_____________________________________________________________________________________ Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 48, Haziran 2017, s. 493-499 Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date 11.04.2017 Yayınlanma Tarihi / The Publication Date 25.06.2017 Yrd. Doç. Dr. Nevzat BAKIR Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Yabancı Diller Eğitimi Bölümü Alman Dili Eğitmi nbakir@omu.edu.tr HERMANN SUDERMANN’IN ÇILGIN PROFESÖR ADLI ROMANINDA BİLİM İNSANI SORUNSALI Öz Bu çalışmada 1857-1928 yılları arasında yaşamış, Alman Edebiyatının önemli roman ve dram yazarlarından Hermann Sudermann’ın “Çılgın Profesör” (1926) adlı romanı ele alınmıştır. Romanın kahramanı Prof. Sieburth o dönemin şartlarına uyum sağlayabilmek için ikiyüzlü bir yaşam sürmektedir. Bu iki yüzlülük hem gerçek anlamda hem de mecazi anlamda kullanılmıştır. Çünkü kahraman akademik ortamda farklı tutum sergilemekte, kendisinin aslında karşı olduğu, ama akademik ortamın kabul gördüğü görüşleri desteklemekte, içinde doğup büyüdüğü işçi sınıfının ortamında ise dile getiremediği düşüncelerini, görüşlerini, eleştirilerini sıfatını değiştirerek maskeli bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu çalışmada Bismarck Döneminin Alman üniversiteleri üzerindeki anti demokrat baskılarının akademisyenleri düşürdüğü olumsuz durumlar yansıtılmaya çalışılmıştır. Anahtar kelimeler: akademik çevre, işçi sınıfı, Bismarck Dönemi, iki yüzlülük, monarşi Hermann Sudermann’ın Çılgın Profesör Adlı Romanında Bilim İnsanı Sorunsalı THE SCIENTIST PROBLEM IN HERMANN SUDERMANN’S NOVEL CALLED ‘CRAZY PROFESSOR‘ Abstract In this article the novel, titled “Crazy Professor” (1926), of Hermann Suderman, who had lived in 1857-1928 and was one of the most important novels and drama authors of German literature, had been taken into consideration. The hero of the novel, Prof. Sieburth, had lived a hypocritical life to be able to adapt to the conditions of that period. The term hypocritical had been used for both real and figurative meanings. Because the hero behaves differently in an academic environment, supports the views accepted by the academic environment though he is against , but in the proletariat ( labor class) where he was born and lived expresses his views, ideas, and critics that he had never stated before in a covered way and by changing his position. In this research, the negative conditions of the academics caused by anti-democratic pressure resulted by the Bismarck Period on German universities were handled. Keywords: academic environment, proletariat (labor class), Bismarck period, hypocrisy, monarchy 1. Giriş Alman Yazınında çağ eleştirisini ön planda tutan roman ve dramlarıyla tanınan Hermann Sudermann (1857-1928) yapıtlarında bu dönemin, yani 19. Yüzyılın ikinci yarısının sosyal, ekonomik ve dinsel değişimlerinin toplum yaşamında ortaya çıkardığı sorunları işlemektedir (Richter1975:259). Romanlarında ve dramlarında, içinde yaşadığı toplumun bozulmaya ve çökmeye yüz tutmuş etik değerlerini sergilemeye çalışan Sudermann, Bismarck döneminde toplumsal hiyerarşi içinde, önde gelen bir konuma sahip olan akademisyenleri de “Çılgın Profesör” (Der tolle Professor) adlı romanında mercek altına alarak irdelemekte ve Alman tarihinde I. Wilhelm devri olarak anılan bu dönemdeki Alman Üniversitelerinin akademik yapısını eleştirmektedir. 2. Akademik Çevre Kendilerini içinde yaşadıkları toplumun önde gelen bir sınıfı olarak gören, toplumda seçkin bir yerleri olduğuna inanan bu dönemin akademisyenleri mevcut yönetimi destekleyen muhafazakâr bir dünya görüşüne sahiptirler (Wehler 1966: 120). Politik konumları gereği işçi sınıfına karşı son derece olumsuz yaklaşmakta, onları sosyalist olarak kabul edip sürekli aşağılamaktadırlar. Kendilerini elit insanlar olarak gördükleri için toplum içinde seçkin bir konumda olmaları gerektiğini ileri sürmekte ve bu bağlamda öğrenim düzeyi düşük insanlardan ve işçilerden uzak durmaktadırlar. Aynı zamanda dönemin yeni zengin iş adamlarını da dışlamakta ve onları kazanç hırslarından, kültürsüzlüklerinden ve bundan kaynaklanan davranış bozukluklarından dolayı eleştirmektedirler (Wehler 1966: 120). Bismarck döneminde bir Alman Üniversitesindeki akademik çevreyi konu olarak işleyen romanın Çılgın Profesör diye adlandırılan esas kişisi Sieburth, Königsberg Üniversitesinde felsefe dersi vermektedir. İşçi ailesinden gelerek yükselen ve akademisyen olan Sieburth bulunduğu çevrede benimsenmeyen ve aşağılanan kökenini, yani işçi ailesine mensup olduğu gerçeğini The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 48, Haziran 2017, s. 493-499 494 Hermann Sudermann’ın Çılgın Profesör Adlı Romanında Bilim İnsanı Sorunsalı sürekli gizlemektedir. Bundan dolayı yaşamı romanda iki farklı görünümde ortaya çıkmaktadır: “Yerüstü ve yer altı (Sudermann 1926: 362), yani resmi akademik çevresi ve bu çevre tarafından kabul görmeyen toplumun alt tabakası. Sieburth, yer altı dünyası olarak adlandırdığı kendi aile çevresi içine girmek, yani ait olduğu kendi özgün yaşam biçimine dönmek istediğinde tanınmamak için peruk ve sakalla kendini maskelemektedir. Böylece akademisyen olmadan önce gittiği kerhane veya meyhanelere bu kıyafeti ile rahatlıkla gidebilmekte ve zaman zaman özlediği kendi ortamında gönlünce, korkmadan eğlenerek mutlu olabilmektedir. “Derslerinde okul kurallarına uymak ve kurallara uygun düşmeyecek görüşlerini dile getirmemek zorundaydı. Hiçbir zaman içini birazcık olsun rahatlatmak için kendi özgün görüşlerini ara sıra da olsa ifade edemezdi. Ama burada dinsizlik bile olumlu olarak algılanmakta, en paradoksal şeyler ilgi görmektedir.” (Sudermann 1926: 336). Prof. Sieburth, meyhane ortamında rahatlıkla akademik çevresinde ifade edemediği düşüncelerini dile getirebilmekte, bu suretle az da olsa bu çevrede aradığı iç huzuruna kavuşabilmektedir. Sieburth gerçek kimliğinin ve dünya görüşünün anlaşılmaması için, içinde yaşadığı akademik ortamın gerektirdiği tüm kurallara zorunlu olarak uymakta ve bu çevrenin ondan beklediği davranış biçimlerini aynen sergilemeye çalışmaktadır. Fakat zaman zaman, maskeli bir kimlikle varlığını sürdürdüğü kendi özüne yabancı olan bu ortamdan uzaklaşarak gizlice gerçek kimliğini ortaya koyabileceği yerlere gitme gereksinimi duymaktadır. Çünkü akademisyen olarak o çevrede dile getirmeye korktuğu fikir ve düşüncelerini ancak tanınmamak için kılık değiştirerek gittiği meyhanelerde, işçi çevrelerinde açıklayabilmektedir. Sudermann burada Prof. Sieburth figürüyle birey-toplum çatışmasına değişik bir bakış getirmektedir. Prof. Sieburth son derece pasif ve zayıf bir tip olarak kendini göstermektedir. Bundan dolayı da bulunduğu çevrenin muhafazakâr yapısına ve bundan kaynaklanan katı, baskıcı tutumuna karşı çıkamamakta, çareyi ise bu ortamdan ara sıra uzaklaşmakta bulmaktadır. Bu, onun akademik ve sosyal kişiliğinin parçalanması anlamına gelmektedir. Yani üniversite çevresinde farklı, yer altı diye nitelendirdiği işçi çevresinde farklı kişilik ortaya koymaktadır. Monarşi karşıtı olan, ulusalcılıktan ziyade uluslararası bir karakter arz eden sosyal demokrasiyi imparatorluk için tehlikeli gören ve işçi kesimini bu görüşten uzaklaştırmaya çalışan Bismarck yönetimini destekleyen muhafazakâr görüşlü akademik çevrenin katı tutumu, bu dünya görüşüne karşı olan akademisyenlere bu konudaki düşüncelerini dile getirme olanağı vermemektedir. Bu da Prof. Sieburth gibi maskeli davranan, ikiyüzlü öğretim elemanlarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Sudermann ayrıca Sieburth’un yukarıda açıkladığımız davranış tarzıyla yine bu dönem toplumunun hoşgörüden yoksun bir şekilde, eşitlik ilkesine uymayan sınıf bilincini ön planda tuttuğuna işaret etmektedir. Öyleki bir akademisyen bile kendi meslektaşlarının yanında gerçek ideolojisini açıklamaktan son derece çekinmektedir. Dolayısıyla Bismarck Döneminde akademisyenler üzerinde bile ciddi bir baskı söz konusudur. Bir gün yine kıyafet değiştirerek gittiği meyhanede birkaç öğrenciyle içki içerken kendi özgün düşüncelerini şöyle dile getirir: “Her sosyal sınıfın kendine özgü bir konuşma tarzı vardır… Eğer bu sosyal sınıf incelenmek istenirse bu dil tarzının bilinmesi gerekir. Genelde toplumsal yaşamda kendilerinden üstün oluğumuzu sandığımız kişilerin yabancılığını, onların duygu dünyalarının farklılığına dayandıracak kadar kibirliyiz.” (Sudermann 1926: 366). The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 48, Haziran 2017, s. 493-499 495 Hermann Sudermann’ın Çılgın Profesör Adlı Romanında Bilim İnsanı Sorunsalı Sieburth bu sözleriyle akademik çevrenin sıcak ve samimi duygulardan yoksun, kendini beğenmiş, acımasız ve katı tutumunu eleştirmektedir. İçinden gelmiş olduğu kendi işçi dünyasının yapmacıktan uzak, samimi sıcaklığını özlemektedir. Fakat akademik kariyerine zarar gelmemesi için bu ortama, yani kendi aile çevresine ancak maskeli olarak gidebilmektedir. İçinde yetişmiş olduğu aile çevresi ile çalışmakta olduğu akademik çevrenin bağdaşmazlığından kaynaklanan durumun zorunlu hale getirdiği bu doğal olmayan davranış biçimleri, daha doğrusu roller ona aynı zamanda toplumun farklı kesimlerini gözlemleme ve eleştirme olanağı da vermektedir. İşçi çocuğu Prof. Sieburth akademik haklarını güvencede tutabilmek amacıyla taşıdığı maskesi vasıtasıyla, içinde yaşadığı burjuva toplumunu incelemekte ve toplumun riyakâr, sahte ve kendisi gibi maskeli yüzünü ortaya koymaya çalışmaktadır. “Dünyada her şeyin bir gündüz görünümü bir de gece görünümü vardır. Sabah saat 4’te bir genelevde, öğleden sonra 4’te bir aile çayındakinden daha farklı düşünülür, ama her ikisi de gerçekte aynı meşruiyete sahiptir.” (Sudermann 1926:66). Prof. Sieburth burada yaşamın bir yönünü onaylayıp, diğer yönünü ahlaksızlık sayıp reddeden ve bu suretle insanları yalana ve ikiyüzlülüğe iten toplumun hoşgörüsüz tutumunu eleştirmektedir. Bireyin maskeli yaşamının, dürüst olmayan ikiyüzlü davranışının nedenini Sudermann burjuvanın yanlış ahlak anlayışında görmekte ve insanları riyaya, yalana yönlendiren, onların sağlıklı kişilik oluşturmalarını engelleyen bu geleneksel, katı ahlak anlayışını eleştirmektedir. 3. Bismarck Yönetiminin Tutumu Bismarck yönetimi tutucu ve çağdışı ahlaki önermeleri nedeniyle bireyi sadece ikiyüzlülüğe ve maskeli davranmaya itmekle kalmamakta, aynı zamanda onun politik düşüncelerine de egemen olmaya çalışmakta, onu kendi politik yörüngesine girmeye zorlamaktadır. Bu durum özellikle akademik çevrede son derece belirgin bir şekilde kendini göstermektedir. Büyük bir çoğunluğu daha önce belirttiğimiz gibi muhafazakâr görüşlü olan ve mevcut Bismarck Yönetiminin tutucu ve baskıcı politikalarını destekleyen akademisyenler arasında devletin monarşik, anti demokrat yapısını beğenmeyenler bu görüşlerini derhal maskelemek ve aynı siyasi görüşü destekliyormuş gibi davranmak zorundadırlar. Çünkü gerçek düşünceleri anlaşıldığında tüm akademik haklarını, hatta mesleklerini kaybetme tehlikesiyle yüz yüze olduklarının bilincindedirler. Prof. Sieburth’da böyle bir ortamda akademik kariyerini tehlikeye atmamak için gerçek politik düşüncelerini maskelemekte ve kendini olduğundan farklı göstermeye çalışmaktadır. Sadece çok güvendiği bir arkadaşıyla aralarında geçen konuşmada gerçek politik görüşünü açıklar ve Bismarck’ı sert bir dille eleştirir. Onu “dar kafalı derebeyi” (Sudermann 1926: 47) olarak niteler. Sieburth, Bismarck’ın özgürlükleri kısıtlayan, baskıcı politikasını Alman devletinin gelişmesi önünde büyük bir engel olarak görmektedir. Fakat onun bu kişisel görüşleri akademik çevresinde bulunan meslektaşlarının Bismarck’ı öven ve onun politikasını destekleyen tutumlarına ters düşmektedir. Bunu bilen Sieburth kesinlikle politik görüşlerini meslektaşlarıyla beraber olduğu ortamlarda açığa vurmaz, aksine kendini maskeler ve onlar gibi davranır; hatta onları destekler görünür. Kişisel çıkarlarının tehlikeye gireceği korkusuyla ikiyüzlü davranmak zorunda kalan Sieburth bir seçim konuşması esnasında da bu tutumunu göstermektedir. “Şimdi yeni bir Almanya kuruluyor… Fakat kimi bunu demokrat olarak istiyor, kimi ise muhafazakâr olarak. Fakat hiç biri bu iki grubun The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 48, Haziran 2017, s. 493-499 496 Hermann Sudermann’ın Çılgın Profesör Adlı Romanında Bilim İnsanı Sorunsalı birleşmiş ve büyük birlik oluşturmuş olduğunu görmüyor… Ve bu birliğin kurucusu Bismarck’tır”(Sudermann 1926:439). Sieburth bu sözleriyle, Bismarck’ı Alman devletinin kurucusu ve özgür alman toplumunun garantörü göstererek onun propagandasını yapmaktadır. Çünkü birlikte çalıştığı muhafazakâr görüşlü akademisyen meslektaşlarının kendisine inanmalarının ve onu kendilerinden kabul etmelerinin ancak bu tür yaklaşımları sayesinde olası olabileceğinin bilincindedir. Onun tek amacı, kendi gerçek yüzünü maskeleyerek onlardanmış gibi görünüp, profesörlüğe yükseltilmesinde bu meslektaşlarının desteğini kazanmaya çalışmaktır. Görüldüğü gibi Sudermann burada, 19. yy. sonu Alman Üniversitelerinde bilim adamlarının akademik kariyer yapabilmeleri için kendi özbenliklerini maskelemeleri, olduklarından farklı görünerek devrin egemen güçlerine, anti demokrat baskılarına boyun eğmeleri gerekliliğini eleştirmektedir. Sieburth kendisini rahat hissettiği ortamlarda korkmadan sürekli dile getirdiği işçi sınıfının hak ve özgürlüklerini savunan fikirlerini, akademik ortamda kendi çıkarı için bizzat kendisi yadsımaktadır. Devrin, mevcut monarşik yönetim biçimini korumak adına insan özgürlüklerini hiçe sayan politik yapısının akademik yaşama olan baskısının bir sonucu olarak Sieburth, kişisel ideolojisini akademik geleceğine zarar vermemesi için sürekli gizlemektedir. Bu politik tutarsızlık, gerçek siyasi kimliğini gizleyerek egemen siyasi kimliğe sığınma çabalarının oluşturduğu renksiz görünüm, bireyin, daha doğrusu bir akademisyenin Bismarck döneminin tutucu ve baskıcı politikası karşısındaki aczini ortaya koymaktadır. Sieburth sadece öğretim elemanı olarak değil, yayınlarında da bu hususa, egemen politik güce karşı bir durum yaratmamaya özen göstermektedir. “Resmi makamda ağızdan ve kalemden çıkana oldukça dikkat etmeli! Hiçbir şeyi yayımlama! Her şeyi çekmeceye gizle!” (Sudermann 1926: 367). Meslektaşlarına kesinlikle bu konuda açık vermemeye ve onlara gerçek politik yüzünü göstermemeye çalışan Sieburth, profesörlüğe atandıktan sonra kendi düşüncelerini artık korkmadan, özgürce ifade edebileceğini ummaktadır. “Profesörlük sayesinde artık yaşam özgürlüğünün kısıtlanamayacağı zaman bir gün gelecekti.” (Sudermann 1926:367) Bir gün profesör olduktan sonra meslektaşlarına gerçek yüzünü gösterebileceği umudunu taşıyan Sieburth aslında kendi görüşünü yadsımış olmaktan, kendi ideolojisine ihanet etmiş durumuna düşmekten son derece rahatsız olmaktadır. Anlatıcı, seçim konuşmasının Sieburth üzerinde bıraktığı olumsuz etkiyi ve ezikliği şöyle yansıtmaktadır: “Özgün fikirlerine, gururuna, vaftiz babasıyla, ayakkabıcısı ve terzisiyle özgür yaşayamamış tüm geçmişine ihanet etmiş olduğu için o anın görüntüsü asla belleğinden silinmezdi artık.” (Sudermann 1926:591) Akademik çıkarların için kendi kişiliğine ve içinden geldiği topluma ihanet etmiş olması da ona pek bir şey kazandırmaz. Yani muhafazakârlar gibi görünme ve onların politikasını savunma taktiği ona, akademik kariyer elde etmesinde bir yarar sağlamaz. Çünkü kendi ideolojisini yadsıyarak desteklediği meslektaşları bakanlığa yazı yazarak onun profesörlüğe yükselme- The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 48, Haziran 2017, s. 493-499 497 Hermann Sudermann’ın Çılgın Profesör Adlı Romanında Bilim İnsanı Sorunsalı sine karşı görüş bildirirler. Kendisine son derece dostça ve samimi bir görünümde yaklaşan akademisyen arkadaşları bu girişimleriyle onu arkadan vururlar. Çünkü onlar, Sieburth’un tüm çabalarına rağmen onu kendi yandaşları olarak kabul etmemişlerdir. Daha sonra profesörlüğe atanan Sieburth’u sürekli dışlayarak ona karşı mesafeli olurlar. Özel ziyaretleriyle bu akademisyen arkadaşlarına tekrar yaklaşmaya çalışan Sieburth’u ise onlar her kendilerini ziyarete geldiğinde aynı mazeretlerle kapıdan çevirirler. “Profesör evde yok… Profesör üzüntülerini bildiriyor…” (Sudermann 1926:584) İçinde yaşadığı akademik çevre tarafından bu şekilde tamamen dışlanmış olan Sieburth sonunda intihar ederek yaşamına son verir. Böylece o, muhafazakâr, katı bir sınıf bilinci içinde davranan hoşgörüden yoksun, kendi politik görüşlerinden olmayanlara yaşama hakkı tanımayan bir akademik çevrenin kurbanı olur. Anti demokrat, baskıcı devlet yönetimi o dönemin akademik kurumlarına da aynen yansımakta ve özellikle Prof. Sieburth gibi zayıf ve dirençsiz kişileri maskeli yaşamaya, gerçek yüzlerini gizlemeye mahkûm etmektedir. Sieburth’un ölümünden sonra bir felsefe profesörü olan arkadaşı ardından şöyle konuşur: “Ben bu a-adama haksızlık yap-yaptım. Çün-çünkü biz zannetmiştik o hiç – hiç ça-çalışmıyor ve ya-yayımlanacak hiçbir şe-şey yok. Ve şimdi görüyoruz ki ya-yaşamı boyu yazmış-bir yığın yapıt” (Sudermann 1926:615). Kekeleyerek kesik kesik konuşan bu meslektaşının itirafı aslında tüm meslektaşlarının itirafı aslında tüm meslektaşlarının ortak görüşünü yansıtmaktadır. Her ne kadar onun ölümünden kendilerini suçlu görüyorlarsa da, bu onların insancıl yönlerinden kaynaklanmamaktadır. Bu sadece kolektif bir maskedir. Bu maskenin arkasında onların gerçek yüzleri, insan sevgisinden ve hoşgörüden yoksun katı tutumları gizlidir. Konuşmacının yukarıdaki sözleri bunu açıkça ortaya koymaktadır. Çünkü o, Prof. Sieburth’un yaptığına inanmadıkları yayımlarını konuşmasına konu yapmaktadır. Bir insanın ölümü, bir yaşamın sona ermesi ise bu konu kadar onları ilgilendirmemiştir. Bu da onların maskelerinin arkasındaki gerçek yüzleri yansıtmaktadır. Sonuç Sudermann, Prof. Sieburth figürüyle bu romanında Bismarck döneminde Alman üniversitesindeki akademik çevreyi irdelemekte, mevcut yönetimin insan haklarını hiçe sayan baskıcı politik sistemini aynen benimseyerek katı bir sınıf bilinci içersinde hareket eden akademisyenlerin bilime ve insan onuruna yakışmayan tutum ve davranışlarını eleştirmektedir. Bu aynı zamanda Bismarck döneminde akademik çevre üzerinde var olan baskının da bir göstergesidir. Nihayetinde bilim ile yönetim arasında sıkışmış akademisyenlerin varlığını ortaya koymaktadır. Günümüzde demokratik bir yapıda olduğu düşünülen batı toplumunun tarihinde geçmesi gerektiği anti demokratik baskıcı yönetim biçimlerinin varlığı Sudermann'ın Çılgın Profesör adlı eserinde bir kez daha gün yüzüne çıkmaktadır. Bugün demokrasi dersi vermeye kalkan ulusların da tarih boyunca zaman zaman baskıcı bir yönetime sahip oldukları yadsınamaz. Öyleki bu tutum edebi eserlere de konu edilmiştir. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 48, Haziran 2017, s. 493-499 498 Hermann Sudermann’ın Çılgın Profesör Adlı Romanında Bilim İnsanı Sorunsalı KAYNAKLAR Alker, Ernst (1962), Die deutsche Literatur im 19. Jahrhundert, Kröner, Stuttgart. Dahrendorf, Ralf (1965), Gesellschaft und Demokratie in Deutschland, Piper & Co, München. Hermann, J. u. Richard (1971), Gründerzeit Bröger, München. Höfele, Karl (1967), Geist und Gesellschaft der Bismarckszeit, Musterschmidt, Göttingen. Martini, Fritz (1962), Deutsche Literatur im bürgerlichen Realismus, Metzler, Stuttgart. Salihoğlu, Hüseyin (1993), Alman Kültür Tarih, İmge, Ankara. Sudermann, Hermann (1926), Der tolle Professor, Cotta, Stuttgart. Richter, G. Walter (1975), Die Gesellschaftskritik im Prosawerk H. Sudermanns, Peter Lang, Urbana Champingn. Wehler, H. Ulrich (1966), Moderne deutsche Sozialgeschichte, Kiepenheuer u. Witsch, Köln und Berlin. 499 The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 48, Haziran 2017, s. 493-499