirî, Kadri Çelebi, Zâtî, Zâtî, Sûzî,
Avnî (Fatih), Sürûrî Çelebi, Nâmî, Hitâbî, Nehârî, Sabâyî, Sehî (Tezkireci), Mu’îdî, Za’îfî, Sıfâtî, Nazmî,
Selmân, Derûnî, Râzî, Râzî, Nâsır, Lâmi’î, Nikâbî, Âhî Çelebi, Kâtib Sinânî, Ferdî, Muhibbî (Kanunî), Sıfâtî.
Burada bazı şairlerin birden fazla nazire yazdıkları görülüyor. Ahmed Paşa’nın gazelini ve ona yazılan
nazireleri Edirneli Nazmi, Mecmau’n-nezair’inde de veriyor.
25
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
Hamdi Birgören
İki ‘âlem nakşını görmek dilersen âşikâr
Ger semend-i nâzıla iy dost cevlân eylesen
Devr içinde şîşe-i mey câm-ı İskender yiter
Zülfünün çevgânına top olmağa bu ser yiter
Avniyâ cismün yanup küllî kül olduysa eger
Pây-mâl itdürme gel ceyş-i dili ceyş-i gama
Işk odın hıfz itmek içün işbu hâkister yiter
Ger murâdun cânısa gamzen ana gönder yiter
Kûyuna varmaz gönül eyler visâlün ârzû
Âşık-ı dîdâra sanman Cennet ü Kevser yiter
İy Muhibbî ayağı toprağına îsâr içün
Eşk-i çeşmüm rûy-ı zerdüm bana sîm ü zer yiter
Vezin: Fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilün
Kâfiye: -er
Redif: yiter
Birinci beyitler hem söyleyiĢ, hem anlam yönünden birbirine çok benziyor: Ģâh-ı ıĢk/Ģâh-ı ıĢk;
âteĢ-i âh/dûd-ı âh; liva/liva; ejdeha-peyker/ ejdeha-peyker; yiter/yiter.
Bu benzerlikleri tespitten sonra Muhibbî‟nin bu nazireyi Ahmed PaĢa‟ya değil de büyük dedesi
Avnî‟ye yazdığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Edirneli Nazmî‟nin Mecmau‟n-nezâir‟inde Resmî‟nin bir gazeline Avnî ve Muhibbî tarafından
yazılmıĢ nazirelere yer veriliyor.
Resmî’nin Gazeli
Fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilün
Her kaçan cân kasdına gamzen çeker tîg-ı helâk
Çagrışur her gûşede dil-hasteler rûhı fidâk
Rûhını kaşun kemânına revân kurbân ider
Her ki Türk-i gamzenün tîrinden ola zahmnâk
Zülfünün zencîrine yüz bin dil ü cânlar esîr
Gamzenün hançerlerinden sad hezârân sîne çâk
Tozumun her zerresi mihr-i cihân-ârâ ola
Ben gubâr ol meh-likânun per olam yolında hâk
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
258
Avnî’nin Muhibbî’ye Etkisi
La’l-i rûh-efzâ-yı cânân yâdına Resmî müdâm
Dûstâne dûst kâm iç ta’n-ı düşmenden ne bâk
Cevher-i câm ile kalbün hâlis eyle zer gibi
Jeng-i gamdan tâ dilün âyîne bigi ola pâk
Avnî’nin Naziresi
Muhibbî’nin Naziresi
Sîneden ben kim çekem âh u figân-ı derdnâk
Tîg-ı ‘ışkun yâresinden oldı sînem çâk çâk
Yâreler kan aglayup ol dem iderler sîne çâk
Eylerem ben ol sebebden dûd-ı âh-ı derdnâk
Şerbet-i la’lün sunup agyâra öldürdün beni
Ni’met-i vaslunı gayra bana hicrân şerbetin
Gayra cân virüp ‘acebdür kim beni kıldı helâk
Hîç ehibbâsın kişi zehr ile eyler mi helâk
259
Her ne denlü zülfünün şeh-bâz-ı cânlar sayd ider
Ol mehün gûşına te’sîr eylemez âh u sirişk
Ol hevâda cân kuşı pervâz ider bî-vehm ü bâk
Berri bahr itdi yaşum irişdi âhum tâ simâk
Sürmege yüz pây-i serv-i yâra bulur dest-res
Zerreveş ser-geştesin çün ol güneş-ruhsâra sen
Kankı ‘âşık kim su gibi meşrebini ide pâk
Bu hevâ-yı ‘ışk ile it özüni yolında hâk
Sîneye gelsün hayâl-i yâr dirsen ‘Avniyâ
İrmeyüp rûz-ı visâle bu Muhibbî haste-dil
Zahma merhem gibidür ger eyler isen sîne çâk
Olısar hicrân şebinde âhir ol miskîn helâk
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
Hamdi Birgören
Vezin: Fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilün
Kâfiye: -âk
Redif: Yok
Birinci beyitlerde âh u figân-ı derdnâk/dûd-ı âh-ı derdnâk, sîne çâk/sînem çâk çâk terkiplerinde
söyleyiĢ benzerliği vardır.
Ġkinci beyitlerde ġerbet-i la‟lün sunup agyâra/ Ni‟met-i vaslunı gayra, Ģerbet/Ģerbet, beni kıldı
helâk/ehibbâsını kiĢi eyler mi helâk ifadelerinde anlam benzerliği vardır.
Resmî‟nin gazeli, Avnî ve Muhibbî‟nin nazireleriyle karĢılaĢtırıldığında Muhibbî‟nin bu
nazireyi Avnî‟ye yazdığı anlaĢılmaktadır.
Edirneli Nazmî‟nin Mecmau‟n-nezâir‟inde Ulvî‟nin bir gazeline Avnî‟nin bir ve Muhibbî‟nin
iki naziresi verilmektedir.
Ulvî’nin Gazeli
Fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilün
Yüz mi bu yâ berg-i gül yâ nesteren yâ yâsemen
Hat mı bu yâ ‘anber-i sârâ vü yâ müşk-i Hoten
Tûbi vü Firdevs mi ol kadd yâ serv-i revân
Safha-i kâfûr mı bu ten ya berg-i nesteren
Vakt ile itsem nazar kılca görinür ol miyân
Hîç görinmez gözüme zerrece işbu dehen
Terk-i mâ vü men kılup mey-hânede olgıl mukîm
Gûşe-i mescidde nice bir hadîs-i mâ vü men
Ger kılam mey-hâne kapusın vatan ‘ayb eylemen
Ki_iderem isbât-ı sıdk-ı da’vi-i hubbü’l-vatan
Var sen ey sûfî ‘ibâdet idüben cennet dile
Bana mey içmek nasîb itdi ezelde Zü’l-minen
Hatt u hâlünden ne tan kim dem ura ‘Ulvî olur
‘Itr-ı enfâsı ile anun mu’attar encümen
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
260
Avnî’nin Muhibbî’ye Etkisi
Avnî’nin Naziresi
Şâhid-i gül bâgda çün geydi gül-gûn pîrehen
Dügmeler takındı ana zînet içün gonceden
Gerçi kim agız bir itdi güller ile gonçeler
Ol şeker-leb söze gelse anlara degmez sühen
Salını seyr-i gülistân eylesen yüz nâz ile
Şâhlarda salınu kalur göricek yâsemen
261
Göricek güller yoluna dökilüp saçıldugın
Varını ol dem nisâr itdi önünde nesteren
Tâ ki ol gül-ruh gelüp seyr-i gülistân eyleye
‘Avniyâ dâyim ter olsun eşk-i çeşmümle çemen
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
Hamdi Birgören
Muhibbî’nin İlk Naziresi
Muhibbî’nin İkinci Naziresi
Gam elinden sîne-çâkem sanman ancak pîrehen
Vasl-ı cânân isteyen itmek gerek terk-i beden
Penbe-i dâgum yiter çün küşte-i ‘ışkam kefen
Kim şehîd-i ‘ışk ola lâ-büd olur ol bî-kefen
Eşk-i çeşmüm virmeseydi gark uşbu cismümi
Pâyine bir serv-kaddün gözyaşın eyle revân
Âteş-i âh ile başdan şem’veş yanardı ten
Gül gibi bir gül-ruhun yâdına çâk it pîrehen
Sevdüginün her kişi ister vefâsına yiler
Sîne çâk ü dîde pür-hûn yüregüm üstinde dâg
Ben cefâsın isterem hergiz vefâsın istemen
‘Işk şâhı devletinde eksügüm ne lâleden
Cevri çok bir yâr sevdüm dîde gönlümden tutar
San’at-ı ‘ışkı ne mümkin başa ilte degme kes
Dile sordum didi âh hep dîdedendür dîdeden
Olmayınca bu belâ kûhı içinde Kûh-ken
Bir devâsuz derd imiş dirler egerçi derd-i ‘ışk
Zîver-i dünyâya dil virme Muhibbî gey sakın
Derde dermân bulmasun derdine dermân isteyen
Kime kılmışdur vefâ sana kıla bu pîre-zen
Kankı taş katısa dögsün başını Ferhâd ana
Ol leb-i şîrînün ‘ışkın başa iltem başa ben
Lebleri yâdına ‘îş eyle ki gül hengâmıdur
Çün geçen geçdi Muhibbî bir dahı gelmez giden
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
262
Avnî’nin Muhibbî’ye Etkisi
Vezin: Fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilün
Kâfiye: -en
Redif: Yok
Ulvî ile Avnî‟nin Ģiirlerinde yasemen/yasemen, nesteren/nesteren kelimelerinin kullanıldığı
görülüyor. Avnî‟nin kullandığı pîrehen kelimesi Muhibbî‟nin ilk nazirenin birinci, diğerinin
ikinci beytinde geçmektedir. Avnî‟de seyr-i gül/Muhibbî‟de gül hengâmı sözlerinin kullanılması
da anlam etkileĢimine iĢaret sayılabilir. Muhibbî‟nin bu nazireleri de Avnî‟ye yazdığını
söyleyebiliriz.
Mecmaü‟n-nezâir‟de Nesîmî‟nin bir gazeline Avnî ve Muhibbî tarafından yazılan Ģu nazireler
veriliyor.
Nesîmî’nin Gazeli
Fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilün
Başunı tûb eylegil gir vahdetün meydânına
Ey gönül müştâk isen ger zülfinün çevgânına
‘Âşıkun başıyla oynar dil-berün sîmîn eli
Ey yalancı ‘âşık epsem girme cânun kanına
263
Çekmeyen ‘ışkun belâsın görmeyen derdün gamın
Derdi dermânsuzdur anun çâre yok dermanına
Cânını kurbân kılandur yâr içün gerçek şehîd
Sad hezârân rahmet olsun ol şehîdün cânına
Zülfinün sırrın ne bilsün zâhid anı bana sor
Ger esîr olmak dilersen zülf-i müşk-efşânına
Gel nikâbun tarfını gül-gûn yanagundan gider
Tâ gülistân gelmesün ayruk gül-i handanına
Hûblarun bâgında çokdur fitnelü nergis velî
Fitnelik hatm oldı anun nergis-i mestânına
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
Hamdi Birgören
Ey uman yarın günün cennâtını Hak’dan ki ben
Satmışam anı bugün yârun leb ü dendânına
La’l ü mercândur tudagun lü’lü’-i terdür dişün
Âferîn ol bahr ü kânun lü’lü’ ü mercanına
Kirpügün nâvek okıdur kaşlarun Çâçî kemân
Ugramaz ‘âşıkdan özge ol okun peykânına
Ey Nesîmî ger sözün ma’nâsı bî-pâyân degül
Niçün irmez kimsenün ‘aklı anun pâyânına
Avnî‟nin Naziresi
Muhibbî‟nin Naziresi
Gamzeler tîrini toldurmıĢ kaĢı kırbânına
Gözleri hançerler almıĢ gamzelerden yanına
Dil niĢân olmak diler benzer susadı kanına
Gel beni öldür hemân tek girme kimse kanına
Kıymet olmaz dil-berün gerçi metâ‟-ı vaslına
Cân lebe geldi lebünden virmedün bir katre su
Dil harîdâr olur anun bakmayup hicrânına
Son deminde dûstum kasd eyledün îmânına
ĠĢlesün kâfir gözün ne sıgar ise yolına
Derd-i „ıĢkun lezzetin bilen n‟ider dermânını
Eylesün Ģîrînilik ne lâyık ise cânına
Rahmet olsun derd-i „ıĢk ile ölenler cânına
Âb-ı Kevserle hayât âbına kalmaz ihtiyâc
Sorma hâlin „âĢık-ı dil-hastenün ey mâh-rû
Ġrse ger la‟lün tabîbi haste-dil dermânına
Senden artuk kim ne bilsün derd ne dermânına
ġöyle tenhâdur bu mihnet-hâne-i hecr içre kim
Olalıdan hüsn meydânında ol meh Ģeh-süvâr
Gussa vü gamdur gelen her gice „Avnî yanına
BaĢumı tûb eyledüm ben zülfinün çevgânına
Bahr-i „ıĢka ey Muhibbî niceler gark oldılar
Görmedüm bir kimse dir irdüm anun pâyânına
Vezin: Fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilün
Kâfiye: -an
Redif: -ına
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
264
Avnî’nin Muhibbî’ye Etkisi
Avnî ile Muhibbî‟nin Ģiirlerinde birinci beyitlerde susadı kanına/girme kanına,
gamzeler/gamzeler ifadelerindeki benzerlik yanında, Avnî “birinin kanına susadığı için yanına
gamzeler okunu almak”, Muhibbî‟de “birinin kanına girmek için gamze hançerini yanına
almak” gibi anlam benzerliğinden yararlanmıĢlardır.
Üçüncü beyitlerde cânına/cânına, dördüncü beyitlerde dermân/dermân kelimeleri yanında anlam
benzerlikleri de dikkat çekmektedir.
Bu benzerliklerden sonra Muhibbî‟nin bu nazireyi Avnî‟ye yazdığını söyleyebiliriz.
Divanların karĢılaĢtırmasıyla tespit ettiğimiz bir söyleyiĢ ve Ģekil benzerliği Ģu Ģiirlerde
görülmektedir:
Avnî’nin Gazeli
Muhibbî’nin Naziresi
Sâkiyâ mey vir ki bir gün lâle-zâr elden gider
Her kaçan görsem yüzin sabr u karâr elden gider
Çün irer fasl-ı hazân bâğ ü behâr elden gider
Dilde kalur ‘ışk gayri cümle kâr elden gider
Her niçe zühd ü salâha mâil olur hâtırum
Ol sehî servi gibi görelden olmışam âşüftesi
Gördügümce ol nigârı ihtiyâr elden gider
Akıdur bu dîde cûy-ı eşk-bâr elden gider
Şöyle hâk oldum ki âh itmege havf eyler gönül
Giceler fikr eylesem yârün perîşân zülfini
Lâ-cerem bâd-ı sabâ ile gubâr elden gider
Akl âşüfte olup dil târümâr elden gider
Gırre olma dilberâ hüsn ü cemâle kıl vefâ
İster idüm sabr idem dil virmeyen mehrûlara
Bâki kalmaz kimseye nakş u nigâr elden gider
Lîk görsem ol periyi ihtiyâr elden gider
Yâr içün ağyâr ile merdâne ceng itsem gerek
Leşkerin çekdi Muhibbî geldi çün sultân-ı gam
İt gibi murdâr rakîb ölmezse yâr elden gider
Şehr-i gâret dil gibi muhkem hisâr elden gider
Vezin: Fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilün
Kafiye: -âr
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
265
Hamdi Birgören
Redif: elden gider
Bu iki Ģiirde de hem Ģekil hem anlam benzerlikleri görülüyor. Genel olarak bir sebebe bağlı
olarak âĢığın kendini kontrol edememesi üzerinde duruluyor. Ġkisinde de “sevgiliyi gören âĢığın
kendini kaybetmesi” düĢüncesi değiĢik Ģekillerde iĢleniyor.
Aslı Melîhî‟ye ait olan “ey vay gönül” redifli gazeline önce Ahmed PaĢa tarafından murabba
biçiminde nazire yazılmıĢ, bu murabbayı çok beğenen Avnî de buna muhammes biçiminde bir
nazire yazmıĢtır. Ancak biz bu Ģiirlerin izini sürdüğümüzde Muhibbî‟nin de “vay gönül” redifli
gazel yazdığına Ģahit oluyoruz.
Ahmed Paşa’nın Murabbaı
-1Gül yüzünde göreli zülf-i semen-sây gönül
Kara sevdaya yiler bî-ser ü bî-pây gönül
Dimedüm mi sana dolaşma ana hay gönül
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül
-2Bizi hâk itdi hevâ yolına sevdâ nidelüm
Pây-mâl eyledi bu zülf-i semen-sâ nidelüm
Kul idinmezdi güzeller bizi illâ nidelüm
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül
-3Felekün nûş iderem nîşini sâğarlar ile
Doğradı hâr-ı cefâ bağrumı hançerler ile
Baş koşam dimez idüm ben dahi dil-berler ile
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül
-4Yarun itden çog uyar ardına ağyâr diriğ
Bize yâr olmadı ol şuh-ı sitem-gâr diriğ
Kıldı bir dil-ber-i hercâîyi dil-dâr diriğ
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül
-5Ben dimezdüm ki hevâ yolına ser-bâz gelem
Ney-i ışkunla gamun çengine dem-sâz gelem
Dir idüm ışk kopuzun uşadam vâz gelem
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
266
Avnî’nin Muhibbî’ye Etkisi
-6Dil dilerken yüzinin vaslını cândan dahi yiğ
Bir demin görür iken iki cihândan dahi yiğ
Akdı bir serve dahi âb-ı revândan dahi yiğ
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül
-7Ahmedem kim okınur nâmum ile nâme-i ışk
Germdür sözlerümün sûzile hengâme-i ışk
Dil elinden biçilübdür boyuma câme-i ışk
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül
Vezin: Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
Avnî‟nin muhammes biçiminde naziresi
-1Sevdün ol dilberi söz eslemedün vay gönül
Eyledün kend’özüni ‘âleme rüsvây gönül
Sana cevr eylemede kılmaz o pervây gönül
Cevre sabr eyleyemezsen nideyin hây gönül
Gönül eyvay gönül vay gönül eyvay gönül
-2Çâk olan dest-i cefâ-y-ile girîbânundur
İlişen hâr-ı gâm u mihnete dâmânundur
Dökilen yire belâ tîği-y-ile kanundur
Her dem ağıza gelen mihnetile cânundur
Gönül eyvay gönül vay gönül eyvay gönül
-3Tâli‘ün yüzi gülüp olmadı handân nideyin
Yüregün derdine bulınmadı dermân nideyin
Kasduna yâr çeker hançer-i bürrân nideyin
Virisersin bu gam u mihnet ile cân nideyin
Gönül eyvay gönül vay gönül eyvay gönül
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
267
Hamdi Birgören
-4‘Işk-ı dildâr ile niçe idesen nâle vü zâr
Eyledün sabr ü karârı bu hevâlarda nisâr
Zülfi sevdâsı ider ‘âlemi çün başuna dar
Fâiyde ne dutalum eyleyesen terk-i diyâr
Gönül eyvay gönül vay gönül eyvay gönül
-5Vasl-ı dilberle nasîb olmadı dil-şâd olmak
Dest-i cevr ile yıkılan dilün âbâd olmak
Dâm-ı gamdan dil ü cân bülbüli âzâd olmak
Niçeye dek işün efgân ile feryâd olmak
Gönül eyvay gönül vay gönül eyvay gönül
-6Çünki dildâr niyâzun görüben nâz eyler
Nâleni işidicek şîveye âğâz eyler
Bezm-i gamda kadüni çeng yüzün sâz eyler
Nâlişün perdesini Zühreye dem-sâz eyler
Gönül eyvay gönül vay gönül eyvay gönül
-7Bilmedüm derd-i dilün ölmek imiş dermânı
Öleyin derd ile tek görmeyeyin hicrânı
Mihnet ü derd ü gama olmağiçün erzânî
‘Avnîyâ sencileyin mihnet ü gam-keş kanı
Gönül eyvay gönül vay gönül eyvay gönül
Muhibbî’nin Gazeli
Tutdı ülfet Câna benzer gussa vü gam ey gönül
Anun içün görmezem ben seni hurrem ey gönül
Sırr-ı ışkı ben ne denlü saklaram âhır beni
Eyledün bir âh ile rüsvây-ı âlem ey gönül
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
268
Avnî’nin Muhibbî’ye Etkisi
Ben senün ile ışk sahrâsında ser-gerdân idüm
Âlem ile yaradılmamışdı âdem ey gönül
Dem-be-dem artar cerâhat sîne-i bîmârda
Bulmaya sen gibisin âlemde merhem ey gönül
Işka düşdi bu Muhibbî’nün belâlar başına
Sen getürdün âhır öldürsen gerekdür ey gönül
Avnî
Muhibbî
Nazım şekli
Muhammes
Gazel
Vezin
Feilâtün/ feilâtün/ feilâtün/ feilün
Fâ’ilâtün/ fâ’ilâtün/ fâ’ilâtün /fâ’ilün
Konu
Aşk karşısında gönlün çaresizliği
Aşk karşısında gönlün çaresizliği
269
SONUÇ
Birisi 15. yüzyılın, diğeri 16. yüzyılın iki büyük hükümdarı Fatih Sultan Mehmet ve Kanûnî
Sultan Süleyman bütün Türk tarihinin baĢarılı devlet ve siyaset adımlarındandır. Kendi
dönemlerinde ülkelerinin sınırlarını geniĢletmiĢlerdir. Adaleti mülkün temeli sayan anlayıĢa
uygun olarak kanunlarda düzenlemeler yapmıĢlardır. Sahn-ı Semân ve Süleymaniye Medreseleri
zamanlarının en iyi bilim yuvalarıdır. Bütün ülke sathındaki imar faaliyetleri yanında bilim ve
edebiyata da destek olmuĢlardır. ġiir sohbetleri düzenleyen, baĢarılı Ģairleri ödüllendiren bu iki
sultanın her ikisi de usta birer Ģairdir. Fatih, Avnî mahlasıyla; Kanûnî ise Muhibbî mahlasıyla
Ģiirler yazmıĢtır.
Nazire mecmualarında Avnî ile Muhibbî‟nin baĢka Ģairlere yazdığı nazireler kaydediliyor. Her
ikisinin de nazire biçiminde düzenlediği Ģiirlerde Muhibbî‟nin büyük dedesi Avnî‟yi örnek
aldığı fark ediliyor. Ġlk defa Melîhî tarafından gazel biçiminde düzenlenmesine rağmen Ahmed
PaĢa‟nın murabbaından sonra murabba biçimiyle tanınan ve sevildiği için birçok Ģair tarafından
nazireler yazılan “vay gönül” redifli Ģiire Avnî‟nin aynı vezin ve redifle muhammes biçiminde
bir naziresi vardır. Muhibbî‟nin de “ey gönül” redifli gazelini yazarken bu Ģiirin etkisinde
kaldığını tahmin ediyoruz.
YaĢadıkları yüzyıla damgasını vuran bu iki hükümdar, adalet ve dirayetle ülke yönetme yanında
Ģiirle de uğraĢmıĢlardır. ġiirlerinde dünyayı ve varlığı klasik Ģiir penceresinden algılamakta ve
Ģiirlerini geleneğin birikimleriyle oluĢturmaktadırlar. Bir insan olarak aĢklarını, sevdalarını,
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
Hamdi Birgören
inançlarını, hayallerini Ģiire yansıtırken zaman zaman da padiĢah olduklarının bilinç ve
coĢkusuyla hükümdarca bir edaya sahip olmuĢlardır.
KAYNAKLAR
AK, CoĢkun, Muhibbî Divanı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1987.
ÂġIK MEHMED ÇELEBĠ, MeĢairü‟Ģ-Ģuarâ, Ankara Adnan Ötüken Ġl Halk Kütüphanesi,
istinsah tarihi 1323 (1904), 06 Hk 218.
ÂġIKPAġAZÂDE, Tevârîh-i Âl-i Osman, Matbaa-i Âmire, Ġstanbul, 1332, s. 191.
“Avnî”, Büyük Türk Klasikleri Ansiklopedisi, Ötüken Yayınları, Ġstanbul, 1985, C. II, s. 164.
BEYÂNÎ Mustafa b. Carullah, Tezkiretü‟Ģ-Ģuarâ, haz. Ġbrahim Kutluk, TTK, Ankara, 1997.
CANIM, Rıdvan, Latîfî Tezkiretü‟Ģ-Ģuarâ ve Tabsıratu‟n-nuzamâ (Ġnceleme-Metin), AKM,
Ankara, 2000.
DĠVAN-I MUHĠBBÎ, Matbaa-i Osmaniye, Dersaadet, 1308.
DOĞAN, Muhammed Nur, Fatih Divanı ve ġerhi, Yelkenli Yayınları, Ġstanbul, 2006.
DOĞAN, Muhammed Nur, Avnî (Fatih) Divanı, kültür.gov.tr
EDĠRNELĠ NAZMÎ, Mecma„u‟n-Nezâ‟ir (inceleme - Tenkitli Metin), Haz. Fatih Köksal, T.C.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü , 3377,
Ankara, 2012.
HOCA SADEDDĠN EFENDĠ, Tâcü‟t-tevârîh V, Haz. Ġsmet Parmaksızoğlu, Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara, 1999.
ĠSEN, Mustafa, Latîfî Tezkiresi, Akçağ Yayınları, Ankara, 1999.
“Kanûnî Sultan Süleyman”, Osmanlı Ansiklopedisi, Ġz Yayıncılık, C. 2, Ġstanbul, 1996.
KINALIZÂDE HASAN ÇELEBĠ, Tezkiretü‟Ģ-Ģuara, Haz. Ġbrahim Kutluk, TTK, Ankara, 1989.
KÖKSAL, Fatih, “Nazire/Türk Edebiyatı”, DİA, c. 32, Türk Diyanet Vakfı Yay., Ġstanbul 2006,
s. 456.
MEHMED SÜREYYÂ, Sicill-i Osmani, Tarih Vakfı Yayınları, c. 1, Ġstanbul, 1996.
Mehmet II (Fatih), Süleyman II (Kanûnî), Yeni Türk Ansiklopedisi, Ötüken Yayınları, Ġstanbul,
1985.
SEHÎ BEY, Tezkire (HeĢt BehiĢt), Haz. Mustafa Ġsen, Tercüman 1001 Temel Eser, Ġstanbul,
1980.
“Süleyman II (Kanûnî)”, Yeni Türk Ansiklopedisi, Ötüken Yayınları, C. 10, Ġstanbul, 1985.
ġARDAĞ, RüĢtü, ġair Sultanlar, Türkiye ĠĢ Bankası Yayınları, Ankara, 1982.
TARLAN, Ali Nihat, Ahmed PaĢa Divanı, Ġstanbul, 1966.
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270
270
Download