AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Ġçindekiler TÜRKĠYE GÜNDEMĠ.......................................................................................................................... 2 Servet Tazegül Avrupa şampiyonu ..................................................................................................... 2 Davutoğlu: Son 10 yılın en yıkıcı insanlık felaketi ............................................................................. 2 Yeni dünya ve Türkiye‟nin tercihleri – Soli Özel Haberturk Gazetesi ............................................... 3 Türkiye‟de basın özgürlüğü yokmuş (!)- Özcan Tikit – Haberturk Gazetesi ...................................... 4 ORTADOĞU GÜNDEMĠ ..................................................................................................................... 5 Suriye'de 3 adayın başvurusu kabul edildi .......................................................................................... 5 Suriye'de kan durmuyor....................................................................................................................... 6 Barzani: Değişim yoksa biz de yokuz ................................................................................................. 6 Doha'da Filistin zirvesi ........................................................................................................................ 6 Libya'da yeni başbakan seçildi ............................................................................................................ 7 Freedom House Mısır için ne dedi? – Murat Aksay – T24 İnternet Sitesi .......................................... 7 AVRUPA GÜNDEMĠ ......................................................................................................................... 10 Ukrayna'da Rusya yanlıları polis merkezini bastı ............................................................................. 10 Putin oyunu kaybetti.......................................................................................................................... 10 Avrupa'da işsizlik azalıyor ................................................................................................................ 11 Çeyrek asırda 4 kat büyüdüler ........................................................................................................... 11 Portekiz kendi ayakları üzerinde duracak.......................................................................................... 11 Steinmeier'den 'İkinci Cenevre' önerisi ............................................................................................. 12 Almanya‟da olaylı 1 Mayıs ............................................................................................................... 12 Alkış, Alkış - Süddeutsche Zeitung - Constanze von Bullion – 3 Mayıs 2014 ................................. 13 Cameron Pfizer'i desteklemekle suçlanıyor....................................................................................... 13 Rusya‟nın Ürküten Tavrı – Sevil Nuriyeva – Star Gazetesi .............................................................. 14 Ukrayna kamikazesi – Fehim Taştekin – Radikal Gazetesi .............................................................. 15 Almanya'nın Rusya dilemması – Sinan Özdemir – Dünya Bülteni ..................................................... 17 ASYA –PASĠFĠK GÜNDEMĠ ............................................................................................................ 19 Afganistan‟da Toprak altında kalanlardan umut kesildi.................................................................... 19 Kuzey Kore: İnsan hakları açısından ABD bir cehennem ................................................................. 20 Çin Asya`yı düşürdü.......................................................................................................................... 20 Çin, Afrika'da yeni hedefler peşinde ................................................................................................. 20 AFRĠKA GÜNDEMĠ .......................................................................................................................... 21 Yabancı diplomatlar eğitimde ........................................................................................................... 21 1 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Güney Afrika‟da seçim heyecanı ...................................................................................................... 21 Güney Afrika’da seçim yarışı- İbrahim Tığlı – Dünya Bülteni............................................................. 22 AMERĠKA GÜNDEMĠ ...................................................................................................................... 24 Obama'dan idamlar için talimat ......................................................................................................... 24 Panama‟da devlet başkanı seçimini Varela kazandı .......................................................................... 24 Freedom House ve CIA‟in yapmadığı – Ufuk Ulutaş – Akşam Gazetesi ......................................... 25 ABD güçlü ama çekingen! – Deniz Gökçe – Akşam Gazetesi ......................................................... 26 DĠĞER KÖġE YAZILARI VE YORUMLAR ................................................................................. 27 Freedom House ve Gauck'u aydınlatma sorunu – Yasin Aktay – Yeni Şafak Gazetesi.................... 27 Nijerya, ABD, Mısır ve idam - Nilgün Tekfidan GÜMÜŞ – Hürriyet Gazetesi .............................. 29 TÜRKĠYE GÜNDEMĠ Servet Tazegül Avrupa Ģampiyonu AA Avrupa Tekvando Şampiyonası'da, milli sporcu Servet Tazegül, 68 kiloda birinciliği kazandı. Azerbaycan'ın başkenti Bakü'deki Serhedçi Spor Merkezi'nde, 47 ülkeden 363 sporcunun katılımıyla düzenlenen turnuvanın dördüncü gününde erkeklerde 68 ve 74, kadınlarda ise 53 ve 67 kilo müsabakaları yapıldı. Erkekler 68 kiloda tatamiye çıkan Servet Tazegül, ilk maçında Bulgar Vladimir Dalakliev'i 87 mağlup etti. Tazegül, ikinci karşılaşmada İspanyalı rakibi Daniel Quesada Barrera'yı 8-7 yenerek, yarı finale çıktı. Tazegül, Moldovalı rakibi Vladislav Arventii ile çıktığı yarı final maçında 21-23 geride olmasına rağmen, rakibi 10 ihtar aldığı için hükmen galip gelerek finale yükseldi. Tazegül, finalde Rus rakibi Aleksey Denisenko ile 10-10 berabere kaldığı maçı, "Altın vuruş"la kazanarak Avrupa şampiyonu oldu. Davutoğlu: Son 10 yılın en yıkıcı insanlık felaketi AA Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye'de son 10 yılın en yıkıcı insanlık felaketinin yaşandığını söyledi. Davutoğlu, Ürdün'de düzenlenen Suriye‟ye Komşu Ülkeler 3. Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, savaş nedeniyle Türkiye'ye sığınan Suriyelilerin arttığına işaret ederek, "Türkiye'deki kamplarda 3 bin 700 bebek doğdu" dedi. Sığınmacı akınının sürdüğünü vurgulayan Davutoğlu, şöyle devam etti: 2 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI "Ülke (Suriye) içine yardım girmesine izin verilmelidir. BM ve organları Suriye içinde kamp kurmalı ki sığınmacı akını kontrol altına alınsın. Bunun önündeki en büyük engel Suriye rejimi ama Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) da bunun için Suriye rejiminin merhametini beklememeli." "3 hayal kırıklığı" Suriye'deki krize çözüm bulunması için yürütülen uluslararası girişimlerde başarı sağlanamadığına dikkati çeken Davutoğlu, şunları kaydetti: "Bizim 3 hayal kırıklığımız oldu. İlki Cenevre-2 toplantısındaki başarısızlıktı, artık ümidimiz yok ve gelecekte siyasi çözüm de yok. İkinci olarak, BMGK'nın 2139 sayılı rezulasyonuna göre, ülkeye yardım girmesi sağlanmalı. Ancak Suriye, Türkiye tarafında sadece bir kapıyı açık bıraktı ve günlük sadece 78 aracın geçmesine izin verdi. Bu kararın uygulamaya konulması lazım. Üçüncü hayal kırıklığımız ise Kuveyt'te yapılan 'Bağışçı Konferansı'na dair. Kuveyt'te Aralık ayında alınan bölgesel sorumluluk programı uygulanamadı. Türkiye, Suriyeli sığınmacılar için 3 milyar dolar yardım yapıyor, uluslararası kamuoyu ise sadece 115 milyon dolar yardım yapıyor." Suriye rejimi halkına sadece ve sadece kan ve gözyaĢı getirmiĢtir" Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, "Suriye rejimi halkına sadece ve sadece kan ve gözyaşı getirmiştir" dedi. Suriye'ye Komşu Ülkeler 3'üncü Toplantısı için Ürdün'de bulunan Davutoğlu, söz konusu etkinliğin geçen yıl Türkiye'nin inisiyatifi ile Suriye'ye komşu ülkeler arasında sığınmacılar konusunda koordinasyon sağlanması ve bu kişilerin karşılaştıkları zorluklarla ilgili dünyada duyarlılık oluşturmak için başlatıldığını belirtti. Yeni dünya ve Türkiye‟nin tercihleri – Soli Özel Haberturk Gazetesi KABACA 2003-2012 arasında Türkiye‟nin dış politikasıyla ilgili çok yazı yazıldı, sık sık konferanslar düzenlendi. Son iki yıldır, Suriye‟deki çuvallamanın, yanlış tercihlerin boyutları ortaya çıktıkça ve özellikle Mısır‟daki darbeden beri, Türk dış politikası o kadar merak edilmiyor. Bunun yerini daha çok Türkiye‟nin içindeki gelişmeler almış durumda. Bu ilgi Türkiye‟nin iç politikasıyla dış politikası arasındaki bağ nedeniyle derinleşiyor. Daha önceleri Türkiye‟nin içindeki gelişmeler ilgi uyandırırdı. Bunlarla Türkiye‟nin dış politikası arasında bağ kurulur, “yumuşak güce” dayalı dış politika tercihleri önemsenir, desteklenirdi. Ortadoğu coğrafyasındaki Türk etkisi, bir yandan İran‟ın dengelenmesi diğer yandan bu ülkelere olumlu bir örnek teşkil etmesi nedeniyle tezahüratla karşılanırdı. Türkiye böyle bir algının kendisine sağladığı büyük prestijin doruğuna Arap isyanlarının başlangıcında çıktı. Arap isyanlarının ardından, Suudi Arabistan kaynaklı karşı devrimin gelişmelere ağırlığını koyması, Suriye‟de cihatçıların öne çıkması, Mısır‟daki darbe ortaya yeni bir bağlam çıkardı. Türkiye‟nin bölgedeki etkisi hızla azaldı. Ardından ülkede otoriterlik arttı, özgürlük alanları daraldı. Dış politikada kullanılan hoyrat bir dille, AB ilişkisinin “dostlar alışverişte görsün” ötesinde bir anlam taşımadığı noktaya gelindi. Bu durumda Türkiye‟nin dış dünyayla ilişkisinde reelpolitik ve ekonomik çıkar boyutları hızla “yumuşak gücün” yerini alıyor. Rusya ile ekonomik ilişkilere halel gelmemesi Türkiye‟nin diğer Kuzey 3 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI komşusunun toprağının elinden alınmasından, Rusya‟nın Ukrayna‟yı istikrarsızlaştırmasından önemliydi. İçeride derin bir Amerikan ve İsrail düşmanlığı işlenirken, dış politikada giderek daha fazla Amerikan çizgisine dönülüyor, yakında elçi gönderilmesi beklenen İsrail ile ticaret rekorlar kırıyordu. Sonuçta demokrasinin yaygınlaşmasının önem taşımadığı, Mısır‟ın ardından siyasal İslam‟a açılmış kredinin kesildiği, jeopolitiğin dönüş yaptığı bir dünyada yaşıyoruz. Obama yönetiminin Suriye‟deki perişanlığı, İsrail‟e sözünü geçirememesi, Rusya‟nın Soğuk Savaş sonrası Avrupa düzenine saldıran hamleleri karşısındaki çaresiz görünümü tüm ülkeler tarafından izleniyor. Başta Çin yayılmacılığından korkan Asya ülkeleri, ABD‟nin tüm müttefikleri zor anlarında Amerikan silahlı gücünü yanlarında bulup bulamayacaklarını sorguluyor. Buna Avrupa‟nın zayıflığı ve ABD ile Almanya arasında casusluk skandalı nedeniyle ilişkilerin hayli gergin olması eklenince Batı‟nın güç kaybı netleşiyor. Buna karşılık ne Rusya, ne Çin, ne de Hindistan, Brezilya gibi ülkeler ABD‟nin/Batı‟nın bıraktığı boşluğu dolduracak kapasite, beceri ve ittifak ağına sahipler. Türkiye‟nin dış politikasını gözden geçireceği bağlam özetle budur. Geçen dönemin avantajlı koşullarında yapısal unsurların önemini küçümsemenin sonucu, Türkiye‟nin kapasitesinin üzerinde bir güç projeksiyonuna teşebbüs etmesi olmuştu. Aynı hatayı yeni dönemde tekrarlamamak gerekir. Türkiye dış politikasının içgüdüsel eğilimi özerkliktir. Bugün de koşullar bu dürtüyü canlandıracak özellikler içeriyor. Özerklik ince diplomasi ve becerikli ilişki yönetimi gerektirir. Kısa vadede etkili ve güçlü Rusya, yükselen Çin ve buna karşılık pısırık bir ABD ve zayıflayan Batı görüntüsü hâkim. Bu görüntüye aldanarak zamanında Orgeneral Tuncer Kılınç‟ın önerdiği gibi ABD ile arayı bozmamayı becerip Rusya veya Çin yönüne (füze ihalesi örneğinde olduğu gibi) kaymak, Türkiye açısından akılcı olmayacaktır. Ne var ki içerideki gelişmeler “Batı”lı normlarla uyumsuz oldukları ölçüde bu türden bir kayışı da destekler niteliktedir. ABD‟de şu sıralarda canlanmış görünen Türkiye iç politikasına yönelik merakı bu açıdan da değerlendirmek gerekebilir. Türkiye‟de basın özgürlüğü yokmuĢ (!)- Özcan Tikit – Haberturk Gazetesi ABD‟nin demokrasi gözlemevi Freedom House haklı beyler! Türkiye‟de basın özgürlüğü yok. Basınımız gerçekten özgür olsaydı: - Her 10 gazeteciden 9‟unun her gün köşesinden veya programından dilediğince iktidara saydırabildiği ayan beyan ortadayken “Türkiye‟de basın özgürlüğü yok” diyebilen bir rapor, bu ülkenin büyük gazeteleri tarafından çarşaf çarşaf yayınlanıp haber bültenlerinde yüceltilerek göklere çıkarılmazdı. - Freedom House, Türkiye‟yi bizzat ABD desteğiyle gazetelerin kapatıldığı, gazetecilerin demir kafeslerde yargılandığı, milli iradenin zindanlara atıldığı Mısır‟la aynı kefeye koyma gafletine düştüğünde, hak ettiği şamarı bu ülkenin Dışişleri Bakanı‟ndan değil gazetecilerinden yerdi. - “Bu ülkede basın özgürlüğü yok” diye yırtınanlar, yanı başımızda soykırım yapan Esad„a avukatlık yapma cürretinde bulunamaz, Suriye‟de 10 ay tutsak kalan 4 Fransız muhabiri, daha 2 hafta önce kurtaran Türkiye‟yi ise gazeteci düşmanlığıyla suçlayamazdı. - Gazeteciler okurlarını, Twitter takipçilerini ekonomiyi göçertmeye, ülkeyi kaosa 4 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI sürüklemeye davet etmezlerdi. - Askerdeki evlatlarıyla kışla misafirhanelerinde görüşmelerine, devlet kurumlarında çalışmalarına, üniversitelere girmelerine izin verilmeyen başörtülü kadınların hakları iade edildiğinde; bu utanç verici yasağı tarihin çöplüğüne atan irade, gazete ve televizyonlarda lince tabi tutulmazdı. - Yıllar sonra ilk kez bir lider çıkıp 30 yılda 35 bin kişinin canına, yüz milyarlarca da dolara mal olan bir meseleyi çözmek için elini taşın altına koyduğunda; köşelerde, prime time‟larda hedef tahtasına oturtulmazdı. - 12 yılda Türkiye demokrasisine 100 yıllık sıçrama yaşatan bir iktidar otoriterleşmekle suçlandığında, buna ilk karşı çıkan da yine bu ülkenin gazetecileri olurdu. Hâsıl-ı kelam Freedom House raporu girişi ve gelişmesiyle sakat bir hal arz etse de sonucu itibarıyla haklı. Biz özgür falan değil, tutsağız. Lakin tutsaklığımızın sebebi iktidar baskısı değil. Milletin yutmadığı bu yalanları aşalım da tutsaklığımızın sebeplerine gelelim artık. İki sebebi var bu tutsaklığın. İlki, basınımızın ekseriyetinin kendi halkından, topraklarından yabancılaşmış olması. İkincisiyse “bizim” sandığımız birçok medyanın emperyalist çıkarları gereği Türkiye karşıtı kesilmiş bazı devletlere, göbekten bağlanmış olmaları. Bakın bu yazdıklarım Freedom House raporunun alt metninde de yazıyor. Yazıyor yazmasına da o raporu okurken bu hakikatleri görüp anlatabilmek biraz akıl, biraz vicdan, biraz da cesaret istiyor. Dar bölgeden vazgeçildi yazık oldu AK Parti seçim sistemini değiştirmekten vazgeçti. Vazgeçmese muhtemelen dar bölge seçim sistemine geçecektik. Neden vazgeçildi bilmiyorum; ama bir iddiaya göre Anayasa Mahkemesi‟nin “temsilde adalet” ilkesine aykırı bularak yasayı iptal edebileceği düşünüldü. Doğrusu, ben yine de dar bölgeye geçilmesini canı gönülden istemiştim. Düşünsenize Türkiye 550 seçim bölgesine ayrılacak, belediye başkanı seçer gibi milletvekili seçecektik. Millet ilk kez vekil adayını tanıyacak, aklına yatarsa oy verecekti. Vekil, liderinden önce bağlı olduğu bölgedeki vatandaşa karşı sorumlu olacaktı. Bir de şimdiki sisteme bakın. Dört lider istedikleri adayları sandıkta önümüze koyuyor. Biz de çoğu zaman kimi seçtiğimizi bile bilmeden, desteklediğimiz lider veya partiye göre oy veriyoruz. Kim ne derse desin, bence dar bölge şimdiki sistemden en az 10 kat daha iyi. Özellikle de temsilde adalet açısından. ORTADOĞU GÜNDEMĠ Suriye'de 3 adayın baĢvurusu kabul edildi AA 5 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Suriye resmi haber ajansı SANA'da yer alan habere göre, Anayasa Mahkemesi sözcüsü Macid Hadra yaptığı açıklamada, devlet başkanlığı seçimi için adaylık başvurusunda bulunan 23 kişiden 3'ünün adaylık başvurusunun kabul edildiğini açıkladı. Hadra, adaylığı kabul edilen kişilerin Devlet Başkanı Beşşar Esed, Halep milletvekili Mahir Abdülhafız Haccar, eski bakan ve meclis üyesi Hasan Abdullah en-Nuri olduğunu bildirdi. Hadra, adaylık başvurusunda bulunanların pazartesiden itibaren 3 gün içinde itiraz haklarının bulunduğunu kaydetti. Suriye'de kan durmuyor AA Suriye'de, rejime bağlı güçlerin yönetim operasyonlarda 50 kişinin öldüğü bildirildi. karşıtlarına ağır silahlarla düzenlediği Suriye İnsan Hakları Örgütü'nden (SNHR) yapılan açıklamada, rejim güçlerinin muhaliflerin denetiminde olan bölgelere karadan havan topu ve roketler, havadan "varil, vakum ve misket" bombalarıyla düzenlediği operasyonlarda Halep'te 12, Hama, Dera ve başkent Şam'ın banliyölerinde 8'er, İdlib'te 6, Humus'ta 5, Lazkiye, Tartus ve Deyru'z Zor kentinde birer olmak üzere 50 kişinin hayatını kaybettiği belirtildi. Suriye Yerel Koordinasyon Komitesi'nden yapılan açıklamada ise Suriye ordusuna ait helikopterlerin Halep'te muhaliflerin kontrolünde olan Ensari, Mesekin Hananu ve Kadi Askeri bölgelerine "varil" bombasıyla saldırması sonucu çok sayıda yerleşim yerinde ağır hasar meydana geldiği aktarıldı. Barzani: DeğiĢim yoksa biz de yokuz Al Jazeera Barzani, seçimlerdeki katılım oranından memnuniyet duyduğunu belirterek, sonuçların açıklanmasının ardından ulusal bir ortaklık hükümeti kurma yönünde çalışılması gerektiğini belirtti. Iraklı Kürt lider, herkesin seçim sonuçlarına saygı duyması ve ortaya çıkan sonucu kabul etmesi gerektiğini belirtti. Barzani seçimden önce de bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasının artık çok yakın olduğunu belirtmiş ve bu sözler Bağdat yönetiminin tepkisine neden olmuştu. Bölgesel Kürt yönetimi lideri Barzani kısa bir süre önce Irak‟ta bağımsız bir Kürt devletine doğru ilerleyişin başladığını söylemiş, Maliki ise bu sözlere, “Kürtler anayasayı onaylarak karar verdi, artık kimse ayrılıktan bahsedemez” ifadeleriyle yanıt vermişti. Doha'da Filistin zirvesi Al Jazeera 6 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Mahmud Abbas ve Halid Meşal Doha'da, Filistin yönetimiyle Hamas arasında varılan anlaşmanın detaylarını görüşecek. İkili 6 Şubat 2012‟de Katar‟ın başkenti Doha‟da, o zamanki Emir Hamad bin Halife El Tani‟nin arabuluculuğunda bir anlaşma imzalamıştı. Anlaşma gereğince Mahmud Abbas başkanlığında bir geçiş hükümeti kurulacaktı. Hükümetin görevi milletvekili ve başkanlık seçimlerini yapmak, aynı zamanda Gazze‟nin yeniden imarını başlatmak olacaktı. Ancak anlaşma hayata geçirilememişti. 23 Nisan'da Gazze'de bir araya gelen Fetih ve Hamas Hareketi ortak hükümet kurma konusunda anlaşmıştı. Anlaşma yeni hükümetin beş hafta içinden kurulmasını öngörüyor. Hamas liderlerinden Musa Ebu Merzuk ile Fetih liderlerinden Azzam Ahmed de önümüzdeki iki gün içerisinde Gazze‟de bir araya gelerek kurulacak ortak hükümetle ilgili konuları görüşecek. Taraflar arasındaki bölünmüşlük, 2007 yılında Gazze Şeridi‟nde yaşanan çatışmalar ve Hamas‟ın şeridi kontrolü altına almasıyla başladı. İsrail yönetimi, Fetih ve Hamas arasındaki anlaşma üzerine ABD arabuluculuğunda devam eden müzakereleri askıya aldığını duyurmuştu. Libya'da yeni baĢbakan seçildi AA Libya'da iş adamı Ahmed Maatik, Milli Genel Kongre'de (MGK) yapılan oylamada 121 evet oyu alarak ülkenin yeni başbakanı oldu. Libya devlet televizyonunda yer alan habere göre, MGK sözcüsü İzzeddin el-Avvami, yeni başbakanı seçmek üzere bugün düzenlenen oturumda 152 milletvekili bulunduğunu belirterek, iş adamı Ahmed Maatik'in, 121 milletvekilinden evet oyu alarak başbakan seçildiğini duyurdu. İngiltere'deki Harvard Üniversitesi'nden mezun olan iş adamı Ahmed Maatik (41) ılımlı liberal çizgisiyle tanınıyor. Ülkede turizm alanında büyük yatırımları bulunan Maatik'in İslami eğilimli partilerin desteğini aldığı belirtiliyor. Libya parlamentosunda üzerinde anlaşmaya varılan kanun gereği başbakan adayının seçilebilmesi için 120 oy alması gerekiyor. Freedom House Mısır için ne dedi? – Murat Aksay – T24 Ġnternet Sitesi Merkezi Washington'da bulunan sivil toplum kuruluşu Freedom House‟un her yıl 195 ülke ve 14 bölge için “Özgürlük Raporu”hazırlıyor. Bu yıl yayınladığı raporun Türkiye ile ilgili bölümleri hükümet kanadında memnunluk yaratmadı ki, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu raporu eleştirdi. 7 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Eleştirilerin nedeni açık. Rapor Türkiye‟yi basın özgürlüğü konusunda „kısmen özgür‟ statüden „özgür değil‟ statüsüne düşürüyor. Kendi içinde ülkelerin üç statüye ayrıldığını düşünürsek; Türkiye, 2. Ligden 3. Lige düşmüş oldu. ĠĢten atmalar arttı Raporda, medya üzerindeki siyasi baskının arttığı ve bunun Gezi süreci ile birlikte ivme kazandığı ifade ediliyor. Yine işten atılmaların da bu dönemle birlikte arttığını söylüyor. Yine raporda dünyada en çok tutuklu gazetecinin Türkiye‟de olduğunu iddia ediyor. Rapora göre Türkiye dünya sıralamasında 120. sıradan 134. sıraya geriledi. Türkiye‟nin dahil edildiği ülkeler grubunda Endonezya, Tanzanya, Kenya, Çin, Rusya, Ermenistan, Ekvator gibi ülkeler var. Aslında tek başına bu bile çok şey anlatıyor. DıĢ politikadaki baĢarısızlık Türkiye, çok değil birkaç yıl öncesine kadar ekonomik performansı ile demokratikleşme yönünde attığı adımlarla AB‟nin, Batı‟nın ve Ortadoğu ülkelerinin gıpta ile baktığı ülkeydi. Ne olduysa Arap uyanışıyla oldu ve AK Parti, bu süreci Türkiye‟nin bölgesel liderliğini gerçekleştirmek için fırsat gördü. Bu fırsatı, Türkiye‟nin eksik de olsa demokratik deneyimi, laik toplumsal modeli, Batı ile olan ilişkileri, AB aday üyeliği üzerinden değil sahip olduğu kültürel kimlik üzerinden mezhepçi bir politikayla gerçekleştirmeye çalıştı. Olmadı. Ne Mısır‟da ideolojik ve siyasal olarak destek verdiği Mursi başarılı oldu ne de Suriye‟de desteklediği Esad muhalifleri başarılı oldu. Mursi yapılan darbe ile devre dışı kalırken; bu darbenin en somut sonucu da Suriye‟de de Esad‟ın ömrünün uzaması oldu. Türkiye: Millet değil cemaatler topluluğu AK Parti, dış politikada uğranılan bu başarısızlığı, bu kez iç politikada aynı kültürel kimlik siyaseti üzerinden sürdürdü. Başbakan‟ın özellikle Gezi ile birlikte iradi olarak tercih ettiği sert bir üslup, gerginlik ve bunun sonucu toplumsal kutuplaşma dış politikadaki bu başarısızlığı konuşamaz hale geldik. Tabanı konsolide etmek üzerine kurulan bu dil, bırakın dış politikadaki başarısızlığı, ortaya çıkan yolsuzluk iddialarını bile konuşmaz hale getirdi. 8 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Yerel seçimlerde elde edilen başarı AK Parti‟nin siyasal başarısıdır ama bunun maliyeti Türkiye‟nin orta vadede kaybıdır. Çünkü yaşadığımız süreç, toplumsal ortak değerler üzerinden uzlaşarak toplumsallaşmayı değil, herkesin kendi cemaati içinde yaşamaya geri dönüşünü sağlıyor. Türkiye‟nin son 20 yıl içinde özellikle laik kesim ile muhafazakârlar arasında kurulan güven iliĢkisi, ortak bir topluma olma için kurulan diyalog kanallarının hepsi son bir yıl içinde neredeyse koptu. Bırakın millet olmayı giderek artan biçimde cemaatleĢtik. Bu açıdan Freedom House‟un raporu, bu gerçeklerin medya yüzünü bize anlatmaktan başka bir şey yapmıyor. Rapora tepki veren Dışileri Bakanı Ahmet Davutoğlu; “Bu, son dönemde son dönemde Türkiye'ye karĢı yapılan algı operasyonlarından biridir. Türkiye'yi orada yer alan ülkelerin içinde o kategoride ele alamaz. Türkiye'de her görüĢ zikredilebilmektedir, tartıĢılabilmektedir. Bu anlamda Türkiye'deki basın özgürlüğü kısmen özgür kategorisinde yer alan ülkelerden çok daha ilerdedir.” demiş. Elbette Türkiye dahil edildiği gruptaki ülkelerden farklı parametrelere göre önde olabilir ama bu, raporda ifade edilen gerçeği değiştirmiyor. ABD‟de herkesin merak ettiği konu Son bir hafta içinde gazetelerde SETA, Sabancı Üniversitesi, TÜSİAD‟ın ABD‟de yaptıkları toplantılara katılan yazarların izlenimlerini okuyoruz. Bu toplantılara katılanların çoğu, ABD‟lilerin en çok düşünce ve ifade özgürlüğü konusunu duydukları endişeleri paylaştıklarını yazdı. Yani sadece Freedom House değil ABD‟deki politikacılar da, medya mensupları da, STK temsilcileri de en çok raporda ifade edilen endişeleri Türklerle paylaşıyor. Yine Davutoğlu bekleriz” demiş. verdiği tepkide; “Gazetecilerimiz bunu, raporu reddetmelerini Diyelim ki, raporu reddettik. Bu Türkiye‟de hangi gerçeği değiştirecek? O fotoğrafta biz varız 9 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Evet, uluslararası ilişkilerde bu tür raporlar sadece birer objektif değerlendirme aracı değildir. Bu raporlar, güç ilişkisine ve hiyerarşiye bağlı olarak aynı zamanda birer siyasal yargılama metnidir. Ve bu tür kurum ve raporlar bir siyaset aracıdır. Ancak Freedom House‟un raporu kabul edelim ki, sadece bir fotoğraf çekiyor. Ve çektiği fotoğraf içinde olduğumuz bir anı gösteriyor. Unutmayalım ki aynı rapor, basın özgürlüğü konusunda en vahim gelişmelerin Mısır‟da olduğunu ifade edip şu tespiti yapıyor;“Ülkede ilk kez seçimle iktidara gelen Muhammed Mursi‟nin eski usül bir askeri darbe ile görevden uzaklaĢtırılmasına tanık olundu” deniyor. Hadi Türkiye‟nin ki algı yönetimi amaçlı. Ya Mısır için? AVRUPA GÜNDEMĠ Ukrayna'da Rusya yanlıları polis merkezini bastı AA Ukrayna'nın güneyindeki Odessa kentinde Rusya yanlıları polis merkezini bastı ve iki gün önce 40'dan fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan olayların ardından gözaltına alınan çok sayıda kişinin serbest kalmasını sağladı. Odessa'da iki gün önceki olaylarda Ukrayna'nın bütünlüğünü savunanlarla Rusya yanlıları arasında çatışma çıkmış, ardındanRusya yanlılarının sığındığı sendika binasında çıkan yangın sonucu 40'dan fazla kişi hayatını kaybetmişti. Rusya yanlıları iki gün önceki olayların ardından gözaltına alınanların tutulduğu polis merkezi önünde toplandı. Gözaltındaki Rusya yanlılarının serbest bırakılması talebiyle olaysız başlayan gösterilerde daha sonra maskeli ve eli sopalı kişiler binaya saldırdı. Pencere ve kapıların kırıldığı saldırının ardından İçişleri Bakanlığının açıklamasına göre Odessa polisi 67 kişiyi serbest bıraktı. Putin oyunu kaybetti Times Gazetedeki başyazılardan birisinde Ukrayna'da yayılan çatışmalara yer veriliyor ve Moskova'nın artık Ukrayna'daki Rus yanlılarını kontrol edemediği savunuluyor. 10 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI "Putin, Kırım'da güç kullanarak haritaların değişmesine neden oldu ve bir anlamda cin şişeden çıktı. Ukrayna'daki Rus yanlıları artık güç kullanarak istedikleri siyasi sonuçlara ulaşabileceklerini düşünüyorlar. Onları tekrar gerçekliğe döndürme görevi ise yine Putin'e düşüyor." Makalede, Putin'in Rusya yanlılarını kontrol altına almaması durumunda Doğu Avrupa'nın bir anda 1990'ların Balkanları gibi olabileceği ileri sürülüyor. Moskova'nın en kritik amacının Ukrayna'nın Batı'ya ve NATO'ya yaklaşmaması olduğunu belirten makalede "Ancak Putin bu amaca ulaşmak için yanlış yolları tercih ediyor. 11 Mayıs'ta Donetsk bölgesinde Kırım benzeri bir referandum yapılacak ve yüksek ihtimalle Rus yanlıları uluslararası çevrelerce tanınmayan bir zafer ilan edecek. Ancak bölünmüş bir Ukrayna Rusya'nın işine yaramaz. Bunun yerine Putin'in Rusya'sı Ukrayna'da uzlaşı yolunu seçmeli ve oluşacak yeni koalisyon hükümetinde Rus yanlılarının çıkarlarını temsil edecek bir partinin bulunmasını sağlamalı. Böylece, yeni Kiev hükümetinin Batı'ya yaklaşma amacıyla atacağı adımlar koalisyonun Rus yanlısı ayağı ile engellenebilir." Avrupa'da iĢsizlik azalıyor Yeni ġafak Avrupa İstatistik Ofisi'nin (Eurostat) açıkladığı verilere göre, mart ayında yıllık bazda işsiz sayısı ve işsizlik oranı hem Avro bölgesinde hem de AB'de azaldı. İşsizlik mart ayında Avro bölgesinde yüzde 11,8, Avrupa Birliği'nde (AB) ise yüzde 10,5 oldu. Çeyrek asırda 4 kat büyüdüler Sabah Putin'in yeni Sovyetler Birliği hayalinde en önemli kozu bu ülkelerin 23 yılda yakaladığı ekonomik performans. 13 ülke eskisine göre 4 kat büyük, daha çağdaş ve verimli. Sovyetler Birliği'ni oluşturan 13 ülkeden yedisi şu anda Rusya'ya yakın politika izliyor. Bu yedi ülkenin büyüklüğü de neredeyse 13 ülkenin toplamı kadar. 2.7 milyar doların 2.5'i bu yedi ülkenin. 2015'te kurulacak olan Avrasya Birliği ile bu ülkelerin büyüme rakamlarının da hızlanacağı belirtiliyor. Portekiz kendi ayakları üzerinde duracak Euronews Euro Bölgesi‟nde geçtiğimiz yıllarda İrlanda ve Yunanistan‟la birlikte uluslararası kurtarma yardımına başvuran Portekiz‟den borç krizini atlattığı yönünde mesajlar geliyor. Uzun bir süre sonra geçtiğimiz ay 10 yıllık tahvil ihracına çıkarak piyasalara dönen Portekiz‟de hükümet, ekonominin çarklarını işletmek için daha fazla dış yardıma ihtiyaç duymayacağını duyurdu. 11 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Steinmeier'den 'Ġkinci Cenevre' önerisi Deutsche Welle Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, ABD'li ve Rus mevkidaşlarıyla "İkinci Cenevre Konferansı'nın gereği üzerine görüş alış verişinde bulunduğunu" söyledi. Steinmeier, "krize siyasi bir çözüm sağlanması için konferansta bağlayıcı kararlar üzerinde durulmasını" istedi. Steinmeier, onlarca kişinin can verdiği Odessa olaylarının tüm taraflar için bir uyarı işareti olmasını umduğunu kaydetti. Almanya‟da olaylı 1 Mayıs DW Hamburg ve Berlin'de maskeli göstericiler polise şişe, taş ve havai fişeklerle saldırdı. Hamburg'da 20 polis yaralandı. Hamburg'da polis, çeşitli sol gruplara mensup yaklaşık 2 bin kişinin katılımıyla düzenlenen bir yürüyüşün Rote Flora adlı kültür merkezine yönelmesini engelledi. 21 Aralık 2013'te Rote Flora'nın kapatılmasını protesto eden sol gruplarla polis arasında başlayan çatışmalar büyümüş, Hamburg yerel yönetimi kentin üç bölgesini 'tehlikeli bölge' ilan etmişti. Hamburg polis sözcüsü, müdahale sırasında 15 göstericinin gözaltına alındığını, 20 polisin de yaralandığını açıkladı. Bir sağlık görevlisi ise 50 dolayında eylemcinin yaralandığını söyledi. Polis, kurdukları barikatları ateşe veren ve vitrin camlarını kıran göstericilere cop, biber gazı ve basınçlı suyla müdahale etti. Hamburg'da 1 Mayıs nedeniyle toplam bin 800 polis görev yaptı. Berlin'de 6 bin 400 polis görev yaptı Berlin'de sol ve otonom gruplar tarafından düzenlenen yürüyüşe katılım beklentilerin üzerinde oldu. Yaklaşık 19 bin kişi iktidar partilerinden Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) merkez binasına yürüdü. Göstericiler polise şişe, taş, boya dolu plastik şişeler ve havai fişeklerle saldırdı. Polis, Kreuzberg semtinde göstericilere karşı biber gazı kullandı. Müdahale sırasında 5 polis yaralandı. Berlin'deki 1 Mayıs önlemlerinde görev alan polis sayısı 6 bin 400'ü buldu. Berlin eyaleti içişleri senatörü Frank Henkel, ilk değerlendirmesinde, "1 Mayıs'ta şiddet olaylarına karışanların sayısı azalıyor" dedi. Yetkililer, olaylarda yaralanan polis ve göstericilere ilişkin gün içinde ayrıntılı bir açıklama yapacaklarını duyurdu. 12 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI AlkıĢ, AlkıĢ - Süddeutsche Zeitung - Constanze von Bullion – 3 Mayıs 2014 Federal Almanya Cumhurbaşkanı Gauck, Erdoğan'a Yönelik Eleştirisinden Dolayı -En Azından Kendi Vatanında- Çok Övgü Aldı Herkesin hoşuna giden mesajlar vermek, Federal Almanya Cumhurbaşkanı'nın sahip olduğu özellikler arasında yer almıyor. Bununla birlikte Joachim Gauck'un Türkiye ziyareti, Cumhurbaşkanı'na -en azından Alman siyasetinde- daha önce hiç olmadığı kadar destek sağladı. Türkiye ziyaretinde demokrasi eksikliğini eleştiren Gauck'a verilen destek, Federal hükûmetten muhalefete kadar uzanıyor. Başka zamanlar Gauck'un taraftarları arasında yer almayan ve kendisinin dış ve savunma politikasını reddeden Sol Parti yönetiminden bile tıpkı bunun öncesinde Yeşiller'den olduğu gibi övgü geldi. Sol Parti Başkanı Katja Kipping, gazetemize, "Federal Almanya Cumhurbaşkanı'nın insan hakları ve gösteri hakkının yanında yer alması iyi ve doğru bir gelişme." dedi. Lakin Parti Başkanı, "Yakında Blockupy aktivistleri bankaların gücünü protesto ettiğinde" Gauck'un protesto hareketi ve hükûmet karşıtı ruhlara da sempatisini göstermesini arzu ediyor. Gauck pazartesi günü Türkiye ziyaretinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yönetim tarzını alışılmadık bir netlikle eleştirmiş ve örneğin yargının bağımsızlığı gibi demokrasi eksikliklerine işaret etmişti. Ankara'daki Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencilerine hitaben yaptığı konuşmada Gauck, "demokrasinin tehlikede olduğundan" söz ederek basın ve düşünce özgürlüğünün kısıtlanmaması gerektiği uyarısında bulunmuştu. --Jean-Claude Juncker, Türk Başbakan'ın Çıkışının Yüksek Devlet Sanatı Olmadığını Söylemişti-Erdoğan rövanşını sert bir karşılık vererek aldı. Almanların hükûmetine ders vermek yerine NSU terör serisini ve Türklere yönelik saldırıları açığa kavuşturmaları gerektiğini söyleyen Erdoğan, Gauck'un ifadeleri "Çok huhaf." demişti. Türkiye'nin iç meselelerine müdahaleye "asla tahammül etmeyeceğini" söyleyen Erdoğan, Gauck'un rahip geçmişinin bunda etkisi olduğunu kaydetmişti. Muhafazakârların Avrupa seçimlerinde ilk sıradan adayı olarak perşembe günü Düsseldorf'ta sahne alan eski Avro Grubu Başkanı Jean Claude Juncker, Türk Başbakan'ın çıkışının "yüksek devlet sanatı olarak sınıflandırılamayacağını" söyledi. Federal hükûmetten de Gauck'a destek geldi. Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere (CDU), "Federal Almanya Cumhurbaşkanımızla gurur duyuyorum." diye konuştu. Şimdiye dek örneğin Soçi'deki Kış Olimpiyat Oyunları'na katılmama kararında olduğu gibi, Gauck'un dış siyasi çıkışlarına canı sıkkın bir şekilde tepki veren Federal Almanya Şansölyesi de Gauck'un Türkiye hakkındaki eleştirisinden zamanında haberdar olmuş gözüküyordu. Berlin'de çarşamba günü yaptığı açıklamada, "Federal Almanya Cumhurbaşkanı ile Federal hükûmetin görüşü arasında hiçbir fark yoktur." diyen Hükûmet Sözcüsü Steffen Seibert, "Yargı bağımsızlığı ve düşünce özgürlüğü, değerlerimiz ve prensiplerimiz doğrultusunda gündeme getirmemiz gereken noktalardır." ifadesini kullandı. Cameron Pfizer'i desteklemekle suçlanıyor Financial Times 13 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Financial Times gazetesinde ise, son yılların en büyük şirket satın almalarından birisi olmaya aday olan Pfizer-AstraZeneca görüşmeleri manşete taşınmış. Haberde İşçi Partisi lideri Ed Miliband'ın şu açıklamalarına yer veriliyor: "Başbakan David Cameron ABD'li ilaç devi Pfizer için adeta tezahürat yapıyor gibi. Bu kadar hassas bir sektörde gerçekleşmesi muhtemel bir satın alma için hükümetin kamu yararını gözetmesi şart. AstraZeneca İngiltere için stratejik öneme sahip bir ilaç şirketi. Böyle bir şirketin yabancı sermayeye satışı konusunda hükümet daha hassas olmalı." Haberde Başbakanlıktan Miliband'a gelen yanıta da yer veriliyor. Açıklamada, "Hükümet olarak Pfizer için 'tezahürat' yaptığımız doğru değil. İstihdam için ve İngiltere'nin bilimsel gelişimi için çaba sarfediyoruz" deniyor. Rusya‟nın Ürküten Tavrı – Sevil Nuriyeva – Star Gazetesi Rusya‟nın eski Sovyet coğrafyasına yeniden hakimiyet arzusu ciddi bir misyon konumuna geldi. Ukrayna‟da olup bitenleri analiz edince ve halen Ukrayna‟nın ya federatif yapıya geçmesini ya da ikiye parçalanmasını öngören yapısına yönelik siyaset üreten Rusya‟nın bölgedeki taraftarlarının acımasız tavırları aslında Rusya‟nın dünyaya mesajı olarak algılanmalıdır. Batı durmadan Rusya‟ya yaptırımları gündeme getirmekle ve bazı isimlerin banka hesapları ve Avrupa‟ya gitmelerini engelleyen yasakları gündeme getirmekle Rusya‟ya baskı yaptığını zannetmesi, Batının halen Rusya‟nın sosyolojik dokusunu sonuna kadar okuyamaması gibi yorumlanmalıdır. Putin‟e uygulanan baskı karşısında, O da eski Sovyet coğrafyasına yeni baskı modelleri oluşturmakta ve bu baskının esas hedefi Batıdır. Bu olayların paralelinde eski Sovyet coğrafyasındaki bağımsız ülkelerde yaşayan etnik Ruslara ve o ülkedeki Rus dilinde eğitim görmüş insanları da kapsayan çağrısı dikkat çekecek kadar ilginçtir. Rusya bu insanlara Rus vatandaşlığını kolaylaştıran yeni bir politika üretti ve çağrısı aynen şöyle; “kim kendi ülkesinin vatandaşlığının yanı sıra Rusya vatandaşı olmak istiyorsa derhal müracaat etsin” ve Rusya bu müracaatı hemen dikkate alarak “Rusya vatandaşlığı” vereceğini söylüyor. Rusya‟nın bu hamlesi ciddi anlamda ürkütücüdür. Orta Asya, Güney Kafkasya, Moldova, Beyaz Rusya, Ukrayna gibi ülkelerde bu çağrıya sıcak bakan Rus kökenli insanların olması tuhaf değil. Lakin ilginç tarafı bu çağrıya Özbek, Gürcü, Azerbaycan, Kazak ve diğer bölge halklarının temsilcisi bireylerde oluşmaya başladı ve bu ülkelerin ulusal güvenliği açısından korkunç bir durum olarak nitelendirilmelidir. Kırım olaylarıyla kolayca referandumu kazanan Rusya; anladı ki, bu coğrafyadaki etnik Ruslar ve siyaseten kendini Rusya yanlısı hisseden o ülkelerin insanları ile Rus ordusunun yapamayacağı kadar etkiyi oluşturmak mümkün. Tabii ki bu coğrafyadaki ülkeler Rusya ile ilişkilerinde geçmişe dayanan bağlantı ve entegrasyonu dikkate alarak ipleri koparmamaya gayret ediyor ve bu doğru yöntemdir. Lakin 14 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI bu ilişkiler yeni düzenin kurulmasına yol açan olayın sadece “Rusya ile ilişkiler iyi olmalıdır” felsefesinden çıkıyor ve Rusya‟nın etkisi altına giren yeni Rusya merkezli bir düzen oluşturmaktadır. İşin tehdit kısmı da burada saklı. İşin en tuhaf tarafı ise eski Sovyet coğrafyası ülkelerindeki yöneticiler halen Rusya‟nın bu çağrısına karşı bir atak yapmamakta. Örneğin; eğer böyle bir çağrı Batıdan gelmiş olsaydı Özbekistan Cumhurbaşkanı şöyle bir reaksiyon verecektir: Özbek vatandaşı olan biri böyle bir çağrıya istekli davranarak Rus vatandaşlığı alma gayretine girerse derhal Özbekistan vatandaşlığından çıkarılacak. Bu tutumu diğer ülkelerde kendine has siyaset diliyle oluşturacaktır. Lakin günlerdir Rusya’dan gelen bu mesaja kimsenin gıkı çıkmamakta. En dehşetlisi ise bu toplumlarda bir zamanlar Rusya ile savaşan, bağımsızlık mücadelesine giren kitlelerden bile olumlu bakanların sayısı artmaktadır. Rus askeri birlikleri; Azerbaycan’dan merhum Ebulfez Elçibey Cumhurbaşkanlığı döneminde çıkartılmıştır. Zamanında Ebulfez Elçibey ekibinden olup Rusya’ya karşı tavrı ile bilinen ve şuan parlamentoda milletvekilliği görevini ifa eden Siyasi Parti Genel Başkanı olan ve Türkiye Hükümeti aleyhinde “kravatlı mollalardan Azerbaycan’a fayda gelmez” diyecek kadar da küstahlaşan şahıs (ismini yazmaya ihtiyaç duymadığım), Rus askeri birliklerinin geri getirilmesi teklifini parlamentoda dile getirecek kadar işi ciddiye bindirmiştir. Bu durum Türkiye’nin ivedilikle harekete geçmesi gerektiğinin sinyalini vermektedir. Bu coğrafyada Türkiye ile ilişkileri sadece hamaset ve duygular üzerinden yürütülmesini arzu eden yönetici kavramının olduğunu dikkatten kaçırmamak lazım. Türkiye’nin bölgede Rusya ile yüzleşeceği kaçınılmazdır. Türkiye’nin bu coğrafyaya yönelik siyasetinin ekonomik bağlarla ilintilenmesi oldukça doğal ve doğru. Ama bu bağlar sadece bu ilintilerle devam ederse sosyolojideki bağların kaybedilmesi söz konusudur. Türkiye’nin böyle bir kayba ne lüksü ne de zamanı vardır. Rusya’nın ve özellikle Putin’in siyaset tavrı bir şeyi ispatlamış oldu; “büyük menfaatler savaşmadan kazanılmıyor”. Ukrayna kamikazesi – Fehim TaĢtekin – Radikal Gazetesi Ukrayna krizi her yola açık hala geldi: İç savaş, vekâlet savaşı, belki bölgesel savaş... Ukrayna krizi her yola açık hala geldi: İç savaş, vekâlet savaşı, belki bölgesel savaş… Batı‟ya göre doğudaki isyan Rusya‟nın işi. Rusya‟ya göre ise isyanın müsebbibi Kiev‟de ipleri ele geçiren faşistler. Rus lider Vladimir Putin‟in çarların „Yeni Rusya‟ diye andığı toprakların hayalini kurduğu ve Ukrayna sınırına 40 bin asker yığarak gözdağı verdiği doğru. Kızıl Meydan‟da 1 Mayıs‟ı Sovyet tarzı kutlayıp „Kahraman İşçi‟ madalyası dağıtması da emperyal Rus vizyonunu parlatmakta ne denli hevesli olduğunun son göstergesi. Ancak Ukrayna milliyetçilerinin Kırım‟da Rusya‟ya aradığı fırsatı veren ve Doğu Ukrayna için de davetiye çıkartan eylemlerini görmezden sadece Putin‟in heveslerini sorgulamak basitçe Soğuk Savaş‟la formatlanmış beyinlere teslim olmak anlamına gelir. Yeni Hatin ve Yanova Dolina Krizde sorumluluğu olan Batı‟nın amacı Ukrayna üzerinden Rusya‟nın başına bela açmak, Suriye‟deki „inatçılığı‟ nedeniyle cezalandırmak, yeni enerji havzası Arktik‟le uğraşmasın diye enerjisini burada tüketmek ve doğalgaz bağımlılığıyla Rusya ile ilişkilerinde konformist 15 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI olan Almanya gibi AB üyelerini başka tedarikçiler bulmaya zorlamak değilse şu sorular sorulmalı: Batı, neden barışçıl çözüm için ağırlığını koyup Putin‟in heveslerini kursağında bırakmıyor? Halihazırda Cenevre‟de sağlanmış bir anlaşma varken neden Kiev‟e ev ödevi hatırlatılmıyor ve doğuda binaların işgal gerekçeleri ortadan kaldırılmıyor? Batı „devrim‟ güzellemeleriyle hep kışkırtıcı bir rol oynadı ve adil davranmadı. Geçen cuma maç sonrası Odessa‟da Neo-Nazi „Sağ Sektör‟ün katalizör olduğu bir güruh, sendika binasına sığınan Rus yanlılarını cayır cayır yakarken verilen tepkiler olayın kendisi kadar ürkütücü. Odessa Valisi Vladimir Nemirovski “Silahlı teröristleri etkisiz hale getirmeye çalışan insanların yasıdışı eylemi” diyerek suçu önemsizleştirirken Milletvekili Irena Farion suçluyu alenen övdü: “Şeytanlar cehennemde yanmalı. Futbol taraftarları asilere en iyisi yapıyor. Aferin.” Normalde AB ve ABD‟den kınama beklenir ama nafile. Lütfedilen açıklamalar “Tansiyon düşürülmeli” tavsiyesinden öteye geçemiyor. Hal bu olunca Rusya cenahı, Odessa felaketini, milliyetçi Ukraynalılardan oluşan Nazi taburunun 1943‟te Hatin‟de (Khatyn) 149 köylüyü yakmasına atfen „Yeni Hatin‟ diye kategorize ediyor. Kiev, Rusça‟nın resmi statüsünü son veren yasal değişiklikten vazgeçmek gibi isyanı dindirecek önlemler almak yerine ABD ve AB‟nin cesaretlendirmesiyle helikopter ve tanklar eşliğinde savaş açtı. Neo-Nazi „Sosyal Milliyetçi Parti‟nin kurucusu olup yeni dönemde fanatik milislerden „Ulusal Savunma Gücü‟ kurdurtan ve “Ordu yüksek savaş ruhuna sahip” diyerek çatışmayı körükleyen Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Andriy Parubiy gibi faşistler söz sahibi olduğu sürece Ruslar kurtuluşu Rusya‟da görecek. “Faşitlerin rolünü abartıyorsun” diyenler var ama bakın eski Başkan Viktor Yanukoviç‟in devrilmesinden sonra başbakan yardımcılığı, 2 bakanlık ve başsavcılık koltuklarını alan Svoboda partisi ile Sağ Sektör 24 Nisan‟da 600 Polonyalının öldürüldüğü Yanova Dolina katliamının 71. yıldönümünde zafer kutlaması yaptı. IMF „savaş‟ derse… İşte Kiev‟deki bu savaşkan havaya uygun olarak IMF, 17 milyar dolarlık kurtarma paketi için „doğuyu kaybetmeme‟ şartını koştu. IMF raporunda geçtiği şekliyle şart şöyle: “Merkezi hükümet doğu üzerindeki kontrolünü kaybederse programın gözden geçirilmesi gerekecek.” Slavyansk‟ta 2 helikopterin düştüğü operasyon da IMF ile anlaşmadan sonra başladı. Kiev için bu bir kamikaze anlaşması! Gereğini yapmakta ısrar ederlerse doğuyu kaybetmeleri mukadder. Benzer bir rolü 2008‟de Gürcü lider Mihail Saakaşvili üstlenmişti. Neo-Con‟ların cesaretlendirdiği Saakaşvili, Güney Osetya‟yı ele geçirmek için Shinval‟i bombaladığında ilk hedef Rus Barış Gücü‟ydü. Sonunda Gürcistan, Güney Osetya‟nın az bir kısmındaki kontrolünü de yitirdi. Bugün Barack Obama‟yı „zayıf‟ bulan John McCain, Mitt Romney, Donald Rumsfeld ve John Bolton gibi Amerikalı şahinler de çok iyi biliyor ki iki nükleer güç birbiriyle savaşmayacak. 2008‟de şahinler iktidardayken de ABD savaştan kaçındı. Elbette „de facto‟ bağımsız olan Güney Osetya ile Ukrayna farklı ama bu 2 nükleer güç arasındaki temel parametreyi değiştirmiyor. Sanırım istedikleri, „jeostratejik düşman‟ saydıkları Rusya‟nın başına çorap örmek. Başkan Yardımcısı Joe Biden‟ın Kiev ziyareti sonrası askeri operasyonun öne alınması Obama‟nın bu baskıya teslim olduğunu gösteriyor. 16 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Çıkış yolu olarak federasyon Rusya, Cenevre‟de Kırım‟ın ilhakının kabulüne karşılık Doğu Ukrayna‟da Rusların haklarını garanti eden bir reformla yetineceğini ortaya koydu. Çoğunluğu Rusça konuşsa da etnik Rusların azınlıkta olduğu bölgenin iç savaşa mecbur edilmediği sürece Ukrayna‟dan kopmak istemeyeceğini Rusya da biliyor. Ayrıca Rusya mali olarak bu macerayı kaldıramaz ve yaptırımları daha fazla göğüşleyemez. Bu yüzden Kırım senaryosunun tekrarlanmasının önüne geçmenin kestirme yolu federal bölge oluşturulması. Ne var ki ABD ve AB‟nin destek verdiği „terörle mücadele operasyonu‟, federasyon ile dizginlenecek bir bölgeyi Rusya‟ya itiyor. Bu arada Rus yanlısı ya da karşıtı fark etmez mafyoz iktidarlardan bıkmış Ukraynalıların değişim talebi 2. Dünya Savaşı‟nın mirasını hortladığı bir iklimde öteleniyor. Almanya'nın Rusya dilemması – Sinan Özdemir – Dünya Bülteni Ukrayna krizi Avrupa Birliği'ni tek ağızdan konuşmaya zorlasa da Almanya'nın tutumu belirsizliğini korumaya devam ediyor. Almanya açısından Rusya geçiştirilmesi mümkün olmayan çok özel bir ortaklığa göndermede bulunuyor. Çarice II. Katerina'dan bu yana Almanya-Rusya ilişkileri dostluğun olduğu kadar tedirginliğin ve de çatışmanın da tarihidir. Geçen asrın ilk yarısında İki dünya savaşında karşı karşıya gelmiş olan bu iki devlet 20. yüzyılın ikinci yarısında "Soğuk Savaş" günlerinde Almanya'nın tansiyonu düşürmek için yola koyduğu yeni doğu politikası yeni bir işbirliğinin başlangıcı oldu. Bugün bile Alman bilinçaltında güçlü bir Rusya figürü vardır. Almanya, Avrupa devletleri içinde Rus edebiyatını yakından takip eden tek ülke. Bu durum işbirliğinin yalnızca devletler arsında olmadığı toplumsal açıdan da kültürel bir karşılığının olduğunu gösteriyor. Rus bilinçaltında da bir Alman figürü var; ancak o pek olumlu değil. Avrupa devletlerinin Almanya'dan beklediği bu çok özel ilişkiden cesaret bularak Rusya'ya baskı yapması. Ne var ki, Avrupa dış politikası söz konusu olduğunda sık sık ileri sürülen tek ağızdan konuşamadıkları eleştirisi bu defa Avrupa'nın merkez ülkesi Almanya için gerçek oldu. Almanya'nın yorumlama safhasından çıkıp aksiyon safhasına geçmesi beklenirken tam aksine ağırlığını hissettiremediği gibi, dışarıdan bakanlara, pasif destek verdiği izlenimi uyandırıyor. Eski Başbakan Gerhard Schröder'in Gazprom danışmanlığı çerçevesinde "iyi niyet elçisi" olabileceği düşünülmüştü; ancak tarafsız kalamayacağı, Kırım meselesi konusunda, NATO’nun Kosova müdahalesine göndermede bulunarak, "ben bile uluslararası hukuku ihlal ettim" demesiyle anlaşıldı. Schröder gibi hem sağda hem de solda varlığını sürdüren partiler açık bir tutum ortaya koymakta zorlanıyorlar. En fazla tartışılan konuların başında yaptırım kararları geliyor. Avrupa Birliği Rusya'ya yönelik yaptırım kararları alsa da Almanya'nın Rusya'nın ikinci (Çin birinci) ticari ortağı olması güçlü yaptırım kararları alınmasını kolaylaştırmıyor. Bu konuda Merkel 17 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI hükümetinin, kamuoyu gibi, bir denge politikası oturtmaya çalıştığını düşünebiliriz. Son olarak İnfratest Dimap'ın yaptırdığı ankete göre Almanlar da ekonomik yaptırımdan çok (yüzde 38) siyasi baskı (yüzde 62) oluşturulması gerektiğini düşünüyor. Almanların yüzde 49'u Rusya politikasında bir "üçüncü yol" formülünün uygulanmasını bekliyor. Bu tutum Alman siyasasında son aylarda görülen kararsızlıkla ve çok seslilikle örtüşüyor. Bununla birlikte, katılanların yalnızca yüzde 45'i Almanya'yı Batı bloku içinde görmek isterken, yüzde 49'u Batı ile Rusya arasında üçüncü yolda görmek istediklerini ifade ediyor. Bu sonuca göre, Almanların yarısından fazlası geleceğini bloklar içinde görmezken, Almanya'nın kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmesi gerektiğine inandığını ifade edebiliriz. Almanların Vladimir Putin'e bakışı da on yılda değişti. Medyaya yansıyanların kamuoyu üzerinde etkili olduğunu söyleyebiliriz. Bundan Rusya'da nasibini alıyor. Almanların sadece üçte biri Rusya ile işbirliğinin sürdürülmesini destekliyor. Bu oran 2004'te yüzde 45'lerde idi. Vladimir Putin hakkında ki kanaatlere gelince, olumsuz kanaat sahibi olanların oranı yüzde 65'lerde seyrediyor (2004'te yüzde 8). Merkel hükümeti içinde aykırı kabul edilebileceğimiz tek çıkış Maliye Bakanı Wolfganf Schauble'den geldi. Schauble, Kırım'ın ilhakını Nazi Almanyasının Südetleri ilhakına (1938) benzetmesi, şiddetli tartışmalara sebep olmakla birlikte, konunun daha kolay anlaşılmasına yardımcı oldu. Angela Merkel'in gelecek günlerde sesini yükseltip yükseltmeyeceği bilinmiyor; ancak Dışişleri Bakanı Steinmeier'ün pasif diplomasiden aktif diplomasiye geçilmesi konusunda diğerlerinden ayrıldığı anlaşılıyor. Berlin'in "üçüncü yolu" hiç kuşkuşuz diğer ortaklarının bakışından ayrılıyor. Angela Merkel'in ve Almanların beklentisi varolan kanallar üzerinden sorunun çözülmesi. İş dünyası hükümete yakın görünmekle birlikte belirsizliğe sürüklenmek istemiyor. Sorunu az zararla aşmanın yollarını arıyor. Almanya-Ukryana iş hacmi geçen yıl için 6,3 milyar dolar iken, Rusya ile olan ekonomik işbirliğinin toplamda 76 milyar avro'ya tekabül etmesi, Rusya'da 6200 şirketin bulunması, geçen yıl doğrudan 22 milyar avroluk yatırımda bulunması iş ve siyaset dünyasını daha dengeli adımlar atmaya zorluyor. Madalyonun diğer yüzünde de Almanya'nın Rusya'dan ithal ettiği gaz bulunuyor (yüzde 39'u Rusya'dan, yüzde 25'i Hollanda'dan, yüzde 20'si Norveç'ten, yüzde 10 kendi içinden, yüzde 6 diğer ülkelerden). Ne var ki, ekonomi konusunda daha dikkatli ve dengeli bir yaklaşım içinde olan iş dünyası gaz konusunda beklentilerin aksine Merkel'e destek veriyor. Ancak, asıl yaptırımların Moskova'ya geri adım attırıp attırmayacağı sorusu zihinleri meşgul etmeye devam ediyor. Geçen hafta, Rusya'nın Ukrayna'nın doğusunda baş gösteren kargaşayı durdurmaması ve Cenevre'de 17 Nisan'da kabul edilen anlaşmaya sadık kalmaması sebebiyle Avrupa Birliği ek yaptırım kararı aldı. Kırım'ın Rusya'ya tek 18 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI taraflı olarak bağlanma kararından sonra ortaya çıkan fotoğraf kafaları karıştırıyor. Bir yanda Rusya Ukrayna'nın iç işlerine müdahalle etmekle suçlanıyor, diğer yandan Rusya yanlılarını kontrol altında tutmaması sebebiyle eleştiriliyor. Ukrayna krizinin üçüncü perdesinde dış aktörleri yeniden gözden geçirmek durumundayız. Özellikle Ukrayna'ya sınırı olan devlerlerle başlamalı. Nasıl ki, Avrupa Birliği doğu sınrılarında yaşanan hareketliliklere seyirci kalmak istemiyorsa, Rusya'da Batı sınırında yaşananlar seyirci kalmak istemiyor. Batı, Kırım örneğinden sonra, şartların oluşması durumunda, Rusya'nın uluslararası hukuku bir kere daha ihlal edeceğine inanıyor. Ancak bu korku yanlış refleksler geliştirmesine sebep oluyor. Rusya olmadan sorunun çözümü mümkün görünmüyor. Almanların çekincesi de bu noktada derinleşiyor. Bölgesel sorunların çözümünde Rusya'nın aktif taraflardan biri olduğunu kabul etmek güvenlik politikası çerçevesinde konuya yaklaşmayı kabul etmek anlamına gelir ki, Batı'nın bunu kabul etmesi mümkün görünmüyor. Almanya'nın NATO üyeliğinden ve Avrupa güvenlik politikalarından vazgeçmeyeceği düşünüldüğünde, üçüncü yol formülünün hayat bulması güçleşiyor. Çünkü tarafların yaptırımlardan doğabilecek riskleri kestirebilme şansı varken, belirsizliklerin sebep olacağı en kötü senaryoları tahmin etmesi güçtür! ASYA –PASĠFĠK GÜNDEMĠ Afganistan‟da Toprak altında kalanlardan umut kesildi AA Afganistan'ın kuzeydoğusundaki Badahşan vilayetinin Valisi Şah Veli Adib, Argu ilçesine bağlı Ab Barik köyünde dün meydana gelen heyelanda toprak altında kalan yaklaşık 2 bin 500 kişiden umudu kestiklerini açıkladı. Yaklaşık bin haneli Ab Barik köyünde yağışların yol açtığı heyelan sonucu 300 ev toprak altında kalırken, diğer evler de hasar görmesi ya da yeni heyelan tehlikesi nedeniyle boşaltıldı. Bölge toplu mezar yapılacak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhammad Karim Halili, Abi Barik bölgesinde artık arama kurtarma çalışması yapılmayacağını, o bölgenin toplu mezarlık olacağını belirtti. Bölgeyi yakından görmek için Badahşan'a gelen Halili, afetzedelerle buluşmasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Afganistan halkının en büyük faciayı yaşadığını ifade eden Halili, toprak altında kalanlardan sadece 255'inin kimliğinin tespit edilebildiğini söyledi. 700 aileye, değiĢik uluslararası ve yerel dernekler tarafından yardım yapıldı Heyelan nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalan 700 aileye, değişik uluslararası ve yerel dernekler tarafından yapılan yardımlar sürüyor. 19 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Afetzedelere yardım dağıtmak için Türk İşbirliği Koordinasyon Ajansı (TİKA), İnsani Yardım Vakfı (İHH) ve Dunya Gida Programı (WFP) başta olmak üzere, çok sayıda insani yardım kurumu faaliyete geçti, bazı Afgan işadamları da afetzedelere yemek dağıttı. Kuzey Kore: Ġnsan hakları açısından ABD bir cehennem Radikal Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Soruşturma Komisyonu‟nun "devlet eliyle sistematik işkence", "köleleştirme", "cinsel şiddet", "ağır siyasi baskı" ve "dini ayrımcılık"la suçladığı Kuzey Kore yönetimi, ABD ‟ye benzer suçlamalar yöneltti. Kuzey Kore‟nin resmi haber ajansı KNCA, “En temel insan haklarının acımasızca ihlal edildiği ABD bir cehennem” değerlendirmesini öne süren bir haber yayınladı. Ulusal Güvenlik Ajansı‟nın (NSA) yasa dışı biçimde vatandaşlarını izlediği, geçtiğimiz yıl fakirlik içerisinde yaşayan Amerikalıların sayısının 46.5 milyona ulaşması Kuzey Kore‟nin haklı olduğu konular arasında gösterildi. BM, Kuzey Kore‟de meydana gelen insan hakları ihlallerinin „günümüz dünyasında eşi benzeri olmadığını‟ vurgulamıştı. Çin Asya`yı düĢürdü Vatan Asya borsaları Çin'de açıklanan zayıf PMI verisinin ardından bugün düşerken, Ukrayna'da devam eden gerginlik devlet tahvilleri ve altında yüksek talebe neden oluyor. Çin'de imalat PMI'nın beklentilerin altında kalması, Asya piyasalarında satış getirdi. Ukrayna'da yükselen gelirim küresel piyasalardaki tedirginini artırdı. Çin, Afrika'da yeni hedefler peĢinde Dünya Bülteni Çin Başbakanı Li Keqiang, dört Afrika ülkesine yapacağı ziyaretine Etiyopya‟dan başladı. Etiyopya, Nijerya, Angola ve Kenya‟yı kapsayan ve 1 hafta sürecek Afrika ziyaretinde Li, Etiyopya‟daki Afrika Birliği merkez binasında 54 üyeli Birlik üyelerine bir konuşma yapacak. Çin Başbakanı Keqiang'ı, Etiyopya'da Uluslararası Bole Havalimanı'na varışı esnasında Etiyopyalı mevkidaşı Haile Mariam Dessalines karşıladı. Yerel kaynaklardan alınan bilgiye göre, yarın Etiyopya ile Cibuti arasındaki bağlantı karayolunun açılışına katılacak olan Keqiang, Desselines ve Etiyopya Cumhurbaşkanı Mulatu Teshome ile bir araya gelecek. Görüşmelerde iki ülke arasındaki ticari işbirliğinin artırılması konularının ele alınması bekleniyor. Keqiang'ın ayrıca Çin'in inşa ettirdiği ve 200 milyon dolara mal olan Afrika Birliği merkez binasını ziyaret edeceği ve Afrika Birliği Komisyonu Başkanı Nkosazana Dlamini Zuma ile yapacağı görüşmede Afrika Çin ilişkilerini ele alacağı belirtildi. Etiyopya'da yaklaşık 500 Çin şirketi enerji, otoyol, demir yolu, tekstil, ayakkabı ve deri sanayi alanlarında faaliyet gösteriyor. İki ülke arasında 1,5 milyar dolarlık ticaret hacmi bulunuyor. 20 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Afrika turu kapsamında Etiyopya'ya gelen Keqiang'ın daha sonra Nijerya, Angola ve Kenya'ya geçmesi bekleniyor. Çinli yetkililere göre, Çin‟in Afrika‟daki doğrudan yatırımları 2013 yılında 25 milyar dolara çıktı. Çin, son 5 yıldır Afrika Birliği‟nin en büyük ticaret ortağı konumunu sürdürüyor. Geçen yıl Çin ile Afrika Birliği arasındaki ticaret hacmi 210 milyar dolara ulaştı ve 2 bin 500 Çin firması kara kıtada faaliyet gösteriyor. AFRĠKA GÜNDEMĠ Yabancı diplomatlar eğitimde AkĢam Diplomasi Akademisi tarafından 1992'den bu yana gerçekleştirilen 'Uluslararası Genç Diplomatlar Eğitim Programı' bugün Ankara Sheraton Otel'de düzenlenen programla başlıyor. Latin Amerika, Asya, Afrika, Balkanlar, Ortadoğu ve Avrupa'dan toplam 79 ülkeden birer genç diplomat Dışişleri Bakanlığı'nın davetlisi olarak Türkiye'nin izlediği dış politikayı yerinde öğrenecek ve aynı zamanda bölgesel ve uluslararası arenadaki gücüne bizzat tanıklık yapmış olacak. Güney Afrika‟da seçim heyecanı Euronews Güney Afrika‟da 7 Mayıs‟ta düzenlenecek genel seçimler öncesi, adaylar büyük kentlerde son gösterilerini düzenliyor. Seçim meydanları, ülke genelinde renkli görüntülere sahne oluyor. Seçimleri, Jakop Zuma‟nın liderliğini yaptığı Afrika Ulusal Kongresi‟nin oyların üçte ikisini alarak kazanmasına kesin gözüyle bakılıyor. Geçen seçim oyların yüzde 69‟unu alan iktidar partisinin bu kez oyların yüzde 65.5‟ini alması bekleniyor. Muhalefetteki Demokratik İttifak‟ın ise oylarını bir önceki seçime oranla yüzde 16‟dan yüzde 23‟e çıkartacağı tahmin ediliyor.İktidar partisine yönelik yolsuzluk suçlamalarını artmasına rağmen Hellen Zille‟nin liderliğini yaptığı ittifakın, seçimde önemli bir başarı sağlaması beklenmiyor. Apartayd rejimin 20 yıl önce sona ermesinin ardından iktidara gelen Afrika Ulusal Kongresi‟nin yönettiği ülke ekonomik açıdan inişli çıkışlı dönemler yaşıyor.Son mali krizden etkilenen Güney Afrika, bu yıl için yüzde 2.7 ekonomik büyüme hedeflerken, yüzde 25‟e varan işsizlik oranı en büyük sorun olarak görülüyor. 21 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Güney Afrika’da seçim yarışı- İbrahim Tığlı – Dünya Bülteni Güney Afrika'da 7 Mayıs Çarşamba günü devlet başkanlığı ve parlamento seçimleri yapılacak. Seçimlerin favorisi 20 yıldır iktidarda bulunan Afrika Ulusal kongre Partisi. Sürpriz bir değişiklik beklenmese de; ANC'nin ne kadar oy alacağı üzerinden bir yarış olacak bu seçim. Afrika Ulusal Kongre Partisi, Apartheid rejime karşı mücadele vermiş ve apartheid sonrası ülkenin şekillenmesinde rol oynamış bir parti. Özellikle nüfusun yüzde 80'ninin oluşturan siyahlar arasında oldukça popüler. Efsanevi lider Maandela'nın liderliği altında 1994'de girdiği ilk seçimleri yüzde 70'e yakın bir oy alarak kazandı. Daha sonra MBeki liderliğinde de aynı oy oranını korudu hatta biraz daha artırdı. 2009'da halihazırdaki Devlet Başkanı Zuma döneminde ise oylarda kısmi bir düşme olsa da yine seçimlerden zaferle çıkmayı bildi. Zuma ANC'nin tekrar devlet başkanı adayı fakat Zuma'nın işi şimdi 2009 seçimlerinde olduğu gibi rahat değil. Seçimlere iki ay kala hakkında yolsuzluk yapıldığına dair Güney Afrika omdusmanı tarafından Nkandla raporu yayınlandı. Rapor, devlet başkanının devlet imkanlarını kullanarak Nkandala bölgesinde kendisine lüks bir malikane yaptırdığını söylüyor. Aslında raporda doğrudan Zuma'ya karşı bir suçlama olmasa da Zuma'nın bu yolsuzluğa göz yumduğu işaret ediyor. Devlet Başkanı hakkındaki yolsuzluk suçlamasının seçimlerin sonucunu pek etkilemeyeceği görülüyor. ANC bu seçimlerde yüzde 60 veya biraz üzerinde bir oy alarak Zuma'nn devlet başkanı olmasını sağlayacaktır. ANC'nin son 20 yılda Güney Afrika için yaptıklarını kimse inkar edemez. Yeni yollar, hastaneler, okullar, evler yapılarak siyah halkın beklentilerini büyük ölçüde gerçekleştirdi. Ülkenin şu an üç ciddi probleminde çok fazla ilerlemeler sağlanamamışsa da geçmiş yıllardan daha iyi konumda olduğunu söyleyebilir. işsizlik yüzde 30'lara ulaşmış gibi gözüküyor. Fakat bunun sorumluluğunu sadece 20 yıllık ANC iktidarında görmemek gerekli. Çünkü ANC, işsizlikle mücadeleye zaten çok yüksek bir oranla başladı. Apartheid döneminin ayrımcı politikaları nedeniyle siyahlar işsizlik oranına dahil edilmez nu yüzden çok düşük gösterilirdi. Şimdilerde ise siyah halkın yüzde 50'sine istihdam sağlanmış durumda. Çeteler hala ülkenin en büyük sorunu, Hırsızlık, gasp, cinayet olayları bir türlü önlenemiyor. Bu suçları işleyenlerin çoğunluğunu ise siyah ve melez halk oluşturuyor. Eğer eğitim yoluyla yeni istihdam alanları sağlanabilir, Batı Cape eyaletinde olduğu gibi hizmet sektörü genişletilebilirse bu sorun çözülebilir gözüküyor. Güney Afrika için AİDS hala bir sorun, bu sorunu hükümet aşmada önemli çalışmalar yaptı fakat sorunu çözmek sanıldığı kadar kolay değil. Güney Afrika da her yıl 300 bin kişi AİDS'ten ölüyor. AİDS'li hasta sayısı yüzde 20'lerin üzerinde. 22 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI ANC'nin 20 yılda en büyük başarısı Townshiplerde yaşayan halkın hayat standartlarında iyileştirme yapması. 1994 öncesi halkın yüzde 60'ı elektriği, içme suyu, yolu olmayan bu Townshipler de yaşarken bu sayı yüzde 20'lere kadar indi. Townshiplerde yaşayanlara ucuz elektrik, içme suyu sağlanarak biraz daha iyi yaşam koşulları sağlandı. Townshiplerde yaşayan halk için yeni evler yapıldı. Fakat hala bir çok Township'te evlerde tuvalet bulunmuyor, güvenlik sağlanamıyor, sağlık hizmetlerinden yeterince faydalanamıyor. Güney Afrika halkı özgürlüğü elde etti ama henüz daha iyi yaşama koşullarını elde etmedi. ANC artık apartheid rejimle hesaplaşmak yerine kendisi ile hesaplaşması, eksikliklerini tamamlaması, Güney Afrika halkına daha iyi hizmet sunabilmesinin adımlarını atması gerekiyor. güney Afrika'da apartheid dönemi yaşamamış yeni bir nesil var, oy vereceklerin yüzde 50'e yakınını oluşturan bu kitle oylarını apartheid dönemde yaşadıklarına göre değil ANC'nin kendilerine ne yaptıkları ve yapacaklarına göre vereceklerdir. Bu seçimin en sürpriz partisi ANC'nin gençlik kolu başkanı iken partiden ihraç edilen Julius Malema'nın geçen yıl kurduğu Ekonomik Özgürlük Savaşçıları (EFF) partisi olacaktır. EFF özellikle Township ve siyah politikanın baskın olduğu Soweto'da etkili olduğu görülüyor. ANC'den yüzde 4-5 oranında bir oy kapacağı, oy oranının yüzde 10'a ulaşacağı anlaşılıyor. Eğer EFF bu oyu yakalarsa gelecekte ANC için ciddi bir rakip olacaktır. EFF'nin en büyük handikapı ise herhangi bir projesinin olmayışı, kendini tepki oylarına endekslemiş olması. Ana muhalefet Partisi Demokratik ittifak Partisi (DA) ise yüzde 20'lere ulaşacak gibi gözüküyor. Aslında ülkede beyazların yüzde 10 olduğu düşünülürse DA için bu oy oranı ciddi bir başarıdır. DA her seçimde oylarını bir iki puan artırmayı başardı. DA'nın bu başarısında kuşkusuz ANC'nin özellikle melezlerde uyandırdığı hayal kırıklığı var. Melezler siyah yönetimden pek memnun olmadıkllarını neyazların etkin olduğu DA'ya yönelecekleri görülüyor. DA'nın tercih edilmesinde diğer bir etken elinde bulundurduğu tek eyalet olan Batı Cape de başarılı bir yönetim sergilemiş olması. sizlik oranı diğer eyaletlere oranla çok düşük olan Batı Cape de beyaz ve melezlerin siyah seçmenden daha fazla olması bu seçimlerde DA'dan yana bir tercihi sağlayabilecek. Fakat ANC'de diğer 9 eyalet de olduğu gibi bu Batı Cape eyaletinde de birinci parti çıkmak için daha fazla uğraştığı da görülüyor. Sendikalar ise ilk kez bu seçimde ikiye bölünmüş durumda. Ülkenin en büyük sendikası COSATU bu seçimlerde de ANC'ye oy vereceğini açıkladı. Diğer büyük sendika Maden ve Metal işçileri Sendikası ANC'yi desteklemeyeceklerini belirttiler. İleriki günlerde NUMSA 23 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI kendi partisini kuracak gibi gözüküyor. Aslında bu bölünme gelecekte Güney Afrika'nın siyasi geleceğini de etkileyecek bir ayrılma. ANC 7 Mayıs seçimlerinin galibi olacak gibi görünmekte. Fakat yüzde 60'ın altında oy alırsa Zuma'nın liderliğindeki ANC, parti içindeki görüş ayrılıkları daha fazla ortaya çıkar ve Zuma başkanlığı kazansa bile parti ve güney Afrika halkı içindeki liderliği tehlikeye girer. AMERĠKA GÜNDEMĠ Obama'dan idamlar için talimat Al Jazeera Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama, Oklahoma eyaletinde bir mahkûmun idamı sırasında 40 dakika boyunca can çekişmesinin ardından ülkedeki idam uygulamalarından duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Obama infaz sırasında yaşananlardan "derin endişe" duyduğunu söyledi. Almanya'da Başbakan Angela Merkel ile yaptığı görüşme sonrasında düzenlenen basın toplantısında konuşan Obama, "Geçmişte belirttiğim üzere toplu cinayetler, çocukların öldürülmesi gibi çok korkunç bir suç karşısında ölüm cezasının uygun düşebildiği belirli durumlar oluyor. Ancak şunu da söylemiştim: Bu ülkede ölüm cezasının uygulanmasında ırk ayrımcılığı, ölüm cezasının dengesiz olarak uygulanması, kimi idam mahkumlarının daha sonradan ortaya çıkan kanıtlarla masum olduklarının anlaşıldığı durumlar gibi önemli sorunlar gördük. Tüm bunlar bence ölüm cezasının nasıl uygulandığı hakkında ciddi sorular uyandırıyor. Dolayısıyla Oklahoma'daki bu durum da bana göre buradaki önemli sorunların altını çiziyor." dedi. Obama, konuyu ABD Adalet Bakanı Eric Holder ve diğer ilgili yetkililerle görüşeceğini ve kendilerinden sadece bu son yaşanan vakada değil, bu konuda genel anlamda hangi adımların atıldığına dair rapor sunmalarını isteyeceğini belirtti. Obama, "Bence toplum olarak bu konulara dair kendimize bazı zor ve derin sorular sormalıyız" diye konuştu. Panama‟da devlet baĢkanı seçimini Varela kazandı Euronews Panama‟da yapılan devlet başkanı seçimini muhalefetin aday gösterdiği Devlet Başkanı Yardımcısı Juan Carlos Varela kazandı. Ricardo Martinelli‟den görevi devralacak olan Varela, ülkede „daha şeffaf ve temiz‟ bir yönetim sözü verdi. Merkez sağ eğilimli Varela, 2009‟daki seçimde Martinelli‟yi desteklemişti. 24 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Freedom House ve CIA‟in yapmadığı – Ufuk UlutaĢ – AkĢam Gazetesi Türkiye‟de derecelendirme yapan uluslararası kuruluşlara gereğinden fazla itibar gösterilir. Standard&Poor‟s veya Fitchgibi kredi derecelendirme kuruluşları malum dış yatırımcılar tarafından takip edilir de siyasi derecelendirmelere biraz fazla önem veriyoruz sanki... Geçtiğimiz hafta Freedom House‟ın basın özgürlüğü raporuyla geçti. Yattık kalktık statümüzün “kısmen özgür”den “özgür olmayan”a düşüşünü konuştuk. Bir gazeteci abimizin deyimiyle mezkur raporun Türk basınında bu kadar geniş yer bulması bile raporun sağlıksızlığını ortaya koymakta. “Türk basını özgür değil” diyen bir rapor Türk basınında günlerce tepe tepe kullanılıyor ve bizden hâlâ rapora ÖYS (veya son olarak nasıl isimlendiriliyorsa, ben ÖYS‟de kaldım) sonuçları gözüyle bakmamız bekleniyor. Farkında olmayan vardır belki, Freedom House (Özgürlük Evi) sadece kurucuları tarafından seçilmiş akıllıca bir isim. Yani gerçekten de bir özgürlük evi değil. Hele kimin özgür kimin özgür olmadığına karar verecek nihai ve bağlayıcı bir merci hiç değil. ABD merkezli ve Amerikan yönetimiyle, Washington DC‟nin bilindik simalarıyla bağlantılı ve tek işi derecelendirme olmayan bir kuruluş. Amerika‟nın fiyaskoyla sonuçlanan “demokrasi ihracı” politikasının aktif uygulayıcılarından bir kuruluş. Bu uygulamayı da “özgürlük aĢkına” yapan değil, ABD yönetiminin örtülü operasyonlar için para aktardığı ve Nikaragua‟dan İran‟a kadar geniş bir coğrafyada ABD dış politikasının aracılığını yapan bir kurum. Özgürlük heykeli değil Sitesinde kendi hakkında yazdığı “bağımsız ve özgürlükleri yaymaya çalıĢan bir gözlem kuruluĢu” ifadesi de ciddiyetle yaklaşılabilecek bir ifade değil. Freedom House‟ın beslendiği National Endowment for Democracy‟nin kurucularından Allen Weintein‟in Washington Post mülakatında söylediği gibi bu kuruluşların bugün yaptıklarını 25 sene önce CIA örtülü bir şekilde yapıyordu. Hayır, yaptıkları çalışmanın ve indekslemenin salt bir siyasi operasyon olduğunu söylemiyorum. İndekslemelerine vahiy edasıyla yaklaşanların yanıldığını, Freedom House‟ın siyasi hesaplamalarının ve karanlık diyebileceğimiz bağlantılarının da olduğunu söylüyorum. Bir yönetim kuruluna göz atın ne demek istediğimi anlayacaksınız. İndeksleme tarzında da sorunlar olduğunu birkaç örnekle açıklayayım. Öncelikle kullandıkları dataların eski olması, 2014‟ün Mayıs ayında yayınlanan bir rapor için büyük bir sorun. Buna gazeteci kategorisinde değerlendirdikleri insanların kendi beyanlarını esas aldıklarını da eklediğimizde tablonun sorunlu hali daha net bir şekilde ortaya çıkıyor. Malum radikal sol cenahta herkes gazetecidir. Taksim‟de bir yürüyün sağınız solunuz radikal solun gazete ve dergilerini satmak isteyenlerle doludur. Bu hesaplamaya göre örneğin hayatı tüm uluslararası standartlara göre terörist faaliyetler üzerine kurulu olan bir DHKP-C‟li veya MLKP‟li elinde patlayıcı maddeyle tutuklandığında gazeteci kategorisinden Freedom House‟ın listesine giriyor. Alan memnun, satan memnun 25 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Gerçek şu ki Türkiye‟ye dışardan nasıl bakmak isteniyorsa öyle bakılıyor. Türkiye‟de gazeteciler serbest mi bırakılmış, beyanın aksine gazeteci olduğunu söyleyen patlayıcı taşıyan bir militan mıymış bunların Türkiye‟ye “Gece yarısı Ekspresi” gözlüğüyle bakmak isteyenler için bir geçerliliği yoktur. Gelelim sorunun Türkiye‟ye bakan tarafında. Allah rızası için bir muhalif çıkıp “tamam basın özgürlüğünde sorunlar olabilir, ama Freedom House da fazla abartmıĢ” diyemez miydi? Bizde de yurtdışından birisi hükümeti suçlasa da biz de saçmalıklar kervanına katılsak diye fırsat kollayanlar var. Daha acısı bunların bir kısmı raporda Türkiye‟nin suçlandığı bazı olayların gerçek müsebbibi paralel yapılanmadır. Bu zaviyeden bakarsak Freedom House‟ın paralellere notu oldukça düşük olmuştur. Bu alıcısı ve satıcısı hazır fasit bir daire. Biz bu fasit daireye gereğinden fazla itibar ettiğimiz müddetçe de bu daire otoriter bir dille Türkiye‟ye parmak göstermeye devam edecek. ABD güçlü ama çekingen! – Deniz Gökçe – AkĢam Gazetesi Rusya‟nın Ukrayna‟dan vazgeçmesinin kolay kolay gerçekleşmeyeceği ortaya çıkmakta. Zaten daha evvel bu sütunda bu gerçeği dile getirmiş ve Rusya‟nın askeri üretiminin yüzde 40 kadarının Ukrayna‟da üretildiğini ve vazgeçilmez olduğunu belirtmiştik. Diğer taraftan da bazı ABD ortağı Batı ülkeleri de yan çizmekte. Bunların başında da Merkel‟in Almanya‟sı var. Merkel hafta sonunda ABD‟de idi ve kendi şirketlerinin Ukrayna‟da Rusya‟ya karşı ağır tedbirler alınmasına karşı olduğunu bildirmek için ABD‟ye gitmişti. Ne sonuca vardıkları henüz belli olmadı. THe Economist‟e göre son yıllarda ve özellikle Obama döneminde, ABD askeri müdahale konusunda aşırı doz çekimser hale geldi. Hatta ABD askeri harcamalarını iyice azalttı. Ama aslında bu ABD askeri güç üstünlüğünü kaybetti demekten çok uzak. Bütçenin % 35'i yurt dıĢına ABD 2014 yılı için 600 milyar dolarlık bir bütçe ayırmıĢ bulunuyor. Bu bütçenin 84 milyonu da ülke dıĢında operasyonların finansmanı için ayrılmıĢ. ABD‟nin askeri harcamaları azalmakla beraber gene de global askeri harcamanın yüzde 35 kadarı. ABD‟nin temel müttefiklerinin askeri harcamalarının da yüzde 25 kadar olduğunu eklersek askeri harcama çoğunluğu ABD ve müttefiklerinin elinde. Buna karşılık potansiyel Rus ve Çin ortaklığının toplam askeri harcaması ABD‟nin askeri harcamasının yarısından az. Ama askeri üretim maliyetleri de ABD‟den daha düşük. Diğer taraftan ABD‟nin askeri gücü mesela Çin‟den daha deneyimli. Çin silahlı kuvvetlerinin kendi değerlendirmeleri ABD‟nin askeri gücüne 2050 yılına kadar yaklaşamayacakları. Bu arada Çin ve Rusya‟nın gerçek dostu ülke de pek yok. Ama ABD‟nin müttefikleri çok sayıda ve dünyanın her tarafına yaygın olduğundan da ABD askeri gücünü daha fazla ortalığa yaymaya mecbur, bu da bir dezavantaj. Üstelik Afganistan ve Irak‟ta uzun süren askeri ABD operasyonu da ABD‟nin teknolojik değişmeye daha fazla fon ayıramamasına neden olmuş. Ve son ekonomik krizde ortaya çıkan finansal sorunlar da son 12 yıldaki askeri mücadelenin açtığı gediği kapatmayı zorlaştırıyor. Bu nedenle Pentagon son 10 yılda kabaca 1 trilyon dolar askeri harcama indirimi yapmış. Bu da reel bir hesapla 26 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI yüzde 30 üstünde bir kümülatif harcama kesintisi demek. Diğer taraftan da personel harcamaları da enflasyon nedeni ile son on yılda yüzde 59 kadar arttığından, personel sayısının sadece yüzde 3 kadar daha artmasına rağmen, operasyonel masraflar ve bakım masrafları sadece reel yüzde 34 artabilmiş. Bu da ABD ile olası düşmanları arasındaki güç farkının azalmasına katkı yapmakta. BAE askeri harcamada baĢı çekiyor Medyadaki verilere göre, ABD son on yılda askeri harcamasını yüzde 12 artırmış, 600 milyar doların üstüne çıkartmıştı. Müttefikleri ise 400 milyar dolara çıkan bir harcama düzeyine varmışlardı. Ama Birleşik Arap Emirlikleri yüzde 170, Türkiye yüzde 108, Avustralya yüzde 118, Fransa yüzde 48, Japonya yüzde 45, Almanya yüzde 42, ve Suudi Arabistan yüzde 18 askeri harcama artışı yaparken, İtalya yüzde 2.5, İngiltere yüzde 26 ve askeri harcama azalması gerçekleştirmişlerdi. Buna karşılık Çin ve Rusya‟nın toplam askeri harcaması son on yılda 300 milyar doların biraz altına gelmiş ama Rusya yüzde 13 ve Çin yüzde 85 askeri harcama artışı gerçekleştirmişlerdi. ABD‟de son PEW anketinde sonuçlara göre ABD vatandaşlarının yüzde 52 kadarı ülkenin sadece “kendi işine bakması” ve başkaları için savaşlara girişmemesi düşüncesindeler. ABD vatandaşlarının sadece yüzde 6 kadarı ise ABD‟nin Ukrayna‟da askeri müdahale yapmasına taraftar. Bu da Ukrayna için zor bir durum. Bakalım NATO ne yapabilecek? DĠĞER KÖġE YAZILARI VE YORUMLAR Freedom House ve Gauck'u aydınlatma sorunu – Yasin Aktay – Yeni ġafak Gazetesi Gezi hadiselerinden beri Türkiye'ye yönelik dış algının ayrı bir muhalefet cephesi gibi çalışıyor olduğunu görüyoruz. Bu algı bir kez Türkiye aleyhine işlemeye başladığı andan itibaren alıcısı ile üreticisi arasında ilginç bir arz-talep ilişkisi tesis ediyor gibi. Gerçekliğin ne olduğu önemli olmaktan çıkıyor, bir yerlerde ne duyulmak isteniyorsa ona uygun haberler yerli oryantalistlerimizce özensiz bir biçimde üretilip arz ediliyor. Gerçekliğin söylemsel inşası döngüsü böylece tamamlanmış oluyor. Ortadoğu'nun görebileceği en kanlı, en vahşi ve en hoyrat askeri darbesinin ardından Mısır'da geçtiğimiz günlerde bir kaç gazeteci tutuklanmış, bunun üzerine İngilizce yayın yapan ElCezire Türkiye'den bir akademisyen çıkarmış olayları yorumlamak için. Sonradan İstanbul'dan da bir vakit CHP milletvekili adayı olduğunu öğrendiğimiz akademisyenimiz, halihazırda keyfi biçimde tutuklu onbinlerce insanın zindanlarda açlık grevi yaptığı, yüzlerce gazetecinin ülkesinden kaçmak zorunda kaldığı, onlarca gazetenin ve televizyonun kapandığı, 529 + 683 kişinin 15-20 dakika gibi bir süre içinde idama mahkum edilmiş olduğu bir darbe ülkesinde yaşananları anlatmak yerine mevzuyu direk Türkiye'ye getirip, burada yaşananların Mısır'dan farkı olmadığını söylemesin mi? Bu nasıl bir vicdan, bu nasıl bir akademik ahlak anlaşılır gibi değil. 27 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Mısır'da bugünlerde yaşananlarla Türkiye'de tutuklu gazetecilerin varlığını karşılaştırabilmek için vicdanını da izanını da kaybetmiş olmak gerekiyor. Normalde bu karşılaştırmayı duyan İngilizce El-Cezire'nin moderatöründen bir uyarı gelmesi gerekirdi, değil mi? Oysa o da sanki son derece normal bir şeymiş gibi duyduklarına kulak kabarttı, Türkiye'nin haline ahlayıp vahladı. 'Bu kadar baskı varsa sizin ülkenizde, İstanbul'dan sen bunları nasıl söyleyebiliyorsun, senin başına nasıl bir şey gelmiyor?' diye basit bir test sorusu bile sormadı. Mısır'da tarihin kaydettiği en büyük vahşet yaşanırken bu karşılaştırmaya geçit vermek suretiyle olup bitenlere samimiyetle ve cesaretle karşı çıkan tek ülke olan Türkiye'nin sesini kısmak, Mısır'a muhtemel yardım elini bir de buradan kesmekten başka ne anlamı olabilir bunun? Benzer bir çıkışı Zaman Gazetesi'ndeki köşesinden Başbakan Erdoğan'ın bir çocuğu canice yakarak katleden kişi için açtığı idam bahsi dolayısıyla Şahin Alpay yapıyor: 'Başbakan sadece İslamcıların idamına mı karşı?' diye dahiyane bir soru soruyor. Bu soruyu sormakla, tecavüzcü, çocuk katilinin idamına mı karşı çıkmış oluyor, yoksa Mısır'daki, Bangladeş'teki, tamamen siyasi ve her biri kendi çapında bir hukuk ve insanlık katliamı olan idam kararlarını mı savunmuş oluyor, varın siz tahmin edin. Bu arada, Mısır'da insanlar en temel haklarından mahrumlar. Darbeciler en cılız muhalif sesleri öyle böyle değil, gerçekten kısıyorlar. Türkiye'nin 12 Eylül'ünden bile çok daha beter şartlar altında Sisi 18 gün sonra seçimlere gidiyor ve yüzde doksanların üstünde bir oy alarak seçilecek. Yanıbaşımızda dünyanın tam bir ikiyüzlülükle ve kılını kıpırdatmadan seyrettiği bu hadiseler olurken, Türkiye'de tamamı gazetecilik dışı suçlardan dolayı tutuklu gazetecilerle dünyanın gündemini meşgul etmeye çalışanlara da bunların sözlerini dinleyenlere de anlatacak sözümüz yok. Freedom House da bir rapor yayımlamış ve tutuklu gazeteciler ve basın özgürlüğü ile ilgili klasmanda Türkiye'yi Mısır'la aynı kategoriye koymuş. Aslında bu onun olsa olsa Mısır'daki gerçek katliamların ve insan hakkı ihlallerinin suç ortağı olduğunu gösterir. Türkiye ile ilgili verileri nereden topladığını, aslında doğrusunun şu değil bu olduğunu söylemenin hiç bir anlamı yok. Besbelli kasıtlı, kötü niyetli, ve işin gerçeğiyle hiç ilgilenmeyen bir rapor bu. Doğrusunu duysa 'vah vah, nasıl da yanılmışız, demek gerçek başka türlüymüş' mü diyecek? İşte Alman Cumhurbaşkanı Gauck... Bilgiden yana bir sorunu mu vardı? Var idiyse bütün eksik bilgileri tamamlandı. Yanlış bildiği ve ölçüsüz biçimde ifade ettiği bütün duyumları yüzüne karşı, hem sayın Cumhurbaşkanı hem sayın Başbakan tarafından normal bir insanı elli defa mahcup edecek kadar tashih edildi. Buna rağmen, hiç yeni bir bilgi almamış gibi, ezberleriyle konuşmaya devam etti Gauck. Bir konuşma için gittiği ODTÜ'de az daha konuşturulmayacak şekilde protesto edildi. Aslında muhalif şeyler söyleyeceği için kendisine konuşma izni verilmiş olması bile onu uyandırmış olması gerekmez miydi? 28 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Muhalefet nasıl bir baskıya maruz imiş ki, düşünce özgürlüğüne baskı var diye hükümeti alabildiğine muhalifçe eleştirdiği ODTÜ'de hükümet yanlısı, hatta hükümete muhalif olmayan hiç kimsenin konuşma imkan ve ihtimali bile olmuyor. Demek ki, sorun eksik bilgi sorunu değilmiş. Birileri kendi önyargılarıyla yaşamaktan memnun, uyandırılmak istemiyor. Vahim olanı, onların bu oryantalistçe yaklaşımlarını içerden besleyenlerin durumu tabi; onlara duymaktan çok hoşlanacakları şeyler söylemeleri. Artık bunun adı neyse? Nijerya, ABD, Mısır ve idam - Nilgün Tekfidan GÜMÜġ – Hürriyet Gazetesi BĠLĠYORUM biraz etik dıĢı kaçacak. Ama yine de soracağım. Bir Amerikalı kaç Afgan eder ya da bir Nijeryalı kaç İngiliz‟e denk gelir? Boşuna uğraşmayın. Çünkü bu korkunç bir çifte standart, ne aritmetiği ne de sağlaması var. * ŞİMDİ durduk yerde bunları niye yazdığıma gelince. 15 Nisan 2014‟te yaşanan bir olaydan bahsedeceğim. Yer Nijerya‟nın kuzeydoğusunda Çibok diye anılan bir kasaba. Burası yaklaşık üç yıldan bu yana şeriat yönetimi için silahlı mücadele veren Boko Haram örgütünün kontrolündeki bir bölge. El Kaide bağlantılı Boko Haram‟ın Türkçe anlamı, “Batılı tarzda eğitim haram”. * BOKO Haram mensupları olduğu söylenen bir grup silahlı adam, kız lisesinin yatakhanesini basarak yaşları 16-18 arasında olan 276 kız öğrenciyi kamyonlarla kaçırdılar. O gün, bu gündür analar-babalar kan ağlıyor. Kendi imkânlarıyla kaçan 53 kızın dışında diğerlerine ne olduğu tam bilinmiyor. Anne ve babaların bir süredir devam ettirdiği eylem, hafta sonu dünyada da ses getirmeye başladı. Washington‟daki eyleme katılan TransAfrica isimli Afrika-Amerika dış politika örgütünün başkanı Nicole Lee, “Bu kızlar Paris ya da Chicago‟daki okullarından kaçırılsaydı? Büyük gürültü kopardı” dedi. Haklı bir eleştiri. Biz bile Dünya sayfasında yeterince yer veremedik. * GÜRÜLTÜYE giden başka bir haber daha. ABD‟nin Oklahoma eyaletinde Clayton D.Lockett‟in 43 dakika süren korkunç idamı. AB, ölüm cezasına karşı olduğundan Avrupa ilaç şirketleri, zehirleri satmaktan vazgeçtikten bu yana ABD, kendi formüllerini geliştirerek mahkûmları infaz etmeyi deniyor. Lockett‟a üçlü bir karışım uygulanmak isteniyor. Geçen salı sabahı idam hücresine götürüldüğünde dakikalarca ilacı enjekte edecek bir damar 29 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI aranıyor. Ve ilaç verildikten 10 dakika sonra bilincini kaybediyor, ancak 22 dakika sonra işlerin yolunda gitmediği anlaşılıyor. Damar patlamış, ilaç adeleye yayılmış. İşkence çekerek ölüyor. 43 dakika sonra kalp krizinden öldüğü açıklanıyor. Öyle ki, “Bu olan Küba ya da Kuzey Kore‟de olsaydı BM uluslararası yaptırım uygulanmasını isterdi” yorumları yapılıyor. * LOCKETT, 1999 yılında 19 yaşında bir kızı vurup diri diri gömdürdüğü sabit bulunmuş bir kişi. Avrupa‟dan gelen tepkiler üzerine ABD Başkanı Barack Obama da sessizliğini bozdu. “Geçmişte de söylediğim gibi, toplu katliam ve çocuklara yönelik cinayetler gibi bazı korkunç suçlarda idam cezası uygun olabilir” dedi. ABD, 2013 idam listesinde 5‟nci sırada. 39 kişi infaz edilmiş. Ancak son olayın ardından “Benim için öldürme” pankartları yeniden ortada. * ŞİMDİ Başbakan Erdoğan da çocuk cinayetlerinin idam cezasını hakkettiğini söyledi. Ülkemizde yaşanan korkunç cinayetlerin ardından toplum psikolojisine tercüman olmuş olabilir. Lakin Türkiye 2004 yılından beri devlet eliyle ölüme tamamen son vermiş, bu açıdan sicili temizlenmiş bir ülke. Dolayısıyla Başbakan‟ın dediği gibi ağırlaştırılmış hapis cezası daha uygun bir formül olur. * NİTEKİM ölüm cezasının art niyetli ellerde nasıl bir intikam aracına dönüştüğü Mısır örneğiyle ortadayken Türkiye idamı yeniden gündemine almamalıdır. Malûm geçen hafta Müslüman Kardeşler‟e yakın 700‟den fazla kişi darbe yönetimi tarafından idam cezasına çarptırıldı. Demem o ki, ilke olarak idama karşı çıkmalı, milliyetlerinden bağımsız olarak dünyanın neresinde olursa olsun insanların yaşam haklarına sahip çıkmalıyız. 30