Ġçindekiler

advertisement
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Ġçindekiler
TÜRKĠYE GÜNDEMĠ.......................................................................................................................... 2
Servet Tazegül Avrupa şampiyonu ..................................................................................................... 2
Davutoğlu: Son 10 yılın en yıkıcı insanlık felaketi ............................................................................. 2
Yeni dünya ve Türkiye‟nin tercihleri – Soli Özel Haberturk Gazetesi ............................................... 3
Türkiye‟de basın özgürlüğü yokmuş (!)- Özcan Tikit – Haberturk Gazetesi ...................................... 4
ORTADOĞU GÜNDEMĠ ..................................................................................................................... 5
Suriye'de 3 adayın başvurusu kabul edildi .......................................................................................... 5
Suriye'de kan durmuyor....................................................................................................................... 6
Barzani: Değişim yoksa biz de yokuz ................................................................................................. 6
Doha'da Filistin zirvesi ........................................................................................................................ 6
Libya'da yeni başbakan seçildi ............................................................................................................ 7
Freedom House Mısır için ne dedi? – Murat Aksay – T24 İnternet Sitesi .......................................... 7
AVRUPA GÜNDEMĠ ......................................................................................................................... 10
Ukrayna'da Rusya yanlıları polis merkezini bastı ............................................................................. 10
Putin oyunu kaybetti.......................................................................................................................... 10
Avrupa'da işsizlik azalıyor ................................................................................................................ 11
Çeyrek asırda 4 kat büyüdüler ........................................................................................................... 11
Portekiz kendi ayakları üzerinde duracak.......................................................................................... 11
Steinmeier'den 'İkinci Cenevre' önerisi ............................................................................................. 12
Almanya‟da olaylı 1 Mayıs ............................................................................................................... 12
Alkış, Alkış - Süddeutsche Zeitung - Constanze von Bullion – 3 Mayıs 2014 ................................. 13
Cameron Pfizer'i desteklemekle suçlanıyor....................................................................................... 13
Rusya‟nın Ürküten Tavrı – Sevil Nuriyeva – Star Gazetesi .............................................................. 14
Ukrayna kamikazesi – Fehim Taştekin – Radikal Gazetesi .............................................................. 15
Almanya'nın Rusya dilemması – Sinan Özdemir – Dünya Bülteni ..................................................... 17
ASYA –PASĠFĠK GÜNDEMĠ ............................................................................................................ 19
Afganistan‟da Toprak altında kalanlardan umut kesildi.................................................................... 19
Kuzey Kore: İnsan hakları açısından ABD bir cehennem ................................................................. 20
Çin Asya`yı düşürdü.......................................................................................................................... 20
Çin, Afrika'da yeni hedefler peşinde ................................................................................................. 20
AFRĠKA GÜNDEMĠ .......................................................................................................................... 21
Yabancı diplomatlar eğitimde ........................................................................................................... 21
1
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Güney Afrika‟da seçim heyecanı ...................................................................................................... 21
Güney Afrika’da seçim yarışı- İbrahim Tığlı – Dünya Bülteni............................................................. 22
AMERĠKA GÜNDEMĠ ...................................................................................................................... 24
Obama'dan idamlar için talimat ......................................................................................................... 24
Panama‟da devlet başkanı seçimini Varela kazandı .......................................................................... 24
Freedom House ve CIA‟in yapmadığı – Ufuk Ulutaş – Akşam Gazetesi ......................................... 25
ABD güçlü ama çekingen! – Deniz Gökçe – Akşam Gazetesi ......................................................... 26
DĠĞER KÖġE YAZILARI VE YORUMLAR ................................................................................. 27
Freedom House ve Gauck'u aydınlatma sorunu – Yasin Aktay – Yeni Şafak Gazetesi.................... 27
Nijerya, ABD, Mısır ve idam - Nilgün Tekfidan GÜMÜŞ – Hürriyet Gazetesi .............................. 29
TÜRKĠYE GÜNDEMĠ
Servet Tazegül Avrupa Ģampiyonu
AA
Avrupa Tekvando Şampiyonası'da, milli sporcu Servet Tazegül, 68 kiloda birinciliği kazandı.
Azerbaycan'ın başkenti Bakü'deki Serhedçi Spor Merkezi'nde, 47 ülkeden 363 sporcunun
katılımıyla düzenlenen turnuvanın dördüncü gününde erkeklerde 68 ve 74, kadınlarda ise
53 ve 67 kilo müsabakaları yapıldı.
Erkekler 68 kiloda tatamiye çıkan Servet Tazegül, ilk maçında Bulgar Vladimir Dalakliev'i 87 mağlup etti. Tazegül, ikinci karşılaşmada İspanyalı rakibi Daniel Quesada Barrera'yı 8-7
yenerek, yarı finale çıktı. Tazegül, Moldovalı rakibi Vladislav Arventii ile çıktığı yarı final
maçında 21-23 geride olmasına rağmen, rakibi 10 ihtar aldığı için hükmen galip gelerek finale
yükseldi. Tazegül, finalde Rus rakibi Aleksey Denisenko ile 10-10 berabere kaldığı maçı,
"Altın vuruş"la kazanarak Avrupa şampiyonu oldu.
Davutoğlu: Son 10 yılın en yıkıcı insanlık felaketi
AA
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye'de son 10 yılın en yıkıcı insanlık felaketinin
yaşandığını söyledi.
Davutoğlu, Ürdün'de düzenlenen Suriye‟ye Komşu Ülkeler 3. Toplantısı'nda yaptığı
konuşmada, savaş nedeniyle Türkiye'ye sığınan Suriyelilerin arttığına işaret ederek,
"Türkiye'deki kamplarda 3 bin 700 bebek doğdu" dedi.
Sığınmacı akınının sürdüğünü vurgulayan Davutoğlu, şöyle devam etti:
2
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
"Ülke (Suriye) içine yardım girmesine izin verilmelidir. BM ve organları Suriye içinde kamp
kurmalı ki sığınmacı akını kontrol altına alınsın. Bunun önündeki en büyük engel Suriye
rejimi ama Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) da bunun için Suriye rejiminin
merhametini beklememeli."
"3 hayal kırıklığı"
Suriye'deki krize çözüm bulunması için yürütülen uluslararası girişimlerde başarı
sağlanamadığına dikkati çeken Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Bizim 3 hayal kırıklığımız oldu. İlki Cenevre-2 toplantısındaki başarısızlıktı, artık ümidimiz
yok ve gelecekte siyasi çözüm de yok. İkinci olarak, BMGK'nın 2139 sayılı
rezulasyonuna göre, ülkeye yardım girmesi sağlanmalı. Ancak Suriye, Türkiye
tarafında sadece bir kapıyı açık bıraktı ve günlük sadece 78 aracın geçmesine izin verdi. Bu
kararın uygulamaya konulması lazım. Üçüncü hayal kırıklığımız ise Kuveyt'te yapılan
'Bağışçı Konferansı'na dair. Kuveyt'te Aralık ayında alınan bölgesel sorumluluk programı
uygulanamadı. Türkiye, Suriyeli sığınmacılar için 3 milyar dolar yardım yapıyor, uluslararası
kamuoyu ise sadece 115 milyon dolar yardım yapıyor."
Suriye rejimi halkına sadece ve sadece kan ve gözyaĢı getirmiĢtir"
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, "Suriye rejimi halkına sadece ve sadece kan ve gözyaşı
getirmiştir" dedi.
Suriye'ye Komşu Ülkeler 3'üncü Toplantısı için Ürdün'de bulunan Davutoğlu, söz konusu
etkinliğin geçen yıl Türkiye'nin inisiyatifi ile Suriye'ye komşu ülkeler arasında sığınmacılar
konusunda koordinasyon sağlanması ve bu kişilerin karşılaştıkları zorluklarla ilgili dünyada
duyarlılık oluşturmak için başlatıldığını belirtti.
Yeni dünya ve Türkiye‟nin tercihleri – Soli Özel Haberturk Gazetesi
KABACA 2003-2012 arasında Türkiye‟nin dış politikasıyla ilgili çok yazı yazıldı, sık sık
konferanslar düzenlendi. Son iki yıldır, Suriye‟deki çuvallamanın, yanlış tercihlerin boyutları
ortaya çıktıkça ve özellikle Mısır‟daki darbeden beri, Türk dış politikası o kadar merak
edilmiyor. Bunun yerini daha çok Türkiye‟nin içindeki gelişmeler almış durumda. Bu ilgi
Türkiye‟nin iç politikasıyla dış politikası arasındaki bağ nedeniyle derinleşiyor. Daha önceleri
Türkiye‟nin içindeki gelişmeler ilgi uyandırırdı. Bunlarla Türkiye‟nin dış politikası arasında
bağ kurulur, “yumuşak güce” dayalı dış politika tercihleri önemsenir, desteklenirdi. Ortadoğu
coğrafyasındaki Türk etkisi, bir yandan İran‟ın dengelenmesi diğer yandan bu ülkelere olumlu
bir örnek teşkil etmesi nedeniyle tezahüratla karşılanırdı.
Türkiye böyle bir algının kendisine sağladığı büyük prestijin doruğuna Arap isyanlarının
başlangıcında çıktı. Arap isyanlarının ardından, Suudi Arabistan kaynaklı karşı devrimin
gelişmelere ağırlığını koyması, Suriye‟de cihatçıların öne çıkması, Mısır‟daki darbe ortaya
yeni bir bağlam çıkardı. Türkiye‟nin bölgedeki etkisi hızla azaldı. Ardından ülkede otoriterlik
arttı, özgürlük alanları daraldı. Dış politikada kullanılan hoyrat bir dille, AB ilişkisinin
“dostlar alışverişte görsün” ötesinde bir anlam taşımadığı noktaya gelindi. Bu durumda
Türkiye‟nin dış dünyayla ilişkisinde reelpolitik ve ekonomik çıkar boyutları hızla “yumuşak
gücün” yerini alıyor. Rusya ile ekonomik ilişkilere halel gelmemesi Türkiye‟nin diğer Kuzey
3
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
komşusunun toprağının elinden alınmasından, Rusya‟nın Ukrayna‟yı istikrarsızlaştırmasından
önemliydi.
İçeride derin bir Amerikan ve İsrail düşmanlığı işlenirken, dış politikada giderek daha fazla
Amerikan çizgisine dönülüyor, yakında elçi gönderilmesi beklenen İsrail ile ticaret rekorlar
kırıyordu. Sonuçta demokrasinin yaygınlaşmasının önem taşımadığı, Mısır‟ın ardından siyasal
İslam‟a açılmış kredinin kesildiği, jeopolitiğin dönüş yaptığı bir dünyada yaşıyoruz. Obama
yönetiminin Suriye‟deki perişanlığı, İsrail‟e sözünü geçirememesi, Rusya‟nın Soğuk Savaş
sonrası Avrupa düzenine saldıran hamleleri karşısındaki çaresiz görünümü tüm ülkeler
tarafından izleniyor. Başta Çin yayılmacılığından korkan Asya ülkeleri, ABD‟nin tüm
müttefikleri zor anlarında Amerikan silahlı gücünü yanlarında bulup bulamayacaklarını
sorguluyor. Buna Avrupa‟nın zayıflığı ve ABD ile Almanya arasında casusluk skandalı
nedeniyle ilişkilerin hayli gergin olması eklenince Batı‟nın güç kaybı netleşiyor. Buna karşılık
ne Rusya, ne Çin, ne de Hindistan, Brezilya gibi ülkeler ABD‟nin/Batı‟nın bıraktığı boşluğu
dolduracak kapasite, beceri ve ittifak ağına sahipler.
Türkiye‟nin dış politikasını gözden geçireceği bağlam özetle budur. Geçen dönemin avantajlı
koşullarında yapısal unsurların önemini küçümsemenin sonucu, Türkiye‟nin kapasitesinin
üzerinde bir güç projeksiyonuna teşebbüs etmesi olmuştu. Aynı hatayı yeni dönemde
tekrarlamamak gerekir. Türkiye dış politikasının içgüdüsel eğilimi özerkliktir. Bugün de
koşullar bu dürtüyü canlandıracak özellikler içeriyor. Özerklik ince diplomasi ve becerikli
ilişki yönetimi gerektirir. Kısa vadede etkili ve güçlü Rusya, yükselen Çin ve buna karşılık
pısırık bir ABD ve zayıflayan Batı görüntüsü hâkim. Bu görüntüye aldanarak zamanında
Orgeneral Tuncer Kılınç‟ın önerdiği gibi ABD ile arayı bozmamayı becerip Rusya veya Çin
yönüne (füze ihalesi örneğinde olduğu gibi) kaymak, Türkiye açısından akılcı olmayacaktır.
Ne var ki içerideki gelişmeler “Batı”lı normlarla uyumsuz oldukları ölçüde bu türden bir
kayışı da destekler niteliktedir. ABD‟de şu sıralarda canlanmış görünen Türkiye iç
politikasına yönelik merakı bu açıdan da değerlendirmek gerekebilir.
Türkiye‟de basın özgürlüğü yokmuĢ (!)- Özcan Tikit – Haberturk Gazetesi
ABD‟nin demokrasi gözlemevi Freedom House haklı beyler! Türkiye‟de basın özgürlüğü
yok.
Basınımız gerçekten özgür olsaydı:
- Her 10 gazeteciden 9‟unun her gün köşesinden veya programından dilediğince iktidara
saydırabildiği ayan beyan ortadayken “Türkiye‟de basın özgürlüğü yok” diyebilen bir rapor,
bu ülkenin büyük gazeteleri tarafından çarşaf çarşaf yayınlanıp haber bültenlerinde
yüceltilerek göklere çıkarılmazdı.
- Freedom House, Türkiye‟yi bizzat ABD desteğiyle gazetelerin kapatıldığı, gazetecilerin
demir kafeslerde yargılandığı, milli iradenin zindanlara atıldığı Mısır‟la aynı kefeye koyma
gafletine düştüğünde, hak ettiği şamarı bu ülkenin Dışişleri Bakanı‟ndan değil
gazetecilerinden
yerdi.
- “Bu ülkede basın özgürlüğü yok” diye yırtınanlar, yanı başımızda soykırım yapan Esad„a
avukatlık yapma cürretinde bulunamaz, Suriye‟de 10 ay tutsak kalan 4 Fransız muhabiri, daha
2 hafta önce kurtaran Türkiye‟yi ise gazeteci düşmanlığıyla suçlayamazdı.
- Gazeteciler okurlarını, Twitter takipçilerini ekonomiyi göçertmeye, ülkeyi kaosa
4
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
sürüklemeye
davet
etmezlerdi.
- Askerdeki evlatlarıyla kışla misafirhanelerinde görüşmelerine, devlet kurumlarında
çalışmalarına, üniversitelere girmelerine izin verilmeyen başörtülü kadınların hakları iade
edildiğinde; bu utanç verici yasağı tarihin çöplüğüne atan irade, gazete ve televizyonlarda
lince
tabi
tutulmazdı.
- Yıllar sonra ilk kez bir lider çıkıp 30 yılda 35 bin kişinin canına, yüz milyarlarca da dolara
mal olan bir meseleyi çözmek için elini taşın altına koyduğunda; köşelerde, prime time‟larda
hedef tahtasına oturtulmazdı.
- 12 yılda Türkiye demokrasisine 100 yıllık sıçrama yaşatan bir iktidar otoriterleşmekle
suçlandığında, buna ilk karşı çıkan da yine bu ülkenin gazetecileri olurdu.
Hâsıl-ı kelam Freedom House raporu girişi ve gelişmesiyle sakat bir hal arz etse de sonucu
itibarıyla haklı. Biz özgür falan değil, tutsağız. Lakin tutsaklığımızın sebebi iktidar baskısı
değil. Milletin yutmadığı bu yalanları aşalım da tutsaklığımızın sebeplerine gelelim artık.
İki sebebi var bu tutsaklığın. İlki, basınımızın ekseriyetinin kendi halkından, topraklarından
yabancılaşmış olması. İkincisiyse “bizim” sandığımız birçok medyanın emperyalist çıkarları
gereği Türkiye karşıtı kesilmiş bazı devletlere, göbekten bağlanmış olmaları.
Bakın bu yazdıklarım Freedom House raporunun alt metninde de yazıyor. Yazıyor yazmasına
da o raporu okurken bu hakikatleri görüp anlatabilmek biraz akıl, biraz vicdan, biraz da
cesaret istiyor.
Dar bölgeden vazgeçildi yazık oldu
AK Parti seçim sistemini değiştirmekten vazgeçti. Vazgeçmese muhtemelen dar bölge seçim
sistemine geçecektik. Neden vazgeçildi bilmiyorum; ama bir iddiaya göre Anayasa
Mahkemesi‟nin “temsilde adalet” ilkesine aykırı bularak yasayı iptal edebileceği düşünüldü.
Doğrusu, ben yine de dar bölgeye geçilmesini canı gönülden istemiştim.
Düşünsenize Türkiye 550 seçim bölgesine ayrılacak, belediye başkanı seçer gibi milletvekili
seçecektik. Millet ilk kez vekil adayını tanıyacak, aklına yatarsa oy verecekti. Vekil,
liderinden önce bağlı olduğu bölgedeki vatandaşa karşı sorumlu olacaktı. Bir de şimdiki
sisteme bakın. Dört lider istedikleri adayları sandıkta önümüze koyuyor. Biz de çoğu zaman
kimi seçtiğimizi bile bilmeden, desteklediğimiz lider veya partiye göre oy veriyoruz.
Kim ne derse desin, bence dar bölge şimdiki sistemden en az 10 kat daha iyi. Özellikle de
temsilde adalet açısından.
ORTADOĞU GÜNDEMĠ
Suriye'de 3 adayın baĢvurusu kabul edildi
AA
5
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Suriye resmi haber ajansı SANA'da yer alan habere göre, Anayasa Mahkemesi sözcüsü
Macid Hadra yaptığı açıklamada, devlet başkanlığı seçimi için adaylık başvurusunda bulunan
23 kişiden 3'ünün adaylık başvurusunun kabul edildiğini açıkladı.
Hadra, adaylığı kabul edilen kişilerin Devlet Başkanı Beşşar Esed, Halep milletvekili Mahir
Abdülhafız Haccar, eski bakan ve meclis üyesi Hasan Abdullah en-Nuri olduğunu bildirdi.
Hadra, adaylık başvurusunda bulunanların pazartesiden itibaren 3 gün içinde itiraz haklarının
bulunduğunu kaydetti.
Suriye'de kan durmuyor
AA
Suriye'de, rejime bağlı güçlerin yönetim
operasyonlarda 50 kişinin öldüğü bildirildi.
karşıtlarına
ağır
silahlarla
düzenlediği
Suriye İnsan Hakları Örgütü'nden (SNHR) yapılan açıklamada, rejim güçlerinin muhaliflerin
denetiminde olan bölgelere karadan havan topu ve roketler, havadan "varil, vakum ve misket"
bombalarıyla düzenlediği operasyonlarda Halep'te 12, Hama, Dera ve başkent Şam'ın
banliyölerinde 8'er, İdlib'te 6, Humus'ta 5, Lazkiye, Tartus ve Deyru'z Zor kentinde birer
olmak üzere 50 kişinin hayatını kaybettiği belirtildi.
Suriye Yerel Koordinasyon Komitesi'nden yapılan açıklamada ise Suriye ordusuna
ait helikopterlerin Halep'te muhaliflerin kontrolünde olan Ensari, Mesekin Hananu ve Kadi
Askeri bölgelerine "varil" bombasıyla saldırması sonucu çok sayıda yerleşim yerinde
ağır hasar meydana geldiği aktarıldı.
Barzani: DeğiĢim yoksa biz de yokuz
Al Jazeera
Barzani, seçimlerdeki katılım oranından memnuniyet duyduğunu belirterek, sonuçların
açıklanmasının ardından ulusal bir ortaklık hükümeti kurma yönünde çalışılması gerektiğini
belirtti.
Iraklı Kürt lider, herkesin seçim sonuçlarına saygı duyması ve ortaya çıkan sonucu kabul
etmesi gerektiğini belirtti.
Barzani seçimden önce de bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasının artık çok yakın
olduğunu belirtmiş ve bu sözler Bağdat yönetiminin tepkisine neden olmuştu.
Bölgesel Kürt yönetimi lideri Barzani kısa bir süre önce Irak‟ta bağımsız bir Kürt devletine
doğru ilerleyişin başladığını söylemiş, Maliki ise bu sözlere, “Kürtler anayasayı onaylarak
karar verdi, artık kimse ayrılıktan bahsedemez” ifadeleriyle yanıt vermişti.
Doha'da Filistin zirvesi
Al Jazeera
6
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Mahmud Abbas ve Halid Meşal Doha'da, Filistin yönetimiyle Hamas arasında varılan
anlaşmanın detaylarını görüşecek.
İkili 6 Şubat 2012‟de Katar‟ın başkenti Doha‟da, o zamanki Emir Hamad bin Halife El
Tani‟nin arabuluculuğunda bir anlaşma imzalamıştı. Anlaşma gereğince Mahmud Abbas
başkanlığında bir geçiş hükümeti kurulacaktı. Hükümetin görevi milletvekili ve başkanlık
seçimlerini yapmak, aynı zamanda Gazze‟nin yeniden imarını başlatmak olacaktı. Ancak
anlaşma hayata geçirilememişti.
23 Nisan'da Gazze'de bir araya gelen Fetih ve Hamas Hareketi ortak hükümet kurma
konusunda anlaşmıştı. Anlaşma yeni hükümetin beş hafta içinden kurulmasını öngörüyor.
Hamas liderlerinden Musa Ebu Merzuk ile Fetih liderlerinden Azzam Ahmed de önümüzdeki
iki gün içerisinde Gazze‟de bir araya gelerek kurulacak ortak hükümetle ilgili konuları
görüşecek.
Taraflar arasındaki bölünmüşlük, 2007 yılında Gazze Şeridi‟nde yaşanan çatışmalar ve
Hamas‟ın şeridi kontrolü altına almasıyla başladı.
İsrail yönetimi, Fetih ve Hamas arasındaki anlaşma üzerine ABD arabuluculuğunda devam
eden müzakereleri askıya aldığını duyurmuştu.
Libya'da yeni baĢbakan seçildi
AA
Libya'da iş adamı Ahmed Maatik, Milli Genel Kongre'de (MGK) yapılan oylamada 121 evet
oyu alarak ülkenin yeni başbakanı oldu.
Libya devlet televizyonunda yer alan habere göre, MGK sözcüsü İzzeddin el-Avvami, yeni
başbakanı seçmek üzere bugün düzenlenen oturumda 152 milletvekili bulunduğunu belirterek,
iş adamı Ahmed Maatik'in, 121 milletvekilinden evet oyu alarak başbakan seçildiğini
duyurdu.
İngiltere'deki Harvard Üniversitesi'nden mezun olan iş adamı Ahmed Maatik (41) ılımlı
liberal çizgisiyle tanınıyor. Ülkede turizm alanında büyük yatırımları bulunan Maatik'in
İslami eğilimli partilerin desteğini aldığı belirtiliyor.
Libya parlamentosunda üzerinde anlaşmaya varılan kanun gereği başbakan adayının
seçilebilmesi için 120 oy alması gerekiyor.
Freedom House Mısır için ne dedi? – Murat Aksay – T24 Ġnternet Sitesi
Merkezi Washington'da bulunan sivil toplum kuruluşu Freedom House‟un her yıl 195 ülke ve
14 bölge için “Özgürlük Raporu”hazırlıyor. Bu yıl yayınladığı raporun Türkiye ile ilgili
bölümleri hükümet kanadında memnunluk yaratmadı ki, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu
raporu eleştirdi.
7
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Eleştirilerin nedeni açık. Rapor Türkiye‟yi basın özgürlüğü konusunda „kısmen
özgür‟ statüden „özgür değil‟ statüsüne düşürüyor. Kendi içinde ülkelerin üç statüye
ayrıldığını düşünürsek; Türkiye, 2. Ligden 3. Lige düşmüş oldu.
ĠĢten atmalar arttı
Raporda, medya üzerindeki siyasi baskının arttığı ve bunun Gezi süreci ile birlikte ivme
kazandığı ifade ediliyor. Yine işten atılmaların da bu dönemle birlikte arttığını söylüyor. Yine
raporda dünyada en çok tutuklu gazetecinin Türkiye‟de olduğunu iddia ediyor.
Rapora göre Türkiye dünya sıralamasında 120. sıradan 134. sıraya geriledi.
Türkiye‟nin dahil edildiği ülkeler grubunda Endonezya, Tanzanya, Kenya, Çin, Rusya,
Ermenistan, Ekvator gibi ülkeler var.
Aslında tek başına bu bile çok şey anlatıyor.
DıĢ politikadaki baĢarısızlık
Türkiye, çok değil birkaç yıl öncesine kadar ekonomik performansı ile demokratikleşme
yönünde attığı adımlarla AB‟nin, Batı‟nın ve Ortadoğu ülkelerinin gıpta ile baktığı ülkeydi.
Ne olduysa Arap uyanışıyla oldu ve AK Parti, bu süreci Türkiye‟nin bölgesel liderliğini
gerçekleştirmek için fırsat gördü.
Bu fırsatı, Türkiye‟nin eksik de olsa demokratik deneyimi, laik toplumsal modeli, Batı ile
olan ilişkileri, AB aday üyeliği üzerinden değil sahip olduğu kültürel kimlik üzerinden
mezhepçi bir politikayla gerçekleştirmeye çalıştı.
Olmadı.
Ne Mısır‟da ideolojik ve siyasal olarak destek verdiği Mursi başarılı oldu ne de Suriye‟de
desteklediği Esad muhalifleri başarılı oldu. Mursi yapılan darbe ile devre dışı kalırken; bu
darbenin en somut sonucu da Suriye‟de de Esad‟ın ömrünün uzaması oldu.
Türkiye: Millet değil cemaatler topluluğu
AK Parti, dış politikada uğranılan bu başarısızlığı, bu kez iç politikada aynı kültürel kimlik
siyaseti üzerinden sürdürdü. Başbakan‟ın özellikle Gezi ile birlikte iradi olarak tercih ettiği
sert bir üslup, gerginlik ve bunun sonucu toplumsal kutuplaşma dış politikadaki bu
başarısızlığı konuşamaz hale geldik. Tabanı konsolide etmek üzerine kurulan bu dil, bırakın
dış politikadaki başarısızlığı, ortaya çıkan yolsuzluk iddialarını bile konuşmaz hale getirdi.
8
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Yerel seçimlerde elde edilen başarı AK Parti‟nin siyasal başarısıdır ama bunun maliyeti
Türkiye‟nin orta vadede kaybıdır. Çünkü yaşadığımız süreç, toplumsal ortak değerler
üzerinden uzlaşarak toplumsallaşmayı değil, herkesin kendi cemaati içinde yaşamaya geri
dönüşünü sağlıyor.
Türkiye‟nin son 20 yıl içinde özellikle laik kesim ile muhafazakârlar arasında kurulan
güven iliĢkisi, ortak bir topluma olma için kurulan diyalog kanallarının hepsi son bir yıl
içinde neredeyse koptu. Bırakın millet olmayı giderek artan biçimde cemaatleĢtik.
Bu açıdan Freedom House‟un raporu, bu gerçeklerin medya yüzünü bize anlatmaktan başka
bir şey yapmıyor.
Rapora tepki veren Dışileri Bakanı Ahmet Davutoğlu; “Bu, son dönemde son dönemde
Türkiye'ye karĢı yapılan algı operasyonlarından biridir. Türkiye'yi orada yer alan
ülkelerin içinde o kategoride ele alamaz. Türkiye'de her görüĢ zikredilebilmektedir,
tartıĢılabilmektedir. Bu anlamda Türkiye'deki basın özgürlüğü kısmen özgür
kategorisinde yer alan ülkelerden çok daha ilerdedir.” demiş.
Elbette Türkiye dahil edildiği gruptaki ülkelerden farklı parametrelere göre önde olabilir ama
bu, raporda ifade edilen gerçeği değiştirmiyor.
ABD‟de herkesin merak ettiği konu
Son bir hafta içinde gazetelerde SETA, Sabancı Üniversitesi, TÜSİAD‟ın ABD‟de yaptıkları
toplantılara katılan yazarların izlenimlerini okuyoruz. Bu toplantılara katılanların çoğu,
ABD‟lilerin en çok düşünce ve ifade özgürlüğü konusunu duydukları endişeleri
paylaştıklarını yazdı.
Yani sadece Freedom House değil ABD‟deki politikacılar da, medya mensupları da, STK
temsilcileri de en çok raporda ifade edilen endişeleri Türklerle paylaşıyor.
Yine Davutoğlu
bekleriz” demiş.
verdiği
tepkide; “Gazetecilerimiz
bunu,
raporu
reddetmelerini
Diyelim ki, raporu reddettik.
Bu Türkiye‟de hangi gerçeği değiştirecek?
O fotoğrafta biz varız
9
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Evet, uluslararası ilişkilerde bu tür raporlar sadece birer objektif değerlendirme aracı değildir.
Bu raporlar, güç ilişkisine ve hiyerarşiye bağlı olarak aynı zamanda birer siyasal yargılama
metnidir. Ve bu tür kurum ve raporlar bir siyaset aracıdır.
Ancak Freedom House‟un raporu kabul edelim ki, sadece bir fotoğraf çekiyor. Ve çektiği
fotoğraf içinde olduğumuz bir anı gösteriyor.
Unutmayalım ki aynı rapor, basın özgürlüğü konusunda en vahim gelişmelerin Mısır‟da
olduğunu ifade edip şu tespiti yapıyor;“Ülkede ilk kez seçimle iktidara gelen Muhammed
Mursi‟nin eski usül bir askeri darbe ile görevden uzaklaĢtırılmasına tanık
olundu” deniyor.
Hadi Türkiye‟nin ki algı yönetimi amaçlı.
Ya Mısır için?
AVRUPA GÜNDEMĠ
Ukrayna'da Rusya yanlıları polis merkezini bastı
AA
Ukrayna'nın güneyindeki Odessa kentinde Rusya yanlıları polis merkezini bastı ve iki gün
önce 40'dan fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan olayların ardından gözaltına alınan çok sayıda
kişinin serbest kalmasını sağladı.
Odessa'da iki gün önceki olaylarda Ukrayna'nın bütünlüğünü savunanlarla Rusya yanlıları
arasında çatışma çıkmış, ardındanRusya yanlılarının sığındığı sendika binasında çıkan yangın
sonucu 40'dan fazla kişi hayatını kaybetmişti.
Rusya yanlıları iki gün önceki olayların ardından gözaltına alınanların tutulduğu polis merkezi
önünde toplandı. Gözaltındaki Rusya yanlılarının serbest bırakılması talebiyle olaysız
başlayan gösterilerde daha sonra maskeli ve eli sopalı kişiler binaya saldırdı. Pencere ve
kapıların kırıldığı saldırının ardından İçişleri Bakanlığının açıklamasına göre Odessa polisi 67
kişiyi serbest bıraktı.
Putin oyunu kaybetti
Times
Gazetedeki başyazılardan birisinde Ukrayna'da yayılan çatışmalara yer veriliyor ve
Moskova'nın artık Ukrayna'daki Rus yanlılarını kontrol edemediği savunuluyor.
10
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
"Putin, Kırım'da güç kullanarak haritaların değişmesine neden oldu ve bir anlamda cin şişeden
çıktı. Ukrayna'daki Rus yanlıları artık güç kullanarak istedikleri siyasi sonuçlara
ulaşabileceklerini düşünüyorlar. Onları tekrar gerçekliğe döndürme görevi ise yine Putin'e
düşüyor."
Makalede, Putin'in Rusya yanlılarını kontrol altına almaması durumunda Doğu Avrupa'nın bir
anda 1990'ların Balkanları gibi olabileceği ileri sürülüyor.
Moskova'nın en kritik amacının Ukrayna'nın Batı'ya ve NATO'ya yaklaşmaması olduğunu
belirten makalede "Ancak Putin bu amaca ulaşmak için yanlış yolları tercih ediyor. 11
Mayıs'ta Donetsk bölgesinde Kırım benzeri bir referandum yapılacak ve yüksek ihtimalle Rus
yanlıları uluslararası çevrelerce tanınmayan bir zafer ilan edecek.
Ancak bölünmüş bir Ukrayna Rusya'nın işine yaramaz. Bunun yerine Putin'in Rusya'sı
Ukrayna'da uzlaşı yolunu seçmeli ve oluşacak yeni koalisyon hükümetinde Rus yanlılarının
çıkarlarını temsil edecek bir partinin bulunmasını sağlamalı. Böylece, yeni Kiev hükümetinin
Batı'ya yaklaşma amacıyla atacağı adımlar koalisyonun Rus yanlısı ayağı ile engellenebilir."
Avrupa'da iĢsizlik azalıyor
Yeni ġafak
Avrupa İstatistik Ofisi'nin (Eurostat) açıkladığı verilere göre, mart ayında yıllık bazda işsiz
sayısı ve işsizlik oranı hem Avro bölgesinde hem de AB'de azaldı. İşsizlik mart ayında Avro
bölgesinde yüzde 11,8, Avrupa Birliği'nde (AB) ise yüzde 10,5 oldu.
Çeyrek asırda 4 kat büyüdüler
Sabah
Putin'in yeni Sovyetler Birliği hayalinde en önemli kozu bu ülkelerin 23 yılda yakaladığı
ekonomik performans. 13 ülke eskisine göre 4 kat büyük, daha çağdaş ve verimli. Sovyetler
Birliği'ni oluşturan 13 ülkeden yedisi şu anda Rusya'ya yakın politika izliyor. Bu yedi ülkenin
büyüklüğü de neredeyse 13 ülkenin toplamı kadar. 2.7 milyar doların 2.5'i bu yedi ülkenin.
2015'te kurulacak olan Avrasya Birliği ile bu ülkelerin büyüme rakamlarının da hızlanacağı
belirtiliyor.
Portekiz kendi ayakları üzerinde duracak
Euronews
Euro Bölgesi‟nde geçtiğimiz yıllarda İrlanda ve Yunanistan‟la birlikte uluslararası kurtarma
yardımına başvuran Portekiz‟den borç krizini atlattığı yönünde mesajlar geliyor. Uzun bir
süre sonra geçtiğimiz ay 10 yıllık tahvil ihracına çıkarak piyasalara dönen Portekiz‟de
hükümet, ekonominin çarklarını işletmek için daha fazla dış yardıma ihtiyaç duymayacağını
duyurdu.
11
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Steinmeier'den 'Ġkinci Cenevre' önerisi
Deutsche Welle
Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, ABD'li ve Rus mevkidaşlarıyla "İkinci Cenevre
Konferansı'nın gereği üzerine görüş alış verişinde bulunduğunu" söyledi. Steinmeier, "krize
siyasi bir çözüm sağlanması için konferansta bağlayıcı kararlar üzerinde durulmasını" istedi.
Steinmeier, onlarca kişinin can verdiği Odessa olaylarının tüm taraflar için bir uyarı işareti
olmasını umduğunu kaydetti.
Almanya‟da olaylı 1 Mayıs
DW
Hamburg ve Berlin'de maskeli göstericiler polise şişe, taş ve havai fişeklerle saldırdı.
Hamburg'da 20 polis yaralandı.
Hamburg'da polis, çeşitli sol gruplara mensup yaklaşık 2 bin kişinin katılımıyla düzenlenen
bir yürüyüşün Rote Flora adlı kültür merkezine yönelmesini engelledi.
21 Aralık 2013'te Rote Flora'nın kapatılmasını protesto eden sol gruplarla polis arasında
başlayan çatışmalar büyümüş, Hamburg yerel yönetimi kentin üç bölgesini 'tehlikeli bölge'
ilan etmişti.
Hamburg polis sözcüsü, müdahale sırasında 15 göstericinin gözaltına alındığını, 20 polisin de
yaralandığını açıkladı. Bir sağlık görevlisi ise 50 dolayında eylemcinin yaralandığını söyledi.
Polis, kurdukları barikatları ateşe veren ve vitrin camlarını kıran göstericilere cop, biber gazı
ve basınçlı suyla müdahale etti.
Hamburg'da 1 Mayıs nedeniyle toplam bin 800 polis görev yaptı.
Berlin'de 6 bin 400 polis görev yaptı
Berlin'de sol ve otonom gruplar tarafından düzenlenen yürüyüşe katılım beklentilerin üzerinde
oldu. Yaklaşık 19 bin kişi iktidar partilerinden Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) merkez
binasına yürüdü.
Göstericiler polise şişe, taş, boya dolu plastik şişeler ve havai fişeklerle saldırdı. Polis,
Kreuzberg semtinde göstericilere karşı biber gazı kullandı. Müdahale sırasında 5 polis
yaralandı. Berlin'deki 1 Mayıs önlemlerinde görev alan polis sayısı 6 bin 400'ü buldu.
Berlin eyaleti içişleri senatörü Frank Henkel, ilk değerlendirmesinde, "1 Mayıs'ta şiddet
olaylarına karışanların sayısı azalıyor" dedi. Yetkililer, olaylarda yaralanan polis ve
göstericilere ilişkin gün içinde ayrıntılı bir açıklama yapacaklarını duyurdu.
12
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
AlkıĢ, AlkıĢ - Süddeutsche Zeitung - Constanze von Bullion – 3 Mayıs 2014
Federal Almanya Cumhurbaşkanı Gauck, Erdoğan'a Yönelik Eleştirisinden Dolayı -En
Azından Kendi Vatanında- Çok Övgü Aldı
Herkesin hoşuna giden mesajlar vermek, Federal Almanya Cumhurbaşkanı'nın sahip
olduğu özellikler arasında yer almıyor. Bununla birlikte Joachim Gauck'un Türkiye ziyareti,
Cumhurbaşkanı'na -en azından Alman siyasetinde- daha önce hiç olmadığı kadar destek
sağladı. Türkiye ziyaretinde demokrasi eksikliğini eleştiren Gauck'a verilen destek, Federal
hükûmetten muhalefete kadar uzanıyor. Başka zamanlar Gauck'un taraftarları arasında yer
almayan ve kendisinin dış ve savunma politikasını reddeden Sol Parti yönetiminden bile tıpkı
bunun öncesinde Yeşiller'den olduğu gibi övgü geldi.
Sol Parti Başkanı Katja Kipping, gazetemize, "Federal Almanya Cumhurbaşkanı'nın insan
hakları ve gösteri hakkının yanında yer alması iyi ve doğru bir gelişme." dedi. Lakin Parti
Başkanı, "Yakında Blockupy aktivistleri bankaların gücünü protesto ettiğinde" Gauck'un
protesto hareketi ve hükûmet karşıtı ruhlara da sempatisini göstermesini arzu ediyor.
Gauck pazartesi günü Türkiye ziyaretinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yönetim
tarzını alışılmadık bir netlikle eleştirmiş ve örneğin yargının bağımsızlığı gibi demokrasi
eksikliklerine işaret etmişti. Ankara'daki Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencilerine hitaben
yaptığı konuşmada Gauck, "demokrasinin tehlikede olduğundan" söz ederek basın ve düşünce
özgürlüğünün kısıtlanmaması gerektiği uyarısında bulunmuştu.
--Jean-Claude Juncker, Türk Başbakan'ın Çıkışının Yüksek Devlet Sanatı Olmadığını
Söylemişti-Erdoğan rövanşını sert bir karşılık vererek aldı. Almanların hükûmetine ders vermek
yerine NSU terör serisini ve Türklere yönelik saldırıları açığa kavuşturmaları gerektiğini
söyleyen Erdoğan, Gauck'un ifadeleri "Çok huhaf." demişti. Türkiye'nin iç meselelerine
müdahaleye "asla tahammül etmeyeceğini" söyleyen Erdoğan, Gauck'un rahip geçmişinin
bunda etkisi olduğunu kaydetmişti.
Muhafazakârların Avrupa seçimlerinde ilk sıradan adayı olarak perşembe günü
Düsseldorf'ta sahne alan eski Avro Grubu Başkanı Jean Claude Juncker, Türk Başbakan'ın
çıkışının "yüksek devlet sanatı olarak sınıflandırılamayacağını" söyledi. Federal hükûmetten
de Gauck'a destek geldi. Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere (CDU), "Federal
Almanya Cumhurbaşkanımızla gurur duyuyorum." diye konuştu. Şimdiye dek örneğin
Soçi'deki Kış Olimpiyat Oyunları'na katılmama kararında olduğu gibi, Gauck'un dış siyasi
çıkışlarına canı sıkkın bir şekilde tepki veren Federal Almanya Şansölyesi de Gauck'un
Türkiye hakkındaki eleştirisinden zamanında haberdar olmuş gözüküyordu.
Berlin'de çarşamba günü yaptığı açıklamada, "Federal Almanya Cumhurbaşkanı ile
Federal hükûmetin görüşü arasında hiçbir fark yoktur." diyen Hükûmet Sözcüsü Steffen
Seibert, "Yargı bağımsızlığı ve düşünce özgürlüğü, değerlerimiz ve prensiplerimiz
doğrultusunda gündeme getirmemiz gereken noktalardır." ifadesini kullandı.
Cameron Pfizer'i desteklemekle suçlanıyor
Financial Times
13
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Financial Times gazetesinde ise, son yılların en büyük şirket satın almalarından birisi olmaya
aday olan Pfizer-AstraZeneca görüşmeleri manşete taşınmış.
Haberde İşçi Partisi lideri Ed Miliband'ın şu açıklamalarına yer veriliyor: "Başbakan David
Cameron ABD'li ilaç devi Pfizer için adeta tezahürat yapıyor gibi. Bu kadar hassas bir
sektörde gerçekleşmesi muhtemel bir satın alma için hükümetin kamu yararını gözetmesi şart.
AstraZeneca İngiltere için stratejik öneme sahip bir ilaç şirketi. Böyle bir şirketin yabancı
sermayeye satışı konusunda hükümet daha hassas olmalı."
Haberde Başbakanlıktan Miliband'a gelen yanıta da yer veriliyor. Açıklamada, "Hükümet
olarak Pfizer için 'tezahürat' yaptığımız doğru değil. İstihdam için ve İngiltere'nin bilimsel
gelişimi için çaba sarfediyoruz" deniyor.
Rusya‟nın Ürküten Tavrı – Sevil Nuriyeva – Star Gazetesi
Rusya‟nın eski Sovyet coğrafyasına yeniden hakimiyet arzusu ciddi bir misyon konumuna
geldi.
Ukrayna‟da olup bitenleri analiz edince ve halen Ukrayna‟nın ya federatif yapıya geçmesini
ya da ikiye parçalanmasını öngören yapısına yönelik siyaset üreten Rusya‟nın bölgedeki
taraftarlarının acımasız tavırları aslında Rusya‟nın dünyaya mesajı olarak algılanmalıdır.
Batı durmadan Rusya‟ya yaptırımları gündeme getirmekle ve bazı isimlerin banka hesapları
ve Avrupa‟ya gitmelerini engelleyen yasakları gündeme getirmekle Rusya‟ya baskı yaptığını
zannetmesi, Batının halen Rusya‟nın sosyolojik dokusunu sonuna kadar okuyamaması gibi
yorumlanmalıdır.
Putin‟e uygulanan baskı karşısında, O da eski Sovyet coğrafyasına yeni baskı modelleri
oluşturmakta ve bu baskının esas hedefi Batıdır. Bu olayların paralelinde eski Sovyet
coğrafyasındaki bağımsız ülkelerde yaşayan etnik Ruslara ve o ülkedeki Rus dilinde eğitim
görmüş insanları da kapsayan çağrısı dikkat çekecek kadar ilginçtir.
Rusya bu insanlara Rus vatandaşlığını kolaylaştıran yeni bir politika üretti ve çağrısı aynen
şöyle; “kim kendi ülkesinin vatandaşlığının yanı sıra Rusya vatandaşı olmak istiyorsa
derhal müracaat etsin” ve Rusya bu müracaatı hemen dikkate alarak “Rusya vatandaşlığı”
vereceğini söylüyor.
Rusya‟nın bu hamlesi ciddi anlamda ürkütücüdür. Orta Asya, Güney Kafkasya, Moldova,
Beyaz Rusya, Ukrayna gibi ülkelerde bu çağrıya sıcak bakan Rus kökenli insanların olması
tuhaf değil. Lakin ilginç tarafı bu çağrıya Özbek, Gürcü, Azerbaycan, Kazak ve diğer bölge
halklarının temsilcisi bireylerde oluşmaya başladı ve bu ülkelerin ulusal
güvenliği açısından korkunç bir durum olarak nitelendirilmelidir.
Kırım olaylarıyla kolayca referandumu kazanan Rusya; anladı ki, bu coğrafyadaki etnik
Ruslar ve siyaseten kendini Rusya yanlısı hisseden o ülkelerin insanları ile Rus ordusunun
yapamayacağı kadar etkiyi oluşturmak mümkün.
Tabii ki bu coğrafyadaki ülkeler Rusya ile ilişkilerinde geçmişe dayanan bağlantı ve
entegrasyonu dikkate alarak ipleri koparmamaya gayret ediyor ve bu doğru yöntemdir. Lakin
14
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
bu ilişkiler yeni düzenin kurulmasına yol açan olayın sadece “Rusya ile ilişkiler iyi olmalıdır”
felsefesinden çıkıyor ve Rusya‟nın etkisi altına giren yeni Rusya merkezli bir düzen
oluşturmaktadır. İşin tehdit kısmı da burada saklı.
İşin en tuhaf tarafı ise eski Sovyet coğrafyası ülkelerindeki yöneticiler halen Rusya‟nın bu
çağrısına karşı bir atak yapmamakta. Örneğin; eğer böyle bir çağrı Batıdan gelmiş olsaydı
Özbekistan Cumhurbaşkanı şöyle bir reaksiyon verecektir: Özbek vatandaşı olan biri böyle
bir çağrıya istekli davranarak Rus vatandaşlığı alma gayretine girerse derhal Özbekistan
vatandaşlığından çıkarılacak. Bu tutumu diğer ülkelerde kendine has siyaset diliyle
oluşturacaktır. Lakin günlerdir Rusya’dan gelen bu mesaja kimsenin gıkı çıkmamakta. En
dehşetlisi ise bu toplumlarda bir zamanlar Rusya ile savaşan, bağımsızlık mücadelesine
giren kitlelerden bile olumlu bakanların sayısı artmaktadır.
Rus askeri birlikleri; Azerbaycan’dan merhum Ebulfez Elçibey Cumhurbaşkanlığı
döneminde çıkartılmıştır. Zamanında Ebulfez Elçibey ekibinden olup Rusya’ya karşı tavrı
ile bilinen ve şuan parlamentoda milletvekilliği görevini ifa eden Siyasi Parti Genel
Başkanı olan ve Türkiye Hükümeti aleyhinde “kravatlı mollalardan Azerbaycan’a fayda
gelmez” diyecek kadar da küstahlaşan şahıs (ismini yazmaya ihtiyaç duymadığım), Rus
askeri birliklerinin geri getirilmesi teklifini parlamentoda dile getirecek kadar işi ciddiye
bindirmiştir. Bu durum Türkiye’nin ivedilikle harekete geçmesi gerektiğinin sinyalini
vermektedir. Bu coğrafyada Türkiye ile ilişkileri sadece hamaset ve duygular üzerinden
yürütülmesini arzu eden yönetici kavramının olduğunu dikkatten kaçırmamak lazım.
Türkiye’nin bölgede Rusya ile yüzleşeceği kaçınılmazdır. Türkiye’nin bu coğrafyaya yönelik
siyasetinin ekonomik bağlarla ilintilenmesi oldukça doğal ve doğru. Ama bu bağlar sadece
bu ilintilerle devam ederse sosyolojideki bağların kaybedilmesi söz konusudur. Türkiye’nin
böyle bir kayba ne lüksü ne de zamanı vardır. Rusya’nın ve özellikle Putin’in siyaset tavrı bir
şeyi ispatlamış oldu; “büyük menfaatler savaşmadan kazanılmıyor”.
Ukrayna kamikazesi – Fehim TaĢtekin – Radikal Gazetesi
Ukrayna krizi her yola açık hala geldi: İç savaş, vekâlet savaşı, belki bölgesel savaş...
Ukrayna krizi her yola açık hala geldi: İç savaş, vekâlet savaşı, belki bölgesel savaş… Batı‟ya
göre doğudaki isyan Rusya‟nın işi. Rusya‟ya göre ise isyanın müsebbibi Kiev‟de ipleri ele
geçiren faşistler. Rus lider Vladimir Putin‟in çarların „Yeni Rusya‟ diye andığı toprakların
hayalini kurduğu ve Ukrayna sınırına 40 bin asker yığarak gözdağı verdiği doğru. Kızıl
Meydan‟da 1 Mayıs‟ı Sovyet tarzı kutlayıp „Kahraman İşçi‟ madalyası dağıtması da emperyal
Rus vizyonunu parlatmakta ne denli hevesli olduğunun son göstergesi. Ancak Ukrayna
milliyetçilerinin Kırım‟da Rusya‟ya aradığı fırsatı veren ve Doğu Ukrayna için de davetiye
çıkartan eylemlerini görmezden sadece Putin‟in heveslerini sorgulamak basitçe Soğuk
Savaş‟la formatlanmış beyinlere teslim olmak anlamına gelir.
Yeni Hatin ve Yanova Dolina
Krizde sorumluluğu olan Batı‟nın amacı Ukrayna üzerinden Rusya‟nın başına bela açmak,
Suriye‟deki „inatçılığı‟ nedeniyle cezalandırmak, yeni enerji havzası Arktik‟le uğraşmasın
diye enerjisini burada tüketmek ve doğalgaz bağımlılığıyla Rusya ile ilişkilerinde konformist
15
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
olan Almanya gibi AB üyelerini başka tedarikçiler bulmaya zorlamak değilse şu sorular
sorulmalı: Batı, neden barışçıl çözüm için ağırlığını koyup Putin‟in heveslerini kursağında
bırakmıyor? Halihazırda Cenevre‟de sağlanmış bir anlaşma varken neden Kiev‟e ev ödevi
hatırlatılmıyor ve doğuda binaların işgal gerekçeleri ortadan kaldırılmıyor? Batı „devrim‟
güzellemeleriyle hep kışkırtıcı bir rol oynadı ve adil davranmadı. Geçen cuma maç sonrası
Odessa‟da Neo-Nazi „Sağ Sektör‟ün katalizör olduğu bir güruh, sendika binasına sığınan Rus
yanlılarını cayır cayır yakarken verilen tepkiler olayın kendisi kadar ürkütücü. Odessa Valisi
Vladimir Nemirovski “Silahlı teröristleri etkisiz hale getirmeye çalışan insanların yasıdışı
eylemi” diyerek suçu önemsizleştirirken Milletvekili Irena Farion suçluyu alenen övdü:
“Şeytanlar cehennemde yanmalı. Futbol taraftarları asilere en iyisi yapıyor. Aferin.”
Normalde AB ve ABD‟den kınama beklenir ama nafile. Lütfedilen açıklamalar “Tansiyon
düşürülmeli” tavsiyesinden öteye geçemiyor. Hal bu olunca Rusya cenahı, Odessa felaketini,
milliyetçi Ukraynalılardan oluşan Nazi taburunun 1943‟te Hatin‟de (Khatyn) 149 köylüyü
yakmasına atfen „Yeni Hatin‟ diye kategorize ediyor.
Kiev, Rusça‟nın resmi statüsünü son veren yasal değişiklikten vazgeçmek gibi isyanı
dindirecek önlemler almak yerine ABD ve AB‟nin cesaretlendirmesiyle helikopter ve tanklar
eşliğinde savaş açtı. Neo-Nazi „Sosyal Milliyetçi Parti‟nin kurucusu olup yeni dönemde
fanatik milislerden „Ulusal Savunma Gücü‟ kurdurtan ve “Ordu yüksek savaş ruhuna sahip”
diyerek çatışmayı körükleyen Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Andriy Parubiy gibi faşistler
söz sahibi olduğu sürece Ruslar kurtuluşu Rusya‟da görecek. “Faşitlerin rolünü abartıyorsun”
diyenler var ama bakın eski Başkan Viktor Yanukoviç‟in devrilmesinden sonra başbakan
yardımcılığı, 2 bakanlık ve başsavcılık koltuklarını alan Svoboda partisi ile Sağ Sektör 24
Nisan‟da 600 Polonyalının öldürüldüğü Yanova Dolina katliamının 71. yıldönümünde zafer
kutlaması yaptı.
IMF „savaş‟ derse…
İşte Kiev‟deki bu savaşkan havaya uygun olarak IMF, 17 milyar dolarlık kurtarma paketi için
„doğuyu kaybetmeme‟ şartını koştu. IMF raporunda geçtiği şekliyle şart şöyle: “Merkezi
hükümet doğu üzerindeki kontrolünü kaybederse programın gözden geçirilmesi gerekecek.”
Slavyansk‟ta 2 helikopterin düştüğü operasyon da IMF ile anlaşmadan sonra başladı. Kiev
için bu bir kamikaze anlaşması! Gereğini yapmakta ısrar ederlerse doğuyu kaybetmeleri
mukadder. Benzer bir rolü 2008‟de Gürcü lider Mihail Saakaşvili üstlenmişti. Neo-Con‟ların
cesaretlendirdiği Saakaşvili, Güney Osetya‟yı ele geçirmek için Shinval‟i bombaladığında ilk
hedef Rus Barış Gücü‟ydü. Sonunda Gürcistan, Güney Osetya‟nın az bir kısmındaki
kontrolünü de yitirdi. Bugün Barack Obama‟yı „zayıf‟ bulan John McCain, Mitt Romney,
Donald Rumsfeld ve John Bolton gibi Amerikalı şahinler de çok iyi biliyor ki iki nükleer güç
birbiriyle savaşmayacak. 2008‟de şahinler iktidardayken de ABD savaştan kaçındı. Elbette
„de facto‟ bağımsız olan Güney Osetya ile Ukrayna farklı ama bu 2 nükleer güç arasındaki
temel parametreyi değiştirmiyor. Sanırım istedikleri, „jeostratejik düşman‟ saydıkları
Rusya‟nın başına çorap örmek. Başkan Yardımcısı Joe Biden‟ın Kiev ziyareti sonrası askeri
operasyonun öne alınması Obama‟nın bu baskıya teslim olduğunu gösteriyor.
16
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Çıkış yolu olarak federasyon
Rusya, Cenevre‟de Kırım‟ın ilhakının kabulüne karşılık Doğu Ukrayna‟da Rusların haklarını
garanti eden bir reformla yetineceğini ortaya koydu. Çoğunluğu Rusça konuşsa da etnik
Rusların azınlıkta olduğu bölgenin iç savaşa mecbur edilmediği sürece Ukrayna‟dan kopmak
istemeyeceğini Rusya da biliyor. Ayrıca Rusya mali olarak bu macerayı kaldıramaz ve
yaptırımları daha fazla göğüşleyemez. Bu yüzden Kırım senaryosunun tekrarlanmasının
önüne geçmenin kestirme yolu federal bölge oluşturulması. Ne var ki ABD ve AB‟nin destek
verdiği „terörle mücadele operasyonu‟, federasyon ile dizginlenecek bir bölgeyi Rusya‟ya
itiyor. Bu arada Rus yanlısı ya da karşıtı fark etmez mafyoz iktidarlardan bıkmış
Ukraynalıların değişim talebi 2. Dünya Savaşı‟nın mirasını hortladığı bir iklimde öteleniyor.
Almanya'nın Rusya dilemması – Sinan Özdemir – Dünya Bülteni
Ukrayna krizi Avrupa Birliği'ni tek ağızdan konuşmaya zorlasa da Almanya'nın tutumu
belirsizliğini korumaya devam ediyor. Almanya açısından Rusya geçiştirilmesi mümkün
olmayan çok özel bir ortaklığa göndermede bulunuyor. Çarice II. Katerina'dan bu yana
Almanya-Rusya ilişkileri dostluğun olduğu kadar tedirginliğin ve de çatışmanın da
tarihidir. Geçen asrın ilk yarısında İki dünya savaşında karşı karşıya gelmiş olan bu iki
devlet 20. yüzyılın ikinci yarısında "Soğuk Savaş" günlerinde Almanya'nın tansiyonu
düşürmek için yola koyduğu yeni doğu politikası yeni bir işbirliğinin başlangıcı oldu.
Bugün bile Alman bilinçaltında güçlü bir Rusya figürü vardır. Almanya, Avrupa devletleri
içinde Rus edebiyatını yakından takip eden tek ülke. Bu durum işbirliğinin yalnızca
devletler arsında olmadığı toplumsal açıdan da kültürel bir karşılığının olduğunu
gösteriyor. Rus bilinçaltında da bir Alman figürü var; ancak o pek olumlu değil.
Avrupa devletlerinin Almanya'dan beklediği bu çok özel ilişkiden cesaret bularak
Rusya'ya baskı yapması. Ne var ki, Avrupa dış politikası söz konusu olduğunda sık sık
ileri sürülen tek ağızdan konuşamadıkları eleştirisi bu defa Avrupa'nın merkez ülkesi
Almanya için gerçek oldu. Almanya'nın yorumlama safhasından çıkıp aksiyon safhasına
geçmesi beklenirken tam aksine ağırlığını hissettiremediği gibi, dışarıdan bakanlara,
pasif destek verdiği izlenimi uyandırıyor. Eski Başbakan Gerhard Schröder'in Gazprom
danışmanlığı çerçevesinde "iyi niyet elçisi" olabileceği düşünülmüştü; ancak tarafsız
kalamayacağı, Kırım meselesi konusunda, NATO’nun Kosova müdahalesine göndermede
bulunarak, "ben bile uluslararası hukuku ihlal ettim" demesiyle anlaşıldı. Schröder gibi
hem sağda hem de solda varlığını sürdüren partiler açık bir tutum ortaya koymakta
zorlanıyorlar.
En fazla tartışılan konuların başında yaptırım kararları geliyor. Avrupa Birliği Rusya'ya
yönelik yaptırım kararları alsa da Almanya'nın Rusya'nın ikinci (Çin birinci) ticari ortağı
olması güçlü yaptırım kararları alınmasını kolaylaştırmıyor. Bu konuda Merkel
17
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
hükümetinin, kamuoyu gibi, bir denge politikası oturtmaya çalıştığını düşünebiliriz. Son
olarak İnfratest Dimap'ın yaptırdığı ankete göre Almanlar da ekonomik yaptırımdan çok
(yüzde 38) siyasi baskı (yüzde 62) oluşturulması gerektiğini düşünüyor. Almanların
yüzde 49'u Rusya politikasında bir "üçüncü yol" formülünün uygulanmasını bekliyor. Bu
tutum Alman siyasasında son aylarda görülen kararsızlıkla ve çok seslilikle örtüşüyor.
Bununla birlikte, katılanların yalnızca yüzde 45'i Almanya'yı Batı bloku içinde görmek
isterken, yüzde 49'u Batı ile Rusya arasında üçüncü yolda görmek istediklerini ifade
ediyor. Bu sonuca göre, Almanların yarısından fazlası geleceğini bloklar içinde
görmezken, Almanya'nın kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmesi gerektiğine
inandığını ifade edebiliriz. Almanların Vladimir Putin'e bakışı da on yılda değişti.
Medyaya yansıyanların kamuoyu üzerinde etkili olduğunu söyleyebiliriz. Bundan
Rusya'da
nasibini
alıyor.
Almanların
sadece
üçte
biri
Rusya
ile
işbirliğinin
sürdürülmesini destekliyor. Bu oran 2004'te yüzde 45'lerde idi. Vladimir Putin hakkında
ki kanaatlere gelince, olumsuz kanaat sahibi olanların oranı yüzde 65'lerde seyrediyor
(2004'te yüzde 8).
Merkel hükümeti içinde aykırı kabul edilebileceğimiz tek çıkış Maliye Bakanı Wolfganf
Schauble'den geldi. Schauble, Kırım'ın ilhakını Nazi Almanyasının Südetleri ilhakına
(1938) benzetmesi, şiddetli tartışmalara sebep olmakla birlikte, konunun daha kolay
anlaşılmasına yardımcı oldu. Angela Merkel'in gelecek günlerde sesini yükseltip
yükseltmeyeceği bilinmiyor; ancak Dışişleri Bakanı Steinmeier'ün pasif diplomasiden
aktif diplomasiye geçilmesi konusunda diğerlerinden ayrıldığı anlaşılıyor.
Berlin'in "üçüncü yolu" hiç kuşkuşuz diğer ortaklarının bakışından ayrılıyor. Angela
Merkel'in ve Almanların beklentisi varolan kanallar üzerinden sorunun çözülmesi. İş
dünyası hükümete yakın görünmekle birlikte belirsizliğe sürüklenmek istemiyor. Sorunu
az zararla aşmanın yollarını arıyor. Almanya-Ukryana iş hacmi geçen yıl için 6,3 milyar
dolar iken, Rusya ile olan ekonomik işbirliğinin toplamda 76 milyar avro'ya tekabül
etmesi, Rusya'da 6200 şirketin bulunması, geçen yıl doğrudan 22 milyar avroluk
yatırımda bulunması iş ve siyaset dünyasını daha dengeli adımlar atmaya zorluyor.
Madalyonun diğer yüzünde de Almanya'nın Rusya'dan ithal ettiği gaz bulunuyor (yüzde
39'u Rusya'dan, yüzde 25'i Hollanda'dan, yüzde 20'si Norveç'ten, yüzde 10 kendi içinden,
yüzde 6 diğer ülkelerden). Ne var ki, ekonomi konusunda daha dikkatli ve dengeli bir
yaklaşım içinde olan iş dünyası gaz konusunda beklentilerin aksine Merkel'e destek
veriyor.
Ancak, asıl yaptırımların Moskova'ya geri adım attırıp attırmayacağı sorusu zihinleri
meşgul etmeye devam ediyor. Geçen hafta, Rusya'nın Ukrayna'nın doğusunda baş
gösteren kargaşayı durdurmaması ve Cenevre'de 17 Nisan'da kabul edilen anlaşmaya
sadık kalmaması sebebiyle Avrupa Birliği ek yaptırım kararı aldı. Kırım'ın Rusya'ya tek
18
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
taraflı olarak bağlanma kararından sonra ortaya çıkan fotoğraf kafaları karıştırıyor. Bir
yanda Rusya Ukrayna'nın iç işlerine müdahalle etmekle suçlanıyor, diğer yandan Rusya
yanlılarını kontrol altında tutmaması sebebiyle eleştiriliyor.
Ukrayna
krizinin
üçüncü
perdesinde
dış
aktörleri
yeniden
gözden
geçirmek
durumundayız. Özellikle Ukrayna'ya sınırı olan devlerlerle başlamalı. Nasıl ki, Avrupa
Birliği doğu sınrılarında yaşanan hareketliliklere seyirci kalmak istemiyorsa, Rusya'da
Batı sınırında yaşananlar seyirci kalmak istemiyor. Batı, Kırım örneğinden sonra,
şartların oluşması durumunda, Rusya'nın uluslararası hukuku bir kere daha ihlal
edeceğine inanıyor. Ancak bu korku yanlış refleksler geliştirmesine sebep oluyor. Rusya
olmadan sorunun çözümü mümkün görünmüyor. Almanların çekincesi de bu noktada
derinleşiyor. Bölgesel sorunların çözümünde Rusya'nın aktif taraflardan biri olduğunu
kabul etmek güvenlik politikası çerçevesinde konuya yaklaşmayı kabul etmek anlamına
gelir ki, Batı'nın bunu kabul etmesi mümkün görünmüyor. Almanya'nın NATO
üyeliğinden ve Avrupa güvenlik politikalarından vazgeçmeyeceği düşünüldüğünde,
üçüncü yol formülünün hayat bulması güçleşiyor. Çünkü tarafların yaptırımlardan
doğabilecek riskleri kestirebilme şansı varken, belirsizliklerin sebep olacağı en kötü
senaryoları tahmin etmesi güçtür!
ASYA –PASĠFĠK GÜNDEMĠ
Afganistan‟da Toprak altında kalanlardan umut kesildi
AA
Afganistan'ın kuzeydoğusundaki Badahşan vilayetinin Valisi Şah Veli Adib, Argu ilçesine
bağlı Ab Barik köyünde dün meydana gelen heyelanda toprak altında kalan yaklaşık 2 bin 500
kişiden umudu kestiklerini açıkladı.
Yaklaşık bin haneli Ab Barik köyünde yağışların yol açtığı heyelan sonucu 300 ev toprak
altında kalırken, diğer evler de hasar görmesi ya da yeni heyelan tehlikesi nedeniyle
boşaltıldı.
Bölge toplu mezar yapılacak
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhammad Karim Halili, Abi Barik bölgesinde artık arama
kurtarma çalışması yapılmayacağını, o bölgenin toplu mezarlık olacağını belirtti.
Bölgeyi yakından görmek için Badahşan'a gelen Halili, afetzedelerle buluşmasının ardından
gazetecilerin sorularını yanıtladı. Afganistan halkının en büyük faciayı yaşadığını ifade eden
Halili, toprak altında kalanlardan sadece 255'inin kimliğinin tespit edilebildiğini söyledi.
700 aileye, değiĢik uluslararası ve yerel dernekler tarafından yardım yapıldı
Heyelan nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalan 700 aileye, değişik uluslararası ve yerel
dernekler tarafından yapılan yardımlar sürüyor.
19
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Afetzedelere yardım dağıtmak için Türk İşbirliği Koordinasyon Ajansı (TİKA), İnsani
Yardım Vakfı (İHH) ve Dunya Gida Programı (WFP) başta olmak üzere, çok sayıda insani
yardım kurumu faaliyete geçti, bazı Afgan işadamları da afetzedelere yemek dağıttı.
Kuzey Kore: Ġnsan hakları açısından ABD bir cehennem
Radikal
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Soruşturma Komisyonu‟nun "devlet eliyle sistematik
işkence", "köleleştirme", "cinsel şiddet", "ağır siyasi baskı" ve "dini ayrımcılık"la suçladığı
Kuzey Kore yönetimi, ABD ‟ye benzer suçlamalar yöneltti. Kuzey Kore‟nin resmi
haber ajansı KNCA, “En temel insan haklarının acımasızca ihlal edildiği ABD bir cehennem”
değerlendirmesini öne süren bir haber yayınladı.
Ulusal Güvenlik Ajansı‟nın (NSA) yasa dışı biçimde vatandaşlarını izlediği, geçtiğimiz yıl
fakirlik içerisinde yaşayan Amerikalıların sayısının 46.5 milyona ulaşması Kuzey Kore‟nin
haklı olduğu konular arasında gösterildi. BM, Kuzey Kore‟de meydana gelen insan hakları
ihlallerinin „günümüz dünyasında eşi benzeri olmadığını‟ vurgulamıştı.
Çin Asya`yı düĢürdü
Vatan
Asya borsaları Çin'de açıklanan zayıf PMI verisinin ardından bugün düşerken, Ukrayna'da
devam eden gerginlik devlet tahvilleri ve altında yüksek talebe neden oluyor. Çin'de imalat
PMI'nın beklentilerin altında kalması, Asya piyasalarında satış getirdi. Ukrayna'da yükselen
gelirim küresel piyasalardaki tedirginini artırdı.
Çin, Afrika'da yeni hedefler peĢinde
Dünya Bülteni
Çin Başbakanı Li Keqiang, dört Afrika ülkesine yapacağı ziyaretine Etiyopya‟dan başladı.
Etiyopya, Nijerya, Angola ve Kenya‟yı kapsayan ve 1 hafta sürecek Afrika ziyaretinde Li,
Etiyopya‟daki Afrika Birliği merkez binasında 54 üyeli Birlik üyelerine bir konuşma yapacak.
Çin Başbakanı Keqiang'ı, Etiyopya'da Uluslararası Bole Havalimanı'na varışı esnasında
Etiyopyalı mevkidaşı Haile Mariam Dessalines karşıladı.
Yerel kaynaklardan alınan bilgiye göre, yarın Etiyopya ile Cibuti arasındaki bağlantı
karayolunun açılışına katılacak olan Keqiang, Desselines ve Etiyopya Cumhurbaşkanı Mulatu
Teshome ile bir araya gelecek. Görüşmelerde iki ülke arasındaki ticari işbirliğinin artırılması
konularının ele alınması bekleniyor.
Keqiang'ın ayrıca Çin'in inşa ettirdiği ve 200 milyon dolara mal olan Afrika Birliği merkez
binasını ziyaret edeceği ve Afrika Birliği Komisyonu Başkanı Nkosazana Dlamini Zuma ile
yapacağı görüşmede Afrika Çin ilişkilerini ele alacağı belirtildi.
Etiyopya'da yaklaşık 500 Çin şirketi enerji, otoyol, demir yolu, tekstil, ayakkabı ve deri
sanayi alanlarında faaliyet gösteriyor. İki ülke arasında 1,5 milyar dolarlık ticaret hacmi
bulunuyor.
20
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Afrika turu kapsamında Etiyopya'ya gelen Keqiang'ın daha sonra Nijerya, Angola ve
Kenya'ya geçmesi bekleniyor.
Çinli yetkililere göre, Çin‟in Afrika‟daki doğrudan yatırımları 2013 yılında 25 milyar dolara
çıktı. Çin, son 5 yıldır Afrika Birliği‟nin en büyük ticaret ortağı konumunu sürdürüyor.
Geçen yıl Çin ile Afrika Birliği arasındaki ticaret hacmi 210 milyar dolara ulaştı ve 2 bin 500
Çin firması kara kıtada faaliyet gösteriyor.
AFRĠKA GÜNDEMĠ
Yabancı diplomatlar eğitimde
AkĢam
Diplomasi Akademisi tarafından 1992'den bu yana gerçekleştirilen 'Uluslararası Genç
Diplomatlar Eğitim Programı' bugün Ankara Sheraton Otel'de düzenlenen programla başlıyor.
Latin Amerika, Asya, Afrika, Balkanlar, Ortadoğu ve Avrupa'dan toplam 79 ülkeden birer
genç diplomat Dışişleri Bakanlığı'nın davetlisi olarak Türkiye'nin izlediği dış politikayı
yerinde öğrenecek ve aynı zamanda bölgesel ve uluslararası arenadaki gücüne bizzat tanıklık
yapmış olacak.
Güney Afrika‟da seçim heyecanı
Euronews
Güney Afrika‟da 7 Mayıs‟ta düzenlenecek genel seçimler öncesi, adaylar büyük kentlerde son
gösterilerini düzenliyor.
Seçim meydanları, ülke genelinde renkli görüntülere sahne oluyor. Seçimleri, Jakop Zuma‟nın
liderliğini yaptığı Afrika Ulusal Kongresi‟nin oyların üçte ikisini alarak kazanmasına kesin
gözüyle bakılıyor. Geçen seçim oyların yüzde 69‟unu alan iktidar partisinin bu kez oyların
yüzde 65.5‟ini alması bekleniyor.
Muhalefetteki Demokratik İttifak‟ın ise oylarını bir önceki seçime oranla yüzde 16‟dan yüzde
23‟e çıkartacağı tahmin ediliyor.İktidar partisine yönelik yolsuzluk suçlamalarını artmasına
rağmen Hellen Zille‟nin liderliğini yaptığı ittifakın, seçimde önemli bir başarı sağlaması
beklenmiyor.
Apartayd rejimin 20 yıl önce sona ermesinin ardından iktidara gelen Afrika Ulusal
Kongresi‟nin yönettiği ülke ekonomik açıdan inişli çıkışlı dönemler yaşıyor.Son mali krizden
etkilenen Güney Afrika, bu yıl için yüzde 2.7 ekonomik büyüme hedeflerken, yüzde 25‟e
varan işsizlik oranı en büyük sorun olarak görülüyor.
21
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Güney Afrika’da seçim yarışı- İbrahim Tığlı – Dünya Bülteni
Güney Afrika'da 7 Mayıs Çarşamba günü devlet başkanlığı ve parlamento seçimleri
yapılacak. Seçimlerin favorisi 20 yıldır iktidarda bulunan Afrika Ulusal kongre Partisi.
Sürpriz bir değişiklik beklenmese de; ANC'nin ne kadar oy alacağı üzerinden bir yarış
olacak bu seçim.
Afrika Ulusal Kongre Partisi, Apartheid rejime karşı mücadele vermiş ve apartheid
sonrası ülkenin şekillenmesinde rol oynamış bir parti. Özellikle nüfusun yüzde 80'ninin
oluşturan siyahlar arasında oldukça popüler. Efsanevi lider Maandela'nın liderliği altında
1994'de girdiği ilk seçimleri yüzde 70'e yakın bir oy alarak kazandı. Daha sonra MBeki
liderliğinde de aynı oy oranını korudu hatta biraz daha artırdı. 2009'da halihazırdaki
Devlet Başkanı Zuma döneminde ise oylarda kısmi bir düşme olsa da yine seçimlerden
zaferle çıkmayı bildi.
Zuma ANC'nin tekrar devlet başkanı adayı fakat Zuma'nın işi şimdi 2009 seçimlerinde
olduğu gibi rahat değil. Seçimlere iki ay kala hakkında yolsuzluk yapıldığına dair Güney
Afrika omdusmanı tarafından Nkandla raporu yayınlandı. Rapor, devlet başkanının
devlet imkanlarını kullanarak Nkandala bölgesinde kendisine lüks bir malikane
yaptırdığını söylüyor. Aslında raporda doğrudan Zuma'ya karşı bir suçlama olmasa da
Zuma'nın bu yolsuzluğa göz yumduğu işaret ediyor.
Devlet
Başkanı
hakkındaki
yolsuzluk
suçlamasının
seçimlerin
sonucunu
pek
etkilemeyeceği görülüyor. ANC bu seçimlerde yüzde 60 veya biraz üzerinde bir oy alarak
Zuma'nn devlet başkanı olmasını sağlayacaktır. ANC'nin son 20 yılda Güney Afrika için
yaptıklarını kimse inkar edemez. Yeni yollar, hastaneler, okullar, evler yapılarak siyah
halkın beklentilerini büyük ölçüde gerçekleştirdi. Ülkenin şu an üç ciddi probleminde çok
fazla ilerlemeler sağlanamamışsa da geçmiş yıllardan daha iyi konumda olduğunu
söyleyebilir. işsizlik yüzde 30'lara ulaşmış gibi gözüküyor. Fakat bunun sorumluluğunu
sadece 20 yıllık ANC iktidarında görmemek gerekli. Çünkü ANC, işsizlikle mücadeleye
zaten çok yüksek bir oranla başladı. Apartheid döneminin ayrımcı politikaları nedeniyle
siyahlar işsizlik oranına dahil edilmez nu yüzden çok düşük gösterilirdi. Şimdilerde ise
siyah halkın yüzde 50'sine istihdam sağlanmış durumda.
Çeteler hala ülkenin en büyük sorunu, Hırsızlık, gasp, cinayet olayları bir türlü
önlenemiyor. Bu suçları işleyenlerin çoğunluğunu ise siyah ve melez halk oluşturuyor.
Eğer eğitim yoluyla yeni istihdam alanları sağlanabilir, Batı Cape eyaletinde olduğu gibi
hizmet sektörü genişletilebilirse bu sorun çözülebilir gözüküyor.
Güney Afrika için AİDS hala bir sorun, bu sorunu hükümet aşmada önemli çalışmalar
yaptı fakat sorunu çözmek sanıldığı kadar kolay değil. Güney Afrika da her yıl 300 bin
kişi AİDS'ten ölüyor. AİDS'li hasta sayısı yüzde 20'lerin üzerinde.
22
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
ANC'nin 20 yılda en büyük başarısı Townshiplerde yaşayan halkın hayat standartlarında
iyileştirme yapması. 1994 öncesi halkın yüzde 60'ı elektriği, içme suyu, yolu olmayan bu
Townshipler de yaşarken bu sayı yüzde 20'lere kadar indi. Townshiplerde yaşayanlara
ucuz elektrik, içme suyu sağlanarak biraz daha iyi yaşam koşulları sağlandı.
Townshiplerde yaşayan halk için yeni evler yapıldı. Fakat hala bir çok Township'te
evlerde tuvalet bulunmuyor, güvenlik sağlanamıyor, sağlık hizmetlerinden yeterince
faydalanamıyor.
Güney Afrika halkı özgürlüğü elde etti ama henüz daha iyi yaşama koşullarını elde
etmedi.
ANC artık apartheid rejimle hesaplaşmak yerine kendisi ile hesaplaşması, eksikliklerini
tamamlaması, Güney Afrika halkına daha iyi hizmet sunabilmesinin adımlarını atması
gerekiyor. güney Afrika'da apartheid dönemi yaşamamış yeni bir nesil var, oy
vereceklerin yüzde 50'e yakınını oluşturan bu kitle oylarını apartheid dönemde
yaşadıklarına göre değil ANC'nin kendilerine ne yaptıkları ve yapacaklarına göre
vereceklerdir.
Bu seçimin en sürpriz partisi ANC'nin gençlik kolu başkanı iken partiden ihraç edilen
Julius Malema'nın geçen yıl kurduğu Ekonomik Özgürlük Savaşçıları (EFF) partisi
olacaktır. EFF özellikle Township ve siyah politikanın baskın olduğu Soweto'da etkili
olduğu görülüyor. ANC'den yüzde 4-5 oranında bir oy kapacağı, oy oranının yüzde 10'a
ulaşacağı anlaşılıyor. Eğer EFF bu oyu yakalarsa gelecekte ANC için ciddi bir rakip
olacaktır. EFF'nin en büyük handikapı ise herhangi bir projesinin olmayışı, kendini tepki
oylarına endekslemiş olması.
Ana muhalefet Partisi Demokratik ittifak Partisi (DA) ise yüzde 20'lere ulaşacak gibi
gözüküyor. Aslında ülkede beyazların yüzde 10 olduğu düşünülürse DA için bu oy oranı
ciddi bir başarıdır. DA her seçimde oylarını bir iki puan artırmayı başardı. DA'nın bu
başarısında kuşkusuz ANC'nin özellikle melezlerde uyandırdığı hayal kırıklığı var.
Melezler siyah yönetimden pek memnun olmadıkllarını neyazların etkin olduğu DA'ya
yönelecekleri görülüyor. DA'nın tercih edilmesinde diğer bir etken elinde bulundurduğu
tek eyalet olan Batı Cape de başarılı bir yönetim sergilemiş olması. sizlik oranı diğer
eyaletlere oranla çok düşük olan Batı Cape de beyaz ve melezlerin siyah seçmenden daha
fazla olması bu seçimlerde DA'dan yana bir tercihi sağlayabilecek. Fakat ANC'de diğer 9
eyalet de olduğu gibi bu Batı Cape eyaletinde de birinci parti çıkmak için daha fazla
uğraştığı da görülüyor.
Sendikalar ise ilk kez bu seçimde ikiye bölünmüş durumda. Ülkenin en büyük sendikası
COSATU bu seçimlerde de ANC'ye oy vereceğini açıkladı. Diğer büyük sendika Maden ve
Metal işçileri Sendikası ANC'yi desteklemeyeceklerini belirttiler. İleriki günlerde NUMSA
23
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
kendi partisini kuracak gibi gözüküyor. Aslında bu bölünme gelecekte Güney Afrika'nın
siyasi geleceğini de etkileyecek bir ayrılma.
ANC 7 Mayıs seçimlerinin galibi olacak gibi görünmekte. Fakat yüzde 60'ın altında oy
alırsa Zuma'nın liderliğindeki ANC, parti içindeki görüş ayrılıkları daha fazla ortaya çıkar
ve Zuma başkanlığı kazansa bile parti ve güney Afrika halkı içindeki liderliği tehlikeye
girer.
AMERĠKA GÜNDEMĠ
Obama'dan idamlar için talimat
Al Jazeera
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama, Oklahoma eyaletinde bir mahkûmun
idamı sırasında 40 dakika boyunca can çekişmesinin ardından ülkedeki idam
uygulamalarından duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Obama infaz sırasında yaşananlardan
"derin endişe" duyduğunu söyledi.
Almanya'da Başbakan Angela Merkel ile yaptığı görüşme sonrasında düzenlenen basın
toplantısında konuşan Obama, "Geçmişte belirttiğim üzere toplu cinayetler, çocukların
öldürülmesi gibi çok korkunç bir suç karşısında ölüm cezasının uygun düşebildiği belirli
durumlar oluyor. Ancak şunu da söylemiştim: Bu ülkede ölüm cezasının uygulanmasında ırk
ayrımcılığı, ölüm cezasının dengesiz olarak uygulanması, kimi idam mahkumlarının daha
sonradan ortaya çıkan kanıtlarla masum olduklarının anlaşıldığı durumlar gibi önemli sorunlar
gördük. Tüm bunlar bence ölüm cezasının nasıl uygulandığı hakkında ciddi sorular
uyandırıyor. Dolayısıyla Oklahoma'daki bu durum da bana göre buradaki önemli sorunların
altını çiziyor." dedi.
Obama, konuyu ABD Adalet Bakanı Eric Holder ve diğer ilgili yetkililerle görüşeceğini ve
kendilerinden sadece bu son yaşanan vakada değil, bu konuda genel anlamda hangi adımların
atıldığına dair rapor sunmalarını isteyeceğini belirtti.
Obama, "Bence toplum olarak bu konulara dair kendimize bazı zor ve derin sorular
sormalıyız" diye konuştu.
Panama‟da devlet baĢkanı seçimini Varela kazandı
Euronews
Panama‟da yapılan devlet başkanı seçimini muhalefetin aday gösterdiği Devlet Başkanı
Yardımcısı Juan Carlos Varela kazandı. Ricardo Martinelli‟den görevi devralacak olan
Varela, ülkede „daha şeffaf ve temiz‟ bir yönetim sözü verdi. Merkez sağ eğilimli Varela,
2009‟daki seçimde Martinelli‟yi desteklemişti.
24
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Freedom House ve CIA‟in yapmadığı – Ufuk UlutaĢ – AkĢam Gazetesi
Türkiye‟de derecelendirme yapan uluslararası kuruluşlara gereğinden fazla itibar
gösterilir. Standard&Poor‟s veya Fitchgibi kredi derecelendirme kuruluşları malum dış
yatırımcılar tarafından takip edilir de siyasi derecelendirmelere biraz fazla önem veriyoruz
sanki...
Geçtiğimiz hafta Freedom House‟ın basın özgürlüğü raporuyla geçti. Yattık kalktık
statümüzün “kısmen özgür”den “özgür olmayan”a düşüşünü konuştuk. Bir gazeteci
abimizin deyimiyle mezkur raporun Türk basınında bu kadar geniş yer bulması bile raporun
sağlıksızlığını ortaya koymakta. “Türk basını özgür değil” diyen bir rapor Türk basınında
günlerce tepe tepe kullanılıyor ve bizden hâlâ rapora ÖYS (veya son olarak nasıl
isimlendiriliyorsa, ben ÖYS‟de kaldım) sonuçları gözüyle bakmamız bekleniyor.
Farkında olmayan vardır belki, Freedom House (Özgürlük Evi) sadece kurucuları tarafından
seçilmiş akıllıca bir isim. Yani gerçekten de bir özgürlük evi değil. Hele kimin özgür kimin
özgür olmadığına karar verecek nihai ve bağlayıcı bir merci hiç değil. ABD merkezli ve
Amerikan yönetimiyle, Washington DC‟nin bilindik simalarıyla bağlantılı ve tek işi
derecelendirme olmayan bir kuruluş. Amerika‟nın fiyaskoyla sonuçlanan “demokrasi
ihracı” politikasının aktif uygulayıcılarından bir kuruluş. Bu uygulamayı da “özgürlük
aĢkına” yapan değil, ABD yönetiminin örtülü operasyonlar için para aktardığı ve
Nikaragua‟dan İran‟a kadar geniş bir coğrafyada ABD dış politikasının aracılığını yapan bir
kurum.
Özgürlük heykeli değil
Sitesinde kendi hakkında yazdığı “bağımsız ve özgürlükleri yaymaya çalıĢan bir gözlem
kuruluĢu” ifadesi de ciddiyetle yaklaşılabilecek bir ifade değil. Freedom House‟ın beslendiği
National Endowment for Democracy‟nin kurucularından Allen Weintein‟in Washington Post
mülakatında söylediği gibi bu kuruluşların bugün yaptıklarını 25 sene önce CIA örtülü bir
şekilde yapıyordu. Hayır, yaptıkları çalışmanın ve indekslemenin salt bir siyasi operasyon
olduğunu söylemiyorum. İndekslemelerine vahiy edasıyla yaklaşanların yanıldığını, Freedom
House‟ın siyasi hesaplamalarının ve karanlık diyebileceğimiz bağlantılarının da olduğunu
söylüyorum. Bir yönetim kuruluna göz atın ne demek istediğimi anlayacaksınız.
İndeksleme tarzında da sorunlar olduğunu birkaç örnekle açıklayayım. Öncelikle kullandıkları
dataların eski olması, 2014‟ün Mayıs ayında yayınlanan bir rapor için büyük bir sorun. Buna
gazeteci kategorisinde değerlendirdikleri insanların kendi beyanlarını esas aldıklarını da
eklediğimizde tablonun sorunlu hali daha net bir şekilde ortaya çıkıyor. Malum radikal sol
cenahta herkes gazetecidir. Taksim‟de bir yürüyün sağınız solunuz radikal solun gazete ve
dergilerini satmak isteyenlerle doludur. Bu hesaplamaya göre örneğin hayatı tüm uluslararası
standartlara göre terörist faaliyetler üzerine kurulu olan bir DHKP-C‟li veya MLKP‟li elinde
patlayıcı maddeyle tutuklandığında gazeteci kategorisinden Freedom House‟ın listesine
giriyor.
Alan memnun, satan memnun
25
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Gerçek şu ki Türkiye‟ye dışardan nasıl bakmak isteniyorsa öyle bakılıyor. Türkiye‟de
gazeteciler serbest mi bırakılmış, beyanın aksine gazeteci olduğunu söyleyen patlayıcı taşıyan
bir militan mıymış bunların Türkiye‟ye “Gece yarısı Ekspresi” gözlüğüyle bakmak
isteyenler için bir geçerliliği yoktur.
Gelelim sorunun Türkiye‟ye bakan tarafında. Allah rızası için bir muhalif çıkıp “tamam
basın özgürlüğünde sorunlar olabilir, ama Freedom House da fazla abartmıĢ” diyemez
miydi? Bizde de yurtdışından birisi hükümeti suçlasa da biz de saçmalıklar kervanına katılsak
diye fırsat kollayanlar var. Daha acısı bunların bir kısmı raporda Türkiye‟nin suçlandığı bazı
olayların gerçek müsebbibi paralel yapılanmadır. Bu zaviyeden bakarsak Freedom House‟ın
paralellere notu oldukça düşük olmuştur.
Bu alıcısı ve satıcısı hazır fasit bir daire. Biz bu fasit daireye gereğinden fazla itibar ettiğimiz
müddetçe de bu daire otoriter bir dille Türkiye‟ye parmak göstermeye devam edecek.
ABD güçlü ama çekingen! – Deniz Gökçe – AkĢam Gazetesi
Rusya‟nın Ukrayna‟dan vazgeçmesinin kolay kolay gerçekleşmeyeceği ortaya çıkmakta.
Zaten daha evvel bu sütunda bu gerçeği dile getirmiş ve Rusya‟nın askeri üretiminin yüzde 40
kadarının Ukrayna‟da üretildiğini ve vazgeçilmez olduğunu belirtmiştik. Diğer taraftan da
bazı ABD ortağı Batı ülkeleri de yan çizmekte. Bunların başında da Merkel‟in Almanya‟sı
var. Merkel hafta sonunda ABD‟de idi ve kendi şirketlerinin Ukrayna‟da Rusya‟ya karşı ağır
tedbirler alınmasına karşı olduğunu bildirmek için ABD‟ye gitmişti. Ne sonuca vardıkları
henüz
belli
olmadı.
THe Economist‟e göre son yıllarda ve özellikle Obama döneminde, ABD askeri müdahale
konusunda aşırı doz çekimser hale geldi. Hatta ABD askeri harcamalarını iyice azalttı. Ama
aslında bu ABD askeri güç üstünlüğünü kaybetti demekten çok uzak.
Bütçenin % 35'i yurt dıĢına
ABD 2014 yılı için 600 milyar dolarlık bir bütçe ayırmıĢ bulunuyor. Bu bütçenin 84
milyonu da ülke dıĢında operasyonların finansmanı için ayrılmıĢ. ABD‟nin askeri
harcamaları azalmakla beraber gene de global askeri harcamanın yüzde 35 kadarı. ABD‟nin
temel müttefiklerinin askeri harcamalarının da yüzde 25 kadar olduğunu eklersek askeri
harcama çoğunluğu ABD ve müttefiklerinin elinde. Buna karşılık potansiyel Rus ve Çin
ortaklığının toplam askeri harcaması ABD‟nin askeri harcamasının yarısından az. Ama askeri
üretim maliyetleri de ABD‟den daha düşük. Diğer taraftan ABD‟nin askeri gücü mesela
Çin‟den daha deneyimli. Çin silahlı kuvvetlerinin kendi değerlendirmeleri ABD‟nin askeri
gücüne 2050 yılına kadar yaklaşamayacakları. Bu arada Çin ve Rusya‟nın gerçek dostu ülke
de
pek
yok.
Ama ABD‟nin müttefikleri çok sayıda ve dünyanın her tarafına yaygın olduğundan da ABD
askeri gücünü daha fazla ortalığa yaymaya mecbur, bu da bir dezavantaj. Üstelik Afganistan
ve Irak‟ta uzun süren askeri ABD operasyonu da ABD‟nin teknolojik değişmeye daha fazla
fon ayıramamasına neden olmuş. Ve son ekonomik krizde ortaya çıkan finansal sorunlar da
son 12 yıldaki askeri mücadelenin açtığı gediği kapatmayı zorlaştırıyor. Bu nedenle Pentagon
son 10 yılda kabaca 1 trilyon dolar askeri harcama indirimi yapmış. Bu da reel bir hesapla
26
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
yüzde 30 üstünde bir kümülatif harcama kesintisi demek. Diğer taraftan da personel
harcamaları da enflasyon nedeni ile son on yılda yüzde 59 kadar arttığından, personel
sayısının sadece yüzde 3 kadar daha artmasına rağmen, operasyonel masraflar ve bakım
masrafları sadece reel yüzde 34 artabilmiş. Bu da ABD ile olası düşmanları arasındaki güç
farkının azalmasına katkı yapmakta.
BAE askeri harcamada baĢı çekiyor
Medyadaki verilere göre, ABD son on yılda askeri harcamasını yüzde 12 artırmış, 600 milyar
doların üstüne çıkartmıştı. Müttefikleri ise 400 milyar dolara çıkan bir harcama düzeyine
varmışlardı. Ama Birleşik Arap Emirlikleri yüzde 170, Türkiye yüzde 108, Avustralya yüzde
118, Fransa yüzde 48, Japonya yüzde 45, Almanya yüzde 42, ve Suudi Arabistan yüzde 18
askeri harcama artışı yaparken, İtalya yüzde 2.5, İngiltere yüzde 26 ve askeri harcama
azalması
gerçekleştirmişlerdi.
Buna karşılık Çin ve Rusya‟nın toplam askeri harcaması son on yılda 300 milyar doların biraz
altına gelmiş ama Rusya yüzde 13 ve Çin yüzde 85 askeri harcama artışı
gerçekleştirmişlerdi. ABD‟de son PEW anketinde sonuçlara göre ABD vatandaşlarının yüzde
52 kadarı ülkenin sadece “kendi işine bakması” ve başkaları için savaşlara girişmemesi
düşüncesindeler. ABD vatandaşlarının sadece yüzde 6 kadarı ise ABD‟nin Ukrayna‟da askeri
müdahale yapmasına taraftar. Bu da Ukrayna için zor bir durum. Bakalım NATO ne
yapabilecek?
DĠĞER KÖġE YAZILARI VE YORUMLAR
Freedom House ve Gauck'u aydınlatma sorunu – Yasin Aktay – Yeni ġafak Gazetesi
Gezi hadiselerinden beri Türkiye'ye yönelik dış algının ayrı bir muhalefet cephesi gibi
çalışıyor olduğunu görüyoruz. Bu algı bir kez Türkiye aleyhine işlemeye başladığı andan
itibaren alıcısı ile üreticisi arasında ilginç bir arz-talep ilişkisi tesis ediyor gibi.
Gerçekliğin ne olduğu önemli olmaktan çıkıyor, bir yerlerde ne duyulmak isteniyorsa ona
uygun haberler yerli oryantalistlerimizce özensiz bir biçimde üretilip arz ediliyor. Gerçekliğin
söylemsel inşası döngüsü böylece tamamlanmış oluyor.
Ortadoğu'nun görebileceği en kanlı, en vahşi ve en hoyrat askeri darbesinin ardından Mısır'da
geçtiğimiz günlerde bir kaç gazeteci tutuklanmış, bunun üzerine İngilizce yayın yapan ElCezire Türkiye'den bir akademisyen çıkarmış olayları yorumlamak için.
Sonradan İstanbul'dan da bir vakit CHP milletvekili adayı olduğunu öğrendiğimiz
akademisyenimiz, halihazırda keyfi biçimde tutuklu onbinlerce insanın zindanlarda açlık
grevi yaptığı, yüzlerce gazetecinin ülkesinden kaçmak zorunda kaldığı, onlarca gazetenin ve
televizyonun kapandığı, 529 + 683 kişinin 15-20 dakika gibi bir süre içinde idama mahkum
edilmiş olduğu bir darbe ülkesinde yaşananları anlatmak yerine mevzuyu direk Türkiye'ye
getirip, burada yaşananların Mısır'dan farkı olmadığını söylemesin mi? Bu nasıl bir vicdan, bu
nasıl bir akademik ahlak anlaşılır gibi değil.
27
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Mısır'da bugünlerde yaşananlarla Türkiye'de tutuklu gazetecilerin varlığını karşılaştırabilmek
için vicdanını da izanını da kaybetmiş olmak gerekiyor. Normalde bu karşılaştırmayı duyan
İngilizce El-Cezire'nin moderatöründen bir uyarı gelmesi gerekirdi, değil mi? Oysa o da sanki
son derece normal bir şeymiş gibi duyduklarına kulak kabarttı, Türkiye'nin haline ahlayıp
vahladı. 'Bu kadar baskı varsa sizin ülkenizde, İstanbul'dan sen bunları nasıl
söyleyebiliyorsun, senin başına nasıl bir şey gelmiyor?' diye basit bir test sorusu bile sormadı.
Mısır'da tarihin kaydettiği en büyük vahşet yaşanırken bu karşılaştırmaya geçit vermek
suretiyle olup bitenlere samimiyetle ve cesaretle karşı çıkan tek ülke olan Türkiye'nin sesini
kısmak, Mısır'a muhtemel yardım elini bir de buradan kesmekten başka ne anlamı olabilir
bunun?
Benzer bir çıkışı Zaman Gazetesi'ndeki köşesinden Başbakan Erdoğan'ın bir çocuğu canice
yakarak katleden kişi için açtığı idam bahsi dolayısıyla Şahin Alpay yapıyor: 'Başbakan
sadece İslamcıların idamına mı karşı?' diye dahiyane bir soru soruyor.
Bu soruyu sormakla, tecavüzcü, çocuk katilinin idamına mı karşı çıkmış oluyor, yoksa
Mısır'daki, Bangladeş'teki, tamamen siyasi ve her biri kendi çapında bir hukuk ve insanlık
katliamı olan idam kararlarını mı savunmuş oluyor, varın siz tahmin edin.
Bu arada, Mısır'da insanlar en temel haklarından mahrumlar. Darbeciler en cılız muhalif
sesleri öyle böyle değil, gerçekten kısıyorlar. Türkiye'nin 12 Eylül'ünden bile çok daha beter
şartlar altında Sisi 18 gün sonra seçimlere gidiyor ve yüzde doksanların üstünde bir oy alarak
seçilecek. Yanıbaşımızda dünyanın tam bir ikiyüzlülükle ve kılını kıpırdatmadan seyrettiği bu
hadiseler olurken, Türkiye'de tamamı gazetecilik dışı suçlardan dolayı tutuklu gazetecilerle
dünyanın gündemini meşgul etmeye çalışanlara da bunların sözlerini dinleyenlere de
anlatacak sözümüz yok.
Freedom House da bir rapor yayımlamış ve tutuklu gazeteciler ve basın özgürlüğü ile ilgili
klasmanda Türkiye'yi Mısır'la aynı kategoriye koymuş. Aslında bu onun olsa olsa Mısır'daki
gerçek katliamların ve insan hakkı ihlallerinin suç ortağı olduğunu gösterir.
Türkiye ile ilgili verileri nereden topladığını, aslında doğrusunun şu değil bu olduğunu
söylemenin hiç bir anlamı yok. Besbelli kasıtlı, kötü niyetli, ve işin gerçeğiyle hiç
ilgilenmeyen bir rapor bu. Doğrusunu duysa 'vah vah, nasıl da yanılmışız, demek gerçek
başka türlüymüş' mü diyecek?
İşte Alman Cumhurbaşkanı Gauck... Bilgiden yana bir sorunu mu vardı? Var idiyse bütün
eksik bilgileri tamamlandı. Yanlış bildiği ve ölçüsüz biçimde ifade ettiği bütün duyumları
yüzüne karşı, hem sayın Cumhurbaşkanı hem sayın Başbakan tarafından normal bir insanı elli
defa mahcup edecek kadar tashih edildi.
Buna rağmen, hiç yeni bir bilgi almamış gibi, ezberleriyle konuşmaya devam etti Gauck. Bir
konuşma için gittiği ODTÜ'de az daha konuşturulmayacak şekilde protesto edildi. Aslında
muhalif şeyler söyleyeceği için kendisine konuşma izni verilmiş olması bile onu uyandırmış
olması gerekmez miydi?
28
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Muhalefet nasıl bir baskıya maruz imiş ki, düşünce özgürlüğüne baskı var diye hükümeti
alabildiğine muhalifçe eleştirdiği ODTÜ'de hükümet yanlısı, hatta hükümete muhalif olmayan
hiç kimsenin konuşma imkan ve ihtimali bile olmuyor.
Demek ki, sorun eksik bilgi sorunu değilmiş. Birileri kendi önyargılarıyla yaşamaktan
memnun, uyandırılmak istemiyor. Vahim olanı, onların bu oryantalistçe yaklaşımlarını
içerden besleyenlerin durumu tabi; onlara duymaktan çok hoşlanacakları şeyler söylemeleri.
Artık bunun adı neyse?
Nijerya, ABD, Mısır ve idam - Nilgün Tekfidan GÜMÜġ – Hürriyet Gazetesi
BĠLĠYORUM biraz etik dıĢı kaçacak.
Ama yine de soracağım. Bir Amerikalı kaç Afgan eder ya da bir Nijeryalı kaç İngiliz‟e denk
gelir? Boşuna uğraşmayın. Çünkü bu korkunç bir çifte standart, ne aritmetiği ne de sağlaması
var.
*
ŞİMDİ durduk yerde bunları niye yazdığıma gelince. 15 Nisan 2014‟te yaşanan bir olaydan
bahsedeceğim.
Yer Nijerya‟nın kuzeydoğusunda Çibok diye anılan bir kasaba. Burası yaklaşık üç yıldan bu
yana şeriat yönetimi için silahlı mücadele veren Boko Haram örgütünün kontrolündeki bir
bölge.
El Kaide bağlantılı Boko Haram‟ın Türkçe anlamı, “Batılı tarzda eğitim haram”.
*
BOKO Haram mensupları olduğu söylenen bir grup silahlı adam, kız lisesinin yatakhanesini
basarak yaşları 16-18 arasında olan 276 kız öğrenciyi kamyonlarla kaçırdılar.
O gün, bu gündür analar-babalar kan ağlıyor.
Kendi imkânlarıyla kaçan 53 kızın dışında diğerlerine ne olduğu tam bilinmiyor.
Anne ve babaların bir süredir devam ettirdiği eylem, hafta sonu dünyada da ses getirmeye
başladı.
Washington‟daki eyleme katılan TransAfrica isimli Afrika-Amerika dış politika örgütünün
başkanı Nicole Lee, “Bu kızlar Paris ya da Chicago‟daki okullarından kaçırılsaydı? Büyük
gürültü
kopardı” dedi.
Haklı bir eleştiri. Biz bile Dünya sayfasında yeterince yer veremedik.
*
GÜRÜLTÜYE giden başka bir haber daha.
ABD‟nin Oklahoma eyaletinde Clayton D.Lockett‟in 43 dakika süren korkunç idamı. AB,
ölüm cezasına karşı olduğundan Avrupa ilaç şirketleri, zehirleri satmaktan vazgeçtikten bu
yana ABD, kendi formüllerini geliştirerek mahkûmları infaz etmeyi deniyor.
Lockett‟a üçlü bir karışım uygulanmak isteniyor.
Geçen salı sabahı idam hücresine götürüldüğünde dakikalarca ilacı enjekte edecek bir damar
29
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
aranıyor. Ve ilaç verildikten 10 dakika sonra bilincini kaybediyor, ancak 22 dakika sonra
işlerin yolunda gitmediği anlaşılıyor. Damar patlamış, ilaç adeleye yayılmış. İşkence çekerek
ölüyor. 43 dakika sonra kalp krizinden öldüğü açıklanıyor.
Öyle ki, “Bu olan Küba ya da Kuzey Kore‟de olsaydı BM uluslararası yaptırım
uygulanmasını isterdi” yorumları yapılıyor.
*
LOCKETT, 1999 yılında 19 yaşında bir kızı vurup diri diri gömdürdüğü sabit bulunmuş bir
kişi.
Avrupa‟dan gelen tepkiler üzerine ABD Başkanı Barack Obama da sessizliğini
bozdu. “Geçmişte de söylediğim gibi, toplu katliam ve çocuklara yönelik cinayetler gibi bazı
korkunç suçlarda idam cezası uygun olabilir” dedi.
ABD, 2013 idam listesinde 5‟nci sırada. 39 kişi infaz edilmiş. Ancak son olayın
ardından “Benim için öldürme” pankartları yeniden ortada.
*
ŞİMDİ Başbakan Erdoğan da çocuk cinayetlerinin idam cezasını hakkettiğini söyledi.
Ülkemizde yaşanan korkunç cinayetlerin ardından toplum psikolojisine tercüman olmuş
olabilir.
Lakin Türkiye 2004 yılından beri devlet eliyle ölüme tamamen son vermiş, bu açıdan sicili
temizlenmiş bir ülke.
Dolayısıyla Başbakan‟ın dediği gibi ağırlaştırılmış hapis cezası daha uygun bir formül olur.
*
NİTEKİM ölüm cezasının art niyetli ellerde nasıl bir intikam aracına dönüştüğü Mısır
örneğiyle ortadayken Türkiye idamı yeniden gündemine almamalıdır. Malûm geçen hafta
Müslüman Kardeşler‟e yakın 700‟den fazla kişi darbe yönetimi tarafından idam cezasına
çarptırıldı.
Demem o ki, ilke olarak idama karşı çıkmalı, milliyetlerinden bağımsız olarak dünyanın
neresinde olursa olsun insanların yaşam haklarına sahip çıkmalıyız.
30
Download