AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Ġçindekiler TÜRKĠYE GÜNDEMĠ.......................................................................................................................... 3 Türkiye Cenevre Grubu'na tam üye oldu ............................................................................................ 3 Soma için Araştırma Komisyonu kurulacak........................................................................................ 3 Eylemci Somalı madenciler bakanlarla görüşüyor .............................................................................. 3 Başbakanlık'tan Balkanlar için yardım kampanyası ............................................................................ 4 Türkiye-İsrail ilişkileri – Mahmut Övür – Sabah Gazetesi ................................................................. 4 ORTADOĞU GÜNDEMĠ ..................................................................................................................... 5 Halep‟e gıda yardımı başladı ............................................................................................................... 5 Mübarek'e 3 yıl hapis .......................................................................................................................... 6 Mısır'da 40 öğrenci gözaltına alındı .................................................................................................... 6 Yemen'de operasyon: 44 ölü ............................................................................................................... 7 Irak'ta ve Kürdistan'da yeni fotoğraf – Cengiz Çandar – Radikal Gazetesi ........................................ 7 AVRUPA GÜNDEMĠ ........................................................................................................................... 9 İngiltere'de oy verme işlemi başladı .................................................................................................... 9 Bulgaristan'da Türkçe seçim broşürü krizi ........................................................................................ 10 Alman basını Alevileri, Erdoğan'a karşı kışkırtıyor .......................................................................... 10 Aşırı sağcılar ve selefiler ciddi tehlike” ............................................................................................ 11 Merkel'den Erdoğan'a 'itidal' çağrısı .................................................................................................. 11 Ukrayna‟da yabancı gazeteci krizi büyüyor ...................................................................................... 11 AB‟nin yeni sorunu: 'AB karşıtları' - Kayhan Karaca, Deutsche Welle ............................................ 12 AB ilk kez başbakanını seçiyor – Özcan Tikit – Haberturk Gazetesi ............................................... 15 Rusya dev adımlarla – Nasuhi Güngör – Star Gazetesi..................................................................... 16 AMERĠKA GÜNDEMĠ ...................................................................................................................... 17 Ekonomik ilişkileri geliştirmek istiyoruz .......................................................................................... 17 ABD, Libya'daki darbeci generale karşı değil ................................................................................... 18 ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden‟ın Kıbrıs ziyareti- İlhan Tanır - BBC ...................................... 18 1 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI AFRĠKA GÜNDEMĠ .......................................................................................................................... 21 Haftar'dan Yargı Konseyi'ne "geçici sivil yönetim komitesi" daveti ................................................ 21 Arap Birliği Libya için olağanüstü toplanacak .................................................................................. 22 Mali'de rehineler serbest .................................................................................................................... 22 Afrika kıtasının yarısında ABD askeri var ........................................................................................ 23 ASYA PASĠFĠK GÜNDEMĠ .............................................................................................................. 25 Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde patlama ......................................................................................... 25 Rusya, Suriye'nin UCM'de yargılanmasını veto edecek.................................................................... 26 Çin, İran ve Rusya küresel düzeni yeniden yapılandırıyor-Seyid Muhammed Marandi–Al Jazeera 26 Çin Ve Rusya Arasındaki Anlaşma- Financial Times ....................................................................... 29 Pakistan- Hindistan İhtilafı – M.Necati Özfatura – Türkiye Gazetesi............................................... 30 2 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI TÜRKĠYE GÜNDEMĠ Türkiye Cenevre Grubu'na tam üye oldu Dünya Bülteni Türkiye, Birleşmiş Milletler (BM) zorunlu bütçesine yüzde 1 oranından fazla katkı yapan "Cenevre Grubu" isimli ülkeler topluluğuna tam üye olarak kabul edildi. Dışişleri Bakanlığı‟ndan yapılan açıklamada, Cenevre Grubu'nun, BM'nin etkin şekilde çalışması yönünde faaliyetlerde bulunan, idari ve mali konularda görüş birliği içinde olan ülkelerin katıldığı gayriresmi bir oluşum niteliği taşıdığı belirtildi. Açıklamada, Türkiye'nin artan ekonomik gücü ve gelirine paralel olarak 2013-2015 döneminde BM bütçesine zorunlu katkı payının da yüzde 0,6‟dan yüzde 1,3'e çıktığı ifade edilirken, Türkiye'nin BM bütçesine en fazla katkıda bulunan ülkeler sıralamasında 25. sıradan 16. sıraya yükseldiği kaydedildi. Açıklamada, Türkiye'nin BM şemsiyesi altında gönüllülük esasına dayalı insani ve kalkınma yardımlarında son dönemde büyük oranda artış yaşandığı vurgulanırken, Türkiye'nin BM barışı koruma misyonlarına katkılarında da önemli artışlar kaydedilerek, bu alanda önde gelen ülkeler arasına girdiği bildirildi. İstanbul'un bir BM merkezi haline getirilerek uluslararası gündeme yön veren şehirlerden biri yapılması hedefine yönelik son dönemde önemli ilerlemeler kaydedildiğine yer verilen açıklamada, "Ülkemizin Cenevre Grubu'na tam üye olarak kabul edilmesi, etkinliğine büyük önem atfettiğimiz BM teşkilatının çalışmalarına öteden beri sağlamakta olduğu kapsamlı ve nitelikli katkıların sonucunda sağlanan, memnuniyet verici bir gelişmedir" denildi. Soma için AraĢtırma Komisyonu kurulacak AA TBMM Genel Kurulu'nda AK Parti, CHP, MHP ve HDP'nin önergeleri kabul edilerek, Soma'daki maden faciasının nedenlerinin araştırılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi için Meclis Araştırma Komisyonu kurulması kararlaştırıldı. Genel Kurul'daki görüşmelerde söz alan AK Parti Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş, iddiaların araştırılacağını ve yaşamını yitiren madencilerin yakınlarına gerekli yardımların yapılacağını söyledi. Zonguldak'ın Kozlu ilçesindeki maden kazasından sonra 2010 yılında da Meclis Araştırma Komisyonu kurulduğunu anımsatan Yurttaş, "Demek ki sadece komisyon kurmakla olmuyor. İş ahlakı olması gerekiyor" dedi. Eylemci Somalı madenciler bakanlarla görüĢüyor Dünya Bülteni Soma'da kaymakamlık önünde oturma eylemi yaparken hükümet yetkilileriyle görüşme talepleri kabul edilen madencilerin oluşturduğu heyet Ankara'ya geldi. 3 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Madencilerden oluşan 10 kişilik heyet, AK Parti genel merkezinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taren Yıldız ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile görüşüyor. Görüşmede bir grup milletvekili de bulunuyor. BaĢbakanlık'tan Balkanlar için yardım kampanyası AA Başbakanlık, Bosna-Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan dahil olmak üzere Batı Balkanları etkisi altına alansel ve su baskınları sebebiyle yardım kampanyası başlattı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasını taşıyan yardım genelgesi, bugünkü Resmi Gazete'de yayımlandı. Genelgede, Bosna-Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan dahil olmak üzere Batı Balkanları etkisi altına alansel ve su baskınları sebebiyle yüz binlerce insanın, can güvenliği, açlık, susuzluk, barınma ve salgın hastalık sorunları ile karşı karşıya bulunduğu belirtilerek, "Bir insanlık borcu olarak, muhtaç ve mağdur durumda bulunan ülkelere insani yardım için vakit kaybetmeden ve süratle harekete geçme ihtiyacı ortaya çıkmıştır" ifadesi kullanıldı. Türkiye-Ġsrail iliĢkileri – Mahmut Övür – Sabah Gazetesi İsrail -Türkiye ilişkilerinin one minute çıkışından sonra düşüşe geçtiği biliniyor. Bu gerilimin Türkiye'nin iç siyasetini nasıl etkileyeceği daha o günlerden itibaren konuşulmaya başlandı. Ama asıl kopuş Mavi Marmara meselesiyle oldu. İsrail ve kapsama alanındaki güçlerin Türkiye iç siyasetine etkilerini o tarihten sonra daha net görür olduk. O günlerde şöyle deniyordu: "AK Parti, İsrail'le kavganın bedelini öder, başına ne işler açılacağını göreceğiz." Onlardan biri de Fethullah Gülen'di. Mavi Marmara sonrası açıklamasını hatırlayın. Benzer bir yaklaşım laik aydınlarda da vardı. Doğrusu bu tahminlere yakın gelişmeler de oldu. ABD- İsrail hattının hatta Batı dünyasının Türkiye'nin iç siyasetini ne kadar etkilediğini, Gezi'den 17 Aralık darbesine birçok olayda gördük. İlginçtir bu durum, 12 Eylül 2010 referandumuyla askerden, yüksek yargı kurumlarından umudunu kesen siyasi partilere ve bürokratik kesimlere yeniden "AK Parti iktidardan gider" umudu verdi. Gezi'de, 17 Aralık'ta "ABD, AKP'yi çizdi" yaklaşımları bu düşüncenin ürünüydü. Bu da Türkiye'nin eski siyasi aklının, toplumu kazanmak yerine "dış desteğe" umut bağladığının işaretiydi. O işaretin işe yaramadığını 30 Mart seçimleri gösterdi. Umutlar boşa çıktı. Gülen Cemaati'nin her türlü kirli operasyonuna, dış basının her türlü kuşatmasına rağmen AK Parti, onların umduğu gibi yüzde 30 değil, 45 oy alarak onları bir kez daha hayal kırıklığına uğrattı. Şimdi 10 Ağustos'ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidiyoruz. Gezi'yi, 17 Aralık'ı planlayanlar, Anayasa Mahkemesi gibi kurumları devreye sokanlar bu gidişatı engelleyemedi ve çaresiz kaldılar. Belki de bu çaresizlik yüzünden Soma'da yaşanan facia üzerinden bile bir son çıkış denediler ama onu da kimi "müstahaktır" kimi de "ne şehittir ne gazi" diyerek 4 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI çirkince yaptılar. Tüm bunları yaparak ülkeye tarihinin en sıkıntılı ve zor günlerini yaşatacaklarına, dönüp halka gitseler ve AK Parti'nin yapamadıkları üzerinden bir siyaset geliştirselerdi hem kendileri hem de ülke kazanırdı. Ama ne yazık ki "fıtrat"ları buna izin vermedi. Kurbağaakrep hikâyesinde olduğu gibi akrep, akrepliğinden vazgeçmedi. Şimdi başa dönüp, Türkiye- İsrail ilişkilerine tekrar bakalım. Önceki gün Başbakan Erdoğan, grup toplantısında Soma faciası nedeniyle destek veren ülkelere teşekkür etti. Hepsi önemliydi ama İsrail'e teşekkürü daha dikkat çekiciydi. Çünkü Türkiye -İsrail ilişkilerinde yeni bir dönemin işareti vardı o açıklamadı. Bir süre önce Mavi Marmara sürecini iyi bilen bir siyasiyle konuştuğumda şöyle diyordu: "Akdeniz'deki doğalgazın Avrupa'ya taşınması meselesi Türkiye- İsrail ilişkilerinin böyle gitmeyeceğini gösteriyor. Yakında İsrail'den Türkiye'ye yönelik daha sıcak ve samimi mesajların gelmesi kaçınılmaz. Hem Mavi Marmara meselesi bitti hem de yeni ilişki kuruldu ama ne zaman açıklanacağı bekleniyor." Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken, Türkiye -İsrail yakınlaşması adına atılacak adımların dış dünyada AK Parti'ye karşı yürütülen kampanyayı aşağı çekeceği çok açık. Ama asıl etkisini iç siyasette gösterecek. Çünkü bu gerginliğe umut bağlayan muhalefet odakları var. Tıpkı geçmişte askere bağlanan umut gibi... O umut da bitiyor. Geriye bir tek yol kalıyor: Halka gitmek. Oraya doğru gidiyoruz, Bunu görenler ayakta kalacak, görmeyenler ise tarih olacak. ORTADOĞU GÜNDEMĠ Halep’e gıda yardımı baĢladı Al Jazeera Uluslararası yardım kuruluşu Kızılhaç Başkanı Peter Maurer, Kızılhaç‟ın Ocak ayında sunduğu planın rejim tarafından nihayet kabul edildiğini ve uluslararası yardım kuruluşunun Halep‟teki 60 bin kişiyi kapsayacak gıda dağıtımına başladığını söyledi. Maurer, “Halep‟te devam eden kapsamlı bir gıda dağıtımı gerçekleşiyor. Bu aylar sonra gerçekleşen ilk gıda dağıtımı. Yardımlar hem rejimin hem de muhaliflerin kontrolündeki bölgelere yapılıyor” diye konuştu. Hali hazırda Halep‟in doğusundaki muhaliflerin kontrolündeki bölgeye 6 bin gıda kolisi dağıtımı yapıldı. Bir o kadar da Halep‟te rejimin kontrolündeki bölgelerde dağıtıldı. Gıda dağıtımından 60 bin kişinin yararlanması planlanıyor. Maurer, yapılan gıda dağıtımının varil bombalarından dolayı evlerini terk etmek zorunda kalan sivillere yardım etmeyi hedeflerini söyledi. Halep‟te uzun süredir muhaliflerle rejim güçleri arasında çatışmalar devam ediyor. Rejimin Halep‟e düzenlediği varil ve vakum bombalı saldırılarda birçok sivil de hayatını kaybetti. 5 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, 2011‟de başlayan ayaklanmalar ve devamındaki iç savaşta ölü sayısının 162 bini geçtiğini duyurmuştu. Ölü sayısının üçte birinden fazlasını siviller oluşturuyor. Mübarek'e 3 yıl hapis Al Jazeera Hüsnü Mübarek ile oğulları Ala ve Cemal, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın bütçesinden 125 milyon cüneyh (37 milyar Türk Lirası) değerinde parayı zimmetlerine geçirme suçlaması ile yargılanıyordu. Sarayın yenilenmesi için ayrılan fon Mübarek ailesinin özel harcamalarında kullanılmıştı. Mahkeme Mübarek ve oğullarını hapis cezasının yanında 21,1 milyon cüneyh (6 milyon 250 bin Türk Lirası) para cezasına çarptırdı. Karara göre Mübarek ailesi saray bütçesinden harcadığı 125 milyon cüneyhi de hazineye geri ödeyecek. Mübarek daha önce 25 Ocak devrimi sırasında göstericileri öldürmekten yargılanmış ve ömür boyu hapse mahkum edilmiş, savcılığın itirazı üzerine bu davadan yeniden yargılanmaya başlamıştı. Ağustos ayından beri hiçbir davadan tutuklu olmayan devrik cumhurbaşkanı, Kahire‟de bir askeri hastanede kalıyordu. İki oğlu ise tutuklu yargılanıyordu. Mısır'da 40 öğrenci gözaltına alındı AA Mısır'da cumhurbaşkanlığı seçimi ve eski savunma bakanı Abdulfettah es-Sisi'nin adaylığı protesto edildi. Ezher Üniversitesi'ndeki gösterilerde 40 öğrenci gözaltına alındı. Ülkenin başkenti Kahire başta olmak üzere bir çok kentte ve çeşitli üniversitelerde düzenlenen eylemlerde, cumhurbaşkanlığı seçiminin boykot edilmesi talep edildi. "Rabia işareti" yapan ve Sisi'nin adaylığını protesto eden gruplar, daha önceki gösterilerde gözaltına alınanların da serbest bırakılması talep etti. Polis, Ezher ve İskenderiye üniversitelerindeki eylemlere göz yaşartıcı gazla müdahale etti Bazı kişilerin gazdan etkilendiği müdahalelerde, Ezher Üniversitesi'nde 40 öğrenci gözaltına alındı. Ezher Üniversitesi yönetimi, ticaret fakültesinde bir patlayıcı bulunduğunu açıkladı. Fakülte Dekanı Said Abdulal, bürosunun hemen yakınında bulunan patlayıcıyla kendisinin hedef aldığını savundu. Yurt dıĢında kullanılan oyların yüzde 94,52'sini Sisi aldı 6 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Öte yandan Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Abdulaziz Selman, başkent Kahire'de düzenlediği basın toplantısında, yurt dışında kullanılan ve geçerli sayılan oyların yüzde 94,52'sini Abdulfettah es-Sisi, yüzde 5,48'ini ise Hamdin Sabbahi'nin aldığını söyledi. Geçerli oy sayısının 313 bin 835, geçersiz oy sayısının ise 4 bin 138 olduğunu belirten Selman, yurt dışında oy kullanan Mısırlıların 296 bin 628'inin tercihini Sisi'den yana, 17 bin 207'sinin ise Sabbahi'ye "evet" dediğini aktardı. Yurt dışındaki Mısırlılar, cumhurbaşkanlığı seçimi için 15-19 Mayıs'ta 124 ülkedeki 141 seçim merkezinde sandık başına gitmişti. Mısır'da 26-27 Mayıs'ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde, eski Savunma Bakanı Abdulfettah es-Sisi ile Halk Akımı Platformu Başkanı Hamdin Sabbahi yarışıyor. Yemen'de operasyon: 44 ölü AA Yemen emniyet kaynaklarından alınan bilgiye göre, Cemime bölgesindeki çatışmalarda dokuzu asker, 35'i Husi militanı 44 kişi öldü. Yaralananlar arasında askerlerin de olduğu belirtilirken, yaralı sayısı hakkında net bilgi verilmedi. Birliklerin, Husilerin hakimiyetinde olan iki noktada kontrolü sağladığı ve bu gruba mensup altı kişiyi gözaltına aldığı kaydedildi. Amran'ın Cemime, Mehaz ve Hacz bölgelerinde yoğunlaşan çatışmaların durdurulması için taraflar arasında arabuluculuk görevini üstlenen cumhurbaşkanlığına bağlı komitenin çabalarına rağmen henüz çözüme ulaşılamadı. Amran ilindeki yakalanmıştı. çatışmalarda, dün de 30 Husi militanı öldürülmüş, 12 militan sağ Irak'ta ve Kürdistan'da yeni fotoğraf – Cengiz Çandar – Radikal Gazetesi Sürekli temasta olduğum için biliyorum Celal Talabani, cumhurbaşkanlığına değil ama ülkesine çok yakında geri dönüyor. Irak‟ta seçim oldu. Ne olup ne bitiyor, günlerdir bizim basında tek yazı okumadım. Sebepleri malum. Ama (Irak seçim) sonuçları, yakın geleceğimiz bakımından da ülkemizi yakından ilgilendiriyor. Kürdistan‟da ortaya çıkan 'güçler dengesi' özellikle. Türkiye ile Kürdistan Bölge Yönetimi arasında inşa edilmiş bulunan ve Mesut Barzani‟nin 30 Mart seçimleri öncesinde yanına Şivan Perver‟i de alarak Diyarbakır‟da Tayyip Erdoğan‟a konuk olduğu ziyaret ile iyice pekişmiş bulunan 'sıkı ittifak ilişkisi', esas olarak, Mesut ve Neçirvan Barzani yönetimindeki KDP ile kurulan zemin üzerinde yükseliyor. 7 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Mayası Kürt petrolü ve doğalgazı olan bu ilişki, bir tür AKP-KDP ilişkisine de dönüşmüş görüntüsü veriyor. AKP yönetimindeki Türkiye, Rojava (yani 'Batı', yani Suriye Kürdistanı) sınırlarında hendek kazmaya başladığında, Irak Kürdistanı ile Rojava arasında da KDP‟nin kararı olduğu iddia edilen bir uygulamayla hendek kazılmaya başlanıyor. AKP-KDP bağlantısının, Türkiye‟de PKK-HDP-BDP hattını, Suriye‟de ise PYD‟yi ve PYD‟nin ağır bastığı bir tür Abdullah Öcalan‟ın 'demokratik özerklik' projesinin yürürlüğe konduğu 'üç kantonlu Kürt yönetimi'ni marjinalize etmek hesabı güttüğü de bir sır değil. (Hasan Cemal, T24‟te 18 Nisan‟da 'Rojava‟daki devrim heyecanıyla Erdoğan ve Barzani‟ye hendek tepkisi iç içe' başlığı ile başlayan ve 'Rojava Yazıları' genel başlığı altında, sonuncusu 27 Nisan‟da yayımlanan, yerinden tam 10 yazı yazdı. Kürt sorununda ne noktada olduğumuzu Türkiye-Irak-Suriye boyutuyla 'üç buutlu' izlemek isteyenler için sahadan eşsiz bir malzeme sundu.) En son 19 Mayıs günü Erbil ve birkaç Kürdistan şehrinde yapılan geniş çaplı ve PKK müttefiki kuruluş ve kurumları hedef alan tutuklama dalgası da Türkiye‟deki 'KCK operasyonları'nın 'ikiz kardeşi' gibi algılanıyor ve kimi iddialara göre, Erbil‟deki yönetimin Ankara ile 'eşgüdümü'nün bir sonucu. Irak seçim sonuçlarının, birçok nedenle, doğru değerlendirilmesi gerekiyor; zira seçimler umulmadık biçimde Celal Talabani‟nin örgütü Kürdistan Yurtseverler Birliği‟nin güçlenmesine, Barzani‟nin KDP‟sinin ise 'görece' gerilemesine işaret etti. KYB, 21 Eylül 2013‟teki Kürdistan parlamento seçimlerinde Gorran‟a (Değişim) terk ettiği 'Kürdistan ikinciliği'ni Irak seçimleriyle geri aldı. Daha önceki Irak seçimlerinin aksine, KDP ile KYB, 'Kürdistan İttifakı' adı altında birleşik bir listeyle değil, ayrı ayrı girdikleri için Irak seçim sonuçları aynı zamanda 'Kürtlerarası yeni dengeler' bakımından da fikir veriyor. Ayrı listelerle seçime girmiş olan Kürt partileri, Kürdistan Bölge Yönetimi dışında, Kerkük, Hanekin (Diyala), Musul ilinin bir bölümü gibi, Kürtlerin Kürdistan‟a dahil edilmesinde ısrarlı oldukları 'ihtilaflı bölgeler'e ilişkin de esaslı ipuçları verdi. Önce, Irak parlamentosundaki yeni sandalye dağılımı bakımından genel sonuçlar: Maliki‟nin listesi 92; Muqtada Sadr‟ın listesi 34; Ammar el-Hekim‟in listesi 29; Meclis Başkanı Nuceyfi‟nin Sünni listesi 23, KDP 25, KYB 21, eski başbakanlardan Şii İyad Allavi‟nin laik ve karma listesi 21, eski Baasçı, Arap milliyetçisi Salih el-Mutlaq listesi 10, Gorran 9, Şii Fazilet 6, eski başbakanlardan İbrahim el-Caferi 6, Kürt Müslüman Kardeşleri Yekgirtu 6, Kürt İslamcı Komal 4. Şii sandalye sayısı 183, Sünni sandalye sayısı 70. Kürtlerin toplamı ise 62. Kürtler birlik içinde davranırlarsa, 'anahtar' konumundalar. Kürtlerin Kürdistan Bölge Yönetimi ve seçime katıldıkları daha geniş alandaki dağılım ise şöyle: Erbil- KDP 7, KYB 4, Gorran 2, Komal 2; Süleymaniye- KDP 2, KYB 6, Gorran 7, Yekgirtu 2, Komal 1; DohukKDP 8, KYB 1, Yekgirtu 2; Kerkük- KDP 2, KYB 6, Türkmen Cephesi 2, Araplar 2, 8 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Hıristiyanlar 1; Musul- KDP 6, KYB 2; Hanekin‟in yer aldığı Diyala- KYB 2, gerisi Araplar. Halepçe ise KYB. Bu sonuçlara göre KDP 31 sandalyenin 6‟sını kaybederek 25‟e gerilerken KYB 14‟ten 21‟e, Gorran ise 8‟den 9‟a tırmanmış durumda. Talabani‟nin KYB‟si bu seçim sonuçlarıyla "Ben de varım ve hep olacağım" demiş oldu. Bunun sonucunda, Celal Talabani‟nin oğlu Kubat Talabani, Erbil‟deki Kürt hükümetinin başbakan yardımcılığına getirildi. Tayyip Erdoğan ile ters düşmüş olan Nuri el-Maliki seçimden birinci çıktı ama hükümeti kuracak sayıya ulaşmış değil. Irak usulü pazarlıklar ile en az 5 ay sürecek bir süre öngörülüyor. Bu zaman zarfında, ipler Maliki‟nin elinde. Kürdistan‟da ise KYB‟nin eli güçlenmiş durumda. Sadece KDP ile ittifaka dayanarak, Kürdistan ve Kürt politikası gütmek –buna petrol ve doğalgaz projeleri de dahil- mümkün olmayacak. Ayrıca, kendisiyle sürekli temasta olduğum için biliyorum, Celal Talabani, cumhurbaşkanlığına değil ama ülkesine çok yakında geri dönüyor. Irak, Kürdistan ve iç boyutu da dahil Kürt politikası hesapları, Irak seçim sonuçlarına göre yeniden yapılmak durumunda... AVRUPA GÜNDEMĠ Ġngiltere'de oy verme iĢlemi baĢladı AA Birleşik Krallık'ta bugün eş zamanlı yapılan Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri ve yerel seçimler için oy verme işlemi başladı. Seçmenler, yerel saatle 07.00'den itibaren okullar, kiliseler ve belediyelere ait büyük spor salonları gibi yerlerde oy vermeye başladı. Sandıkların yerel saatle 22.00'de kapanması bekleniyor. Ülkede AP seçimlerine 30 siyasi parti katılırken, 73 üye AP'ye girebilecek. AP seçimlerine ilişkin yapılan son kamuoyu yoklamaları, İşçi Partisi ile AB ve göçmen karşıtı görüşleriyle bilinen Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) arasındaki mücadelenin başa baş olacağını ortaya koydu. Her iki partiye destek yüzde 27 çıkarken, İngiltere Başbakanı David Cameron'ın lideri olduğu Muhafazakar Parti yüzde 23 ile üçüncü sırada, koalisyon hükümetinin küçük ortağı Liberal Demokrat Parti yüzde 10 ile dördüncü sırada, Yeşiller Partisi ise yüzde 8 ile beşinci sırada yer aldı. 9 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI AP'de en fazla koltuğu bulunan İngiliz partisi 25 üyeyle Muhafazakar Parti iken, Muhafazakarları 13'er üye ile İşçi Partisi ve UKIP, 11 üyeyle Liberal Demokratlar takip ediyor. Son anketler, Muhafazakar Parti ile Liberal Demokrat Parti'nin AP'de koltuk kaybedeceğini ortaya koyuyor. İngiltere'den AP seçimlerine tek Türk aday katılıyor. Liberal Demokrat Parti'den AP üyesi adayı olan Turhan Özen seçim öncesi AA'ya yaptığı açıklamada, "AP'ye seçilirse Türkiye hakkında ilgi ve bilginin artmasına yardımcı olacağını" söylemişti. Seçmenler bugün AP seçimlerinin yanı sıra İngiltere ve Kuzey İrlanda'da bazı ilçeler için belediye meclis üyelerini belirliyor. Yerel seçimde İngiltere'den 161, Kuzey İrlanda'dan ise 11 belediye meclisi için üyeler seçiliyor. İngiltere'deki Türk toplumundan ise 80'den fazla aday belediye meclis üyeliği için yarışıyor. Yerel seçimin yapıldığı yerler arasında 32 Londra belediyesi ve Türkçe konuşan toplumun yaşadığı Enfield, Haringey, Hackney ve Islington gibi bölgeler de bulunuyor. Bulgaristan'da Türkçe seçim broĢürü krizi Dünya Bülteni Bulgaristan'da 25 Mayıs'ta yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri öncesinde üyelerinin çoğunluğu Türklerden oluşan Hürriyet ve Şeref Halk Partisi'nin (HŞHP) sempatizanları tarafından destek amacıyla Türkçe hazırlanan seçim broşürleri partiye yönelik eleştirilere neden oldu. Aşırı milliyetçi çizgideki siyasi oluşumlar, HŞHP'yi Türkçe seçim propagandası yaparak anayasayı ve Seçim Kanunu'nu çiğnemekle suçladı. HŞHP'nin Türkiye'deki göçmen sempatizanları tarafından partiye destek amacıyla yapıldığı bildirilen ve internet üzerinden yayılan broşürlerde, HŞHP lideri Korman İsmailov'un fotoğrafıyla partinin dahil olduğu Reformcu Blok Koalisyonu'nun propagandasına yer verilerek İsmailov'a oy verilmesi için çağrı yapılıyor. Reformcu Blok'un açıklamasında, Türkçe broşürlerin Sansürsüz Bulgaristan Partisi, İç Makedon Devrimci Örgütü Partisi (VMRO) ve Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi'nin (HÖH) kendilerine yönelik gözden düşürme kampanyası olduğunu ve söz konusu broşürlerle ilgili savcılığa suç duyurusunda bulundukları kaydedildi. Alman basını Alevileri, Erdoğan'a karĢı kıĢkırtıyor Dünya Bülteni Alman medyası bu sefer de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşma yapacağı Köln'deki toplantı öncesinde verdiği haberlerde, Erdoğan'a karşı yoğun gösterilerin yapılacağını bildirdi. Erdoğan'ın daha önceki birçok Almanya ziyareti öncesinde de bu şekilde Alman medyasında haberler çıkmış, ancak Erdoğan çok az sayıda insan tarafından protesto edilmişti. 10 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Akpartiye yakınlığıyla bilinen 'Avrupa Demokratlar Birliği' UETD'nin 24 Mayıs'ta Köln'de düzenlediği kuruluşunun 10. yıldönümü kutlamasında Başbakan Erdoğan, programa katılan Türk vatandaşlarına seslenecek. Alman haftalık dergi 'Stern'de yeralan bir haberde, Almanya Alevi Cemaati sözcüsü Yılmaz Kahraman'ın Köln'de yaklaşık 30 bin kişinin Erdoğan'ı protesto edeceğini söylediği bildirildi. Kahraman, Erdoğan'ı protesto etmek için Hollanda, Fransa, Avusturya ve İsviçre'den binlerce kişinin geleceğini belirtti. UETD'nin verdiği bilgiye göre Köln'de Lanxess Arena'da yapılacak toplantıya yaklaşık 30 bin kişi katılacak. Arena yalnızca 15 bin kişilik olduğu için dışarda toplanacak bir 15 bin kişi için de dev ekranlar kurulacak. Alman partilerinden yapılan açıklamalarda Erdoğan'ın Köln'deki toplantıya katılması eleştirilerek programın iptal edilmesi istenmişti. UETD Başkanı Süleyman Çelik, Alman birinci televizyon kanalı ARD'ye verdiği demeçte, programın iptalini gerektiren hiçbir neden bulunmadığını söyledi. Çelik, Soma'daki maden faciası nedeniyle programda değişiklik yaptıklarını ve Başbakan Erdoğan'ın seçim konuşması yapmayacağını belirtti. AĢırı sağcılar ve selefiler ciddi tehlike” Sabah Avrupa Kuzey Ren Vestfalya (NRW) İçişleri Bakanı Ralf Jaeger, Selefiler ile yabancı düşmanı aşırı sağcıların eyalet halkının güvenliği için ciddi tehlike oluşturduğunu söyledi. Anayasa Koruma Dairesi‟nin 2013 raporunu açıklayan Jaeger, şiddete başvurmaktan çekinmeyen selefilere katılımların arttığını, şu anda bunların üye sayısının bin 800′e yükseldiğini bildirdi. Almanya çapında 320, NRW‟den ise 120 selefinin savaşa katılmak için Suriye‟ye gittiklerini açıkladı. Selefilerin Almanya çapında en hızlı büyüyen aşırı örgüt olduğunu belirterek, bunlara gençlerin katılımını engellemek için önleyici tedbirler aldıklarını söyledi. Merkel'den Erdoğan'a 'itidal' çağrısı Deutsche Welle Almanya Başbakanı Angela Merkel, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a Köln ziyareti sırasında itidalli olma çağrısında bulundu. Alman gazetesi Passauer Neue Presse'ye demeç veren Almanya Başbakanı Angela Merkel, Erdoğan'ın daha önceki yıllarda Köln ve Berlin ziyaretleri örnek olmak üzere birçok kez bunun aksi biçimde davrandığını söyledi. Almanya Başbakanı Merkel, "Başbakan Erdoğan'ın Cumartesi günü sorumluluk bilinci ve hassasiyetiyle davranacağına eminim" dedi. Ukrayna’da yabancı gazeteci krizi büyüyor Euronews Ukrayna‟da gözaltına alınan yabancı gazeteci krizi büyüyor. Kiev yönetimi İngiliz gazeteci Graham Philips‟in gözaltına alındığını onayladı. Rus devlet kanalı Russia Today için çalışan 11 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI gazetecinin ülkenin doğusundaki Mariupol şehrinde tutuklanmasına gerekçe olarak ise Rusya için ajanlık yaptığı iddiası gösterildi. Yoğun bir diplomasi trafiğinin yaşandığı ülkede gazetecinin kısa bir süre içinde İngiltere‟ye iade edileceği belirtildi. Bununla birlikte ülkenin doğusunda geçtiğimiz hafta sonu tutuklanan iki Rus muhabir hala özgürlüklerine kavuşamadı. Rus LifeNews haber kanalı için çalışan Marat Sayçenko ve Oleg Sidyakin askeri operasyonlara katılmak ve silah kaçakçılığı yapmak suçundan göz altında tutuluyor. Gazetecilerin bir an önce serbest bırakılmasını isteyen Rusya ise Kiev yönetimini basın özgürlüklerini ve demokrasinin gereklerini ihlal etmekle suçladı. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ise tarafları basın özgürlüğüne saygı duymaya çağırarak, anlaşmazlıklarda gazetecilerin hedef olarak alınmamasını istedi. AB’nin yeni sorunu: 'AB karĢıtları' - Kayhan Karaca, Deutsche Welle Avrupa Parlamentosu seçimleriyle ilgili olarak gazeteci Kayhan Karaca'nın hazırladığı yazı dizisinde ikinci bölümün konusu Avrupa'da gittikçe artan AB karşıtlığı. Fransız düşünür Ernest Renan 19‟uncu yüzyılın sonlarına doğru kaleme aldığı bir eserde “Uluslar ebedi değildir. Doğdular, yok da olacaklar. Onların yerini Avrupa Konfederasyonu alacak” görüşünü savunmuş. Bu öngörü belki bir gün gerçekleşebilir. Fakat günümüz Avrupa Birliği‟ne (AB) bakacak olursak Renan‟ın vizyonu için iyimser konuşmak pek de kolay değil. Zira küreselleşme süreciyle “yok olmaya başladığı” söylenen ulus-devlet geri dönüyor. Bu yıl düzenlenecek Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri de ulus-devletçiler ile uluslarüstü yapılanmayı savunanlar arasında bugüne kadar görülmemiş boyutta amansız bir mücadeleye sahne olmakta. Avrupa‟da uluslarüstü yapılanmayı, yani AB fikrini savunanlar, bu fikre karşı çıkanları “Avrupa Şüphecileri” olarak adlandırmakta. Türkçede pek yaygın olmayan bu terimi gelecek haftadan itibaren daha fazla duymaya hazır olun, başta Avrupa Parlamentosu olmak üzere AB içinde ağırlıkları artacak. Ağırlıklarının artması Ankara‟nın adaylık sürecine de yansıyacak kuşkusuz. Öyleyse kim bu “Avrupa Şüphecisi” hareketler? Siyasi yelpazenin neresindeler? Ne istiyorlar? Hedefleri nedir? Hangi siyasi tezleri kullanıyorlar? 'Avrupa ġüphecisi' kime deniyor? Mevcut AB‟ye ve/veya AB politikalarına tepki gösteren, karşı çıkan ve bu politikaların değişmesini isteyen hemen herkes AB teknokrasisi tarafından “Avrupa Şüphecisi” ya da “Avrupa karşıtı” olarak tanımlanıyor. Aslında “Avrupa karşıtlığı” 20‟inci yüzyılın başlarından bu yana var. Ancak o tarihlerde daha çok düşünsel olan bu hareketler Soğuk Savaş‟ın sona ermesi, Sovyetik rejimlerin çökmesi ve AB‟nin genişleme süreciyle birlikte şimdi halk içinde örgütlenip kitlesel güç haline gelmiş durumdalar. Kabaca özetlemek gerekirse bugün AB içinde 3 değişik “Avrupa karşıtı” siyasi aileden söz edilebilir. Bunlardan birincisi aşırı sağcılar veya kendilerini “milli sağ” olarak adlandıran hareketler. Fransa‟daki FN, Avusturya‟daki FPÖ, Macaristan‟daki Jobbik, Bulgaristan‟daki Ataka veya Hollanda‟daki PW bunlardan sadece bazıları. Ulusal planda stratejileri değişiklik gösterse de AB düzeyinde ortak mesajlarını “ulus-devlete geri dönüş”, “milli olan her şeye öncelik” ve “Avrupa dışından göçe son” şeklinde özetlemek mümkün. 12 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Soldaki AB eleĢtirisi İkinci kategoridekiler Avrupa karşıtı olmaktan ziyade “AB‟ye eleştirel” siyasi, ekonomik ve sosyal hareketleri bünyesinde topluyor. Siyasi yelpazede solun solundalar; sırtlarını komünist ve neo-komünist partilere dayıyorlar. İspanyol Komünist Partisi, Portekiz Sol Bloğu, Fransa‟daki Sol Cephe, Almanya‟daki “Die Linke”, İtalya‟daki aşırı sol partiler, Yunanistan Komünist Partisi, Yunan Syriza ve Synaspismos partileri, Çek Cumhuriyeti‟ndeki Bohemya ve Moravya Komünist Partisi, çok sayıda işçi sendikası ve sivil toplum örgütü bu blokta yer almakta. Avrupa vizyonuna karşı olmamakla birlikte, Avrupa‟nın “kapitalist model” üzerine inşa edilmesine karşı çıkıyorlar. Üçüncü kategori ise aslen demokratik sistemle sorunu olmayan milliyetçi-muhafazakar Avrupa karşıtlarından oluşuyor. Değişik ölçülerde muhafazakar partilerin başı çektiği bu blok ne pahasına olursa olsun ulus-devlet ilkesini korumayı amaçlıyor. AB fikrinin, ülkeleri için “yıkıcı” olduğunu savunuyor ve hükümetlerarası Avrupa‟ya geçilmesini istiyorlar. İngiltere‟nin yükselen siyasi hareketi UKIP, yine İngiltere‟de iktidardaki Muhafazakar Parti‟nin önemli bir kanadı, Polonyalı ve Çek muhazafazakarlar hareketin başını çeken öncü partiler. Fransa, Hollanda, Macaristan, Danimarka‟da da kuvvetleniyorlar. AB‟nin en önemli ülkesi Almanya‟da euro karşıtı söylemleriyle son yıllarda yükselen AfD adlı parti de muhtemelen bu yılki seçimlerde AP‟ye girmeyi başaracak. Almanya‟nın da böylelikle ilk defa “AB karşıtı” vekilleri olacak. Kimlerden oy alıyorlar? AB genelinde yapılan araştırmalar aşırı sağcıların daha çok işçi sınıfından, özellikle de kalifiye olmayanlar, 50 yaş üstü dar gelirliler ve işsizlerden oy aldığını gösteriyor. Yani küreselleşme sürecinin kaybedenlerinden oy alıyorlar. İskandinavya ülkeleri bu konuda istisna oluşturmakta; bu ülkelerde modernleşme sürecinin kazananları, “kazanımlarını kaybetme korkusuyla” radikal sağa yöneliyor. Radikal ve komünist sol ise işçi sınıfından eskisi gibi oy toplayamıyor. Avrupa‟nın güneyinde komünist partilere oy veren işçilerin oranı kuzeye oranla hâlâ daha yüksek. Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde ise eski komünist rejimler için “süpermarketlerde fazla mal görmüyorduk ama hiç olmazsa sağlık ve eğitim ücretsizdi, işsizlik de yoktu” diyen orta yaş üstü dar gelirliler radikal sola yöneliyor. Muzafazakar veya milli-liberal partiler ise burjuvazi ve orta sınıfların bir bölümünün oylarını çekiyor. Elbette AB ülkelerindeki AB karşıtlığı değişik nedenlerle açıklanabilir. Fakat genel olarak bakıldığında, AB‟nin güney kanadındaki (İspanya, Portekiz, Fransa, İtalya, Yunanistan) Avrupa karşıtlığının daha ziyade ekonomik krize paralel ilerlediği görülüyor. Bu ülkelerde sokağın başlıca kaygısı özellikle gençler arasında korkunç boyutlara ulaşmış olan işsizlik. Genel işsizlik oranının yüzde 25‟i geçtiği İspanya ve Yunanistan‟da, örneğin, 25 yaş altındakilerin işsizlik oranı yüzde 55‟leri aşmış durumda. AB genelinde bu oran 2013 sonunda yüzde 23,5 olarak kaydedildi. Avrupa‟nın kuzeyi ile Almanya ve Hollanda gibi ülkelerde ise AB‟nin karar alma sürecindeki saydamsızlık parmakla gösteriliyor. Bu ülkelerin halkları AB‟de kim hangi kararı nasıl alıyor, onu bilmemekten, anlayamamaktan şikayetçi. AB, Avrupa‟nın kuzeyinde ekonomik değil, kurumsal bir krizle karşı karşıya. AB‟ye son 10 yılda üye olmuş eski Doğu Bloğu ülkelerindeki durum tamamen farklı. Bu ülkelerde genel olarak AB üyeliğinin “bedeli” ve “euro” korkusu yaşanıyor. Avrupa Parlamentosu'ndaki güç dengeleri 13 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI “Avrupa karşıtı” partiler AP seçimlerinde güç kazanırsa parlamento içinde güç dengeleri nasıl değişir? Aşırı sol ve komünist partilerin AP içinde yıllardır kemikleşmiş bir siyasi grubu var. Bu grubun şu an 35 olan üye sayısının artması bekleniyor. İyimser tahminlere göre yaklaşık 50 üye çıkaracaklar. Yunanistan‟da son yerel seçimlerdeki senaryo AP seçimlerinde de tekrarlanırsa, AP‟de komünist (ya da Birleşik Sol) grubun dizginleri Yunan üyelerin eline geçebilir. Muhazafazakarların da İngiliz ve Polonyalı parlamenterler öncülüğünde kurulmuş grupları zaten mevcut. Onların sayılarının da artması bekleniyor. Seçimlerin asıl bilinmeyeni aşırı sağcıların alacakları oy ve çıkaracakları vekil sayısında saklı. Bugün AB içinde aşırı sağın ideolojik temeli Fransa‟da FN lideri Marine Le Pen, Avusturya‟da FPÖ lideri Heinz-Christian Strache ve Hollanda‟da PW lideri Geert Wilders üçlüsünden oluşuyor. Bu üçlü son birkaç yıldır partilerinin “aşırı sağcı” imajını düzeltme ve AP içinde müşterek bir zeminde buluşma konusunda planlar yapıyor. Bu kapsamda “Yahudi düşmanı görünmemek” konusunda stratejik uzlaşıya vardılar. Artık İsrail‟i eleştirmiyor, antisemitizm yapmıyorlar. Bunun yerine İslam‟ı hedef seçmiş durumlar. “Avrupa‟nın İslam işgali altında” olduğunu savunuyorlar. Ortak hedefleri AB‟yi çökertmek olduğundan AB politikalarına saldırıyorlar. Ülkelerinde euro hakkında referandum düzenlenmesini, ulusal para birimlerine ve ulusal sınırlara geri dönülmesini, AB‟nin genişleme sürecinin durdurulmasını, Schengen serbest dolaşım alanından çıkılmasını ve ABD ile serbest ticaret anlaşması imzalanmamasını istiyorlar. Her geçen gün AB içinde zemin kazanan ve merkez sağ partileri de içine çeken bu fikirleri yeni AP‟de de savunacaklar. Çıkaracakları vekil sayısı çerçevesinde AP üzerinden AB içindeki karar alma sürecini bloke etmenin hesaplarını yapıyorlar. Elbette her biri AP cephesinde elde edilecek “kazanımları” ulusal planda kullanmanın planlarını da hazırlıyor. AP‟de siyasi grup kurabilmeleri için en az 7 ülkeden 25 parlamenteri bünyelerinden toplamaları gerekiyor. Anketlere bakacak olursak bu oranı fazlasıyla aşacaklar. Fatura beklenenden ağır olabilir İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa‟nın kurumsal inşası Avrupa halklarının gözünde barış sembolü olduğu kadar, ulusların kendilerini dışarıya karşı koruması fikri üzerine oturtulmuş ve böyle kabullenilmişti. Yani ulusların yok olması, uluslarüstü bir kimlik altında ezilmesi diye bir şey söz konusu değildi. Ancak Sovyetik rejimlerin dağılmasının ardından hızlanan küreselleşme süreci, AB‟nin ekonomik ve politik entegrasyon sürecini de değişik nedenlerden ötürü hızlandırdı. AB kurumlarının yetkileri ve görünürlükleri arttı. Bu bir bakıma ulusal planda iktidarların da işine gelmedi değil. Ulusal planda işler yolunda gitmediğinde sorumlu olarak AB gösterilmeye başlandı. Kamuoyu buna alıştırıldı. AB bir tür şamar oğlanı haline getirildi. Ciddi bir kriz meydana gelince de AB ile halklar arasındaki ipler koptu. AB bu nedenle artık Avrupa‟da bazı halklar tarafından “ulusal bütçeye külfet”, bazıları tarafından da “halkların ulusal gururlarıyla oynayan bir birlik” olarak algılanmaya başlandı. Küreselleşme sürecinin sermaye, insan, mal, görüntü ve fikir akışını hızlandırması, tüm bunlara hazırlıksız olan Avrupalıları korkutuyor. Bu korku öfkeye dönüşünce kendisini seçim sandığında radikal partilere oy olarak gösteriyor. Küreselleşme çılgınlığında kaybolan Avrupalı, selameti ulusal kimlikleri, ulus-devleti ve küreselleşme karşıtlığını savunan siyasi hareketlerde arıyor. 2008 yılında başlayan ekonomik ve finansal krizin sonuçları Avrupa‟da sokağa daha yeni yansımaya başlıyor. Bu nedenle 22-25 Mayıs tarihlerinde yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinin AB‟ye faturası beklenenden de ağır olabilir. 14 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI AB ilk kez baĢbakanını seçiyor – Özcan Tikit – Haberturk Gazetesi EKONOMİK krizin Avrupa Birliği‟ni vurmaya başladığı 2008 yılı, hararetli tartışmaların da fitilini ateşlemişti. Krizde yara alan ülkelerin liderleri, birliğin kalbi Brüksel‟i günah keçisi ilan edip paçayı sıyırmaya çalışmışlardı. Birlik taraftarı bürokratlar, eleştiriler karşısında zekice bir taktiğe başvurdular. “Dediğiniz doğru olabilir. Ancak krizin sorumlusu bizsek yetkinin de bizde olmaz mı gerekmez mi?” diye sordular. Taktik işe yaradı. AB‟yi krizden sorumlu tutan yerel liderler, kazdıkları kuyuya düştüler. Zayıflaması ve hatta dağılması beklenen AB kurumları, yetki devirleriyle güç kazandı. AB‟nin, üye ülkelerin bütçe ve bankaları üzerindeki denetim yetkisi artırıldı. Brüksel‟in AB‟ye üye başkentler üzerindeki tahakkümü genişledi. Entegrasyonunu artıran AB, federalistlerin istediği şekilde ilerledi. Ortaya çıkan bu yeni durum ise bambaşka bir tartışmanın fitilini ateşledi. Almanya gibi güçlü ülkelerin birliğin bürokratik yapısı üzerindeki baskısı çok daha yüksek sesle eleştirildi. Krizde ağır yara alan ülkelerin liderleri, AB kurumlarının bir meşruiyet krizi içine girdiğini iddia ettiler. Hal böyle olunca AB‟yi kendi emellerine kurban etmekle suçlanan Almanya Başbakanı Angela Merkel de kavgadan nasibini aldı. Alman Şansölye, işsizliğin tavan yaptığı Yunanistan, İspanya ve İtalya gibi ülkeler tarafından “Avrupa‟nın yeni Hitler‟ine” dönüşmekle suçlandı. Yunan halkının önemli bir kesimi “yeni Hitler”i baş düşman ilan etti. Merkel, Atina ziyaretlerinde Hitler‟e benzetildiği posterler ve Nazi Almanya‟sını hatırlatan pankartlarla karşılandı. Fakat söz konusu olan Avrupa Birliği olunca çare er ya da geç bulunuyor. Önümüzdeki pazar günü yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri de bu meşruiyet krizinin giderilmesi açısından devasa bir önem taşıyor. Bunun nedeniyse 2009‟da yürürlüğe giren Lizbon Anlaşması. AB‟nin anayasası niteliğindeki Lizbon Anlaşması, AP‟ye daha geniş bir yetki alanı sunuyor. AP‟nin seçilecek yeni milletvekilleri, ilk kez “Avrupa Komisyonu Başkanlığı” gibi çok önemli bir koltuğun yeni sahibinin belirlenmesinde söz sahibi olacak. Kapalı kapılar ardında istedikleri adamı “başkanlığa” atamaya alışmış ulusal liderler, bu kez AP‟nin seçtiği isme “Eyvallah” demek zorunda kalacak. Konuya yabancı olanlar için Avrupa Komisyonu‟nun işlevini kısaca anlatmakta fayda olabilir. Komisyon, AB‟nin en yetkili kurumu. Bir nevi bakanlar kurulu diyebiliriz. Bu noktadan hareketle AP‟nin seçeceği yeni başkanın da “AB‟nin ilk meşru başbakanı” olacağını söyleyebiliriz. Portekizli eski Komisyon Başkanı Barroso, AB liderlerinin emir eri gibiydi. Koltuğunu kendisini seçen Merkel‟lere borçluydu. AB aylardır, komisyon başkanı adaylarının tartışmalarını izliyor. AP‟nin renkli yapısını temsil eden grupların çıkardığı 5 aday bulunuyor. Adaylar televizyonlara çıkıp kendilerini Avrupa seçmenine anlatmaya, destek toplamaya çalışıyorlar. Merkez solun adayı şimdiki AP Başkanı Martin Schulz. Merkez sağın adayı eski Lüksemburg Başbakanı Jean-Claude Juncker. Avrupa Solu‟nun adayı Yunanistan‟ın iktidara koşan partisi Syriza‟nın karizmatik lideri Alexis Tsipras. Yeşiller Ska Keller‟i, Liberal Demokratlar ise Guy Verhofstadt‟ı destekliyor. 15 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Seçilme ihtimali en yüksek olanlar ise Schulz ve Juncker. Muhtemelen iki favori adayın Türkiye‟nin AB üyeliği sürecine nasıl baktıklarını da merak ediyorsunuzdur. Tartışmalarından edindiğim izlenim, iki adayın da Türkiye‟nin üyeliğine hiç sıcak bakmadığı yönünde. Ancak bu sözlerin AB‟nin içinde bulunduğu ekonomik kriz ve seçim ortamında sarf edildiğini de ıskalamamak gerekiyor. Rusya dev adımlarla – Nasuhi Güngör – Star Gazetesi Dilerseniz önce şu haberi okuyalım. Böylece kimin gündeminde ne olduğunu hep birlikte görmüş oluruz: „Rusya‟yla Çin arasında uzun zamandır beklenen doğalgaz anlaşması, bugün imzalandı. Rusya devletine ait olan dev gaz şirketi Gazprom‟la Çin arasında imzalanan anlaşmanın 30 yıllık bir anlaşma olduğu belirtildi. Anlaşmanın maliyetinin de 400 milyar doları bulacağı belirtiliyor.‟ Bu anlaşmaya dair ayrıntılar henüz verilmese de, yakın tarihin en önemli imzalarından birisi olduğu çok açık. Anlaşmanın neredeyse on yıllık bir müzakere sürecinin ardından imzalanması, bir anlamda stratejik değerini daha da artırıyor. Yakın tarihe kadar fiyat üzerinden devam eden görüş ayrılıklarının, esasen küresel ölçekteki hesaplaşmaların henüz netleşmediğine işaret ettiğini söyleyebiliriz. Şimdi çok önemli bir fotoğraf var karşımızda. Ukrayna krizinden sonra Rusya, özellikle Avrupa pazarı konusunda ciddi bir boykot tehdidi yaşıyordu. Oysa şimdi dünyanın belki de en iştahlı enerji alıcısını sağlam bir müşteri olarak yanına almış görünüyor. Yeni bir doğalgaz boru hattı kurulacak ve ilk bilgilere göre boru hattının maliyetini önemli ölçüde Çin tarafı üstlenecek. *** Dilerseniz tabloyu daha da netleştiren bir başka haber okuyalım. ABD‟nin yeni bir Soğuk Savaş istediğini belirten Rusya Başbakanı Dmitri Medvedev, bakın neler söylüyor: „Aslında, biz yavaş yavaş ikinci soğuk savaşa doğru ilerliyoruz. Bu kesinlikle kimsenin işine gelmez. Siyasetin sırrı fazlasıyla sabırlı ve dikkatli olmak, ince ve akıllıca kararlar almakta yatıyor. Bana göre, Obama bunu uzun bir zaman yapmayı başardı. Ancak şimdi yaşananlar ABD‟nin artık bu tür kararlar alamadığının göstergesi. ABD Başkanı daha fazla siyasi adım atabilirdi.‟ Burada sadece enerji kartı üzerinden devam eden bir çatışmadan söz etmiyoruz elbette. Kuşkusuz Ukrayna krizi ve onun parantezine sıkışan Kırım sorunu, yeni Soğuk Savaş‟a dair önemli ipuçları veriyor. Rusya‟yı enerji pazarını daraltarak köşeye sıkıştırmanın sanıldığı kadar kolay olmadığını ABD tarafı ve onun Avrupalı müttefikleri elbette biliyor. Ancak elleri gerçekten güçlü değil ve bu durum Rusya‟ya yakın tarihte bulamadığı çıkışı yakalama zeminini veriyor. *** 16 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Kendi iç sorunlarında boğulma konusundaki maharetimiz malum! Ayrıca neredeyse üç yıldır siyasi iktidarı gayrı meşru yöntemlerle devirmeye çalışanların hamlelerine karşılık vermeye çalışıyoruz. İyi güzel ama, etrafımızda da böylesine önemli gelişmeler oluyor ve neredeyse tamamı Türkiye‟yi doğrudan ilgilendiriyor. Bu satırları yazarken pek çok mecrada Kafkaslarda yaşanan göç dramına dair haberler, metinler ve hikayeler dikkat çekiyor. Neredeyse tüm Kafkas halklarının bu konuda ne denli ağır göç ve tehcir yaşadığını hepimiz biliyoruz. Tüm bunların üzerine bir de Kırım konusundaki haklı ve meşru hassasiyetimizi ekleyelim. İşte bunlara rağmen yönetmek zorunda olduğumuz, hatta hiç beklemeden adım atmamız gereken bir Rusya hamlesi/politikası var. Rusya‟yla ilişkiler neredeyse tüm krizlerin anahtarı gibi görünüyor. Birkaç tespitle bitirelim. Dünyanın nereye gittiği konusundaki kavganın farkında olan iki gücün çatışması, neredeyse beş yıldır bizim ülkemizde farklı başlıklar altında devam ediyor. Başbakan Tayyip Erdoğan‟ı önce dolaylı, sonra doğrudan hedef alan güç, onu tasfiye edip kontrol ettiği geniş siyasi yapıyı kendi istediklerini yapan bir liderliğe teslim etmek için ısrarla hamle yapıyor. Tüm kavga bu. Daha ne kadar açık anlatılabilir, bilemiyorum. AMERĠKA GÜNDEMĠ Ekonomik iliĢkileri geliĢtirmek istiyoruz AA ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Kıbrıs'ın ekonomisinin ivme kazandığını belirterek ABD'nin Kıbrıs'la ekonomik ilişkilerini geliştirmek istediğini, bunun için gerekli çalışmaları yapacaklarını söyledi. Biden, burada yaptığı açıklamada, ziyareti uzun zamandan beri sabırsızlıkla beklediğini ifade ederek eski Amerikan Başkan Yardımcısı Linden Johnson'dan sonra Kıbrıs'ı ziyaret eden ilk Başkan Yardımcısı olmaktan gurur duyduğunu belirtti. Rum hükümetinin daveti üzerine adaya geldiğine işaret eden Biden, ziyaretinde ABD ile Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin büyüyen işbirliğine verdiği değeri vurgulamak istediğini kaydetti. Adanın Avrupa'da ve bölgesel enerji güvenliğindeki rolüne dikkat çeken Biden, görüşmelerinde Ukrayna'daki gelişmeleri de ele alacaklarını, Rusya'nın Ukrayna'ya müdahalesi karşısında kararlı olunması gerektiğini savundu. "Ticari iliĢkileri geliĢtirmek için buradayım" Kıbrıs'ın ekonomisinin bir ivme kazandığını dile getiren Joe Biden, ABD'nin Kıbrıs'la ekonomik ilişkilerini geliştirmek istediğini, bunun için gerekli çalışmaları yapacaklarını bildirdi. 17 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Ziyaretinde her iki toplumun liderleri ile bir araya geleceğini söyleyen Biden, "Şu konuda açık olmak istiyorum: ABD, Kıbrıs cumhuriyetinin tek meşru hükumetini tanır. Ve benim ziyaretim ve ada genelinde yapacağım ziyaret bunu değiştirmeyecek. Bu, benim kişisel görüşümdür. Bu Amerika Birleşik Devletleri'nin pozisyonu ve tüm dünyanın pozisyonudur" ifadesini kullandı. Kıbrıs'la ilgili yaptığı görüşmelerde müzakerelerin önemli bir odak noktası olduğunu kaydeden Biden, iki toplum lideri ile de görüşmek için sabırsızlandığını dile getirdi. ABD, Libya'daki darbeci generale karĢı değil Dünya Bülteni Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Libya Büyükelçisi Deborah Jones, General Halife Haftar'ın yaptığı eylemleri kınamayı düşünmediklerini söyledi. Jones, Haftar'ın eylemlerinin "terörist" gruplara yönelik olduğunu ve buna karşı olmayacaklarını ileri sürdü. Washington'daki Stimson Center'da konuşan Jones, ABD Başkanı Barack Obama yönetiminin, Halife Haftar'ı desteklemediğini ancak karşısında da olmadığını ve kınamayı düşünmediklerini söyledi. Jones, kendisine Haftar'ın arkasında Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) olup olmadığının sorulması üzerine, bu konuyla ilgili herhangi bir bilgisinin olmadığını ancak bu ülkelerde yaşayan birçok kişinin Halife Haftar2ın yaptığı eylemleri desteklediğini dile getirdi ve ancak onun arkasında kimin olduğunu henüz bilmiyoruz diye ekledi. Jones, Haftar'ın Libya'da büyük etkiye sahip olan isimlerden biri olduğunu söyledi ve Libya toplumu üzerinde etkisi olan kişilere ulaşmak istediklerini dile getirdi. Mısırlı yetkililer ise Haftar'la ilgili sorulan sorulara cevap vermemeyi tercih etti. Mısır'da yaklaşık 1 milyon Libyalı mülteci yaşıyor. ABD BaĢkan Yardımcısı Joe Biden’ın Kıbrıs ziyareti- Ġlhan Tanır - BBC ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, beklenen Kıbrıs ziyaretine Çarşamba akşamı başladı. En son ABD Başkan Yardımcısı Lyndon Johnson'ın 1962′deki Kıbrıs ziyaretinden beri ilk kez bir başka ABD Başkan yardımcısı yeniden Kıbrıs'a ayak basmış oldu. Washington'da Kıbrıs konularını çok yakından izleyen Amerikalı bir uzmana göre, Biden'ın bu gezideki nihai amacı üzerinde iki tarafın da anlaşabildiği, mütevazı de olsa bir 'bildiri' yayınlanabilmek. Bu bildirinin hazırlanmasından haberdar olan Washington'dan bir kaynağa göre, bildiride adanın birleştirilmesi için müzakerelerin devamı adına bazı atıflar yapılırken, Kıbrıs'ın Maraş semti ile ilgili olarak küçük de olsa bir ilerleme kaydedebilmek en somut hedef olacak. Biden'in zamanlaması ABD'nin, Başkan Yardımcısı gibi yüksel profilde bir ziyareti Kıbrıs'a yapması, başlı başına Kıbrıs‟ta bir çözüm isteğinin işareti olarak kabul ediliyor. 18 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Kıbrıs müzakerelerini ABD Dışişleri Bakanlığının Avrupa ve Avrasya işlerinden sorumlu Bakan yardımcısı Victoria Nuland koordine ediyor. Nuland, adaya Şubat ayının başında gelip gelmiş ve Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nicos Anastasiades ve Kuzey Kıbrıs lideri Derviş Eroğlu ile görüşmüştü. Geçen hafta ise, Washington'a gelen Kıbrıs Dışişleri Bakanı Iannis Kasoulides de ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile görüştü. Kerry bu görüşme sonrası, yakın zamanda Kıbrıs'a bir ziyaret gerçekleştireceğini söyledi. Washington merkezli German Marshall Fund'da kıdemli danışman olarak Doğu Akdeniz konuları üzerinde çalışan uzman Michael Leigh'ın BBC Türkçeye söylediğine göre, ''ABD Başkan Yardımcısının adadaki her iki toplum liderleriyle görüşecek olması, ABD'nin Kıbrıs müzakerelerinin sonuçlanması adına güçlü bir sinyal vermek amacı taşıdığı açık.'' Kıbrıs müzakerelerinin Washington'da bu kadar ilgi görmesinin nedenlerinin başında ise, ABD'nin yıllardır emek verdiği diğer dış politika cephelerinde başarısızlıklar yaşanması olarak görülüyor. ABD'nin Suriye'de ısrarla izlediği diplomatik yollar üç yıl sonunda tıkandı. Orta Doğu barış müzakerelerinde de İsrail ve Filistinliler, Obama'nın ilk yılında başlattığı Barış Sürecinde ilerleme kaydedebilmiş değiller. Aynı şekilde Ukrayna gelişmeleri de Washington'da bir başka endişe kaynağı. Ermenistan-Türkiye yakınlaşması bir süredir rafa kalktı. Bu bağlamda Kıbrıs, 'donmuş anlaşmazlık' olarak anılan bölgelerden biri olarak, Washington'da ilerleme kaydedilebilecek bir cephe olarak ilgi çekiyor. Ankara neden istiyor? Ankara'nın, AKP hükümeti liderliğindeki 12. yılında, Batı ile giderek sıkıntılı bir ilişkiye sahip olduğu algısı yerleşiyor. Ankara'nın 2014'ü AB yılı ilan etmesine rağmen AB'den gelen ve giderek artan eleştiriler ile Türkiye-AB ilişkilerinden endişe edenler artıyor. Erdoğan'ın planlanmış Almanya ziyareti, hem Alman yerel ve federal politikacılardan hem de ana akım ve yerel basından tepkiler görüyor. ABD ile ilişkilerin seyrinde de Washington'ın, özellikle Türkiye'deki özgürlükler konuları ile ilgili geçmişte görülmedik orandaki eleştirel tonu, ABD Yönetimi ve İnsan Hakları kuruluşlarından gelmeye devam ediyor. Böyle bir ortamda Ankara'nın Kıbrıs‟ta olumlu adımlar atılmasına veya İsrail ile ilişkilerin normalleşmesine, diğer zamanlardan daha çok ilgi duyuyor. Maraş‟ta açılım olur mu? 19 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Kıbrıs konusunu yakından izleyen Washington'daki aynı Amerikalı kaynağa göre Biden'ın dış politika ekibi, 1974 Kıbrıs işgalinden beri kapalı olan Maraş'ın (Varosha) yerleşime açılmasından ziyade, özel sektörün öncülüğünde bir fizibilite çalışmasına başlayabilmek için tarafların rızasını arıyor. Bu çalışma ile uzun yıllardır kapalı olan bölgenin durumunu araştırmak gibi mütevazı ama somut bir adım atılacak. Bu da, Başkan Yardımcılığı gibi yüksek profilli bir ada ziyareti sonunda küçük çaplı da olsa sonuç almak adına önemli olacak. Böyle bir adım beklentisi, BBC Türkçeye konuşan Yunan diplomatik kaynaklar tarafından da doğrulandı. Kıbrıs Dışişleri Bakanı Kasoulidis'in geçtiğimiz hafta Washington'da Amerikalı muhatapları ile yaptığı görüşmelerde kendileri için Maraş konusunun öncelik olduğunun ilettiği öğrenildi. Adaya yakın zamanda giden Türkiye Dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu ile Dışişleri Bakanlığı Başmüsteşarı Feridun Sinirlioğlu ise, Maraş konusunun nihai çözümün bir parçası olması gerektiğini ilettiler. Buna rağmen, Türk tarafının Maraş ile ilgili olarak bir ABD'nin ısrarla görmek istediği 'güven artırıcı' bir adıma yeşil ışık yakma şansı var. 'Güven artırıcı' adım ihtiyacı Son aylarda Kuzey Kıbrıs müzakerecisi Kudret Özersay ve Kıbrıs müzakerecisi Andreas Mavroyannis'ın 'verimli' olarak adlandırılan Atina ve Ankara'ya yaptıkları 'çapraz ziyaretlere' rağmen, adayı birleştirme müzakerelerinde halen ciddi tıkanıklıklar sürüyor. Dolayısıyla Amerikalılar, Maraş'ta yukarıda bahsedilen atılabilecek küçük bir adımın, 'güven artırıcı' bir hamle sıfatını kazanacağı ve müzakerelere olumlu bir hava vereceği düşüncesindeler. Rum basınında da son haftalarda çıkan haberlerin Maraş'ta atılabilecek bir adıma odaklandığı, konuyu yakından izleyen uzmanlarca ifade edildi. Johnson'dan Biden'a 1962 yılında Kıbrıs'ı ziyaret eden ABD Başkan Yardımcısı Lyndon Johnson bu gezisi esnasında, o zamanlar ikiye bölünmemiş Kıbrıs'ın Cumhurbaşkanı yardımcısı olan Fazıl Küçük'ü de makamında ziyaret etmişti. Ama Küçük o yıllarda bütün dünyanın tanıdığı bir ülkenin, resmi bir unvanına sahipti. Derviş Eroğlu ise, ABD ve dünyaca Kıbrıs Türkleri toplum lideri olarak kabul ediliyor. Bundan dolayı, bu kez ikiye bölünmüş adanın lideri sıfatındaki Eroğlu ile ABD Başkan yardımcısının görüşmesi kesinleşmiş olsa da, tam olarak nerede görüşeceği üzerindeki formüller son dakikaya kadar sürdü. BBC Türkçe'ye konuşan Yunan diplomatik kaynaklar, Biden'in Eroğlu ile görüşme şartlarının, adadaki iki toplumun hassasiyetlerine dikkat edilerek yapılacağının altını çizmekle beraber, Biden'in Kuzey Kıbrıs tarafına geçmesi ile ilgili olarak kesin bir ayrıntı vermekten kaçındı. 20 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Biden'in arasının her zaman iyi olduğu ABD'deki Rum Lobileri ve Amerikan-Rum toplumunun tepkisini çekecek adımlar atması beklenmiyor. Enerji ayağı Kıbrıs'ın kıta sahanlığında bulunan enerji kaynakları, adanın birleştirilmesi ve bu enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşınması adına itici bir güç olduğu görüşü sıkça dile getiriliyor. Üst düzey bir Beyaz Saray yetkilisinin Pazartesi sabahı Washington muhabirleri ile yaptığı tele-konferansta, Kıbrıs'ın bulunan enerji kaynakları ile birlikte, 'bölgenin enerji ve ekonomi lideri pozisyonunu' alabileceğini ifade etmesi de önemliydi. Rusya ile artan sorunlar çerçevesinde, ABD'nin Avrupalı müttefiklerine olabildiğince farklı yollardan enerji taşınması istediği her fırsatta kamuoyuna açıkladığı bir durum. Biden'ın Kıbrıs ziyaretinde, ABD Dışişleri Bakanlığında enerji işlerine bakan diplomatların da katılacak olması bu açıdan ziyaretin enerji ayağının önemini hatırlatıyor. Biden'ın Kıbrıs gezisi, Washington'daki diplomatik kaynaklarca daha çok sembolik olarak kabul edilse de, ABD'nin müzakerelere verdiği değeri göstermesi açısından önemli. Kıbrıs müzakerelerinin ABD'deki asıl aktörü ise Dışişleri Bakanı John Kerry. Kerry de adayı bu yaz ziyaret edeceğini açıkladı. AFRĠKA GÜNDEMĠ Haftar'dan Yargı Konseyi'ne "geçici sivil yönetim komitesi" daveti AA Libya'da "onur savaşı" adı altında ordu birlikleriyle çatışan emekli Tuğgeneral Halife Haftar, bir televizyon kanalında yayınlanan açıklamasında, ülkenin geçici meclisi Milli Genel Kongre'nin (MGK), görevinde başarısız kaldığı ve artık halkın taleplerini yerine getiremediğini iddia ederek, "Yargı Konseyi'ni, milletvekili seçimlerine kadar ülkeyi yönetecek geçici sivil bir yönetim komitesi oluşturmaya davet ediyorum. Silahlı kuvvetler desteğiyle ülkeyi muhafaza edecek geçici sivil komitesi, yönetimi daha sonra seçimler sonucunda kurulacak hükümete devredecek" diye konuştu. Öte yandan Libya Alimler Heyeti ve Fetva Kurulu'ndan yapılan yazılı açıklamada, "Bingazi kenti ve çevresinde emekli Tuğgeneral Halife Haftar'ın liderliğindeki silahlı milislerin, ordu birliklerine karşı başlattıkları çatışmalar, devlet kurumlarına yapılan bir darbedir. Silah güce dönüşen görüşlere, tüm Libyalılar tarafından karşı çıkılmalıdır" ifadesi kullanıldı. Silah zoruyla devlet kurumlarına yapılan saldırılara karşı asker, emniyet ve devrimci güçlerin harekete geçmesine yönelik çağrı yapılan açıklamada, "Meşruiyete silahla saldıranlar, çok 21 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI tehlikelidir. Bu nedenle bunlara karşı çatışarak hayatını kaybeden şehittir" değerlendirmesine yer verildi. Arap Birliği Libya için olağanüstü toplanacak AA Arap Birliği, Libya'da yaşanan krizi görüşmek üzere bugün olağanüstü toplanma kararı aldı. Arap Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Ahmed bin Hilli, basına yaptığı açıklamada, genel sekreter Nebil el-Arabi'nin, birliğin başkent Kahire'deki merkezinde istişare toplantısı düzenleme talebinde bulunduğunu belirtti. Hilli, Arabi'nin, Libya'da orduya bağlı birlikler ile emekli tuğgeneral Halife Haftar liderliğindeki milis gruplar arasında çıkan çatışmalara bağlı olarak ülkede meydana gelen kriz hakkında daimi temsilcilerden brifing alacağı toplantıda, ayrıca birliğin Libya Özel Temsilcisi Nasır el-Kudve'nin üstlendiği rolü destekleme konusunun görüşüleceğini ifade etti. Haftar, geçen cuma günü Bingazi'deki devrimci birliklere "tekfircilik ve suçlamasında bulunarak, bu gruplara karşı "onur savaşı" başlattığını duyurmuştu. aşırılık" Libya Sağlık Bakanlığı, cuma gününden bu yana Haftar'a bağlı birliklerle orduya bağlı Ra'fallah es-Sehati Taburu arasında çıkan çatışmalarda 75 kişinin öldüğünü, 141 kişinin yaralandığını açıklamıştı. Libya Başbakanı Ahmed Maatik, halkı, devlet kurumlarının, polis ve askeri teşkilatın inşası için çalışmaya ve omuz omuza vermeye çağırdı. Maatik, başkent Trablus'ta düzenlediği basın toplantısında, ülkenin zor bir dönemden geçtiğini belirterek, "Libya halkı, yeniden asker tarafından yönetilmek istemiyor. Bu zor dönemi aşmak için halkın, gençlerin omuz omuza vermesi gerekiyor. Ülkedeki olaylar 3 yılın birikimi" dedi. "Silahla diyaloğun" kabul edilemez olduğunu ifade eden Maatik, "Devrimciler sorunun değil bilakis çözümün kaynağı. Ordu ve polise destek veriyorlar" diye konuştu. Mali'de rehineler serbest AA Azavad Ulusal Kurtuluş Hareketi‟nden (MNLA) yapılan açıklamada, uluslararası toplumun acil çağrılarına cevap, iyi niyet göstergesi ve insana verilen değerin bir işareti olarak rehineleri serbest bırakma kararı alındığı belirtildi. Açıklamada ayrıca, rehinelerin Uluslararası Kızılhaç Örgütü ve Mali'deki Uluslararası Entegre İstikrar Misyonu (MINUSMA) yetkililerine teslim edildiği kaydedildi. MINUSMA da 30 rehinenin serbest bırakılmasına ilişkin haberi doğruladı. 22 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Rehinelerin MINUSMA'ya teslim edildiğini kaydeden diplomatik kaynaklar ise askeri yetkililerin, Azavad mensubu 2 kişiyi de MINUSMA yetkililerine teslim ettiğini ifade etti. Mali Savunma Bakanlığı, geçen cumartesi, Kidal kentinde askerler ile MNLA mensupları arasında çıkan çatışmalarda 8'i asker 36 kişinin öldüğünü açıklamıştı. Azavad, olaylar sırasında 30 kişinin kaçırılmasının sorumluluğunu üstlenmişti. Afrika kıtasının yarısında ABD askeri var Dünya Bülteni Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Barack Obama, Çad'a 80 asker gönderdiklerini duyurdu. ABD'nin Çad'a askeri birlik göndermesi birçok kişi tarafından bir sürpriz olarak karşılandı. Ancak ABD'nin hali hazırda Afrika'nın birçok ülkesinde irili ufaklı askeri birlikler bulundurduğu çoğu kişi tarafından bilinmeyen bir gerçek. ABD'nin Afrika ülkelerinde asker bulundurması son zamanlarda gündeme gelmeye başladı. Bunun sebebininse bölgedeki ABD askeri birlik komutanlarının etkinliklerinin artmaya başlaması olduğu ifade ediliyor. Aşağıdaki harita, Sahra-altı bölgesinde ABD askerlerinin bulunduğu ülkeleri gösteriyor. Mavi renkle belirtilen ülkeler ABD askerlerinin bulunduğu ülkeler; 23 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI AFRĠKA KITASINDA ABD ASKERĠNĠN BULUNDUĞU ÜLKELER Burkina Faso: ABD, Burkina Faso'nun Ogadogu bölgesinde 2007 yılından bu yana askeri üs bulunduruyor. Ogadogu'daki üs ABD'nin bölgedeki istihbarat faaliyetleri için kullandığı üs olarak biliniyor. Buradan havalanan casus uçaklar, Mali, Moritanya ve Sahra bölgeleri üzerinde uçuşlar gerçekleştirerek istihbarat topluyor. Kongo: ABD'nin Kongo'daki askeri birliği, Joseph Kony'e bağlı Tanrının Direniş Ordusu isimli Hristiyan isyancı grubu aramak için Kongo ordusuna destek görevini yerine getiriyor. Orta Afrika Cumhuriyeti: ABD, Orta Afrika Cumhuriyeti'ne (OAC) Nisan 2013'te 40 asker gönderdi. Bu birlikler de yine Tanrının Direniş Ordusu isimli grubu aramak için OAC askerine yardım ediyor. Çad: ABD, geçtiğimiz gün Çad'a Boko Haram'la mücadele etmek için 80 asker göndereceğini duyurdu. 24 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Cibuti: ABD'nin Afrika'daki en büyük askeri birliği Cibuti'de bulunuyor. Ülkedeki Lemonnier Kampı'nda ABD'nin 4 bin askerlik bir birliği bulunuyor. Buraki birliğin envanterinde savaş uçakları ve dronlar da yer alıyor. Etiyopya: ABD 2011 yılından bu yana Etiyopya'da İnsansız Hava Aracı (İHA-dron) üssü bulunduruyor. Kenya: Kenya'nın Somali sınırında yer alan Simba Kampı'nda 60 Amerikan askeri personeli bulunuyor. Kamp Kasım 2013'te açıldı. Mali: Mali'ye 2013 Nisan'ında 10 asker gönderen ABD, buradaki birliğin çatışmalara dahil olmayacağını, sadece Afrika askeriyle bölgede bulunan Fransa askerleri arasındaki iletişime destek vereceğini duyurmuştu. Nijer: ABD, Nijer'e 2013 yılında askeri hava üssü kurdu. Dronların bulunduğu üste 100 ABD askerinin görevlendirildiği ve istihbarat toplama faaliyetlerinde çalıştıkları duyuruldu. Somali: 2014 yılının başlarında, yaklaşık 20 ABD askeri Somali'de görevlendirildi. Buradaki ABD askerleri Somali ordusuna askeri eğitim veriyor. Güney Sudan: ABD Aralık 2013'te ülkeye 45 asker gönderdi. Bu askerler ülkedeki Amerikan vatandaşlarını ve Amerikan varlıklarını korumakla görevlendirildi. Uganda: ABD Uganda'da Tanrının Direniş Ordusu'yla mücadele etmek ve istihbarat toplamak için askeri bir hava üssü bulunduruyor. ABD'nin Uganda'da yaklaşık 300 kişilik bir askeri birliği bulunuyor. ASYA PASĠFĠK GÜNDEMĠ Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde patlama AA Çin'in batısındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin başkenti Urumçi'de düzenlenen saldırıda 31 kişinin öldüğü, 94 kişinin yaralandığı bildirildi. 25 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Bölgedeki resmi internet portalı Tienşan'ın haberine göre, kentin Şayibakı bölgesinde bir pazar yerinde sabah saatlerinde düzenlenen bombalı saldırıda 31 kişi hayatını kaybetti, 94 kişi yaralandı. Şinhua ajansının haberine göre, Çin Komünist Partisi Siyasi ve Hukuki İşler Komisyonu Başkanı Mıng Ciencu, olayın "ciddi bir terör saldırısı" olduğunu söyledi. Yaralıların hastaneye kaldırıldığı, saldırıya ilişkin soruşturmaların sürdürüldüğü belirtildi. İki aracın, yerel saatle 07.50'de pazarın kurulduğu alandaki kalabalığın arasına girdiği sırada patladığı açıklanmıştı. Rusya, Suriye'nin UCM'de yargılanmasını veto edecek Dünya Bülteni Rusya, Suriye'de işlenen savaş suçlarının Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (UCM) sevk edilmesi için Fransa tarafından hazırlanan ve yarın BM Güvenlik Konseyi'nde oylanması beklenen karar tasarısını veto edeceğini bildirdi. Rusya'nın BM Daimi Temsilcisi Vitaly Churkin, gazetecilere yaptığı açıklamada, karar tasarısının Suriye'de diplomatik çözüm çabalarına zarar vereceğini belirterek yarınki oylamada veto yetkilerini kullanacaklarını söyledi. Fransa tarafından hazırlanan ve BMGK'ya sunulan karar tasarısında, ülkede işlenen suçların hem BM Genel Sekreteri ile BM kurumlarının yöneticileri hem de uluslararası toplum tarafından sıklıkla gündeme getirildiği belirtilerek, Suriye'deki durumun uluslararası barış ve güvenliğe tehdit oluşturduğu vurgulanıyor. Tasarıda, Mart 2011'den bu yana Suriye rejimi ve rejime destek veren militanlar ile diğer devlet dışı silahlı grupların işlediği suçlar şiddetli biçimde kınanarak, Suriye'deki durumun UCM'ye sevk edilmesi ve savcının soruşturma başlatması isteniyor. Suriye'nin, UCM'ye kaynak teşkil eden Roma Statüsü'ne taraf olmadığı ve bu nedenle mahkeme ile işbirliğine gitmeyebileceği de vurgulanan tasarıda, tüm ülkeler, bölgesel ve uluslararası örgütlerden UCM savcısına ve mahkemeye destek vermeleri talep ediliyor. Çin, Ġran ve Rusya küresel düzeni yeniden yapılandırıyor-Seyid Muhammed Marandi– Al Jazeera İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 20 Mayıs'ta Şangay'da başlayan 4. Asya'da İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı'nda (AİGK) Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir araya geliyor. Zirve, yükselen Batı dışı güçlerin, küresel sahnede nasıl giderek daha önemli roller üstlenir olduklarının da altını çizmiş olacak. Bununla 26 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI birlikte, Batılı seçkinler, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupalı müttefiklerinin baktıkları her yerin hâkimi olduğu bir zamanda takılı kalmış durumda. Bu açıdan, ana akım Batı medyasının, kendisinden farklı dünya görüşüne sahip ülke ve liderler hakkında, sürekli olarak resmi hükümet açıklamalarından farksız cümleler kurması ilginç bir tesadüf. Örneğin, bir yandan Venezuela'daki demokratik seçimle iş başına gelmiş yöneticiler için "diktatör" ifadesini sık sık duyarken, diğer yandan dost diktatörlerin "ılımlı reformcular" olduğuna ikna edilmeye çalışılıyoruz. Bir diğer hayret uyandırıcı tesadüf de, Batılı insan hakları kuruluşlarının, hükümetleri ile aynı doğrultuda girişim ve politikalar yürütüyor olması. ABD, -aksi yöndeki dikkate değer kanıtların varlığına ve eski Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin İran'a kimyasal silahlarla saldırdığında Washington'ın bunu sorun etmemiş olmasına rağmen- Suriye hükümetini kendi halkına karşı kimyasal silah kullanmakla suçladığında, İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün başkanı, ABD Başkanı Barack Obama ile dayanışma içinde durarak, insani amaçlar için Şam'da "şok ve korku" taktiği uygulanmasını savunmuştu. Suudi Prensesi Besma Bint Suud'un açıklamalarının tersine, Uluslararası Af Örgütü'nün Suudi Arabistan'a dair yumuşak karnı, sadece petrol ile sınırlı değil. Zira bu meşhur kuruluş, insan haklarının liberal emperyalizm vasıtasıyla desteklenmesine yürekten inanıyor. Yakın zamana kadar, Uluslararası Af Örgütü'nün ABD Şubesi'nin başında, "insani müdahale yanlıları" arasında önemli isimlerden biri olan, Amerikalı eski, kıdemli bir hükümet yetkilisi bulunuyordu. Örgüt, 2012 yılında Chicago'da düzenlenen NATO zirvesi kapsamında, "gelişmeyi sürdürme" gerekçesiyle İttifak'ın Afganistan işgalinin devam ettirilmesi yönünde çalışmış; Afgan kadınlarına yönelik yan zirveye ise yaptırımlar yüzünden yarım milyondan fazla Iraklı çocuğun ölümünü "buna değdi" sözleriyle yorumlayan ABD eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright'ı davet etmişti. Bolca ikiyüzlülük "Özgür Dünya"da kamusal söylemin her düzeyinde böyle bir fikir birliği görmek hoş. Öyle görünüyor ki, bu konudaki onca ikiyüzlülüğe rağmen, Avrupalı ve Kuzey Amerikalı seçkinler arasında Batı'nın hedeflerinin iyi niyetli olduğuna dair genel bir mutabakat var. İngiltere Dışişleri Bakanı'nın, birkaç gün önce Suriye'nin Dostları adına yaptığı konuşmada, şiddetin vurduğu Ukrayna'da halkın neredeyse yarısı Kiev merkezli darbe rejimini reddederken, "25 Mayıs cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin hazırlıkların iyi gitmesinden" duyduğu memnuniyeti dile getirmesi de bundan dolayı. İngiliz bakan, bunları söyledikten bir dakika sonra (hiç istifini bozmadan) "Esed rejiminin tek taraflı plan yaparak, 3 Haziran'da gayrimeşru bir cumhurbaşkanlığı seçimi düzenleyecek olmasını" kınayarak, "Bildirimizde de belirttiğimiz üzere bu, çatışmada hayatını kaybeden masum insanlarla adeta alay etmektir" dedi. Herhalde son üç yılda Suriye'deki aşırılık yanlılarına ve El Kaide bağlantılı gruplara verilen yasadışı sınır ötesi destek, masumların o kadar da ciddi ölçüde canına mal olmamıştı. Batılı güçlere rakip olarak algılanan her kim olursa, anında Adolf Hitler ile kıyaslanması ve kimsenin buna şaşırmaması da dikkat çekici bir durum. İsrail Başbakanı Binyamin 27 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Netanyahu ve diğer Siyonizm savunucuları, bir yandan İran halkını mütemadiyen askeri saldırı ile tehdit edebiliyorken, diğer yandan da (her ne demekse) Tahran'ın Yahudi Soykırımı'nı inkâr etmek suretiyle bir soykırım yaratmak istediği gibi yanlış bir mantık öne sürüyor. Son haftalarda, yukarıda bahsi geçen o garip Hitler benzetmesinin Putin için de yapılmasıyla birlikte bir kez daha 1939'a döndük. İşin tuhaf yanı, Batı yanlısı Kiev rejimine bağlı, sağ görüşlü neo Nazi gruplar, kendilerini Rus devlet başkanının en büyük düşmanları olarak görüyor. Aslında kimileri için, Ukraynalı sağ siyasi parti Sağ Sektör ile El Nusra Cephesi, Suriye İslami Cephesi ya da Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) arasında yapılacak bir benzetme çok daha uygun olurdu. Mısır'ın eski cumhurbaşkanlarından Cemal Abdül Nasır da Batı'nın siyasi söylemindeki pek çok Hitler'den biriydi. 1956 yılında Süveyş Kanalı'nı kamulaştırdığında, dönemin İngiltere Başbakanı Anthony Eden, bunu İngiliz İmparatorluğu'na hakaret olarak değerlendirmişti. Ancak "Süveyş çıkışı", hızla düşüşe geçmiş bir imparatorluğun gösterdiği klasik bir haddini aşma örneği idi ki, bugünün Amerikalı siyasetçileri bunun üzerinde uzun uzadıya kafa yormalı. 'Kazanan her Ģeyi alır' anlayıĢına dayalı bir dünya görüĢü ABD'de zaten yaygın bir eşitsizliğe ve ekonominin nispeten gerilemesine yol açmış olan, 'kazanan her şeyi alır" mantığına dayalı dünya görüşü, 2001 yılından bu yana Washington'ın küstah sıfır-toplam zihniyeti yüzünden ardı ardına stratejik başarısızlıklar aldığı bir dizi "çıkış"a da zemin hazırladı. Amerikan hükümeti, küresel çapta yaşadığı nüfuz kaybının dünyanın yükselen güçlerinin dikkatinden kaçtığına inanıyorsa kendini kandırmış olur. ABD'nin elinde Ukrayna, Batı Asya ve Kuzey Afrika'da başa çıkabileceğinden daha fazla mesele varken, Obama'nın dümeni Asya'ya kırmasına şüpheyle bakılıyor. Rusya, İran ve Irak gibi dünyanın başlıca petrol ve doğalgaz rezervlerini elinde bulunduran ülkeler halihâzırda yüzlerini doğuya dönerken, Asya eksenine dönüşe gerçek anlamda devinim veren, hızla gelişen ekonomiler, en başta da Çin'dir. Ortaya koyduğu tahminler bakımından kimilerince fazlasıyla muhafazakâr bulunan 2012 tarihli Goldman Sachs raporunda, ABD'nin 2050 yılı itibarıyla dünyanın en büyük beş ekonomisi arasındaki tek Batılı güç olarak kalacağı; onun da boyut olarak Çin ekonomisinden çok daha küçük olacağı öngörülüyor. Öte yandan, Dünya Bankası da Amerikan dolarının kabaca on yıl içinde mevcut küresel hâkimiyetini kaybetmesini bekliyor. Komik olan şu ki, Batılı hükümetler, güç dengesinin Avrupa ve Kuzey Amerika'dan uzaklaştığı şu süreçte küresel konumları bakımından yaşadıkları kaybı durdurmak için yeni köprüler ve yeni ortaklıklar kurmaya çalışmak yerine, kilit güçleri mantıksızca kendilerine düşman ediyor. Brezilya Cumhurbaşkanını gizlice dinlemek, Hindistan'ın müstakbel başbakanına vize vermemek, Çin'e sert uyarılarda bulunmak, gerilimi arttırıp sorun yaratabilir; ama Rusya'yı ekonomik savaşla tehdit etmek, işin rengini kökten değiştirebilir. Kuşkusuz, ABD ve müttefikleri zaten İran İslam Cumhuriyeti'nin sıradan vatandaşlarına karşı insanlık dışı bir ekonomik savaş açmış durumda. İran'ın bankacılık sektörünü ve merkez 28 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI bankasını hedef alan Washington, ülkenin ticaret ortaklarını da ABD yasalarına uymadıkları takdirde yaptırımla cezalandırma tehdidinde bulunuyor. Pek çok ülke, ABD'nin emirlerini protesto etse de şu ana dek büyük bölümü, Washington'ın gazabına uğramamak adına söz konusu taleplere uydu. Fakat tehdit okları şimdi Rusya Federasyonu'nu gösterince, alarm zilleri çalmaya başladı; zira güçlü ülkeler de ileride Rusya gibi hedef olmaktan endişe ediyor. Bir başka önemli güce karşı ekonomik savaş açılması, gelişmekte olan ekonomik güç merkezlerini, küresel finansal ve iletişim sistemlerinin geleceği ve işbirliğini arttırma, küresel siyasi ve ekonomik düzeni yeniden yapılandırma yönündeki ivedi ihtiyacı ciddi şekilde düşünmeye zorlayacaktır. Yani Şangay'daki AİGK Zirvesi'nde Şi Cinping, Ruhani ve Putin'in konuşacak çok şeyi olduğu kesin. Çin Ve Rusya Arasındaki AnlaĢma- Financial Times Financial Times gazetesinin baş sayfada yer verdiği bir diğer gelişme de Rusya ve Çin arasında imzalanan 400 milyar dolarlık doğal gaz anlaşması. Gazete anlaşma için, "Moskova, Avrupa'nın Rusya olan bağımlılığını azaltmaya çalıştığı bir dönemde doğu komşusuyla yeni ve önemli bir ihracat pazarına sahip oldu" diyor. Haberde şu yorum yapılıyor: "Anlaşma, Moskova ve Batı arasındaki ilişkilerin gerildiği bir dönemde Çin ve Rusya arasındaki bağların da güçlendiğine işaret ediyor. Ama Gazprom'un bazı tavizler vermeye zorlandığı da aşikâr. Pekin'de gaz sanayiinin içinden isimler, Gazprom'un uluslararası arenada yalnızlığa itildiği bir dönemde Çin'in daha sıkı pazarlık yapabildiğini söylüyor." Independent gazetesi anlaşma için şu ifadeleri kullanıyor: "10 yıldan uzun bir süre sonunda varılan anlaşma, Ukrayna krizinin başlamasından bu yana Avrupa ile olan ticari bağımlılığını kesip Asya'da daha karlı bir yolculuğa çıkan Putin'e kendisiyle övünmesi için bir sebep verdi." "Fakat anlaşma yalnızca ticari değil Ruslar açısından aynı zamanda diplomatik bir darbe. Geleneksel olarak toprak bütünlüğüne sahip çıkan ve ayrılıkçı hareketlere karşı duran Çin, Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesine şüpheyle yaklaşmış ve BM Güvenlik Konseyi ile BM Genel Kurulu'nda çekimser kalmıştı." Gazete, 'prensiplere bağlı olmak ve siyasi pragmatizmin' ayrı tutulduğunu belirtip Çin-Rusya ilişkileri uzmanı Dr. Bobo Lo'nun da şu sözlerine yer veriyor: "Çin, Rusya'nın Kırım'ı almasından ve Ukrayna'da istikrarı bozmasından memnun değildi. Ama Çin, Rusya'nın Batı ile bozulan ilişkilerinden faydalanıyor. Ukrayna'daki durumdan en çok faydalanan Çin oldu." 29 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Pakistan- Hindistan Ġhtilafı – M.Necati Özfatura – Türkiye Gazetesi Hindistan‟da Müslüman- Hindu çatışmaları tarih boyunca devam ettiği bir gerçektir. 1768 yılında Hindistan üzerinde İngiliz- Fransız rekabeti İngiltere lehinde gerçekleşince adeta bir kıt‟a olan Hindistan, İngiltere‟nin sömürgesi oldu. Ve bu sömürge 14- 15 Ağustos 1947 tarihinde sona erdi. İngilizler ajanları vasıtasıyla Müslüman- Hindu çatışmalarını en üst seviyeye getirdiler. Hindistan‟daki Müslümanlar İngilizlerin ve mason liderlerinin oyununa gelerek Hindistan‟dan ayrıldılar. Pakistan adı altında bağımsız devlet oldular. İlk önce Doğu Pakistan ve Batı Pakistan vardı. Halkı Müslüman olan Keşmir ise Pakistan ve Hindistan arasında ihtilafa neden oldu. Buranın bir kısmı Pakistan‟a bir kısmı da Hindistan‟a aittir. Hindistan‟a ait kısmında Müslümanların bağımsızlık savaşı devam etmekte ise de çok zulüm gördüler ve çok şehid verdiler. Doğu Pakistan Pakistan‟dan ayrılarak Bengaldeş adı altında ayrı bir devlet oldu. Bölünme ile Müslüman- Hindu arasındaki düşmanlık ve öfke çoğaldı. Pakistan- Hindistan arasında savaşlar yaşandı. Müslümanlar Hindistan‟dan ayrılma gafletini göstermeseydi, Hindistan, Pakistan, Bengaldeş ve Keşmir Müslümanları Hindistan‟da son derece kalabalık ve büyük güç olurdu. Hindistan iktidarında etkili olmanın ötesinde belki de iktidar ya da iktidar ortağı olması mümkün olurdu. Emperyalist güçler bu muazzam kalabalık nüfusa sahip Hind Müslümanlarını bölerek, bir güç olmasını önlediler. Bu bölünme İngiltere‟nin bir senaryosu ve Mason olan Müslüman liderlerin gafleti idi. Niyetleri iyi de olsa netice kötü oldu. “Cehennem iyi niyetlerle doludur” Hindistan bölündüğünde 115 milyon Müslüman azınlık olarak kaldı. Bölünmese idi Hindistan‟da Müslümanların sayısı şu anda en az 300 milyonu aşacak idi. Müslümanlar azınlık haline düştüler. Ayrıca o tarihte 7 milyon Hıristiyan, 6 milyon Sih, 100 bin Farsi Zerdüşt, 24 bin Yahudi vardı. Hindistan bağımsız olmadan önce 4 kişi (Gandi- Nekro- M. Ali Cinnah- İngiliz Valisi Louis Mountbattend) sınırları ve gelecek düzeni müzakere ettiler. Bağımsızlık yani bölünme ile 17 milyon insan vatanlarını terk etmek zorunda kalmış. Yüzbinlerce kişi ölmüştür. O tarihteki İngiltere Başbakanı Clement Atlee İngilizler Hindistan‟dan kovulmadan çekilmeyi tercih etmiştir. İngilizlerin provakasyonu ile sadece Kalküta‟da 6 bin kişi öldürüldü. Şu anda İngiltere Kuzey İrlanda, İskoçya, Galler ve Britanya olarak bölünebilir. Sovyetler Birliğinin dağılışı Rusya‟nın Afganistan hezimeti ile başladı. İngiliz İmparatorluğunun sonunun başlangıcı Çanakkale‟deki hezimeti ile başladı. Bağımsız tarihi 1948 iken 1947‟ye alındı. 1900‟ün başlarında İngiltere‟nin 300 sömürgesi vardı. Dahası dünyanın beşte birine sahip idi. Hindistan en büyük sömürgesi idi. Evet üzerinde güneş batmayan İngiltere şu anda güneş görmeyen adalarına kaldı. Ve bölünme noktasına geldi. Birinci Dünya Savaşı İngiltere‟nin sonu olmuştur. Ağır bir borç yükü ve 750 bin askeri cephede ölmüştür. Hindistan‟ın bağımsızlık savaşını 1906 yılında kurulan Bütün Hindistan Müslümanları Birliği başlatmıştır. Ama İngilizlerin tuzağı ile ilk önce İngiltere‟ye karşı olan bu birlik Hindulara da savaş açmıştır. İlk önce Müslümanlar Hindularla birlikte İngilizlere karşı mücadele etmiş sonra oyuna gelerek “Ne İngiliz ne de Hindu” görüşünü benimsemekle hata etmiştir. Gandi vatanımı bölmeyin diye İngiliz Valisine ihtar eder. M. Ali Cinnah Hindistan‟ın bölünmesini ister. O anda Bütün Hindistan Müslümanları Birliği lideridir. 30 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Devlet borçlarının yüzde 84.5‟i Hindistan‟a gerisi Pakistan‟a bırakıldı. Ordu bölündü üçte ikisi Hindistan‟ın üçte biri Pakistan‟a kaldı. Yaşasın Pakistan seslerine karşılık Pencap başta olmak üzere Müslüman mahalleler yakıldı. Keşmir‟de ihtilaf ortaya çıktı. 1948 ateş-kes anlaşmasından sonra Hindistan Pakistan arasında 2 savaş oldu. Bu savaş Keşmir‟de devam etmektedir. M. Ali Cinnah Pakistan‟da demokrasiyi kuramadan öldü. Darbeler birbirini takip etti. Bu sene her iki ülke de bağımsızlığının 67. yılını kutluyor. 31