Mustafa Arif Yavuz Evi - Mimarlar Odası Mersin Şubesi

advertisement
www.mivkitabevi.com
ARALIK 2011 | SAYI 1
MİMARLIK VAKFI İKTİSADİ İŞLETMESİ
KARAKÖY KEMANKEŞ CADDESİ NO: 31 BEYOĞLU 34425 İSTANBUL
T: (0212) 244 86 87 / F: (0212) 244 86 88
ARALIK 2011 | SAYI 1
TMMOB MİMARLAR ODASI
MERSİN ŞUBESİ
Dosya: Mersin’de Yayla Kültürü
TMMOB MİMARLAR ODASI MERSİN ŞUBESİ
MİMARLAR ODASI KİTABEVİNDE
ODA
ARADIĞINIZ KİTAPLAR
ODA
ISSN 2146-815X
01
Dosya: Mersin’de Yayla Kültürü;
Güzelyayla Otel ve Rekreasyon Alanı
Tasarımı Proje Yarışması;
Röportaj: Mehmet Demirtaş;
Mustafa Arif Yavuz Evi; Mut Çınaraltı Parkı
Meydan Düzenleme Projesi;
Akib Hizmet Binası
ODA’DAN
ISSN 2146-815X ARALIK 2011 | SAYI 1
Kapak fotoğrafı: Sinan Burat,
“Güzelyayla’dan Çulfalık”
TMMOB Mimarlar Odası Mersin Şubesi tarafından
üç ayda bir yayımlanır.
Yerel Süreli Yayın
SAHİBİ
TMMOM Mimarlar Odası Mersin Şubesi adına
Sevgi Emekli
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Sinan Tütüncü
YAYIN SEKRETERİ
Sevgi Emekli
YAYIN KURULU (Alfabetik sıra ile)
Esra Şahin Burat, Fevzi Akın, Meltem Uçar,
Sabri Konak, Sevgi Emekli, Sinan Tütüncü
GRAFİK TASARIM - UYGULAMA
Ebru Laçin
YAPIM
Mimarlık Vakfı İktisadi İşletmesi
Karaköy, Kemankeş Cad. No: 31
Beyoğlu 34425 İstanbul
Telefon: (0212) 244 86 87
BASKI
Biltur Basım Yayın ve Hizmet A.Ş.
Dudullu Org. San. Bölgesi 1. Cad. No: 16 Ümraniye İst.
Telefon: (0216) 444 44 03
İLETİŞİM ADRESİ
ODA Dergisi
TMMOM Mimarlar Odası Mersin Şubesi
Limonluk Mahallesi 2413 Sok. No: 2
Yenişehir - Mersin
Telefon: (0324) 327 99 33 - 328 92 47
Fax: (0324) 328 92 47
e-Posta: odadergisi@mo.org.tr
MAKALE YAZIM KURALLARI
ODA dergisinde yayımlanacak yazıların içeriği, değerlendirme şekli ve
yazım kuralları aşağıda verilmektedir.
İçerik: Dergi, her sayı için Yayın Kurulu tarafından belirlenen ve Mersin bölgesini konu alan bir “dosya” konusunun yanı sıra, “kültürel ve
doğal çevre”, “Mersin’den proje”, “Mersin’den yapı”, “Cumhuriyet Dönemi Mersin yapısı”, “röportaj” ve “öğrenci sayfaları” konu başlıkları
altında katkılara açıktır. Yayım dili Türkçedir.
Yazıların değerlendirilmesi: ODA dergisine katkı koymak isteyen yazarlar, yazı metinlerini bilgisayar ortamında, TMMOB Mimarlar Odası
Mersin Şubesi adresine cd içerisinde veya odadergisi@mo.org.tr adresine e-posta ile iletebilir. Yazıların dergide yayımlanıp yayımlanmayacağına ve derginin hangi sayısında yayımlanacağına Yayın Kurulu karar
verir. Değerlendirme sonuçları yazarlara e-posta yolu ile iletilir.Yazıdaki görüşler yazarlara aittir, Yayın Komitesi’ni hiç bir koşulda bağlamaz.
Yazım kuralları: ODA Dergisi’ne gönderilecek yazılar için bir sayfa sınırlaması yoktur. Gerekli kısaltma ve uzatmalar yazarla iletişim içinde
yapılabilir. Yazı metni ve görsel malzemeler aşağıda belirtilen düzende
teslim edilmelidir.
Yazı metni: Yazı metni Word dokumanı (*.doc veya *.docx) olmalıdır.
Yazım karakteri Times New Roman, kullanılacak punto boyutu ana
başlıklar için 12, alt başlıklar ve metin için 11’dir. Paragraf ayrımları bir
satır boşluk bırakılarak yapılmalıdır. Yazılar en fazla 100 kelimelik bir
özet ile birlikte gönderilmelidir.
Görsel malzeme: Görsel malzemenin sayısı 15’i aşmamalıdır. Bunlar
300dpi çözünürlükte, JPG veya TIFF formatında ve sıkıştırma yapılmadan ayrıca gönderilmelidir. Tüm görsel malzemeler numaralandırılmalı
ve alt başlıkları ayrı bir Word dosyası halinde teslim edilmelidir. Yazar
tarafından iletilen her görsel malzeme için telif hakkının gözetilmesi, telif sahibinin izninin alınması ve yazıda bunun belirtilmesi yazarın
sorumluğundadır.
Neden ODA?
Mimarinin en küçük birimidir oda. Mimarlığın başladığı yer, bir nevi megaron’un Türkçesidir. Temel insan faaliyetlerine fiziksel altyapı kazandıran çerçevedir.
Türkçede “oda” kelimesi, otağ, ocak, odak ve odun kelimeleri ile akrabadır. Hepsinin
temelinde ise “od,” yani “ateş” kökü yatar. Oda, ateşin tüttüğü yerdir. Ateş ise hem fiziksel, hem doğal, hem de sosyal boyutları olan bir olgudur: yemeği pişirir, ortamı ısıtır,
etrafına insanları toplar. Günümüze ulaşan en eski mimarlık eserinin yazarı Roma’lı
mimar Vitruvius, dilin ve mimarlığın gelişimini ateşin başındaki bu toplanma faaliyetine
bağlar. Ona göre “eski insanlar,” ateşin yanında kendilerini rahat hissettiklerini fark
ederek ateşin başında toplanmaya ve önce işaretlerle, daha sonra kelimelerle anlaşmaya ve konuşmaya başlarlar. Bu sayede doğada edindikleri tecrübeleri paylaşma,
birbirlerinden öğrenme ve geliştirme imkânı bulurlar. Bu paylaşım, esinlenim ve hatta
“övünme” ve “taklit” sürecinde, birbirlerinin sanatlarını ve barınak inşa etme yöntemlerini öğrenirler, geliştirirler. Mimarlığın kökeni üzerine fikir yürütmüş başka bir mimar
olan G. Semper de, Vitruvius’dan yaklaşık on dokuz yüzyıl sonra yazdığı “Mimarlığın
Dört Temel Öğesi” başlıklı eserinde ocağı, bu öğelerin ilki olarak nitelendirmiştir. Ona
göre od ve ocak, odanın temelidir. Çünkü ilk toplantılar, ilk ittifaklar ocak başında
ortaya çıkmıştır. Diğer üç öğe olan yükseltilmiş zemin, çatı ve örtü ise bu sosyal birliği
destekler, onu yaşatır ve görünür kılar.
İnsan faaliyetlerinin cisimleşmiş bir ifadesidir oda. Barındırdığı etkinliğe ve bağlamıyla
kurduğu ilişkiye göre farklı nitelikler kazanır.Yönelimi, boyutu, oranları, ölçeği, açıklıkları,
malzemesi, ışık ve ses kalitesi gibi özellikleriyle her insan durumuna uygun bir ortam, bir sahne, bir atmosfer yaratır. Yirminci yüzyılın önde gelen mimarlarından Louis
Kahn’a göre sokak dahi bir odadır, kamusal bir oda; plan ise bir odalar topluluğudur.
Tüm bu kapsamlı ve temel görevlerine rağmen aslında çekiniktir oda. Okuma, toplanma, yemek yeme gibi temel beşeri faaliyetleri mümkün kılarken kendisini geri çeker.
İyi bir oda, içinde çalışanın ya da dinlenin dikkatini kendi üzerine çekmez, arka planda
kalır, iyi bir hizmetkârdır.
Biz de yaratıcı, üretken ve paylaşımcı enerjinin simgesi olan ateşi merkezine alarak
canlı tutan “oda” kavramını dergimiz için uygun bir ifade aracı olarak gördük. İnsan
etkinliklerinin fiziksel bir ifadesi olan odayı mimarlığın temel meselesi olarak değerlendirerek, dergimizin onun üretimine, değişimine, korunmasına ve anlamlandırılmasına
yönelik tüm konular için keyifli ve verimli bir paylaşım ortamı olmasını hedefledik.
Mersin’de ve ötesinde, mimarlık ve yapılı çevre ile ilgilenen herkes için bir buluşma
noktası olarak hizmet vermesini amaçladığımız ODA dergisine yayın hayatında başarılar dileriz.
Yayın Kurulu adına
Esra Şahin Burat
Notlar: Notlar sonnot şeklinde verilmeli, yazı içerisinde üst simge ile
numaralandırılmalıdır. Not içinde kaynak gösteriminde kaynak kitap
ise: Soyad, kısaltılmış Ad., “Kitabın Adı”, ISBN, yayıncı, şehir, yıl. düzeni
geçerlidir. (Örnek: Uzun, H., Fındık, F., Salman, S., “Malzeme Biliminin
Temelleri”, ISBN: 975-8289-62-4, Değişim Yayınları Kitabevi, İstanbul,
2003.) Kaynak makale ise: Soyad, kısaltılmış Ad., “Makalenin Adı”, yayın
Adı, Sayı:, sayfa no, ay-yıl. düzeni geçerlidir. (Örnek: Atakök, G. ve Kurt,
M., “Parametrik Yaklaşımları Temel Alan CAD Modellerinin Birbirine
Dönüşümü”, Makine Market, Sayı: 59, 96-101, Ağustos 2002). Aynı
kaynak tekrar gösterildiğinde “Soyad, yıl, sayfa numarası” şeklinde
belirtilmedir.
Gelecek sayının dosya konusu: İmar Planları ve Mersin
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 1
‹Ç‹NDEK‹LER
‹Ç‹NDEK‹LER ‹Ç‹NDEK‹LER
‹Ç‹NDEK‹LER
‹Ç‹NDEK‹LER
‹Ç‹NDEK‹LER
HABERLER
3 Mimarlar Odası E-Eğitim Programı
4 23 Nisan Resim Yarışması
6 UIU Japonya Toplantısı
8 Kentin Mekânsal Öyküleri Sinema ve Mimarlık Atölyesi
9 Docomomo Türkiye Ulusal Çalışma Grubu Türkiye Mimarlığında Modernizmin Yerel Açılımları VII /
16-18 Aralık 2011
10 “Mersin Yat Limanı” Basın Açıklaması 14.04.2011
10 Akdeniz Olimpiyatları Tesisleri Projeleri Yapımı Başladı
11 Tarih İçinde Mersin Kolokyumu IV Yapıld›
14 Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Kurulmasına İlişkin Mimarlar Odasının Görüşü
16 Yapı Denetim Sempozyumu Gaziantep’te Düzenlendi
16 42. Dönem 2. Merkez Danışma Kurulu Denizli’de Yapıldı
17 Mersin Üniversitesi Mimarl›k Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Açıld›
18 Mimarlar Odas› Basın Bildirisi
RÖPORTAJ
19 Mehmet Demirtaş ile Röportaj
21
22
27
29
31
34
DOSYA: Mersin’de Yayla Kültürü
Yayla Yerleşimleri Hakkında Sosyo-Mekânsal Değerlendirmeler / Fikret Zorlu
Benim “Fındıkpınarı”m / Özdemir İnce
Geçmiş Yılların Gözne’sinden / Şinasi Develi
Gözne’nin İhtiyaçları ve Potansiyelleri / Arif Tatar
“Mersin - Güzelyayla Otel ve Rekreasyon Alanı Tasarımı” Proje Yarışması /
Meltem Uçar - Yasemin Sarıkaya Levent
CUMHURİYET DÖNEMİ MERSİN YAPISI
48 Mustafa Arif Yavuz Evi / Sabri Konak
49 Mustafa Arif Yavuz Evi Mimari Biçimlenmesi / Meltem Uçar - Esra Şahin Burat
PROJE/PROF‹L
53 Mut Karacaoğlan Çınaraltı Parkı Meydan Düzenleme Projesi / Esra Şahin Burat - Sinan Burat
MERS‹N’DEN YAPI
57 AKİB Hizmet Binası
KÜLTÜREL VE DOĞAL ÇEVRE
60 Antik Bir Mimarlık Örneği: Soli Pompeiopolis Sütunlu Caddesi / Remzi Yağcı
62 TARSUS TEMSİLCİLİĞİ
63 SİLİFKE TEMSİLCİLİĞİ
64 ANAMUR TEMSİLCİLİĞİ / Sefa Yıldırım
ÖĞRENCİ
66 Çukurova Bölgesi’ndeki Mevsimlik Tarım İşçilerine Yaşam Alanı Tasarımı
Ulusal Öğrenci Mimari Fikir Yarışması
70 Mimarlar Odası Bursa Şubesi 23. Uluslararası Yapı & Yaşam Kongre ve Fuar Alanında Karşılama Sergi - Sunu Mekânı Ulusal Öğrenci Fikir Yarışması
72 5. Ulusal Çat› & Cephe Sempozyumu Mimarlık Öğrencileri için
Ulusal Proje Yarışması
2 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
HABERLER
Mimarlar Odası
E-Eğitim Programı
Mimarlar Odası SMGM (Sürekli Mesleki Gelişim Merkezi) olarak tüm
üyelerimizin;
• Mesleki formasyonlarını sürekli geliştirme ortamlarını, olanaklarını ve fırsatlarını sunma;
• Mevcut deneyimleri ile birlikte bilgilerini güncelleştirme;
• Edindiği yeni bilgi ve becerilerini değerlendirme ve referansları
haline getirmeyi amaçlamaktayız.
E-Eğitimlerde Hangi Konular, Hangi Düzeyde İşlenir?
Mimarlık alanına girebilecek veya kişisel ve mesleki gelişiminize katkıda bulunabilecek tüm konuların e-eğitimler ile verilmesi mümkündür.
E-eğitimler, temel düzeyde bilgi aktarımından uygulamaya yönelik ayrıntıların pekiştirilmesine kadar farklı amaçlarla kullanılabilmektedir.
Bugüne kadar bu amaçlara yönelik olarak yürütülen yüz yüze eğitimler,
yerinde mimarlık programları, etkinlikler, yayınlar gibi yöntemlere şimdi
bir yenisini daha ekliyoruz: E-Eğitimler.
E-Eğitimlerin Süreleri Ne Kadardır?
Araştırmalar, e-eğitimlerin kısa süreli modüller halinde kurgulanmasının
daha faydalı olduğunu gösteriyor. Kısa süreli e-eğitim modülleri, kullanıcıları sıkmadan ve ilgilerinin dağılmasına izin vermeden bilgilerin etkin
bir şekilde öğrenilmesini sağlıyor.
Sunduğumuz e-eğitimler ile, çağdaş bir iletişim sistemi olan internetin sunduğu olanaklardan yararlanarak; zaman ve mekân bağımlılığı
olmadan daha geniş bir kitleye kolay ve hızlı bir şekilde ulaşmayı hedefliyoruz.
E-Eğitimler Size Ne Gibi Faydalar Sağlayabilir?
Kolay Erişim: İnternete erişebildiğiniz her durumda eğitimleri kolaylıkla alabilirsiniz. Eğitimler teknik olarak yüklü olmadığından, eğitimi alırken herhangi bir yavaşlık ve gecikme yaşamazsınız.
E-Eğitim Programı’ndan Kimler Faydalanabilir?
E-eğitim programı, Mimarlar Odası’nın aidat borcu bulunmayan tüm
üyelerinin erişimine açıktır. Bu sistem tümüyle bedelsiz bir hizmet olarak üyelerimizin faydasına sunulmuştur.
Zamanda Özgürlük: Eğitimi almak için zaman kısıtlaması söz konusu
değildir. Sistem 7 gün 24 saat hizmet vermektedir.
E-Eğitim Programı’na Nereden ve Nasıl Girilir?
E-Eğitim Programı’na www.mo.org.tr adresli Mimarlar Odası web sayfasındaki Üye Girişi’ne tıklayarak veya doğrudan http://uye.mo.org.tr adresinden giriş yapabilirsiniz. Sisteme erişim için hiçbir ek donanım gerekli
değildir; internete erişebiliyor olmak ve Üye Giriş Modülü için şifre almış
olmak yeterlidir.
“Üye Giriş Modülü” Nedir?
“Üye Giriş Modülü” Mimarlar Odası üyelerinin Oda web sitesindeki
kendi kişisel sayfalarıdır. Üyeler bu modülde internet üzerinden SMG
kredileri ve e-eğitimlere ulaşmanın yanı sıra iletişim bilgilerini güncelleyebilmekte, aidat, eğitim, mesleki denetim, büro tescil durumları vb.
Oda sicil bilgilerini görebilmektedir.
“Üye Giriş Modülü” Şifresi Nasıl Alınır?
Sisteme giriş yapabilmek için gerekli şifre başvurusunu www.mo.org.
tr/smgm adresli web sayfasında yer alan “Mimarlar Odası E-Eğitim
Programı” Hizmete Açıldı duyurusundaki “Web Üzerinden Yapılacak
Üyelik İşlemlerine İlişkin Sözleşme” ve “Oda E-Posta Hesabı Sözleşmesi” ile yapabilirsiniz. İlgili dokümanları indirip, gerekli yerleri doldurduktan sonra ıslak imzalı olarak bağlı bulunduğunuz Şubeye şahsen veya
kargo ile iletmeniz yeterlidir. Adınıza açılacak olan e-posta adresine
şifreniz en kısa zamanda gönderilecektir.
E-Eğitim Programı’na Katılım Kayıt Altına Alınır mı?
E-eğitimler Sürekli Mesleki Gelişim kapsamında olduğundan, kredilendirilir ve kayıt altına alınır. Tamamlanan her eğitim yalnızca bir kez kredilendirilir. Bununla birlikte, tamamlanmış eğitimlere istendiği zaman
tekrar giriş yapılabilir.
E-Eğitim Yüz Yüze Eğitimin Alternatifi midir?
Günümüzde e-eğitimler, yüz yüze eğitimin alternatifi değil, tamamlayıcısı
olarak kabul edilmektedir. E-eğitim olarak kurgulanan içerikler yüz yüze
eğitimlerdeki konularla örtüşebilmekte, ancak genelde içeriğin tümünü
kapsamamaktadır.Tartışma ve fikir yürütme olanağı sağlayan yüz yüze eğitimlerle desteklenen e-eğitimler oldukça başarılı sonuçlar vermektedir.
Tekrar Edebilme: Eğitimleri gereksinim duyduğunuzda tekrar alabilir,
tamamlayamadığınız eğitimlere kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.
Bilgi Bankası: Eğitimler, aynı zamanda kendi konularına ilişkin bir bilgi
bankası niteliği de taşımaktadır. İlgilendiğiniz konu başlıklarına içindekiler
listesinden veya arama yaparak doğrudan ulaşabilirsiniz. Ayrıca, bazı eğitimler için içerik oynatıcısında sunulan sözlük, rehber, kaynakça vb. belgeleri her bir eğitim özelinde birer başvuru kaynağı olarak kullanabilirsiniz.
Test Edebilme: E-eğitimlerin izleniyor ve bilgilerin kavranıyor oluşu
eğitim içindeki soru-cevap, alıştırma vb. etkileşimlerle test edilir. Böylelikle kendi kendinizi sınayabilirsiniz.
E-Eğitimlerde Sunulan Bilgilerin Telif Hakkı Kime Aittir?
E-eğitim paketlerinin yayımlanması hakkı Mimarlar Odası’nda olmakla
birlikte, paketlerin içeriğine ilişkin telif hakkı kurgulayan/ derleyen gerçek veya tüzel kişilere aittir. Eğitim içeriğini sağlayan gerçek veya tüzel
kişilerin isimleri mutlaka belirtilir.
E-Eğitim Programları (2011 Kasım Ayı İtibarıyla)
• Mimarlık ve Cam - Genel Bakış / Yücel Akyürek, Y. Mimar
• Proje Yönetimi Temel Eğitimi-1 / H. Murat Günaydın, Prof. Dr.
• Özürlüler için Yapılı Çevrede Ulaşılabilirlik /
Deniz Çağlayan Gümüş, Dr.
• Kültürel ve Doğal Değerlerin Korunması-1 /
Emre Madran, Doç. Dr. - Nimet Özgönül, Dr.
• Yapı Tasarımında Deprem Faktörü / Barış Çokcan, Y. Mimar
• Kültürel ve Doğal Değerlerin Korunması-2 /
Emre Madran, Doç. Dr. - Mine Hamamcıoğlu Turan, Doç. Dr.
• Prefabrike Betonarme Sistemler ile Tasarım /
Bülent Tokman, Y. Mimar - Fatih Sayan, Y. Mimar
• Proje Yönetimi Temel Eğitimi-2
(Etkin Proje Yönetimi için İpuçları) / H. Murat Günaydın, Prof. Dr.
2011 yılında hayata geçen Mimarlar Odası E-Eğitim Programı’nın, günden güne zenginleşen içeriği ile kısa zamanda siz üyelerimizin bilgilerini
tazelediği ve pekiştirdiği önemli bir başvuru kaynağı olacağına inanıyoruz.
MO SÜREKLİ MESLEKİ GELİŞİM MERKEZİ (SMGM)
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 3
HABERLER
23 Nisan Resim Yarışması
Mimarlar Odası Mersin Şubesi olarak 2009 yılında
başlattığımız ve her yıl yeniden yapmayı düşündüğümüz Çocuk Resim yarışmasının 2010 yılı yarışması
da tamamlandı.
“Hayalimdeki Evim” teması ile yapılan bu yılki yarışmayı, Yenişehir Kaymakamlığı ile birlikte gerçekleştirdik. Yenişehir Kaymakamlığı ve İlçe Milli Eğitim
Müdürlüğümüzün etkin katılımı ile daha fazla okul
ve daha fazla çocuğumuzla birlikte olduk.
İki kademeli olarak yapılan yarışmaya katılımın çokluğu ile katılan eserlerin niteliği övgüye değerdi.
Çocuklarımızı, Mimarlık ile tanıştırmak ve mimarlığı
anlatmayı istediğimiz “Toplum ve Mimarlık” ekseninde bir etkinlik olan bu yarışmada; yarının büyükleri
olan çocuklarımızın, yaşam mekânları ve yaşam çevreleri üzerinde hayaller kurmalarını arzuladık. Unutulmamalıdır ki; kaliteli yaşam mekânları ve kaliteli
yaşam çevreleri kullanıcıların talepleri ile, talepler
hayal kurmaya başlamak ile gerçekleşir.
Yağmur Uysal, Özel Toros İÖO (4. Sınıf), 1. Kategori Birincilik Ödülü
Biz, çocuklarımızın yaşadıkları çevre için hayal kurmalarını arzuladık. Çocuklarımız hayal kurdular. Hayallerini resim kağıtlarına aktardılar. Çok ta güzel aktardılar. Her birisinin ellerine, kollarına sağlık.
Umuyoruz ki, gelecek yıl daha geniş katılım ile yeniden buluşuruz.
Sabri KONAK
Mimarlar Odası Mersin Şube Başkanı
Musa Berkem Kesgin, Özel Mersin Doğa İÖO (5. Sınıf), 1. Kategori İkincilik Ödülü
Ömer Faruk Tataroğlu, Necdet Ülger İÖO (5. Sınıf), 1. Kategori İkincilik Ödülü
4 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
HABERLER
Zafer Metin, Hüseyin Polat Eğitim Uygulama Okulu, Jüri Özel Ödülü
Özgür Keni, Hüseyin Polat Eğitim Uygulama Okulu, Jüri Özel Ödülü
Elif Büyükgüçlü, Özel Toros İÖO 7. Sınıf, 2. Kategori Birincilik Ödülü
Selma Kurum, SHÇEK Nihat Sözmen Rehabilitasyon Merkezi, Jüri Özel Ödülü
Büşra Karaaslan, Necdet Ülger İÖO 7. Sınıf, 2. Kategori İkincilik Ödülü
Necip Çakmak, Güneykent Abdulkadir Perşembe Vakfı İÖO, Jüri Özel Ödülü
Sezin Sargın, 24 Kasım İÖO 7. Sınıf, 2. Kategori İkincilik Ödülü
Yunus Ahmet Kara, İbrahim Karaoğlanoğlu İÖO, Jüri Özel Ödülü
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 5
HABERLER
UIA Japonya Toplantısı
Uluslararası Mimarlar Birliği’nin (UIA) 24. Dünya Mimarlık
Kongresi 26-28 Eylül 2011 tarihleri arasında Japonya’nın
Tokyo kentinde gerçekleştirildi. Kongrenin ardından, 29
Eylül-1 Ekim tarihleri arasında UIA Genel Kurulu düzenlendi.
2005 yılında Mimarlar Odası’nın evsahipliğinde İstanbul’da ve
2008 yılında İtalya’nın Torino kentinde gerçekleştirilen Dünya Mimarlık Kongreleri’nin ardından Tokyo Kongresi de katılımcılara kapsamlı bir program sundu. Kongreye 100’ü aşkın
dünya ülkesinden, mimarlık ve kentsel konularla ilgili yaklaşık
5000 meslek insanı ve öğrenci katıldı. Üç gün boyunca çok
sayıda ana konuşmacı özel temalı oturum ve bildiri sunumu
gerçekleştirildi. Kongreye paralel olarak düzenlenen sergide,
hem UIA üyesi örgütler hem de mimarlık dünyasının farklı
alanlarından temsilciler ürünlerini ve söylemlerini sergileme
fırsatını buldular.
Türkiye Mimarlar Odası, Tokyo Kongresi’ne kongre teması
kapsamında hazırladığı “Türkiye’de Afetler, Çevre ve Kültür
Bağlamında Mimarlık Uygulamaları” başlıklı bir sergiyle katılımda bulundu.
Kongrenin ardından gerçekleştirilen Genel Kurul’da UIA’nın
bir önceki dönem çalışmaları ve gelecekte izleyeceği program ve stratejilerin değerlendirilmesinin ardından, önümüzdeki üç yıllık süreçte görev alacak olan yöneticilerin seçimi
yapıldı. Mimarlar Odası tarafından UIA Başkan Yardımcılığı’na
aday gösterilen Prof.Dr. Deniz İncedayı büyük bir oy çoğunluğuyla bu göreve seçildi. Türkiye Mimarlar Odası 1948 yılında
kurulan UIA Yönetim Kurulu’nda ilk kez Başkan Yardımcılığı
görevinde temsil ediliyor.
KONGRE: “Tasarım 2050”
11 Mar t 2011’de kuzeydoğu Japonya’yı vuran büyük
deprem ve tsunami felaketinin ardından kongre temasına
afet vurgusu da eklenerek, yeni tema “Tasarım 2050:
Afetlerin Ötesinde, Dayanışma İçinde Sürdürülebilirliğe Doğru” olarak belirlenmişti. Kongrede yapılan ana
konuşmalar, oturumlar ve sunulan bildirilerde, kongrenin
6 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
alt temaları olan “Çevre”, “Yaşam”, “Kültür” alt başlıkları
insan güvenliği, çevre sağlığı ve sürdürülebilirlik konuları
ile ilişkilendirilerek ele alındı. Kongre programında ayrıca
UIA’nın çalışma programları da oturumlar düzenleyerek,
dünya mimarlarına yapılan çalışmaları aktardılar ve geleceğe yönelik fikirleri paylaştılar.
Kongre sonunda ilan edilen kısa bildiride, Kongre katılımcıları
aşağıdaki konularda taahhütte bulundular:
1. Tüm dünyada yaşanan afetlerle mücadele deneyiminden yararlanarak mimarlık mesleğinin karşısındaki çevresel, toplumsal ve ekonomik sürdürülebilirlikle ilgili zorlukları aşmak;
2. Çağdaş medyadan yararlanarak, bölgeler ve kültürler
arasındaki sınırların ötesine geçmek ve aynı zamanda dayanışma içinde geçmiş deneyimlerimizi hatırlayıp, bunlardan yararlanmayı unutmamak; böylece eşitlik ve çeşitlilik
için çalışan çok sayıdaki uluslararası ve yerel girişimi paylaşmak;
3. Mesleğimizde toplumsal sorumluluğu teşvik etmek, mimarlar ve mimarlığı desteklemek ve hükümetler ve diğer
paydaşlarla işbirliği içinde, hem toplumsal eşitlikteki uçurumları kapatmak, hem de sürdürülebilirlik için çalışmak
suretiyle tüm insanlar için bölgesel yaşam kalitesini artırmak.
HABERLER
Genel Kurul: 2011-14 Yönetim Kadrosu Belirlendi
Kongrenin ardından gerçekleştirilen UIA Genel Kurulu’nda öncelikle
UIA yöneticileri ve çalışma programı/komisyon direktörleri tarafından
son üç yıl boyunca gerçekleştirilen çalışmalar hakkında raporlar sunuldu, UIA’nın bir sonraki dönemi için izlenecek programın ana hatları
tartışıldı.
Gündem maddelerinin ardından, 2011-14 döneminde UIA Bürosu
ve Konseyi için seçimler gerçekleştirildi. Seçimler sonucunda başkan,
bir önceki dönemin başkanı, genel sekreter ve beş bölgeden sorumlu
başkan yardımcılarından oluşan ve yönetim kurulu olarak görev yapan
UIA Bürosu’nun 2011-14 kadrosu şu şekilde belirlendi: Başkan Albert
Dubler (Fransa), Bir Önceki Başkan Louise Cox (Avustralya), Genel
Sekreter Michel Barmaki (Lübnan), Sayman Patricia Emmett (Güney
Afrika), 1. Bölge Başkan Yardımcısı Antonio Riverso (İtalya), 2. Bölge
Başkan Yardımcısı Deniz İncedayı (Türkiye), 3. Bölge Başkan Yardımcısı
Thomas Vonier (ABD), 4. Bölge Başkan Yardımcısı Esa Mohammed
(Malezya), 5. Bölge Başkan Yardımcısı Hayder Ali (Sudan).
Bulgaristan, Macaristan ve Türkiye’nin aday olduğu UIA’nın 2.
Bölge’den Sorumlu Başkan Yardımcılığı seçiminde, Mimarlar Odası
tarafından aday gösterilen Prof.Dr. Deniz İncedayı delegelerin büyük oy çoğunluğuyla bu göreve seçildi. Deniz İncedayı geçtiğimiz dönemde Günhan Danışman ile birlikte UIA Konsey Üyeliği görevini
üstlenmişti.
UIA Genel Kurulu’nun son gününde, UIA 2017 Kongresi’ne evsahipliği
yapmaya aday ülkeler olan Meksika, Kore ve Singapur arasında yapılan
seçimde, Kore seçildi. Buna göre UIA 2017 Kongresi, “Kentin Ruhu”
temasıyla 2-9 Temmuz 2017 tarihlerinde Kore’nin Seul kentinde gerçekleştirilecek. Güncel bilgileri takip etmek için, 2017 Kongresi resmî
web sayfası: www.uia2017seoul.org
Bir sonraki kongre olan UIA 2014 Kongresi, 2008 yılında 3-10 Ağustos 2014’te “Başka Yerde Mimarlık” temasıyla Güney Afrika’nın Durban kentinde gerçekleştirilecek. Güncel bilgileri takip etmek için, 2014
Kongresi resmî web sayfası: www.uia2014durban.org.za
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 7
HABERLER
Kentin Mekânsal Öyküleri
Sinema ve Mimarlık Atölyesi
Mimarlar Odası Mersin Şubesi ve Mersin Üniversitesi
Mimarlık ve İletişim Fakülteleri tarafından düzenlenen
“Mekânsal Öyküler Atölyesi,” 30 Kasım-3 Aralık 2011
tarihleri arasında Mersin’de yapılıyor. Tüm Mimarlık, İletişim ve Güzel Sanatlar fakültelerinin lisans ve yüksek lisans öğrencilerinin başvurularına açık olan çalışma kapsamında öğrencilerden oluşan çalışma grupları, atölye
yürütücüleri önderliğinde kentin mekânsal öykülerini sinema yoluyla gözlemleyip yorumlayacaklar. Mersin kentini odağına alan çalışmada, atölyelerin yanı sıra sinema
ve mimarlık ilişkisini irdeleyen seminerler, kent gezisi ve
film gösterimleri düzenlenecek.
Atölye çalışmasının çıkış noktasını, kentin, birbirini tanımayan kişilerin buluşma ve etkileşim yeri olduğu fikri
oluşturuyor. Kentsel etkileşim senar yoları olarak adlandırılabileceğimiz bu buluşmaları tetikleyen ve destekleyen mekânlar birer sahne görevi görürken, bireyler
de kurguyu yerinde canlandıran oyunculardır. Bu atölye
çalışması kapsamında “yerler,” “yabancılar” ve “buluşmalar” konu edilecek, bunlar arasındaki ilişki irdelenecektir. Çalışmanın temel amacı sahne/mekân, oyuncu/
birey, kurgu/etkileşim üçlüsü arasındaki ilişkiyle or taya
çıkan öyküleri kentin farklı alanlarında gözlemlemek,
göstermek ve yeniden üretmektir. Bu amaca en uygun
ifade biçiminin sinema olduğu düşüncesiyle mekânsal
inceleme, yorumlama ve sunumların film yoluyla or taya
konması hedeflenmektedir.
Atölye çalışmasında mekânsal öykülerin geçtiği kent
Mersin’dir. Konumu, coğrafyası ve gelişim sürecinin etkisiyle kendine has nitelikler gösteren “yerlere” sahip olan
Mersin, kurgu ve mekân potansiyeli açısından oldukça
zengin bir zemin oluşturmaktadır. Kamusal yaşamın teatral ifadelerinin irdelenmesine yönelik olan bu çalışmada
Mersin’in, mekânsal öykülerin keşfi, yorumu ve yaratıcı
sunumu açısından verimli bir çalışma sahası olacağı düşünülmektedir.
Atölye çalışmaları sonunda üretilecek olan kısa filmlerin galası 3 Aralık 2011 tarihinde Mersin Mimarlar Odası Konferans Salonu’nda yapılacaktır. Çalışma ile ilgili daha fazla bilgi
ve güncel gelişmeler için mimarlikseti.blogspot.com adresine
başvurulabilir.
Seminerler:
Fatoş Adiloğlu (Bahçeşehir Üniversitesi Görsel Sanatlar ve
Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Başkanı)
Ali Şimşek (İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi)
Atölye Yürütücüleri (A’dan Z’ye):
Ali Şimşek (İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi)
Esra Şahin Burat (Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi)
Fikret Zorlu (Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi)
Galip Deniz Altınay (Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi)
Hakan Altun (Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi)
Hakan Erkılıç (Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi)
Özgür Ediz (Uludağ Üniversitesi Mühendislik - Mimarlık Fakültesi)
Senem Duruel Erkılıç (Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi)
Sinan Burat (Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi)
Tuncay Yüce (Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi)
Zeynep Bıyık (İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mimarlık Fakültesi)
Düzenleme Kurulu:
Esra Şahin Burat, Hakan Erkılıç,
Ali Şimşek, Galip Deniz Altınay,
Sabri Konak (Mimarlar Odası Mersin Şubesi Başkanı),
Sinan Tütüncü (Mimarlar Odası Mersin Şubesi Sekreteri),
İpek Ozan, İrem İlker, Özgecan Öyün, Selcen Selva Meral
Tuğçe Çetinkaya
Kurgu Sorumlusu: Enes Dinç
8 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
HABERLER
Docomomo Türkiye Ulusal Çalışma Grubu
Türkiye Mimarlığında Modernizmin Yerel Açılımları VII
16-18 Aralık 2011
Mersin Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi,
Mimarlık Bölümü, Mersin
Tema DOCOMOMO_Türkiye Çalışma Grubu’nun “Türkiye Mimarlığında Modernizmin Yerel Açılımları” konulu etkinlikler
dizisinin yedincisi 16 - 18 Aralık 2011 tarihlerinde Mersin
Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nün ev sahipliğinde Mersin’de
düzenlenecektir. Bu toplantıya, erken 20. yüzyıldan yaklaşık
1970’lere kadar devam eden süreçte üretilmiş olan modern
mimarlık örneklerini görsel ve yazılı belgelerle tanıtan veya
yorumlayan poster sunuşlarının katılımı beklenmektedir. Sunulacak yapıyı/yapı grubunu/yerleşimi tanıtan posterler etkinlik boyunca sergilenecek, ayrıca katılımcılar hazırladıkları
yapıyı tanıtan kısa bir sözlü sunuş yapacaklardır. Davetli konuşmacıların sunuşlarının ve bir tartışma oturumunun da yer
alacağı bu etkinliğin, 20. yüzyıl Türkiye mimarlığının bugüne
kadar belgelenememiş olan örneklerine, özellikle de Ankara,
İstanbul ve İzmir gibi büyük kentler dışındaki üretime dikkat
çekmesi ve oluşacak yeni bakış açılarıyla dönem mimarlığının
yeniden yorumlanacağı bir tartışma ortamı yaratması amaçlanmaktadır.
Kamunun dikkatini 20. yüzyılda öne çıkan Modernizm’e çekmek ve “modern mimarlık, tasarım ve şehir plancılığı ürünlerini belgelemek ve korumak” amacıyla 1990 yılında oluşturulan
uluslararası bir kuruluş olan DOCOMOMO (DOcumentation and COnservation of Buildings, Sites and Neighborhoods of
the MOdern MOvement) bünyesinde oluşan Türkiye Çalışma
Grubu 2002 yılında kurulmuş ve böylece Türkiye’deki modern mimarlık örneklerinin belgelenmesi ve korunması amaçlı bir girişim başlatılmıştır. Üniversitelerin, Mimarlar Odası’nın
ve çeşitli mimarlık yayın organlarının da benzer girişimlerinin
son yıllarda hız kazandığı gözlenmektedir. Var olan literatürün
sınırlarını aşmayı hedefleyen geniş kapsamlı bir belgeleme çalışması, dönem mimarlığının daha iyi anlaşılması ve korunması
yönünde etkin rol oynayacaktır.
DOCOMOMO_Türkiye Ulusal Çalışma Grubu, ilk kez
2004 yılında ODTÜ Mimarlık Fakültesi ev sahipliğinde gerçekleştirilen “Türkiye Mimarlığında Modernizmin Yerel
Açılımları” başlıklı Poster Sunuşları ile bu tür geniş katılımlı bir çalışmayı başlatmayı hedeflemiştir. Bu etkinliğin ikincisi, 2005 yılında İzmir Mimarlar Odası’nın desteğiyle Ahmet
Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi’nde, üçüncüsü 2007 yılında
Erciyes Üniversitesi’nin ev sahipliğinde Kayseri’de, dördüncüsü 2008 yılında Uludağ Üniversitesi’nin ev sahipliğinde
Bursa’da, beşincisi 2009 yılında Dicle Üniversitesi’nin ev sahipliğinde Diyarbakır’da, altıncısı da 2010 yılında Anadolu
Üniversitesi’nin ev sahipliğinde Eskişehir’de yapılmıştır.
Yoğun bir katılımla süreklilik kazanan Poster Sunuşları ile
DOCOMOMO girişiminin hedeflediği belgeleme ve tescil
çalışmasının yaygınlaştırılmasının yanı sıra, girişimin ülkemizdeki modern mimarlık mirasına dikkat çekmek amacının
duyurulması ve geniş çevrelerce paylaşılması yönünde de
önemli gelişme sağlanacağı umulmaktadır. Düzenlenen bu
toplantılarda sunulan ürünlerden seçilenlerin, gezici bir sergi
düzenlenerek, mimarlık okulları ve Mimarlar Odası Şubeleri
başta olmak üzere, çeşitli kurumlarda sergilenmesi ve katılan
tüm ürünlerin de bir katalog ve CD hazırlanarak derlenmesi
planlanmaktadır. Katılım Koşulları
- Başvurular en geç 31 Ekim 2011 akşamına dek yapılmalıdır. - Başvuru web üzerinden yapılacaktır.
- Başvuru, sunulacak çalışma ile ilgili ulaşılabilen bilgilerin,
http://www.docomomo2011.mersin.edu.tr adresinde kayıt olunduktan sonra ulaşılabilen Yapı/Yerleşim Tanıtım
Formu’nun doldurulması ile tamamlanacaktır. Forma bir adet
görsel malzeme (uzun kenarı 15 cm olacak şekilde en az 300
dpi çözünürlükte taranmış tiff dosyası) eklenmelidir.
- Bir katılımcı birden fazla konu ile başvurabilecektir. - Katılımcıların başvurularının kabul edildiği 10 Kasım 2011
tarihine kadar kendilerine iletilecektir.
- Katılımcıların kabul edilen her konu için etkinlik boyunca
sergilenecek bir poster hazırlamaları ve posteri 5 Aralık
2011 tarihine kadar posta ile “DOCOMOMO TÜRKİYE
Ulusal Çalışma Grubu Poster Sunuşları VII MERSİN Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü Çiftlikköy Yerleşkesi 33343 Yenişehir/MERSİN” adresine iletmeleri gerekmektedir.
- Katılımcıların etkinlikte, hazırladıkları yapıyı/yerleşimi tanıtan
5 dakikalık bir sözlü sunuş yapmaları beklenmektedir.
İletişim Adresleri Posta: DOCOMOMO TÜRKİYE Ulusal Çalışma Grubu
Poster Sunuşları VII MERSİN
Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü
Ciftlikkoy Merkez Kampüsü 3343 Yenişehir / MERSİN
Tel: 0324 361 00 01 / 7715
Faks: 0324 361 01 09
E-posta: docomomo2011@gmail.com
Web: http://docomomo2011.mersin.edu.tr Düzenleme Kurulu (Alfabetik S›ra)
Tuba AKAR, Mersin Üniversitesi
Elvan ALTAN ERGUT, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, DOCOMOMO Ankara Temsilcisi
Nilüfer BATURAYOĞLU YÖNEY,
İstanbul Teknik Üniversitesi, DOCOMOMO Sekreteri
Çağla CANER YÜKSEL, Mersin Üniversitesi
İpek DURUKAN, Mersin Üniversitesi
Ebru OMAY POLAT,
Yıldız Teknik Üniversitesi, DOCOMOMO Eş-Başkanı
Yıldız SALMAN,
İstanbul Teknik Üniversitesi, DOCOMOMO Eş-Başkanı
Meltem UÇAR, Mersin Üniversitesi.
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 9
HABERLER
“Mersin Yat Limanı”
Basın Açıklaması 14.04.2011
Bilindiği gibi, uzun bir süre önce yapımı gerçekleştirilen ve
uzun bir süre atıl bir durumda bekleyen Mersin Yat Limanı; bir süre önce gerçekleştirilen üst yapı ihalesi ile yeniden
kent gündemine geldi. Üst yapı ihalesi sonrasında önce proje
çalışmaları yapılan tesislerin, yapı inşaat ruhsatı işlemlerinin
tamamlanmasından hemen sonra inşasına da başlandı. İnşaatın başlaması ve yapıların ortaya çıkması ile birlikte Mersin
Marina da kent gündemine girdi ve tartışılmaya başlandı.
TMMOB da bu tartışma sürecine girmeden önce uzun ve
detaylı bir araştırma yaparak; kentin doğru bilgilendirilmesi
için üzerine düşen görevini yerine getirmeye çalışmıştır.
Her şeyden önce bir deniz kenti olan Mersinin gerçekten bir
yat limanına ve yat limanı kullanıcılarının sosyal gereksinimlerine karşılık verecek bir marinaya gereksinimi vardır. Yapılmalıdır. Ancak yapılacak olan tesis bir “yat limanı ve sosyal
tesisleri” olmalıdır. Yeni bir alışveriş merkezi değil.
Şu an inşaatı süren yat limanının yapımına olanak veren ilgili
mevzuat hükümleri çerçevesinde ve mimari projeleri üzerinden yapılan incelemeler sonucunda; projeye söz konusu
arsa alanının 210.000,- m² olduğu ve ilgili mevzuata göre arsa
alanının % 5’i oranında yapılaşma izni olduğu anlaşılmıştır. Bu
durumda Mersin Yat limanı içerisinde 10.500,- m² büyüklüğünde bir inşaat alanı hakkı olduğu açıktır. Tesisin mimari
projeleri üzerinde yapılan incelemelerde, tesisin 10.500,- m²
yapı inşaat alanına sahip olduğu tespit edilmiştir. Bu anlamı ile
bakıldığında yasal mevzuata uygundur.
Ancak yine aynı mevzuata bakıldığı zaman yapılaşma sınırı olan
% 5 inşaat alanı oranının, yalnızca 1/5’i ticari alan olarak kullanılabilir.Yani 10.500,- m² toplam inşaat alanının, yalnızca 2.100,m²’si ticari alan olarak kullanılabilir. Geriye kalan 8.400,- m² inşaat alanı ise, yat limanı ve kullanıcıları için gerekli sosyal ve teknik
alanlar olarak kullanılabilir. Oysa yat limanının elimizde bulunan
projeleri üzerinde yapılan incelemede, söz konusu olan 2.100,m² nin çok üzerinde ticari alan kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu
kadar fazla olan inşaat alanını gizleyerek, yasal sınırlar içerisinde
kalıyormuş gibi gösterebilmek için ise proje üzerinde hile yapılmıştır. Proje üzerinde yapılan incelemede; işyerlerinin büyük
bir bölümünün depo olarak gösterilerek ticari alanların küçük
gösterildiği anlaşılmıştır. Bu açık bir yasal mevzuatın ihlal edilmesi durumudur. Bu durumu ile proje tamamı ile yasaya aykırıdır.
Diğer yandan yine ilgili mevzuata ve anılan alanın imar planlarında yapılan incelemede tesis üzerinde yapı yüksekliği sınırının 4,50 m. ve asma kat yapıldığı takdirde 5,50 m. olması
gerektiği belirgindir. Oysa yapının yerinde bu ölçülerin üzerinde bir yükseklikte olduğu da açıktır. Yapının kat yüksekliğinin,
arsanın istikamet aldığı yoldan yani Adnan Menderes bulvarından alınacağı var sayılsa bile kat yüksekliği yine de fazladır.
Bu durumu ile de proje tamamı ile yasaya aykırıdır.
İlk başta söylediğimiz gibi; bir deniz kenti olan Mersinin bir yat
limanına ve yat limanı kullanıcılarının sosyal gereksinimlerine
karşılık verecek bir marinaya gereksinimi vardır. Yapılmalıdır.
Ancak şu an yapılan gerçekten bir marina olmaktan çok bir
alışveriş merkezidir. Yapılan yat limanı, marina v.b. gösterişli
sözcüklerin arkasında bedelsiz alışveriş merkezi arsası teminidir. Bu kabul edilebilir bir durum değildir.
Yapılması gereken, yapmamız gereken, yapacağımız buna karşı çıkmaktır. Karşı çıkışımız, en kısa süre içerisinde inşaat ruhsatının iptali için yargı sürecine başvuru olacaktır.
Saygılarımızla
TMMOB MERSİN İL KOORDİNASYON KURULU
Akdeniz Olimpiyatları Tesisleri Projeleri Yapımı Başladı
Mimarlar Odası Mersin Şubesi
Mersinde yapılacak olan 2013 Akdeniz Olimpiyatları çerçevesinde yapılması gerekli olan yeni spor tesisleri ile rehabilite edilmesi gereken tesisler belirlendi.Yeni yapılacak olan spor tesisleri ile konaklama için gerekli olan kimi tesislerin yapılacağı alanların imar planı düzenleme çalışmaları tamamlanırken, tesislerin
projelerinin, TOKİ tarafından yapımına başlandığı öğrenildi.
salonları yenilenirken Erdemliye atış poligonu yapılacak. Konaklama için ise, oyunlar sonrasında yüksek öğrenim öğrencilerinin kullanacağı toplam 500 kişi kapasiteli yurtlar yapılacak.
Olimpiyat köyü içerisinde stadyum, 5000 - 1000 ve 500 kişi
kapasiteli 3 adet kapalı spor salonu, olimpik yüzme havuzu,
ikisi kapalı olmak üzere 10 adet tenis kortu, 1000 kişi kapasiteli jimnastik salonu inşa edilecek.
TOKİ tarafından projeleri hazırlanan tesislerin; süre problemi
söz konusu olsa da, proje elde edilme yöntemi tartışmalıdır.
Daha demokratik ve katılımcı bir süreç gözetilerek projelerin
elde edilmesi sağlanabilirdi. Bugün olduğu gibi; gizli saklı, kentin
hiçbir katılımının istenmediği, kentin dışarıda bırakıldığı bir proje
elde edilme sürecinin sonucunda elde edilecek olan projelerin
niteliği açısından umutlu olmak zor. Umalım ki yanılalım.
Diğer yandan mevcut tesislerden Nevin Yanıt Atletizm pistine
tribünler yapılacak. Edip Buran, Tarsus ve Erdemli kapalı spor
Projeleri elde edebilir isek, önümüzdeki sayılarda tartışmaya
açacağız.
10 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
HABERLER
Tarih ‹çinde Mersin Kolokyumu IV Yap›ld›
Mersin Üniversitesi
Akdeniz Kent
Araştırmaları
Merkezi tarafından
Dördüncüsü
Düzenlenen Tarih
İçinde Mersin
Kolokyumu,
20-22 Ekim 2011
Tarihlerinde
Gerçekleştirildi.
Mersin’in ve içinde yer aldığı Akdeniz coğrafyasının, geçmişten gelen zengin kültürel ve tarihi birikimi, geçtiğimiz ay Mersin Üniversitesi’nde gerçekleştirilen bir uluslar arası etkinlik ile
çok boyutlu olarak ele alındı.
Kolokyumda, verimli akademik bir tartışma ve paylaşım
platformu oluşturmanın yanı sıra, çok disiplinli bir yaklaşımla
kente ve bölgeye ilişkin farklı bakış açılarının ortak bir zeminde buluşturulması sağlandı. İlki 2002 yılı Nisan ayında,
ikincisi 2005 yılı Eylül ayında ve üçüncüsü 2008 yılı Ekim
ayında gerçekleştirilen etkinlikte, Mersin’in yirminci yüzyıldaki gelişme çizgisi, karşılaştırmalı bir çerçevede, Mersin’in
içinde geliştiği Akdeniz Dünyası yenilikçi bir yaklaşımla değerlendirildi.
Mimarlık, şehircilik, tarih, coğrafya, sanat tarihi, arkeoloji gibi birbiriyle yakından ilişkili alanlarda yapılan yeni ve özgün çalışmaların tartışıldığı etkinliğin bu yıl 20-22 Ekim 2011 tarihlerinde
dördüncüsü gerçekleştirildi. Mersin ve Doğu Akdeniz’e yönelik
farklı disiplinlerden ve farklı ülkelerden yirmi bir bilim insanının
katılımıyla düzenlenen etkinlikte, on altı bildiri sunuldu.
başlıklı oturumlar gerçekleştirildi. Kronolojik bir tarihsel dönemleme yerine zamanı ve mekânı kesişen süreçler olarak
temalaştırılan bu oturumlarda, coğrafyanın sunduğu olanaklarla, antik dönemden itibaren daima üretimin ve çeşitliliğin
mekânı olmuş Akdeniz kentlerinin, oluşturduğu kültürel etkileşim, yaşanan nüfus hareketliliği, arkeolojik ve tarımsal zenginlik, inanç ve ticaret ilişkilerindeki çeşitlilik, coğrafi olanaklar
ve kısıtlılıklar tartışıldı.
20 Ekim 2011 Perşembe günü, kolokyumun “Akdeniz’e
Bakış” başlıklı açılış oturumunda, Oxford Üniversitesi’nden
Nicholas Purcell, Akdeniz’deki liman kentlerinin mimari dil
açısından sahip olduğu süreklilik ve bütünlüğü vurgulayarak, söz konusu kentlerin, nüfus çeşitliliği ile sahip olduğu
dinamizm üzerinde durdu. Tematik konuşmaların yer aldığı
açılış oturumundaki bir diğer isim; Akdeniz üzerine yazdığı
kitaplarıyla tanınan tarihçi yazar Philip Mansel ise “Levanten Şehirleri - Gelecek için Geçmiş?” başlıklı konuşmasında, Akdeniz liman kentlerinde özellikle ticarete dayalı ortak bir lisan oluşturulduğunu anlattı. Mansel bu kentlerin,
dışarıdan gelen etkilerle, içinde yer aldıkları ülkelerden çok
ilişkide oldukları diğer liman kentleriyle benzerlikler geliş-
Etkinliğin ana teması belirlenirken, yüzyıllar boyunca tarihi, kültürel ve mimari çeşitliliğe ev sahipliği yapmış Akdeniz
kentlerinin sahip oldukları ortak mirasın, daha iyi bir gelecek
inşa etmek için ilişkileri güçlendirdiği ve bir bağ oluşturduğu
düşüncesinden yola çıkıldı. Bu doğrultuda kolokyumda, geçmişin zengin birikiminin gelecek için nasıl bir potansiyel taşıdığı sorusu çevresinde,
* Akdeniz’e Bakış
* Arkeoloji ve Akdeniz Dünyası
*Günlük Yaşam İçinde Topluluklar
*İnanç Ticaret İlişkileri ve Rotaları
*Gelecekte Mimari Çeşitlilik ve Yapılı Çevre
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 11
HABERLER
tirdiğini ve Levanten liman kentlerinin modern Türkiye’nin kültürel gelişiminde önemli izler oluşturduğunu söyledi. Aynı oturumda
konuşan mimar Cengiz Bektaş ise, Mersin’in hızla artan nüfusuyla,
pek çok kentin yüz yüze kaldığı, yoksunluk, yoksulluk, eşitsizlik, çevre kirliliği gibi çok sayıda soruna karşın, yine de modern bir kent
olma eğilimi taşıdığını belirterek, bunun Mersinlilere bağlı olduğunu
vurguladı.
“Arkeoloji ve Akdeniz Dünyası” başlıklı ikinci oturumda, Akdeniz
coğrafyasının antik dönemden itibaren sahip olduğu arkeolojik
zenginlik üzerinde durularak, söz konusu potansiyelin karşı karşıya olduğu sorunlar tartışıldı. Akdeniz’in çok sayıda farklı makrokültürel yapı ile çevrili özel bir deniz olarak antik dönemde de
önemli bir kültürel etkileşim mekânı olduğu ve özellikle ticari hareketlilik ile söz konusu etkileşimin Akdeniz kıyısındaki yerleşimlerde
önemli izler bıraktığı vurgulandı. Bugün olduğu gibi antik dönemde
de bölgenin önemli merkezlerinden biri olarak Antakya’nın sahip
olduğu arkeolojik mirasın değerlendirilmesinde, “kentsel arkeoloji”
alanı içinde özgün bir yaklaşımla, gerek tespit ve gerekse koruma
konusunda yenilikçi strateji ve yöntemlerin neler olabileceği üzerinde duruldu.
Kolokyumun ilk günü, “Günlük Yaşam İçinde Topluluklar” başlıklı oturumla son bulurken, Akdeniz kentlerindeki ortaklık ve benzerliklerin
temelinde yer alan günlük yaşam kültürü, köle ticaretinden, mübadele
süreçlerine uzanan geniş bir tarihsel aralık ve gerçeklik üzerinden tartışıldı. Söz konusu oturumda Akdeniz kentleri, yer aldıkları coğrafyanın
koşullarından kaynaklanan paradoksları, sahip oldukları olanak ve fırsatları ile ele alındı.
Kolokyumun 21 Ekim 2011 Cuma günü gerçekleştirilen ikinci günü,
“İnanç Ticaret İlişkileri ve Rotaları” oturumu ile başladı. Akdeniz kentlerinin sahip olduğu nüfus çeşitliliği ve dolayısıyla inanç ve kutsallık değerlerinin zenginliğine vurgu yapılan bu oturumda, toplulukların geçmişten
bu yana aralıksız olarak sürdürdükleri inanç gelenekleri ve değişen anlamlarına rağmen devamlılıklarıyla dikkat çeken kutsallık inanışları, toplumsal yaşam ve mekân üzerindeki etki ve izleriyle tartışıldı.
Kolokyumun ikinci günündeki bir diğer oturum “Gelecekte Mimari
Çeşitlilik ve Yapılı Çevre” başlığı ile gerçekleştirildi. Çağdaş mimarlığın
antik ufuklarının ele alındığı ve günümüz mimari değerleri ile ilişkilerinin tartışıldığı oturumda, Mersin ve Tunus’tan bazı örnekler üzerinde,
geçmişin mirasının bugüne ve bugünün mimari diline nasıl katkı sağlayacağı üzerinde duruldu.
Etkinliğin ikinci gününde “Yerel Sesler-Kent Belleği” başlıklı bir de panel
gerçekleştirildi. Panelde, Mersin ve bölgesine yönelik çalışmalar yapan
ve kentin yakın geçmişine tanıklık etmiş kaynak kişilerin katılımıysa,
kentte yaşamış yerel şahsiyetlerin, yaşam öyküleri ve kente ilişkin görüşleri paylaşıldı. Atilla Toroğlu, Mersin’de milli mücadeleye önemli katkı
sağlamış ve belediye başkanlığı yapmış olan babası Mithat Toroğlu’nu,
“Savaşta Cengaver, Barışta Centilmen: Mithat Toroğlu” başlıklı konuşması ile, Tarsus’un gelişimini ve ticaret yaşamını yakından bilen Selçuk
Togo, “Tarsus’un Gelişimi ve Rasim Dokur” başlıklı konuşmasıyla Rasim
Dokur’u, Giritli bir ailenin üyesi olarak Mustafa Tekgüç, “Mersin’in İlk
Gazete Bayisi: Kader Gişesi” başlıklı konuşması ile sahibi olduğu kırtasiye dükkanını ve yaptığı yerel tarih araştırmaları doğrultusunda Nihat
Taner, “Bir Semte Adını Veren Kişi: Şevket Pozcu” başlıklı konuşmasıyla,
Mersin’in önemli semtlerinden biri olan Pozcu’yu ve Şevket Pozcu’yu
anlattı.
Hiçbir yerde kayıtlı olmayan, sözlü yerel bilginin, kentteki yaşam kültürü
ile ilişkisinin kurulması ve kente yönelik algının başka bir düzlemde
12 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
HABERLER
değerlendirilebilmesi için araştırmacılara yeni bir ufuk açan bu oturum,
kentlilerin de yakın ilgisi ile tamamlandı.
Kolokyum açılışında, Akdeniz Kent Araştırmaları Merkezi tarafından
kentin tarihine ve kültürüne katkı yapan kişi ve kurumlara verilen “Kent
Tarihine Katkı Ödülü” de sahibini buldu. 2011 yılı Kent Tarihine Katkı Ödülü, “Dondurmacı Halil” adıyla bir marka yaratarak, Mersin’de
kent kültürüne yaptığı katkı nedeniyle Halil Kürek’e verildi. Ödülü Halil
Kürek’in kızı Meryem Kürek aldı. Ayrıca,Tarih İçinde Mersin Kolokyumlarının her birine katılan ve yakın zaman önce hayatını kaybeden yerel
tarih araştırmacısı Gündüz Artan’ın eşi Fethiye Artan’a, Gündüz Artan
kitaplarını merkez arşivine bağışlaması vesilesiyle bir teşekkür belgesi
takdim edildi.
Tarih İçinde Mersin Kolokyumu, Mersin Üniversitesi Akdeniz Kent
Araştırmaları Merkezi tarafından düzenli olarak sürdürülen uluslararası bir toplantı olarak, Mersin ve bölgesine ilişkin yeni, özgün ve daha
sonrakiler için açılım sağlayacak çalışmaların yapılmasına zemin hazırlaması açısından önem taşıdığı gibi, sunulan bildirilerin bir kitap olarak
basılması ile Mersin ve bölgesine ilişkin yeni çalışmaların yayın haline
getirilerek kalıcılaştırılması ile de giderek önem kazanan bir etkinlik halini almaktadır. Araştırma Merkezi tarafından sürdürülen diğer çalışmalar ve kolokyum hakkında detaylı bilgi için http://akkent.mersin.edu.tr/
adresi ziyaret edilebilir.
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 13
HABERLER
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Kurulmasına İlişkin
Mimarlar Odasının Görüşü
12 Haziran Genel seçimleri sürecinde ve sonrasında Hükümet,
‘yasa yapma’ gücü olmasına rağmen, TBMM’yi devre dışı bırakarak ve ilgili kesimlerin görüşlerini almayarak, Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) yoluyla neredeyse el atılmamış hiçbir
alan bırakmadan yapısal nitelikte pek çok değişiklik yapmıştır.
Mimarlar Odası, özellikle kent ve mimarlık alanını ilgilendiren
KHK’lar ile ilgili tespit ve değerlendirmelerini içeren bir raporu
Eylül ayında yayımlamış, özellikle yerel yönetimler, üniversiteler
ve ilgili kamu kurumları ile bu raporu paylaşmıştır.
Türkiye’nin çok yoğun ve yakıcı gündemleri arasında Hükümet yaşamsal düzeyde pek çok karar alıp yürürlüğe sokarken,
kamuoyunun bu konuları yeterince tartışma, değerlendirme
ve bilgilenme olanağı bulunmamaktadır. Bu ortamda, 4 Temmuz 2011 tarihinde yayımlanan 644 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname (KHK) ile kurulan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na
meslek odalarının, yerel yönetimlerin kimi yetkilerinin verilmesinin ne anlama geldiğini ve nasıl bir sürecin parçası olduğunu sorgulamayı yaygınlaştırarak sürdürmemiz gerekiyor.
12 Haziran Genel Seçimleri sürecinde ve sonrasında Hükümet, ‘yasa yapma’ gücü olmasına rağmen, TBMM’yi devre dışı
bırakarak ve ilgili kesimlerin görüşlerini almayarak, KHK yoluyla neredeyse el atılmamış hiçbir alan bırakmadan yapısal
nitelikte pek çok değişiklik yapmıştır. Başlangıçta dahi antidemokratik bir sürecin ürünü olan 644 Sayılı KHK, meslek Odaları, yerel yönetimler ve kentleşme süreçlerini dönüştürerek
‘iktidarın emrine sunan’ nitelikleri nedeniyle bu düzenlemelerin
en önemlilerinden biri olarak öne çıkıyor.
Kentlerimizin planlı ve sağlıklı gelişimi, kentsel yaşamın niteliğinin yükseltilmesi, tarihi ve doğal çevre yağmasının durdurulması gibi amaçlarla ‘Şehircilik Bakanlığı’ kurulması önerisi yıllardır
Mimarlar Odası tarafından gündeme getirilmekte ve bunun
için çaba gösterilmektedir. Doğal olarak ilk bakışta, ‘Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı’nın kurulması olumlu bir gelişme olarak algılanabilir. Ancak, Bakanlığın kuruluş süreci, amaçları, teşkilat yapısı
ve yetkileri değerlendirildiğinde, geçmişi dahi aratan çok ciddi
sorunlarla karşı karşıya olduğumuz’ açıkça anlaşılmaktadır.
644 sayılı KHK ile ‘kent ve doğayı rant aracı olarak gören’ bir
anlayışın tüm alanlara egemen olmasının önündeki engellerin kaldırılması ve bu alanlara ilişkin yetkilerin AKP iktidarının
elinde toplanması için TMMOB ve bağlı Odaların, yerel yönetimlerini ‘asli işlerine’ ait yetkilerinin gasp edilmesi, ‘özerk ve
kamusal kimliklerinin’ yok edilmesi, TOKİ’nin yetkilerinin Bakanlığa geçmesi ve bilirkişilik müessesesinin Bakanlığın emrine
verilmesi yönünde yapılan düzenlemeleri beş başlık altında
değerlendirmemiz mümkündür.
Meslek Odalarının
‘Özerk ve Kamusal’ Kimliğine Müdahale
Cumhuriyetin ilanından hemen sonra çıkarılan 1924 Anayasası’ndaki cemiyet kurma hakkına dayalı olarak çeşitli kanunlarla
kurulan tüzel kişiliği haiz meslek kuruluşlarının, 1961 Anayasası
14 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
ile ‘kamusal’ kimlikleri anayasal güvenceye kavuşturularak yapıları
güçlendirilmiştir. 1980 darbesi sonrası, baskı rejiminin bir dayatması olarak topluma onaylattırılan 1982 Anayasası’nın sonucu
olarak, diğer kuruluş yasalarında olduğu gibi, mimar ve mühendis Odalarının kuruluş yasası olan 6235 sayılı Türk Mühendis ve
Mimar Odaları Birliği Kanunu’nda yapılan değişiklikler ile kimi
yetkiler sınırlandırılmıştır. Buna rağmen, mevcut Anayasa’nın 135.
maddesi ve 6235 sayılı Yasa’ya göre, Odaların kuruluş amaçlarına
ilişkin her türlü kararı alma görev ve yetkisi kendi üyeleri tarafından oluşturulan genel kurullarında bulunmaktadır.
Buna karşın Hükümet, Anayasa’ya aykırı bir şekilde, meslek Odalarının üyelerinin iradelerini yok saymayı öngören düzenlemeleri
KHK ile getirmekte sakınca görmemektedir. Bakanlık bünyesinde
kurulan Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü’ne, odaların ‘asli
işleri’ olan üye kayıt ve sicillerinin tutulması, mesleki norm ve
standartların belirlenmesi görevi dahi verilebilmektedir. Bu düzenlemelerle hukuka ve Anayasa’ya aykırı bir şekilde Odaların
‘asli işleri’ ellerinden alınmakta ve işlevsiz bırakılabilmektedirler.
Anayasa’ya göre meslek Odaları ile Bakanlık arasında ancak
bir ‘vesayet’ ilişkisi olabilirken; KHK ile ‘hiyerarşik’ bir ilişki getirilmeye çalışılmaktadır. Bu değişikliğe göre, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı mimarlık ve mühendislik meslek kuruluşlarına ilişkin mevzuatı hazırlayabilmekte, bunları denetleyebilmekte ve
böylece meslek Odalarının ‘özerk’ yapıları ortadan kaldırılarak ‘bağlı kuruluş’ statüsü getirilmektedir. Bir anlamda Odalar,
Bakanlığın adeta bir hizmet birimine dönüştürülmektedirler.
Bu değişikliklerle, demokratik ve hukuk devleti ölçütlerine göre,
meslek odalarının zaten sınırlı ve yetersiz olan hak, sorumluluk
ve yetki alanlarının genişletilmesi gerekirken, KHK ile var olan
yetkileri gasp edilmek suretiyle daha da kısıtlanmaktadır. Bu haliyle yapılan değişiklik, 87 yıl önce yürürlüğe sokulan Cumhuriyetin
ilk anayasasıyla tanınan hakların dahi gerisinde bir düzenleme niteliğindedir.Ve tek başına bu örnek bile, ‘ileri demokrasi’ söylemleri altında gerçekte nasıl ‘geriye gidildiğini’ göstermektedir.
Yerel Yönetimlere ‘İmar ve Planlama’ Darbesi
AKP iktidarı, 2003 yılında ‘Yerel Yönetim Reformu’ adı altında
‘yerinden yönetim, yerel yetkilerin yerelde, yerel yetkililerce
kullanılması hızlı karar alma…’ gibi gerekçelerle kimi yasal düzenlemeler gündeme getirmiş, genelde olumsuz özelliklerine
karşın, olumlu olarak niteleyebileceğimiz, ‘yerel yönetimlerin
özerk karar alma süreçlerini’ göreceli de olsa güçlendirmişti.
Pratikte ve daha sonra yapılan düzenlemelerde tam tersi bir tavır geliştirildiğine ve bunun sonucunda ‘merkezi yönetim’in daha
da güçlendirildiğine tanık olunmuştur. Son olarak 644 ve 648
sayılı KHK’lar ile ‘imar ve planlama’ alanında Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı’nın yerel yönetimler üzerindeki ‘vesayet’ ilişkisini de aşan
müdahaleler yapmamasına olanak sağlanmaktadır.
Yapılan düzenlemeye göre, Bakanlar Kurulu kararı ile belediye sınırları dahil olmak üzere belirlenen alanlarda ‘iyileştirme, yenileme
HABERLER
ve dönüşüm uygulamalarında idarelerce uyulacak usul ve esasları belirlemek,
Bakanlar kurulunca belirlenen bu nitelikteki uygulamalar ile finans merkezleri ve benzeri özel proje alanları ve özel yapım gerektiren yapılaşmalar ile
2985 sayılı Toplu Konut Kanunu ve 775 sayılı Gecekondu Kanunu uyarınca
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından yapılan uygulamalara ilişkin ‘her tür
ve ölçekte etüt, harita, palan, parselasyon planı ve yapı projelerini yapmak,
yaptırmak, onaylamak, kamulaştırma, ruhsat ve yapım işlerini gerçekleştirmek,
yapı kullanma izinlerini vermek ve bu alanlarda kat mülkiyetinin kurulmasını
sağlamak’ gibi anayasa ve ilgili yasalara göre yerel yönetimlerin yetkisinde
olan işler, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılabilecektir.
644 sayılı KHK’da değişiklik yapan 648 ve 653 sayılı KHK’lar çerçevesinde yapılan düzenlemelerle Bakanlığın belediyelerin plan yapma, ruhsat
ve iskan verme, harç alma gibi işlerini de üstlenebilecek olması işin ne
kadar ‘vahim’ olduğunu yeterince ortaya koymaktadır.
Bu müdahale, belediyelerin ‘özerk yapılarının’ güçlendirilmesi gerektiği koşullarda açık bir ‘yetki’ gaspı anlamına gelmektedir. ‘Demokratik yerel yönetim’ ve ‘özerk kamu yönetimi’ anlayışının özünü anlayamayan ‘otoriter
bir yaklaşım’ın ürünü olan bu düzenlemeler, 150 yılı aşkın bir geçmişi olan
belediyeleri var olan seviyelerinin gerisine düşürmektedir. 644 sayılı KHK
ile tüm planlama yetkilerinin Bakanlığa devredilmesi yetmemiş, 17 Ağustos
2011 günü yayımlanan 648 sayılı KHK ile 644 sayılı KHK’da ve 3194 sayılı
İmar Kanunu’nda yapılan değişikliklerle kırsal alanlarda ve tarım arazilerinde planlama yetkisiyle birlikte kullanım tasarrufları hakkında yetkiler Bakanlığa verilerek bu alanlarında ranta açılması sağlanmış olmaktadır.
Toki’nin ‘Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na Yükseltilmesi
644 sayılı KHK ile getirilen düzenlemelerle, Başbakanlığa bağlı olarak
çalışmalarını gerçekleştiren TOKİ’nin kimi yetkileri Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı’na verilmiştir. Halen ayrı bir kamu tüzel kişisi olarak varlığını sürdürse de, hem anlayış olarak hem de kadrolarıyla Bakanlık bünyesine geçen TOKİ’nin bu yükselişinin nedenlerinin anlaşılabilmesi için geçmişteki
faaliyetlerine ve temsil ettiği anlayışa kısaca göz atmamız yeterli olacaktır.
Son yıllarda TOKİ, kent ve doğa yağması sürecinde verilen olağanüstü
yetkilerle başat bir rol üstlenerek özellikle doğal, ekolojik ve kültürel değerleri açısından yasalarla korunmaları öngörülen bölgelerdeki
bütün bu özellikleri göz ardı eden projeleri, keyfi ve denetimsiz imar
yetkileri sonucu gerçekleştirmektedir.
TOKİ, emlak pazarlamasına öncelik vermiş ve inşaat sektöründe devlet
destekli büyük bir tekel haline gelmiştir. Yeni yasal yetkileri ve bunlara
dayalı uygulamalarıyla, Anayasa’nın 57. maddesi’yle verilen görevleri yerine getirmek üzere kurulan TOKİ kendi kuruluş mevzuatındaki temel
ve kamusal amaç ve kimliğinden tamamen uzaklaşmış ve kamu varlıklarını ayrıcalıklı imar hakları ile donatıp pazarlayan gayrimenkul ajansı
haline dönüştürülmüştür.
Aynı zamanda TOKİ, deneyimleri ve uygulamaları ile mimari kültürden uzak ve mimari zevksizliğin, kentlerimizi ve kasabalarımızı ruhsuz
ve yaratıcılıktan uzak bir ticari kentsel planlamanın ve kenti ‘rantiyenin
şantiyesi’ olarak gören bir anlayışın temsilciliğini de üstlenmiştir.
Bu anlayışın kadrolarıyla birlikte Bakanlık düzeyine yükseltilmesi, geçmişte yapılan yanlışların sistematik ve yaygın bir şekilde uygulanacağı ve
bu süreçten kentlerimizin, doğal kaynaklarımızın ve mimarlığımızın çok
büyük bir zarar göreceği endişelerini güçlendirmektedir.
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları’nın
İşlevsizleştirilmesi
644 sayılı KHK’da değişiklik yapan 648 sayılı KHK ile ülkedeki tüm Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulları ve Yüksek Kurul üyelerinin görevlerine 17 Ağustos 2011 tarihi itibariyla son verilmiş 2863
sayılı Kanun gereği Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı koruma kurulları
lağvedilmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olarak tekrar kurulacak
ama yetki alanından tabiat varlıkları çıkartılarak “Kültür Varlıklarını Koruma Kurulları” olarak anılacak kurullara, YÖK tarafından üye ataması da
yürürlükten kaldırılarak kurul üyelerinin sadece Bakanlık tarafından atanacak olması, bu alanda bilimsel bir yaklaşımdan çok koruma kuramının
evrensel yaklaşımlarını göz ardı eden, siyasi iradenin isteği doğrultusunda
yaklaşımların söz konusu olacağı endişesini doğurmaktadır.
Bugüne dek belirlenen tüm doğal sitler ile korumaya alınmış tabiat varlıkları hakkında değerlendirme yapmak, doğa koruma alanlarını yeniden
belirlemek ve bu alanlar üzerindeki tasarrufları şekillendirmek için de
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlı ‘Tabiat Varlıklarını Koruma Genel
Müdürlüğü’nün kurulması; aynı genel müdürlüğe bağlı ‘Tabiat Varlıklarını
Koruma Merkez Komisyonu’ ile illerde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı temsilcisinin başkanlığında ‘Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonları’nın
oluşturulması; öteden beri Orman Bakanlığı’na bağlı olan ‘milli parklar,
tabiat parkları, tabiat anıtları, tabiatı koruma alanları, sulak alanlar ve benzeri koruma statüsü bulunan diğer alanların tescil, onay ve ilanına dair
usul ve esasları belirlemek ve bu alanların sınırlarını tescil etmek’ de aynı
genel müdürlüğün yetkisine devredilmesi; 1989’dan bu yana faaliyette
olan Özel Çevre Koruma Kurumu’nun (ÖÇKK) ise kapatılıyor olması,
her türlü yetkiyi tek elde toplayan bir yaklaşımın tüm bu alanların da imar
rantına yönelik yönetimi endişesini gündeme getirmektedir.
İktidara Bağımlı ‘Bilirkişilik’ Düzeni
Bilirkişilik düzeninin sorunlu bir alan olduğu öteden beri bilinen ve tartışılan bir konudur. Bu kapsamda zaman zaman kimi niteliksiz, taraflı, ‘sipariş’ raporlardan şikayet edilmektedir. Özellikle TOKİ ve kimi belediyelerin
aldıkları ‘kentsel dönüşüm’ kararlarının iptali amacıyla açılan kimi davalarda, bilimsellikle bağdaşmayan ve kamu yararı gözetmeyen ‘idarenin
lehine’ raporlarla yargı kararlarının etkilenmeye çalışıldığı bilenmektedir.
Bu sorunların giderilmesi, bilirkişilerin doğru seçimi ve bağımsız karar vermelerinin desteklenmesi yönünde düzenlemeler yapılması gerekirken, KHK ile
bilirkişilik, Bakanlığın emrine verilmiş ve iktidardan yana ve ‘taraflı’ hale getirilmiştir. Kentleşme, planlama çevre ile ilgili davalarda bilirkişi raporlarının yargı
kararlarında belirleyici önemi bulunmaktadır. Bu nedenle raporların bilimsel
kriterlere, kamu ve toplum yararına uygun objektif biçimde hazırlanmasının
güvence altına alınması, yargı kararlarının hukuka uyarlılığı ve doğru olması
bakımından büyük önem taşımaktadır.Yapılan değişiklik var olan olumsuzlukları daha da artırabilecek özellikler taşımakta ve iktidara bağlı ‘taraflı’ bilirkişi
raporları ile yargı yeni bir ‘vesayet’ altına alınmaktadır. Bundan böyle bilirkişi
raporlarının niteliği ve yargı kararlarının hukuka uyarlılığı en çok tartışılacak
konular olarak gelecekte gündemde yerini alacaktır. Kent ve çevre davalarında idaresinin ‘yağma kararlarını onaylayan’ yargı kararları ile yüzleşmek zorunda kalacağını tahmin etmemiz zor değil. Bu raporda belli başlı sakıncaları
ifade edilen 644 sayılı KHK ile ilgili değerlendirmeler ışığında, yapılan değişikliklerin herhangi bir yasa düzenlemesinden öte çok daha fazla anlam taşıdığı;
bu bağlamda ‘ileri demokrasi’ söylemleri altında meslek kuruluşlarını ve yerel
yönetimleri her bakımdan ‘teslim almayı’ amaçlayan, kenti ve doğayı ‘rantiyenin’ hizmetine sunan, demokratik ve hukuk devleti anlayışı ile bağdaşmayan,
uygarlaşma karşıtı yeni ‘otoriter ve yağmacı’ bir rejim tehdidini beraberinde
getirdiği anlaşılmaktadır.
Öncelikle ülkemizin kentlerini, doğal kaynaklarını, meslek alanlarımızı, meslektaşlarımızı ve yurttaşlarımızın geleceğini felakete sürükleyebilecek nitelikteki bu sürece ‘dur’ denmesi gerekiyor. Bu anlamda 644 sayılı KHK’nın
iptali ve olası olumsuz gelişmelerin yaşanmaması amacıyla başta meslek
kuruluşları ve yerel yönetimler olmak üzere çabalarımızı en geniş toplum
kesimleri ile birlikte bir dayanışma içerisinde sürdürmemiz gerekiyor.
Unutulmamalıdır ki, tarihsel süreç içerisinde meslek örgütleri ve yerel
yönetimler demokrasinin güvenceleri olmuşlardır ve bu misyonlarını
sürdürmeye bütün zorluklara rağmen devam edeceklerdir.
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 15
HABERLER
Yapı Denetim Sempozyumu
Gaziantep’te Düzenlendi
ramı kapsamında Gaziantep Ticaret Odası ile birlikte 10 Eylül 2011 tarihinde Gaziantep’te Yapı Denetim Sempozyumu
düzenledi.
Yapı denetim sisteminin sağlıklı biçimde uygulanması amaçlı
yapılan çalışmalara destek olan Mimarlar Odası, çalışma prog-
Sempozyuma meslek Odalarından, üniversitelerden, yerel yönetimlerden ve yapı denetim kuruluşları derneğinden katılan konuşmacıların sunumlarıyla gerçekleştirilen
üç oturumda, yapı denetim uygulamalarının tarihsel süreci, dünyada ve Türkiye’de denetim sistemleri ve uygulamaların karşılaştırılması, yapı denetiminde mesleki
sorumluluklar, yapı denetim uygulamalarında karşılaşılan
sorunlar ve çözüm önerileri tar tışıldıktan sonra gerçekleştirilen forumda sempozyum katılımcıları da fikirlerini
paylaştı.
42. Dönem 2. Merkez Danışma Kurulu
Denizli’de Yapıldı
TMMOB Mimarlar Odası 42. dönem 2. Merkez Danışma Kurulu 29-30 Ekim 2011 tarihlerinde Denizli’de yapıldı.
03 Mayıs 2011 tarihinde 27923 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren yasa ile Bakanlar Kurulana Kanun
Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi verilmiştir. 04 Temmuz
2011 de Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 644
sayılı KHK ile de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kuruldu.
2. Merkez Danışma Kurulunun birinci gününde meslek Odalarını etkisizleştirmeyi hedefleyen Çevre ve Şehircilik Bakanlığının teşkilat ve görevleri hakkında 644 ve 648 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameler hakkında değerlendirmelerin görüşüldüğü gündem maddesi ile yapıldı.
Kamuoyunda yoğun tepkilere neden olan 644 sayılı Kararnamede, genel seçimler sonrasında yeni bakan ve ekibinin
talepleri doğrultusunda 17 Ağustos 2011 tarihinde Resmi
Gazetede yayınlanan 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ile de değişiklikler yapılmıştır.
Danışma Kurulunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığının teşkilat
ve görevleri hakkında 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile, Bakanlığın bazı kanun ve hükümlerin değişikliğini istediği 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hakkında değerlendirmeler, Mimarlar Odasının basın açıklamaları ve mimarlar Odası tarafından Anayasa Mahkemesine 644 ve 648
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerin Madde 2 ile Madde
12’nin iptali için dava sürecinin başlatıldığı görüşüldü.
644 ve 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname meslek odaları ve yerel yönetimlerin birçok yetkilerinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığına devrini öngörmektedir ve demokratik olmayan bir süreç başlatılmaktadır.
Danışma Kurulunun ikinci gününde Van’da meydana gelen
deprem sonrasında Mimarlar Odasının yaptığı çalışmalar bilgilendirildikten sonra Mimarlar Odası Mali İşler Yönetmeliğinde değişiklik yapılmasına dair Yönetmelik taslağı görüşüldü.
16 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
HABERLER
Mersin Üniversitesi Mimarl›k Fakültesi
Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Açıld›
Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge
Planlama Bölge Planlama Bölümü 2011-2012 güz yarıyılında eğitim öğretim faaliyetine başladı. Bölümü kazanan öğrenciler kayıtlarını yaparak Yabancı Diller Yüksekokulu’nda
İngilizce hazırlık programına başladı. Toplam 11 öğretim
elemanı (5 öğretim üyesi ve 4 öğretim görevlisi ve 2 araştırma görevlisi) bulunan bölümde eğitim dili İngilizce olarak yürütülmektedir. Erasmus ve Farabi programları kapsamında öğretim programlarını İngilizce olarak sürdüren
yurtdışı ve yurtiçindeki üniversiteler ile öğrenci değişimi
anlaşmaları yapılması planlanan bölümde öğrencilerin 2.
sınıftan itibaren bu programlardan yararlanması hedeflenmektedir.
Mersin Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, kentsel mekânın niteliğini artırmaya ve sürdürülebilir kentsel
mekânlar üretilmesine katkı sağlayabilecek bir yaklaşımın
geliştirilmesini amaçlamaktadır. Bu doğrultuda, kentsel ve
bölgesel alanları, kültürel, sosyal ve ekonomik ilişkiler içinde bütüncül bir şekilde kavramsallaştıran, bu doğrultuda
kentsel olgular ve sorunlara yönelik ilişkileri dönüştürebilen,
yaratıcı çözümler üretebilen plancılar yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Program bu kapsamda, bilginin etik değerler içinde üretildiği, paylaşıldığı, yayıldığı ve uygulamaya aktarıldığı;
düşüncelerin açıkça tartışıldığı, eğitim sürecinin katılımcı
olduğu, araştırmanın desteklendiği; dünyadaki ve ülkedeki
değişen ve gelişen eğitim anlayışlarına uyum sağlayan bir ortam oluşturmayı hedeflemektedir.
Mersin Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, bir yandan eğitim programı ve yetiştireceği öğrencilerle planlama
ve şehircilikteki niteliği yükseltmeyi amaçlarken diğer yandan
ülke genelinde ve bulunduğu bölge içinde kentin ve bölgenin
sorunlarıyla yakından ilgilenen, bu sorunlara çözüm üreten
bir bölüm olmayı amaçlamaktadır. Mersin Üniversitesi Şehir
ve Bölge Planlama Bölümü bu durumu sosyal sorumluluğunun bir parçası olarak görmektedir.
Şehir ve Bölge Planlama disiplini özellikle son kırk yılda
önemli değişikliklere tanıklık etmiştir. Bu gelişimin sonucunda,
şehir planlama disiplini içinde kentsel tasarım, kentsel politika,
kentsel koruma, kentsel dönüşüm, bölgesel kalkınma, ulaşım
planlaması vb. gibi birçok uzmanlaşma alanı oluşmuştur. Bu
alanlar, bir yandan şehir planlama disiplininin kendi içinden, diğer yandan, diğer disiplinlerle olan ilişkisinden doğmuştur. Yirminci yüzyıl başında başlayan şehir planlama eğitimi, kenti tek
ve bütüncül şekilde kavramsallaştıran anlayış doğrultusunda
kurgulanmış, ancak yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren
farklı disiplinlerle etkileşimin ve farklı uzmanlık alanlarının
dikkate alındığı bir şekilde yeniden gözden geçirilmiştir. Bu
kapsamda, özgün sorunlar çevresinde kurgulanmış olan disiplinler arası ortaklıklar ve uzmanlık alanları, aynılaşan, birbirine
benzeyen eğitim yaklaşımları yerine özerk, dinamik, paylaşımlı
ve bağlam bağımlı eğitim programlarını ve kuramsal çerçevelerini de beraberinde getirmiştir.
Mersin Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü de
oluşturduğu eğitim programı ile şehir planlama disiplininde
gerçekleşen değişimlere paralel biçimde bölgesel alanların
ve kentsel mekânların düzenlenmesini temel ilgi alanı olarak
alan, ancak bunun salt fiziksel bir süreç olarak değil kapsamlı
ekonomik,sosyal ve kültürel ilişkiler bütünü içinde çözümlenmesi gerektiğini dile getirmektedir.
Daha fazla bilgi ve iletişim için bölüm internet sitesi:
http://planlama.mersin.edu.tr
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 17
HABERLER
Mimarlar Odası Basın Bildirisi
Van’da Yaşanan Deprem, Toplumumuz İçin “Güvenli Yaşam Alanları”
Olmadığını Bir Kez Daha Açıkça Göstermiştir...
24.10.2011
23.10.2011 Pazar günü, öğle saatlerinde merkez üssü Van’a
bağlı Tabanlı Köyü olanve rihter ölçeğine göre 7.2 büyüklüğünde bir deprem, başta Van il merkezi olmak üzere, Erciş
ilçesive ilçeye bağlı birçok yerleşim merkezinde yüzlerce binayı yerle bir etmiştir.
Pek çok vatandaşımızın ölümüne neden olan doğa olayının,
doğal olmayan yıkımı karşısında öncelikle tüm halkımıza baş
sağlığı diliyor, yaralılarımıza acil şifalar temenni ediyoruz.
1999 Büyük Marmara depreminin toplumumuz üzerinde yarattığı travma henüz atlatılmadan, ülkemiz yine, yeni bir depremle derinden sarsıldı. Toplum olarak bu zor günlerimizin
birlikve dayanışma ile aşılacağına inanıyoruz.
Bizler ; ülkemizde yaşanan önceki depremlerin yıkımının
arasından, kamu yönetiminin ciddi zihniyetve yapısal bir
dönüşüm geçireceğini ümit etmiştik. Ancak, yaşadığımız
Van depremi sonrasında da gördük ki, kamu yönetimi
deprem olgusunu bir bütünsellik içerisinde ele alarak,
kentlerimizin afetlere hazırlanmasıve or taya çıkabilecek
zararların en aza indirilebilmesi için yeni yöntemler geliştirememiştir.
Deprem sonrası yine bildik görüntüler, yine yetkililerin bildik basın demeçleri, oysa halkımızın deprem sonrasıverilen
“acınızı paylaşıyoruz” demeçlerinden çok, deprem öncesi
depremin afet olmasının önüne geçecek ciddi tedbirlereve
mevzuata ihtiyacı vardır.
Mimarlar Odası olarak;
• Karar süreçlerinde bilimin rehberliğinde kamuve toplum yararının esas alınmasıve toplum katılımının şart olması gerektiğini,
• Çok otoriteli planlama süreçlerine sonverilmesini,
• Kentsel dönüşüm adı altında yeni yağma uygulamaları
18 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
yerine, afetlere karşı kentlerimizin hazırlanmasının sağlanmasını,
• Yapılaşma ile ilgili mevzuatımızın, bir bütünsellik içerisinde yeniden ele alınmasını,
• İvedi gereksinimimiz olan yaşamçevrelerimizin sağlıklıve
güvenli hale getirilmesi, yapı stokumuzun iyileştirilmesini,
• Kamu yönetiminin afet olgusunu bütünsel olarak görmesinive bu doğrultuda ele almasını,
• Yapı denetim sisteminin, kamusal bir hizmet olarak ele
alınmasınıve her tür ticari kaygıdan uzak yeniden örgütlenmesini,
• Yaşam alanlarımızın pazarlanacak bir meta olarak görülmemesini,
• Afetlere yönelik planlama süreçlerinin, yoksulluğunve
eşitsizliğin azaltılması hedefi ile ele alınmasını,
• Sağlıksızve güvensiz yerleşmelerde yaşamanın kader
olmadığını,
Kamuoyumuzla pek çok defa paylaşmamıza karşın bu konuların tamamında, geçen sürede yetkililerin olumlu bir yaklaşımını görmek mümkün olmamıştır. Buna karşın uygulanmakta
olan “yağma-talan politikaları” ile her geçen gün kentlerimiz
afetlere daha açık hale gelmektedir.
Kamu yönetiminden sağlıklıve güvenli bir yaşamçevresi
talep etmek, kent, kültür, demokrasive mimarlık or tamı
için gerekli olduğu kadar, afetler karşısında temel yaklaşımımızı da oluşturmaktadır. Bu bağlamda “sağlıklıve güvenli birçevrede yaşama hakkı” toplumsal bir talep haline
gelmedikçe, ülkemizde depremlerin yol açtığı yıkımlar
kaçınılmaz olacaktır.
Değerli kamuoyumuza saygıyla duyurulur.
MİMARLAR ODASI
Merkez Yönetim Kurulu
RÖPORTAJ
Mehmet Demirtaş ile Röportaj
Resim 1. Oda Dergisi Yayın Kurulu’nun Mehmet Demirtaş ile röportajı
ve plaket takdimi (2011).
ODA dergisi ilk sayısının röportaj köşesinde, Mimarlar
Odası Mersin Şubesi’ne kayıtlı ilk mimarlardan olan Mehmet Demirtaş’ı konuk etti. 1960’tan itibaren Mersin ve
çevresinde aktif bir meslek yaşamı sürdüren ve Mersin’in
yakın dönem yapılaşma tarihine tanıklık etmiş olan Mehmet
Demirtaş’ı 16 Haziran 2011 tarihinde ziyaret eden yayın
kurulu üyeleri, kendisiyle bir söyleşi gerçekleştirdi. 1932
doğumlu olan Demirtaş, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden
1960 yılında mezun oldu ve aynı yıl Tarsus Belediyesi Fen
İşleri’nde müdür olarak görev aldı. 1961 yılında Ataş’da çalışmaya ve aynı zamanda serbest mimarlık hizmeti vermeye
başladı. 1963 yılında ise serbest mimarlık hizmeti ile birlikte
müteahhitlik yapmaya başladı ve pek çok yapının tasarım ve
inşasında aktif görev aldı. ODA Dergisi yayın kurulu üyelerinden Esra Şahin Burat, Sevgi Emekli, Sabri Konak ve Meltem Uçar, Demirtaş’la mimarlık eğitimi, meslek yaşamı, yapıları ve Mersin’in yapılaşma tarihi üzerine bir söyleşi yaptılar.
Söyleşi’nin ardından Sabri Konak, başkanı olduğu Mimarlar
Odası Mersin Şubesi adına Demirtaş’a mimarlık mesleğine
vermiş olduğu emek ve özverili çalışmalar için bir teşekkür
plaketi sundu. Aşağıda yapılan söyleşinin bir bölümü sunulmaktadır.
SK: Mimarlık okumak aklınıza nereden geldi?
MD: İlk hedefim Hukuk Fakültesi’ne veya Siyasal Bilgiler
Fakültesi’ne gitmekti. Tarsus’ta lise yoktu, Mersin’e gidip geliyorduk. Tarih 1950. Kore Savaşı yeni başlamıştı. Biz liseye girdiğimiz zaman lise üç seneden dört seneye çıkmıştı. Ben dört
senelik mezunum. Biz ayrıldık üç yıla indi ve üçlerle beraber
mezun olduk. Tarsus Lisesi’ni biz açtık. Buradan tasdiknamelerimizi aldık daha sonra. Tarsus’ta “Lise Açma Derneği” adı
altında bir dernek vardı. Orada müdür muavini Ziya Arıkan
bize “çocuklar ne yapıyorsunuz, ateşle oynuyorsunuz, bu
eninde sonunda bir dernek” dedi, “resmiyeti tasdik edilmemiş.” Sınıf geçseniz bile geçerli değil. Biz her şeyi göze almıştık.
Gereken tüm çalışmaları yaptık. Menderes Mersin’e geliyordu
yolunu kestik Kleopatra kapısının orada. Her yerde yazılar var:
“Tarsus’a lise istiyoruz.” Menderes, “bu çocuklar ne istiyor”
diye sordu. Lise istiyoruz dedik. Çiçek yaptırmıştık. Arabanın
içindeki Menderes’e verdik. Arkasında yardımcılarına “yaz”
dedi ve bize “tamam oldu, ben gider gitmez halledeceğim”
dedi. Tarsus’a liseyi öyle kazandırdık. Mesela benim okul numaram 8 idi. Ve ben üçüncü sınıftan başladım. Son sınıfa geldiğimde edebiyat veya fen dallarını seçmem gerekiyordu. Ben
de edebiyat bölümünü seçmek istedim ama önce fendeydim.
Müdür muavinine gittim dilekçe yazdım ben edebiyata girmek
istiyorum diye. O da “ne yapıyorsun, edebiyatta ne var” dedi,
“gayen ne” diye sordu. Ben “kaymakam olacağım, vali olacağım” dedim. Müdür muavini “portakalcılık yap, mühendislik
yap onlardan daha iyi” dedi. Ben de fen bölümünde kaldım. İlk
hedefim inşaat mühendisliği idi fakat mimarlığa girdim. Bir ay
hiçbir yere çıkmadan ders çalıştım Sirkeci’de. Zaten o zaman
sıkıyönetim de vardı. İmtihana girdik ve ikinci oldum. Böylelikle mimarlıkta kaldım. İlk üniversiteye başladığımızda Beyazıt’ta
oturuyorduk, her gün tramvayla gel git yapıyorduk, maketler
ve çizimlerle zor oluyordu bizim için. Beşiktaş’a gitmeye karar
verdik ve üniversiteyi bitirinceye kadar orda kaldık.
SK: Okul beş yıldı değil mi sizin zamanınızda?
MD: Hayır okul dört seneydi, isteyen bir sene daha okuyup yüksek mimar olabilirdi. Biz dört sene olarak okulu
tamamladık. 1960 ihtilali zamanını biz üniversitede yaşadık.
Beyazıt’ta Ankara yanıyor diye sloganlar atıldı. Bir de olay anlatayım ben size. Hukuk dersiniz vardı. Son sınıfta İstanbul
Üniversitesi’nden gelen doçent bir arkadaş ders veriyordu.
Ders başladıktan beş, on dakika sonra Cengiz diye bir arkadaş kapıyı açtı. “Arkadaşlar ne oturuyorsunuz kan gövdeyi
götürüyor Beyazıt’ta, hemen gidelim köprüyü kapatacaklar”
dedi. Biz de arkadaşlarla koştuk. Ondan sonra derslere ara
verildi. Öğretmenlerimizden Lamı Eser’i tanıyor musunuz?
SK: Lamı Eser benim hocamdı.
MD: Sonra rektör oldu. Bizim yapı elemanları dersine girerdi.
MU: Sınıflar kaçar kişilikti?
MD: 40-50 civarında. Orhan Bey adında bir teknik resim
hocası vardı. “Toplanın çocuklar” dedi. Cebindeki leblebileri
çıkardı. İçinde sarı leblebiler var, beyaz leblebiler var. Atıverdi
masaya. “Bakın çocuklar leblebilere ne oldu” dedi. “Bakın fıstıklar burada ağır geldi. Demek ki binayı böyle yaparsanız işte
böyle yatar, mümkün olduğu kadar yükü eşit dağıtın” dedi.
Ondan sonra ismini fıstıkçı koyduk. Biz mezun olduk geldik.
Bomboştu Mersin, hiç kimse yoktu. Ne mimar vardı, ne mühendis vardı.
EŞB: Kaç senesinde geldiniz?
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 19
RÖPORTAJ
de, binası bitti. Burayı da oradan satın aldım gittim. Kıbrıs çıkartmasını
oradan seyrettik. Beşinci kat benimdi. İyi oldu daha sonra asansör girdi o
eski binaya. Ataş’a girdim. Tarih yine 1960. Daha askere gitmeden önce
Ataş’a gittim, “ne kadar maaş istiyorsun” diye sordular. Şu kadar dedim.
“Peki” dedi, “hemen işe başlayın.” Zaten bir ben çalışıyordum, bir Bülent
Celal Oktay çalışıyordu. Bülent Celal Oktay evler bölümüne bakıyordu,
biz idari binaları ve laboratuar binalarını yapıyorduk. Baktım ki işler büyüyor,Tarsus var, Mersin var, bilirkişilik var. O zaman ne yapalım bir an önce
askere git, bitir gel dedim. Buralarda bir paşa vardı, Ahmet Paşa. Adı hâlâ
aklımda. “Fen işleri müdürü olarak seni alalım” dedi. Yok dedim, ben askere gitmedim. O “önemli değil ben tecil ettiririm” dedi.Yok dedim önce
bitireyim sonra gelirim. Okan Merzeci sanırım 66 yılında geldi.
SK: Evet 66 yılıydı.
MD: 66. O Almanya’dan mezundu.
Resim 2: Mehmet Demirtaş tarafından
Mersin Özgür Çocuk Parkı çevresinde
tasarlanmış yapı.
(Fotoğraf: Sabri Konak, 2011)
Resim 3. Mehmet Demirtaş
tarafından Mersin Özgür Çocuk
Parkı çevresinde tasarlanmış yapı.
(Fotoğraf: Sabri Konak, 2011).
MD: 60 senesinde geldim. İhtilâlden sonra mezun olduk geldik.
Tarsus’ta Belediye’de mimar yoktu. Çok iş vardı bizim için.
MU: Kim yapıyordu o zaman binaları?
MD: Fen memurları. Ben belediyeye girdim Fen İşleri Müdürü olarak. A4
büyüklüğünde veya biraz daha büyük olan bir pafta içerisinde küçücük
bir vaziyet planı, bir normal kat planı, iki tane ufak bir cephe getirdiler
bana. “Ben bunu tasdik etmem” dedim, “bunun hesabı yok, kitabı yok,
hiçbir şeyi yok, ben ruhsat vermem” dedim. Dayılarıma geldiler, şikâyet
ettiler, demişler ki “bu yeğen nerden geldi, başımıza dert oldu.” Ben hesap bilmiyorsanız getirin dedim. Ben biraz betonarmenin üstüne eğilmek
istedim. Bazı şeyleri biliyordum kolon olsun döşeme olsun, kirişler olsun,
bir tek çerçeveyi bilmiyordum. Hepsini öğrendim o şekilde. Eğer bilmiyorsa getirsin ben kendim hesaplarını yapıyım döşeme hesaplarını, kolon
hesaplarını, temel hesaplarını ilave edelim, kendisi yapmış gibi imzalayalım. Yavaş yavaş disipline soktuk. Buraya geldik. Burada da kimse yok.
Kim beni kaydetti belediyeye? Osman diye biri vardı, tekniker.Taş binada
köşede duruyordu. “Tamam” dedi, “hemen evraklarınızı getirin, fotoğraf,
diploma suretini, Mimarlar Odası’na kayıt kâğıdını.” O zamanlar Mimarlar
Odası’nın Mersin Şubesi yoktu. Ankara bakıyordu, biz Ankara’ya bağlıydık. O zaman sadece İzmir, İstanbul, Ankara Şubeleri vardı, ben Ankara
şubeye üye oldum, Konur Sokak’ta. Adı hâlâ aklımda.
SK: Evet, hâlâ orada.
MD: Bina onların herhalde.
SK: Tabii bina bizim.
MD: Oraya giderdik, aidatlarımızı oraya yatırırdık. Kitap da alırdım oradan her gidişimde. Özellikle ihale ile ilgili kitapları alırdık. Sonra, Sabri
Bey, biz müteahhitliğe atıldık, 1964’de.
SK: Ama siz epey proje de yaptınız.
MD: Eskiden öyle apartman yoktu. Arsanız vardı geliyordunuz. Bir kat yapacaksınız proje istiyorsunuz. Bir kat bir projedir. Ama şimdi bir site yapılıyor, yetmiş-seksen tane daire gidiyor bir kişiye. Eskiden o yetmiş-seksen
tane projeydi. Onun için proje azaldı. Benim bürom deniz kenarındaydı.
Anayol açılmamıştı, sahil yolu. Oradan Sıdalı Pasajı bitti, pasaj demeyelim
20 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
SK: Bülent Bey de, Bülent Celal Oktay da Almanya’dan mezundu.
MD: O müdür muavini idi Bayındırlık’ta. Beraber çalıştık.
SK: Bülent Baydemir.
MD: Evet onun bir kız kardeşi vardı. Silifke Devlet Hastanesi yeni yapılıyordu. Orada çalışıyordu. Bana oradaki işleri kontrol etmem teklifinde
bulundu. “Boya işleri, fayans işlerinde yardımcı olursun” diye. Sonra o
da ayrıldı.
MU: Sizin Mersin’de yaptığınız ilk bina hangisi?
MD: İlk binayı Yenice’de yaptım. Lamı Eser ip iskelesini anlatmıştı hatırladığım kadarıyla. “5x10’ları çakacaksınız 3-4-5 kaidesine göre de 90
derece sağlayacaksınız, ondan sonra da çenteceksiniz ip kaymasın diye”
dedi. Ben kontrole geldim temel iskelesini. Usta hemen ipleri çekmiş.
“Ağabey senin dediğini yapmadım” dedi, baktım çivi çakıyor. O ilmi
şekilde bize gösterilmişti. Pratik apayrı bir şey.
SK: Yenice’de ev miydi yaptığınız bina?
MD: Evet evdi. Bir katlı konuttu, zaten evlerin çoğu ya bir kat ya da iki katlıydı. Silifke’de çok ev yaptık. Anamur’da kontrolörlük yaptım. Limonlu’da
beş tane site yaptım. Beş yüz tane daireye yakın iş yaptım. Özgür Çocuk Parkı’nın orada dört-beş tane bina yaptım. Bir hocamız “çocuklar”
dedi, “burada size diploma vereceğiz. Diplomayı alıp gideceksiniz. Sakın
‘tamam ben her şeyi biliyorum’ demeyin. Size bu diplomayla sadece bir
anahtar veriyoruz. Giriş anahtarını veriyoruz. O girişten sonra içeri giriyorsunuz, yüzlerce kapı var ve hiç birinin anahtarı yok. Size verdiğimiz
bilgiyle bütün o kapıları açmaya çalışacaksınız.” Kapalı spor salonunda bir
iskele yaptım.Yirmiye yakın direk, üzerine de bir platform yaptım. En üste
de çimento torbaları. Yana milimetrik kâğıdı koydum kontrol etmek için.
Tulumba durağında altı katlı bir bina olduğu gibi çökmüştü. Bilirkişiliğine
giden bir inşaat mühendisi arkadaş anlattı, Turhan Esirgen. Aşırı bir boşluk kompartıman şeklinde, o çökünce bina da çöktü. Ben de yaptığım
binalara mümkün olduğu kadar bodrum yapıyım dedim. Bununla birlikte
kontrol etmek için küreğin tersini tutup basıyordum, bazen küreğin sapı
70-80 cm kadar batıyordu.Tarsus zaten hep dolgu alanı. Bunun gibi kendi ek kontrollerimle sağlam inşaat yapmak için gayret ediyordum.
SK: Anılarınızı ve deneyimlerinizi bizimle paylaştığınız ve Oda
Dergisi’nin ilk sayısında yayınlanmak üzere yapmış olduğumuz bu röportaja zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.
DOSYA
Mersin’de Yayla Kültürü
Fotoğraf: Sinan Burat, Sunturas Şelalesi.
ODA | KASIM 2011 | SAYI 1 | 21
DOSYA
Yayla Yerleşimleri Hakkında
Sosyo-Mekânsal Değerlendirmeler
Fikret ZORLU
Yrd. Doç. Dr., Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü
Başlarken
Bu yazının amacı yaylalar hakkında genel olarak bilinen ve çoğunlukla kötü yapılaşmaya referans veren eleştirileri tekrarlamak değildir. Yapılan değerlendirmeler, Mersin çevresindeki
Gözne, Ayvagediği, Çamlıyayla, Soğucak, Bekiralanı, Kepirli,
Güzelyayla, Fındıkpınarı yerleşimlerine referansla yapılmıştır.
Yayla yerleşimlerindeki yapılaşma hakkındaki ilk izlenimler çoğunlukla olumsuz olmakla beraber esasen bu yerleşimlerin
sosyal yapısı, yapılaşması ve kültürü çok çeşitli araştırmalara
konu olabilecek kadar zengin sosyal ve mekânsal değerler,
çok boyutlu sorunlar ve potansiyeller barındırmaktadır. Bu
yazı, son yıllarda özellikle televizyon dizilerinde keşfedilen
ve çok tutulan kasaba romantizmine kapılmadan mesleki
sorumluluk adına yapılması gereken her türlü sorun tespiti,
eleştiri ve öneriler içermektedir. Bu tespit ve öneriler bu konuda duyarlı yetkili kurumlar ile uzmanların değerlendirmelerine bırakılmıştır.
Yayla kavramı deneyim ve ilgi alanına göre farklı anlamlar ifade etmektedir; yerleşimlerde kalıcı veya geçici yaşayanlar, ilk
kez karşılaşanlar, hatta hiç uğramadıkları halde sadece medya
bilgileri ve belgeler üzerinden bilgi sahibi olanlar açısından algı
ve beklentiler farklılaşmaktadır. Böylece bir sorun var ise ve
bu soruna yönelik öneriler geliştirilecekse öncelikle tarafların
algıları ve geleceğe yönelik beklentilerinin anlaşılması gerekmektedir.
Tarihsel kaynaklarda yazlık otlak alanları yakınında kurulan
ve zamanla köy ölçeğinde yerleşim haline gelen barınak
toplulukları olarak ifade edilen yaylak tanımı, günümüzde
kullanım amacı ve biçimi değişmiş olmakla beraber, yazlık
konut yerleşimlerini ifade etmektedir. Günümüzde ise bu
yerleşimlerde sürekli yaşayanlar için ise az gelişmiş, işsizliğin
ve geçim sıkıntısının olduğu, tarımsal üretim ve gelirin sınırlı olduğu, tarım dışı ekonomik potansiyelin düşük olduğu
ve belirli bir zaman sonra terk edilme olasılığı yüksek bir
köy veya kasabadır. Yazlık amaçla kullananlar için yayla tercihi, kısmen bir zorunluluk olmakla beraber bunun ötesinde
gerçek karşılığını kullanıcı profiline göre “alışkanlık”, “nostalji”, “sosyalleşme”, hatta “yatırım” kavramlarında bulmaktadır.
Çukurova bölgesinde yayla bir ihtiyaç anlamına gelmektedir.
Uzun ve sıcak yaz ayları boyunca kalıcı konaklama yeridir.
Birinci veya ikinci nesil kentliler ile yine birkaç nesildir deniz kenarı tatilini benimsemeyen yaylacılar için geçmiş yıllara
özlem (nostalji) ve sosyalleşme ortamıdır. Bu grupların dışında kalanların çoğu için hem tatil yeri hem de birikimlerini
değerlendirdikleri yatırım olanağıdır.
Bu genel değerlendirmelerin dışında kalan çok örnek olmakla beraber sosyal bir araştırmadan benzer sonuçlar çıkabileceğini iddia etmek mümkündür. Üçüncü grup olarak
tanımlanan, yaylalara uğramış olan kişiler ya da hiç uğrama
22 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
fırsatı olmayıp haberdar olanlar için geniş bir algılama ve
değerlendirme yelpazesi ortaya çıkmaktadır. Çoğunlukla yüzeysel değerlendirmelerden oluşan yayla algısı ve izlenimleri
eğer bir sorun tanımı yapılıyor ise bu sorunun kaynağını
anonim bir sorumluda göstermektedir. “Yaylalarda kötü
bir yapılaşma olmuş” yorumu genelde anonim sorumluyu
işaret eder. Daha analitik yorumlar ise sorunun kaynağının
yerel yönetimlerde, sosyal yapıda veya mevzuatta olduğuna işaret etmektedir ki her biri belirli düzeyde geçerlidir.
Olumlu değerlendirmeler ise “serin” ve “yeşil” sözcüklerinin
dışına çıkamamaktadır.
Yaylalarda Yapılaşma: Kısa Tarihçe
Yaylalardaki yerleşimlerde 1980 öncesi yapılaşma araştırıldığında; köylerin içinde ve yakın çevresinde mevcut doku ile
bütünleşik sayılabilecek mütevazı ölçekte yapıların bulunduğu, nüfus yönünden yoğunlaşmanın yaşanmadığı görülecektir.
Ancak, 1980’li yıllarda ikinci konuta yönelim sadece kıyı bölgelerinde değil yaylalarda da yaşanmıştır. Çoğunlukla orta üst
ve yüksek gelir grubunun “villa” veya apartmanlar biçimindeki
yapılar üretmesi ile geleneksel yaylacı profili değişmiş, paralelinde yayla yapı karakteri hızlı bir değişim göstermiştir. Daha
önceki yıllarda az katlı, geniş bahçeli, geleneksel mimariyle çok
farklılaşmayan küçük yapılar gözlenmekte iken, 1980’li yıllar ve
sonrasında betonarme, büyük ölçekli, kooperatif modeli ile iki
katlı, hatta apartman site biçiminde bir yapılaşma yaygınlaşmıştır. Bu eğilim bir yandan sosyal yapıda değişim getirmiş,
diğer yandan yaylaların sosyal ilişkilerine yabancı mekânlar
ortaya çıkarmıştır. Günümüzde kapalı site olarak adlandırılan
konut çevrelerinin ilk örnekleri kıyılarda ve yaylalardaki siteler
olarak ortaya çıkmıştır. Daha sonra kent çeperlerinde ikinci
konutlara benzer hafta sonu evleri veya günlük kullanıma yönelik siteler yapılmıştır.
Site veya apartman tipi yerleşim bölgeleri belirli düzeyde
ortak yaşam alanları sağlamakla beraber geleneksel yayla kültürü ve mekân kullanımına çok yabancı kalmakta, içine kapalı
ve bulunduğu yerleşimin yaşamıyla bütünleşmemektedir. İlk
imar planlarının yapılması ile standartlaşan ancak yerel karaktere hiç de uygun olmayan mülkiyet dokusu ve yapılar ortaya
çıkmıştır. Bunun en tipik göstergelerinden biri tek tip parsel
büyüklüğü (bazı belediyelerce daha büyük parsel koşulları
belirlenmiş olmakla beraber özünde tek tipleştirme barındıran) ve topoğrafya ve mevcut dokuyu dikkate almayan ada
boyutlarıdır. Herhangi bir kent için uygulanabilecek imar planları yaylalar için de yorumsuz biçimde uygulanmıştır. Bu durum sadece mekân karakterini etkilememiş kullanıcı profilinin
değişmesinde de etkili olmuştur. Yayla yerleşimlerine yoğun
talep nedeniyle arazi fiyatları yükselmesi ve imar planları ile
asgari parsel büyüklüklerinin oluşturulması ile dar gelirli kesimin yaylalarda arazi alımı ve yapı yapma olanağı kalmamıştır.
Geleneksel konutların dışında bu kesimin yayla yerleşimlerinde yaşama olanağı azalmıştır. Bu durum sosyal yapının deği-
DOSYA
şimindeki en önemli nedenlerinden biridir. Ulaşım olanaklarının yeterli
olmaması, otomobil sahipleri dışındaki kullanıcılar için diğer bir caydırıcı
etken olmuştur.
Yaylalarda Yapı ve Yerleşim Karakteri
Kamuoyunda, özellikle kente, doğal çevreye, kültürel mirasa duyarlı kesimlerce yayla yerleşimlerindeki yapılaşma ve mimari niteliğe yönelik
eleştirilerde, bu kadar niteliksiz yapının kim tarafından ve neden yapıldığı veya yapılmasına izin verildiği anlaşılamamaktadır.
Ortaya çıkan olumsuzlukların çok sayıda doğrudan ve dolaylı sorumlusu bulunmaktadır. Yerel yönetimler, mülk sahipleri, bireyler, merkezi
hükümet gibi sorumlular dışında, mevzuat, kaynak yetersizliği, bireylerin
gelecek güvencesi gibi genel sorun kaynakları sıralanabilir. Ancak bütün
bunların merkezinde günümüz bireyi bulunmaktadır.
Bu konuda basit ama önemli bir örnek vermek gerekirse; gelirinin ya
da servetinin büyük bölümünü konut almak için harcayan bir bireyin,
neden bu kadar kötü bir konut tasarlattığı, inşa ettirdiği veya satın aldığı
anlaşılamaz. Bahsi geçen birey ya da aile profili, son yıllarda yaygınlaşan
bir sosyal grubu temsil etmektedir. Gelirinin tamamına yakınını kira,
ulaşım ve gıda harcamasına ayıran, gündelik yaşamında, istisna örnekler dışında nitelikli yapılarla karşılaşmayan, yaşam öncelikleri nedeniyle
yurt içi veya yurt dışındaki başka bir kentte bulunma olanağı kalmayan,
yazılı yayınları takip etmeyen, güzel sanatlara ilgisi olmayan bir bireydir
söz konusu olan. Beğenileri sadece karşılaştıkları veya kendisine sunulan ile sınırlı olan bir bireyin nitelikli ve özgün bir konut hayal etmesi,
tasarlatması, yaptırması veya satın almasını beklemek fazla iyimser bir
düşüncedir.
Ancak söz konusu birey için bu durum olanaksızlıktan öte bir yaşam tercihidir. Kişi başına ortalama geliri Türkiye ortalamasına kıyasla
birkaç kat fazla olan Uzakdoğu ve Avrupa ülkelerinde de, geliri ülkemizdekine eşdeğer Latin Amerikalı ve Doğu Avrupalı ülkelerinde de
konut büyüklüğü Türkiye’dekinden fazla değildir. Bu durum sadece
konut maliyetleri, kiralar veya konut fiyatları ile açıklanamamaktadır.
Bu etken dışlanmadan yapılan tespitlere göre bireylerin barınmak için
daha az maliyet ödemek için oldukça cimri davranırken, sosyal ve
sanatsal etkinliklere katılım ve takip etme, bireysel gelişim, tatil, gezi
vb. etkinlikler için daha fazla bütçe ayırmaktadır. Dolayısıyla kentsel
mekân ve yapılaşma niteliği diğer kentlerden çok da farklı olmayan
Mersin’de nitelikli konut veya yapı oranı düşük iken bu niteliğin yaylalarda aranması nostalgia değilse saf bir iyimserliktir. Kentte olmayan
duyarlılığın yaylalarda aranması, ya da kentte en temel sorun olarak
görülen “rant”ın kırsalda olmadığının varsayılması da fazlasıyla iyimser
bir beklenti olmaktadır.
Mersin’de bulunan yaylalarda 19. yüzyıl sonunda ve 20 yüzyılın ilk yarısında inşa edilmiş yapıların ahşap ve taş malzeme kullanılarak genellikle
çinko, kısmen de kiremit kaplamalı olarak kırma veya beşik çatılı yapılmış
olduğu izlenmektedir. Tek veya iki katlı olan bu yapılarda zemin katların
genellikle taş malzeme ile yığma olarak inşa edildiği, üst katın da kimi
zaman yine yığma taş olarak devam ettiği kimi zaman da ahşap karkas
olduğu görülmektedir (Resim 1-2). Bunların yanısıra tek katlı, tamamen
ahşap olan yapılar da bulunmaktadır (Resim 3). Bu ahşap yapılar detaylar, malzeme ve mekân kullanım özellikleri ile sadece yaz kullanımına
yönelik yapılar iken, yığma taş yapıların daha uzun süreli; yaz-kış, kullanımına yönelik mekân düzeni ve mimari elemanları söz konusudur. Bu
yapılar parseli ile bütünleşen, açık-yarı açık ve kapalı mekân kullanımlarının belli bir düzende yer aldığı ve kullanıcısına farklı niteliklerde mekân
kullanımı sunan yapılardır. Yapıların sokağa bakan cepheleri daha masif
bir görünüme sahipken, parselin içine bahçeye bakan kısımda zemin ve
üst katta yer alan yarı açık “dış sofa - açık sofa” niteliğindeki mekânlarla
zenginleşmekte, bahçeye dönük cepheler pencerelerle hafiflemekte, kendi
mahreminde özgürleşmektedir.
Bu yöreler için yapılacak planlama ve tasarım projeleri kapsamında
saha çalışması yanında özellikle literatürdeki çalışmalarda elde edilen
bulgulardan yararlanılması önerilmektedir. Bu yazıda verilen örnekler
çoğunlukla gözlemlere ve genel kaynaklara dayanmaktadır. Son yıllarda betonarme yapıların geleneksel yerini alması ve yaygınlaşması ve
eskiyen yapıların bakımsızlık nedeniyle yıkılması nedeniyle geleneksel
Resim 1. Yığma taş olarak inşa edilmiş yayla evleri,
Gözne. Kaynak: Tuba Akar, 2010.
Yaylalarda ortaya çıkan yapılaşmanın özgün bir karaktere sahip olmadığı ve mekân kalitesinin iyi durumda olmadığı açıktır. Bu yerleşimlerin
düzenli ve tarihi özgün karakterlerine uygun bir planlama disiplini ile
yapılaşma sağlanamamış, bu konuda geç kalınmıştır. Ancak en azından
önümüzdeki yılarda mevcut durumun daha kötü duruma gelmemesi,
daha yoğun, yüksek katlı ve düzensiz bir yapılaşmanın sürmemesi ve
bundan sonra nitelikli bir yapılı çevrenin elde edilmesi için yeni bir
planlama ve mimari yaklaşım geliştirilebilir. Bu amaçla yeni referanslar
ve ilkeler saptanabilir.
Bu amaçla öncelikle geleneksel özgün yapı özelliklerinin ve doku karakterlerinin ortaya çıkarılması gerekir. Literatürde yayla veya benzer
özelliklere sahip köy ve kasaba yerleşimleriyle ilgili çok sayıda mimari ve kentsel araştırma bulunmaktadır. Bu çalışmaların tamamının bu
yazı kapsamında özetlenmesi olanaklı değildir. Bu konuda Mimar Tuba
Akar’ın değerlendirmelerini özetlemek gerekirse;
Resim 2. Üst katın ahşap karkas olduğu yayla evlerinden bir örnek,
Gözne. Kaynak: Tuba Akar, 2010.
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 23
DOSYA
Resim 3. Geri planda tamamen ahşap olarak inşa edilmiş bir yayla evi,
Gözne. Kaynak: Tuba Akar, 2010.
Resim 4. 1896 tarihli bir yayla evi, Gözne.
yapı stoku hızla yok olmaktadır. Diğer yandan bu yöreleri kapsayan
tez ve araştırmalarda günümüzde yok olmuş birçok yapı ve tipoloji
hakkında kapsamlı bilgiler sunulmaktadır. Yapılacak koruma, iyileştirme,
geliştirme çalışmalarında geleneksel yapı ve açık mekânların onarımı ve
korunması, yeni yapılarda geleneksel referansların günümüz ihtiyaç ve
koşullarına uygun biçimde yorumlanarak kullanılması sağlanabilir. Burada koruma veya geleneksel-yöresel referanslar ile “yerelliğin” ve “kır”ın
romantikleştirilmesi değil, ekonomik ve sosyal gelişime paralel olarak
fiziksel yapının uyumlu ve aklıselim bir şekilde nitelik kazanması amaçlanmaktadır. Yörede daha önceden hiç olmamış bir köy modelinin uygulanması veya günümüzde işlevini ve anlamını yitirmiş yapı veya açık
mekânların yeniden üretilmesi, müzeye dönmüş köyler inşa edilmesi
gibi yaklaşım ve uygulamalar işaret edilmemektedir.
Özel İdaresi veya Büyükşehir Belediye ile ortak bir çalışma ile bir yerleşim için pilot proje yapılması, bu amaçla yapılacak benzer çalışmalara
öncülük edecektir.
Öncelikle sosyal ve ekonomik gelişme ve dönüşüm amacı güden, bu
bağlamda fiziksel çevresi günceli yakalayan ancak özgünlüğünü koruyan konumuna göre kırsal ve yarı kentsel özellikler gösteren yerleşimler bütünü sağlanamadığı sürece salt fiziki iyileştirmeler veya kısıtlamaların yeterli olmayacağı açıktır. Örneğin “kırsal kalkınma” kapsamında
geliştirilen birçok proje uygulamada amacına yeterince ulaşamamıştır.
Diğer yandan köylere yönelik yol, altyapı ve kısmen de olsa yeni yapı
veya onarım benzeri fiziki yatırımlar beklenen ekonomik, sosyal gelişme ve amaçlanan fiziki niteliği sağlayamamıştır.
Fiziki gelişme, dönüşüm, koruma veya denetim amacıyla koruma imar
planı gibi özel koşullar ve ilkeler içeren, onay ve denetim yönünden
sadece belediyelere ve il özel idarelerine değil aynı zamanda il düzeyinde bu yerleşimlerin yapılaşmasından sorumlu bir kurulun yetkili
olacağı bir planlama ve mimarlık mevzuatı düzenlenebilir. Bu tür bir
mevzuat düzenlemesi yapılmaması durumunda dahi yaylalar başta olmak üzere benzer özellik gösteren kırsal veya yarı-kentsel yerleşimlere
yönelik özgün bir ekonomik, sosyal ve fiziki gelişim-denetim yaklaşımı
mevcut mevzuat sınırları içinde dahi uygulanabilir. Söz konusu yaklaşımın sadece belediyeler kapsamındaki yaylalarda değil aynı zamanda
köyler için de geliştirilmesi gerekmektedir. Mevcut durumda İl Özel
İdareleri köyler için “köy gelişme planı” olarak adlandırılan standart,
sıradan, tek tipleştiren, sadece parsel düzenlemeyi ve yol yapımını esas
alan imar planları hazırlamaktadır. Bu tür bir imar planlaması yaklaşımı
ile köylerin geleneksel tarihi dokularının korunması bu yerleşimlerdeki
mimari karakterin sürdürülmesi olanaksızdır. İl yönetimlerinin köyler
için imar planı hazırlama ve uygulama konusunda geç kalmış olması
ve son dönemlerde bu tür planlar hazırlatması önemli bir fırsat olarak
değerlendirilebilir. Diğer bir deyişle köylerin özgün dokuları, ve varsa
mimari değerleri henüz yok edilmedi. Bu amaçla Mimarlar Odası ve İl
24 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
Bu konuda duyarlı çalışmalardan biri Bayındırlık ve İskan Bakanlığı (yeni
adı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı) tarafından 2009-2010 yılları arasında 6 il için pilot proje olarak hazırlatılan kırsal yerleşimler mimari
araştırma ve yerleşim modeli araştırmasıdır. Bu çalışmalar henüz uygulama aşamasına gelmemiş olmakla beraber merkezi hükümetin kırsal
yerleşimlerde olası kayıpları fark etmiş olması ve bu duyarlılığı göstermiş olması önemsenmektedir.
Bakanlık düzeyinde çalışmaların tamamlanması uzun süre gerektirmekte, uygulama aşaması için il düzeyindeki yetkili kurumlara görev düşmektedir. Bakanlık çalışmaları örnek alınarak il düzeyinde Mersin köy
ve yayla yerleşimleri için acil olarak mimari envanter hazırlanması, yerleşim analizleri yapılması ve yapılaşmaya esas duyarlı bir planlama ve
tasarım çalışması yapılması gerekmektedir. Kültürel mirasın korunması
ve gelecek nesillere aktarılması konusunda yetersiz de olsa son yıllarda
önemli çalışmalar yapılmaktadır. Benzer planlama ve tasarım yaklaşımı
ve çalışmaların kırsal yerleşimler için geliştirilmesi ve uygulanması durumunda kültürümüze ait önemli kaynak ve değerlerin gelecek nesillere
aktarılması sağlanabilir.
Yayla yerleşimlerinde yoğun talep nedeniyle yapılı ve doğal çevre fazlasıyla zarar görmüş olmakla beraber en azından mevcut yapının iyileştirilmesi ve bundan sonraki gelişmelerin nitelikli biçimde sürdürülmesi
için kırsal mimari ve yerleşimler koruma ve gelişme plan ve tasarımları
geliştirilmelidir. Diğer yandan hane halkı ortalama geliri ve otomobil
sahipliliğindeki artış, yaşam stillerindeki değişim, yaşam alanları tercihlerindeki yeni arayışlara paralel olarak kente 10-20 km. mesafedeki
kırsal yerleşimler, yayla veya “kent dışı konut bölgeleri-suburb” türü
yerleşimlere dönüşme eğilimleri bulunmaktadır.
Yapılaşmanın tek tipleştiren, sıradan imar planları ile yönlendirilmesi ile
bu yerleşimlerle yabancılaşan niteliksiz kentsel çevreler oluşması engellenemez. Öte yandan bu köylerin gelişme bölgeleri olarak planlanması ve
sadece uygun büyüklükte parseller ve asgari ölçüde yollar tasarlanması
ile düzenli ve nitelikli bir kentsel ya da yarı-kentsel çevreler elde edilemez. Bu yaklaşımla planlamanın sürdürülmesi yerine plansız gelişim dahi
daha az zarar vermektedir. Çünkü kırsal yerleşimlerde mevcut mülkiyet dokusu içinde yerleşik bireylerin kendi olanakları çerçevesinde daha
mütevazı ölçülerde ve standartlaşmayan yapılar inşa etmesi dahi planlı
gelişme alanlarından daha özgün ve karakterli yapılaşma ortaya çıkar-
DOSYA
mıştır. Köy evlerinde görülen, yapı- açık mekân oranları, yapı yüksekliği,
malzemesi, mülkiyet, yapı geometrisi ve ortak alan dağılımı en azından
belirli bir nitelik ve özgünlük oluşturmasını sağlamaktadır.
Yayla Turizmi Ne Derece Anlamlı Bir Öneridir?
Yayla yerleşimlerinin turizme kazandırılması fikri yaklaşık 20 yıldır kamu
kurumları ve özel sektör yatırımcıları tarafından dile getirilmektedir. Diğer bir tanımlama ile yayla turizminin geliştirilmesi için başta Karadeniz
bölgesindeki yaylalar olmak üzere birtakım planlar ve gelişim projeleri
hazırlanmıştır. Bu bölgedeki yaylalar, Çukurova bölgesindeki yaylalara kıyasla kentlerden uzak olmaları ve iklim koşulları nedeniyle konaklama
sürelerinin kısa, yapılaşmanın ise görece daha az yoğun olduğu özellikler
göstermektedir. Ancak kaçak yapılaşmanın artması nedeniyle bazı önlemler alınmış olmakla beraber son yıllarda bu yaylalarda yerleşim talepleri de artmaktadır. Yine görece geleneksel yapı karakteri korunmuş, ve
daha az yoğun bir yapılaşma bulunmaktadır. Ancak henüz yaylaların turizme kazandırılması yönünde somut uygulamalar yapılamamış, beklenen
gelişmeler sağlanamamıştır. Bu fikir kendi içinde tutarlı olmakla beraber
yaylaların turizme kazandırılması veya yayla turizmi fikri ne düzeyde anlamlı ve gereklidir sorusu yeterince irdelenmemektedir.
tanıma ve alışılagelen kapalı sosyal yapının, kırsal kültürün olumlu yönde gelişmesidir.
Ülkemizde benzer örnekler kısmen de olsa Kapadokya bölgesinde de
gözlenmektedir. Ancak zaman içinde kitle turizmine yönelme yanında, yerleşim dokuları ve mimarlık mirasının korunması konusundaki
duyarlılığın yeterli düzeyde olmaması zaman içinde telafi edilemez
zararlara neden olmaktadır. Yeterli önlem alınmaması ve duyarlı bir
planlama yapılmaması durumunda benzer sorunun doğal ve yapılı değerler barındıran, yoğunlaşmamış yaylalarda da ortaya çıkması olasıdır.
Bu kapsamda yapılacak koruma, dönüşüm ve gelişim plan ve projelerinin sadece turizm amacıyla veya sadece ekonomik fayda temelinde
hazırlanması ve uygulanması doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Bunun
ötesinde bu yerleşimlerde sürekli veya belirli sürelerde yaşayacak toplumun yaşam kalitesi, günlük yaşamlarının zenginliği ve gelecek nesillere
olan sorumluluk esas alınmalıdır.
Yayla kapsamı dışında olmakla beraber, yararlanılabilecek örneklerden
biri de Bursa Cumalıkızık Köyü’nün koruma, restorasyon ve ekonomik
gelişimine yönelik uygulamalardır.
Karadeniz bölgesindeki yaylaların ölçek, nitelik ve koşulları farklı olmasına rağmen aynı fikrin Çukurova bölgesi için uygulanabilirliği de
tartışılmaktadır. Sadece yerleşim özellikleri ve coğrafyası değil, turizm
potansiyelleri, potansiyel kullanıcı profilleri farklı olan bu iki bölgedeki yaylaların turizme kazandırılmasının arkasındaki dayanak olarak bu
yerleşimlerin turizme kazandırılması ile bu alanlara yönelik kamuoyu
duyarlılığının artacağı, yerel dokunun korunması ile ekonomik değerlerinin artacağı, turizm çeşitliliğinin arttırılacağı varsayılmaktadır.
Yaylalar için özenli ve duyarlı bir çalışma yapmak için Cumalıkızık köyü
kadar tarihi değerlerinin olması şart değildir. Mersin çevresindeki yaylalarda veya köylerde kayda değer miktarda doğal veya yapılı çevre
değerleri kaldığı sözlenemez, ancak uzun vadede yeni yayla yerleşimleri olma potansiyeli olan, eğilimleri gösteren köylerin korunması ve
olumlu yönde geliştirilmesi, mevcut durumda yapılaşma yoğunluğu
yaşayan yayla yerleşimlerinin dönüşümü ve kitlesel olmayan turizme
kazandırılması sağlanabilir.
Kırsal kesimde turizm potansiyelinin nasıl kullanıldığı, Avrupa’nın birçok
ülkesindeki köy ve kasaba örnekleri incelendiğinde görülebilir. Ticaret
konusunda tarihsel öncülüğü sürdüren Hollanda turizm sektöründe
de göstermektedir. Amsterdam yakınındaki birçok köy ve kasaba kültür turizmine kazandırılmıştır. Gerçi bu köy ve kasabaların geçimlerinin
ne derece tarım ve hayvancılıktan kazandığı, turizm adına köylülerin
yaptıkları işlerin sadece bir kurgu mu yoksa gerçek mi, ya da melezleşmiş bir yeni durum yani her ikisi mi olduğu anlaşılamamaktadır. Ancak
kentlerden görece uzak, turizmin yoğunlaşmadığı yörelerde geleneksel
kültürün modern yaşamla, paralelinde geleneksel dokunun modernleşmiş gündelik yaşam içinde varlığını sürdürdüğü çok sayıda köy ve
kasaba aynı zamanda turizmin de kıvamında geliştiği çok sayıda örnek
bulunmaktadır. Benzer nitelikteki yerleşimler Almanya, İspanya, Portekiz ve Yunanistan’da da yaygın olarak gözlenebilmektedir.
Yayla turizminin anlamlı veya uygulanabilir bir fikir olup olmadığını ölçmek için yayla yerleşimlerinin barındırdıkları potansiyelleri irdelemek
gerekir. Turizm, genel olarak tatil, tarihi veya kültürel bir yöreyi veya
mekânı keşfetme, farklı bir sosyal çevreye temas etme, ya da zorunluluk nedeniyle başka bir coğrafyada bulunma eylemlerini kapsamaktadır. Tatil eylemi de genel olarak kişilerin dinlenme, eğlenme, keşfetme,
macera, merak duygusunu giderme, yalnız kalma, sosyalleşme, keşfetme gibi farklı amaçlarına göre gerçekleşmektedir. Yayla yerleşimlerinin
turizme kazandırılması konusunda büyük beklentiler içine girmenden,
bu bölgede yaşayan ve ziyarete gelenler için sosyal yaşamın zenginleştirilmesi adına doğa sporları, kültür gezileri ve kısa süreli konaklama için
olanak sağlanması dahi önemli katkı sağlayacaktır.
Köy ve kasaba ölçeğindeki bu yerleşimlerin birçoğu tarihi, arkeolojik
veya doğal değerleri olmayan sıradan denilebilecek niteliktedir. Dolayısıyla turizm için yukarıda sıralanan değerlerin varlığı zorunlu değildir.
Ancak bu yerleşimler yöresel mimari kimliği ve dili uzaktan seçilebilen,
çevreleri bağ ve bahçelerden oluşan, çevre arazilere yayılmamış, toplu
(kompakt) ve 1-3 katlı geleneksel yapılardan oluşan özelliklere sahiptir.
Hemen hemen tamamında, yerleşime girişten itibaren yerel karakterini hissettiren, çevreleri bir kısmı tarihi bir kısmı son dönemlerde yapılmış yöresel yapıların çevrelediği birer meydanı olan ve yürüyerek
gezmekten keyif alınan özgün ve etkileyici birer dokusu vardır. Sosyal
hayat alışageldiğimiz köy ve kasaba yaşamına göre daha canlıdır ve
birçoğunda konaklama, yeme-içme, alışveriş mekânları bulunmaktadır.
İlk aşamada merak duygusu ile keşfedilen bu kasabaların zaman içinde
turistlere yönelik hizmetlerin artması, tanıtım yapılması, ve özellikle yerelliğin korunması ile turizmin önemli bir gelir kaynağı olduğu, bundan
öte kasaba halkı için günlük için yaşamın zenginleştiği görülmektedir.
Burada hissedilen en önemli farklılık, ziyaretçilerin sadece gelir kaynağı
olarak görülmesi değil, bundan öte farklı kültürden kişilerle karşılaşma,
Önümüzdeki yıllarda yaylalarda üçüncü nesil kentlilerin tatil beklentilerine cevap verecek olanaklar sunulmaması durumunda var olan ve
her geçen gün artan konut stokunun boş kalması sorunu yaşanabilir.
Bu soruna paralel olarak konut fiyatlarının düşmesi ve sadece akşam
kullanılan konut bölgelerine dönüşmesi olasıdır. Bu eğilim günümüzde
de gözlenmektedir. Avrupa ülkelerinde büyük kentlere 30-40 km. mesafelerde kırsal yerleşimlerdeki konut bölgelerinde yaşayan nüfus azımsanmayacak orandadır. Bu ülkelerdeki nüfusun alım gücünün göreli olarak
fazla olması, ulaşım maliyetlerinin daha az olması ve kentlerdeki konut
fiyatlarının yüksek olması nedeniyle ortaya çıkan bu eğilim, uzun erimde
Mersin ve benzeri kentler için de geçerli olabilir. Bu eğilim paralelinde
yayla yerleşimlerinin farklı bir karaktere evrilmesini de getirecektir. Günümüzde sadece yaz aylarında ve çoğunlukla akşam kullanılan konutların
yılın çoğu ayında ve yine sadece akşam kullanılması söz konusu olacaktır.
Sosyo-Ekonomik Sorunlar ve Öneriler
Yaylaların diğer birçok tatil beldesine benzer şekilde, sadece yaz aylarında kullanılması durumu özellikle ilgili yerleşimlerin belediye yöneticileri için sorun oluşturmaktadır. Gelirleri yerleşik nüfusa göre belirlenen,
ancak yaz aylarındaki nüfusun ihtiyaçlarını karşılayamayan belediyeler
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 25
DOSYA
için alternatif gelir kaynakları ise sınırlıdır. Bu nedenle yol, altyapı vb.
kamu hizmetlerinin sunumunda yetersiz kalan belediyeler daha fazla
alanı gelişmeye açarak ve böylece daha fazla yapılaşma sonucu ruhsat
geliri vb. gelirlere yönelerek yapılaşmanın artmasındaki en önemli aktörlerin başında gelmekle beraber bu sorunun temel kaynağı değildir.
Diğer yandan tarımsal olanakları kısıtlı olan bu bölgelerde istihdam
yaratacak yatırımlar ve desteklerin sağlanmaması, eğitim, sağlık, diğer
toplumsal hizmetlerin yetersizliği nedeniyle yerleşik nüfus zamanla
azalmaktadır. İş olanakları ve kamu hizmetlerinden yararlanmak üzere
kente yerleşen nüfus zaman içinde birinci nesil yaylacıya dönüşmektedir. Bu da yaz kış nüfus dengesizliğinin diğer etkenlerinden biridir.
Bu eğilimlerin sürmesi durumunda mevcut belediyelerin nüfus kaybı
nedeniyle statülerini kaybetmesi, belde olmayan köylerin ise zaman
içinde sadece yaşlı nüfusun kaldığı terk edilmiş köylere dönüşmesi söz
konusu olacaktır. Kış nüfusu düşük olan, bu nedenle kamu hizmetleri,
ticari ve sosyal olanakları kısıtlı olan yerleşimlerin yaz aylarında veya
sadece akşam kullanan ziyaretçilere serin hava dışında sunacağı başka
bir hizmet kalmayacaktır. Bu nedenledir ki bu paradoksal duruma müdahale yönünde herhangi bir yapısal politika bulunmamaktadır.
Uzun erimde kent merkezine göreli olarak yakın mesafedeki yaylaların tüm yıl boyunca kullanılması ve yerleşik nüfusun artması, gelirler
yönünden olumlu katkı sağlayabilir. Ancak bu kez gündüz nüfusunun
çok düşük, gece nüfusu yüksek konut bölgelerine dönüşme potansiyeli
olan yaylaların geleneksel karakterinin yok olması gibi temel bir sorun
ortaya çıkabilir.
Sonlandırırken
Bu yazıda yaylalara ilişkin sorunlar ve öneriler üç temel eksende sunulmuştur. Birincisi yerleşik nüfusun korunmasına yönelik sorunlar
Fotoğraf: Sinan Burat, Yeniköy’de Bir Yayla Evi.
26 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
bu sorunların giderilmesine yönelik ekonomik ve sosyal bağlamdaki
öneriler. İkinci eksende yaylacı profilinin zamanla değişimi ve beklentilerine yönelik olanakların yetersizliği ile turizm potansiyelinin
kullanılmaması sorunu ile bu bağlamda sunulan öneriler sunulmuştur. Bu sorun, ilk sorunla ilişkili olduğundan yerleşik nüfus azaldıkça
devam edecektir. Üçüncü bağlamda yaylalardaki fiziki mekân dönüşümü, geleneksel yapılı çevrenin yok olması ve bu soruna yönelik öneriler sunulmuştur. Yerleşik nüfus azaldıkça ve geçici kullanıcı sayısı arttıkça yöresel mimari ve yerleşim dokusu kaybolmakla
beraber, ekonomik ve sosyal kalkınma yapılı çevrenin korunmasını
sağlamayabilir.
Diğer yandan geçici nüfusa yönelik konut stokunun yöresel referanslara ve mekânsal ilkelere göre yapılanması da içerikten bağımsız bir
yapaylık olasılığı barındırmaktadır. Diğer bir deyişle içinde yerleşik nüfusun ve kültürün barınmadığı, ancak yöresel mimarinin yorumlu ve
güncelleşmiş de olsa yeniden üretimi de anlamlı bulunmamaktadır.
Yayla yerleşimleri için iki temel potansiyel bulunmaktadır. Bu potansiyellerin olumlu biçimde kullanılması durumunda hem ekonomik
ve sosyal, hem de fiziksel iyileştirme sağlanabilir. Bu potansiyellerden birincisi, kente yakınlık ve ulaşım olanakları nedeniyle günlük
kullanıma dönüşme potansiyelidir. Diğer potansiyel ise kitlesel olmayan doğa sporları, doğa turizmi ve kültür turizmine artan ilgidir. Her iki potansiyel ile yerleşik nüfusun korunması hatta artması,
kamusal ve özel sektör altyapılarının gelişmesi sağlanabilir. Bunlara
paralel olarak değişen kullanıcı profilinin beklentilerini karşılayacak
nitelikte fiziki mekân ve yapılar tasarlanması veya var olanların dönüşümü için pilot projeler ile örnek olacak bir çalışmanın yapılması
önerilmektedir.
DOSYA
Benim “Fındıkpınarı”m
Özdemir İNCE
Gazeteci-Yazar
Annem 30 Ağustos’ta doğduğumu söyler ama nüfus
kağıdımda yazdığına göre, ben 1 Eylül 1936’da Fındıkpınarı
Yaylası’nda doğdum. Annem ben doğduğumda çarşı alanında
bayram davullarının çalmakta olduğunu söylerdi. Olabilir,
davullar çalabilir, çünkü 30 Ağustos bayram eğlenceleri
birkaç gün sürerdi. Gündüzleri güreş tutulur, akşamları sinsin
oynanırdı. Güreşte Ferfili’nin yan bağdası yamandı. Bayramda
insanlar gıcırgaca binerdi. Adı gıcırgaç olmayabilecek “şey”
şöyle bir şeydi: Bir buçuk metre kadar yükseklikte bir
direğin üzerine, dört beş metre boyunda, ortaya yakın bir
yerinde yuva açılmış bir direk yerleştirilir, bu direğin iki ucuna
tekli, ikişerli, üçerli insanlar kollarıyla asılıp dönerlerdi. Alet
dönerken müthiş bir gacırtı çıkartırdı, bu yüzden “gıcırgac”
diyorum bu şeye. Bir tablaya yerleştirilen sigaralara kasnak
atılırdı, beş ya da on kuruşa.
Yayla yerleşim yerinde plan diye bir şey yoktu elbette. Evlerin
tapusu var mıydı, bilemeyeceğim. Sokak diyebileceğimiz
sokak yoktu, yersel yapının el verdiği yerlerde ve buna uygun
olarak yollar vardı. Aslında sel yatakları. Neredeyse kırk beş
yıl sonra gittiğim Fındıkpınarı’nda yeni ve birbirinden çirkin
evler, yapılar yapılmıştı, ama eski yollar iz olarak değişmemişti.
Mersin’de, daha doğrusu Toroslar’da yaylacılık geleneğinin
tarihçesi hakkında ancak bir tahmin yürütebilirim. Yaylacılık,
kışlak ve yaylak geleneğine bağlı bir Türkmen yaşam tarzının
kalıntısı olmalı.
Bizim ev Boyacı Pınarı’nda idi. Yüzünüzü pınara ve tepeye
doğru döndüğünüzde sağ tarafta kalan parselde. Kayanın
üzerinde duran ev aynı ev. Ancak arsanın önüne boydan
boya duvar çekilmiş şimdi. Duvarın gerisinde kalan toprak
parçasında Dudu ve Kevser halalarımın evleri vardı. Saip
Çavuş’un dulu olan Dudu halam Maliyeci Muammer (Ünal)’in
anası olarak bilinir. Kevser halam, Koca Çizmeli Ormancı
Ahmet (Uygun) Efendi ile evliydi. Üç kızı vardı: İclal, Semiha ve
Feriha. Bizim küçük evimiz (kulübemiz) Kevser halamın evinin
önündeki, Dudu halamın evinin arkasındaki vişne ve kiraz
bahçesinin içindeydi. Biraz aşağıda, komşu olarak Alpaslan
Ongun’un babası Mebus Hamdi Bey’in evi vardı. Bizim ev düz
ayaktı. Halalarımın evlerinin önünde sundurma vardı. Aslında
çoğu evlerin bir sundurması, bir talvarı vardı. Alt kat depo,
samanlık ve ahır olarak kullanılırdı geleneksel olarak, ama çok
miktarda eşek ve at yoktu. Zaten bizim eve kadar, yokuş yukarı
çıkmak için at, eşek gerekmezdi. Ama daha yukarılara doğru,
Kasap Hilmi Yürekli’nin, Keşef Ali’nin evine binitsiz çıkılamazdı.
Yaya çıkanlar Boyacı Pınarı’nda mola verirdi. Yukarısı Kırkgöz
taraflarıydı. Galiba Kırkgöz kaynağından gelen sular, aşağı
doğru, ev ev dolaşarak, Kevser halamın evinin sundurmasının
altından geçip, Dudu halamın evinin önünden küçük bir
çavlan yaparak akıp giderdi. Şimdi hâlâ, çarşıya doğru akan
bir derecik var.
Evlerin çoğu dört ya da altı direğin üzerine tünemişti.
Yağmur yağdığında aşağı doğru güldür güldür akan sular
evlerin altından akıp giderdi. 2000 yılı Mayıs’ında, yıllar sonra
gittiğimde, taş duvarların sel sularına dayanamayıp güldür
güldür yıkılmış olduğunu gördüm. Yaptıranlar yaylanın huyunu
bilmeyen yenilerden olmalı.
Yaylaya sadece Sıdalılar’ın otobüsü çalışırdı. Otobüs dediysem,
kamyondan bozma, bir kasa. Pencere boşlukları vardı
ama camsızdı. Koltuk yerine uzun sıralar vardı. Bavul falan
pek bilinmezdi, yatak yorgan ve eşyalar mafraçta taşınırdı.
Mafracın ne demeye geldiğini yazmayacağım, anlamını en
hakiki Mersinlilere sorun. Mesela Avukat Uğur Yürekli’ye
sorun. Atilla ya da Şarman Toroğlu’na sorun, onlar bilir.
Başka otobüs yoktu. Ondan başka Alanyalılar’ın egzoz sesi taa
Paydos Gediği’nden duyulan kaptıkaçtısı vardı. Patlak egsozu
öylesine gürültü yapardı ki ortalıkta motorunun tayyare
moturu olduğu tevatürü dolaşırdı.
Hafta boyu Mersin’de çalışan erkekler cumartesi akşama
doğru otobüsle geleceklerinden, kadınlar Cuma akşamından
itibaren et tahtasında ciğ köfte eti dövmeye başlarlardı.
Otobüsün yaylaya çıkması üç-dört saat sürerdi. Akarca’nın,
Kuzucubelen’in yukarılarından itibaren üç-dört kez su
kaynatırdı. Bazen yokuşu daha doğrusu rampayı çıkamaz,
yolcular aşağıya atlayıp arkasından iterdi.
Çarşı meydanındaki otel o zamanlar (1950’lerin başı) da
vardı. Altı lokantaydı. Kasapların karşısındaki cami de vardı
ama belediye binası yoktu. Alandan Beşkoz tarafına açılan
yolun sağ tarafında bir hayvan hanı vardı. Demirışık köylüleri
pazara domates ve elma getirdikleri zaman atlarını bu hana
bağlarlardı. Hanın biraz altındaki kahveye bazen şarkıcıtürkücü gelip geceleri konser verirlerdi.
30 Ağustos’tan sonra insanlar yavaş yavaş Mersin’e göçerdi.
Göçenler evlerinin önünde göç ateşleri yakardı geceleri.
Geceleri dişim ağrırdı, annem beni ceviz ağacının altına
götürürdü, Paydos Gediği, Beşkoz taraflarına bakmam için.
Bu yazıyı 23 Ağustos günü 03’ten bu yana yazmaktayım. Şimdi
saat 05 köyde. Berbat sesli bir müezzin sabah ezanını okuyor.
Şimdi bu saatte Fındıkpınar’da olmak isterdim. İsterdim ama elimi
Poyacı Pınarı’nın sularına sokamam, üzerini örtüp hapsetmişler.
Ben Paris’i severim ama Fındıkpınarı’nı daha çok severim.
Bana boşuna “Gözne’ye gidek mi?” diye sormayın.
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 27
DOSYA
Fotoğraf: Sinan Burat, Bekiralanı’nda Bir Yayla Evi.
28 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
DOSYA
Geçmiş Yılların Gözne’sinden
Şinasi DEVELİ
20 Temmuz 2011, 20:09:24
Eskiden yaylalara öğleden sonra eski taksi alanından kalkan
kamyonlarla gidilirdi.
Oturma, sıra sıra dizilmiş tahtalar üzerineydi. Eskiden
Gözne’de karakol yoktu.
Dalakderesi’nden yaz sezonunda jandarmalar gelirdi.
Gözne’ye giriş dere içinden, eski karakol önündeki çok taşlı,
rampa yoldan olurdu. Kamyonların duruş yeri, şimdiki Çınarlının karşı tarafında yol kenarındaydı.
Bugünkü Gözne’ye giriş yolu olan, İnönü Caddesi İkinci Dünya Harbi sırasında kaleye top götürülmesi için açılmış. Bir hayli yer Hacı Çifçi Zekeriya Efendinin bağından gitmiş. Yerimizi
sormadan aldılar diye bana çok sonraları sızlanmıştı.
İlk yayla çıkışında eşyalar denkler halinde develere yüklenir,
ertesi günü kamyonlarla Gözne’ye varıldığında da, develer sizi
“Hınk edilmiş durumda” üzerindeki yükle karşılardı…
Yaylaya çıkmadan bir tanıdık vasıtası ile, çardakların sofalarının
üzeri, ‘Pür’ tabir edilen bir tür bitki ile örtülürdü. Yayla evine
taşınmadan bir hafta önce evin alt odasında bir çanak içinde
bir tür zehir yakılı bırakılırdı. Bunun dumanından birçok zararlı
haşere ölürdü. Eski yıllarda Gözne’de, akrep ve siyah yılan
çoktu.
Fındıkpınarı’nda olduğu gibi, hemen her evin üzüm bağları olduğundan aileler kışlık bandırma, muska, dürme gibi kışlık yiyecek ihtiyaçlarını bağ bozumu sırasında hazırlarlardı. Konu
komşu da bu hazırlamada birbirlerine yardımcı olurdu.
Eski yıllarda; yayla sezonu bitişinde yayladan göçen insanların
benizleri renklenir, kızarırdı. Şimdi nedense yayla sonu, yaylacıları kızaracağına kararıyor. Yaylalarda sıcak gittikçe artmış
olmalı.
Ortaokulda doğrudan sınıf geçtiğim pek olmazdı. İkmal imtihanına hazırlık için hemen her gün ders çalışmak için Gözne
Kalesi’ne giderdim. Burası sakin, havası temiz, güzel manzaralı
bir yerdi.
Çok zaman, arkadaşlarımız da olurdu. Bunlardan birisi de, çoğumuzun tanıdığı eski Belediye Başkanlarından Yüzbaşı tabirli Muhittin (Uyar) idi. Orta mektepte aynı sınıftaydık. Diğer
arkadaşlarımızla olduğu gibi, Muhittin ile de anılarımız var. Tanınmış kişiliği nedeniyle; onunla ilgili Gözne’den iki anımı, konu
gelmişken anmak istedim.
Tarih dersinden ikmale kalmıştı. Ben ona tarihde, o da bana
riyaziyede yardımcı olacaktı. Sınıf geçmemizi böylece sağlayacaktık.
Orta Gözne’deki, babası Kantarcı Sabri efendinin evine her- Bu yazı İMECE
gün gittim. Onun tarih dersi çalışmasına yardımcı oldum. İm- Gazetesinden
alınmıştır.
tihanda geçti. Riyaziyede de o bana gelecekti öyle anlaşmıştık.
Sınıfını geçince unuttu, ben sınıfta kaldım.
Orta Mektepten sonra o, İstanbul’a Boğaziçi Lisesi’ne ben,
Adana Lisesi’ne gidiyorduk. Bir yaz tatilinde Gözne’ye geldi,
üzerindeki Boğaziçi yazılı bir güreş eşofmanı vardı. Mektepte
güreşçiymiş. Gözne’de pehlivanlığını göstermek istedi: Güreşmek için adam aradık. Çınarlı Kahvede bir köylü delikanlı
güreşe talip oldu, eski mektep arkadaşlar ve bir kısım köylüler
kalenin üst tarafındaki düzlüğe geldik. Bunlar güreşe tutuştular,
ilk anda Gözneli genç Muhitini devirdi. Muhittin afalladı. Bir
daha tutuştular, delikanlı yine anında Muhitin’i yere yıktı. Şaşırdık, delikanlının öyle güçlü bir gösterişi yoktu.
- Muhittin ne yaptın bu cılız adama yenildin, dedik
- Bu oğlan, usul bilmiyor, dedi.
Belediye Başkanı olunca, ders çalışmadaki atlatmasını ve bu
yenilgiyi sordum, hiç hatırlamadı.
27 Temmuz 2011, 20:29:33
Bir önceki yazımızda; Geçmiş yıllarda Gözne yaylasına gelipgidişlerimizden, talebe arkadaşlarımızla Gözne’deki yaşamlarımızdan söz etmiştim.
Bu yazımın konusu Gözne’de özellikle 1950’den sonraki yıllardaki kumar olacak.
Dünkü Gözne’de Kumar
1930 yıllara gelinceye kadar Gözne kahvelerinde kumar vardı, ama kağıt oyunu yasaktı.
Kahvelerde oyunlar iskambil dışında; aznif, domino, tavla, hatta
tombala gibilerle yapılırdı... İskambil kağıdı ile kumar, evlerde
özellikle hanımlar arasında ve bazı jandarmaya uzak kahvelerde olurdu.
Gözne’de 1930’lu yıllarda jandarma kumara göz açtırmazdı.
Kış aylarında Dalakdaresi’nde yerleşik olan jandarma, yaz aylarında Gözne’deki küçük karakol binasına taşınırdı.
O tarihlerde Gözne nahiye merkeziydi.
Gözne Mezarlığı’nın olduğu yerde bir kahvede gizli olarak iskambille kumar oynanırdı. Ara sıra bizde ufak da olsa burada
oynardık. Kahve genellikle, kahvenin dışında jandarmaya karşı
bekçi bulundururdu. Bir gün; bekçinin güpe güngüz uyuduğu
bir sırada jandarma kahveyi bastı. Biz de kendi arkadaşlarımızla Remi oynuyorduk. Galiba ya bizi görmediler ya da bizi
hesaba almamış olacaklar ki, diğer masadaki gençleri karakola
oradan da Mersin’e götürdüler. Galiba biraz da hırpalamışlar.
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 29
DOSYA
Mezarlık Kahvesi’ne bizler bir daha gitmedik, o yılların çocukları olarak
Gözne Kalesi civarı ve benzer yerlerde yine ufak tefek para ile oyunları
sürdürürdük.
930’lu yıllarda Aşağı Gözne; Gözne Palas ‘’Oteli ve yanındaki Gazinosu
ile, geçici ve Otel misafiri olarak yaşayanlar yönünden çevrenin bir
Yaylası değil, adeta çevrenin bir Eğlence Merkezi durumundaydı.
Gözne’de kumar asıl 1950 yılları sonrasında, Gözne sınırlarını hayli aşmış şekle dönüştü.
O yıllarda Mersin’in yaz aylarındaki modern yaşam aynen, belki de
daha ileri seviyede burada yaşanıyordu.
Artık kağıt oyunları yasak değildi. Birisi Aşağı Gözne’de olmak üzere
ona yakın kahvede her tür kumar vardı. Aşağı Gözne’nin oteli de olan
gazinosu eğlence yeri olma yanında kumar yönünden de meşhurdu. Mersin’de şortla, bisiklete binmiş bir genç hanım nasıl garipsenmezse,
Gözne’de ata binmiş gezen Matmazel Dora (Teodora Nakkaş) veya
Edvar Budros’un genç eşi de hiç garipsenmezdi.
Kumar oyunları genellikle Bakara, Poka ve Pokerdi. Kumar oynatanın aldığı Mano’nun oranı dahi belirtilmiş ve Gazinonun bir tarafına asılmıştı.
Aşağı Gözne Gazinosu’nda, hafta sonları genelde büyük oyunlar olurdu.
Gazinoda devamlı Orkestra vardı. Yemek müziğinden sonra dans müziğine geçilir ve gençler dans yaparlardı.
Yaz boyu tertiplenen Balo,Gardenpartiler burada olurdu.
Yukarı Gözne’de birkaç kahvede büyük kumar vardı. “Jübile” tabir edilen yemekli geceler tertip edilir, kahve işletenin oyuncu olarak tanıdığı
kişilere davetiye gönderilir ve yemek sonunda başlayan Bakara, sabaha
kadar sürerdi. Bakara’da Mano, üç beş oyuncudan sonra “Tayyar” tabir
edilen, Bank satışı yolu ile tahsil edilirdi.
Oyuncular genelde Mersin’den olur, Tarsus, Adana gibi daha uzak yerlerden gelenler de eksik olmazdı.
Bunlardan varlıklı bir ailenin çocuğu olan tanıdığım bir genç bir gün
bana; “Şinasi abi; senden bir ricam var, aramızdan çıkmasın. Senin acele
ihtiyacın olmuş, benden borç istemişsin, ben de vermişim. Babam belki sorabilir. Beni doğrularsan sevinirim” demişti.
Tahmin ettiğim gibi bir gece Gözne’ye gelmiş ve Aşağı Gözne
Gazinosu’nda Bakara’ya takılmış, büyük para kaybetmiş. Benden de bir
soran olmadı. Bunu örnek olarak belirttim. Böyle şeyler olabiliyordu.
Bizim de biraz kumar bulaşıklığımız vardı, kahveciler bunu bildikleri için,
jübile tabir edilen yemekli toplantılar için davet alır, katılırdık. Geçmiş
yıllardaki gibi Jandarma’nın bu büyük ölçüdeki kumarlara, hiçbir müdahalesine tanık olmadım.
Bu büyük kumar yanında Gözne yerlisi de kendi imkânları içerisinde
kahvelerde kumar oynamayı severdi.
Bugün Aşağı Gözne’nin meşhur gazinosu ve oteli yok. Yukarı Gözne’de de
birkaç kahve var. Artık yukarıda değindiğim gibi bir kumar Gözne’de yok.Yalnız yine evlerde hanımların ufak tefek oyunları hakkında duygularımız oluyor.
03 Ağustos 2011, 19:18:28
Aşağı Gözne bir dönemin Eğlence Merkeziydi
Yeni Mersin Gazetesinin 30.7.1931 günlü sayısında yayınlanan bir İlan.
Aşağı Gözneli Eset Tevfik ilanı veren,
Havalar sıcak, yarın hararet kırka çıkacak diye Mersin’lileri uyarıyor ve
Hiç aranmaz mı Gözne Yaylası
Gözne Yaylası Yaylaların Hası,
Diyerek. Mersinlileri Aşağı Gözneye davet ediyor.
30 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
O yıllarda Mersin’de yerleşik 23. Piyade Alayı, yaz sezonu talimleri için
Gözne’ye taşınırdı.
Geleneksel 30 Ağustos Zafer Bayramı Balo’ları burada yapılır ve sair
gecelerde olduğu gibi, 23. Alay’ın genç Subayları, dans etmek için bir
genç hanım seçmede bir zorlukla karşılaşmazlardı.
Aşağı Göznenin, kiremitli güzel yapılarının büyük kısmı Rumlardan kalmaydı. Bunlardan en düzgün ve büyük olanı bir süre, Mersin Valisine
yayla sezonu için tahsis edilmişdi.
Aşağı Gözne’nin o yıllardaki sakinleri arasında ençok göze çarpanlar;
biraz da; Mersin de yerleşik ve daha ziyade ticaretle iştigal eden, kiradıkları evlerde veya otelde kalan, Lübnan asıllı veya batılı ailelerdi.
Hatırımızda kalanlardan örnekler dersek; Gandur, Miskavi, gibi Müslüman; Budros, Nakkaş, Dumani, Nadir, Şelfun, Şaşati, Bonja, Barbur, Rikards, Levanti, Brazafoli, Mesajo gibi, gayrımüslim aileleri sayabiliriz.
Mersinli yaylacılar ekseriyetle Yukarı Gözneyi tercih ederlerdi. Gazinoda yemek ve eğlenceye katılan aileler de yok değildi.
Mersin’in ve Gözne’nin yerlisi aileler daha çok Yukarı Gözneyi tercih
ederdi.
Aşağı Gözneyi Debbas adında, Tarsus’un Rum zenginlerinden birisi
keşfetmiş. Av nedeniyle Torosları gezerken burasını görüp beğenmiş,
yerleşim böyle başlamış.
Aşağı Göznenin bir özelliği de; Milli Mücadele yıllarında Mersin’in tarihinde ilk ve son olan bir Askeri Hastanenin burada kurulmuş olması. O
tarihlerde Konyada Hilaiahmer Doktoru iken Mersine gelen Dr. Muhtar
(Berker) Bey yanında tıbbi malzeme ve cihaz getirmiş, Göznedeki vatansever insanlar gereken malzemeyi ve parayı bağış olarak temin etmiş ve
böylece 10 yataklı bir Hastane hizmete girmiş. Hastahane fahri doktorluğunu da Adanadan gelip-giden Dr. Salim (Serçe) Bey yapmış.
DOSYA
Gözne’nin İhtiyaçları ve Potansiyelleri
Arif TATAR
Gözne Kültür Gönüllüsü
Yıllardır Gözne’de yaşıyor olmanın ve yaylalardaki değişimleri izleyen biri olarak değerlendirmelerimi, görüşlerimi ve
bazı önerilerimi paylaşmak isterim. Bu yazıda mevcut duruma ilişkin karamsar tablolar çizmekten öte yaylaların ekonomik ve sosyal hayatının canlandırılması için potansiyeller ve
alternatif yatırımlar değerlendirilmiş, bu yönde bazı öneriler
sunulmuştur.
Gözne’nin yaz ayları boyunca ikinci konut yeri olarak tercih edilmesindeki en önemli etken otomobille 20 dakika
mesafede 1000 rakıma ulaşılmasıdır. Serin iklimi ve doğal
çevrenin yanı sıra zamanla kendine özgü bir sosyal çevre oluşmuştur. Karayolu inşaatının tamamlanmasıyla yazlık
amaçlı kullanım talebinin daha fazla artması beklenmektedir. Ancak, artık yaylaların nitelik değiştirmesi, ikinci konut dışında iç turizm amaçlı kullanımın da artması gerekmektedir. Yaylaların turizme kazandırılması fikrine ilişkin
değerlendirme yapmak gerekirse; uluslar arası turizmden
daha çok yerli turizme kazandırılması daha gerçekçi bir
fikir olarak görülmektedir. Bu fikrin gerçekleşmesi için hem
tesis yatırımları, hem de organizasyon hazırlıkları yapılması
gerekmektedir.
Yayla turizmi fikrinin mevcut olanaklar ile uygulanabilir olup
olmadığını değerlendirmek için yurtdışı veya yurtiçinden
gelen bir ziyaretçinin yayla yerleşiminde nasıl bir deneyim
yaşayacağı, ne tür bir etkinlik yapacağı, hangi beklentisinin
karşılanacağı, hangi nedenle konaklayacağı, özetle bir turistin yaylada ne bulacağı gibi sorularının yanıtlanması gerekir.
Örnek vermek gerekirse 1994-1997 yıllarında uluslar arası
gençlik organizasyonları kapsamında bir yaylada 20 gün konaklamak ve program gereği çalışmak amacıyla 4 yıl süre
içinde toplam yaklaşık 80 uluslar arası gönüllü öğrencinin
izlenimlerinden yararlanılmıştır. Bu kişilerin ilk gün yerleşimi keşfi dışında çoğunlukla ikinci gün ayrılma veya başka
yerlere gitme eğilimleri olmuştur. En sık dile getirilen sorun,
sosyal etkinliklerin, doğa sporları vb. etkinliklerin, yeme-içme
ortamlarının, gezilmeye değer mekânların ve gece ve gündüz canlı bir hayatın eksikliği olmuştur.
Diğer yandan, yerleşimlerin sıradan olması ve neredeyse
hiçbir yerel özgün yapı, mekân, ürün veya ortamın olmaması, keşfedecekleri yerel özelliklerin az olması gibi eksilikler ve
sorunlar sıralanmıştır. Benzer bir örnek son yirmi yıl içinde
yaylalara misafir olarak Mersin kenti veya il dışından gelen
ziyaretçilerin yaylalar hakkındaki izlenimleri ve değerlendirmeleri alınmıştır. Neredeyse bütün ziyaretçiler ilk aşamada
çok olumlu izlenimler edinmekle beraber, yerleşimi gezdikten sonra çoğunlukla ikinci gün ayrılma eğilimi göstermiş,
daha fazla kalmak için kayda değer bir özellik bulamamıştır.
Son örnek ise 2010 yılı yaz ayında yayla yerleşimlerini merak edip ziyarete gelen yaklaşık 10 kişilik bir Ortadoğu’lu
turist grubuyla ilgili izlenimlerden oluşmaktadır. Grubun
çevreyi iki saat içinde gezmesi, yol üzerinde bir restoranda
yemek yemesi ve toplam 4 saat sonra ayrılması, kalmak ve
gezmek için ilginç bir mekân veya ortam bulamamaları yayla
turizminin mevcut koşullarda ne düzeyde uygulanabilir olduğunu göstermektedir.
Bu değerlendirmeler yayla turizminin gerçekleşemeyeceği veya uygun olmadığı anlamına gelmez. Bu bölgede doğa
sporları, doğa turizmi, kültür turizmi vb. potansiyel uzun vadeye yayılarak kalıcı ve sistemli biçimde geliştirilebilir.
Gözne yaylamızda özellikle gençlere yönelik olanak ve aktiviteler yeterli değildir. Örneğin Gözne başta yamaç paraşütü olmak üzere çeşitli doğa sporlarına uygun bir coğrafyası
vardır. Ancak, organizasyon yetersizliği, spor kulüpleri ve
sorumlu kurumların bu potansiyeli fark etmemesi veya ilgi
göstermemesi nedeniyle bu potansiyel kullanılamamaktadır.
Yaz aylarında bazı sporcular bireysel olarak yamaç paraşütü
uçuşları yapmaktadır. Diğer yandan yaylalar daha çok yaz
aylarında tercih edilmekle beraber Gözne’nin en güzel zamanları sarı sonbahar mevsimidir. Bu aylarda, ormanın kırmızıya çalan sarı renkleri, kışa doğru karla karışarak en özel
doğasını sunar.
Yörede yaşayan birçok kişi Mersin yaylaları arasında
Gözne’yi “bu bölgede medeniyetin başkenti” olarak tanımlamaktadır. Bu tanımlamada Gözne’nin uzun zamandır kültür sanat, spor etkinliklerine ev sahipliği yapmış
olması ve sosyal hayatın canlılığı önemli rol oynamaktadır.
Bütün bu olumlu değerlendirmelere rağmen önemli eksiklikler de bulunmaktadır. Örneğin bir kütüphane, tiyatro
ve sinema salonu, tenis kor tu, yüzme havuzu olmaması
en önemli eksiklikler olarak görülmektedir. Gözne’de yirmi yıl öncesine kıyasla yapılaşma çok ar tmış, ancak sosyal etkinlikler aynı oranda ar tmamıştır. Bu sorunun en
önemli etkenlerinden biri de yaylacıların ar tık evlerinden
dışarı çıkmama eğilimidir. Yerleşim içinde, bisiklet ve yürüyüş yolu, spor alanları, eğlence, sanat ve spor aktivitelerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu kapsamda bazı projeler hazırlanmış olup kısa dönemde uygulamaların başlatılması
planlanmaktadır. Örneğin beldenin meydanı yeniden düzenlenmekte, gezinti yolları, sulama göleti ve rekreasyon
alanı projeleri hazırlanmaktadır. Komo Gölü kadar iddialı
olmasa da Gözne bu kadar güzel ve özenli mekânlara
sahip olmayı hak etmektedir.
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 31
DOSYA
Fotoğraf 1. Gözne’de yapılaşmanın genel görünümü.
Bu tür etkinlik ve yatırımlar için büyük kaynak gerekmektedir, ancak
sosyal faydaları esas alındığında yatırım yapılmasının gerekliliği anlaşılacaktır. Bu tür yatırımların sadece belediyelerden beklenmemesi, bunun
yanı sıra ildeki kamu kurumlarının, spor kulüplerinin ve özel sektörün
de sorumluluk üstlenmesi gerekmektedir.
Mevcut durumda yaz aylarında konser amacıyla kullanılan açık
hava tiyatro sahnemiz olduğu halde devlet ve özel tiyatrolar,
yaz aylarında yoğun nüfus olmasına rağmen etkinlik yapmamaktadır. Aynı şekilde Mersin’de yıllar önce bir alışkanlık olan
yazlık sinema gösterimleri tekrar başlatılabilir. Bunun için en
uygun mekânlardan biri Gözne’dir. Yaz aylarında yazlık sinema
festivali düzenlenmesi durumunda halkın büyük ilgi göstereceğini ve bu tür etkinliklerin Mersin’in gündelik yaşamına önemli
canlılık getireceğini söyleyebilirim. Daha önceki yıllarda, İçel
Sanat Kulübü’nün düzenlediği bazı klasik müzik konserleri büyük ilgi görmüştür. İsveç’ten gelen bir yaylı çalgılar grubunun
“Perili Köşk”’teki açık hava konseri bu kapsamdaki en etkileyici
konserdi. Ancak son yıllarda İçel Sanat Kulübü ve diğer sivil
toplum örgütleri bu kapsamda etkinlikler düzenlememektedir.
Bu geleneğin tekrar canlandırılması için uzun ara verildiğini düşünmekteyim.
Turizmin ve sosyal hayatın canlandırılmasının yanında diğer ekonomik sektörlerin geliştirilmesi de gerekmektedir. Aksi durumda
bir sektör tek başına gelişme gösterememektedir. Yaylalarda gözlenen ekonomik sorunlardan biri de zaman içinde hayvancılığın
azalmasıdır. Tarımsal üretim değeri düşük olan arazilerde geçmişte
hayvancılık yapılmakta iken, gerek tarım piyasalarındaki değişim ve
gerekse otlak alanlarının yerleşime açılması ile hayvancılıkla geçinen nüfus kentlere göç etmiştir. Günümüz koşullarında hayvancılığın tekrar geliştirilmesi sadece ekonomik değil aynı zamanda
sosyal bir gerekliliktir. Burada pastoral bir yaşam tarzına dönüş
önerilmemektedir, kamu hizmetleri ve sosyal olanakları sağlanmış
köy ve kasabalarda bu ekonomik faaliyetin sürdürülmesi olanaklıdır. Benzer şekilde küçük ölçekli ve üretim değeri düşük tarım
32 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
arazilerinde değeri yüksek alternatif ürünlerin desteklenmesi ile
bu sektör de geliştirilebilir. Aksi durumda bu nüfusun kırsal kesimde barınması olanaklı değildir.
Yaylalar için alternatif geçim kaynağı olarak tarımda gelişen sektörler
araştırıldığında, bunun yanında Mersin bölgesine yönelik olarak yapılan araştırmalar incelendiğinde yaylaların ikliminin fidancılığa ve çiçekçiliğe uygun olduğu görülmektedir. Tarımda katma değeri en yüksek
ürünlerden biri olan süs bitkileri, kesme çiçek ve organik ürünlerin
yetiştirilmesi için Gözne’nin iklim, arazi ve işgücü olanakları çok uygundur.
Bu tür gelişmeler önerilirken, dünyada yaşanan genel eğilimin tersine çevrilmesi de beklenmemektedir. Kırsal nüfus her geçen gün
azalmaktadır. İstatistiklere göre Kuzey Amerika ve Avrupa’da kırsal
kesimde yaşayan nüfusun toplam içindeki oranı %10 u aşmamaktadır. Ancak üretim devam etmekte, tarımın hatta ekonomik payı
oldukça yüksek düzeydedir. Ülkemizde %30 civarında olan bu oranın zaman içinde %10 civarına gerileyeceği tahmin edilmektedir.
Bu durumun engellenmesi çok olası görünmemekle beraber, tarımsal üretimi yüksek bölgeler görece daha avantajlıdır. Marjinal tarım
topraklarında yaşayan ve sosyal olanakların yetersiz olduğu nüfusun göçü de engellenebilir görünmemektedir. Mersin çevresinde
tarımsal üretim potansiyeli düşük olan yayla yerleşimleri de benzer
durumdadır. Ancak gerek kent merkezine olan yakınlık ve gerekse doğal çevre ve iklim olanakları iyi değerlendirildiğinde bölgeye
özgün bir ekonomik ve sosyal gelişme modeli uygulanabilir. Eğitim,
sağlık, kültür ve ticari hizmetleri yeterli düzeyde sunulan, şehirdeki
hizmetlerden yararlanabilen, tarım sektöründe alternatif ürünlerde
uzmanlaşmış bir yörede nüfusun mevcut haliyle korunabildiği, diğer
yandan turizmin kayda değer biçimde geliştiği ve kentli nüfusun da
kullandığı yerleşimlerde gerek sosyal yaşamın canlanması ve gerekse yapılaşmanın iyileştirilmesi sağlanabilir.
Önümüzdeki yıllarda yayla algısının her yönde daha olumlu değişmesi
dileklerimle.
DOSYA
Fotoğraf: Sinan Burat. Gözne Kalesi’nden Korum civarının görünümü.
Fotoğraf: Sinan Burat. Bekiralanı’nda bir yayla evi.
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 33
DOSYA
“Mersin - Güzelyayla Otel ve
Rekreasyon Alanı Tasarımı” Proje Yarışması
Derleyen: Meltem UÇAR*, Yasemin SARIKAYA LEVENT**
Mersin Üniversitesi Mimarlık Bölümü*, Mersin Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü**
Mersin - Güzelyayla Belediye Başkanı Sayın Yakup Yeni’nin,
Belde’de otel ve rekreasyon alanı yapmayı planladıklarını ve bu
konuda Mimarlık Bölümü ile birlikte çalışmak istediklerini Mimarlar Odası Mersin Şubesi aracılığı ile Mimarlık Fakültesi’ne iletmesi
üzerine, Mersin - Güzelyayla Belediyesi, Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi ve TMMOB Mimarlar Odası Mersin Şubesi’nin
ortak yürüteceği bir çalışma düzenlenmesine karar verildi.
Güzelyayla Belediyesi’nin proje talebi ve Mimarlık Bölümü’nün
ders amaçları göz önüne alınarak, 2010-2011 eğitim-öğretim
yılı bahar döneminde üçüncü sınıf öğrencilerine açılan “Mimari
Tasarım V” dersi kapsamında “Mersin - Güzelyayla Otel ve Rekreasyon Alanı Tasarımı” projesinin çalışmaları başladı. Projenin
temelde uygulamaya dönük bir çalışma olması ve dönem sonunda hazırlanacak olan tasarımlardan birisinin uygulama amaçlı
seçilecek olması bir yarışma fikrini de beraberinde getirdi. Böylece, dönem boyunca tasarım dersi kapsamında çalışılacak olan
projelerin katıldığı bir yarışmanın düzenlenmesine karar verildi.
Öğrencilerden otel ve rekreasyon alanından oluşan bir kompleks tasarlamaları istendi.Tasarlanacak kompleksin (1) yaz kış aktif
kullanılması, (2) yerel halka, bölge halkına ve ziyaretçilere yönelik hizmet verecek nitelikte olması ve (3) yerel halka ekonomik
ve sosyal yarar sağlayacak biçimde düzenlenmesi hedeflendi.
14.500 m2 kapalı alanı içeren projenin 1.750 m2’lik bölümünün
öğrencilerin konseptleri çerçevesinde kendilerinin belirleyeceği
birimlerden oluşması beklendi. Mimarlık bölümlerinde tasarım
dersleri genellikle öğrencilerin tek başlarına yürüttükleri bir tasarım sürecini içerir. Ancak, bu proje kapsamında, belirlenen arazi34 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
nin büyük olması ve hem otel hem rekreasyon alanı tasarımının
bir dönem içersinde bir öğrenci tarafından gerçekleştirilmesinin
zorlayıcı olması nedenleriyle, tasarım dersi geleneğinden farklı
olarak, grup çalışması yöntemi izlendi. Bu amaçla sınıf ikişer kişilik
gruplara ayrıldı. Sınıf sayısına bağlı olarak bir grup üç kişiden oluştu. Öğrencilerin problem tanımı, konsept geliştirme ve vaziyet
planı çalışmaları aşamalarında grup olarak öneri getirmeleri, yapı
ölçeğine inildiğinde bir kişinin oteli, diğer kişinin de rekreasyon
alanını çözmesi beklendi. Dönem sonunda düzenlenen yarışmaya da öğrenciler grup olarak katıldı.
Bir ders dönemi boyunca devam eden proje çalışmasının ardından “Mersin - Güzelyayla Otel ve Rekreasyon Alanı Tasarımı”
başlıklı proje yarışması değerlendirmesi 23.05.2011 tarihinde
yapıldı. Seçici Kurul ve Danışma Kurulu’nun yaptığı değerlendirmeler sonucunda en yüksek puanı alan Merve Türk - Özlem Yapar birincilik, en yüksek ikinci puanı alan Nur Sürbahanlı - Sedat
Yılmaz ikincilik ödülüne değer bulundu. En yüksek üçüncü puanı
alan iki proje olması nedeniyle, Samet Arslan - Hüseyin Yavuz ve
Fatih Karagöz - Aykut Gökhan Uç tarafından tasarlanan projelerin her ikisine de üçüncülük ödülünün verilmesine karar verildi.
Bu yazı proje yarışmasını ve yarışmada dereceye giren projeleri
sunmayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda yazı üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, Mimarlık Bölümü “Mimari
Tasarım V” dersi kapsamında öğrenciler tarafından hazırlanmış
olan arazi tespit ve analiz çalışmaları, ikinci bölümde ödül alan
projeler, üçüncü bölümde yarışma ile ilgili görüşler yer almaktadır.
DOSYA
Tespit ve Analiz Çalışmaları
Yöntem
Proje arazisinin ve kullanıcıların mevcut durumunu anlamak ve tasarım
sürecinde veri olarak kullanabilmek için, proje alanının, bölge, yerleşim, mahalle, arazi yakın çevresi ve arazi ölçeğinde etüdleri yapılmış,
bu kapsamda mevcut durum belgelenmiş ve analiz edilmiştir. Mevcut
durumu belgeleme çalışmalarında literatür araştırması, yerinde gözlem
ve kullanıcılarla mülâkat yöntemleri kullanılmıştır. Belgeleme ve analiz
çalışmaları grup çalışması olarak yürütülmüştür.
Bölge Ölçeğinde Tespitler
Güzelyayla Beldesi, Mersin’in 35 km. kuzeyinde, Toros Dağları’nda yaklaşık 1000-1100 rakımları arasında yer almaktadır. Beldenin kuzeyinde
Atlılar, Alanyalı, Horozlu, güneyinde Gözne, Ayvagediği, Bekiralanı, doğusunda Değirmendere, Kızılkaya, batısında Yeniköy ve Çağlarca yaylaları bulunmaktadır.
Güzelyayla iklim özellikleri Akdeniz iklimi kadar yumuşak, kara iklimi
kadar sert olmayıp, yazları ılık, kışları yağışlıdır. Özellikle Ocak-Şubat aylarında 70-80 cm.e ulaşan kar kalınlığı kış turizmine imkân sağlamaktadır. Güzelyayla Beldesi’nin çevre yerleşimlerinde iklimsel verilere bağlı
olarak çeşitli spor faaliyetleri yapılmaktadır.
Güzelyayla, 1999 yılında belediyenin kurulmasının ardından belde statüsü kazanmıştır. Belediye sınırları içinde; Kızılbağ, Karamehmet ve Evcili
olmak üzere üç mahalle bulunmaktadır. Halkın %70’i geçimini tarımdan
sağlamakta, elma ve şeftali üretimi önde gelmektedir. Kış nüfusu 2.515
iken, yazın yaylaya geçici konaklama amaçlı gelenlerle bu sayı 15.000’i
bulmaktadır. Kızılbağ Mahallesi’nde bulunan ilköğretim okulunda çevre
beldelerden taşımalı eğitim sürdürülmektedir.
lunmaktadır. Yerleşim içinde, bu iki ana yol arası bağlantı birinci derece
ilişkili yollarla sağlanmaktadır. Belde ile Mersin arasında ulaşımı sağlayan
toplu taşıma araçları bulunmaktadır.
Geleneksel konutların yoğun olarak bulunduğu merkezde kent dokusunun organik düzende geliştiği, daha sonra imar çalışmaları ile ulaşım
akslarının oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, proje arazisinin de içinde bulunduğu, Mersin ile bölgedeki diğer beldeleri birbirine
bağlayan ana yolun geçtiği bölgede imarlı bir yapılaşma düzeni izlenmektedir.
Arazi ve Çevresi Mahalle Morfolojisi
Proje arazisinin bulunduğu alanda parseller düzensiz bölünmüştür ve
kendi içlerinde düzenli yolları yoktur. Konutların çevresinde meyve
bahçeleri bulunmaktadır. Tarıma yönelik bu bahçelerinde sulama için
havuzlar ve su kuyuları yer almaktadır.
Alanda yer alan yapılar ez az bir katlı en çok dört katlıdır. Bazı yapılarda
topografya eğiminden kaynaklanan bodrum kat bulunmaktadır. Bodrum katlar genellikle depo olarak kullanılmaktadır. Yapıların çoğunluğunun üst örtüsü kırma çatıdır.
Arazi çevresinde yer alan yapılarda konut, ticaret, konut+ticaret olmak üzere üç farklı tipte kullanım bulunmaktadır. Alanda sadece ticari
amaçlı olarak kullanılmakta olan iki yapı proje arazisi içinde yer almaktadır. Mahalle ölçeğinde yer alan yapıların büyük çoğunluğu betonarme
karkas sistemde inşa edilmiştir.
Güzelyayla Yerleşimi Morfolojisi
Güzelyayla, Mersin ile bölgedeki diğer beldeleri birbirine bağlayan ana
arter üzerinde bulunmaktadır. Bu konumu ile çevre yerleşimlerin ulaşım güzergâhı üzerinde yer almaktadır. Yerleşim merkezine Mersin ile
bölgedeki diğer beldeleri bağlayan yoldan ayrılan ikinci bir ana arter
bağlantı sağlanmaktadır. Bu çerçevede yerleşimde iki adet ana yol bu-
Arazi Çevresi Yerleşim Dokusu.
Geleneksel Kırsal Mimari
Güzelyayla Beldesine temelde Yörük-göçebe kültürü hâkimdir, buna
bağlı olarak mimari biçimlenme Yörük kültürünün izlerini taşımaktadır.
Doğa ile bütünleşmiş, dışa açık yaşam tarzı, temel ihtiyaçların karşılandığı çok yönlü kullanıma uygun mekân, yöresel malzemelerin kullanımı
Güzelyayla Beldesi Yerleşim Dokusu.
Geleneksel Konut Örneği.
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 35
DOSYA
ile hızlı üretim Yörük-göçebe kültürünü şematize ederken, Güzelyayla
Beldesi geleneksel konut dokusunu da tanımlamaktadır.
Güzelyayla’da geleneksel konut yapıları genelde iki katlıdır. Konutların alt katı depo veya ahır, üst katı yaşam alanı olarak kullanılmaktadır.
Konutlar dış sofalı plan şemasına sahiptir. Kâgir yığma sistemde inşa
edilmiş olan yapıların taş duvarları yatayda ahşap hatıllarla desteklenmektedir. Kat döşemelerinde ahşap kiriş sistem kullanılmıştır. Odalarda
nişler ve ocak yer almaktadır. Özgün durumda yapıların cephelerinde
sıva veya kaplama bulunmadığı anlaşılmaktadır. Mevcut durumda yapıların çoğunluğunun cephesi sıva veya taş kaplamadır. Az kalmış özgün
örneklerde üst yapının teras çatı olduğu görülmektedir. Günümüzde
çatılar çoğunlukla kiremit veya çinko ile kaplı kırma çatıdır.
Arazi Yakın Çevresi Mimari Özellikler
Çalışma alanı ve yakın çevresinde planlı yerleşim dokusuna rastlanmaktadır. Dokuda, parsel tanımlayıcı eleman (çit, duvar vb.) kullanımı
olmayıp, yapı alanı dışındaki arazi genellikle meyve bahçesi olarak değerlendirilmektedir. Özel mülkiyet olan bahçelerde toplanma ve ortak
zaman geçirme amaçlı çardak, işlik gibi yarı açık alanların kullanıldığı
görülmektedir.
Bina biçimlenmeleri benzerlik göstermektedir. Yapılar bodrum kat
üzerinde iki ve üç katlı olarak tasarlanmıştır. İki ve üç katlı yapıların
büyük bir kısmında alt kat depo, ticari alan veya ahır olarak kullanılmaktadır.
Zemin katın ticaret olarak işlevlendirildiği yapılarda konut giriş yönlerinin ticari fonksiyondan ayrıldığı görülmektedir. Konutlarda her kat mülkiyetinin farklılaşması, birden fazla düşey sirkülasyon kullanımını gerekli
hale getirmiştir. Cepheler genellikle sıva üzeri boyadır. Katlar arasındaki
işlev farklılığından dolayı, pencere açıklıkları ve kapı açıklıkları üst katla alt katlar arasında farklılaşmaktadır Pencerelerde özellikle güneye
bakan cephelerde panjur kullanılmaktadır. Cephelerde geniş balkonlar
dikkat çekmektedir. İklimsel veriler nedeniyle kırma çatı kullanımı yoğunluktadır.
Proje alanının yakın çevresinde konut işlevi dışındaki yapılar ticari
amaçlı kullanılmaktadır. Ticari yapılar market, fırın, kasap, restoran ve
akaryakıt istasyonu olarak hizmet vermektedir.
Arazi Genel Özellikleri
Proje arazisi yaklaşık 52 dönümdür. Arazisinin kuzeyinde Mersin ile
bölgedeki diğer beldeleri birbirine bağlayan ana yol; doğusunda yerleşim alanı, şeftali bahçesi ve doğal ağaçlık alan; batısında yerleşim alanı,
doğal ağaçlık alan ve manzaraya hâkim bir tepe; ve güneyinde doğal
ağaçlık alan bulunmaktadır.
Proje arazisi eğimli bir alanda yer almaktadır. Arazinin kuzeyinde kot
farkları azken, eğim arazinin güneyinde artmaktadır. Proje arazisinin
içinde bir akaryakıt istasyonu ile proje kapsamında değerlendirilmesi
beklenen bir restoran bulunmaktadır.
Kat Kullanımına Göre yapı Grafiği.
Arazi Bitki Örtüsü.
36 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
Arazi Genel Özellikleri.
DOSYA
Dereceye Giren Projeler
Birincilik Derecesi
Özlem YAPAR, Merve TÜRK
Konsept
Vaziyet Planı
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 37
DOSYA
Ana Caddeden Silüet
A-A Kesiti
Proje kapsamında yapılan araştırmalar sonucunda insanların yaylalara
gitme sebeplerinden birisinin bozulmamış doğal ortam ve doğal hava
olduğu tespit edilmiştir. Günümüzde sağlık olgusuna artan ilgi insanları
doğal niteliklerini korumuş yaylalara çekmektedir. Güzelyayla korunmuş doğal çevresi ile bir çekim noktası olabilecek potansiyele sahipken,
bu potansiyelden yararlanmayı sağlayacak mekânların olmaması proje
kapsamında problem olarak tanımlanmaktadır.
Bu problem tanımı doğrultusunda sağlık olgusunu öne çıkaran ve insanların Güzelyayla’da daha fazla vakit geçirmesini sağlayacak mekânlar
tasarlanması hedeflenmiştir. Bu konsept çerçevesinde tasarımın temel
kriterlerini oluşturacak sağlıklı mekân özellikleri ve sağlıklı yaşam aktiviteleri araştırılmıştır. Yapılan araştırmalar sonucunda sağlıklı mekân
özellikleri; (1) doğal havalandırma, (2) doğal ışık, (3) malzeme-renk ve
(4) manzara, sağlıklı yaşam aktiviteleri; (1) orman terapisi, (2) aromaterapi, (3) detoks, (4) doğal ürün yapım kursları ve (5) egzersiz olarak
tespit edilmiştir. Tespit edilen sağlıklı yaşam aktiviteleri otel ve rekreasyon alanındaki işlevlerin belirlenmesinde, sağlıklı mekân özellikleri ise
tasarlanan birimlerin biçimlenmesinde etkili olmuştur.
Alana giriş arazinin kuzeyinde bulunan mevcut yoldan dört farklı noktadan sağlanmış, yaya ile araç trafiği birbirinden ayrılmıştır. Ana giriş,
mevcut yolun karşısında bulunan ticari aksla birlikte işleyecek biçimde
konumlandırılan satış birimlerinin olduğu yerde tasarlanmıştır. Diğer
girişler ise spor birimleriyle ilişkili olarak batıdan, idari birimler ve rekreasyon alanıyla ilişkili olarak doğudan ve araçla otele ulaşım sağlamak
amacı ile batıdan sağlanmıştır. Birimlerin servis ihtiyaçlarını karşılanmak
için ayrı araç yolları tasarlanmıştır. Girişlerden başlayan yaya yollarının
hepsi ana meydanda birleşmektedir ve bu meydanda konumlanan sağlık birimleri, rekreasyon alanını otele bağlamaktadır. Arazinin kuzeyinde
yer alan mevcut yoldaki araç trafiğinin insan sağlığına olumsuz etkileri
nedeni ile yolla rekreasyon alanı arasında yeşil bant oluşturularak rekreasyon alanı yoldan ayrılmıştır.
sağlık birimleriyle ilişkili olan akstan yaya ulaşımı sağlanmıştır. Konsept
doğrultusunda sağlık birimleri manzaraya hâkim ve rüzgar alabilen alana
yerleştirilmiştir. Otele gelenleri resepsiyonun önünde yarı açık bir alan
karşılamaktadır. Bu alandan sağlık birimlerine, çok amaçlı salona ve resepsiyona ulaşım sağlanmıştır. Otel odaları iki farklı kütlede tasarlanmıştır.
Bu çerçevede otel odalarının bir bölümüne resepsiyondan ulaşılabilirken,
bir bölümüne açık mekân bağlantısı ile bağımsız bir girişten ulaşılabilmektedir. Odaların konumlanmasında bütün odaların manzaraya açılması gözetilmiştir. Otele hizmet eden servis birimleri otel alanının güney
batısında bulunan otoparkla ve odalarla ilişkili şekilde konumlandırılmıştır.
Konsept doğrultusunda yapılan araştırmalarda doğal malzemelerin
daha sağlıklı olduğu sonucuna varılmıştır. Yörede geleneksel olarak
kullanılan yapı malzemeleri de göz önüne alınarak hem yöresel hem
de doğal malzeme olan taş ve ahşap kullanımına karar verilmiştir. Taş
ve ahşabın yapım tekniği nedeniyle yetersiz olduğu durumlarda betonarme karkas sistem kullanılmıştır. Otel alanında odaların bulunduğu
kısımlarda taş yığma sistem kullanılırken diğer bölümlerde betonarme
karkas sistem kullanılmıştır. Rekreasyon alanında ise atölyeler ve çok
amaçlı salonda betonarme karkas sistem kullanılırken diğer bölümlerde taş yığma sistem kullanılmıştır.
Juri raporu: Proje, her ne kadar bazı belirsizlikler içeriyor olsa da, diğer
projelere göre ana yola karşı tavrının net olması nedeniyle başarılıdır.
Ana yola bakan ve alanın ana yaya girişi olarak tanımlanan gündelik ticaretin yoğunlaştığı bölge, gerek ana yoldan bırakılan çekme mesafesi,
gerek gelen kişileri kucaklar biçimde konumlanmış olması projenin en
güçlü noktasıdır. Ancak, yolla ticaret alanı arasında bırakılan mesafenin
önerildiği şekilde otopark olarak kullanılması pek uygun değildir, bu nedenle bahsi geçen alanın ne olarak kullanılacağının yenide ele alınması ve
önerilecek kullanım şeklinin iyi belirlenmesi gerekmektedir. Proje konseptinin güçlü olması, proje uygulayıcısı olan Güzelyayla Belediyesi’nin
taleplerini net bir şekilde karşılaması, festival alanının ölçek, konum ve
yönelim olarak başarılı olması projenin diğer güçlü yönleridir.
Tasarım sürecinde birimlerin birbirinin ışığını, rüzgârını ve manzarasını
kesmemesi temel ölçüt olarak alınmıştır. Araziye yerleşirken yöre halkının kullanabileceği satış birimleri mevcutta bulunan ticari aksla karşılıklı
işleyecek şekilde konumlandırılmıştır. Arazinin batısında yer alan tepeyi
saracak biçimde en batıya spor birimleri, daha sonra meydana hâkim
sağlık birimleri, en güneye de otel birimlerini yerleştirilmiştir. Festival
alanının arazinin manzara ve rüzgâr yönüne uygun olarak, rüzgârı rekreasyon alanı içine taşıyacak biçimde konumlandırılmıştır. Festival alanının doğusunda bulunan manzaraya hâkim noktaya sağlıkla ilgili olan
kafeler yerleştirilmiştir. Rekreasyon alanını arazinin batısında bulunan
tepeye bağlamak amacıyla, kafelerin önündeki teraslardan başlayan,
daha sonra günlük oturulan yerlerle festival alanının oturma birimlerini ayıran rampaya dönüşen, sonunda da arazinin batısında yer alan
mevcut tepeye ulaşımı sağlayan orman terapisi aksı oluşturulmuştur.
Mevcut restoran idari birimler olarak yeniden işlevlendirilmiştir.
Otel alanına proje arazisinin batısında bulunan araç girişinden araç ulaşımı, rekreasyon alanı ve otel alanını birbirine bağlayan ve aynı zamanda
38 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
Ödül Töreni
DOSYA
İkincilik Derecesi
Sedat YILMAZ, Nur SÜRBAHANLI
Konsept
Vaziyet Planı
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 39
DOSYA
A-A Kesiti
Güzelyayla Beldesi’nde tasarlanacak olan rekreasyon ve otel
projesinde, geleneksel el sanatlarının sürdürülebilirliğini sağlayacak mekânların bulunmaması problem olarak belirlenmiştir.
Belirlenen problem çerçevesinde, bölgedeki geleneksel el sanatlarının önemini vurgulamak amacıyla hem belde halkını hem de
ziyaretçileri el sanatlarına yönlendirecek alternatif turizm imkânı
sunmak proje konsepti olarak tanımlanmıştır. Projeyle bölge kültürünün yansıması olan geleneksel el sanatlarını teşvik ederek
sürdürebilirliğini sağlamak, geleneksel el sanatlarını sosyal ve
ekonomik gelişmeyi destekleyen bir unsur haline getirmek, bölgedeki halkı ve ziyaretçileri sanatsal aktivitelere yönlendirmek,
bölgedeki bayanlara el emeklerini sergileyebilme imkânı vermek,
sosyal ve ekonomik açıdan bayanların kalkınmasını sağlamak hedeflenmiştir.
Tasarımda meydanlar sistemi oluşturmak amaçlanmıştır. Rekreasyon alanında meydanlar ; “Festival Meydanı”,”Dokuma Meydanı” ve “Güzelyayla Meydanı” dır. Güzelyayla Meydanı arazinin
doğusunda konumlandırılmıştır. Bunun nedeni günlük kullanım
mekânlarıyla ziyaretçilerin kullandığı mekânları birbirinden ayırmaktır. Alanın doğusunda yer alan Güzelyayla Meydanı, duraklama
alanıyla beraber günübirlik alış-verişin yapıldığı, mevcutta bulunan restoranın hizmet ettiği, içerisinde köy kahvesinin ve ağaç
altı sohbet mekânlarının bulunduğu bir köy meydanı olarak tasarlanmıştır. Dokuma Meydanı; alanın ana girişinin açıldığı toplanma
mekânıdır. Çarşı Sokağı, Festival Sokağı ve otel yolunu kesişiminde
tasarımın kalbi olarak tasarlanmıştır. Bu meydanı tanımlayan birimlerde turistik amaçlı el sanatları üretim ve satış birimleri bulunmaktadır. Festival Meydanı; alanın batısında idari birimlerle çok
amaçlı salonun tanımladığı bir meydan olarak tasarlanmıştır. Festival zamanında etrafında tasarlanan açık alanlarla bütünleşebilme
olanağına sahiptir.
Ayrıca bu meydanları birbirlerine bağlayan sokaklar bulunmaktadır.
Çarşı Sokağı, Güzelyayla Meydanı ile Dokuma Meydanını birbirine
bağlamaktadır. Bu sokaktan açık piknik alanına da geçiş sağlanmaktadır.
40 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
Festival Sokağı alanın batısından girilen aynı zamanda hem taşıt hem de
yaya girişi olan alanın batı kapısıdır. Alanın batısında spor ve dinlenme
alanları bulunmaktadır. Ayrıca Festival Sokağı’nda geleneksel dokumada
kullanılan bitkisel boyaların elde edildiği bitkilerin yetiştirildiği tematik
bahçe bulunmaktadır.
Meydanlar sisteminin devamı olarak gelen yaya aksında kırılma noktası yaratılarak otel arazisine geçiş vurgulanmıştır. Bu kırılma noktasında “Atölyeler Meydanı” bulunmaktadır. Atölyeler Meydanı’ndan
devam eden yaya aksının ulaştığı “Müze Meydanı”ndan otele giriş
sağlanmaktadır. Ayrıca alanın doğusunda bulunan araç girişinden de
otele taşıtla ulaşım sağlanmaktadır. Otel konaklama birimi, apart
odalar birimi, sağlık ve spor birimi, çok amaçlı salon ve açık kamp
birimlerinden oluşmaktadır. Girişi bir saçakla tanımlanmıştır. Otel
arazisinde yapılaşma alanın doğusunda yoğunlaşmıştır. Sınırlı zemin
oturumundan dolayı otel kütlesi düşeyde gelişen bir kütle olarak
tasarlanmıştır. Alanın doğusunda bulunan kamp alanlarıyla rekreasyon alanındaki açık piknik alanları arasında bir bütünlük oluşturmak
hedeflenmiştir.
Rekreasyon alanında geçilecek açıklığın niteliğine göre yığma, betonarme ve çelik çerçeve sistem; otel alanında ise betonarme iskelet ve çelik
çerçeve sistem kullanılmıştır.
Juri raporu: Projede farklı nitelikte kamusal alanlar yaratılması
ve bu amaçla oluşturulan meydanlar sistemi, ölçek ve düzenleme açısından başarılıdır. Ancak, meydanlar arası geçişler ve
yaya yollarındaki akışlar sıkıntılı ve zayıf olduğu için yeniden ele
alınabilir. Çevre düzenlemesi kararı olarak ön plana çıkan mevcut yeşile en az müdahale stratejisi olumludur. Tören alanının
yeri doğru ele alınmıştır, ancak doğaya dönük konumlanması
daha iyi olacaktır. Otel ve rekreasyon alanı arasındaki geçişin
net olması ve otelin yoğun kullanılacak olan meydanlar ve tören alanından yalıtımının başarılı olması projenin diğer güçlü
yanlarıdır. Projenin ana yola tavrının net olmaması projenin zayıf noktasıdır.
DOSYA
Üçüncülük Derecesi
Samet ARSLAN, Hüseyin YAVUZ
Konsept
Vaziyet Planı
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 41
DOSYA
A-A Kesiti
Mersin Güzelyayla’da tasarlanacak olan otel ve rekreasyon alanının
ekonomik ve sosyal anlamda Beldeye katkı sağlanılması amaçlandı.
Güzelyayla ve çevresinde yapılan analizlerde yoğunluklu kullanıcı kitlesinin
35 yaş üstü insanlar olduğu, bu kullanıcı kitlesinin ekonomik ve zaman
anlamında özgür olduğu ve 12 ay boyunca aktif olarak turizme dâhil olabildiği
tespit edildi.Yayla turizminin ve Güzelyayla’nın mevcut kullanıcı profili olan
35 yaş üstü (orta yaş ve 3.yaş turizmi) insanların ihtiyaçlarına cevap veren
konaklama ve aktivite mekânlarının bulunmaması tasarım problemi olarak
tanımlandı. 35 yaş üstü insanların mekânsal gereksinimlerini karşılamak
ve farklı mekânsal deneyimler yaşatmak konsepti çerçevesinde Beldeye
ekonomik anlamda katkı sağlayacak, ayrıca yerel üretimin artmasında etkili
olacak bir tasarım geliştirmek amaçlandı.
35 yaş üstü kullanıcıların birincisi sessiz, sakin ve barışçıl ortamlar,
ikincisi aktif, canlı ve uyarıcı alanlar olmak üzere iki farklı nitelikte mekân
tercihinin olabileceği tespit edildi. Bu nedenle dış mekânlarda bu iki
isteği de karşılayabilecek, aktif veya pasif farklı aktiviteler için küçük açık
alanlar tasarlandı. Ayrıca kişilere olumlu psikolojik etkisi olan peyzaj ve
açık alan düzenlemeleri yapıldı.
Arazinin ana girişi kuzeyden, Güzelyayla halkını ve ziyaretçileri
çekebilecek bir pazar yeri ve sergi alanı içerisinden sağlandı. Projede
yaya akışına olanak verebilmek için farklı işlevlere sahip meydanlar
sistemi tasarlandı.
Bu çerçevede, arazinin batısında festival ve spor birimleri meydanı,
doğusunda gastronomik birimlerin olduğu meydan konumlandırıldı.
42 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
Kafe, bar birimleri manzaraya hâkim alanda tasarlandı. Ayrıca, 35 yaş
üstü kullanıcıların yaralanabilecekleri kurs birimleri ve yerel üretime
katılabilecekleri mekânlar proje kapsamına alındı. Bu sayede bölgeye
ekonomik katkı sağlanması amaçlandı. Servis araçları için ulaşım
arazinin batısında ve doğusunda tasarlanan servis yolları ile sağlandı.
Rekreasyon alanından otele geçiş, hâkim rüzgâr ve manzara yönünde
bir köprü ile sağlandı. Böylece rekreasyon alanında dolaşan kişileri
otelin gastronomik birimlerine çekmek ve manzarayı algılatmak
amaçlandı. Otel uzun süreli ve kısa süreli konaklamaya uygun
tasarlandı. Bu çerçevede kullanıcıların yaz ve kış aylarında ortalama
konaklama süreleri belirlendi ve bu ölçütte uzun süreli konaklama
birimleri kullanıcıların gereksinim ve talepleri doğrultusunda mekânsal
olarak farklılaştırıldı. Uzun süreli konaklama birimleri yayla hayatını ve
bir köy meydanını deneyimleme fırsatı verecek biçimde tasarlandı. Bu
birimlerde konaklayacak kullanıcıların günlük ihtiyaçlarını rekreasyon
alanından ve otel birimlerinden karşılaması planlandı. Uzun süreli
konaklama birimleri meydan ve sokaklardan oluşan bir doku olarak
tasarlandı ve bu dokuda kullanıcıların bir araya gelmesini sağlayacak
dinlenme ve sohbet alanları oluşturuldu.
Juri raporu: Projenin, ana yola karşı net bir tavrının olmaması ve birimleri
bir set şeklinde yol cephesine dizmiş olması sorunlu olsa da, alan
içerisindeki bağlantıların ve geçişleri güçlüdür. Yol cephesindeki birimlerin
güney kısmında yaratılan açık alanın otele kadar uzanıyor olması başarılıdır.
Otel ve rekreasyon alanı arasındaki bağlantının güçlü olması, iki alanda bir
dil birliği yakalanmış olması ve uyumlu çalışmaları projenin güçlü yönleridir.
DOSYA
Üçüncülük Derecesi
Fatih KARAGÖZ, Aykut Gökhan UÇ
Konsept
Vaziyet Planı
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 43
DOSYA
Güney Cephesi
Güzelyayla Beldesi’ndeki iklim şartlarının spor kulüplerinin antrenman
programları ve kondisyon çalışmaları açısından uygun olmasına rağmen
profesyonel sporculara yönelik birimlerin olmaması tasarım problemi
olarak tanımlamaktadır. Oluşturulacak mekân kurgusunda kış aylarında
da sporculara ağırlıklı olarak hizmet verebilecek, ayrıca 2013 Akdeniz
Olimpiyatları’nda alternatif olarak kullanılabilecek konaklama birimleri ve
2013 Akdeniz Olimpiyatları sonrasında Mersin halkının spora olan ilgisinin
artacağı öngörüsü ile bu ilgiyle oluşacak talebe cevap verebilecek birimlerin olması amaçlanmaktadır. Ayrıca, tasarlanan otel ve rekreasyon alanının kullanabileceği ortak mekânlar kurgulanarak, otel kullanıcıları ile yöre
halkının birlikte kullanabilecekleri alanların oluşturulması hedeflenmektedir.
Güzelyayla’dan araziye yaya ulaşımını sağlamak için yeni bir yol önerisinin yerine, mevcutta kullanılan yol ile bu doğrultuda bir yaya yolu
önerilmektedir. Yerel halka hizmet edecek birimler alanın girişinde konumlandırılmıştır.
Otel yapısında odalar güneye bakacak şekilde tasarlanmıştır. Arazi eğimine göre düzenlenen kot farkları ile her oda manzaraya açılmakta
ve alt kotta bulunan odaların üstleri teras olarak kullanabilmektedir.
Kulüplerin rahat bir şekilde oteli kullanmaları amaçlanmıştır. Kulüplerin
otelde kalacağı dönemde kulüplerin özel kullanımına ayrılabilen gastronomik birimler, toplantı salonları, koltuk altı deposu vs. tasarlanmıştır.
Bu sayede sporcuların diğer müşterilerden bağımsız hareket edebilmesi sağlanmış ve kulüplere hizmet eden birimler sayesinde sporculara özel mekânlar oluşturulmuştur. Kulüplerin yoğun olarak kullanımı
göz önüne alınarak tasarlanan otel içinde olimpik şartlara uygun bir
adet açık yüzme havuzu, bir adet kapalı yüzme havuzu, bir adet halı
saha, bir adet futbol sahası, bir adet tenis kortu ve bir adet basket
sahası bulunmaktadır. Ayrıca otel bünyesinde yöre halkına ve Mersin
halkına hizmet edebilecek çok amaçlı salon, spor alanları, restoran ve
bar tasarlanmıştır.
Juri raporu: Proje, özellikle konsepti açısından başarılıdır; ancak, spor
konseptinin, kondisyon amaçlı kullanımla sınırlandırılmış olması yerine,
daha geniş kapsamlı değerlendirilerek sağlık - spor kavramlarının bir
arada ele alınmasının projeyi daha da güçlendirecek ve alanın yıl boyu
kullanılabilirliğini arttıracaktır. Bu bağlamda, profesyonel spor kulüpleri
için kamp alanı konseptinin genişletilmesi, spor çeşitliliğinin arttırılması
ve buna yönelik olarak spor alanlarının farklılaştırılması gerekebilir. Projenin mekânsal kurgusu olumludur. Otel kısmındaki bütüncül yaklaşım,
parçaların birlikte çözülmesi ve otelin gerektiğinde bir kısmın özelleşmiş bir gruba tahsis edilebiliyor olması projenin güçlü yanlarıdır.
Yarışmanın Ardından…
Güzelyayla Belediyesi adına…
Güzelyayla Kalbine Kavuşuyor
Güzelyayla, Toroslar ilçemizin 35 km. kuzeyinde 1100 rakımda kurulu,
havasıyla, doğasıyla, suyuyla, tertemiz yürekli insanlarıyla şirin bir beldemiz. Kış aylarında 1000 - 1500 yerli halkın yaşadığı beldemiz, yaz aylarında ise Mersin ve çevre illerimizin sıcağından kaçan yaklaşık 15.000
nüfusa ev sahipliği yapıyor. Bu dönemde cıvıl cıvıl bir kasabaya dönüşen
beldemiz, mevcut esnaf altyapısı ile bu nüfus yoğunluğunu taşıyamıyor. Güzelyayla maalesef yaz döneminde misafir ettiği 15.000’i yerleşik,
44 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
yaklaşık 60.000 nüfustan payına düşen ekonomik değeri alamıyor. Bu
durumun nedeni ise beldemizin coğrafi konumundan dolayı 3 km’lik
bir hat üzerine kurulu olması ve çarşısı olmadığı için esnaf kümelenmesinin sağlanamaması.
Oysa çarşılar içlerinde barındıkları kentlerin kalbidir.Yaşam orada şekillenir. İnsanlar evlerine oraya uğramadan gitmezler. Çarşı yoksa yaşam
da yoktur.
Bu felsefeden hareketle, ben ve ekibim, çarşı sorununu çözmek için aylarca kafa yorduk. Ve çözümün, Mimar Prof. Dr. Mehmet Sözen’in “Kale
düşerse şehir düşer, çarşı düşerse, yaşam biter’’ sözünden de ilham
alarak, yeni bir Çarşı Merkezi inşa etmekte olduğu kanaatine vardık.
Sonuçta, Mimarlar Odası öncülüğünde, Mimarlık Fakültesi 3. sınıf öğrencilerinden oluşan 25 kişilik bir ekip, 4 aylık bir çalışma neticesinde,
Güzelyayla Beldesi’ne 12 tane bir birinden parlak fikirlerden oluşan
proje ürettiler. Biz bu yorucu çalışmalar ışığında çarşı ve turizm alanı
projelerimizi şekillendireceğiz.
Güzelyayla’nın girişine kuracağımız bu çarşı ve turizm alanı beldemize büyük canlılık getirecektir. Arslanköy Beldesi ve 10 köyün geçiş
güzergâhında bulunan yeni çarşı merkezimizin halkımıza yeni ufuklar
kazandıracağına ve bu bölgede kurulacak bir ilçenin de merkezi olacağına yürekten inanıyoruz.
Ben, bu çalışmada emeği geçen başta Mersin Mimarlar Odası Başkanımız Sabri Konak, Mimarlık Fakültesi Dekanımız Prof. Dr. Tamer Gök,
hocalarımız Yrd. Doç. Dr. Meltem Uçar, Yrd. Doç. Dr. İrem Dizdar, Öğr.
Gör. Dr. Yasemin Sarıkaya Levent, jüri üyeleri Yrd. Doç. Dr. Tolga Levent,
Öğr. Gör. Dr. Sinan Burat, Öğr. Gör. Dr. Nida Naycı, Öğr. Gör. Dr. Tuba
Akar ve sevgili öğrencilerimize kurumum adına çok teşekkür ediyorum.
Ayrıca projelerin seçimi için oluşturulan jüride yer alan ve projemize
yakın ilgi gösteren Toroslar Kaymakamımız Kaya Çıtak’a, Mimar Harun
İçel’e ve Mimar Ozan Tüzün’e de katkılarından dolayı teşekkür ediyor,
sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Güzelyayla Belediye Başkanı
Yakup YENİ
Mersin Üniversitesi adına…
Güzelyayla Beldesi, Mersin’in Toros Dağlarında önce köy yerleşimi olarak gelişen ve daha sonra ulaşım imkânlarının artması ile yaz aylarında
yayla olarak kullanılan bir özelliğe sahiptir.
Köyün yöresel mimarisi ve dokusunun özgünlüğü yanında çevre bitki
örtüsünün çeşitliği ve zenginliği toplumumuz için bir kazançtır. Yerleşim alanlarının yoğun talep karşısında planlı gelişememesi, yapılaşmanın
estetik değerlerden yoksun, çok katlı ve yoğun bir şekilde oluşması,
beldede yaşayanlar kadar ziyaretçiler için de sevimsiz ve olumsuz görünmektedir.
Doğal güzelliği ve kır yerleşimlerinin değişik yaşam tarzını kentlilerin
izlemesine imkân veren plan ve projelerin bilinçli ve korumacı bir zihniyet ile, ilgili belge yönetimlerince gerçekleştirilmesi önemlidir.
DOSYA
Güzelyayla (Kızılbağ) Beldesi’nde, belde halkı olduğu kadar, Mersin’den
ve diğer yerleşmelerden ziyaret ve benzeri sebeplerle yöreye gelenlere hizmet sunabilecek bir otel ve rekreasyon alanının gerekliği herkes
tarafından kabul edilmiştir.
Belediye Başkanlığı’nın yerinde bir girişimi ile ve Mimarlar Odası Mersin Şubesi’nin desteği ile bu tesisin plan ve proje çalışmalarının Fakültemiz Mimarlık Bölümü’nde eğitim-öğretim sürecine katkı yaparak ama
sonunda faydalı bir proje üretilmesi çalışmaları tamamlanmıştır.
Çok yönlü katılım ile hem öğrencilerimizin deneyim kazanması ve özgüvenlerinin yükselmesi sağlanmış, hem de Güzelyayla Beldesi doğal
güzelliğini ve varlıklarını muhafaza ederek misafirlerin ağırlanabileceği
bir tesis projesine kavuşmuştur.
Üniversiteler, eğitim-öğretim ve araştırma kadar, topluma hizmet hedefleri ile de var olurlar. Bu onların asri görevlerinden biridir. Mimarlık
Bölümü’nün bilgi ve uzmanlık alanındaki bir hizmet çalışmasını başarı ile
sonlandırması ve Belde halkına sunması bir övünç kaynağıdır. Böyle bir
işbirliğinin başlatıcısı olan Güzelyayla Belediye Başkanı Yakup Yeni’yi kutluyorum. Meslek odamız Mimarlar Odası’na da ayrıca teşekkür ediyorum.
Tabiî en büyük alkış, otel ve rekreasyon projesini üreten öğrencilerimize
ve onlara her yönüyle destek olan-yol gösteren hocalarımızadır.
Mimarlık Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Tamer GÖK
Mimarlar Odası adına…
Mimarlık Eğitiminde Üçü Bir Arada
Yarışma, Uygulama, Eğitim
ya da Okul, Belediye, Oda
Bir gün Güzelyayla Belediye Başkanı arayarak görüşme talep etti. Sonra
buluştuk; Güzelyayla Beldesi’nin sınırları içerisinde yer alan ve tam da
bölgenin kesişme noktasında yer alan ve belediyenin mülkiyetindeki
bir alan üzerinde rant tesisleri yapmak istiyordu. Ama örnek olması
gereken bir şekilde; bu rant tesislerinin projesini bir proje yarışması ile
elde etmek istiyordu.
Görüşmeler sonucunda konunun profesyoneller arasında yarışma için
yüksek maliyetli; öğrenciler arası yarışma için ağır olduğunun farkına
vardık. Bunun üzerine bir dönem ödevi olabileceğini düşündük. Bu
öneriyi de okuldaki arkadaşlarımıza ilettik ve karar verildi. Hem dönem
ödevi, hem de yarışma; sonrasında da uygulama.
Dönem ödevi olarak başladık ve süreç gelişti. Öğrencilerimiz konuyu
çok sevdiler. Önemli bir bölümü Mersinli olmamasına karşın; konuyu,
yöreyi anlayabilmek için çok çalıştılar ve çok önemli araştırmalar yaptılar. Bölgeyi, bölge insanlarımızı ve yaşam biçimini çok iyi öğrendiler,
anladılar. Sonra tasarımlarını yapmaya başladılar. Çok keyif aldılar; ama
biz de çok keyif aldık.
Öğrencilerimizin kimisi ödül aldı; kimisi sadece not aldı. Ama her birisi teker teker çok şey aldı. Alan çalışması yaptılar; araştırma yapmayı
öğrendiler. Grup çalışması yaptılar; ortaklaşarak proje yapmayı öğrendiler. Proje yaptılar; gerçekten uygulanacak bir proje için ter döktüler.
Araştırdılar; fizibilite etüdü yapmayı öğrendiler. Çok çaba gösterdiler;
çok şey öğrendiler. Eğitim süreci içerisinde, uygulanacak bir yatırımın
projeleri yarışma yolu ile elde edildi.
Yarışma, Uygulama, Eğitim
Bir yapılaşma için, yapılaşmadan da öte bir Belde’nin geleceğini Yerel
Yönetim, Mimarlar Odası ve Üniversite el ele vererek birlikte çizdi.
Okul, Belediye, Oda
Her şekilde de üçü bir arada. Ama her yerel yönetime, yöneticiye örnek olması gereken bir çalışma. Umalım ki örnek olur.
Mimarlar Odası Mersin Şube Başkanı
Sabri KONAK
Seçici Kurul adına…
Mersin - Güzelyayla’da Otel ve Rekreasyon Alanı düzenlenmesine ilişkin projelerin, Mersin Üniversitesi Mimarlık Bölümü üçüncü sınıf öğrencilerinin dönem projesine konu seçilip Tasarım Yarışması’na dönüştürülerek elde edilmesi; Üniversite, Belediye ve Oda işbirliğinin güzel
bir örneğini oluşturmuştur. Bu işbirliğinde emeği geçenleri kutluyorum.
Seçici kurulun değerlendirme kriterlerini arazi kullanımı ve yaklaşım, iç
bağlantılar, yön ve manzara kullanımı oluşturmuştur. Ancak, daha önce
belirlenmiş çalışma yönteminin kuralları uyarınca iki öğrencinin otel
ve rekreasyon alanlarını ayrı ayrı çalışmasına rağmen, bir bütün olarak
tesisin tasarımında ulaştığı dil birliği de önemli bir kriter olmuştur.
25 öğrencinin iki ve üçerli gruplar (bir proje üç kişilik grupça hazırlanmıştır) halinde hazırladığı 12 projenin değerlendirilmesine danışma
kurulu, seçici kurul ve düzenleme kurulu üyelerinin katılımıyla başlanmış, seçici kurul ilk olarak sekiz projenin bir üst elemeye seçilmesi
için bireysel çalışmalarını yaparak 11818, DDNAA, 52417, 307301A,
307301B rumuzlu projeleri elemişlerdir.
İkinci elemede dereceye girecek üç projeyi seçmek üzere kalan sekiz
proje üzerinde yeniden bireysel çalışmasını yapan seçici kurul, yapılan
oylamalar ve görüşmeler sonucunda üç yerine dört projenin son eleme ve derecelendirmeye kalmasına karar vermişlerdir. Böylece 00001,
ŞİRİN, 17020 ve 82316 rumuzlu projeler final değerlendirmeye ulaşmışlardır.
Yarışmada birinciliğe yoğun kütlelerin vadiye doğru inen tepeciğe sırtını vererek sarmasıyla alanın alçak katlı ve parçalı yapılarla rahatça
düzenlenebilecek konuma getirilme olanağına sahip olması, hâkim
rüzgâr ve manzaraya açık bir seyir terası ve meydan oluşturma çabası
ve yapılar arası dil birliğini sağlamış olması nedenleriyle Özlem Yapar
ve Merve Türk tarafından hazırlanan 00001 rumuzlu proje, ikinciliğe
Sedat Yılmaz ve Nur Sürbahanlı tarafından hazırlanan ŞİRİN rumuzlu proje layık görülürken, iki adet üçüncülük ödülünün Samet Arslan
ve Hüseyin Yavuz tarafından hazırlanan 17020 rumuzlu proje ve Fatih
Karagöz ve Aykut Gökhan Uç tarafından hazırlanan 82316 rumuzlu
projelere eşdeğer olarak verilmesine oybirliği ile karar verilmiştir.
Küçük bir yerleşim de olsa, bir belediye başkanı, elindeki olanaklara
rağmen kendi yerleşiminde yapılacak bir tesis için bir meslek odasının
desteği ile bilimin kaynağına başvurmuştur ve haftalar boyu süren çalışmalar sonucunda birçok alternatif üretilmiştir. Yapılan çalışmaların pek
çok kuruma örnek oluşturmasını dilerim.
Bu sürecin öğrencilerin meslek hayatlarına yansıyacak olumlu katkıları
hakkında da çok şey sıralayabiliriz. Kazanmış olmak güzel bir şey, ödül
sahiplerini kutluyorum, fakat böyle bir ortamla daha eğitim yıllarında
tanışmış olmalarının da tüm öğrenciler için güzel bir şans olduğunu
düşünüyorum.
Tüm emeği geçenlere saygılarımı sunuyorum.
Seçici Kurul Başkanı
Ozan TÜZÜN
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 45
DOSYA
Sınıf adına…
Mersin Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü MİM 304
dönem projesi kapsamında, diğer dönemlerden farklı olarak, sadece
bir dönem projesi değil, aynı zamanda uygulama projesine dönüşecek
olan bir yarışma projesi üzerinde çalıştık.
Güzelyayla Belediyesi’nin ihtiyacı doğrultusunda bir otel ve rekreasyon
alanı tasarımını içeren projede iki kişilik grup çalışması ile otel ve rekreasyon alanlarının ayrı ayrı tasarlanması istendi. Bu aşamada bir kişi otel
tasarlarken, diğer grup üyesi rekreasyon alanının tasarımını gerçekleştirecekti. İki kişilik gruplar oluşturarak projenin ilk aşaması olan analizleri
yaptık. Analiz sırasında Güzelyayla Belediyesi’nin doğal güzellikleri ve
kültürel varlıkları yapılacak proje kapsamında bizi daha da heyecanlandırdı. Daha sonraki aşamalarda tasarım kararlarımızı belirleyip, bu
kararlar doğrultusunda otel ve rekreasyon alanlarında aynı dili konuşan
bir proje tasarlama kaygısına düştük.
Tasarım aşamasında tüm arkadaşlarımızla birleşilen ortak payda;
Güzelyayla’yı bir cazibe merkezi haline getirilme arzusunu taşımaktı.
Çünkü Güzelyayla, yaratılacak olan bu merkezi kaldırabilecek, doğal güzellikleri içinde barındıran bir beldeydi. Bu çerçevede, farklı konseptler
belirlendi ve tasarım aşamasına geçildi.
Grup olarak proje yürütülmesi ilk başlarda bizlerde tedirginlik yaratsa
da, arkadaşlarımızın ortak hareket etmeleri ve zorlukların üstesinden
beraber kalkmaları stüdyo çalışmalarında olumlu etki yarattı. Stüdyo
daha canlı ve aktif olarak kullanılarak daha fazla birlikte zaman geçirilmeye başlandı. Bizlerin yoğun çalışma temposunda, ders kapsamında
Fotoğraf: Sinan Burat, Güzelyayla’da bir ev.
46 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
Arazi Gezisi.
düzenlenen İstanbul teknik gezisi ile dinlenme olanağı bulduk ve gezi
dönüşü daha da azimli ve istekli bir şekilde proje çalışmaya devam ettik.
Hocalarımızın, Mimarlar Odası’nın ve Güzelyayla Belediye Başkanı’nın
birlikte sorunsuz bir şekilde bu organizasyonu yürütmesi ve her konuda bizleri desteklemeleri bizim proje aşamasında daha verimli olmamızda olumlu etki yarattı.
Dönem sonunda Mimarlar Odası’nda düzenlenen tören ile uygulama
yarışmasında ödül alan arkadaşlarımıza ödülleri takdim edildi. Sonunda
iddialı projeler ile dolu güzel bir dönem bitmiş oldu.
NOT
“Mersin -Güzelyayla Otel ve Rekreasyon Alanı Tasarımı” Proje Yarışması başlıklı
makale, İrem Dizdar, Yasemin Sarıkaya Levent ve Meltem Uçar tarafından derlenen “Mersin -Güzelyayla Otel ve Rekreasyon Alanı Proje Yarışması Yarışma
Projeleri” başlıklı kitaptan alınmıştır.
DOSYA
Fotoğraf: Sinan Burat, Bekiralanı’nda bir yayla evi.
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 47
CUMHURİYET DÖNEMİ MERS‹N YAPISI
Mustafa Arif Yavuz Evi
Sabri KONAK
TMMOB Mimarlar Odası Mersin Şube Başkanı
Künye:
Tasarım Ekibi
Mimarlık Ofisi
İşveren
Adres
Proje Tarihi
Proje Tipi
Şekil 1. Güneybatı Cephesi (özgün durum).
Şekil 2. Zemin Kat Planı.
48 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
Danyal Tevfik Çiper
Danyal Tevfik Çiper Mimarlık Atölyesi
Mustafa Arif Yavuz
Gazi Mustafa Kemal Bulvarı / Mersin
1980
Tek Ev
CUMHURİYET DÖNEMİ MERSİN YAPISI
Yavuz ailesinin yaşam biçimi ile ilgili olarak mimar Danyal Tevfik Çipere
verilen en önemli iki bilgiden birisi, ailenin çok sık olarak kalabalık ev
partileri verdiğidir. Bu nedenle mimarın, bu partilere uygun büyüklükte
bir yaşam alanı tasarlaması istenir. Diğer önemli bilgi ise, ailenin annesi
Naime hanımın tekerlekli sandalye ile yaşamaya mahkûm olduğudur.
Bu çok önemli iki bilgi mimar Danyal Tevfik Çiperin tasarımının temel kriter girdilerini oluşturur. Kendisinin de çokça belirttiği gibi Frank
Lloyd Wright hayranlığı ve takipçiliği sonucunda tasarım tamamlanır.
Tam da istenildiği gibi kalabalık ev partilerine olanak verebilecek bir
ana yaşam alanı ile ev sahibesinin rahatlıkla kullanılabileceği rampalardan oluşan ve onun evin her alanına ulaşmasına olanak veren bir
iç mekân. Bir zamanlar deniz kenarında olması nedeni ile kademeler
le denize inilen ve denize ulaşıldığı noktada aile üyelerinin hobisi olan,
balık avı için sahip olunan teknelerin konulduğu tekne evi; ağaçlar arasında keyifli sohbet mekânları; yüzme havuzu, çiçek serası gibi artılarda
yanında. Üstelik, işverenlerin tamda istediği gibi son derecede gösterişli.
Ama bunlardan çok daha önemlisi modern mimarlığın gerçekten iyi
ve düzeyli bir örneği olması. Üstelik dönemsel olarak bakıldığı zaman
son derece zor detaylara sahip olan, ama son derece kaliteli üretilmiş
bir yapı.
Şekil 3. Birinci Kat Planı.
Mustafa Arif Yavuz villası, Danyal Tevfik Çiperin 1980 yılında tasarladığı ve inşa edilerek kullanıma başlanan bir yapıdır. Evin sahibi Mustafa
Arif Yavuz Mersinin ilk sanayicilerinden birisi idi. Çukurova’nın tarımsal
üretimden sanayiye geçişinin sonucunda doğal olarak ilk kurulan sanayi yatırımları iplik dokuma fabrikaları idi. Bu süreç içerisinde sermaye
birikimi oluşturan ve bu sermaye birikimini kendi gelişimi için kullanan
bu kişiler bir tür “ burjuva” rolüne soyundular. Sermaye sahibi olan ama
eğitim düzeyi gelişimi çokta üst düzey olmayan bu kesim; bu rolün
bir gereği olarak da yaşam mekânlarının; bu amaçla farklı mekânlar
olmasına özen gösterdiler. Ama tamda bu nedenle belirgin bir estetik
düzey taşıyan bu yapılar, çoğu zaman abartılı bir dile ve mekânlara da
sahip oldular.
Bu evde, o dönemlerde yükselen sermaye yapısına sahip olan Mustafa
Arif Yavuzun; sahip olduğu sermaye gücünü yansıtması için özel olarak
yaptırılmıştır. Gösterişli ve ulaşılması zor.
1980’li yıllar ile birlikte aile evi kullanmaya başlar. Kent sakinlerinin çok
iyi bildiği ve ailenin de aslında istediği gibi “izlendiği” bir evdir. Ama
Türkiye’nin 1990’lar sonrası değişimine ayak uyduramayan aile bir süre
sonra var olan sermaye gücünü kaybetmeye başlar. Artık eski gösterişli
günler pek yoktur. Sıkıntılar başlar. Önce anne Naime Hanım, sonra baba
Mustafa Arif Yavuz vefat eder. Evde artık yaşayan da yoktur. Sonra tamamen boşaltılır ve ev önce TMSF’ YE geçer. Sonra bir başkalarına. Artık
tamamen terk edilir. Bir bekçisi de yoktur. Her şey talan edilir. Yerlerdeki
seramikler bile. İsteyen herkesin girebildiği bir virane. Artık yıkılacağı, yok
olacağı günü bekliyor. Ölümü bekleyen umutsuz bir hasta gibi.
Ama bu kadar güzel bir yapı Mersin’de vardı diyebilmek için, derginin
ilk sayısında bu yapıya yer verdik.
Bu kadar güzel bir yapı Mersin’de vardı.
NOT
Şekil 1, Şekil 2 ve Şekil 3’de yer alan görsel malzemeler http://www.arkiv.com.
tr/p7669-yavuz-evi.html adresinden “Yavuz Evi” başlıklı yazıdan alınmıştır.
Mustafa Arif Yavuz Evi Mimari Biçimlenmesi
Meltem UÇAR*, Esra ŞAHİN BURAT*
*
Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü
Mustafa Arif Yavuz Evi 1980 yılında mimar Danyal Tevfik Çiper (19322008) tarafından tasarlanmıştır. 1932 doğumlu olan Çiper, 1956 yılında
İstanbul Teknik Üniversitesi’nden mimarlık derecesini almıştır. 1958 yılında kendi ofisini kurarak konut, sosyal tesis, otel, otobüs terminali, iş merkezi ve spor tesisi gibi farklı tiplerde çok sayıda proje gerçekleştirmiştir.
Mustafa Arif Yavuz Evi, özgün konumlanmasında, deniz kenarında yer
almaktadır. Yapının inşasından sonra denizin doldurulması ve Adnan
Menderes Bulvarı’nın yapılması sonucunda, yapı, denizden uzaklaşmıştır. Günümüzde yapının kuzeyinde Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, güneyinde Adnan Menderes Bulvarı, batısında 2216. Sokak yer almaktadır.
Yapının doğusunda komşu parsel bulunmaktadır.
Şekil 1. Kuzeybatı Cephesi (Uçar, 2011).
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 49
CUMHURİYET DÖNEMİ MERSİN YAPISI
almaktadır. Yaşama mekânı iki kat yüksekliğindedir ve üst kata ulaşımı sağlayan rampa yaşama mekânı içinde yer almaktadır. Rampa üzerinde ara katta,
kahvaltı-dinlenme mekânı tasarlanmıştır. Üst katta ebeveyn ve misafir yatak
odaları, biri balkona açılan iki adet banyo, giyinme bölümü, oturma odası ve
bir ofis bulunmaktadır. Bodrum katta ise, tesisat odaları, hizmetli odaları ve
hem sığınak hem de oyun odası olarak kullanılan mekânlar yer almaktadır. Kuzey bahçede yer alan servis birimi, bahçeye hizmet verecek mutfak
ve servis birimlerinden oluşmaktadır. Adnan Menderes Bulvarı yapılmadan
önce yapının deniz kenarında olması nedeni ile güney bahçe kademelerle
denize inilecek biçimde tasarlanmıştır. Bu bahçede, yüzme havuzu, havuza
hizmet veren servis birimleri, ağaçlar arasında oturma mekânları, çiçek serası
ve parselin denize ulaştığı noktada aile üyelerinin hobisi olan balık avı için
sahip olunan teknelerin koyulduğu tekne evi yer almaktadır.
Şekil 2. Evin konumu (Google Earth).
Yapı, yaklaşık 7000 metrekarelik bir parsel üzerinde yer almaktadır. Parsele, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı üzerinde yer alan kapıdan girilmektedir.
Mustafa Arif Yavuz Evi, parsele, kuzeyde ve güneyde bahçe oluşturacak
biçimde konumlandırılmıştır. Parsel içinde konut ana binasıyla birlikte, kuzey bahçede içinde mutfak olan bir adet servis yapısı ile güney bahçede
açık havuz, açık havuza hizmet eden WC ve soyunma birimleri ile tekne evi tasarlanmıştır. Ayrıca, güney ve kuzey bahçelerde, yapının mimari
biçimlenmesiyle uyumlu olarak tasarlanmış kameriyeler bulunmaktadır.
Mustafa Arif Yavuz Evi, bahçede yer alan servis birimleri, tekne evi,
bahçe elemanları ile bir bütün olarak tasarlanması ile teknik önem taşımaktadır. Parselde inşa edilmiş olan bütün yapılar betonarme karkas
sistemde inşa edilmiştir ve seçilen strüktürel sistem yapıların mimari elemanlarının inşasında da kullanılmıştır. Yapının bütün elemanlarının bütüncül biçimde aynı sistem içinde birlikte tasarlanması ve inşası
yapıta teknik değer kazandırmaktadır. Yapı betonarme karkas sistem
uygulaması açısından kayda değer bir örnek oluşturmaktadır. Ayrıca
mermer, traverten gibi yüzey bitirme malzemelerinin seçim, detay tasarımı ve uygulamalarında belirgin bir özen gösterildiği görülmektedir.
Konut ana binasının biçimlenmesinde ailenin yaşam biçimi etkin rol oynamıştır. Mustafa Arif Yavuz’un yürüme engelli eşinin rahat yaşayabileceği ve
ailenin sosyal yaşamı gereği büyük misafir gruplarını ağırlayabileceği bir ev
ihtiyacı, yapının biçimlenmesindeki temel etkenler olmuştur. Yürüme engelli
ev sahibinin ev içinde rahat dolaşabilmesi için yapı rampa sistemi ile birlikte tasarlanmıştır. Dairesel plan şemasına sahip olan yapı iki kat ve bodrum
katından oluşmaktadır.Yapıya kuzeyden girilmektedir. Zemin katta giriş holü,
mutfak, yemek odası, misafir yatak odası, bir banyo ve yaşama mekânı yer
Mustafa Arif Yavuz Evi, Danyal Tevfik Çiper tarafından tasarlanmış olması
ile de önem kazanmaktadır. Aynı zamanda Çiper’in takipçisi olduğunu
ifade ettiği Frank Lloyd Wright’in “Organik Mimarlık” akımının etkilerini
yansıtmakta, bu sayede dünya modern mimarlık mirasıyla ilişki kurmaktadır. Sahibi Mustafa Arif Yavuz’un Mersin’in ilk ve önde gelen sanayicilerinden olması sebebiyle de yerel ölçekte sosyal ve tarihi önem taşımaktadır. Bütün bu kayda değer niteliklerine rağmen ev hâlihazırda metruk
durumda olup, yıkım ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Şekil 3. Kuzeybatı ve güneydoğu görünüşleri (Mersin Yenişehir Belediyesi Arşivi).
50 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
CUMHURİYET DÖNEMİ MERSİN YAPISI
Şekil 4. Kesit (Mersin Yenişehir Belediyesi Arşivi. Çizim bu çalışma kapsamında işlenmiştir).
Şekil 5. Kuzey Bahçeden Eve Yaklaşım (Burat, 2011)..
Şekil 6. Kuzey Bahçe Servis Birimi (Uçar, 2011).
Şekil 7. Havuz Servis Birimleri (Burat, 2011).
Şekil 8. Kameriye (Uçar, 2011).
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 51
CUMHURİYET DÖNEMİ MERSİN YAPISI
Şekil 9. Yaşama Mekânından Görünüş (Uçar, 2011).
Şekil 11. Giriş ve Galeri Katından Görünüş (Uçar, 2011).
Şekil 10. Yaşama Mekânından Görünüş (Uçar, 2011).
Şekil 13. Güneybatı Cephesinden Görünüş (Uçar, 2011).
Şekil 14. Dvairesel Açıklıklı Saçak (Burat, 2011).
NOT
Yapı, “Docomomo_Türkiye Ulusal Çalışma Grubu Poster Sunuşları Türkiye
Mimarlığında Modernizmin Yerel Açılımları VII” başlıklı etkinlikte Esra Şahin Burat, Meltem Uçar ve Sabri Konak tarafından “Mustafa Arif Yavuz Evi” başlıklı
poster olarak sunulacaktır.
Şekil 12. Ara Kattan Görünüş (Uçar, 2011).
52 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
PROJE/PROFİL
Mut Karacaoğlan Çınaraltı Parkı
Meydan Düzenleme Projesi
Esra ŞAHİN BURAT* - Sinan BURAT**
Mimar, Öğr. Gör. Dr., Mersin Üni. Mimarlık Fakültesi , Peyzaj Mimarı, Öğr. Gör. Dr., Mersin Üni. Mimarlık Fakültesi**
*
Karacaoğlan Çınaraltı Parkı, Mersin’in Mut ilçesinin en önemli
kamusal alanı, kentin kimliğini oluşturan temel öğelerden birisidir. Mut Kalesi ve La’al Paşa Cami ile birlikte kentin tarihi
merkezinin parçasıdır. 1991 yılında Kale ve Cami ile birlikte
1. Derece Arkeolojik Sit Alanı ilan edilmiş, parka ismini veren
beş adet çınar ağacı da tescil edilerek koruma altına alınmıştır.
Arkeolojik değere sahip bir yapı veya yapı kalıntısı barındırmayan parkın arkeolojik sit alanı olma özelliği Kale ve Cami
ile birlikte bir tarih merkez oluşturmasından ve Kale’den
Karaman yoluna kadar devam eden yeşil alanın parçası olmasından kaynaklanmaktadır. Tarihi ve doğal zenginliklerle
çevrili bu yeşil alanın, Mut’un kamusal hayatına kattığı değer
göz önüne alındığında, işlek bir transit yolunun üstünde ve
kent merkezinde yer almasına rağmen koruma altına alınmış
olması Mut için önemli bir kazançtır. Mut Belediyesi ile Mersin
Üniversitesi arasında imzalanan anlaşma ile hayata geçen ve
Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden mimar Esra Şahin Burat ve peyzaj mimarı Sinan Burat tarafından tasarlanan
Karacaoğlan Çınaraltı Parkı Meydan Düzenleme Projesi, alanın bu özelliklerini göz önünde bulundurarak ve sit niteliklerini koruyarak eksiklerinin ve uyumsuzluklarının giderilmesini,
nitelikli ve konforlu bir kamusal kullanıma kavuşturulmasını
hedeflemektedir. Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Bölge Kurulu tarafından onaylanan ve Çukurova Kalkınma
Ajansı tarafından mali desteğe layık görülen proje, uygulama
aşamasındadır.
Resim 1. Karacaoğlan Çınaraltı Parkı Genel Görünüm (Rölyefli Yoldan Doğuya Bakış).
Resim 2. Karacaoğlan Çınaraltı Parkı, Rölyefli Yoldan Üst Kota Bakış.
Parkın Bölgesel, Kentsel, Topoğrafik Yerleşimi
Yaklaşık 5000 metrekarelik bir alana yayılan Karacaoğlan
Çınaraltı Parkı Mut’un merkezinde, Mut deresi ile SilifkeKaraman yolunun kesişiminde konumlanmıştır (Resim 3).
Silifke-Karaman yolu kuzeyde Sertavul Geçidi’ne bağlanır
ve İç Anadolu’yu Akdeniz’e bağlayan yollardan biri olarak
stratejik öneme sahiptir. Tarih boyunca ordular ve kervanlar
tarafından Avrupa’yı Ortadoğu’ya bağlayan geçitlerden biri
olarak kullanılmıştır. Güneyden kuzeye ve batıya doğru yükselen dağlar arasında, çanak görünümünde bir düzlük olma
özelliğinden dolayı ilçenin bulunduğu bölge “Mut Çukuru”
olarak bilinir ve deniz seviyesinden yüksekliği 250-300 metre
arasında değişmektedir. Mut ilçe merkezi günümüzde yaklaşık
40.000 kişilik bir nüfusa sahiptir.
Parkın sınırlarını kuzeydoğuda Silifke-Karaman Yolu, güneydoğuda Cumhuriyet Caddesi, kuzeybatıda Mut Deresinin
kıyı şeridi, güneybatıda ise kale duvarının altında yer alan ve
mevcut durumda çay bahçesi ve market olarak kullanılan
park alanının istinat duvarı oluşturur (Resimler 4 ve 5). Cumhuriyet Caddesi ile Mut deresinin kıyı seti arasında yaklaşık
8 metrelik bir kot farkı bulunmaktadır. Çınaraltı Parkı bu iki
seviye arasına kuzey-güney doğrultusunda kademeli olarak
yerleşir. Cumhuriyet Caddesi’ne göre zemini ortalama 1,5
metre aşağıdadır. Ayrıca parkın ortasından geçerek parkı kuzey (alt) ve güney (üst) bölümlere ayıran yaklaşık 1 metrelik
Resim 3. Karacaoğlan Çınaraltı Parkı ve Çevresinin Uydu Fotoğrafı (Kaynak: Google Earth)
bir seviye farkı vardır (Resim 1). Kuzeyde de Mut deresinin
kıyısını oluşturan zemin ile park arasında 5 metrelik bir seviye
farkı bulunmaktadır.
Parkın Temel Öğeleri: Su, Ağaç,
Meydanlar ve Heykel
Karacaoğlan Parkı, “kale pınarı” olarak anılan doğal bir su kaynağının üzerine konumlanmıştır. Asırlık çınar ağaçlarını besleyen bu kaynak, yer altı suyolları ile havuzlara ulaşır, rölyefli
yoldaki çeşmeleri besler ve parkın kuzeybatısından Mut deresine akar. Aktif su kaynağı ve çınarları sayesinde özellikle
yaz aylarında oldukça konforlu bir mikroklima sağlayan park,
bu sebeple her yaş grubu tarafından yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Halk arasında yaygın olarak söylenen “İki pınar,
beş çınar, bunlar olmasa Mut yanar” tekerlemesi bu konudaki
yerleşik bilinci yansıtır.
Parkta çok sayıda çınar ağacı mevcuttur. Alana ismini veren
bu ağaçlardan beş tanesi tescil edilerek koruma altına alınODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 53
PROJE/PROFİL
Resim 4. Mut İmar Planında Parkın Konumu ve Arkeolojik Sit Alanının Sınırları.
mıştır. Çınarlar hacimli gövdeleri ve güneş ışığını süzen yoğun yapraklı
dalları ile görsel bir zenginlik oluşturmanın ötesinde, sıcaklığın yüksek
olduğu yaz aylarında geniş taçları sayesinde büyük gölgeli ve serin
alanlar oluşturarak kent yaşamı içinde bir çekim merkezi yaratır. Kışın
ise yapraklarını dökerek park zemininin güneş ışığı alıp ısınmasına izin
verir. Çınarların geniş gövdelerinin çeperleri de çevrelerinde dinlenme alanları oluşturarak park içerisinde “durağan noktalar” oluşturmaktadır.
Çınaraltı Parkı sağladığı iklimsel konfor ve merkezi konumu sayesinde kent yaşamının bir parçası ve önemli bir uğrak noktasıdır.
Bunlarla birlikte sunduğu geniş alanlarla Mut ilçesi halkı için en
önemli toplanma mekânıdır. Türkiye’nin en eski festivallerinden
olan ve ilki 1962 yılında gerçekleştirilen Mut Kayısı Kültür ve Sanat
Festivali bu parkta gerçekleştirilmektedir. Bu bağlamda park, tören, gösteri, yarışma, sergi gibi pek çok farklı etkinliğe ev sahipliği
yapmaktadır. İlçe protokolünün katılımıyla düzenlenen bayramlaşma törenleri de bu parkta yapılmakta, Ramazan ayında iftar sofraları kurulmaktadır.
Park, ismini 17. yüzyılda yaşamış olan ve mezarının Mut’un Çukur köyündeki Karacaoğlan Tepesi denilen yerde olduğu düşünülen halk ozanı Karacaoğlan’dan alır. Parkın merkezinde, heykeltıraş
Hüseyin Gezer tarafından yapılmış olan, Karacoğlan ve sevgilisi
Karacakız’ı betimleyen heykel yer almaktadır. Bu heykel, Mut Şenlikleri sırasında 8 Haziran 1973 tarihinde açılmıştır. Heykelin kaidesinde
Karacaoğlan’dan bir dörtlüğün bulunduğu bir kitabe, önünde ise bir
havuz yer alır.
Resim 5. Parkın Mevcut Durumu.
ralı girişler yaya yollarından sağlanmaktadır. Proje çerçevesinde girişler
tek tek ele alınmış, sorunları tespit edilmiş ve aşağıdaki çözüm önerileri
yapılmıştır:
1 numaralı giriş, parkın ana girişi olarak görev yapan, Silifke-Karaman
yoluna paralel, taş kemerli bir giriştir. Mevcut durumda önündeki alan
otopark olarak kullanılmaktadır. Karayolu asfaltının bir uzantısı olan bu
cep, yayalar ve taşıtlar tarafından ortak kullanılmaktadır. Kuzeyden yaklaşımda Mut deresi üzerinden geçen bir yaya köprüsü ile girişe ulaşılabilmekte, fakat kaldırım olmadığı için yayalar ancak asfalttan yürüyerek
parka girebilmektedir. Mevcut imar planında bu girişin önü kaldırım
olarak belirlenmiştir. Önerilen düzenleme projesinde bu alanın imar
planına uygun hale getirilerek yaya kaldırımına dönüştürülmesi, bir servis cebi dışında buradan araç girişinin kaldırılması ve kaldırımın dere
üzerinden gelen yaya köprüsüne kadar uzatılması öngörülmektedir.
Tanımlı hale gelen bu yayalaştırılmış giriş alanının geceleri de görsel
açıdan belirginlik kazanması için aydınlatma elemanları ile desteklenmesi önerilmiştir.
1. Araziye Yaklaşım, Girişler ve Engelli Erişimi
2 numaralı giriş, Silifke-Karaman yolu ile Cumhuriyet Caddesi kesişiminde yer alır ve caddeye göre yaklaşık 1,5 metre aşağıda olan
park kotunu bir merdivenle kaldırıma bağlar. Mevcut merdiven geometrisi ve boyutları açısından düzensizdir, basamakların yükseklik
ve genişlikleri değişkendir. Önerilen projede merdivenin Cumhuriyet Caddesi üzerindeki yaya geçidine yönlendirilmesi uygun görülmüştür. Ayrıca bu yüksek köşe noktasının parkı gözlemlemek
açısından çok uygun bir bakı noktası olduğu tespit edilmiştir. Bu
sebeple, merdivenin yanından kaldırımın içe doğru genişletildiği bir
teras önerilerek parkı izleme/fotoğraflama noktası yaratılmıştır. 3,
4 ve 5 numaralı girişler korunmuş, merdiven basamak kotları ve
zemin kaplamaları iyileştirilmiştir.
Mevcut durumda araziye ana yaklaşım güzergâhları Silifke-Karaman
yolu, Kale-Cami-Belediye yapılarının çevrelediği Cumhuriyet Meydandan gelen kale yolu ve Mut deresi kıyısıdır. Bu yaklaşımlardan parka 7
farklı noktadan girilebilmektedir (Resim 5): Silifke-Karaman yolundan
kemerli giriş (1), Silifke-Karaman yolu ile Cumhuriyet Caddesi kesişimindeki doğu girişi (2), Kale yolundan gelen kemerli güney girişi (3),
rölyefli yoldan girişler (4 ve 5), Mut deresi kıyısından giriş (6) ve SilifkeKaraman yolundan tali giriş (7). Bu girişlerden 1,2, 3 ve 7 numaralı
olanlar taşıt yollarından kaldırım vasıtası ile sağlanırken, 4,5 ve 6 numa-
Parkın üst kotuna mevcut durumda engelli erişimi sağlanamamaktadır.
Alt kota 1 ve 5 numaralı girişlerdeki rampalarla ulaşılabilir, ancak bu
rampalar engelli erişimi için uygun değildir. Bu sebeple önerilen projede rampaların yeniden düzenlenmesi öngörülmektedir. Bunun dışında
ana girişe çok yakın ve mevcut durumda tanımsız bir nokta olan 7
numaralı girişin parkın üst kotuna hemzemin bir giriş sağlaması göz
önünde bulundurularak “engelli üst kot girişi” olarak yeniden düzenlenmesi önerilmektedir.
Mevcut Durumda Tespit Edilen Sorunlar ve Getirilen
Çözüm Önerileri
Karacaoğlan Çınaraltı Parkı Meydan Düzenleme Projesi kapsamında
parkta tespit edilen temel sorunlar ve getirilen çözüm önerileri şunlardır:
54 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
PROJE/PROFİL
granit küptaş döşeme bandı ve iki tarafına birer piramidal ardıç
ağacı (Juniperus virginiana ‘skyrocket’) önerilmiştir (Resim 8). Ayrıca suyun iki adet pirinç borudan eğik mermer düzleme dökülerek
havuzda birikmesi ve bunun hem “iki pınar” söylencesinin, hem de
Karacaoğlan’la Karacakız’ın beraberliğinin görsel bir ifadesi olması
düşünülmüştür.
Parktaki diğer bir havuz ise yine istinat duvarının dibinde, Karacaoğlan heykeli ile bütünleşen havuzun 10 metre güneyindedir. Yine altıgen planlıdır ve benzer malzeme özellikleri taşımaktadır. Merkezdeki havuza olan yakınlığı ve su elemanının ifadesi açısından herhangi
bir farklı ya da kayda değer nitelik taşımaması sebebiyle bu havuz
önerilen düzenleme projesinde iptal edilmiştir. Bu sayede festival
gösterileri gibi toplu faaliyetlerde mevcut durumda sahne olarak
kullanılan ve düzenleme projesinde sahne alanı olarak tasarlanmış
meydan için yer açılmıştır. Aynı zamanda havuzun başındaki istinat
duvarının sahneyi gören amfi basamakları olarak düzenlenmesine
olanak sağlanmıştır.
Resim 5. Vaziyet Planı.
2. Parkı Bölen İstinat Duvarının Düzenlenmesi
Doğu-batı doğrultusunda uzayarak parkı alt ve üst bölümlere
ayıran bir istinat duvarı ve parapet mevcuttur (Resim 1). Bu
duvarın alt kotu ile üst kotu arasındaki fark 90 cm’dir. Üstündeki
taş parapetle birlikte 1,5 metre yüksekliğe ulaşan duvar, mevcut
durumda parkın sürekliliğini bozmakta, iki bölümü birbirinden
koparmaktadır. Öte yandan park içinde oluşan bu yaklaşık 1
metrelik “çökme,” parka farklı nitelikte alanlar kazandırmaktadır.
Üst kot sık ağaçları ve geniş gölgeleri ile daha çok dinlenme
alanı niteliğindeyken, daha geniş boşluklara sahip alt kot büyük
toplantılara izin vermektedir. Nitekim festival kutlamaları sırasında sahne alt kota kurulmaktadır. Ayrıca iki seviye arasındaki 1
metrelik fark, üst bölümden aşağıdaki etkinlikleri izleme olanağı
sağlamaktadır.
Bu tespitler ışığında, önerilen projede hem parkın sürekliliğinin sağlanması, hem de kot farkının mekânlarda yarattığı farklı niteliklerin değerlendirilmesi ve vurgulanması hedeflenmiştir. Bu bağlamda
parkı bölen parapetli duvarın bulunduğu kısım amfi basamaklarından oluşan bir “oturma duvarına” dönüştürülmüştür. Parapetin kaldırılmasıyla parkın iki seviyesi arasında görsel ve fiziksel süreklilik
sağlanmıştır. Basamakların baktığı alt kottaki geniş alanın zemin kaplaması ise bu alanın mevcut kullanımını daha belirgin ve konforlu
bir hale getirecek şekilde tasarlanmıştır. Zemindeki kaplama farkları
ile iki adet “sahne” alanı yaratılmıştır. Bunlardan geniş olanı festival
etkinlikleri için (kürsünün kurulduğu “ana sahne” olarak), diğeri ise
daha küçük ölçekli gösteriler için düşünülmüştür. Amfi basamakları
ve seviyeler arası görsel engellerin kalkmasıyla üst kottan alttaki
faaliyetlerin daha çok kişi tarafından ve daha rahat bir şekilde takip
edilmesi hedeflenmiştir.
3. Havuzlar
Parkta dört adet süs havuzu mevcuttur. Bunlardan parkın kimliği
açısından en önemli olanı merkezde, hemen üstünde Karacaoğlan
heykelinin bulunduğu havuzdur. Parkı ikiye bölen istinat duvarının
alt seviyesindedir. Mevcut durumuyla havuz, yüzey renk ve dokuları açısından niteliksizdir. Önerilen projede havuzun biçimi heykelin
kaidesiyle uyumlu hale getirilerek altıgenden kareye dönüştürülmüş
ve malzemeleri yenilenmiştir. Çevre duvarı traverten, zemini beyaz damarlı yeşil mermerden oluşan bir eğik düzlemdir. Çevresine
Parkın doğusunda ve 2 numaralı girişin önündeki havuz mevcut
durumda bakımsızdır ve kirli su barındırmaktadır. Sağlıksız ve tehlikeli olmasına rağmen yazın çocuklar tarafından yüzme ve oyun
için kullanılmaktadır. Ayrıca parkı çevreleyen iki önemli caddeden
yaklaşımda parkta ilk göze çarpan öğe olmasına rağmen fiziksel
nitelikleri rahatsız edicidir. Önerilen projede kaldırımın parkın üzerine doğru genişleyen bir bakı noktasına dönüşmesi düşünülmüştür.
Bu bağlamda, mevcut havuzun dairesel planlı, geceleri aydınlatılan
ve fıskiyeli bir kuru havuza dönüştürülerek gece ve gündüz nitelikli
bir görünüm kazanması hedeflenmiştir. Kuru havuz parkın döşemesiyle hemzemin olacağı için, mevcut durumda girişin önünü kapatan
duvar kütlesi ortadan kalkmış olacaktır. Zemininin drenajla sürekli
kuru kalacağı kuru havuzun fıskiyeleri aktif değilken zemini yaya
kullanımına izin verecek, böylece girişten gelen yaya trafiğini engellemeyecektir. Ayrıca yazın çocukların fıskiyelerin içine girip oynayabileceği güvenli bir su elemanı olarak tasarlanmıştır. Günün farklı
saatlerinde ve yılın farklı dönemlerinde hem görsel bir zenginlik
hem de aktif bir kullanım sağlaması öngörülen bu havuzun böylece
parkın temel öğesi olan “pınarların” uygun bir ifadesi olması düşünülmüştür.
4. Oturma Elemanları ve Diğer Kent Mobilyaları
Parkta farklı çeşitlerde oturma elemanları mevcuttur. Bunlardan
sabit olanların büyük bir kısmını çınar ağaçlarını çevreleyen dairesel planlı banklar oluşturur. Bu banklar mevcut tasarımlarıyla
parkın temel öğelerinden biri olan çınarları kapatmakta ve gövdelerinin görünümünü engellemektedir. Ayrıca yan yana radyal
dizilim şeklinde bir kullanıma sebep olan dairesel plan, üç ya
da daha çok kişiden oluşan grupların kullanımı için elverişsizdir.
Bankların arkasında kalan yerlerde ise çöp birikmektedir. Eski ve
hasarlı olmalarına rağmen bu bankların yoğun bir şekilde kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu tespitler ışığında park için mevcut
kullanımı karşılayacak sayıda ve eksikleri giderecek nitelikte yeni
oturma birimleri tasarlanmıştır. İki taraflı kullanılan sabit bank ve
tek taraflı kullanılan por tatif bank olmak üzere iki farklı tipte tasarlanan bu birimler, ağaçların diplerinden uzaklaştırılarak parkın
zeminine yayılmış ve farklı açılarda yerleştirilerek kullanıcılara
parkı farklı noktalardan gözlemleme imkânı sunulmuştur. Parkta
ayrıca mevcut dikdör tgen planlı havuzun çevresinde sabit beton banklar vardır. Ahşap görünümü verilerek boyanmış olan bu
bankların da yeni önerilen oturma elemanlarıyla değiştirilmesi
öngörülmüştür. Bu oturma birimleri ile uyumlu, ahşap ve metal
aksamlı çöp kutuları da tasarlanmış ve park alanında belirli noktalara yerleştirilmiştir.
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 55
PROJE/PROFİL
Resim 7. Önerilen oturma duvarını, zemin kaplamalarını ve havuzu gösteren
canlandırma (doğuya bakış).
Resim 8. Önerilen oturma duvarını, havuzu ve sahneyi gösteren canlandırma
(batıya bakış).
Resim 9. Oturma Duvarı Detay Kesiti.
5. Çocuk Oyun Alanı
7. Aydınlatma
Çocuk parkında yer alan oyun aletleri mevcut haliyle yetersiz ve eskidir. Bazı oyuncaklar tehlike arz etmektedir. Düzenleme projesinde
oyun alanının biçimi düzenlenmiş ve bir kum havuzu eklenmiştir. Mevcut oyuncakların ahşap malzemeden üretilmiş oyun elemanlarıyla değiştirilmesi önerilmiştir.
Parktaki mevcut aydınlatma yetersizdir. Düzenleme projesinde bu
sorunun çözümüne yönelik bir dizi öneri getirilmiştir. Yapay aydınlatmanın hem parkın karanlık saatlerde kullanımını konforlu hale
getirmesi, hem de dışarıdan ve içerden parkın görsel algısını zenginleştirmesi hedeflenmiştir. Bu bağlamda ana girişin önüne önerilen
geniş kaldırıma biri dizi aydınlatma direği eklenmiştir. Önerilen kuru
havuzun ışıklandırılması istenmiştir. Ayrıca parktaki alanların farklı
nitelikleri göz önüne alınarak uygun aydınlatma tipleri önerilmiştir.
Meydanlar için reflektörlü ve korumalı aydınlatma direkleri, oturma
alanları için bollard (baba) tipi armatürler, oturma duvarı için gömme armatürler önerilmiş ve her birinin yerleri projede belirtilmiştir.
Mevcut durumda çınar ağaçlarının dal ve gövdelerine serpiştirilmiş
aydınlatma elemanlarının yerine düzenli bir ağaç aydınlatması öngörülmüştür.
6. Zemin Düzenlemesi
Parkın mevcut zemin kaplaması farklı malzemelerden üretilmiştir.
Bu malzemeler beton, kayrak taşı, bej Patara mermeri ve asfalttır.
Kaplamaların malzeme ve alandaki dağılım açısından farklılaşmaları
kullanım ile ilişkili değildir, sadece zaman içinde yapılan farklı uygulama ve onarımlardan ortaya çıkmıştır. Önerilen projede bu uyumsuzlukların giderilmesi için bütüncül bir zemin tasarımı yapılmıştır.
Üst kottaki zemin için granit küp taş derzli, yeşil agregalı yerinde
döküm washbeton ve Silifke Beji mermerden oluşan yeni bir kaplama düzeni önerilmiştir. Alt kotta ise üst kot için önerilen kaplama
havuzun önünde devam ettirilmiştir. Geri kalan alanın yerel kayrak
taşı ile kaplanması öngörülmüştür. Yine alt kotta, festival ve kutlamalarda bir sahne alanı olarak görev yapması için granit küp taş
derzli, Silifke beji mermerden dairesel bir zemin kaplaması önerilmiştir. Rölyefli yol için önerilen kaplamanın ise 2005’te uygulanan
düzenleme projesi ile uyum sağlaması için travertenden yapılması
düşünülmüştür.
56 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
Mut Belediyesi ile Mersin Üniversitesi arasında 5 Kasım 2010 tarihinde
imzalanan anlaşma ile hayata geçen Karacaoğlan Çınaraltı Parkı Meydan Düzenleme Projesi, Şubat 2011’de tamamlanmış ve Adana Kültür
ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından Mart 2011’de
onaylanmıştır. Mut Belediyesi tarafından Çukurova Kalkınma Ajansı
Mali Destek Programına aday gösterilen proje, Kalkınma Ajansı’nın uygulama mali desteğine layık görülmüştür ve uygulama aşamasındadır.
MERSİN’DEN YAPI
AKİB Hizmet Binası
Proje adı: AKDENİZ İHRACATÇILAR BİRLİĞİ
HİZMET BİNASI (AKİB Hizmet Binası)
Proje tasarımının başlangıç - bitiş yılı: 2006 - 2007
İnşaatın başlangıç - bitiş yılı: 2007 - 2010
Projenin yeri: YENİŞEHİR - MERSİN
İşveren: AKİB
Mimar / Mimari Ekip: AŞKIN HİZMAN
Yardımcı Mimar: ODİL CİNCANER (iç mimari)
Statik Proje: HÜSEYİN KURT
Mekanik Proje: BEDİİ EKİNCİ
Elektrik Proje: EKREM ALİ ÜNEL
Toplam İnşaat m2: 7500 m2
Kapalı Alan m2: 6500 m2
Yapım Türü: B. A. KARKAS
Yan Cephe
Yapı tek kütle olmasına karşın, tasarım aşamasında ve mekân
kurgularında iki bölüme ayrılmıştır. Birinci bölüm esas olarak
idari kısımları içerirken bodrum-zemin-3 kat kurgulanmıştır.
İkinci bölüm odütoryum ve toplantı mekânlarını içerirken,
bodrum- zemin-2 kat olarak tasarlanmıştır. İdari bölümlerin tasarımında zaman içerisinde mekân ihtiyaçlarına cevap verebilmesi açısından esnek bir planlama için kagir bir bölme sistemi
yerine demontaja olanak veren yapı elemanları tercih edilmiştir.
Odütoryum 350 kişi kapasiteli olup dairesel formda amfi
planlaması gerçekleştirilmiştir. Üst katlarda ise iki adet 100 er
kişilik toplantı salonu ile yönetim toplantı salonları bulunmaktadır.Yapının toplantı mekânlarını içeren kısmında betonarme
Arka Cephe
açıklık 24 mt olarak dizayn edilmiştir. Yapıda iklimlendirme
olarak vrf kilima sistemi tercih edilmiştir.
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 57
MERSİN’DEN YAPI
58 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
MERSİN’DEN YAPI
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 59
KÜLTÜREL VE DOĞAL ÇEVRE
Antik Bir Mimarlık Örneği:
Soli Pompeiopolis Sütunlu Caddesi
Remzi YAĞCI
Prof. Dr. Remzi Yağcı, DEÜ. Edebiyat Fak., Arkeoloji Böl., Tınaztepe Yerleşkesi, Buca- İZMİR remzi.yagci@deu.edu.tr
dönmüş bir rant girdabına girmiş sonunu bekliyor. Antik
kent sözde planlı-kontrollü yapılaşmanın, cahilce kullanılan
betonarme egemenliğine boyun eğdiriliyor. Gelecek belirsiz.
Mersinli gazeteci, A. Ayan haklı olarak: “İşgal kuvvetleri gelse
bu hoyratlıkta katleder miydi?” diye soruyor1.
F. Beaufort 1817 Karamania, 249, London.
Soli Pompeiopolis 1999 yılından beri, yani 12 yıldır kazılıyor.
Mersin’in modern yerleşimin içinde kalmış (şimdilik!) ıssız bırakılmış
bir kent. Arkeolojik proje dışında kalıcı hiçbir yatırım: kamulaştırma,
çevre düzenlemesi, I. derece arkeolojik sit alanı dışında koruma
alanı yok. 3. derece sit alanları gözden çıkarılmış. 3. derece sit alanı
içinde kalan nekropol alanlarına verilen inşaat izinlerinin gerekçesi
oldukça basit: ilgili Müze tarafından sondaj yapılmış ancak 2863 sayılı
kanun kapsamında bir buluntuya rastlanmamıştır. Rastgele kazılan
sondajlarda mutlak mezar çıkması gerekiyor. Pompeiopolis’in yakın
çevresinde antik kente ait nekropoller de inşaat temel hafriyatı
yapan beton zebanisi ağır iş makinelerinin ve vandalizmin tehdidi
altında (Kuyuluk, Soli Kavşağı, Çiftlik Köy Yolu). Önce iş makineleri
giriyor sonra geride kalanlar yetkililerce toplanıp, temizlenip
kapatılıyor. Kimse sormuyor bu işin sonu nereye varacak diye.
Son beş yıl içinde sütunlu caddeye gelen su kemerleri sessizce
yok edildi. Kimin ilgisini çekti? Her zamanki savunma: “Gittik ama
bulamadık” sorunu.Tehlikeli bir sahipsizlik. Sahip çıkana da zamana
yayılmış zulüm taktikleri.
Pompeiopolis örneğinde olduğu gibi antik kentler ıssız
kalsa iyi, moderni de sırtında taşıyor. Pompeiopolis’te 300
dönümlük I. derece sit alanının çevresini saran modern
yerleşimin alt yapısı (elektrik, su, kanalizasyon, telefon, yol,
atık su pompalama tesisleri, baz istasyonu vb. ne varsa)
arkeolojik sit alanı üzerinden geçmek ya da onun üzerine
kondurulmak zorunda. Modern yollar, elektrik direkleri
Sütunlu Caddenin çevresinden ve liman ile birleştiği
hattın üzerinden geçiyor. Sütunlu Caddeyi limandan ve
dükkanlarından ayırıyor. Şehrin bütününü görmek dış
dünyaya değil, hayal dünyasına kalmış. Bu durumda I. derece
arkeolojik alanın neresi sit diye sormak gerekiyor. Sit alanları,
arkeolojik sit ve kıyı kanununa aykırı birçok uygulamaya
açık. Mahkeme kararlarının uygulanması ağırdan(!) alınıyor.
Önemli bir kültür mirası ağır bürokrasi, ilgisizlik ve gözü
60 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
Pompeiopolis M.Ö. 66/65’te bir Roma kenti olarak General
Pompeius tarafından yeniden kurulduğunda bir şehir olarak
alt ve üst yapısı başarılı bir biçimde planlanmıştı. Mimarisi ile
bir ölçü, bir simetri kentiydi. Hemen hemen aynı dönemde,
Roma Cumhuriyet Devrinin sonlarına doğru (yaklaşık
İ. Ö. 90-20) yaşamış olan Vitrivius’un Mimarlığın temel
ilkelerinden söz ederken: “Mimarlık, Düzen, Düzenleme,
Bakışım, Uygunluk, ve Ekonomiye dayanır.”2 saptaması
Pompeiopolis için de geçerliydi. Pozzuoli körfezinden
getirilmiş, Akdeniz’de pozzolona harcı kullanılarak yapılmış
iki katlı limanı, 200 sütunlu caddesi, düzenli alt yapısı,
rıhtımları, heykelleri, Korinth stilinde bitkisel ya da figürlü
sütun başlıkları, kuleli surları, su kemerleri, ünlü şair Aratos’un
Romalılarca yaptırılan anıt mezarı ile görkemli bir şehircilik
harikasıydı. Helenistik dönemde nüfusunun 250.000 olduğu
sanılıyor (İ.Ö. II. yüzyıl) Sütunlu Cadde’deki Helenistik
tabakalar bu dönemde de limanın etkin olduğunu gösteriyor.
Strabon’un (XIV.V.8)’de sözünü ettiği babası Tarsos’tan göç
etmiş olan stoacı filozof Khyrsippos; güldürü şairi Philemon
ve nazım tarzında yazılmış olan “Phainomena” adlı yapıtın
yazarı Aratos, bu dönemin ünlüleri olarak Soli’nin kültürel
zenginliğinin bir profilidir. Roma Dönemi’nde kara-deniz
ticareti ve bir askeri üs olarak uluslar arası bir liman şehriydi.
Maden ve tarım ürünlerine dayalı ekonomisi nedeniyle ticari
bir üs olmasının yanı sıra askeri yönden amfibik harekata
uygun bir çıkarma limanıydı. Bir Roma kenti olarak ilk
sakinleri, korsanlar ve emekli askerlerdi. Arkeolojik verilere
göre: Sütunlu Cadde (cardo maximus) bir alış veriş ve şehir
merkezi (güney uçtaki doğu-batı portikolardaki Roma
dükkanları), bir sanat galerisi (Mersin Müzesinde: DionysosPan-Panter; Asklepius-Telesphorus; Hygieia heykelleri ile
konsolları süsleyen bir Nemesis heykeli) niteliğindeydi.
Olasılıkla bu caddeyi doğu batı doğrultusunda kesen birden
çok caddeler de (documanus) vardı. XIX. yüzyıl çizim ve
gravürlerinde, surlarla çevrili Pompeiopolis limanı Sütunlu
Cadde, doğusunda tiyatrosu, şair Aratos’un mezarı anlamlı
bir silüet olarak dikkat çekmektedir. Pompeiopolis gibi planlı
antik kentlerin günümüzde plansızlığa mahkum edilmesi
yaman bir çelişkidir.
Vitrivius döneminde Roma dünyasında Soli bir ‘spa’ merkezi
olarak tanınmaktadır. Bu anlamda Vitrivius, yukarda anılan
eserinde Soli Pompeiopolis’e değinmeden geçmez: “Garip
özellikleri bulunan daha birçok su türü vardır… Daha birçok
yerde tuz ocaklarından geçtikleri için tuzlanan kaynaklar,
nehirler, göller vardır… Diğerleri o kadar yağlı toprak
damarlarından akarlar ki, kaynak şeklinde fışkırdıklarında
KÜLTÜREL VE DOĞAL ÇEVRE
yağla doludurlar, örneğin, Kilikya’da bir kent olan Soli’de ve yüzenlerle
yıkananların yalnızca suya girmekle yağlandıkları Liparis adlı nehirde
olduğu gibi…”3 Bugün Liparis (Mezitli deresi) kentin doğusundan
denize ulaşmaktadır. Araştırmacılara göre: yatağı değiştirilmeden önce
Sütunlu Cadde’ye paralel akmaktaydı belki de bu yüzden Sütunlu
Cadde’nin limanın ekseninden 20 metre doğuya doğru kaymasına
neden olmuştur.
Pompeiopolis, Mersin için ibret verici bir kenttir. Sütunlu Cadde’de
Bizans Dönemi (6. yüzyılın ilk çeyreği)’nde sütunların yıkılmasına
neden olan büyük depremin izleri kazılarla saptandı. Sütunların ve
kapı girişlerinin, duvarların farklı renkte mermer taban döşemeli
(opus sectile) galerilerin üzerine düştüğü kazılarla açığa çıktı.
Alt yapısındaki mükemmel taş rögar sistemi ile temiz sular için
yapılmış pişmiş toprak künk ağları günümüz belediyeciliği için
örnek oluşturuyor. Günümüzde atık su istasyonları ile Mersin’in
bağırsakları yerine konmak istenen antik liman aslında Roma
dönemi liman ağlarının önemli bir parçasıdır. Pompeiopolis Limanı
Doğu Akdeniz’in en büyük limanlarından birisidir. Yapımı olasılıkla
Hadrianus döneminde tamamlanmıştır. İtalya’da Portus (Claudius
ve Traianus dönemi limanları), Anzio, Cosa, Santa Liberata, Baia,
Portus Iulius ve Egnazia; İsrail’de Caesarea; Mısır’da İskenderiye;
Girit’te Khersonisos limanlarında kullanılan pozzolana harcı
Pompeiopolis’te de (%64 ile %54 arası agrega, %36 ile %46
arası pozzolona) C. Brandon, R. L. Hohlfelder, J. P.Oleson ve N. K.
Rauh’dan oluşan bir ekip tarafından 2009 yılında gerçekleştirilen
Roma Deniz Betonları (ROMACONS-Roman Maritime Concrete
Study) projesi ile saptanmıştır.
Büyük şehirler kent girişlerine koydukları kendilerini simgeleyen
anıtsal heykeller ile tanınırlar. Pompeiopolis de bu kentler arasında
sayılır. “…Bu tür heykel betimlemeleri, liman betimlemelerinin
gerekli bir öğesi olarak, sikkeler üzerinde ortaya çıkar. Bunların,
liman ağızlarında işaret görevi yapan birkaçı, dev boyutta olmalıydı.
Çoğu Özgürlük Heykeli gibi yüksek bir kaide üzerinde duruyordu.
Özellikle Peloponessos’daki Patras ile Mothone, Bithynia’daki
Caesarea Germanica ve Kilikia’daki Soli Pompeiopolis’dekiler, Roma
döneminde limanların dalgakıranları üzerinde büyük heykeller
dikmenin yaygın bir uygulama olduğunu gösterir.”4 Higgins’in sözünü
ettiği sikke, Antoninus Pius döneminde (138-161) Pompeiopolis’in
kurucusu Pompeius’un İ.Ö. 66/65’de kenti yeniden kurmasının 209.
yıl dönümü anısına basılan bir sikkedir (İ.S. 143/144). Sikke limanın
bitmiş halini resmetmektedir. Sikke yazıtında Hadrianus’un adının
bulunması, limanın yaklaşık İ.S. 130-150 yıllarında tamamlandığını
göstermektedir. Sikkede liman yarı dairesel, iki katlı sütunlu bir yapı
olarak gösterilmiştir. İki katlı liman yapısının üzerinde küp ve flama
benzeri nesneler vardır. Liman yapısının ağzında bir nehir tanrısı
(Okeanus) figürü; liman yapısının doğu ucunda elinde bir asa tutan
bir erkek tanrı heykeli görülmektedir. Yapının batı mendireğinin
ucunda ise üzerinde bir deniz feneri ya da bir sunak olabilecek bir
kaide bulunmaktadır.
Sütunlu Cadde’de olumlu gelişmeler var. Mezitli Belediyesi’nin girişimleri
ve Mersin Valisi Hasan Basri Güzeloğlu’nun çabası ile İl Özel İdaresi
tarafından sağlanan restorasyon ihalesi bu yıl içinde tamamlanarak
restorasyon çalışmaları başlatıldı. Sütunlu Cadde’nin limanla birleştiği
güney ucunda 2011 yılı içinde karşılıklı yedişer olmak üzere toplam 14
sütun ayağa kaldırılacak. Bu girişimin önemli bir başlangıç olduğu, kazırestorasyon çalışmalarına bir ivme kazandıracağı kuşkusuz. Sistematik
kazıların amacı: kentin dip tarihini (bu arada Mersin’in tarihi de) açığa
çıkarmak; restorasyona yönelik kazı ve temizlik çalışmaları ile sit alanında
aslına uygun çevre düzenlemesi yapılmasına katkıda bulunmak olduğu
Pompeiopolis limanı, Antoninus Pius sikkesi (American Numismatic Society).
düşünülürse, bu restorasyonun önemi daha iyi anlaşılır. Restorasyon
tarihi çevrenin özgürleştirilmesi için şimdilik küçük ama aslında dev
bir adım.
Geçmişin başka bir ülke olduğunu bilerek o ülkenin daha özenle
korunması için mücadele vermek mutluluk, bazen de o ülke adına acı
verici. Kentin planını ilk olarak 1812 ‘de kusursuz biçimde çizen İngiliz
Amiral F.Beauford ile bitirelim. “Limanın yanındaki uçta iki sıra sütunun
kemerlerle birleşmiş olduğunu gösteren bazı belirtiler vardır ve belki
de bütün bu sıra sütunlar bir zaman üstü kapalı bir sokak olup, cadde,
portiko ve liman ile birlikte soylu bir görünüm meydana getirmiş
olmalıdır; hatta şimdiki yıkık durumda bile, bütünün etkisi o kadar
güçlüdür ki, gemideki en cahil denizciler bile onlara duygulanmadan
bakamaz.”5
NOTLAR
1. ufukturu.net 21/6/2010 09:11 Soli, Pompeiopolis... Yapacak ne kaldı ki? “korumaktan aciz yönetimler eliyle tükettiğimiz bir ölü kenti, Mezitli’yi kurtarmanın, yeniden hayat vermenin ham hayaliyle avutuyoruz birbirimizi”. “İşgal
kuvvetleri gelse bu hoyratlıkta katleder miydi?”
2. Mimarlık Üzerine On Kitap - The Ten Books on Architecture (çev. S. Güven)
Şevki Vanlı Mimarlık Vakfı, İstanbul, 1998 (3. baskı),
3. age Bölüm III, Çeşitli Suların Farklı Özellikleri, 173-174,
4. Higgins, R., 1999 “Rodos Heykeli” Antik Dünya’nın Yedi Harikası (Ed. Clayton,
P - Price, M., çev. B. Avunç), 121-134, Homer Kitabevi, İstanbul, 131,
5. Beauford, F., 1818 (2. Baskı), Karamanya (Çev. A. Neyzi-D.Türker) Suna-İnan
Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştıma Enstitüsü, Antalya. 258-259.
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 61
TARSUS TEMSİLCİLİĞİ
Tarsus’ta Bereket Peygamberi Olarak Bilinen Hz. Danyal
A. S. Makamının Bulunduğu Makam-ı Danyal Camii Restorasyon Çalışmaları Devam Ediyor.
Hz. Danyal peygamber M.Ö: 605 yıllarında Kudüs bölgesinde
dünyaya gelmiş, bir kıtlık döneminde, Kilikya Kralı Syenessis,
tarafından Tarsus’a davet edilmiş ve burada ölmüştür. M.S.
630-640 yıllarında 2. Halife Hz. Ömer zamanında Tarsus, İslam Kuvvetleri tarafından fethedilir ve Danyal Peygamberin
sandukası bulunur. Cenazenin çalınmaması için, mezar daha
derine gömülüp, üzeri harç tabakasıyla kapatılıp, yakınından
geçen Berdan (Kydnos) Çayının yönü değiştirilerek mezarın
üzerinden akması sağlanır.
Buradaki ilk kazı çalışması 2006 yılı Mart ayında, Adana Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile odamız üyesi, Mimar Nurgül NERNEKLİ ve Emekli Müezzin Ahmet ATEŞ arasında imzalanan
protokole göre caminin doğu avlusundaki abdestlik yapımı
hafriyat çalışması sırasında, cami altına isabet eden basık tonozlu kemerli bir yapının ortaya çıkmasıyla başlamıştır. Kazının
tüm maddi sorumluluğunu, Adana Vakıflar Bölge Müdürlüğü
ve Tarsus Belediyesi arasında hazırlanan protokol ile Tarsus
Belediyesi üstlenmiştir.
Temizleme çalışmalarında yapının doğusunda ve batısında olmak üzere 2 kemer ayağı bulunmuştur. Kemerin blok taşları
62 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
aynı ölçüde olmayıp, kurşun kaplamalı dövme demir lamalarla birbirlerine kenetlenmiştir.
Yapının kuzeydoğusunda yapılan çalışmalarda 3.50x3.07 m.
ölçülerinde, üzeri tuğla Manastır tonozla örtülü, güneyde ve
doğuda 1.38x1.85 cm. ölçülerinde 2’şer pencere açıklığı bulunan, dörtgen plana sahip bir türbe yapısıyla karşılaşılmıştır. Bu
türbe yapısı kesme kireç taşı bloklarından oluşan, üstte pişmiş
tuğladan bindirme tekniğiyle yapılmış olan kubbesi ile günümüze kadar sağlam olarak gelmiştir. Kubbe üstte dörtgen ve
ortada 3 adet tuğla kilit taşı ile nihayet bulmaktadır. Tuğlaların arasında kum ve kireç harcı kullanılmıştır. Bu türbe yapısı
Roma, Bizans ve İslami olmak üzere 3 evreden oluşmaktadır.
Kazı neticesinde ortaya çıkarılan mimari yapıların sağlamlaştırılması ve ilçe turizmine kazandırılması için Tarsus Belediyesi tarafından restorasyon projesi hazırlatılmıştır. Söz konusu
projenin; Mersin Valiliği İl Özel İdaresine aktarılan Taşınmaz
Kültür Varlıklarının Korunmasına ait Katkı Payı ile restorasyon
ihalesi yapılmıştır.
Farklı Üniversitelerden gelen uzman bilim adamları tarafından incelenen Makam-ı Danyal Camii’nin Tarsus ve Mersin
turizmine büyük katkılarda bulunacağı tahmin edilmektedir.
Mimarlar Odası
Tarsus Temsilciliği
SİLİFKE TEMSİLCİLİĞİ
Oda Bülten Faaliyeti ve Silifkemiz
Mimarlar Odası, Silifke Temsilciliği olarak,TMMOB Mersin Şubemizin başlattığı yayın çalışmasını desteklemekteyiz.
Mesleki kariyer planlaması ve haber akışkanlığının yararı bilincinde ve de bilgi akışlarımızın sağlanacağı bu çalışmada, emeği
geçen tüm arkadaşlara, şimdiden eline sağlık diyoruz. Tüm
bültenlerde de yer alma adına çabalarımızı da sunacağımızı
belirtiyoruz.
Şubemize 2 ayrı tapudan oluşan (960 + 290 ar m2) toplam
1250 m2 arsa satın aldık. Bu arsa içinde, 3 katlı bir de taş
yapı bulunmakta. Bu yapı; Silifke’miz tarihinden bir yapı örneği
sunarken, yapacağımız restorasyon çalışmasıyla da özellikli bir
yapıya dönüştürülecektir.Yenileme çalışması sonrasında, böyle
bir yapıya sahip olmamız, temsilciliğimiz yanında tüm odamıadına da bir kazanım olacaktır.
Silifke Temsilciliği
Temsilciliğimiz, eski İçel ve Taşeli’ni temsil etmektedir. Silifke,
Mut ve Gülnar İlçe Belediyeleri ile Narlıkuyu, Uzuncaburç,
Atakent, Atayurt, Taşucu, Akdere, Yeşilovacık, Büyükeceli, Köseçobanlı, Kuskan, Zeyne, Göksu Belediye sınırları ile mücavir alanlarının yetki sınırları içerisindedir. Bu yetki sınırlarımız;
Taşeli Platosu olarak da anılmakta olup arkeolojik sit, doğal
sit ve coğrafi güzellikleriyle ülkemizin nadide köşelerindendir. Bölgemizde doğal, arkeolojik ve coğrafi açıdan doğal dengenin bozulmaması adına tüm çabayı sergilemekteyiz.
Temsilciliğimiz, Mersin’e bağlı olarak 28.10.91 tarihinde kuruldu. Hasan Durgun başkanlığındaki ilk yönetimde; Nadir Özal
sekreter, Sakine Çerçi saymanlık görevlerini üstlenmişlerdi.
20. yaşını idrak eden temsilciliğimizin bugün 37 üyesi bulunmaktadır. Halen mevcut yönetimimiz; Başkan Mehmet Uyar,
Sekreter Kadir Özmen, Sayman E.Yaşar Uygun ile üyeler Gülgün Deniz ve Seyfi Kaya ile faaliyetlerine devam etmektedir.
Üyelerimizden altısı kamuda görelisi, yirmi beşi de serbest
meslek gurubunda yer almaktadır.
Göksu Nehri’nden Silifke Kale’sine Bakış.
Akgöl Lagünü.
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 63
ANAMUR TEMSİLCİLİĞİ
Mamure Kalesi
Sefa YILDIRIM
lara ve seğirdim yerlerine merdivenlerle ulaşılmaktadır. Burçlara ayrıca dış merdivenlerle de ulaşım sağlanmaktadır. Kalenin güneyde sahil kenarındaki baş kale olarak adlandırdığımız
kalın ve yüksek gözetleme kulesinden başlayarak, dairesel ve
dört köşe formlarında baş kale, köşe burcunun yanında üstü
tamamen yıkılmış olan fener kulesi bulunmaktadır.
Kale birbirinden yüksek duvarlarla ayrılmış, doğudaki iç avlu
batıdaki dış kale ve bunların güneyindeki kayalıklar üzerine
inşa edilmiş iç kaleden oluşmaktadır.
Bir kale, denize yaslanmış bir inci,
‘Unesco Dünya Kültür Mirası Listesi’ni isteyen
bir kültürel değer.
Akdeniz kıyı şeridinde zamanımıza az çok sağlam ulaşabilmiş, Türk kalelerinden biridir. Anamur’un doğusunda Antalya
- Mersin karayolu üzerinde Anamur’a 6 km uzaklıkta, Bozdoğan Köyü - Anamur sınırları içerisindedir. Sahilde yüksek
kayalıklar ve düzlükler üzerine kurulmuş olan Mamure kalesi,
birçok Anadolu kaleleri gibi antik temeller üzerine inşa edilmiştir. Antik temeller, büyük kesme taşlardan yapılmış olup,
hangi tarih ve kimler tarafından yapıldığı tespit edilememiştir.
Mamure kalesi ve çevresi, M.S. 3-4 yy’da fazla önemi olmayan
Roma yerleşimi olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir.
Şikari tarihine göre Anamur ve Taşeli’nin kafirler tarafından
zapt ve harap edilmesi üzerine Karamanoğlu Mehmet bey,
(1300-1308) beyleri ve 36000 kişilik ordusuyla, düşmanı bozguna uğratıp, kaleyi ele geçirmiş, kiliseleri yıkıp yerine cami
yapmış ve kaleyi mamur edip, adını da Mamuriye koymuş ve
bu şekilde kayda geçmiştir. Kale daha sonra 16 yy ortaları ve
18 yy sonlarında yeniden onarım gördüğü ve eklentiler yapıldığına dair belgeler vardır. Son olarak 1960’lı yıllarda, Vakıflar
Genel Müdürlüğü’nce, onarımı yapılmıştır.
20.000 m2’lik alana kurulmuş olan Mamure Kalesi, 39 kulesi,
su sarnıçları, içerisinde camisi, dışında hamamı ve etrafı 10 m
genişliğinde içi su ile dolu savunma amaçlı hendekle çevrilidir.
Kalenin işçiliği ve yapım tekniği, genellikle Alanya kalesini hatırlatmaktadır. Kale uzaktan bakıldığında ortaçağ, Avrupa kalelerini andırmaktadır. Kale mazgal delikleri ve siperleriyle dantel gibi işlenmiş, kale duvarının alt kısımları geniş, üst kısmına
doğru daralmaktadır. Duvarlar ve burçlar çeşitli cinsli taşlar ve
horasan harcıyla yapılmıştır. Giriş kapıları ve bazı pencerelerin
kemerleri ile duvar köşelerinde kesme taş kullanılmıştır. Daha
geç devirlerde yapılan onarım ve eklentilerde tuğla kullanılmıştır.
Çift katlı olan kale duvarları içerisinde galeriler bulunmaktadır.
Bu galeriler birbirleriyle irtibatlı olduğu gibi, üst kattaki burç64 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
Doğudaki iç avlunun, güney doğusunda uzaktan bakıldığında
ilk dikkati çeken baş kale bulunmaktadır. Alt kısmı dairesel
formda, kesme taşlardan yapılmıştır. Temel duvarların üzerinde onikigen formda 3 katlı gövde kısmı yer alır. En üst katı
olan seğirdim alanında top atılmasına yarayan sekiler mevcuttur. Baş kaleye iç avludan güneydoğu köşesindeki kemerli
basık kapıdan girilir. Kayalıkların en yüksek ve sarp yerini oluşturan iç kalenin güney sınırında ayrıca burç yapılmamış, üzeri
mazgallarla ve siperli yüksek duvarlarla çevrilmiştir.
Mamure Kalesi, oldukça sağlam denilebilecek durumda zamanımıza gelmiş olmasına rağmen, kale burçlarında ve iç
galerilerde zamanla tahribatlar meydana gelmiştir. Bilhassa, iç
kalenin deniz tarafında bulunan kısmı yıkılma tehlikesiyle karşı
karşıya bulunmaktadır.
Bugün kullanılan giriş yeri, kalenin esas giriş yeri değildir. Esas
giriş kapısı iç avlunun kuzeyinde, dört köşe planlı, 2 kule arasında kalan yerdedir. Üzerinde 6 satır kitabesi bulunmaktadır.
Kitabede özetle, “Karamanoğlu, Alaaddinoğlu, Mehmet oğlu
Sultan İbrahim inşa etti. Mamure beldesi ve kalesi savaş için
yardım edilen bir köşedir. Korunan yerleşim yeri Allah yolunda hediye olarak cihat için onun yardımı ile tamam oldu.
Allah’ın nimetlerinden, verdiği uyanıklık ve doğru yolu gösterdiğinden şükürler olsun. Bu tarih mükerrem şevval ayında
854 yılında yazıldı” denilmektedir.
Kale içerisinde, 16 yy Osmanlı mimarisinin klasik ögelerini
taşıyan, Karamanoğulları tarafından yapılmış bir cami bulunmaktadır.
Yapıya köfeki taşından sivri kemerli derin niş halinde taç çerçeve içinde basık kemerli taş kapıdan girilir. Merkezi kubbede
sekizgen tambure geçiş, Selçuklu üçgenine benzeyen pandantif bingillerle sağlanmaktadır. Cami içini mermer çerçeve içine
alınmış kaş kemerli 10 pencere aydınlatır. Bunlardan sağ ve
sol duvar ortalarında bulunan pencereler sonradan kapatılmıştır. Kubbe altında kaç kemerli pencereler yer alır. Kapının
iç görünümünden daha çok, dıştan görünümünde son derece estetik dekor yaratılmıştır. Duvarlarla taş ve tuğla sıraları
uyum içinde örülmüş kubbeye geçişte ve saçaklarda tuğlaların
tırnak süsleri yapılarak etki yaratılmıştır.
ANAMUR TEMSİLCİLİĞİ
Fotoğraf: Sinan Burat. Bekiralanı’nda geleneksel bir yapıdan çatı detayı.
Fotoğraf: Sinan Burat. Sunturas’dan görünüm.
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 65
ÖĞRENCİ
Çukurova Bölgesi’ndeki
Mevsimlik Tarım İşçilerine Yaşam Alanı Tasarımı
Ulusal Öğrenci Mimari Fikir Yarışması
2.’lik Ödülü alan proje;
Gonca Erdem / Mersin Üniversitesi
Benan Dönmez / Mersin Üniversitesi
Okan Karakaş / Mersin Üniversitesi
Modül Yaşam
Mevsimlik işçilerin yaşama koşullarının sağlıklaştırılmasını asıl hedef edinmiş proje mevcut kent dokusundan uzak ve kendi
bütünlüğü içerisinde belirli bir işleyiş sistematiğine oturmuş niteliktedir. Projenin gelişmesine katkıda bulunan ana yaklaşım
hem vaziyet ölçeğinde hem de yaşama birimleri dahilinde çözümlenmiş bir modüler sistemin varlığıdır. Mevcut modüler
sistem tarım işçilerine hareketli, kolay inşa edilebilen ve taşınabilir yaşama birimlerini kendi ihtiyaçları paralelinde oluşturma
olanağı sağlamaktadır. Yaşama birimleri modül sisteminin tasarımı ve vaziyetteki yerleşimi açısından mekânsal dağılımın temel
referansı ise, Çukurova bölgesinin iklimsel nitelikleri göz önünde bulundurularak rüzgar olmuştur. Rüzgardan maksimum
seviyede yararlanmak adına lineer hat boyunca gelişen plan sistemi önerilmiş, modül yaşama birimleri yerden yükseltilerek
zeminin soğutulması sağlanmıştır. Duvar yerine mil etrafında dönebilen ahşap paneller kullanılmış, zemin ve tavan döşemeleri
ile aralarında boşluk bırakılarak mekân içerisine serin havanın alınımı ve sirkülasyon döngüsü sağlanmıştır. Yaşama ve yatma
birimi donatıları da zeminden yükseltilerek rüzgar sürekliliği korunmuştur. Açık ve kapalı mekân kurgusu esnek hale getirilmiş
ve kullanıcının ihtiyacı doğrultusunda açılıp kapanabilen yalın bir kullanım kurgusu elde edilmiştir.
66 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
ÖĞRENCİ
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 67
ÖĞRENCİ
68 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
ÖĞRENCİ
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 69
ÖĞRENCİ
Mimarlar Odası Bursa Şubesi
23. Uluslararası Yapı & Yaşam Kongre ve Fuar Alanında
Karşılama - Sergi - Sunu Mekânı
Ulusal Öğrenci Fikir Yarışması
3. Mansiyon Ödülü alan proje;
Fatih KARAGÖZ / Mersin Üniversitesi
Buğra AKARSU / Mersin Üniversitesi
Aykut Gökhan UÇ / Mersin Üniversitesi
Tüyap Bursa Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezinde tasarlanması istenen
Karşılama - Sergi - Sunu Mekânı “sürdürülebilirlik” ana teması ile tasarlanmıştır. Mimarlar Odası ve
Mimarlık Vakfı standları, sergi alanları, işlikler kolay ulaşılabilen, geri dönüşümlü ve
işlemesi kolay olan OLUKLU MUKAVVALAR ve OZALİT TİPLERİ kullanılarak tasarlanmıştır.
Yapı malzemesi olarak kullanılmayan bu malzemeler ile mevcut fuar stand tasarımlarına alternatif bir
seçenek oluşturmak amaçlanmıştır.
Giriş aksı üzerinde konumlanan standlar, sergi alanları ve işlikler birbirleriyle ilişkili ve
bir koridor oluşturacak şekilde tasarlanmıştır. Standlar için oluşturulan duvar ozalit tüplerinin
düzensiz şekilde bir araya gelmesi ile oluşturulmuş, arkasında kalan yeşil alan ile görsel temas kurulabilecek
şekilde tasarlanmıştır.
70 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
ÖĞRENCİ
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 71
ÖGRENC‹
5. Ulusal Çat› & Cephe Sempozyumu
Mimarlık Öğrencileri için
Ulusal Proje Yarışması
Mansiyon
Celil Utkuhan BOYACIOĞLU / Mersin Üniversitesi
Muhammed Emin ALPARSLAN / Mersin Üniversitesi
Bora MAZAK / Mersin Üniversitesi
Ebubekir GÜNDOĞDU / Mersin Üniversitesi
Satınalma
Benan DÖNMEZ / Mersin Üniversitesi
Merve HARMANCI / Mersin Üniversitesi
Gonca ERDEM / Mersin Üniversitesi
Okan KARAKAŞ / Mersin Üniversitesi
Çatı Sanayici ve İş Adamları Derneği (ÇATIDER) tarafından düzenlenen “5. Ulusal Çatı & Cephe Sempozyumu Mimarlık
Öğrencileri İçin Ulusal Proje Yarışması”nda Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü öğrencileri biri
mansiyon ve diğeri satınalma olmak üzere, iki ödüle layık görüldü. Yapı yeri koşullarının yarışmacılar tarafından oluşturulduğu yarışmada, yapı kabuğu kavram ve tasarımlarının yaşam alanlarına katkısının düşünülmesi öngörüldü. Yarışmaya katılan
Mimarlık Bölümü öğrencilerinden Celil Utkuhan Boyacıoğlu, Muhammed Emin Alparslan, Bora Mazak ve Ebubekir
Gündoğdu’dan oluşan grubun tasarımı mansiyon ve Benan Dönmez, Merve Harmancı, Gonca Erdem ve Okan Karakaş’tan
oluşan grubun tasarımı satınalma ödülüne değer bulundu.
72 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
Ö⁄RENC‹
Mansiyon Ödülü Alan Proje, Celil Utkuhan Boyacıoğlu, Muhammed Emin Alparslan, Bora Mazak, Ebubekir Gündoğdu.
ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1 | 73
Ö⁄RENC‹
Satınalma Ödülüne Layık Görülen Proje, Benan Dönmez, Merve Harmancı, Gonca Erdem ve Okan Karakaş.
74 | ODA | ARALIK 2011 | SAYI 1
Download