POPÜLER ENDÜSTRİ VE ÜRÜN OLARAK MÜZİK Müzik dediğimizde düşünsel ve duygusalı ifade eden bir üründen bahsediyoruz. Bu ürün örgütlü bir ilişkiler yapısının ürettiği maldır. Bu malın dinlenmesi, kullanılması ve pazarda satılıp alınması için taşıyıcı araç gerektirir. Günümüzde taşıyıcı (ileten) araç birden fazladır: Radyo, sinema, televizyon, kasette, CD, VIDEO, konserler, müzik salonları, tiyatrolar. Araç da müzik kavramında olduğu gibi örgütlü ilişkiler yapısını anlatır, çünkü o da bitmiş bir üründür. Müzik (ve sinema) ürününü üreten örgütlü yapının örgütlenme biçimi, amacı, iş 40 Sinema, Müzik, Kültür, İnsan ve Toplum yapış şekli, neyi nasıl ürettiği, kaynakları nasıl kullandığı, zenginlikleri nasıl yarattığı ve bölüştüğü, kendini ve yaptığını nasıl sunduğu (dünya görüşü, ideolojisi) hem kendinin hem de ürününün doğasını belirler. Günümüzün küresel pazar koşullarında müzik üretiminin ve dağıtımının, zenginliğin yaradılış ve bölüşümünün büyük çoğunu uluslararası şirketler ve onlarla işbirliğinde olan ulusal şirketler yürütmektedir. Bu şirketlerin önde gelenleri Amerikan pazarını kontrol eden beş dev şirkettir. Bu şirketler maksimum kar arayan kapitalist özel firma biçiminde örgütlenmişlerdir. Bu şirketlerin bazıları sadece müzik ile uğraşırken büyük çoğunluğunun yaptığı işler arasında müzik vardır; yani büyük çoğunluğu üretim bağlamında birbiriyle ilişkili ve birbirini destekleyen ürünler çıkartırlar. Bunların önemli bir kısmı sadece ürünleri üretmekle kalmaz, aynı zamanda dağıtımını da kendileri yapar. Ayrıca tüketiciyi yönlendirmek için gerekli her türlü faaliyetin örgütlenmesini planlar ve yapar (veya kendine bağlı diğer şirketlere yaptırır). Böylece müzik (ve sinema) endüstrisi sadece ürün üretip dağıtmaz, aynı zamanda ürün için talebi de yaratır ve kontrol ederler. İnsanların ekonomik faaliyetinin bu faaliyeti gerekli gösteren, bu faaliyete yönlendiren biliş ve bilincin de olması gerekir. Endüstriler ürüne talebi yaratırken, ürünle ilişkili gerekli bilinci de yaratma işine girerler. Örneğin Time – Warner firması müzikte Warner Bros. Recors, Elektra, Atlantic, Sire ve Rhino firmalarına; sinemada Warner Bros., New Line Cinema, Hanna-barbera ve Castle Rock şirketlerine sahiptir. Kablo televizyonu sisteminde Amerika’da ikinci büyük firmadır. CNN, HBO, TBS ve TNT televizyon kanallarına, Time, People, Sports Illustrated ve Fortune magazinlerine, Little Brown ve Warner Bros basınevlerine sahiptir. Aynı zamanda sporda Atlanta Braves ve Atlanta Hawk klüplerine ve World Championsihip Wrestling’e sahiptir. Benzer şekilde, Wald Disney Records, Mammoth, Lyric Street şirketlerine sahip olan Walt Disney de film stüdyolarına, tv ve radyo istasyonlarına, magazinlere ve eğlence parklarına sahiptir. Bunlar kadar büyük olan Berthelsmann firmasının sadece müzik grubu BMG 54 ülkede iş görmektedir. Vivendi Universal’ın parçası olan Vivendi Music Grup 63 ülkede iş yapmaktadır ve dünya müzik Sinema, Müzik, Kültür, İnsan ve Toplum 41 pazarının % 22’sine hakimdir. VIACOM dünya çapında 350 milyon insana ulaşan MTV’ye sahiptir. Sembollerin madde üzerine yazılmasıyla gelişen basına, sesin uzaktan naklini gerçekleştiren telefona, sabit görüntünün fotoğrafla kaydına ek olarak ortaya çıkan bir diğer gelişme de “sesin yazılması” anlamına gelen ses kaydını gerçekleştiren gramofonun (phonography) bulunması ve onu ardından plak ve teyp teknolojilerinin gelişmesi takip etti. Böylece bellekle nesilden nesle aktarılan müziksel ifadeler kayıt ve tekrar tekrar dinlenme olanağı elde etti. 1877’de Thomas Edison ilk ses kaydını (phonograph) yaptı. On yıl kadar sonra Emile Berliner gramafon ile çoğaltmayı buldu. Amerika’da 1890’larda John Phillip Sousa “yürüyüş” ve Scott Joplin “ragtime” müziğini kaydetti ve popülerleştirdi. Lee DeForest “vacuum tube” yoluyla 1906’da sesin yükseltilmesini başardı. Joseph Maxwell 1920’lerde mikrofonu geliştirdi. 1940’larda plakta hız yarışı başladı. Columbia 78’likleri, 33’lükleri ve LP’leri (birden fazla müziğin kaydedildiği büyük plakları) geliştirdi. RCA ise 45’lik EP’leri geliştirdi. 1978’de dijital kayıt başladı. 1983’de CD (compact discs) ortaya çıktı. Sintisazerin çıkması ve bilgisayarın gelişmesiyle ses (müzik) kayıt teknolojisi çok önemli gelişmelere uğradı. Gerçi DVD’ler günümüzde yaygınlaşmaya başladı, fakat teyp kullanımı hala yaygın bir şekilde devam etmektedir. Plaklar büyük ölçüde ortadan kalktı. Teyplerin ortadan kalkması DVD’nin ucuzlamasına bağlı olarak gerçekleşecektir (Erdoğan, 2002:323). Tablo 2’de müziğin üretimi ve dağıtımıyla ilgili teknolojik gelişmelerin kronolojisi sunuldu. Sesin kaydı yanında sesin süreklilik içinde yayını radyo ile mümkün oldu. Radyo ile telefonla olan “sözlü iki kişiyle olan iletişim” sınırı kırıldı. Telefondaki karşılıklılık ortadan kaldırıldı ve bir egemen güçten geniş dinleyici kitlelerine seslenme gerçekleşti. Radyo reklam yoluyla özel teşebbüsün ekonomik çıkarlarının ve propagandayla siyasal çıkarların gerçekleşmesinde önemli roller oynadı. Radyo uluslararası soğuk savaşta 1950’lerden sonra kullanılan en gözde araçlardan biri oldu. Radyo aynı zamanda, Türkiye gibi ülkelerde yabancı müzik ve piyesler yoluyla kültürel emperyalizmin gerçekleşmesinde en etken ajan rolünü oynadı. 42 Sinema, Müzik, Kültür, İnsan ve Toplum Tablo 2: Sesle yazma ve dinlemeyle ilgili gelişmeler Tarih 1920 1920 1922 1927 1929 1933 1935 1936 1938 1946 1948 1949 1954 1955 1958 1963 1967 1978 1980 1983 1985 Gelişme Mikrofon; İlk radyo istasyonu KDKA (Pittsburgh) Elektrikle ses kaydı; ilk radyo yayını: KDKA Pittsburgh New York’taki WEAF radyosunda ilk radyo reklamı Türkiye’de ilk radyo yayını başladı. Araba radyosu; plastik teype manyetik ses kaydı Phonograph’ta stereo kayıt gerçekleştirildi. Almanya’da ses kayıt aleti satılmaya başladı. Bell Labs ses tanıyan makineyi yaptı Ankara radyosu ilk yayın; Radyo’da Türk müziği yok müzik Jukebox kitle üretimi LP plak (78’lik denen Büyük plak) RCA 45’lik plakları sundu; İstanbul Radyosu açıldı. Transistor radyolar satılmaya başladı Teyp üzerine stereo müzik kaydı FM radyo istasyonları kablolu yayında. Hollanda’dan ses kaseti Dolby audio his sesini kesti Dijital kayıt Sony Walkman Compact disk Türkiye’de İlk dijital radyo bağı sistemi Müzik kültürel bir üründür. Yazının olmadığı sözlü gelenekte, müziğin üretimi ve dağıtımı ancak insanın sahip olduğu doğal araçlar (beyin, bellek ve dil) yoluyla olmak zorundaydı. Dolayısıyla, bu tür sözlü gelenekte müzik mekan ve zamanda aynılık ve ikili veya gruptaki yüz yüzelik zorunlu bir gereksinimdi. Yazılı kültüre geçiş ve kayıt araçlarının geliştirilmesiyle, müzikte üretim materyalleşti; zaman ve yer bakımından aynılık sınırları kırıldı. Aynı zamanda bu sınırları kıran teknolojileri üretenler ve müzik üretimi için satın alanların egemenliği kuruldu. Böylece, müzik müziği yapanın kendisinin ürettiği bir aracı kullanarak, düşünseli kurgulanmış sözle ifade ötesine taşındı: müzik üretimi materyal bir üretim oldu. Günümüzde, müzik üretim endüstrisi en zengin endüstrilerden biridir. Müzik ekonomik bir emtiadır. Kullanım biçimi ve değeri psikolojik ve kültürel bir karakter taşımaktadır; fakat bu kullanımı teşvik eden ve yönlendiren endüstriler Sinema, Müzik, Kültür, İnsan ve Toplum 43 için müzik, emtia pazarında alışveriş değerine (exchange value) sahip olan bir maldır. Bu mal bir kaset veya CD gibi materyal taşıyıcılar içinde kullanım için şifrelenip yerleştirilmiştir. Kullanımın olabilmesi için bu şifreleri sese (ve görüntüye) dönüştüren şifre çözücü araçların satın alınması gerekir. Bu nedenle, emtialaştırılmış müzik, yaygın bir endüstriyel ürün ve yan ürün sistemi ortaya çıkartmıştır. Müziğin emtia olması ve pazar yapısının gelişmesiyle birlikte müzik yazan, müziği söyleyen ve müziği dinleyen arasındaki ilişkiler de değişmiştir. Bu değişimin doğasının nasıl olduğu ve ne tür dönüşümlere uğradığı önemli inceleme konularından biridir. Müzikte emtia, üretim ve yabancılaşma ilişkisinde bağların nasıl kurulabileceği de önemli bir konudur. Bir kişinin (veya grubunun) müzik yazması, bunu hiçbir kapitalist firmayla anlaşmadan kendi olanaklarıyla, aracı kullanmaksızın yapması olanağı olabilir. Bu olanak ve yönelim genellikle küçük üretim firmalarının kurulmasına gider. Bu firmalar (aynı Türkiye’de solcu yayın evlerindeki dönüşümde olduğu gibi) önce küçük-burjuva örgütlenme biçimini kopya ederler; ardından küçük-burjuva biçimine dönüşürler; çoğu yok olur gider. Kalanların bazıları büyür ve “best seller” ürünler satarak ve müzisyenleri sömürerek kapitalist pazarın bütünleşik bir parçası durumuna gelirler. Amaç artık yereli veya kapitalist pazarın bilincine hizmet etmeyeni değil, kitlesel kapsamda popüler müzik yapmak ve dağıtmak olur. Hatta firma orijinal ideolojik amaca hizmete devam edebilir; fakat pazarda tutunduğu ve kalıcılığı olasılığı anlaşıldığı andan itibaren, güçlü sermayeler için satın alınmaya hazır bir konuma gelir. Benzer durum sinema film üretimi için de geçerlidir. Küçük bağımsız film stüdyoları kurulur veya bağımsız film yapımcılarına hizmet veren küçük çaplı stüdyolar olabilir. Bunlar genellikle batar ve ardından yenileri gelir. Böylece pazarda batan ve yeni kurulan “küçük şirketler” sürekli olarak kalır. Kapitalist üretim tarzı ve ilişkilerini eleştirme yerine kitle kültürünü eleştiren bir müzik, bireyselliği vurgulayan alternatif veya mücadele müziği izleyiciler tarafından tutuldukları andan itibaren “ana akım” denen egemen yapının içine bütünleşir veya bütünleştirilir. Neden “kitle kültürü” eleştirisi, müzikte “yüksek kültür” savunusuna 44 Sinema, Müzik, Kültür, İnsan ve Toplum dönüştürülmektedir? Devrimci denen müzik neden ya yok olmakta ya da kültürel marjinallik içine hapsedilmektedir? Neden “heavy metal, rap, rhythm and blues, halk müzikleri, destanlar, ağıtlar, arabesk” gibi biçimler aşağı kültürellik olarak nitelenmektedir? Herhangi bir seviyedeki egemenlik düzeni ve ilişkilerine karşıtlığı ifade eden bir müziksel ifade biçimi (kültürel pratik) nasıl oluyor da egemen ekonomik yapının bir parçası olarak kendi kendisiyle çelişkiye düşüyor veya çelişki ortadan kaldırılıyor? Bu ve benzeri sorular da inceleme için açık bir alandır. Yeşil-pop gibi bir olgunun ortaya çıkması ve Hıristiyan Evangelist Kiliselerdeki gibi bazı yeni Müslüman tekkelerdeki vaazların makamının değişmesi; popülerleşen bazı tekkelerde rock’n roll veya o zaman popüler olan müziksel vuruşlara dönüşmesi olasılığı çok uzak değildir. Bu dönüşümün nedenleri siyasal, ekonomik ve kültürel tarihle ve bu tarihte neyin nasıl yapıldığıyla ilişkilidir. Eğer “gavur icadı” diye batının teknolojik ifade araçlarını dün kullanmayanlar, bugün en yoğun kullananlar arasında ise, bunun nedenlerini bilmek ve sonuçları üzerinde düşünmek gerekir. Türkiye çok zengin bir müziksel geleneğe sahiptir. Bu gelenek önce Anadolu Halk müziği türleri ve Osmanlılarla birlikte geleneksel Türk müzigi (Saray müziği) türlerinde gelişme göstermiştir. Dini ve din dışı müziği de buna katmak gerekir. Türk toplumsal hayatında örgütlü yaşamın konumuna göre farklı müzikler de üretilmiştir. Genel halkın kullandığı müziklerin başında günlük yaşamla ve duygularla ilgili halk müziği gelir. Bu müzikten en yaygın olanları kırık hava ve uzun havadır. Müziğin geliştiği örgütlü diğer bir yer askeri müziğin üretildiği ordu olmuştur. Cumhuriyetin kurulmasıyla ordu bandosu Riyaseti Cumhur Musiki Heyeti oldu ve 1958’de Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası adını aldı. Bir diğer örgütlü yapı da Mevlevi vb dergahlarda görülen İslami mistik müziğidir. Buna benzer şekilde dini geleneklerde camide kullanılan dinsel müzikler (örneğin ilahiler) vardır. Müzik eğitimi için 1924’de müzik Öğretmenleri Akademisi kuruldu. Bunu 1936’da Ankara Devlet Konservatuarı takip etti. Günümüzde Ankara, İstanbul ve İzmir başta olmak üzere ülkemizdeki okullarda Sinema, Müzik, Kültür, İnsan ve Toplum 45 müzik eğitimi veren bölümler, konservatuarlar ve Güzel Sanatlar Liseleri ve özel kurumlar bulunmaktadır. Özellikle Cumhuriyet devriminden sonra radyonun kurulması ve ardından yaygınlaşması, yıllar sonra buna televizyonun katılmasıyla birlikte, Türkiye’de müzik sadece bir ulusal çevrenin ürettiği bir ürün konusu ötesine geçti ve bazılarına göre kültürel alışverişin, gelişmenin ve küreselleşmenin göstergelerinden biri oldu. Fakat diğer bazılarına göre, müzik (1) sanat ve söylem olarak, yerel kültürü yok eden ve/veya ciddi dönüşüme uğratan kültürel emperyalizm konusu ve (2) endüstri ve emtia (pazarda satılan mal) olarak da, ekonomik sömürü ve ekonomik emperyalizm konuları içinde ele alınıp incelenmelidir. Türkiye’de Ankara ve İstanbul radyolarının başlaması ve yabancı müziğin bu radyolarda tercih edilen müzik olarak yayın alanları içinde sunulmasıyla birlikte, yabancı müziğin Türk müziğiyle olan egemenlik ilişkisinde denge batı müziği yönünde özellikle kentlerde değişmeye başlamıştır. Elbette, bu gelişme kendi başına münferit bir karaktere sahip değildir; tam aksine batılılaşma yolundaki kültürel, siyasal ve ekonomik politikalar ile birlikte düşünüldüğünde, oldukça ciddi anlamlara sahiptir. Türk müziğinin belli türlerinin radyoda ve sonra TRT’de yer verilmemesi, müzik konservatuarlarında Türk müziğinin dışlanması, sinemada, müzik endüstrisinde, ardından televizyonda yabancı – çoğunlukla Amerikan – müzik ürünlerinin sunulması, onların Türkçeye aranje edilmesi, Türkçe sözlü müziklerde onların taklit edilmesi, bu tür “transfer ve kopyalama” politikasını güdenlerin ve uygulayan programcı ve konservatuar öğretim üyelerinin olması, ileriliği, çağını aşmışlığı, üstün zevk ve dile sahipliği göstermekten çok, kendi kimliğinden uzaklaşmış, kendini beğenmeyen, kimliğini kendini kendinden olmayanla özdeştirerek bulmaya çalışan düşünsel zavallılığı işaret eder. Bu düşünsel zavallılık (ya da kendini tanımayan ve kendine ve kendi gibilere baskı yapan kültürel psikopatlık), bu kişilerin egemen konumda olmaları ve Batı müziği endüstrisinin pazar çıkarlarına uygun ideolojik yapıyı benimsemeleri nedeniyle, ekonomik ve kültürel yapının kendine uygun müziksel üretim, dağıtım ve kullanımı gerçekleştirme olanaklarının ortadan kaldırılmasına önemli katkıda bulunmuştur. Dolayısıyla, Batı’ya bağlı düşünsel yoksunluk 46 Sinema, Müzik, Kültür, İnsan ve Toplum aynı zamanda batıya bağlı materyal yoksunluğu da getirmiştir. Birbirini destekleyen bu iki yoksunluğa kültürel ve ekonomik emperyalizm, yeni-sömürgeleşme, çağdaşlaşma, demokratikleşme vb sanan yenisömürge bilincini taşıma gibi isimler verilir.3 Bu anlamda, belki de, örneğin Ankara Radyosu Türk müziğinin batının popüler müziği yanında marjinal duruma düşürülmesi sürecinde, Batının en önemli transfer-aracı rolünü oynamıştır; buna şimdi isimleri bile Türkçe olmayan televizyon kanalları katılmıştır. Konservatuarın eğitim politikasını sakat bir şekilde düzenleyenler ve klasik batı müziği dışında kalan yerel müzikleri tek sesli diye değersizleştirip dışlayanlar, sömürgeci mantığa aykırı düşen müzikle uğraşanları okuldan atanlar ve Türk müziği konservatuarlarını piyasaya çalgıcı yetiştiren bir kurum haline dönüştürenler Anadolu kültürü ve ekonomisi üzerinde kurulan baskı ve egemenliğin sürdürülmesini ciddi katkıda bulunmaktadır. Bu durum incelenmesi gereken iki önemli yan ortaya çıkarmaktadır: Birincisi, müzikte Batının egemenlik kazanmasının tarihsel olarak ele alınıp ayrıntılı bir biçimde değerlendirilmesi gereğidir. İkincisi ise, Batı müziğinin Anadolu’da yaygınlaşmasını sağlayan ekonomik, sanatsalkültürel ve siyasal güç yapısının tarihsel dönüşümü ve günümüzdeki durumunu araştırma gereğidir. Elbette, bu incelemelerde, kültürel üretimde egemen durumda olan ve aynı zamanda kendi kimliğini yitirip “onları kabul etmeyen başkalarının kimliklerine bürünenlerin” psikolojik durumları ve bu psikolojinin diğer insanlarda, müzik sevileri ve tercihlerinde, psikolojik davranış bozukluklarında ve müzik pazarı üzerindeki etkileri ve sonuçları da incelenmelidir. Ne yazık ki, iletişim medyalarında yansıtılan ve günlük yaşamda görülenler, Anadolu 3 Batının pazar güçleri bu kişilerin çoğunluğunun ideolojinin anlamını bile bilecek kapasitede olmadıklarını bildikleri için, akıllı bir şekilde hazırlanmış kavramları bu kişilerin ağızlarına tutuşturarak, akademik olmayan günlük deyimle, geviş getirerek haz almalarını sağlarlar. Bu kavramlara en son örnekler, müziğe de uygulayabileceğimiz, küreselleşme, yerellik, post-modern durum, karşılıklı bağımlılık, vücut dili, esnek üretim, müzikte polysemy (üretim ve anlamlandırmada çok seslilik). Bunlar elbette var; fakat kimin için ne amaç ve sonuçlarla var? Kimi ve neyi nasıl anlatarak bazıları için hurafeler ve hayallenmeler ve bazıları için materyal ve diğer zenginlikler yaratıyor? Sinema, Müzik, Kültür, İnsan ve Toplum 47 müziğinin üretim, dağıtım ve tüketim biçimlerinde güç, müziğin sahiliği (otantikliği), kendine özgülüğünü koruması ve kendine özgü gelişme sağlaması gibi koşullarının çok sınırlı bir hale getirildiği varsayımının doğruluğu yönündedir. Anadolu müziği hem üretim ve dağıtım hacmi, hem de kendi sanatsal ve araçsal özelliklerini koruma ve geliştirme bakımlarından egemenlik mücadelesini yitirmiş durumdadır. Nasıl ki Batının kitle üretim teknolojilerinin ürünleri Anadolu’da egemen durumdaysa, aynı kitle üretim teknolojilerinin kültürel ürünü olan müzik de Anadolu’da egemen duruma getirilmiştir. Bu varsayımların incelenmesi ve bu varsayımlara bağlı olarak, egemenliğin sağlanması ve yitirilmesi ile ilgili tarihsel, yapısal ve ilişkisel faktörler ayrıntılı olarak ele alınıp araştırılmalıdır. Kazanmanın ve kaybetmenin koşullarını öğrenenler, alacakları ve uygulayacakları politikalarda başarılı olma şansına daha çok sahiptir.