Fethullah G?len`le Amerika`da Bir Ay

advertisement
Sadık Akkiraz - Kuran Ve Sünnet Işığında Evlilik Ve
Mahremiyetleri
www.CepSitesi.Net
TAKRİZ
Yüce Allah İslam dinini en son ve en mükemmel bir din olarak bütün
insanlığa göndermiştir Bu dinde renk, ırk ve kabile aynmı olmadığı
gibi cinsiyet aynmı da yoktur. "Erkek olsun, kadın olsun, kim mü'min
olduğu halde salih amel işlerse biz şüphesiz ona çok güzel bir hayat
yaşaünz ve işlemekte olduklan amellerin daha güzeli ile mükafatlannı
mutlaka veririz1 "Erkek olsun kadın olsun mü'min olarak kim salih bir
amelde bulunursa işte bunlar cennete girerler. Zerre kadar da zulme
uğramazılar."2 İslam dini kadına büyük önem vermiş, onun savaşlarda
dahi öldürülmesini yasaklamıştır.
Peygamber (s.a.v.)-. "Namazını kılıp orucunu tutan, kocasıyla iyi
geçinip namusunu koruyan kadının cennetlik olduğunu"4 açıklamıştır.
Kızı Fatma (r.a) yanma geldiği zaman Hz. Peygamber (s.a.v.) in ayağa
kalktığı, elinden tutup alnını öperek yanına oturttuğu"5 rivayet
edilmektedir. Hz. Muham-med (s.a.v) müslüman olmayan kadınlara dahi
çok iyi davranmıştır.
Kadınlar da Peygamber (s.a.v.)'e karşı büyük saygı ve sevgi göstermiş
tir. Nitekim Uhud'dan dönen İslam ordusunu karşılayan Hind binti Amr
bu savaşta oğlunu, kardeşini ve kocasını kaybettiği halde Hz. Peygamber
(s.a.v.)'in öldüğü haberinin yalan olduğunu öğrenip, Peygamber
(s.a.v.)'i karşısında görünce "Bundan sonra her musibet bana hafif
gelir.7 diyebilmiştir.
Evlilik müessesesi kadını koruyan ona layık olduğu değer ve saygıyı
kazandıran, Allah'ın meşru kıldığı bir kurumdur. Kadının gençken şurada
veya burada ahlaksızlann elinde bir eğlence araa olarak kullanılıp
ihtiyarlayınca da kimsesiz olarak sokağa atılmasını önler.
Müminlerin nazannda evlilik bir imtihan ve bir ibadettir. Eşlerin
karşılıklı olarak birbirlerini bu anlayış içerisinde
değerlendirmeleri gerekir. Mutlaka
Allah (c.c.)'a kullukta, insan hayatının en önemli safhalanndan biri
de evliliktir. İyi bir evlilik, Kur'an ve sünnetin aydınlattığı saadet
asrının yeniden dirilişini gerçekleştirecek nesillerin ortaya
çıkmasına ve insanlann kula kulluktan Allah (c.c.)'a kulluğa geçmesine
vesile olur. Kötü evlilik ise, insanm hem kendinin, hem de doğacak
nesillerin cehennem ateşine yakıt olmasına sebep olur.
İslam dini, evliliğe büyük önem vermiştir. Kur'an-ı Kerim'de ve
Rasulullah'ın sünnetinde bu konuya büyük yer verilmiştir. Biz de
kitabımızda, mümkün olduğunca ayet ve hadislere geniş olarak yer verdik.
Evlilik hakkındaki hadisleri genellikle ilk kaynağından vermeye
çalıştık. (Buhari, Müslim, Ebu Davud... gibi)
Kitabımız beş ana bölümden oluşmakta olup, her bölüm kendi arasında
değişik başlıklara aynlmıştır. Bu kitabı diğer kitaplardan ayıran
özelliği, evliliği düşünen bir insanın evlilik yolunda çıkacağı
merdivenleri sırasıyla ele almasıdır. Yani evliliği düşünen insanın,
evleneceği kişinin, İslam'a göre hangi özelliklerde olması gerektiği,
evleneceği kişiyi görmesi, nişan, düğün, zifaf, doğum, çocuk eğitimi,
aile fertlerinin görevleri ve son olarak boşanma şeklinde bir sıra
takip ettik. Kolay ve anlaşılır olması için de azami gayret gösterdik.
Amacımız, Kur'an ve sünnetin ışığında bir aile modelinin
gerçekleştirilmesinde küçük de olsa bir katkıda bulunmak, İslam'ın
her yönüyle yaşandığı ailelerin çoğalmasına yardımcı olmak ve gençliğin
dünya ve ahiret saadetine kavuşacakları evlilikleri gerçekleştir
meleri için Allah ve Rasulüne kulak vermelerini sağlamaktır.
Gayret bizden, tevfik Allah'tandır.
BİRİNCİ BÖLÜM İNSANIN YARATILIŞI HZ. ADEM'İN YARATILIŞI
Allah (c.c), insanı mükemmel bir varlık olarak topraktan yaratmıştır.
İnsan, diğer yaratıklardan kendini üstün kılan bir takım meziyetlerle
de donatılmıştır. Akıl, hafıza, irade gibi meziyetlere sahip olan insan
diğer varlıklardan üstündür. Bu konuda Allah (c.c), Kur'an-ı Kerim'inde
şöyle buyurmaktadır: "Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık."12
Allah Teala insanı topraktan yarattı. Ancak yaratmadan önce bu tasanmını
meleklere bildirdi. Kur'an-ı Kerim'de bu konu şöyle
açıklanmaktadır:"Bir zamanlar, Rabbin meleklere: "Ben yeryüzünde bir
halife yaratacağım" demişti. Melekler: "Orada bozgunculuk yapacak ve
kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tespih ediyor
ve bütün eksik sıfatlardan tenzih ediyoruz" dediler. Allah (c.c.) da
onlara: "Şüphesiz ki ben sizin bilmediklerinizi bilirim" dedi."13
Yukarıdaki ayette insanın görevinin yeryüzünde halifelik yapmak olduğu
anlaşılmaktadır. Halife başkasının yerine geçip onu temsil etmek
demektir.
Bu görev herkese verilmez. Hele bunu Allah Teala verince, bu işe layık
olandan başkasına halifelik görevi verilemez. Böylesine
12 Tin, 4 "Bakara, 30
İNSANİN YARATILIŞ!
geniş bir yetkiyle donatılan insan, yaratılan varlıklar arasında saygın
bir makama ulaşmıştır.
Allah Teala, insanın yaratılışıyla ilgili olarak kitabında şöyle
buyurmaktadır: "Andolsun biz insanı çamurdan, bir süzmeden yarattık.
Sonra onu bir nutfe (sperm) olarak sağlam bir karar yerine koyduk.
Sonra nutfeyi, alaka (embriyo) ya çevirdik. Alakayı bir çiğnemlik ete
çevirdik, bir çiğnemlik eti kemiklere çevirdik, kemiklere et giydirdik.
Sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli Allah
(c.c), ne yücedir."14
Bu konuda pek çok ayet-i kerime vardır. Biz burada sadece bir tanesiyle
yetindik. İnsan yapısı itibanyla beden ve ruh olmak üzere iki kısımdan
oluşmaktadır. Önce beden yaratılmış, sonra ona ruh üflenmiştir. Beden,
su ve topraktan yaratılmıştır. Allah Teala, bunu şöyle açıklamaktadır:
"Sizi topraktan yaratmış bulunması, O'nun ayetlerindendir; sonra siz
(yeryüzünün her yanına) yayılmakta olan bir beşer (türü) oldunuz."15
İnsanın yaratılışında kullanılan temel maddelerden birisi de sudur.
Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "Allah, her canlıyı sudan yarattı.
İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde
yürümekte, kimi de dört(ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah,
dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, her şeye güç yetiren-dir."16
Yukarıdaki ayetlerden de anlaşıldığı gibi, Hz. Adem topraktan
yaratılmıştır. O'nun yaratılışında kullanılan toprağın nitelikleri
ve geçirdiği evreler, Allah (c.c.) tarafından insanlığın rehberi yüce
kitabında ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır:
14Mu'minun,12-14.
15 Rum, 20
16 Nur, 45 10
"Sizi topraktan yaratmış bulunması, O'nun ayetlerindendir; sonra siz,
(yeryüzünün her yanma) yayılmakta olan bir beşer (türü) oldunuz."6
"Sizi çamurdan yaratan, sonra bir ecel belirleyen O'dur. Adı konulmuş
ecel O'nun karındadır. Sonra siz (yine) kuşkuya kapılıyorsunuz."7
"Şimdi onlara sor: Yaratılış bakımından onlar mı daha zorlu, yoksa
bizim yarattıklanmız mı? Doğrusu biz onlan cıvık-yapışkan bir çamurdan
yarattık."8
"Andolsun, biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık."9
"Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan
yarattık."10
"İnsanı, ateşte pişmiş gibi kuru bir çamurdan yarattı."11
"Sonra onu düzeltip bir biçime soktu ve ona ruhundan üfledi. Sizin
için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?"12
HZ. HAVVA'NIN YARATILIŞI
Dünyada ilk yaratılan kadın, Hz. Adem'in eşi ve insanlığın anası olan
Hz. Havva'dır. Yaratılışıyla ilgili pek çok rivayet vardır. Kur'an-ı
Kerim'de, bu konudan şöyle bahsedilmektedir: "Ey insanlar! Sizi tek
bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek
ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup sakının. Ve (yine)
kendisiyle, birbirinizle, dilekleştiğiniz Allah'tan ve akrabalık
(bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde
gözeticidir
"O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle durulup-yatışması i-çin
ondan eşini var etti. Onu (eşini) örtüp bürüyünce, o da bir yük yüklendi
de bununla (bir süre) gezindi. Nitekim ağırlaşınca, ikisi Rableri olan
Allah'a dua ettiler: Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun
şükredenlerden olacağız.
Bu ayetlerden anlaşıldığı gibi Hz. Havva, Adem (a.s)'dan sonra ve onunla
aynı maddeden yaratılmıştır. Bazı alimler,"... ondan eşini var etti."
ayetine dayanarak Havva'nm, Hz. Adem'in bir uzvundan yaratıldığını
ileri sürmüşlerdir. Bu görüşü destekleyen bazı hadisler de mevcuttur.
Peygamber Efendimiz, bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır-.
"Kadınlara iyi davranın, çünkü kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır.
Kaburga kemiğinin en eğri tarafı üst tarafıdır. Onu doğrultmaya
kalkarsan kırarsın, kendi halinde bırakırsan daima eğri kalır. O halde
kadınlara karşı iyi davranın.
Bu hadis-i şerife göre Hz. Havva, Hz. Adem'in kaburga kemiğinden
yaratılmıştır. Hz. Havva'nın yaratılış sebebi, Hz. Adem'e hayat
arkadaşı olması ve onunla huzur bulmasıdır. Bu konu Kur'an-ı Kerim1
de şöyle belirtilmektedir: "O, sizi tek bir nefisten yarattı ve
kendisiyle durulup-yatışması için ondan eşini var etti."16
Allah (c.c), Hz. Adem'i yarattıktan sonra yalnız bırakmamış, onu her
türlü zorluk karşısında destekleyecek ve kıyamete kadar
doğacak insan neslinin ilk annesi olacak bir kadın (Hz. Havva)
yaratmıştır.
İnsanlığın atası olan Hz. Adem ve Hz. Havva çifti, bir süre cennette
yaşamış ve Allah Teala'nm yasakladığı ağacın meyvelerinden yemeleriyle
birlikte cennetten çıkartmışlardır.
Bu konu Kur'an-ı Kerim1 de şöyle açıklanmaktadır: "Ve ey A-dem, sen
ve eşin cennete yerleş, ikiniz dilediğiniz yerlerden yiyin; ama şu
ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz."17
"Bunun üzerine dedik ki: Ey Adem! bu (iblis) gerçekten sana ve eşine
düşmandır. Sakın sizi cennetten sürüp çıkarmasın, sonra mutsuz
olursunuz. Şüphesiz ki, senin acıkmaman ve çıplak kalmaman _ onda
(cennette kalmana bağlı)dır. Ve gerçekten sen burada susa-mayacaksm
ve güneş altında yanmayacaksın da."18
Şeytan kendilerinden örtülüp gizlenen çirkin yerlerini açığa çıkarmak
için onlara vesvese verdi ve şöyle dedi Rabbinizin size bu ağacı
yasaklaması yalnızca sizrri iki melek olmamanız veya ebedi
yaşayanlardan kılınmamanız içindir Ve:"Gerçekten ben size öğüt
verenlerdenim" diye yemin de etti. Böylece onlan aldatarak düşürdü.
Ağacı tattıklan anda ise ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve
üzerlerini cennet yapraklanndan örtmeye başladılar O zaman Rableri
kendilerine seslendi Ben sizi bu ağaçtan men etmemiş miydim? Ve şeytanın
sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş miydim
Dedik ki Oradan hepiniz inin Bundan sonra size benden bir hidayet
geldiğinde kim benim hidayetime uyarsa onlara korku yoktur ve onlar
mahzun olmayacaklardır
Allah C.c dediki Kiminiz kiminize düşman olarak inin Yeryü zünde belli
bir vakte kadar sizin için bir yerleşim ve meta geçim vardır Dedi ki
Orda yaşayacak orda ölecek ve ordan çıkarılacaksınız
İnsanların Çoğalması
İnsanlığın atalan olan Hz. Adem ve Havva, Allah Teala tarafından
mükemmel bir şekilde yaratılmış ve yeryüzünde ilk aileyi
oluşturmuşlardır. İnsanlann çoğalması ve neslinin devamı üreme yoluyla
sağlanmıştır. Allah (c.c), bunu yüce kitabında şöyle açıklamaktadır:
"Ey insanlar! Gerçekten biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık
ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde)
kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk
ya da soyca değil) takvada en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah,
bilendir, haber alandır
"Ey insanlar! eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu
ki, biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir
alakadan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem
et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için.
Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra
sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için
(sizi büyütüyoruz)
Kendisi akıtılan meniden bir damla su Ueğil miydi? Sonra bir alak
(embriyo) oldu, derken (Allah onu) yarattı ve bir düzen içinde biçim
verdi Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı
Sizi annelerinizin kannlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan
sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz
olan Allah budur, mülk O'nundur. O'ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen
nasıl çevriliyorsunuz
"Andolsun, biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık. Sonra onu bir su
damlası (sperm) olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.
Sonra o su damlasını (spermi) bir alak (embriyo) olarak yarattık;
ardından o alakı bir çiğnem et parçası haline soktuk; daha sonra bir
çiğnem ette kemikleri yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik;
sonra bir başka yaratılışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli
olan Allah, ne yücedir."26
Peygamber Efendimiz de hadislerinde çocuğun anne karnındaki evreleri
şöyle açıklamıştır: "Biriniz yaratıldığı zaman, annesinin karnında
kırk gün nutfe, sonra kırk gün kan pıhtısı olarak, sonra da kırk gün
bir çiğnem et parçası olarak olarak cem'edilir. Sonra Allah, ona dört
kelimeyle emrolunan bir melek gönderir: Rızkı, ameli, eceli, şaki veya
said olduğu yazılır. Sonra ona ruh üfürülür..."27
Rasulullah (s.a.v.) bir başka hadislerinde ise, bu konuyu şöyle
açıklamaktadır-. "Nutfenin (rahme düşmesinden sonra) kırk iki gece
geçti mi, Allah ona bir melek gönderir. Ona suret verir, kulağını,
gözünü, derisini, etini, kemiğini yaratır. Sonra melek sorar: "Ey
Rabbim! Bu erkek mi, dişi mi olacak?" Rabbin dilediğini hükmeder, melek
de yazar. Sonra tekrar sorar: "Ey Rabbim! Eceli nedir?" Rabbin
dilediğini hükmeder, melek de yazar. Tekrar sorar: Ey Rabbim! Rızkı
nedir?" Rabbin dilediğini hükmeder, melek de yazar.
21 A'raf, 24-25 22Hucurat, 13
23 Hac, S
24 Kıyamet, 37-39
25Zümer, 6 26 Mü'minun 12-14
Buhari, Bed'ul-Halk, 6.enbiya Kader.l; Müslim, Kader, 1, Tevhid, 28;
Ebu Davud, Sünne,16; Tirraia. Kader, 4; İbn Ma'ce, Mukaddime, 10
Sonra melek elinde sahife olduğu halde çıkar. Artık buna ne bir şey
ilave eder ne de eksiltir."28
Bu ayet ve hadisler, insanın topraktan yaratılmasından ana rahmindeki
olağanüstü evrelerine kadar maharetli bir ustanın elinden çıktığını
göstermektedir. Bu usta da herşeyin yaratıcısı olan Allah Teala'dır.
İnsanın Yaratılış Gayesi
İnsanın en güzel şekilde yaratılması.yeryüzünde halifelikle
görevlendirilmesi, diğer varlıklardan akıl, hafıza ve irade gibi
meziyetler bakımından üstün olması, onun bir amaç için yaratıldığını
göstermektedir. Bunu Allah (c.c.) yüce kitabı Kur'an-ı Kerim'de şöyle
açıklamaktadır: "Ben cinleri ve insanlan, ancak bana ibadet etsinler
diye yarattım
Yukarıdaki ayet-i kerime yaratılış gayemizin ne olduğunu açık bir
şekilde belirtmektedir. Allah'a kulluk insanın yegane görevidir. Ayeti
kerimeler bize bu mesajı vermektedir.
"Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın..."30 "Ey
insanlar! sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki
sakınasrnız."31
"O, sizin için yeryüzünü bir döşek, gökyüzünü bir bina kıldı. Ve gökten
yağmur indirerek bununla sizin için (çeşitli) ürünlerden nzık çıkardı.
Öyleyse (bütün bunlan) bile bile Allah'a eşler koşmayın.
Müslim, Kader, 3 Zariyat, 56 30Nisa, 36 31 Bakara,
Allah, sizi annelerinizin karnından hiç bir şey bilmezken çıkardı ve
umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme (duyulannı) ve kalpler verdi
O dinlenmeniz için geceyi gündüzü de aydınlatıcı olarak sizin için
yaratmıştır Şüphesiz işitebilen bir topluluk için bunda ibretler
vardır
Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık."35 "Biz göğü büyük bir kudretle
inşa ettik ve şüphesiz biz, (onu) genişleticiyiz. Yeri de biz
döşeyip-yaydık; ne güzel döşeyiciyiz
"Şimdi Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak; ölümünden sonra
yeryüzünü nasıl diriltmektedir? Şüphesiz O, ölüleri de gerçekten
dirütecektir. O, her şeye güç yetirendir
Allah'ın insanlara sunduğu nimetleri belirten ayetlerin hepsini burada
zikretmemiz mümkün değildir. Ama yerden göğe, karadan suya, bitkilerden
hayvanlara, canlılardan cansızlara, bütün nimetleri ayeüeriyle
belirten Allah, insanın bu nimetler karşısındaki tavrını da
bizlere hatırlatıyor:
Ey insan Seni yaratıp seni düzgün ve dengeli kılan seni istediği bir
şekilde birleştiren ihsanı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir
"Şüphesiz insan, Rabbine karşı pek nankördür. Şüphesiz buna
kendisi de şahittir
Narü.78 w Yunus, 67
Bakara, 22
36Zarıyat, 48-49 «Rum, 50 38Infitar, 6-8 3'Adıyat, 6-7
Sonuç olarak insan, ölümüne kadar yaratılış gayesine uygun o-larak
hayatını sürdürmelidir. Allah (c.c.)'a kulluk için yaratıldığını
unutmamalı, dünyanın ahiretin tarlası olduğu düsturunu hafızasından
hiç çıkarmamalıdır.
"Ve sana ölüm (yakin) gelinceye kadar Rabbine ibadet et."40
Allah'ın bizim ibadetlerimize ihtiyacı var mı? Bazıları "Allah'ın bizim
ibadetlerimize ne ihtiyacı var?" diyerek ibadetten kaçıyorlar. Halbuki
Allah (c.c.)'ın, kullarından ibadet etmesini istemesi (haşa) ihtiyacı
olduğu için değildir. Çünkü Allah, hiç bir şeye muhtaç değildir. Muhtaç
olanlar bizleriz.
İnsanoğlunun "Allah'ın bizim ibadetlerimize ne ihtiyacı var?" diye
söylenmesi, uzman ve güvenilir bir doktorun hastasını iyileştirecek
bir ilacı içirme konusunda yaptığı ısrara karşılık hastanın ona, "
Senin ne ihtiyacın var ki, bu ilacı içmem için ısrar ediyorsun?" demesi
gibi anlamsızdır. Görüldüğü gibi, ilaca doktorun değil, hastanın
ihtiyacı vardır. Israr etmesi kendisinin değil, hastasının faydası
içindir.
Öyleyse hayatımızı Allah (c.c.) için değerlendirmeliyiz. Her anımızı
ona ibadetle geçirmeliyiz De ki Şüphesiz namazım, ibadetlerim hayatım
ve ölümüm hepsi alemlerin Rabbi olan Allah içindir
Hicr 99 En'am 162
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
İKİNCİ BÖLÜM TARİH BOYUNCA VE İSLAM'DA KADIN ESKİ MISIR'DA KADIN
Mısır denildiğinde, ilk akla gelen burayı yöneten firavunlardır.
Firavunlar, ırklarının saflığı bozulmasın diye kendi kızkardeşleriyle
evlenirlerdi. Kadınlar ise, çoğunlukla evli oldukları kardeşlerini,
iktidar hırsıyla öldürerek iktidan tek başlarına ele almak isterlerdi.
Firavunlar tek bir evlilikle yetinmezler, bir çok kadınla ilişki
kurarlardı. Firavunların bu adetleri daha sonralan halka da yayıldı.
Eski Mısır medeniyetinde kadının durumu ise şöyleydi: Kadın, vücudunun
çoğunluğunu açık bırakan çekici kıyafetler giyerek kendisini
erkeklerin beğenisine sunardı. Çoğunlukla kadın, birlikte olmak
istediği erkeğe teklifte bulunurdu.
Kadın makyajına dikkat etmediği takdirde dışlanır ve aşağıla nırdı.
Evlilik öncesi kadın erkek ilişkisi olur ve bu kınanmazdı.
Dansözler çıplak bir vücutla, çalgı eşliğinde erkekleri eğlendi-rirdi.
Kadının evlilikte söz hakkı olmadığı gibi, mal-mülk edinmede de herhangi
bir hakka sahip değildi.
Kadını zorlamak, dövmek ve zulmetmek normal karşılanan bir
durumdu.
ESKİ ASUR VE ANADOLU MEDENİYETİNDE KADIN
Asurlularla ilgili bilgiler, Anadoluda Kayseri yakınlarındaki
Kültepe'de bulunan birçok yazılı belgeden öğrenilmiştir. Aynca ele
geçirilen bir takım mektuplar, eski Asur ve anadolu medeniyetinde
kızların çocuk yaşta nişanlandığını ortaya koymuştur.
Bulunan mektuplardan yola çıkarak eski Asur ve Anadoluda kadınnın
durumunu şöyle açıklayabiliriz: Boşama erkeğin isteğine bağlıdır.
Kadın genellikle kendi isteğiyle değil, babası veya bir başka büyüğünün
isteğiyle evlenebilirdi.
Eski Anadoluda nişan akdi konusunda kontrat yapılmaz, erkek isterse
nişanı bozabilirdi. Bir kız, daha çocukluk çağındayken, herhangi bir
büyüğü tarafından söz verilip nişanlanırdı. Daha küçükken, kızın
ailesi, erkeğin ailesine, kızlarını oğullarına vereceklerini vaad
ederlerdi.
Bütün bunlann yanında, anadolunun diğer uygarlıklarında; bazen kadını
devlet yönetiminin başında görmek de mümkündür.
Hititlerde, "Tavananna" denen ana kraliçe, kraldan sonra gelirdi. Kral
savaşa gittiğinde ülke yönetimini tavananna denilen kraliçeye
bırakırdı. Aynca kral ölünce ana kraliçe, yeni kralın yanında görevine
devam ederdi.
ÇİN MEDENİYETİNDE KADIN
Çin medeniyetinde giyim, smıflararası farkı yansıtacak kadar belirgin
özelliklere sahipti. Uzun elbise giyme imtiyazı memurlarla, yüksek
zümreden oluşan kişilere aitti. Giyim, kadın ve erkeğin durumuna göre
değişiklik göserirdi. Vücudunun büyük bir kısmını örtmeyen kadın
kıyafetleri, erkeklerinkine nazaran daha canlı renklerden imal
ediliyordu.
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
Kadınlar saçlarına altm, gümüş ve değerli taşlardan firketeler
takarlardı. Genç kızlar firketeyi, onbeş yaşlanna girdiklerinde
çocukluktan kadınlığa geçtiklerim gösteren bir törenle takarlardı.4
Bir dinden çok Çin'in ahlak yasasını içeren Konfüçyüs'ün sisteminde
kadınlar için yedinci gününde düzenlenen bir bayram vardı. Bu bayramda
kadınlar, çocuk sahibi olabilmek ve yaptıkları işlerde ustalık
kazanabilmek için yıldız tanrısına yakanrlardı.
Çin'de kadının durumunu şöyle özetleyebiliriz: Kadın, çok erkek
doğurmakla ün kazanır, saygı görürdü. Erkek doğurmayan kadın, hem
ailesinden hem de toplumdan dışlanırdı.
Kız, evleneceği kişiyi zifaftan önce göremezdi. Kadın, kocasına ve
kocasının annesine hizmetle yükümlüydü. Bu hizmet ölünceye kadar devam
ediyordu.5
Kadın, erkekle aynı haklara sahip değildi. Ev ortamında bile kadınla
kocası arasında kadının uyması gereken kurallar vardı. Kadın, kocasıyla
oturup yemek yiyemezdi. Bütün işlerini bitirdikten sonra kocasından
arta kalan yemeklerle karnını doyurmaya çalışırdı. Çin medeniyetinde
kadının güzelliği ve soyu önemli olduğu gibi sağlığı da önemliydi.
Hastalıklı bir kadına acınmaz ve yardım da edilmezdi. Hasta kadının
bir köle kadar bile değeri yoktu.
Erkek evlenmekten kaçamazdı. Çünkü bekarlık suçtu. Geçmiş lere kurban
adamaktan mahrum kalırdı. Din adamlan bu konuda diğer halkla aynıydı.6
Çoğunlukla çocuklar annelerini tanırlar ama babalarırtta kim
olduğunu bilemezlerdi
Meydan Larousse, IV 474
Prof. A. Abdulhalim Mahmud, Müslüman Kadının Şahsiyeti Kültür ve Daveti
M.Mehdi İstanbul M.Ebun'Nusi eş-Şelbi Nisaun Havler-Rasul ver Reddü
ala Müfterevati'l-Müsteşrikin, s. 21
ESKİ JAPON MEDENİYETİNDE KADIN
Tarih ve kültür bakımından Japon ve Çin medeniyetlerinin birçok ortak
özellikleri vardır. Japon medeniyetinde kadının durumunu gözönünde
bulundurduğumuzda Çin medeniyetinden çok az bir farkla ayrıldığım
görürüz
Bu medeniyetin en önemli özelliği geyşa denen hayat kadınlarının
varlığıydı. Geyşalann bu işi öğrendikleri okulları vardı. Geyşa olmayan
kadınlar da zina yaparlardı. Kadın yakalanmadığı sürece yaptığından
sorgulanamazdı.
Kadın, erkeğine karşı sesini yükseltir veya çok konuşursa kocası onu
boşardı.8 Ayrıca kadının beğenilme arzusu, sınırı aşmış durumdaydı.
Kadın sadece kocası tarafından değil başkalan tarafından da beğenilmeyi
ve takdir edilmeyi isterdi Kadın erkeğin kötü ahlakına ve kendisine
yapılan zulme karşı koyamadığı gibi boşanma hakkı da yoktu
YUNAN MEDENİYETİNDE KADIN
Yunan medeniyeti, ünlü felsefeciler yetiştirerek altın bir çağa
damgasını vurduğu dönemlerde, kadınlar da bunun tersine karanlık bir
çağ yaşıyordu Yani düşüncenin zirvede olduğu bir çağda kadınların hali
içler açışıydı.
Kadın, toplum hayatına hiçbir katkıda bulunamazdı. Yunan toplumu kadını
pis kabul edip şeytani varlıklardan biri olarak kabul ediyorlardı.
8 Prof. A. Abdulhalim Mahmud, Müslüman Kadının Şahsiyeti Kültür ve
Daveti, s.
9 M. Kasadar- S. Akkiraz, Delilleriyle Kadın İlmihali, s. 40
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
İnsan olarak hiçbir değeri olmayan kadın, çarşı ve pazarlarda bir mal
gibi alınıp satılabiliyordu. Özgürlüğü tamamen elinden alınmış olan
kadının miras hakkı da yoktu. Boşanma yetkisi mutlak surette erkeğe
aitti.
Yunan mitdojisinejöre kadın, türn_kötülüklerin kaynağıydı. Ünlü yunan
hikayecisi Hesiod'a göre ilk kadının adı, Pandora idi. O, toprak ve
sudan yaratılmıştı. Kötülüklerin kapalı olduğu kapağı açarak bütün
kötülüklerin dünyaya yayılmasına sebeb olmuştur.10
Toplantılarda kadınlarla erkekler karma bir hayat yaşamaya başladılar.
Bunun sonucunda da fuhuş yaygınlaştı. Yunan toplumunda zina, olağan
hale geldi. Sanat adına fahişelerin çırılçıplak resim ve heykelleri
yapıldı. Fuhuş evleri, siyasetçilerin ve edebiyatçıların uğrak yeri
haline geldi.
Yunan toplumu, her konuda cinselliği ön plana çıkararak, şehevi
arzularını gidermeye çalıştılar. Ancak bu isteklerinde başarılı
olamadılar. Bundan dolayı da sapık ilişkilerin içine daldılar. Sonunda
da yok olup gittiler.
ESKİ ROMA MEDENİYETİNDE KADIN
Asırlar boyunca krallıkla yönetilen Roma İmparatorluğu, zulmüyle
insanlan tehdit altına almıştı. Roma İmparatorluğunun kuvvete ve zulme
dayalı yönetimi, erkeğin olduğu gibi kadının da hayatına yansımıştır.
Roma medeniyetinde kadına hiçbir medeni hak verilmemişti. Mal ve miras
edinme hakkı yoktu. Kendi hayatıyla ilgili kararlan kocası verirdi.
Özgürlüğü kocasının insafına kalmıştı.
10 Widgery, G. Alban, Tarih Boyunca Buyuk Öğretiler, s. 82
Kadın haklı olsa dahi, kendisini savunmak için hakim karşısına
çıkamazdı. Çünkü toplumun o dönemdeki genel kanaati, kadının daima
kötü ve suçlu kabul edilmesiydi.
Roma medeniyetinde kadın, ailesi tarafından rahatlıkla
satılabi-liyordu. Koca da, kansını satabildiği gibi çocuklarını da
satabilme hakkına sahipti. Kadının toplum içinde hiçbir etkinliği
olmadığı gibi; vatandaşlık hakkı bile yoktu.
YAHUDİ MEDENİYETİNDE KADIN
Yahudi medeniyetinde erkek, ailenin reisidir. Ona mutlak itaat gerekir.
Baba, kızının rızasını almaksızın onu dilediğiyle evlendirebi-lirdi.
Yahudilikte de kadın kısır olursa terkedilir ve toplum tarafından
dışlanırdı.
Kadının miras hakkı yoktu. Fahişelik yaygındı. Zina ve livatanın yaygın
olduğu yahudi toplumunda, bekarlık büyük suçtu. Evlilik satın alma
ve kaçırma yoluyla olurdu. Evlenen kadın, her yönüyle kocasının malı
oluyordu. Boşama hakkı da erkeğe aitti. Görüldüğü gibi, kadın
yahudilikte de bir değer ifade etmemektedir.
HRİSTİYANLIKTA KADIN
Hnstiyanlık, doğuşu itibarıyla ilahi bir dindir. Allah (c.c),
peygamberi Hz. İsa'yı göndererek, insanlann yalnızca kendisine ibadet
etmelerini istemiştir. Roma İmparatorluğunun bir sömürgesi olarak
zulüm ve yokluk içinde yaşayan Filistin halkının aşağı tabakası ve
köleler, bir kurtuluş olarak bu dini seçtiler. Yahudiliğin milli bir
din olarak, sadece yahudi ırkına hitap etmesi, halkı hnstiyanlığa
yöneltti. Bu dinin, sömürüye karşı çıkması ve eşitliği savunması bir
takım kitlelerin ilgisini çekti. Kadınlar da ezilmekten kurtulmanın
yolu olarak bu dine umut bağladılar.
İnsanlann kurtuluş umudu olarak sarıldıkları Hnstiyanlık, Roma
İmparatorluğunun resmi dini ilan edilmesiyle birlikte; köleler ve
mazlum halk tekrar baskı altına girdi. Bu dönemde, hor ve hakir
görülenler özellikle kadınlardı. Kadınlar, bu dinden önceki
konumlarına geri döndüler.
Kadınlar, hnstiyanlık öncesinde olduğu gibi, zulüm görmeye devam
ettiler. Özellikle ortaçağda kadının durumu içler açışıydı. Her türlü
haktan mahrumdular. O dönemlerde hnstiyanlar, kadının ruhunun olup
olmadığını tartışıyordu.
Papazlann ve din adamlannın gözünde kadın; kaçınılması gereken kötü,
uğursuz bir varlık olarak görülmekteydi.
Evlilik öncesi gaynmeşru ilişkiler, normal karşılanmaktaydı. Zina
mahsulü çocuk edinmek yaygındı.
Kadın İngiltere parlamentosunda temsil edilemezdi. (Batıda seçme ve
seçilme hakkı 1900'lü yıllarda verilmiştir.)
Kadın, ev işlerinin tamamını yapmak mecburiyetindeydi. Aksi bir durum
boşanma sebebi sayılıyordu.
Fransız devrimiyle birlikte insanın özgürlüğü ve eşitliği ilan edildi.
Ancak bu, kadını kapsamadı. Kadın her zaman bir mal gibi görüldü.
Günümüzde de hnstiyan batının kadına bakışı değişmemiştir. Bunun da
ötesinde kadın, kapitalizmin reklam aracı haline gelmiş; kadının
güzelliği ve cinselliği, çok kazanma vasıtası olmuştur. Yani kadmnın
konumu dün ne ise, bugün de aynıdır.
İSLAM'DAN ÖNCEKİ ARAPLARDA KADIN
İslam öncesi arap kadınının durumuna baktığımızda, pek çok haktan mahrum
olduklarını görüyoruz. Araplar, kız çocuklannı uğursuzluk olarak
algılıyorlardı. Hiç kimse kız çocuğunun olmasını istemezdi. Bazı arap
kabileleri, kızlannı namus korkusuyla, bazı kabileler de kız, erkek
bütün çocuklannı fakirlik korkusuyla diri diri
toprağa gömüyorlardı. Ancak bu adet araplar arasında pek yaygın değildi.
Bu hususu Kur'an-ı Kerim şöyle açıklamaktadır: "Onlardan birine kız
çocuğunun olduğu müjdelenince öfkelenir ve yüzü kapkara kesilirdi.
Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir.
Onu aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün!
Batan ki, verdikleri hüküm ne kadar kötüdür!"11
Arapların bir kısmı evlilikte tek eşle yetiniyordu. Bu konuda bazı
kızların babalan damadına başka bir kadınla evlenmemesini şart
koşuyordu. Bazıları da çok evlilik yapıyordu. Müslüman olmadan önce
Urve b. Mes'ud on kadınla evliydi. Müslüman olduktan sonra bunlardan
altısını boşadı
Araplardan biri öldüğü zaman karısı ve başka kansından çocukları varsa,
en büyük çocuk babasının karısıyla evlenebiliyordu. Bu kadın diğer
mallar gibi mirastan sayılıyordu. Şayet evlenmek istemezse onu başka
biriyle evlendirir ve mihri de kendisi alırdı.12
Arap kadınları süse aşırı derecede düşkündü. Herkes imkanı ölçüsünde
süslenirdi. Özellikle dışarı çıkarken en güzel kıyafetlerini
giyerlerdi.
Köle durumundaki kadınlar ise, bir hayvan gibi boynunda tasmayla
pazarlarda alınıp satılmaktaydı. Efendilerin, köleleri olan kadınlar
üzerinde sınırsız haklan vardı. Yoksulluğun ve yozlaşmanın had safhaya
ulaştığı Arap toplumunda, fuhuş alabildiğine yaygındı. Evlilikler,
günlük, haftalık ve aylık olmak üzere mut'a şeklinde yapılabiliyordu.
Yani kadın belli bir zaman dilimi içinde evli kalıyor, süre dolduğunda
evlilik sona eriyordu.
Cahiliye araplannda dört çeşit nikah vardı:
1- Günümüzde yapıldığı gibi kadın önce nişanlanır, sonra da
evlendirilirdi.
2- Kadın hayızdan temizlenince, kocası tarafından başka bir erkekle
beraber olmaya gönderilirdi. Kadının o adamdan hamile kaldığı belli
oluncaya kadar kocası onunla yatmazdı. Bunu yapmaktaki amaçlan,
sağlıklı bir çocuğun doğması içindi.
3- En az on kişilik bir erkek topluluğu aynı kadına gider ve o-nunla
beraber olurdu. Kadın hamile olup çocuğunu doğurduktan sonra
o
adamlann
hepsini
biraraya
toplar
ve
şöyle
derdi:
"Yaptığınız işi biliyorsunuz. Ben doğurdum. Ey falanca! Bu senin
çocuğundur" derdi. Ardından çocuğuna seçtiği adamın ismini verir ve
adam da itiraz etmezdi. Kadın çocuğuna baba seçerken kabilenin en zengin
ve en üstün olanını tercih ederdi.
4- Birçok kişi, fahişe olarak kabul edilen bir kadına gider ve o-nunla
beraber olurlardı. Kadın hamile kalıp doğurduğunda kendisiyle beraber
olanlardan istediğine çocuğunu verirdi.
Hz. Muhammed (s.a.v.), gönderildikten sonra bu tür cahiliyye nikahlan
feshedildi
BATI MEDENİYETİNDE KADIN
Günümüz batı toplumlannda da kadına gereken değer verilmemektedir.
Batılılar, atalan gibi kadını bir mal olarak görmekte ve onun sırtından
daha çok kazanmaya çalışmaktadır. Sanayi inkılabından sonra ailede
büyük değişiklikler yaşandı. On dokuzuncu asnn sonlanna doğru,
Avrupa'da erkek işçilerin isyan etmesiyle kadınlar ekonomik hayata
dahil oldular. Kadmlann tercih edilmesindeki asıl sebep, ucuza
çalışmaları ve uysal olmalarıydı.
11 Nahl, 58,59
12 Taberi, Camiu'l-Beyan fi Tefciri'l-Rur'an, IV73O7;
Nisaun-Havier-Rasul, s. 27
Kadınlan daha iyi sömürebilmek için bir takım planlar içine giren
kapitalistler, feminizmi icad ederek kadın erkek eşitliğini gündeme
getirdiler.
"Kadınların da erkekler gibi çalışması ve ekonomik özgürlüğünü
kazanması gerekir, kadınlar, erkeklerin esaretinden kurtulmalıdır"
gibi sözlerle, kadınlar ekonomik hayatın içine çekildi.
Bugün Avrupa'da ve onu örnek alan ülkelerde kadınlar, ser-mayedarlann
oyuncağı haline gelmişlerdir. Çok ucuza çalıştırılan kadınlar,
ellerine geçen parayı giyimlerine ve makyajlanna harcamak suretiyle,
gönüllü köleliğe soyunmuşlardır.
Batı, kadını sadece işçi olarak sömürmüyor. Onun güzelliğini,
çekiciliğini ve cinselliğini kullanarak servetlerine servet
katıyorlar. Reklamlarda kadınlan kullananarak insanlann dikkatini
ürünlerine çekmeye çalışıyorlar. Reklamlarda, defilelerde,
gazetelerde, dergilerde ve televizyonlarda kadının cinselliğinden
faydalanılarak, onla-nn sırtından servetler kazanılıyor.
Kadının ezilmesinden bahseden batılılar, onlann batakhanelerde,
genelevlerde satılmalanna seyirci kalarak gerçek yüzlerini ortaya
koyuyorlar.
Bütün bunlar bize batının kadın haklanyla ilgili konularda hiç de samimi
olmadıklannı göstermektedir. Bugün, kadını iliklerine kadar sömüren,
bir mal gibi kullanan batı medeniyetinden başkası değildir. Bu
medeniyet, çağdaşlık ve eşitlik adı altında kadınları ezmiştir.
İSLAM'DA KADIN
Kadınlar, altıncı asnn sonlanna kadar içinde bulunduklan toplumlar
tarafından daima sömürüldüler. Ancak bu asırda, İslam güneşinin
doğusuyla birlikte, kadınlar da O'nun aydınlığından faydalanarak
gerçek kimliklerine kavuştular. Tarih boyunca taşımak zorunda
kaldıkları kölelik zincirlerini kınp attılar. İslam nurunun altına
sığman kadınlar, şehevi duygulann elinde oyuncak olmaktan kurtularak,
toplumun kalkınmasında, gelişmesinde ve huzurunda etkin bir rol
üstlendiler.
İslam, kadın haklan konusunda bir takım yenilikler ve prensipler ortaya
koymuştur: Bunları şöyle açıklayabiliriz:
1. Kadın yaratılış yönüyle, erkekle tamamen eşittir. Kur'an'da Allah
Teala şöyle buyurmaktadır: "Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan
Rabbinizden korkun."14 "Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir
dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve
kabilelere ayırdık. Muhakkak ki, Allah yanında en değerli olanınız,
O'ndan en çok korkanmızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden
haberdardır."15
Rasulullah (s.a.v.) da bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: "Muhakkak
ki kadınlar, erkeklerin bir parçasından başka birşey
değildir."16
2. İslam'a göre kadın ve erkek, birbirini tamamlayan bir bütünün
parçalandır. Kadın erkeğe; erkek de kadına daima muhtaçdır. Kur'an-ı
Kerim'de şöyle Duyurulmaktadır. "... Onlar (kadınlar) sizin için birer
elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz..."17
3. İslam, kadın üzerindeki laneti kaldırmış, insanın cennetten
çıkarılmasına ve lanetlenmesine kadının sebeb olduğu inancını
reddetmiştir
Allah (c.c), Kur'an-ı Kerim'inde şeytan ilk insan olan Hz. A-dem'in
ve Hz. Havva'nın ikisini birden aldatarak cennetten
«Nısa, 1 ısHucurat, 13 ı6EbuDavud "Bakara, 187
çıkanlmalanna sebeb olduğunu belirtmiştir..AllahTeala, bu suçu sadece
kadına yüklemedi. Her ikisini de sorumlu tuttu.
Daha önceki konumuzda geçtiği gibi, kadın kötülüklerin kaynağı değildir
İslam Hz. Ademi kadının baştan çıkardığı fikrini kabul etmez
Bu konudaki ayetler şöyledir: "Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş,
ikiniz dilediğiniz yerlerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa
zalimlerden olursunuz."18
"Bunun üzerine dedik ki: Ey Adem! bu (iblis) gerçekten sana ve eşine
düşmandır. Sakın sizi cennetten sürüp çıkarmasın, sonra mutsuz
olursunuz. Şüphesiz ki, senin acıkmaman ve çıplak kalmaman onda
(cennette kalmana bağlı)dır. Ve gerçekten sen burada susa-mayacaksın
ve güneş altında yanmayacaksın da."19
"Şeytan.kendilerinden "örtülüp gizlenen çirkin yerlerini" açığa
çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu
ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi
yaşayanlardan blınmamanız içindir. Ve:"Gerçekten ben size öğüt
verenlerdenim" diye yemin de etti. Böylece onlan aldatarak düşürdü.
Ağacı tattıklan anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriver-di ve
üzerlerini cennet yapraklanndan örtmeye başladılar. O zaman) Rableri
kendilerine seslendi: "Ben sizi bu ağaçtan men etmemiş miydim? Ve
şeytanın sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş
miydim
Dedik ki: "Oradan hepiniz inin. Bundan sonra size benden bir hidayet
geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar
mahzun olmayacaklardır
"(Allah) dedi ki: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde
belli bir vakte kadar sizin için bir yerleşim ve meta (geçim) vardır."
Dedi ki: "Orada yaşayacak, orada ölecek ve oradan çıkan-lacaksınız."22
Bir başka ayet-i kerimede ise bu günah, yalnız Hz. Adem'e nisbet
edilmektedir: "Nihayet ondan yediler. Bunun üzerine kendilerine ayıp
yerleri göründü. Üstlerini cennet yaprağıyla örtmeye çalıştılar. (Bu
suretle) Adem Rabbine asi olup yolunu şaşırdı."23
Bu ve bundan önceki ayetlere bakıldığında; Allah (c.c), uyanlannı direk
Hz. Adem'e yapmakta, şeytanın sinsi planlarını ve düşmanca niyetini
ona bildirmektedir.
Ayrıca cennetten çıkarılma hadisesinin bir hikmeti vardır. Allah (c.c),
insanlan yeryüzünde bir halife olarak yaratmıştır. İnsanın asıl görevi
cennette kalmak değil; aksine yeryüzünde belli bir süre halifelik
görevini ifa etmektir. Zaten yeryüzünde halifelik göreviyle yaratılan
insanın, ebedi olarak cennette kalması sözkonusu değildir. Ancak daha
sonra yaptığı amelin durumuna göre ya cennete ya da cehenneme gidecektir
4. İslam'a göre, kadının da dininin gereklerini yerine getirme ehliyeti
vardır. Hayatı boyunca yaptığı amellere göre ya mükafatlandırılacak
ya da cezalandırılacaktır. Cinsiyet farkının sevabın artmasına veya
eksilmesine hiçbir etkisi yoktur. Erkekle kadın, bazı özel durumlann
dışında İslam'ın emir ve yasaklarına karşı aynı derecede muhataptırlar.
Bu konuda Allah Teala şöyle buyuruyor: "Erkek ve kadın, mümin olarak
kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve
mükafatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz."24
Ben, erkek olsun kadın olsun -ki hep birbirinizdensiniz- içinizden
çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmayacağım..."25
"Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin
kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru
erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar,
mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka
veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlannı
koruyan erkekler ve ırzlannı koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden
erkekler ve Allah'ı çok zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar
için bir mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır."26
Bütün bu ayetlerden anlaşılan, insanın cinsiyeti ne olursa olsun Allah'a
kullukta hiçbir farklarının olmadığıdır.
5- İslam, kadının uğursuz olduğuna dair diğer medeniyetlerin ortaya
attığı iddialan tamamen reddetti. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu
konuda şöyle buyurmaktadır: "Uğursuzluk çıkarmak şirktir, uğursuzluk
çıkarmak şirktir, uğursuzluk çıkarmak şirktir. İçimizden bunu
geçirmeyen yoktur; ancak Allah bu duyguyu tevekkülle giderir."27
Allah (c.c), cahiliye döneminde kız çocuğu olan insanlann durumunu
yüce kitabı Kur'an-ı Kerim'de şöyle tasvir ediyor: "Onlardan birine
kız müjdelendiği zaman öfkelenmiş olarak yüzü kapkara kesilir.
Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir.
Onu, aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün!
Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar kötüdür.28 6. İslam, cahiliye
adetlerinden olan kız çocuklarının diri diri gömülerek öldürülmesini
de şiddetle yasaklamıştır. Bazı arap kabileleri, kızlarını, ya
fakirlikten ya da ilerde aile şereflerini lekeleyeceği endişesiyle
diri diri gömerek öldürürlerdi. Allah Teala, bu fiili şiddetle
yasaklamıştır-. "Diri diri toprağa gömülen kıza, hangi günah sebebiyle
öldürüldüğü sorulduğunda.
"Bilgisizlikleri yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve
Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek (kadınlara)
haram kılanlar, muhakkak ki ziyana uğramışlardır. Onlar gerçekten
sapmışlardır ve doğru yolu bulacak da değildir.
7. İslam erkeklere, kadınlara gerekli ihtimamı göstermesini
emretmiştir. Peygamber (s.a.v.), şöyle buyurmaktadır: "Dikkat edin!
Kadınlara karşı iyi davranma tavsiyemi tutun. Onlar sizin için ancak
birer yardımcıdır. Bundan başka onlarda bir hakkınız yoktur. Ancak
apaçık bir hayasızlık yaparlarsa, o zaman onları yataklarından
ayırın, ve şiddetli olmayacak şekilde dövün. Size itaat ederlerse,
haklarında aşın gitme hususunda bahane aramayın. Biliniz ki, sizin
kadınlarınız üzerinde hakkınız vardır; kadınlarınızın da sizin
üzerinde hakları vardır. Sizin onlar üzerindeki hakkınız, yatağınızı
istemediğiniz kimselere çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri
evinize sokmamalarıdır. Onlann sizin üzerinizdeki haklan ise,
yedirmeniz, giydirmeniz ve onlara güzel davranmanızdır
İslam kadına, ister kız, ister eş ve işerse anne olsun, her durumda
da hürmet gösterilmesini ve ikram edilmesini emretmiştir. Diğer dinlere
bakıldığı zaman kadının, hangi konumda olursa olsun hiçbir değeri
yoktur. İslamiyet ise kadını hak ettiği makama yükseltmiştir.
Kız çocuğu olarak kadına verilen değer hem Kur'an-ı Kerim'de hem de
Peygamber (s.a.v.)'in hadislerinde açık bir şekilde belirtilmiştir.
Bu konudaki ayetler daha önce geçmişti. Kız çocuklarının diri diri
toprağa gömülmesiyle ilgili ayetler, İslam'ın kadına verdiği önemi
açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Peygamber (s.a.v.) ise, şöyle buyuruyor: "Buluğa erinceye kadar kim
iki kız çocuğunu yetiştirirse kıyamet günü (parmaklarını
birleştirerek) o ve ben şöyle beraber oluruz.
"Kim üç kız veya üç kızkardeş veya iki kızkardeş veya iki kız yetiştirir,
terbiye ve te'diplerini eksik etmez, onlara iyi davranır ve evlendirirse
cenneti hak eder
Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor-. "Yanıma bir kadın girdi. Beraberinde iki
kız çocuğu da vardı. Benden yiyecek birşeyler istedi. Aksi gibi yanımda
bir hurmadan başka birşey yoktu. Onu verdim. Kadın hurmayı alıp ikiye
bölerek kızlarına taksim etti. Kendine birşey ayırmadı. Daha sonra
çıkıp gittiler. Arkadan Rasulullah (s.a.v.) girdi. Durumu ona anlattım.
O da şöyle dedi: k;:^ bu şekilde kızlarla imtihan edilir, o da iyi
davranırsa, kızlar onun için -eşe karşı bir perde olurlar."34
Ana ve babanın çocuklan arasında kız-erkek ayırımı yapması doğru
değildir. Çocuklanna eşit mesafede durması gerekir Peygamber s.a.v
şöyle buyuruyor Kimin iki kız çocuğu olur da bunları öldürmez alçaltmaz
erkek çocuklarını bunlara tercih etmezse Allah onu cennete koyar
Eş olarak da kadına verilen değer Allah'ın kitabında ve Rasulul-lah'ın
hadislerinde açıkça beyan edilmiştir. Allah (c.c.) bu konuda şöyle
buyurmaktadır Kaynaşmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp
aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de O'nun varlığının
delillerindendir Doğrusu bunda iyi düşünen bir kavim için ibretler
vardır
Peygamber (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Dünya bir meta'dır. Dünya
metaınm en hayırlısı kadındır.37
Kadın, ana olarak en büyük hakka sahip olan kimsedir. Allah (c.c.)
da bu konunun önemini belirtmek için kendi hakkından sonra ana-baba
hakkını zikretmiştir: "Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak
koşmayın. Ana-babaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak
komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara
(köle, cariye, hizmetçi vb.) iyi davranın; Allah kendini beğenen ve
daima böbürlenip duran kimseyi sevmez."38
"De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O'na
hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla
çocuklarınızı öldürmeyin, sizin de onlann da rızkını biz veririz..."39
"Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi
davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi
senin yanında yaşlanırsa, kendilerine "öf bile deme; onlan azarlama
onlara güzel söz söyle. Onlan esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine
kanat ger ve "Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse,
şimdi de sen onlara rahmet et!" diye dua et."40
Bu konuyla ilgili hadis kitaplannda pekçok hadis vardır. Bu hadislerden
birkaçını zikredelim: "Bir gün Rasulullah'a adamın biri gelerek sordu:
"Ey Allahhn Rasulü, iyi davranıp hoş sohbette bulunmama en çok layık
olan ve bunu hak eden kimdir? Hz. Peygamber (s.a.v.): "Annen" diye
cevap verdi. Adam: Sonra kim? dedi. Rasulullah (s.a.v.): "Annen" diye
cevap verdi. Adam tekrar sordu: Sonra kim? Rasulullah (s.a.v.) yine
cevap verdi: "Annen" diye cevap verdi. Adam tekrar sordu: Sonra kim?
Rasulullah (s.a.v.) bu defa-. "Baban" diye cevap verdi."41
Bu hadiste anneye iyilik yapmanın üç kez tekrar edilmesi, annenin evladı
üzerindeki hakkının babanın hakkından üç kez daha fazla olduğu ve babaya
yapılan iyiliğin üç mislini hak ettiğini göstermektedir. Annenin çocuk
üzerindeki hakkı çok fazladır. Annenin çocuğunu hamileliğinde
taşıması, doğurma meşakkati ve emzirmesi herşeye bedeldir.
Bu konuyu Allah Teala şöyle açıklıyor: "Biz insana anne ve babasına
iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara
katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte
bunun için) önce bana, sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede
bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır
Rasulullah (s.a.v.)'a Cahime (r.a.) geldi ve şöyle dedi: Ey Allah'ın
Rasulü! Harbe katılmak istiyorum ve seninle istişareye geldim.
Rasulullah (s.a.v.) ona sordu: Annen var mı? O: "Evet var."dedi.
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
Bunun üzerine Allahhn Rasulü ona şöyle dedi: "Öyleyse onun y-anından
aynlma! Çünkü cennet onun ayaklan yanındadır."43
9. İslam, kadmlann eğitim ve öğretimine de büyük önem vermiştir. Çünkü
aile, toplumun en küçük birimidir. İslam'ın geleceği için önemli olan
gençler, ilk olarak eğitimlerini aileden almaktadırlar. Ailede çocukla
en fazla ilgilenen annedir. Toplumun huzuru ve saadeti için annenin
kültürlü olması şarttır. Bu nedenle İslam, kadın erkek aynmı yapmadan
herkesi ilim öğrenmeye teşvik etmiştir. Zaten kadm-erkek her mü'minin
ilmihal bilgisini öğrenme mecburiyeti vardır. Çünkü ibadetlerin nasıl
yapılacağı, hangi durumlarda geçersiz olacağı
gibi konularda ve
inanca dair problemlerin hallinde mutlaka her mü'minin bilgi sahibi
olması farzdır.
10. İslam, çok evliliği bir düzene koyarak, kadının sömürülmesine ve
kullanılmasına dur demiştir. Bunun için de bir erkeğin evlenebileceği
kadın sayısını dörtle sınırlamıştır. Ama bu konuda ağır şartlar ileri
sürmüştür.
İslam'dan önce evliliğin bir sının yoktu. Bir erkeğin onlarca eşi
olurdu. İslam'ın getirdiği sınırlama ile birlikte kadın, erkeklerin
elinde oyuncak olmaktan kurtuldu. Birden fazla kadınla evlenenlere
ağır şartlar koyarak, kadının hakkının kaybolmasına engel olundu.
Kur'an-ı Kerim'de Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "Üzerine düşüp
uğraşsanız da kadınlar arasında adil davranmaya güç yetiremezsi-niz-,
bari birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi
bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, günahtan sakınırsanız Allah şüphesiz
çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.44
Bu ayette kastedilen, sadece yeme-içme, giyme ve banndırma değil, eşler
arasında sevgide de adaletin sağlanmasıdır. Ayette de belirtildiği
gibi, birine meyledip diğerini ihmal etmek adaletsizlik
anlamına gelecektir. Bu durum ise aile düzenini bozar. Eşler arasında
yaş, güzellik, yaşlılık zenginlik-fakirlik gibi haller dikkate
alınmaksızın kocanın zamanı adalete paylaştırması gerekir.
Hz. Aişe'den: "Rasulullah eşleri arasında süre paylaşımı (kasm) yapar
ve her bir eşi için belli bir gün ve gece tesbit ederdi."45
Adalet, en çok süre paylaşımında kendisini göstereceği için bu konudaki
adaletsizlik, kocaya ağır bir sorumluluk yükler. Bir hadiste: "İki
eşi olan bir koca, bunlardan birisine yönelip diğerini ihmal e-derse
kıyamet günü bir yanı çarpılmış olarak kalkar."46 Duyuruluyor.
11. İslam, boşanma müessesini bir düzene koydu. Erkeğin bunu bir oyuncak
gibi kullanmasını engelledi. Boşanmayla ilgili bir takım kaideler
getirerek bu konuda da kadının mağduriyetini giderdi.
12. İslam, kadına miras hakkı verdi. Kadın diğer medeniyetlerde hiçbir
hakka sahip değilken Allah Teala, çocuk anne karnında bile olsa mirastan
payını verdi. Mirasla ilgili ayetler Nisa ve Enfal surelerinde
mevcuttur.
13. İslam, kan-koca haklarını yeniden tanzim etti. Buna göre erkeğin
haklarıyla kadının haklan ve sorumlulukları netleşti.
14. İslam, ergenlik çağı öncesi kadını yakınlannın himayesine verdi.
Böylece kadının eğitilmesi, gözetilmesi, malı varsa bunun işletilmesi
gibi konularda yardım edilmesi sağlandı. Kadın buluğ çağına gelince,
mali konularda da erkek gibi ehliyet sahibi oldu.
45 Buhari, Hibe 15 Şehadet 30, Ebu Davud, Nikah 38
46Ebu Davud, Nikah 38; Nesai, Işretu'n-nisa 2; Ibn Ma'ce, Nikah 47
40
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM EVLİLİK ve HÜKÜMLERİ
İSLAM'DA AİLE
Yüce dinimiz aile hayatına büyük önem vermiş ve bu konuda ayetler ve
hadisler aracılığıyla ailenin değerini ve önemini ortaya koymuştur.
Kur'an-ı Kerim'de kadın ve aileye dair yüzün üzerinde ayet-i kerime
vardır. Yine bu konuda Hz. Muhammed (s.a.v.)'in bir cik kitap olacak
kadar hadisleri mevcuttur.
İslam, aile yuvasını kendine özgü bir takım ilkelere bağladı. Çünkü
aile, bir toplumun çekirdeği olup, herkes aile yuvasının eğitim ve
terbiyesinden geçer. Fertlerin ilk kültür ve gelenek hamurunu aileler
yoğurur.
Müslüman bir ailenin nitelikleri:
1. Aile meşru nikah temeline dayanır. Nikah müessesesi bütün semavi
dinlerde korunmuş ve evlilikle ilgili bir takım prensipler konulmuştur.
İbn Abidin bu konuda şöyle demiştir
"Bizim için Hz. Adem döneminden günümüze kadar meşru olmuş, daha sonra
ve cennette de devam edecek olan nikah ile imandan daha sürekli bir
ibadet yoktur.1
İslam, nikahsız olarak bir arada yaşayanlann topluluğunu, aile yuvası
olarak kabul etmemiş ve onları evlenmeye davet etmiştir. Nikah insanı
haramdan korur. Zinanın önünde bir engel oluşturur.
1 İbn Abidın, II, 258
Müslümanı zina töhmetinden kurtanr. Aynca gayrımeşru ilişkiler
sonucunda ortaya çıkan bir takım hastalıklardan (aids, bel soğukluğu,
frengi vb.) korunulmuş olur. Doğacak çocukların nesebi de evlilik
sayesinde kanşmamış olur.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Dört şey peygamberlerin
sünnetlerindendir: Utanma, kokulanma, misvak ve evlenme.2
2. Aile bireylerinin güçlü bir inanca ve günlük hayatta salih a-mellere
sahip olmaları amaçlanır. Dinimiz bu konudaki sorumluluğu aile reisine
vermiştir.
Allah (c.c), Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler!
Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ise, şöyle buyurmaktadır:"Hepiniz birer
çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz. Devlet başkanı (imam)
bir çobandır ve yönettiklerinden sorumludur. Evin erkeği bir çobandır
ve ev halkından sorumludur. Kadın, ev içinde bir çobandır ve güttüğünden
sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malı üzerinde bir çobandır ve bunun
yönetiminden sorumludur
Müslüman bir ailenin her konuda Allah'a karşı sorumlu olacağını ve
bir gün yaptıklarından hesaba çekileceğini iyi bilmesi gerekir. Bunu
sağlamanın en güzel yolu, aile bireylerinin inancını güçlendirmek ve
amellerinde devamlılığı sağlamaktır. Aile fertlerinin Allah'ın emir
ve yasaklanna uymasını temin edecek olan ise, ailenin reisi olan
babadır. Onun bu konuda başarılı olmasının yolu, bizzat kendisinin
sağlam bir imana sahip olması ve amellerinde samimi olmasıdır.
2Tirmizı, Nikah, 1
3 Tahrim, 6
4 Buhari, Cum'a, 11; Müslim, İmare, 20; Ebu Davud, Imare, 1; Tirmizi,
Cihad, 2
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
Aile reisi olan baba, bu konularda güzel örnek olamazsa, ailesi
üzerindeki çobanlık görevini yerine getirmemiş ve bundan dolayı da,
Allah (c.c.)'a verdiği sözde durmamış olur.
İslamiyette aileyi birbirine bağlayan asıl bağ, iman bağıdır. Kan bağı
daha sonra gelir. Bundan dolayı imandan yoksun olan hısımlar aile
bağının dışına çıkmış olurlar. Nitekim kendisine iman etmemiş olan
oğlunu tufandan kurtarmak için dua eden Nuh (a.s.)'a, Allah Teala şöyle
buyurmuştur: "Ey Nuh! O, asla senin ailenden değildir. Çünkü onun
yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan şeyi benden
isteme."5
Burada Nuh (a.s.)'m kendi soyundan olan oğlu, imansızlık nedeniyle
aile dışında bırakılmıştır. Halbuki Hz. Muhammed (s.a.v.), aralannda
hiçbir nesep bağı olmayan Selman el-Farisi'yi kendi ailesinden
saymıştır. Diğer yandan özellikle Bedir savaşında bir çok sahabi, en
yakınları olan babalanna, oğullanna, kardeşlerine, amcalarına,
dayılarına, yeğenlerine ve diğer akrabalarına karşı savaşmışlardır.
3. Anne-baba ve çocuklar arasındaki ilişkiler karşılıklı sevgi ve saygı
esasına dayanır. Hz. Peygamber (s.a.v.), kendi çocuklanna, torunlanna
ve ashabının çocuklanna karşı son derece şefkatli ve merhametliydiler.
Ashabını da böyle davranmaya teşvik etmişlerdir. Ebu Hureyre (r.a.)
'den nakledildiğine göre bir gün Allah'ın Rasulü, torunu Hz. Hasan'ı
öpmüştü. Orada hazır bulunan el-Akra' b. Habis (r.a.) şöyle dedi: "Benim
on tane çocuğum var, fakat onlardan hiçbirini öpmem." Hz. Peygamber
ona baktı ve şöyle buyurdu: "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz."6
Hz Aişe'nin naklettiğine göre bir arabi Rasulullah'a gelerek:"Siz küçük
çocuklan sevip öpüyorsunuz, biz onlan öpmeyiz" dedi. Hz.
5 Hud, 46
6 Buhari, Edeb, 27; Müslim, Fedaü, 65
Peygamber ona şöyle buyurdu: "Alahü Teala senin kalbinden merhameti
çekip çıkarmışsa ben ne yapabilirim?"7
Anne-babanın, çocuklarına acıyarak onlan doğuştan gelen İslam fitratı
üzere yetiştirmesi ve ebedi hayata hazırlaması gerekir. Hadiste şöyle
buyurulur: "Her doğan çocuk İslam fıtratı üzere doğar. Daha sonra
ana-babası onu yahudi, hıristiyan veya ateşperest yapar."8
Ebu Hureyre, yukardaki hadisi naklettikten sonra şu ayeti okumuştur:"Ey
Muhammedi Sen yüzünü hanif olarak dine, Allah insanları hangi fitrat
üzere yaratmışsa ona çevir. Allah'ın yaratışında hiçbir değişme yoktur.
İşte dosdoğru din budur; fakat insanlann çoğu bunu bilmezler."9
Diğer yandan çocuklann da ana-babaya gerekli sevgi, saygı ve itaai
göstermesi gerekir. Özellikle yaşlılık devresinde bu daha çok önem
kazanır.
Allahü Teala şöyle buyuruyor: "Rabbin yalnız kendisine kulluk etmenizi,
ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan
biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine "öf bile
deme; onlan azarlama; her ikisine de güzel söz söyle. Onlan esirgeyerek
alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve; "Rab-bim! Küçüklüğümde beni
nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et" diyerek
dua et."10
Abdullah b. Mes'ud (r.a.), Rasulullah (s.a.v.)'a hangi amelin daha
faziletli olduğunu sormuş ve Allah'ın Rasulü (s.a.v.) şu cevabı
vermiştir: "Vaktinde kılınan namaz"; sonra hangisi sorusuna ise
"ana-babaya iyilik" diye cevap vermiştir
Allah'ın Rasulü, çeşitli hadislerinde ana-baba ile ilişiği kesmenin
büyük günahlardan olduğunu belirtmiştir. Haklı durumlar dışında
ana-babayı üzen, onlara eza veren bir fiil "ilişik kesme" sayılmıştır.
Bu duruma göre, itaat etmek vacipdir. Bu durumda onlann emrine karşı
gelmek ise, "ilişik kesme" kapsamına girer.
İnsanlann vereceği emirlere uymak, Allah'ın emir ve yasaklanyla
çelişmesi ön şartına bağlıdır. Ana-babaya itaat da bu prensiple
sınırlıdır.
Sonuç olarak oğul ve kızlar, ana ve babalann İslam'a uygun olmayanjslami
emir ve yasaklarla çelişen emir ve isteklerine uymak zorunda değildir.
Ebeveynin.çocuklanna namaz,oruç, hacc,zekat gibi açık farzlan
işlememesi veya faizli muamele yapması, tesettürü bırakması gibi
istekleri bunlar arasında sayılabilir. Çocuğun bunun gibi konularda
ebeveynine itaat etmemesi sorumluluk doğurmaz. Çocuğun inancını
sarsacak konular da bu kapsama girer. Nitekim ayet-i kerimede şöyle
buyurulur: "Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını emretmişizdir.
Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana
ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme."12
4. Kan-koca arasındaki ilişkiler de karşılıklı sevgi, saygı ve güzel
muaşeret esasına dayanmalıdır.
Allah Teala, aile yuvasının "iyi geçim" esasına dayanması gerektiğini
şöyle belirtir: "Eşlerinizle iyi geçininiz. Eğer onlardan
hoşlanmazsanız (biliniz ki) Allah'ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı
bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz.
Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle buyurmuştur: "Sizin en hayırlınız,
ailesine karşı en hayır h olandır. Ben de aileme karşı hayırlı olanım."14
Hz. Peygamber (s.a.v.) eşleriyle en güzel geçim halindeydi. Daima
güleryüzlü ve tatlı dilliydi. Aile fertlerine iltifat eder ve onların
maişetini geniş tutardı. Hz. Aişe, Allah elçisinin kendisiyle yaptığı
bir yansı şöyle anlatır: "Rasulullah (s.a.v.) benimle bir yarış yapmış
ve ben onu geçmiştim. Bu, benim bedence zayıf olduğum bir sırada olmuştu.
Daha sonra ben kilo alınca yeniden yarıştık, fakat bu kez O, beni
geçti."15
Kadının, kocasının meşru olan isteklerine uyması gerekir. Örfe ve toplum
değerlerine göre ev içinde kadına ait olması gereken iş ve hizmetleri
iyi geçimin bir sonucu olarak kadın yapmalıdır. Dengi aileler hizmetçi
çalıştırmıyorsa temizlik, çamaşır ve mutfak işleri kadına ait işler
arasında sayılabilir. Çocuklarının bakımı da bu kapsama girer.
Kadın ma'siyet sayılan emirlere uymaya zorlanamaz. Allah'ın Rasulüne
hangi kadının daha hayırlı olduğu sorulunca, şu cevabı
vermiştir:"Kocası kendisine bakınca, ona neşe ve sevinç verir,
emrederse itaat eder, kendi malı ve özel yaşantısı konusunda, kocasının
sevmediği şeyi yapmaz."16
Sonuç olarak dünya hayatını ömür boyu birlikte yaşamaya karar veren
eşler, birbirinin değerini iyi bilmeli, karşılıklı anlayış ve
fedakarlık içinde İslam'ın belirlediği ilkelere uyarak Yüce Allah'ın
nzasını kazanmaya çalışmalıdır. Ne kadının ne de erkeğin, hayatı
çekilmez hale getirmeye hakkı yoktur. Eşlerin geçimsizliğinden
özellikle aile içindeki dini yaşantı zarar görmeye başlamışsa,
tarafların
İslam'ın bu konuda getirdiği önlemleri alma hakkı doğar. Öğüt, hafifçe
dövme, yatakta yalnız bırakma, hakeme başvurma ve boşama bunlar arasında
sayılabilir.
5. Aile içinde eve giriş ve çıkışlarda aşağıdaki edeplerin gözetilmesi
gerekir. Eve girerken zile basmak, girince selam vermek, hal-hatır
sormak, çocukların ana-babalanna ait odalarına izinsiz girmemesi gibi
edepler bunlar arasında sayılabilir
Kur'an-ı Kerim'de başkasının evine giriş edebi ise şöyle açıklanmıştır:
"Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, kendinizi tanıtıp
ünsiyet kurmadan ve ev halkına selam vermeden girmeyin. Herhalde bunun,
sizin için daha iyi olduğunu düşünüp anlarsınız."17
Devamı olan ayetlerde ise; evde kimse yoksa, izinsiz girilmemesi ve
"geri dönün" denilirse, hemen dönülmesi, ancak bu gidilen evde kendimize
ait eşya bulunur, fakat o sırada evde kimse oturmuyorsa buraya girmekte
bir sakınca olmadığı belirtilir.18
Diğer yandan evin içinde birlikte yaşayan erginlik çağma girmeyen
çocukların, günün üç vaktinde, yatak odasına veya dinlenme yerine
girerken üç defa izin istemeleri esası getirilir. Bu üç vakit; sabah
namazından önce, öğleyin dinlenmek için yatıldığmda veya yatsı
namazından sonraki vakittir. Çünkü bu vakitlerde, kişinin giysilerini
çıkarmış olması mümkündür. Evin ergin coxuklannin da aynı şekilde izin
isteyerek bu yerlere girebileceği vurgulanmıştır.19
Sonuç olarak İslam'ın getirdiği bu ev içi veya dışardan gelenlerin
görüşme edebi, insanlann tecrübelerle ulaşabileceği en yararlı ve en
güvenli kurallardır.
Günümüzde uygulanan kilit, kapı zili, diyafon, hatta görüntülü kamera
sistemi vb.önlemler, görüşmelerde güveni sağlama gayesine yöneliktir.
İslam, onbeş asır önce görüşmelerdeki bu güvenlik sistemini kurmuştur.
Aynı sistem, dükkan, mağaza, depo, büro, fabrika vb.işyerlerini de
kapsamına alır. Belki kapısı herkese açık olan yerler için giriş izni
verilmiş sayılır. İşyeri temsilcisiyle, selam verilerek ünsiyet
kurulmuş olur.
6. Aile fertleri, günün gerektirdiği bilgi, görgü, edep ve tecrübe
ile sürekli bir gelişmenin içinde bulunmalıdır İslam, pratik ve dinamik
bir dindir. Bu yüzden mü'minlerin sürekli maddi ve manevi bir gelişmenin
içinde olmalannı ister. Önce ana ve baba, çeşitli konulardaki bilgi
ve amel eksikliğini gidermeye çalışmamalıdır.
Çocuklar da günün şartlarına göre en az lise düzeyinde bir eğitim
görmeli, mümkün olursa yüksek eğitim de yaptırılmalıdır. Ancak yüksek
öğrenim gören gençler yalnız devlet kapısına gü-venmemeli, kendi
mesleğine uygun iş alanlarım kendi çabalarıyla meydana getirmeye
çalışmalıdır.
İslam dini, mü'minleri sürekli ilim talebine teşvik etmiştir. Kur'an-ı
Kerim'de şöyle buyurulur: "...De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir
olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri düşünüp fikir üretir."20 "...
Ve de ki: Rabbim! Benim ilmimi artır."21
"... Kullan içinden ancak alimler, Allah'tan (gereğince) korkar.
Şüphesiz Allah, daima üstündür, çok bağışlayandır."22
Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ilme teşvik eden pek çok hadisleri vardır.
Burada birkaçını zikredeceğiz: "İlim edinmek için çalışmak her
müslümana farzdır.
Bir topluluk Allah'ın evlerinden bir evde toplanır, Allah'ın kitabını
okur ve onu aralannda müzakere ederlerse, melekler onlan kuşatır,
üzerlerine sekinet iner ve kendilerini ilahi rahmet kaplar. Yüce Allah,
onlan nezdindeki kimselerle anar."24 "Allah, hakkında hayır murad
ettiği kimseyi dinde fakih kılar."25
Sonuç olarak bir ailede herkes kendi iş, çalışma ve meslek alanı ne
ise, öncelikle kendisine her gün gerekli olan İslami bilgileri öğrenmesi
gerekir. Çiftçi bununla, tüccar ticaretle, sarraf kendi [(mesleğiyle
ilgili esaslan öğrenmelidir. Hz. Ömer'in devlet başkanı lolunca
valilere şu genelgeyi yayınladığı nakledilir: "Bizim çarşı ve
Ipazarlanmızda,
ticaretin
dini
esaslannı
bilmeyen
alış-veriş [yapmasın."26
7. Aile bireylerinin İslam ahlakıyla ahlaklanmalan hedeflenmelidir.
İslam, en son ve en mükemmel bir din olduğu için en yüca ahlak değerleri
de onda toplanmıştır. İslam ahlakının esaslannı vahiy ve sünnet
belirlemiştir. İslam'ı en güzel şekilde yaşayan ve İslam ahlakının
en iyi örneklerini veren Hz.Muhammed s.a.vdir. Kuranı Kerim'de şöyle
buyurulur Andolsun ki Rasulullah, sizin için Allaha ve ahiret gününe
kavuşmayı umanlar ve Allahı çok zikredenler için güzel bir örnektir
Hz.Peygamber s.a.v hem ahlaklı yaşamış hem de ashabını ahlaklı olmaya
çağırmıştır. Hadislerde şöyle buyurulur: "Ben ahlakın güzellik lerini
tamamlamak üzere gönderildim İnsanlara verilen şeylerin en hayırlısı
güzel ahlaktır Müminlerin iman bakımından en olgunu ahlakı güzel olandır
Peygamber s.a.v insanlar arasında ahlakı en güzel olanıydı
Sonuç olarak aile içinde çocukların yetişmesi ve eğitilmesi sırasında
İslam'ın bu yüce değerlerinin onlara telkin edilmesi veya bu değerleri
alabileceği kurs, okul, sohbet, seminer, kamp, konferans vb.yerleri
tercihte aile reislerinin gerekli istişare ve feraseti göstermesi
beklenir. Çünkü çeşitli eğitim kurumlannda yalnız pozitif ve tabiat
bilimlerini okuyan gençlik, manevi ilim ve değerlerden habersiz
yetişirse, belki diploma sahibi olmakta, fakat emanete ehil duruma
gelememektedir
Allah korkusu ve ahiret inancı olmayan bir kimse, hayatta ele geçirdiği
makamlan ve maddi imkanlan kendi kişisel çıkarları için kullanabilmekte
ve toplum bundan ciddi yaralar almaktadır. Bu yüzden günün gerektirdiği
bilgi ve tecrübeleri kazanan imanlı gençlik, aynı zamanda sabır,
tevekkül, haya, tevazu, edep gibi güzel huylan alır ve kibir, ucub,
hased kin ve yalancılık gibi kötü huylan da bırakırsa İslam toplumunun
özlediği ve ihtiyaç duyduğu emanet ehilleri yetişmiş olur. İşte mü'min
bir ailenin, çocuklannı böyle bir eğitimdn geçirmesi ve ömür boyu güzel
ahlak üzere bulunmayı hedeflemesi gerekir. Bu yolda gösterilecek
gayretin, sonuç versin veya vermesin, sahibine ecir kazandıracağından
şüphe yoktur
EVLİLİĞİN FAYDALARI
1. Neslin Devamını Sağlamak:
Dinimize göre evliliğin en büyük gayesi, kendine ve toplumuna sahip
çıkan,
İslam'ı
bir
hayat
nizamı
olarak
kabul
eden,
30 Ebu Davud, Sünne, 14
31 Delilleriyle Aile İlmihali, s. 128 50
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
gerektiğinde bu uğurda canını, malını feda edebilen Hz. Muham-med
(s.a.v.) ümmetinin çoğalmasıdır.
Allah (c.c), yüce kitabı Kur'an-ı Kerim'inde bu konuyla ilgili o-larak
şöyle buyurmaktadır: "(Ve o kullar): Rabbimiz! Bize gözümüzü
aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine
önder kıl! derler."32
Peygamber (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Ey gençler topluluğu!
Kim içinizden evlenmeye güç yetirebiliyorsa evlensin. Çünkü gözü
haramdan en çok saklayan, ırzı en iyi muhafaza eden budur. Kim de
evlenmeye güç yetiremezse, oruca devam etsin. Zira oruç, onun için
bir kalkandır."33
Peygamber (s.a.v.), bir başka hadislerinde ise şöyle buyurmuşlardır:
"(Ey insanlar!) Çok seven ve çok doğuran kadınlarla evlenin. Zira ben
(kıyamet günü) diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övüneceğim."34
Rasulullah (s.a.v.), bir diğer hadislerinde ise şöyle buyuruyor: "Dört
şey peygamberlerin sünnetindendir: Haya, güzel koku sürmek, misvak
kullanmak ve evlenmek."35
Bütün bu deliller bize, evliliğin en önemli gayesinin, neslin ve
Peygamber ümmetinin çoğalması olduğunu gösteriyor. Peygamber (s.a.v.)
'in kendisiyle övünebileceği bir neslin ortaya çıkması ancak şuurlu
bir aileyle mümkün olabilir. Bunun için müslümanım diyen herkesin,
çocuklarının yetişmesinde azami gayret göstermesi gerekmektedir.
32 Furkan, 74
33 Buhari, Nikah 2-3; Müslim, Nikah 1,3; ibuDavud. Nikah 1; TirmM,
Nikah 1;
Nesai, Siyam 43; İbn Ma'ce, Nikah 1
34 Ebu Davud, Nikah 4; Nesai, Nikah 11
35 Tirmizi, Nikah 1
2. Fuhuş Kapısını Kapamak:
Yüce dinimiz, aklı, dini, nefsi, nesli ve malı muhafazayı ister ve
bunu tüm müslmanlardan özellikle ister. Zinayı şiddetle yasaklayan
dinimiz, buna karşılık evlenmeyi teşvik ederek, ruhen ve bedenen
sağlıklı nesillerin yetişmesini sağlamayı gaye edinmiştir.
Şeytandan korunmanın ve azgın şehevi arzulardan kurtulmanın yolu
evliliktir. Nefis ayaklandığında artık ona ne akıl ve ne de din karşı
koyabilir. Şeytanın insanı saptırmada, Allah'a kulluktan
uzaklaştırmada kullandığı en cazip vasıtalardan birisi hiç şüphesiz
şehvettir. Evlilikle birlikte insan, fitratındaki şehvet arzusunu
meşru yollardan gidermiş olur. Şeytanın oyununa gelmeyerek de onu
çılgına çevirir. Dinini tam manasıyla yaşama fırsatı bulur. Bu konuda
Rasulullah şöyle buyurmaktadır: "Kim evlenirse imanının yarısını
tamamlamış olur. kalan yarısı hakkında ise Allah'tan korksun."36
Şeytan, kişinin şehvetini tahrik etmek için, kadına bakmayı güzel
göstermektedir. Bu tuzaktan kurtulmanın yolu, Rasulullah (s.a.v.)'ın
evrensel mesajından geçmektedir. Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle
buyurmaktadır: "Biriniz hoşuna giden bir kadın görür ve kalbi
vesveselenirse, hemen hanımının yanma dönerek onunla cinsi münasebette
bulunsun, çünkü bu, nefsindeki şeyi giderir."37
Bütün bu deliller gösteriyor ki, azgın şehvetin belalarından kurtulmak,
şeytanın tuzaklarından kaçınmak ve zina belasından emin olmak, İslam'ın
davet ettiği evlilikle mümkün olabilir. Aksi halde toplum tamamen
bozulur ve huzur kalmaz.
3. Toplumun Namusunun Korunması ve Huzuru Sağlamak:
Zinaya açılan kapıların kapanmasında büyük etkisi olan evliliğin bir
diğer faydası da, namusların korunmasıdır. Evlilik yoluyla,
36Taberani, Mu'cemu'l-Evsat
37 Muslim, Nikah 10; Tırmızi, Rada 9
şehevi arzularını gideren bir insan, gayrı meşru yollara başvurmaz.
Hiç kimsenin namusuna göz dikmez.
Evlilikle birlikte cinsi sapıklıklar ortadan kalkar. Fakat
evliliklerin olmadığı ya da kolaylaştırılmadığı toplumlarda
sapıklıklar çoğalır, namuslar tehdit altında kalır, tecavüzler artar.
Bütün bunlann sonucunda ise, cinayetler ve intiharlar had safhaya çıkar.
Sapıklığa yeltenen namussuzlar, tecavüz ettikleri kadınları, kızları,
hatta küçücük çocukları sonuçta öldürürler. Ya da, tecavüze uğrayan
kadınlar ve kızlar aldıkları bu darbe sonucunda toplumun kendisine
kötü gözle bakacağını düşünerek intihara kalkışırlar. Bunun sonucunda
pekçok mutlu aile yuvası yıkılır. Günümüzde böylesi olaylar iyice
çoğalmış, insanlık bu tür illetlerle karşı karşıya kalmıştır. Bütün
bunlardan kurtulmanın yolu, İslam'ın getirdiği evlilik düzenini
toplumda en güzel ve en kolay şekilde işletmektir.
İçinde yaşadığımız toplumda, ahlaksızlıklar, namussuzluklar,
sapıklıklar önü alınamaz hale gelmişse bunda en büyük pay, toplumun
ahlaki değerlerine aykırı olarak yayın yapan, gazete, dergi, televizyon
ve radyolara aittir. Yapılan ahlak dışı yayınlar, genç nesli olumsuz
yönde etkileyerek, onlan gayrı meşru yollara ve ^davranışlara
sürüklemektedir.
4- Kişiyi, Taat ve İbadetlere Karşı Takviye Etmek:
Nefis, genellikle ibadet ve zikirden kaçar. Çünkü ibadet ve zikir lona
zor gelir. İbadete zorlanınca, azgınlaşır ve nefret eder. Ancak Ibir
takım lezzetlerle rahatlayınca, ibadete karşı güç ve neşe kazanır.
1 Kişinin zaman zaman eşiyle biraraya gelip sohbet etmesinde erkek
ve kadının kalbini rahatlatan ve sıkıntılarını gideren özellikler
vardır. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "Sizi bir tek candan
yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini yaratan O'dur"38
38 A'raf, 189
Evlilik, eşlerin ibadetlerinde, Allah'ın emir ve yasaklarına uymada
büyük bir güç kaynağıdır. Eşlerin birbirleriyle sohbetleri ve
eğlenmeleri, nefislerin yatışması ve rahatlaması için birebirdir.
Bunun için evlilik bu alanda da insana büyük fayda sağlamaktadır.
5. Evlilik, Üzüntü ve Sevinçlerin Paylaşılmasını Sağlar.
İnsan, insan olması sebebiyle bazen sevinçli bazen de üzüntülü olur.
Sevinçli hallerinde de, üzüntülü hallerinde de bunlan paylaşacak bir
arkadaş arar. Bu konuda, paylaşacak birilerini bulamadığında bunalıma
girer. Evliler ise.bu anlannı birbirleriyle paylaşırlar,
yardımlaşırlar, birbirlerinin sıkıntılarım hafifletirler, gamlı,
kederli zamanlarını mutluluğa çevirirler.
Evlenmeyen erkek ve kadınlar ise, bu ihtiyaçlannı gideremedikleri için,
sürekli bir bunalım içinde yaşarlar. İster zengin, isterse toplumun
el üstünde tuttuğu kimseler olsun, insanlar daima sevinçlerini,
dertlerini, üzüntülerini paylaşacak birilerirun özlemini çekerler.
Evlilik dışı yollardan bu ihtiyaçlannı tam manasıyla gidermeleri mümkün
değildir. Genellikle içinde yaşadıkları gayn meşru hayat, menfaate
dayanır. Bu sebeble aralanndaki ilişkiler, menfaatler sona erince
biter. Zaten günümüzde gayn İslami bir hayat yaşayanlann sonlannm çok
acı olduğunu görüyoruz.
6. Evlilik Eşler İçin Bir Sevap Pınarıdır:
Mü'min erkek ve kadının en büyük hedefi, doğumla ölüm arasındaki kısa
zamanı, Allah'ın nzasını kazanacak amellerle geçirmektir. Evlilik de
salih ameller kazandıran bir ibadettir. Evlilik, harama açılan yollan
kapaması, kadın ve erkeklerin harama düşmesine engel olması, şehevi
arzulann meşru yollardan giderilmesi ve namuslann korunması vasıtası
olması sebebiyle sevap pınandındır.
Erkeğin, hanımının ihtiyaçlannı gidermesi, kadının, kocasının meşru
isteklerini yerine getirmesi ve İslam'a hizmet edecek hayırlı çocuklar
yetiştirmesi gibi konularda da evlilik, sevap kaynağıdır.
7. Evlilik, Kadının Değerini Artırır:
Kadını kadın yapan, değerini artıran, gerçek kimliğine kavuşturan
İslam'dır. Kitabımızın başında da açıkladığımız gibi, İslam öncesi
toplumlarda ve günümüzde İslam'a aykın hayat yaşayan toplumlarda
kadının hiçbir değeri yoktur. Dün olduğu gibi, bugün de kadın, üzerinden
para kazanılan bir mal gibi görülmektedir. Tüketimi artırmak için bir
reklam aracı olarak kullanılan kadın, İslam'ın kendisine sunduğu
değerle birlikte gerçek kimliğine kavuşmuştur. İslam'ın kadına sunduğu
önemli şeylerden birisi de, haklannın korunduğu evlilik müessesesidir.
Evliliğin kendine sağladığı haklar vesilesiyle evlilik boyunca ve
evliliğin sona ermesi halinde (boşanma veya kocanın vefatı v. s.) elde
edeceği haklar bellidir. Mağdur olmaz. Ama evlilik dışı ilişkilerin
yaygınlaştığı ve teşvik edildiği günümüz toplumlannda kadın daima bir
mal gibi görülmekte ve kullanıldıktan sonra atılmaktadır.
İslam, kadına gerçek değerini vererek, onu atılıp itilen, bir mal gibi
alınıp satılan konumdan kurtarmıştır. Kadını şerefli bir mevkiye koyan
İslam, her zaman ve her yerde onun haklannı korumuş ve korumaya da
devam etmektedir.
Evliliğin Diğer Faydalan
1. Yaşlılık halinde himaye edilmek
2. Aile saadetinden faydalanıp şükretmek
3. Çocuk sevgisini tatmak
4. Gayn meşru çocuklann doğmasına engel olmak
5. Ev işlerinde yardımlaşmak
6. Yakınlan ve akrabalan çoğaltmak
7. Nefis mücahedesi yapmak
Evliliğin faydaları bunlarla sınırlı değildir. Açıkladıklarımızın
dışında daha pekçok faydalan vardır. Biz bu kadanyla yetindik.
EVLENİLMESİ HARAM OLANLAR
İslam'a göre bazı erkeklerle kadınlann birbirleriyle evlenmeleri, ya
ebedi ya da geçici olarak yasaklanmıştır. Müslümanların bu konulan
çok iyi bilmeleri gerekmektedir. Aksi halde yasaklanan bir evlilik
gerçekleşmiş olacaktır.
Evlenilmesi haram olanlar iki kısma aynlır. Birincisi; ebedi haram
olanlar, ikincisi; geçici haram olanlar.
A) Evlenilmesi Ebedi Haram Olanlar
Kur'an-ı Kerim'de Allah (c.c), evlenilmesi ebediyyen haram olanlan
topluca şöyle açıklıyor-. "Analannız, kızlannız, kız kardeşleriniz,
halalannız, teyzeleriniz, erkek kardeşin kızları, kızkardeşin
kızları, sizi emziren süt analarınız, süt kardeşleriniz, kanlarınızın
analan, kendileriyle zifafa girdiğiniz kanlarınızdan olup,
himayenizde bulunan üvey kızlarınızla evlenmeniz size haram
kılındı."39
• Nesep (soy) yoluyla evlenilmesi haram olanlar: Bir erkeğin
evlenemeyeceği kadınlar:
a) Analar: Erkeğin kendi anası haram olduğu gibi, anasının anası,
babasının anası yani öz veya üvey nineleri kendisine haramdır
b) Kızlar: Erkeğin kendi kızı, kızının kızı, oğlunun kızı onlann
çocuklan ve torunlan.
c) Kızkardeşler: Öz veya üvey kızkardeşler.
39 Nısa, 23
d) Halalar: Babalannm veya dedelerinin öz ya da üvey kızkar-deşleri,
babanın veya annenin halalan.
e) Teyzeler: Annenin kızkardeşleri, annenin, babanın ve dedenin
teyzeleri.
f) Erkek kardeşlerin fazlan: Öz veya üvey kardeşlerin kızlan, ve onların
çocuklan.
g) Kızkardeşlerin kızlan: Oz veya üvey kızkardeşlerin kızlan, ve
onlann çocukları.40
Bir kadının evlenemeyeceği erkekler:
a) Baba
b) Dedeler (babanın babası, annenin babası ve daha yukansı)
c) Oğul
d) Oğlunun oğlu, kızının oğlu (torunlar ve daha aşağısı)
e) Erkek kardeşler
f) Amcalar
g) Dayılar
h) Babanın ve annenin dayılan ı) Babanın ve annenin amcalan j)
Kardeşlerinin (kız ve erkek) oğullan (yeğenleri)
• Evlilik yoluyla evlenilmesi haram olanlar:
Evlilik dolayısıyla meydana gelen hısmlıklara "sihri hısımlık" da
denir. Boşanma veya ölüm, bu tür hısımlığı sona erdirmediği için sürekli
bir evlenme engelidir.
Erkeğe evlenmesi haram olanlar:
a) Kayınvalideler: Erkeğe, kansıyla cinsel ilişkide bulunsun veya
bulunmasın kayınvalidesi haram olduğu gibi, anasının anası, babasının
anası da kendisine haramdır.
1 Feteva-ı Hindiye 11/274
b) Üvey analar: Erkeğin, babasının veya dedelerinin kanlanyla (üvey
ana, nine) evlenmesi kendisine ebediyen haramdır.
Allah (c.c). Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor: "Geçmişte o-lanlar
bir yana, babalannızm evlendiği kadınlarla evlemeyin; çünkü bu bir
hayasızlıktır, iğrenç bir şeydir, ve kötü bir yoldur."41
c)
Üvey
kızlar:
Bir
erkeğin,
zifaf yaptığı
kadının
başka kocasından olma kızlan
(üvey kızlar)
ile
evlenmesi
ebediyen haramdır.
Allah Teala, bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"... Kendileriyle birleştiğiniz eşlerinizden olup evlerinizde bulunan
üvey kızlarınız size haram kılındı..."42
d) Gelinler: Bir erkek, kendi oğlunun karısıyla (gelini)
evlene-mediği gibi, torunlannm eşleriyle de evlenemez.
Bu konuda da Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "... Kendi sulbünüzden
olan oğullarınızın eşleri de haram kılındı."43
Kadına evlenmesi haram olanlar:
a) Kayınbabalar ve kocasının dedeleri
b) Üvey oğullar
c) Damatlar (kızının veya torunlannın kocaları)
d) Üvey babalar (annesinin veya babaanne ve anneannesinin kocalan)
Evlenme açısından haram olanlar, sahih nikahtan olduğu gibi zina yoluyla
da geçerlidir. Yani bir kimse zina etse, zina ettiği kişinin usulü
ve furu'u kendisine haram olur.44
41 Nisa, 22
42 Nisa, 23
43 Nisa, 23
44 Feteva-i Hindiye 11/275 58
• Süt emme (Rada) yoluyla evlenilmesi haram olanlar:
Rada, bir kadının sütünün, belli bir zaman içinde bir çocuğun midesine
girmesidir. Emilen bu süt, şer'an nikaha manidir.
Süt emme yoluyla haram olanlar, nesep (soy) yoluyla haram olanlarla
aynıdır.
Kur'an-ı Kerim'de Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "... Sizi emziren süt
analarınız ve süt kardeşleriniz... (size haram kılındı)."45
Peygamber (s.a.v.) ise bu konudaki genel prensibi şu hadisiyle
belirlemiştir: "Allah (c.c), nesepten haram ettiğini, süt yoluyla da
haram etti."46
Süt emme sebebiyle haramhğın hikmeti:
Bilindiği gibi insan, doğumuyla birlikte tek besin maddesi olarak sütten
faydalanmaktadır. Tarih boyunca bu böyledir. Doğan her çocuk, annesinin
şefkatli kollan arasında onun sütünden faydalanmaktadır.
Süt, insanın gelişimini sağlayan, onun sağlıklı bir şekilde büyümesine
azami derecede etki eden en mükemmel besin maddesidir. Bu nedenle anne
sütünün çocuklara mutlaka verilmesi gerektiği, tıp çevreleri
tarafından da ısrarla vurgulanmaktadır.
Bebeğin kendi annesi dışında, başka bir kadının sütünü emme-siyle süt
hısımlığı meydana gelmektedir. Bunun neticesinde de evlenme engeli
ortaya çıkmaktadır. Bunun sebebi, çocuğun aldığı süt nedeniyle büyür
ve gelişir. Dolaysıyla süt veren kadın, vermiş olduğu süt sebebiyle
süt emen çocuğun annesi olmuş olur. Aralannda bir sıcaklık meydana
gelir
45 Nisa, 23 46Tirmizi,Rada
Süt emziren kadının sütü, çocuğun karakterine kadar etkili olur. Bu
aynı anneden emme sonucunda meydana gelen süt kardeşliğiy-le kan
kardeşliğinin bir tutulmasına sebeb olmuştur.
Süt emmeyle haramhğın oluşması için gerekli olan şartlar:
1. Süt emmenin, bebeğin hayatının ilk iki senesi içinde olması gerekir.
İki sene sonra süt emzirme olursa bununla haramlık olmaz. Bu cumhurun
görüşüdür. Delilleri ise şu hadistir: "Süt hısımlığı, ancak iki yaş
içinde emzirilen sütte oluşur."47 Ebu Hanife'ye göre bu süre iki buçuk
yıldır.
2. Süt emme mikan: Çoğunluğa göre, azı için bir sınır yoktur. Süt
hısımlığında, evlenme engeline giren hısımları belirlemenin yolu
şöyledir. Süt emen çocuğu, süt emziren kadının öz çocuğu gibi kabul
edersek, öz çocuk o aileden kimlerle evlenemezse, süt emen çocuk da
onlarla evlenemez. Süt anne, süt baba, süt dede, süt nine, süt kardeş,
süt hala, süt teyze gibi.
J B) Evlenilmesi Geçici Haram Olanlar
Sürekli evlenme engelleri hiçbir zaman ortadan kalkmadığı halde, geçici
evlenme engelleri, evlenmeye engel olan şeyin ortadan kalkmasıyla
kalkar. Bu engeller, üçlü talak, din ayrılığı, dört kadınla evlilik,
iki hısımla evlenme gibi.
1. Üç talakla boşanmış kadın:
Kim karısını üç talakla boşarsa, ikinci defa onunla evlilik akti
y-apması haramdır.
Allah Teala, boşanmış kadının tekrar helal olmasının yolunu şöyle
açıklıyor: "Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya
da güzellikle salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden
' Buhari, Nikah 21
boşanma esnasında) bir şey almanız size helal olmaz. Ancak erkek ve
kadın Allah'ın sınırlannda kalıp evlilik haklarını tam tatbik
edememekten korkarlarsa bu durum müstesna. (Ey müminler!) Siz de kan
ile kocanın, Allah'ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden
kuşkuya düşerseniz, kadının (erkeğe) fidye vermesinde her iki taraf
için de sakınca yoktur. Bu söylenenler Allah'ın koyduğu sınırlardır.
Sakın onlan aşmayın. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa işte onlar
zalimlerdir. Eğer erkek kadını (üçüncü defa) boşarsa, ondan sonra kadın
bir başka erkekle evlenmedikçe onu alması kendisine helal olmaz. Eğer
bu kişi de onu boşarsa, (her iki taraf da) Allah'ın sınırlannı muhafaza
edeceklerine inandıklan takdirde, yeniden evlenmelerinde bir beis
yoktur. Bunlar Allah'ın sınırlandır. Allah bunlan bilmek, öğrenmek
isteyenler için açıklar
Üç talakla boşanmış bir kadının ikinci kocasıyla cinsel ilişkide
bulunması gerekir. Bu konudaki delil şu hadistir: "Rjfaa el-Kurezi
(r.a.)'nın kansı Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek şöyle dedi: "Ben
Rıfaa'nın eşiydim, beni üç talakla boşadı. Ondan sonra Abdurrahman
b Zübeyr'le evlendim. Ancak o benimle cinsel birleşmede bulunacak
durumda değildi." Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Rifaa'ya dönmek mi istiyorsun? Sen Abdurrah-man'ın o da senin
balçığından tatmadıkça bu olmaz."49
Bu delillere dayanarak şunu söyleyebiliriz. Bir kadının üç boşanma
sonrasında tekrar eski kocasına donebilmesi için, başka biriyle evlenip
onunla cinsel ilişkide bulunması gerekir. Daha sonra kocası, onu kendi
iradesiyle boşar veya kocası ölürse, iddetıni tamamladıktan sonra eski
kocasıyla tekrar evlenebilir. Bunun sonucunda kocası onun hakkında
yeniden üç talak hakkına sahip olur. Kadın başka bir kocayla
evlendikten, onunla belli bir süre tecrübe yaşadıktan, koca da aynlığın
ne olduğunu hissettikten sonra yeni48 Bakara, 229-230
49 Buhari, Talak 7; Ebu Davud, Talak 49
den üç talak hakkına sahip olarak evlenebilir. Böylece hayatlarında
yeni bir düzen oluşur. Kadın da, kocasının rızasını kazanmak için daha
fazla gayret gösterir. Bunun sonucunda evliliklerinin yıkılmasına
sebeb olan şeylerden kaçınırlar.
Üç talakla boşanmış kadının ilk kocasına helal olması için gerekli
olan şartlar şunlardır:
1. Kadın önce iddetini tamamlamalı
'
2. Bir başkasıyla evlenmeli
3. Nikah sahih olmalı
4. Evlendiği ikinci kocasıyla cinsel ilişkide bulunmalı
5. İkinci kocasından ölüm veya boşanma yoluyla ayrılmalı
6. İkinci kocasından aynldıktan sonra iddetini tamamlamalı 2.
Başkasıyla evli olanlar:
İslam, kadınlar için tek evliliği kabul etmiştir. Bundan dolayı kadın
evli ise, bir başkasıyla evlenmesi mümkün değildir. Ayette şöyle
buyuruluyor: "(Harp esiri olarak) sahip olduğunuz cariyeler müstesna,
evli kadınlar da size haram kılındı. Allah'ın size emri budur..."so
Evli kadın kocasından boşanır veya kocası ölürse, iddetini
tamamladıktan sonra başka biriyle evlenebilir. Bu şekilde geçici
evlenme yasağı ortadan kalkmış olur.
Evli bir kadınla evlenmenin haram olmasındaki hikmet, başkasının
hakkına tecavüz etmemek ve soyları birbirine karıştırmamaktır. 3.
İddeti bitmemiş kadınlar:
Evliliğin ölüm, boşanma veya fesih yollanndan biriyle sona ermesinden
sonra kadının yeniden evlenebilmesi için beklemek zorunda olduğu süreye
iddet denir. Bu beklemedeki amaç neseplerin
' Nisa, 24
karışmasına engel olmak, kadının tekrar evlenmesi için düşünme süresi
sağlamaktır.
Allah (cc.), şöyle buyuruyor: "... Farz olan bekleme müddeti dolmadan,
nikah kıymaya kalkışmayın. Bilin ki Allah, gönlünüzde-kini bilir. Bu
sebeple Allah'tan sakının. Şunu iyi bilin ki Allah gafurdur,
halimdir."51
İslam'da iddet süresi, evliliğin sona erme sebebine göre değişiklik
arzeder.
Evlilik kocanın vefatıyla sona ererse, kadının iddet süresi dört ay
on gündür. Ayet-i kerimede şöyle buyurulur: "Sizden ölenlerin, geride
bıraktıkları eşleri, kendi başlanna(evlenmeden) dört ay on gün
beklerler..."52
Kadının hamileliği esnasında evlilik sona ererse, iddetinin süresi
doğumuna kadardır. Allah Teala şöyle buyuruyor: "... Hamile olan-lann
bekleme süresi ise, yüklerini bırakmaları (doğum yapmala-n)dır. Kim
Allah'tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir."53
Beni Eşlem'den Sübey'a adında bir kadın hamileyken kocası ölmüştü.
Beni Abdi'd-dar'dan Ebu's-Senabil ibn Ba'kik, kadınla evlenmek istedi.
Kadın onunla evlenmekten imtina etti. Bunun üzerine adam: "Vallahi
iki müddetin sonuncusuna kadar iddet beklemedikçe evlenmen caiz değil"
dedi. Kadın yirmi gün kadar bekledi. Sonra da doğum yaptı. Ardından
Rasulullah (sa. v.)'a gelerek durumu arzetti. Rasulullah da: "Evlen"
diye buyurdu.54
Boşanan kadının iddeti ise, üç defa hayız görüp temizlenmesidir. Bu
konuda da Allah (cc.) şöyle buyuruyor: "Boşanmış kadınlar,
51 Bakara, 23552 Bakara, 234Talak, 47; Nfesai, Talak 56 63
kendi başlarına (evlenmeden) üç ay hali (hayız ve temizlik müddeti)
beklerler..."55 4. Din ayrılığı:
Nikahı haram kılan sebeplerden birisi de şirktir. Yani Allah'tan başka
tanrılar edinelerle evlenmek yasaktır. Allah'a şirk koşanlara müşrik
denir. Bu tür insanlar, ateşe puta, yıldızlara, güneşe, ineğe, ağaçlara
vb. şeylere tapınırlar. Bazılan ise hiçbir şeye inanmadığını söyler.
Allah'a şirk koşanlarla evlenmek haramdır.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "İman etmedikçe putperest kadınlarla
evlenmeyin..."56
Bir müslümanın, Yahudi veya Hnstiyan bir kadınla evlenmesinde sakınca
yoktur. Bu konuda alimler aynı görüşü paylaşmışlardır.
Allah Teala şöyle buyuruyor: "... Daha önce kendilerine kitap
verilenlerden iffetli kadınlar da, mehirlerim vermeniz şartıyla,
namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere sizlere
helaldir. Kim (İslami hükümlere) inanmayı kabul etmezse onun ameli
boşa gitmiştir. O, ahirette de ziyana uğrayanlardandır."57
Ehli kitap olan bir kadınla evliliğin mubah oluşunun hikmeti, bu kadının
müslümanla evlenmesi sebebiyle Allah'a, peygamberlere, ahiret gününe
iman etme ihtimalidir.
Müslüman bir kadının müslüman olmayanla evlenmesi Müslüman bir kadının,
bir kafirle evlenmesi icma ile haramdır. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle
buyurmaktadır İman etmedikçe putperest erkekleri de (kızlarınızla)
evlendirmeyin
Müslüman bir kadının, müslüman olmayan biriyle evlenmesi halinde, mümin
kadının küfre düşmesi ihtimali vardır. Koca, kansım kendi dinine
çağıracaktır. Kadınlar genellikle kocalarına uyarlar ve onların
yaptıklarından etkilenirler. Onlan dinlerinde takip ederler.
5. Kadını, kızkardeşi, halası veya mahrem kadınlardan biriyle bir
nikahta toplamak:
Bir erkeğin iki kızkardeşi ya da kadın ile halasını veya teyzesini
bir nikahta toplamak haramdır. Allah (c.c.) evlenilmesi haram olanları
açıklarken şöyle buyuruyordu: "... Ve iki kızkardeşi birlikte
nikahlamanız da haramdır..."59
Bu konuyla ilgili pekçok hadis vardır: "Rasulullah (s.a.v.) kadının
halası ve üzerine, kadının teyzesi üzerine nikahlanmasını
yasakladı."60
Dahhak ibnu Firuz (r.a.) babasından naklediyor: "Ey Allah'ın Rasulü"
dedim."Ben müslüman olduğum zaman nikahımda iki kızkardeş vardı. Ne
yapayım?" Rasulullah (s.a.v.) şöyle emretti: "Onlardan dilediğin
birini boşa!"61
Birbirine çok yakın olan kadınlarla aynı anda evlenmenin
yasaklanmasının hikmeti, daha çok ahlakidir. Bu tür evliliklerde
birbirine yakın akraba olanlan (yani iki kızkardeşi veya yeğenle teyze
ya da halasını) aynı anda nikahlamak, onlar arasında kıskançlık ve
rekabete yol açar. Sıla-i rahimin keslmesine sebep olur. Çoğu kere
iki kuma birbiriyle anlaşamaz ve uyuşamazlar. Böylesi bir durum
haramdır. Bundan dolayı da, iki yakın akrabayı aynı anda nikahlamak
haram kılınmıştır.
59 Nısa, 23
60 Buhari, Nikah 27; Müslim, Nikah 37; Ebu Davud. Nikah 13; TirmM,
Nikah 30;Nesai, Nikah 47-48
61 Ebu Davud, Talak 24; Tirmizi, Nikah 34
6. Dörtten fazla evlenmek:
Bir erkeğin, aynı anda, iddet beklese da, dörtten fazla kadınla
evlenmesi caiz değildir. Beşincisiyle evlenmek isterse, dört
karısından birini boşaması ve iddetinin bitmesini beklemesi gerekir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "Eğer (kendileriyle evlendiğiniz
takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız
beğendiğiniz (veya size helal olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder
alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip
olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için
en uygun olanıdır."62
Eş sayısının dörtle sınırlı olmasının hikmeti, bu sayının bazı
erkeklerin güçlerinin son noktasıyla ilgili olmasındandır. Tek eşin
yeterli olmaması halinde dörde kadar evlenilebilir ve ihtiyaçlannı
giderebilirler. Aksi halde bazıları bu ihtiyaçlannı giderebilmek için
gayrı meşru yollara başvuracaklardır.
Ancak şu noktaya da dikkat çekmekte fayda vardır. Dört evlilik İslam'ın
erkeklere verdiği bir ruhsattır. Mutlaka birden fazla kadınla
evlenilecek diye bir kaide yoktur. Çok evlilik, aile içinde problemlerin
meydana gelmesine sebep olur. Yine eşler arasında adaleti sağlamak
oldukça zordur. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "Üzerine düşüp
uğraşsanız da kadınlar arasında adil davranmaya güç yetiremezsiniz;
bari birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi
bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, günahtan sakınırsanız Allah şüphesiz
çok bağışlatıcı ve esirgeyicidir."(Nisa, 129)
EVLENİLECEK KADINDA ARANAN ŞARTLAR
Aile içinde mutluluğun sağlanması doğacak çocukların İslam'a göre
yetiştirilmesi ve hem ahiret hemde dünyasaadetine ulaşılabilmesi için
eş seçiminde çok dikkatli davranılması gerekmektedir
Evlenmek isteyen bir erkeğin ilk yapması gereken de, İslami ölçülere
göre eş seçimini yapmasıdır İslami değerler gözönüne alınmadan, hiçbir
araştırma yapmaksızın, dış görünüşe bakarak yapılan tercihlerin daha
sonra ne büyük problemlere sebep olduğunu çevremizdeki insanlann
ızdıraplanndan ve mutsuzlukla-nndan anlamaktayız. Bu nedenle
menfaatin değil; sevginin ve saygının hakim olduğu, mutlu bir yuva
kurmayı arzulayanların, eş seçiminde dikkat etmesi gereken özellikler
şunlardır
1. Dindar olması
Peygamber (s.a.v.) bir hadislerinde şöyle buyuruyor: "Kadın dört şeyi
için nikahlanır: Malı, soyu, güzelliği ve dini. Sen dindar olanı seç
ki, elin bereket bulsun."63
Genellikle bir kadın, bu özellikleri dolayısıyla tercih sebebi oluyor.
İnsanlar eğilimlerine, eğitimlerine ve yetişmiş olduğu ortama göre
tercihini yapar. Günümüzde insanlann değer yargısı, güzellik ve
zenginlik olduğundan çoğunlukla bu ikisi gözönünde bulunduruluyor.
Dindarlık geri planda kalıyor. Bunun sonucunda da menfaate dayalı bir
evlilik ortaya çıktığı için bu evliliğin ne bereketi ne de mutluluğu
kalıyor. Maalesef bu anlayış, İslam'ı bildiklerini ve yaşadıklarını
iddia eden ailelerde de yaygınlaşmış durumda. Yapılması gereken,
Rasulullah (s.a.v.)'ın sözlerine kulak vermek ve ailenin temelini o
doğrultuda atmaktır.
Eş seçiminde erkekler, İslami değerleri ön planda tuttuğu takdirde,
kadınlar da erkeklerin tercihi doğrultusunda yaşantılarına çekidüzen
vereceklerdir. Kadınlar da eş seçiminde İslami değerleri şiar edinirse
erkekler de yaşantılanna dikkat edeceklerdir. Böylece toplum
kendiliğinden düzenli bir hale gelecektir.
63 Buhari, Nikah 15; Ebu Davud. Nikah 2; Nesai, Nikah 13
Görüldüğü gibi doğru eş seçimi, içinde yaşadığımız toplumun
bireylerinin düzelmesini, İslami değerlerin hakim olmasını, ailede
değer yargılarının Kur'an ve sünnete göre olmasını sağlamaktadır. Bunun
tersine bir eş seçimine gidilmesi halinde ise, kadınlar, erkeklerin
istekleri doğrultunda kendilerini beğendirmek için güzelliklerini
sergileyerek, İslam'ın yasakladığı bir takım fiiller içine girmek
zorunda kalacaklardır. Bu da toplumun bozulmasına sebep olacaktır.
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Kadınlarla yalnız
güzellikleri için evlenmeyiniz. Olur ki, güzellikleri ahlakça
düşmelerine sebep olabilir. Onlarla yalnız mallan için de evlenmeyiniz.
Çünkü mallan azgınlıklanna sebep olabilir. Onlan dindarlıklarından
dolayı nikahlayınız. Şüphesiz dindar olan yırtık elbiseli cariye (diğer
özellikleri olanlardan) daha üstündür."64
Kadının güzelliğine kapılıp diğer özelliklerine dikkat etmeyen
insanlar daha sonra çok pişman olmaktadırlar. Zaten dış güzelliğinin
geçici olduğunu, yaşlandıkça güzelliğinin solduğunu bilen akıllı
insanlar, iç güzelliğine önem vermektedirler. Bu tercihleriyle de
huzurlu bir aile ortamına kavuşmaktadırlar.
Zengin bir kadınla evlenen kişi, hanımının servetininden dolayı bu
evliliği yaptıysa, hanımının ve parasının kölesi durumuna düşecektir.
Çünkü zengin kadın, kocasının yanında bir patron, bir işveren konumunda
olur. Kocasını da bu mantıkla yönetmeye kalkar.
Mal ve servet saadet sebebi değildir. Zengin olmakla problemler
halledilemiyor. Günümüz zenginlerine baktığımız zaman, paranın bu
insanlara pek de saadet getirdiğini söyleyemeyiz. Bugün boşanma
davalannın çoğunluğu servet sahibi, evliliklerini menfaat
64 İbn Ma'ce, Nikah 6
üzerine kurmuş kimseler arasında görülmektedir. Zenginlik mutluluk
sebebi olsaydı, bu insanlardan hiç kimse boşanmaya kalkışmazdı.
Öyleyse, evleneceklerin ve evlendireceklerin yapması gereken,
dindarlığıyla dikkat çekenleri tercih etmeleridir.
2. İyi huylu olması:
Dünya hayatı geçicidir, yani fanidir. Hiçbir şey ebedi değildir. Ancak
bu faniler arasında insan için en hayırlı olanı saliha bir kadındır.
Çünkü dünyanın diğer metalanndan ağız tadıyla faydalanabilmek,
evlendiği eşine bağlıdır. Şayet kadın saliha olmazsa, kişi zengin de
olsa, fakir de olsa, hayatta huzur bulamaz.
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Dünya bir meta'dır. Dünya
metaının en hayırlısı saliha kadındır."65
Kadının ibadetlerine dikkat etmesi, iyi huylu, güzel ahlaklı olması,
kocasının isteklerini yerine getirmesi, onu neşelendirmesi, evinin
bekçiliğini iyi yapması, onun saliha bir kadın olmasını sağlar.
Peygamber Efendimizin güzel huylu kadınları övmesi ve böylesi
kadınlarla evlenilmesini tavsiye etmesi, İslam toplumunun saadetini
ve huzurunu sağlamak içindir. Her yönüyle ahlaklı olan bir kadın,
kocasını memnun eder. Çünkü kadının güzel ahlakı, aile içindeki
fertlere, yani çocuklara yansıyacaktır. Çocukların gelecekte hayırlı
birer evlat olabilmesi için, evde aldığı terbiye çok önemlidir. Aile,
çocuklar için ilk ve en değerli eğitim yuvasıdır. Bu yuvanın öğretmeni
olan anne, ne kadar iyi meziyete sahipse, o kadar faydalı olur.
65 Muslim, Rada 53; Ebu Davud, Nikah 2; Nesai, Nikah 13
Eş seçerken erkeğin mutlak surette saliha bir kadını tercih etmesi
gerekmektedir. Hem dünya mutluluğu hem de ahiret saadeti için bu tercih
çok önemlidir. 3. Bakire olması.İslam dini, bakireliğe büyük önem vermektedir. İçinde yaşadığımız şu
asırda medyanın da teşvikleriyle genç kızlanmızm yanlış
yönlendirildiğini ve evlilik öncesinde bekaretlerini yitirdiklerini
duyuyoruz. Dininmiz ise, kadının en değerli şeyi olan namusunun
korunması ve kadının bir mal gibi alınıp satılmaması için her türlü
önlemi almıştır.
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Evlenmek için bakire olan kızlan
tercih ediniz. Çünkü onlar daha tatlı dilli, kocaya daha tatmin edici
ve daha aza kanaatkardır."66
Bir başka hadis-i şerifte ise şöyle buyurulmaktadır: "Hz. Cabir (r.a.)
anlatıyor: Evlendiğim zaman Rasulullah (s.a.v.) bana sordu: "Nasıl
biriyle evlendin? (dul mu, bakire mi?)." Ben de: "Bir dul aldım" dedim.
Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle buyurdu: "Neden bakire değil? Sen onunla
o da seninle latifeleşirdiniz ya."67
Bu hadislere bakarak, İslam'ın dul kadınlara önem vermediği anlamı
çıkmaz. Dul kadınlara önem verildiğinin en büyük delilini Peygamber
(s.a.v.)'in hayatından verebiliriz. Hz. Muhammed (s.a.v.), Hz. Aişe
(r.a.) dışındaki tüm eşlerini dul olarak nikahına almıştır.
Dulla evlenmenin sakıncalı yanı, kadın ilk kocasından memnun ise hep
onu hatırlar ve arar. Yeni kocasını eski kocasıyla kıyaslar. Bunun
sonucunda da anlaşmazlıklar çıkabilir. Ancak bakire bir kızla
66 İbn Ma'ce, Nikah 7
« Buhari, Nikah 10; Müslim. Rada 54; Ebu Davud, Nikafe 3; Tımfei, Nikah
Nesai, Nikah 6
evlenilmesi halinde, kızın ilk göreceği erkek kendisi olacağından
birbirlerine karşı sevgileri daha güçlü olur ve daha iyi anlaşırlar.
4. Doğurgan olması:
Peygamber (s.a.v.) kadının doğurgan olanıyla evlenilmesini teşvik
etmiştir. Bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: "Kocasını
sevebilen doğurgan kadınlarla evlenin. Çünkü ben kıyamet gününde sizin
çokluğunuzla övüneceğim."68
Evlenilecek kadının doğurgan olup olmadığını anlamanın yolu,
ailesindeki kadınlann çoğunluğunun doğurgan olup olmamasına
bakılmasıdır.
Peygamber Efendimiz, bir başka hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor:
"Rasulullah (s.a.v.)'a bir adam gelerek sordu: "Ben (evlenmek için)
asaletli ve güzel bir kadın buldum. Ancak kısırdır. Onunla evleneyim
mi?" Peygamber (s.a.v.): "Hayır, evlenme!" dedi. Sonra adam ikinci
kez geldi ve aynı cevabı aldı. Adam üçüncü defa gelince Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdular: "(Ey insanlar) Çok seven ve çok doğuran
kadınlarla evlenin. Zira ben kıyamet günü diğer ümmetlere karşı sizin
çokluğunuzla övüneceğim."69
Aile yuvası çocuk cıvıltılanyla şenlenir. Ana ve babanın en mutlu anlan
çocuklanyla geçirdikleri zamanlardır. Çocuklar, aile yuvasının
yıkılmasına engel olan en büyük etkendir. Kan kocayı birbirine bağlar
Nice yıkılmakta olan yuvalar çocuklann sayesinde kurtulmaktadır.
Peygamber Efendimizin, övünme vesilesi olarak gördüğü çokluk, sadece
doğurmakla mümkün değildir. Doğan çocuklann güzel bir şekilde
yetiştirilmesi ve İslam'ın hizmetine sunulması gerekmektedir.
68 Ebu Davud, Nikah 3; İbn Ma'ce, Nikah 1
69 Ebu Davud, Nikah 4; Nesai, Nikah 11
5. Soyunun belli olması:
Çocuğun asaletli olabilmesi için bu şart da önemlidir. Çünkü çocuk,
anne tarafından birilerine çekebilir. Babası bilinmeyen ya da zina
sonucu doğmuş olanlarla veya gayn meşru hayat yaşayanlarla evlenmek
mekruhtur.
Allah (c.c.) bir ayet-i kerimesinde şöyle buyuruyor: "Zina eden erkek,
zina eden veya müşrik olan bir kadından başkasıyla evlenemez; zina
eden kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenir. Bu,
müminlere haram kılınmıştır."70
Asaletli ailelerin çocukları mutlaka asil olacak diye de bir kaide
yoktur. Öyle çocuklar vardır ki, anası babası belli olmayanlardan daha
kötüdür. Bu nedenle sadece ana ve babasına bakarak kız almak veya vermek
doğru değildir. En büyük ölçümüz, dindarlıktır. Dininin gereğini
yapmayan dünyanın en büyük alimi de olsa hiçbir şey farketmez. Mesela
Nuh (a.s.)'ın oğlunda olduğu gibi. Babasının peygamber olması, onun
da dört dörtlük olmasını gerektirmiyor.
6. Kadının güzel olması:
Kadın, erkeğinin beğeneceği bir güzellikte olmalıdır. Güzel olan bir
kadın, kocasının gönlünü hoş eder. Güzellik anlayışı kişiden kişiye
değişmektedir. Bu sebeple herkesin hanımında aradığı tabii güzelliği
bulması yeterlidir. Ancak hiçbir zaman dış güzelliğe al-damp iç
güzelliği unutmamak gerekir.
Peygamber (s.a.v.)'e soruldu: "Hangi kadın daha hayırlıdır?" O, şöyle
buyurdu: "Kocası kendisine baktığı zaman, gönüle huzur veren, emrettiği
zaman itaat eden, nefsinde ve malında kocasının hoşlanmadığı bir şey
yapmayan kadın."71
70 Nur, 3
71 Nesai, Nikah 14
7. Kadının yakın akrabadan olmaması:
Doğacak çocukların daha sağlıklı olaması için, yakın akraba evliliği
yapılmaması gerekir. Ayrıca yakın akraba ile yapılan evlilikler boşanma
ile sonuçlandığı takdirde, akrabalar arasında düşmanlıkların
doğmasına ve akrabalık bağının kopmasına sebep olur.
S. Erkeğin iffetini koruyabileceği sürece tek evlilik yapması: Çok
evlilik, aile içinde problemlerin meydana gelmesine sebep olur. Yine
eşler arasında adaleti sağlamak oldukça zordur. Bu konuda Allah (c.c.)
şöyle buyuruyor: "Üzerine düşüp uğraşsanız da kadınlar arasında adil
davranmaya güç yetiremezsiniz; bari birisine tamamen kapılıp da
diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, günahtan
sakınırsanız Allah şüphesiz çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir."72
Yukardaki ayet-i kerimede, çok evlilikte eşler arasında adaletin
sağlanmasının ne kadar güç olduğunu bizzat Allah (c.c.) bizlere
açıklıyor. Mecburiyet olmadıkça tek evlilikle yetinmek gerekir.
Peygamber (s.a.v.) de bu konuda şöyle buyuruyor: "Her kimin iki karısı
olup da, birisine daha fazla meylederse, Kıyamet gününde vücudunun
bir tarafı düşük olarak gelir."73
EVLENİLECEK ERKEKTE ARANAN ŞARTLAR
Evlenecek olan kızın, eşini seçerken çok dikkatli olması gerekir. Bu
konuda gerek baba ve gerekse kızın bizzat kendisi çok hassas olmalıdır.
Evliliğin işkenceye dönüşmemesi için, eş seçiminin baştan iyi yapılması
gerekir.
Toplumu oluşturan en küçük birim ailedir. Aileyi oluşturan temel taşlar
ise kan ve kocadır. Toplumun birlik ve beraberliğini gerçekleştirmede
en büyük iş, aileye düşmektedir. Aile huzurlu ise toplumda da huzur
olur. Büyük yangınlar küçük kıvılcımlardan çıkar denir. İşte ailedeki
küçücük huzursuzluklar, toplumdaki büyük kavgalann kaynağıdır.
Eşlerin mutluluğu, saadeti ve huzuru, toplumun da banş içinde yaşaması
demektir. Bunun için kızlann da eş seçiminde gayet dikkatli olması
gerekmektedir. Sadece bu dünyayı düşünerek tercihini zenginlikten,
makamdan ve mevkiden yana koyarlarsa hem bu dünyayı hem de diğer dünyayı
kaybederler.
Daha önce kadında aranan şartlarda da belirttiğimiz gibi eş seçimi
çok önemlidir. Bu sebeple iki cihan saadeti arzulayan kızlann da, onlan
evlendirecek olan babalann da eş seçiminde gayet dikkatli olmalan
gerekmektedir. Buna göre bir kadının eş seçiminde şunlara dikkat etmesi
gerekmektedir: 1. Müslüman olması:
Evlenecek olan bir kadının eş seçiminde ilk dikkat etmesi gereken şey,
erkeğin müslüman olmasıdır Çünkü müslüman olmayan bir erkekle müslüman
bir kadının evlenmesi haramdır. Bu konudaki ' emir açıktır: "Müşrik
erkeklerle iman etmedikçe onlara mümin kadınlan nikahlamayın."74
Müslüman bir kadının böylesi bir evliliğine izin verilmemesinin nedeni,
onun küfre düşmesi korkusudur. Bu durumda koca, eşini kendi dinine
çağıracaktır. Kadınlar genellikle kocalanna uyarlar ve onlann
yaptıklanndan etkilenirler. Onlan dinlerinde takip ederler
Günümüz toplumunda, genç kızlanmızın müslüman olmayan erkeklerle
evlendiklerini görmekteyiz. Bu konuda İslami duyarlılığı olmayan
ailelerin gittikçe çoğalmakta olduğuna da şahit olmaktayız.
Yine içinde yaşadığımız toplumda, nikah şartlannı taşımayan insanlann
da çoğaldığını görüyoruz. Din tanımayan, Allah'ı, Pey-gamber'i
bilmeyen, haramı ve helali ciddiye almayan, ahirete dair hiçbir kaygısı
olmayan ve bu konulan hafife alan insanlar, dinini yaşamaya çalışan
kızlanmızla evlilikler yapmaktadırlar. Görünürde müslüman olan, fakat
sözleri ve yaşantılanyla küfre düşen insanlarla evlilik caiz değildir.
İslam'ın kesin emirlerini ya da yasakladıklannı hafife alan kimselerle
evlilik yapmak hem erkeğe hem de kadına yasaklanmıştır. Bu konuda anne
ve babalann çok dikkatli olmalan gerekmektedir.
Müslüman bir kızın, gayn müslim veya görünürde müslüman, i-tikatta
kafir bir erkekle evlenmesinin pek çok mahsuru vardır. Böylesi bir
evlilik, kadının İslami yaşantıdan uzaklaşmasına sebeb olur. Bunun
sonucunda da kadının dini ve ahlaki yönünün kaybolması neticesi ortaya
çıkar. Kadından doğacak çocuklann terbiyesi tamamen babanın etkisi
altında olacağından, çocuklar gayn islami bir yaşantı içinde
olacaklardır. Buun vebali de, yanlış evlilik yapan kızın ve buna engel
olmayan anne ve babalann olacaktır. Bu nedenle kız anne ve babalanna
büyük iş düşmektedir. Kızlannı dünyevi menfaatler uğruna ateşe
atmamalan için İslam'ı bilen ve yaşayan biriyle nikahlamalan
gerekmektedir. Bu tür evlilikler sonucunda doğacak olan çocuklar,
İslami bir terbiyeyle yetişeceklerinden, asr-ı saadetteki gibi bir
toplumun meydana gelmesine sebep olurlar.
2. Dindarlık:
Allah (c.c.) insanlan kendisine ibadet etmeleri için yarattığına göre,
kişiler fert olarak da, toplum olarak da O'na karşı ibadetle
yükümlüdürler. Evlenilecek erkeğin dini sorumluluklannı bilen birisi
olması hem kadının hem de erkeğin yarannadır. Özellikle erkeğin,
dininin emir ve yasaklanndan haberdar olması, aile saadetinin
oluşmasında çok önemlidir. Ayrıca doğacak çocukların iyi bir terbiye
almaları, İslam'a hizmet için yetiştirilmeleri ancak dinini iyi yaşayan
bir aile reisiyle mümkün olabilir. 3. Fasik olmaması.
Fasık, haramlan açıkça işleyen kimsedir. Allah Teala'nın yasaklamış
olduğu sının çiğneyen, haram-helal demeden hayatını yaşamaya çalışan
bir erkekle müslüman bir kadının evlenmesi doğru değildir.
Her yönüyle İslam'ı yaşamak için çabalayan, Allah korkusuyla yediğine
içtiğine dikkat eden bir kadının, fasık biriyle evlenmesi ve onunla
mutlu olması mümkün değildir.
Anne ve babalann, kızlannı evlendirirken en çok dikkat etmeleri gereken
hususlardan birisi de bu konudur. Kızlarını bir ayyaş, bir kumarbaz,
bir haramzade ile evlendiren ebeveyn, ahirette bunun hesabını veremez.
Bundan dolayı, dini ve huyu düzgün biri kızlarına talip olunca, fazla
düşünmeden bu akdin gerçekleştirilmesi yoluna gidilmelidir. Atılacak
yanlış bir adım, kızlannm dünyasının zindan olmasına sebep olacaktır.
Bu konuda Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Dininden ve
ahlakından hoşnut olduğunuz biri sizden kız istemeye gelirse verin.
Şayet vermezseniz yeryüzünde fitne ve fesat çıkar."76
Bugün insanlann değer yargılan değişmiş, anne ve babalar, kızlannı
dindar ve ahlaklı kimselerle değil; zengin olan kimselerle evlendirme
yansına girmişlerdir. Bu ise yukarıdaki hadisde de işaret edildiği
gibi, yeryüzünün bozulmasına ve fesada uğramasına sebep olmuştur
Güzel huylu olması:
Güzel huy sadece kadında aranan bir özellik değildir. Güzel huy,
erkekler için de geçerlidir. Peygamber (s.a.v.)'in yukarıda geçen
hadisinde güzel huylu kimse kızınızı istemeye geldiğinde kızınızı
onunla evlendiriniz, diye buyurmaktadır.
Sadece namaz kılmak, oruç tutmak yeterli değildir. Bugün nice insanlar
var ki, hem namaz kılıyor, hem de ahlaksızlık yapıyor, kumar oynuyor,
harama yöneliyor. Yine nice insanlar var ki, oruç tutuyor, ama nefsini
tutamıyor. Bu nedenle hem anne ve babalann, hem de evlenecek olan kızlann
çok dikkatli olmalan gerekmektedir. Peygamber Efendimiz şöyle
buyuruyor: "Kıyamet günü müminin mizanında hiçbir şey güzel ahlaktan
daha ağır değildir."77
Peygamber (s.a.v.), bir başka hadislerinde şöyle buymaktadır: "En çok
sevdiğim ve ahirette bana yakın olacaklarınız, güzel huylu
olanlannızdır. Çok kızdığım ve ahirette bana uzak olanlannız ise. kötü
huylulannızdır. yani çok gevezeler ve kibirlenenlerdir."78
Yukardaki hadislere baktığımızda, güzel ahlakın ne derece ö-nemli
olduğunu görmekteyiz. Aile içindeki problemlerin ana nedenlerinden
birisi de, ahlak anlayışının eksik olmasıdır. Bu konuda yanlış bir
tercih yapmamak için damat adayının iyi incelenmesi gerekmektedir.
Ömür boyu sıkıntı içöinde yaşamaktansa, iyi bir araştırma yapmak için
bir takım sıkıntılara girmek daha hayırlıdır.
5. Namuslu olması:
Nasıl kadınlarda namuslu olması şartı aranıyorsa, erkekte de namusa
düşkünlük aranır. Evlilik öncesi ve sonrasında başkalannın namusuna
göz diken biriyle evlenmek doğru değildir. Bu tür insanlar, namus
konusunda hassas olmadıklan için, yeri geldiği zaman kendi eşinin ve
aile fertlerinin namusunu korumakta da gerekli
77 Tirmızi, Bırr 62
78 Müsned-ı Ahmed b Hanbel, IV/193
hassasiyeti göstermezler. Çünkü başkalarının namusuna göz dikenin
kendi namusuna göz dikilmesine ses çıkarması mümkün değildir.
6. Yakın akrabadan olmaması:
Bu konu daha önce kadında aranan şartlarda da geçmişti. Doğacak
çocukların daha sağlıklı olaması için, yakın akraba evliliği
yapılmaması gerekir. Ayrıca yakın akraba ile yapılan evlilikler boşanma
ile sonuçlandığı takdirde, akrabalar arasında düşmanlıkların
doğmasına ve akrabalık bağının kopmasına sebep olur.
Bunlann dışında evlilik çağma gelinceye kadar birarada büyüyen
çiftlerin birbirlerine karşı cinsel istekte zayıflık olacağı kaygısı
da, yakın akraba evliliklerinin sakıncalarından kabul edilmiştir. 7.
Ev geçindirebüecek durumda olması:
Evlenecek olan erkeğin, mehri verebilecek, ailesinin ihtiyaçlarını
giderebilecek durumda olması gerekmektedir. Kadının mehrinden veya
nafakasından birine veyahut ikisine gücü yetmeyen bir kimse, hiçbir
kadına denk olmaz. Çünkü kadın, mehir karşılığında erkeğe helal olur.
Geçimi devam ettirme imkanı olmazsa evlilik de yürümez.
Evlilikte zenginlik şart değildir. Yukarda da belirttiğimiz gibi,
ailesini geçindirecek kadar bir malının olması yeterlidir. Günümüzde
ana ve babalann, damat adaylannda aradıklan ilk şey zenginliktir.
Parayla saadet olmaz, derler. Yine herşey para değildir, diye de bir
söz vardır.
Evlenecek olan kızın, yukandaki şartlann yanında geçimini temin
edebilecek olan biriyle evlenmesi gerekmektedir. Bugün, geçim
sıkıntısı çeken bir toplumda yaşamaktayız. Aileler bundan dolayı
yıkılmakta, aile kavgalarının başında "falanın evinde şunlar var, bende
niye yok" sözü gelmektedir. İslami duyarlılığı olan kadınkadınlar ise, geçimlerini temin edemeyen kocalarıyla kavgalı bir hayat
yaşamak zorunda kalıyorlar.
Bu nedenle aile huzurunu tesis etmenin yolu baştan iyi bir tercih
yapmaktır. Ailesini geçindiremeyecek durumda olan biriyle evlenmenin
hiçbir mantığı yoktur. Sadece sevgi, bir ailenin mutluluğu için yeterli
değildir. Bu konuda daha çok kızların dikkatli olması gerekmektedir.
Çünkü böylesi bir evliliğe anne ve babalar hiçbir zaman izin vermezler.
Ancak kızlar, sevdiklerine inandıklan kişinin sevgisinden başkasını
göremezler. Aşkın gözü kördür, sözü bu yönüyle çok doğrudur.
8. Soylu bir aileden olması:
Kadında arandığı gibi erkekte de bu şart aranır. Erkeğin mensup olduğu
ailenin hal ve hareketleri, adetleri, gelenek ve görenekleri, ahlakları
aynen çocuklarına geçer.
Günümüzde gece gündüz sarhoş gezen, hem ailelerini hem de komşulannı
sürekli rahatsız eden insanlarla, sabahlara kadar kumar masalarında
oturanların bulunduğunu unutmamak gerekir. Bu insanlar da daha önceleri
bekardılar. Fakat zavallı bir kızla evlendiler ve onlann hayatlannı
zehir ettiler. Her çevrede bu ve buna benzer manzaralarla
karşılaşmaktayız. Bundan dolayı anne ve babalann, kızlarının mutlu
bir hayat yaşamaları için gerekli araştırmaları titizlikle yapmalan
gerekmektedir.
Sonuç olarak, anne ve babalarla, evlenecek kızlara büyük işler
düşmektedir. Mutlu bir aile kurmak kolay bir şey değildir. Herkes
üzerine düşen görevi yaparsa, arzulanan aile modeli gerçekleşir.
Evliliklerde ana gayenin Allah'a daha iyi kulluk etmek, hayırlı çocuklar
yetiştirmek, toplumun İslam çizgisinde devamını sağlamak olduğunu
bilen insanlar, yukarıda sıraladığımız ölçüler içinde evliliklerini
gerçekleştirirlerse iki cihan saadetine kavuşurlar.
Bugünün müslüman toplumunu oluşturan insanlar, evliliklerde dünyevi
kaygılan ve beklentileri ön plana çıkardıklan için mutsuz ve huzursuz
bir aile tipi ortaya çıkmıştır.
Değer yargılan para ve mal olan insanlar, işlerinde, alışverişlerinde
ve karşılıklı münasebetlerinde olduğu gibi, evliliklerini de bu
doğrultuda yapmışlardır. Bunun sonucunda menfaate dayalı olarak
kurulan ailelerde anlaşmazlıklar artmış, menfaatin sona erdiği andan
itibaren aile içi kavgalar zirveye çıkmıştır. Buna bağlı olarak
boşanmalar da artmıştır.
İslami değerlere ve kurallara göre evliliklerini gerçekleştirenler
ise, hem Allah'ın nzasını kazanmışlar, hem de mutlu bir aile yapısına
kavuşmuşlardır.
Yaratılış gayesine uygun bir hayat yaşamak ve bu doğrultuda hareket
ederek huzurlu ve mutlu bir aile hayatı yaşamak için tek reçete, Allah'ın
kitabı ve Peygamber (s.a.v.)'in sünnetidir. Bunlann dışında bir yol
seçmek, toplumun fesada uğraması demektir.
EVLİLİKTE ANNE VE BABANIN GÖREVLERİ
Anne ve babalann, çocuklarının yetiştirilmesinde olduğu gibi
evliliklerinde de önemli görevleri vardır. Çocuklannın bebekliğinden
itibaren yetişmeleri için her türlü fedakarlığı yapan, hastalık-lannda
geceleri uykusuz geçiren, sıhhatlerine kavuşmaları için maddi ve manevi
yapılabilecek herşeyi yapan anne ve babalann, güçlükler içinde
yetiştirdikleri çocuklannın iyi bir evlilik yapması için de gayret
göstermeleri gerekmektedir.
Anne ve babalann çocuklannın mutlu ve huzurlu bir aile hayatı
yaşamalannda büyük rolü vardır. Çocuklann ömür boyu mutlu olmalan,
namuslu, dinine uygun bir hayat yaşamalan, hem dünyada hem de ahirette
saadet içinde olmaları onlara bağlıdır. Bundan
dolayı, ana ve babalann vereceği kararlar, çocuklannın ya saadetine
ya da sefaletine sebeb olacaktır.
Anne ve babalann, çocuklannı evlendirirken şu hususlara dikkat etmeleri
gerekmektedir:
1. Çocuklarının iyi bir evlilik yapmalarını sağlamak:
İyi bir evlilik demek, iyi bir eş seçimi demektir. İster kız olsun,
isterse erkek olsun, anne ve babalar çocuklannın iyi birileriyle
hayatlannı birleştirmelerini sağlamalıdırlar. Çocukluklannda
gösterdikleri ilgiyi, evliliklerinde de göstermelidirler. Bu onların
çocuklanna yapabilecekleri en büyük iyiliktir.
Peygamber (s.a.v.), bir hadislerinde şöyle buyurmaktadırlar: "Kadın
dört şeyi için nikahlanır: Malı, soyu, güzelliği ve dini. Sen dindar
olanını seç ki, elin bereket bulsun."79
Yukandaki hadis, eş seçimindeki ölçüyü açıkça ortaya koymaktadır.
Çocuklannı evlendirmeyi düşünen anne ve babalann, ilk planda dikkat
etmeleri gereken husus, alacakları gelinin veya kızlarını evlendirmeyi
düşündükleri kişinin dindar olup olmamasıdır. Çocuklann, aile
hayatlarının mutlu bir şekilde devamı ancak bu şekilde mümkün olabilir.
İnsanlar her konuda Allah'a karşı sorumlu olduklarına göre, evlilik
konusunda da durum aynıdır. Çocuklannın İslam'a göre
yetiştirilmesinden evliliklerinin gerçekleştirilmesine kadar her
adımda, anne ve babaların sorumluluklan vardır. İnsanlar, çocuklanndan
dolayı da hesaba çekileceklerdir. Bunun bilincinde olanlar, elbetteki
çocuklannın evliliklerine azami derecede dikkat ederler.
79 Buhari, Nikah 15; Ebu Davud, Nikah 2; İbn Ma'ce, Nikah 6
Allah (c.c), yüce kitabı Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: "Doğrusu
mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükafat
ise Allah'ın yanındadır."80
Bir başka ayet-i kerimede ise Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Ey
iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan
ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine
buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler
vardır."81
Bu ayetler, özellikle anne ve babalara hitap etmektedir. Herkes kendi
ailesinden sorumludur. Onlann yemelerinden içmelerine-,
eğitimlerinden evliliklerine kadar her şeyleriyle bizzat ilgilenmek
zorunluluğu vardır. Aksi halde cehennem yakıtı olma ihtimali ortaya
çıkar. Bundan da önemlisi, Rabbine söz veren insaoğlu, sözünde durmamış
ve Allah'ın huzuruna isyankar olarak çıkmış olur.
Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber (s.a.v.) ise şöyle
buyurmaktadır: "Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden sormlusu-nuz.
İmam (devlet başkanı) çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek
ailesinin çobanıdır ve onlardan sorumludur. Kadın, kocasının evinde
çobandır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malından
sorumludur ve sürüsünden mes'uldür."82
Peygamber Efendimizin bu hadisi de, insanlann hangi makamda, hangi
işte olursa olsun mutlaka sorumluluğunun olacağını göstermektedir.
Yukarıdaki ayetleri ve bu hadisi topluca değerlendirdiğimizde, devlet
başkanından hizmetçiye kadar herkesin kendi gücü nisbetinde
sorumluluğunun olduğunu, ve bunu yerine getirmekle mükellef olduğunu,
yapmadığı takdirde ilahi cezaya muhatap
80Tegabun, 15 sı Talak 6
« Buhari, Ahkam 1. Cum'a 11, İstikraz 20, Itk 17, 19, Vesaya 9, Nikah
81. 90; Müslim İmaret 20; Tirmizi, Cihad 27; Ebu Davud, imaret 1
olacağını görmekteyiz. Öyleyse Aileleri üzerinde birer çoban olan anne
ve babaların, mutlak surette çocuklarının evliliklerine gereken
hassasiyeti göstermeleri gerekmektedir.
İçinde bulunduğumuz toplumda, eş seçimine gereken önem verilmemektedir
Genellikle anne ve babalar, çocuklarını dünyevi kaygılar içinde
evlendirmektedirler. İslami yaşantıya hiç dikkat e-dilmemektedir.
Maddi durumu iyi olanlarla evlilik tercih edilir olmuştur. Para ve
mal, ister kız, ister erkek olsun her iki taraf için de birinci şart
olarak ön plana çıkmıştır. Bu durum da toplumun bozulmasına sebep
olmuştur.
2. Zamanı geldiğinde evlendirmek:
Anne ve babalar, çocuklarının evlilik çağlan geldiğinde onları
evlendirmeleri gerekmektedir. Bu, onlann görevidir.
Hz. Ali (r.a.), Peygamber Efendimizin kendisine şöyle tembihte
bulunduğunu belirtiyor: "Ey Ali! Üç şeyi sakın geciktirme: Vakti giren
namazı, hazır olan cenazeyi ve kendisine denk birini bulduğun kızı.
(hemen evlendir)."83
Bu hadis, bizlere evlilik zamanı gelen kızların denkleri bulunduğunda
hemen evlendirilmesi gerektiğini belirtmektedir.
Bir başka hadiste ise Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Dininden
ve ahlakından hoşnut olduğunuz biri sizden kız istemeye gelirse verin.
Vermezseniz yeryüzünde fitne ve fesat çıkar."84
Bu hadis-i şerifte ise, toplumun dirliği ve düzeni için herkesin üzerine
düşen görevi yapması gerektiği belirtilmektedir. İnsanlann huzurlu
bir şekilde yaşayabilmesi için, her konuda dinin emirlerine uyulması
gerekmektedir.
Bu,
evlilikte
de
böyledir.
Hadiste
83 Tirmizi, Salat 1
84 Tirmizi, Nikah 3
belirtildiği gibi, yeryüzünden fitnenin ve fesatın ortadan
kaldırılması, sorumlulukların yerine getirilmesiyle mümkündür.
3. Kızını evlendirirken kolaylık göstermek:
İslam, dini kolaylık dinidir. Allah (c.c), hiç kimseye taşıyamayacağı
yükü yüklemez. Gerekli kolaylıkları gösterir. Kullarından da kolaylık
ister. Emirlerinin, kişinin gücü nisbetinde yapılmasını bekler.
Evlilikte de durum böyledir. Özellikle kızını evlendiren anne ve
babaların daha da dikkatli olmaları gerekmektedir. Gününmüzde bazı
bölgelerde olduğu gibi, başlık parası ve benzeri isimler adı altında
kız çocuklannı bir eşya gibi satmaya kalkan ana ve babalar vardır.
Yaratılanlar arasında en şereflisi olarak yaratılmış olan insanın
parayla satılması doğru değildir. Hele bunu yapan anne ve baba olunca,
bu hiç doğru değildir. Bunun için yapılması geren, evleneceklere
kolaylık göstermektir.
Peygamber (s.a.v.), bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: "Nikahın
en hayırlısı, kolay olanıdır."8s
Bu hadis bizlere, evliliklerde mutlaka kolaylık gösterilmesi
gerektiğini göstermektedir. Toplumumuzun İslam'a uygun yaşaması için
bu prensibe dikkat edilmelidir. Yani nikahlarda kolaylık göstermek
gerekmektedir.
İçinde bulunduğumuz toplumda isteme, genellikle erkek tarafınca
olmaktadır. Aslında kız tarafının da erkeğe evlenme teklifinde
bulunduğunu bildiren ayet ve hadisler mevcuttur. Fakat günümüz
toplumunda bu pek dikkate alınmamaktadır.
Kur'an-ı Kerim'de, Şuayb (a.s.) ile Musa (a.s.) arasındaki konuşma
şöyledir: "(Şuayb) dedi ki: Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki
kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. Eğer on yıla ta85EbuDavud, Nikah 32
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
marnlarsan artık o kendinden; yoksa sana ağırlık vermek istemem.
İnşallah beni iyi kimselerden (işverenlerden) bulacaksın."86
Hz. Ömer (r.a.) kızı Hafsa'yı evlendirmek istediğinde, önce Hz. Osman'a
teklif etti. Sonra Hz. Ebubekir'e teklif etmiş, onların bu teklife
karşılık susmalan karşısında aynı teklifi Peygamber (s.a.v.)'e
yapmıştır. Bu teklifi kabul eden Rasulullah (s.a.v.), Hz. Hafsa ile
evlenmiştir.87
Bu delillerden de anlaşıldığı gibi, evlenme çağına gelen bir kızın
babası, kızını İslam'ın emir ve yasaklanna uygun hareket eden, bu davaya
gönül veren, bu uğurda çalışıp çabalayan birine teklif etmesinin hiçbir
sakıncası yoktur. Ancak bu durum, günümüzde yanlış anlamalara sebebiyet
vereceği için, kızını hayırlı biriyle evlendirmek isteyen baba, bu
teklifi başka biri aracılığıyla dolaylı yoldan ulaştırabilir. Bu
şekilde yapması yanlış anlamaları önleyecektir.
Sonuç olarak, kızı evlilik çağına gelen anne ve babalar, çocuklarının
mutluluğu ve huzuru için evliliklerini en kolay şekilde
gerçekleştirmeleri gerekmektedir. Kolaylaştırmak adına da, kızın
evlilikten doğan haklannından vazgeçilmemelidir.
Evlilikler, mehirde aşırıya giderek veya ev eşyasında ve düğünde israf
boyutuna giden istekler ve harcamalarla zorlaştırılmamalı-dır. Bu tür
zorluklar, evliliklerin azalmasına ve bunun sonucunda da
ahlaksızlıkların, fuhşun yaygınlaşmasına sebeb olur.
Evliliklerdeki zorluklar sebebiyle, hırsızlıklar, yalancılıklar,
dolandırıcılıklar ve rüşvet gibi kötü huylar toplumu çepeçevre sarar.
Çünkü evlenmek için gerekli olan paranın elde edilmesi için gençlerin
yanlış davranışlar içine girmesi ihtimal dahilindedir. Bu durumlara
engel olmanın yolu gereksiz isteklerden vazgeçmektir.
86Kasas,27
87 Buhari, Nikah 33, 36, 46; Nesai, Nikah 30
4. Ev kurmada gereken yardımı yapmak: Anne ve babalann çocuklarını
evlendirirken yapmaları gereken bir diğer görevi ise, onlann ihtiyaç
duydukları şeyleri teminde y-ardım etmektir.
Çeyiz konusunda abartılı bir hazırlık yapılmamalıdır. Günümüzde anne
ve babalar, çocuklarının çeyizi için büyük paralar harcamaktadır.
Genellikle bu, israf boyutunda olmakta ve ihtiyaç duyulmayan pek çok
eşyayı da kapsamaktadır. Bu tür hazırlıklarda amaç, ihtiyaçtan çok
gösteriş için olmaktadır. Tüm anne ve babalar, dinimizin kabul etmediği
bu israftan kaçınma konusunda dikkatli olmalıdırlar.
Hazırlanan eşyalann büyük çoğunluğu, ömür boyunca hiç
kullanılmamaktadır. Günün şartlanna göre moda olan bu eşyalar, zaman
geçtikçe modası geçmekte veya bulundukları yerlerde haşeratlann
saldınlanyla yok olup gitmektedirler.
Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Bir de akrabaya, yoksula,
yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de (malını) saçıp savurma. Zira
böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdırlar. Şeytan ise
Rabbine karşı çok nankördür."88
Bir başka ayet-i kerimede ise şöyle buyurulmaktadır: "Ey Adem oğulları!
Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin, için, fakat
israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez."89
Bu konuda Peygamber (s.a.v.)'den de örnek vermek gerekir: Peygamber
(s.a.v.), kızı Fatıma'nın düğününde, Hz. Ebubekir'i ça ğırarak şöyle
demiştir: " Ey Ebubekir! Şu parayı al, çarşıya giderek Fatıma'ya gerekli
olan çeyiz eşyasını satın al. Sana yardımcı olması için Selman
el-Farisi ile Bilal-i Habeşi'yi de beraberinde götür."Çarşıdan
alınan çeyiz eşyası şunlardı: 3 adet minder, 1 adet seccade, 1 adet
içi hurma lifiyle dolu yastık, 2 adet el değirmeni, 1 adet su tulumu,
1 adet su testisi, 1 adet su bardağı, 1 adet elek, 1 adet havlu, 1
adet koç postu, 1 adet alaca kilim, 1 adet divan, 2 adet Yemen yapımı
alacalı kilim, 1 adet kadife yorgan.90
Hz. Fatıma, ömrü boyunca bu eşyalan kullanmıştır. Görüldüğü gibi
gereksiz hiçbir eşya alınmamıştır. Günümüzde ise müslümanlar, israf
demeden her türlü eşyayı çeyizine koymakta ve bununla çevresindekilere
gösteriş yapmaktadır.
Bazı aileler ise, bunun tam tersine ellerinden geldiği halde cimrilik
ederek çocuklanna ev kurmalarında hiç yardımcı olmamakta ve
çocuklarının borç yükü altında ezilmelerine sebep olmaktadırlar.
EVLİLİK ÖNCESİ YAPILMASI GEREKEN İŞLER
İslam, evliliğe verdiği önemi, evlilik öncesine de vermiştir. Çünkü
evliliğin sağlam temeller üzerine oturtulması için evlilik öncesi işler
de çok önemlidir. Evlilikten beklenen hayrın gerçekleşmesi, ailenin
mutluluğu, kavga ortamının yok edilmesi, evliliğin istikrarlı bir
şekilde devamı, doğacak çocukların sevgi ve muhabbet içinde büyümeleri,
evlilik akdinin sağlam temeller üzerine kurulmasıyla mümkündür.
Evlilik öncesinde yapılan kız görme, isteme, nişanlılık ve sonrasında
düğün, Kur'an ve sünnet ölçüsünde olmalıdır. Bu, birlikteliğin
hayırlara vesile olması için şarttır.
Dininmize göre, evlenecek olanların nikahtan önce birbirini ;örmesi
ve tanıması için nişanlılık devresi caizdir.
,
90 İslam Tarihi, Asım Koksal, c. 9 s. 258
A) Evlenilecek Kıza Bakmak
İslam'a göre yabancı kadına bakma yasağının bir takım istisnaları
vardır. Bunlar zorunluluk dolayısıyla ve evlenmek maksadıyla kadına
bakmaktır. Evlenmek için kadına bakmak iki şekilde olabilir:
a) Erkeğin evlenmek istediği kıza aracısız olarak bakması: Bunu yapacak
kişi, kadının ellerine, yüzüne ve boyuna bakar. Yüz, güzelliğe; eller
de zerafete delalet eder. Boya bakarak da uzun mu, kısa mı olduğunu
anlar
Cabir (r.a.), Rasulullah (s.a.v.)'ın şöyle dediğini naklediyor:
"Biriniz bir kadına talip olduğunda, onunla evlenmesini teşvik edecek
özelliklerine bakabilirse baksın." Cabir (r.a.) diyor ki: "Bir kadınla
nişanlanmak istiyordum. Gizlice onu takip ettim, onunla evlenmemi
sağlayacak özelliklerine (yüz, el) baktım ve onunla evlendim."91
Muğire b. Şu'be (r.a.), bir kadınla evlenmek istiyordu. Rasulullah
(s.a.v.) ona şöyle dedi: "Ona git ve bak! Zira ona bakman, aranızda
uyum için daha iyidir."92
b) Evlenecek olan erkeğin, güvendiği bir kadını, talip olduğu kıza
göndermesi: Aracı olarak görevlendirilen kadın, kızı gördükten sonra
onun özelliklerini damat adayına anlatır. O da, özelliklerini öğrendiği
kızı, kendine uygun bulursa isteme girişimlerini başlatır.
Erkek evlenmeyi düşündüğü kıza bakmak için birini gönderdiği gibi,
kız da kendisine talip olan erkeğe bakması için birini gönderebilir.
Ya da bizzat kendisi görebilir.
Kadına Bakmanın Ölçüsü
Çoğunluk alimlere göre erkek, evlenmek istediği kızın sadece ellerine
ve yüzüne bakabilir.
91 Ebu Davud, Nikah 19
92 Tırmizi, Nikah 5; Nesai, Nikah 17 88
Hanefilere göre ise, el ve yüzün dışında ayaklara da bakılmasını caiz
görmüşlerdir.
Sonuç olarak, bir erkek evlenmek istediği kıza, İslami ölçüler i-çinde
bakabilir. Aynı şekilde kız da, kendisine talip olan erkeğe bakabilir.
Bunun dışında evliliği düşünen kız ve erkeğin, yanlannda üçüncü bir
kişinin (kızın yakını) bulunması şartıyla karşılıklı konuşmaları da
mümkündür.
B) Kız İsteme
Evlenecek olan bir kişi, kendisine uygun olan bir kızı ailesinden
istemesi evliliğin başlangıcını oluşturmaktadır. Bazı yerlerde dünür
gitme veya dünürlük yapma şeklinde ifade edilen kız isteme, her bölgenin
kendine has örf ve adetlerine göre yapılır.
Genellikle, erkek tarafı kendilerine uygun buldukları kızı istemek
suretiyle evliliğin ilk adımını atarlar. Kız tarafı ise, kızlarını
verme taraftarıysa, dünürcülerinden birkaç gün mühlet isterler. Bu
süre zarfında erkek tarafı hakkında bilgi toplamaya çalışırlar. Damat
adayı ve ailesini inceden inceye araştırırlar. Kendi akrabalarıyla
istişarelerde bulunurlar, kızın da fikrini alırlar.
İslam'da evlenecek kızın fikrine de önem verilir. Çünkü ömür boyu
yaşayacağı insanı tercihte bir söz hakkının olması gayet doğaldır.
Bu konuda Peygamber (s.a.v.)'in pek çok hadisi vardır. Bunlardan
birkaçını zikredelim.Peygamber (s.a.v.) bu konuyla ilgili olarak şöyle buyuruyor:"Dul kadın
kendisiyle istişare edilmeden nikahlanamaz, bakire de izni sorulmadan
nikahlanamaz." Bunun üzerine sahabe sordu: "Ey
Allanın Rasulü! Onun izni nasıl olur?" Peygamber (s.a.v.) ise:
"Sus-masıyla" diye buyurdular.93
Bakire bir kız Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek, kendisi istemediği halde
babasının onu zorla evlendireceğini söyledi. Bunun üzerine Peygamber
(s.a.v.), bu nikahı kabul edip etmemekte onu serbest bıraktı.94
Peygamber (s.a.v.), bir başka hadislerinde ise şöyle buyuruyor: Dul,
nefsine velisinden daha çok hak sahibidir. Bakireden ise nefsi hususunda
izin alınır, onun izni susmasıdır."95
Bu hadislere göre, kadın ergenlik çağma ulaştıktan sonra hiç kimse
onu evlendirmeye zorlayamaz. Ergenlik çağma ulaşan kızın velisi
kendisinden izin istediği zaman eğer kız susup cevap vermez veyahut
gülerse izin vermiş sayılır. Dul ise, evlilik hususunda velisinden
önce gelir. Terchi bizzat kendisi yapar.
Peygamber (s.a.v.) döneminde, kız istemek çok kolaydı. Bu konuda
belirgin bir serbestlik vardı. Hz. Ebubekir, daha sonra Hz. Ömer, bizzat
kendileri Rasulullah (s.a.v.)'den Hz. Fatıma'yı istemişlerdi. O da
her ikisine Hz. Fatıma'nın küçük olduğunu ve bu konuda Allah'ın emrini
beklediğim söyleyerek onlann bu teklifini geri çevirmişti. Daha sonra
Hz. Ali bizzat kendisi Hz. Fatıma'yı istemiş ve Rasulullah (s.a.v.)
da bu teklifi kabul ederek kızını onunla evlendir-miştir.
Buhart, N>kah 41, H,yel 3; Muta. Nikah 64; Tirmizi. Nikah 17. 18;
Ebu Davud Nikah 24; Nesai, Nikah 33
Asr-ı saadette, sahabeler talip oldukları kızları ailelerinden bizzat
kendileri isterlerdi. Aynı şekilde kızı veya kızkardeşi olan sahabeler,
onları uygun gördükleri kişilere bizzat kendileri teklif ederlerdi.
Bu konuda da Hz. Ömer'in kızı Hz. Hafsa'yı evlendirmek için yaptığı
girişimlerden söz etmekte yarar vardır. Abdullah ibnu Ömer anlatıyor:
"(Kızkardeşim) Hafsa (r.a.)'nm kocası Huneys ibnu Huzafe Medine'de
vefat edince (babam) Hz. Ömer (r.a.) onu evlendirme girişiminde
bulunmaya başladı. Bu teşebbüslerini bana şöyle anlattı: "Önce Hz.
Osman'a rastladım ve ona: "Dilersen sana Hafsa bintu Ömer'i
nikahlayayım," dedim. Hz. Osman ise: "Hele bir düşüneyim," dedi. Bunun
üzerine birkaç gece bekledim. Sonra ona rastladım. Teklifimi
hatırlattığımda bana: "Şimdilik evlenmemeyi uygun gördüm," dedi. Bu
cevaba kızdım. Daha sonra Hz. Ebubekir'e rastladım. Ona da aynı teklifte
bulundum. Hz. Ebubekir sustu ve bana hiçbir cevap vermedi. Bunun
üzerine, ona Osman'a kızdığımdan daha fazla kızdım. Aradan birkaç gün
geçti. Sonra Hafsa'yı Rasulullah (s.a.v.) istedi. Ben de O'na nikahlayıp
verdim. Daha sonra Hz. Ebubekir'le karşılaştım. Bana: "Hafsa'yı bana
teklif ettiğin zaman sana hiçbir ceap vermeyişimden dolayı bana
kızmışssmdır," dedi. Ben de: "Evet. kızdım," dediğimde bana şunlan
söyledi: "Sen o teklifi yaptığın zaman beni cevap vermemeye sevkeden
şey, Rasulullah (s.a.v.)'ın Hafsa'yı zikretmiş olduğunu bilmemdi.
Rasulullah (s.a.v.)'ın sırrını ifşa etmek istemedim. Eğer Hafsa'yı
Rasulullah (s.a.v.)'m böyle bir niyeti olmasaydı, teklifini kabul
edecektim."96
Bütün bunlar bize şunu göstermektedir: Evlenmek isteyenlerin İslami
usul ve kaidelerin dışına çıkmamaları ve bu doğrultuda hareket etmeleri
gerekmektedir. Birbirlerinin dini ve ahlaki yönlerinden hoşnut olan
taraflar, işi yokuşa sürmeden, zorluk çıkarmadan bu
96 Buhari, Nikah 33, 36, 46, Megazi 11; Nesai, Nikah 30
hayırlı işi gerçekleştirmelidirler. Böylelikle birbirine denk olan
iki kişinin izdivacını gerçekleştirerek büyük bir sevaba da girilmiş
olur.
Kızlanna talip olan aileye kızlarını vermek istemeyen anne ve babalar,
uygun bir dille bu işin olmayacağını bildirmeleri gerekir.
Hoşlanmadıkları biri de kızlanna talip olabilir. Bundan dolayı, kinci
olmadan, güzellikle cevap verilmelidir. Kızlanna talip olan kişi, asla
küçümsenmemeli, saygıyla muamele edilmelidir.
Erkek tarafı talip olduğu kızdan veya ailesinden olumsuz cevap
aldıklannda bunu gurur meselesi yapmamalı ve hoşgörüyle
karşılamalıdırlar. Zor kullanarak kızı elde etme yoluna
gidilmemelidir. İslami kurallarla çelişen bir metotla evlilik yapmaya
kalkışmak, sonu pek hayır getirmeyen bir davranıştır.
Başkasının talip olduğu bir kızı istemek doğru değildir. Ancak ilk
isteyen vazgeçerse, o zaman diğer kişi kızı istemek için girişimde
bulunabilir. Bu konuda Abdullah ibnu Ömer (r.a.) şöyle anlatıyor:
Rasulullah (s.a.v.), kişiyi, müslüman kardeşinin talip olduğu kıza
talip olmaktan nehyetti."Ne zaman isteyen vazgeçer veya kendine izin
verirse, o takdirde talip olabilir, buyurdular."97
Rasulullah (s.a.v.) bir başka hadislerinde ise şöyle buyurmaktadır:
"Sizden biriniz kardeşinin satışı üzerine satış yapmasın. Kardeşinin
dünürlüğü üzerine dünür göndermesin. Ancak vazgeçinceye veya izin
verinceye kadar."98
Kız istemede esas olan, kabul edilmedir. Kız tarafının, bu işin
o-labileceği işaretini vermesiyle birlikte, erkek tarafı "Allah'ın
emri, Peygamber'in sünneti ile" diyerek kızı, oğullanna isterler. Kız
tarafı
Ç7 Buhari, Nikah 45; Müslim, Nikah 49-56; Ebu Davud, Nikah 18; Nesai,
Nikah
19;Tırmia", Nikah 38 98 Buhari, Buyu 58; Müslim, Nikah 49; Ebu Davud,
Nikah 17; Tirmizi, Nikah 38;
Nesai, Buyu 29; İbn Ma'ce, Nikah 10
ise, karşı tarafin bu teklifine olumlu cevap vererek evliliğe doğru
ilk adım atılmış olur.
Yapılan görüşmeler sonrasında kız tarafı, bu izdivacı uygun
bulmayabilir. Bu da gayet doğaldır. Karşı tarafı kırmamak için cevabı
geciktirmenin, işi yavaştan almanın hiçbir faydası yoktur. Bu durum
erkek tarafının umutlanmasına veya bu beklentiler içinde işlerinden
geri kalmalanna sebeb olabilir.
C) Söz Kesme
Ailelerin evliliğin gerçekleşeceği hususunda anlaşmaya varma-lan ile
söz kesilmiş olur. Bunun sonrasında düğünde gerekli olan şeyler
konuşulmaya başlanır. Mehrin miktan, çehiz; nişan yapılacaksa, nişanda
istenecek şeyler konuşulur.
Aynca, alınacak eşyalar, takılacak olan takılar daha baştan açık bir
dille konuşulmalıdır. Kız tarafı, erkek tarafından ağır, pahalı,
altından kalkamayacağı şeyler istemekten kaçınmalıdır. Sonuçta bu
sıkıntılann bir kısmını kendi kızlan da çekecektir.
Aileler, çok fazla zaman geçirmeden herşeyi etraflıca konuşmalı,
konuşmalarına yalan katmamalı, içtenlikle, samimi bir şekilde hareket
etmelidirler. Evlilik gerçekleşinceye kadar gerçek yüzünü
göstermemek, karşı tarafa şirin görünmek İslami bir tavır değildir.
Toplumun en küçük parçası olan aileye dinimiz büyük önem vermiştir.
Toplumun temel taşı olan ailenin, daha kurulma aşamasında sağlam bir
zemine oturtulması için İslam dini, gerekli olan tüm kural ve kaideleri
açık bir şekilde ortaya koymuştur. Çocuklannın hem bu dünyada hem de
ahirette mutlu olması, bunun yanında anne ve baba olarak sorumluluğun
yerine getirilmesi için İslami usul ve kaidelerin hayatın her safhasında
olduğu gibi, evlilik aşamasında da gözardı edilmemesi gerekmektedir.
Çocuklarının mutlu bir yuva kurması için bir araya gelen aileler,
duydukları her sözü ciddiye almamalıdırlar. Bugün evlilik öncesindeki
ayrılıkların temelinde yatan sebeblerin başında dedikodu
bulunmaktadır. Kız veya erkek tarafi duydukları bir söz üzerine,
ayrılmayı en kolay yol olarak görmektedirler. Halbuki yapılması geren
ilk iş, bu haberin doğruluğunu tetkik etmek olmalıdır. Allah (c.c.)
Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Eğer bir
fasık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa
bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman
olursunuz."99
Özellikle erkek tarafı, vermiş olduğu sözleri yerine getirmelidir.
Bir takım bahanelerin ardına sığınarak, sözünden dönmesi, karşı tarafı
aldatması, aralanndaki güven ortamının daha yeşerme aşamasında yok
olmasına sebeb olur.
Yine erkek tarafının, evlilik öncesi söz verdiği bir takım ev eşyalarını
almaması, takı olarak söz verdiği şeyleri düğün sonrasına kadar başka
birinden emanet alarak, kız tarafını kandırmaları da hiçbir şekilde
doğru değildir. Zaten verilen sözden dönmenin münafıklık alameti olduğu
unutulmamalıdır. Böyle durumlarla karşı karşıya kalmamak için, işin
başında yapabilecekleri şeyler için söz vermelidirler. Kız tarafının,
erkek tarafından yapamayacağı şeyleri istemeleri de evliliğin özüne
uygun olmaz.
Evliliklerin hayırlı sonuçlar vermesi için, herşey baştan konuşulmalı
ve araya yalan, hile, düzenbazlık girmemelidir. Tüm anne ve babaların,
evliliğin kapısına gelen gençlerin, özellikle İslam'ın koyduğu
kurallar etrafinda girişimlerini gerçekleştirmeleri halinde hem
toplum hem de kendileri kurtulmuş olur.
99 Hucurat, 6
D) Nişan (Hıtbe)
Hıtbe, belirli bir kızla evlenme arzusunu açıklayıp bunu kadına veya
ailesine bildirmektir. Bu bildirme işi, evlenmek isteyen kişi
tarafından yapılabileceği gibi, ailesi tarafından da yapılabilir.
Kızın veya ailesinin onayıyla birlikte nişanlanmış olurlar.
Nişan, bir evlenme akdi değildir. Sadece evlilik va'dinden ibarettir.
Bundan dolayı nikah yapılmayıp nişanlanmakla kız ve erkek birbirlerine
helal olmaz. Birbirlerine iki yabancı gibidirler. Ailelerin bunlar
zaten evlenecek diye çocuklarını yapayalnız bırakması veya gezmelerine
izin vermesi doğru değildir. Nişanın hikmeti:
Nişanda, evlenmek isteyen kişilerin birbirlerini tanımaları mümkün
olur. Her iki taraf da birbirlerini ahlak, karakter, eğilim yönüyle
yakından tanıma fırsatına kavuşur. Bu görüşmeler yapılırken İslami
değerler gözardı edilmemelidir.
Taraflar karşılıklı görüşmeler sonunda mutlu bir hayat yaşayabileceği
kanaatine ulaşırlarsa evliliğe ilk adım atılır. Nişan merasimi:
Nişan merasimleri, her bölgenin kendi örf ve adetine göre değişiklik
göstermektedir. Burada önemli olan, İslam'ın getirdiği ölçüler içinde,
haddi aşmadan bu merasimin gerçekleştirilmesidir.
Kız tarafi, erkek tarafinın teklifini kabul ettiği takdirde gerekli
görürlerse nişan merasimi düzenlenir. Bunun için belirli bir gün ve
yer tayin edilir. Yakın akraba ve dostlann davet edilmesiyle merasim
başlar. Nişan masraflannı erkek tarafi üstlenir. Ancak bu merasimi,
israf ve gösterişten uzak bir şekilde icra etmek gerekir. Yine nişan
merasiminde erkeklerle kadınlar bir arada değil, ayrı ayrı mekanlarda
oturmalıdırlar. Dinimizin yasakladığı hiçbir şeye yel-tenmemeye özen
gösterilmelidir.
Nişan için alman kılık kıyafet, israf boyutunda olmamalıdır. Erkek
tarafını gereksiz harcamaya sokmak veya fırsattan istifade diyerek
diledikleri herşeyi aldırmaya kalkışmak doğru değildir.
Peygamber (s.a.v.) bir hadislerinde şöyle buyuruyor: "Nikahın en
hayırlısı, kolay olanıdır."100
Nişan merasiminde, dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da, yemede
ve içmede harama düşmemektir. Günümüzde yapılan nişan ve düğün
merasimlerinde, içkilerin su gibi akıtıldığını görmekteyiz. Allah 'in
emri Peygamber'in sünneti üzere başlanan bu merasimler, şeytanın
istediği doğrultuda sona ermektedir. Biraz Allah korkusu olan, yann
Rabbinin huzurunda hesap vereceği bilincine sahip insanlar, şeytanın
uşağı olmaz. Birkaç kişiyi memnun etmek uğruna ahiretini de feda etmez.
Nişan yüzüğü:
Nişan merasimi için bir araya gelen kız ve erkek tarafı, adetler
ölçüsünde yerler, kahvelerini, çaylarını yudumlarlar, derin bir sohbet
faslından sonra, sıra yüzük takmaya gelir. Yüzük takılmadan önce bir
hocanın, toplantının mana ve önemini belirten kısa sohbetinden sonra
Kur'an-ı Kerim'den bir aşr-ı şerif okunur. Ardından bir dua yapılır.
Daha sonra da damadın yüzüğü , orada bulunan aile büyüklerinden biri
tarafından takılır. Gelinin yüzüğünü ise, kendi bulundukları odada
yine kadınlar arasındaki aile büyüklerinden birisi takar. Daha sonra
aileler tebrik edilir.
Erkeğin yüzüğü altın olmamalıdır. Bu konuda Rasulullah (s.a.v.)'in
pek çok hadisleri vardır. Bunlardan birkaçını zikredelim.
»Ebu Davud, Nikah 32
Rasulullah (s.a.v.), bir miktar ipek alıp sağ avucuna koydu. Bir miktar
da altın alıp sol eline koydu. Sonra da şöyle dedi: "Şu iki şey (ipek
ve altın) ümmetimin erkek kısmına haramdır."101
Hz. Ali (r.a.) şöyle anlatıyor: "Rasulullah (s.a.v.), bana altın yüzük
takmayı, kassi elbise (ipekli) giyinmeyi, rüku ve secdede Kur'an
okumayı, sarıya boyanmış elbise giymeyi yasakladı."102 (189)
Nişan merasiminin hayır getirmesi, evliliğe hazırlanan kız ve erkek
tarafının mutluluğu, İslami kural ve kaidelere uymaktan geçer. Aksi
halde temeli bozuk bina nasıl ayakta kalmaz ve yıkılırsa, bozuk temel
üzerine inşa edilen evlilikler de kısa zamanda yıkılır. Nişanlıların
görüşmesi:
Nişan bir evlilik akdi değil, bir evlilik sözü vermeden ibarettir.
Bu yüzden nişanlı erkekle kadın, birbirlerine yabancı sayılır ve
yanlarında mahremlerinin bulunması gerekir. Yanlannda üçüncü biri
olmadan başbaşa kalmamaları gerekir.
Bu konuda Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Bir kimse kendine helal olmayan bir
| kadınla başbaşa kalmasın. Aksi halde üçüncüleri şeytandır. Ancak
iyanlannda bir mahreminin bulunması müstesnadır."103
Nişanlılann evlilik öncesi yanlannda anne, baba, kardeş veya amca,
hala gibi bir yakınları olmaksızın gezmeleri caiz değildir. İslami
olmayan bu tür beraberlikler fayda sağlamaz. Aksine zararlara sebeb
olur. Genellikle insanlar, evlilik öncsinde gerçek niyetlerini ve
gerçek yüzlerini göstermezler. Daha çok karşısındakileri etkilemeye
çalışırlar.
Günümüzde
İslami değerler gözönüne
alınmadan
yapılan
nişanlılık dönemleri, genellikle hoş olmayan ve daha çok kadının
101 Ebu Davud, Libas 14; Nesai, Zinet40
102 Müslim, Libas 31; Ebu Davud, Libas 11, Hatim 4; Tiitnizi, Salat
195; Nesai, Libas 97, Zinet 43, 44, 45, 96, 122
103 Buhari, Nikah 111; Müslim, Hacc 424
aleyhine sonuçlanan bir hal almaktadır. Özellikle kadınların bu konuda
daha da dikkatli olmaları gerekmektedir. Nişanlılık devresinde dini
nikah yapılması: İslam dini, evlilik, boşanma gibi konuları ayetler
ve hadisler aracılığıyla ayrıntılı bir biçimde açıklamıştır. Bu usul
ve kaidelere uygun olarak yapılan evlilik akdi geçerlidir. Evlilik
öncesi yapılan nikah akdi de caizdir Ancak bu tür akidlerde pek çok
mahzurlar vardır. Düğün öncesinde yapılan nikahın amacı, nişanlıların
daha rahat görüşmesi, başbaşa kalması, dışanya çıkabilmesi, erkeğin
eve gelip gidebilmesidir. Böyle bir sebeple kıyılan nikah dini, ahlaki
ve içtimai sonuçlar doğurur. Kadına ve erkeğe bazı sorumluluklar yükler.
Fakat nişanlılık devresinde yapılan nikahta bu haklar ihmal edilir,
hiç dikkate bile alınmaz. Mesela, erkeğin dinin izin verdiği ölçüler
içinde ondan faydalanması helaldir. Eşinden faydalanması için düğünü
beklemesi gibi bir şart yoktur. Kadının, bu teklifi düğünün yapılmasına
kadar ertelemesi helal değildir. Nişanlılar yan evli yarı bekar bir
konumda kalırlar. Bunun faydasından çok zararı olur. Erkek, nikah akdini
öne sürerek kadından sürekli istifade etmeyi ister. Kadın da sürekli
bu isteği geri çevirmeye çalışır. Nişanlılık döneminde yapılan nikahın
mahzurlan şunlardır:
a)
Nişanlılann bu şartlar altında aynlması halinde, özellikle kadın
daha fazla zarara uğrar. Aralannda nikah kıyılmış olarak başbaşa kalan
nişanlılar, zifaf olmasa da kadın mehrin tamamını hak eder. Erkek mehri
vermediği takdirde sorumluluk altına girer.
b) Düğünden önce taraflardan biri ölse, sağ kalan diğerine mirasçı
olur. Ancak bu durum ölen tarafın diğer varisleri tarafından çoğunlukla
kabul edilmemektedir.
c) Mahzurlann en tehlikelisi ise, nişanlılann aynlması halinde ortaya
çıkmaktadır. Özellikle kız tarafının tek yanlı olarak evlilikten
vazgeçmesi halinde, erkek bu duruma razı olmuyor, yani kansını
boşamıyor. Bundan dolayı da aralanndaki evlilik akdi devam ediyor.
Kadının bu şartlar altında başka biriyle evlenmesi de mümkün olmuyor.
Evlenmesi durumunda zina hali ortaya çıkmış oluyor.104
Bu gibi sakıncalardan kurtulmanın yolu, nişan dönemini kısa tutmak,
görüşmeleri İslami usul içinde yapmak ve dini nikahı, resmi nikahın
gününe yakın iken yapmaktır.
Nişanlı bir kıza evlenme teklifinde bulunmak: Başkasıyla nişanlı bir
kıza evlilik teklifi caiz değildir. Bu konuda Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmaktadır: "Size, müslüman kardeşinizin istediği kızı istemeniz
yasaktır. Ama ne zaman vazgeçerse veya kendisi izin verirse o zaman
caiz olur."105 Nişanın bozulması:
Nişan, bir evlilik vaadidir. Taraflardan birinin, veya her ikisinin
nişandan vazgeçmesi mümkündür. Fakat geçerli bir sebep yokken nişanı
bozmak doğru değildir. Bu İslam ahlakıyla bağdaşmayan bir davranıştır.
Bu tür davranışlar her iki tarafın da mağdur olmasına sebep olabilir.
Bunun için yapılması gereken şey, her iki tarafın da iyice düşünüp,
araştırıp bu işe girmeleridir. Nişanlıyken aynlmalann büyük çoğunluğu,
taraflann birbirlerini iyice tanımamalanndan ve bu işe yeltenmeden
önce gerekli olan araştırmaya önem vermemekten kaynaklanmaktadır.
Taraflar, evliliğin yürüyeceğine emin olmamışlarsa, söz ve nişan işine
girmeden bu işi bitirmeleri, en uygun olan davranış biçimidir. Nişandan
sonra meydana gelecek ayrılıklar taraflann mağdur olmalanna sebep olur.
Nişanın bozulmasının sonuçlan:
Nişanın bozulmasından sonra evliliğe ait bir sonuç çıkmaz. Ancak peşin
olarak verilmiş mehrin ve taraflann birbirlerine verdikleri
104 Feteva-i Hindiye, c. 2 s. 294
105 Buhari. Nikah 45; Muslim, Nikah 49; Nesai, Nikah 19
hediyelerin iade edilmesi gerekir. Fakat erkek tarafından kız evine
gönderilen, sebze ve meyve gibi çabuk bozulan şeyler olursa geriye
bir şey verilmez. Para, elbise gibi birşeyse sahibine iade edilir.
Kullanılmış veya kaybolmuş ise, değeri ödenir.106
Nişanlıların ayrılma durumu her zaman mümkün olabileceği i-çin, nişanlı
çiftlerin yalnız olarak başbaşa kalmaları ve gezmeleri doğru değildir.
Özellikle kız açısından bu durum daha da sakıncalı sonuçlar doğurabilir.
Çünkü nişanın bozulması halinde zaran en fazla kız ve ailesi görür.107
Nişanın bozulması halinde maddi ve manevi tazminat: Fıkıh
kitaplarında
nişanın
bozulması
sebebiyle
taraflann
uğradıkları maddi ve manevi zararlann tazminin talebi mevzu
edilmemiştir. Fukahanm tazminat üzerinde durmamasının sebepleri
şunlar olabilir:
1. Nişanlanma bir evlenme vaadidir. Vaadden dönmek ahlaken kötü bir
davranıştır. Fakat bu bir borç münasebeti getirmeyeceği gibi, cezai
müeyyide de gerektirmez.
2. Nişanlanma evliliğin sağlam temeller üzerine oturması için bir
ihtiyat tedbiri mahiyetindedir. Makul bir sebeple nişanın
bozulması, ilerde boşanmaya oranla daha hafif bir hadisedir. Tazminat
talebi hakkı bunu önleyebilir ve tarafları bu vasıtayla evlenmeye
zorlamış olur.
3. Eski cemiyetlerin örf ve adetlerinde nişanlıların bir müddet beraber
yaşamaları sözkonusu olmadığı ve kadınlar çoğunlukla ev işleriyle
meşgul olduklarından nişanın bozulması önemli zararlara yol açmıyordu.
Zamanla içtimai ve ekonomik durum değişmiş, nişanın bozulması daha
çok kadın aleyhine bazı zararlann doğmasına sebep olmuştur. Mesela,
kadın evleneceği için işinden ayrılmış, bazı masraflara girmiş veya
bazı müsait taliplilerini kaybetmiştir. İslam, hakkın kötüye
kullanılmasına ve başkasının zarara uğramasına prensip bakımından
karşı olduğuna göre mezkur tazminat talebinin İslam hukukunda bir hak
olarak tanınması mümkün değil midir?
Bu konuda, çağdaş İslam hukuku alimlerinin üç farklı görüşü vardır:
1. Eski Mısır Müftüsü Muhammed Bahıt'a göre tazminat talep edilemez;
çünkü rücu (dönmek) bir haktır. Hakkın kullanılması üzerine tazminat
yüklenemez.
2. Prof. Muhammed Ebu Zehra'ya göre, nişanlanma hadisesi -nişan bozma
dışında- taraflardan birinin istek ve teşebbüsüyle karşı tarafta bir
zarar meydana getirmişse bu tazmin ettirilir; aksi halde tazminat talep
hakkı yoktur.
3. Prof. es-Sıbai ve Mahmud Şeltut'a göre talep hakkı tanınmalıdır.
Çünkü İslam hukukunun kabul ettiği hakkın suistimali ile zarara
sebebiyet prensipleri zaruri olarak bu neticeyi doğurmaktadır. Ancak
tazmin talebinin şartlan vardır:
a) Nişanı bozmaya, karşı tarafın sebep olmadığının bilinmesi.
b) Maddi veya manevi bir zarara sebep olması.
c) Nişanın ciddi bir evlilik vaadini kapsaması.
İşte bu şartlar gerçekleşince hakimin tazminata hükmetmesi gerekir.108
' Mukayeseli İslam Hukuku, H. Karaman C. 1 S. 298-299
E) Çeyiz ve Ev Eşyası
Çeyiz, evlenecek kızlar için hazırlanan her çeşit şahsi eşya veya ev
eşyasıdır. Günümüzde daha çok kadının evlenirken koca evine götürdüğü
eşyaya denmektedir.
Evlenme sırasında hukuken kadının, kocasının evine eşya götürme, diğer
bir ifadeyle çeyiz düzme mecburiyeti yoktur. İslam ülkelerinde çeşitli
şekillerde var olagelen çeyiz dini hükümlerin değil sosyal yapının
bir ürünüdür. Kocanın verdiği veya vermeyi taahhüt ettiği mehir kadının
mülkiyetine ait olup onu dilediği gibi harcama hak ve yetkisine
sahip bulunduğu öz malı niteliği taşıdığından bundan çeyiz
hazırlamaya mecbur değildir. Ancak İbn Abidin'e göre erkeğin kadına
çeyiz hazırlaması şartıyla mehir miktarının üzerinde bir meblağ
ödemesi, örf ve adetin de böyle bir hazırlığı lüzumlu görmesi halinde
kadının çeyiz hazırlaması gerekir. Eğer hazırlamazsa aldığı fazlalığı
geri verir.
Bugün müslüman toplumlarda köklü bir gelenek halini almış bulunan çeyiz
uygulanmasında aşmlıklara ve israfa kaçmamak dinin gereklerinden
biridir.109
Evlilik için hazırlanan çeyiz, ister kız tarafınca hazırlansın isterse
mehir karşılığı olarak koca tarafından hazırlansın, bu eşyalar kadının
hakkı ve malı sayılır. Bu nedenle kocanın, kadına ait olan çeyizinden
faydalanması hanımının iznine bağlıdır.
Çeyiz hazırlarken ihtiyaç duyulan şeyler dikkate alınmalı, israftan
ve aşırılıktan kaçınılmalıdır. Bugün müslümanlar çocukları daha küçük
yaştayken büyük paralar harcamak suretiyle onlara çeyiz hazırlamakta
ve bu konuda israfa yeltenmektedirler. Herşeyin parayla ve zenginlikle
olacağını zanneden günümüz müslümanlan,
asr saadetin müminlerinin hangi şartlar altında evlendiklerini ne çabuk
unutuyorlar?
Küçük yaşlardan itibaren kızlarına çeyiz düzmekle uğraşan ana ve
babalar, çocuklarının en büyük çeyizi olan ilmi, edebi, ahlaklı ve
faziletli olmayı gözardı etmektedirler. Bugün evde ihtiyaç duyulan
şeyleri almak veya eksikleri gidermek kolaydır. Ancak kızın ahlak,
edep ve haya eksiğini gidermek çok zordur. Bu nedenle anne ve babaların
çocuklan adına yapmalan geren ilk şey, küçüklüklerinden itibaren onlan
en güzel şekilde terbiye etmektir.
Peygamber (s.a.v.), kızı Fatıma'nın düğününde, Hz. Ebubekir'i
çağırarak şöyle demiştir: " Ey Ebubekir! Şu parayı al, çarşıya giderek
Fatıma'ya gerekli olan çeyiz eşyasını satın al. Sana yardımcı olması
için Selman el-Farisi ile Bilal-i Habeşi'yi de beraberinde götür."
Çarşıdan alınan çeyiz eşyası şunlardı: 3 adet minder, 1 adet seccade,
1 adet içi hurma lifiyle dolu yastık, 2 adet el değirmeni, 1 adet su
tulumu, 1 adet su testisi, 1 adet su bardağı, 1 adet elek, 1 adet havlu,
1 adet koç postu, 1 adet alaca kilim, 1 adet divan, 2 adet Yemen yapımı
alacalı kilim, 1 adet kadife yorgan.110
Bu örnek bizlere, ihtiyaç duyulan şeylerden başkasını gösteriş
maksadıyla yığmanın Rasulullah (s.a.v.)'in sünnetine uymadığını
göstermektedir.
Allah (c.c.) da dünya nimetlerine meyletmenin sakıncalı olduğunu
bizlere Kur'an-ı Kerim'inde şöyle açıklıyor: "Dünya hayatı bir oyun
ve eğlenceden başka bir şey değildir. Muttaki olanlar için ahiret yurdu
muhakkak ki daha hayırlıdır. Hala akıl erdiremiyor musunuz?"111
Dünya hayatına dalan, onun nimetlerinin geçici olduğunu bile bile
ısrarla ona meyleden insanoğlu, kendisi için bir fitne olan dünya
nimetlerinin peşinden koşmaktadır. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
"Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir
övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı
bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra
kurur da sen onun sapsan olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur.
Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah'ın mağfireti ve
nzası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey
değildir."112
Bu ayet-i kerimelere bakarak, ben müslümanım diyen insanların
çocuklarının çeyizini hazırlarken, gelin olacak kızların da
çeyizlerini düzerken israfa ve gösterişe yönelmemeleri gerekmektedir.
İhtiyaç duymadıkları şeyleri almanın, onlan gösteriş maksadıyla
yığmanın hiçbir manası yoktur.
F) Mehir
Mehir, sadak, nıhle, ferida, hiba, ukr ve nikah kelimeleriyle ifade
edilen şey "evlenirken erkeğin kadına verdiği meblağ ve maldır."113
İslam dini kadına, kendisine rağbet etsinler diye gençliği boyunca
bir servet biriktirmesini yakıştıramamış; aksine erkeklerin ona rağbet
ettiklerini, hediye (mehir) takdimiyle sembolize etmelerini
istemiştir.
Mehir, nikah akdinin rukun veya şartlanndan olmayıp, evlilik
neticesinde ortaya çıkan bir haktır. Nikah kıyılırken mehrin unutulması
nikaha engel değildir. Bu durumda mehri misil gerekir. Bu konuyu daha
sonra açıklayacağız.
Mehrin hikmeti:
Nikah akdinin önemini ortaya koymak, nikahla birlikte erkeğin belli
bir yük altına girdiğini hissettirmek ve kadına değer verildiğini
gösremek, onu yüceltmek, kadının ihtiyaçlannı gidermesini sağlamak,
geleceğini garanti altına almak gibi hikmetleri olan mehrin, Kur'an
ve sünnette kadının erkekten alacağı bir hak olarak belirtilmiştir.
Mehrin sahibi:
Mehrin sahibi kadındır. Mehri, kadının babası veya dedesi teslim
alabilir. Ancak ona sahip olamaz. Kadın razı olmadığı takdirde veliye
ödenecek mehir de geçerli değildir.114
Allah (c.c), bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Kadınlara mehir-lerini
gönül rızasıyla (cömertçe) verin; eğer gönül hoşluğuyla o mehrin bir
kısmını size bağışlarlarsa onu da afiyetle yeyin."115
Mehir olabilecek şeyler:
İslam'a göre, satışı veya kullanılması yasak olmayan her şey mehir
olarak verilebilir. Mehir, altın, gümüş, nakit para, süs eşyası ve
benzeri şeylerden borç veya peşin olabilir.
Bir müslüman erkeğin, bir müslüman kadını nikahlarken, mehir olarak
laşe, içki veya domuz gibi şeyleri teklif etmesi kabul edilmez. Yine
bir kimse, mehir olarak diğer karısını boşamak, bir adamı öldürmek
veya hacca gitmek şartıyla birini kendine nikahlarsa; bunları yapması
gerekmez. Karısına mehri misil ödemesi gerekir.116
Bir kimse eşine Kur'an öğretmek üzere yaptığı nikah, ilk Hanefi
alimlerince sahih kabul edilmiyordu. Sonraki Hanefi alimleri ise,
Kur'an öğretimi ve diğer dini hizmetlerin şartların değişmesi ve
insanların geçimini sağlamak için çok meşgul olmaları gibi nedenlerle
bir ücret karşılığında yapılabileceğine fetva verdiler. Bu konudaki
delilleri, Hz. Peygamber'in Kur'an-ı Kerim'i eşine öğretmesi
karşılığında bir erkeği evlendirmesidir.117
Peygamber (s.a.v.)'in, mehri belirlenmeden de bazı sahabeleri
evlendirdiği olmuştur."Rasuiullah (s.a.v.)
adamın birine:
"Sana falan kadını nikahlasam razı olur musun?" diye sordu. Adam, "evet"
deyince, bu sefer de kadına sordu: "Seni falan erkekle nikahlasam razı
olut musun?" Kadın "evet" deyince bunları birbirine nikahladı. Erkek,
kadınla gerdeğe girdi, ama kadın için mehir belirlemedi, herhangi bir
şey de vermedi. Bu adam, Hudeybiye'ye katılanlardan ve Hayber'de hissesi
olanlardan idi. Adam ölümünden önce şöyle dedi: "Rasulullah, falan
kadını bana nikahladı, ama ben ona bir mehir belirlemedim. Peşin olarak
da bir şey vermiş değilim. Şimdi sizleri şahit kılıyorum, kadına mehir
olarak Hayber'deki hissemi veriyorum," dedi. Kadın onu aldı ve kocasının
vefatından sonra yüzbin dirheme sattı."118
Nikahta asıl olan kolaylıktır. Kız tarafının da, kızın bizzat kendisinin
de mehir konusunda aşırıya kaçmaması gerekir.
Mehrin miktarı:
Mehrin üst sınırı ile ilgili bir ihtilaf yoktur. Bu konuda alimler
ittifak etmiştir. Mehrin en çok miktanyla ilgili bir sınır
getirilmemiştir. Ayeti kerimede Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
"Eğer bir eşi bırakıp da yerine başka bir eş almak isterseniz, onlardan
birine yüklerle mehir vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri
almayın. Siz iftira ederek ve apaçık günah işleyerek onu alır mısınız
Yine bu konuda Hz. Ömer, halifeliği döneminde, Rasulullah'ın eşi ve
kızlan için en çok 480 dirhem gümüş para mehir uyguladığını dikkate
alarak mehri 400 dirhemle sınırlamak istedi. Bu konuda insanlara hutbe
irad ederek şöyle dedi: "Mehirlerde fazla aşmya kaçmayın. Eğer bu
aşırılık, dünyada şeref, Allah katında bir takva olsaydı, bu konuda
sizin en hayırlınız Rasulullah olurdu. Halbuki O, ne aldığı hanımlarda
ve ne de evlendirdiği kızlarında oniki ukiyyeden daha fazla mehir takdir
etmemiştir
Hz. Ömer, minberden indikten sonra Kureyşli bir kadın, Nisa suresi
yirminci ayeti okuyarak, Allah (c.c.)'ın mehir için bir sınır
koymadığını, aksine kadınlara yükler dolusu mehre layık gördüğünü
söyledi. Bunun üzerine Hz. Ömer, tekrar hutbeye çıkarak şöyle dedi:
"Size kadınlarınız için 400 dirhemden fazla mehir vermenizi
yasaklamıştım. İsteyen malından dilediği kadarını verebilir."121
Mehrin en az miktarı konusunda ise ihtilaf vardır. Ebu Hanife'ye göre,
en azı on dirhem gümüştür. (32 gram gümüş. Aynca on dirhem Rasulullah
döneminde iki koyun bedelidir.)122
Bütün bunlara karşılık mehirlerin hafif tutlması, aşırılığa
kaçılmaması Peygamber (s.a.v.)'in sünnetindendir. Rasulullah (s.a.v.)
bir hadislerinde şöyle buyuruyor: "Nikahlann en hayırlısı en kolay
olanıdır
Evlilik, Allah (c.c.)'ın emridir. Bu konuda kolaylık gösterene Allah
da kolaylık gösterir. Mehirde kolaylık göstermek demek, onu hiç almamak
demek değildir. Bu, evlenen kadının hakkıdır. Sadece mehri çok yüksek
tutmamak gerekir. Evlilikler zorlaştıkça, toplumun huzuru kaybolur.
Ahlaksızlık had safhaya ulaşır.
Mehir, kadının içinde bulunduğu kendi emsali olanlardan az olmamasına
dikkat edilmelidir. Çünkü kadının emsallerinin daha fazla mehirle
evlenmesi, onun nefsine dokunur. Gururu incinir. Diğer yandan az mehirle
evlenen erkek de, mehrin azlığını fırsat bilerek geçimsizlik anında
hemen boşanmaya kalkışabilir. Bunun sonucunda da kadın mağdur olur.
Kocasından aldığı mehir hiçbir işine yaramaz. v-L Mehrin çeşitleri:
Mehir genel olarak iki kısma ayrılır. Bunlar, mehr-i müsemma ve mehr-i
misil diye adlandırılırlar.
1. Mehr-i müsemma (Miktarı belli mehir) Nikahtan önce veya nikah
sırasında eşlerin karşılıklı nzası ile belirledikleri mehirdir. Allah
(c.c.) yüce kitabı Kur'an-ı Kerim'inde bir ayet-i kerimesinde bu tür
mehirden şöyle bahsedilmektedir: "Kendileriyle mehir tayin ederek
evlendiğiniz kadınları, temas etmeden boşarsanız.tayin ettiğiniz
mehrin yansı onlann hakkıdır."124
Miktan belirlenmiş olan mehir de peşin verilip verilmemesine göre ikiye
ayrılır. Muaccel (peşin) ve müeccel(veresiye) mehir. a) Mehr-i muaccel
(Peşin mehir):
Nikah akdi sırasında peşin olarak verilen mehire denir. Mehir miktarı
belirlenmiş olmakla birlikte, ödeme şekli belirlenmemiş olsa, peşin
ödenecek kısım örfe göre ödenir. Örf tamamının veya bir bölümünün peşin
geri kalanının ileri bir tarihte verilmesi şeklinde oluşmuşsa, bu
şekilde amel edilir.125 b) Mehr-i müeccel (veresiye mehir):
Bir kimse mehrin bir kısmını veya tamamını evlilik sonunda ya da belli
bir zaman sonunda veyahutta ölümü halinde ödemeyi ka-rarlaştırabilir.
Buna da müeccel mehir denir.
Bu durumda belirlenen tarihten önce kadının mehri isteme hakkı yoktur.
Miktan belirlendiği halde, belirli bir müddet tayin edilmemişse
mehir.eşlerden birinin vefatı veya boşanmayla peşine dönüşür.126
2. Mehr-i misil (Emsal mehir):
Mehir belirlenmediği veya belirlenen mehir fasid olduğu zaman
uygulamaya konan mehirdir. Bu da kadının emsaline bakarak olur.
Kadının mehr-i misli, kız kardeşlerinin, halalarının ve amca kızlarının
mehri kadardır. Zira Abdullah ibni Mes'ud (r.a.): "Kadına, mensubu
bulunduğu aile kadmlannın mehri kadar mehir verilir. Ne fazla, ne de
eksik verilemez. Mensubu bulunduğu aile kadmlan da baba tarafından
akraba olan kadınlardır," demiştir.
Mehr-i misilde, iki kadının yaşta, güzellikte, zenginlikte, akılda
ve dindarlıkta eşit olmalan, aynı yerde oturmalan ve aynı çağda
yaşamalan şarttır. Zira mehr-i misil bu özelliklerin değişmesiyle
değişir.127
Mehr-i mislin sabit olması için, adil olan iki erkeğin veya bir erkek
ile iki kadının şahitliği şarttır. Adaletli şahitler bulunmadığı
takdirde kocanın yeminine itibar edilir.128
Mehr-i misli gerektiren haller:
a) Nikah akdi sırasında mehrin konuşulmaması halinde kadın mehr-i
misle hak kazanır.
b) Nikah akdini gerçekleştirecek olan tarafların mehirsiz evlenmeye
karar vermeleri halinde de kadın mehr-i misle hak kazanır.
Mehrin mutlaka belirlenmesi gerekir.. Ayrıca mehirsiz evlenmek de
geçersizdir. Bunun için mehr-i misil gerekir.
c) Mehir hakkında bilinmeyen bir şeyin olması veya mehrin caiz olmayan
bir şeyden belirlenmesi halinde de kadın mehr-i misle hak kazanır.
Mesela mehir olarak bir elbise verileceğinden söz edilse bunun
özellikleri bilinmediğinden kadına mehr-i misil gerekir. Yine mehrin
şarap, domuz gibi dinimizce yasak olan şeylerden verilmeye kalkılması
halinde nikah sahih olur. Ancak bunlardan mehir olamayacağı için, kadına
mehr-i misil gerekir.129
A) Kadmm mehrin tamamını hak ettiği durumlar: Kadının, mehrin tamamını
hak etmesi için bazı şartlar gerekir. Bunlar cinsel temas, halvet-i
sahiha ve eşlerden birinin vefatıdır.
• Cinsel temas:
Nikah akdi sonrasında kocanın, kansıyla cinsel temasta bulunmasıyla
birlikte kadın, mehrin tamamına hak kazanır. Bu konuda Hz. Ömer şöyle
diyor: "Nikahta perdeler indirildi mi (zifafa girildiğinde) mehir artık
vacip olur
• Halvet-i sahiha (Eşlerin başbaşa kalması): Kimsenin göremeyeceği
ve birdenbire gelemeyeceği bir yerde evlilerin başbaşa kalmasına
halvet-i sahiha denir. Halvetin tam ola129 Bilmen, A.g.e. c. 3 Sİ40
130 Muvatta, Nikah 12 110
rak gerçekleşebilmesi için, başbaşa kalmaya engel olan durumlann
olmaması gerekir. Üçüncü bir şahsın bulunması, kan veya kocada cinsel
birleşmeye engel bir halin olması, hastalık, küçük olmak, hayızlı,
farz oruçlu olması, farz veya nafile hacc için ihrama girmesi gibi
haller, halvetin gerçekleşmesine engel olan durumlardır.131
Sahih halvetin şartlan:
a) Tabii engelin olmaması: Yani ama ve uykuda bile olsa aklı başında
üçüncü bir şahsın bulunmaması.
b) Hissi engelin olmaması: Kan kocadan birinde cinsel birleşmeye engel
bir halin olmaması.
c) Şer'i engelin olmaması: Kadının hayızlı, eşlerden birinin veya
ikisinin Ramazan orucunu tutuyor veya hacc için ihramlı olmaması.
Sahih halvetin sonuçlan:
a) Halvet-i sahihadan sonra eşler boşanırsa, kadın mehrin tamamına
hak kazanır.
b) Halvet-i sahiha sonunda eşler boşanırsa, kadının iddet beklemesi
gerekir.132
• Eşlerden birinin vefatı:
Cinsel temastan önce koca vefat ederse, kadın önceden belirlenen mehrin
tamamına hak kazanır. Ancak mehir belirlenmemişse kadına mehr-i misil
gerekir.
Abdullah ibn Mes'ud (r.a.)'a kocası ölen bir kadının durumu soruldu.
Kocası ona mehir tesbit etmemiş, henüz kendisiyle gerdeğe de
girememişti. Abdullah ibn Mes'ud (r.a.) şöyle cevap verdi: "Kadın mehrin
tamamını alır, iddet bekler ve mirasa da ortak olur." Orada bulunan
ashabtan Ma'kıl ibn Sinan (r.a.) şöyle dedi
"Rasulullah (s.a.v.), Berva' bintu Vaşık hakkında senin anlattığın
gibi bir hüküm vermişti
B) Kadının mehrin yarısını hak ettiği durumlar:
Nikah akdi, cinsel temas veya sahih halvetten önce koca tarafından
sona erdirilmişse, kadın mehrin yansını almaya hak kazanır.
Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyuruyor: "Kendilerine mehir tayin edeek
evlendiğiniz kadınlan, temas etmeden boşarsanız, tayin ettiğiniz
mehrin yansı onlann hakkıdır..."134
Mehrin miktan nikah akdi sırasında belirlenmemiş olur veya eşler
mehirsiz evlenmeye karar vermiş olurlar ya da geçersiz bir belirleme
yaparlar, sonra da cinsel temastan veya halvet-i sahihadan önce
aynlırlarsa kadına mehir gerekmez. Sadece kadına bir menfaat (mut'a)
verilmesi gerekir.
Kur'an-ı Kerim'de bu konu şöyle ifade edilmektedir: "Nikahtan sonra
henüz dokunmadan veya onlar için belli bir mehir tayin etmeden kadınları
boşarsanız bunda size mehir zorunluluğu yoktur. Bu durumda onlara mut'a
(hediye cinsinden bir şeyler) verin. Zengin olan durumuna göre, fakir
olan da durumuna göre vermelidir. Münasip bir mut'a vermek iyiler için
bir borçtur."135
Mut'a, kocanın boşadığı kadına vereceği, bir giysi, başörtüsü ve
çarşaftır. Ancak bu örfe göre değişir. Mut'a, para cinsinden de
verilebilir. Fakat bu, mehr-i mislin yansından fazla olamaz
Burada aynlık kocanın boşamasıyla olabileceği gibi, yemin, lian,
kocanın iktidarsızlığı, dinden dönmesi, İslam'a razı olmaması gibi
bir sebepten dolayı da olabilir
C) Kadının mehir alamadığı durumlar:
1. Nikah fasid olur ve koca kansını cinsel temastan önce boşar-sa,
erkeğin kadına bir şey vermesi gerekmez.
2.
Nikah
akdi
sonrasında
cinsel
temas ve sahih halvet
olmaksızın kadının fiiliyle evlilik sona ererse kadın bir şey alamaz.138
Hz. Peygamber Döneminden Mehir Örnekleri
Asn saadet diye de adlandınlan Peygamberimiz ve dört halifenin yaşadığı
ve hükmettiği dönem, biz insanlar için en aydınlık ve en mükemmel
devirdir. Bir müslüman olarak herhangi bir konuda örnek verecek olursak
ilk önce saadet asnna başvururuz. Örneklerimizin başında hep o dönem
yer alır.
İşte mehir konusunda da bu asra bakmak ve onlan örnek almak gerekir.
Bu bölümde çeşitli mehir örneklerine dikkat çekeceğiz. Bunun sonucunda
da asn saadetteki insanlann hangi şartlar altında evlendiklerini
göreceğiz.
Mehir olarak erkeğin İslam'a girmesi:
Ebu Talha, Ümmü Süleym'e evlilik teklif etti. Ümmü Süleym, onun bu
teklifine şöyle cevap verdi: "Andolsun ki ey Ebu Talha! Senin gibisi
geri çevrilmez. Fakat sen kafir birisin; ben ise müslüman bir kadınım.
Seninle evlenmem helal olmaz. Eğer müslüman olursan bunu mehrim olarak
kabul ederim. Bundan başka da senden hiçbir şey istemem." Bu söz üzerine
Ebu Talha, hemen müslüman oldu ve İslam'a girişi de mehri oldu.
Bu hadisi rivayet eden Sabit, şöyle demiştir: "Ümmü Süleym'in mehrinden
daha şerefli bir mehre sahip olan bir kadını hiç duymadım. Mehri İslam
olmuştur.139
Mehir olarak Kur'an-ı Kerim öğretmek:
"Rasulullah (s.a.v.)'e bir kadın gelerek şöyle dedi: "Ey Allah'ın
Rasulü! Sana kendimi hibe etmeye geldim." Rasulullah ise kadına iyice
bakarak başını aşağı eğdi. Kadın, Rasulullah(s.a.v.)'in hakkında bir
hükme varamadığını görerek oturdu. Ashabtan biri kalkarak: "Ey Allah'ın
Rasulü! Senin ona ihtiyacın yoksa onu bana nikahla," dedi. Rasulullah
(s.a.v.) ise: "Mehir olarak verecek bir şeyin var mı," diye sordu.
Adam-. "Vallahi, yok ya Rasulallah!" deyince, Rasulullah (s.a.v.):
"Ailene git, bir şeyler bulabilecek misin bir bak!" dedi. A-dam gitti
ve az sonra geri geldi. Rasulullah(s.a.v.)'a şöyle dedi: "Hayır, vallahi
hiçbir şey bulamadım." Rasulullah (s.a.v.) bunun üzerine şöyle dedi:
"İyi bak! Demirden bir yüzük de mi yok?" Adam tekrar gitti ve geri
gelerek şöyle dedi: "Hayır, demir bir yüzük de bulamadım, ya Rasulallah.
Ancak şu izanm var." Peygamber (s.a.v.) şöyle dedi: "İzannla ne
yapacaksın? Sen onu giysen, ona bir şey kalmaz. O giyse sana bir şey
kalmaz." Bunun üzerine adam uzun süre oturdu. Bir süre sonra Rasulullah
ona: "Kur'an'dan ne biliyorsun?" diye sordu. Adam da-. "Falan falan
sureleri biliyorum," diye bildiklerini saydı. Bunun üzerine Rasulullah
şöyle dedi: "Kur'an'dan bildiklerinö öğretmen) mukabilinde onu sana
nikahladım."140 Mehir olarak zırhın verilmesi:
Hz. Ali Hz. Fatımayla evlenince hemen gerdeğe girmek istedi. Rasulullah
s.a.v Ona mehir olarak bir şey ver dedi. Hz. Ali ise
Benim verecek bir şeyim yok dedi Peygamber s.a.v ise ona şöyle dedi
Ona zırhını ver Bu söz üzerine Hz. Ali zırhını verdi ve gerdeğe girdi
Dörtbin dirhem mehir
Ümmü Habibe, Ubeydullah ibnu Cahş'ın nikahı altındaydı. Ubeydullah,
Habeşistan'da iken vefat etti. Bunun üzerine Necaşi, onu Rasulullah
(s.a.v.)'e nikahladı. Necaşi, Rasulullah (s.a.v.)'m adına Ümmü
Habibe'ye dörtbin dirhem mehir verdi. Sonra onu, Şurahbil ibnu Hasene
ile gönderdi. Durumu mektupla Rasulullah (s.a.v.)'a bildirdi.
Rasulullah(s.a.v.) da bunu aynen kabul etti
Bir çekirdek ağırlığında altından mehir:
Abdurrahman b. Avf Medine'ye geldi. Rasulullah (s.a.v.) onunla Ensardan
Sa'd b. Rabi arasında kardeşlik tesis etti. Sa'd el-Ensari'nin iki
eşi vardı. Malının yansıyla, hanımlanndan birini Ab-durrahman'a
vermeyi teklif etti. Bu teklife Abdurrahman'ın cevabı şöyle oldu: "Allah
hanımını ve malını sana mübarek etsin. Bana çarşıyı göster yeter."
Çarşıya gittiler ve o gün, keş ve yağ alıp satmaktan bir miktar kazanç
elde ettiler. Bir müddet sonra Rasulullah (s.a.v.), Abdurrahman'ı
üzerinde (evlenenlere mahsus olan) san boyalı bir koku olduğu halde
görünce, ona sordu: "Hayırdır, bir şey mi oldu?" Abdurrahman: "Ensarlı
bir kadınla evlendim," dedi. Rasulullah (s.a.v.) ise: "Mehir olarak
ne verdin?" diye sordu. O şöyle cevap verdi: "Bir çekirdek ağırlığında
(beş dirhem) altın verdim." Peygamber (s.a.v.) şöyle dedi: "Öyleyse
bir koyunla dahi olsa (düğün) ziyafeti ver."143
141 Ebu Davud, Nikah 36; Nesai, Nikah 76
142 Ebu Davud, Nikah 29
143 Buhari, Nikah 7, 49, 56, 68, Buyu 1, Kefalet 2, Edep 67." Davat
53, Menakıbu'l-Ensar 3, 50; Muslim, Nikah 79; Tırmizi, Nikah l'O, Birr
22; Ebu Davud, Nikah 30; Nesai, Nikah 67; Muvatta, Nikah 47
Beşyüz dirhem mehir:
Hz. Aişe'ye Rasulullah (s.a.v.)'ın hanımlannın mehirleri neydi diye
sorulduğunda şöyle cevap verdi: "Oniki ukiyye ve bir neşş idi. Neşş
nedir biliyor musunuz? Yanm ukiyyedir. Bunun tamamı beşy-üz dirhem
eder."144 Başlık Parası.Önceden olduğu gibi günümüzde de kız tarafı, erkek tarafından başlık
parası adı altında bir para almaktadır. Bölgeden bölgeye değişen bir
takım isimler altında bu haksız kazanç devam edip gitmektedir. Kimi
yörelerde başlık parası; kimi yörelerde terbiye hakki; kimi yörelerde
de analık veya babalık hakkı gibi isimler adı altında alınan bu para,
rüşvetten başka bir şey değildir.
Damat tarafından alınan para, sadece kızın ihtiyaçlan için harcanırsa
mehir yerine geçer. Fakat bu para babanın veya bir başkasının cebine
girerse mehirle hiçbir alakası kalmaz. Zaten mehir kızın hakkıdır.
Buna hiç kimse ortak olamaz. Bir babanın veya bir başkasının kızı ya
da bir yakını için başlık parası istemesi, kadına yapılabilecek en
büyük hakaretlerden biridir. İnsanı en mükemmel şekilde yaratan Allah
(c.c), onun satılmasına asla razı değildir. Kızını evlendirecek olan
bir velinin, kızına karşılık olarak hangi ad altında olursa olsun,
para istemesi, onu satması anlamına gelir. Bu ise, asla doğru değildir.
İslam'dan habersiz olan insanlar, bu davranışlarını meşrulaştırmak
için bir takım bahanelerin ardına sığınmaktadırlar. Mesela, terbiye
etme, büyütme, yetiştirme gibi bahaneler, en çok sığındıklarıdır.
Toplumumuzun İslami olmayan bu tür davranışlardan vazgeçmesi için
gerekli mücadeleyi elden bırakmamak gerekir.
« Muslim, N,kah 78-, Ebu Davud, Nikah 29; Nesat. Nikah 66
İslam'a göre yaşadığını ve onun emir ve yasaklarına uyduğunu iddia
eden bir müslüman, bu konuya özellikle dikkat etmelidir. Başlık
parasının zararları:
1. Başlık paralan genellikle çok yüklü olduğu için, evlenmek isteyen
bir çok genç, bu nedenle evlenemiyor. Bu durum, evliliklerin
zorlaşmasına, kız kaçırmaların, çeşitli cinsel suçlann artmasına ve
böylece toplumun huzurunun bozulmasına sebep oluyor.
2. Başlık parası ödeyerek evlenen gençler, ağır borç yükü altına
giriyorlar. Bunun sonucunda da borçlarını ödeyebilmek için büyük
sıkıntılarla karşı karşıya kalıyorlar.
3. Başlık parası yüzünden bir çok kız, velilerinin zoruyla en çok
parayı verene satılıyor. Aile baskısıyla evlenen bu kızların mutlu
olma ihtimalleri de düşük oluyor.
Başlık parasının daha pek çok sakıncası vardır. Bu konuda daha canlı
örnek arayanlann başvurabileceği ilk adres, baba zoruyla başlık parası
karşılığında satılmış olan bir mazlumun kapısını çalmaktır.
G) Kına Gecesi
Anadolunun pek çok yerinde, düğün gününün akşamında yapılan eğlenceye
kına gecesi denilmektedir. Bu gecede gelin olacak kız için, kına yakmak
üzere kına gecesi tertip edilir. Kına geceleri bir çeşit moral verme,
gelini eğlendirme geceleridir. İslami usul ve kaidelere uygun hareket
edildiği müddetçe, bu tür eğlencelerin hiç bir sakıncası yoktur.
Evliliklerin sağlam temeller üzerine oturtulması için, merasimlere
ve eğlencelere haram kanştırmamak gerekir. Kadın erkek birlikte
eğlenilmesi, içkilerin içilmesi gibi dinimizce yasaklanan fiillere
itibar edilmemelidir.
Düğünlerde aşınya kaçmadan, İslam'ın yasaklamış olduğu fiilleri
yapmadan eğlenmenin hiçbir sakıncası yoktur. Peygamber Efendimiz de
düğünlerde eğlenilmesini teşvik etmiştir. Düğün evleri cenaze evi
değildir. Bu nedenle eğlenilmesi ve bu mutluluğun paylaşılması gerekir.
Kına geceleri de kadınların kendi aralarında eğlendikleri bir gecedir.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Nikahı ilan edin, onu
mescidlerde kıyın ve onun üzerine def çalın."145
Hz. Aişe (r.a.), Es'ad ibn Zurare'nin yetim kalan kızı Fariga'yı
himayesine alıp büyütmüştü. Evlilik çağına gelince onu, Ensar'dan Nebit
ibn Cabir'le evlendirdi. Gelini koca evine götürenler arasında kendisi
de vardı. Hz. Aişe şöyle diyor: "Döndüğümüzde, Rasulullah (s.a.v.)
bize, erkek tarafının bizi nasıl karşıladığını ve neler konuşulduğunu
sordu. Ben de selam verdik, hayır ve bereket diledik, dedim." Bunun
üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Ey Aişe! Sizin
eğlenceniz yok mu? Ensar eğlenceden hoşlanır."146 Evlenecek olan kıza
anne ve babanın tavsiyeleri Hz. Muhammed (s.a.v.), kızı Hz. Fatıma'ya
gelin olurken şöyle nasihatte bulunduğu rivayet edilmiştir: "Kızım!
Kendini temiz tut, dilinle de Rabbini zikret. Kocan sana baktığı zaman
senden memnun olsun. Gözlerine sürme çek, çünkü sürme kadınların
süsüdür.
Kızım! Kocan sana baktığı zaman gözlerini ondan ayırma. Sen de ona
bak. Eğer böyle yaparsan, onun yanında sevgin fazla olur. O başka tarafa
bakarken sen onun yüzüne bak. Bunun büyük mükafatı vardır.
Kızım! Kocan seni yatağına çağırdığı zaman, hemen isteğini yerine getir.
Mazeretsiz sakın yatağı terk etme. Kocanın yanında dilsiz
145 Tirmizi, Nikah 6
146 İbn Ma'ce, Nikah 21
gibi durma. Ona karşı güzel sözler söyle ki, sana muhabbeti artsın.
Kocanın hataları olsa da başkalanna söyleme. Böyle yaparsan, kocan,
melekler ve peygamberler gücendiği gibi, Allah (c.c.) da sana azap
eder."147
Sahabelerden Haris (r.a.)'m kızı Esma, gelin olurken annesi ona şöyle
nasihat etti: "Kızım! Yıllardır birlikte yaşadığımız evimizden,
tanımadığın alışık olmadığın bir eve gelin gidiyorsun. Sen kocana yer
ol ki, o sana gök olsun. Sen ona çadır ol ki, o sana direk olsun. Sen
ona hizmetçi ol ki, o da sana köle olsun. Ona çok sokulma, bıkmasın;
çok uzaklaşma, unutmasın. Sana sert ve öfkeli davrandığında yumuşak
ol, sükut et. Sana kötü söylediğinde karşılık verme. Daima senden güzel
söz işitsin, güleryüz görsün; böylece sana iyi nazarla baksın."
H) Gelin Getirme
Gelini kız evinden getirme işi, her yörenin kendine has örf ve adetlerine
göre yapılmaktadır. Burada önemli olan, bu işin İslami ölçüler içinde
gerçekleştirilmesidir. İnsanlann hayatı boyunca hiç unutamayacağı
şeylerden birisi de düğündür. İslami duyarlılığı olan herkes,
eşinievine getirirken müslümanca bir tavır sergilemelidir. Aksi halde
evliliğin temelleri sağlam atılmamış olur. Evlilikler, Allah (c.c.)'ın
emri, Peygamber (s.a.v.)'in sünnetine uygun yapıldığına göre, ahirete
dönük bir cezası da vardır. Evliliğe ilk adımı günahla atmanın hiç
de hoş olmadığını bilmek gerekir.
Gelini evinden alıp, damadın evine götürürken çok dikkatli davranmak
lazımdır. Gelini evinden alıp arabaya bindirirken ve daha sonra
indirirken gelinlik içindeki kızın üzerine bir örtü koymak suretiyle
yabancı gözlerden saklanmış olur. İncecik bir gelinlik içinde halkın
arasına çıkılması doğru değildir.
' Mürşid-i Müteehhilin s. 28
Bugün bazıları üzerlerinde gelinlik olduğu halde direk eve gitmek
yerine, yemeğe gitmek suretiyle kendilerini teşhir ediyorlar Bu, İslami
bir davranış değildir.
Gelini almaya gitmeden önce bir hoca veya bir büyük, dua yapar. Ardından
da yola çıkılır.
Gelinin arabadan indirilip bindirilmesi işi, düğün sahibinin ve gelinin
yakın akrabalan ile kadınların görevidir. Yabancı erkekler bu işe
karıştırılmamalıdır.
Gelinin ve damadın, evlerine adım atana kadar çok dikkatli davranmalan
gerekir. Hayadan ve edepten ayrılmadan gayet va-kurlu bir şekilde
hareket etmelidirler.
Gelin evden çıkarken ve yeni evine girerken tekbir getirilmeli, hayır
dualarda bulunulmalıdır. Peygamber (s.a.v.), evlenen bir kimseyi şöyle
tebrik ederdi: "Allah sana (evliliği) mübarek kılsın, üzerine bereket
indirsin. İkinizin arasını hayırda birleştirsin."148
Peygamber (s.a.v.)'in bu tebliğini bizlerin de uygulaması gerekir.
Yeni evlilere hayır duada bulunmak tebriklerin en güzelidir.
I) Düğün
İslami usul ve kaidelere göre, israfa kaçmadan, fazla borç yükü altına
girmeden; içkisiz ve gayrı meşru eğlencesiz olmak şartıyla düğün yapmak,
bu mutlu güne akrabalan, komşuları, arkadaşlan ve dostlan davet etmek
suretiyle düğün yemeği (velime) vermek, Peygamber (s.a.v.)'in teşvik
ettiği sünnetlerinden ve İslam'ın güzel a-detlerindendir.
Düğünler, yörelere göre değiştiği için,herkes kendi örf ve adeti
doğrultusunda düğün yapar. Burada önemli olan harama yönel148 Ebu Davud, Nikah 37; Tirmizi, Nikah 7
memek ve İslam'ın getirdiği usul ve kaidelere aykırı hareket etmemek
gerekmektedir.
Düğün Eğlencesi (Çalgı ve Müzik):
İslam dini, insanların her anını kontrol altına alarak, kendisini
yaratana daha iyi kulluk edebilmesi ve şeytana karşı durabilmesi için
her türlü kolaylığı sağlamıştır. Allah (c.c), insanlann şeytana kulluk
etmemesi ve onun yalanlanna kanmaması için ilk yaratılıştan itibaren
peygamberler ve kutsal kitaplar göndermiştir. Böylece insanlar
şeytanın hilelerine ve vesveselerine karşı, Allah (c.c.)'a sığınmış
ve onun taarruzlarına karşı koymuştur.
İnsanı her anından hesaba çekecek olan Allah (c.c), yediklerinden
içtiklerine; giydiklerinden çıkardıklarına; kazandıklarından
harcadıklarına; gülmesinden ağlamasına; oturmasından kalkmasına;
evlenmesinden boşanmasına kadar her konuda onun nasıl hareket etmesi
gerektiğini açıklamıştır. Düğün konusunda da gerekli ölçüler konulmuş
ve bu ölçülere uyulması istenmiştir. Zaten insanlar, ahiret günü her
şeyden hesaba çekilecektir. Allah (c.c.) bir ayet-i kerimesinde şöyle
buyuruyor: "Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden hesaba
çekileceksiniz."149
Yeni bir hayatın başlangıcı olan evliliğe, eğlence ve törenle neşe
ve sevinç içinde girmek dünyanın her yanında yapılagelen bir adettir.
İslam dini de yeni evlilerin bu mutluluğunu diğer müslümanlar-la
paylaşmalarını tavsiye etmiş ve bunun için gerekli olan kural ve
kaideleri belirlemiştir.
Bu konuda Rasulullah (s.a.v.) ve onun ashabının uygulamaları bizlere
yol göstermektedir. Bununla ilgili delilleri Peygamber (s.a.v.)'in
hadisleri aracılığıyla şöyle sıralayabiliriz:
' Tekasür 8
"Nikahı ilan edin.onu mescidlerde kıyın ve üzerine def çalın"150
"(Nikahta) haramla helali ayıran fark def ve sestir."151 "Yetim kalan
bir kız ensardan biriyle evlendirildi. Hz. Aişe de düğüne
katılanlardandı. Gelini götürüp dönünce RasuluUah (s.a.v.) sordu: "Ey
Aişe! Gelinle birlikte def çalıp şarkı söyleyecek bir cariye gönderdiniz
mi?" Hz. Aişe ise: "Cariye ne diyecek?" diye sorunca, RasuluUah (s.a.v.)
şöyle buyurdular: "Ensar gazeli seven bir kavimdir. Onlara şöyle
deseydiniz: Size geldik, size geldik. Allah (c.c.) size de
bize de
hayat
versin.
Kızıl
altın
olmasaydı,
badiyenize
konaklamazdı. San buğday olmasaydı bakireleriniz semirmezdi."152
Rubeyye binti Muavviz (r.a.) şöyle anlatıyor-. Ben evlendiğim zaman,
RasuluUah (s.a.v.) geldi ve yatağımın üzerine oturdu. Bu sırada
cariyelerimiz def çalıp, Bedir günü şehit düşen atalarımız hakkında
mersiyeler söylemeye başladılar. İçlerinden birisi; "A-ramızda yann
olacaklan bilen Peygamber var" manasında bir mısra okudu. Bunun üzerine
Hz. Peygamber (s.a.v.); Böyle deme! Söylemekte olduğun diğer şeyleri
söyle" dedi.153 İbn Ma'ce'nin rivayetinde şöyledir: "Hayır, bunu
söylemeyiniz. Çünkü yann olacaklan bilen Allah (c.c.)'dır."154
Yukandaki hadisler bize, def çalmanın ve bazı sarkılan söylemenin caiz
olduğunu göstermektedir.
Peygamber (s.a.v.) sadece düğünlerde değil, bazı bayram ve sportif
gösterilerde de eğlenceye müsamaha gösterdiği bilinmektedir.
150 Tırmızi, Nikah 6
151 Tirmızi, Nikah 6; Nesai, Nikah 72
152 İbn Ma'ce, Nikah 21; A. ibn Hanbel, IV/78
153 Tırmizi, Nikah 6; İbn Ma'ce, Nikah 21
154 Buharı, Tefsir-i Sure-i Ra'd 1; İbn Ma'ce, Nikah 21
Hz. Aişe anlatıyor: "Bir gün Rasulullah (s.a.v.) yanıma girdi. Yanımda
iki de cariye vardı. Buas günü şarkısını söylüyorlardı. Rasulullah
(s.a.v.) yatağa uzandı ve yüzünü öbür tarafa çevirdi. Bu arada babam
Ebu Bekir (r.a.) de yanımıza girdi ve beni azarlayarak: "Rasulullah
(s.a.v.)'in yanında şeytan çalgısını mı çalıyorsunuz?" dedi.
Rasulullah (s.a.v.) ona dönerek: "Onlan bırak" dedi.
Başka bir rivayette de Peygamber (s.a.v.)'in şöyle dediği rivayet
edilmiştir: "Ey Ebu Bekir! Her toplumun bir bayramı vardır, bu da bizim
bayramımızdır."155
Yine Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor: "Ben mescidde oynayan Habeşlileri
seyrederken Rasulullah (s.a.v.) beni ridasıyla örttüğünü
hatırlıyorum. Bu hal, ben seyretmekten usanıncaya kadar devam etti.
Benim gibi genç yaşında bir kızın eğlenceye ne kadar düşkün olacağını
vann siz takdir edin."156
Bu hadisler, şarkı söylemenin caiz olduğunu göstermektedir. Burada
önemli nokta, şarkı sözlerinin insanı isyana, harama sevketmemesi ve
sözlerin isyan ifadeleri olmamasıdır.
Sonuç olarak, Peygamber (s.a.v.), düğünlerde, bayramlarda ve bir takım
merasimlerde def çalındığını ve şarkı söylendiğini duymuş ve buna engel
olmamıştır.
Yukanda zikrettiğimiz deliller, fuhşa, taşkınlığa, içkiye sebebiyet
vermemek ve şarkının sözlerinde isyan, kadın, içki tasvirleri veya
mümini kötüleyen ifadeler taşımaması şartıyla mubahtır. Fakat gerek
şarkı ve gerekse müzik, dinleyicilerin cinsel arzularını tahrik
ediyorsa, bu yasaktır.
155 Buharı, ideyn 3; İbn Ma'ce, Nikah 21
156 Buhari, Salat 69, iydeyn 2, 3, 25, Cihad 81, Menakıb İS,
Fezailu'I-Ashab 46, Nikah 82,114; Müslim, iydeyn 18; Nesai, iydeyler
içindir. Kim desinler için iş yaparsa Allah (c.c.) da ona göre muamele
yapar
Davete icabet etmek:
Müslümanın müslüman üzerinde karşılıklı haklan vardır. Bu haklar
çeşitli vesilelerle Allah (c.c.) ve Peygamber (s.a.v.) tarafindan
müminlere açıklanmıştır.
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Müslümanın müslüman
üzerindeki hakkı beştir: Selamını almak, hastayken ziyaretine gitmek,
öldüğünde cenazesine katılmak, davetine icabet etmek, hapırınca
yerhamukallah demek."164
Yukarıdaki hadiste de belirtildiği gibi, müslümanın müslüman üzerinde
pek çok hakkı vardır. Bu haklardan biri de davetine icabet etmektir.
Bu konuda Raulullah (s.a.v.) bir başka hadisinde şöyle buyurmaktadır:
"Kim düğün yemeğine çağnlır ve icabet etmezse Allah'a ve Rasulüne asi
olmuş olur."I6s "Sizden biriniz düğün yemeğine çağrılınca gitsin."166
Bu hadislere göre her müslümanın meşru olan , İslam'a aykırı işlerin
yapılmadığı davetlere katılması gerekir. Aksi halde günahkar olur.
Geçerli bir mazereti varsa gitmeyebilir.
Davet edilmeyen bir ziyafete gitmek de doğru değildir. Çünkü ev
sahibinin zor durumda kalmasına sebep olur. Ev sahibi, hazırlıklarını
ve ikramını belli bir sayıya göre yapacağına göre, davetsiz olarak
gelen kişiye yeni bir hazırlık yapması gerekir. Ayrıca davetsiz olarak
gelen kişinin şahsiyetinin küçük düşmesine de sebep olur. Rasulullah
(s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Kim davet edildiği halde icabet
etmezse, Allah ve Rasulüne isyan etmiş olur. Kim de davetsiz olarak
bir sofraya oturursa, hırsız olarak girer, yağmacı olarak çıkar."167
Bir başka hadis ise şöyledir: "Ensardan Ebu Şuayb adında bir zat vardı.
Onun et satışı yapan bir de kölesi vardı. Ebu Şuayb, bir gün Rasulullah
(s.a.v.)'ı gördü. Yüzünden O'nun acıkmış olduğunu anladı. Kölesine:
"Bize beş kişilik yemek hazırla! Ben Rasulullah (s.a.v.)'ı de beşinci
kişim olarak davet etmek istiyorum," dedi. Köle yemeği yaptı. O da
Rasulullah (s.a.v.)'i beşinci kişi olarak çağırdı. Onlan bir kişi daha
takip etti. Kapıya geldiklerinde Rasulullah (s.a.v.) ev sahibine: "Bu
adam da bize uydu, izin verirsen girecek, vermezsen dönecek," dedi.
Ebu Şuayb: "Ey Allah'ın Rasulü! Ona da izin veriyorum, girsin," dedi.168
Görüldüğü gibi, davetsiz olarak gelen birinin ziyafete iştirak e-dip
edemeyeceği ev sahibinin iznine bağlıdır. Peygamber (s.a.v.) bile bu
konuda ev sahibinin karanna tabi olmuştur.
Rasulullah (s.a.v.)'in bu konularda daha birçok hadisleri vardır.
Bunlardan birkaçını daha zikredelim.
"Biriniz düğüne çağırıldığı zaman, oruçlu değilse yesin, oruçlu ise
dua etsin."169
"Biriniz yemeğe çağrıldığı zaman icabet etsin. Oruçluysa ziyaret etmiş
olur, değilse yemek yemiş olur."170
Tirmizi' Nikah 11; Ebu Davud< ; Muslım'
|69 Buhari, Nikah 71; Muslim, Nikah 96 70 Müslim, Nikah 106
Bu hadislerden anlaşıldığı gibi, kişi oruçlu da olsa davete icabet
etmelidir. Bu durumda nasıl hareket edeceği hadislerde belirtilmiştir.
Aynı anda iki davet alan bir kimse nasıl hareket etmelidir? Bunun
çaresini de Rasulullah (s.a.v.) şöyle açıklamıştır: "İki kişi birden
davet ederse, kapı itibanyla hangisi daha yakınsa ona icabet et. Çünkü
kapıca yakın olan, komşu olarak da yakındır. Eğer birisi önce
çağırmışsa, önce çağıranın davetini kabul et!"171
Düğüne davet edenin davetinde ayınm yapmaması gerekir. Zenginleri
çağırıp fakir akraba ve komşulan çağırmaması doğru değildir. Günümüzde
hem düğün yemeklerinde hem de diğer davetlerde daha çok zenginlerin
çağnldığı, fakirlerin unutulduğu görülmektedir. Mesela Ramazanlarda
iftar sofralanna çağnlanlann tamamına yakını zenginlerdir. Bu konuda
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "En kötü yemek, kendisine
zenginlerin çağrılıp faki-lerin çağrılmadığı düğün yemeğidir. Kim
davete gelmezse Allah ve Rasulüne asi olur."172
Haramın İşlendiği Düğüne Katılmak:
Dinimiz İslam, nerede nasıl hareket edeceğimizi bize aynntılı bir
şekilde bildirmiştir. Yapılan herşeyin İslam'ın usul ve kaidelerine
uygun olarak yapılması gerekmektedir. Düğün merasimlerinde de durum
böyledir. İkramın ve eğlencenin İslam!a uygun olmadığı bir düğüne
katılmamak gerekir. Davet edilen düğünde içkinin ve dansın ya da kadın
erkek kanşık eğlencenin olacağını kişi daha önceden biliyorsa
katılmamalıdır.173 Şayet bilmeden katılmışsa, davet sahibinden izin
alarak orayı terketmesi uygun olur. İçki dinimizce şiddetle yasaklanmış
ve bütün kötülüklerin anası olarak ilan edilmiştir. Böylesi ortamlardan
mümin şiddetle kaçınmalıdır.
Günümüzdeki düğünlerin bir çoğu, İslam prensiplerine aykın olarak
yapılmaktadır. İnsanlar, Allah'ın emri Peygamber'in sünneti üzere
başladıklan işi şeytanın emri doğrultusunda sonuçlandırmaktadırlar.
Bu ise, toplumun en önemli birimi olan ailenin çürük temeller üzerine
kurulması demektir. Sağlam temeller üzerine kurulmamış olan ailelerin
ömrü çok uzun olmaz. İçinde bulunduğumuz toplumda
aile
kavgalarının,
boşanmalann
büyük
çoğunluğu, başlangıcı hatalı
olan evliliklerde görülmektedir.
Bu yanlışlıklann düzeltilmesi için büyük bir mücadele gerekmektedir.
Toplumumuzun ve bizlerin kurtuluşu buna bağlıdır. Haram olan şeylerden
kaçınmak yetmez. Aksine yanlışlıklann düzeltilmesi yoluna
gidilmelidir.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Sizden kim bir kötülük
görürse, onu eliyle düzeltsin. Eğer buna gücü yetmezse, diliyle
düzeltsin. Buna da güç yetiremezse, kalbiyle buğzetsin. Bu ise imanın
en zayıf noktası dır."174
Her müminin iyiliği emretme ve kötülükten nehyetme görevi vardır. Herkes
kendine düşen görevi yerine getirirse toplumumuzda kötülük kalmaz.
Bugün insanlann mutsuzluğunun kaynağında yatan şey, gereği gibi Allah
(c.c.)'a kulluk görevinin yerine getirilememesidir. Ölçü olarak Kur'an
yerine başka kitaplann ve hükümlerin geçmesi; Önder olarak Rasulullah
(s.a.v.)'ın dışında bir takım insanlann kabul edilmesi, hem bu dünyanın
hem de ahiretin kaybedilmesine sebeb olmaktadır.
Bir kadınla erkek arasında, birbirlerinden meşru olarak faydalanmak
aşk arzusuyla yapılan bir akıttır.
Evliliğin hükmü:
Evlilik aktı kitap, sünnet ve ıcma ile sabittir.
1. Kitaptan delili içinizden bekarlan ve kölelerinizden,
cariyelerinizden salıh olanları evlendınnız. Eğer onlar fakır iseler,
Allah onlan fazl-u keremınden zenginletir. Allah her şeye gucu yeten
ve her şeyi bilendir delili: Rasulullah (s.a.v.)'ın bu konuyla ilgili
hadis-lennden birkaçı şöyledır Ey gençler topluluğu içinizden kim
evlenmeye guç yetırelıyorsa evlensin. Çunku gozu haramdan en çok
saklayan, ırzı en ıyi muhafaza eden budur. Kim de evlenmeye guç
yetıremezse oruca det devam etsin. Zira oruç, onun için bir korunmadır
Evlenmek benim sunnetımdır. Kim benim bu sünnetimle amel etmezse, benim
yolunumda olmamış olur. Evleniniz! Çünkü ben diğer ümmetlere karşı
sızm.sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim. Evlenme imkanı olmayan oruç
tutsun. Çunku oruç şehveti kırar. peygamberlerin sünnetlerindendir:
Haya, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve evlenmek
Nikahın rüknü:
İcab ve kabulden ibarettir. Icab, hangi taraftan olursa olsun,
once birinin:
Aldım veya Vardım diye bir soz söylemesidir. Kabul
ise, bu sozun olun, olumlu (musbet) olan cevabıdır.
10, Nikah 2-3; Müslim, Mkah 1,3; Ebu Davud, Nikah 1
İcabtan maksat; erkeğin kadına: "seni eş olarak aldım". Veya kadının
"erkeğe sana vardım" demesidir.
Kabulden maksat ise; Erkeğin icabına karşılık kadının: "Kendimi sana
eş olarak verdim". Ya da kadının yukarıdaki icabına karşılık erkeğin:
"Ben de seni kendime eş olarak kabul ettim" demesidir.
Kadınla erkek arasında yukardaki gibi bir icab ve kabul meydana gelirse,
nikahın rüknü gerçekleşmiş olur.
EVLİLİĞİN ŞARTLARI
Evliliğin şartlan dört kısımdır.
1. Evliliğin meydana gelme şartlan: Akdin esaslarında veya rükünlerinde
olması gereken şartlardır. Eğer şartlardan biri eksik olursa akit batıl
olur.
2. Evliliğin sıhhatinin şartları: Rükünlerine uygun olarak yapılan
nikahın sonuçlarının akitte oluşması için olması gereken şartlardır.
Eğer şartlardan birisi eksik olursa, akit eksikliğe göre ya batıl olur,
ya da fasit olur.
3. Evliliğin gerçekleşmesinin şartlan: Yapılması ve sıhhatinden sonra
akdin fiili sonuçlannın kendisine bağlı olduğu şartlardır. Eğer
şartlardan birisi eksik olursa, Hanefi ve Malikilere göre akit mevkuf
olur. (durdurulur)
4. Evliliğin bağlayıcılık şartlan: Akdin kalıcı ve sürekliliğinin bağlı
olduğu şartlardır. Eğer şartlardan biri eksik olursa akit caiz olur
veya bağlayıcı olmaktan çıkar. Bu da akdin, akdi yapanlardan birine
veya bir başkasına fesih hakkının caiz olduğu manasına gelir.
A) Evliliğin Meydana Gelme Şartlan
Evlilik akdinin yapılabilmesi için evlenecek olanlarda ve icab kabulde
bazı şartlar aranır.
Evlilik akdini yapanların şartları
1. Tarafların evlenebilme ehliyeti: Evlenecek olan kadın ve erkeğin
akdi yapabilme ehliyetine sahip olması gerekir. Bu da yedi yaşma ulaşıp
iyi ile kötüyü ayırt edebilme (temyiz) ile olur. Eğer akdi yapan yedi
yaşma varmamış mümeyyiz olmayan çocuk veya deli ise, evlilik akdi
yapılmış olmaz.
2. Akdi yapanlann birbirlerinin sesini işitmesi: Akdi yapanlann her
birinin diğerinin sesini işitmesi gerekir. Kadında aranan şartlar.
1. Dişiliği tam bir kadın olmalı: Erkek erkekle veya cinsiyeti belirsiz
(hünsa-i müşkil) biriyle evlenemez. Bu batıldır.
2. Kadınla erkek arasında sürekli veya geçici bir evlenme engelinin
bulunmaması: Kız, kızkardeş, hala, teyze gibi evlenilmesi haram olan
ve başka bir erkekle evli olan kadın ve iddet bekleyen
kadınla evlenilmez.
İcab ve kabulde uyulması gereken şartlar: 1. Akdi yapacak olanların
aynı mecliste olması: Bu ise icab ve kabulün aynı mecliste
gerçekleştirilmesi demektir. Meclis değişirse akit gerçekleşmez. Eğer
veli "Kızımı seninle evlendirdim" der ve öbürü de "Kabul ettim"
demesinden önce meclis dağılırsa Hanefile-re göre akit
gerçekleşmez.179
2. İcab ve kabulün her bakımdan birbirine uygun olması: Eğer icab ve
kabul arasında yanılma veya hile sebebiyle bir aynlık varsa evlenme
gerçekleşmez. Mesela kızın babasının "Seni Hatice ile evlendirdim"
demesi üzerine adamın da "Meryem'le evlenmeyi kabul etttim" demesi
halinde olduğu gibi, akit gerçekleşmez.
- MezahiMErbaaterc.es s.
3. İcab ve kabulde kullanılan sözler açık olmalı: Evlendim,
evlendirdim, kabul ettim gibi.
4. İcab ve kabul şarta bağlanmamalı ve kullanılan siğa da gelecek
zaman olmamalı: Evlilik alışveriş gibidir, anında yapılmalıdır. "Yarın
veya öbür gün seninle evlendim" gibi geleceğe dönük olması ve "Dayım
geldiğinde" veya "Babam razı olursa seninle evlenirim" veyahutta "Güneş
batınca kızımı seninle evlendiririm" gibi daha olmamış bir şarta
dayandınlmış akidler caiz değildir.
B) Evliliğin Sıhhat Şartlan
Evliliğin geçerli olması için şu şartlann bulunması gerekmektedir.
1- Evlenecekler arasında sürekli veya geçici bir evlenme engelinin
bulunmaması: Eşlerin nikah akdi sırasında evliliğe engel bir durumunun
olmaması gerekir. Kadının nesep, süt veya sihri hısımlık gibi bir
nedenle erkeğe haram olması durumunda, nikah batıl olur.
2- İcab ve kabul sigasının süreklilik ifade etmesi: Evlilik zamanla
sınırlanırsa batıl olur. Mesela erkeğin "Seninle şu aya kadar temettü
yapacağım" demesi, kadının da "kabul ettim" demesi veya bilinen ya
da bilinmeyen bir zamanla sınırlaması böyledir.
3. Şahitlik: Evlilik için şahitliğin şart koşulmasının hikmeti,
evliliğin değer ve önemini belirtme, eşleri şüphe ve ithamdan kurtarmak
için insanlar arasında nikahı duyurmaktır.
Evlilikte şahitlik sebebiyle helal ve haram birbirinden ayrılmış olur.
Genel olarak helalin özelliği açıklık, haramın özelliği ise
gizliliktir. Aynı zamanda şahitlikle evlilik belgelendirilerek
gerektiğinde ispatlanması için güvence altına alınmış olur.
Dinimiz hiçbir yanlış anlamanın ve ithamın olmaması için nikahı duyurma
ve velime konusunda önemle durmuştur.
3. Velisinin izni olmadan evlenen akıllı ve ergin bir kadının, kendisini
denk olan biriyle evlendirmesi ve mehrin de mehr-i misil miktan
olmalıdır. Aksi halde velilerin nikahı feshetme hakkı doğar.
4. Kadının razı olmaması halinde, kocanın iktidarsızlık vb. ayıplarının
olması da fesih sebebidir.
NİKAHIN HÜKÜMLERİ
1. Şer'an iki tarafın birbirinden faydalanmaları helal olur.
2Erkek, kadını açık-saçık çıkmaktan men etme hakkına sahip olur
3. Mehir, nafaka ve giyim, erkeğin üzerine farz olur.
4. Sıhriyyet sebebiyle meydana gelen akrabaların bir kısmı ile
nikahlanma haram olur.
5. İki taraf birbirine varis olur.
6. Birden fazla evli erkeğin, kadınlar arasında adaletle hareket
etmesi gerekir.
7. Kadın, yatağa davet edildiği zaman kocasına itaat etmelidir. İtaat
etmediği zaman, kocasının onu te'dip etmeye selahiyeti olur. İyi
geçinmeleri ise müstehaptır.183
EVLİLİKTE DENKLİK (KEFAET-KÜFÜV)
Kefaet, sözlükte denklik, benzerlik ve eşitlik anlamındadır. Fıkıhta
ise, evlenecek çiftler arasında bazı konularda denkliğin, eşitliğin
olması demektir.
Denklikten maksat, evlilik hayatında sürekliliğin olması ve eşler
arasında mutluluğun gerçekleşmesi için bir takım sosyal konularda
183 Feteva-1 Hindiye, 11/ 264
eşitliğin sağlanmasıdır. Sonuçta kadın ve velileri örfi olarak kocayla
ayıplanmamış olsunlar.
Denklik erkek tarafında aranır. Erkeğin kadından bazı konularda üstün
olması gerekir. Erkeğin kadından aşağı durumda olması, evlilik
hayatında bir takım sorunlann ortaya çıkmasına sebep olabilir.
Muctehidlerin çoğunluğuna göre, denklik evliliğin lüzum şartıdır. Hz.
Muhammed (s.a.v.), Hz. Ali'ye şöyle demiştir: "Üç şeyi geciktirme!
Vakti geldiğinde namazı, hazır olduğunda cenazeyi, dengini bulunca
kızı."184
Hanefi mezhebine göre denklik altı yerde aranır. Bunlar dindarlık,
İslam, hürriyet, soy, mal ve meslektir.
1. Dindarlık:
Fasık ve fücur ehlinden olan biri, iffetli olan kadına veya salih bir
babanın salih ve dürüst kızına veya kendisi ve ailesi dindar, iyi ahlaklı
olan kadına denk değildir. Adam ister fışkını açıkça ortaya koyan
isterse gizleyen biri olsun hüküm aynıdır.185
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Dini ve ahlakı sizi memnun
eden birisi kız talep ederse onu evlendirin. Böyle yapmazsanız,
yeryüzünde fitne ve yaygın bir fesad çıkar."186
Dindarlık, denklikte aranan en önemli maddedir. Peygamber (s.a.v.)'in
de belirttiği gibi, bu yapılmadığı takdirde fitne ve fesat çıkar.
Günümüzde insanlann bu maddeyi gözönüne aldıkları söylenemez. Babalar
ve anneler dinini yaşayan, terbiyeli, namuslu, iffetli ve haya sahibi
biriyle çocuklannı evlendirmek yerine, mal mülk sahibi, zengin
kimseleri arzu etmektedirler.
Birçok baba kızlarını dindarlık konusuna dikkat etmeden
evlendirdikleri için kızları, İslam'dan habersiz, namus duygusu
olmayan, mutluluğu parada arayan, hanımını içki masalarında mezeci
olarak kullanan birinin kölesi olmak zorunda kalıyor.
Anne ve babalann en çok dikkat etmeleri gereken konu dindarlıktır.
İster kız, isterse de erkek çocuğu olsun bütün anne ve babalar
çocuklarına eş seçiminde hassas davranmalıdırlar. Bu ö-nemli işi sadece
çocuklarının tercihine bırakmamalıdırlar.
2. İslam:
Burada denklikten kasıt, kocanın müslüman olması değildir. Kadına göre
kocanın babasının veya büyükbabasının müslüman olmasında denklik
aranır. Mesela baba veya dede tarafı müslüman olmayan veya ateist olan
bir erkek, baba va dedesi müslüman olan kadına denk sayılmaz.187
3. Hürriyet:
Bir köle hür bir kadına denk olamaz. Ayrıca azat edilmiş bir kimse
de, aslen hür olan bir kadına denk değildir.188
4. Nesep (Soy):
Hanefilere göre, yabancı erkek ister alim, isterse sultan olsun arap
kadınına denk değildir. Yine Kureyşliler birbirine, diğer araplar da
birbirine denktir. İmam Malik dışında cumhurun ortak görüşü bu
doğrultudadır. Ancak bu konudaki üstünlük konusu, İslam öğretilerine
ters düşmektedir. Hz. Peygamber ve sahabelerin uygulamalarında
böylesi bir düşünce ve hareket yoktur.
Rasulullah (s.a.v.), iki kızını Hz. Osman'a, diğer kızı Hz. Zeyneb'i
Ebu'l-As ibn Rabi' ile evlendirdi; her ikisi de Kureyşli değil,
Ab-duşşemş oğullarındandı.
Hz. Ali (r.a.), kızı Ümmü Gülsüm'ü, Hz. Ömer (r.a.)'le evlendirdi.
Hz. Peygamber halasının kızı Zeyneb'i, azatlı kölesi olan Zeyd b. Harise
ile evlendirdi. Bu konuyla ilgili daha pek çok örnek verilebilir.189
5. Mal:
Zenginlikten maksat, erkeğin, kadının mehir ve nafakasını verebilecek
kadar mal sahibi olmasıdır. Kadının nafaka veya mehrinden birine veyahut
her ikisine gücü yetmeyen kimse, hiçbir kadına denk değildir. Zira
kadın ancak mehir karşılığında erkeğe helal olur. Geçimlik de olmazsa
evlilik yürümez.
İmam Ebu Hanife ve İmam Muhammed'e göre, yalnız kadının mehir ve
geçimliğini verebilecek kadar hali vakti yerinde olan kimse, daha zengin
olan bir kadına denk değildir. Çünkü halk arasında en büyük değer
zenginliktir. Fakire hiç kimse değer vermez.
İmam Yusuf ise, fazla zengin olmanın bir rolü yoktur. Zira dünya malı
bir bulutun gölgesi gibi, kah burada, kah şuradadır, demiştir. Fetva
da bu şekildedir.190
Günümüz insanının çocuklannı evlendirirken en çok dikkat ettiği konu
zenginliktir. Çocuklannı evlendirecek olan anne ve babalann ilk aradığı
özellik, karşı tarafın maddi durumudur. Bunun dışındaki diğer
özellikler geri plana atılmaktadır. Mutluluğu zenginlikte arayan
kimseler, dine, imana, ahlaka ve namusa değer vermemektedir. Bunun
sonucunda da, ahlaksızlıkların, namussuzlukların, yalanın, rüşvetin,
soygunun hakim olduğu bir toplum ortaya çıkmaktadır.
189 Zuhayli, c. 7 s. 244 vd.
190 Feteva-ı Hindiye, c. 2 s. 330; el-Hidaye Terc.c.2 s. 25
6. Meslek:
Meslekten kasıt, kişinin, kendisinin ve ailesinin rızkını ve geçimini
temin etmek için yaptığı iştir. Devlet işlerinde görevli olmak da
(memuriyet) aynıdır.
Malikiler dışında cumhur, mesleği denkliğin özelliklerinden
saymışlardır. Kocanın veya ailesinin mesleği, kadının veya ailesinin
mesleğine denk olmalıdır. Düşük bir meslek sahibi olan (hacamat,
temizlikçi, hamal, çoban gibi) yüksek bir meslek sahibi olan bir adamın
(işadamı, doktor, mühendis) kızına denk değildir. Zalimler ve onlara
tabi olanlar ise hepsinden düşüktür.
Mesleklerin sıralamasında esas olan örftür. Bu da zamana ve mekana
göre değişir. Bir mesleğin önceleri düşük, sonralan yüksek bir hal
alması mümkündür.
Denkliğin özellikleri bunlardır. Ancak bunların dışında kalan
güzellik, yaş, kültür, memleket ile körlük ve yüz çirkinliği gibi
ayıplar geçerli değildir. Çirkin güzele; yaşlı gence; cahil kültürlüye;
hasta sağlam olana denktir.
Açıkladığımız bu özelliklerin (güzellik, yaş, kültür, vb.)
birbirlerine yakın olmasına, özellikle de yaş ve kültür konusuna dikkat
e-dilmelidir. Çünkü bunların varlıkları, eşlerin daha iyi anlaşmalan
ve mutlu bir hayat sürdürmeleri için gereklidir. Yoklukları ise,
anlaşmazlık ve kavgalara sebep olur. Olaylara bakışlannın ve
değerlendirmelerinin farklı olması aile içi huzursuzluklara da sebep
olabilir.
Denklikteki amaç kadının korunmasıdır. Eğer kadın denk olmayan biriyle
evlenirse, velilerin nikahın feshini isteme haklan vardır. Veli de
kadını denk olmayan biriyle evlendirirse, kadının nikahı feshetme hakkı
vardır.
Erkeğin kadından daha aşağı durumda olmasının bir takım sakıncaları
vardır. Kadının zengin olması ya da kültürlü olması,
erkeğin izzetine dokunabilir. Kadının sık sık zenginliğini öne sürmesi,
bilgisiyle eşini aşağılaması mümkündür. Ama erkeğin bu konularda üstün
olması, kadının izzetine dokunmaz. Toplumumuzda erkeklerin
çalıştığını gözönünde bulundurursak kadın bundan rahatsız olmaz.
Erkeğin üstün olmasından rahatsız olmaz. Aksine gurur duyar.
Evlilikte denkliğin sınırlannm geniş tutulmasının sebebi, Hanefi
mezhebinde akıllı ve ergin kadmlann velisinin izni olmadan evlenme
yetkisinin olmasındandır. Kadın, velisinden izinsiz evlendiği
takdirde, evlendiği kişinin durumuna bakılır. Şayet erkek, kadından
üstün durumdaysa nikah kesinlik kazanır. Aksi halde veli nikahı fesh
ettirebilir.
EVLİLİK MERASİMİ VE MÜSTEHAPLARI
Nikah Merasimi
Aralarında evlenme engeli bulunmayan akıllı ve ergin bir erkekle kadın,
iki erkek veya bir erkek ve iki kadının şahit olduğu bir mecliste evlilik
merasimini gerçekleştirebilirler.
Evlilik akdinin gerçekleştirilmesi Hanefi mezhebine göre veli olmadan
da mümkündür. Ancak böylesi bir günde velinin olmaması da hoş değildir.
Evlenecek olan erkek veya kadın, nikah sırasında kendilerini
velilerinin veya vekillerinin temsil etmesi de caizdir. Fakat bu durumda
evlenecek olanlardan veli veya vekillerin yetki alması gerekir.
Evliliğin kolayca gerçekleştirilmesi için. bu işi iyi bilen birinin
yapması daha iyidir. Genellikle nikahlar bu şekilde kıyılmaktadır.
Nikah merasiminde konuşma ve dua:
Evlenecek erkeğin veya velisinin nikah merasiminden önce bir konuşma
yapması müstehaptır.
Konuşmanın Allah'a hamd ile başlayıp, Rasulullah'a salat ve selamla
devam etmesi, evlilik ve takva ile ilgili ayetlerle bitirilmesi
gerekir.
Abdullah bin Mes'ud (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre, Rasulul-lah
(s.a.v.)
nikah
öncesi
şöyle
dua
ederdi:
"Elhamdülillahi
nahmeduhu ve nestainuhu ve neuzü billahi min şururi en füsina ve min
seyyian a'malina men yehdillahu fela mudilleleh, ve men yudlil fela
hadiye
leh.
Ve
eşhedü
en la
ilahe
illallah.
Ve
enne
Muhammeden abduhu ve rasulüh." (Allah'a hamd eder, O'ndan yardım
dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüklerinden
Allah'a sığınırız. Allah kime hidayet verirse, onu saptıracak yoktur.
Allah kimi saptınrsa onu da doğru yola ulaştıracak yoktur. Allah'tan
başka ilah olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna
şehadet ederim.)191
Daha sonra ise takva ile ilgili olarak şu ayetler tavsiye edilmiştir:
"Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan
ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden
sakının.
Adını
kullanarak
birbirinizden
dilekte bulunduğunuz
Allah'tan ve
akrabalık haklarına
riayetsizlikten sakının.
Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir."192
"Ey iman edenler! Allah'tan O'na yaraşır bir şekilde korkun ve ancak
müslümanlar olarak can verin."193
" Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin. (Böyle
davranırsanız)
Allah işlerinizi düzeltir ve
günahlarınızı
bağışlar. Kim Allah'a ve Rasulune itaat ederse büyük bir kurtuluşa
ermiş olur."194
Daha sonra ise Allah (c.c.)'ın nikahı emrettiğini ve zinayı
yasakladığını hatırlatarak şu ayet okunur:
"Aranızdaki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli
olanlan evlendirin. Eğer bunlar fakirseler, Allah kendi lutfuyla onları
zenginleştirir. Allah lutfu geniş olan ve (her şeyi) bilendir."195
Nikah öncesi yalnızca Allah'a hamd ve Hz. Muhammed'e salat ve selam
getirmek de yeterlidir. Nikah esnasında doğrudan doğruya nikah akdine
geçilmesi de mümkündür.
Nikahın kıyılması:
Nikah kıyılırken iki şahidin olması şarttır. Evlenecek olanlar veya
vekilleri de orada hazır bulunurlar. Nikahı kıyacak kişi, önce mehri
tesbit eder. Sonra orada hazır bulunan kıza sorar:
"Allah'ın emri, Peygamberimizin sünneti, İmam-ı Azam'ın içtihadı
ve hazır olanlann şahitlikleriyle, kararlaştırdığınız şu kadar
mehirle, falan oğlu falan ile evlenmeyi kabul ettin mi?"
- "Evet kabul ettim."
Nikahı kıyan kişi, aynı şekilde damada da sorar:
- "Allah'ın emri, Peygamberimizin sünneti , İmam-ı Azam'm içtihadı
ve hazır olanlann şahitlikleriyle, kararlaştırdığınız şu kadar
mehirle, falan kızı falan ile evlenmeyi kabul ettin mi?"
- "Evet kabul ettim."
Bu şekilde nikah akdi gerçekleşmiş olur. Nikah esnasında kadın veya
erkekten biri ya da her ikisi hazır değilse onlann yerine vekille194 Ahzab, 70-71
195 Nur, 32
rine sorulur. Bu da şöyle yapılır: Nikahı kıyan gelinin vekiline sorar-.
"Vekili bulunduğun falan kızı falanı kararlaştırılan mehirle falan
oğlu falana verdiniz mi?" O da: "Evet verdim" der. Sonra damadın vekiline
sorulur: "Falan kızı falanı, vekili bulunduğun falan oğlu falana eş
olarak aldınız mı?" O da: "Aldım" der. İcab ve kabulün iki veya üç
defa tekrarı da uygundur. Nikah kıyıldıktan sonra amin denir ve duaya
geçilir. Nikahta aşağıdaki dua okunur.
"Allahım, bu akdi uğurlu ve bereketli eyle, onlar arasında ülfet, sevgi
ve sebat yerleştir. Aralanna fitne, nefret ve ayrılık düşürme. Allahım,
Hz. Adem ile Havva, Hz. Muhammed ile Haticetü'l-Kübra, Hz. Ali ile
Fatımatü'z-Zehra arasını kaynaştırdığın gibi, onlann arasını da
kaynaştır. Allahım, onlara salih evlat, uzun ömür ve geniş nzık ihsan
eyle. Rabbimiz, bizlere eşlerimizden ve nesillerimizden
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
göz nurlan bağışla ve bizleri muttakilere öncü eyle. Ey Rabbimiz!
Bizlere dünyada ve ahirette iyilik ver, bizi cehennem azabından koru."
Nikah akdiyle ilgili anlaşmalann şahitlerin de imzasıyla birlikte,
bir vesika haline getirilerek, ilerde çıkabilecek anlaşmazlıklarda
kullanılmak üzere saklanması uygun olur.
Nikahtan sonra eşlere dua etmek:
Eşlerin nikah akdinden sonra tebrik edilmeleri sünnettir. Bu konuda
Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayet edilen bir hadiste şöyle
denil-mektedir:Hz. Peygamber evlenen bir kişiyi şöyle tebrik ederdi:
"Allah-sana (evliliği) mübarek kılsın, üzerinize bereket indirsin,
ikinizin arasını hayırda birleştirsin."196
Nikahın müstehaplari:
1. Nikah merasimi öncesi konuşma (hutbe) yapmak
2. Akitten sonra eşlere dua etmek
3. Evlilik akdini ilan etmek
4. Mehrin söylenmesi
5. Düğün yemeği (velime)
Resmi nikah dini nikah yerine geçer mi?
İslam'da nikah, taraflann müslüman olmalan halinde icab ve kabulden
ibarettir. İcab, birinin diğerine evlenme isteğini bildirmesi, kabul
ise, diğerinin bu teklife olumlu cevap vermesidir. Bunda hiçbir şüpheye
yer vermemek gerekir. Evlilikte kullanılan kelimelerin maziyi (geçmiş
zaman) ifade etmesi veya birisi geçmişi diğeri şimdiki zamanı ya da
gelecek zamanı ifade etmelidir. Yani nikah memuru, "Sen falan adamı
vaya hanımı eş olarak kabul ettin mi?" dediği ve onlann cevabı "Evet"
olduğu takdirde nikah sahih olur.
6 Ebu Davud, Nikah 36; Tırmızi, Nikah 7; İbn Ma'ce, Nikah 23
Dinen nikahın kıyılması hususunda, ne belediye memurunun ne de imamın
bir rolü yoktur.
Hanefi mezhebine göre kadın, iki şahit huzurunda koca olacak kimseye:
"Ben seninle evlendim." Koca da-. Ben de seninle evlenmeyi kabul ettim."
deseler nikah kıyılmış olur. Ancak her önemli işin başında besmele,
hamdele ve salvele getirmek sünnettir. Yoksa o iş bereketsiz olur.197
Resmi nikah yapmayıp sadece dini nikahla yetinmek Resmi nikah olmadan
sadece dini kurallara uygun olarak yapılan nikah geçerlidir. Çünkü
Hanefi mezhebine göre nikahın dört rüknü vardır:
a) Akit
b) Koca c)Eş
d) İki şahit
Fakat bu şartlar altında yapılan nikah, günümüz devlet sisteminin kabul
etmediği bir nikah olduğundan hiçbir yaptırım gücü yoktur. Resmi nikah
olmadan sadece dini nikaha dayanarak yaşamak çok sakıncalıdır. Her
şeyden önce doğan çocuklar, kanun nazarında gayrı meşru sayıldığı için
babanın ölümü halinde mirastan büyük bir ihtimalle mahrum kalacaktır.
Kadın da aynı durumla karşı karşıya kalacaktır. Aile içindeki
anlaşmazlıklar boşanmayla sonuçlandığında kadının ve çocukların
haklarını almaları güçleşecektir. Mehir, nafaka, çocukların bakımı
gibi konular tamamıyla kocanın insafına kalacaktır.198
Bu sebeplerden dolayı dini nikahla yetinmemek gerekir. Özellikle
evlenecek olan kızm ve velisinin çok dikkatli olması şarttır.
197 H. Gunenç, Gunumuz Meselelerine Fetvalar, c. 1 s. 173
198 A.g.e. c. 1 s. 174 146
Böylesi bir evlilik, boşanma ve ölüm durumunda, büyük problemlere sebep
olabilir.
Nikah kıyan kimse aynı anda şahitlik yapabilir mi?
İslam'a göre nikahın rukun ve şartlan bellidir. Bunlann içinde din
görevlisinin veya nikahı kıyan memurun isimleri geçmemektedir. Yani
nikah kıyan, nikahın rüknü ve şartlanndan değildir. Buna göre nikah
kıyan, aynı zamanda şahitte olabilir.
Kaçarak eulenmek
Günümüzde evlenme şekilleri oldukça çeşitli hale gelmiştir. Bu evlenme
şekillerinden birisi de kızın, anne ve babasından habersiz, onlann
nzasını almadan sevdiği birine kaçmasıdır. Bu Hanefi mezhebine göre
geçerlidir. Ancak kızın ergenlik çağına ulaşmamış olması ya da dengi
olmayan birine kaçması halinde veli bu evliliği onaylamayabilir. Böyle
olunca da nikah geçerli olmaz.199
Hanefi mezhebine göre, kız erginlik çağında ve evlendiği erkek dengi
ise veli izin vermese de nikah geçerli olur.200
İslam'da Evlenmenin Hükmü
Evleneceklerin durumuna göre nikahın hükmü farz, vacib, sünnet, haram
ve mekruh diye dört kısma ayrılır.
a) Farz olan evlilik: Evlenmediği halde zinaya düşeceği kesin olan
bir kimsenin evlenmesi farzdır. Ancak bu hükmün geçerliliği erkeğin
mehri verebilecek ve eşinin geçimini sağlayabilecek güçte olmasına
bağlıdır.
b) Vacib olan evlilik: Evlenmediği takdirde zinaya düşme tehlikesi
bulunanın evlenmesi ise vacibtir. Bundaki şart da, erkeğin
199 Feteva-i Hindiye, c.2 s. 333; İbn Abidın, c. 5 s. 422
200 Feteva-i Hindiye, c.2 s. 326; Bidayetu'l-Muctehid, c. 2 s. 423
mehri verecek ve eşinin geçimini sağlayacak güce sahip olmasına
bağlıdır.
c) Haram olan evlilik: Evlendiği zaman eşine zulmedeceği bilinen
kimsenin evliliği haramdır. Yapısı itibarıyla herkese zulmeden birinin
eşine de aynı muameleyi yapacağı düşünülür.
d) Mekruh olan evlilik: Evlendiğinde eşine zulüm yapma ihtimali olanın
evlenmesi ise mekruhtur.
e) Sünnet olan evlilik: Cinsel bakımdan itidal halde bulunanların
evlenmesi sünnet-i müekkededir. İtidalden kasıt, evlenmediği takdirde
zinaya düşmeyeceğinden emin olan ve evlendiğinde eşine zulmedeceğinden
endişe edilmeyendir.201
İslam'da bekar kalmak var mıdır?
İslam dininde bekar kalmak yoktur. Fakir olduğu için evlenemeyene zengin
müslümanlann yardım etmesi gerekir. Çünkü evlenemeyen erkek ve kadının
namuslu bir hayat sürmesi ve toplumun bu konuda korunması için tek
çare onlann evlenmelerini sağlamaktır.
Bilindiği gibi Hz. Muhammed ve O'nun ashabı evlenmişler ve onlara
uyanlar bu sünneti devam ettirmişlerdir.
Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "İçinizden bekarları ve
kölelerinizden, cariyelerimden salih olanları evlendirin. Eğer bunlar
fakir iseler, Allah kendi lütfuyla onlan zenginleştirir. Allah, (lütfü)
geniş olan ve (her şeyi) bilendir."202
Rasulullah (s.a.v.) de birçok hadislerinde bu konuya dikkat çekmiştir:
"Evlenmek benim sünnetimdir. Kim benim bu sünnetimle amel etmezse benim
yolumda olmamış olur. Evleniniz! Çünkü ben
201 İbn Abidin, c. 5 s. 253; Mezahib-i Erbaa, c. 5 s. 17
202 Nur. 32 148
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar ederim. Evlenmeye
imkan bulamayan oruç tutsun. Çünkü oruç şehveti kırar."203
"Ey gençler topluluğu! Kim içinizden evlenmeye güç yetirebili-yorsa
evlensin. Çünkü gözü haramdan en çok saklayan, ırzı en iyi muhafaza
eden budur. Kim de evlenmeye güç yetiremezse oruca devam etsin. Zira
oruç, onun için bir korunmadır."204
"Dört şey Peygamberlerin sünnetlerindendir. Haya, güzel koku sürünmek,
misvak kullanmak ve evlenmek."205
Bu delillerden de anlaşıldı gibi, İslam'da bekar kalmak yoktur. Ralullah
(s.a.v.)'in sünnetine tabi olanlann evlenmesi gerekmektedir. İslam'a
hizmet amacıyla bekar kalmak sözkonusu değildir. Her konuda olduğu
gibi tebliğde de, İslami mücadelede de önderimiz Hz. Muhammed'dir.
O bize nasıl göstermişse öyle hareket etmeliyiz.
Evlenme ehliyeti
Nikahın geçerli olması için ergenlik şart değildir. Buna göre küçüklerin
evliliği, velisi veya vekili tarafından yapılırsa geçerlidir. Akıl
hastalarının nikahı aynı şekilde velileri tarafından
gerçekleştirilir.
Akıllı ve ergenlik çağına gelen biri, Hanefi mezhebine göre velisinin
izni olmadan evlenebilir. Aynı şekilde dul veya bakire kadın da
velisinin izni olmadan evlenebilir.
Kadın ergenlik çağına ulaştıktan sonra kimse onu evlendirmeye
zorlayamaz. Ergenlik çağına ulaşan kızın velisi kendisinden izin
istediği zaman eğer kız susup cevap vermez veyahut gülerse izin vermiş
sayılır. Rasululah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyuruyor: "Dul
203 İbn Ma'ce, Nikahı
204 Buhari, Nikah 2-3; Müslim, Nikah 1-3; Ebu Ddm&, Mkah 1; TtrmM,
Nikah 1; Nesai, Nikah 3; İbn Ma'ce, Nikah 1
205 Tirmizi, Nikah 1
kendisini evlendirme hususunda velisinden daha ileridir. Bakireden
izin istenir, onun izni susmasıdır."206
Bakire bir kız Rasulullah (s.a.v.)'e gelerek kendisi istemediği halde
babasının kendisini zorla evlendireceğini söyledi. Bunun üzerine
Peygamber (s.a.v.), bu nikahı kabul edip etmemekte kızı serbest
bıraktı.207
Evlilik Çeşitleri
Evlenme akdi, rükün ve şartlarının bulunup bulunmamasına göre sahih
ve lazım olan, lazım olmayan, mevkuf, fasit ve batıl olan diye beşe
ayrılır.
A) Sahih Evlilik
Rükün ve şartlan tam olarak bulunan evlilik akdidir. Gerekli şartlan
üzerinde bulunduran ve aralannda evlenme engeli bulunmayan kadın ve
erkeğin iki şahit huzurunda yaptıkları evlenme akdi geçerli olur. Bu
evliliğin sonuçlan şunlardır.
1. İslam ölçüleri içinde eşlerin birbirinden faydalanmaları helal olur.
İzin verilen yararlanma şekli şöyledir:
a) Cinsi ilişkinin arkadan değil önden yapılması helal olur. Hayız,
nifas, ihramlı ve keffaret vermeden önce zıhar (karısına yaklaşmamaya
yemin etme) durumundayken cinsel ilişkide bulunmak caiz değildir.
Bu konularla ilgili ayetler şunlardır: "Kadınlar sizin
tarlalannız-dır. Tarlalannıza istediğiniz gibi gelin."208
206 Muslim, Nikah 66; Tırmıa, Nikah 12; Ebu Davud, Nikah 26; Nesai.
Nikah 31-32
207 Ebu Davud, Nikah 25
208 Bakara, 223
"Sana kadınların aybaşı halinden sorarlar. De ki: o bir ezadır. Aybaşı
halindeyken kadınlardan el çekin, temizlenmelerine kadar onlara
yaklaşmayın."209 Lohusahk da aybaşı hali gibidir.
"Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar sizin
için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz."210
"(Harp esiri olarak) sahip olduğunuz cariyeler dışında, evli kadınlar
da size haram kılındı. Allah'ın size emri budur. Bunlardan başkasını,
namuslu olmak ve zina etmemek üzere mallarınızla (mehirlerini vererek)
istemeniz size helal kılındı. Onlardan faydalanmanıza karşılık
kararlaştmlmış olan mehirlerini verin. Mehir kesiminden sonra (bir
miktar indirim için) karşılıklı anlaşmanızda size günah yoktur.
Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir."211
"(Kurtuluşa eren müminler) iffetlerini korurlar. Ancak eşleri ve
ellerinin sahip olduğu (cariyeler) hariç. (Bunlarla cinsel
ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir."212
Bu sayılan fiillerle ilgili hadisler ise şunlardır: "Kim ki bir hayızhya
veya bir kadına arkasından (anüsten) yaklaşırsa veya bir kahine gidip
onu doğrularsa Muhammed'e indirileni yalanlamış olur."213
"Bir kadına arkasından yaklaşan lanetlenmiştir."214 Hayızlı ya da nifas
halindeki bir kadınla cinsel ilşkide bulunanın bilerek bu fiili işlemesi
halinde yapması gereken, fakirlere belli ölçüde altın tasadduk
etmesidir. Bunun ölçüsünü Peygamber (s.a.v.) şöyle belirtmiştir:
"Erkek hayızlı kansıyla cinsel ilişkide bulunursa,
kan kırmızı ise bir dinar, san ise yanm dinar sadaka verir."215 (Bir
dinar yaklaşık olarak 4 gr yirmi iki ayar altındır)
b) Hayattayken hanımının başından ayağına kadar bakması ve dokunması
erkek için helaldir. Çünkü cinsel ilişkinin helal oluşu, bakma ve
dokunmanın öncelikli olarak helal olmasını gerektirir.
Hanefi mezhebine göre, ölümden sonra kocanın kansına bakması ve
dokunması helal değildir.
2. Kadının kocasının evinde kalması gerekir. Peşin konuşulan mehri
alan kadının İslami ölçülere uygun olan kocasının evinde oturması
gerekir. Boşanmış kadın da iddeti bitinceye kadar bu evde kalır. Bu
konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Evlerinizde oturun, eski
cahiliye adetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın."216
"(Boşanan o kadınlan), gücünüzün yettiği kadar oturduğunuz yerin bir
bölümünde oturtun, onlan sıkıştınp (gitmelerini sağlamak için)
kendilerine zarar vermeye kalkışmayın."217
3. Evlilikle kadın, mehr-i müsemmayı hak eder. Bu, evliliğin asli
hükmüdür. O olmadan evliliğin şer'an varlığı olmaz. Çünkü mehir
belirlenmemişse, kadın emsalleri kadar mehir almaya hak kazanır.
4. Kadın nafaka hakkına sahip olur. Bu da yemek, giyecek ve meskendir.
Eğer kadın haksız olarak kocasına itaat etmezse nafaka hakkını kaybeder.
Nafaka vermeyi zorunlu kılan deliller şu ayetlerdir: "... Onlann
(annelerin) örfe uygun olarak beslenmesi ve giyimi babaya aittir."218
"İmkanı geniş olan, nafakayı imkanlanna göre versin; nzkı daralmış
bulunan da Allah'ın kendisine verdiği kadanndan nafaka
215 Ebu Davud, Nikah 47
216 Ahzab, 33
217 Talak, 6
218 Bakara, 233
ödesin. Allah hiç kimseyi verdiği imkandan fazlasıyla yükümlü kılmaz.
Allah bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır."219
"(Boşanan o kadınlan), gücünüzün yettiği kadar oturduğunuz yerin bir
bölümünde oturtun."220
5.
Evlilik dolayısıyla sıhri hısımlık oluşur. Kadının usul ve
fer'lerinin kadına haram olmasıdır. ( Bu konu evlenilmesi haram olanlar
konusunda geçti)
6. Doğacak çocuklar babaya ait olur. Evliliğin gerçekleşmesiyle nesep
belirlenir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "... Çocuk yatağa
(sahibi olan erkeğe) aittir."221
7. Eşler arasında karşılıklı miras hakkı doğar. Evlilik esnasında
veya ric'i (cayılan) bir talaktan dolayı iddet halindeyken eşlerden
biri ölürse ittifakla ya da ölümcül bir hastalığın olması veya bain
(kesin) talakla boşanması halinde Şafiiler dışında cumhura göre miras
hakkı sabit olur.
Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Yapacaklan vasiyetten ve borçtan
sonra eşlerinizin, eğer çocuklan yoksa, bıraküklannın yansı sizindir.
Eğer çocuklan varsa bıraküklannın dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa
sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra bıraktığınızın dörtte
biri onlanndır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın
sekizde biri onlanndır."222
8. Birden fazla eş varsa, kadınlar arasında adaletli davranmak
gerekir. Eğer kocanın birden fazla eşi varsa, Şafiilerin dışında cumhura
göre gece yanında kalmak, nafaka, giyecek ve iskan (oturma) gibi haklar
bakımından aralannda adaletli olması, yani söylenen konularda
aralannda eşitliği sağlaması gerekir.
152
219 Talak, 7 220Talak,6
221 Buhari, Hudud 27; Müslim. Rada 37; Tirmfai 8
222 Nisa, 12
153
9. Kadın, kocasının meşru isteklerine itaat etmelidir. İslam ölçüleri
içindeki isteklerin kadın tarafından yerine getirilmesi gerekir. Ancak
kadından İslam'a uymayan şeyler istendiğinde kadının bunlara uyması
sözkonusu değildir. Mesela koca, eşinden dışanya başı açık bir şekilde
çıkmasını, namaz kılmamamasını veya oruç tutmamasını istemesi gibi.
10. Koca, eşine iyi muamelede bulunmak, insanca davranmak zorundadır.
Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "... Onlarla iyi geçininiz.
Eğer onlardan hoşlanmazsanız (bilin ki) Allah'ın hakkınızda çok hayırlı
kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz.
»223
Peygamber (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Sizin en hayırlınız,
ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de ailesine karşı en hayırlı
olanınızım."224
Bir başka hadiste ise şöyle buyurulmaktadır: "Mü'minlerin iman
bakımından en mükemmeli, ahlak bakımından en iyi olanıdır. Sizin en
hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır."225
Ancak kadın, kocasının emirlerini ve isteklerini dikkate almaz,
geçimsiz olur veya ibadetlere karşı gerekli hassasiyeti göstermezse,
kocanın te'dip hakkı doğar. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "...
Başkaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onlan
yataklannda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezse hafifçe)
dövün."226
Bütün bunlar fayda sağlamadığı takdirde hakeme başvurulur. Bu ayet-i
kerimede şöyle açıklanır: "Eğer kan-kocanm arasının
223 Nisa, 19
224 İbn Ma'ce, Nikah 50
225 Ebu Davud, Sünne 14; Tirmta, Rada 11, İman 6
226 Nisa, 34
"
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
açılmasından korkarsamz, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının
ailesinden de bir hakem gönderin. Bunlar banştırmak isterlerse, Allah
onlann aralannı buldurur."227
B) Bağlayıcı (Lazım) Olmayan Evlilik
Bağlayıcılık Güzüm) şartlan eksik olan evliliklere denir. Bağlayıcı
olmayan evlilik şu durumlarda gerçekleşir:
1. Baba veya dede dışında bir velinin küçük kız veya erkek için
akdettiği evlilik: Bu tür nikah akdi yapılan küçükler, buluğ çağına
erişince muhayyerdirler. İsterlerse nikaha razı olurlar; isterlerse
bu nikahı bozabilirler.228
2. Akıllı ve ergenlik çağına ulaşan bir kadının velisinden izinsiz
dengi olmayan biriyle yaptığı evlilik: Böylesi bir evliliğe kadının
velisinin itiraz hakkı vardır. Veli bu evliliği kabul edinceye kadar
nikah akdi "lazım olmayan"dır.229
3. Akıllı ve ergenlik çağına ulaşmış bir kadın, velisinden izinsiz
mehr-i misilden noksan bir mehirle yaptığı evlilik: Bu tür evliliğe
de veli itiraz edebilir. Yani, ya mehri tamamlatır veya onu kocasından
ayırabilir.230
C) Mevkuf Evlilik
Yürürlük şartlannda eksiklik olan evliliktir. Akdin tamamlanması kendi
icazetine bağlı olan kimse, icazet verinceye kadar nikah akdi askıda
kalır ve yürürlük kazanmaz.
Mevkuf evlilik kapsamına giren nikah çeşitleri şunlardır:
1. Velinin izni alınması gerektiği halde izinsiz yapılan evlilik: Temyiz
gücüne sahip olmakla birlikte henüz ergenlik çağına gelmeyen bir kız veya bir erkek çocuğunun velisinden izinsiz evlenmesi
halinde, veli icazet verinceye kadar evlilik yürürlülük kazanmaz.231
2. Yetkisiz (fuzul) biri tarafından akdedilen nikah: Velayet veya
vekalet gibi bir yetkisi olmaksızın, başkasını evlendirene "fuzuli"
denir. Şayet fuzulinin evlendirdiği kişi, bu evliliği duyduğunda kabul
ederse, nikah akdi yürürlük kazanır.232
3. Vekilin, müvekkilinin isteği dışında akdettiği evlilik: Vekil,
temsil ettiği kimseye belli bir kadınla veya belli bir mehirle
evlendirmeyi üstlendiği halde, bundan başka birisi ile evlendirirse
ya da belirlenen mehirden daha fazla bir miktarla nikahlarsa kişi icazet
verirse bu akit yürürlük kazanır.233
D) Fasit Evlilik
Sıhhat şartlannda eksiklik olan evliliktir. Bu çeşit evliliklerle
ilgili olarak mezhepler ihtilaf etmişlerdir. Hanefi mezhebinde de görüş
aynlıklan vardır. Başlıca fasit evlilikler şunlardır:
1. Şahitsiz yapılan evlilik.
2. Kadını, kızkardeşi, halası veya teyzesi ile birlikte nik3ahlamak.
3. Evli bir kadınla, evli olduğunu bilmeden nikahlanmak.
4. Birnin üç talakla boşadığı kansı ile hülleden önce evlenmesi. Ebu
Hanife'ye göre taraflar evlenme yasağını bilip bilmemeleri sonucu
değiştirmez. İmameyn'e göre ise, evlenme yasağını bildikleri takdirde
nikah batıl olur.
5. Bir kimse evlenmesi yasak olan biriyle bilerek veya bilmeyerek
nikah yaparsa İmam Azam'a göre bu evlilik fasittir. İmameyn'e göre
ise batıldır.
231 Bilmen, A.g.e. c. 2 s. 28
232 Feteva-i Hindiye, c. 2 s. 352; el-Hidaye TmoMU 127
233 Feteva-i Hindiye, c. 2 s. 346
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
Böyle bir evlilik yanlışlıkla yapıldığı takdirde had cezası uygulanmaz.
Buna örnek, iki süt kardeşin bilmeksizin birbirleriyle evlenmeleri.
Böyle bir durum ortaya çıkınca hemen aynlmalan gerekir.
6. Belli bir süre ile sınırlı (muvakkad) nikah da fasittir. Bir kimse,
bir kadına şahitler huzurunda "Seni şu kadar mehir karşılığında bir
ay süreyle kendime eş olarak aldım" der ve kadın da bunu kabul ederse
geçici nikah (muvakkat) sözkonusu olur. Bu çeşit nikahlar ise fasittir.
Fasit evliliğin sonuçları:
1. Fasit evlilikte, evlilik sona erer. Evliliği sürdürmek caiz
değildir.
2. Cinsel birleşme gerçekleşmediyse, mehir gerekmez, kadının iddet
beklemesi de sözkonusu değildir.
3. Şayet cinsel birleşme gerçekleştiyse şu sonuçlar ortaya çıkar:
a) Mehir vacip olur. Kadın mehr-i misil ve mehr-i müsemmadan en azını
hak eder.
b) Doğacak çocuğun baba bakımından nesebi belli olur.
c) Sihri hısımlık (evlilik dolayısıyla akrabalık) doğar.
d) Kadın iddet bekler.234 E) Batıl Evlilik
Rükunlannda veya meydana gelme şartlannda bir eksiklik bulunan evliliğe
denir. Temyiz gücü olmayan çocuğun evliliği, gelecek zamansigalanyla
yapılan evlilik, tercih edilen görüşe göre kızkardeş, hala, teyze gibi
mahremlerle evlenmek, başkasıyla evli olduğunu bilerek evlenmek,
müslüman bir kadının müslüman olmayan biriyle evlenmesi, müslüman bir
erkeğin Allah (c.c.)'a şirk koşan bir kadınla evlenmesi ve mut'a nikahı
batıl evlilik çeşitleridir.
156
234 Feteva-i Hindiye, c. 2 s. 443; Bilmen, c. 2 s. 34
Batı! euiiliğin sonuçları.Batıl sayılan evliliklerin hiçbir sonucu yoktur. Cinsel birleşme helal
olmaz. Kadına mehir, nafaka gerekmez. Eşler arasında miras haklan
oluşmaz, evlilik dolayısıyla haramlık sözkonusu değildir. Cinsel
ilişkide bulunmalarına engel olunur. Eşler kendiliklerinden
aynlmazsa, hakim onları zorla ayırır. Kadına iddet de gerekmez.235
Batıl nikahın en önemlileri şunlardır:
1. Sigar nikahı 1
2. Mut'a nikahı
3. İhramlının nikahı
4. Kocalann birden fazla olması
5. İddet bekleyen kadının nikahı
6. İddet bitmeden önce hamile olduğu şüphesi olan kadınla
yapılan nikah
7. Bir müslümanın kitabi olmayan bir kadınla nikahı
8. Müslüman kadının bir kafirle evliliği
9. Mürted bir kadınla evlilik Yasak Evlenmeler
1. Sigar (değiş-tokuş) nikahı:
Bir erkeğin velayeti altında bulunan bir kadını bir başkasına, onun
da velayeti altında bulunan kadına karşılık olarak mehir almaksızın
birinin diğerine karşılık olarak nikahlanmasıdır.
Alimler sigar nikahının caiz olmadığında ittifak etmiş olmakla birlikte
böyle bir nikah gerçekleştirildiğinde sahih olup olmayacağı konusunda
ihtilaf etmişlerdir.
Ebu Hanife, sigar nikahının mehr-i misil verilmek suretiyle sahih
olacağı görüşündedir.
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
Şafii ve Malik, böyle bir nikahın sahih olamayacağını, aralannda cinsel
ilşki olsa dahi mutlaka nikahın feshedilmesi görüşündedirler. 2. Mut'a
nikahı:
Bir kimsenin, aralannda evlenme yasağı olmayan bir kadına"Şu kadar
müddet senin cinsel yönlerinden faydalanayım" veya "Şu kadar para
karşılığında beni cinsel yönden faydalandır" deyip, kadın da kabul
ederse aralanndaki nikah, mut'a nikahı olmuş olur.
Bazı fıkıh kitaplannda muvakkat nikah, mut'a nikahının bir çeşidi olarak
kabul edilmiştir. Ancak aralannda bazı farklar vardır. Muvakkat nikah
(geçici nikah) şahitlerin huzurunda belli bir müddet zikredilerek
evlilik ifade eden sözcükler kullanılmak suretiyle yapılır. Mut'a
nikahında ise, mut'a sözcüğü veya bu anlamda "kadının cinsel yönlerinden
faydalanma" gibi ifadeler kullanılır.
Mut'a nikahı bütün alimlerce batıl sayılmıştır. Bunun haram olduğuna
dair icma vardır.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Ben size
kadınlarla mut'a yapmak hususunda müsaade etmiştim. Allah şimdi onu
kıyamete kadar haram kılmıştır. Kimin de yanında bu çeşit kadın varsa,
onu serbest bıraksın. Verdiklerinizden hiçbir şeyi de almayın."236
Mut'a nikahının mahzurları: a) Çocuklann ziyan edilmesi:
Mut'a nikahıyla evlenen kişinin değişik yerlerde bu evliliği yapması
ve daha sonra bırakması sonucunda doğacak çocuklar terbiye ve eğitimden
yoksun yetişeceklerdir. Böylece toplumun bozulmasına sebep
olacaklardır.
235 Bilmen, c. 2 s. 36
' Muslim, Nikah 14-26
b) Babanın temas ettiği kadınla oğulun mut'a veya normal nikahla temas
etme ihtimalinin olması:
Babanın temasta bulunduğu kadınla oğlun temasta bulunması mümkün olduğu
gibi bunun tersi de mümkündür. Bu tür nikahlar sonucunda evlenilmesi
ebediyen yasaklanmış olan bir kadınla nikah ihtimali vardır. Bir baba,
oğlunun mut'a ile bir süre yararlandığı kadınla başka bir zaman aynı
şekilde faydalanabilir. Ya da tersi olabilir. Zaman uzadıkça bu ihtimal
daha da artar. Özellikle mut'anın yolculuklar esnasında yapılması ve
yolculukların uzun olması halinde her gidilen yerde mut'a yapılması
ve bunun sonucunda birçok çocuğun doğması ihtimali vardır. Bu doğacak
çocukların kız olması ve bu adamın mesela onbeş yıl sonra tekrar bu
diyara uğraması ve bu kızlarla mut'a yapmalan ihtimali vardır. Bu ise
evlenilmesi yasak olanlarla evlenmek olacağından yasaktır.
3. Çoğunlukla mut'a yapanın mirasının taksim edilememesi: Bu tür nikah
yapanlann varislerinin sayısı, isimleri, yerleri tam olarak bilinmez.
Bu durumda miras pay edilemez.
Özet olarak mut'a nikahının mahzurlan bunlardan daha da fazladır. Ancak
biz dikkat çeken birkaç tanesini hatırlattık. Yukanda belirttiğimiz
mahzurlar, bu tür bir nikahın ehli sünnet alimlarince şiddetle
yasaklanmasının sebeplerinden birkaçıdır.
ZİFAF GECESİ
Düğün ve nikah merasiminden sonra, gelinle damadın başbaşa kalacaklan
ve birbirleriyle ilk defa çok yakın olacakları gece olan zifaf ya da
gerdek gecesi çok önemlidir. Her şeyin İslami usul ve kaideler
çerçevesinde olması gerekmektedir.
160
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
Zifaf adabı:
Öncelikle bu konuyu Asr-ı Saadet'ten örnekle açıklamaya çalışalım.
Peygamber (s.a.v.)'in dadısı Ümmü Eymen'in anlattığına göre,
Rasulullah (s.a.v.), Hz. Fatıma'yı gerdeğe koyacağı zaman, kendisi
gelinceye kadar, Hz. Ali'nin Fatıma'nın yanına girmemesini emretti.
Rasulullah (s.a.v.) kapıyı çaldı. Ümmü Eymen kapıya çıktı. Rasulullah
selam erdi. İçeri girmek için izin istedi. Kendisine izin verilince
içeri girdi."Kardeşim burada mı?" diye sordu.
Ümmü Eymen: "Anam, babam sana feda olsun Ya Rasulallah! Senin kardeşin
kim?" dedi.
Rasulullah: "Ali b. Ebi Talib'tir" deyince, Ümmü Eymen: "Sen kızını
ona nikahladığına göre, o senin nasıl kardeşin olur?" diye sordu.
Peygamber (s.a.v.): "Evet, o muhakkak böyledir ey Ümmü Eymen!" diye
buyurdular. Daha sonra Rasulullah (s.a.v.): "Esma binti Umeys de burada
mı?" diye sordu. Ümmü Eymen: "Burada" deyice, O da: Demek Rasulullah'ın
kızına hizmete geldi." buyurdu. Ümmü Eymen: "Evet" dedi. Rasulullah
da: "Hayra eylesin" diye ona dua etti.
Bundan sonra Rasulullah (s.a.v.) bir kapla su getirtti. Ellerini sokup
abdest aldı. Suyun içine misk döktü. Hz. Ali'yi çağırdı, önüne oturttu.
O sudan, onun göğsüne, iki dalı arasına ve kollarına serpeledikten
sonra şöyle dua etti: "Allahümme barik fima ve barik aleyhima ve barik
lehüma fi neslihima: Allahım! Bu evlenmeyi mübarek kıl. Onlara mübarek
kıl. Onlann nesillerine mübarek kıl."
Sonra Hz. Faoma'yı çağırdı. Hz. Fatma utancından gözlerini elbisesine
dikmiş duruyordu. Rasulullah (s.a.v.) onun üzerine de o sudan serpti.
Rasululah (s.a.v.) sonra şöyle dedi: "Vallahi, ey Patıma! Ben seni,
ailemin en hayırlısına nikahladım." buyurdu.
161
Peygamberimizin dua ederken, İhlas süresiyle, Muavvizeteyn surelerini
de okuyup, gerek kendileri, gerek zürriyetleri hakkında şeytandan
Allah'a sığındığını ve Hz. Ali'ye: "Allah'ın ismi ve bereke-tiyle haydi
zevcenin yanına gir" diye de buyurduğu riayet edilir.
Peygamberimiz, dördüncü gün, sabah serinliğinde damadını ve kızını
görmeye gitti.237 1. Güveyi katma:
Ülkemizde değişik şekillerde güveyi katma adetleri vardır. Burada
önemli olan İslam'ın getirdiği kural ve kaidelere aykın olmamasıdır.
Evlilik girişiminin başından itibaren İslam çizgisinde hareket eden
düğün sahihleri bu nokta da aynı hassasiyeti göstereceklerdir. Zaten
bunun aksini düşünmek sözkonusu değildir.
Yatsı namazından sonra düğün evine gelinir. Uygun bir yerde toplanılır.
Burada güveyi katma duası yapılır. Bu merasim esnasında içerdekiler
de bulundukları yerden duaya iştirak ederler. Duaya istiğfarla
başlanır. Mümkün olursa damadın önüne ve arkasına su serpilir. Yukanda
Rasulullah (s.a.v.)'in okumuş olduğu dua okunur. Dua bittikten sonra
damad cemaat tarafından tebrik edilir. Tebrik etme işi, Rasulullah
(s.a.v.)'m yaptığı gibi olursa sünnete de riayet edilmiş olur. Hz.
Peygamber evlenen bir kişiyi şöyle tebrik ederdi: "Allah sana (evliliği)
mübarek kılsın, üzerinize bereket indirsin, ikinizin arasını hayırda
birleştirsin."238
"AMI ibnu Ebi Talib, Beni Cüşem'den bir kadınla evlenmişti. Onu:
"Kaynaşma ve oğullar" diyerek tebrik ettiler. Fakat o: "Rasulullah
(s.a.v.)'ın kullandığı tabirle tebrik edin: "Allah size (evliliği)
mübarek etsin ve size bereket versin." deyin dedi."239
237 A. Koksal, İslam Tarihi, c. 9 s. 279
238 Ebu Davud, Nikah 36; Tirmizi, Nikah 7; İbn Ma'ce,
239 Nesai. Nikah 73
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
Tebrikleşme sırasında, damat orada bulunan büyüklerin ellerini öper,
küçüklerle musafaha eder. Daha sonra ise, içeri girer. Orada bulunan
nine, anne, hala, teyze gibi büyüklerinin ellerini öper, onların duasını
alır. Ardından besmele çekerek sağ ayağıyla gelinin odasına girer ve
selam verir. 2. İlk buluşma ue namaz:
Yatsı namazından sonra yapılan güveyi katma merasiminin a-kabinde
damat, selam vererek gelinin odasına girer.
Allah (c.c.)'ın kendilerine ikram etmiş olduğu bu nimete karşılık şükür
ifadesi olarak gelinle damat ikişer rekat namaz kılarlar. Namazdan
sonra evliliklerinin hayırlı ve bereketli olması, İslam'a hizmet
edecek, onun mücahitliğini yapacak, zalimlere karşı mazlumları
savunacak, asr-ı saadetteki yaşantıyı tekrar hayata geçirecek hayırlı
nesillerin doğması için Allah'a dua ve niyazda bulunurlar.
Ayrıca kılınan bu namaz, eşlerin heyecanlannı yenmesini,
tedirginliklerini gidermesini sağlayan, manevi bir güç kazandıran
gayet güzel bir usuldür.
Gelinle damat o gün heyecanlıdırlar. Bu heyecanın yatıştınlması ve
aradaki ürkekliğin atılması için hal hatır sormak suretiyle başlayan
bir sohbet ortamı oluşturulur. Bu sohbet esnasında karşılıklı
beklentilerini, hayallerini, hatıralannı ileriye dönük planlarını ve
güncel meseleleri dile getirirler.
Bu ilk başbaşa kalıştan dolayı özellikle gelin, ürkek ve çekingen
olabilir. İlk defa bir erkekle başbaşa kalmasından dolayı konuşmaktan
çekinebilir. Damadın, bu çekingenliği ve ürkekliği gidermesi gerekir.
Bunun yolu da, sohbet esnasında samimi ve 'Çten davranmasıdır. Bazen
bunun tersine damat gelinden daha sıkılgan ve heyecanlı olabilir. Bu
durumda gelinin tavırlan önemlidir. Gelin, konuşmalanyla onun
rahatlamasını sağlamalıdır.
163
162
KUR1 AN VE SÜNNET IŞIĞINDA EVLİLİK. VE MAHREMİYETLERİ
3. İkramda bulunmak:
Sohbet ortamının daha da koyulaşması, samimiyetin ve karşılıklı güvenin
sağlanması için bu arada damadın geline ikramda bulunması uygun olur.
Genellikle çoğu yörelerde gelin tarafı, yeni evlilere pişmiş tavuk,
börek, tatlı gibi yiyecekler göndermektedir. Sohbet sırasında bunlar
damat tarafından ikram edilerek aralarındaki muhabbetin iyice
artmasına vesile olur.
Yakınlaşmanın daha da arttırılması için kahve, çay veya meyve ya da
meyve suyu ikramı gayet güzel olur.
4. Zifaf adetleri:
Her yörenin kendine göre değişik zifaf adetleri vardır. Bunlann bir
kısmı İslam'la bağdaşmayan, yanlış ve hoş olmayan adetlerdir.
İslam'a aykırı olan şeylerin peşinden koşmak, bu tür adetlere sarılmak
doğru değildir. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda ümmetini şöyle
uyarmaktadır: "Muhakkak ki, sözlerin en güzeli Allah'ın kitabıdır.
En güzel yol da Muhammed (s.a.v.)'in yoludur. İşlerin en kötüsü de
dine aykırı olarak sonradan çıkartandır. Size vaadedilen mutlaka yerine
gelecektir. Siz Allah'ı aciz bırakamazsınız."240
"Kim şu dine uymayan bir şey uyduracak olursa, bu merdud-dur, kabul
edilmez."241
Bu hadislerden de anlaşıldığı gibi, dine aykırı olan örf ve adetler
icad etmek, bunları yapmak yasaktır. Her şeyin en güzeli Allah ve Rasulü
tarafından bizlere bildirilmiştir. Bu güzelliklerin dışında bir takım
hurafeler uydurmak aile saadetine de gölge düşürür. Bunun için hem
toplumun hem de ailenin mutlu, huzurlu, birlik ve beraberlik içinde
yaşaması için İslam kurallarına uymak gerekir.
164
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
Zifaf gecesi, damadın kapısında beklemek, sabahleyin çarşaf kontrolü
yapmak, silahla sonucu bildirmek ve bunun gibi değişik adetler İslami
değildir. Bu tür adetlerin faydadan çok zararı vardır.
Bilindiği gibi zifaf gecesi, eşler heyecanlı olurlar. Bu yüzden
beraberlikleri olumsuz sonuçlanabilir. Bu da kapıda bekleyenlerin
dedikodu yaparak daha ilk geceden eşlerin moralini bozarak huzursuz
olmalarına sebep olurlar.
Eşler kapılarında sonucu bekleyenlerin olduğunu bildiklerinden
kendilerini baskı altında hissederler Özellikle damat bundan daha çok
etkilenir. Baskı altında olduğu için, bu işten kendini kurtarabilmek
maksadıyla, kaba davranarak geline zarar verebilir. Ya da bunun tam
tersi olarak stresden dolayı başarısız olabilir.
Bazı durumlar, daha da vahim sonuçlara sebebiyet verebilir. Bazı kızlann
bekaret zan, cinsel temas sonucu zedelenmeyebilir. İşaret bekleyenler
bunu göremeyince yanlış hükümde bulunarak bir faciaya neden
olabilirler. Aileler arasında kavgaların çıkmasına belki de kan
dökülmesine sebebiyet verebilir.
Eşler arasında kalması gereken ve açıklanması dinimizce yasak olan
bir mahrem sımn insanlann diline düşmesi doğru değildir. Bu durum
evlilikteki güven ortamının daha baştan sabote edilmesi anlamına
gelmektedir. Bu evliliği olumsuz etkileyen faktörlerden biridir.
5. Cima adabu
Hayatta unutulması mümkün olmayan gecelerden birisi de zifaf gecesidir.
Bu gece her iki taraf için de çok önemlidir. Gelin ve damat, karma
kanşık duygularla ilk gecenin ürkekliği, heyecanı ve endişesi içinde,
ilk beraberliklerine adım attıkları bu gecede çok dikkatli
olmalıdırlar. Birbirlerini incitmemeli, sabırlı ve anlayışlı
davranmalıdırlar. Her konuda olduğu gibi, cinsel birleşme sırasında
da İslam dininin getirdiği kural ve kaidelere uyulması gerekir.
165
KUR'AN VE SÜNNET İŞİĞİNDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
İlk olarak damat, geline hayızlı olup olmadığını sormalıdır. Aslında
bunun sorumluluğu kız tarafına aittir. Çünkü düğün günü alınırken bu
konu gözönünde bulundurulmalıdır. Böylece gelin zifaf gecesine temiz
olarak gelmiş olur. Şayet herşeye rağmen hayızlı ise, bu şekilde
birlikte olmak haram olduğu için, damad gelinin hayız-dan
temizlenmesini beklemek zorundadır.
Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Sana kadınlann ay halini
sorarlar. De ki: O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan
kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın.
Temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın.
Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de
sever."242
Her hayırlı işte olduğu gibi, cimaya başlamadan önce besmele çekilir.
Bu konuda Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Sizden biri eşine
(cinsi münasebet için) yaklaşırsa-. "Bismillah, Allahım, bizi
şeytandan uzak tut ve şeytanı da bize vereceğin nasipten uzak tut!"
(Bismillah, Allahümme cennibna eş-şeytane ve cennibişşeytane ma
razaktena) dese, sonra da Allah bu temastan onlara bir evlat nasip
etse, şeytan ona ebediyen zarar veremez."243
Hadis-i şerifte de belirtildiği gibi cinsel temas öncesi besmeleyle
başlamak ve dua etmek, doğacak çocuklann şeytanın şerrinden korunması
için gereklidir. Eşler, cinsi münasebet sırasında tamamen çıplak
olmamalıdır. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"Sizden biriniz eşine yaklaşacağı vakit örtünsün. Yaban eşekleri gibi
çırılçıplak olmasın."244
—?
Nikah 8
Ibn Ma'ce, Nikah 28
166
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
Eşler, üzerlerine yorgan veya çarşaf gibi birşey örterse çıplak
olmalarının sakıncası yoktur. Her müslüman cinsi münasebet esnasında
haya ve edep kurallan içnde hareket etmelidir.
Zifaf gecesi ilk defa birlikte olacak eşler, özellikle kadın, kocasının
yanında soyunmaktan utanabilir. Bu gayet doğaldır. Bunun için erkeğin
anlayış göstererek, eşi soyunurken başka bir yerde olması ya da ışığı
kapatması daha doğru olur. Böylece kadın daha rahat eder.
Cinsi münasebet öncesi erkek, eşini birlikte olmaya hazırlamalıdır.
Hemen ilişkiye girmemelidir. Güzel sözler, latifelerle birlikte
kucaklaşmak, öpüşmek, oynaşmak suretiyle eşini cinsi münasebete
hazırlar.
Eşi ve kendisi hazır olduktan sonra, yaptıkları işten ibadet sevabı
alacakları bilinciyle birlikte olurlar. Raulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmaktadır: "Bir kimsenin ailesi ile cinsel ilşkide bulunması da
sadakadır.
Ashab bunun üzerine şöyle sordu: "Bir kimsenin şehevi arzusu-Lnu tatmin
etmesinde sevab olur mu, ya Rasulallah?" Rasulullah |(s.a.v.) şöyle
cevap verdi: "O arzusunu haram yolla tatmin etseydi günah olmayacak
mıydı? Aynen böyle, helal yoldan tatmin ederse evab olur."245
İslam dini, kadınlara nasıl yaklaşmak gerektiğini de açık bir şekilde
belirtmiştir. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Kadınlarınız jsizin
için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle vann. Kendiniz jiçin
önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın. Allah'tan korkun,
biliniz ki siz O'na kavuşacaksınız. (Ya Muhammedi) İnananlan
müj-Idele!"246
245 Müslim, Zekat 16
246 Bakara, 223
167
Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Allah, eşiyle arkadan
ilişkide bulunan kimsenin yüzüne bakmaz"247
"Şüphesiz Allah, doğruyu açıklamaktan çekinmez. Karılarınıza arkadan
yaklaşmayınız."248
"Eşine arkadan temasda bulunan kimse lanetlenmiştir."249
"Eşiyle, ay halindeyken veya arkadan ilişkide bulunan yahut gelecekten
haber veren kahine inanan kimse, Muhammed'e indirileni inkar etmiş
olur."250
Yukarıdaki delillere göre, erkeğin kadına ters yönden
(dübü-ründen-büyük abdest mahallinden) yaklaşması haramdır. Kadına
çocuğun doğduğu yerden yaklaşmak esastır. Kan-kocanm her ikisinin de
sevdiği ve hoşlandığı şekillerden hangisi olursa olsun, bu temas fercden
(önden) olduğu takdirde hiçbir sakınca yoktur. Yüz yüze, yan yana,
ayakta, oturarak, vb. hiçbir şey farketmez, önemli olan temasın önden
olmasıdır.
Kadın, cinsel temas esnasında daha geç tatmin olur. Bunun için erkeğin
kendisi boşaldığında, hemen geri çekilmemelidir. Hanımının da tatmin
olmasını beklemelidir. Cima bittikten sonra da hemen aynlmamah, cima
başlangıcında olduğu gibi sonunda da biraz eğlenilmelidir. Bu, hanımına
güzel sözler söylemek, şakalaşmakla mümkün olabilir.
247 İbn Ma'ce, Nikah 29; Ahmed ibn Hanbel, c. 2 s. 244
248 Tirmızi, Rada 12, 90; Darimi, Nikah 30; Neylü'l-Evtar, c. 4 s.
200
249 Ebu Davud, Nikah 45
250 Tirmızi, Tahare 102, Rada 12; İbn Ma'ce, Nikah 29; Danmi, Vudu
114; Ahmed ibn Hanbel, c. 1 s. 86, c. 4 s. 205
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
Cima karşılıklı bir haktır. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Sana
kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple
ay halinde olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara
yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği yerden
onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever,
temizlenenleri de sever."251
Bir başka ayet-i kerimede ise şöyle buyurulmaktadır: "Oruç gecesinde
kadınlannıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar sizin için birer
elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz..."252
Erkek, hanımını ihmal etmemelidir. Onun isteklerine cevap vermelidir.
Bu haklarından birisi de kocasıyla beraber olmasıdır. Eşlerin beraber
olması, birbirlerini cinsel yönden rahatlatması, ara-lanndaki
sevginin, muhabbetin, kaynaşmanın artmasına vesile olur.
Abdullah ibn Amr (r.a.), kendini ibadete kaptırarak hanımını ihmal
etmişti. Rasulullah (s.a.v.) ona şöyle dedi: "Vücudunun sende hakkı
vardır, gözlerinin sende hakkı vardır, ailenin sende hakkı vardır."253
Bir grup erkek Rasulullah (s. av.)'in zevcelerine gelerek Rasulullah
(s.a.v.)'ın (evdeki) ibadetlerinden sordular. Sorduklan husus
kendilerine açıklanınca Rasulullah (s.a.v.)'ın ibadetlerini az
bularak şöyle dediler: "Rasulullah kim, biz kimiz? Allah O'nun geçmiş
gelecek bütün günahlannı affetmiştir" (Bu sebeble O'na az ibadet yeter).
İçlerinden biri: "Ben artık hayatım boyunca her gece namaz kılacağım"
dedi. İkincisi: Ben de hayatım boyunca hep oruç tutacağım, hiçbir gün
terk etmeyeceğim" dedi. Üçüncüsü ise şöyle dedi: "Kadınları ebediyen
terk edip, onlara hiç temas etmeyece168
251 Bakara, 222
252 Bakara, 187
253 Buhari, Nikah 89; Ahmed ibn Hanbel, c. 2 s. 198
169
ğim." Durumdan haberdar olan Rasulullah (s.a.v.) onları bularak şöyle
buyurdular: "Siz şöyle şöyle söylemişsiniz. Ancak vallahi, Allah'tan
en çok korkanınız ve yasaklarından en fazla kaçınanız benim. Fakat
buna rağmen, bazen oruç tutar, bazen yerim; namaz kılarım, uyurum da;
kadınlarla beraber de olurum (Benim sünnetim budur). Kim sünnetimi
beğenmezse benden değildir."254
Rasulullah (s.a.v.) hiç kimsenin hakkının yenmesine veya
gasbe-dilmesine izin vermemiştir. Bu delillerden de anlaşılacağı gibi,
kadının erkeğinden faydalanma hakkını gözetmiş ve bu konuda ashabını
eğiterek toplumun iffet ve namusunu koruma yoluna gitmiştir.
Hz. Ömer de halifeliği sırasında, savaşa katılan mücahidlerin
ailelerinden altı aydan fazla uzak kalmamaları için emir çıkarmıştır.
Bu emir öncesinde kızı Hz. Hafsa'ya genç bir kadının kocasından ne
kadar süreyle ayrı kalmasının uygun olacağını sormuş, Hz. Hafsa da
"beş veya altı ay" diye cevap vermiştir. Buna dayanarak da Hz. Ömer
yukandaki emri vermiştir.255
Görüldüğü gibi İslam, tüm haklan gözetmekte ve gerekli emir ve yasaklan
ortaya koyarak insanlann namuslarından ve iffetlerinden emin olmalannı
sağlamaktadır. Böylece toplumda çıkması muhtemel ahlaksızlıkların,
sapık ilşkilerin daha başından önüne geçilmiş olmaktadır. Sonuç olarak,
geçerli bir mazeret olmaksızın kocanın uzun süre eşinden ayn kalması
doğru değildir.
Cinsi temas sonrasında eşlerin gusül abdesti alması gerekir. Buna
özellikle dikkat edilmelidir. Namaz vaktini geçirmemek gerekir.
Zifaf sabahı:
Bazı yörelerde adet olarak, zifaf sabahı erkenden damat hamama
götürülmektedir. Ancak temizlik maksadıyla yapılan bu adet
254 Buhari, Nikah 1-, Müslim, Nikah 5; Nesai, Nikah 4
255 Zuhayli, el-Fıkhu'1-İslami ve Edilletuh, c. 7 s. 330
170
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
sırasında sabah namazını geçirmektedirler. Bir vakit de olsa namazı
bilerek geçirmek yasaktır. Çünkü dinimizin direği olan namazın, bir
takım gayrı İslami adetler sebebiyle ihmal edilmesi doğru değildir.
Zifaf sabahı yeni evliler, şayet ayn bir evde oturuyorlarsa, büyüklerini
ziyarete giderek onlann ellerini öperler ve hayır dualannı alırlar.
Artık üzerlerindeki sorumluluğun bilinciyle hal ve hareketlerinde daha
olgun olmaya çalışırlar. Erkek de, kadın da kendilerine ait bir yuvanın
olduğunun bilinciyle işlerinde, davranışlarında ve çalışmalarında
daha gayretli olurlar.
Erkek, yeni bir ailenin reisi olarak, evinden ve hanımından sorumludur.
İslam bu sorumluluğu erkeğe vermiştir. Rasulullah şöyle buyurmaktadır:
"Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz. İmam (devlet
başkanı) çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır
ve onlardan sorumludur. Kadın, kocasının evinde çobandır ve sürüsünden
sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malından sorumludur ve sürüsünden
mes'uldür."256
Kendisine verilen bu sorumlulukla hareket eden erkek, ailesinin hem
dünya hem de ahiret saadetine ulaşmasına vesile olur. Yukandaki hadise
göre kadın da, evinin içinde kendisine verilen sorumluluğun bilincinde
hareket etmek zorundadır.
Cinsel Birleşmenin Yasak Olduğu Haller
Allah (c.c.) kadınla erkeğin nikah bağı altında beraberliklerine izin
vermiştir. Bu konu, ayet ve hadisler ışığında geniş bir biçimde
açıklanmıştır. Kadınla erkeğin bir araya gelme, nikahlanma,
birbirlerinden faydalanma şartlan da ortaya konmuştur. Kadının ruh
ve fizik sağlığını korumak maksadıyla, eşlerin cinsel birleşmelerine
bir takım sınırlamalar getirilmiştir.
256 Buhari, Ahkam 1, Cum'a 11, İstikraz 20, Itk 17, 19, Vesaya9. Nikah
81, 90; Müslim imaret 20; Tirmizi, Cihad 27; Ebu Davud, İmaret
171
KUR1 AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
Kadının hayız ve lohusalık günlerinde, hacc'da ihramlıyken eşlerin
birbirlerinin cinsel yönünden faydalanması yasaktır. Bu konuyla ilgili
olarak pek çok ayet ve hadis vardır. Şimdi bu halleri
görelim.
1. Hayız (Aybaşı hali):
Allah (c.c), kadınlar aybaşı halindeyken onlarla cinsel ilişkide
bulunmayı yasaklamıştır. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle
buyurmak-tadır-."Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, bir
rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun.
Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit,
Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki,
Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever."257
Ayet-i kerimede belirtilen sadece cinsel temasın yasak olmasıdır. Bunun
dışındaki şeyler serbesttir.
Rasulullah (s.a.v.) ise bu konuda şöyle buyurmuşlardır-."Eşiyle, ay
halindeyken veya arkadan ilişkide bulunan yahut gelecekten haber veren
kahine inanan kimse, Muhammed'e indirileni inkar
etmiş olur."258
Hayızlı kadınlardan uzak kalmanın ölçüsünü soranlara Rasulullah
(s.a.v.) şöyle cevap vermiştir: "Cinsel birleşme dışındaki herşeyi
yapabilirsiniz."259
Hayızlı ve nifaslıyla cinsel ilişki İslam'a göre yasak olduğu gibi.
tıp ilmine göre de yasaktır. Adet zamanında rahim yollarındaki kan
damarlarının açık, kadının az çok yaralı olmasından dolayı, cinsel
ilişki kadın için tehlikelidir. Bu halde cinsel ilişkiye girmek rahim
257 Bakara, 222
258 Tırmıa, Tahare 102, Rada 12; İbn Ma'ce, Nikah 29; Darimi, Vudu
114
Ahmed ibn Hanbel, c. 1 s. 86, c. 4 s. 205
259 Muslim, Hayz 16-, Nesai, Tahare 18-, İbn Ma'ce, Tahare 12
172
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
yollarındaki mikroplan harekete geçirerek birçok kadın hastalığına
sebebiyet verir.
Kadınlar ne kadar temiz olurlarsa olsunlar, hayızlıyken genellikle
ağır bir koku yayarlar. Bu durumda yapılan cinsel temas, erkeğin
tiksinmesine ve bu suretle eşinden soğumasına sebep olur.
Yine kadının bu hali, insanın nefsine hakim olmasına, şehevi arzulanna
karşı direnmesine ve iradesine sahip çıkmasına vesile olur. Ayrıca
Allah (c.c.)'ın bu yasağıyla, kendi helalinden dahi faydalanamadığının
bilinciyle kendi nefsine hakim olmayı da öğrenir.
Kadının her ayın belli günlerinde bu hali, mecburen cinsel beraberliğe
engel olduğundan vücud bir süre de olsa istirahat etmiş olur. Yine
bir süre beraber olamayan eşler birbirlerine özlem duyarlar,
aralarındaki sevgi bağı daha da güçlenir.260
2. Lohusalık (Nifas):
Lohusalık, kadının doğumdan sonra kan gelen belli bir süredir. Lohusalık
kanının geldiği bu süre içinde cinsel ilişki haramdır. Ümmü Seleme
(r.a.), Rasulullah (s.a.v.) döneminde kadınların kırk gün kırk gece
beklediğini rivayet etmektedir.261
Bu konuda daha sonra ayrıntılı bilgi vereceğiz.
3. Oruçlu olmak:
Erkek veya kadın, ikisinden biri veya ikisi de oruçlu olduğu takdirde
cinsel ilişkide bulunmak haramdır. Oruç, fecrin doğuşundan (imsak
vaktinden) güneşin batışına (iftar vaktine) kadar orucu bozan şeylerden
uzak olunmasıdır. Yani oruç, belli bir zamanda midenin ihtiyaçlarından,
ve cinsi arzulardan fiili olarak uzaklaşmaktır.
260 Delilleriyle Kadın İlmihali, M. Kasadar-S. Akkiraz, s. 205
261 Ebu Davud, Tahare 121; Tırmizi, Tahare 105
173
KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
Oruçla ilgili olarak Allah Teala şöyle buyuruyor: "Oruç gecesinde
kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar sizin için birer
elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah sizin kendinize
kötülük ettiğinizi bildi ve tevbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık
(ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için takdir
ettiklerini isteyin..."262
Ramazan orucu farz kılındığı vakit, müslümanlar ay boyunca eşlerine
cinsel temasta bulunmazlardı. Bazı kimseler bu konuda nefislerine
güvenemiyorlardı. Bunun üzerine yukarıda mealini verdiğimiz ayeti
kerime nazil oldu.263 Böylece ramazan gecelerinde müslümanlann
hanımlanyla cinsel temasta bulunmalanna izin verilmiş oldu.
Ramazanda oruçluyken cinsel temasta bulunmak haramdır. Rasulullah
(s.a.v.)'a bir adam geldi ve şöyle dedi: "Mahvoldum, ya Rasulallah!
O (s.a.v.) da sordu-, "Seni mahveden nedir?" Adam: "Ramazanda
gündüz
oruçluyken eşimle
cinsel ilişkide bulundum."Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi: Bir köle azad edebilir misin?" Adam:
"Hayır" dedi. Rasulullah (s.a.v.) sordu: "Arka arkaya iki ay oruç
tutabilir misin?" Adam-. "Hayır" dedi. Rasulullah (s.a.v.) tekrar
sordu: "Atmış fakiri doyurabilir misin?" Adam yine: "Hayır" diye cevap
verdi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) adama: "Öyleyse otur" dedi.
Bu sırada Rasulullah(s.a.v.)'a bir zembil hurma getirdiler. Rasulullah
(s.a.v.): "Git, bunu sadaka olarak dağıt" dedi. Adam sordu: "Benden
fakirine mi? Vallahi, Medine'de benden daha fakiri yoktur." Bunun
üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi: "Öyleyse git, ailene yedir."264
262 Bakara, 187
263 Buhari, Tefsir-i Bakara 2, 27
264 Muslim, Siyam 14
174
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
4. İtikafta olmak:
İtikaf ibadet niyetiyle mescidde beklemektir. İtikaf süresince gündüz
ve gece cinsi ilişkide bulunmak yasaktır.265
Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "... Mescidlerde i-tikafa
çekildiğiniz zamanlarda kadınlarınıza yaklaşmayın."266
5. İhramlı olmak:
Hac veya umreye ya da her ikisine birden niyetlenerek aslında helal
olan bazı davranış ve fiilleri, belirli bir vakit için kişinin kendisine
haram kılmasıdır. Aynı zamanda hacıların giydiği elbisedir. Allah
(c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Hac bilinen aylardadır. Kim
o aylarda hacca niyet ederse (ihramını giyerse), hac esnasında kadına
yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek
yoktur..."267
Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Kim hac yapar, hac
sırasında cinsel temastan korunur ve günah işlemezse, annesinden
doğduğu günkü gibi günahlanndan tertemiz olur."268
Gusül (Boy Abdesti)
Gusül, kadın erkek, evli bekar pek çok kimseyi ilgilendirmektedir.
Burada konumuz gereği evli eşleri daha çok ilgilendirmektedir. Bu
sebeble eşler arasındaki ilişkilerin hangilerinin guslü gerektirdiği,
hangilerinin gerektirmediği üzerinde daha fazla duracağız.
Guslün dini terim anlamı, cünüplükten, hayız ve nifastan temizlenmek
için yıkanmaktır. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Eğer cünüb oldunuz
ise, iyice temizlenin."269
265 Feteva-i Hindiye, c. 2 s. 66
266 Bakara, 187
267 Bakara, 197
268 Buhari, Hac4, Muhsar 9,10; MÜm, Hacc438; Nesai, Hac 4; ibn Ma'ce.
Menasık, 3
175
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
vardır.
Buraca emir, bedenin tamamının rin içi gibi suyun ulaştırılması n^
değildir. Bu gibi yerlerin yıkan
^ ^^ ^^
Gusülden maksat temizlenmektir. Yeru<sn^ cünübiük bedenin arzusu ve
gayretini harekete ^^^ ancak guSülle giderilir, bütün taamlarını
etkiler. Bunun bıraktığı euu
Cünüp kime denir?
c^hvetle
aesebeble oiursa o>sun, <%£«£££$£ or-r
Soir^v
ikisinin herhangi bir sıvı salgılamasına denir, e maneui faydalan:
I
rıne getirerek sevap kazanır.
tarafından sevapla ödüllendirilir
hoşlanmadığı
2. Manevi kir diye adlandırılan, Allah (c.c.)
günahlardan annılır.
w
Wsse(jer Gusül
3.
Cünüb olan müsKimanüzerinde^^ h,ssede . abd=« almak suretiyle
bu a&rltoan kurtulur.
4. Cünüb olan Wms=bu«nbedeniniyfayacagnçm. ma
gevşekliği üzerinden tamamen atar.
Ouslün farzları:
l.Mazraaza-. Ağza dolu dolu su vermek
S. istinşak: Burna su çekip yıkamak
Maide, 6
3. Bütün vücudu iğne ucu kadar da olsa tamı yer kalmayacak şekilde
yıkamak Guslün sünnetleri:
1. Gusle kalben niyetle başlamak
2. Elleri yıkarken besmele çekmek
3. Kıbleye dönmemek
4. Bileklerle beraber elleri üç defa yıkamak
5. Avret mahallini yıkamak (Temiz de olsa yıkanır)
6. Bedende pislik varsa onu temizlemek
7. Suyu başa ve vücudun diğer yerlerine dökerek üç defa yıkamak
8. Suyun dökülüş sırası şöyledir: Guslederken önce üç defa başa, sonra
üç defa sağ omuza, daha sonra da üç defa sol omuza ve diğer yerlere
dökülür
9. Yıkanırken bütün organlan ovmak
10. Guslederken kimsenin görmeyeceği bir yerde gusletmek
11. Guslederken suyu normal miktarda kullanmak, fazla veya
noksan harcamamak
12. Namaz için alman abdest gibi abdest almak
13. Gusleden kimse yıkandığı yerden ayrılır ve ayaklarını yıkar.
Ayaklarını sonra yıkamak, suyun ayak altında birikip kaldığı ortamlarda
yapılır.
Guslün almış şekli:
Önce besmele çekilir. Sonra "Niyet ettim gusül abdesti almaya" ? diye
niyet edilir. Eller bileklere kadar yıkanır. Vücuduna yapışmış, kurumuş
bir şeyler varsa onlar temizlenir. Sonra avret mahalli pis olmasa dahi
yıkanır.
Bundan sonra sağ avucuna su alarak ağzına götürür ve boğazına kadar
ağzının içini ve dişlerinin arasını üç kere su ile çalkalar. Oruçlu
değilse ağzına aldığı her suyu boğazına kadar ulaştırır. İyice
çalkaladıktan sonra ağzındaki suyu boşaltır.
177
176
Daha sonra yine sağ eliyle burnuna üç defa su çekip boşaltır. Burnunun
içinde kir kalmaması için her defasında sol elle sümkü-rür.
Bundan sonra namaz abdesti gibi abdest alır. Şayet bastığı yere su
toplanıyorsa, ayağını guslettikten sonra, çıkarken yıkar. Abdestten
sonra önce başına, sonra sağ omzuna, daha sonra da sol omzuna üçer
defa su döker ve vücudunu yıkar. Suyu vücuda her döküşte vücudunu iyice
ovar. İğne ucu kadar kuru yer kalmaksızın bütün bedeni yıkar.
Göbek çukuru, küpe delikleri, uyluklar ve saç-sakal diplerinin
ıslanmasına özellikle dikkat edilmelidir.
Cuslü Gerektiren Haller:
• Cinsel ilişkide bulunmak:
Meni gelmese bile erkekle kadının cinsel organları birbirine kavuşursa
gusül gerekir.
Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Kadının ve erkeğin
sünnet mahalleri birbirine dokunur da kertik kaybolursa gusül lazım
gelir."270
• İhtilam olmak:
Erkek veya kadından uyku ya da uyanıklık halindeyken şehvetle meninin
çıkması da guslü gerektirir. Rasulullah (s.a.v.)'a: "Bir kimse
elbisesinde ıslaklık bulsa, ancak ihtilam olduğunu hatırlamasa
(yıkanması gerekir mi?)" diye soruldu. Rasulullah (s.a.v.): "Evet
gerekir" diye cevabladı. Sonra ihtilam olduğunu görüp de yaşlık
göremeyen kimseden soruldu. Rasulullah (s.a.v.): "Ona gusül gerekmez"
dedi. Bu sefer Ümmü Süleym (r.a.) sordu: "Bunu kadın
270 Buhari, Gusl 28; Müslim, Hayz 87; Ebu Davud, Taharet 84; Nesai,
Taharet 129; İbn Ma'ce, Taharet 111; Muvatta, Taharet 71
178
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
görecek olsa, kadına gusül gerekir mi?" Rasulullah (s.a.v.) cevapladı:
"Evet. Kadın erkeklerin yansıdır."271
• Hayız:
Hayız müddeti bittikten, yani hayızdan temizlendikten sonra kadının
gusletmesi gerekmektedir.
• Nifas:
Çocuğunu doğuran kadın, lohusahk halinin sona ermesinden sonra yıkanır.
Cünüp ve onun durumundakilere haram olan şeyler: 1. Namaz kılamaz:
Cünüb olan kimse namaz kılamaz. Tilavet secdesi de böyledir. Allah
(c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Siz sarhoş iken -ne
söylediğinizi bilinceye kadar- cünüp iken de -yolcu olanlar müstesnagusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur, ya da bir
yolculukta bulunursanız, yahutta sizden biriniz aayak yolundan
gelirse, yahutta kadınlara dokunup da su bulamazsanız o vakit temiz
bir toprakla teyemmüm edin; yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz
Allah, çok affedici, çokyarlığayıcıdır."272
Ayet-i kerimeye göre, cünüp yıkanmadıkça namaz kılamaz. Ancak hastalık,
yolculuk gibi sebeplerle su bulamayan ise, temiz toprakla teyemmüm
alarak cünüplükten temizlenir.
2. Kur'an-ı Kerim'e dokunamaz:
Allah (c.c.) bu hususta şöyle buyurmaktadır: "Ona (Kur'an'a) ancak
iyice temizlenmiş olanlar el sürebilir."273 Yani cünüplük ve benzeri
şeylerden temizlenmiş olanlar ona dokunabilir.
271 Ebu Davud, Taharet 95; Tırmizi, Taharet 82
272 Nisa, 43
273 Vakıa, 59
179
3. Kur'an-ı Kerim okuyamaz:
Kur'an okumak kastıyla bir müslümanın, bir ayetten daha az bile olsa,
Kur'an okuması yasaktır. Şayet bu, dua, sena, bir işin başlangıcı olmak
veya öğretmek, istiaze, zikir maksadıyla okunacak olursa haram olmaz.
Mesela, musibet zamanında: "Muhakkak biz Allah içiniz ve muhakkak yalnız
O'na dönücüleriz."274 demek gibi.
4. Mescide giremez:
Mescidler müslümanlann ibadet ettikleri, toplandıkları yerdir. Ayrıca
Allah'ın evidir. Böylesi yerlerin temiz tutulması ve temiz olarak
girilmesi gerekmektedir. Cünüp olanın mescide girmesi, geçmesi veya
bir taraftan girip diğer taraftan çıkması haramdır.275
Hz. Aişe (r.a.) şöyle anlatıyor: Rasulullah (s.a.v.) Medine'ye
geldiğinde ashabtan bazılannın evleri mescide açılıyordu. (Mescid inşa
edilince bazı evlerin kapısı mescide açılıyordu) Rasulullah (s.a.v.)
onlara: "Kapılannızı mescidden çevirin" dedi. Sonra mescide girdi.
Ashab, belki daha sonra izin verilir beklentisiyle kapılannın yönünü
mescidden çevirmediler. Rasulullah (s.a.v.) dışarı çıktı ve şöyle
buyurdu: "Kapılannızı mescidden çevirin; mescid ne hayızlıya, ne de
cünübe helal değildir."276 5. Kabe'yi tavaf edemez:
Gusül abdesti alması gereken bir müslüman, Kabe'yi nafile de olsa tavaf
edemez. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Beytullah'ı tavaf
etmek bir namazdır. Onun için tavaf ettiğiniz zaman az konuşun."277
274 Bakara, 256
275 Kitabu'1-Fıkh ala Mezahibu'l-Erbea, c. 1 s. 108
276 Ebu Davud, Taharet 93
277 Neylü'l-Evtar, c. 1 s. 207 180
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
Cünüp için mubah olan şeyler
Cünüp olanların yaptığı bazı şeyler vardır ki, bunlar kendileri i-çin
mubahtır.
1. Cünübün uyuması:
Gudayf ibnu'l-Haris şöyle anlatıyor: "Hz. Aişe'ye: "Rasulullah
(s.a.v.) cenabetten gecenin başında mı yıkanırdı, sonunda mı?" diye
sordum. Hz. Aişe (r.a.) şöyle cevapladı: "Bazen başında, bazen de
sonunda yıkanırdı." Ben: "Allahuekber! Bu konuda genişlik veren Allah'a
hamd olsun" dedim."278
Hz. Aişe (r.a.)'nin bir rivayeti de şöyledir:"Rasulullah, cünüpken
uyur ve suya hiç dokunmazdı."279
Hz. Ömer, geceleyin cünüp olduğunu (ne yapacağını) sordu. Rasulullah
(s.a.v.): "Abdest al, uzvunu yıka, sonra uyu"dedi.280
Bu delillere göre, cünüp olan kimsenin uyumadan önce abdest alması
daha uygundur. Bu arada şunu da unutmadan söylemek gerekir. Bu uyuma
işi namaz vaktinin geçirilmemesi şartına bağlıdır.
2. Cünübün yemesi ve içmesi:
Cünüpken insanlann yeme ve içmesinin nasıl olacağını yine Rasulullah
(s.a.v.)'ın sünnetinden öğrenelim. Rasulullah (s.a.v.), cünüpken
yemek ve içmek istediğinde ellerini yıkar ve sonra yer içerdi.281
278 Buhari, Gusl 25, 27; Müslim, Hayz 21; Ebu Davud, Tah3aret 88,
90, Salat 343; Tirmia, Taharet 87; Nesai, Taharet 163, 164, 165, Gusl
4, 5; Muvatta, Taharet 77
279 Ebu Davud, Taharet 88, 90
280
Buhari, Gusl 25, 27; Müslim, Hayz 25; Ebu Davud. taharet 87;
Nesai, Tah3aret 167; Tirmia, Taharet 88; Muvatta, Tah3aret76
281 Nesai, Taharet 163-166
181
"Peygamber (s.a.v.), cünüpken yemek yemek veya uyumak istediği zaman
abdest alırdı."282
Cünüp olan kimsenin yemek içmek için sadece ellerini yıkaması
yeterlidir, ancak abdest alması daha iyi olur. 3. Cünüp olan kimseyle
oturmak:
Cünüp olan kimse diğer insanlarla oturabilir. Ancak dinimizce uygun
olan hemen yıkanmasıdır. Ebu Hureyre (r.a.)'nin anlattığına göre,
Rasulullah (s.a.v.), Medine sokaklarından birinde kendisine
rastlamıştı. Ebu Hureyre bu sırada cünüp olduğu için, Rasulullah
(s.a.v.)'m yanından sıvışıp gitti ve yıkandıktan sonra da geldi.
Rasulullah (s.a.v.) onun geldiğini görünce sordu-. "Ey Ebu Hureyre,
neredeydin?" O da cevab verdi: "ben cünüp idim, pis pis yanınızda oturmak
istemedim."
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi: "Sübhanallah! Müslüman
pis olmaz."283
4. Cünüp olana dokunmak:
Cünüp olan kimseye dokunmanın hiçbir sakıncası yoktur. Bu konuyla ilgili
olarak şu hadisi delil olarak gösterebiliriz: Huzeyfe bin el-Yeman,
bir gün Rasulullah (s.a.v.) ile karşılaştı. Peygamberimiz onunla
musafaha etmek için ona doğru elini uzattı. Hüzeyfe cünüp olduğunu
söyledi. Rasulullah (s.a.v.) de bunun üzerine şöyle dedi: "Mü'min necis
olmaz."284
Cünüp olan kimselerin yukarıda zikrettiğimiz şeyleri belli ölçüler
içinde yapmasımda bir sakınca yoktur. Yani cünüp olanın yemesi, içmesi,
uluması,
toplum
içinde bulunması
mubahtır.
Ancak
282 Nesai, Taharet 163
283 Buhari. Gusl 23, 24; Müslim, Hajte 115; Ebu Davud, Taharet 97;
Tirmizi, Taharet 89; Nesai, Tahatet 172
>
284 Nesai, Taharet 172 182
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
mü'minin hem maddi hem de manevi olarak her zaman temiz olması gerekir.
Üzerindeki yükleri, ağırlıklan kaldınp atması lazımdır. Bunun için
ilk fırsatta, geciktirmeden gusül abdestini almak en iyisi-dir. Su
bulunamadığı takdirde teyemmüm alarak bu yükten kurtulmak mümkündür.
Teyemmümle ilgili bilgi almak için ilmihallere bakmakmanız yeterlidir.
Sonuç olarak gusüle ihtiyacı olan erkek veya kadın her müslümanın zaman
geçirmeden bu işi yapması en doğru harekettir. Yine çocuklara bu konuda
(guslün alınışı) bilgi vermek, gusül gerektiren hallerle ilgili
bilgilenmelerini sağlamak için yeterli kitab ve kaynak eserin temin
edilmesi çocuklann eğitimi açısından yararlı olacaktır.
Çocuklann eğitimiyle ilgili bilgileri daha sonra vereceğiz. Aile
fertlerinin görevleri bölümünde gerekli bilgilere ulaşabilirsiniz.
KADINLARA AİT HALLER
Kadınlar, yaratılış bakımından erkeğe göre hem bedenen hem de ruhen
farklılık arzederler. Ruhen kadın, daha şefkatli, daha heyecanlı ve
daha sevinçli ve üzüntülüdür. Bedenen ise, daha zayıf, daha güçsüz
olmasının yanında kendisinde görülen hayız, nifas ve istihaze halleri
de erkekle kadını birbirinden ayırır.
Kadının kendisine ait bu halleri aynntılanyla bilmek mecburiyeti
vardır. Çünkü bu haller, ibadetlerin geçerli olmasında çok önemlidir.
Bu konular bilinmeden yapılan ibadetlerin geçersiz veya eksik olma
durumu vardır. Bu halleri sadece kızlann ve kadınların bilmesinin
dışında; baba, koca ve velilerin de bilmesi gerekir.
Hayız (Aybaşı-Adet Görme)
Lügatte, akıntı anlamına gelir. Dini anlamı ise, ergenlik çağma gelen
kadının hayatının belli döneminde hastalık ve doğum sebebiyle
olmaksızın her ay rahminden gelen kandır.
183
KUR'AN
VE SÜNNET IŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
Aybaşı kanı zannedildiği gibi pis bir kan değildir. Normal vücud
kanından farklı bir sıvıdır. Yumurtalıklar, yumurta yapmaya başlayınca
fallop borusuna (yumurta kanalına) olgun bir "dişi üreme hücresi"
bırakırken aynı zamanda rahim iç duvarındaki kırmızı kan damarlarını
genişletir. Genişleyen damarlar bolca kan alır. Kanlanan damarlarla
rahim iç zan kızıl bir sünger görünümü kazanır. Ayrıca rahim içine
döl suyu ile plasentayı oluşturacak salgılar gönderir. Fallop borusuna
inen olgun yumurta, bir erkek hücresiyle (sperm) karşılaşıp
döllenemezse, rahim iç zan çökerek yıkılır. Bu arada yumurta da eriyerek
özelliğini kaybeder. Çözülüp dağılan süngerimsi rahim iç zan,
içerisindeki kanla birlikte rahimden dışarı çıkar.
Kısacası aybaşı kanı dediğimiz şey, işte oldukça karmaşık bir yapıya
sahip olan bu sıvıdır. Doğrudan kan dolaşımına bağlı damarlardan gelen
bir kan değildir. Bu özelliğinden dolayıdır ki, pıhtılaş-maz.285
İlk hayız gören kadın
İlk hayız gören kadın Hz. Havva'dır. Daha sonra kızlarında da bu hal
kıyamete kadar devam etmek üzere kalmıştır. Bazıları: "hayız ilk olarak
İsrailoğullanna gönderilmiştir" denilse de bu sözü Buhari: "Peygamber
(s.a.v.)'in hadisi daha büyüktür" diyerek reddetmiştir. Hadis-i
şerifte hayız hakkında şöyle buyurulmaktadır: "Bu , Allah'ın Adem
kızlarına takdir buyurduğu birşeydir."286
Hayzın rüknü:
Kanın rahimden cinsel organın dışına çıtanasidır. Cinsel organın dışına
çıkmazsa bu hayız kanı değildir.287
285 Aile Sağlığı Ansiklopedisi, Heyet, s. 241
286 Ibn Abidın, c. 1 s. 460
287 Feteva-i Hindiye, c. 1 s. 124 184
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
Genç kızın ilk adetinin başlama vakti:
Hayız kanı en erken dokuz yaşından itibaren başlar ve ellibeş yaşına
kadar devam eder.288
Hayız kanının renkleri:
Adet gören kadınlann kanlannın renkleri aynı değildir. Bu farklılık
ya beslenmeden ya da bir hastalıktan kaynaklanabilir. Buna göre adet
kanlannın renkleri altı çeşittir.
1. Bulanık: Bulanık suya benzer.
2. Toprak rengi: Toprağa benzeyen bir çeşit bulanıklıktır.
3. San: Bazılan ipek kozası sanlığında, bazısı saman renginde, bazısı
da san diş rengindedir.
4. Kırmızı
5. Siyah
6. Yeşil289
Hayzm süresi:
Adet kanaması kadından kadına değişmektedir. Bu süre bazı kadınlarda
çok kısa iken, bazılannda ise daha uzundur. Hayzın en azı üç gün üç
gecedir. En çoğu ise, on gündür, bu süre içindeki kanlar hayız kanı
sayılır. Bu süre içinde kanın devamlı akması şart değildir. Çünkü hiç
kesilmeden akması nadiren olur. Kanın bir veya birkaç saat kesilmesi
hayzı bozmaz.290
Üç günden az, on günden çok gelen kan, hayız kanı olmayıp, bir rahatsızlık
belirtisidir. Çünkü hayzın müddetiyle ilgili olarak Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Hayzın bakire ve bakire
288 Feteva-i Hindiye, c. 1 s. 123
289 Ibn Abidin, c. 1 s. 472
290 A.g.e. c. 1 s. 462
185
KUR'
L'AN VE SÜNNET IŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
olmayan (evli) için en az müddeti üç gün üç gecedir. Hayzın azami müddeti
ise on gündür."291 Hayız kanının bitişini tesbit:
Hayızlı olan kadın, rahminde hastalık ve doğum dışında belli süre içinde
kan gelen kişidir. Süresi ise, en azı üç gün üç gece, yani 72 saat,
en çoğu ise 10 gün 10 gece yani 240 saattir.
Bu duruma göre, hayızlı bir kadının fercine koyduğu pamuk veya bezin
beyaz olarak çıkması onun hayız müddetinin bittiğine işarettir. Yani
pamuğu veya bezi tutunduğu andan ititbaren kanın kesildiğine
hükmedilir.292
Ergenlik çağma gelen kızın ilk kan görmesi: Her kız çocuğu ergenlik
çağma gelince adet kanı görür. Bu durumla karşılaşılmadan önce, annenin
kızını bilgilendirmesi gerekir. Kendisi bunu yapamıyorsa, bunu
yapabilecek biri aracılığıyla kızını bilgilendirmelidir. Yine bu
konulan içeren kitaplar sunarak kızının ergenlik çağına hazırlıklı
girmesi sağlanır.
Ergenlik çağına giren kız, artık namaz, oruç, tesettür vb. bütün
emirlerden ve yasak olan şeylerden sorumludur. Bunlan bildirmek anneye
vacibtir.
Ergenliğe adım atan her genç kız telaşa kapılır. Bir korku ve panik
psikolojisi yaşar. Anne ve babasının yüzüne bakmaktan utanır.
Hırçmlaşır, her söze alınır. Ağlamak için adeta bahane arar. Bilgi
sahibi, anlayışlı bir anne, kızmdaki bu değişikliğin sebebini derhal
anlar. Ona bir arkadaş gibi yaklaşır. Kendisinin de bir zamanlar aynı
duygulan yaşadığını söyleyerek onu teskin eder. Anne, kızma buMI Fethu'l-Kadir, c. 1 s. 112 *» Feteva-i Hindiye, c. 1 s. 124
186
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
nun utanılacak bir şey olmadığını, genç kızlığın bir işareti sayıldığını
ve Allah (c.c.) taralından verildiğini izah etmelidir.293
Genç kızın ilk adet müddetinin tesbiti:
İlk adet gören kızın gördüğü kan çok önemlidir. İlk gördüğü kan, üç
gün üç geceden çok, on gün on geceden az olursa daha sonraki temizlik
süresi onbeş günden fazlaysa, kaç günde temizlen-diyse onun adet günleri
o süredir. Mesela: İlk adet gören kız beş gün kan görse ardından onbeş
gün temiz dursa sonra tekrar kan görse, onun adeti beş gündür. O süre
içinde namazını terkeder, temizlenince namazına devam eder.
Bir başka örnek verecek olursak; ilk adet gören kız on gün kan görse
ardından onbeş gün temiz dursa sonra tekrar kan görmeye başlasa, onun
adeti on gündür.
İlk kez hayız gören bir kızın kanı devamlı akarsa, yani on günü de
geçerse onun hayzının süresi ilk on gündür. Geri kalan yirmi gün temiz
sayılır.294
Hayızlı sayıldığı ilk on gün namaz kılmaz, oruç tutmaz. Namazını
sonradan kaza da etmez. Orucunu ise sonradan kaza eder. On günün dışında
akan kandan dolayı özür sahibi kabul edilerek her namaz vaktinde abdest
alıp ibadetlerini yerine getirir.
Kızın gördüğü kan, üç günden az süreyle kesilirse, hayız olmadığı
anlaşılır, o zaman terkettiği namazlannı kılması gerekir.
Temizlik müddeti:
İki hayzın arasını ayıran en az temizlik müddeti, geceleriyle birlikte
onbeş gündür, temizlik müddetinin çokluğuyla ilgili bir sınır yoktur.
İsterse ömür boyu devam etsin.295
293 Aile Sağlığı Ansiklopedisi, Heyet, s. 240-241
294 İbn Abidin, c. 1 s. 465; Feteva-i Hindiye, c. 1 s. 125
295 İbn Abidin, c. 1 s. 463
187
KUR'
I1 AN VE SÜNNET IŞIĞINDA EVLİÜK VE MAHREMİYETLERİ
Hayızh Ve Nıfaslıya Haram Olan Şeyler
i. Namaz kılmak:
Namaz, Allah (c.c.)'ın huzuruna çıkmak demek olduğundan, O'nun huzuruna
ancak temiz olanlar çıkabilir. Adet halinde iken temiz olmak mümkün
olmadığı için namaz kılmak yasaklanmıştır.
Hz. Aişe (r.a.)'den şöyle rivayet edilmektedir: "Biz Rasulullah
(s.a.v.)'la beraberken ayhali gördüğümüzde tutamadığımız oruçlan kaza
etmemizi söylerdi. Fakat namazlann kazasını söylemezdi."296
Rasulullah (s.a.v.), Fatma binti Hubeys'e şöyle demiştir: "Hayızlı
olduğun zaman namazını bırak! Kesildiği zaman da kanını yıka ve namazını
kıl."297
Muaze adında bir kadın anlatıyonHz. Aişe'ye "Hayızlı kadın oru cu kaza
ediyor da namazı neden kaza etmiyor?" diye sordum. O da bana-. "Sen
haruri misin?" dedi. Ben de-. "Hayır, ben haruri değilim. Fakat öğrenmek
için soruyorum" dedim. Bunun üzerine şöyle anlattı: "Bizler, Rasulullah
(s.a.v.)'ın zamanında adet görürdük; bize orucu kaza etmemiz buyurulur;
fakat namazı kaza etmemiz buyurulmazdı."298
Farz namaza niyet ettikten sonra hayız gören kadının namazı bozulur,
temizlendikten sonra onu kaza etmesi de gerekmez. Şayet nafile namaza
niyet ettikten sonra hayzıra görürse daha sonra (temizlenince) namazını
kaza eder. Çünkü nafile bir namaza başlamakla o namaz, kılana vacib
olur.299
Buhart,
299 İbn Abidin, c. 1 s. 476
188
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
2. Oruç tutmak:
Hayız ve lohusa olan kadınların oruç tutması da haramdır. Bu durum
sıhhatine de engeldir. Bu konudaki delilleri, yukanda namaz kılmak
başlığı altında verdik.
Orucun kazası, aybaşı olandan da, lohusa olandan da düşmez. Her ikisi
de namazı değil, orucu kaza eder. Çünkü yukanda geçen hadis, bunun
böyle olmasını gerektiriyor. Ayrıca oruç senede bir defa olduğu için,
onun kazasında zorluk yoktur.
Oruçluyken hayız gören kadın, temizlendikten sonra başlamış olduğu
orucunu kaza eder. Nafile bir oruç dahi olsa durum bu şekildedir.300
3. Cami ve mesddlere girmek:
Bu konuyu daha önce "Cünüb ve onun durumundakilere haram olan şeyler"
konusunda açıkladık.
4. Kabe'yi tavaf etmek:
Hayız ve nifas olan kadınlann Kabe'yi tavaf etmeleri de haramdır.
Hz. Aişe şöyle anlatıyor:"Rasulullah (s.a.v.) ile sefere çıktık. Yol
boyunca hacdan başka bir şeyden bahsetmiyorduk. Serif denen mevkiye
ulaşınca ben hayız oldum. Peygamber (s.a.v.) yanıma geldiğinde ben
ağlıyordum. Bana:"Niçin ağlıyorsun"dedi. Ben de: "Vallahi, bu sene
haccetmek istemezdim" dedim. Bana: "Her halde adet oldun" dedi. Ben
de:"Evet"dedim. Bunun üzerine bana:"Bu Allah Teala'nın Havva'nın
kızlarına yazdığı bir şeydir. Sen hacılann yaptığı her şeyi yap; ancak
temizleninceye kadar Kabe'yi tavaf etme" dedi.301
300A.g.e. c.I s.478 301 Buhari, Hayz, 7
189
I
i
I 1
5. Kur'an'a dokunmak ve okumak:
Hayızh ve nifaslıya bunlar da haramdır, bu konuyla ilgili bilgiyi gusül
konusunda verdik.
6. Cinsi münasebette bulunmak:
Hayızh ve lohusalıya cinsi münasebette bulunmanın haramlığıy-la ilgili
ayet ve hadisler çok nettir. Bu konuyu daha önce "Cinsel birleşmenin
yasak olduğu haller" başlığı altında işledik. Adetini şaşıranın durumu:
Bir hastalık veya önemsememezlik sonucunda adet günlerini unutmuş olan
bir kadına "Mütehayyire" denir. Böyle bir kadının gördüğü akıntı
kesilmeyecek olsa, o adeti hakkında kuvvetli olan görüşü ile işlem
yapar. Kuvveti fazla olan bir görüşe sahip değilse, ihtiyat olan yolu
benimser.302
Bu durumdaki kadın araştınr; hayızh olduğunda, hayız haline girdiğinde
ve temiz olduğunda tereddüt ederse her zaman için abdest alır. Hayızla
temizlik arasında ve temizliğe girip girmediğinde tereddüt ederse her
namaz için yıkanır. Gayrı müekkede sünnetleri, mescide girmeyi ve cinsi
münasebeti terkeder. Ramazan orucunu tutar. Sonra kanın geceleyin
başkadığını bilirse yirmi günün orucunu kaza eder. Aksi halde yirmi
iki gün kaza eder. Rükün tavafını yapar, fakat onu tekrarlamaz.
Kadın hayız günlerinin üç olduğunu bilir de bunlan ayın son on gününde
şaşınr ve bu on günün neresinde olduğunu bilemezse bu hususta hiçbir
fikri olmadına göre, her namaz vakti için abdest almak şartıyla on
günün başında üç gün namaz kılar. Çünkü temizlikle hayız arasında
tereddüt etmiştir. Ondan sonra ayın sonuna kadar
302 İbn Abidin, c. 1 s. 463
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
her namaz vakti için yıkanarak namaz kılar. Zira temizlikle hayızdan
çıkma konusunda şüpheye düşmüştür.
Şayet on günün dördünde sasırsa, on günün başından dört günü abdestle
geriye kalan altı günün namazlarını yıkanarak kılar. Beş gün meselesi
de buna kıyaslanır. On günün altısında sasırsa, beşinci ve altıncı
günlerde hayızh olduğunu yüzde yüz bilir ve o günlerde namazı terk
eder. Bunlardan önceki dört günde namazlannı abdestle kılar. Bu iki
günden sonraki namazlannı ise gusülle kılar.
On günün yedisinde şaşmrsa, ilk üç günden sonraki dört günün yüzde
yüz hayız olduğunu bilir. On günün sekizinde şaşınrsa, ilk iki günden
sonraki altı günün hayız olduğunu yüzde yüz bilir. On günün dokuzunda
şaşınrsa, ilk günden sonraki sekiz günün hayız olduğunu yüzde yüz bilir
ve bildiği günlerde namazlarını terk eder. O günlerden önceki namazlannı
abdestle, onlardan sonraki namazlannı gusülle kılar.303
Adetin değişmesi (intikal)
Hayız konusunun en zor meselelerinden birisi de adetin değişmesidir.
Kadınların özellikle dikkat etmeleri gereken bir konudur. Bazı
kadınlann adet günleri düzenlidir. Mesela, her ay beş veya yedi veya
dokuz gün adet görürler. Böyle düzenli adetleri olanlara mu'tade denir.
Bir adet, bir kez meydana geldiği üzere kararlaşmış olabilir. Şöyle
ki: Henüz adet görmeye başlayan bir kız, ilk sekiz gün kan görse, sonra
yirmi iki gün temiz olsa, bu şekilde adeti kararlaşmış olur. Ondan
sonra devamlı olarak kendisinden bir hastalık sebebiyle kan gelecek
olursa, onun hem adet günleri, hem de temizlik günleri her ay o şekilde
hesaplanır.
Bazı kadınların ise, adet günleri değişik olur. Mesela, bir ay beş
gün, diğer ay altı gün adet görebilirler. Bu durumda ihtiyatlı hareket
etmek gerekir. Böyle bir kadın, altıncı gün olduğunda yıkanır,
190
' İbn Abidin, c. 1 s. 466-468
191
namazlannı kılar ve eğer Ramazan ayında ise oruçlarını tutar. Çünkü
bu altıncı gündeki kanın istihaze kanı olması muhtemeldir. Fakat bu
altıncı gün çıkmadıkça, cinsi münasebette bulunamaz, boşan-mışsa
iddeti dolmuş sayılmaz. Çünkü bu altıncı günün kanının, hayız kanı
olma ihtimali vardır.304 Adet nasıl değişir?
Kadınların adetleri bazen değişebilir. Bu adetin değişmiş olması için
ona aykın iki adet hali görülmelidir. Mesela, her ay beş gün adet gören
bir kadın, sonraki iki ayda dörder gün veya altışar gün kan görse,
onun adeti beş günden dört güne veya altı güne geçmiş olur.
Sonuçta adet bir defa ile yerleşir, iki defa ile değişir. Bununla beraber
İmam Yusuf a göre, adet bir defa ile değişmiş sayılabilir. Buna yeni
adetin eskisini bozup onun yerini alması anlamında "Feshi adet" de
denilmektedir.305
Adette değişim iki şekilde olur. Adet zamanında değişim, adet günlerinin
sayısında değişim.
Belli günler devam eden, bir adete aykın olup da on günden fazla devam
etmeyen kanlar, adet kanı sayılır. Bu halde adet değişmiş olur. Mesela,
her ay yedi gün adet kanı gören bir kadın, sonra on gün kan görse,
hepsi hayız kanı sayılır. Bu halde adeti yedi günden on güne geçmiş
olur. Fakat belli günlerden sonra gelen kan, belli günlerle toplandığı
zaman on günden fazla olursa, yedi günden ziyade olan kanlar hayız
kanı sayılmaz. İstihaze kanı sayılır. Mesela, yedi gün kan gören bir
kadın, sonradan on veya onbir gün kan görmeye başlarsa, bunu adet
edinilmiş yedi günlüğü hayız kanı olmuş olur. Sonraki dört veya beş
gün istihaze kanı olur.
304 O. N. Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s. 74
305 A.g.e. s. 75
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
Adet görmekte olan bir kadından bir hastalık sebebiyle devamlı olarak
kan gelecek olursa, onun temizlik ve hayız hallerindeki belli günlerine
göre hüküm verilir. Mesela, her ay başından itibaren on gün kan gören
bir kadın, ondan sonra yirmi gün veya altı aydan noksan olmak üzere
şu kadar ay veya gün üzere temizlik içinde olsa, onun adeti böyle
kararlaşmış olur. Sonra böyle bir kadından devamlı olarak kan gelse,
yine eski şekli üzere her ayın ilk on günü hayız, diğer yirmi günü
veya şu kadar ay ile günü de temizlik hali sayılır. Fakat temizlik
müddeti tam altı ay veya daha fazla bulunmuş olursa, temizlik müddeti
altı aydan bir saat noksan kabul edilir ki, bu müddet hamilelik halinin
en az zamanıdır.306
Adetten kesilme dönemi (menopoz):
Adet kanı genellikle 45-50 yaşlan arasında kesilir. Buna adetten kesilme
(menopoz) denir. Bu kadınlar için çok önemli bir dönemdir.
Menopoza giren kadın, ilk ayhalini gördüğü gündeki gibi korkuya kapılır.
Kadınlığının sona erdiğini düşünerek ruhsal bir çöküntüye düşer.
Halbuki ayhalinin sona ermesi ile sadece çocuk yapamayacaktır. Diğer
bütün kadınlık özellikleri devam eder.307
Menopozun nedeni:
Kadın yaşlandıkça yumurtalıklan görevini yerine getirememeye başlar.
Bundan dolayı üreme kabiliyeti yok olur.
Hayızla ilgili bazı tavsiyeler:
Adet görmek hem vücudun bazı organlannı hem de ruh ve sinir sistemini
etkileyen bir olaydır. Bu nedenle temizlik ve ruh sağlığına dikkat
edilmelidir. Kadın hastalıklarının bir çoğu, bu dönemde
dinlenememekten, yorulmaktan ve temizliğe dikkat etme306A.g.e.s.75
307 Aile Sağlığı Ans. s. 241
193
KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
mekten meydana gelmektedir. Bundan dolayı adetli günlerde temizliğe
özellikle dikkat edilmelidir. Sık sık ılık suyla yıkanmak gerekir.
Adetlinin vücudunu; özellikle ayaklannı üşütmemeye dikkat etmesi
gerekir. Vücudundan çıkan ağır kokuyu hissettirmemesi için güzel
kokular kullanması da gerekir.
Adet günlerinde halsizlik, baş ağnsı, isteksizlik, üşüme, kaşıntı
hırçınlık gibi durumlar meydana gelebilir. Bu durumlarda yorucu
işlerden, uzun yürüyüşlerden, ağır eşya kaldırmaktan ve uykusuzluktan
kaçınılmalıdır.
Ruhi sıkıntılardan uzaklaşmak için bol bol dua etmek, ilmi eserlerle
meşgul olmak gerekir. Evde huzursuzluk olmaması için karşılıklı anlayış
göstermek de gerekir.
Adet günlerinde kullanılacak bezler, akıntıyı kolaylıkla çekebilecek
özellikte olmalıdır. Sık sık değiştirilmelidir. Bu konuda pamuk
kullanılabileceği gibi, bunun için özel olarak üretilmiş olan bezler
de kullanılabilir.
Ayrıca kadının adet takvimi tutması da önemlidir. Çünkü bu yöntem,
adet miktan, günleri, ne kadar sürdüğü gibi konularda kolaylık sağlar.
Bunun yanında kadının adeti hep aynı kalmaz. Az veya çok değişiklik
gösterir. Bunun bilinmesi için en kolay metod da adet takvimi tutmaktır.
Adet döneminde kadın hem bedenen hem de ruhen bir takım değişiklikler
içinde olacağından, evin erkeğine büyük iş düşmektedir. Eşinin
hırçınlığı, sinirliliği karşısında üzerine gitmemeli, onu teskin
etmelidir. Ayrıca yorulabileceği işlerden onu uzak tutmalıdır. Ev
işlerinde, diğer günlerdekinden daha fazla yardımcı olmalıdır.
Sonuç olarak, adet günlerinde hem kadının hem de erkeğin bir takım
görevleri vardır. Kadın özellikle temizliğine dikkat etme1' yorucu
ve ağır işleri yapmaktan kaçınmalıdır.
194
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
Erkek ise, eşine özellikle bu dönemlerde daha fazla yardana
olmalı, onu üzmemeye dikkat etmelidir.
Nifas (Lohusalık)
Lügatte, kadının çocuk doğurması anlamına gelen nifasm dini terim anlamı
ise, çocuk veya çocuğun ekserisi -parça parça organlar halinde de olsaçıktıktan sonra rahimden gelen kandır.
Çocuğun azı çıktıktan sonra gelen kan nifas değildir. Kadın imkan
bulursa abdest alır, yahut teyemmüm eder. Namazını ima ile de olsa
kılar, geciktiremez.308
İkiz doğuran kadın, ilk çocuğunu doğurduğu andan itibaren lohusalık
müddeti başlar.309
Nifasm müddeti:
Nifasın en az müddeti kanın bir saatçik olsun bulunmasıdır. Son sının
ise kırk gündür. Fetva buna göredir.310
Ümmü Seleme (r.a.) şöyle anlatıyor: "Rasulullah zamanında, nifas olan
kadınlar nifaslanndan sonra kırk gün kırk gece otururlardı."311
Bu en uzun süreyi ifade etmektedir. Rasulullah (s.a.v.) bir başka
hadisinde şöyle buyurmaktadır: "Nifas olan kadının üzerinden yedi gün
geçer de temizlendiği görülürse gusletsin ve namazını kılsın."312
Düşük yapan kadının nifas durumu:
Kadının nifaslı sayılabilmesi için, çocuğun yansından daha fazlasının
çıkması lazımdır. Çocuk kannda parçalanmış olsa ve ek308 İbn Abidin, c. 1 s. 494
309 Feteva-i Hindiye, c. 1 s. 126 310A.g.e. c. 1 s. 127
1 Ebu Daud, Taharet 121; Tirmizi, Taharet 105
2 na~'—ıi. Vudu, 99
195
serisi de çıkmış bulunsa eğer düşüğün tırnak, parmak, saç gibi
uzuvlarından bazıları belli olmuşsa, kadın nifaslı sayılır. Aksi halde
sayılmaz.
Eğer düşüğün uzuvlarından hiçbiri belli olmamış ve açığa çıkmamışsa,
o kadın için nifashlık yoktur. Eğer o kadını hayızlı saymak mümkünse,
kadın hayızlı sayılır. Bu mümkün değilse, kadının kanı istihaze kanıdır.
Bir kadın düşükten önce veya sonra kan görürse ve düşüğün yaratılışı
da açık (organları belli) olursa, kadının önceki gördüğü kan, hayız
kanı değildir. Düşükten sonra kan gördüğü için nifaslı sayılır.313
Nifasın hükmü:
Herşeyde hayzın hükmü gibidir. Yani namaz kılamaz, oruç tutamaz, camiye
gidemez, cinsi münasebette bulunamaz, v.b... Bu hükümlerle ilgili
bilgi, hayız konusunda geçti.
İstihaze (Özür Halleri)
Bir hastalık dolayısıyla rahimden değil de, cinsel organdaki bir
damardan gelen kokusuz kandır.
Adet görme müddetinden önce (dokuz yaşından önce) kadından gelen ve
adetin asgari müddetinden (üç günden az) daha kısa süren ya da adetin
veya lohusalığın azami müddetinden fazla devam eden kanla, hamile
kadının gördüğü kan istihaze kanıdır.
İstihaze kanı, devamlı akan burun kanaması veya yaradan akan kan
gibidir. Bu durum aybaşı ve lohusalık sebebiyle yasaklanan nafile dahi
olsa oruç ve namaz gibi şeyleri, tavafı, Kur'an okumayı, mushafa
dokunmayı, mescide girmeyi, itikafta bulunmayı ve cinsi
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
münasebette
bulunmayı
engellemez,
kerahat
da
sözkonusu
değildir. Çünkü bu konuda zaruret vardır.
Ümmü Seleme (r.a.)'nin rivayet ettiği hadis şöyledir: Rasulullah
(s.a.v.) zamanında bir kadının kanaması vardı. Ümmü Seleme onun adına
Rasulullah'a sordu. Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi: "İstihaze kanı
başlamazdan önce, bir ay içinde, kaç gün ve gece hayız kanı gelmekte
olduğuna baksın, her ay o kadar müddette namazı terket-sin.
Bu zaman çıkınca hemen yıkansın ve (fercine pamuk koyup) bir bezle
sargı yaparak namazını kılsın."314
İstihaze kanı gören kadın ve onun durumunda olanlar aldığı abdest ile
dilediği kadar farz ve nafile namaz kılar. Vaktin çıkmasıyla da abdesti
batıl olur.
Özrün sarftan:
1. Görülen özrün bir namaz vakti devam etmesi
2. Abdest alıp namaz kılacak kadar bir fırsat bulunmaması
3. Her namaz vakti içinde en az bir kez görülmesi gerekir. Özürlünün
abdestinin süresi:
Özürlü beş vakit namaz için ayrı ayn abdest alır. Abdest alabilmesi
için kılacak olduğu namazın vaktinin girmesi gerekir. Daha önce aldığı
abdest, vaktin girmesiyle bozulur.315
Özürlü sayılanlar:
1. İstihaze kanı gören kadın
2. Hayzı üç günden az, on günden çok devam eden kadın
3. Nifas durumu kırk günden çok devam eden kadın
4. Sürekli burnu kanayan kimse
5. Yarasından devamlı kan akan kişi
peteva-i Hindiye, c. 1 s. 126
314 Ebu Davud, Taharet 108
315 Feteva-i Hindiye, c. 1 s. 137
196
197
6. İdrarını veya büyük abdestini tutamayan veyahutta yellenmesini
önleyemeyen kimse
7 Ağrı sebebiyle vücudun herhangi bir yerinden (göz, kulak, meme vb.)
kan, irin, yaranın suyu ve su toplamış kabarcık çıkan kimse.
Bütün bunlar, bir vakit namaz boyunca abdest alıp namaz kılabilecek
bir süre bulamayacak şekilde özrün devam etmesıyle-dir.316
İstihaze kanı gören kadının Met süresini tesbiti:
İstihaze kanı gören kadın ya mübtedie (buluğ çağıyla birlikte kanı
görmeye başlayan ya da ilk lohusahğında görmeye başlayan) veya mu'tade
(daha önce sahih olarak kan görmüş ve temizlenmiş olan) yahutta
mutehayyire (adetini unutmuş bir mu'tade) kadındır.
1. Mübtedie (ergenlik çağına girip kan gören): Böyle birinin a-deti
her ay on gün olarak takdir edilir. Çünkü bundan daha fazla bir süre
aybaşı olmak sözkonusu değildir. Temizliği de her aydan yirmi gün olarak
kabul edilir. Eğer devamlı kan görüyorsa on günü adet, yirmi günü
istihaze sayılır.
2. İlk lohusalık kanı-.Bu durumdaki bir kadının lohusalığı kırk gün
kabul edilir. Ondan sonra da yirmi gün temizlik süresi sözkonusudur.
Bundan sonraki hayz ise, on gün olarak kabul edilir. Bu durum ya
istihazadan kurtulup temizleninceye ya da vefat edinceye kadar böyle
devam eder.
3. Mu'tade (daha önce sahih olarak kan görüp temizlenmiş o-lan): Böyle
bir kadın adetini unutmamış olduğundan devamlı akan kan karşısında
aybaşı ve temizlik halindeki adetine başvurur. AdeEVLILIK VE HÜKÜMLERİ
tinden fazla olarak devam eden kan, istihaza kanı kabul edilir. Adetten
sonra terkettiği namazlannı kaza eder.
4. Mutehayyire (adetini unutmuş olan): Bu kadın hakkında muayyen olarak
temizliğine veya aybaşı olmasına herhangi bir şekilde hükmedilemez.
Aksine bu durumda olan kadın şer'i hükümler konusunda daha ihtiyatlı
olanı alır, onunla amel eder.317
Doğum Kontrolü
Doğum kontrolü meselesi, ülkemizde de, İslam aleminde de en çok
konuşulan ve tartışılan konulardan birisidir. Ülkelerin, nüfus
artışını önlemek gayesiyle kampanyalar yürüttüğü bir meseledir.
Tüm dünyada tartışılan bu konu, batılı ülkelerce, diğer milletlerin
nüfus artışını kontrol altına almak amacını taşımaktadır. Bunun için
maddi ve manevi desteklerini esirgememektedirler. Kendi ülkelerinin
nüfusunu artırmak için milyarlarca dolar harcayan batılılar,
başkalarının nüfusunu azaltmak için de bir o kadar harcama
yapmaktadırlar.
Doğum kontrolünün sebeblerine geçmeden önce, evliliğin gayelerini
hatırlamakta fayda vardır. Evliliğin gayelerinden birisi ve belkide
en önemlisi insan neslinin devamıdır. Evliliğin pek çok hikmeti vardır.
Şimdi onlardan birkaçını görelim.
Evliliğin hikmetleri:
1. Eşlerin birbirleriyle huzur bulması: Allah (c.c.) yüce kitabı
Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor: "Kaynaşmanız için size kendi
(cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi
de O'nun ayetlerindendir."318
316 Feteva-ı Hindiye, c. 1 s. 137
317 Fethu'l-Kadir, el s. 122
318 Rum, 21
198
199
2. Neslin devamı ve nüfusun artması: Rasulullah (s.a.v.) bu konuda
şöyle buyurmaktadır: "Evleniniz, çünkü ben diğer ümmetlere karşı sizin
çokluğunuzla iftihar edeceğim."319
3. Gözü ve ırzı haramdan koruması: Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmaktadır: "Ey gençler topluluğu! Evlenmeye gücü yeten evlensin.
Çünkü evlilik gözü ve ırzı haramdan koruyucudur. Kimin de evlenmeye
gücü yetmezse, oruca devam etsin. Çünkü oruç onun için bir
kalkandır."320
Ancak evlenmeye gücü yettiği halde gözünü ve ırzını haramlara karşı
koruyabilen kadın veya erkek çeşitli sebeblerden dolayı bekar kalmış
olabilir. Evli olanlar da azil gibi bir yolla çocuk yapmamak için önlem
alabilirler.
Doğum kontrolünün sebeplen 1. Geçim sıkıntısı:
Günümüzde bir çok insan, doğacak çocuklarına bakamama endişesiyle doğum
kontrolüne başvurmaktadır. Geçim sıkıntısı çeken insanlar,
ellerindeki ekmeğe ortak gelmesin mantığıyla bu işe başvurmaktadır.
Özellikle kadınların çalışma hayatına atılmasıyla birlikte doğum
kontrolüne yönelenler çoğalmıştır. Çalışan kadının, çocuğuna
bakabilmesi ve onu yetiştirebilmesi zorlaşmış, o da bu metodla çocuk
sayısına sınırlama getirmeye kalkışmıştır.
Günümüzde doğum kontrolüne başvuranların çoğunluğu geçim sıkıntısı
olmayan insanlardan meydana gelmektedir. Fakir insanların çoğunluğu
ise, bakabileceğin kadar değil yapabileceğin kadar çocuk mantığıyla
hareket etmektedir. Çok çocuk sahibi olan insanlar, genellikle zengin
olmayan insanlardır.
319 Ibn Ma'ce, Nikah, I
320 Buhari, Nikah 2-3; Muslim, Nikah 1,3; Ebu DaVod, Nikah I
200
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
2. Sağlık:
^knede ması zaruri olmaktadr.
3. Özgür yaşamak ue bencillikSitemine başvurÇoğunluğunu
zengin
£
gZ^ekT ba§VUrmaktad*. Mesela,
olusmrduğubjr
geeck
k
olmayan
insanlann
nm bozmamak, vur patlasm ca <2
' keyıfle™ ve ü
eğlenmek,
,uks
£^f <*« mam** uğraşmamak,
zamanlann,
sadece
t T
^
bİr
ktan sonra, bir i,ac LjXZ'bTv! ^ ^ ten pusunda alimlerin ihtilafi varlr
Hanefi
u ^ dürülmesi caiz değildir. M^me^ii
ebİne gÖre
ü nun aldmlmaanda bir salonca y^ ^ Ti ^ Çlklnca °" yarat,lmamlş olmas.
şartına b^^'
^ henÜZ hi&" uzvu
Bu konudaki özürlerin bazıslşUnlardır. İ SS^^
helakine
•6s35
201
2. Çevrenin bozuk olması sebebiyle doğacak çocuğun ahlakının
bozulacağından korkulması.
3. Yoksulluk ve zaruretin hüküm sürmesi. Kadının hamileliği
sonrasında süt emen bir çocuğunun olması ve hamilelik sebebiyle süt
kesilirse ve babanın da süt anne tutma gücünün olmaması da bir
özürdür.322
Gebeliği Önleme Şekilleri
Günümüzde gebeliği önleyecek pek çok usul ve yöntem vardır Bunlardan
bazılan şunlardır. I. Azil (Geri çekilme):
Bilinen en eski doğum kontrol yöntemidir. Azil, kadının gebe kalmaması
için erkeğin cinsel münasebet sırasında menisini dışarıya akıtmasıdır.
Cahiliye devrinde de uygulanan bu yöntem, İslam'ın gelmesiyle birlikte
Rasulullah'a sorulmuş ve cevaplandırılmıştır.
Cabir (r.a.) şöyle nakletmektedir: "Bizim cariyelerimiz vardı ve
onlardan azil yapıyorduk. Yahudiler bunu küçük "mev'ude" yani çocuğu
diri diri toprağa gömme anlamına geldiğini söylediler. Bu durum
Rasulullah (s.a.v.)'a sorulduğunda şöyle cevapladı: "Yahudiler yalan
söylemiş, eğer Allah bir canı yaratmak isterse azil ona mani olamaz."323
Cabir (r.a.) bir başka rivayetinde şöyle naklediyor: "Biz Hz. Peygamber
devrinde Kur'an'ın nazil olduğu günlerde azil yapıyorduk. Eğer
yasaklanması gereken birşey olsaydı, Kur'an bizi bundan men ederdi."324
322 Age., c. 6s. 35
323 Tırmızi, Nikah 39
»" Buhari, Nikah 96; Müslim, Mkfth 22; Tirmizi, Nikah 39
202
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
Azli yasaklayan hadisler de var. Bunlardan birini zikredeceğiz.
Rasulullah (s.a.v.)'a azlin hükmü sorulduğunda O şöyle demiştir: "Azl
kız çocuğunu diri diri toprağa gömmenin gizli bir şeklidir."325
Bu hadislere dayanarak İslam alimlerinin çoğunluğu, eşinin izni ile
azil yapmanın caiz olduğunu söylemişlerdir. Bu yöntemin araştırmalar
sonucunda yüzde yüz etkili olmadığı ortaya çıkmıştır. Bu yöntemle
korunan ailelerin yüzde yirmibeşinin çocuk sahibi olduğu tesbit
edilmiştir.
2. Spiral:
Plastik veya metalden yapılan ve doktor tarafından rahme yerleştirilen
bir araçtır. En az iki-üç yıl hamileliği önler. İbn Abidin'in "en-Nehr"
adlı kaynaktan aktardığına göre caiz olması gerekmektedir. Yaptığı
alıntıda "rahminin ağzını kapatmak kadının hakkıdır" denilir. Ancak
bir başka kaynağa atfen de "bunu kocasının izni olmadan yapması
haramdır" kaydını eklemektedir.326
Spiral taktırmanın dini yönden sakıncası vardır. Kadının avretini
göstermesi yasaktır. Bu işi ya kendisi ya da kocası yapmalıdır. Şayet
bunu ikisi de yapamıyorsa en hafifi başka bir kadına taktırmasıdır.
Zaruret olmaksızın avret mahallini başka bir kadına göstermek de
haramdır. Yabancı bir erkeğe taktırmak ise büyük günahlardandır. Çünkü
bu konuda şer'i bir zaruret yoktur. Şer'i zaruret, ölüm veya ölüme
yakın bir durumun ortaya çıkmasıyladır. Ancak bu hallerde haram olan
birşeyin yapılmasında ruhsat vardır. Zaruret konusu, insanların kendi
görüşlerine göre yorumlanamaz. Bu konudaki tarif bellidir. Zaruret,
insanın yasak olan birşeyi yapmadığı takdirde öleceği veya ölüme
yaklaşacağı bir sınıra gelmiş bulunmasıdır.327
325 Muslim, Nikah 142; Ibn Ma'ce, Nikah 61
326 Ibn Abıdın, c. 4 s. 374
327 H. Karaman, islam'ın Işığında Günümüz Meseleleri, c. 1 s. 257
203
Spiralin tıb açısından da sakıncaları vardır. Bunlardan birkaçı
şunlardır: Sancılara sebep olması, bel ağrısı, adet kanamasının
çoğalması, kanama süresinin uzaması ve rahim içi iltihaplara sebebiyet
vermesi gibi.
3. Haplar:
Hamileliği önlemede en etkili yöntemlerden birisidir. Adetin beşinci
günü alınmaya başlanan haplar her gün bir adet olmak üzere ayın üç
haftasında alınmaktadır. Bu yöntemin de bir takım sakıncaları vardır.
Hap kullananlarda görülen bir takım rahatsızlıklar şunlardır:
Şişmanlık, baş ağnlan, akıntı, sinirlilik, yorgunluk gibi. Bazı
hapların ise, kansere ve damar tıkanmalarına sebep olduğu tesbit
edilmiştir.
4. Prezervatif (Kılıf):
Erkeğin cinsel birleşme öncesinde taktığı ince plastikten yapılmış
bir kılıftır. Bu yöntem de, birleşme esnasında yırtılma veya sıyrılma
ihtimallerinden dolayı tam koruyucu sayılmaz. Ayrıca cinsi birleşmenin
tadını kaçınr.
5. Fiti!:
Kadınlar tarafından kullanılmakta olup, cinsel temastan on dakika önce
rahme konur. Cinsi münasebet sonrasında spermlerin hareketsiz hale
gelmesini sağlayarak hamileliğe engel olur. Bu yöntemde de yüzde yüz
sonuç almak mümkün değildir.
6. Takvim metodu:
Adet görülen günden itibaren 11-16. günleri kadının yumurta yapma
devresidir. Bu hamilelik ihtimalinin en yüksek olduğu dönemdir. Bundan
sonraki yeni adete kadar hamile kalma ihtimali gittikçe azalır.
Bu yönteme göre, adetin ilk gününden sayarak 11 ile 16. günleri arasında
cinsel temasta bulunmak hamilelik riskini artırır. Bu
204
EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ
metodda yüzde yüz etkili değildir. Adet günlerinin düzensizliği,
spermin ve yumurtanın canlı kalabilme sürelerini dikkate almak gerekir.
7. Kısırlaştırma:
Erkeğin ve kadının yumurtalıklarının alınması, ve tohum yollarının
bağlanması şeklinde yapılmakta olan kısırlaştırma her yönüyle
tehlikedir. Fıtrata müdahale anlamına geldiği için dinen haramdır.
Sa'd b. Ebi Vakkas'ta rivayetle şöyle denilmektedir: "Hz. Peygamber
(s.a.v.), Allah'a kulluk etmek gayesiyle sürekli olarak evlenmeyi terk
etmek isteyen Osman b. Maz'un'un bu isteğini reddetti. Ona izin
verseydi, biz de kendimizi iğdiş (kısırlaştırmak) edecektik."328
Kürtaj:
Günümüzde meşru veya gayrı meşru istenmeyen hamilelikler sonrasında
başvurulan ve ana rahmindeki çocuğun alınması anlamına gelen kürtaj,
dinimizce haramdır. Ana rahminde 120 günlük olan çocuk, bu andan
itibaren ruh üflenmek suretiyle canlanır. Hamileliğin dördüncü ayından
sonra çocuk aldırmak veya almak haramdır. Bu canlı bir insanı öldürmek
anlamına gelmektedir.
Allah (c.c.) bu tür fiilleri kesin olarak yasaklamaktadır:
"Çocuk-lannızı fakirlik korkusuyla öldürmeyiniz. Onları da sizi de
biz nzıklandınnz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır."329
İslam, her ne kadar bazı zaruretlerden dolayı doğum kontrolünü mubah
görmüşse de ana rahminde bilfiil bulunduktan sonra gebeliğe karşı
cinayet işlenmesine müsaade etmemiştir.
328 Buhari, Kader 4; Tirmizi, Nikah 39
329 İsra, 31
205
Rahimde bulunan cenin, ruh sahibi olduktan sonra onu
düşürmenin hem haram hem de bir cinayet olduğu hususunda bütün
fıkıhçılar ittifak etmişlerdir. Müslümanın bunu yapması caiz değildir.
Çünkü bu mükemmel ve canlı bir yaratığa karşı bir cinayettir. Derler
ki: İşte bunun için düşürülmüş çocuk canlı gelir ve ölürse; diyeti,
ölü gelirse diyetten daha azı bir mali cezayı gerektirir. Fakat yine
derler ki; Çocuk rahimde canlandıktan sonra onun kalması ve normal
doğumla gelmesi, eğer annenin ölümüne yol açacaksa ve bu, sağlam bir
yerden öğrenilmişse, o takdirde şer'i hükümlerin umumi kaidelerine
uyularak annenin ölümü yerine daha az bir zarar olarak kabul edilen
çocuğu düşürmek mubahtır ve çocuk yerine anne feda edilemez.330
Sonuç olarak uzuvları tam teşekkül etmiş çocukların kürtaj ve benzeri
yöntemlerle alınması bir zaruret yoksa yasaktır. Eşlerin böyle bir
cinayete yeltenmemeleri için, tedbirlerini daha önceden almaları
gerekir.
Kürtaj, uygulanmakla birlikte dünyanın birçok ülkesinde halen
tartışılmaktadır. Kürtaj uygulaması sebebiyle ölümler ve sakatlıklar
artmış ve bu durum tartışma konusu yapılmıştır. İlkel yöntemlerle
yapılan doğum kontrolü sebebiyle dünyada yıllık yarım milyon annenin
hayatını kaybettiği belirlenmiştir.
330 İbn Abıdin. c. 6 s. 374
206
•
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
ERKEĞİN AİLE İÇİNDEKİ GÖREVLERİ
İslam dini, aile içinde kadınlarla erkeklerin görevlerinin ne olduğunu
ayrıntılı bir şekilde açıklamıştır. Allah (c.c.) yüce kitabı Kur'an-ı
Kerim'inde; Rasulullah (s.a.v.) da hadislerinde aile yapısını, orada
fertlerin sorumluluklannı ve iyi geçinmenin yollarını ortaya
koymuşlardır.
İnsanlar yaratılışları itibanyla farklı özelliklere sahiptirler.
Allah (c.c.) erkekle kadını da değişik özelliklerle donatmıştır. Aile
içindeki görevlerini de bu meziyetlere uygun olarak tanzim etmiştir.
Öncelikle erkek, ailenin reisidir. Ailenin tüm sorumluluğu ona aittir.
Evinin her türlü ihtiyacnı temin etmek, aile fertlerini gelebilecek
her çeşit saldırıdan korumak, ailenin düzen ve dirliğini sağlamak,
onlann İslam'a uygun bir hayat yaşamasını gerçekleştirmek, aile reisi
olan babaya aittir.
Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Allah'ın_inşanlar^ ekler
kadınl
öiii
1 Nisa, 34
207
Bir başka ayet-i kerimede ise, şöyle buyurulmaktadır: "Ey inananlar!
Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.
Onun başında acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı
gelmeyen ve emredüdiklerini yapan melekler
vardır."2
Allah (c.c), bir diğer ayet-i kerimesinde ise şöyle buyuruyor:
"Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük
mükafat ise Allah'ın yanındadır."3
Bu ayetler, anne ve babalara özellikle babalara hitap etmektedir. Herkes
kendi ailesinden sorumludur. Onların yemelerinden içmelerine;
eğitimlerinden evliliklerine kadar her şeyleriyle bizzat ilgilenmek
zorunluluğu vardır. Aksi halde cehennem yakıtı olma ihtimali ortaya
çıkar. Bundan da önemlisi, Rabbine söz veren insanoğlu, sözünde durmamış
ve Allah'ın huzuruna isyankar olarak
çıkmış olur.
Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber (s.a.v.) ise şöyle
buyurmaktadır:
"Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz. İmam (devlet
başkanı) çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır
ve onlardan sorumludur. Kadm, kocasının evinde çobandır ve sürüsünden
sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malından sorumludur ve sürüsünden
mes'uldür."4
Bütün bu delillere göre, aile reisi olan erkek, ailesinin herşeyin-den
sorumludur. Bu sorumlulukların yapılıp yapılmaması, kişiyi ya cennete
ya da cehenneme götürecektir. Buna göre aile reisi,
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
reisi, ailesinin herşeyine dikkat etmek zorundadır. Aile içinde kadının
da erkeğin de karşılıklı hak ve sorumlulukları vardır. Bu karşılıklı
hak ve sorumlulukların yerine getirilmesi ailenin mutluluğunu sağlar.
Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "... Erkeklerin kadınlar üzerinde
haklan olduğu gibi, kadmlann da erkekler üzerinde belli haklan vardır.
Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler. Allah,
azizdir, hakimdir."5
Şimdi erkeğin aile içindeki hak ve sorumluluklarına teker teker
bakalım.
Ailede İslam'ın Yaşanmasını Sağlamak
Bir aile reisinin en önemli görevi, ailesinin İslam'a göre hayat
yaşamasını sağlamaktır. Çünkü insanlann yaratılış gayesi Allah'a
kulluk etmektir. İster evli ister bekar; ister zengin isterse fakir;
ister devlet başkanı isterse hizmetçi; ister işadamı isterse hamal;
ister kadın isterse erkek, yani herkes Allah'a kulluk etmek ve onun
nzasını kazanmak için çalışmak ve çabalamak zorundadır. Hiçbir şekilde
bu sorumluluktan kurtuluş yoktur. Ölüm gelinceye kadar bu böyledir.
İşte aile reisi, asli görevini dikkate alarak işi ta başından sıkı
tutmalıdır. Evliliğini İslami kural ve kaidelere uygun olarak yapmalı,
aile düzenini Kur'an ve sünnetin aydınlatıcı ışığı altında
oluşturmalıdır.
Ailede İslam'ın yaşanması için erkeğe düşen görevler I. İyi örnek olmak:
Ailenin İslam'ı yaşamasında en büyük iş aile reisine düşmektedir.
Öncelikle kendisi güzel ömek olmalıdır. İslam'ın yasaklamış
Tahnm, 6 Tegabun, İS
7 19 Vesaya 9, Nikah 81, 90;
208
'' Bakara, 228
209
me
y—ı, fdf »*
fann örnek şahsiyetleri olmuşlarda
Rasulullah (s.a.v.) da, ^ dogn: insamydı. islam'ı ^ leri O'na karşı
çıkmış ve Mcak ilgmç olan, islam istediğinde değerli eşya aim
f ^
^ üen gelen- cadde başlatmalardı biri yolculuğa çıkmak
ettikleri H, Mu-^
Muhammed,n dost
an üan
-t güvenil, bulunduğunu gö,
t^
önder ve
olan bizlerin de O'nun şetolde dost düşman he
de, yemesinden içmesine-, J dan harcamasına; gülmesmden
£5
. Me reisi olan erkek na.t kazanmasın. namazından orucuna kendisınin
:
ÇocuBannm ve es-nin, her yönüme ^^gereL blr haya, yasamasm, isteyen
^^^ W> <*»-*:
0
ibadetlerine dikkat etmelidir.
210
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Aile içindeki en büyük hastalıklardan birisi, televizyon ve
radyo-lardaki ahlak dışı programlann ailecek dinlenmesi ve
izlenmesidir. Bu tür programlar özellikle çocukların gelişimi üzerinde
olumsuz etki yapmaktadır. Bunun sonucunda da her yönüyle problem olan
bir nesil ortaya çıkmaktadır. Çoğu aileler televizyonlardaki bir takım
programlann zararlı olduğunu bile bile bu hataya düşmektedir. İşte
ailesinin müslümanca yaşamasını arzulayan aile reisleri bu konuda da
iyi örnek olmak mecburiyetindedir.
2. İyi bir çevre seçmek:
Müslümanca yaşamak isteyen bir ailenin yapması geren işlerden birisi
de komşulannı ve arkadaşlannı iyi seçmesidir. Aile fertlerinin komşuluk
ve arkadaşlık yapması insanlığın gereğidir. Annenin komşulara gitmesi,
onlarla görüşmesi gayet normaldir. Yine çocukların komşu çocuklarla
arkadaşlık yapması onlarla oynaması, gezmesi, eğlenmesi de gayet
doğaldır. Ancak kötü arkadaşlar bütün güzellikleri hemen yok eder.
Kur'an'ın gölgesinde ilerleyen insanlar bir anda cehennem ateşinin
hararetiyle karşı karşıya gelirler. Bu nedenle iyi komşu ve iyi
arkadaşlar tercih edilmelidir. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle
buyurmaktadır: "İyi arkadaşla kötü arkadaşın misali, misk taşıyanla
körük çeken insanlar gibidir. Misk sahibi ya sana kokusundan verir
veya sen ondan satın alırsın. Körük çekene gelince ya elbiseni yakar
yahut da sen onun pis kokusunu alırsın."6
Peygamber (s.a.v.) bir başka hadisinde ise şöyle buyuruyor: "Kişi
(ahirette) sevdiğiyle beraberdir."7
Bu hadisler, arkadaşlığın önemine dikkat çekmektedir. Müslü-manın en
çok dikkat etmesi gereken hususlardan biri de iyi bir çevrede
oturmasıdır. Komşularının İslami değerlere ilgisiz olması, Allah
6 Buhari, Buyu 38, Zebaıh 31; Muslim, Birr 146
7 Buhari, Edeb 96; Muslim, Birr 165; Ebu Davud, Edeb 122; Tirmizt Zühd
50
211
KUR'AN VE SÜNNET IŞIĞINDA EVLİLİK. VE MAHREMİYETLERİ
(c.c.)'a değilde, şeytana boyun eğmesi, örnek olarak alemlere rahmet
olan Rasulullah (s.a.v.)'ı değilde, sıradan insanları (sanatçılar,
sporcular, vb.) alması, ailenin de zamanla onlar gibi yaşamasına sebeb
olacaktır.
Özellikle çocuklar bu tür çevrelerden daha çok etkilenecektir.
Ailesinden gördükleri ve öğrendikleri ile çevresindeki insanlann
yaptıkları çelişince, ikilem içine girecek, sonuçta çevre daha etkili
olacağından onlar gibi olmaya çalışacaktır. Bunun sonucunda da
müslümanca bir yaşam arzulayan aile, ilk kaybını verecektir.
Çocuklar, ailelerinden çok, kendi akranlarına yakınlık duyar. Bu
nedenle aileler çocuklarının iyi arkadaşlar edinmelerine yardımcı
olmalıdırlar. Bunun en garantili yolu ise, İslami duyarlılığı olan
aileleri komşu edinmektir. Çocukların en çok etkilendikleri yer
oynadıkları, gezdikleri ve eğlendikleri sokaklardır. İyi terbiye almış
çocuklarla arkadaşlıklar her zaman hayırlı sonuç verecektir.
Günümüzde insanlann en çok şikayet ettikleri, kendi çocuklarıdır. Bunun
nedenini kendilerinde aramak yerine başkalannı suçlamaktadırlar. Asıl
yapılması gereken, çocuklann ve annelerinin iyi bir çevrede oturuyor
olmasıdır. Aksi halde bu kötü sonuç kaçınılmazdır.
3. Günahlardan uzak tutmak:
Aile reisi, ailesinin herşeyinden sorumlu olduğu için, onlan
günahlardan uzak tutmak ve hayırlı işlere yöneltmek mecburiyetindedir.
Bu noktada aile reisine büyük işler düşmektedir. Eşinin ve çocuklarının
İslami kural ve kaidelere uygun bir biçimde yaşamalarını sağlamak onun
görevidir.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Sizin herbiriniz çobansınız
ve güttüklerinizden sorumlusunuz. İmam (devlet başkanı) çobandır ve
sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve onlardan
sorumludur. Kadın, kocasının evinde çobandır ve suru-212
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
sünden sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malından sorumludur ve
sürüsünden mes'uldür."8
Allah (c.c.) ise bir ayet-i kerimesinde şöyle buyurmaktadır: "Ey
inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten
koruyun. Onun başında acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine
buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler
vardır."9
Yukarıdaki ayet ve hadisin manasına kendini teslim etmiş olan bir aile
reisi, eşinin ve çocuklarının herşeyine dikkat eder. Onlann günah
denizine dalmalarına ve orada boğulmalarına asla izin vermez. Çünkü
sonuçta onlar sebebiyle kendisinin de boğulacağını bilir.
Aile reisi, ailesinin günah işleyebileceği ortamlan daha baştan kontrol
altına almalıdır. Mesela, eşini dedikodunun çok yapıldığı ortamlara
göndermemesi, çocuklarını terbiyeden nasip almamış kişilerle
arkadaşlıktan uzak tutması vb. gibi.
Aile içinde yapılan hatalar ve günahlar kesinlikle küçümsenmemelidir.
Mesela çocuklann yapmış olduğu bir takım hataların basite alınması,
büyüyünce vazgeçer denmesi doğru değildir. Günahın büyüğü küçüğü olmaz
Çünkü küçük günahlar, büyük günahların başlangıcıdır. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Kul bir hata yaptığı zaman kalbinde
siyah bir iz meydana gelir. Eğer kişi, o hatadan nefsini uzaklaştım,
af ister ve tevbe ederse, kalbi cilalanarak (leke silinir). Aksine
günah işlemeye devam ederse, kalpteki leke artırılır. Hatta bir zaman
gelir, kalbi tamamen kaplar."10
8 Buhari, Ahkam 1, Cum'a 11, İstikraz 20, Itk 17, 19, Vesaya 9. Nikah
81, 90;
Müslim İmaret 20; Tirmizi, Cıhad 27; Ebu Davud, imaret 1 ' Tahrim,
6 10 Tirmızi, Tefsir-ı Mutaffifin; İbn Ma'ce, Zuhd 29
213
KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMIYETLERt
Öyleyse aile fertlerinin günah işlemesine engel olmamız için, onlan
günaha götüren yollan kapatmalıyız. Onlann günah işlememesi için
gerekli olan çabayı göstermeliyiz. Yann ahirette Allah (c.c.)'ın
huzurunda alnımızın ak olmasını istiyorsak, dünya hayatını ona göre
tanzim etmemiz gerekir. Ahiret bilincini kendimizle beraber aile
fertlerine de vermeliyiz. Bu gayretin karşılığını dünya hayatında
ailemizle mutlu olarak, ahirette de kurtuluşa erenler zümresinden
olarak alırız.
4. Allah'a itaatte yardımlaşmak:
Aile fertleri birbirine her konuda yardımcı olmalıdır. Özellikle Allah
(c.c.)'a itaat konusunda gereken hassasiyeti göstermelidirler.
Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır-. "Mü'min erkeklerle mü'min
kadınlar da birbirlerinin velileridirler. Onlar iyiliği emreder,
kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler, Allah
ve Rasulüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz
Allah azizdir, hikmet sahibidir."11
Bir başka ayet-i kerimede ise Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "...
İyilik ve takva üzere yardımlasın, günah ve düşmanlık üzere
yardımlaşmaym.
Allah'tan korkun;
çünkü Allah'ın cezası çok
ağırdır."12
Allah (c.c.) bu ayetlerinde, mü'minlerin kendisine kullukta ve ibadette
yardımlaşmalarını istemektedir. Toplumun en küçük birimi olan ailenin
de, bu konuda yardımlaşması gerekiyor.
Allah (c.c.)'a ibadette, O'nun emirlerini yapmakta,
ya-sakladıklanndan kaçınmada aile fertleri yardımlaşmalıdırlar. Eşler
birbirlerini ibadete teşvik etmelidir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmaktadır-. "Allah, geceleyin kalkıp namaz kılan ve hanımını da
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
uyandıran, hanımı bundan kaçındığı takdirde yüzüne su döken kula
rahmetini bol kılsın. Allah, geceleyin kalkıp namaz kılan, kocasını
da uyandıran, kocası bundan kaçındığında yüzüne su döken kadına da
rahmetini bol kılsın."13
Bu hadiste olduğu gibi, eşlerin her tür ibadette yardımlaşması gerekir.
Aile mutluluğunun sağlanması ancak bu şekilde mümkündür.
5. Aile içi eğitim:
İslam, eğitim dinidir. Rasulullah (s.a.v.)'ın peygamberliğe başlaması
"Oku" emriyle olmuş, O da bu emrin gereğini yerine getirerek
öğrendiklerini önce ailesine, sonra da tüm insanlığa u-laştırmıştır.
Rasulullah (s.a.v.) hayatının tamamını, Allah (c.c.)'m adını insanlığa
duyurmak, sahte tanrıları ve tanrılığa soyunanları devirmek için
tüketmiştir.
Cahiliye karanlığından kurtulmak için bir önder arayan insanlar, Hz.
Muhammed 'in vahyin rehberliği altında düzenlediği tevhid eğitimi
sayesinde bambaşka insanlar haline gelmişlerdiler. Mesela Hz. Ömer,
cahiliye karanlığı içinde öylesine kör haline gelmişti ki, bizzat kendi
elleriyle helvadan yaptığı tanrısına tapınıyor, acıktığında ise
tannsını yemek gibi bir garabet içine düşüyordu. İşte Rasulullah
(s.a.v.)'in tevhid eğitimi sonucunda gaflette olan insanlar
kendilerine gelerek kimin kulu olduklanni, kime ibadet edeceklerini
öğrendiler. Sonra da öğrendiklerini diğer insanlara tebliğ ederek hem
kendilerini hem de pek çok insanı kurtardılar.
Eğitim ve öğretimin değerini bilenler, Rasulullah (s.a.v.)'ın şu
sözüyle hareket etmektedirler: "Vallahi senin hidayetinle bir tek
kişiye hidayet verilmesi, senin için kıymetli develerden müteşekkil
sürülerden daha hayırlıdır."14
11 Tevbe, 71
12 Maide, 2
13 Ebu Davud, Salat 307; Nesai, Kıyamu'1-Leyl 5
u Buhari, Ashabu'n-Nebi 9; Müslim, Fedailu'l-Ashab 34; Ebu Davud, İlim,
10
214
215
Rasulullah (s.a.v.) ve ashabı ilme büyük önem vermekteydi. Her fırsatta
eğitim ve öğretime devam etmekteydiler.
Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi,
yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında acımasız,
güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve
emredildiklerini yapan melekler vardır."15
Bu ayete uygun hareket etmenin yolu, kişinin İslam'ın emir ve yasaklannı
ailesine öğretmesidir. Aile fertleri, nasıl ibadet edeceklerini,
şeytandan nasıl korunacaklannı ancak birilerinin yol göstermesiyle
öğrenebilirler. Aile içinde bu işi yapması gereken babadır.
Aile reisi, evini bir okul, bir mektep bir üniversite haline
getirmelidir. Eşine ve çocuklanna bilmeleri ve yaşamalan gereken İslami
kural ve kaideleri öğretmelidir. Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem
ateşinden kendini ve ailesini korumanın yolu ancak budur.
Aile içi eğitimde öğretilmesi gerekenler:
• Allah'ı tanıtmak:
İnsanlann gaflet içinde yaşadıkları, Allah'tan habersiz, şeytanla
elele gezdiği bir dönemde, anne ve babalann en büyük problemleri
çocuklannın inançsızlığıdır. İçinde yaşadığımız bu toplumun eğitimde
maneviyattan çok maddiyata önem vermesi, çocukların Allah'ı
tanımamasına, O'na gereken sevgi ve itaati gösterememesi-ne sebep
olmuştur.
Çocuklanna daha konuşmaya başlar başlamaz Allah demeyi, anlayacağı
kadanyla O'nu tanıtmayı bir görev bilmesi gereken anne ve babalar bunu
iyice ihmal etmişlerdir. Çocuklanna Allah'ın yerine, şarkıcılan,
sporculan, politikacılan tanıtmışlar ve onlara sevgi
15 Tahrim, 6
216
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
beslemelerini sağlamışlardır. Bunun sonucunda da Allah'ın yerine
başkalannı koymalan sebebiyle hem kendileri hem de aile fertleri
cehennem yakıtı olmuşlardır. Öyle ise yapılması gereken, Allah'ı en
güzel bir biçimde aile fertlerine tanıtmak ve O'nun rızasını kazanmak
için yaşamaktır.
• Rasulullah'ı tanıtmak:
Aile reisinin bir diğer görevi de alemlere rahmet olarak gönderilen
Hz. Muhammed'i tanıtmak, O'nun yaşantısını ve mücadelesini aile
fertlerine öğreterek, Rasulullah'in yolunda gitmelerini sağlamaktır.
İnsanlığın kurtuluşu için gecesini gündüzüne katan, her türlü hakarete
ve işkenceye göğüs geren, açlığı, susuzluğu, hicreti ümme-tiyle
birlikte yaşayan, Allah yolunda canını, malını, kanını, bütün ömrünü
feda eden bir peygamberin hayatını ve mücadelesini öğrenmek ve öğretmek
anne ve babalann en önemli görevlerinden biridir.
Rasulullah (s.a.v.)'ın hayatı inananlar için ibretler ve örneklerle
doludur. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Andolsun ki,
Rasulullah'ta sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmaya inanan
ve Allah'ı çok anan kimseler için en güzel bir örnek vardır."16
Bir diğer ayet-i kerimede ise şöyle buyurulmaktadır: "Ve sen elbette
yüce bir ahlak üzeresin."17
Rasulullah (s.a.v.) ise bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Ben güzel ahlakı
tamamlamak üzere gönderildim."18
Bu ayet ve hadislere göre Rasulullah (s.a.v.), herşeyiyle örnek alınması
gereken bir insandır. İnsanlığa rehberlik görevi yapan Hz.
I6Ahzab, 21 17 Kalem, 4
18
Malik, Muvatta, Husnu'l-Hulk8
217
Muhammed, dün olduğu gibi bugün, de yann da insanlığın önderi olmaya
devam edecektir.
Ahlakın, hayanın, tevazünün, doğruluğun, inancın ve takvanın
zirvesinde olan Rasulullah (s.a.v.)'ın hayatının en güzel şekilde örnek
alınmasının yolu, O'nun hayatını öğrenmekle olur. Bunun gerçekleşmesi
için aile reisinin Hz. Muhammed'le ilgili olan kitapları, dergileri,
ansiklopedileri ve imkanı varsa kasetleri, cd. leri alıp okutması,
izletmesi ve dinletmesi gerekir. Bu şekilde aile fertlerinin herbiri
Rasulullah'm örnek hayatını öğrenerek O'nun gibi olmaya çalışırlar.
• Kur'an eğitimi:
Hakla batılı ayıran, hasta gönüllere şifa, yolunu kaybedenlere rehber,
karanlıkta kalanlara ışık, inananlar için hidayet ve rahmet olan Kur'an,
ilk öğrenilmesi gereken kitabtır. Çünkü dünya hayatını nasıl
yaşayacağımız, neleri yapıp neleri yapmayacağımız orada yazılıdır.
Bu kitap insanların ve cinlerin onun hükmüne tabi olması için
gönderilmiştir. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "İşte bu (Kur'an),
kendisiyle uyanlsmlar, Allah'ın ancak bir tek Tann olduğunu bilsinler
ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara
(gönderilmiş) bir bildiridir."19
Bir diğer ayette ise şöyle buyurulmaktadır: "Sizi karanlıklardan
aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık ayetler indiren O'dur. Şüphesiz
Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir."20
Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle buyuruyor: "Size iki şey bırakıyorum.
Bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız: Allah'ın kitabı
ve Rasulünün sünneti."21
19 İbrahim, 52
20 Hadid, 9
21 Muvatta, Kader 3
218
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Görüldüğü gibi, müslüman olarak ayakta durabilmenin, sapıklıktan
korunmanın ve cennete gitmenin yolu Kur'an'dan geçmektedir. Aile
fertlerinin mutlak surette bu kitabı okuması ve anlaması gerekmektedir.
Kur'an'ı öğrenmenin ve öğretmenin fazileti de çok büyüktür.
Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Sizin en
hayırlınız, Kur'an'ı öğrenen ve öğreteninizdir."22
"Kur'an'ı okuyunuz, ve onunla amel ediniz. Kıraatinden uzak kalmayınız.
Diğer taraftan tüm ibadetleri terkederek sadece onu okumakla da vakit
geçirmeyiniz. Kur'an'ı dünyalık kazanmak vesilesi kılmayınız ve onunla
zengin olmaya çalışmayınız."23
Aile içinde Kur'an öğretimini gerçekleştirmek gerekir. Çocuklarının
ve eşinin bu üstünlükten faydalanmalarını sağlamak aile reisinin
görevidir. Allah (c.c.)'ın bizlerden neler istediğini öğrenmek ve
ilmimizin artmasını sağlamak için Kur'an'ı anlamak yoluna gitmemiz
gerekir. Ev içinde özel bir eğitim ve öğretim programı düzenlemek
suretiyle, aile mensublannın Kur'an'ı anlamaları ve anladıklarını
uygulamaları mümkün olur.
Her türlü baskıya ve dayatmaya karşı, inadına Kur'an'a sarılmak ve
onun gölgesine sığınmak bugün en büyük görevdir. Müslümanları Kur'an'ın
nurundan ve rehberliğinden mahrum etmeye kalkışanlara en iyi cevab,
evlerin birer Kur'an üniversitesi olmasıdır. Bugün alınabilecek en
büyük mükafat bununla mümkün olabilir. Öyleyse inancından taviz
vermeyen tüm aileler, Kur'an'ı, önce kendi kurtuluşları, sonra da
insanlığın kurtuluşu için öğrenmeye ve evlerini birer Kur'an
üniversitesi haline getirmeye Çalışmaları gerekiyor.
22 Buhari, Fedailu'l-Kur'an 21; Ebu Davud, Salat 349; Tinnizi. Kur'an
15
23 Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3 s. 428,444
219
KUR'AN VE SÜNNET
IŞ,Ğ1NDAEVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
.Ahirentanıtmak.
insanlann Allah'm sünnet çizgisinde devam mektedir. Aile fertlerinin
aile tarafindan.
de en büyük İŞ ailelere dü^ gereken bir diğer konu da Müslümanlann
dünyaya ve wzaklanna düşmemesi
**« man* benlÇ* ^ey—- ^T düşmezler. Allah-ınyasato^^^
Wannın
hesabmı sonunun olduğunu, ^a ^ra "
y
^
> yere
onun kazananı artmnz .Kimde duny
^ ^ ^ yadan bir şeyler vennz.
Fakat onun
_ (Q.
-Hiçbir kimse yok ki, ölümü Al ah in ^ ^^ lüm), bÇelli bir süreye £^
«££*.» İJ* on. da
se, kendisine ondan vennz ^
kafatlandıracağız."25
bundan veririz. Biz şukredenlenmukat
feyda.
••Sak.n, kendüenni ^^^^ dikme! RaM»
" Şura, 20
25 Ai-i İmran, 145
2<>Taha, 131
220
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
harama yeltenmemesi için aile reisi azami gayret göstermelidir. Aile
fertlerini cehennem ateşinden korumanın yolu, ahiret bilincine vakıf
olmalarını sağlamaktır.
• Dini bilgileri öğretmek:
Aile reisinin öncelikli görevlerinden biri de, eşine ve çocuklarına
dini bilgileri öğretmektir. İbadetlerin nasıl yapılacağı, maddi ve
manevi pisliklerden nasıl temizlenileceğini eşine (bilmiyorsa) ve
çocuklarına öğretmek babanın işidir.
Daha önce de zikrettiğimiz ayet-i kerimede Allah (c.c.) şöyle
buyurmaktadır: "Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar
ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında acımasız, güçlü, Allah'ın
kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan
melekler vardır."27
Bir başka ayet-i kerimede ise şöyle buyurulmaktadır: "Ailene namazı
emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden nzık istemiyoruz; (aksine)
biz seni nzıklandınyoruz. Güzel sonuç, takva iledir."28
Allah (c.c), yukarıdaki ayetlerle, aile reislerinin ev halkını dini
konularda da eğitmek zorunda olduğunu belirtmektedir.
Malik b. Huveyris şöyle anlatıyor: "Rasulullah'ın yanma gittik. Hepimiz
genç ve aynı yaştaydık. Orada yirmi gün kaldık. Rasulullah (s.a.v.)
çocuklanmızı özlediğimizi tahmin etti ve evde kimleri bıraktığımızı
sordu. O'na durumu anlattık. Kendisi çok yumuşak kalpli ve
merhametliydi. Bize şöyle dedi: "Çocuklarınızın yanına dönün, onlara
dinlerini öğretin. Benden gördüğünüz gibi namaz kılın. Namaz vakti
olunca sizden biri ezan okusun ve en yaşlınız da 'mam olsun."29
Tahrim, 6
28Taha,ı
29
Buhari, Edeb 33
221
Rasulullah (s.a.v.) erkeklere ilim öğretirken» kadınlara da dinlerini
öğrenme fırsatı tanıyordu. Kadınlar öğrenmek istedikleri konulan
Rasulullah (s.a.v.)'dan öğrenebiliyordu.
Allah (c.c.)'ın emirlerine duyarlı müslüman aile reisleri, eşine ve
çocuklarına namazı dosdoğru kılmayı, orucu gereği gibi tutmayı
öğretmelidir. Yine eşinin özel durumlarıyla ilgili konularda (hayız,
nifas vb.), onun bilgi alabileceği kitapları temin etmek, erkeğin
görevidir.
• Adab-ı muaşeret:
Aile reisinin ev halkını bilgilendirmesi gereken bir diğer konu da
adab-ı muaşerettir. Ailesinin, yemesinden içmesine, yatmasından
kalkmasına, konuşmasından susmasına kadar her şeyiyle ilgilenmelidir.
Şimdi bunlann önemli olanlarından bazılannı görelim.
a) Selamlaşma adabı:
Aile reisi, ev halkına nasıl selamlaşacaklannı, kimlere selam
vereceklerini öğretmelidir. Çünkü selamlaşma, kişiler arasında sevgi
bağının kuvvetlenmesine sebeb olur. Selamlaşmanın önemine dair pek
çok delil vardır.
Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Bir selam ile selamlan-dığınız
zaman siz de ondan daha güzeliyle selamlayın; yahut aynıyla karşılık
verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını arayandır."30
Allah (c.c), selamlaşmanın önemini bu şekilde belirtirken bu konuda
Rasulullah (s.a.v.) da şöyle buyurmaktadır: "Biriniz bir meclise
gelince selam versin. Kalkmak isteyince de selam versin. Birinci selam
sonuncudan evla değildir. İkisi de aynı ölçüde önemlidir."31
30 Nisa, 86
31 Tirmizi, İsti'zan 15; Ebu Davud, Edeb 150
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Selam, mü'minlerin birbirlerine hayır duada bulunması demektir
Birbirleriyle karşılaşan mü'minlerden birinin "Esselamu aley-İfljm"
demesi, diğerinin de onun selamına karşılık "Ve aleyküm selam" demesi
gerekir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "... Evlere girdiğiniz zaman, Allah
tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak kendinize
(birbirinize) selam verin..."32
"Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi farkettirip
(izin alıp) ev halkına selam vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha
iyidir. Herhalde (bunu) düşünüp anlarsınız."33
Enes b. Malik anlatıyor: "Rasulullah bana şöyle buyurdu: "Ey oğulcuğum!
Ailene girdiğin zaman selam ver ki, selamın hem senin üzerine hem de
ailenin üzerine bereket olsun."34
Bütün bu delillerden anlaşıldığı üzere, mü'min olan kimse evine ya
da bir kardeşinin evine girerken veya çıkarken selam vermelidir.
Selamlaşmak, insanlar arasındaki yakınlaşmayı sağlayan en güzel
bağdır. Yine tanışma vesilesidir. Yukarıdaki hadiste de belirtildiği
gibi, bereket vasıtasıdır.
Selam sadece tanıdıklara verilmez. Yabancı da olsa selam vermek gerekir.
Rasulullah (s.a.v.) 'a İslam'ın hangi ameli daha hayırlıdır? diye
soruldu. O da şöyle cevap verdi: "Yemek yedirmen, tanıdığın ve
tanımadığın herkese selam vermendir."3S
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Binekli olan yürüyene, yürüyen
oturana ve az olan çokluğa selam verir."36
2Nur,6 3iNur,27 ^Tirmizi.İsti'zanlO
'EbuDavud, Edep 142
36 Rı.hA-r
i ...
.
145: Tİrmİa"'
222
Aile reisi olan babanın eşine ve çocuklarına selamlaşmayı, onun
faziletinin büyüklüğünü ve selamlaşma adabını öğretmesi gerekir b)
İzin isteme ve içeri girme adabı:
İslam'ın getirdiği yeniliklerden birisi de, izinsiz hiçbir yere
giril-memesidir. İslam, kişilerin mahremiyetinin korunmasına önem
vermiştir. Bunun için geliştirdiği muaşeret kaidelerinden birisi de
budur.
Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Kendi
evinizden başka evlere, geldiğinizi farkettirip (izin alıp) ev halkına
selam vermedikçe girmeyin. Bu sizin içindaha iyidir. Herhalde (bunu)
düşünüp anlarsınız."37
Bir adam gelip Peygamber (s.a.v.)'den (yanına girmek için) izin istedi
ve "Gireyim mi?" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) hizmetçisine:
"Haydi çık! Şun izin isteme adabını öğret. Ve ona şöyle demesini söyle:
"Esselamu Aleyküm, girebilir miyim?" Adam bunu dışardan duydu.
(Hizmetçiyi beklemeden): "Esselamu Aleyküm, girebilir miyim?" dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) adama izin verdi ve o da içeri girdi.38
Bu ayet ve hadise göre, içeri girmek için mutlaka izin alınmalıdır.
İzinsiz içeri girmek doğru değildir. Kişi kendi evine girerken de izin
istemek zorundadır. Bugün her kapıda zil vardır Şayet bu yoksa
seslenmek, öksürmek suretiyle geldiğini belli etmek gerekir.
Rasulullah (s.a.v.)'a soruldu: "Annemin yanma girerken izin isteyeyim
mi?" Rasulullah: "Evet iste" diye buyurdu. Adam: "Ama ben evde onunla
beraber kalıyorum" dedi. Rasulullah: "Yine de izin iste" diye buyurdu.
Adam: "Ama ben ona (sürekli) hizmet ediyorum" dedi. Bunun üzerine
Rasulullah: "Peki onu çıplak görmek ister
37 Nur, 27
38 Ebu Davud, Edeb 137
224
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
misin?" diye sordu. Adam da: "Hayır" dedi. Bunun üzerine Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu: "Öyleyse ondan izin iste!"39
Görüldüğü gibi, evlere girmede izin sadece yabancı evler için değildir.
Kendi anne ve babasının, kardeşinin, diğer akrabalarının evine girerken
de mutlaka izin istenmelidir. Sebebi ise yukardaki hadiste belirtildiği
gibi, evdekilerin kendilerine çekidüzen vermelerini sağlamaktır.
Yine kapıyı vuran veya zili çalan kimseye evden "Kim o?" diye
sorulduğunda, sizi sesinizle tanıyamayacak olana cevap olarak "Ben"
dememek gerekir. Cabir (r.a.) anlatıyor: "Babamın bir borcu hususunda
Rasulullah (s.a.v.)'a gitmiştim. Kapıyı çaldım. Rasulullah: "Kim o?"
diye sordu. Ben de: "Benim" dedim. Rasulullah (s.a.v.) dışan çıktığında:
"Ben! Ben!" diye söyleniyordu. Belli ki (kim olduğumu söylemeden
yalnızca) "Benim" dememden hoşlanmamış bir hali vardı."40
İzin istemede ölçü, kapının üç kez vurulmasıdır. Ya da zilin belli
aralıklarla üç kez çalınmasıdır. Bu konuda Ebu Said (r.a.) şöyle rivayet
ediyor: "Ensann bir meclisindeydim. Ebu Musa endişeli bir şekilde şöyle
dedi: "Ömer'den içeriye girmek için üç kere izin istedim, cevap
vermeyince döndüm. Arkamdan seslendi: "Neden içeri girmeden döndün?"
Ben de: Ne yapayım üç kere izin istedim, cevap alamayınca geri döndüm.
Çünkü Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Biriniz üç kere izin
isteyip de kendisine izin verilmeyince dönsün." Bunun üzerine Ömer
(r.a.) bana şöyle dedi: "Vallahi bunu, Rasulullah'ın söylediğine dair
bir delil göstereceksin. İçinizden bunu Rasulullah'dan duyan var mı?
Buna şahitlik etsin." Bunun üzerine Ubeyy b. Ka'b şöyle dedi: "Vallahi
kavmin en küçüğü sana Anıklık edecektir." Ben de (yani Ebu Said) kavmin
en küçüğü idim,
'Muvatta.İsti'zani
?'? kti'zan 17; Müslim, Adab 38; Ebu Davud, Edeb 139; TirmiZİ, İsti'zan
225
küçüğü idim, kalkıp onunla gittim. Ömer'e: "Bunu ben de Rasulul-lah
(s.a.v.)'dan duydum." diyerek ona tanıklık ettim."41
Rasulullah (s.a.v.) kapıda durma adabını da göstermiştir: Abdullah
b. Büsr (r.a.) anlatıyor: "Rasulullah (s.a.v.) bir kavmin kapısına
gelince, yüzüyle kapıya dönmezdi. Sağ veya sol omuzunu çevirirdi. Sonra
da: "Esselamu aleyküm, esselamu aleyküm" derdi. Böyle yapışı o sıralar
kapıda örtü olmayışındandı."42
Bu hadise göre, kapıda beklerken yüzünü dönerek durmamak, hafif yan
durmak gerekiyor.
İslam dini, sadece evin dışında değil, evin içinde de izin adabını
öğretmiştir. Çocukların dilediği zaman, anne ve babalann odasına
girmelerine izin vermemektedir. İslam dini, ebeveyn odalanna girişi
belli saatlerde izin almayla sınırlamıştır. Allah (c.c.) şöyle
buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Elleriniz altında bulunan (köle ve
cariyeleriniz) ve içinizden henüz ergenlik çağma girmemiş olanlar,
sabah namazından önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından
sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. Bunlar,
mahrem (kapanmamış) halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin
dışında ne sizin için ne de onlar için bir mahzur yoktur. Birbirinizin
yanma girip çıkabilirsiniz. İşte Allah a-yetleri size böyle açıklar.
Allah, (her şeyi) bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Çocuklarınız
ergenlik çağına girdiklerinde, kendilerinden öncekiler (büyükleri)
izin istedikleri gibi onlar da izin istesinler. İşte Allah, ayetlerini
böyle açıklar. Allah alimdir, hakimdir."43
Aile reisleri izin isteme adabını en güzel şekilde ev halkına
öğretmelidir. Özellikle ev içinde çocukların hangi vakitlerde ebeAİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
41 Buhari, İsti'zan 13; Müslim, Adab33
42 Ebu Davud, Edeb 138
43 Nur, 58-59 226
veyn odalanna izinsiz giremeyecekleri iyi öğretilmelidir. İçeri
girmeye de özen göstermek gerekir. Yukanda zikrettiğimiz hadisler içeri
nasıl girileceğini bizlere açıklamaktadır, c) Oturma adabı:
Aile reisinin ev halkına öğretmesi gereken bir diğer muaşeret adabı
da budur. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Biriniz bir meclise
gelince selam versin. Kalkmak isteyince de selam versin. Birinci selam
sonuncudan evla değildir. İkisi de aynı ölçüde önemlidir."44
Bir topluluk içinde otururken bir kişinin yalnız bırakılıp diğerlerinin
kendi aralannda fisıldaşmalan doğru değildir. Rasulullah (s.a.v.)
şöyle şöyle buyurmaktadır.- Üç kişi beraberken, ikisi aralannda özel
birşey konuşmasın, bu öbürünü üzer."4s
Bir toplumda insanlar otururken dışandan birinin gelmesiyle ayağa
kalkmak pek tasvip edilmemiştir. Bu konuda Enes b. Malik (r.a.) şöyle
nakletmektedir: "Ashaba Rasulullah (s.a.v.)'dan daha sevgili kimse
yoktu. Buna rağmen Rasulullah (s.a.v.)'ı gördükleri zaman ayağa
kalkmazlardı. Çünkü O'nun bundan hoşlanmadığını biliyorlardı."46
Ümame (r.a.) şöyle anlatıyor: "Bir gün Rasululah (s.a.v.) yanımıza
geldi. Elinde asası vardı. Biz hemen ayağa kalktık. Bunun üzerine şöyle
buyurdu: "Yabancılann birbirlerini büyüklemek için ayağa kalkmalan
gibi ayağa kalkmayın."47
Bu konuda alimler ihtilaf etmişlerdir. Ancak büyüklenmek için ayağa
kalkılmasını istemek yasaktır. Cemaate herkesçe bilinen ilim,
44 Tirmizi, İsti'zan 15; Ebu Davud, Edeb 150
45 Buhari, İsti'zan 45; Müslim, Selam 36; Ebu Davud, Eddb 29; Muvatta,
Kelam
13
'''Tirmizi, Edeb 13
47 Ebu Davud, Edeb 165
227
s- EI
KUR1 AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
irfan sahibi kimse gelince onun ilmine, irfanına binaen kalkılabilir
de denmiştir.
İzin alınmadan iki kişinin arasına oturmak caiz değildir. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyuruyor-. "Bir kimsenin izin almadan iki kişinin
arasına oturması helal olmaz."48
Aile reisleri, ailesinin oturuş biçimine, büyüklerinin yanındaki
oturuşuna dikkat etmelidir. Onlann özellikle büyüklerin yanında nasıl
oturacaklarını iyi belletmeleri gerekir, d) Yeme ve içme adabı:
Evlerde en çok ihtiyaç duyulan muaşeret kaidelerinden birisi de budur.
Anne ve babalara bu konuda büyük iş düşmektedir. İslam dini, insanın
her yönüyle ilgilendiği için, bu konuda da bir takım kural ve kaideler
ortaya koymuştur.
Yemeğe başlamadan önce eller mutlaka yıkanmalıdır. Rasulullah (s.a.v.)
bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Yemeğin bereketi, yemekten önce ve
sonraki yıkamalardadır."49
Yemeğe besmele ile başlamak gerekir. Besmele, yemeğin bereketlenmesine
vesile, şeytanların ise yemeğe ortaklık etmesine engel olur. Rasulullah
(s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Sizden kim bir şey yerse
"Bismillah" desin. Başlangıçta unutmuşsa, sonunda şöyle desin:
Bismillahi fi evvelini ve ahirihi (başında da sonunda da Allah'ın
adıyla)."50
"Rasulullah (s.a.v.) altı kişi içinde yemek yiyordu. Bu sırada bir
bedevi geldi. (Besmele çekmeksizin) iki lokma yuttu. Rasulullah
4B Ebu Davud. Edeb 24; Tırmia. Edeb 11 so Ebu Davud, Et'ime 16; Tmruzi,
Etime 47
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
(s.a.v.) şöyle dedi: "Eğer bu adam besmele çekseydi, yemek hepinize
yeterdi"51
Bir gün Rasulullah (s.a.v.)'a sahabeler sordu: "Ey Allah'ın Rasu-lü!
Biz yiyoruz, ancak bir türlü doymuyoruz." Bunun üzerine Rasulullah
(s.a.v.) şöyle dedi: Ayrı ayrı yiyor olmayasınız?" Onlar da: "Evet"
dediler. Rasulullah (s.a.v.) da: "Öyleyse yemeğinizde toplanın, (hep
birlikte yiyin) Yemeğe Allah'ın adını anarak (Besmele çekerek)
başlayın. Böyle yaparsanız yemeğiniz, hakkınızda mübarek kılınır."52
"Kişi evine döndüğü zaman içeri girerken ve yemeğine başlarken Allah'ın
adını zikrederse, şeytan (ve avanesine): "Size burada gecelemek de
yok, yemek de" der. Ama kişi eve girerken Allah'ı zikreder fakat akşam
yemeğini yerken zikretmezse, şeytan (avanele-rine):
"Akşam yemeğine kavuştunuz ama burada gecelemeniz mümkün değil" der.
Adam eve girerken ve yemeğe başlarken "Bismillah" diyerek Allah'ı
zikretmezse, şeytan (avanelerine): "Yemeğe de yetiştiniz, yatmağa da"
der."53
Yemeği sağ elle yemek gerekir. Bu konuda aile reisi, ev halkına örnek
olmalıdır. Özellikle çocuklan daha küçükken sağ elle yemeye
alıştırmalıdır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Sizden hiç
kimse sakın sol eliyle yiyip içmesin. Çünkü şeytan soluyla yer içer."54
Yemeğe kenarlarından başlanmalıdır. Kabın ortasından alınmamalıdır.
Çünkü bereketi ortadadır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur228
51 Tırmizi, Et'ıme 47
52 Ebu Davud, Et'ıme 15; İbn Ma'ce, Et'ime 17
53 Müslim, Eşrıbe 103; Ebu Davud, Et'ime 16
M Muslim, Eşjibe 106; Ebu Daud, Et'ime 20; TinfiM, Et'ime 9; Muvafta,
Sıfatu'n-NebiS
229
r
?M
maktadır: "Bereket yemeğin ortasına iner. Öyleyse kenarlarından yiyin,
ortadan yemeyin."55
Yemek bittikten sonra Allah'a hamd etmek gerekir. Yani dua etmeyi
unutmamak gerekir. Çeşitli yemek duaları vardır. Elhadulil-lah demek
bile yeterlidir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Kim bir
şey yer ve: "Bana bu yiyeceği yediren ve tarafımdan hiçbir güç ve kuvvet
olmadan bunu bana nzık kılan Allah'a hamd olsun" derse, geçmiş günahlan
bağışlanır."56
"Muhakkak ki Allah, kulun bir şey yiyip hamd etmesinden veya bir şey
içip hamd etmesinden razı olur."57
Yemek bitip dua edildikten sonra ellerin yıkanmasına dikkat etmek
gerekir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Yemeğin bereketi,
ellerin yemekten hem önce hem de sonra yıkanmasıdır."58 Aile reisi,
yemek adabını en güzel şekilde öğrenmeli sonra da eşinin ve çocuklarının
bu adabı uygulamalarını sağlamalıdır. Rasulullah (s.a.v.)'ın ve
ashabının yemek yeme adabını, yemeği usulüne göre yemenin mükafatlarını
ve bereketini onlara anlatmalıdır.
Helal Kazanç
Aile reisinin en önemli görevlerinden birisi de ailesinin nafakasını
helalinden kazanmasıdır. Aile fertlerinin yiyeceğini, içeceğini ve
giyeceğini helal yollardan temin etmesi gerekir. Allah (c.c.)'ın
yasakladığı yollardan nafakanın temin edilmesi haramdır.
" Müslim, Zikr 89; Tirmıa, Efıme 18
» Ebu Davud, Ef ime 12; Tirmia, Et ime 39
230
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Ey Peygamber! Temiz olan şeylerden
yeyin; güzel işler yapın. Ben sizin yaptıklannızı hakkıyla
bilmekteyim."59
"Mallannızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip
dururken, insanların mallanndan bir kısmını haram yollardan yemeniz
için o mallan hakimlere (idarecilere veya mahkeme hakimlerine)
vermeyin."60
"Artık Allah'ın size verdiği nzıktan helal ve temiz olarak yeyin, eğer
(gerçekten) yalnız Allah'a ibadet ediyorsanız, O'nun nimetine
şükredin."61
"Ey iman edenler! Size verdiğimiz nzıklann temiz olanlarından yeyin,
eğer siz yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız O'na şükredin."62
Allah (c.c), kullannın helalinden temiz olan şeylerden yemelerini
istemektedir. Haram olan yollardan elde edilen şeylerin yenmesini de
yasaklamaktadır.
Rasulullah (s.a.v.), bir gün şöyle hitap etmiştir: "Ey insanlar! Allah
Teala hazretleri temizdir, ancak temiz olanı kabul eder. Allah,
mü'minlere, peygemberlere emrettiğini emretti ve şöyle buyur-du:"Ey
Peygamber! Temiz olan şeylerden yeyin; güzel işler yapın."63
Yine şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Size verdiğimiz nzıklann
temiz olanlanndan yeyin."64
Sonra seferi uzatıp, saçı başı dağınık, toz toprak içinde kalan ve
elini semaya kaldınp: "Ya Rabbi, Ya Rabbi" diye dua eden bir yolcudan
bahsedip şöyle dedi: "Bu yolcunun yediği haram, içtiği ha59Mu'minun, 51 60 Bakara, 188 6ıNahl, 114 62 Bakara, 172 63Mü'minun,
51 64 Bakara, 172
231
KUR'AN VE SÜNNET IŞIĞINDA EVÜÜK VE MAHREMİYETLERİ
ram ve haramla beslenmektedir. Peki böyle bir kimsenin duası nasıl
kabul olunur? buyurdu."65
"Bir kısım insan vardır, Allah'ın mülkünden haksız bir surette mal
elde etmeye girişirler. Halbuki bu, kıyamet günü onlara bir
ateştir.başka birşey değil."66
"Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de a-paçık
bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar
vardır. İnsanlardan çoğu bunlan bilmez. Bu durumda, kim şüpheli
şeylerden kaçınırsa, dinini de ırzını da temize çıkarmış olur. Kim
de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur. Tıpkı koruluğun etrafında
sürüsünü otlatan çoban gibi ki, hayvanları her an koruluğa düşebilecek
durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah'ın
koruluğu da haramlardır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var
ki, eğer o sağlıklı olursa, cesedin tamamı sağlam olur. Eğer o bozulursa,
cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir."67
Bu hadislerden de anlaşıldığı gibi, haram kazanç sahibinin ne duası
kabul olunur, ne de cehennem ateşinden kurtulabilir. Allah (c.c.)'m
koyduğu sının aşanlar zalimlerdir.
Aile reisi, evine getirdiği nafakanın helal olup olmadığına dikkat
etmek zorundadır. Haram yoldan kazanılan paranın hiçbir değeri yoktur.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Allah temiz olmayan namazı
kabul etmez. Hıyanetle kazanılan parayı da kabul etmez.
"68
Muslim, zekat 65; Tırmizi, Tefsir-i Bakara
Buyu l;Nesai, Buyu 2 68 Muslim. Taharet 1, Tirmizi, Taharet 1
232
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Allah (c.c.) bir çok ayet-i kerimesinde haramdan sakınmayı ve helale
yönelmeyi emretmektedir. Helal kazancın değerini ve kıymetini aynca
Rasulullah (s.a.v.) açıklamaktadır. Bütün bunlara rağmen ailesinin
boğazından haram akıtan babanın ahirette gideceği yer cehennem ateşi
olacaktır.
Ticaretle uğraşan aile reisleri, ölçü ve tartıda çok dikkat
etmelidirler. Ölçü ve tartıda hile yapmanın bedeli çok ağırdır. Allah
(c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Ölçüyü adaletle tutun ve eksik
tartmayın."69
Bir başka ayet-i kerimede ise, Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
"İnsanlardan alırken ölçüp tarttıklannda tam, onlara vermek için ölçüp
tarttıklannda ise noksan yapan hilekarlann vay haline!"70
Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Ey muhacir topluluğu!
Beş şey vardır ki, onlarla imtihan olduğunuz zaman hayır kalmaz. Ben
sizlerin o zamana kavuşmanızdan Allah'a sığınırım.
1. Bir millette zina ortaya çıkar ve aleni işlenecek bir hale gelirse,
mutlaka o millette taun hastalığı yaygınlaşır ve onlardan önce gelip
geçmiş milletlerde görülmeyen hastalıklar yayılır.
2. Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet mutlaka kıtlık, geçim
sıkıntısı ve başlanndaki sultanın zulmüne uğrar.
3. Hangi millet mallannın zekatını vermezse, mutlaka gökten yağmur
kesilir. Hayvanlar da olmasa tek damla yağmur düşmezdi.
4. Hangi millet Allah ve Rasulünün ahdini bozarsa, Allah (c.c.) o
millete, kendilerinden olmayan bir düşman musallat eder ve
elle-rindekilerin bir kısmını onlar alır.
69 Rahman, 9 70Mutaffifin, 1-6
233
KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
5. Hangi milletin imamlan Allah'ın kitabıyla amel etmeyi terkederek
Allah'ın indirdiği hükümlerden işlerine gelenleri seçerse, Allah onlan
kendi aralannda savaştırır."71
Allah (c.c), faizi yasaklamıştır, bu yolla kazanç elde etmek ve çoluk
çocuğuna yedirmek doğru değildir. Allah (c.c.), faiz yiyenin kabrinden
kalkış manzarasını şöyle açıklamaktadır: "Faiz yiyenler
(kabirlerinden),
şeytan
çarpmış kimselerin
cinnet
nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onlann "Alım-satım tıpkı
faiz gibidir" demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alım satımı helal,
faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de
faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi
Allah'a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir,
orada devamlı kalırlar."72
Rasulullah bu konuda: "Faizi yiyene de, yedirene de, şahitlik edenlere
de, bu muameleyi yazana da lanet etti."73 buyurmaktadır
Bu delillerden de anlaşıldığı gibi, İslam dini haksız yollardan elde
edilen kazanca değer vermemektedir. Aksine faiz yiyenleri tehdit
etmektedir. Başkalarının sırtından geçinmeye çalışan asalaklar,
cehennem
ateşiyle
korkutulmaktadır.
Faiz
alanlar,
mallarının çoğaldığı inancındadır. Allah (c.c.) ise durumun hiçte
zannettikleri gibi olmadığını bakın nasıl açıklıyor-. "İnsanların
mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir faiz, Allah katında
artmaz. Allah'ın nzasını isteyerek verdiğiniz zekata gelince, işte
zekatı veren o kimseler, evet onlar (sevaplannı ve mallarını) kat kat
arttıranlardır."74
71 Ibn Ma'ce, Fitenh. no- 4019
72 Bakara, 275
58 74 Rum, 39
234
AtLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Yine faiz yoluyla elde edilen kazancın bereketi de olmaz. Bu konuda
da Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Allah faizi tüketir (Faiz kansan
malın bereketini giderir), sadakalan ise bereketlendirir. Allah
küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez."75
Kumar oynamak ve içki satmak yoluyla elde edilen kazanç da haramdır.
Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili
taşlar (putlar), fal ve şans oklan birer şeytan işi pisliktir; bunlardan
uzak durun ki kurtuluşa eresiniz."76
"Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak;
sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan)
vazgeçtiniz değil mi?"77
Rasulullah (s.a.v.) da bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Her sarhoşluk
veren haramdır. Çoğu sarhoşluk veren haram şeyin azı da haramdır."78
"İçkide on kişiye lanet edilir. İçkiye, onu yapana, yaptırana, satana,
satın alana, taşıyana, kendisine taşınana, parasını yiyene, içene ve
dağıtana."79
Aile reisinin öncelikle kendisinin bu tür hatalara düşmemesi gerekir.
İslam dininin yasakladığı herşeyin bir hikmeti vardır. Günümüzde içki
ve kumar yüzünden ailelerin parçalandığını, aile içi kavgaların
olduğunu, çocukların bu iki illet yüzünden psikolojik rahatsızlıklarla
karşı karşıya kaldıklannı görüyoruz. Kavgaların, hırsızlıkların,
tecavüzlerin, öldürme ve yaralamalann, iflaslann ve hastalıkların
arkasında bu iki illet vardır.
75 Bakara, 276
76 Maıde, 90
77 Maıde, 91
78 Ebu Davud, Eşrıbe 5; Tirmizi, Ejfibe 3
79 Ibn Ma'ce, Eşnbe 6
235
Aile reisinin ev halkını bu gibi illetlerden koruması ve bu konuda
onlan bilgilendirmesi gerekmektedir. Gazetelerde ve televizyonlarda
içki ve kumar yüzünden ortaya çıkan suçlara, özellikle çocuklannın
dikkatini çekmelidir.
Rüşvet de dinimizce yasaklanmıştır. Ailelerin bu fiilden sakınması
için gerekli bilgilendirme baba tarafından yapılmalıdır. Allah (c.c.)
şöyle buyurmaktadır: "Mallannızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin.
Kendiniz bilip dururken, insanlann mallanndan bir kısmını haram
yollardan yemeniz için o malları hakimlere (idarecilere veya mahkeme
hakimlerine) vermeyin."80
Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatıyor: "Rasulullah (s.a.v.), hükümde
rüşvet alan ve rüşvet veren kimseyi lanetlemiştir."81
Rüşvet konusunda da aile reisinin dikkatli olması gerekir Ailesini
rüşvetten kazandığı parayla beslememelidir. Haram olarak gelen
paralarla ailesinin geçimini sağlayan biri, daha sonra bu haramlann
karşılığını görür. Haramla beslenen bedenler, o kişi için hayırlı olmaz.
Aile reislerinin evlerine helal kazançla gelmeleri ve ev halkını harama
bulaştırmadan doyurması gerekir. Aile reisi ev halkından sorumlu olduğu
için, ilk hesab ona sorulacaktır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyuruyor:"Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz. İmam
(devlet başkanı) çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin
çobanıdır ve onlardan sorumludur. Kadın, kocasının evinde çobandır
ve sürüsünden sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malından sorumludur
ve sürüsünden mes'uldür."82
80 Bakara, 188 e.EbuDavud,Akdiye4;Tirm,zi,Ahkam9
« Buhari, Ahkam 1, Cum'a 11, istikraz 20 I* ", 19. Muslim İmaret 20;
Tirmizi, Qhad 27; Ebu Davud, imaret
236
9. Nikah 81. 90;
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Nafaka Temini
Nafaka, geçimini üstlendiği kimselerin yiyecek, giyecek ve mesken
teminidir. İslam dininde koca, eşinin ve belirli bir yaşa gelip iş
ve meslek sahibi olmalanna kadar çocuklarının geçim masraflannı
karşılamakla yükümlüdür. Anne, baba ve diğer yakın akrabaların fakir
düşmeleri halinde ihtiyaçlannı karşılamak da bu kapsamdadır.
Allah (c.c.) nafaka konusunda şöyle buyurmaktadır: İmkanı geniş olan,
nafakayı imkanına göre versin, nzkı daralmış olan da Allah'ın kendisine
verdiği kadanndan nafaka ödesin."83
"... Annelerin örfe uygun olarak beslenmesi ve giyimi babaya aittir.
"84
Rasulullah (s.a.v.) ise bu konuda şöyle buyurmuştur: "Kadınlan-nızın
da normal bir şekilde yiyecek ve giyecekleri size aittir."85
Bu delillerden de anlaşılacağı gibi, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin
nafakası aile reisine aittir. Nafaka miktan, erkeğin maddi durumuna
göredir.
1, Evli kadının nafakası:
Kadına verilmesi vacib olan nafaka miktannda hem kocanın hem de kadının
durumuna bakılır. Yani kan ile kocanın her ikisi de zengin olduklan
zaman kadına zengin kadınlann, fakir oldukları zaman fakir kadınlann,
ikisinden biri zengin diğeri fakir olduğu zaman ise orta halli kadınlann
nafakası gerekir. Yukanda geçen ayeti kerime buna delildir.86
Kadına, kocası tarafından rahatça yaşayabileceği bir şekilde döşenmiş,
güvenli bir konut sağlama mecburiyeti vardır.
83 Talak, 7
84 Bakara, 233
85 Ebu Davud, Menasik 96
86 İbn Abidin. c. 7 s. 290; el-Hidaye Terc.C.2 s. 156
237
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Kadının nafakası, yiyecek, içecek, giyecekler, mesken, tedavi
masrafları ve kadının emsalleri sahip olduklan takdirde hizmetçidir.
Nafakanın vacib olmasının şartlan:
Nafakanın koca üzerine vacib olması için bir takım şartlar
gerekmektedir:
1. Nikah akdinin sahih olması
2. Kadının, cinsi ilişkide bulunulabilecek durumda olması
3. Kadının kendisini kocasına tam olarak teslim etmesi
4. Kadının dinden çıkmış olmaması
5. Kadının hürmet-i musaharayı icab eden şeyi işlememesi
6. Kadının vefat iddetiyle iddette olmaması87
2. İddet bekleyen kadının nafakası:
İddet, kocanın vefatı veya eşini boşaması halinde meydana gelir.
Kocasının vefatı dolayısıyla iddet bekleyen kadına nafaka gerekmez.
Hanefi mezhebine göre, ister ric'i boşama, isterse bain boşama olsun,
bunlardan doğan iddet nafakası koca tarafından iddet süresince
ödenir88.
3. Çocukların nafakası:
Kız ve erkek çocuklann nafakası babaya aittir. Çocuk babadan bir
parçadır. Baba, nasıl kendisini beslemek mecburiyetinde ise, çocuğunu
da beslemek zorundadır. Çocuğun malı varsa nafaka gerekmez. Çocuk
çalışabilecek konuma gelirse, babası onu ücretle işe verebilir. Bu
şekilde çocuk kendi ihtiyaçlarını karşılayabilir. Ancak kız çocuğu
bunun tersinedir. Evleninceye kadar nafaka babaya aittir.89
87 el-Ceziri, Mezahib-i Erbaa, c. 6 s. 411 vd.
8a el-Ceziri, A.g.e. c. 6 s. 424; el-Hidaye Ter. c. 18.162
89 İbn Abıdin, c. 7 s. 366; el-Ceziri, A.g.e. c. 6 s.440; el-Hklaye,
& %$. lbt>
238
4- Anne ve babanın nafakası:
Kişi, anne ve babasını, ve dedeleriyle ninelerini -eğer
fakirseler-dinleri ayrı da olsa, beslemek zorundadır. Çünkü Allah
(c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını
tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak
taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için)
önce bana, sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur.
Dönüş ancak banadır.
Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana
ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi
geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır.
O zaman size, yapmış olduklarınızı habffzYWÜBeter'in kızı Esma (r.a.)
şöyle anlatıyor: Henüz müşrik olan annem yanıma geldi. (Nasıl davranmak
gerektiği hususunda) Rasululah (s.a.v.)'a: "Annem yanıma geldi,
benimle (görüşüp konuşmayı) arzu ediyor, anneme iyi davranayım mı?"
diye sordum. O da: "Evet, ona gereken hürmeti göster" dedi.91
Bu delillerden de anlaşıldığı gibi, anne ve baba müslüman olmasa da
onlarla dünya işlerinde iyi geçinmemiz emredilmektedir. Çünkü anne
ve babanın üzerimizde büyük hakları vardır. Bu hakklann bir nebze de
olsa ödenmesi için onların ihtiyaçlarının giderilmesi gerekir.
Kişinin bolluk içinde yaşayıp da ana-babasmın açlıktan ölmesi ise,
onlarla güzel geçinmek değildir. Dedelerle nineleri de beslemenin vacib
olması, onların da anne ve babalardan olmasından dolayıdır. Bunun
içindir ki, baba olmadığı zaman dede onun yerine geçer. Hem de dedelerle
nineler -ana ve baba gibi- kişinin varlık sebebi olduklanndan kişinin
de onları yaşatması onun en önde
90 Lokman, 14-15
91 Buhari, Hibe 28, Edeb 8; Muslim, Zekat 50; EbuDavud, Zekat 34
239
gelen görevidir. Ancak bütün bu kişilerin nafakalarının çocuklara vacib
olması için onlann fakir olmalan gerekir. Zira kişinin kendi malı
dururken, nafakasını başkasının malından temin etmesi akla uygun
değildir.92
Bu konuda bir diğer ayet-i kerime de şudur: "Rabbin ancak kendisine
ibadet etmenizi ve ana babaya ihsanda bulunmanızı emretti."93
5. Yakın akrabaların nafakası:
Kişiye mahremi olan her akrabasının eğer erkek ise çocuk, fakir sakat,
kör vb. olduğunda, kadın ise fakir olduğunda- nafakası vacibtir. Çünkü
yakın akrabalığın gözetilmesi vacibtir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "... Onlann (annelerin) örfe uygun olarak
beslenmeleri ve giyimi baba tarafına aittir. Bir insan ancak gücü
yettiğinden sorumlu tutulur. Hiçbir anne, çocuğu sebebiyle, hiçbir
baba da çocuğu sebebiyle zarara uğratılmamalıdır. Onun benzeri (nafaka)
varis üzerine de gerekir..."94
Ayetin sonundaki "varise de gerekir" ifadesi, ana-babası ve çocukları
dışında mirasçı olanlara dikkat çekmektedir. Nafakası vacib olan yakın
akrabanın muhtaç olması gerekir. Çocuk, kadın, sakat veya kör olan
kimse de çalışamadığı için bu vaıflar muhtaç olduğunun
belirtileleridir. Zira çalışabilen kimse, maddi olarak yoksul olsa
da, çalışabildiği için muhtaç değildir.
Muhtaç olan kimse ile akrabaları eğer aynı dinden olmazsa, nafakası
onlara lazım gelmez.9s
92 el-Hıdaye, c. 2 s 166
93 İsra. 23
94 Bakara, 233
95 el-Hıdaye, c. 2 s. 168
240
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Hanefi mezhebine göre, nafaka yükümlüsünün, nafaka verecek olduğu
kimseye mirasçı olması gerekir.96
Eşiyle İyi Geçinmek
Aile hayatında mutluluğun hakim olması için aile reisine büyük iş
düşmektedir. Ailede mutluluğun anahtan,kocanm eşi ve çocuklanyla iyi
geçinmesidir.
Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Kadınlara
zorla varis olmanız size helal değildir. Apaçık bir edepsizlik
yapmadıkça, onlara verdiğinizin bir kısmını ele geçirmeniz için de
kadınları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan
hoşlanmazsanız (biliniz ki) Allah'ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı
bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz."97
Rasulullah (s.a.v.)'ın da bu konuda pek çok hadisleri vardır: "Kadınlara
karşı hayırhah olun. Çünkü onlar sizin yanınızda esirler gibidir. Onlara
iyi davranmaktan başka bir hakkınız yok, yeter ki onlar açık bir
çirkinlik işlemesinler. Eğer işlerlerse onları yatakta yalnız bırakın
ve şiddetli olmayacak şekilde dövün. Size itaat ederlerse haklarında
aşın gitmeye bahane aramayın. Bilesiniz, kadın-lannız üzerinde
hakkınız var, kadınlannızm da sizin üzerinde hakkı var. Onlar üzerinde
hakkınız, yatağınızı istemediklerinize çiğnetme-meleridir.
İstemediklerinizi
evlerinize
almamalandır.
Bilesiniz, onlann
sizin üzerindeki haklan, onlara giyecek ve yiyecekleri hususunda iyi
davranmanızdır."98
"Sizin en hayırlılannız, kadmlanna iyi muamele edenlerinizdir."99
96Ag.e. c. 2 s. 169 "Nisa, 19
98 Tirmizi, Tefsir-ıTevbe h. no:3087
99 Ibn Ma'ce, Nikah 50; Tirmizi, Redaat 11
241
KUR1 AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
Bu ayet ve hadislerden de anlaşıldığı gibi kadın, erkeğin elinde bir
emanettir. Bu emanetin iyi muhafaza edilmesi gerekir. Kadın, yaratılışı
gereği ince ve narin yaratılmıştır. Bu konuda Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: "Kadınlara karşı hayırlı davranın. Zira kadın bir eğe
kemiğinden yaratılmıştır. Eğe kemiğinin en eğri yeri yukarı kısmıdır.
Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi haline bırakırsan eğri halde
kalır. Öyleyse kadınlara karşı iyi davranın."100
Bu hadis bizlere, kadınların yumuşak bir mizaçta yaratıldığını, onlara
iyi muamele yapıldığı takdirde onlarla uyum içinde yaşanabileceğine
dikkat çekilmektedir. İyi geçinmek sadece tek taraflı olmaz. Her iki
tarafın da birbirine karşı anlayışlı olması gerekir. Bir olayın iç
yüzünü bilmeden, karşısındaki eşini dinlemeden bir konu hakkında hemen
yorum yaparak sinirlenilmemelidir. Ufacık bir konu da
büyütülmemelidir.
Koca, eşinden gelebilecek bir takım kötü hal ve hareketlere karşı
sabırlı olmalıdır. Eşinin beğenmediği yönleri varsa, kalbini kırmadan
düzeltmeli, onunla her an ilgilenmeli, yalnız bırakmamalıdır. Her
insanın moral olarak iyi olmadığı anlar vardır. İyi geçinme işte burada
ortaya çıkar. Bu anlarda karşılıklı olarak birbirlerine anlayış
göstermelidirler.
Eşlerin iyi geçinmesi için, kocanın eşiyle her zaman ilgilendiğini
göstermesi lazımdır. Böyle olunca, kadın, kocasının kendisiyle
ilgilendiğini anlar. Bu da iyi geçinmek için gerekli olan bir huydur.
İnsanlar birbirlerini her yönüyle kolay kolay beğenmezler. Mutlaka
hoşlanmadıkları yönleri olur. İşte evlilikte de durum aynıdır. Eşler
birbirlerinin bazı huylannı beğenmeyebilirler. Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurmaktadır: "Bir mü'min erkek, bir mü'min kadına
100 Buhari, Nikah 79, Enbiya 1, Edeb 31, 85, Rikak 23; Müslim, Rada
65; Tirmıa, Talak 12
242
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
buğzetmesin. Çünkü onun bir huyunu beğenmezse başka bir huyunu
beğenir."101
Yukarıdaki hadise göre, kadının hırçınlık, huysuzluk ve kaprislerinin
olmasına rağmen hoşlanılacak bir takım özelliklerinin de olabileceği
belirtilmektedir. Mesela kadın hırçın ve huysuz olabilir. Ama buna
karşılık dinine, çocuklarına ve ailesine düşkündür. İşte erkek, eşinin
hoşlanmadığı yönlerini değil, hoşlandığı yönlerini görmeye
çalışmalıdır.
Eşler birbirlerine karşı daima güleryüzlü davranmalı, asık suratlı
olmamalıdır. Aile içinde iyi geçimin olması için koca, iş hayatındaki
problemleri evine taşımamalıdır. İşyerinde birşeye canı sıkılan koca,
hırsını ev halkından almaya kalkmamalıdır. Aile huzurunu bozan en önemli
etkenlerden birisi budur.
Güleryüzlülük
Dinimizin tavsiye ettiği, insanların kaynaşmalarına vesile olan, aile
içinde huzurun, sevginin, saygının oluşmasını sağlayan
gülery-üzlülüktür. Aile reisi olan erkeğin evine girerken, ailesiyle
birlikte otururken, çocuklarıyla ilgilenirken ve evinden çıkarken
güleryüzlü olması, aile içinde huzurun, sevginin, dayanışmanın,
birliğin ve beraberliğin olması demektir.
Küçük bir tebessüm, yuvada güller açmasına vesile olur. Bunun önemini
Rasulullah (s.a.v.) bizlere şöyle açıklamaktadır:"Her iyilik
sadakadır. Kardeşini güleryüzle karşılaman, kendi kovandan kardeşinin
kovasına su vermen de birer iyiliktir."102
Rasulullah (s.a.v.), Ebu Zerr (r.a.)'e şöyle tavsiyede bulunuyor:
"Yapılan hayırdan hiçbir şeyi küçük bulup hakir görme. Kardeşini
101 Müslim, Rada 61
v
102 Buhari, Edeb 68; Müslim, Zekat 52; Etou Divud, Edeb 68; Tirmizi,
Bırr 45
243
güleryüzle karşılaman bile olsa (bunu ehemmiyetsiz görüp ihmal
etme).103
Güleryüzlü olmak, hadislerden de anlaşılacağı gibi, Allah (c.c.) ve
RasuluUah (s.a.v.) nezdinde büyük bir iştir. Bu nedenle erkeğin hem
kendi aile fertlerine hem de diğer insanlara karşı daima güleryüzlü
davranması gerekmektedir. RasuluUah (s.a.v.), sadece eşlerine değil,
tüm insanlara karşı güleryüzlü davranıyordu. Örnek alınması gereken
RasuluUah (s.a.v.) olduğuna göre, aile saadetinin sağlanması için de
O'nun tavsiyelerine uymak her müslümanın görevidir.
Şakalaşmak
İslam dini, ölçüyü kaçırmamak şartıyla şakalaşmaya ve mizaha izin
vermektedir. Hadis kitaplarının tamamında da bu konuya yer
verilmektedir. Hadis kitaplarında bu konuya yer verilmesinin sebebi,
RasuluUah (s.a.v.)'ın hayatında şakaya sıkça rastlanmasındandır.
İnsanın fıtratında olan şeylerden birisi de şakalaşmaktır. Sürekli
somurtkan olmak, ciddiyet adına hiç tebessüm etmemek, şakalara karşı
ilgisiz kalmak insanın fıtratına uymaz. Aile fertlerinin de ölçüyü
kaçırmadan karşılıklı olarak şakalaşmalan, gülüşmeleri, eğlenmeleri
gayet normaldir.
RasuluUah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "İnsanoğlunun
yaptığı her eğlence batıldır. Ancak şu üçü müstesnadır: Ok atışı
yapması, atını eğitmesi ve ailesiyle oynaşması. Zira bunlar haktır"104
Görüldüğü gibi, RasuluUah (s.a.v.), kocanın eşiyle oynaşmasını, onunla
latifeleşmesini teşvik etmektedir. RasuluUah (s.a.v.)'ın bizzat
103 Müslim, Birr 144
,_,„„„.
«* İbn Ma'ce, Cihad 19; Tirmizi, Cihad 11; Ahmed b. Hanbel, 4/144
244
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
kendisi
hanımlanyla
şakalaşmış,
onların
şakalaşmalarına
da katılmıştır.
Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor: ""Peygamber (s.a.v.)'e kendisi için
pişirdiğim bulamacı getirdim. Sevde'ye de: "ye" dedim, o yemedi. Bunun
üzerine: "Ya yersin, yahutta yüzüne sürerim" dedim. Yine de yemedi.
Bu defa da elimi kabın içine soktum, yüzünü onunla iyice sıvadım.
Peygamber (s.a.v.) güldü. Sevde'nin elini bulamacın içine sokturdu
ve şöyle dedi: "Haydi sen de onun yüzünü iyice sıva!" O da yüzümü sıvadı.
Rasulullah (s.a.v.) buna da güldü. O sırada Hz. Ömer uğradı. Rasulullah
(s.a.v.) onun içeri gireceğini zannederek bize: "Haydi kalkın! Yüzünüzü
yıkayın" dedi. O gün bugündür, Hz. Ömer'den çekinirim. Çünkü Rasulullah
(s.a.v.) onu çok sayardı."105 Rasulullah (s.a.v.)'ın azadlı cariyesi
Rezine (r.a.) anlatıyor: " Şevde gayet güzel bir şekilde süslenerek
Aişe ile Hafsa'nm yanına girdi. Hafsa, Aişe'ye: "Rasulullah (s.a.v.)
şimdi yanımıza girecek, bunu pınlpınl tertemiz, son derece süslü
görürken, bizi kaba, giyim kuşamdan yoksun bir halde görecek. Ben bunun
süsünü bozacağım" dedi. Sonra şöyle dedi: "Ey Şevde! Tek gözlü (Deccal'i
kastederek) çıkmış biliyor musun?" Şevde çok korktu, titremeye başladı
ve sordu: "Nereye saklanayım?" Hafsa: "Herkesin gizlendiği şu hurma
dallanndan yapılan çadıra girmelisin" dedi. O da hemen gidip oraya
saklandı. Orası pislik dolu, örümcek ağıyla dolu bir yerdi. Birazdan
Rasulullah (s.a.v.) geldi, onlar gülüyorlardı. Gülmekten
konuşamıyorlardı da. Rasulullah (s.a.v.) üç defa "niçin gülüyorsunuz"
diye sordu. Onlar elleriyle cadın gösterdiler. Rasulullah (s.a.v.)
derhal çadıra gitti. Sevde'yi titrerken gördü ve sordu: "Neyin var
ey Şevde?" O da: Ey Allah'ın Rasulü! tek gözlü çıkmış" dedi. Rasulullah
(s.a.v.) da: "Korkma! O henüz çıkmadı, ama bir gün mutlaka
los Rudani, Cem'ul-Fevaid, c. 2 s. 273
245
il
mutlaka çıkacak" dedi. Sonra onun üzerindeki tozu toprağı ve ö-rümcek
ağlarını silkeleyerek çıkardı.106
Rasulullah (s.a.v.), aile içinde şakalaşmalara katılmış, şaka
yapanlarla birlikte gülmüştür. Aile reisinin, evinde sert tavırlar
içinde olması, buna karşılık dışanda esprili, şakacı bir karakter
sergilemesi doğru değildir. Aile içinde de espriye, şakalaşmalara
ihtiyaç vardır. Ailenin saadeti için şakalaşmak gerekmektedir.
Sır Saklamak
Aile hayatının devamını sağlayan, eşlerin birbirlerine bağlanmasını
ve kaynaşmasını gerçekleştiren unsurlardan birisi de aile sırlannın
muhafaza edilmesidir.
Eşler birbirlerine mutlaka bir takım sırlannı söyleyebilir. Geçmiş
günlerle ilgili bir takım gizli kalmış şeyleri aralannda
paylaşabilirler. Ya da ailelerinin gizli sırlarını birbirlerine
söyleyebilirler. Bu tür konuşmalar eşler arasında gayet normaldir.
Önemli olan bu sırlann üçüncü birine gitmemesidir.
Eşlerin kendi aralanndaki özel ilişkilerini, açıklamalan doğru olmayan
bir davranıştır. Aralanndaki kalması gereken bir takım özel işleri
başkalanna anlatmalan da hiç bir şekilde doğru değildir. Ev içinde
yaptıklan ve evde kalması gereken bir konuyu eşlerden birinin başkalanna
ifşa etmesi İslami bir davranış biçimi değildir.
Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz ki Kıyamet
günü, Allah'ın en çok önem vereceği emanet, kan-koca arasındaki
emanettir. Kadınla koca birbiriyle içli dışlı olduktan sonra, kadının
sımnı erkeğin yayması, erkeğin sırnnı da kadının yay-masıdır."107
106 Rudani, A.g.e. c. 2 s. 274
107 Muslim, Nikah 123 246
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Bir diğer hadis-i şerifte de şöyle buyurulmaktadır: "Kıyamet günü derece
bakımından insanlann en şerlisi, hanımının sırlannı öğrenip sonra onu
yayan erkekler ve kocasının sırlannı öğrendikten sonra onu yayan
kadınlardır.108
Aile hayatı boyunca eşler arasında zaman zaman kavgalar, münakaşalar,
hakaretler olabilir. Bu durum karşısında eşlerin başka birilerine
birbirlerinin hoş olmayan yönlerini, sırlannı ve özelliklerini
anlatmalan doğru değildir. Yukandaki hadisler hangi durumda olursa
olsun kötülemek maksadıyla gizli kalan bir takım olaylann ifşa
edilmesini kesin olarak yasaklamaktadır.
Rasulullah (s.a.v.) bir başka hadislerinde ise şöyle buyurmaktadır:
"Mücahirler dışında bütün ümmetim affolunmuştur." Bu arada:
"Mücahirler kimlerdir ya Rasulallah?" diye soruldu. Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.v.): Bunlar öyle kimselerdir ki, geceleyin bir iş
işlerler. Allah (c.c.) bunu gizler. Bu kimseler ise, sabahleyin kalkıp
"gece şöyle yaptım, gece böyle yaptım" diye o sim ifşa ederler."109
Eşlerin evlerinde yaptıklan ve gizli kalması gereken şeyleri başkalanna
anlatmalan affedilmemelerine sebep olacaktır. Çünkü sırlann yayılması
doğru değildir.
Öyleyse eşler ve yetiştirmekte olduklan çocuklan bu konuda çok dikkatli
olmalıdırlar. En ufak bir sinir halinde birbirlerinin sırlannı açığa
vurmamalıdırlar. Aile mutluluğu emanetlere sadık kalarak olur.
İstişare
Aile reisi olan erkeğin, evin içinde ve dışında işlerin düzenli ve
tertipli gitmesi için ev halkıyla sık sık istişarede bulunması gerekir.
Bunun en güzel örneğini Rasulullah (s.a.v.) bizzat kendi hayatında
108 Ebu Davud, Edeb 37
109 Buharı, Edeb 60; Muslim, Zuhd 8; Taberani, 1/227
247
göstermiştir. Hudeybiye banş anlaşmasındaki istişare örneği gerçekten
bizler için mükemmel bir örnektir.
Hudeybiye barış anlaşması yazıldıktan sonra Rasulullah (s.a.v.)
sahabelere: "Kalkın kurbanlarınızı kesin, sonra da traş olun!"
buyurdular. Ancak (müşriklerle yapılan bu anlaşmadan hiç kimse memnun
değildi. Bu sebeble) kimse kalkmadı. Rasulullah (s.a.v.) bu emrini
üç defa tekrarladı. Yine kalkan olmayınca Ümmü Seleme (r.a.)'nin çadınna
girdi. Ona maruz kaldığı bu hali anlattı. O kendisine-. "Ey Allah'ın
Rasulü! Bunu (halkın kurban kesip traş olmasını) istiyor musun? Öyleyse
çık sahabeden hiç kimseyle konuşma, deveni kes, berberini çağır, seni
traş etsin" dedi. Rasulullah (s.a.v.) kalktı ve denileni yaptı. Bu
durumu gören sahabeler, kalkıp kurbanlarını kesmeye ve sonrasında da
birbirlerini traş etmeye başladılar."110
Bu olayda bütün mü'minlerin donup kaldığı, anlaşma şartlarının
kendileri için mağlubiyet olduğu düşüncesi, onları Rasulullah
(s.a.v.)'ın emrini duymamaya itti. Bu insanlar arasında biri vardı
ki, o da Rasulullah (s.a.v.)'ın pak zevcelerinden Ümmü Seleme (r.a.)idi.
Bu umutsuz tablo karşısında Allah'ın Rasulü, eşine yöneldi. Onunla
istişare yaptı ve sonuçta mü'minler bu istişare ile kendilerine geldi.
Allah (c.c.) da mü'minlerin özelliklerinden bahsederken istişareyi
de bu özelliklere dahil etmektedir."Onlann işleri kendi aralarında
daima şura iledir."111
Şura, insan hayatının her döneminde yapılmaktadır. Daha doğrusu
yapılmalıdır. İş hayatında, evlilik öncesinde, evlilik son. Megazi 35. Tefsir-i Mümtehme 2, Ebu
Davud, Cıhad 168, Sünnet 9 111 Şura, 38
248
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
sonrasında, arkadaşlıklarda, kısacası hayatın her anında istişare |
gerekmektedir.
Aile içinde de istişare şarttır. Hanımının bilgisi ve tecrübesi olan
konularda ona danışmak, kocanın görevidir. Yeme, içme, giyme, ev
eşyaları, evin ihtiyaçlan, çocukların eğitimi, onlara güzel isim koyma
gibi daha birçok konuda evin reisi, eşiyle istişarede bulunabilir.
Hanımım Kıskanmak
Kıskançlık insanın fıtratında olan birşeydir. Hem kadında hem İde
erkekte bulunur. Kıskanç olan erkekler hem Allah (c.c.) tarafin-[dan
hem de Rasulullah (s.a.v.) tarafından övülmüştür.
Rasulullah (s.a.v.) bu konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
"Allah
kıskançtır,
mü'min
de
kıskançtır.
Allah'ın
kıskanması, Imü'minin Allah'ın haram kıldığı bir şeyi yapmasıdır."112
"Allah'tan daha kıskanç kimse yoktur. Bu sebepledir ki, fuhşun
I açığını da kapalısını da haram kıldı. Övgüden Allah kadar hoşlanan
kimse de yoktur. Bu sebepledir ki, nefsini övmüştür."113
Ebu Hureyre (r.a.)'nin naklettiği bir başka hadis ise şöyledir: l"Sa'd
b. Ubade (r.a.) dedi ki: "Ey Allah'ın Rasulü! Ben zevcemle birlikte
bir adam yakalasam, dört şahit getirinceye kadar ona müh-jlet mi
tanıyacağım?" Rasulullah (s.a.v.): "Evet" diye buyurdular. Sa'd bunun
üzerine şöyle dedi: "Asla! Seni hak üzere gönderen Zat'a yemin olsun
ki, şahit aramazdan önce kılmamı indiririm." ^lullah (s.a.v.): Şu
efendinizin söylediği şeye bakınız. Evet, o skanç bir adamdır. Ama
ben ondan da kıskancım. Allah da benden kıskanç."114
112 Buhari, Nikah 107; Müslim, Tevbe 36; Tirmizi, Rad, 14
113 Buhari, Nikah 107, Tefsir-i En'am 7, Tefeir-i A'raf 1, Tevhid
15; Müslim, Tevbe 33; Tirmizi, Daavat 97
114 Müslim. Lian 16; Ebu Davud, Diyat 12; Muvatta, Akdıye 17
249
KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
Görüldüğü gibi, kıskançlık Allah (c.c.)'tan başlayıp Rasulullah
(s.a.v.)'a ve mü'minim diyen herkese ulaşıyor. Yani kıskançlık Allah'ın
ve Rasulünün bir nevi sıfatı gibidir. Bu sıfatla her mü'min
sıfatlanmalıdır.
Buna
göre
erkek,
hanımını
kıskanmalıdır. Kıskandığını da her hal ve hareketinde belli etmelidir.
Hanımını gayn İslami ortamlara götürmemesi, kadın erkek karışık yerlere
gitmesine izin vermemesi, kötü örnek olabilecek kimselerle komşuluk
yaptırmaması, hanımının kılık kıyafetine dikkat etmesi gibi durumlar,
kocanın eşini gerçek manada kıskandığını gösterir.
Kıskançlığın iki çeşidi vardır. Rasulullah (s.a.v.) bunu şöyle
açıklamaktadır: "Kıskançlık vardır Allah sever, kıskançlık vardır
Allah nefret eder. Allah'ın sevdiği kıskançlık, şüphe halinde olan
kıskançlıktır. Allah'ın nefret ettiği kıskançlık ise, hiç şüphe yokken
gösterilen kıskançlıktır."115
Erkeğin ortada hiçbir şey yokken hanımından şüphelenmesi doğru
değildir. Birbirine güvenin olmadığı yerlerde huzur ve saadet olmaz.
Erkeğin aşırı kıskanç olması aile mutluluğunun bozulmasına, eşinin
kendisinden tamamen soğumasına sebep olur. Ayrıca yersiz kıskançlıklar
bir takım tehlikeleri de beraberinde getirebilir. Bu iş zina isnadına
kadar gider.
"Fezareoğullanndan bir adam haramından şüphelenerek Rasulullah
(s.a.v.)'a geldi ve şöyle dedi: "Ya Rasulallah! Karım siyah bir oğlan
çocuğu doğurdu." Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): "Develerin var
mı?" diye sordu. Adam: "Evet" dedi. Peygamber (s.a.v.): "Ne renktirler?"
diye sordu. Adam: "Kırmızı" diye cevapladı. Rasulullah (s.a.v.) tekrar
sordu: "İçlerinde siyah var mı?" Adam: "Var" dedi. Rasulullah (s.a.v.):
"Nereden geldi dersin?" diye sordu. Adam: <
"Bir daman çekmiş
olabilir" dedi. Rasulullah (s.a.v.) bunun üzerine
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLER!
üzerine şöyle buyurdu: "Çocuğun için de durum aynıdır, bir daman çekmiş
olabilir."116
Bu örnekte de görüldüğü gibi, her fırsatta şüphe etmek doğru değildir.
Bu konuyla ilgili bir başka örnek daha verelim: "Adamın biri yeni
evlenmişti. Rasulullah (s.a.v.) onu askeri bir birlikle gönderdi. Adam
gelince aceleyle ailesinin yanma gitti. Hanımının kapının önünde
oturduğunu • görünce kıskançlık daman tuttu. Hanımına saplamak üzere
mızrağını çekti. Kansi: "Acele etme! İçeriye gir ve evde ne var, bir
gör" dedi. Adam içeri girdiğinde yatağın üzerinde kıvnlmış bir yılan
gördü. Mızrağı yılana saplayıp onu öldürdü. Ancak yılan ölmeden önce
adamı soktuğu için o da öldü. Rasulullah (s.a.v.) bu olayı duyunca:
"Evlere has yılanlar vardır, bunlan öldürmeyinniz."dedi.117
Evin reisi olan erkek, gereksiz kıskançlık krizlerine girmemelidir.
Hz. Ali (r.a.): "Lüzumsuz yere eşini kıskanma! Bu yüzden ailenin adını
kötüye çıkanrsın." demektedir. Gerçekten böylesi bir tavır içinde olan
insanlar en büyük darbeyi bizzat kendileri vurmaktadırlar. Eşlerini
aşın kıskanmalan nedeniyle, her şeyinden şüphelenerek, onlann her hal
ve davranışını gözaltında tutarak ve hafiye gibi peşlerine düşerek
diğer insanlann, eşine kötü gözle bakmalanna sebebiyet verirler.
Buna göre, hanımını başkalarından korumak maksadıyla kıskançlık güzel,
vesveseye kapılarak hanımının her hareketinden şüphelenmek ise
kötüdür. Kıskançlık, çok hassas konulardan biridir. Bundan dolayı
İslami bilgi ön plana çıkmaktadır. İslam ölçülerine riayet eden,
Kur'an'ın gölgesinde, Rasulullah'ın önderliğinde hareket etmeyi
kendine şiar edinen her müslüman, kıskançlıkta da bu ölçülerin dışına
çıkmamalıdır.
;EbuDavud,Ghad 114; Nesai, Zekat 66
250
116 Nesai, Talak 46
117 Müslim, Emaret 546
251
a* olan kıskançlık vardır. Bu çok evlilik Bir de kadınlar arasında
ola" ^
ç
haMr. Bu ^anma
an kişinin eşlerinin bırbl^a^an^cak asın kıskanç olan
Bir de
yapan kişinin eşlerinin hadisesi asın ^ad kadınlarla
l sanlarla
kadmlanyla
(s.a.v.) şöyle
aşın kıskanç
*
Kasulullah (sterini
haMr. Bu
asın kıskanç olan
^Unğn için bu tür in- lah (ga vya -Ensar
denildiğinde, Rasulullah " Bu cevapla
^ r&ğ
^1 olamamış Bu CM")'» esleri arasındaki
Ai§e (,a.) anlatıyor:
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
pişman oldum ve durumumu Rasulullah (s.a.v.)'a: "Ey Allah'ın Rasulü!
yaptığım bu hareketin kefareti nedir?" diye bildirdim. O da: "Tabağa
aynıyla tabak, yemeğe de misliyle yemek" buyurdular."120
Rasulullah (s.a.v.)'ın azadlı cariyesi Rezine (r.a.) anlatıyor: "Şevde
gayet güzel bir şekilde süslenerek Aişe ile Hafea'nın yanına girdi.
Hafsa, Aişe'ye: "Rasulullah (s.a.v.) şimdi yanımıza girecek, bunu
pınlpınl tertemiz, son derece süslü görürken, bizi kaba, giyim kuşamdan
yoksun bir halde görecek. Ben bunun süsünü bozacağım" dedi. Sonra şöyle
dedi: "Ey Şevde! Tek gözlü (Deccal'i kastederek) çıkmış biliyor musun?"
Şevde çok korktu, titremeye başladı ve sordu: "Nereye saklanayım?"
Hafsa: "Herkesin gizlendiği şu hurma dallanndan yapılan çadıra
girmelisin" dedi. O da hemen gidip oraya saklandı.
Orası pislik dolu, örümcek ağıyla dolu bir yerdi. Birazdan Rasulullah
(s.a.v.) geldi, onlar gülüyorlardı. Gülmekten konuşamıyorlardı.
Rasulullah (s.a.v.) üç defa "niçin gülüyorsunuz" diye sordu, onlar
elleriyle cadın gösterdiler. Rasulullah (s.a.v.) derhal çadıra gitti.
Sevde'yi titrerken gördü ve sordu: "Neyin var ey şevde?" O da: Ey Allah'ın
Rasulü! tek gözlü çıkmış" dedi. Rasulullah (s.a.v.) da: "Korkma! O
henüz çıkmadı, ama bir gün mutlaka çıkacak" dedi. Sonra onun üzerindeki
tozu toprağı ve örümcek ağlannı silkeleyerek çıkardı.121
Hz. Aişe (r.a.)'nin naklettiği bir başka olay da şöyledir: "Rasulullah
(s.a.v.) balı ve tatlıyı çok severdi. Ayrıca ikindi namazlannı kıldıktan
sonra hanımlarını teker teker ziyaret eder, herbirine yaklaşırdı
(sohbet ederdi). Bu ziyaretlerinden birinde Hz. Hafsa (r-a.)'nın
yanında her zamankinden daha fazla kaldı. Ben bunu kıskanarak sebebini
(Rasulullah'ın diğer hanımlanndan) sordum.
252
° Ebu Davud, Buyu 91; Nesai, İşretu'n-Nisa 4 1 Rudani. A.g.e. c. 2
s. 274
253
KUR1 AN VE SÜNNET IŞIĞINDA EVUUK VE MAHREMİYETLERİ
Bana: "Akrabalarından bir kadının Hafca'ya bir okka (Taif) balı hediye
etti. O da Rasulullah'a ondan şerbet yapıp ikram etmiş olmalı" dediler.
Ben: "Öyleyse, Allah'a yemin olsun, biz de ona bir hile kurmalıyız"
dedim. Sonra Şevde (r.a.)'ye: "Rasulullah (s.a.v.) girince sana
yaklaşacak,, sana yaklaştığında O'na: "Ey Allahlın Rasulü! Sen megafir*
mi yedin? diyeceksin. (Ben biliyorum ki, O sana) "Hayır" diyecek. O
zaman sen de: "Öyleyse, senden burnuma gelen bu koku da ne?" diyeceksin.
(Bir rivayette Hz. Aişe şu açıklamayı yapar: "Rasulullah (s.a.v.)
kendisinde kötü bir koku hissedilmesine tahammül edemez ve buna çok
üzülürdü.) O da sana muhakkak: "Hafsa bana bal şerbeti ikram etti
diyecek. O zaman sen kendisine: "Demek ki an, balını urfut ağacından
almış" diyeceksin. (Senden sonra bana uğradığı zaman) ben de böyle
hareket edip aynı şeyleri söyleyeceğim. Ey Safiye! Sana uğradığında
sen de aynı şeyleri söyle!" dedim.
Söylenenler aynen uygulandı Daha sonraki bir zamanda Rasulullah
(s.a.v.) Hz. Hafsa'nın yanına girdiğinde, o kendisine bal şerbeti ikram
etmek istedi. Rasulullah (s.a.v.): "Hayır, ihtiyacım yok" dedi. Bunu
işiten Şevde (r.a.): Allah'a yemin olsun ki, balı ona haram ettik"
dedi. Ben de kendisine: "Sus!" dedim"122
Bu hadislerde, aile reisinin hanımlarını nasıl idare ettiklerini ve
kadınlann bir Peygamber eşi de olsa kıskançlıklannın aynen devam
ettiğini görmekteyiz.
" Megafir: Urfut adı verilen ve meşeye benzeyen bir ağaçtan sızan pis
kokulu reçine
122 Buhari, Talak 8, Nikah 103, Et'ime 32, Eşribe 10,15, Tıb 4, Hiyel
5; Müslim, Talak, 20; Ebu Davud, Eşribe 11; Nesai, Talak 16
254
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Ev İşlerinde Yardımcı Olmak
Evin_ reisi olan erkek, ev işlerinde eşine yardımcı olmalıdır. İnsanlar
yaratılışlan gereği yalnız yaşayamazlar. Mutlaka birlik ve beraberliğe
ihtiyaçları vardır. Birinin yapamadığı bir işi diğeri yapabilir. Ya
da birlikte hareket ederek, tek başlanna yapamadıkları bir işi
yapablirler. Bu nedenle eşler firsatını buldukça
yardımlaşmalıdır-lar.
Kadınlar, erkeklere göre daha zayıf yaratılmışlardır. Bir takım işlerde
kocalanna ihtiyaç duyabilirler, ya da rahatsız olabilirler. Bu
durumlarda kocanın eşine yardımcı olması gerekir.
Yardımlaşmak, insanlan birbirine bağlayan, aralarındaki sevgi bağını
güçlendiren bir unsurdur. Eşler de bundan faydalanmalıdırlar.
Rasulullah (s.a.v.) ev işlerinde hanımlanna daima yardımcı olmuştur.
O, söküğünü diker, ayakkabısını yamardı.
Ev işlerinde kocanın .eşine yardımcı olması, onun işini hafifletmesi,
kadının yorgunluğunu unutmasına ve kocasına daha sıkı bağlanmasına
sebep olur. Ona karşı sevgisi ve saygısı artar. Kocasını incitecek
söz ve davranışlardan kaçınır.
Kadın için en kötü zaman ise, işlerinin yoğun olduğu bir anda eşinin
yan gelip yatmasıdır. Mesela, gelecek olan misafirler için bir hazırlık
içinde olan kadın, sağa sola koştururken kocasının oturup keyif çatması
doğru değildir. Kadında, en sıkıntılı ve yoğun olduğu bir zamanda
yardımına koşmayan kocasına karşı bir soğukluk o-luşur. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:"Sizin en hayırlılarınız, kadınlarına
iyi muamele edenlerinizdir."123
Erkekler hanımlanna karşı iyi davranmak zorundadır. Sıkıştıkları zaman
yardımlanna koşarak üzerlerindeki, yükü hafifletmelidirler. Koca,
eşini bir hizmetçi, bir köle gibi görmemelidir. Onun kendisi
123 İbn Ma'ce, Nikah 50; Tirmızi, Redaat 11
255
It
,',!?
için Allah (c.c.) tarafından verilen bir emanet olduğunun bilincinde
olmalıdır. Kadınlar da, kocalarının işten yorgun olarak döndüklerini
ve eve gelip dinlenmek isteyeceklerinin bilinciyle yeme ve içmeyle
ilgili hazırlıklarını zamanında yapmaya özen göstermelidirler.
Aşırı Baskı Yapmamak
Aile reisi olan erkek, ev halkına aşırı baskı yapmak suretiyle, onları
kendinden uzaklaşmalanna, sevgilerinin ve saygılarının azalmasına
sebebiyet vermemelidir. Aile reisi, eşine ve çocuklarına yumuşak
davranmalı eve girdiğinde İslami kurallar dahilinde hareket etmelidir.
Onlara sert davranmamalıdır. Aile içindeki sevginin ve saygının yok
olmaması için yumuşak huylu olmak gereklidir.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Bir kimse yumuşak
davranmaktan mahrumsa, haynn tamamından mahrumdur."124
Bir başka hadiste ise Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır-. "Rıfk
(yumuşaklık) bir şeye girdi mi onu süsler. Bir şeyden çıkarıldığında
ise onu mutlaka kusurlu kılar."12S
Yumuşak huyluluk, Rasulullah (s.a.v.)'m tavsiye ettiği ve bizzat
kendisinde var olan bir meziyettir. Aile reisi, özellikle bu meziyeti
uygulamak için çaba sarfetmelidir.
Rasulullah (s.a.v.)'ın şu tavsiyesini de unutmamak gerkir: "Kadınlara
karşı hayırlı davranın. Zira kadın bir eğe kemiğinden yaratılmıştır.
Eğe kemiğinin en eğri yeri yukarı kısmıdır. Onu doğrultmaya kalkarsan
kırarsın. Kendi haline bırakırsan eğri halde kalır. Öyleyse kadınlara
karşı iyi davranın."126
124 Muslim, Birr 75
. Enbiya ı, Edeb 31.85. Rfttt 23; Müslim. Rada 65; T*»*
Talak 12
256
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Erkeğin elinde emanet olan kadına karşı güzel davranmak, yumuşaklıkla
muamele etmek görüldüğü gibi Rasulullah (s.a.v.)'ın
sünnetlerindendir.
Yumuşak davranmak adına ipin ucunu da kaçırmamak gerekir. Aksi halde
hadis-i şerifte de belirtildiği gibi, eğri kalır. Yani hatalarına devam
eder.
Aşın Müsamaha Göstermemek
Aile reisinin ev halkına aşırı baskı yapması ne derece kötüyse, aşın
müsamaha göstermesi de o derece kötüdür. Eşinin ve çocuklarının
yemesine, içmesine, giyinmesine, konuşmasına, oturup kalkmasına gezip
tozmasına ve eğlenmesine kanşmayıp, onlann diledikleri gibi hareket
etmelerine, İslam ölçülerine riayet etmeksizin günlerini gün
etmelerine müsamaha gösteren aile reisinin hem bu dünyada hem de
ahirette işi zordur.
Aile reisi, eşinin ve çocuklannın davranışlanndan sorumludur. Ev
halkının yaşantılan, eğitimleri, terbiyeleri ilk olarak evin erkeğine
sorulacaktır. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurulmaktadır: "Ey
inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten
koruyun. Onun başında acımasız, güçlü Allah'ın kendilerine buyurduğuna
karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır."127
Erkekler, kadınlar üzerinde hakimdirler. Bu sebeble itaat edilmesi
ve onun emirlerini dinlemesi gereken, kadındır. Allah (c.c.) bu konuda
şöyle buyurmaktadır: "Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine
üstün kılması sebebiyle ve mallanndan harcama yaptıklan için erkekler
kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. O-nun için saliha kadınlar
itaatkardır..."128
'"Tahrirn, 6 128 Nısa, 34
257
KUR'AN VE SÜNNET IŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLER!
Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber (s.a.v.) ise şöyle
buyurmaktadır: "Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz.
İmam (devlet başkanı) çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek
ailesinin çobanıdır ve onlardan sorumludur. Kadın, kocasının evinde
çobandır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malından
sorumludur ve sürüsünden mes'uldür."129
Tüm bu delillere rağmen erkek, kadının nefsani arzularına itaat ederse,
sonuçta ailenin ayakta durması mümkün olmaz. Bundan dolayı erkek,
aileden birinci derecede sorumlu olduğunun bilinciyle, İslami kural
ve kaidelerin dışına çıkan aile fertlerini te'dip etmesi gerekir.
Aile Fertlerini Tedib Etmek
Aile reisi, İslam'a uymayan davranışlar içine giren, emirlere itaat
etmeyen ve dikbaşlılık yapan aile fertlerini tedip etme hakkına
sahiptir. Biz burada sadece kadının tedip edilmesi üzerinde duracağız.
Çocukların tedip edilmesini ileride, ayrı bir başlık altında
inceleyeceğiz.
Kadın, kocasının meşru isteklerine ve emirlerine uymak zorundadır.
Şayet itaat etmezse kocasının onu tedip etme hakkı doğar. Allah (c.c.)
şöyle buyurmaktadır-. "... Başkaldırmalarından endişe ettiğiniz
kadınlara öğüt verin, onlan yataklarında yalnız bırakın ve (bunlarla
yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onlann aleyhine
başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür."130
129 Buhari, Ahkam 1, Cum'a 11, İstikraz 20, Itk 17, 19, Vesaya 9, Nikah
81, 90; Müslim İmaret 20; Tirmia, Cihad 27; Ebu Davud, İmaret 1
130 Nisa, 34 258
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
'
•
Allah (c.c.)'in açıkladığı gibi, dikbaşlılık yapan bir kadına yapılması
gerekenler sırasıyla şunlardır:
a) Öğüt vermek: Kocanın, kendisine karşı gelen, itaat etmeyen hanımına
ilk yapacağı şey öğüt vermektir. Erkek, eşinin yaptıklarının yanlış
olduğunu, Allah (c.c.)'ın emirlerine aykırı hareket etmenin günaha
sebebiyet vereceğini hatırlatarak onu yola getirmeye çalışır.
b) Yatağından uzaklaştırmak: Öğüt verildiği halde bundan anlamayan
kadına yapılacak ikinci muamele yalnız yatmasını sağlamaktır. Bu
şekilde, kocasının emirlerine ve isteklerine karşı geldiği zaman
yalnızlığa itileceği hissi verilmiş olur.
c) Dövmek: Ayet-i kerimede de belirtildiği gibi, ilk iki aşamadan sonra
da yola gelmeyen kadına yapılacak bir diğer muamele de onu dövmektir.
Kadını dövmekten maksat onun yaptığı hatalardan dönmesidir. Bu dövme
işi, görüldüğü gibi, öğüt ve yataktan u-zaklaştırma sonrasında yapılan
en son muameledir. Bir erkeğin hanımını en küçük bir hatada hemen dövmeye
kalkışması, hakaretler savurması doğru değildir. Kadının tedip
edilmesinde ayete uygun hareket edilmelidir.
Dövmede aşırıya gitmemek gerekir. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle
buyurmaktadır: "Kadınlarınız eğer size itaatsizlik ederlerse, onlan
hafifçe dövün."131
Bir başka hadis-i şerifte Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
Sizden biri hangi düşünceyle hanımını köle dövercesine dövmeye tevessül
eder? Akşam olunca aynı yatakta yatmayacaklar mı?"132
Yukarıdaki hadislere göre kadını dövmede ölçülü olmak gerekir. Sopayla,
kırbaçla dövmek doğru değildir. Yine can alıcı yerlere, yüze ve aynı
noktaya vurmak yasaktır.
131 İbn Ma'ce, Nikah 3
132 Buhari, Tefeir-i Şems 1, Enbiya 17, Nikah 93, Edeb 43; Müslim,
Cennet 49
259
Bu arada Rasulullah (s.a.v.) hiç bir kadını dövmediğini de belirtelim.
Bu konuda Hz. Aişe (r.a.) şöyle nakletmektedir: "Rasulullah (s.a.v.),
ne bir hizmetçiye, ne de bir kadına hiç vurmamıştır."133
Bir başka hadis ise şöyledir: "Rasulullah (s.a.v.), hanımlarından hiç
birini dövmemiştir. Savaş halinde de olsa eliyle hiç kimseye
vurmamıştır. Kendisine yapılan bir haksızlığa karşılık vermemiştir.
Ancak Allah'ın haram ettiği şeylerden biri ihlal edildiğinde onun
cezasını verirdi."134
Mecbur kalmadıkça bu tedip metoduna başvurmamak gerekir. Ancak Allah
ve Rasulü'nün de belirttiği gibi, gerekirse bu metoda başvurulabilir.
Günümüzde olduğu şekliyle kadınları şamar oğlanına çevirmek de doğru
değildir. Dışarıda birine kızan kocanın hırsını hanımından almaya
kalkması yasaktır.
Affetme
Aile reisi, hanımının ve çocuklannm yapmış olduğu bir tabm hatalan
affetmesi bir fazilettir. İnsanlar yaratılışları gereği hata
yapabilir. Her hatada cezalandırmaya kalkışmak, bağırıp çağırmak,
küsmek doğru değildir.
Rasulullah (s.a.v.) da hanimlanna birçok kez kızmıştır. Zaten bu her
ailede olan bir şeydir. Ancak O, affetmesini de bilmiştir.
Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Affet, iyiliği emret ve
cahillerden yüz çevir."135
Bir başka ayet-i kerimede Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: O takva
sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfke133 Ebu Davud, Edeb S; fon Ma'ce, Nikah §1
134 Müslim, Fedail 21
135 A'raf, 199
260
f
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
lerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta
bu-lunanlan sever."136
Allah (c.c), öfkelerini yutup affedenleri sevmektedir. Affedicilik
takva sahibi insanların sıfatıdır. Aile içinde erkeğin hatalan
affetmesi, ayete uygun bir tavır içine girmesi Allah (c.c.)'in sevgisine
mazhar olması demektir.
Allah (c.c.) yine şöyle buyurmaktadır:"... Kadınlarla iyi geçinin.
Eğer onlardan hoşlanmazsanız (biliniz ki) Allah'ın hakkınızda çok
hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz."137
Kadınlarla iyi geçinmenin yolu, Allah ve Rasulü'nün yolunda şeytana
karşı mücadeleye devam etmelerini sağlamak, onlann hatalan karşısında
sabırlı olmak, onlan düzeltmeye çalışmaktır.
Rasulullah (s.a.v.) affetmekle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
"Sadaka malı eksiltmez. Affeden kulun şerefini Allah yükseltir. Allah
için tevazu göstereni de yüceltir."138
Rasulullah (c.c.) da affedenin derecesinin Allah (c.c.) 'in
yükselteceğini belirtiyor. Öyleyse her hatanın üzerine üzerine gitmek
yerine affedici olmak gerekir. Özellikle bu aile içindeki fertler için
daha da önemlidir. Affedicilik, Allah'ın sınırını aşan, Rasulul-lah'ın
sünnetinden vazgeçenler için değildir. Bu ufak tefek hatalar içindir.
Haddi aşanlar için İslam'ın gerektirdiği ceza ne ise o uygulanır.
Affedici olan aile reisinin bizzat kendisinin örnek davranışlar içinde
olması gerekir. Kendisi hata yapıp, başkalarının hatalanna müdahale
etmek olmaz.
Aile mutluluğunun sağlanması için ufak tefek hatalara karşı affedici
olması ve aile reisinin örnek bir yaşayış sergilemesidir.
136Al-iİmran, 134
137 Nisa, 19
138 Muslim, Birr 69; Tirmizt, Birr 82
261
Aile Fertlerine Hediye Almak
Hediyeleşmek, insanlan birbirine yaklaştıran, aralarındaki muhabbeti
artıran meziyetlerden birisidir. Karşılıklı hediyeleşmeyi Rasulullah
(s.a.v.) teşvik etmektedir.
Rasulullah (s.a.v.) hediyeleşmeyle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
"Hediyeleşin, zira hediye, kalpteki kuşkulan giderir. Komşu kadın,
komşusu kadından gelen bir koyun paçası da olsa hakir görmesin."139
Rasulullah (s.a.v.) bir başka hadis-i şerifte ise şöyle buyurmaktadır:
"Bana bir koyunun inciğe kadar ayağı hadiye edilse kabul ederim, böyle
bir yemeğe çağnlsam icabet ederim."140
Bu hadislerde, maddi değeri olmasa da gelen hediyeyi küçük görmemek
gerektiği belirtilmektedir.
Aile reisi, eşine, çocuklanna arasıra hediye almalıdır. Bu şekilde
aralarındaki sevgi bağı güçlenir, kuşkular sona erer. Birbirlerine
daha çok kenetlenirler.
Hediyelere karşılık vermek Rasulullah (s.a.v.)'ın sünnetindendir. Bu
konuda Hz. Aişe (r.a.) şöyle naklediyor: Rasulullah (s.a.v.), hediyeyi
kabul eder, ona karşılıkta bulunurdu."141
Bu hadislerden de anlaşıldığı gibi hediyeleşmeyi Rasulullah (s.a.v.)
teşvik etmektedir. Bizzat kendisi hediye almış ve karşılığında da hediye
vermiştir.
Hediye, kalplerdeki kirin, pasın, kinin, nefretin silinmesine ve yerini
sevgiye, saygıya bırakmasına vesile olur. Aile içindeki hediye139 Tirmızi, Vela ve'l-Hibe 6
"° Tirmizi, Ahkam 10
"» Buhaii Hibe 11; Ebu Davud. BuyÜ 87; TinnuS. B.rr 34
262
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
hediyeleşmede de sevginin artmasına, şüphelerin, buğzun ortadan
kalkmasına sebep olur.
Hediyeleşmenin özellikle çocuklann eğitilmesi açısından faydası çok
büyüktür. Çocuklarda görülen güzel söz ve davranışlann karşılığında
hediye verilmesi, bu tür güzelliklerin daha iyi uygulanmasını sağlar.
Aynca anne ve babalann, dinimizce kutsal sayılan özel günlerinde
(bayramlar, kandiller, Ramazan akşamlan, vb.) hediye almak, çocuklann
bu gün ve gecelere ilgisini daha da artınr. Başkalanna ait günlerde
çocuklanna hediyeler veren ana ve babalar, kendi dinlerine ait günlerde
çocuklanna hediyeler almamalan da, onlann dini bilgilerden yoksun
yetişmelerine sebep olur.
Aile reisi, eşine ve çocuklanna maddi değeri olmasa da bazen hediye
alması, onlann birbirlerine karşı daha güçlü sevgi duyma-lanna ve
böylelikle de ailenin mutluluğuna vesile olur.
Akraba Ziyaretleri
Dinimiz, sıla-i rahime, yani akraba ziyaretlerine büyük önem vermiş
ve bunu teşvik etmiştir. Bununla ilgili olarak Kur'an'da ve Rasulullah
(s.a.v.)'ın sünnetinde pek çok delil vardır.
Ziyaretleşmelerde kadın ve erkek aynı derecede sorumludur. Allah (c.c.)
akrabalık bağlannın korunmasını istemektedir. Akrabalık bağını
kesenleri de lanetlemektedir.
Allah (c.c.) akrabalık bağının önemini ve bu bağı kesenlere olan
lanetini değişik ayetlerde şöyle açıklamaktadır: "Onlar Allah'ın
gözetilmesini emrettiği şeyleri (akrabalık bağlannı sürdürmek,
mü'minlerle birlik ve beraberlik) gözeten, Rablerinden sakınan ve kötü
hesaptan korkan kimselerdir."142
1 Ra'd, 21
263
"Allah'a verdikleri sözü kuvvetle pekiştirdikten sonra bozanlar,
Allah'ın riayet edilmesini emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını)
terk edenler ve yeryüzünde fesat çıkaranlar; işte lanet onlar içindir.
Ve kötü yurt (cehennem) onlarındır."143
Ayet-ikerimelerde akrabalık bağını sürdürenler, Allah (c.c.)'tan
korkan ve ahirette kötü hesap vermekten korkan kimseler diye tarif
edilmektedir. Yani Allah (c.c.) korkusunu içinde taşıyan ve yann mahşer
meydanında hesap vermek için toplanacağına inanan kimselerin akrabalık
bağını kesmesi mümkün değildir. Akrabalık bağını kesen kimseler, Allah
(c.c.)'a verdikleri sözden dönen ve yeyüzünde fesat çıkaran kimselerle
birlikte lanetlenmektedirler. Onlann son varacağı yer ise cehennem
ateşidir.
Sıla-i rahimin pekçok faydalan vardır. Ahiretteki faydası, cehen nemden
kurtulmak ve cennete girmektir. Dünyadaki faydalanna gelince, ömrün
uzaması, malın bereketlenmesi, ailede sevginin güçlenmesi ve nzkın
genişletilmesi gibi faydalan vardır.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Kim nzkının Allah tarafından
genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahim
yapsın."144
Rasulullah (s.a.v.) bir başka hadisinde şöyle buyuruyor: "Rahm, Arşa
asılmış şöyle diyor: "Kim benimle ilgisini sürdürürse, Allah da onunla
ilgisini sürdürsün, kim benden ilgisini keserse Allah da ondan ilgisini
kessin."145
Rasulullah (s.a.v.) sıla-i rahim yapılacakların öğrenilmesini ve bunun
getirdiği faydalardan yararlanmamızı istiyor: "Nesebinizden
143 Ra'd, 25
144 Buhari, Edeb 62
145 Buhari, Edeb 13; Müslim, Birr 17
264
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
sıla-i rahim yapacaklannızı öğrenin. Sıla-i rahim akrabalarda sevgi,
malda bolluk, ömürde uzamadır."146
Rasulullah (s.a.v.), sıla-i rahimi kesmenin kötülüğünü ise şöyle
açıklamaktadır: "İşleyene daha dünyada cezası çarçabuk gelmeye en layık
günah, zulüm ve sıla-i rahmin kopanlmasıdır. Bu cezanın dünyada gelmesi,
ahiretteki cezaya keffaret değildir."147
Görüldüğü gibi, ayetlerde de, hadislerde de sıla-i rahimin önemi çok
açık bir şekilde belirtiliyor. Bundan vazgeçenlerin hem dünyadaki hem
de ahiretteki akıbetlerinin ne olacağı da net bir şekilde bizlere
hatırlatılıyor.
Kadın erkek, herkesin akraba ziyaretlerini gerçekleştirmesi, onlarla
bağlarını koparmaması gerekiyor. Fırsat buldukça akraba
ziyaretlerinin yapılması herkes için bir görevidir.
Evli olan bir kadın annesini babasını ve diğer yakın akrabalarını nasıl
ziyaret edecek? Bu konuda da gerekli düzenlemeler yapılmış ve kadının
akrabalarını hangi şartlar altında ne kadar süreyle ziyaret edebileceği
belirlenmiştir.
Kadının haftada veya onbeş günde bir anne ve babasını görmeye gitmesi
onun hakkıdır. Kendisine nikah düşmeyen diğer yakın akrabalarını
seneden seneye ziyaret etmesi de kadına ait haklardandır.148
Yukarıda belirtilen en son sınırdır. Kocasının hiçbir yere gitmesine,
akrabalarını ziyaretine izin vermediği bir kadına ait bir haktır.
Ayetlere ve hadislere bakıldığında ısrarla akraba haklarının
gözetilmesinden ve onlarla bağların kopanlmamasmdan söz ediliyor. Bu
durumda kadının da akrabalannı ziyaret hakkı vardır İşte bu hak, kadın
tarafından kullanılmalıdır.
146 Buhari, Edeb 12; Tirmizi, Birr 49
, ,
147 Ebu Davud, Edeb 51; Tirmizi, Kıyamet S8
148 Bilmen, A.g.e. c. 2 s. 174
265
KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
Günümüzde eskiye nazaran, telefon, mektup, telgraf, faks ve son olarak
da internet olmak üzere pek çok iletişim vasıtası vardır. Bunları
kullanmak suretiyle
de
akrabalık bağlarının
devamı sağlanmış
olur. İnsanlarımızın geçim derdine düşüp birbirlerinden ayrı şehirlere
göç etmeleri, yüzyüze görüşme imkanını hemen hemen ortadan
kaldırmıştır. Aradaki mesafelerin uzaklığı, ulaşım fiatlannın
pahalılığı ve bu ziyaretleri gerçekleştirmek isteyenlerin ekonomik
durumu, yüzyüze görüşmeye imkan vermemektedir. Bunun yerine
özellikle telefonlar aracılığıyla ziyaretler yapılır olmuştur.
Bu tür ziyaretler de mümkündür.
Evin reisi olan erkeğin öncelikle kendisi akrabalık bağlannı muhafaza
etmesi, çocuklarına akrabalarını tanıtması gerekmektedir. Eşinin de
akrabalarını ziyaretine izin vermelidir. Anne ve babası başka
şehirlerde olan kadının, fırsat buldukça kocasıyla birlikte sıla-i
rahim için yola çıkmaları gerekir. Yolculuk adabı.İnsanların, bir takım sebeplerden dolayı yolculuğa çıkması
gerekebilir. Bu durumda erkek, hanımına kendisi gelinceye kadar nasıl
hareket etmesi gerektiğini anlatmalıdır. Koca eşinden ve çocuklarından
ayrılırken onlarla vedalaşmalıdır. Ayrıca büyüklerinin de hayır
dualannı almayı ihmal etmemelidir.
Enes (r.a.) naklediyor: "Rasulullah (s.a.v.), bir ihtiyaç görmek i-çin
yola çıktığı zaman "uğurlar olsun!" "Hayırlı muvaffakiyetler!"
temennilerini işitmekten hoşlanırdı."149
Yolculuk esnasında hanımını arasıra aramalıdır. Böylelikle ona değer
verdiğini hissettirmiş olur. Bu şekilde aralarındaki sevgi bağı bir
kat daha artar. Yolculuğu kısa tutmak her iki taraf için de iyi olur.
Yol yorgunluğu, uykusuzluk, evinin dışında başka bir mekanda
9 Tirmizi, Siyer 47
266
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
konaklamak koca için rahatsız edici şeylerdir. Kadının da, eşinden
ayrı kalması kendisine zor gelecektir.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Yolculuk azaptan bir
parçadır, birbirinizin yiyeceğine, içeceğine, uykusuna mani olur.
Öyleyse işini bitiren, ailesine dönmede acele etsin."150 (bir başka
rivayette buna ilaveten, "ailesine dönüşte acele etsin, çünkü bunun
sevabı daha fazladır." buyurulmaktadır.
İşini bitiren aile reisi, yolculuktan dönmelidir. Bunun sevabı vardır.
Yolculuk dönüşünde ailesine geleceği saati haber vermesi daha iyidir.
Rasulullah (s.a.v.), dönüş adabını şöyle açıklamaktadır: "Seferden
dönünce ailene gece vakti gelme, ta ki kocasını bekleyen kadıncağız
usturasını kullansın, dağınık saçlannı tarasın. Sana keys gerekir.
"IS1
Bu hadisin anlamına günümüz açısından baktığımızda, kocanın geleceği
günü ve saati haber vermesi gerekir. Bu suretle kadın kocasını
karşılamak için gerekli hazırlıkları ve temizlikleri yapmasına fırsat
bulmuş olur.
Yolculuktan gelen kocanın eşine ve çocuklarına hediye alması da çok
isabetli olur. Rasulullah (s.a.v.) bunu teşvik etmektedir:
"He-diyeleşin, zira hediye, kalpteki kuşkulan giderir. Komşu kadın,
komşusu kadından gelen bir koyun paçası da olsa hakir görmesin."152
Hediyenin faydalanna daha önce değinmiştik. Bununla ilgili daha fazla
bilgi almak için "Aile fertlerine hediye almak" konusuna
başvurabilirsiniz.
150 Buhari, Umre 19, Cihad 136, Et'ime 30; Müslim, İmaret 179; Muvatta,
Isti'zan 39
151 Buhari, Nikah 120, Umre 16; Müslim, İmaret 183-184; Ebu Davud,
Cihad 175; Tirmizi, Rada 17, İsti'zan 19
1S2
Tirmizi, Vela ve'1-Hıbe 6
267
Yolculuklar bazen ailecek de olabilir. Erkeğin, hanımını da yanına
alarak yolculuğa çıkmasında bir sakınca yoktur. Birlikte yapılan
yolculuklar daha verimli ve hayırlı olur. Rasulullah (s.a.v.), herhangi
bir engel olmadığı takdirde eşlerinden birini yanına alarak yolculuğa
çıkardı.
Bu konuyla ilgili olarak Hz. Aişe (r.a.), şöyle naklediyor: "Rasulullah
(s.a.v.), bir sefere çıkacağı zaman kadınları arasında kur'a çeker,
kur'a kime çıkarsa onu beraberinde sefere götürürdü."1S3
Yolculuklar, ayn olanların birbirlerine olan sevgilerinin ortaya
çıkmasına, beraber yapılan yolculuklarda ise, birbirlerini değişik
bir ortamda yeniden tanıma fırsatına sebep olur.
Yolculuklarda İslam ölçüsüne dikkat edildiği takdirde hem yolcu hem
de yolcuyu bekleyenler huzurlu olurlar. Yolculuklarda namazlara dikkat
etmek, aksatmamaya çalışmak gerekir.
Görüldüğü gibi İslam dini, her konuda olduğu gibi, yolculukla ilgili
kural ve kaideleri de ortaya koymuştur.
Temizlik Ve Süslenme
Temizlik, İslam dinin en çok önem verdiği konulardan biridir. Mesela,
temizlik olmadan ibadet olmaz. Temizlik hem maddi hem de manevi olarak
önemlidir.
Temizlikle ilgili olarak Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz
Allah, tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever."154 "Allah
da temizlenenleri sever."155
153 Buhari, Şehadat 15, 30, Hibe 15, Megazi 11, 34, Tefeir-i Yusuf
3, Tefsir-i Nur 6, Eyman 18, İ'tisam 28, Tevhid 35, 52; Muslim, Tevbe
56; Nesai, Taharet
194
154 Bakara, 222
268
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
"Elbiseni tertemiz tut."ıs6
Rasulullah (s.a.v.)!ın da temizlikle ilgili olarak pek çok hadisi
vardır: "Temizlik imanın yansıdır."157
"Allah güzeldir, güzelliği sever, temizdir, temizliği sever. Kerem
sahibidir, keremi sever. Cömerttir, cömertliği sever. Çevrenizi temiz
tutunuz ve yahudilere benzemeyiniz."158
Temizlik, Allah (c.c.) ve Rasulullah (s.a.v.)'ın üzerinde önemle
durduğu bir konudur. Her müslümanın temiz olması gerekir. İbadetlerin
Allah (c.c.) katında makbul olması buna bağlıdır.
Temizlik insanın yaratılışında olan ve sağlıklı olmasının anahtarı
sayılan bir özelliktir. İnsanın kendisini pis kokulardan arındırması,
bedenindeki pis kılları temizlemesi, güzel kokular sürünmesi
peygamberlerin sünnetlerindendir.
Bununla ilgili olarak Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Fıtrat
beştir: Sünnet olmak, etek traşı olmak, bıyığı kesmek, tırnaklan kesmek
ve koltuk altını yolmak."159
İnsanın üzerindeki elbiselerinin temizliğine dikkat etmesi de
Rasulullah (s.a.v.) tarafından teşvik edilmektedir: "Rasulullah
(s.a.v.) saçlan dağınık olan bir adam gördü: "Bu adam saçlannı düzeltip
tertibe sokacak birşey bulamadı mı?" diye memnuniyetsizliğini dile
getirdi. Bu arada bir başka adam gördü. Bunun da üstü başı kirliydi.
Bunun hakkında da: "Şu adam elbisesini yıkayacak bir şey bulamıyor
mu?" diye söylendi."160
1S5 Tevbe, 108 ıS6Muddessir,4
157 Müslim, Taharet 1; Tirmizi, Deavat 86
158 Tirmizi, Edeb 41
159 Buhari, Libas 63-64, İsti'zan 51; Muslim, Taharet 39; Tirmfei,
Bdeb 14; Ebu Davud, Tereccül 16; Nesai, Taharet 10-11
160 Ebu Davud, Libas 17
269
KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
Bu hadiste de insanların bedenine ve giydiklerine dikkat etmesi
gerektiği bize öğütleniyor.
İnsanlann güzel kokudan hoşlanmaması mümkün değildir. Ra-sulullah
(s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Dünyada bana güzel koku ve
kadın sevdirildi. Namaz ise gözümün nuru kılındı."161
Bütün bu deliller sonucunda, insanlar bedenlerinin, elbiselerinin
temizliğine; üstlerinin, başlarının düzenli ve tertipli olmasına
dikkat etmelidirler. Bu bütün insanlar için bir haktır. Özellikle
erkeğin hanımının hakkıdır. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "...
Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da
erkekler üzerinde haklan vardır..."162
Kadınlann kocalan üzerindeki haklanndan birisi de, onlann y-anlanna
temiz ve güzel kokulu olarak gelmesidir. Kadın, kendisine değer
verildiğini, kocasının kendisi için süslenmesinden anlar. Bunun
sonucunda da aralarındaki muhabbet artar. Birbirlerine olan ilgileri
ve sevgileri güçlenir.
Cinsel İlişki
Cinsel ilişki kan ile koca arasında karşılıklı bir haktır. Kocanın
hanımı üzerindeki haklanndan birisi de cinsel ilişkidir. Bu konuda
Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Sana kadınların ay halini sorarlar.
De ki: O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan
uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri
vakit, Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin
ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever."163
161 Nesai, Işretu'n-Nisa 1
162 Bakara, 228
163 Bakara, 222
270
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Bir başka ayet-i kerimede ise şöyle buyurulmaktadır: "Oruç gecesinde
kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar sizin için birer
elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz..."164
Erkek, hanımını ihmal etmemelidir. Onun isteklerine cevap vermelidir.
Kadının haklanndan birisi de, kocasıyla beraber olmasıdır. Eşlerin
beraber olması, birbirlerini cinsel yönden rahatlatması, aralarındaki
muhabbetin ve kaynaşmanın artmasına vesile olur.
Abdullah ibn Amr (r.a.), kendini ibadete kaptırarak hanımını ihmal
etmişti. Rasulullah (s.a.v.) ona şöyle dedi: "Vücudunun sende hakkı
vardır, gözlerinin sende hakkı vardır, ailenin sende hakkı vardır."165
Bir grup erkek Rasulullah (s.a.v.)'in zevcelerine gelerek Rasulullah
(s.a.v.)'ın (evdeki) ibadetlerinden sordular. Sorduklan husus
kendilerine açıklanınca Rasulullah (s.a.v.)'ın ibadetlerini az
bularak şöyle dediler: "Rasulullah kim, biz kimiz? Allah O'nun geçmiş
gelecek bütün günahlannı affetmiştir" (Bu sebeble O'na az ibadet yeter).
İçlerinden biri: "Ben artık hayatım boyunca her gece namaz kılacağım"
dedi. İkincisi: Ben de hayatım boyunca hep oruç tutacağım, hiçbir gün
terk etmeyeceğim" dedi. Üçüncüsü ise şöyle dedi: "Kadınları ebediyen
terk edip, onlara hiç temas etmeyeceğim." Durumdan haberdar olan
Rasulullah (s.a.v.) onları bularak şöyle buyurdular: "Siz şöyle şöyle
söylemişsiniz. Ancak vallahi, Allah'tan en çok korkanınız ve
yasaklannızdan en fazla kaçınanız benim. Fakat buna rağmen, bazen oruç
tutar, bazen yerim; namaz kılanm, uyurum da; kadınlarla beraber de
olurum (Benim sünnetim budur). Kim sünnetimi beğenmezse benden
değildir."166
164 Bakara, 187
2 Buhari, Nikah 89; Ahmed ibn Hanbel, c. 2 s 198 Buhari, Nikah 1; Muslim,
Nikah S; Nesai, Nikah 4
271
KUR'AN VE SÜNNET İŞİĞİNDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
İslam'da ruhbanlık yoktur. Evliliğin gerçekleştirilmesinden sonra
eşler arasında karşılıklı haklar ortaya çıkar. Eşlerin birbirlerinden
faydalanmaları hak olduğu için her iki taraf da bu hakka riayet
etmelidir.
YASAK OLAN CİNSEL İLİŞKİLER
Zina:
İslam nazannda zina, çok kötü ve çirkin bir günah olduğu için, cezası
da o derece ağırdır. Zira zina, insan haysiyetini yıkmakla kalmaz,
cemiyet düzenini de bozar. Neslin bozulmasının sebebi de zinadır.
Zinanın yaygın olduğu ülkeler, sokaklara atılmış, yuvalara terkedilmiş
çocuklarla doludur. Bunlar anne ve baba sevgisinden mahrum
yetiştiklerinden cemiyet için birer suçlu haline gelmektedirler.
İslam'ın en büyük hedeflerinden birisi de neslin korunmasıdır. İslam,
onun korunması için, nesli bozacak zina gibi suçlan önlemek ve hatta
tamamıyla ortadan kaldırmak amacıyla çok şiddetli cezalar
koymuştur.
Allah (c.c), cinsel istek ve arzuyu insanlara yalnız zevk almalan için
değil, insan neslinin devamı için vermiştir. Allah (c.c.), kadınla
erkek arasında ki bu münasebetin hayvanlar gibi yapılmasına değil,
temiz ve meşru bir biçimde yapılmasına müsaade etmiştir. Çünkü insan
neslinin devamı ancak sağlam bir evlilik neticesinde doğacak aile
çocuklarıyla mümkündür. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır-.
"Allah,
sizin için kendilerinizden çiftler yaptı. Size
çiftlerinizden oğullar ve torunlar verdi. Sizi güzel güzel (nimetlerden
nzıklandırdı. Şimdi batıla inanıyorlar da onlar Allah'ın nimetlerine
nankörlük mü ediyorlar?"167
167 Nahl, 72
272
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Zina, İslam'da ve önceki semavi dinlerde (Yahudilik, Hnstiy-anlık,
vb.) yasaklanmış ve çok çirkin bir fiil olarak nitelendirilmiştir.
Büyük günahlardan olup, ırza ve soya yönelik bir suç olması sebebiyle
cezası da buna bağlı olarak ağırdır.
Allah (c.c), zinayla ilgili olarak yüce kitabı Kur'an-ı Kerim'inde
şöyle buyurmaktadır: "Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o çok çirkin bir iş
ve kötü bir yoldur."168
"Ey Muhammedi Mü'min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar,
ırzlarını ve namuslarını korusunlar. Böyle davranmak onlar için daha
temiz ve daha hayırlıdır. Mü'min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan
sakınsınlar; ırzlarını ve namuslannı korusunlar, görünmesi zaruri
olanlar dışında ziynetlerini göstermesinler. Başörtülerini de
yanlanna sarkıtsınlar."169
Rasulullah (s.a.v.)'ın de zinayı kötüleyen ve sebep olduğu ahiret
sıkıntılarından haber veren pek çok hadisleri vardır.
"Üç kişi vardır, kıyamet günü Allah (c.c.) onlarla konuşmaz, onlara
bakmaz, günahlarından anndırmaz ve onlara acıklı bir azap vardır: Zina
eden yaşlı, yalan söyleyen devlet reisi ve büyüklenen fakir."170
"Kişi zina edince iman ondan çıkar ve başının üstünde bir bulut gibi
boşlukta durur. Zinadan çıkınca iman adama geri döner."171
İslam, zinaya yol açabilecek her şeyi yasaklamıştır. Bakmak, dokunmak,
dinlemek, başbaşa kalmak vb. şeyler zinaya giden yollar olduğu için
bu konularda hassasiyetle durmak gerekir. Bunlar değişik ayet ve
hadislerle yasaklanmıştır.
168 Isra, 32
169 Nur, 30-31
170 Muslim, iman 172; Mesai, Zekat 77
171 Ebu Davud, Sünnet 16, Tırmizi, İman 11
273
Zina cezasına gelince, bekarlara verilecek ceza Kur'an-ı Ke rim'de
şöyle belirtilmiştir: "Zina eden kadın ve erkekten herbirine yüzer
deynek vurun."172
İslam alimleri, bu ayetteki cezanın bekarlara ait olduğunu, evli veya
dul erkek ve kadınların cezasının ise taşlanarak öldürülmek olduğunda
ittifak etmişlerdir.
Evlilere ve dullara verilecek ceza, RasuluUah (s.a.v.) tarafından şöyle
açıklanmıştır: "Yaşlı erkekle yaşlı kadın zina ederse onlan
recmedin."173
RasuluUah (s.a.v.) zamanında bekarlara da, evlilere de zina haddi
uygulanmıştır. Bir olayda Maiz b. Malik ve bir diğer olayda Gamidli
bir kadın zina yaptıklarını bizzat kendileri RasuluUah (s.a.v.)'a
itiraf etmişlerdir. Bunun sonrasında da recm cezası uygulanmıştır.
Şimdi bu iki olayı hadislerden aynntılı olarak görelim. Büreyde (r.
a) anlatıyor:
"RasuluUah (s.a.v.)'a Maiz b. Malik gelerek: "Ey Allah'ın Rasulü! Ben
nefsime zulmettim. Zina yaptım. Beni temizlemeni istiyorum" dedi.
RasuluUah (s.a.v.) onu reddetti (Meselenin üzerine gitmedi). Ancak
Maiz ertesi gün tekrar gelerek: "Ey Allah'ın Rasulü! Ben zina yaptım"
diye ikinci kez itirafta bulundu. RasuluUah (s.a.v.) adamı ikinci defa
geri çevirdi. Bu arada da adamın kavmine birini yollayarak: "Onun
aklında bir noksanlık biliyor musunuz, normal olmayan bir davranışına
rastladınız mı?" diye araştırma yaptırdı. Ancak herkes: "Biz onu
gördüğümüz kadarıyla, aramızdaki salih kişilere denk (akıl ve feraset)
sahibi biliyoruz" dediler. Maiz, üçüncü defa geldi. Hz. Muhammed
(s.a.v.) onlara yine birini göndererek adam
>" Buhari, Hudud 3130. Mezalim 19. MenaMbu'l-Ensar 46^Megaa2 16; Müslim,
Hudud 15; Tirmizi. Hudud 7; Ebu Davud. Hudud 23, M Hudud 8,10
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
hakkında araştırma yaptırdı. Kavmi, onun aklı başında biri olduğunu
bildirdiler.
Adam dördüncü defa müracaat edince, ona bir çukur kazdırdı, taşlanmasını
emretti ve taşlandı."
Ravi Hz. Büreyde (r.a.) şöyle devam etti: "Maiz'in recmedilme-sinden
bir süre sonra Gamidli bir kadın gelerek: "Ey Allah'ın Rasulü! ben
zina işledim, beni temizle" dedi. RasuluUah (s.a.v.) onu geri çevirdi.
Ertesi gün tekrar geri gelen kadın: "Ey Allah'ın Rasulü! Beni niye
reddediyorsun? Görüyorum ki, beni Maiz gibi geri geri çevirmek
istiyorsun. Allah'a yemin olsun ki, ben hamileyim de!" dedi. RasuluUah
(s.a.v.) bunun üzerine: "Öyleyse hayır. Sen git ve çocuğu doğurunca
gel!" dedi. Kadın gitti, çocuğu doğurdu. Onu bir beze sarmış olarak
geldi: "İşte çocuk, doğurdum!" dedi. RasuluUah: Git, sütten kesilinceye
kadar emzir, sonra gel!" diye buyurdu.
Kadın gitti, çocuğu sütten kesince, çocuğuyla birlikte geldi. Çocuğun
elinde bir ekmek parçası vardı. Kadın: "Ey Allah'ın Rasulü! İşte çocuk,
sütten kestim, yemek de yedi" dedi.
RasuluUah (s.a.v.) çocuğu alıp müslümanlardan birine teslim etti. Sonra
bir çukur kazılmasını emretti. Göğsüne kadar derinlikte bir çukur
kazıldı. Bundan sonra halka taşlamalarını emretti. Herkes taşladı.
Halid ibnu Velid (r.a.) elinde bir taşla ilerledi, başına attı. Kan
yüzüne fışkırmıştı. Bunun üzerine kadına küfretti. RasuluUah (s.a.v.),
Halid'in kadına küfrettiğini duyunca: "Ey Halid, ağır ol!" dedi ve
ilave etti: "Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin olsun, °u kadın
öyle bir tevbe etti ki, şayet alışverişte sahtekarlık yapanlar aynı
tevbe ile tevbe etselerdi, onların bile mağfiretine yeterdi."
274
275
i I»
Sonra RasulunahCs-a., (tekfini) emret, KadiranüZerine namaz kıldırdı
ve defnedildi
^^ ^ ^ ^
Bu hadis-i şerifte evli dan^
^
t gorüyoruz. Böylesine Rasulullah
(s.a.v.) f"*^^. için verilebilir. Demek ki, zina
ağır bir ceza, ^^^Z cezası recm edilmektir, çok ag, bir suçtur. Bundan
dolj
Günümüz
toplumuna
baküg ökteyiz Itacbne
Günümüz
p Ç1küğmı görmekteyiz, serbest bir toplumda f deyse zina
yapmamak
ise yanlış ^ olacağını Rasulullah
Rasulullah Be§ şey vardır ki, Ben sizlerin o zam
L Bir millette zina e, mutlaka o millette
r
^^ ^ zina yapmakta arasmdanere_
bulunuyor. Bunun nedeni ügisizliğin nelere mal
hayır kalma,
^ hale gdır. ve onlardan önce
ır.
Hangi millet mallarının
mutlaka gökten
bir
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
5. Hangi milletin imamları Allah'ın kitabıyla amel etmeyi terkederek
Allah'ın indirdiği hükümlerden işlerine gelenleri seçerse, Allah
onları kendi aralarında savaştırır."175
İslam dini, iffetin, namusun ve neslin korunmasına büyük önem vermiş,
bunun için de ağır cezalar ortaya koymuştur. Yukandaki hadisin muhatabı
olmamak için çocuk eğitimine büyük önem vermeliyiz. Aksi halde neslin
bozulması, toplumun bozulması anlamına geleceğinden, kendimizi ve
ailemizi bu ateşin yakmaması için üzerimize düşen görevi eksiksiz yerine
getirmeliyiz. Yarın ahirette ailemizden de sorulacağı bilinciyle
hareket etmeliyiz.
Eşcinsellik (Livata):
Livata, Lut (s. a.)'un kavminin içine düştüğü sapıklıktır. Buna
homoseksüellik ya da eşcinsellik de denir. Livata, erkeğin erkekle
veya erkeğin kadınla arkadan cinsel temasta bulunması demektir. İlk
olarak Lut (a.s.)'un kavminde ortaya çıktığı için Lutilik de denir.
Bu kötü fiil zinadan da daha ağır bir suçtur. Hadislere göre, bu fiili
yapan da, yaptıran da öldürülür. Kur'an-ı Kerim'de bu konuya geniş
bir şekilde yer verilmektedir: "Lut'u da (peygamber gönderdik). Kavmine
dedik ki: "Sizden önceki milletlerden hiçbirinin yapmadığı fuhşu mu
yapıyorsunuz?"176
"Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da, insanlar
i-Çinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz sının aşmış (sapık)
bir kavimsiniz. Onlar şöyle dediler: Ey Lut! (Bu davadan) Vazgeçmezsen,
iyi bil ki, sürgün edilmişlerden olacaksın. Lut: D°ğrusu, dedi, ben
sizin bu işinizden tiksinmekteyim."177
Muslim,
.Hudud 22; EbuDavud,Hudud 24-25
276
75 Ibn Ma'ce, Fıten h. no: 4019
76A'raf,80 177,
7Şuara, 165-168
277
Bunun üzerine
r
kalanlardan 0*6»
lann sonu nasıl oldu!"
Mian (CO ^"XhlccT nunda helak etmiştir. Allah (c.c),
vermektedir.
kavmi so. ine bir ceza
uyurmaktadır-. "Kimin
öldUrÜn-"18°
, „ h
Görüldüğü gibi, Rasulullah
terie. sapağa y^fZ^ istemektedir. Allah
ri ve faillerine karşı en
işin insanlığın ^^lan
insanların zaten normal olmalan
S
a v ) £V
bu konuda çok net ifade- landmlrnalanm
oSzevne şiddetle gitmele- sebebi| yapılan
V
lmasındandır. Bu tur değildir.
yayıimasmdan
*ıçme"
"8 Ankebut, 29
278
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
ahlakını ve huzurunu bozmakta, gençlerin cinsel eğilimlerinin
değişmesine sebep olmaktadırlar.
Rasulullah (s.a.v.) bir başka hadislerinde şöyle buyurmaktadır: "Allah
(c.c), erkeğe temas eden veya kadına arka uzvundan temas eden erkeğe
(kıyamet günü rahmet nazanyla) bakmaz."182
Kadına arka uzvundan yaklaşmak da livatadır. Daha önceden de
değindiğimiz gibi, şiddetle reddedilen cinsel temas şekillerinden
birisi de budur. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"Kadına dübüründen temas eden mel'undur."183
Ayrıca hayvanlara temas da, aynı derecede suçtur. Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurmaktadır: "Kim bir hayvana temas ederse onu öldürün, hayvanı
da beraber öldürün."184
Bu hadis, hayvana temasın yasak olduğuna işaret etmektedir. Dört mezhebe
göre, hayvana temas eden öldürülmez. Ancak ta'zir cezası verilir.
Bütün bu sapıklıkların önüne geçmenin yolu, iyi bir eğitimdir.
İnsanların manevi duygularının harekete geçirilmesiyle bu mesele ancak
çözülebilir. Allah korkusu olmayan insanlar ancak bu tür sapıklıklara
yeltenebilir. Özellikle gençleri sapık temayüllerden korumak için
gelişme dönemlerinde daha dikkatli olmak gerekir. Bu konularda
bilgilendirmek ve aydınlatmak gerekmektedir.
İstimna (Mastürbasyon):
İnsanın el ile oynaması veya başka birşeyle ker^di kendini cinsel yönden
tatmin etmesi olan istimna haramdır.
182 Tirmizi, Rada 12
183 Ebu Davud, Nikah 46
184 Ebu Davud, Hudud 30; Tirmiri, Hudud 23
279
Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Ve onlar ki, iffetlerini korurlar,
ancak eşleri ve ellerinin sahip oldukları (cariyeler) hariç (bunlarla
ilişkiden dolayı) kınanmış değillerdir. Şu halde kim bunun ötesine
gitmek isterse, işte bunlar haddi aşan kimselerdir."185
Bu ayete göre, cinsel hayat eş ve cariyelerle mümkündür. Bunun dışındaki
cinsel tatmin yollan yasaktır.
Bu konuda İbn Abidin şöyle demektedir: Sırf zevk için şehvetini gidermek
üzere elle tatmin haramdır. Ancak şehveti kendisne galebe çalıp da
kansı veya cariyesi bulunmadığından şehvetini teskin için bunu yaparsa
günahkar olmayacağı umulur. Hatta Ebu'1-Leys es-Semerkandi şöyle
demiştir: Böyle bir kimse zina edeceğinden korkarsa, el ile meni
getirerek şehvetini tatmin etmesi vacib olur.186
Yusuf el-Kardavi ise şöyle diyor: Şehevi arzuların ve harama düşme
tehlikesi gibi hallerde İmam Ahmed'in fikrini tercih etmek mümkündür.
Mesela, vatanından uzak bir yerde çalışan biri veya okuyan, kendisini
yoldan çıkaracak bir çok sebeble karşı karşıya bulunan ve bunlar
sebebiyle harama düşmekten korkan bir gencin, aşınya kaçmamak şartıyla,
şehvetini coşturan herşeyden korunmak için bu vesileye başvurmasında
sakınca yoktur. Fakat bu hususta aşırı gitmemesi ve bunu adet haline
getirmemesi gerekir.
Bundan daha iyisi de Hz. Peygamber<s.a.v.)'in evlenmeye gücü yetmeyen
müslüman gence verdiği öğüttür. O da, iradeyi terbiye eden, sabrı
öğreten, takva melekesini ve Allah'ın müslümanı murakabe etmesi hissini
kuvvetlendiren orucu çoğaltmaktır.187
Bu hadis-i şerif şöyledir: "Ey gençler topluluğu! Evlenmeye gücü yeten
evlensin. Çünkü evlilik gözü ve ırzı haramdan koruyucu185 Mü'minun, 5-7
186 İbn Abidin c. 4 s. 27-28
187 Yusuf el-Kardavi, İslam'da Helal ve Haram, s. 279
280
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
dur. Kimin evlenmeye gücü yetmezse oruca devam etsin. Çünkü oruç onun
için bir kalkandır."188
Lezbiyenlik:
Kadının kadınla sevişmesi anlamına gelen lezbiyenlik kesinlikle
haramdır. Bu cinsel sapma ve hastalık belirtisidir.
Kur'an-ı Kerim'de belirtildiğine göre Hz Lut (a.s.) kavmi bu çirkin
fiile yeltenmiştir. Lut (a.s.)'ın kavminin erkekleri erkeklerle
homoseksüel, kadınları ise kendi aralarında lezbiyen ilişkiye girmiş
ve sonuçta helak olmuşlardı. Bu tür fiiller insanların ruh halinin
bozukluğuna işaret etmektedir.
KADININ AİLE İÇİNDEKİ GÖREVLERİ
Kocasına İtaat Etmek
Kadın, kocasına itaat etmek zorundadır. İslam dininde aile reisliği
erkeğe verilmiştir. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Allah,
insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve
mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi
ve koruyucusudur. Onun için saliha kadınlar itaatkardır. Allah'ın
kendileini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de na-muslannı)
koruyucudurlar. Başkaldırmalanndan endişe ettiğiniz kadınlara
öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola
gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onlann aleyhine
başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür."189
Bu ayet-i kerimede, kocanın kadından üstün olduğunu, bu nedenle itaat
edilmesi gerektiği bizlere belirtiliyor. Erkek, yaratılış iti188 Buhari, Nikah 2-3; Müslim, Nikah 1,3; Ebu Davud, Nikah 1
189 Nisa, 34
281
itibarıyla kadından üstündür. Bunun dışında yine ayette de belirtildiği
gibi, nafaka temin etmek ve koruyculuk görevi erkeğe verildiği için
kadından üstündür. Bu özellikler sebebiyle kadının, kocasının hakkını
ödemesi mümkün değildir.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Şayet ben bir insanın başka
bir insana secde etmesini emredecek olsaydım, kadına, kocasına secde
etmesini emrederdim."190
Kadınlar, kocalanna itaat ettikleri takdirde dereceleri yükselir.
Kadının erkeğine itaati üzerinde Rasulullah (s.a.v.) önemle durmuştu.
"Rasulullah (s.a.v.)'a: "Ey Allah'ın Rasulü! Hangi kadın daha
hayırlıdır?" denildi. Rasulullah (s.a.v.) ise: Kocası kendisine
bakınca onu mutluluğa boğan, emredince itaat eden, nefis ve malında,
kocasının hoşuna gitmeyen şeyle ona muhalefet etmeyen kadın" diye cevap
verdi."191
Kadının itaatinin boyutu, kocasının meşru istekleriyle sınırlıdır.
Koca, hanımına günah olan birşeyi emrettiği takdirde kadın buna uymaz.
Allah (c.c.)'a isyanın olduğu yerde kula itaat yoktur.
İslam'a aykırı olmayan konularda kadın, kocasının nzasını kazanmak
için itaat etmek zorundadır. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle
buyuruyor: "Hangi kadın, kocası kendisinden razı olarak vefat ederse,
cennete girer."192
Kadının cennete girmesinin yollannda birisi de, kocasının nzasını
kazanmasıdır. Kocası kendisinden memnun olursa cennete girme ihtimali
yükselir.
Öyleyse bu delillerin bize verdiği mesajı iyi algılamamız gerekir.
Özellikle kadınlann kocalannı razı etmeleri, onların meşru emirleri190Tirmia, RadalO wı Nesai, Nikah 43 192 Tirmia, Rada 10
282
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
ni yerine getirmek suretiyle cennete açılan yolda ilerlemeleri mümkün
olabilir. Ancak Allah (c.c.)'m yasaklamış olduğu şeyleri emreden kocaya
iaat sözkonusu değildir. Mesela, İslami usul ve kaidelere göre
tesettürüne dikkat eden bir kadın, kocası istedi diye tesettürden
vazgeçemez. Şayet böyle yaparsa Allah (c.c.)'m emri yerine kocasının
emrine itaat ettiği için günahkar olur. Yine Allah (c.c.)'a bir şükür
nişanesi olarak yerine getirdiği beş vakit namazından, kocasının
emriyle vazgeçmesi sözkonusu değildir. Sonuç olarak kadın, Allah
(c.c.)'a isyan olmayan konularda, kocasının emirlerini yerine
getirmelidir.
Ev İşlerini Görmek
Kadın, ev işlerini yapsın diye alınmasa da, erkeğin evin rızkını temin
için dışarıda çalışıp çabalaması ve bunun sonucunda yorulması
karşısında, kadının da evin işlerini görmesi gerekmektedir. Genellikle
ailede işler taksim edildiği için evin işleri kadına aittir. Herkes
yaratılışı gereği hangi işe meyilliyse ona o görev verilmiştir. Erkek
gücü, kuvveti ve dayanıklılığıyla ekmeğini taştan çıkarırken; kadın
da inceliği, zarifliği ve becerikliligiyle ev işlerinin üstesinden
gelmektedir. Erkeğin, ev, bağ ve bahçe işlerini yaptırmak maksadıyla
(hizmetçi niyetiyle) bir kadınla evlenmesi doğru değildir.
Hz. Ali (r.a.), İbn A'bude şöyle demiştir: "Sana kendimden ve Rasulullah
(s.a.v.)'ın en sevgili kızı Fatıma (r.a.)'dan bahsedeyim mi?"O da:
"Evet, bahset" deyince Hz. Ali (r.a.) anlatmaya başladı: "Fatıma (r.a.)
değirmen çevirirdi, bundan dolayı ellerinde yaralar meydana gelirdi.
Kırba ile su taşırdı, boynunda yaralar açtı. Evi süpürüyordu, üstü
başı toz toprak oldu. (Bu sırada ) Rasulullah (s.a.v.)'a bir kısım
köleler getirilmişti. Ben Fatıma'ya: "Babana kadar gidip bir köle
istesen!" dedim. O da, babası Rasulullah (s.a.v.)'a gitti. O'nun bazı
insanlarla konuşmakta olduğunu görerek geri döndü.
283
KUR1 AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
Ertesi gün Rasulullah (s.a.v.) kızı Fatıma (r.a.)'ya gelerek: "Kızım
ihtiyacın ne idi?" diye sordu. Fatıma sükut edip cevap vermedi. Ben
araya
girip:
"Ben
anlatayım ey Allah'ın Rasulü!"
dedim
ve açıkladım."Fatıma'nın değirmen kullanmaktan elleri yara oldu, kırba
ile su taşımaktan omuzlan incindi. Köleler gelince ben kendisine, size
uğrayıp bir hizmetçi istemesini ve böylece biraz rahata kavuşmasını
söyledim." Bu açıklama üzerine Rasulullah (s.a.v.): "Ey Fatıma!
Allah'tan kork. Allah'a olan farzlannı eda et. Ailenin işlerini yap.
Yatağına girince otuzüç defa sübhanallah,
otuzüç defa
elhamdülilah, otuzdört defa da Allahuekber de. Böylece hepsi yüz eder.
Bu senin için hizmetçiden daha hayırlıdır" buyurdular. Fatıma (r.a.)
da: "Ben Allah'tan ve Rasulünden razıyım" dedi. Rasulullah (s.a.v.)
da hizmetçi vermedi."193
Asrı saadetten bir örnek de Hz. Ebu Bekir'in kızı Esma (r.a.)'dan
verelim. Esma (r.a.) anlatıyor: "Ev işlerinin tümünü ben görürdüm.
Kocam Zübeyr'in bir atı vardı, ona da ben bakardım. Otunu, suyunu ben
verirdim, kovayı ben yamar, suyu ben çekerdim. Hamuru ben yoğururdum.
Bir fersaha yakın mesafeden başımın üzerinde hurma çekirdeği
taşırdım."194
Asn saadete ait iki örnek bizlere ev işlerinin kadınlara, dış işlerin
ise erkeklere ait olduğunu göstermektedir. Kadınlar, ev işi olarak
kabul edilen yemek yapmak, çamaşır yıkamak, evin iç ve dış temizliğini
yapmak,
evini
yabancıların
girmesine
karşı
korumakla
sorumludur. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Hepiniz
çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz. İmam (devlet başkanı)
çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve
onlardan
sorumludur.
Kadın,
kocasının
evinde
çobandır ve
193 Buhari, Fedailu'l-Ashab 9, Humus 6, Nafakat 6,7, Da'avat 11; Müslim,
Da'avat 80; Tirmızi, Da'avat 24; Ebu Davud, Harac 20, Edeb 109 '*'
Müslim, Selam 14 2S4
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
çobandır
ve
sürüsünden
sorumludur.
Hizmetçi,
efendisinin
malından sorumludur ve sürüsünden mes'uldür."195
Kadının çobanlığı evini her türlü dış etkilerden korumak, eşi e-vine
geldiğinde ihtiyaç duyduğu şeyleri (yemek, içecek, kıyafet, vb. gibi)
hazır hale getirmektir. Bu ihtiyaçlann evin hanımı tarafından
yapılması, aile içinde mutluluğun kökleşmesine, karşılıklı sevgi ve
saygının artmasına vesile olur.
İsraf Etmemek
İsraf, dinimizin yasakladığı bir fiildir. Erkeğin eve getirdiği şeyleri
hoyratça harcanması, yiyecek, içecek veya giyecek olarak eve getirilen
şeylerin, kadın tarafından saçılıp savrulması haramdır. Evin reisi
olan erkeğin, büyük güçlüklerle kazandığı paranın lüzumsuz
harcamalarla tüketilmesi doğru değildir.
Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Ey adem oğullan! Her secde
edişinizde güzel elbiselerinizi giyinin; yeyin, için, fakat israf
etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez."196
Bir başka ayet-i kerimede Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Bir de
akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma.
Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanlann dostlandırlar. Şeytan ise
Rabbine karşı çok nankördür."197
Görüldüğü gibi, israf edenleri Allah (c.c.) sevmiyor ve onlan şeytanın
dostları olarak tanımlıyor. Evin hanımının, gereksiz istekleriyle
kocasını borç yükü altına sokması, lüzumsuz harcamalar için gelirden
belli bir pay ayırmak zorunda bırakması doğru değildir. Bunun sonucunda
maddi sıkıntılar meydana geleceğinden ailede
195 Buhari, Ahkam 1, Cum'a 11, İstikraz 20, Itk 17, 19, Vesaya 9, Nikah
81, 90;
Müslim, İmaret 20; TirmM, Cıhad 27; Ebu Davud, imaret 1 I96A'raf,31
197 İsra, 26-27
285
huzursuzluk baş göstermekte, bu da kavga ortamına zemin
hazırlamaktadır.
Kadının, komşularında gördüğü herşeyi istemesi de doğru değildir.
Onlann var, benim neden yok mantığıyla hareket etmek, aile mutluluğuna
zarar verir. Hep başkalarında olanın peşine düşmek, daha fazlasına
sahip olmak ve bunlarla övünmek İslam'a aykırı fiillerdir. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Yiyiniz, tasadduk ediniz, giyiniz.
Fakat bunları yaparken israfa ve kibire kaçmayınız."198
Cimrilik Etmemek
Cimrilik de dinimizce yasaklanan fiillerdendir. Kadının evinin
ihtiyaçlarına karşı cimri davranması, yemede, içmede , giymede hem
eşi ve kendisi hem de çocuklan için hasis davranması doğru değildir.
Mü'min ne israf etmeli, ne de cimrilik etmelidir. Mü'min harcamalanni
bu ikisinin ortasında yapmalıdır.
Allah (c.c.) mü'minin harcamada orta yolu takip etmesini şöyle ifade
ediyor: "Onlar ki, harcadıklannda ne israf ne de cimrilik ederler;
ikisi arasında orta bir yol tutarlar."199
"Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır,
(kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun."200
Müslüman kadın evinin ihtiyaçlan ölçüsünde yemeğini pişirir,
misafirine en güzel şekilde ikramda bulunur. Bunlan yaparken yukandaki
ayetler ölçüsünde hareket eder. Rasulullah (s.a.v.) ise cimriliği şöyle
açıklıyor: "Sıkılık huyundan sakının. Zira sizden önce gelip geçenler
bu huy yüzünden helak oldular. Şöyle ki: Bu huy
198 Buhari, übas 1; Nesai, Zekat 66
199 Furkan, 67
200 İsra, 29 286
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
onlara cimrilik emretti, onlar da hemen cimrileşiverdiler, sıla-i rahmi
kesmelerini emretti, hemen sıla-i rahmi kestiler, doğru yoldan çıkmayı
emretti, hemen doğru yoldan çıktılar."201
Rasulullah (s.a.v.) bir başka hadisinde ise şöyle buyurmaktadır: "İki
haslet vardır ki, bir mü'minde asla beraber bulunmazlar: Cimrilik ve
kötü ahlak."202
İnsanlann cimrilik yapmasının sebebi, daha çok mal ve para biriktirme
hırsıdır. Kadın olsun erkek olsun durum aynıdır. Daha fazla mala sahip
olacağım diyerek, çocuklannın nzkını, komşuluk ve akrabalık bağlannı
kesmesi, sadakadan, zekattan ve kurbandan kaçınması,
misafirine
ikramda
bulunmaması
gibi
İslam'ın yasakladığı hal ve
hareketlere yönelmesi doğru değildir. Bu tür cimrilikler
malın
çoğalmasına
değil
nzkının
ve
sıkıntılannın çoğalmasına
sebep
olur.
Allah
(c.c.)
cimrilik ederek zengin
olacaklannı zannedenlerle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
"Allah'ın kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik
gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu
onlar için pek fenadır.
Cimrilik ettikleri şey de kıyamet
gününde boyunlanna dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır.
Allah bütün yaptıklannızdan haberdardır."203
Ancak cimrilik etmeyip hem kendileri hem de başkalan için harcayanlar
kurtuluşa ve bol nzka kavuşurlar. Allah (c.c.) bunu ayetlerinde şöyle
açıklamaktadır: "O halde gücünüz yettiğince Allah'a isyandan kaçının.
Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğinize olarak harcayın. Kim nefsinin
cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir."204
201 Ebu Davud, Zekat 46 202Tırmızi,Birr4i 2O3Al-iİmran, 180 204Tegabun,
16
287
"Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah
ise size katından bir mağfiret bir lütuf vadeder. Allah herşeyi
bilendir."205
Rasulullah (s.a.v.), mal peşinde koşanlar için şöyle diyor: "İnsan
oğlu malım malım der. Halbuki ademoğlunun yiyip tükettiği, giyip
eskittiği ve sağlığında tasadduk edip gönderdiğinden başka neyi
var?"Gerisini ölümle terkeder ve insanlara bırakır."206
Rasulullah (s.a.v.) bir başka hadiste ise şöyle buyurmaktadır: "Altına
tapanlar mel'undur, gümüşe tapanlar mel'undur."207
Mal biriktirmek, dünyaya yatınm yapmak için ahireti terketmek, evinin
ihtiyaçlannı ihmal etmek, çocuklannm nzkını kesmek doğru değildir.
Cimrilik konusu sadece kadınlara mahsus değildir. Aile içinde erkeğin
de cimri olmaması gerekir. Evinin ihtiyaçlannı temin ederken,
çocuklannm ve eşinin yiyeceğini, giyeceğini alırken ve ihtiyaç
duyduklan diğer şeyleri temin ederken cimrilik etmemelidir.
Güleryüdülük
Mutlu ve huzurlu bir aile ortamının sağlanması ve sıcak bir yuva için
erkeğin olduğu kadar kadının da güleryüzlü olması çok önemlidir. İşi
gereği kocanın evine yorgun bir vaziyette gelmesi, içinde bulunduğu
şartlar sebebiyle moralinin bozuk olması gayet normaldir. Bu durumdan
kurtulması, eşinin kendisini kapıda güleryüzle karşılamasıyla
mümkündür.
Bunun önemini Rasulullah (s.a.v.) bizlere şöyle açıklamaktadır: "Her
iyilik sadakadır. Kardeşini güleryüzle karşılaman, kendi kovandan
kardeşinin kovasına su vermen de birer iyiliktir."208
205 Bakara, 269
206 Müslim, Zuhd 3; Nesai, Vesaya 1; Tiraıfci, Tefcir-i Tekasur
207 Tırmizi, Zuhd 42
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Güleryüzlülük, Rasulullah (s.a.v.)'ın aile hayatında geniş bir şekilde
yer almaktadır. Rasulullah (s.a.v.)'ın hanımlan daima kendisine karşı
güleryüzlü davranmışlardır.
Misafirlere İkramda Bulunmak
Müslüman kadın, evine gelen misafirlerine en güzel şekilde ikramda
bulunmalıdır. Bu müslümanlık görevidir. Rasulullah (s.a.v.), misafire
ikram etmeyi imanla alakalandırmıştır.
Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Kim Allah'a ve
ahiret gününe inanıyorsa misafirine ikram etsin. Kim Allah'a ve ahiret
gününe inanıyorsa komşusuna ikram etsin. Kim Allah'a ve aihiret gününe
inanıyorsa ya hayır söylesin ya da susun."209 Allah (c.c.)'a ve ahiret
gününe inanan her müslümanın misafirine gereken ilgiyi, hürmeti ve
hizmeti göstermesi kendisi için bir sorumluluktur. Kadının, misafirin
hangi taraftan geldiğine bakmaksızın onlara hizmet etmesi gerekir.
Kadın, misafirlere ikram hususunda aynmcılık yapmamalıdır. Kendi
tarafından gelenlere en güzel şekilde ikramda bulunurken, kocasının
akrabalanna karşı soğuk davranması, nereden geldiniz dercesine bir
tavır içine girmesi, İslam kurallarına ve terbiyesine sığmaz. Bu tür
bir tavır içine giren kadına yukardaki hadisi hatırlatmakta fayda
vardır.
Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: Bir adam Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek:
"Ben açlıtan bitkinim" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) derhal
hanımlarından birine (adam) gönderip yiyecek istedi. Ama Rasulullah
(s.a.v.)'ın hanımı: "Seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki,
yanımızda sudan başka bir şey yok" diye cevap verdi. Rasulullah (s.a.v.)
bunun üzerine diğer bir kadınına gönderdi. O da
288
289
KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVÜLİK VE MAHREMİYETLERİ
aynı şeyleri söyledi. Rasulullah (s.a.v.) sonunda: "Bu açı kim misafir
edip (doyurursa) Allah ona rahmet edecektir" diye buyurdu.
Ensardan Ebu Talha (r.a.) ayağa kalkarak: "Ey Allah'ın Rasulü! Ben
misafir edeceğim" dedi ve adamı evine götürdü. Evde hanımına: "Yanında
yiyecek birşey var mı?" diye sordu. Harami: "hayır, sadece çocukların
yiyeceği var" dedi. Bunun üzerine Ebu Talha (r.a.): "Sen onları
birşeylerle avut, sonra uyut. Misafirimiz girince, ona sanki yiyormuş
gibi görünelim. Yemek için elini tabağa uzatınca lambayı düzeltmek
üzere kalk ve onu söndür" diye tenbi-hatta bulundu. Kadın söylenenleri
yaptı, beraberce oturdular. Misafir yedi. Kan koca ise geceyi aç
geçirdiler.
Sabah olunca Rasulullah (s.a.v.)'a geldiler. Rasulullah (s.a.v.), Ebu
Talha'ya: "Dün gece misafirinize olan davranışınız sebebiyle Allah
Teala hazretleri taaccüb etti (ve güldü)" dedi ve Haşr suresi dokuzuncu,
ayet-i kerimesi nazil oldu: "Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve
gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip
gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir
rahatsızlık hissetmezler, kendileri zaruret içinde bulunsalar bile
onlan kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden
korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir."210
Bu hadis-i şerifte hem erkeğin hem de kadının tavrı çok önemlidir.
Allah (c.c.)'ın rahmet ve bağışlamasına ulaşmak için yaptıklan plan,
kendilerinin Allah (c.c.) katında övgüyle anılmasına sebep olmuştur.
Günümüzde de misafire ikram etmenin ölçüsü aynıdır. Öyleyse eve gelen
misafirleri memnun etmek gerekir. Bu ikram esnasında da İslam kurallan
dışına çıkmamak gerekir.
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
210 Buhari, Menakıb-i Ensar 10, Tefiar-i Ha§r 6; Müslim. Eşribe 172
Sabretmek
290
Sabır, başa gelen belalara, musibetlere, sıkıntılara ve hastalıklara
karşı tahammül etmektir. İnsanlar yaşadıklan süre içinde pek çok şeyle
karşılaşırlar. Sevinçli anlan olur, üzüntülü anlan olur. Güldükleri
zamanlar olur, ağladıklan zamanlar olur. Başlanna gelen belalar,
hastalıklar, ölümler olur. Özellikle belalara, sıkıntılara karşı
sabretmek Allah (c.c.) ve Rasulullah (s.a.v.) tarafından tavsiye
edilmiştir.
Allah (c.c.) sabırla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: "Her kim
sabreder ve suç bağışlarsa, bu hareket arzu edilen en iyi
işlerdendir."21^
"İçinizden mücahede edenler, sabredenler belli oluncaya kadar elbette
sizi imtihan ederiz."212
Görüldüğü gibi sabır, bir imtihan vesilesidir. Aile içinde kadının
da erkeğin de, zaman zaman sabır göstermesi gereken anlan vardır. Eşler
arasında çıkan kavgalar, hoş olmayan durumlar karşısında sabır
göstermek gerekir. İnsanlar, hep arzuladıklan, hayal ettikleri gibi
bir evlilik gerçekleştiremezler. Kadın, anne ve baba zoruyla hiç
istemediği birine verilmiş olabilir. Kocası kendisine her zaman eziyet
ediyor olabilir. Bu gibi durumlarda sabra başvurmak ve Allah (c.c.)'tan
bir çıkar yol istemek gerekir.
Hastalıklar da sabnn ölçüldüğü hallerdir. Allah (c.c), kuluna hastalık
verdiği zaman onun neler dediğini meleklerine dinleterek sabnnı
ölçmektedir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Kul
hastalandığı zaman Allah (c.c.) ona iki melek göndererek onlara: "Gidin
bakın, kulum yardımcılanna ne diyor bir dinleyin!" der. Eğer o kul,
melekler geldiği zaman Allah'a hamdediyor ve senalarda bulunuyor ise,
onlar bunu her şeyi en iyi bilmekte olan Allah'a yük211 Şura, 43
212 Muhammed, 31
291
seltirler. Allah (c.c.) bunun üzerine şöyle buyurur: "Kulumun ruhunu
kabzedersem, onu cennete koymam kulumun benim üzerimdeki hakkı olmuş
olur. Şayet şifa verirsem, onun etini daha hayırlı bir etle, kanını
daha hayırlı bir kanla değiştirmeme ve günahlannı da affetmem üzerimde
hakkı olmuş olur."213
Ata ibnu Ebi Rabah (r.a.) anlatıyor: İbnu Abbas (r.a.) bana: Sana cennet
ehlinden bir kadın göstereyim mi?" dedi. Ben de: "Evet, göster" dedim.
Bunun üzerine İbn Abbas (r.a.): "İşte" dedi, "şu siyah kadın var ya,
o, Rasulullah (s.a.v.)'a gelip: "Allah'a benim için dua ediver
(hastalıktan kurtulayım)" dedi. Rasulullah (s.a.v.): "Dilersen
sabret, sana cennet verilsin, dilersen sana şifa vermesi için Allah'a
dua edivereyim" dedi. Kadın: "Öyleyse sabredeceğim, ancak üstümü başımı
açmamam için dua ediver" dedi. Rasulullah (s.a.v.) da ona öyle dua
etti."214
Bu iki örnek hadis, insanlann sabrettikleri takdirde cennete
gidebileceğini, Allah'ın nzasını kazanabileceğini göstermektedir.
İffet Ve Namusunu Korumak
Kadın, yemesi-içmesi, oturması-kalkması, susması-konuşmasıyla çok
dikkatli olmalıdır. Yanlış anlaşılacak bir hareket, davranış ve tavır
içine girmemelidir. Özellikle kocası işe gittikten sonra, kadın evinde
yalnız kalacağından herşey ona emanettir. Çocuklar, mal, namus hepsi
kadının bekçiliğine bırakılnıştır.
Kadın, namusunu korumaya azami dikkat göstermelidir. Evin erkeğinin
aklı evde olmamalıdır. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Allah,
insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve
mallanndan harcama yaptıklan için erkekler kadınların yönetici-
213 Muvatta, Ayn 5
214 Buhari, Merza 6; Müslim, Birr 54
292
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
si ve koruyucusudur. Onun için saliha kadınlar itaatkardır. Allah'ın
kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını)
koruyucudurlar. Başkaldırmalarından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt
verin, onlan yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse)
dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onlann aleyhine başka bir yol
aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür."215
Bu ayette de belirtildiği gibi kadın, Allah (c.c.)'in kendisini
korumasına karşılık kimse görmese de namuslarını koruyucudurlar.
Rasulullah (s.a.v.) de şöyle buyurmaktadır:"Kadınlara karşı
hayırhah olun. Çünkü onlar sizin yanınızda esirler gibidir. Onlara
iyi davranmaktan başka bir hakkınız yok, yeter ki onlar açık bir
çirkinlik işlemesinler. Eğer işlerlerse onlan yatakta yalnız bırakın
ve şiddetli olmayacak şekilde dövün. Size itaat ederlerse haklannda
aşın gitmeye bahane aramayın. Bilesiniz, kadınlannız üzerinde hakkınız
var, kadınlarınızın da sizin üzerinde hakkı var. Onlar üzerinde
hakkınız, yatağınızı istemediklerinize çiğnetmemeleridir.
İstemediklerinizi evlerinize almamalandır. Bilesiniz, onlann sizin
üzerindeki haklan, onlara giyecek ve yiyeceklerinde hususunda iyi
davran-manızdır."216
Hadis-i şerifte de belirtildiği gibi kocanın kadın üzerindeki
hak-lanndan biri de evine istemediği birini almaması ve yatağını
çiğnetmemesidir. Kadın namusuna söz getirecek bir davranış içine de
girmemelidir.
Kadın evine kocasının istemediği kimseleri almadığı gibi, kocasının
izin vermediği yere de gitmesi doğru değildir. Ayrıca kendini bilen
bir kadın, yabancı erkeklerle de konuşup fitneye sebeb olmamalıdır.
Kadın her hareketi ve tavrıyla İslam'a uygun bir y-aşayış içinde
olmalıdır.
215 Nisa, 34
216 Tirmizi, Tefeir-iTevbe h. no:3087
293
KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
Aile Sırlarını Açıklamamak
Kan koca arasında gizli kalması gereken sırlann başkalanna anlatılması
doğru değildir. Kadın, kocasıyla yapmış olduklan mahrem şeyleri
başkalanna anlatırsa emanete hıyanet etmiş olur. Aile sırlan Rasulullah
(s.a.v.) tarafindan emanet olarak nitelendirilmektedir.
Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz ki Kıyamet
günü, Allah'ın en çok önem vereceği emanet, kan-koca arasındaki
emanettir. Kadınla koca birbiriyle içli dışlı olduktan sonra, kadının
sırnnı erkeğin yayması, erkeğin sımnı da kadının yay-masıdır."217
Bu konuda daha detaylı bilgi almak isteyenler, kocanın görevleri
konusuna bakabilirler.
İzinsiz Nafile İbadet Yapmamak
İbadet, hepimizin bildiği gibi Allah (c.c.)'a bir şükür nişanesi o-larak
yaptığımız şeylerin tamamıdır. Farz olan ibadetler Allah (c.c.)
tarafindan bizlere emredilen ve mutlak surette yapmamız istenen
ibadetlerdir. Bu ibadetleri yapma konusunda hiç kimse engel olamaz.
Ancak nafile diye nitelendirilen ibadetlerin yapılmasında kadının,
kocasından izin alması gerekir. Bu konuda koca, eşine engel olabilir.
Bu konuda şu örneğe dikkat edelim. Safvan b. Muattal (r.a.)'ın hanımı,
yanında Safvan da bulunduğu halde Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek: "Ey
Allah'ın Rasulü! Namaz kıldığım zaman kocam beni dövüyor, oruç tuttuğum
zaman da orucumu bozduruyor, güneş doğuncaya kadar da sabah namazını
kılmıyor" dedi. Rasulullah (s.a.v.) bunun hakkında Safvan'a sordu.
O ise şöyle cevap verdi:
' Muslim, Nikah 123; Ebu Davud, Edeb 37
294
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
"Ey Allah'ın Rasulü! "Namaz kıldığım zaman dövüyor" sözüne gelince,
o zaman (bir rekatte uzun) iki süre okuyor. Halbuki ben bunu yasakladım.
"Bu cevap üzerine Rasulullah (s.a.v.) kadına: "İnsanlara tek sure
okuması yeterlidir" buyurdu. Safvan devam etti: "Oruç tuttuğum zaman
bozuyor" sözüne gelince, "Hanımım oruç tutup duruyor. Ben gencim,
hep sabredemiyorum" dedi. Rasulullah (s.a.v.): "Bir kadın kocasının
iznini almadan (nafile) oruç tutamaz" buyurdular. Safvan devamla:
"Güneş doğuncaya kadar namaz kılmadığım" sözüne gelince, biz (gece
çalışan) bir aileyiz, bunu herkes biliyor. (Sabaha yakın yatınca) güneş
doğuncaya kadar uyanamıyoruz" diye açıklama yapö. Rasulullah (s.a.v.):
"Ey Safvan! Uyanınca namazını kıl" buyurdular.218
Bir başka hadiste ise şöyle buyurulmaktadır: "Kadın kocası varken izin
almadan (nafile) oruç tutmasın."219
Görüldüğü gibi kadının kocasından izinsiz nafile ibadete niyetlenmesi
yasaktır.
Boş Vakitleri Değerlendirmek
•
Müslüman erkek ve kadınların boş vakitlerini iyi değerlendirmesi
gerekir. Aslında müslümanın boş vakti olamaz. Kadın evinin işlerini
bitirdiği zaman, boş işlerle meşgul olmamalıdır. Kendine yararlı olacak
işlerle ilgilenmelidir. Bugün kadınlann büyük çoğunluğu zamanını boş
şeylerin peşinde koşmakla geçiriyor. Mesela, televizyon başında
kanaldan kanala dizi izlemek, yanşma programlarına takılmak, komşu
kadınlarla dedikodu yapmak, ömrü boyunca belki hiç kullanmayacağı
şeyleri örmek veya dikmekle geçirmek gibi.
218 Ebu Davud, Savm 74
- Buhar, Nikah 84, 8, Mus,,m, Zekat 84 Ebu Davud. Sav*, 74: TinrM,
Sav,
295
KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
İnsanoğlu bu şekilde yaşayarak kendine yaratılış gayesine aykırı bir
yol çizmektedir. Halbuki, insanın yaratılış nedeni Allah (c.c.)'a
kulluk etmektir. Bunu Cenab-ı Hak şöyle açıklamaktadır: "Ben cinleri
ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım."220
Öyleyse insanlann yapması gereken, ona en iyi şekilde kulluk etmek
olmalıdır. Zamanını ona göre değerlendirmelidir. Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurmaktadır: "İki nimet vardır, insanlann çoğunluğu bu konuda
aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit."221
Bugünü tasvir eden, günümüz müslümanlannın durumunu gösteren bu hadis,
müminlerin değerlendirmesini bilemedikleri sıhhat ve boş vaktin
önemine dikkat çekmektedir.
Evinde işinin olmadığına inanan kadın, ya komşularıyla gereksiz
konuşmalara dalacak, ya da televizyonun karşısında vaktini
öldürecektir. Bu tür bir hareket onun için büyük bir zarardır. Allah
(c.c.) şöyle buyurmaktadır: "İnsanlardan öylesi vardır ki, herhangi
bir bir ilmi delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da
o-nunla alay etmek için boş lafi satın alır. İşte onlara rüsvay edici
bir azap vardır."222
Boş lafların peşinden koşanlar Allah (c.c.)'ın azabıyla muhatap
olacaklardır. Boş laf diye ifade edebileceğimiz şeylerden birisi de
gıybettir. Gıybet, insanlann bir araya gelerek başkalan hakkında ileri
geri konuşmaktır. Bunu Allah (c.c.) şiddetle yasaklamıştır: "Ey iman
edenler! Zannm çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır.
Birbirinizin kusurlannı araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından
çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etni yemekten
220 Zariyat, 56
221 Buharı, Rikak 1; Tirmizi, Zühd 1
222 Lokman, 6 296
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun.
Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyendir."223
Rasulullah (s.a.v.) gıybetle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
"Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz? Sahabeler: "Allah ve Rasu-lü
daha iyi bilir" dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): "Birinizin,
kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır." diye açıkladı. Orada
bulunan bir adam: "Ya benim söylediğim onda varsa? dedi. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle cevapladı: "Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış
oldun, Eğer söylediğin onda yoksa bir de iftirada bulundun demektir."224
Bu deliller sonrasında hem kadın hem de erkeğin boş vakitlerini nasıl
geçirmeleri gerektiğine gelelim. Asr-ı Saadet döneminde evler birer
okuldu. Mekke'de Erkam (r.a.)'ın evi, Medine'de Sa'd ibnu Heyseme'nin
evi gibi pek çok ev eğitim öğretim merkezi olmuştur. Daha sonralan
ise her ev birer mektep, birer medrese, birer üniversite haline
gelmiştir. Kısa bir zaman zarfında İslam'ın üç kıtaya birden
yayılmasının sebeplerinden birisi de budur.
Müslümanlar dinlerini öğrenme gayreti içine girmişler, evlerinde
eşlerine, çocuklanna, kardeşlerine tebliğde bulunarak saadet asnnı
meydana getirmişlerdir. Davalannın bilincinde olan kadınlar da
öğrendiklerini öncelikle çocuklanna ulaştırmışlar ve onlann herbirini
İslam mücahidleri olarak yetiştirmişlerdir.
Bugünün müslüman anne ve babalanna baktığımızda, ilgi duyduklan ilk
şey, dünyada daha rahat yaşama arzusu, mücadeleleri ise, dünya
nimetlerinden daha fazla faydalanmadır. Bu hedefle hareket eden
insanlar dini kaygılan bırakmış kasasını doldurmanın peşine düşmüştür.
223Hucurat, 12
224 Müslim, Birr 70; Ebu Davud, Edeb 40; Tirmizi, Birr 23
297
Bugün
te,. Halbuki geçici
J
(oc.) insanın sev.nn.es. S«*en U AliaK.n İÜ*^J
nas,l ac.kl.yon "De ki: bunlarla sevinsinler. Bu,
• °nunıa
KMMNIN EVİNDEKİ İSLAMİ FAALİYETLERİ
1. Kur'an eğitimi:
ve
öğrete.
Kadın evinde "Sizin en hayırhnız Kur an
ogr niniSir-düsturuyla
hareket etmehd.
^
-Kufan'ı okuyunuz, ve onunla amel edırnz.^ ^ ^
nir»=r taraftan tüm iDaueucu
^_,av vp«alekalmayınız. Dıger tdiciııaıı
vur!an'ı dünyalık kazanmaK vesuc
okumakla da v^^^Smaya çakmayın..si kılmaymtz ve onunla zengm
^ ^^ olarak
Evinin işlerini bitiren müsl^an fandaki hadislerde de belir-vaktini
boş şeylerle ge^rmemeüdın^ ^^ ay^nlığıyia
tildiği şekliyle, Kuran oicum
• ^
, hem yüzünden hem üe
2. Dini eğitimi Kadmm yapması nın. akrabalannm lerde tefsir, hadis,
için belirli
B
Ahmed b. Hanbel,
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
İlim öğrenmenin gerekliliğini Rasulullah (s.a.v.) şöyle
açıklamaktadır: "İlim öğrenmek her müslüman üzerine farzdır. Ehli
olmayan insanlann yanında ilim bırakan kimse, domuzların boynuna
cevher, inci ve altın gerdanlık takan adama benzer."228
Bir diğer hadiste ise şöyle buyurulmaktadır: "Dünya mel'undur. alim
ve ilim öğrenenler hariç dünyadaki şeyler de mel'undur."229
Hayır arayan, Allah (c.c.)'ın rızasını arzulayan herkes ya alim olmak
ya da öğrenen olmak zorundadır.
Her Yönüyle Örnek Olmak
Müslüman kadın her yönüyle ailesine, komşulanna, akrabalarına örnek
olmak mecburiyetindedir. Kadın erkek herkes örnek olmada biricik
önderimiz Rasulullah (s.a.v.)'ı takip etmelidir. Çünkü O'nun,
söyledikleriyle yaptıklan arasında bir uyum vardır. Rasulullah
(s.a.v.) kendi yapmadığı birşeyi başkalanna emretmemiştir.
Kadın, evinde, dışanda, komşuluk ilişkilerinde, kocasıyla iyi
geçinmesinde, çocuklanni eğitmede ve ibadetlerine karşı hassasiyette
ve diğer konularda çevresine örnek olmalıdır.
Kocası İçin Süslenmek
Kadının, kocasının kendisinden razı olması için yapması gereken
işlerden birisi de, süslenmesidir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmaktadır: "Hangi kadın, kocası kendisinden razı olarak vefat
ederse, cennete girer."230
228 İbn Ma'ce, Mukaddime 17
229 İbn Ma'ce, Zühd 3; Tirmizi, Zühd 14 230Tirmizi,Radal0
JJ
299
298
KUR'AN VE SÜNNET İŞİĞİNDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
İşte cennete girmenin yolu, kocasının nzasını kazanmaktan geçmektedir.
Bunu sağlamak, kocasını eve bağlamak ve başkalarına ilgi duymasını
engellemek için yapılması gereken kadının güzel giyinmesi ve güzel
kokular sürünmesidir.
Bu arada şunu da hatırlatmakta fayda vardır. Bir kadının süslenip
dışanya çıkması doğru değildir. Süslenme vasıtalarından birisi olan
koku, kadının kendi kocası içindir. Başkalarına bu kokuyu duyurmak
maksadıyla kokulanmayı RasuluUah (s.a.v.) yasaklamıştır-. Bir kadın
koku sürünerek dışan çıkar ve koku ulaşsın diye bir topluluğun yanma
giderse zinaya bir adım atmış olur."231
Allah (c.c.) kadınların zinetlerini göstermemelerini istemektedir:
"Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar,
ırzlarını korusunlar. Görünen tasımlan müstesna olmak üzere,
zinetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalannın üstüne
(kadar) örtsünler. Kocalan, babalan, kocalannın babaları, kendi
oğullan, kocalannın oğullan, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin
oğullan, kız kardeşlerinin oğullan, kendi kadınlan (mü'min kadınlar),
ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin
kadınına şehvet
duymayan
hizmetçi
vb.
tabi
kimseler,
yahut
henüz kadmlann gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında
olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler.
Gizlemekte olduklan zinetleri anlaşılsın diye ayaklannı yere
vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey
mü'minler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz."232
Görüldüğü gibi kadının zinetlerinin belli olması için dikkat çekici
bir şekilde yürümeleri de yasaklanmıştır.
».ibnMa'ce,Zina35;T.rmizi,Edeb35
"2 Nur, 31 300
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Yatağını Terketmemek
Kadının, kocasının isteklerini yerine getirmesi gerektiğini daha önce
belirtmiştik. Kadının görevlerinden birisi de kocasının cinsel ilşki
isteğini reddetmemesidir. Bu konuda RasuluUah (s.a.v.)'ın pek çok
hadisleri vardır.
RasuluUah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Nefsim kudret elinde olan
Allah'a yemin ederim, bir erkek hanımını yatağa davet ettiğinde kadın
bundan kaçınıp gelmezse, kocası ondan razı oluncaya kadar semada olan
(melekler) ona gazap eder."233
Bir diğer rivayette ise RasuluUah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Kadın
küskünlükle kocasının yatağından ayn olarak sabahlarsa, melekler ona
lanet eder."234
Kadın, her zaman kocasının isteklerini yerine getirmelidir. RasuluUah
(s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Bir kimse kansını ihtiyacı için çağınrsa,
fınn başında da olsa gelsin."235
Bütün bu deliller, kadının kocasına mutlaka itaat etmesi gerektiğini
göstermektedir. Çünkü ırzın, namusun korunması, herkesin helalinden
faydalanmasıyla mümkündür. Erkek, kendi helalinden faydalanamadığı
takdirde gözünü harama dikecek, toplumun dirliği ve düzeni
bozulacaktır. İslam, zinaya, harama giden tüm yollan ve kapılan sıkı
sıkıya kontrol altına almıştır. Kadının da bu konuda itaatinin
istenmesinin ana sebebi budur.
Çocuk Doğurmak
Dinimize göre evliliğin en büyük gayesi, kendine ve toplumuna sahip
çıkan, İslam'ı bir hayat nizamı olarak kabul eden, gerektiğin233 Buhari Nikah 85. Bediü'1-Halk 6; MüdSi» Nikah 120/İ2& Baı Davud
*»Ö$h 41
234 A.g.e.
235 Tırmizi, Rada 10
301
de bu uğurda canını, malını feda edebilen Hz. Muhammed (s.a.v.)
ümmetinin çoğalması ve içinde yaşadığımız cemiyetin fertlerinin cinsel
istek ve arzularını, helal yollardan temin etmelerinin sağlanmasıdır.
Allah (c.c), bir ayet-i kerimesinde şöyle buyurmaktadır: "(ve o kullar):
Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve
bizi takva sahiplerine önder kıl! derler."236
Peygamber (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Ey gençler topluluğu!
Kim içinizden evlenmeye güç yetirebiliyorsa evlensin. Çünkü gözü
haramdan en çok saklayan, ırzı en iyi muhafaza eden budur. Kim de
evlenmeye güç yetiremezse, oruca devam etsin. Zira oruç, onun için
bir kalkandır."237
Peygamber (s.a.v.), bir başka hadislerinde ise şöyle
buyurmuş-lardır-."Ey insanlar! Çok seven ve çok doğuran kadınlarla
evlenin. Zira ben (kıyamet günü) diğer ümmetlere karşı sizin
çokluğunuzla övüneceğim."238
Rasulullah (s.a.v.)'m hadislerinde de görüldüğü gibi, çocuk doğurmak
teşvik edilmekte ve doğurgan kadınlarla evlenümesi tavsiye
edilmektedir. Geçerli bir mazereti olmaksızın çocuk doğurmaktan
kaçınmak doğru değildir.
Hamilelik:
Hamilelik, insanlann anne kamında doğuma kadar belli bir süre
kalmasıdır. Bununla ilgili olarak Allah (c.c.) ve Rasulullah (s.a.v.)
geniş bilgiler vermişlerdir.
Nesai, Siyam 43; Dan Ma'ce, Nikah 1 8 Ebu Davud, Nikah 4; Nesai, Nikah
11
302
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
"... Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir
yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır.
İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O'nundur. O'ndan başka ilah yoktur.
Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz?"239
"Andolsun, biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık. Sonra onu bir su
damlası (sperm) olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.
Sonra o su damlasını (spermi) bir alak (embriyo) olarak yarattık;
ardından o alakı bir çiğnem et parçası haline soktuk; daha sonra bir
çiğnem ette kemikleri yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik;
sonra bir başka yaratılışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli
olan Allah, ne yücedir."240
Peygamber Efendimiz de hadislerinde anne karnındaki evreleri şöyle
açıklamıştır: "Biriniz yaratıldığı zaman, annesinin karnında kırk gün
nutfe, sonra kırk gün kan pıhtısı olarak, sonra da kırk gün bir çiğnem
et parçası olarak olarak cem'edilir. Sonra Allah, ona dört kelimeyle
emrolunan bir melek gönderir: Rızkı, ameli, eceli, şaki veya said olduğu
yazılılır. Sonra ona ruh üfürülür..."241
Bir başka hadis ise şöyledir: "Nutfenin (rahme düşmesinden sonra) kırk
iki gece geçti mi, Allah ona bir melek gönderir. Ona suret verir,
kulağını, gözünü, derisini, etini, kemiğini yaratır. Sonra melek sorar:
"Ey Rabbim! Bu erkek mi, dişi mi olacak?" Rabbin dilediğini hükmeder,
melek de yazar. Sonra tekrar sorar: "Ey Rabbim! Eceli nedir?" Rabbin
dilediğini hükmeder, melek de yazar. Tekrar sorar: "Ey Rabbim! Rızkı
nedir?" Rabbin dilediğini hükmeder, melek de yazar. Sonra melek elinde
sahife olduğu halde çıkar. Artık buna ne bir şey ilave eder ne de
eksiltir."242
239 Zümer, 6
240 Mü'minun 12-14
241 Buhari, Bed'ul-Halk, 6, Enbiya, 1, Kader, 1; Müslim, Kader, 1,
Tevttfd, 28s Ebu Davud, Sunne,16; Tirmizı, Kader, 4; İbn Ma'ce,
Mukaddime, 10
242 Müslim, Kader,3
303
KUR1 AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
İSLAM'DA TESETTÜR
Kadın erkek bütün insanların yüce Allah'ın açıkladığı sınırlar i-çinde
vücudlarını elbiseleriyle kapatmalanna tesettür denir..Bir kimsenin
örtmesi gereken ve başkalarının bakması haram olan yerlerine "avret
mahalli" denir.
Tesettürün dayandığı ayet ve hadisler
Allah (c.c), Hz. Adem'den itibaren insanlann tesettüre riayet etmeleri
gerektiğini belirtmiştir. Tesettüre uymamanın çirkin bir şey olduğunu
şöyle açıklamaktadır: "Ey Ademoğullan! Şeytan, ana-babanızı, ayıp
yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten
çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onlan
göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları,
inanmayanların dostlan kıldık."243
"Ey Ademoğullan! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise
yarattık. Takva elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah'ın
ayetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar.244
Allah (c.c), insanlara örtünmeyi emrederken, yaratılışlarına da bu
duyguyu
yerleştirmiştir.
Tesettürün
gayesi,
başkalannın
bakışlarından korunmak ve namuslan helal olmayan cinsel isteklerden
muhafaza etmektir. Allah (c.c.)'ın insana verdiği edeb ve haya duygusu
örtünmeyi
gerektirmektedir.
Tesettüre
riayet
eden müslüman
kadın ve erkeğin amacı, Allah (c.c.)'ın verdiği nimetlerine
karşılık,
emir
ve
yasaklanna
uymak
suretiyle
O'nun hoşnutluğunu
kazanmaktır.
Allah (c.c.)'m nzasını kazanmak için ibadet eden müslümana, ibadet
esnasına da tesettürüne dikkat etmesi emtedilmiştir: "Ey
243 A'raf, 27
244 A'raf, 26
304
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Ademoğullan! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin,
için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez."245
Yine Allah (c.c.)'ın rızasını kazanmak için kadın erkek herkesin gizli
yerlerini örtmeleri emredilmiştir: "... Irzlarını koruyan erkekler
ve (ırzlannı) koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve
zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük
bir mükafat hazırlamıştır."246
Tesettürün bir diğer amacı, bakışların korunmasıdır. Bununla ilgili
olarak da, toplumun saadeti, namuslann korunması ve düzenin sağlanması
için sınırlamalar getirilmiştir: " Mü'min erkeklere, gözlerini
(harama) dikmemelerini, ırzlannı da korumalannı söyle. Çünkü bu,
kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onlann
yapmakta olduklanndan haberdardır.
"Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlannı
korusunlar. Görünen kısımlan müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir
etmesinler. Başörtülerini yakalannın üstüne (kadar) örtsünler.
Kocalan, babalan, kocalannın babalan, kendi oğullan, kocalannın
oğullan, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğullan, kız
kardeşlerinin oğullan, kendi kadınlan (mü'min kadınlar), ellerinin
altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet
duymayan hizmetçi vb. tabi kimseler, yahut henüz kadınlann gizli
kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına
zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte olduklan zinetleri anlaşılsın
diye ayaklannı yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda
yürümesinler). Ey mü'minler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki
kurtuluşa eresiniz."247
245 A'raf, 31
246 Ahzab, 35
247 Nur, 30-31
305
Allah (c.c), kadınların ev dışına veya yabancı erkeklerin yanma
çıkarken, ev kıyafetinin üzerine bir dış elbise almalarını da
emretmektedir: "Ey Peygamber! Hanımlanna, kızlarına ve mü'minlerin
kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıklarında) dış örtülerini
üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için
en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir."248
Tesettürün dayandığı hadislerden bazıları ise şunlardır. Rasulul-lah
(s.a.v.) tesettürle ilgili olarak nazil olan ayetlerin anlamlan
üzerinde durmuş ve bunun tatbik edilmesi için gerekli ölçüleri ortaya
koymuştur.
Ümmü Seleme (r.a.) şöyle anlatıyor: "Allah (c.c.)'m "Ey Peygamber!
Hanımlarına, kızlanna ve mü'minlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için
dışan çıktıklarında) dış örtülerini üstlerine almalannı
söyle..."(Ahzab, 59) emri nazil olduğu zaman Ensar kadınları başlarında
(siyah) örtülerinden kargalar taşıyorlarmış gibi dışan
çıkarlardı."249
Esma bintu Ebi Bekir (r.a.), üzerinde ince bir elbise olduğu halde
Rasulullah (s.a.v.)'m yanma girmişti. Bunun üzerine Rasulullah
(s.a.v.) yüzünü ondan çevirdi ve şöyle dedi: "Ey Esma! Kadın hayız
yaşına girdi mi ondan sadece şunun ve şunun (yüzüne ve ellerine işaret
etti) dışında hiçbir yerinin görünmesi doğru değildir." buyurdu.250
Rasulullah (s.a.v.) bir başka hadisinde namazın tesettüre uygun bir
kıyafetle kılınacağını şöyle açıklamıştır: "Allah, ergenlik çağma
gelen kadının namazını başörtüsüz kabul etmez."251
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
248 Ahzab, 59
249 Ebu Davud, Libas 32
250 Ebu Davud, Libas 34
251 Ebu Davud, Salat 85; Tirnröi, Salat 277 306
Ümmü Seleme (r.a.)'ye soruldu: "Kadın hangi kıyafet içinde namaz
kılmalı?" O da: "Başörtüsü ve ayağına kadar uzun entari içerisinde"
diye cevap verdi.
Kadının Örtmesi Gereken Yerleri
a) Kadının namazda örtüsü:
Hanefi mezhebine göre, kadının namazda elleri, yüzü ve ayakları
dışındaki bütün vücudu avrettir. Bundan dolayı kapatması gerekir.
b) Kocasının yanında örtüsü:
Eşler arasında örtünme zorunluluğu yoktur. Cinsel ilişki serbest
olduğuna göre, bundan daha hafif olan bakmanın, dokunmanın yasak olması
sözkonusu değildir.
c) Mahrem hısımlarının yanında örtüsü:
Kadınlar aralarında ebedi olarak evlenme engeli olan (baba, oğul, erkek
kardeş, üvey oğul gibi) hısımlarının yanında el, ayak, kol, saç, kulak,
boyun ve dizden aşağı inciklerini açabilirler.252 d) Müslüman
kadınların yanında örtüsü:
Kadının kadına karşı avret yeri, göbekle diz kapakları arasında kalan
kısımdır. Bunun dışındaki yerleri kadınların yanında açabilir. Ayet-i
kerimede "kendi kadınlarından" buyurulmaktadır.253 e) Müslüman
olmayan kadınların yanında örtüsü: Müslüman bir kadının, müslüman
olmayan veya ahlaki açıdan tehlikeli kadınların yanında mahrem
yerlerini açması doğru değildir. Çünkü inançlı bir kadını gören ahlaksız
veya gayrı müslim bir
252Nur,31 253 Nur, 31
307
KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
bir kadın, gördüklerini kocalanna anlatabilir ve bu da fitneye sebep
olabilir. Böylesi bir fitneye engel olmak için bu tedbir alınmıştır.
f) Yabancı erkeklerin yanında örtüsü:
Müslüman bir kadının yabancı erkeklere karşı yüzü, bileklere kadar
elleri ve ayaklan dışındaki bütün bedeni avrettir ve örtmesi gerekir.
Ancak ayak hakkında iki rivayet vardır, sahih olan görüşe göre ayaklar
namaz dışında avrettir."254 g) Zaruret halinde kadmm örtüsü:
Zaruret hali daha çok sağlık nedeniyle doktora gitmekle ortaya
çıkmaktadır. Tedavi amacıyla kadının bedenine doktorun, ebenin, sağlık
görevlisinin bakması ve dokunması caizdir.
Hasta olan kimsenin doktora gitmesi ve tedavi olması gayet normaldir.
Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Tedavi olunuz.
Çünkü Allah (c.c.) yaratmış olduğu her derdin dvasını da yaratmıştır.
Ancak bir dert bunun dışındadır, bu da yaşlılıktır."255 Ancak imkan
varsa erkekler erkekleri, kadınlar da kadınları muayene ve tedavi
etmelidirler. Böylesi mümkün iken aksini yapmak caiz değildir. Fakat
imkan olmazsa, yani hasta kadın oluğu halde kadın doktor veya hasta
erkek olduğu halde erkek doktor olmazsa veya ehli bulunmazsa imkanda
olanı yapmakta sakınca
yoktur.
Ümmü Atıyye (r.a.) anlatıyor: "Ben Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte
yedi ayn gazveye çıktım. Ordugahlarda ben geride kalır, askerlere yemek
yapar, yaralıları tedavi eder, hastalara bakardım."256
254 el-İhtiyAr, 1/46; Ayrıca tesettürle ilgili olarak diğer
mezheplerin görüşlerim kısaca öğrenmek isteyenler, "Hıcab" (Mustafa
Kasadar, Ravza Yay.) adlı kitaba başvurabilirler.
255 Ebu Davud, Tıb 1
256 Muslim, Cihad 142 308
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
el-Hafiz diyor ki, zaruret halinde yabancı doktorun kadını tedavi
etmesinde bir sakınca yoktur. İbn Müflih, "el-Şer'iyye" adlı kitabında
şöyle diyor: "Bir kadın hastalanır ve erkekten başka onu tedavi edecek
kimse olmazsa ihtiyaç nisbetine göre kadını muayene eder, gerekirse
avret-i galizesine dahi bakabilir."
İbn Hamdan ise şöyle diyor: "Bir erkek hastalanır, kadından başka onu
tedavi edecek kimse bulunamazsa o kadın, onu tedavi edebilir. Gerekirse
avret-i galizesine dahi bakabilir." Hatta doktor müslüman olmasa da
ona tedavi olmakta bir sakınca yoktur.257
Küçük çocuğun örtünmesi:
Çok küçük çocuklann avret yeri yoktur. Bundaki sınır dört yaşına
kadardır. Bu yaştaki kız veya erkek çocuklann bedenine dokunmak ve
bakmakta sakınca yoktur. Sonra kendilerine cinsel istek duyulacak yaşa
geldiklerinde haya yerleri avret sayılır ve bunlann örtülmesi gerekir.
Daha sonra ergin olmadıkça on yaşına kadar ön ve arka uzuvları, bunlann
çevresindeki uyluklan avret kabul edilir. On yaşına basmış çocuklann
avret mahalli ise, gerek namazda, ve gerekse namaz dışında, ergenlik
çağma girmiş insanların avret yeri gibi sayılır.258
Erkeğin Örtüsü:
Erkeğin kendi eşi dışındaki kimselerin yanında ve namazda, göbekle
diz kapağı arasını örtmesi farzdır. Bu konuda Muhammed Hamdi Yazır
şöyle demektedir: "İnsanın avret mahalli, bilinen cinsel organlardan
ibaret değildir. Apışarası denilen açıklık boyunca uzar ki, bunun
azamisi topuklara kadar vanrsa da en yakın bilinen azı, diz üstü
oturulduğunda belirleneceği üzere göbek altından dizlere kadardır.
Bunun için erkeklerde korunması ve örtülmesi farz olan
257 H. Günenç, Günümüz Meselelerine Fetvatar, 11/188
258 İbn Abidin, 1/378
309
KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
bir avret mahalli bu bilinen en az miktardır. Fazlasını örtmek ise
müstehabtır."259
Erkeğin avretinin sınırlan Rasulullah (s.a.v.)'m hadisleriyle
belirlenmiştir. Bunlardan bazılarını nakledelim.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Sizden birisi cariyesini
veya kölesini veya işçisini evlendirdi mi, artık onun göbekle dizleri
arasına bakmasın."260
Rasulullah (s.a.v.), Hz. Ali (r.a.)'ye şöyle de demiştir: "Ey Ali!
Dizini çıkarma, ne canlı, ne ölü, başkasının dizine bakma."261
İbn Abbas (r.a.) anlatıyor: "Rasulullah uyluğu avret sayardı."262 ?
Görüldüğü gibi, göbekle diz kapağı arası erkeğin örtmesi gereken
yerleridir.
Örtünme nasıl olmalıdır?263
Buluğa erdikten sonra her kadının, şer'an açılmasına ruhsat verilmeyen
azaları müstesna olmak üzere, baştan topuklanna kadar bütün bedenini
örtecek harici bir elbise giymesi gerekir.264
Hz. Peygamber (s.a.v.) devrinde, toplumun cahiliyeden gelen bir giyim
şekli ve adeti bulunmaktaydı. İslam bunu kendi düşünce yapısına uygun
hale getirebilmek için bazı değişiklikler yaptı.265
Hz. Aişe ilk tesettür ayeti inince Medine'li kadmlann moda ve geleneği
terk ederek Allah'ın emrine yapışmalannı şöyle anlatıyor:
259 M. H. Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, W12-13
260 Ebu Davud, Libas 37
261 Ebu Davud, Cenaız 32
262 Tirmizi, Edeb 40
263 Mustafa Kasadar, Hicab, s. 42 vd.
264 İskilipli Atıf Hoca, Tesettür-i Şer'i, (Sadeleşmen, M. Talu; H.
S. Erdoğan, İslam'da Kadın Tesettür ve İzdivaç, 330
265 Rıza Savaş, Hz. Muhammed (s.a.v.) Devrinde Kadın, s. 203
310
AİLE FERTLERİNİN GÖREV ERİ
"Vallahi ben Allah'ın kitabını tasdik, onun indirdiğine iman bakımından
Ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim. Nur süresindeki266
tesettür ayeti inince erkekleri kendilerine varıp Allah'ın indirdiği
ayetleri okumaya başladılar. Herkes bu emri eşine, kızma, hemşirelerine
ve bütün yakınlarına okuyordu. Kadınlardan istisnasız hepsi Allah'ın
bu emrine uyarak örtülerine hüründüler."267
Bazıları "Örtün de neyle örtünürsen örtün!" demektedirler. Halbuki
bu doğru değildir. Çünkü Allah (c.c.) örtünmeyi emrederken268, bu
örtünmenin cilbab ile olmasını da emretmiştir. Cilbab kelimesi,
kadmlann normal zamanlarda evin içinde giydikleri elbiselerinin
üzerine giydikleri çarşaf veya benzeri dış kıyafettir.
Islami anlamda bir örtünmenin gerçekleşmesi için giyilen elbiselerde
bir takım özelliklerin olması gerekir. Yoksa kot pantolon üzerine
daracık bir ceket ve onun da üstüne sıkma baş bir eşarp bağlayanlar
da kendilerini örtülü sayarlar.
Örtünmenin bir de ahlaki boyutu vardır. Görünürde bedeni kapattığı
halde; hal, hareket, tavır ve davranışlarıyla bu kıyafetlerin ruhuna
aykın hareket edenleri tesettürlü saymak mümkün değildir.
Örtünmenin felsefesinde kadına kazandırmak istediği bir iffet duygusu
vardır. İşte bu duyguyla beraber şer'i ölçülere uygun olarak giyilen
kıyafetler birleştiğinde gerçek anlamda tesettür olur.
ÖRTÜDE BULUNMASI GEREKEN ÖZELLİKLER
1. Bütün vücudu örtmesi:
Kadmlann örtüsü, Kur'an-j Kerim'in istisna ettiği yerler dışında
vücudun tamamını örtmüş olması gerekir. Cahiliye devrinde kadınlar
başörtüsü kullanırlardı. Ancak onlar başörtüsünü enseleri266 Nur, 31
267 Buhari, Tefsir-i Nur 12; Ebu Davud, Libas 29 2f* Ahzab, 59
311
ne bağlarlar veya arkalarına bırakırlardı. Bu şekilde yakalan önden
açılır, gerdanları olduğu gibi görünür, zinetleri ortaya çıkardı.
Kılık kıyafetin nasıl olacağıyla ilgili pek çok hadis vardır. Bunlardan
birinde Ümmü Seleme (r.a.) şöyle anlatıyor: "Allah (c.c.)'m "Ey
Peygamber! Hanımlarına, kızlanna ve mü'minlerin kadmlanna (bir ihtiyaç
için dışan çıktıklarında) dış örtülerini üstlerine almalannı
söyle..."(Ahzab, 59) emri nazil olduğu zaman Ensar kadınlan başla-nnda
(siyah) örtülerinden kargalar taşıyorlarmış gibi dışan
çıkarlardı."269
Sonuçta kadınlann Nur süresindeki "başörtüsü" ve Ahzab süresindeki
"dış elbise" terimlerinden anlaşılacağı gibi iki parçadan oluşan bir
giysisinin olduğu ortaya çıkmaktadır. Başörtüsüyle, saçını, boynunu
ve göğüslerini örterken, dış elbise (cilbab) ile de, başörtünün altından
yani boyundan başlayıp topuklara kadar bütün vücudu örtmektedir.
2. Elbisenin ince olmaması ve vücud hatlarını belli etmemesi: Elbisenin
altını gösterir tarzda şeffaf olmaması gerekir. Örtünün sık dokunmuş
e altını göstermeyen bir kalınlıkta olması gerekir. Cildin rengini
gösterecek kadar ince olan elbise ile avret yeri örtülmüş sayılmaz.
Bu yüzden derinin beyazlığı ve kırmızılığı belli olan bir elbise ile
namaz olmaz.270
Giysinin geniş ve altını göstermeyen özellikte olması gerektiğini
belirten pek çok hadis vardır. Esma bintu Ebi Bekir (r.a.), üzerinde
ince bir elbise olduğu halde Rasulullah (s.a.v.)'ın yanına girmişti.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) yüzünü ondan çevirdi ve şöyle dedi:
"Ey Esma! Kadın hayız yaşına girdi mi ondan sadece şunun ve
269 Ebu Davud, Libas 32
270 Şamil islam Ans. W196 312
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
şunun (yüzüne ve ellerine işaret etti) dışında hiçbir yerinin görünmesi
doğru değildir." buyurdu.271
Dıhye el-Kelbi (r.a.) şöyle anlatıyor: "Rasulullah (s.a.v.)'a
(Mısır'dan) keten kumaş getirilmişti. Bana bir kupon verdi ve: "Bunu
ikiye böl, bir parçayı kendine gömlek yap, diğerini de hanımına ver.
Bununla kendine elbise yapsın," buyurdular. Aynlmak üzereyken bana:
Hanımına söyle, bunun altına bir astar koysun da bedeninin şeklini
belli etmesin," diye buyurdular.272
Bu hadiste kumaşın vücudun şeklini belli etmemesi ve yine vücudun
rengini göstermemesi gerektiği belirtiliyor.
Allah (c.c.) ve Rasulullah (s.a.v.)'ın getirdiği ölçüler içinde
kıyafetlerine dikkat etmeyen, ince veya dar kıyafetlerle insanlann
arasında gexzinen, erkeklerin gözlerini kendilerine çevirmelerine
sebep
olan
kadınlarla
ilgili
olarak
Rasulullah
(s.a.v.)
şöyle buyurmaktadır: "Ateş ehlinden iki sınıf vardır, henüz onlan
görmedim: Yanlannda sığır kuyruğu gibi birşeyler taşıyıp onu inşalara
vuran insanlar; giyinmiş, çıplak kadınlar ki, bunlar Allah'a itaatten
dışan çıkmışlardır. Bunlar, başkalannı da baştan çıkarırlar. Başlan
deve hörgücü gibidir. Bu kadınlar cennete girmek şöyle dursun, kokusunu
dahi alamayacaktır. Halbuki onun kokusu şu şu kadar uzak mesafeden
duyulur" buyurdular."273
Bu hadislerden anlaşılan, kadınlar namazlannı kılarken tesettüre
dikkat etmelidir. Başörtülerini takmalı ve bütün bedenlerini örten,
ince ve dar olmayan kıyafetlerle namazlannı kılmalıdırlar.
Dışanya çıktıklannda ise, ayet-i kerimede de belirtildiği gibi bir
dış elbise (cilbab) giyinmelidirler. Bu elbiseleri de yukandaki hadis271 Ebu Davud, Libas 34
272 ?????
273 Muslim, Cennet 53
313
lerde de belirtildiği gibi, ince, şeffaf ve dar olmamalı, bütün bedeni
kaplayacak nitelikte olmalıdır.
Vücudun siyah veya beyazlığını gösterecek şekilde naylon veya ince
bir kumaştan bir elbise giyinip dışarıda gezmek haramdır. Ahlakın
bozulmasına neden olduklan gibi, fitne ve fesada da sebep olmaktadırlar.
Namusuna ve şerefine düşkün hiç kimse böyle bir elbiseyle gezemez274
3. Erkek kıyafetine benzememesi:
Allah (c.c.) insanlan değişik özelliklerde ve karekterlerde
yaratmıştır. Kadın ve erkek birçok yönden birbirlerinden ayrılırlar.
Süslenmek, güzel görünmek, güzel giyinmek ve beğenilmek kadının ruhunda
vardır. Bundan dolayı kadınların ve erkeklerin tesettür ölçüleri ayrı
ayrıdır. Bunun paralelinde kılık-kıyafetleri de farklıdır. Daha net
bir ifadeyle kadınla erkeğin kıyafetleri yaratılışlan gereği
farklıdır. Hangi toplumda olursa olsun erkeğin giydiği bir kıyafeti
kadının giyinmesi, ya da kadına ait bir kıyafeti erkeğin giyinmesi
hoş karşılanmaz. Zaten böyle bir kıyafet değişikliğine giden insanın
ruhi problemlerinin olduğu anlamı çıkanlır.
Rasulullah (s.a.v.), hal, hareket, giyim ve bedenen erkeğe benzemeye
çalışan kadına ve kadına benzemeye çalışan erkeğe lanet etmiştir. Bu
konuyla ilgili hadislerde şöyle buyurulmaktadır: "Kadınlardan
erkeklere benzeyenlerle, erkeklerden kadınlara benzeyenler bizden
değildir."275
Abdullah b. Abbas (r.a.) anlatıyor: "Rasulullah (s.a.v.) erkekle-şen
kadınları ve kadınlaşan erkekleri lanetledi ve "onları evlerinizden
çıkann" diye buyurdu.276
274 Halil Günenç, A.g.e. 1/147
275 Buhari, Libas 61; Ebu Davud, Libas 27; İbn Mace, Nikah 22; Tirmizi,
Edeb 34
276
Buhari, Libas 62, Hudud 33; Ebu Davud, Edeb 61; Tirmizi, Edeb 34
314
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Rasulullah (s.a.v,) bir başka hadisinde ise şöyle buyurmaktadır: "Üç
kimse vardır ki, kıyamet günü Allah onlara rahmet nazarıyla bakmaz:
Anne ve babasının hukukuna riayet etmeyen kimse, erke-kleşen kadın
ve deyyus kimse."277
Kadınla erkeklerin fıtratlarına aykırı hareket etmesi, giyiminde, hal
ve hareketlerinde karşı cinse benzemeye çalışması bir rahatsızlık
belirtisidir. Bu tip insanlara herkes mesafeli davranır. Kadınlar gibi
hareket eden, onlara özenen bir erkekten hiçbir kadın hoşlanmaz. Yine
kadınsı özellikleri terkedip erkek gibi davranmaya çalışan bir kadından
da hiçbir erkek hoşlanmaz.
»4. Elbisenin süslü olmaması: Elbisenin bizzat kendisi süslü
olmamalıdır. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Mü'min kadınlara da
söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Görünen
kısımlan müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler...
Gizlemekte olduklan zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere
vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey
mü'minler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz."278
Ayeti kerimeden de anlaşılacağı gibi, kadının tesettüründeki amaç
kendisini teşhir etmesi değil, gizlemesidir. Erkeklerin dikkatini
çekmek ve zinetlerinin belli olmasını sağlamak için kadınların
ayaklarını yere vurması yasaktır.
Kadının dikkatleri üzerine çekmek ve herkesin gözünün üzerinde olmasını
sağlamak için süslü elbiselerle dışarı çıkması haramdır. Çünkü bu tür
bir davranış, yukardaki ayetle çelişmektedir.
Günümüzde müslüman kadınların kılık-kıyafetlerinde büyük bir değişim
yaşanmaktadır. Allah (c.c.)'in tesettür emrine uygun olarak
giyindiğini iddia eden kadınlar ve kızlar, kıyafetlerinin dar olmasına,
2"7 Nesai, Zekat 69 278 Nur, 31
315
elbiselerinin vücudlannın altını göstermesine veya bedenlerinin
hatlannı belli etmesine ve giydikleri kıyafetten dolayı, insanlann
dikkatini ve ilgisini çekmelerine aldırmadan sokaklarda fütursuzca
gezmektedirler.
Son yıllarda genç kızların tesettüre yönelmeleri sebebiyle, bu alanda
da bir sektör oluşmuş ve çeşit çeşit kıyafetler mütesettir kadınların
beğenisine sunulmuştur. Ancak bu tanıtımlarda doz aşıldığı için
müslüman kadın da tüketim çılgınlığına dahil olmuştur. Yine tesettür
adına piyasaya sunulan giyecekler, İslam'ın istediği örtünmeyi
gerçekleştirmekten uzak, sadece ticari amaçlarla üretilmektedir.
Tesettür defilelerinin ortaya çıkışıyla birlikte müslüman kadınlar
da tesettür modasıyla tanışarak, daha fazla tüketici konuma düştüler.
Bu durumdan kurtulmanın yolu, İslam'ın tesettürde getirdiği ölçülere
tabi olmaktır.
5. Elbisenin şöhret elbisesi olmaması:
Giyilen elbisenin; şöhret, gösteriş ve reklam mahiyetinde bir elbise
olmaması gerekir. Pahalı kürkler, sükse yapmak için giyilen özel
kıyafetler tesettür sayılmaz.279
Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Kim şöhret elbisesi
giyerse, Allah (c.c.) da ona kıyamet günü zillet elbisesi giydirir.
'280
Bu hadiste geçen şöhret elbisesi, herkesin giydiği kıyafetlerin aksine,
çok farklı bir modelde ve renkte olan, bu suretle dikkat çeken elbisedir.
İçinde bulunduğu toplumunda tesettüre uygun giyilenin aksine değişik
bir kıyafet giyinmek doğru değildir.
279 Mustafa Kasadar, Hıcab, s. 54
280 Ebu Davud, Libas 5 316
I
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
6. Elbisenin gayrı müslimlere özel bir elbise olmaması: Rasulullah
(s.a.v.), kafire benzemenin hükmünü şöyle açıklamaktadır: "Kim bir
millete benzerse o da onlardandır."281
Rasulullah (s.a.v.), bu hadisleriyle müslümanlann her yerde, her zaman
ve her konumda kendi kimlikleriyle hareket etmelerini istemektedir.
Bu konulardan birisi de kılık-kıyafettir. Müslüman erkek ve kadınların,
müslüman olmayanların kıyafetlerini giyinmesi, bu konularda onlan
taklit etmesi yasaklanmıştır.
7. Kadının evden çıkarken koku sürünmemesi:
Bilindiği gibi Rasulullah (s.a.v.) güzel kokuyu çok severdi. Bundan
dolayı da sahabelere güzel koku sürünmelerini tavsiye ederdi. Bu konuda
şöyle buyurmuştur: "Dünyada bana güzel koku ve kadın sevdirildi. Namaz
ise gözümün nuru kılındı."282
Bir diğer hadiste ise şöyle buyurmaktadır: "Dört şey peygamberlerin
sünnetlerindendir: Utanma, kokulanma, diş temizliği ve evlenme."283
Kadınların koku sürmesine gelince, onlar evinde ve kendi cinsleri
arasında koku sürünebilirler. Ama evden çıkarken koku sürmeleri,
erkeklerin dikkatini çekmesi sebebiyle yasaklanmıştır. Süslenme
vasıtalarından birisi olan koku, kadının kendi kocası içindir.
Başkalarına bu kokuyu duyurmak maksadıyla kokulanmayı Rasulullah
(s.a.v.) yasaklamıştır: Bir kadın koku sürünerek dışan çıkar ve koku
ulaşsın diye bir topluluğun yanına giderse zinaya bir adım atmış
olur."284
Kadınların ve özellikle genç kızların bu hususta çok dikkatli olmaları
gerekmektedir. Çevrelerindeki insanlann parfüm ve ben281 Ebu Davud, Libas 4; Tırmızi, Istı'zan 7
282 Nesai, Işretu'n-Nisa 1
,
283 Tırmızi, Nikah 1
284 Ibn Ma'ce, Zına 35; Tırmızi, Edeb 35
317
zeri kokulan sürünmüş olarak dışan çıkmalanna özenmemelidirler.
Yukandaki hadisin manasına dikkat etmelidirler. Aksi halde bu tür
davranışların sonucuna katlanmak zorunda kalırlar. Dışanda kokuya
gerek kalmaması için müslüman kadının temizliğine çok dikkat etmesi
gerekir. Temizliğine dikkat ettiği takdirde kokuya gerek kalmaz.
Kadının örtüsüz olarak yanlarına çıkabileceği kimseler:
1. Kocası
2. Babası
3. Kayınpederi
4. Oğlu
5. Kocasının oğlu
6. Erkek kardeşi
7. Erkek kardeşinin oğullan
8. Kız kardeşinin oğullan
9. Müslüman kadın
10. Sahibi olduklan köle ve cariyeler
11. Erkekliği kalmamış yaşlı hizmetçiler
12. Kadınlann gizli yerlerini farkedemeyen küçük çocuklar
13. Dede
14. Amca
15. Dayı
16. Sütkardeş
Bu sayılanlann yanma müslüman kadın, zinetleri açık olarak çıkabilir.
Fakat fitneden korkulduğu hallerde örtünmesi daha iyidir.
Erkeğin kadına, kadının erkeğe bakması.Allah (c.c), özellikle kadınla erkeğin bakışmalanna bir takım
sınırlamalar getirmiştir. Bu smırlamalann amacı, bakışlann insanı
zinaya götürmesi ihtimalini ortadan kaldırmaktır. Bugün, kadınlann
büyük bir bölümü çeşitli iş alanlannda çalışmak, ya da ihtiyaç duy318
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
duklan şeyleri almak için dışan çıkmaktadırlar. İşte bu ortamda karşı
cinslerin birbirlerine bakışını kontrol altına almak için bir dizi
koruyucu tedbirler alınmıştır.
İslam dini, erkeğin çarşıda, sokakta ve daha değişik yerlerde kadınla
karşılaştığında ilk bakışından dolayı sorumlu tutmamıştır. Çünkü
bundan kaçınmak mümkün değildir. İnsanın etrafına bakı-nırken gayn
ihtiyari olarak herşeye bakabilir. Ancak bakmaması gereken birisi
olduğunda ikinci kez ona bakması yasaktır. Rasulullah (s.a.v.), Hz.
Ali (r.a.)'ye şöyle demiştir: "Ey Ali! Birinci bakışa ikinciyi ekleme.
İlk bakış sana aittir, ikincisi değil."285
Allah (c.c.) da kadın erkek herkesin, yabancı olan karşı cinslerle
karşılaşmalannda bakışlarını indirmelerini emretmektedir.-" Mü'min
erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da
korumala-nnı söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır.
Şüphesiz Allah, onlann yapmakta olduklanndan haberdardır. "286
"Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlannı
korusunlar."287
Hz. Cerir (r.a.) şöyle anlatıyor.- "Rasulullah (s.a.v.)'a (kadınlara
yönelen) ani bakıştan sordum. Rasulullah (s.a.v.) bana: "Gözünü hemen
çevir" buyurdular.288
Rasulullah (s.a.v.) bir diğer hadislerinde harama bakmayı şeytanın
oklanndan bir ok olarak nitelendiriyor.- "Harama bakmak iblisin
oklarından bir oktur. Kim Allah korkusuyla harama bakmayı terkederse,
Allah onun kalbine imanın tadını verir."289
285 Ebu Davud, Nikah 44; Tirmizi, Edeb 28
286 Nur, 30 287Nur,31
288 Muslim, Adab 45; Ebu Davud, Nikah 44; TİiTORa", Edeb 29
289 Ahmed b. Hanbel, Musned, V/264
319
Bakışlara bu kadar önem verilmesinin sebebi, bakmanın zinaya giden
yolun ilk basamağı olmasındandır. İnsanlar gözleriyle, elleriyle,
ayaklarıyla zina ederler, son olarak da cinsel uzuvlanyla zina ederler.
Gözleriyle harama bakan, elleriyle harama dokunan, ayaklarıyla harama
giden, kulaklarıyla haramı dinleyen zina etmiş olur.
Rasulullah (s.a.v.) bunu şöyle ifade etmektedir: "Göz zina eder, el
zina eder, ayak zina eder, cinsel uzuv zina eder."290
Rasulullah (s.a.v.), bir takım sahabelerin yolun kenarında oturur
görünce, onlara yol kenarında oturmamalarını söylemiş, onlar da,
buradan başka oturup görüşecekleri yerin olmadığını söyleyince,
Rasulullah (s.a.v.): "Öyleyse yolun hakkını verin" buyurmuşlardır.
Sahabe, yolun hakkının ne olduğunu sorduğun da da, Rasulullah (s.a.v.)
şöyle cevap vermiştir: "Gözleri harama bakmaktan sakınmak, yoldaki
eza verici şeyi kaldırmak, selam almak, iyiliği emretmek ve kötülüğe
engel olmak"291
Kadın, iffetini ve namusunu korumada hassasiyetini göstermesi için
her durumda tesettürüne dikkat etmelidir. Bununla ilgili olarak
Rasulullah (s.a.v.) güzel bir ölçü koymuştur.
Ümmü Seleme (r.a.) anlatıyor: Ben Rasulullah (s.a.v.)'ın yanındaydım.
Yanında Meymune bintu'l-Haris (r.a.) de vardı. Bu sırada Abdullah b.
Ümmi Mektum, bize doğru geliyordu. Bu olay tesettür emrinden sonra
gerçekleşti. O yanımıza geldi. Rasulullah bize: "Ona karşı örtünün"
dedi. Biz: "Ya Resulallah! O, bir ama değil mi? bizi görmez ve tanımaz"
dedik. Bunun üzerine şöyle buyurdular: "Siz de mi körsünüz, siz onu
görmüyor musunuz?"292
290 Ahmed b. Hanbel, Müsned, 11/343
291 Buhari, Mezalim 22, İsti'zan 2; Müslim, Libas 114; Ww Davud, Edeb
12
292 Ebu Davud, Libas 37; Tirmizi, Edeb 29
320
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Haram olarak kabul ettiğimiz bu bakışlar, zaruret halinde haram olmaktan
çıkar. Hastalık, doğum, ameliyat gibi hallerde doktorların, ebelerin,
hasta bakıcıların kadının mahrem yerlerine bakmasında sakınca yoktur.
Bu konuya daha önce değinmiştik.
Kadın erkek herkesin bakışlarına dikkat etmesi, bakışlarını harama
yönelmekten koruması gerekir. Gayrı ihtiyari ilk bakıştan dolayı
sorumluluk yoktur. Ancak ikinci bakışa günah vardır.
Kadınla erkeğin tokalaşması:
Musafaha (el sıkışmak, tokalaşmak), Rasulullah (s.a.v.)'in teşvik
ettiği bir sünnettir. Kadın ve erkeklerin kendi cinslerinden olanlarla
karşılaştıklarında selamlaştıktan sonra tokalaşması sünnettir.
Rasulullah (s.a.v.)'ın musafahayla ilgili pek çok hadisleri vardır.
Bunlardan birinde Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır.- İki
mü-slüman karşılaşıp musafahada bulununca, aynlmalanndan önce
günahları affolunur."293
Rasulullah (s.a.v.) bir diğer hadislerinde ise musafahanın
düşmanlıkları giderdiğini şöyle belirtmektedir: "Musafaha edin ki,
kalplerdeki kin gitsin, hediyeleşin ki, birbirinize sevgi doğsun ve
aradaki düşmanlık bitsin."294
Bir kadın kendi cinsleriyle musafaha yapabildiği gibi, evlenmesi ebedi
haram olan yakın akrabalarıyla da musafaha yapabilir. (Oğul, torun,
baba, dede vb. gibi)
Kadınların kendi cinslerinin ve aralannda ebedi evlenme yasağı olan
yakın akrabalannın dışındaki erkeklerle musafaha yapması ise yasaktır.
Bu yasağa dair hadislerin büyük çoğunluğu biat esnasında ortaya
çıkmıştır. Bunlardan birkaçını zikredelim.
293 Ebu Davud, Edeb 153; TirmM, İsti'zan 31 294Muvatta, Husnu'1-Hulk
16
321
KUR1 AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
Ümeyme binti Rukayya (r.a.) anlatıyor: "Birkaç kadın, biat etmek üzere
Rasulullah (s.a.v.)'a geldik ve kendisine: "Allah'a hiçbir şeyi ortak
koşmamak, çalmamak, zina etmemek, çocuklarımızı öldürmemek, halde ve
istikbalde iftira atmamak, sana meşru emirlerinde isyan etmemek üzerine
biat ediyoruz" dedik. Rasulullah (s.a.v.) bize: "Gücünüzün yettiği
ve takatinizin kafi geldiği şeyler" dedi. Biz de: "Allah ve Rasulü
bize bizden daha merhametli" dedik ve "elimizi sıkmayacak mısın?" dedik.
O (s.a.v.) da: "Ben kadınların elini sıkmam, bir kadın için ne
söylemisem, yüz kadın için de odur." dedi."295
Hz. Aişe (r.a.) ise şöyle anlatmaktadır-. "Rasulullah (s.a.v.) 1
kadınlarla biati sözle yapıyor ve şu ayette belirtilen şartları
koşuyordu: "Allah'a şirk koşmamaları, hırsızlık yapmamaları, zina
etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında
bir iftira düzüp getirmemeleri, (emredilecek) herhangi bir iyilik
hususunda sana asi olmamaları..."(Mümtehine, 12). Hz. peygamber
(s.a.v.)'in eli hiçbir kadının eline asla değmedi. Kadınlar, bu şartlan
kendi sözleri ile ikrar edince, Hz. Peygamber (s.a.v.): "Artık gidin,
sizinle biat ettik" derdi, (ve musafahada bulunmadan onlarla biatini
tamamlardı) Hayır, Allah'a yemin olsun, asla onun eli hiçbir kadının
eline değmedi. Fakat kadınlarla sözle biat akdi yaptı."296
Rasulullah (s.a.v.)'ın bu tür biatin dışında, kadınlardan biat alırken
bir kumaş üzerine elini koyduğu ve kadınlann da aynı kumaşa ellerini
koyarak biat ettikleri rivayet edilmektedir. Aynca bazı rivayetlerde
de kadınlardan biat alırken Rasulullah (s.a.v.)'ın elini su kabına
soktuğu, kadınların da aynı şekilde su kabına ellerini sokarak biat
aldığı da rivayet edilmektedir.
295 Tirmizi, Siyer 37; Muvatta, Bey'a 2
-Buhari. Tefsir-i Mümteh.ne 2, Talak 20, Ahkam 49; Muştan. Imarat 88,
Tirmizi, Tefsir-i Mümtehine 322
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Bütün bu delillerden anlaşılan, Rasulullah (s.a.v.) hiçbir kadının
eline dokunmamış ve onlarla hiçbir şekilde musafaha yapmamıştır. Öyle
ise inançlı efkek ve kadınlann yabancı bir kadınla musafaha yapması
veya elini öpmesi doğru değildir. İnsanlann kalbine şeytanın vesvase
vermesine engel olmak en güzelidir.
Musfuman bir kadının yabancı erkekle görüşmesinde dikkat etmesi gereken
hususlar:
Kadın olsun erkek olsun insanlar işleri ve görevleri gereği
işyerlerinde, hastanelerde, okullarda bir araya gelmektedirler.
Özellikle kadınlann bu tür görüşme ve karşılaşmalar esnasında bir takım
hususlara dikkat etmeleri gerekmektedir.
1. Tesettüre uygun giyinmek:
Daha önce geçtiği gibi, kadının elleri ve yüzü dışında bütün bedejıini
örten, altını göstermeyen, bol bir kıyafet giymesi gerekir. Kıyafetinin
dikkat çekici renk ve modelde olmamasına da dikkat etmelidir.
Gösterişli, süslü kıyafetleri evinde eşi için giyinmelidir. Kendini
beğendirmesi gereken tek kişi eşidir. Onun için bu hususa dikkat
etmelidir.
2. Yabancı erkekle başbaşa kalmaktan çekinmek: Yabancı bir erkekle
kimsenin olmadığı bir ortamda başbaşa kalmak çok tehlikelidir. Bu konu
Rasulullah tarafından yasaklanmıştır. Rasu'ullah şöyle buyurmaktadır:
"Sakın bir erkek, yanında mahremi ol nadıkça yabancı bir kadınla yalnız
kalmasın."297
"Yabancı bir kad'nla yalnız kalmayın, çünkü onların üçüncüleri
şeytandır."298
297 Buhari, Nikah 111, Cezau's-Sayd 26, Cihad 140, 181; MüsBa, Hacc
424; TirnTOİ, Rada 16, Fiten 7; A. b. Hanbel, 1/222, IH/339, 446
298 A.g.e.
323
Kadının, kocasının akrabalarından biriyle yalnız kalmasının daha da
tehlikeli olduğunu Rasulullah (s.a.v.) şöyle açıklamaktadır:
"Kadınların yanına girmekten sakınınız! Dediler ki; "Ey Allah'ın
Rasulü! Kayınbirader hakkında ne buyurursunuz?" Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurdular: "Kayınbirader ölümdür."299
Görüldüğü gibi, yabancı erkekle kadının yalnız olarak başbaşa kalması,
Rasulullah (s.a.v.) tarafından şiddetle yasaklanmıştır. Bu başbaşa
kalmalarda üçüncünün şeytan olması, insanın içine vesvese düşürebilir.
Yine bu durum çeşitli söylentilere sebebiyet verebilir. Bu tür
düşüncelerin önüne geçmek için Rasulullah (s.a.v.), çok güzel bir metod
izlemektedir. Enes (r.a.) anlatıyor: "Rasulullah (s.a.v.)
kadınlanndan biriyle beraberdi. Yanlarından bir adam geçti. Rasulullah
(s.a.v.) adamı çağırarak: "Bu benim zevcenidir" dedi. Adam: "Ey Allah'ın
Rasulü! Ben herkesten şüphe etsem de sizden şüphe etmem." dedi.
Rasulullah (s.a.v.) bunun üzerine: "Şeytan insana kanma nüfuz ettiği
gibi nüfuz eder." buyurdular."300
Rasulullah (s.a.v.) bu davranışıyla insanlann içinde bir şüphe
oluşmasın diye kendi hanımı olmasına rağmen yanındakinin kim olduğunu
açıklamıştır.
3. Bakışlarını kontrol altında tutmak:
Allah (c.c.) ve Rasulullah (s.a.v.)'ın belirttiği gibi, mü'min erkek
ve kadınların bakışlarını kontrol altına alması gerekir. Mü'min bir
erkek, karşı cinsten bakılması yasak olan yerlere bakamadığı gibi,
kadın da erkeğin bakılması yasak olan yerlerine bakamaz. Ayrıca
bakışlarını karşı cinsin üzerinde tutamaz. Allah (c.c.) bu konuda
~ Buhad, N.kah ill. Cezau's-Sayd 26, Chad 140, lSUMüslim. Hacc 424;
Tirmiri, Rada 16, Fiten 7; A. b. Hanbel, V222,11V339,446 300 Müslim,
Selam 23
324
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
şöyle buyurmaktadır: " Mü'min erkeklere, gözlerini (harama)
dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle."301
"Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını
korusunlar."302
Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Harama bakmak iblisin
oklanndar. bir oktur. Kim Allah korkusundan dolayı harama bakmayı
terkeders^, Allah onun kalbine imanın tadını verir."303
Bakışlara bu kadar önem verilmesinin sebebi, bakmanın zinaya giden
yolun ilk basamağı olmasındandır
4. Konuşmada ve yürümede ölçülü olmak:
Allah (c.c.)'ın Kur'an-ı Kerim'inde açıkladığı gibi, mü'min bir kadın
yabancı bir erkekle konuşmak zorunda kaldığında ölçülü olmalıdır.
Ayrıca ihtiyacından fazla da konuşmamalıdır. Allah (c.c.) şöyle
buyurmaktadır.- "... Yabancı erkeklerle çekici bir eda ile konuşmayın;
sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Güzel söz
söyleyin."304
Mü'min kadın dışarı çıktığında yürüyüşüne de dikkat etmelidir. Kadının
sokaklarda salma salma veya kırıtarak yürümesi asla doğru değildir.
Yürümenin ölçüsünü Allah (c.c.) şöyle vermektedir: "... Gizlemekte
olduklan zinetleri anlaşılsın diye ayaklannı yere vurarak
yürümesinler."305
Hz. Şuayb (a.s.)'ın kızının Hz. Musa'yı çağınşını da hatırlamakta fayda
var. Allah (c.c.) yüce kitabı Kur'an-ı Kerim'inde bu olayı şöyle
anlatıyor: "Musa, Medyen suyuna vannca, orada (hayvanlannı) sulayan
bir çok insan buldu. Onlann gerisinde de, (hayvanlannı)
301 Nur, 30
302 Nur, 31
303 Ahmed b. Hanbel, Musned, V/264
304Ahzab,33 305 Nur, 31
325
KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
engelleyen iki kadın gördü. Onlara-, derdiniz nedir? dedi. Şöyle cevap
verdiler: Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (onlann içine sokulup
hayvanlarımızı) sulamayız: babamız da çok yaşlıdır. Bunun üzerine Musa,
onlann yerine (davarlarını) sulayıverdi. Sonra gölgeye çekildi ve
Rabbim! Doğrusu bana indireceğin her hayra (lütfuna) muhtacım dedi.
Derken o iki kadından biri utana utana yürüyerek
ona geldi..."306
Bu ayetlerdeki kadının yabancıya yaklaşma şekli çok önemlidir.
Kadının Hz. Musa'ya utana utana gelmesi günümüz müslüman
kadınları için de bir örnek teşkil etmelidir.AİLEDE ÇOCUK VE EĞİTİMİ
Çocuk sahibi olmak, anne ve babalar için en büyük nimetlerden biridir.
Dünyanın her yanında insanlar çocuklarının olması için servetlerini
harcamaktadır. Bir çok kan-koca, bir tane de olsa çocuk sahibi olabilmek
için hastane kapılarında beklemekte, kucaklarına alıp
sevebilecekleri, öpüp koklayabilecekleri bir çocuk için doktor doktor
gezmektedirler.
İslam dini de mü'minlerin meşru yollardan çocuk sahibi olmalarını teşvik
etmiş, bunun için de evlilik müessesesini kurmuştur. Evliliğin ana
gayelerinden birisi de, kendine ve toplumuna sahip çıkan, İslam'ı bir
hayat nizamı olarak kabul eden, gerektiğinde bu uğurda canını, malını
feda etmesini bilen Hz. Muhammed (s.a.v.) ümmetinin çoğalmasıdır. Allah
(c.c.) için mücadele edecek neslin çoğalması da evlilikle mümkündür.
Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Ey insanlar! Çok
seven ve çok doğuran kadınlarla evlenin. Zira ben
306 Kasas, 23-25
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLER!
(kıyamet
günü)
diğer
ümmetlere
karşı
sizin
çokluğunuzla övüneceğim."307
İslam'a göre çocuk sahibi olmak yeterli değildir. Onun en güzel şekilde
terbiye edilmesi de gerekir. Yoksa Rasulullah (s.a.v.)'in övüneceği
neslin oluşması mümkün olmaz. İslami terbiye almamış bir neslin, ne
kendine, ne ana-babasına, ne içinde yaşadığı topluma, ne de dinine
faydası olur.
Çocuklar, anne ve babalar için bir imtihan vesilesidir. Allah (c.c.)
anne ve babalan çocuklan vasıtasıyla denemektedir Bunun için mü'min
anne ve babalann çok dikkatli olması gerekir. Allah (c.c.) şöyle
buyurmaktadır: "Doğrusu mallannız ve çocuklannız sizin için bir
imtihandır. Büyük mükafat ise Allah'ın yanındadır."308
Bu ayette de belirtildiği gibi, çocuklann birer imtihan vesilesi olduğu
ve insanlann çocuklanyla da imtihan edilmekte olduğu belirtiliyor.
Çocukların terbiyesi ve yetiştirilmesi hususunda anne ve babaya büyük
iş düşmektedir. Çocuğun ilerde nasıl biri olacağını Allah (c.c.) bilir.
Fakat iyi bir insan olması için yetiştirmek her anne ve babanın
görevidir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Her çocuk (İslam)
fıtratı üzere doğar. Ancak anne ve babası onu ya yahudileştirir, ya
hnstiyanlaştınr, ya da mecusileştirir."309
Rasulullah (s.a.v.)'ın bu hadislerinde de belirtildiği gibi, çocuklann
doğuştan İslam fıtratı üzere doğduğu, daha sonra ebeveynin onlar
üzerinde etkili olarak Allah (c.c.)'ın istediğinin dışında bir hayatı
tercih ettikleri belirtiliyor.
Günümüzde anne ve babalann çocuklannı yanlış eğitmeleri, bilinçli veya
bilinçsiz İslam eğitiminden mahrum bırakmalan nedeniy307 Ebu Davud, Nikah 4; Nesai, Nikah 11 308Tegabun, 15
3M Buhari, Cenaiz 80, 93, Kader 22; Ebu Davud, Sünnet 18; Tirmizi Kader
s-Muvatta, Kader 22
'
327
le anarşinin, terörün, din düşmanlığının, ateistliğin, içkinin,
kumann, fuhşun, rüşvetin, faizin, hırsızlığın, katilliğin ve buna
benzer bir çok hastalığın hakim olduğu bir toplum meydana geldi. Sonuçta
çocukların nasıl bir imtihan vesilesi kılındığı da ortaya çıktı.
Öyleyse saadet asrının yeniden hakim olması, toplumun yukarda
saydığımız hastalıklardan kurtulması için, çocuk daha doğmadan, daha
da öteye gidersek, evlilik gerçekleşmeden onun eğitimine başlamak
gerekir. Şimdi çocuğun eğitim ve terbiyesinin aşama aşama nasıl
olduğunu, eğitim ve terbiyede hangi hususlara dikkat edilmesi
gerektiğini görelim. 1. Eulilik öncesi çocuk terbiyesi:
Öncelikle birçok okuyucumuza bu başlığın çok ilginç geldiğini tahmin
ediyorum. Daha evlenmeden çocuk terbiyesi nasıl olur? diye içlerinden
geçirmişlerdir.
Daha önce evlenilecek kadında ve erkekte aranan şartlar konusunda,
kadının da, erkeğin de dindar olması ve soylu bir aileden gelmesi
gerektiğini belirtmiştik. Çocuğun asaletli olabilmesi için bu şartlar
önemlidir. Çünkü çocuk, anne veya baba tarafından birilerine çekebilir.
Bu nedenle babası bilinmeyen ya da zina sonucu doğmuş olanlarla veya
gayrı meşru hayat yaşayanlarla evlenmek mekruhtur.
Müslüman bir kızın veya erkeğin görünürde müslüman, itikatta kafir
biriyle evlenmesinin de pek çok mahsuru vardır. Böylesi bir evlilik,
eşlerin İslami yaşantıdan uzaklaşmasına sebeb olur. Bunun sonucunda
da İslami usul ve kaideler dışında hayat süren biriyle evlenen kişinin,
dini ve ahlaki yönünün kaybolması neticesi ortaya çıkar. Mesela, İslami
şartlara uygun olmayan bir erkekle evlilik yapan kadından doğacak
çocukların terbiyesi tamamen babanın etkisi altında olacağından,
çocuklar gayrı İslami bir yaşantı içinde olacaklardır Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Kadın dört şeyi için
328
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
"~
şeyi için nikahlanır: Malı, soyu, güzelliği ve dini. Sen dindar olanı
seç ki, elin bereket bulsun."310
Sonuç olarak evliliği düşünen kadın veya erkek herkesin daha sonra
doğacak çocuklarının iyi bir terbiye alması ve huyunun güzel olması
için, evlenmeden önce eş seçiminde çok dikkatli davranmaları gerekir.
Böylece doğacak çocuklar, saadet asrının yeniden dirilmesine,
mü'minlerin gerçek manada ümmet bilincine ulaşmasına ve tevhid
bayrağının tekrar burçlara dikilmesine vesile olacaktır. Bu konuda
daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler, Kadın ve erkekte aranan şartlar
konusuna bakabilir.
2. Hamilelik döneminde çocuk terbiyesi:
Allah (c.c.)'ın emri, Rasulullah (s.a.v.)'ın sünneti üzere güzel bir
evlilik yapan eşler, böylece çocuk terbiyesinde ilk aşamayı
gerçekleştirmiş olurlar. Bu konuda ikinci aşama ise hamilelik
dönemidir. Çocuğun eğitimi ve terbiyesinde hamilelik devresinin büyük
rolü vardır. Kadın bu dönem içinde yediklerine, içtiklerine daha çok
dikkat etmelidir. Çünkü haram veya helal olarak yediklerinin tamamından
çocuk da faydalanmaktadır. Küçücük hatalann gelecekte çocuğa
yansıyabileceğini unutmamak gerekir. Bu konuyla ilginç bir hikaye
anlatılır. Bunu hatırlatmakta fayda vardır.
İstanbul'un Vefa semtine adını veren, döneminin manevi
şahsiyetlerinden Şeyh Vefa Hazretlerinin bir oğlu vardı. Bu çocuk,
o zamanlar henüz İstanbul'a çeşmeler yapılmadığı için, evlere hayvan
sırtında su taşıyan sakalann kırbalarını (su tulumu) delerdi. Fatih
Sultan Mehmet döneminin meşayıhlarmdan olan Vefa hazretlerinin çocuğu
bu kötü hareketini uzun zaman devam ettirdiği halde, sucular şeyhin
hatırına çocuğa birşey demedikleri gibi, gelip durumu şeyhe de anlatmaya
cesaret edemezlerdi.
310 Buhari, Nikah 15; Ebu Davud, Nikah 2; Nesai, Nikah 13
329
Sakalardan biri artık dayanamayıp durumu çocuğun babasına anlatmaya
karar verdi, şeyhin huzuruna gelerek: "Ya Şeyh! Ne zamandan beri sizin
çocuk bizim kırbalarımızı elindeki iğneyle delmekte ve akan suları
ağzını dayayıp içmektedir. Biz bu zamana kadar bir şey söylemedik ama,
artık dayanılmaz oldu, siz bir tenbihte bulunsanız da çocuk bu halinden
vazgeçse" dedi.
Oğlunun böylesine çirkin bir iş yaptığını öğrenen Şeyh Vefa Hazretleri,
çok üzüldü. Ne kadar kırbası delinen sucu varsa çağırıp zararlarını
ödedi ve gönüllerini alarak "bir daha olmaz inşaallah, suç çocukta
değil, mutlaka bizdedir. Ya anası bir hata işledi yahut bende bir kabahat
var" diyerek suculan gönderdi. Sonra hanımını çağırıp durumu ona
anlattı: "hanım kabahat ya sende ya da bende... İyi düşün çocuğa
hamileyken veya emzikliyken haram bir şey yedin mi?" diye sordu. Şeyhin
hanımı gayrı meşru hiçbir şey yemediğini, yalnız, çocuğa hamileyken
komşusunun bahçesindeki nardan canının çektiğini ve iğneyle delerek
bir damla emdiğini söyleyince Şeyh sevinerek: "Elhamdülillah,
hastalık teşhis edildi."dedi. Sonra da hanımına, komşusundan helallik
dilemesini ve ne isterse vermesini söyledi. Kadın gitti ve evin hanımını
buldu, durumu anlatıp hakkını helal etmesini rica etti. Narın sahibi:
"Helal olsun komşu, bir damla nar suyunun ne kıymeti olur, keşke kopanp
yeseydin" diyerek hakkını helal etti. Bu mesele hallolduktan sonra
Şeyh oğlunu çağırıp tenbih etme ihtiyacı bile duymadı. Hakikaten ondan
sonra çocuk, değil elindeki iğneyle sucuların kırbasını delmek, onlara
dönüp bakmıyordu bile. Sucular "keşke durumu daha önce şeyhe
anlatsaydık, şeyh oğlunu terbiye etmiş" diyorlardı.311
Bu hikayede de olduğu gibi, hamile olsun veya olmasın her kadının
yediklerine ve içtiklerine dikkat etmesi gerekir. Çocuğun gelişiminde
bunların etkisi vardır.
' Büyük Dini Hikayeler, Osmanlı Yay.
330
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
3. Doğumdan sonra (süt devresi) çocuk terbiyesi:
Çocukların terbiyesi fiilen doğumla birlikte başlamaktadır. Çocuk
doğar doğmaz, anne ve babalara önemli görevler düşmektedir. Şimdi
doğumdan sonra yapılması gerekenleri görelim.
a) İlk gıda (Tahnik):
Rasulullah (s.a.v.) yeni doğan bebeğin boğazından geçen ilk gıdaya
dikkat etmekteydi. Bunun için yeni doğan çocuklar hemen Rasulullah
(s.a.v.)'a getirilirdi. Bu genellikle kuru hurmayla olurdu. Bu
bulunamadığı zamanlar taze ve yaş hurma, onlar yoksa an balı, o da
yoksa ateş görmemiş bir şeyle tahnik yapılırdı. Tahnik, kuru hurmanın
ağızda biraz çiğnenip yumuşatılmasından sonra bebeğin damağının
oğuşturulması şeklinde yapılırdı.
Enes (r.a.) anlatıyor: "Abdullah ibn Ebi Talha'yı doğduğu zaman
Rasulullah (s.a.v.)'a götürdüm. Bebek bir bez içindeydi. Vardığımızda
Rasulullah (s.a.v.) devesini tımar ediyordu. "Beraberinde hurma da
getirdin mi" diye sordu. Ben: "Evet" dedim ve birkaç tane hurma verdim.
Onları ağzında çiğnedi, sonra çocuğun ağzını açtı. Ağzına tükrüğünü
püskürttü, bebek yalanmaya başladı. Bundan sonra Rasulullah (s.a.v.):
"Ensann hurma sevgisine bakın." diye latife etti. Sonra da çocuğa
Abdullah ismini verdi."312
Esma bintu Ebi Bekir (r.a.) anlatıyor: "Mekke'de Abdullah ibn Zübeyr
(r.a.)'e hamile kalmıştım. Doğumum yaklaşmıştı ki, Mekke'yi terkettim
ve Medine'ye geldim. Küba'ya indim. Abdullah'ı orada dünyaya getirdim.
Doğunca, bebeği alıp Rasulullah (s.a.v.)'a götürdüm, kucağına
bıraktım. Rasulullah (s.a.v.) bir hurma istedi, ağzında çiğneyerek
ezdikten sonra, tükrüğünden çocuğun ağzına bıraktı. Abdullah'ın
midesine ilk inen şey Rasulullah (s.a.v.)'m tük-rükleriydi. Sonra
yumuşattığı hurma ile çocuğun damağını oğdu, hakkında bereketle dua
etti ve Abdullah ismini koydu. Müslüman
1 Buhari, Cenaiz 42, Akika 1; Müslim, Adab 22; Ebu Davud, Edeb 69
331
aileden doğan ilk çocuk bu idi. Medineli müslümanlar onun doğumuna
çok sevindiler. Çünkü "Yahudiler size sihir yaptılar, asla doğum
yapamayacaksınız" diye bir şayia çıkarılmıştı."313
Tahnik işini salih ve muhterem birinin yapmasında fayda vardır. Bu
kimse çocuk için dua da ederdi. Günümüzde ilk gıdaya (tahnik) dikkat
edilmemektedir. Rasulullah (s.a.v.) ve ashabının uygulamasını devam
ettirmek gerekir. Şunu da unutmamak gerekir ki, böyle bir işin mutlaka
çocuk için faydalan vardır. Bundan çocuklann yararlanması için tahnik
uygulamasına devam etmek gerekir.
b) Güzel isim koymak:
Yeni doğan çocuğa kısa süre içinde güzel bir isim koymak anne ve babalann
en önemli görevlerindendir. Çocuğa konulan isim hem bu dünyada hem
de ahirette geçerlidir. Rasulullah (s.a.v.) sadece çocuklann değil,
büyük insanlann ismiyle dahi ilgilenmiştir. Kötü bulduğu bazı isimleri
değiştirme yoluna gitmiştir. Yine konulması gereken güzel isimler
hakkında bilgiler vermiş, zaman zaman bizzat kendisi çocuklara isimler
vermiştir. Rasulullah (s.a.v.)'ın isim konusundaki bu titizliği bize,
isim koymanın ne derece önemli bir iş ve görev olduğunu gösteriyor.
Rasulullah (s.a.v.) güzel isim koymanın önemini şöyle açıklıyor:
"Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalannızın isimleriyle
çağnlacaksınız. Öyleyse isimlerinizi güzel yapın."314
Hiç kimse kıyamet günü Allah (c.c.)'ın hoşlanmayacağı isimle O'nun
karşısına çıkmak istemez. Öyleyse kötü olan isimlerin çocuklara
verilmemesi gerekir.
Rasulullah (s.a.v.)'ın isim konusundaki hassasiyetini daha iyi anlamak
için şu hadis-i şerifi de görmek lazım. Yahya bin Said (r.a.)
313 Buhari, Menakıbu'l-Ensar 45, Akıka 1; Müslim, Adab 26
314 Ebu Davud, Edeb 69
332
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a.v.) bol sütlü bir deve hakkında: "Bunu
kim sağacak?" diye sordu. Bir adam ayağa kalkmıştı ki, Rasulullah
(s.a.v.) adama: "İsmin ne?" diye sordu. Adam: "Mürre " deyince ona:
"Otur" dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) tekrar:
"Bunu kim
sağacak?" diye sordu. Bir başkası ayağa kalktı, ben sağacağım diyecekti.
Hz. Peygamber (s.a.v.) ona da: "İsmin ne?" diye sordu. Adam: "Harb"
deyince, ona da: "Otur" dedi. Rasulullah (s.a.v.): "Bu deveyi bize
kim sağacak?" diye sormaya devam etti. Bir adam daha kalktı. Ona da
ismini sordu. O da: "Ya'iş" (yaşıyor) cevabını alınca ona: "Sen sağ"
dedi.3IS
Rasulullah (s.a.v.)'in açıklamalanna göre en güzel isim olarak
adlandınlanlardan bazılan şunlardır: Erkek ismi olarak, Abdullah,
Abdurrahman, Muhammed, Peygamberlerin isimleri, Hasan, Hüseyin ve
diğer İslam büyüklerinin isimleri tavsiye edilen isimlerdir. Kız
isimleri olarak da, Aişe (Ayşe), Fatıma, Zeyneb, Hatice, Cemile,
Zehra... gibi isimler güzeldir.
Anne ve babalar, çocuklarına isim koyarken anlamsız, hoş olmayan
isimlerden kaçınmalıdırlar. İslam dünyasında kullanılan ve anlamı
güzel olan isimlere yönelmelidirler. Bugün her dinin kendine has bir
takım isimleri vardır. Müslüman olduğunu iddia eden anne ve babalar
da çocuklannın isimlerini bu doğrultuda vermelidirler.
İsim koymada dikkat edilmesi gereken bir diğer konuda, halk arasında
Kur'an-ı Kerim'den isim bulma cehaletidir. Anlamı olmayan ya da anlam
olarak kötüyü çağrıştıran bir takım isimlerle ilgili olarak "Neden
bu ismi koydun?" denildiğinde verilen cevap "Bu isim Kur'an'da var"
olmaktadır. Mesela, kızlar için kullanılmaya başlanan
"Aleyna
(Bizim üzerimize),
Aleyke
(Senin üzerine),
3ısMuvatta.İsti'zan24
333
KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
Kezban (Yalancı) gibi isimler. Bu tür anlam ifade etmeyen isimlerden
kaçınmak gerekir.
c) Çocuğun kulağına ezan okumak:
Yeni doğan çocuğun ismi konulduktan sonra, sağ kulağına e-zan, sol
kulağına ise kamet okunmalıdır. Bu müstehab olan adetlerdendir.
Ebu Rafi (r.a.) anlatıyor: "Hz. Fatıma (r.a.) oğlu Hasan (r.a.)'ı
doğurduğu zaman, Rasulullah (s.a.v.)'ı onun kulağına ezan okurken
gördüm."316
d) Çocuk için kurban kesmek (Akika):
Çocuk doğduktan birkaç gün sonra onun adına kesilen kurbana denilir.
Yedinci gün kesilmesi daha faziletlidir. İmkan bulamayan daha sonra
da kesebilir.
Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Her çocuk, akika
kurbanıyla rehinlenmiştir. Bu kurban doğumunun yedinci günü, onun adına
kesilir. O gün saçı traş edilir ve çocuğa isim verilir."317
Rasulullah (s.a.v.) bir diğer hadislerinde şöyle buyurmaktadır-.
"Oğlan çocuğu için birbirine denk iki kurban, kız çocuğu için bir kurban
kesmek gerekir. (Kurbanlığın) erkek veya dişi olması far-ketmez."318
Akika kurbanınn sayısı konusu ihtilaflıdır. Erkek çocuğuna kaç tane
kurban kesileceğiyle ilgili değişik rivayetler vardır. Bunlardan biri
de Nafi (r.a.)'nin rivayetidir: Abdullah ibn Ömer (r.a.)'den aile3"> Ebu Davud, Edeb 116; Tırmizi, Edahi 17 3" Ebu Davud, Edahi 21;
Tirmizi, Edahi 23 3» Ebu Davud, Edahi 21; Tırmizi, Edahi 17; Nesai.
334
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
sinden kim akika kurbanı isterse, muhakkak ona kurbanlık verirdi. Kız
olsun, erkek olsun her biri için birer tane koyun keserdi."319
Ayrıca daha önce geçen hadiste de belirtildiği gibi, yedinci gürü
çocuğun saçı kesilip ağırlığınca gümüş tasadduk etmesi güzeldir.
İmkarıi olanın ise altın tasadduk etmesi daha faziletlidir. Bu konuyla
ı'gilı j^arak Hz. Ali (r.a.) anlatıyor: "Rasulullah (s.a.v.), Hasan
(r.a.) için ?akika olarak bir kcyun kurban etti ve: "Ey Fatıma!"
dedi."Çocuğun başını traş ettir ve saçının ağırlığınca gümüş tasadduk
et" buyurdu. Bu emir üzerine saçı tarttık, ağırlığı bir dirhem veya
buna yakın bir şeydi."320
4. Süt devresinden sonra çocuk terbiyesi: a) Sünnet ettirmek:
Sünnet olmak, İslam dininin alameti farikalanndan biridir. Bir çok
dinde olduğu gibi, İslam dini de bunu kabul etmiştir. Rasulullah
(s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Fıtrat beştir: Sünnet olmak,
etek traşı olmak, bıyığı kesmek, tırnakları kesmek ve koltuk altını
yolmak."321
Sünnetin yapılacağı zamanla ilgili kesin bir delil yoktur. Ancak
geciktirilmemesi gerekir. Sünnet olmanın müstehab vakti 7-12 yaş
arasıdır. Ancak bu da kesin değildir.322
Sünnet olmada en uygun dönem, çocuğun idrakinin zayıf olduğu uonemdir.
Yani herşeyi tam kavrayamadığı yaş dönemidir. J lerhangi bir sebepten
dolayı sünnet olamayan birinin hangi yaşta olursa olsun sünnet olması
gerekir. Hz. İbrahim (s. a.)'in seksen yasında sünnet olduğu rivayet
edilmektedir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle
319 Muv atta, Akika 4
320 Tırrrizi, Edahi 20
321 Buhari, Libas 63-64, İstı'zan 51; K.üslım, Taharet 39; Tirmizi,
Edeb 14; Ebu Davud, Tereccul 16; Nesai, Taharet 10-11
322 Feteva-i Hindiye, V/357
335
KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
buyurmaktadır: "İbrahim (r.a.) Kaddum nam -bazısı Kadum demiştirmevkide seksen yaşında olduğu halde sünnet olmuştur."323 Sünnet
merasimlerinde de israftan ve gereksiz harcamalardan kaçınmak gerekir.
Yemede, içmede, oturmada ve kalkmada dikkatli olunmalıdır. Sünnet
işlemek adına harama da yönelmemek gerekir.
b) Yemek adabı:
Anne ve babalann, özellikle annelerin çocuklarına yemek adabını iyice
öğretmeleri gerekir. • Yemekten önce elleri yıkamak:
Yemeğe başlamadan önce eller mutlaka yıkanmalıdır. Rasulullah (s.a.v.)
bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Yemeğin bereketi, yemekten önce ve
sonraki yıkamalardadır."324
Yemeğin bereketinin yanında çocuklann değişik yerlerde oyun
oynadıklannı düşünürsek, elleri her zaman kirlidir. Bundan dolayı da
hastalık kapabilirler. Yemekten önce ve sonra ellerin yıkanması sağlık
açısından önemlidir.
• Yemeğe besmele ile başlamak:
Yemeğe besmele ile başlamak gerekir. Besmele, yemeğin bereketlenmesine
vesile, şeytanlann ise yemeğe ortaklık etmesine engel olur. Rasulullah
(s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Sizden kim bir şey yerse
"Bismillah" desin. Başlangıçta unutmuşsa, sonunda şöyle desin:
Bismillahi fi evvelihi ve ahirini (başında da sonunda da Allah'ın
adıyla)."325
"Rasulullah (s.a.v.) altı kişi içinde yemek yiyordu. Bu sırada bir
bedevi geldi. (Besmele çekmeksizin) iki lokma yuttu. Rasulullah
323 Buhari, Isti'zan 51, Enbiya 8; Müslim, Fedail 151
324 Ebu Davud, Et'ime 12; Tirmızi, Et'ime 39
325 Ebu Davud, Et'ime 16; Tirmizi, Et'ime 47
336
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
(s.a.v.) şöyle dedi: "Eğer bu adam besmele çekseydi, yemek hepinize
yeterdi"326
• Yemeği sağ elle yemek:
Yemeği sağ elle yemek gerekir. Bu konuda aile reisi, ev halkına örnek
olmalıdır. Özellikle çocuklan daha küçükken sağ elle yemeye
alıştırmalıdır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Sizden hiç
kimse sakın sol eliyle yiyip içmesin. Çünkü şeytan soluyla yer içer."
• Önünden yemek:
Çocuğa yemeğin önünden yenilmesi gerektiği öğretilmelidir. Bu konuda
evin büyükleri örnek olmalıdır. Yemeğe kenarlarından başlanmalıdır.
Kabın ortasından alınmamalıdır. Çünkü bereketi ortadadır. Rasulullah
(s.a.v) şöyle buyurmaktadır.- "Bereket yemeğin ortasına iner. Öyleyse
yemeğinizi kenarlanndan yiyin, ortadan yemeyin."327
• Yemekten sonra dua etmek:
Yemekten sonra aile fertlerinden birinin dua etmesi çocuğun dikkatini
çeker. Herkesin dua için ellerini kaldırdığını görünce o da taklit
etmeye başlar. Bu şekilde duaya alışır.
Çeşitli yemek dualan vardır. Elhamdülillah demek bile yeterlidir.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Kim bir şey yer ve: "Bana
bu yiyeceği yediren ve tarafımdan hiçbir güç ve kuvvet olmadan bunu
bana nzık kılan Allah'a hamd olsun" derse, geçmiş günahları
bağışlanır."328
326 Tirmizi, Et'ime 47
327 Ebu Davud, Et'ime 18; Tirmızi, Et'ime 12
328 İbn Ma'ce, Et'ime 16, Ebu Davud, Libas 1; Tirtniüi, Da'vat 75
337
KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLIUK VE MAHREMİYETLERİ
• Yemekten sonra elleri yıkamak:
Sofradan
kalkıldıktan
sonra
eller
mutlaka
yıkanmalıdır.
Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Yemeğin bereketi,
yemekten önce ve sonraki yıkamalardadır."329 c) Konuşma adabv.
Çocuklara konuşmaya ilk başladıklarında, önce Allah lafzını öğretmek
gerekir. Günümüzde ailelerin bir çoğu, konuşmaya yeni başlayan
çocuklarına hoş olmayan sözler öğretmektedir. Kaba-saba sözler,
küfürler ve ayıp laflar bunların en başta gelenleridir. Etrafımızda
bir çoklarının çocuklarına "hadi oğlum, şuna bir küfret bakayım" gibi
sözlerle yanlış eğitim vermektedirler. Çocuklar küçüklüklerinden
itibaren eğitilmelidirler Ancak iyi eğitilmelidirler.
Aile içinde çocuğa güzel konuşmayı, büyüklerinin yanında gereksiz
konuşmamayı, özellikle misafirlerin yanında gevezelik yapmamayı
öğretmek gerekir. Bunun yanında çocuklara doğru konuşmayı,
yalancılığın kötü bir şey olduğunu anlatarak bu tür davranışlardan
kaçınmasını sağlamak gerekir.
Büyüklere karşı nasıl hitap etmesi gerektiğini, kendisine yapılan bir
iyiliğe karşı nasıl teşekkür edeceğini de öğretmek gerekir. Ancak bu
eğitimin gerçekleşebilmesi için ailedeki büyükler örnek olmalıdırlar.
Baba, çocuğuna yalan konuşuyorsa, çocuğun da yalan konuşması mümkündür.
Bu durumda babanın çocuğuna "Oğlum yalan konuşmak günahtır" demesinin
hiçbir kıymeti yoktur. Çünkü çocuk da babasına muhtemelen cevap olarak
"yalan konuşmak günahsa, sen neden yalan konuşuyorsun?" diyecektir.
Bu şekilde İslam terbiyesinin verilmesi mümkün değildir. Mutlaka anne
ve baba, çocuklanna her konuda örnek olmalıdır. Aksi halde çocuğun
terbiyesi imkansız olur.
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
d) Oturma adabi:
Anne ve baba, çocuklarının oturuş biçimine, büyüklerinin y-anındaki
oturuşuna dikkat etmelidir. Onlann özellikle büyüklerinin yanında
nasıl oturacaklarını iyi öğretmeleri gerekir. Kendileri de oturup
kalkmalanyla çocuklanna güzel örnek olmalıdır.
e) İman ve İslam öğretimi:
Çocuğa yaşına uygun şekilde imanın ve İslam'ın esaslannı öğretmek
gerekir. Çocuklann maddi ihtiyaçlannı gidermek yeterli değildir.
Manevi açıdan da doyurulmalan gerekmektedir. Bunun için iman ve İslam
onlara iyice öğretilmelidir. Çocuklar doğuştan İslam fıtratı üzere
doğar.
Rasulullah (s.a.v.) bunu şöyle açıklamaktadır: "Her çocuk (İslam)
fıtratı üzere doğar. Ancak anne ve babası onu ya yahudileştirir, ya
hnstiyanlaştmr, ya da mecusileştirir."330
Çocuklann imanı ve İslam'ı öğrenmemesi halinde bunun hem dünyevi, hem
de ahirete dönük bir takım sıkıntılan vardır. Çocuğunun dinini
öğrenmesinden sorumlu olan anne ve babalar, bu görevlerini yapmadıklan
takdirde, ilk tokadı kendi çocuklanndan yiyeceklerdir. Sonrası Allah
(c.c.)'a kalmıştır. İslam eğitimini almamış çocuklar büyüdüklerinde
hayırsız evlat haline gelmektedirler. Anne ve babalann büyük umutlarla
yetiştirdiklerini zannettikleri bu çocuklar, almalan gereken İslam
eğitimninden yoksun hayata atıldıklanndan, hem anne ve babalannı, hem
de diğer insanları hayal kınklığına uğratmaktadırlar.
Çocuklann dinlerini en güzel şekilde öğrenebilecekleri yaşlar 7-15
yaşlan arasıdır. Ancak dünya nimetlerinden başlannı kaldmp çocuklanyla
ilgilenmeye fırsat bulamayan anne ve babalar, servetEbu Davud, Et'ıme 12; Tırmızi, Efime 39
338
330 Buhari, Cenaiz 80, 93, Kader 22; 0>u Davud, Sünnet 18; Tırmia,
Kader 5; Muvatta, Kader 22
339
lerine servet katma hayaliyle hem kendilerini hem de çocuklannı ateşe
atmaktadırlar.
İnsanlann gaflet içinde yaşadıklan, Allah'tan habersiz, şeytanla elele
gezdikleri bir dönemde anne ve babaların en büyük problemleri
çocuklarının inançsızlığıdır. İçinde yaşadığımız toplumun eğitimde
maneviyattan çok maddeye önem vermesi, çocuklann Allah'ı tanımasına
ve O'na gereken sevgi ve itaati gösterememesine sebep olmuştur. Bu
konuda asıl suçlu, çocuklanyla ilgilenmeyen ana ve babalardır.
Çocuklarına daha konuşmaya başlar başlamaz Allah demeyi, anlayacağı
kadanyla O'nu tanıtmayı bir görev bilmesi gereken anne ve babalar bunu
iyice ihmal etmişlerdir. Çocuklarına Allah'ın yerine, şarkıcıları,
sporculan, politikacılan tanıtmışlar ve onlara sevgi beslemelerini
sağlamışlardır. Bunun sonucunda da Allah'ın yerine başkalannı koymalan
sebebiyle hem kendileri hem de aile fertleri cehennem yakıtı
olmuşlardır. Öyle ise yapılması gereken, Allah'ı en güzel bir biçimde
aile fertlerine tanıtmak ve O'nun nzasını kazanmak için yaşamak
olmalıdır.
Anne ve babalar, çocuklanna din eğitimini kendileri veremiyor-larsa
muhakkak bu konuda uzman kimselerden, okullardan, kurslardan ve
dersanelerden faydalanmalıdırlar. Böylece ailenin kendisinin
veremediği eğitimi, bu alanda uzman kurumlar ve kişiler verir.
Anne ve baba, çocuklanndan sorumludur. Onlann yaptıkları şeylerden,
ibadetlerinden, inançlarından, yani herşeyinden sorumludurlar. Bu
nedenle onlann İslam'ı öğrenmeleri için gerekli olan maddi ve manevi
herşeyin yapılması gerekir. Çocuklarının kısa hayatı içinde üniversite
kazanıp okuması için her türlü maddi fedakarlığı yapan anne ve babalar,
her türlü nimetin olduğu, ebedi olarak kalınacak olan cenneti kazanmak
için hiçbir fedakarlığa yanaşmamaktadırlar. Şu ayeti unutmamak
gerekir: "Ey inananlar!
340
I
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.
Onun başında acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı
gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır."331 f) Namaz
eğitimi:
Namaz, dinimizin direği, mü'minlerin gözbebeğidir. Beş vakit namaz,
ergenlik çağına gelmiş ve akıllı olan her müslümana farzdır. Fakat
yedi yaşına gelmiş bulunan çocuklara da namaz kılmaları emredilir.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Çocuklarınıza, onlar yedi
yaşındayken namazı emredin. On yaşında olunca namazdaki ihmalleri
sebebiyle onları dövün, yataklannı da ayırın."332
Bir diğer hadiste ise şöyle buyurulmaktadır: "Çocuk sağını solundan
ayırmasını bildi mi, namazı emredin."333
Bu hadislere göre, çocuğa yedi yaşından itibaren namaz kılması
emredilecektir. On yaşından itibaren ise, namaz kılmadığı takdirde
dövülecektir. Bundaki amaç, çocuğun küçük yaşlarda namaza alışmasını
sağlamaktır. Yedi yaşında çocuğa namaz kılması emredil-diğine göre,
anne ve babalar çocuklanna namaz kılmayı daha önceden öğretmelidirler.
Çocuğun öğretme yaşı, konuşmaya başla-masıyladır.
Allah (c.c.) namazla ilgili, olarak aile reislerine şöyle
buyurmaktadır: "Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et.
Senden nzık istemiyoruz; (aksine) biz seni nzıklandmyoruz. Güzel sonuç,
takva iledir."334
g) Çocuklara Kur'an öğretmek:
Kur'an, insanlann Rablerine ulaşmada, ibadette, O'nun nzasmı
kazanmada, toplumun tevhid sancağı altında birleşmesinde, O'nun
331 Tahrim, 6
332 Ebu Davud, Salat 25
333 Ebu Davud, Salat 26
334 Taha, 1
341
emir ve yasaklarını anlamada başvurulacak ana kitaptır. Allah (c.c.)
Kur'an hakkında şöyle buyurmaktadır: "Sizi karanlıklardan aydınlığa
çıkarmak için kuluna apaçık ayetler indiren O'dur. Şüphesiz Allah,
size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir."335
Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle buyuruyor: "Size iki şey bırakıyorum.
Bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız: Allah'ın kitabı
ve Rasulünün sünneti."336
Görüldüğü gibi, müslüman olarak ayakta durabilmenin, sapıklıktan
korunmanın ve cennete girebilmenin yolu Kur'an'dan geçiyor. Aile
fertlerinin mutlak surette bu kitabı okuması ve anlaması gerekmektedir.
Kur'an'ı öğrenmenin ve öğretmenin fazileti de çok büyüktür. Rasulullah
(s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Sizin en hayırlınız, Kur'an'ı
öğrenen ve öğreteninizdir."337
Kur'an öğrenmenin ve öğretmenin fazileti böyleyken, onun
uygulanmasıyla sapıklıktan emin olmak, şeytana kul, köle olmaktan
kurtulmak varken, anne ve babalar çocuklarının Kur'an eğitimine neden
önem vermezler acaba? Bu tür insanlar öylesine bir gaflet içine
düşmüşler ki, yaratılış gayelerini unutmuşlar, Allah (c.c.)'a kulluk
için dünyada bulunduklarını hafizalanndan silmişlerdir.
Dünya ve ahiret saadetini arzulayan her aile, Allah (c.c.)'ın sözlerine
kulak vermelidir. Duyduklannı anlamaya ve yaşamaya çalışmalıdır.
İnsanlık Allah (c.c.)'m kelamıyla tanışmadıkça saadete kavuşamaz.
Bunun için aile içinde Kur'an öğretimini gerçekleştirmek gerekir.
Çocuklarının bu üstünlükten faydalanmalannı sağlamak aile reisinin
öncelikli görevlerindendir. Allah (c.c.)'ın bizlerden neler
istediğini öğrenmek ve ilmimizin artmasını sağlamak
335 Hadid, 9
336 Muvatta, Kader 3
337 Buhari, Fedailu'l-Kur'an 21; Ebu Davud, Salat 349; Tirmia, Kur'an
15
342
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
artmasını sağlamak için Kur'an'ı anlamak yoluna gitmemiz
gerekmektedir. Ev içinde özel bir eğitim ve öğretim programı düzenlemek
suretiyle, aile mensublannın Kur'an'ı anlamaları ve anladıklarını
uygulamaları mümkün olur.
Her türlü baskıya ve dayatmaya karşı inadına Kur'an'a sarılmak ve onun
gölgesine sığınmak bugün en büyük görevdir. Müslümanları Kur'an'ın
nurundan ve rehberliğinden mahrum etmeye kalkışanlara en iyi cevab,
evlerin birer Kur'an üniversitesi olmasıdır. Bugün alınabilecek en
büyük mükafat bununla mümkün olabilir. Öyleyse inancından taviz
vermeyen tüm aileler, Kur'an'ı, önce kendi kurtuluşları sonra da
insanlığın kurtuluşu için öğrenmeye ve evlerini birer Kur'an
üniversitesi haline getirmeye çalışmalıdırlar.
h) Çocukların iyi arkadaş seçmelerini sağlamak: Çocuklar, ailelerinden
çok, kendi akranlarına yakınlık duyar. Bu nedenle aileler çocuklarının
iyi arkadaş edinmesine yardımcı olmalıdırlar. Bunun en garantili yolu
ise, İslami duyarlılığı olan aileleri komşu edinmektir. Çocukların
en çok etkilendikleri yer oynadıkları, gezdikleri ve eğlendikleri
sokaklardır. İyi terbiye almış çocuklarla arkadaşlıklar her zaman
hayırlı sonuç verecektir. Rasulullah (s.a.v.) iyi arkadaşla kötü
arkadaşın misalini şöyle açıklamaktadır:"İyi arkadaşla körü arkadaşın
misali, misk taşıyanla körük çeken insanlar gibidir.
Misk sahibi ya sana kokusundan verir veya sen ondan satın alırsın.
Körük çekene gelince ya elbiseni yakar yahut da sen onun pis kokusunu
alırsın."338
Peygamber (s.a.v.) bir başka hadisinde ise şöyle buyuruyor: "Kişi
(ahirette) sevdiğiyle beraberdir."339
338 Buhari, Buyu 38, Zebaih 31; Müslim, Birr 146
'
*
339 Buhari, Edeb 96; Müslim, Birr 165; Ebu Davud. Edeb 122; Tirmizi,
Zühd 50
343
Bu hadisler, arkadaşlığın önemine dikkat çekmektedir. Çocukların İslam
terbiyesi altında yaşamasında ailenin oturduğu çevrenin büyük önemi
vardır. Müslümanlann en çok dikkat etmeleri gereken hususlardan biri
de iyi bir çevrede oturmasıdır. Komşularının İslami değerlere ilgisiz
olması, Allah (c.c.)'a değilde, şeytana boyun eğmesi, örnek olarak
alemlere rahmet olan Rasulullah (s.a.v.)'ı değilde, sıradan insanları
(sanatçılar, sporcular, vb.) alması, ailenin de zamanla onlar gibi
yaşamasına sebeb olacaktır.
Çocuk terbiyesinde faydalı olan davranışlar: a) Çocuğa şefkat
göstermek:
Çocuğa şefkat göstermenin bir takım yollan vardır. Bunlar onu sevmek,
okşamak, öpmek, ve bunun gibi şeylerdir. Rasulullah (s.a.v.) hem kendi
çocuklanna ve torunlanna, hem de diğer çocuklara karşı daima
şefkatliydi. Her alanda olduğu gibi, bu alanda da örnek alınması gereken
Rasulullah (s.a.v.)'dır. O'nun hayatında çocuklara karşı sevgiden
başka birşey yoktur. Bunu sözleri ve dav-ranışlanyla ispatlamıştır.
"Rasulullah (s.a.v.) bir gün Hz. Hasan'ı öpmüştü. Bu sırada yanında
bulunan Akra' b. Habis şöyle dedi: "Benim on tane çocuğum var. Fakat
onlardan hiçbirini öpmedim." Rasulullah (s.a.v.): "Merhamet etmeyene
merhamet edilmez" buyurdular."340
Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor: "Bir bedevi Peygamber (s.a.v.)'e gelerek
şöyle dedi: "Siz çocuklan öpüyorsunuz, biz öpmeyiz." Rasulullah
(s.a.v.) ise şöyle buyurdu: "Allah sizin kalbinizden merhameti
çıkartmış ise ben ne yapabilirim ki?"341
Hadislerde görüldüğü gibi Rasulullah (s.a.v.)'m çocuklara karşı
merhameti ve sevgisi çok fazlaydı. Bu hadislerin dışında pek çok
340 Buhari, Edeb 18; Müslim, Fedaıl 65; Ebu Davud, Edeb 156; Tirmia,
Birr 12
341 Buhari, Edeb 18; Müslim, Fedail 64
344
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
hadiste de O'nun çocuklara olan sevgisi anlatılmaktadır. Bugün anne
ve babalann da, eğitimde sevgiyi, şefkati bir araç olarak kul-ianmalan
gerekmektedir. Sevginin olduğu yerde güller açar. Sevginin hakim olduğu
ailelerin evi gülistana döner. Rasulullah (s.a.v.) bu metodla başanya
ulaştı.
b) Çocuklarla şakalaşmak:
İnsanlann fıtratında olan şeylerden birisi de şakalaşmaktır. Sürekli
somurtkan olmak, ciddiyet adına hiç tebessüm etmemek, şakalara karşı
ilgisiz olmak insanın fıtratına uymaz. Aile fertlerinin de ölçüyü
kaçırmadan karşılıklı olarak şakalaşmalan, gülüşmeleri, eğlenmeleri
gayet normaldir.
Çocuklann eğitiminde de şakalaşmanın önemli bir yeri vardır.
Şakalaşmak, çocuklann ilgilerinin artmasına, anne ve babalanna karşı
sevgilerinin pekişmesine vesile olur. Rasulullah (s.a.v.) da
çocuklarla pek çok defa şakalaşmıştır.
Enes (r.a.) anlatıyor: Küçük bir kardeşim vardı. Ebu Umeyr diye
çağnlırdı. Bir de Nugar kuşu vardı. Onunla oynardı. Kuş öldü. Bir gün
Rasulullah (s.a.v.) bize geldi; kardeşimi üzgün görerek: "Nesi var?"
diye sordu. Biz de: "Nugan öldü" dedik. O kardeşime: "Ya Eba Umeyr,
Nugarcık ne yaptı" diye onu neşelendirmeğe çalıştı."342 c) Çocuklann
oynamasına izin vermek: Oynamak çocuklann en çok sevdiği şeydir. Bu
haktan onlan mahrum
etmek olumsuz sonuçlar doğurabilir.
Hiçbir zaman çocuklan oyundan tamamen men etmemek gerekir. Çocuklan
devamlı uslu durmaya davet etmek, yaramazlık yapmaması için ikazda
bulunmak doğru değildir. Çocuklann içlerindeki enerjilerini
boşaltmalan gerekir. Bunun yolu da oyundur.
342 Müslim, Adab 5; Ebu Davud, Edeb 77
345
Çocuğa oyun esnasında arkadaşlarına karşı iyi davranmasını, hile
yapmamasını ve yalan konuşmamasını öğretmek anne ve babaların
görevidir. Çocukların akşam geç vakitlere kadar oyun oynamalarına engel
olunmalıdır. Çünkü bu saatler şeytanların dağılma vakitleridir.
Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Güneş battığı zaman
akşam karanlığı geçinceye kadar davarlarınızı ve çocuklarınızı sokağa
salmayınız. Çünkü o saat şeytanların dağılma zamanıdır."343
Çocuklar toplu halde oynarken oyunlarını bozmamak gerekir. Topluca
oynanan oyunlar, çocukları sosyal hayata hazırlar. Paylaşmayı, birlik
ve beraberlik içinde hareket etmeyi, dayanışmayı bu yolla öğrenirler.
Anne ve babaların oyunlarda dikkat etmeleri gereken bir diğer husus
da, çocuklarını oyun esnasında çağırıp bir işe göndermemeleridir. Bu
tür hareket, çocuğun anne ve babalarına karşı gelmelerine, yani
sözlerini dinlememelerine sebep olur.
d) Çocuğu kabiliyetine uygun bir mesleğe yöneltmek:
Her insanın kendine göre bir takım eğilimleri, ilgi alanları ve
becerileri vardır. Çocukların da daha küçüklüğünden itibaren ilgi
duydukları meslekler vardır. Çocuk, ilgilendiği alanlarda
çalıştınlr-malıdır. İlgi duymadığı alanlarda çalıştırmak ise doğru
değildir.
Çocukların başıboş bırakılması doğru değildir. Mutlaka meşgul
olacakları birşeyler bulmak gerekir. Boş bırakılan çocuklar
vakitlerini yaramazlık ve haylazlıkla geçirirler.
Bugün meslek sahibi olmanın yolu çoğunlıkla okumaktan geçmektedir.
Belli bir eğitim düzeyine ulaşamayan kişilere iş verilme343 Müslim, Eşribe 41
346
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
mektedir. Herkesin kendi işini kurması da mümkün değildir. Bu nedenle
her müslüman anne ve baba, çocuklarının iyi bir eğitim almasını
sağlamalıdır.
Bugün müslümanlann en büyük ihtiyaçlarından biri de, saadet asrının
zenginleri olan Ebu Bekirler, Osmanlar, Abdurrahmanlardır. Onlar,
içinde bulundukları dönemde, müslümanlann her türlü ihtiyaçlannı
karşılamışlardı. Hastalara doktor, açlara yemek, evsizlere ev,
işsizlere iş, savaşlarda mucahidlere araç-gereç temin ederlerdi. Bugün
de onlar gibi zenginlerin olması gerekiyor. Bunun yolu da müslümanlann
çocuklarını iyi bir eğitimden geçirmesiyle mümkündür. Bu amaca
ulaşacağız diyerek inançlardan, ibadetlerden taviz de verilmemelidir.
Allah (c.c.)'a güvenerek, O'nun yolunda, hedefe doğru emin adımlarla
ilerlemek gerekmektedir, e) Çocukların yataklarını ayırmak:
On yaşına geldikten sonra çocukların yataklarının aynlması gerekir.
Özellikle kızla erkek çocuklarının yatakları aynlmalıdır. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Çocuklarınıza, onlar yedi yaşındayken
namazı emredin. On yaşında olunca namazdaki ihmalleri sebebiyle onları
dövün, yataklannı da ayırın."344
Çocukların aynı yatakta yatması en son bu yaşa kadardır. Çünkü ergenliğe
doğru adım atmaya başlayan çocukların cinsi terbiyelerini ciddi ve
sistemli bir şekilde almalan gerekmektedir. Özellikle kızlarla erkek
çocuklannın bu yaştan itibaren odalannın da aynlması gerekir.
0 Çocuklann güzel hareketlerini ödüllendirmek: Çocukların eğitiminde
dikkat edilmesi gereken bir diğer konuda da yaptıklan iyi davranışlann
ödüllendirilmesidir. Çocuk yapmış olduğu güzel davranışın
karşılığında en azından bir "aferin" denil344 Ebu Davud, 25
347
KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ
meşini bekler. Çocuklan güzel davranışa yöneltmenin en kolay yolu
ödüllendirmektir. Ancak ödülü bir rüşvet gibi göstermemek gerekir.
Mesela, "Oğlum şu işi yaparsan sana bisiklet alacağım" demek yerine,
çocuğun yapmış olduğu hareketlere ve davranışlara pazarlıksız ödül
vermek daha isabetli olur.
Çocuk hata yaptığında hemen üzerine gitmemek de gerekir. Öncelikle
uyarmalı, sonra azarlamalı, daha sonra ise aynı davranışları
sergiliyorsa cezalandırma yoluna gidilmelidir.
g) Çocuk terbiyesinde anne ve babanın birlikte hareket etmesi:
Çocukların terbiyesinde önemli olan noktalardan biri de, anne ve
babalann çocuklarının terbiyesinde aynı tavn takınmasıdır. Annenin
"yap" dediğini babanın "yapma" demesi, çocuğu hatasından dolayı biri
azarladığında, diğeri ona sevgi gösterisinde bulunması doğru değildir.
Anne ve babanın birbirinin tersine hareket etmesi çocuğun terbiyesinde
olumsuz etki yapar.
Çocuk anne ve babasının nelere kızacağını, nelerden hoşlandığını,
kendisinden neler beklediklerini bilmelidir. Bu da ebeveynin
görevidir. Çocuk doğrulan ve yanlışları ilk önce ailesinden öğrenir.
Birinin iyi dediği davranışa diğeri kötü derse çocuk bir ikilem içinde
kalır. Bu nedenle anne ve babalar, çocuklarının terbiyesinde birlikte
hareket etmelidirler. Çocuğun güzel bir terbiye alması için bu
gereklidir. İnsanlann çocuklarına bırakabileceği en büyük miras güzel
terbiyedir. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Hiçbir
baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir miras bırakmamıştır."345
345 Tirmizi, Birr 33
348
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Çocuğun terbiyesini olumsuz etkileyen faktörler: a) Aşın baskı:
Çocuklara yapılacak aşın baskı, onlann eğitimlerini ve terbiyelerini
olumsuz etkilemektedir. Şiddetin hakim olduğu hiçbir yerde ve evde
basan sağlanamamıştır. Baskının hakim olduğu evler, birer hapishane
gibi olup, firsatını bulanlar hemen kaçıp kurtulmak istemektedirler.
Özellikle kızlann ve erkek çocukların baba evinden kaçmalarının
temelinde bu baskı yatmaktadır.
Allah (c.c.) ve Rasulullah (s.a.v.) insanlara şefkati ve merhameti
tavsiye etmektedirler. Öyleyse yapılması gereken, evde baskıyı değil,
sevgiyi hakim kılmaktır.
b) Kötü çevre:
Aile reisi, çoluk-çocuğunun iyi bir terbiye almasını istiyorsa
öncelikle oturduğu çevreye ve muhite dikkat etmelidir. Müslüma-nın
en çok dikkat etmesi gereken hususlardan biri de iyi bir çevrede
oturmasıdır. Komşulannın İslami değerlere ilgisiz olması, Allah
(c.c.)'a değilde, şeytana boyun eğmesi, örnek olarak alemlere rahmet
olan Rasulullah (s.a.v.)'ı değilde, sıradan insanları (sanatçılar,
sporcular, vb.) alması, ailenin de zamanla onlar gibi yaşamasına sebeb
olacaktır. Allah (c.c.)'a kulluk görevinin bilincinde olan bir aile
için en tehlikeli durum çocuklannı tağutlann ellerine bırakmaktır.
İslam'ın adının bile anılmadığı, her hareket ve davranışlarında Allah
(c.c.)'a isyanın olduğu bir çevrede çocuğun iyi bir terbiye alması
imkansızdır. Sonuçta çocuklar, onlann çocuklanyla oynayacak, onlann
hal ve hareketlerine özenecek, onlar gibi giyinmeye, onlar gibi
konuşmaya çalışacaktır. İzledikleri filmler, dinledikleri müzikler,
sevdikleri sporcular herşeyleri aynı olacaktır. Bunun önüne geçmek
mümkün değildir. Bu sebeble yapılacak tek şey İslami duyarlılığı olan
bir çevrede oturmaktır.
349
c) İsrafa alıştırmak:
Çocukları küçüklüğünden itibaren yemede, içmede ve giyinmede israfa
alıştırmamak gerekir. Her istediğinin olduğunu gören, para harcama
kaygısı olmayan çocuklar, büyüdüklerinde başarısızlığa
düşmektedirler. Çocukluğunda gördüğü bolluğun devam etmesini isteyen
bu tür insanlar, harama başvurmak gibi bir gafletin içine de
düşebilirler. Ayrıca bu şekilde yetiştirilen çocuklar hiçbir şeyden
memnun olmazlar. Her istediklerinin olması sebebiyle, kendilerine yeni
şeylerin alınması halinde sevinmesini dahi bilmezler.
d) Disiplinsizlik:
Disiplinin olmadığı bir ailede yetişen çocuk, gittiği her yerde ve
her zaman uyumsuz olur. Bu tür insanlar problemlerin kaynağıdırlar.
Çevremizdeki ailelere baktığımızda, disiplinin olmadığı ailelerin
çocukları hemen belli olur. Çocuğa aşın baskı yapmamak gerekir. Ancak
çocuğa baskı yapmayalım derken tamamen de serbest bırakmamak gerekir.
Bu konuda orta yolu tercih etmek en doğrusudur. Çocuk yatacağı ve
kalkacağı zamana, yemek yeme, oturup kalkma, konuşma, eve giriş-çıkış
adablanna riayet etmelidir. Namaz vakitlerini aksatmamalı, bu konuda
gereken hassasiyeti göstermelidir. Bütün bunları takip etmek anne ve
babaların görevidir. Bu ve bunun gibi konularda taviz verilmemelidir.
Aksi halde disiplin elden gider.
e) Çocuklara eşit davranmamak:
Anne ve babalar, kız olsun, erkek olsun çocuklarına eşit muamelede
bulunmak zorundadır. Aksi davranışlar, çocuklar arasında kavgalara,
rekabete, küslüklere sebebiyet verirken, anne ve babanın otoritesinin
ve inandırıcılığının yok olmasına neden olur. Rasulullah (s.a.v.)
çocuklar arasında eşit davranılması gerektiğini ısrarla
vurgulamaktadır. Bu konuda pek çok hadisleri vardır. Özel350
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
likle kız çocuklannın durumuna dikkat çekmektedir. Çünkü cahiliye
döneminde kız çocuklarının maruz kaldığı insanlık dışı muamelenin önüne
geçmenin ve daha sonra ortaya çıkabilecek kız-erkek çocuk ayrımına
engel olmanın yolu insanlan bu konuda bilgilendirmekle mümkündür.
Kız çocuğu yetiştirmenin fazileti:
İslam gelinceye kadar tüm dünyada kadmlann pek değeri yoktu. Kadına
hak ettiği değeri veren İslam dini olmuştur. Bu din, kız çocuklarının
olmasını istemeyen, onları diri diri toprağa gömen bir zihniyeti ortadan
kaldırmanın savaşını vermiştir. Bunda da başarılı olmuştur. Ancak
İslam'dan nasibi olmayanlar, kızlara karşı ikinci sınıf muamelesi
yapmaya devam etmişlerdir. Yaratan da Allah (c.c.)'dır, öldüren de.
Öyleyse kız çocuğu oldu diye renkten renge girenlere,
memnuniyetsizliklerini her hallerinden belli edenlere şu ayetleri
hatırlatmakta fayda vardır. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"Onlardan birine kız müjdelendiği zaman öfkelenmiş olarak yüzü kapkara
kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden
gizlenir. Onu, aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa
mı gömsün! Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar kötüdür."346
Allah (c.c.) bir diğer ayet-i kerimede ise şöyle buyurmaktadır:
"Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. O, dilediğini yaratır. Dilediğine
kız çocukları, dilediğine de erkek çocuklan bahşeder. Yahut onları,
hem erkek hem de kız olmak üzere çift verir. Dilediğini de kısır kılar.
O, her şeyi bilendir, her şeye gücü yetendir."347
Allah (c.c.)'ın dilediği bir konuda ısrar etmenin, kızmanın , köpürmenin
hiçbir anlamı yoktur. Allah (c.c.)'m kendisine verdiği kız
346 Nahl, 58-59
347 Şura, 49-50
351
veya erkek çocuğu iyi yetiştirmek müslümanın en büyük görevlerinden
biridir. Özellikle kız çocuğu konusunda Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmaktadır: Buluğa erinceye kadar kim iki kız çocuğu yetiştirirse
parmaklarını birleştirerek-kıyamet günü o ve ben şöyle beraber
oluruz."348
Bir başka hadiste Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Kim üç
kız veya üç kızkardeş veya iki kızkardeş veya iki kız yetiştirir, terbiye
ve te'diblerini eksik etmez, onlara iyi davranır ve evlendirir-se
cenneti hak etmiş olur."349
Bu konuyla ilgili olarak, bunlann dışında daha pek çok hadis vardır.
Ancak biz bunlarla yetiniyoruz. Yukardaki delillerden de anlaşılacağı
gibi, kızlara yapılan iyiliğin sonucunda cennet vardır. Bu hadislere
dikkat edilirse, sadece kişinin kendi kızı değil, kızkar-deşleri, yetim
kızlar ve bunun gibiler hakkında da hüküm aynıdır. Kızların iyi bir
İslam eğitimi almalan şartını da unutmamak gerekir. Sadece büyütmek,
giydirmek, yedirmek, içirmek yetmemektedir.
Sonuç olarak İslam dini, kadına gereken değeri vererek, toplum içindeki
konumunu açık ve net bir şekilde belirlemiştir. Anne ve babaların,
özellikle de babalann kızlarına karşı hor davranmaması, onlan evlenince
gidecek el gibi görmemeleri, miras ve benzeri haklar sözkonusu olduğunda
hakkını vermeleri gerekmektedir.
ÇOCUKLARIN ANA VE BABALARINA KARŞI GÖREVLERİ
Çocukların anne ve babası üzerinde haklan olduğu gibi, anne ve babanın
da çocukları üzerinde haklan vardır. Çocuklann haklanyla ilgili konuyu,
"Çocuk ve Terbiyesi" başlığı altında işlemış348 Muslim, Birr 149; Tırmızi, Birr 13
349 Ebu Davud, Edeb 130; Tırmizi, Birr 13 352
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
işlemiştik. Şimdi de çocuklann kendilerini yetiştiren, yediren,
içiren, giydiren ve dinini, imanını öğreten ebeveynine karşı
görevlerinin neler olduğunu görelim.
1. Ana-babaya itaat etmek:
Çocuklar, ana-babalan kendilerine Allah (c.c.)'a asi gelmeyi veya haram
işlemeyi teklif etmedikçe onlara itaat etmek mecburiyetindedir. Allah
(c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Biz insana , ana-babasına iyi
davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin
olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa,
onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O zaman size yapmış
olduklannızı haber vereceğim. "35°
Anne ve babanın, çocuklan üzerinde çok büyük hakkı vardır. Doğumundan,
büyütülmesine, gece-gündüz bakımından terbiyesine kadar çocuklan
üzerinde büyük emekleri vardır. Allah (c.c.) bu konuyu şöyle
açıklamaktadır: "Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye
etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır.
Sütten aynlması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) önce bana,
sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak
banadır. "3SI
Anne ve babanın, Allah (c.c.)'a isyana çağırdığı zaman itaat
e-dilmeyeceğini söylemiştik. Sahabe arasında bunu uygulayan bir
gençten söz etmekte fayda vardır. Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.)
anlatıyor.- "Müslüman olduğum zaman , annem tekrar küfre dönün-ceye
kadar, benimle konuşmayacağına ve yiyip içmeyeceğine dair AJlah'a yemin
etmişti ve şu iddiada bulunmuştu: "Allah sana anne ve babana itaati
emretti. Ben sana dinini bırakmanı emrediyorum, fakat sen
dinlemiyorsun" Ondan sonra üç gün aç ve susuz beklediğinden dayanamayıp
bayıldı. Umare adındaki diğer oğlu kalkıp
3S0Ankebut,8 351 Lokman, 14
353
kalkıp ona su verdi. O da Sa'd'a beddua etmeye başladı. Bunun üzerine:
"Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana
ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi
geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır.
O zaman size, yapmış olduklarınızı haber veririm."(Lokman, 15) ayet-i
kerimesi nazil oldu.352
2. İyilik etmek:
Anne ve babalar, çocuklarından daima iyilik beklerler. Onlara iyilikte
bulunmak, onların isteklerini yerine getirmek çocukların görevidir.
Bu konuda Rasulullah (s.a.v.)'ın pek çok hadisleri vardır. Bunlardan
birkaçını burada zikredelim.
"Bir adam Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek: "Ey Allah'ın Rasulü, iyi
davranıp hoş sohbette bulunmama en fazla kim hak sahibidir?" diye sordu.
Hz. Peygamber (s.a.v.): "Annendir" diye cevap verdi. Adam: "Sonra kim?"
dedi. Rasulullah (s.a.v.): "Annendir" diye cevap verdi. Adam tekrar:
"Sonra kim?" diye sordu. Rasulullah (s.a.v.) yine: "Annendir" dedi.
Adam tekrar sordu: "Sonra kim?" Rasulullah (s.a.v.) bu dördüncüyü:
"Baban" diye cevapladı."353
Allah (c.c.) da ana-babaya iyi davranmayı, güzellikle muamele etmeyi
emretmektedir. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
"Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi
davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi
senin yanında yaşlanırsa, kendilerine "öf bile deme; onları azarlama;
ikisine de güzel söz söyle. Onlan esirgeyerek alçak gönüllülükle
üzerlerine kanat ger ve: "Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl
yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara rahmet et" diye dua et."354
352 Müslim, Fedaıl 43
353 Buhari, Edeb 2; Müslim, Birr 1 3S4İsra,23
354
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Ana-babasına gereği gibi hürmet etmeyen, onlara iyilikten yüz çeviren,
yaşlılıklarında onlarla ilgilenmeyen insanlara Rasulullah (s.a.v.)
lanet etmektedir. Bu konuda Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
"Burnu yerde sürtülsün, burnu yerde sürtülsün, burnu yerde sürtülsün"
dedi. "Kimin ya Rasulallah?" diye soruldu. Rasulullah (s.a.v.) şu
açıklamayı yaptı: "Ana-babasından her ikisinin veya sadece birinin
yaşlılığına ulaştığı halde cennete giremeyen kimsenin. "3S5
Ana-babaya iyilik etmek kişinin cennete girmesine vesile olur. Bu konuda
da Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Baba cennetin orta
kapısıdır. Dilersen bu kapıyı terket, dilersen muhafaza et."355
Muaviye ibnu Cahime anlatıyor: "Cahime (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.v.)'e
gelerek: "Ey Allah'ın Rasulü! Ben cihada katılmak istiyorum, bu konuda
sizinle istişareye geldim" dedi. Rasulullah (s.a.v.): "Annen var mı?"
diye sordu. O da: "Evet" deyince, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Öyleyse ondan ayrılma, zira cennet onun ayağı altındadır."357
Anne ve baba, Allah (c.c.)'a isyan eden, çocuklarının İslam'ı yaşamasına
izin vermeyen bir yapıda olabilir. Mesela, kızlannın kıhk-kıyafetine
yani tesettürüne müdahale eden anne ve babalar olabilir. Kızlar
evlendikten sonra, anne ve babalan Allah (c.c.)'a isyan eden kimseler
de olsa onlarla görüşmeyi kesmemelidirler. Esma bintu Ebi
Bekir (r.a.) anlatmaktadır: "Henüz müşrik olan annem yanıma geldi.
(Nasıl davranmama gerektiği hakkında) Hz. Peygamber (s.a.v.)'e sordum:
"Annem yanıma geldi, benimle (görüşüp konuş355 Müslim, Birr 9; Tirmizi, Daavat 110
356Tırmizi,Birr3
357 Nesai, Cihad 6
355
mak) istiyor, anneme iyi davranayım mı?" Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu: "Evet, ona gereken hürmeti göster."358
Allah (c.c.) da bu konuda şöyle buyuruyor: "Eğer onlar seni, hakkında
bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için
zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana
yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman size,
yapmış olduklarınızı habeı veririm."359
Görüldüğü gibi Allah (c.c), müşrik, ateist, isyankar anne ve babalarla
dünyada iyi geçinmeyi emretmektedir. Yani onlarla görüşüp konuşmak,
ihtiyaçlannı gidermek, gerektiğinde bakımlarını yapmak gibi dünyaya
ait konularda onlarla iyi geçim esastır.
Anne ve babalara iyilik onlann vefatlanyla sona ermemektedir. Bu konuyu
Rasulullah (s.a.v.) şöyle açıklamaktadır: "Adamın biri: "Ey Allah'ın
Rasulü! Anne ve babanın vefatlarından sonra da onlara iyilik yapma
imkanı var mıdır? Varsa onlara ne ile iyilik yapabilirim?" Rasulullah
(s.a.v.): "Evet, var" dedi ve şöyle açıkladı: "Onlara dua, onlar için
Allah'ta istiğfar (bağışlanmalarını) talep etmek, onlardan sonra
vasiyetlerini yerine getirmek, anne ve babasının akrabalarına karşı
da sıla-i rahimde bulunmak, anne ve babanın dostlarına ikramda
bulunmak."360 3. Nafakalarım temin:
Kişi, anne ve babasını, ve dedeleriyle ninelerini -eğer
fakirseler-dinleri ayrı da olsa, beslemek zorundadır. Çünkü Allah
(c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını
tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak
taşımıştır. Sütten aynlması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için)
önce bana,
358 Buhari, Hibe 28, Edeb 8; Müslim, Zekat 50; Ebu Davud, Zekat 34
359 Lokman, 15
360 Ebu Davud, Edeb 129; İbn Ma'ce, Edeb 2
356
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak
banadır.
Eğer onlar seni, hakkında bilgin almayan bir şeyi (körü körüne) bana
ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi
geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır.
O zaman size, yapmış olduklarınızı haber veririm."361
Allah (c.c), ayet-i kerimelerinde, onlarla dünya işlerinde iyi
geçinmemiz emredilmektedir. Çünkü anne ve babanın üzerimizde büyük
haklan vardır. Bu haklann bir nebze de olsa ödenmesi için onlann
ihtiyaçlarının giderilmesi gerekir.
Kişinin bolluk içinde yaşayıp da ana-babasının açlıktan ölmesi ise,
onlarla güzel geçinmek değildir. Dedelerle nineleri de beslemenin vacib
olması, onlann da anne ve babalardan olmasından dolayıdır. Bunun içindir
ki, baba olmadığı zaman dede onun yerine geçer. Hem de dedelerle nineler
-ana ve baba gibi- kişinin varlık sebebi olduklanndan kişinin de onları
yaşatması onun en önde gelen görevidir
4. Hatalarını yaymamak:
İslam, insanlannın kusurlarının araştmlmasına, onlann ifşa
e-dilmesine şiddetle karşı çıkmaktadır. Hele bu kişinin bizzat ana
babasının hatalannı ortaya koyması daha da kötü bir durumdur. Rasulullah
(s.a.v.) bu tür fiillerde bulunanlar hakkında bakın ne diyor: "Bir
gün Rasulullah (s.a.v.) minbere çıkıp yüksek sesle nida etti: "Ey
diliyle müslüman olup da kalbine iman nüfuz etmemiş olan (münafik)lar!
Müslümanlara eza vermeyin, onlan kınamayın, kusurlarını
araştırmayın. Zira kim, müslüman kardeşinin kusurlannı
361 Lokman, 14-15
357
araştınrsa, Allah da onun kusurlannı araştınr, Allah kimin kusur-lannı
araştınrsa, onu evinin içinde bile rüsvay eder."36a
Allah (c.c.) da şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Zannın çoğundan
sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlannı
araştırmayın. Biriniz, diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz,
ölmüş kardeşinin eti yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz.
O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir."363
Günümüzde pek çok insan, ana-babasına kızdığında yaptığı ilk iş, gizli
kalmış, hiç kimsenin bilmediği bir takım hatalannı, ortaya dökmek
olmaktadır. Bu tür bir davranış müslümanım diyen hiç kimseye
yakışmamaktadır. Bu sebeple her müslüman, ana-babasına gereken saygı
ve hürmeti göstermeli ve onlan zor durumda bırakmamalıdır.
5. Dualarını almak:
Çocuklar, ana-babalannın hayır dualannı almalıdırlar. Onlann
beddualanyla karşı karşıya kalmamalıdırlar. Özellikle babanın duası
çok önemlidir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Üç kişinin
duası vardır ki, kabul olunacağında bir şüphe yoktur: Mazlumun duası,
misafirin duası, babanın evladına duası."364
Ana-babalar çocuklan hakkında sık sık dualar etmektedirler. Çocuklann
ana-babalannın hayır dualannı almaya çalışmalan gerekmektedir. Onlann
memnuniyetini kazanarak bu mümkün olabilir. Özellikle anneler,
çocuklanndan dolayı canlan iyice yandığında beddualarda bulunduklan
görülmektedir. Bunun gönülden söylemiş olsalar, sonuç pek de hayırlı
olmaz. Genellikle öfke anında
362 Tırmizi, Bırr 85
363Hucurat, 12
364 Ebu Davud Salat 364; fim Mace. Dua 11; ikaM BSrr 7. Cennet 2, Davat
139
358
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
söyledikleri için gönülden yapılan dualar değildir. Ancak ana-babanın
gönülden yapacaklan bedduadan kaçınmak gerekir.
AİLE FERTLERİNİN AKRABA VE KOMŞULARINA KARŞI GÖREVLERİ
AKRABALARA KARŞI GÖREVLER
1. İyilik ve yardım etmek:
Allah (c.c.) herkese iyilik edilmesini emretmektedir. Ana-babadan
sonra iyilik edilmesi gerekenler ise akrabalardır. Allah (c.c.)
akrabalık konusunda önemle durmuş ve nzasını isteyenlerin bu hakka
riayet etmeleri gerektiğine yüce kitabının bir çok yerinde yer
vermiştir. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "O halde sen, akrabaya,
yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah'ın nzasını isteyenler için
bu, en iyisidir. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir."365
Allah (c.c.) bir başka ayet-i kerimelerinde ise şöyle buyurmaktadır:
"Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder,
çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız
diye size öğüt veriyor."366
Bu ayetlerinde Allah (c.c.) akrabalara yardım etmeyi, iyiliği
emretmektedir. Yardımlaşmak, insanlığın gereğidir. İnsanlar
birbirlerine her zaman ihtiyaç duyar. Hastalık olur, ölüm olur; düğün
olur, bayram olur; darlık olur, bolluk olur ama insanlar, bazen
sevinçlerini paylaşmak için, bazen teselli bulmak için birbirlerine
ihtiyaç duyarlar. Çünkü insanlar beraber yaşamak için yaratılmıştır.
2. Akrabalık bağını koparmamak:
Dinimiz, sıla-i rahime, yani akraba ziyaretlerine büyük önem vermiş,
akrabalık bağının kopanlmamasını istemiş ve bu bağın
365 Rum, 38
366 Nahl, 90
359
devamını sağlamak için insanları teşvik etmiştir. Bununla ilgili olarak
Kur'an'da ve Rasulullah (s.a.v.)'ın sünnetinde pek çok delil vardır.
Ziyaretleşmelerde kadın ve erkek aynı derecede sorumludur. Allah (c.c.)
akrabalık bağlarının korunmasını istemektedir. Akrabalık bağını
kesenleri de lanetlemektedir.
Allah (c.c.) akrabalık bağının önemini ve bu bağı kesenlere olan
lanetini değişik ayetlerde şöyle açıklamaktadır: "Onlar Allah'ın
gözetilmesini emrettiği şeyleri (akrabalık bağlannı sürdürmek,
mü'minlerle birlik ve beraberlik) gözeten, Rablerinden sakınan ve kötü
hesaptan korkan kimselerdir."367
"Allah'a verdikleri sözü kuvvetle pekiştirdikten sonra bozanlar,
Allah'ın riayet edilmesini emrettiği şeyleri (akrabalık bağlannı) terk
edenler ve yeryüzünde fesat çıkaranlar; işte lanet onlar içindir. Ve
kötü yurt (cehennem) onlarındır."368
Ayet-ikerimelerde akrabalık bağını sürdürenler, Allah (c.c.)'tan
korkan ve ahirette kötü hesap vermekten korkan kimseler diye tarif
edilmektedir. Yani Allah (c.c.) korkusunu içinde taşıyan ve yann mahşer
meydanında hesap vermek için toplanacağına inanan kimselerin akrabalık
bağını kesmesi mümkün değildir. Akrabalık bağını kesen kimseler, Allah
(c.c.)'a verdikleri sözden dönen ve yeyüzünde fesat çıkaran kimselerle
birlikte lanetlenmektedirler. Onların son varacaklan yer ise cehennem
ateşidir.
Sıla-i rahimin pekçok faydalan vardır. Ahiretteki faydalan,
cehennemden kurtulmak ve cennete girmektir. Dünyadaki faydalanna
gelince, ömrün uzaması, malın bereketlenmesi, ailede sevginin
güçlenmesi ve nzkın genişletilmesi gibi faydalan vardır.
367 Ra'd, 21
368 Ra'd, 25
360
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Kim nzkınm Allah tarafından
genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahim
yapsın."369
Rasulullah (s.a.v.) bir başka hadisinde şöyle buyuruyor: "Rahm, Arşa
asılmış şöyle diyor: "Kim benimle ilgisini sürdürürse, Allah da onunla
ilgisini sürdürsün, kim benden ilgisini keserse Allah da ondan ilgisini
kessin."370
Rasulullah (s.a.v.) sıla-i rahim yapılacaklann öğrenilmesini ve bunun
getirdiği faydalardan yararlanmamızı istiyor: "Nesebinizden sıla-i
rahim yapacaklannızı öğrenin. Sıla-i rahim akrabalarda sevgi, malda
bolluk, ömürde uzamadır."371
Rasulullah (s.a.v.), sıla-i rahimi kesmenin kötülüğünü ise şöyle
açıklamaktadır: "İşleyene daha dünyada cezası çarçabuk gelmeye en layık
günah, zulüm ve sıla-i rahmin kopanlmasıdır. Bu cezanın dünyada gelmesi,
ahiretteki cezaya keffaret değildir."372
Görüldüğü gibi, ayetlerde de, hadislerde de sıla-i rahimin önemi çok
açık bir şekilde belirtiliyor. Bundan vazgeçenlerin hem dünyadaki hem
de ahiretteki akıbetlerinin ne olcağı da net bir şekilde bizlere
hatırlatılıyor.
Kadın erkek, herkesin akraba ziyaretlerini gerçekleştirmesi, onlarla
bağlannı koparmaması gerekiyor. Fırsat buldukça akraba ziyaretlerinin
yapılması herkesin bir görevidir.
KOMŞULARA. KARŞI GÖREVLER
İslam'ın üzerinde en çok durduğu konulardan biri de komşu haklandın
Çünkü insanlar toplu halde yaşadıklarından birbirlerine
369 Buhari, Edeb 62
370 Buhari, Edeb 13; Muslim, Birr 17
371 Buhari, Edeb 12; Tirmızi, Bırr49
372 Ebu Davud, Edeb Sİ; Tirmizi, Kıyamet 58
361
daima muhtaçtırlar. Büyük şehirlerde apartman hayatı yaşayan ve
yıllarca birlikte oturduklan kapı komşusunu tanımayan insanlann
varlığından söz edilmektedir. Bu durum hiçte hoş değildir. Ancak
insanlann aldıkları eğitim, kültür, seviye farkı gibi şeyler onlan
birbirlerine yaklaştırmayıp uzaklaştırmıştır.
Halbuki Rasulullah (s.a.v.) komşulukta din, dil, ırk, bölge farkı
gözetmeden komşulanyla iyi geçinmiştir. Ümmetinden de bunu istemiştir.
Rasulullah (s.a.v.)'ın komuşulukla ilgili pek çok hadisleri vardır.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Cebrail (a.s.) bana komşu
hakkında o kadar aralıksız tavsiyede bulundu ki, komşuyu varis
kılacağını zannettim."373
Komşuluk hakkının ne kadar büyük olduğu bu hadisten net bir şekilde
anlaşılmaktadır. Komşusu kendisinden emin olmalıdır. Komşu komşuya
her yönden güvenmelidir. Bu konuda Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmaktadır: "Komşusu zararlanndan emin olmayan kimse cennete
giremez."374
Bu girişten sonra komşunun komşu üzerindeki haklarını başlıklar halinde
görelim.
1. Komşuya iyilik ve yardım etmek:
İyilikte bulunmak, yardım etmek komşuluğun gereğidir. Bu konuda Allah
(c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi
ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın
komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında
bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın;
Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez."375
373 Buhari, Edeb 28; Müslim, Bırr 140; Ebu Davud, Edeb 132; Tırmizi,
Bırr 28
374 Buhari, Edeb 29; Muslim, İman 73
375 Nısa, 36
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Allah (c.c.) bu ayet-i kerimesinde iyilik edilmesi gerekenler arasında
yakın ve uzak komşuyu da saymaktadır.
Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Kim Allah'a ve ahirete
inanıyorsa misafirine ikram etsin. Kim Allah'a ve ahirete inanıyorsa
komşusuna ihsanda (iyilikte) bulunsun. Kim Allah'a ve aihirete
inanıyorsa ya hayır söylesin, ya da sussun."376
2. Eziyet etmemek:
Komşular, birbirleriyle iyi geçinmelidir. Küçük olayları büyüterek
aralarında düşmanlık tohumlan ekmemelidirler. Kavgalar, küslükler en
çok komşular arasında olmaktadır. Bazen çocuklann kavgası, bazen bir
kanş toprak parçası, bazen de küçük bir söz, aralannın açılmasına ve
büyük kavgalann çıkmasına sebep olmaktadır. Bu kavgalarda mutlaka
haksız bir taraf vardır. Haklıya hakkını vermek bir fazilettir. İnat
etmeye, haksızlığı savunmaya kalkmak hakka tecavüzden başka bir şey
değildir..
Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Kim (bir müslümana)
zarar verirse, Allah da ona zarar verir. Kim de (bir müslüman) ile
nizaya, husumete girerse Allah da onunla husumete girer."377
Komşular mutlaka birbirlerinden emin olmalıdır. Bu konuda da Rasulullah
(s.a.v.) şunu söylemiştir: "Allah'a yemin olsun inanmamıştır, Allah'a
yemin olsun inanmamıştır, Allah'a yemin olsun inanmamıştır!" Ashab
sordu: "Kim ya Rasulallah?" Bunun üzerine
zararlarından emin olmayan
Buhari, Edeb 31, 85, NMh 80, Rkak 23; Musllm,
i A
362
Buhari, Edeb 29; Muslim, iman 73
' "**" "?• *"»* Birr 27
363
3. Komşuya karşı diğer insani görevleri yerine getirmek:
Komşular arasında bu iki konunun dışında insan olarak yapılması gereken
bir çok görev vardır. Bu insan olmanın, müslüman olmanın verdiği
görevlerdir. Komuşusu hasta olanın onu ziyaret etmesi bir haktır.
Rasulullah şöyle buyurmaktadır: "Müslümanm müslüman üzerindeki hakkı
beştir: Selamını almak, hasta ziyaretine gitmek, cenazesine katılmak,
davetine icabet etmek, hapşınnca "yerhamukallah" demek."379
Komşusunun davetine katılmak da bir haktır. Yukarıdaki hadis buna
delildir. Davet konusunda şuna dikkat etmek gerekir. Davet İslami kural
ve kaidelere aykın olmamalıdır. Vefat ettiği zaman cenazesine katılmak
da, bir diğer haktır. Bu konuda delil olan hadislerden birini yukarıda
zikrettik.
Komşular çoğu zaman akrabalardan daha önce birbirlerinin
hastalıklarından, ölümlerinden, sıkıntılarından ve ihtiyaçlarından
haberdar olurlar. Bir sıkıntılan olduğunda başvuracakları ilk kişi
yakın komşudur. Mesela aile fertlerinden birisi rahatsızlanan kişinin
kapısını çalacağı ilk kişi genellikle komşusu olmaktadır. Bu da bize
komşuluğun ne kadar çok önemli olduğunu göstermektedir.
Komşunun komşu üzerindeki haklanndan biri de, tehlikeye düştüğünde
onu yalnız bırakmamasıdır. Rasulullah (s.a.v.) bu konuyla ilgili olarak
şöyle buyurmaktadır: "Müslüman müslümanm kardeşidir. Ona zulmetmez,
onu tehlikede bırakmaz. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da
onun ihtiyacını görür. Kim bir müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa,
Allah da o sebeple onu Kıyamet gününün sıkıntısından kurtanr. Kim bir
müslümanı örterse, Allah da onu Kıyamet günü örter."380
379 Buhari, Cenaiz 2; Müslim, Selam 4; Ebu Davud, Edeb 98; Nesai,
Cenaız 52; Tırmizi, Edeb 1
380 Buhari, Mezalim 3, İkrah 7; Müslim, Birr 58; Ebu Davud, Edeb 46;
Tırmizi, Hudud, 3
.
,
,
364
AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ
Komşu haklanndan biri de fakirliğe, darlığa düştüğünde ona yardımcı
olmaktır. Rasulullah: "Kim bir mü'minin dünyevi kederlerinden birini
giderirse, Allah da onun Kıyamet günü kederlerinden birini giderir.
Kim bir fakire kolaylık gösterirse, Allah da ona dünyada ve ahirette
kolaylık gösterir. Kim bir müslümanı örterse, Allah da onu dünya ve
ahirette örter. Kişi kardeşinin yardımında olduğu müddetçe Allah da
onun yardımındadır."381 buyurmaktadır
Komşular arasındaki haklardan biri de, ırzların korunmasıdır. Komşu
komşunun çoluğuna çocuğuna kötü gözle bakmamah, onların şerefini,
haysiyetini ayaklar altına almamalıdır. Yani gıybetle, iftirayla
komşusunun şerefine, namusuna dil uzatmama-lıdır. Aksine sahip
çıkmalıdır.
Rasulullah şöyle buyurmaktadır: "Kim kardeşinin ırzını müdafaa ederse,
Kıyamet günü Allah, onun yüzünden ateşi geri çevirir."382
İnsani ilişkiler denilen yardımlaşma, dayanışma, saygı, sevgi,
muhabbet, sohbet ve diğerleri sadece komşulara karşı yapılması gereken
görev ve haklar değildir. Bunlar diğer müslümanlann da hakkıdır. Bu
haklara riayet edildiği sürece toplumda dirlik ve düzen olur. Saadet
asrının en büyük özelliklerinden birisi, mü'minlerin bir vücud gibi
olmasıydı. Dayanışmayı, yardımlaşmayı, iyiliği emredip kötülükten
nehyetmeyi hiç eksik etmemişlerdir. Bu da Allah (c.c.)'a ve O'nun
Rasulüne itaat etmekle mümkün olmuştur.»
381 Müslim, Zıkr 38; Ebu Davud, Edeb 68; Tjrmizi, Hudud 3, Birr 19,
Kıraat 3
382 Tırmizi, Birr 20
365
BOŞANMA VE HÜKÜMLERİ
BEŞİNCİ BÖLÜM BOŞANMA ve HÜKÜMLERİ
366
BOŞANMA SEBEPLERİ 1. Şiddetli Geçimsizlik
İslam'da evlilikler, ölünceye kadardır. Belli bir sının ve süresi
yoktur. Aile mutluluğunun sağlanması, çocukların İslami bir terbiyeyle
yetişmesi için evliliklerin sürekli olması gerekir. Ancak kan-koca
arasında çözümü mümkün olmayan anlaşmazlıklar ve geçimsizliklerin
ortaya çıkması halinde son çare olarak ayrılık gerçekleşir. Geçimsizlik
sebepleri bazen kadında, bazen erkekte, bazen de her ikisinde birden
olabilir. Eşler arasındaki geçimsizlik sebeplerinden bazılarını
şunlardır.
a) Eşler arasındaki sevgi bağının kopması:
Eşler arasında çeşitli sebeplerden dolayı birbirlerinden hoşlanmama
durumu ortaya çıkabilir. Evlilik öncesi birbirlerine hoş davranan
eşler, daha sonra birbirlerini iyice tanıdıktan sonra hoşlan-madıklan
özellikleri sebebiyle aralarında var olan sevgi bağı kopabi-lir. Bu
gibi durumlarda hemen aynlığı düşünmek doğru değildir. Eşler
birbirlerinin bazı huylarını beğenmeyebilirler. Rasulullah
(s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Bir mü'min erkek, bir
367
erkek, bir mü'min kadına buğzetmesin. Çünkü onun bir huyunu beğenmezse
başka bir huyunu beğenir."1
Her şeye rağmen ayrılığı düşünenler için bu uyannın elbetteki bir
kıymeti yoktur. Asıl olan, yukandaki hadis doğrultusunda evliliği devam
ettirmektir.
Ayrılma talebi erkekten geliyorsa, kadın eşiyle iyi geçinmeye
çalışmalı, onun sevgisini yeniden kazanmaya çalışmalıdır. Erkeğin
dışardan etkilendiği bir takım şeylerin olacağını düşünerek, eşinin
dikkatini, ilgisini çekecek davranışlar içine girmelidir. Bütün
bunlara rağmen koca, hanımına her türlü fenalığı, kötülüğü yapıyorsa
boşanma kaçınılmaz olur.
Kadın, kocasına karşı uyumsuz ve huysuz davranıyor ve geçimsizliğin
kaynağı oluyorsa, bu durumda problemleri çözmek erkeğe kalıyor. Kansına
karşı sabırlı ve anlayışlı davranarak onu sakinleş-tirmelidir. Her
şeye rağmen kadın, kocasına itaat etmezse, kocanın onu te'dip etme
hakkı doğar. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "...
Başkaldırmalanndan endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onlan
yataklarında yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer
size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın:
çünkü Allah yücedir, büyüktür."2
Allah (c.c.)'ın açıkladığı gibi, dikbaşlılık yapan bir kadına yapılması
gerekenler sırasıyla şunlardır:
a) Öğüt vermek: Kocanın, kendisine karşı gelen, itaat etmeyen hanımına
ilk yapacağı şey öğüt vermektir. Erkek, eşinin yaptıklannın yanlış
olduğunu, Allah (c.c.)'ın emirlerine aykırı hareket etmenin günaha
sebebiyet vereceğini hatırlatarak onu yola getirmeye çalışır. Bu aşama
fayda vermezse ikinci aşamaya geçilir.
1 Müslim, Rada 61
2 Nisa, 34
368
BOŞANMA VE HÜKÜMLERİ
b) Yatağından uzaklaştırmak: Öğüt verildiği halde bundan anlamayan
kadına yapılacak ikinci muamele yalnız yatmasını sağlamaktır. Bu
şekilde, kocasının emirlerine ve isteklerine karşı geldiği zaman
yalnızlığa itileceği hissi verilmiş olur.
c) Dövmek: Ayet-i kerimede de belirtildiği gibi, ilk iki aşamadan sonra
da yola gelmeyen kadına yapılacak bir diğer muamele de onu dövmektir.
Kadını dövmekten maksat onun yaptığı hatalardan dönmesidir. Bu dövme
işi, görüldüğü gibi, öğüt ve yataktan u-zaklaştırma sonrasında yapılan
en son muameledir. Bir erkeğin hanımını en küçük bir hatada hemen dövmeye
kalkışması, hakaretler savurması doğru değildir. Kadının tedip
edilmesinde ayete uygun hareket edilmelidir.
Dövmede aşınya gitmemek gerekir. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle
buyurmaktadır: "Kadınlannız eğer size itaatsizlik ederlerse, onlan
hafifçe dövün."3
Yukandaki metodun uygulanması sonocunda değişen bir şey olmazsa,
kocanın yapacağı tek şey kalmış olur, o da ayrılmaktır. b) Gıybet ve
iftira:
Eşlerin birbirlerinden soğumasının, şiddetli geçimsizliklerin ana
sebeplerinden biri gıybet, diğeri ise iftiradır. Birçok ailede, sadece
bu iki çirkin huy yüzünden sevgi bağlan kopmuş, eşler birbirine düşman
olmuş, evlilikler bu yüzden yıkılmış ve yıkılmaktadır da. Allah (c.c.)'m
ve O'nun Rasulünün şiddetle yasakladığı, İslam toplumunda yaralar açan
bu iki kötü haslete yönelenler şiddetle lanetlenmiştir. Eşler hakkında
dedikodu yaparak veya iftira ederek, birbirlerinden nefret etmesine
sebep olmak elbette ki büyük suçtur. Bundan dolayı da cezası ağırdır.
! Ibn Ma'ce, Nikah 3
369
Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Zannın çoğundan
sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını
araştırmayın. Biriniz, diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz,
ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz.
O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir."4
Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Mirac gecesinde, bakır
tırnakları olan bir kavme uğradım. Bunlarla yüzlerini (ve göğüslerini)
tırmalıyorlardı."Ey Cebrail! Bunlar da kim?" diye sordum. Cebrail:
"Bunlar, insanlann etlerini yiyenler ve ırzlarını (şereflerini)
payimal edenlerdir" dedi."5
Rasulullah (s.a.v.) bu tür fiillerde bulunanlar hakkında bir başka
hadislerinde şöyle buyurmaktadır: "Bir gün Rasulullah (s.a.v.) minbere
çıkıp yüksek sesle nida etti: "Ey diliyle müslüman olup da kalbine
iman nüfuz etmemiş olan (münafık)lar! Müslümanlara eza vermeyin, onları
kınamayın, kusurlannı araştırmayın. Zira kim, müslüman kardeşinin
kusurlannı araştınrsa, Allah da onun kusurlannı araştırır. Allah kimin
kusurlannı araştınrsa, onu evinin içinde bile rüsvayeder."6
Rasulullah (s.a.v.)'ın şu hadisi de bu konuda çok önemli mesajlar
vermektedir: "Ribanın en kötüsü, haksız yere müslümanın ırzını rencide
etmektir."7
Irzlann rencide edilmesi ya gıybetle ya da iftirayla olur. Bu fiilin
kötülüğüne ve sorumlulannın cehennem azabıyla karşı karşıya kalacağına
dair pek çok hadis vardır.
370
"Hucurat, 12
5 Ebu Davud, Edeb 4u
6 Tirmızi, Bırr 85
7 Ebu Davud, Edeb 40
BOŞANMA VE HÜKÜMLERİ
İftira etmek de eşlerin birbirinden kopmasına, bir yuvanın yıkılmasına
sebep olabilir. İslam'dan nasibi olmayanlann, düşmanlık
beslediklerine karşı,
onlan
rencide etmek,
toplum
nazarında aşağılamak, aile huzurunu bozmak maksadıyla ortaya
attıkları, özellikle ırzı ve namusu karalamaya dönük sözleri iftiradır.
İftira da, İslam toplumunun temelini sarsacak bir fiil olduğu için
yasaktır. Allah (c.c.) iftiracılan lanetlemekte ve onlan büyük bir
azabın beklemekte olduğunu ayet-i kerimelerinde şöyle beyan
etmektedir: "Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina
isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Yapmış
olduklan-na, dilleri, elleri ve ayaklannın, aleyhlerine şahitlik
edeceği gün onlar için çok büyük bir azap vardır. O gün Allah onlara
gerçek cezalannı tastamam verecek ve onlar Allah'ın apaçık gerçek
olduğunu anlayacaklardır."8
Bu ayet-i kerimeler, iftiranın ne denli büyük bir suç olduğunu ve
cezasının da o derece büyük olacağını göstermektedir.
Rasulullah şöyle buyurmaktadır: "Kim bir mümini bir münafığa
(gıybetçiye) karşı himaye ederse, Allah da onun için, Kıyamet günü,
etini cehennem ateşinden koruyacak bir melek gönderir. Kim de müslümana
kötülenmesini dileyerek bir iftira atarsa, Allah onu, Kıyamet günü,
cehennem köprülerinden birinin üstünde, söylediğinin (günahından
temizlenip) çıkıncaya kadar hapseder."9
Eşler arasında geçimsizliğe sebep olabilecek olan bu iki kötü fiil
üzerinde, Allah (c.c.) ve Rasulullah (s.a.v.) ısrarla durmuşlardır.
Müminlerin de bu tür fiillerden kaçınmalan gerekmektedir. c) Kötü
alışkanlıklar:
Eşler arasında kavgaların çıkmasına, evliliklerinin çekilmez
boyutlara ulaşmasına sebep olan bir takım körü alışkanlıklar vardır.
8 Nur, 23-25
9 Ebu Davud, Edeb 41
371
Kumar, içki, gibi kötü alışkanlıklar, eşler arasında kavgalara,
huzursuzluklara ve sonuçta da ailelerin dağılmasına sebep olmaktadır.
Günümüzde pek çok aile, sadece bu kötü alışkanlıklann esiri olan kan
veya kocadan dolayı yıkılmaktadır. Bazen bu alışkanlıklar, aile
facialanna da sebebiyet vermektedir. İçkiyle ilgili olarak Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "İçki içme, çünkü içki bütün kötülüklerin
anasıdır."10
İçki Rasulullah (s.a.v.)'ın da buyurduğu gibi, bütün kötülüklerin
anasıdır. Kötülük olarak ne varsa, hepsinin kaynağında içki vardır.
İslam dininin yasakladığı herşeyin bir hikmeti vardır. Günümüzde içki
ve kumar yüzünden ailelerin parçalandığını, aile içi kavgalann
olduğunu, çocuklann bu iki illet yüzünden psikolojik rahatsızlıklarla
karşı karşıya kaldıklannı görüyoruz. Kavgalann, hırsızlıklann,
tecavüzlerin, öldürme ve yaralamalann, zinanın, trafik kazalannın,
iflas-lann ve hastalıklann arkasında bu iki illet vardır.
Allah (c.c.) bu iki illetle ilgili şöyle buyurmaktadır: "Ey iman
edenler! Şarap, içki, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans oklan
birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.
Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak;
sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan)
vazgeçtiniz değil mi?"11
İnsanoğluna şeytanın emrettiği herşey zararlıdır. Çünkü şeytanın amacı
insanı saptırmaktır. Allah (c.c.)'in ve insanlann düşmanı olduğundan
daima insanlara kötülük yapmak istemekte ve Allah (c.c.)'in yasakladığı
şeyleri insanlara güzel gösterme gayreti içindedir. Allah (c.c.) bu
konuda şöyle buyurmaktadır: "Ey insanlar! Allah'ın vadi gerçektir,
sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da Allah
hakkında sizi kandırmasın. Çünkü şeytan,
10 İbn Ma'ce, Eşrıbe 1
11 Maide, 90-91
372
BOŞANMA VE HÜKÜMLERİ
sizin düşmanınızdır, siz da onu düşman sayın. O, kendi taraftarlannı
ancak ateş ehlinden olmaya çağınr."12
Şeytan eşlerin Allah (c.c.)'in emirleri doğrultusunda yaşamasını
istememektedir. Onlann sapmasını, kendisine uymasını istemektedir.
Şeytana tabi olan ailelerde, kavgalar, huzursuzluklar, içki, kumar,
zina herşey olabilir. Bunlar da aile fertleri arasında geçimsizliğe
sebep olur. Hem dünyada hem de ahirette saadeti arzulayan ailelerin
tek yapacağı şey, Allah'ın ipine sımsıkı sanlmaktır. d) Lüks yaşama
arzusu:
Eşlerden birinin, özellikle de kadının lüks yaşama arzusu da geçimsizlik
sebeplerindendir. Kadın, çevresindeki akrabalannın ve komşulannın
evindeki eşyalarla kendi eşyalannı kıyaslamak suretiyle kocasına,
kendi evinde olmayan eşyalann alınmasını istemesi ve bu konuda aşın
ısrarcı olması, kocanın ondan soğumasına neden olabilir.
Kadın her fırsatta kocasına, komşusunda gördüğü pahalı eşyalara, evin
dekoruna, komşulannın lüks kıyafetlerine özenerek, kocasının maddi
durumunun bunlan gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğini düşünmeden
bunlan istemesi evin huzurunun kaçmasına sebep olacaktır..Kadının
yapması gereken, Allah (c.c.)'m kendilerine verdiği nimetin kadrini
bilmek ve bundan dolayı şükretmek olmalıdır.
2. İktidarsızlık
İslam'da evliliğin iki ana gayesi vardır. Bunlar cinsel tatmin ve çocuk
sahibi olmaktır. Bundan dolayı evliliklerin yürümeme sebeplerinden
biri de kocanın iktidarsız olmasıdır.
12 Fatır, 5-6
373
Bu konuda İkrime (r.a.) şöyle anlatıyor: "Rifaa karısını boşadı. O
da Abdurrahman b. Zübeyr ile evlendi. Birgün kadın başında yeşil
başörtüsü olduğu halde Hz. Aişe (r.a.)'ye geldi. Ona şikayet edip dert
yandı. Cildindeki morartılan gösterdi. Kadınlar birbirine bakarken
Rasulullah (s.a.v.) geldi. Hz. Aişe (r.a.) şöyle dedi: "Mümin kadınlann
kocalanndan yedikleri dayaktan dolayı cildindeki morartılar neredeyse
elbisesinin yeşil renginden daha koyudur."
Bu arada kocası, onun Rasulullah (s.a.v.)'a gittiğini duydu. Başka
hanımından olma iki oğlunu da yanma alarak Hz. Peygamber (s.a.v.)'e
gitti. Kadın şöyle dedi: "Vallahi, benim günahım yoktur, sadece ondaki
(tenasül uzvunun) şu elbisenin kenanndaki püskül gibi gevşektir. Bana
hiçbir yaran yoktur."
Bunun üzerine kadının kocası şöyle dedi: "Ey Allah'ın Rasulü! O yalan
söylüyor. Vallahi ben onu deri silker gibi silkerim (yani cinsel gücüm
yerindedir). Ancak o eski kocası Rıfaa'yı istiyor. Onun için de benimle
cinsel ilişkiden kaçıyor." Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu: "Eğer durum böyle ise, ey kadın, bu senin balcağızından, sen
de onun balcağızmdan tatmadıkça Rıfaa'ya varman doğru ve helal olmaz."
Rasulullah (s.a.v.), adamın yanındaki çocuklan gördü ve sordu: "Bunlar
senin çocuklann mı?" Adam da: "Evet" diye cevap verdi. Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.v.), kadına şöyle çıkıştı: "Senin iddian boş ve
anlamsızdır. Bu çocuklar ona (babalanna) karganın kargaya
benzemesinden daha çok benziyorlar."13
Rasulullah (s.a.v.) kadının iddiasını dinliyor. Bu iddialar doğru
olsaydı kadını kocasından ayıracaktı. Aynca kadın adamı hülle aracı
olarak kullanmıştır.
13 Buhari, Libas 23
3. Kısırlık
Yukarda da belirttiğimiz gibi, evliliklerin gerçekleştirilme
sebeplerinden biri de çocuk sahibi olmaktır. Bu durum
gerçekleştiri-lemiyorsa eşler arasında boşanma sebebi olur. Aynlma
sebeplerine daha çok günümüz insanlannın düşüncelerine göre yer verdik.
Fıkhi detaylar için, fıkıh kitaplarına bakılmalıdır.
BOŞANMANIN DAYANDIĞI ESASLAR
Tarifi:
Lugatta, bağı çözmek, salıvermek anlamlanna gelir. Fıkıhta ise, nikah
bağını çözmek, talak ve benzeri sözlerle nikah bağının çözülmesi veya
o anda ya da gelecekte olmak üzere kendine has sözcüklerle nikah bağını
kaldırmaktır.14
Evlilik bağının derhal kopması "bain talak" ile, gelecekte yani iddetten
sonra kopması ise, "ric'i talak" (cayılabilir) ile olur.
Kendine has sözcükler ise, "talak" (boşama) gibi açık; ya da "senden
ayrıldım," "sen bana haramsın" gibi kinayeli sözcüklerdir.
Boşanmanın hükmü:
Hanefi mezhebine göre boşanma, mubahtır. Sebebi ise, ilgili ayetlerin
mutlak olmasıdır."... kadınları boşadığınız zaman... size günah
değildir."15 "Onlan iddetleri içinde boşayınız."16
Çoğunluk alimlere göre, (Şafii, Maliki ve Hanbeliler), boşama bir
muamele olarak caizdir. Ancak bu işi yapmamak daha iyidir. Rasulullah
(s.a.v.)şöyle buyurmaktadır: "Allah'a en sevimsiz olan helal,
boşamadır."17
14 İbn Abidin, VT/142
15
Bakara, 236
16
Talak, 1
17
EbuDavud, Talak3; İbnMa'ce.Talakı
İslam'a göre boşanmanın bu hükmünün yanında bazı durumlar da vardır:
1. Haram boşama:
Sünnete uygun olmayan boşama haramdır. Hayız gören kadını boşamak gibi.
Abdullah ibnu Ömer (r.a.) hanımını hayızlıyken boşamış, babası Hz.
Ömer (r.a.), durumu Hz. Peygamber (s.a.v.)'e sordu. Rasulullah (s.a.v.)
da: "Ona emret, hanımına dönsün. Kadın temizleninceye kadar yanında
tutsun. Sonra tekrar hayız olup temizleninceye kadar beklesin. Kadın
temizlenince boşamak isterse, temastan önce boşasın. İşte bu aziz ve
celil olan Allah'ın (boşama konusunda) emir buyurduğu iddettir."18
Yine boşadığı zaman zinaya düşme ihtimali varsa, kansını boşaması haram
olur.
2. Mekruh boşama:
Ortada hiçbir sebep yokken kişinin eşini boşaması mekruhtur. Bu sünnete
uygun bir usulde olsa bile hüküm aynıdır.
3. Mendub boşama:
Kadın, ahlak olarak bozuk bir yapıdaysa, kocanın kendisi ve doğacak
çocuklann selameti için onu boşamak mendubtur.
4. Vacib boşama:
Hanımıyla kalması halinde, nafaka ve diğer konularda harama düşeceği
kesin olarak bilinenin boşanması vacibtir. Aynca ila yapan (belli bir
müddet hanımına yaklaşmamak üzere yemin eden) bu sürenin dolmasından
sonra normal evlilik hayatına dönmezse, boşaması vacib olur. Yine
eşlerden birinde kocalık veya kanlık
18 Buhari, Talak 2-3, Ahkam 13, Tefsir-i Talak 1; Müslim, Talak 1;
Ebu Davud, Talak 4; Nesai, Talak 1, 3, 4; Tirmia, Talak 1; Muvatta,
Talak 53
yapmaya engel bir sakatlık varsa, cinsel ilişkiye uygun değilse, bu
eşin boşanması da vacib olur.19
Boşanmanın hikmeti:
Evlilik, iki kişi arasında devamlı bir anlaşma, karşılıklı sevgi ve
saygıya dayanır. Bunlar bozulunca ve düzelmesinin mümkün olmadığı
anlaşılınca bu aile, eşler için cehennem gibi olur. Bu gibi hallerde
talak, Allah (c.c.)'ın kullan için bir rahmeti olur. Eşler a-rasındaki
anlaşmazlıklar had safhaya ulaşınca ya da dayanılmayacak bir
rahatsızlık durumu ortaya çıkınca, tedavi edilemeyen bir kısırlık olayı
olursa bu durumlarda eşlerin anlaşmazlıklan ortaya çıkar. Bu durumlarda
aracılar vasıtasıyla da eşlerin arası düzelmezse son çare olarak boşanma
yoluna gidilir. Bu da insanlar arasındaki kin ve nefretin yok
edilmesinde tek çaredir.
Boşanma, aile içindeki problemlerin halledilmesi için gereklidir.
Bundan dolayı Allah (c.c.) tarafından meşru kılınmıştır. Bu konuda
Kur'an-ı Kerim'de doğrudan veya dolaylı otuz civannda ayet
bulunmaktadır. Bunlardan birkaçı şunlardır."Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya da güzellikle
salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şey
almanız size helal olmaz. Ancak erkek ve kadın Allah'ın sınırlannda
kalıp evlilik haklannı tam tatbik edememekten korkarsa bu durum
müstesna. (Ey müminler!) Siz de kan ile kocanın, Allah'ın
sınırlannı,
hakkıyla
muhafaza
etmelerinden
kuşkuya
düşerseniz, kadının (erkeğe) fidye vermesinde her iki taraf için de
sakınca yoktur. Bu söylenenler Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın
onları aşmayın. Kim Allah'ın sınırlannı aşarsa işte onlar zalimlerdir."
"Eğer erkek kadını (üçüncü defa) boşarsa, ondan sonra kadın bir başka
erkekle evlenmedikçe onu alması kendisine helal olmaz.
"İbnAbidin Eğer bu kişi de onu boşarsa, (her iki taraf da) Allah'ın
sınırlarını muhafaza edeceklerine inandıkları takdirde, yeniden
evlenmelerinde beis yoktur. Bunlar Allah'ın sınırlandır. Allah bunlan
bilmek, öğrenmek isteyenler için açıklar."20
Boşanma Allah'a en sevimsiz gelen helaldir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyuruyor: "Allah'a en sevimsiz olan helal, boşamadır."21
İslam, eşler arasındaki anlaşmazlıklann hallinde ilk çareyi boşama
olarak görmemiştir. Kan-koca arasındaki anlaşmazlıkları gidermek için
boşanmadan önce bir takım çareler ortaya koymuştur.
Boşanmaya gelmeden önce nasihat etmek, irşadda bulunmak, yatağını
ayırmak, hafifçe dövmek, hakeme müracaat gibi çarelere başvurulur.
Bu konuda da Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Eğer bir kadın kocasının
geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse,
aralannda bir sulh yapmalannda onlara günah yoktur. Sulh (daima)
hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve
Allah'tan korkarsanız şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır."22
"... Başkaldırmalanndan endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları
yataklarında yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer
size itaat ederlerse artık onlann aleyhine başka bir yol aramayın:
çünkü Allah yücedir, büyüktür. Eğer karı-kocanm aralarının
açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının
ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar banştırmak isterlerse Allah
aralannı bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar
olandır."23
20 Bakara, 229-230
21 Ebu Davud, Talak 3; İbn Ma'ce, Talak 1
22 Nisa, 128
23 Nısa, 34-35 378
BOŞANMA VE HÜKÜMLERİ
Yukarıdaki ayetler gösteriyor ki, tüm çareler denenmeden boşanmaya
başvurmak doğru değildir. Bir takım insanların basit şeylere sinirlenip
hemen boşanmaya sanlmalan İslam öğretilerine tamamen ters düşmektedir.
BOŞANMANIN ŞARTLARI
1. Boşayanda aranan şartlar
a) Boşayan koca veya onun vekili olacak. Evlenmede olduğu gibi
boşanmada da vekalet caizdir.
b) Akıllı ve ergenlik çağına gelmiş olmak. Akıl hastası veya bu-namış
olanın ya da ergenlik çağma gelmemiş birinin boşaması geçerli değildir.
Rasulullah (s.a.v.) bu konuyla ilgili olarak: "Çocuğun ve delinin
dışında her boşama geçerlidir."24 buyurmuştur
Boşanma, bir takım haklann yok olmasına veya bir takım mali
sorumluluklann ortaya çıkmasına sebep olacağından, bu sorumluluğu
yüklenebilecek bir bedene ve ruh olgunluğuna ihtiyaç vardır. Bunlar
da delide ve çocukta olamayacağı için onlann boşaması .geçersizdir.25
2. Boşanacak kadında bulunması gereken şartlar
a) Boşanacak kadının öncelikle evli olması gerekir. Yani evlenmemiş
birinin boşanması mümkün değildir.
b) Kadın bir ya da iki boşamadan dolayı iddet bekliyor olması gerekir.26
BOŞANMANIN ÇEŞİTLERİ
Boşanma iki yönden taksime tabi tutulmuştur:
24 Buhari, Talak 11, Ibn Ma'ce, Talak 15, Tırrmia", Talak 15
25 Ibn Abıdin, W 150, el-Hıdaye Tere. 11/64; Mezahıb-ı Erbaa, W 9
26
Ibn AhiHır. mi"»-" '
•-•
Ibn Abidın, W150; Mezahıb-i Erbaa, W 14
1. Tekrar normal evliliğe dönüşün mümkün olup olmaması. (Ric'i talak
ve Bain talak)
2. Kitap ve sünnete uygun olup olmaması. (Sünni talak ve Bid'i talak)
1. Ric'i Talak
Erkeğe, yeniden mehir ve nikah ihtiyacı duymadan boşadığı eşiyle normal
evlilik hayatına dönme (ric'at) imkanı sağlayan boşanma şekline denir.
Burada kadın istemese de kocası onu nikahı altına tekrar alabilir.
Bu konudaki ayet-i kerimelerden biri şudur: "Boşama iki defadır. Bundan
sonrası ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermektir."27
Bu konuyla ilgili hadislerden biri ise şudur: "Abdullah ibnu Ö-mer
(r.a.) hanımını hayızlıyken boşamış, babası Hz. Ömer (r.a.), durumu
Hz. Peygamber (s.a.v.)'e sordu. Rasulullah (s.a.v.) da: "O-na emret,
hanımına dönsün. Kadın temizleninceye kadar yanında tutsun. Sonra
tekrar hayız olup temizleninceye kadar beklesin. Kadın temizlenince
boşamak isterse, temastan önce boşasm. İşte bu aziz ve celil olan
Allah'ın (boşama konusunda) emir buyurduğu iddettir."28
Bu hadis-i şerif, ric'i talakla boşandıktan sonra, yeni bir evlilik
akdine gerek kalmadan geri dönülebileceğine delildir.
Gerçekleşme şartlan:
a) Boşadığı kansıyla daha önce fiilen evlenmiş, kan-koca hayatı yaşamış
olmak.
27
Bakara, 229
28
Buhari, Talak 2-3. Ahkam 13, Tefeir-i Talak 1; Müslim, Talak
1; Ebu Davud, Talak 4; Nesai, Talak 1,3,4; Tirmizi, Talak 1; Muvatta,
Talak 53
b) Sarih boşama sözleriyle boşamış olmak ve şiddet, mübalağa ifade
eden bir söz söylememiş olmak. Mesela, sen boşsun, boş ol, seni
boşadım... gibi sözler bir ric'i boşama meydana getirir.
c) Üçüncü boşama hakkını kullanmamış olmak. Çünkü ric'i boşama en
çok iki kez olabilir. Fazlası bain boşamayı meydana getirir.29
Ric'i boşamanın hükümleri:
a)
Boşama sayısı
eksilmiş olur.
Koca,
karısını bit
talakla boşamışsa geride iki boşama, eğer iki talakla boşamıssa geride
bir boşama hakkı vardır.
b) Evlilik, iddetin bitmesine kadar devam eder. Bu süre içinde erkek,
karısından faydalanabilir. Bu durumda ise koca, eşine dönmüş olur.
c) İddet devam ederken eşlerden biri vefat ederse, diğeri ona varis
olur. Zıhar, ila ve lian yapılabilir. Hulu'da sahihtir.30
Ric'i talak sonrası eşlerin biraraya gelmesinin şartlan: Hanefi
mezhebine göre koca, tekrar evlilik hayatına devam etmeye karar vermesi
halinde şu şartlardan birisiyle isteği gerçekleşir.a) Sözlü ric'at (Sözlü dönüş): Karısına döndüğünü bizzat
söylemesidir. "Sana döndüm," "Seni geri aldım" gibi sözlerle mümkün
olabilir.
b) Fiili ric'at (Fiili dönüş): Erkeğin, ric'i talakla boşadığı eşini
okşaması, öpmesi veya cinsel ilşkide bulunması şeklinde olur. Ancak
sözden önce fiili dönüş mekruhtur.31
29 Bilmen, A.g.e. 11/221
30 A.g.e. 11/221
31 Feteva-ı Hindiye. W207; el-Hidaye, 11/98; Mezahib-i Erbaa, W219
2. Bain Talak
Boşanma sırasında evliliği tamamen sona erdiren ve yeni bir nikah akdi
olmadıkça evliliğin devamına imkan kalmayan boşamaya denir. Bu da iki
kısma ayrılır: Beynunet-i suğra (küçük ayrılık) ve beynunet-i kübra
(büyük aynlık).
a) Beynunet-i suğra (Küçük aynlık): Kocanın, yeni bir nikah ve yeni
bir mehir belirlemesi suretiyle, boşadığı hanımına dönebileceği
talaktır. Bu da, boşamanın cinsel birleşmeden önce olması, bir bedel
karşılığında olması ya da şiddet ve mübalağa ifade eden veyahut
da
kinayeli
sözcüklerle
yapılması
ya
da
nafakasının
sağlanamaması ve ila dışında bir sebeple kadının mahkemeye başvurup
kendini boşattırması gibi hallerde olur.
b) Beynunet-i kübra (Büyük aynlık): Kocanın, boşadığı eşine hülle
ile dönebileceği boşanmadır. Koca, eşini bir defada üç kere ya da ayrı
zamanlarda üç kere boşamasıyla ortaya çıkar. Artık bu durumda kadının
iddetini tamamlaması sonrasında, başka bir erkekle evlenmesi ve onunla
cinsel ilişkide bulunması sonrasında ölüm, boşama gibi bir sebeple
ilk kocasına dönmesi mümkün olabilir. Bu konuyu hafife almak yani
anlaşmalı hülle yapmak doğru değildir.32
Bu konuya daha sonra geniş olarak değineceğiz. Bain sayılan boşamalar:
1. Kocanın cinsel birleşmeden önce veya sahih halvet (kan-kocanın
başbaşa kalması) sonrası eşini boşaması. Bu tür boşamaya iddet gerekmez
ve bu boşamada dönüş mümkün değildir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Ey iman edenler! Mümin kadmlan nikahlayıp da, henüz zifafa girmeden
onlan boşarsanız, onlan
' Bilmen, A.g.e. 11/ 230
sayacağınız bir iddet süresince bekletme hakkınız yoktur. O halde onları
bir bağışla memnun edin ve onlan güzel bir şekilde serbest bırakın
Sahih halvette iddet gerekmekle birlikte bu boşanma da bain talak olur
2. Kadının bir bedel karşılığı boşanması da bain talak olur. Buna hulu'
veya muhale'a da denir. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
"Ancak erkek ve kadın Allah'ın sınırlarında kalıp evlilik haklarını
tam tatbik edememekten korkarsa bu durum müstesna. (Ey müminler!) Siz
de kan ile kocanın, Allah'ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza
etmelerinden kuşkuya düşerseniz, kadının (erkeğe) fidye vermesinde
her iki taraf için de sakınca yoktur. Bu söylenenler Allah'ın koyduğu
sınırlardır. Sakın onlan aşmayın. Kim Allah'ın sınırlannı aşarsa
işte onlar zalimlerdir."34
Hanefi mezhebine göre kadının bir bedel karşılığında eşinden ayrılması
bain boşamadır. Bundan maksat kadının boşama hakkına sahip olması ve
istemediği evliliğe son vermesi ve kocasının tek yanlı iradeyle tekrar
evliliğe geri dönmesini engellemektir.
3. Hanefi mezhebine göre kesin ayrılık, şiddet ve mübalağa ifade edenle
kinayeli sözlerle yapılan boşama da bain talaktır. Mesela, "Sen bana
bain bir talakla boşsun sen dağ gibi bir talakla boşsun denilmesi gibi
4. Ric'i boşamada koca iddet sonuna kadar eşine dönmezse bain talak
meydana gelmiş olur.
5.
Üçüncü boşama hakkının kullanılmasıyla da bain talak
gerçekleşir. Bu ister bir defada isterse ayn ayrı söyleyip üçe
tamamlamakla olsun aynıdır.
33 Ahzab, 49
34 Bakara, 229
1. Beynunet-i suğranın hükümleri:
a) Evlilik bağı sona erer. Eşler birbirlerine haram olur. Ancak yeni
bir nikahla evlenebilirler.
b)
Talak sayısı
eksilir.
Mesela
erkek,
karısını
bir
talakla boşamıssa geriye iki talak hakkı kalır.
c) Ölüm veya boşanma zamanına bırakılan mehir, peşine döner ve derhal
ödenmesi gerekir.
d) Kadın, iddeti bitinceye kadar kocasının evinin bir bölümünde
kalabilir. Kocanın nafaka yükümlülüğü devam eder.
e) Eşlerden birisi ölürse birbirlerine mirasçı olamazlar. Ancak bu
boşama ölüm döşeğindeki koca tarafindan sadece eşini mirastan mahrum
etmek için yapılır ve bu durm kesin olarak isbatlanırsa, kadın mirastan
pay alabilir.35
2. Beynunet-i kübranm hükümleri:
a) Beynunet-i kübra sonunda kocanın karısı üzerindeki boşama hakkı
bitmiş olur.
b) Evlilik akdi derhal sona erer. Kadın başka biriyle evlenip
ayrılmadıkça ilk kocasına helal olmaz.
c) Kadın, iddet süresince kocasının evinin bir bölümünde kalabilir
ve nafaka devam eder.
d) Daha sonra ödenmesi kararlaştırılan mehir, peşine dönüşür ve derhal
ödenmesi gerekir.
e) Eşler arasında miras ortadan kalkar.36
35 Bilmen, A.g.e. 11/220; Bidayet'ül-MücteMd,
36 Bilmen, A.g.e. 11/220 384
3. Sünni Talak (Sünnete Uygun Olan Talak)
İslam, zaruret ve ihtiyaç halinde son çare olarak boşanmayı ortaya
koymuş ve bu hakkı prensip olarak erkeğe vermiştir. Geçici duygular
ve kavgalar sonrasında eşler arasında meydana gelen soğukluk,
boşanmalara sebep olmaktadır. Eşler daha sonra yaptıklarından
çoğunlukla pişman olmaktadırlar. İslam bu duruma engel olmak ve boş
yere ailelerin dağılmasına engel olmak ve bir fırsat daha vermek için
onlara bir zemin hazırlamıştır. Bunun için de boşanmayı sünnette bir
esasa bağlamıştır.
Hanefi mezhebi sünnete uygun boşamayı, ahsen (en güzel) ve hasen (güzel)
boşama diye ikiye ayırmışlardır. a) Ahsen (en güzel) boşama:
Kocanın eşini temizken cinsel ilişkiye girmeksizin bir talakla boşayıp
ir'det sonuna kadar beklemesidir. Asrı saadetteki uygulama bu
şekildeydi
Abdubh ibn Ömer (r.a.) hanımını hayızlıyken boşamıştı. Babası Hz. Ömer
r.a durumu Hz. Peygamber s.a.v.e sordu Rasulullah s.a.v da
"Ona söyle, hanımına dönsün. Kadın temizleninceye kadar yanında tutsun.
Sonra tekrar hayız olup temizleninceye kadar beklesin. Kadın
temizlenince boşamak isterse, temastan önce boşasın. İşte bu aziz ve
celil olan Allah'ın (boşama konusunda) emir buyurduğu iddettir."37
Bu, her temizlik sırasında bir defa boşayarak iddet süresince boşamayı
üçe tamamlamaktan daha iyidir. Pişmanlık halinde eşlerin, iddet
sonrası nikah yenileyerek evliliklerini sürdürmeleri
? mümkün olur.
Yapılması gereken boşanma şekli bu olmalıdır.
37 Buhari, Talak 2-3, Ahkam 13, Tefsir-i Talak 1; MOsfin* Talak 1;
Eba Davud, Talak 4; Nesai, Talak 1,3,4; Tirmizi, Talak 1; Muvatta,
Talak 53
frosen (güzel) boşama: u da sünnete uygun bir boşama şeklidir. Kocanın,
eşini her
günlerinde bir ric'i boşamayla üç defa boşamasıdır. Boşamanın bu
şekilde birer ay arayla, kadının temiz olduğu bir rada yapılması, eşler
arasında yeniden sevgi bağının kurulmasına ^b
olabilir. Çünkü
kadının temiz ve çekici olduğu bir sırada pılması banş ihtimalini
güçlendirir. Bütün bunlara rağmen üçün- talak da gerçekleşirse
evliliğin yürümeyeceği anlaşılır. Zaten fadaki nikah bağı üçüncü
talakla çözülmüş olur.38
4- Bid'i Talak (Sünnete Aykırı Talak)
Kişinin eşini bir kelimeyle yahut bir temizlik döneminde üç talak 1
^ boşamasıdır. Kişi böyle yaparsa kansını boşamış olur. Fakat sün-^te
ayl^n bir iş yaptığı için de günah işlemiş olur. B'd'at sayılan
boşamalar:
a) Kadını hayızlıyken boşamak. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle
Oyuncaktadır: "Ey Peygamber! Kadınlan boşayacağınızda, onlan
j^detlerini gözeterek boşayınız ve iddeti de sayın. Rabbiniz Al-^?h'tan
korkun. Apaçık bir hayasızlık yapmalan hali bir yana, onlan Merinden
çıkarmayın, kendileri de çıkmasmlar. Bunlar Allah'ın fırlarıdır. Kim
Allah'ın sınırlannı aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş oıur_
Bilemezsin, olur ki Allah, bundan sonra bir durum °*taya çıkanverir."39
Bu ayette boşamanın, kadınlann iddetlerine başlayabilecekleri *r
zarr\anda, yani hayızdan temizlendikten sonra yapılması gerekline
işaret edilmektedir.
38
İ-bn Abidin, W152; el-Hidaye. 11/ 60; Feteva-i Hindiye, 11/ 506
39 talak, 1
Hz. Peygamber (s.a.v.) de bu konuda daha önce geçen hadiste Hz. Ömer
(r.a.)'e şöyle buyurmuştu: "Ona emret, hanımına dönsün. Kadın
temizleninceye kadar yanında tutsun. Sonra tekrar hayız olup
temizleninceye kadar beklesin. Kadın temizlenince boşamak isterse,
temastan önce boşasın. İşte bu aziz ve celil olan Allah'ın (boşama
konusunda) emir buyurduğu iddettir."40
b) Kadın bir temizlik içinde bir defada ya da ayn ayn zamanlarda birden
fazla boşamak. Bu tür boşama, Kur'an'a ve sünnete uygun olmadığından
bid'i talaktır.
c) Kadını temiz olduğu günlerde cinsel temastan sonra bir defada
boşamak. Yukandaki hadiste kadınla cinsel temasta bulunmadan boşanmak
gerektiği belirtilmiştir.41
Yukandaki bid'at sayılan boşama çeşitleri, sünnete uymamakla birlikte
geçerlidir. Rasulullah (s.a.v.)'ın bid'at boşamalan kabul ettiğine
dair rivayetler çoktur.
BOŞANMADA KULLANILAN KELİMELER
1. Sarih (Açık) İfadeler
Bunlar boşamada kullanılan ve halk arasında kesinlikle boşama için
söylendiği bilinen deyimlerdir. Bu kelimeler açık bir şekilde boşanmayı
ifade ederler. Boşama (talak) sözcüğü ve ondan türetilen kelimelerle
yapılan boşama, bu niteliktedir."Boşsun, seni boşadım, sen
boşanmışsın, talakın bana farzdır, talak üzerine olsun, sen burdan
şuraya kadar boşsun" gibi sözler boşamada kullanılan açık (sarih)
kelimelerdir.
40
Buhari, Talak 2-3, Ahkam 13, Tefsir-i Talak 1; Müslim, Talak 1;
Ebu Davud, Talak 4; Nesai, Talak 1, 3, 4; Tirmizi, Talak 1; Muvatta,
Talak 53
İbn Abidin, W 156; Feteva-i Hindiye, 11/ 508; Bidayet'ül-Muctehid,
Yine, "sen bana haramsın, seni kendime haram kıldım" gibi sözler de
kinayi sözlerden olmasına rağmen halk arasında genellikle boşanma
kastıyla söylendiğinden sarih (açık) ifade halini almıştır.
Halk arasında sıkça kullanılan "Şart olsun" sözü de sarih ifade halini
almıştır.42
2. Kinayeli (Üstü Kapalı) İfadeler
Hem boşama hem de başka bir anlam ifade eden sözcüklerdir. Bu tür sözlerle
yapılan boşama, niyete bağlıdır. Çünkü değişik anlamlara da gelmesi
bunu gerektirmektedir. Kinayeli sözler üçe ayrılır:
1. Boşanmaya niyet eden kadının isteğine hem cevap hem de isteğinin
reddine ihtimali olan sözler: "Kalk git, çık" gibi sözler bu manadadır.
Bu tür sözlerin "Seni boşadım, kalk git" manasına gelme ihtimali olduğu
gibi, "Kalk, git, aramızdaki kavga sona ersin" manasına da gelebilir.
2. Hem boşama hem de azarlama ve sövme ihtimali olan sözler: "Sen
bainsin, haramsın, ayrılmışsın" gibi sözler bu manada kinayeli
ifadelerdir.
Mesela,
bain
lafzı
beynunetten
alınmıştır.
Beynunet ise ayrılık anlamındadır. Bu halde "sen bainsin" lafzında
boşanma anlamının yanında, "hayırdan berisin" anlamı da vardır.
3.
Kadının boşanma isteğine cevap niteliğinde olan sözler: "İddet
bekle, rahmini temiz tut" gibi sözler bu manadadır. Bu tür sözler kadının
boşanma isteğine verilen cevap ihtimali olan sözlerdir. Kadının
gerçekten boşanma isteği olmuşsa, bu sözlerle talak gerçekleşir.43
42
İbn Abıdm, W 187; Feteva-i Hindiye, 11/ 525; Bidayet'ül-Müctehid,
111/ 47; Hidaye 11/ 66; Bilmen, A.g.e. 11/184
43 Ibn Abıdın, W285; Feteva-i Hindiye, 11/589; Istılahat-ı Fıkhiyye
Kamusu, 11/ 84
Kinayeli sözcükler kullanılırken üç durum düşünülebilir: / a) Öfke
hali: Eşler arasında tartışma olduğu bir sırada, koca eşine "kalk git"
gibi sözler söylerse, adamın niyetine bakılır. Koca hangi niyetle
söylemişse, bu beyanı kabul edilir. Üçüncü maddedeki lafızların
söylenmesinde niyete bakılmasına gerek olmaz. Boşanma gerçekleşir.
b) Boşanma işinin konuşuluyor olması: Yukarıda geçen birinci
maddedeki sözlerin dışındaki kinayeli lafızlarla talak gerçekleşir.
Diğerinde niyete bakılır.
c)
Rıza hali:
Bu
durumda boşanma gerçekleşmez.
Eşler
arasında, öfke hali veya boşanma korkusu yokken kinayeli bir sözün
söylenmesiyle talak gerçekleşmez. Koca. "Ben bu sözle boşanmaya niyet
etmedim" derse yeminiyle tasdik olunur.44
Ric'i Ve Bain Talakta Kullanılan Lafızlar45
1. Niyet olmadan söylendiği takdirde ric'i talaka sebep olan sözler:
"Sen boşsun, sen boşanmışsın, seni boşadım..." gibi sözlerle bir ric'i
talak gerçekleşir. "Şart olsun" sözü de talak olarak kullanılan yerlerde
söylendiğinde bir ric'i talak meydana gelir.
2. Niyet olmadan bain talak sayılan sözler:
"Sen haramsın, sen bana haramsın, ben sana haramım, sen bana namahrem
oldun, helalim haram olsun" gibi sözlerle niyet edilsin veya edilmesin
söylendiği takdirde birer bain talak gerçekleşir.
Ayrıca bu sözlerle ilaya ve zıhara niyette sahihtir.
"Ag-csn. 185
45 Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, 11/ 185 vd.
3. Niyet edildiği takdirde ric'i talak sayılan kinayeli sözler:
"İddetini bekle, rahmini temiz tut, sen birsin, sen boşanmışsın, talakın
yolunu açtım, Allah senin talakını diledi, gibi sözleri söyleyen koca,
talaka niyet etmişse bir ric'i talak meydana gelir.
4. Niyet edildiği takdirde bain talak sayılan kinayeli sözler:
"Senden ayrıldım, seni terkettim, benden uzak ol, benden ayni da
muradına er, aramızdaki nikahı feshettim, aramızda nikah yoktur, çık,
git, cehennem ol, evlen, sen bana domuz gibisin, sen bana ölü gibisin,
bana yabancı ol..." gibi sözlerle bain talak meydana gelir. Ancak bu
sözleri boşanmak niyetiyle söylemiş olmak gerekir.
İSLAM'A UYGUN BOŞAMA ŞEKLİ
İslam dini, evlilik hayatına büyük önem vermektedir. Bunun için
evliliklerin devamlılığı ilkesini benimseyerek ehli sünnet alimleri
geçici evliliklere ve mut'a nikahına cevaz vermemiştir.
Aynı çatı altında yaşayan eşlerin, her zaman uyumlu olmaları mümkün
değildir. Zaman zaman anlaşmazlıklar, kavgalar olabilir. İslam dini,
bu tür problemlerin banş yoluyla çözümlenmesine önem vermiştir. Her
türlü yol denendikten sonra, son çare olarak da boşanmaya izin veren
İslam dini, bunun da belirli ölçüler içinde yapılmasını öğütlemektedir.
Şartlar tam olarak bulunursa boşanma dine uygun olur. Bu şartlardan
birisi olmazsa boşanma günah olur. Bu şartlar şunlardır:
1. Boşanma için meşru bir sebebin olması:
Hanefi mezhebine göre boşanma, mubahtır. Sebebi ise, ilgili ayetlerin
mutlak olmasıdır."... kadınlan boşadığınız zaman... size günah
değildir."46 "Onlan iddetleri içinde boşayınız."47
' Bakara, 236
Çoğunluk alimlere göre, (Şafii, Maliki ve Hanbeliler), boşama bir
muamele olarak caizdir. Ancak bu işi yapmamak daha iyidir. Rasulullah
(s.a.v.)şöyle buyurmaktadır: "Allah'a en sevimsiz olan helal,
boşamadır."48
Bu deliller bize boşanmanın meşru olduğunu ve boşanma halinde bu işin
ne zaman yapılacağını göstermektedir. Boşanma sebepsiz olmaz.
Rasulullah (s.a.v.) da, sahabeler de bir ihtiyaca binaen hanımlarını
boşamışlardır. Boşama sebeplerinin başında kadının geçimsizliği
vardır. Koca, her türlü çareyi denedikten sonra hala evlilik hayatında
bir düzelme görmezse, son çare olarak boşanma yolunu seçer.
İslam, eşler arasındaki anlaşmazlıklann hallinde ilk çareyi boşama
olarak görmemiştir. Kan-koca arasındaki anlaşmazlıkları gidermek için
boşanmadan önce bir takım çareler ortaya koymuştur.
Boşanmaya gelmeden önce nasihat etmek, irşadda bulunmak, yatağını
ayırmak, hafifçe dövmek, hakeme müracaat gibi çarelere başvurulur.
Bu konuda da Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Eğer bir kadın kocasının
geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse,
aralarında bir sulh yapmalarında onlara günah yoktur. Sulh (daima)
hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve
Allah'tan korkarsanız şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır."49
"... Başkaldırmalarından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onlan
yataklarında yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer
size itaat ederlerse artık onlann aleyhine başka bir yol aramayın:
çünkü
Allah
yücedir,
büyüktür.
Eğer
karı-kocanın
47 Talak, 1
48 Ebu Davud, Talak 3; İbn Ma'ce, Talak I
49 Nısa, 128
aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve
kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar barıştırmak isterlerse
Allah aralannı bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar
olandır."50
Yukarıdaki ayetlerde belirtilen şeyler yapıldıktan sonra, değişen bir
şey yoksa, yapılması gereken son çareye başvurulur. Bu da boşamadır.
2. Boşanmanın kadının temiz günlerinde ve cinsel temasta bulunulmadan
yapılması:
Kocanın, eşini boşamak zorunda kalması halinde onu temiz günlerinde
ve onunla cinsel temasta bulunmadan bir ric'i talakla boşaması güzel
olur. Şayet bir boşama sonrasında barışırlarsa geride iki boşama
hakkıyla hayatlarını devam ettirirler. Banş olmazsa ikinci temizlik
günlerinde eşini bir defa daha boşar. Bu dönem içinde de anlaşma olmazsa,
üçüncü temizlik döneminde üçüncü boşamayı da gerçekleştirir. Sonuçta
birbirlerinden tamamen ayrılırlar. Yeniden bir araya gelebilmeleri
için kadının başka bir erkekle evlenmesi, zifafa girip normal evliliğin
gereklerini yerine getirmesi, sonra da yeni eşinden ya boşanmak
suretiyle veya vefatı nedeniyle ayrılması gerekmektedir. Bu
devrelerden geçtikten sonra eski eşine geri dönebilir.
"Abdullah ibnu Ömer (r.a.) hanımını hayızlıyken boşamış, babası Hz.
Ömer (r.a.), durumu Hz. Peygamber (s.a.v.)'e sordu. Rasulullah (s.a.v.)
da: "Ona emret, hanımına dönsün. Kadın temizleninceye kadar yanında
tutsun. Sonra tekrar hayız olup temizleninceye kadar beklesin. Kadın
temizlenince boşamak isterse, temastan önce boşasın.
İşte bu aziz ve celil olan Allah'ın (boşama konusunda) emir buyurduğu
iddettir."SI
Kadının hayız günlerinde boşanmasının yasak olmasının sebebi, iddet
süresinin kadının aleyhine uzamasıdır. Hayız döneminde boşanan bir
kadın^iddet beklerken hayız iddetten sayılmadığı için fazladan
beklernlş olur. v
3- Üç boşamanın da ayrı zamanlarda yapılması:
Kocanın üç talakı bir defada veya bir temizlik döneminde yapması doğru
değildir. Rasulullah (s.a.v.), bir defada üç talakla hanımını boşayan
adama hiddetlenmiştir: Rasulullah (s.a.v.)'a adamın birinin eşini üç
talakla boşadığı haberi verilince, öfkeyle ayağa kalktı ve şöyle
buyurdu: "Ben henüz aranızdayken Allah'ın kitabıyla oynanıyor mu?"
Biri ayağa kalkarak: "Ya Rasulallah! Onu öldüreyim mi?" dedi.52
ÜÇ TALAK
Dört mezheb imamına ve cumhura göre bir koca, eşini bir defada boşarsa,
üç boşama da geçerli olur. Mesela koca, eşine "Seni üçten dokuza kadar
boşadım" veya "Seni bin talakla boşadım" derse üç talak birden gider.
Bir kimse eşine, "Sen boşsun, sen boşsun, sen boşsun" dese, kadın üç
talakla boşanmış olur.53
Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Boşama iki defadır. Bundan sonrası
ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermektir."54 Bu ayette
'51 Buhari, Talak 2-3, Ahkam 13, Teftir-ı Talak 1; Müslim, Talak 1;
Ebu Davud, Talak 4; Nesai, Talak 1, 3, 4; Tirmia, Talak 1; Muvatta,
Talak 53
52
Nesai, Talak 6
53 Feteva-i Hindiye, 11/529; Bıdayetü'l-Müctehid, 111/24
54 Bakara, 229
iki boşamanın ayrı ayrı yapılmasına işaret vardır. Ayrıca bir defada
üç talakı yasaklayan bir ifade yoktur.
"Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınızda, onlan iddetlerini gözeterek
boşayınız ve iddeti de sayın."55 Bu ayetin devamında: "Bunlar Allah'ın
sınırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine
zulmetmiş olur." buyuruluyor. Bu duruma göre meşru olan boşama, ardından
iddet gelen boşamadır. İddet içinde üç boşama durumunda ise bu anlam
gerçekleşmez. Bu da peşinden iddet gelmeyen bazı boşamalann da geçerli
olduğunu göstermektedir. Şayet boşanma geçerli olmasaydı, kişinin
kendisine zulmetmiş olmasının bir anlamı kalmazdı. Şu halde bir defada
üç talakla boşayan kendine zulmetmiş olur. Fakat yapmış olduğu boşamalar
da geçerli olur.
"Rasulullah (s.a.v.)'a adamın birinin eşini üç talakla boşadığı haberi
verilince, öfkeyle ayağa kalktı ve şöyle buyurdu: "Ben henüz
aranızdayken Allah'ın kitabıyla oynanıyor mu?" Biri ayağa kalkarak:
"Ya Rasulallah! Onu öldüreyim mi?" dedi.56
Eğer bir defada üç boşama geçerli olmasaydı, Hz. Peygamber (s.a.v.)
bunu belirtirdi
Ebu Hafs el-Mahzumi, karısı Fatıma'yı bir defada üç talakla boşadı.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.)'a Fatıma için iddet nafakası gerekip
gerekmeyeceği sorulduğunda: "Nafaka gerekmez, sadece iddet bekler"
buyurulmuştur.57
Rasulullah (s.a.v.) üç boşamayı bir saysaydı, iddet nafakası
verilmesini emrederdi. (Hanefilere göre üç talakla boşanmış olan
kadınlara da iddet nafakası gerekir.)
Üç talakla boşamadan sonra eşlerin yeniden evlenmesi (Hülle):
55 Talak, 1
56 Nesai, Talak 6
57 Müslim, Talak 38
Kim karısını üç talakla boşarsa, ikinci defa onunla evlilik akti yapması
haramdır. Allah Teala, boşanmış kadının tekrar helal olmasının yolunu
şöyle açıklıyor: "Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle tutmak
ya da güzellikle salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden (boşanma
esnasında) bir şey almanız size helal olmaz. Ancak erkek ve kadın
Allah'ın sınırlarında kalıp evlilik haklarını tam tatbik edememekten
korkarlarsa bu durum müstesna. (Ey müminler!) Siz de kan ile kocanın,
Allah'ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya
düşerseniz, kadının (erkeğe) fidye vermesinde her iki taraf için de
sakınca yoktur. Bu söylenenler Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın
onları aşmayın. Kim Allah'ın sınırlannı aşarsa işte onlar
zalimlerdir. Eğer erkek kadını (üçüncü defa) boşarsa, ondan sonra
kadın~bir başka erkekle evlenmedikçe onu alması kendisine helal olmaz.
EğerjDU kişi de onu boşarsa, (her iki taraf da) Allah'ın smırlannı
muhafaza edeceklerine inandıklan takdirde, yeniden evlenmelerinde bir
beis yoktur> Bunlar Allah'ın sınırlandır. Allah bunlan bilmek, öğrenmek
isteyenler için açıklar."58 Üç talakla boşanmış bir kadının ikinci
kocasıyla cinsel ilişkide bulunması gerekir. Bu konudaki delil şu
hadistir: "Rıfaa el-Kurezi (r.a.)'nın
kansı
Rasulullah
(s.a.v.)'a
gelerek şöyle
dedi:
"Ben Rıfaa'nın eşiydim, beni üç
talakla boşadı. Ondan sonra Abdurrahman b. Zübeyr'le evlendim. Ancak
o benimle cinsel birleşmede bulunacak durumda değildi." Bunun üzerine
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Rifaa'ya dönmek mi istiyorsun?
Sen Abdurrah-man'ın o da senin balçığından tatmadıkça bu olmaz."59
Bu delillere dayanarak şunu söyleyebiliriz. Bir kadının üç boşanma
sonrasında tekrar eski kocasına dönebilmesi için, başka biriyle evlenip
onunla cinsel ilişkide bulunması gerekir. Daha sonra kocası, onu kendi
iradesiyle boşar veya kocası ölürse, iddetini
58 Bakara. 229-230
59 Buhari, Talak 7; Ebu Davud, Talak
tamamladıktan sonra eski kocasıyla tekrar evlenebilir. Bunun sonucunda
kocası onun hakkında yeniden üç talak hakkına sahip olur. Kadın başka
bir kocayla evlendikten, onunla belli bir süre tecrübe yaşadıktan,
koca da ayrılığın ne olduğunu hissettikten sonra yeniden üç talak
hakkına sahip olarak evlenebilir. Böylece hayatlannda yeni bir düzen
oluşur. Kadın da, kocasının rızasını kazanmak için daha fazla gayret
gösterir. Bunun sonucunda evliliklerinin yıkılmasına sebeb olan
şeylerden kaçınırlar.
Üç talakla boşanmış kadının ilk kocasına helal olması için gerekli
olan şartlar şunlardır:
1. Kadın önce iddetini tamamlamalı
2. Bir başkasıyla evlenmeli
3. Nikah sahih olmalı
4. Evlendiği ikinci kocasıyla cinsel ilişkide bulunmalı
5. İkinci kocasından ölüm veya boşanma yoluyla ayrılmalı
6. Kadın ikinci kocasından aynldıktan sonra iddetini tamamlamalı
Ancak bu aşamalardan geçtikten sonra kadın eski kocasına helal olur.
Bunun dışında yapılan girişimler helal değildir.
Boşama yetkisi
İslam'a göre boşama yetkisi akıllı ve baliğ olan kocaya aittir. Bu
konuda hiçbir ihtilaf yoktur.60
Boşama yetkisini kadına vermek
İslam'a göre boşama yetkisi prensip olarak kocaya verilmiştir. Ancak
nikah sırasında ya da evlilik süresi içinde koca, karısına boşama
yetkisini verebilir. Buna tefviz-i talak denir. Koca, karısına
60 Ibn Abadın, W 151
boşama yetkisini vermesi halinde onu geri alamaz. Kadın bu yetkiyi
ister kullanır, isterse kullanmaz.61
Kadının, kocasından boşama yetkisi istemesinin sebebi, ilerde
kocasının kendisini boşamaya kalkması halinde, elindeki bir talak
hakkını evliliğin sigortası olarak tutmaktır. Böylece kocası boşasa
bile kadının elindeki talak hakkıyla evlilik devam eder.
Kadın, kocasından ayrılmak isterse, elindeki bir talak hakkını
kullanır. Ancak kocasındaki iki talaktan dolayı evlilik devam eder.
Boşama hakkının kadına verilmemesinin sebeplerinden biri, onun
duygusal bir yapıya sahip olmasıdır. Kadın en küçük olaylar karşısında
bile çabuk etkilenmektedir. Boşanma yetkisine sahip olsaydı, kocasına
her kızdığında bu hakkı kullanmaya kalkabilirdi. Bu da evliliklerin
kısa ömürlü olmasına sebep olurdu. Çünkü boşamanın şakası yoktur.
Bir kez ağızdan çıkıncaj^geri dönüşü olmaz. Bu konuda Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:~"Üç~şey vardır ki, onlann ciddisi de
ciddi, şakası da ciddidir: Nikah, talak ve ric'at."62
KİŞİLERE GÖRE BOŞAMA 1. Zorlananın Boşaması
Ebu Hanife'ye göre, bir kişi malına veya canına dönük bir tehdit altında
eşini boşarsa, bu boşama sahihtir.
Kur'an-ı Kerim'de Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Koca eşini (üçüncü
defa) boşarsa, artık bu kadın ona, başka bir adamla ev-lenmedikçe helal
olmaz..."63 Bu ayette zorlama veya kendi iradesiyle şeklinde bir ayırım
yapılmamıştır.
"Ag.e. W 320
62 Ebu Davud, Talak 9; Tirmizi, Talak 9
63 Bakara, 230
Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Bunamış akıl hastası
dışında her boşama caizdir."61
Tehdit altında olan kimse de, boşamaya ehilken, boşama deyimlerini
kullandığı için ^ereğinin yapılması lazım gelir. Çünkü bu kimse de,
tehdit altınde oımavan kimse gibi, duyduğu ihtiyaçtan dolayı bu işi
yapmaktadır.
Hanefi mezhebinin dışındaki diğer mezheplere göre, zor altında yapılan
boşama geçersizdir.
2. Şakada" Boşama (Hazilin Boşaması)
Hazil, sözün manasını değil de, sadece lafzını kasteden kimseye denir.
Mesela, kadın, kocasına şaka olsun diye "Beni boşa" dese, kocası da
bu söz üzerine "Boşadım" diye cev^p verirse, aralanndaki nikah bağı
bozulur. Yani boşanırlar.
Rasullah (s.a.v.) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: "Uç şeyin
ciddisi de ciddi, şakası da ciddidir. Evlenme, boşanma ve ric'at (ric'i
boşama sonrasında hanımına dönmek)."66
3. Sarhoşun Boşaması
Sarhoş ne konuştuğunu bilmeyecek durumda olan, ayıldıktan sonra
sarhoşluk halinde ne söylediğini ve ne yaptığını bilmeyen kişidir.
Hanefi mezhebine göre, sarhoşun boşaması geçerlidir.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Küçüğün ve bunamışın dışında
her boşama caizdir."67
Sarhoşluk ikiye ayrılır:
64 Ibn Ma'ce, Talak 15; Tirmızi, Talak 15
65 Ibn Abıdin, W 162; el-Hidaye, 11/64
66
Ebu Davud, Talak 9, Tirmızi, Talak 9; Ibn Ma'ce, Talak 13
67 Buhari, Talak 11; Ibn Ma'ce, Talak 15; Tirmızi, Talak 15
BOŞANMA VE HÜKÜMLERİ
1. Sarhoşluk mubah bir şeyi yemekten veya içmekten ya da sarhoşluk
verecek şeyi zorla, tehdit altında içmekten meydana gelmişse, boşama
geçerli olmaz. Mesela, fazla bal yemekten dolayı sarhoş olanın boşaması
geçersizdir.
2. Haram olan bir şeyle sarhoş olmak. Şarap, viski, bira, vb. içkileri
içmek veya esrar, eroin gibi uyuşturuculan kullanmak suretiyle sarhoş
olanın boşaması ise geçerlidir.68
4. Hastanın Boşaması
Hastanın aklı başında olduğu sürece boşaması geçerlidir. Fakat
hastalığı sırasında karısını boşayan ve sonra da aynı hastalıktan dolayı
ölenin, eşini mirastan mahrum bırakma ihtimali de vardır. Ebu Hanife'ye
göre böyle bir durumda koca ölürse boşadığı eşi kendisine mirasçı olur.
Şayet kadının iddeti bittikten sonra ölürse, kadın ona mirasçı olamaz.69
Bu konuyu en güzel şekilde Abdurrahman b. Avf (r.a.)'m boşama hadisesi
dile getirmektedir."Abdurrahman b. Avf (i\a-): "Kadınlarımdan
hangisi
benden boşanmak isterse,
muhakkak boşanm" dedi.
Eşlerinden Tümadır bint el-Usbuğ, kendisine haber göndererek
boşanmak
istediğini
belirtti.
Abdurrahman
(i\a.) aracıya:
"Hayız gördüğü zaman bana haber versin" dedi. Kadın adet görünce haber
gönderdi. Abdurrahman (r.a.) bu sefer de: "Temizlenince bana haber
versin" dedi. Kadın temizlenince ona haber gönderdi. O sırada
Abdurrahman b. Avf rahatsızlanmıştı. Kadına kızdı ve kesin olarak
onu boşadığını, bir daha ona dönmeyeceğini bildirdi. Daha sonra
da öldü. Abdurrahman ölürken: "Tümadır'a miras bırakmıyorum" demişti.
Turnadır, Hz. Os68
Feteva-i Hindiye, 11/ 521; el-Hıdaye, 11/ 64; İbn Abıdin, W 168;
Bidayetu'I-Muctehid, 111/ 58
69
Feteva-ı Hindiye, 111/ 191; İbn Abidin, W 168; el-Hıdaye, 11/
94; Bıdayetu'l-Muctehıd, 111/58
man'a şikayette bulundu. O sırada henüz iddeti bitmemiş idi. Hz. Osman
(r.a.), Tümadır'a miras verilmesine hükmetti. Hissesine karşılık 80000
dirhem verdikleri halde yine de ödeyemediler.70
5. Delinin Boşaması
Delinin veya bunamış olanın veyahutta ergenlik çağına gelmemiş birinin
boşaması geçerli değildir. Bu konuda Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmaktadır: "Çocuğun ve delinin dışında her boşama geçerlidir."71
Boşama bir takım haklann yok olmasına veya bir takım mali yüklerin
ortaya çıkmasına sebep olacağından, bu sorumluluğu yüklenebilecek bir
beden ve ruh olgunluğuna ihtiyaç vardır. Bunlar da delide, çocukta
olamayacağına göre onlann boşaması geçersizdir.72
6. Sağır Ve Dilsizin Boşaması
Sağır ve dilsizin evlenmeleri özel işaretlerle olduğu gibi, boşanmaları
da boşanmayı ifade eden işaretlerle mümkün olabilir. Eğer yazı yazmasını
biliyorsa onun talakı yazmayla olur. Zira dilediğini yazma imkanı
vardır.73
7. Mektupla Boşama
İslam'da birbirinden ayrı yerlerde bulunan eşlerin mektup aracılığıyla
boşanmalan mümkündür.
Hanefi mezhebine göre koca, eşinin adını, adresini yazar ve bizzat
ona "Hanımım falancaya" diye hitap ettikten sonra "Seni
70
Muvatta, Talak 16
71
Buhari, Talak 15; İbn Ma'ce, Talak 15
72
İbn Abidın. W 150; el-Hidaye Tere. IV 64; MezaMb-i Erbaa, W 9:
Fteteva-i Alı Efendi, 1/ 19
73
Mezahib-i Erbaa, W19
boşadım" veya "Sen boşsun" gibi açık boşama sözlerinden birini söylerse,
boşama gerçekleşir.74
Yazılı boşama ikiye ayrılır. Birincisi mersum, ikincisi gayn
mersumdjlir. Mersum, bir gaibe yazılan yazıda olduğu gibi, başlıklı
ve unvanı belirlenmiş olandır. Bu da ikiye ayrılır:
a) Mektubun başlığı ve unvanı yazıldıktan sonra "Sen boşsun" diye
açık bir ifade kullanılır. Böyle bir mektup kadının eline geçse de
geçmese de, yazıldığı anda kadın boşanmış olur. Bu şekilde bir mektup
alan kadının iddeti, mektubun yazılış tarihinden itibaren başlar.
b) Yine mektubun başlık ve unvanı yazıldıktan sonra "Bu mektubum eline
geçtiği anda sen boşsun" diye yazılı olandır. Böylesi bir mektup,
kadının eline geçmedikçe boşanma gerçekleşmez. Çünkü kocasının şartı
mektubun eşinin eline geçmesidir.75
8. Vekil Aracılığıyla Boşama
Koca, eşini bir vekil aracılığıyla boşayabilir. Koca, bir adama "Eşimi
boşamak üzere seni vekil tayin ettim" derse, boşamada vekalet
gerçekleşmiş olur. Vekil de aldığı yetkiyle kadına gidip kocasının
kendisini boşadığını tebliğ ederse boşama gerçekleşir.76
9. Zamana Ve Şarta Bağlı Boşama
Bu tür boşama, ileriye dönük bir tarihte gerçekleşmek üzere yapılan
boşamadır. Bu tarihin gelmesiyle boşanma gerçekleşmiş olur.
Boşama yetkisi olan bir koca, eşini ileri bir tarihe dönük olarak boşasa,
o zamanın ilk dilimi girer girmez kadın boş olur. Koca, eşine "Sen
yann benden boşsun" veya "Sen eylül ayının onuncu günü
Feteva-i Hindiye, V/ 602; Ibn Abıdin, W185
Feteva-i Ali Efendi
Mezahib-f Erbaa Tere. W 133; İbn Abidın, W 319
benden boşsun" dese, kadın o günün gelmesiyle birlikte kocasından
boşanmış olur.77
Boşanma ileriye dönük bir şarta da bağlanabilir. Bunun için "Şayet,
zaman, ise... gibi edatlar kullanılır. Mesela kocanın eşine, "Şu işi
yaparsan boşsun," "Evden çıkarsan boşsun" gibi sözler söylemesi şarta
bağlı boşama olur.78
BOŞAMADA ÖZEL DURUMLAR
1. İla (Hanımına Yaklaşmayacağına Yemin Etmek)
Lugatta, yemin etmek anlamına gelen ila, fıkıhta ise, kocanın, nefsini
nikahlısı olan kadından, Allah adına (veya talak, itak, oruç, hac vb.
şeylerle) yemin etmektir. Yeminde süre en az dört ay olmalıdır. Buna
göre eğer bir kişi, kansına; "Sana hiç" veya "Dört aya kadar
yaklaşmayacağım" diye yemin ederse ila etmiş olur.
Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor. "Kadınlara yaklaşmamaya yemin edenler
dört ay beklerler. Eğer (bu müddet içinde) kadınlarına dönerlerse,
şüphesiz Allah çokça bağışlayan ve esirgeyendir. Eğer (müddeti içinde
dönmeyip kadınlannı) boşamaya karar verirlerse (aynlırlar). Biliniz
ki, Allah işitir ve bilir."79
İslam öncesi araplar arasında bir boşama yöntemi olarak ila
kullanılıyordu. Ancak ilayı geniş bir zamana yaydıklan için kadınlara
karşı bir baskı aracı olarak kullanıyorlardı. Eşlerine karşı kocalık
görevlerini yapmıyorlar, yeni yeminlerle süreyi uzattıkça
uzatıyorlardı. İla sonuna kadar evlilik akdi devam ettiği için eşi
yeni bir evlilik yapma imkanı bulamıyor ve zor durumda kalıyordu.
77 el-Hıdaye, 11/ 69; Mezahib-i Erbaa, W 114
78 el-Hıdaye, 11/89, Feteva-ı Hindiye, 111/95; İbnAbfeÖft, W 416
7Ç Bakara, 226-227
Said b. Müseyyeb (r.a.) bu hususta: "Cahiliyyet devrinde bir erkek,
hanımını istemediği, sevmeaı^ "e başka bir erkekle evlenmesine gönlü
razı olmadığı zaman yemin eder ve karısını terkederdi. Bu suretle kadını
ne boşamış olur, ne de beraber olurdu. Durum askıda kalırdı. Erkeklerin
bunu yapmaktaki maksatları kadını tedirgin etmekti. Allah (c.c.) bu
zulmü ortadan kaldırmak için erkeğe dört ay gibi bir düşünme müddeti
tanıdı. Bu süre içinde, erkek dilerse kansına dönebilir, dilerse
dört ay sonunda hanımından ayrılmış olurdu." diyor.80
İla kitap ve sünnetle sabittir. Kur'an-ı Kerim'de Allah (c.c.) şöyle
buyurmaktadır: "Kadınlara yaklaşmamaya yemin edenler dört ay
beklerler. Eğer (bu müddet içinde) kadmlanna dönerlerse, şüphesiz Allah
çokça bağışlayan ve esirgeyendir. Eğer (müddeti içinde dönmeyip
kadınlannı) boşamaya karar verirlerse (aynlırlar). Biliniz ki, Allah
işitir ve bilir."81
Hz. Aişe (r.a.)'den rivayet edildiğine,_göre, Hz. Peygamber (s.a.v.),
hanımlanna yaklaşmamaya yemin etti. Böylece kendine helal olan bir
şeyi haram etti. Sonra da keffaret karşılığında yeminini bozdu.82
Hanefi mezhebine göre ilanın Aıknü, kocanın eşiyle bir süre temasta
bulunmayacağına yemin etmesidir. İla 'nın şartları:
a) İla yapan kocanın akıllı ve baliğ olması gerekir. Çocukların ve
delilerin yapacağı ila geçerli değildir.
b) Kadının ila yapıldığı sırada hükmen de olsa, ila yapanın hanımı
olması gerekir.
80 Sabuni, M. Alı, Ahfeam Tefeiri. 1/251
81 Bakara, 226-227 82Tirmizi,Talak21
c) Eşinden ayrı kalma süresi ya mutlak olmalı veya en az dört ay olarak
belirlenmiş olmalıdır. Dört aydan kısa bir ila, evlilikle ilgili hiçbir
sonuç doğurmaz. Bu durumda koca, dört aydan önce eşine yaklaşırsa
yeminini bozmuş olur ve kendisine kefaret lazım gelir.
d) İla'nın bir mekanla sınırlandınlmaması gerekir. Mesela falan yerde
veya falan mekanda yaklaşmayacağına yemin etse ila meydana gelmez.
Çünkü başka bir yerde yaklaşması mümkündür.
e) İla'da nefsi men etme hususu, sadece yaklaşmak hakkında
olmamalıdır.83
Dört ay süre geçince ila gerçekleşmiş olur. Hanefi'lere göre, bu
durumdan bain bir talakla boşanma meydana gelir. Çünkü dört ay boyunca
kocalık görevini yerine getirmeyen birinin, kadın üzerinden zulmünün
kaldınlması ve başka biriyle evlenebilmesi ancak bain boşamayla mümkün
olabilir.84
Hz. Ali (r.a.) şöyle anlatıyor: "Bir kimse hanımına yaklaşmamaya yemin
ederse (ilaya karar verirse) bundan boşanma meydana gelmez. Dört aylık
müddet geçince, ila yapan koca tutuklanır, hanımını ya boşar ya da
keffaret ödeyerek hanımına geri döner."85
Bu ve buna benzer rivayetlere göre, dört aylık süre geçtikten sonra
koca hakim tarafından tevkif edilir. Bunun sebebi de kocanın bir an
evvel keffaret ödeyip hanımına geri dönmesini sağlamak veya dört ay
boyunca yaklaşmadığı hanımını boşamasını sağlamaktır. Hanımına geri
döndüğü takdirde Hanefi'lere göre bain talak olduğundan yeni bir nikahla
evlilik devam eder. Bu arada bir talak hakkı kullanılmış olur. Dönmediği
takdirde ise, aralarındaki evlilik sona erer.
83 Bilmen. A.g e. 11/ 294
84 Feteva-i Hindiye, 111/227; Bıdayetü'MufUCteHd, 85Muvatta, Talak
2. Muhalea (Hulu')
Muhalea, sözlükte çıkarmak, gidermek anlamlarına gelir. Fıkıhta ise,
kadının kocasına fidye vererek kendini ondan boşaması demektir.86
Muhalea, daha çok kadın açısından önemlidir. Muhalea yoluyla evliliğin
sona erdirilmesinde kadının rolü vardır. Eşler arasında
anlaşmazlıkların olması ve bu konuda bir çözüm bulunamaması durumunda
kadın mağdur olacaktır. Aile hayatının yürümeyeceği anlaşılmasına
rağmen koca, eşini boşamazsa, kadının bu sıkıntıya dayanması mümkün
olmadığından muhalea yoluna başvurulur. Bu durumda karşılıklı anlaşma
suretiyle kadın fidye vererek eşinden boşanır.
Muhalea kitap ve sünnetle sabittir. Kur'an-ı Kerim'de Allah (c.c.)
şöyle buyurmaktadır: "Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle
tutmak ya da güzellikle salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden
(boşanma esnasında) bir şey almanız size helal olmaz. Ancak erkek ve
kadın Allah'ın sınırlarında kalıp evlilik haklarını tam tatbik
edememekten korkarsa bu durum müstesna. (Ey müminler!) Siz de kan ile
kocanın, Allah'ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya
düşerseniz, kadının (erkeğe) fidye vermesinde her iki taraf için de
sakınca yoktur. Bu söylenenler Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın
onlan aşmayın. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa işte onlar
zalimlerdir."87
Sabit b. Kays'ın hanımı Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek şöyle dedi: "Ahlak
ve din yönünden Sabit'i kınamıyorum, ancak İslam'da küfre düşmekten
korkuyorum." Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi: "Onun sana (mehir olarak)
verdiği bahçesini geri verir misin?" Kadın: "Evet"
86 el-Hidaye, W 3; Feteva-. Hmdiye. 111/255; İbnAbidin W 5
87 Bakara, 229
dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.), Sabit'e: Haydi bahçeyi kabul
et ve onu boşa" buyurdular.88
Bu hadisin benzerini Ebu Davud rivayet etmiş ve orada Sabit'in karısını
dövdüğü ve omzunu kırdığı belirtilmiştir. Bundan da anlaşıldığına
göre, Sabit'in karısı, kocasının zulmünden kurtulmak için bu yola
başvurmuştur. Bir kadının ortada hiçbir sebep yokken kocasından
kendisini boşamasını istemesi doğru değildir. Bu konuda Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Hangi kadın, (çok ciddi) bir gerekçe
yokken kocasına boşanma talebinde bulunursa, bilsin ki, cennetin kokusu
kendisine haramdır."89 Muhalea bedelinin miktarı ve niteliği:
Evlilikte mehir olarak verilebilen herşey muhaleada bedel olabilir.
Meşru olarak alım-satımı yapılan ve ekonomik değeri olan menkul ve
gaynmenkuller muhaleada bedel olabilir.
Geçimsizlik kocadan kaynaklanıyorsa, erkeğin karısından muhalea
karşılığı birşey alması helal değildir. Ancak geçimsizlik kadından
olursa, koca muhalea bedeli olarak mehirden fazla olmamak kaydıyla
fidye alabilir.90
Muhaleanm hükmü:
Muhalea yoluyla boşama bain (kesin) boşama sayılır. Muhalea akdi yapan
kadın akıllı, buluğ çağına ulaşmış, ölümle sonuçlanacak bir hastalığa
yakalanmamış olması ve sefih olması sebebiyle hacr altına alınmış
olmaması gerekir
88 Buhari, Talak 12; Nesai, Talak 34
89 Ebu Davud, Talak 18; İbn Ma'ce, Talak 21; Tirmia", Talak 11
90 el-Hıdaye, 11/112; Feteva-i Hindiye, 111/255; İbn Abidin, W17
91 Bidayetü'l-Müctehid, 111/36; Feteva-i Hindiye, 111/255
3. Zıhar (Eşini Mahrem Birine Benzeterek Haram Kılma) Zıhar, kişinin
eşini kendisiyle evlenmesi haram olan herhangi bir kadına
benzetmesidir. Eğer bir kimse kansma "Sen bana annemin sırtı gibisin"
derse, karısı ona haram olur. Keffaret vermeden onunla cinsel ilişkide
bulunamaz, ona dokunamaz ve öpemez.92
Cahiliyye döneminde araplar zıhan boşanma deyimlerinden biri olarak
kullanıyorlardı. Kansmın bir davranışına kızan erkek "Sen bana anamın
sırtı gibisin" diyor ve kansını kendine haram kılıyordu. Ancak boşanmış
da sayılmıyordu. Böylece kadın ortada kalmış oluyordu.
Bu problemin çözümü de vahiy yoluyla oldu. Zıharla ilgili ayetin inişi
şöyle olmuştur:
Havle binti Malik b. Sa'lebe (r.a.) anlatıyor: "Kocam Evs b. Samit
bana zıhar yapmıştı. Ben de Raulullah (s.a.v.)'a giderek durumu anlattım
ve onu şikayet ettim. Rasulullah (s.a.v.) ısrarla bana: "Allah'tan
kork! Evs senin amcanın oğludur" diyordu. Fakat ben hakkımda ayet nazil
olana kadar şikayetime devam ettim. Benimle ilgili olarak şu ayetler
nazil oldu.
"Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan kadının
sözünü Allah işitmiştir. Allah sizin konuşmanızı işitir. Çünkü Allah
işitendir, bilendir. İçinizden zıhar yapanlann kadınları, onların
anaları
değildir.
Onlann
analan
ancak
kendilerini
doğuran kadınlardır. Şüphesiz onlar çirkin bir laf ve yalan söylüyorlar.
Kuşkusuz Allah, affedicidir, bağışlayıcıdır. Kadınlardan zıhar ile
ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin kanlanyla temas
etmeden önce bir köleyi hürriyete-kavuşturmaları gerekir. Size
öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberdar olandır. (Buna
imkan) bulamayan kimse, hariımıyla temas etmeden önce ardarda iki ay
oruç tutar. Buna da gücü yetmeyen, atmış fakiri doyurur. Bu
(hafifletme), Allah! a ve Rasulüne inanmanızdan dolayıdır. Bunlar
Allah'ın hükümleridir. Kafirler için acı azap vardır."93
Rasulullah (s.a.v.), bu ayetler nazil olduktan sonra Havle'yi
çağırarak: "Kocan Evs bir köle azad etsin" dedi. Havle: "Bulamaz"
deyince, Rasulullah (s.a.v.): "İki ay aralıksız oruç tutsun"
buyurdular. Havle: O yaşlıdır, oruç da tutamaz" deyince, Rasulullah
(s.a.v.): Atmış fakiri doyursun" buyurdu. Havle: "Onun sadaka verecek
bir şeyi yoktur" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) "Öyleyse bir
ölçek hurma vereyim de onu dağıtsın" dedi. Havle: "Bir ölçek de ben
vereyim."
Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.): "İyi yaparsın. Sen onun yerine
atmış fakiri doyur ve amcaoğlunun yanına dön." buyurdu."94
Zıhar cahiliye döneminde geri dönülemeyen bir boşama şekliydi. Zıhar
yapan kişi, eşini tekrar alamıyordu. İslam dini yukarıdaki ayetle bu
hükmü ortadan kaldırarak kadınlann gasbedilen hakkını kendilerine
verdi. Zıhar yapan keffaretini verinceye kadar geçici bir haramlıkla
karşı karşıya kalıyordu. Keffareti vermesiyle kansına dönüyordu.
Zıhar yapan koca, kefaret vermezse mahkeme eşleri ayırma yoluna gider.
Çünkü keffaret vermedikçe eşler birbirlerine helal olmaz
Zıhar yapan koca, eşini, soy, süt veya evlenme yoluyla oluşan hısımlık
sebebiyie evlenmesi ebedi olarak kendine yasak olan bir kadına
benzetmesi halinde zıhar meydana gelir. Benzettiği şey, sırt,kann,
uyluk, cinsel organ gibi bakması kendine yasak olan bir uzuv
olmalıdır.96
Zıhar keffareti:
Zıhar yapan kocanın keffaret vermeden eşine yaklaşması caiz değildir.
Ayrıca eşine dokunması ve öpmesi de yasaktır.
Zıhann keffaretini Allah (c.c.) şöyle açıklamıştır: "Kadınlardan zıhar
ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin kanlarıyla
temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmalan gerekir. Size
öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberdar olandır. (Buna
imkan) bulamayan kimse, hanımıyla temas etmeden önce ardarda iki ay
oruç tutar. Buna da gücü yetmeyen, atmış fakiri doyurur. Bu
(hafifletme), Allah!a ve Rasulüne inanmanızdan dolayıdır. Bunlar
Allah'ın hükümleridir. Kafirler için acı azap vardır."97
4. Lian (Kocanın Karısını Zina İle Suçlaması)
Lian (mülaane), kocanın karısını zina ile suçlaması ve bunu dört şahitle
ispat edememesi halinde hakim önünde, özel şekilde ve karşılıklı olarak
yeminleşmeleridir. Bunun nasıl olacağı Allah (c.c.) tarafından
belirtilmiştir.
Lian, kadını zina suçu (recm) cezasından, erkeği de iftira (kazf) suçu
cezasından kurtarır. Bunun için her ikisinin de şahitliğe ehil kimseler
olması şarttır.98
Lianın sebebi, erkeğin yabancı bir kadın hakkında olsa, haddi icab
edecek şekilde kansına zina ithamında bulunmasıdır.99
93 Mücadele, 1-4
94 Ebu Davud, Talak 17 9SFeteva-i Hindiye, 111/293
408
96 el-Hidaye, IV 127; Feteva-ı Hindiye, 111/ 292; Bidayetü'l-Müctehid,
111/ 105
97 Mücadele, 3-4
98 el-Hıdaye, 11/ 127; Feteva-ı Hindiye, 111/313; İbn Abıdin, Vıı/96
99 Ibn Abıdin, VW 98; Feteva-i Hindiye, 111/ 313
Lianla ilgili ilk uygulama Rasulullah (s.a.v.)'ın huzurunda yapıldı.
Ensardan Hilal b. Ümeyye, Rasulullah (s.a.v.)'ın huzurunda karısına
zina ithamında bulunarak onun Şerik b. Sehma ile cinsi ilişkide
bulunduğunu iddia etti. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Ya şahit
bulacaksın, ya da sırtına kamçıyı yiyeceksin:" Hilal b. Ümeyye bunun
üzerine şöyle dedi: "Biriniz hanımının üzerinde bir adam görürse şahit
mi arayacak? Seni hak ile gönderene yemin ederim ki, ben doğru
söylüyorum. Allah (c.c.) muhakkak hakkımda, sırtımı kamçıdan
kurtaracak bir hüküm indirecektir."100
Bu olay üzerine mülaane ayeti nazil oldu: "Eşlerine zina isnadında
bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onlann
her birinin şahitliği, kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair
dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesi, beşinci defada,
eğer yalan söyleyenlerden ise Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını
dilemesidir. Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair
dört defa Allah adına yemin ve şahitlik etmesi, beşinci defada, eğer
(kocası) doğru söyleyenlerden ise Allah'ın gazabının kendi üzerine
olmasını dilemesi kendisinden cezayı kaldırır.101
Lianın sebebi ikidir. Birincisi kocanın kansına zina isnadında
bulunması, ikincisi ise, babanın henüz doğmamış veya doğmuş olan çocuğun
nesebini reddetmesidir.
Lianın rüknü:
Yeminle beraber Allah (cc)'ı şahit tutmak ve her iki tarafin laneti
üzerine çekmesidir.102
100 Buhari, Şehadat 21, Tefsir-i Nur 3, Talak 28; Ebu Davud, Talak
101 Nur, 6-9
102 İbn Abidin, VII/ 98
Lianın şartları:
1. Evliliğin devam etmekte olması
2. Nikah akdinin sahih olması
3. Eşlerin şahitliğe ehil olması103 Lianın hükümleri:
1. Eşler mülaane sonunda birbirinden faydalanamazlar.
2. Kocadan ta'zir veya kazf cezası düşer. Kadın ise zina cezasından
kurtulur.
3.
Eşler mülaane sonrasında hakim kararıyla birbirlerinden ayrılmış
olurlar. Bu, Ebu Hanife ve İmam Muhammed'e göre bain talaktır. Ebediyyen
bir araya gelemezler.
4. Zina fiiline bağlı olarak doğan veya doğacak olan çocuğun nsebi
baba yönünden reddedilmiş olur.104
Lianın yapılış şekli:
Hakim önce erkeğe emreder. Erkek bunun üzerine dört kere, "Allah
şahittir ki, ona isnad ettiğim zina doğrudur." dedikten sonra beşinci
defada; "Eğer yalan söylüyorsam Allah'ın laneti üzerime olsun "der
ve her defasında kadına işaret eder. Bundan sonra kadın dört defa "Allah
şahittir ki bana isnad ettiğin zina yalandır." dedikten sonra beşinci
de: "Eğer bana isnad ettiğin zina doğru ise Allah'ın gazabına
uğrayayım."der.ıos
Lianın yapılış şeklini Allah (c.c.) yüce kitabı Kur'an-ı Kerim'de şöyle
açıklamaktadır:
"Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden başka şahitleri
olmayanlara gelince, onlann her birinin şahitliği, kendisinin
103 İbn Abidin, VII/96; el-Hıdaye, W127; Feteva-i Hindiye, IH/314
104 Feteva-ı Hindiye, III/315; el-Hidaye, W 129; İbn Abidin, W109
105 Feteva-i Hindiye, 111/316; el-Hidaye, 11/126
doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek
şahitlik etmesi, beşinci defada, eğer yalan söyleyenlerden ise Allah'ın
lanetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir. Kadının, kocasının yalan
söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ve şahitlik
etmesi, beşinci defada, eğer (kocası) doğru söyleyenlerden ise Allah'ın
gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi kendisinden cezayı kaldırır
İDDET
İddet, lugatta saymak anlamına gelmektedir. Fıkıh terimi olarak ise,
nikahtan geriye kalanların sona ermesi için konulmuş bir süredir.107
Açık bir ifadeyle iddet, evliliğin ölüm, boşanma ve fesih yollarından
biriyle sona ermesi halinde kadının yeniden evlenebilmesi için beklemek
zorunda olduğu süredir.
İddetin sebep ve hikmeti:
1. Ric'i boşamadan bir düşünce fırsatı vermek ve yeniden evlilik
hayatına kolayca dönebilme imkanı hazırlamak.
2. Diğer boşama ve ayrılma çeşitlerinde kadının eski kocasından hamile
olma ihtimalini ortadan kaldırmakA
3. Vefat eden kocasının hatırasına bağlılığını ve vefatını isbat i-çin
kadına fırsat tanımak.
4. Nikahın büyüklüğünü ve onun için uzun Bir süre beklenmesinin lazım
geldiğini, insanlann idrak etmesini sağlamak.
5. Boşanıp evlenmenin zorluğunun gösterilerek aile bağlarının daha
sıkı olmasını gerçekleştirmek
BOŞANMA VE HÜKÜMLERİ
İddet gerektiren haller:
1.
Sahih evlenmede birleşme veya sahih
halvet sonrası
boşamak veya fesih.
2. Fasid evlenme veya yanılma dolayısıyla birleşmeden sonra ayrılmak
(tefrik).
3. Birleşme olmasa da sahih evlilik sonrası kocanın vefatı.109 İddetin
Çeşitleri
Evlilik akdi sona erince kadına iddetin vacib oluşu kitap, sünnet ve
icma ile sabittir. Evliliğin sona erme şekline göre iddet ve süreleri
şöyledir.
1. Boşanmış kadının iddeti:
Boşanmış bir kadın, hamile olmaz ve hayız görüyorsa onun iddeti üç
hayızdır.
Allah (c.c.) Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır.- "Boşanmış
kadınlar, kendi başlarına (evlenmeden) üç ay hali beklerler..."110
Hanefi mezhebine göre, kadın temiz günlerinde boşanmışsa, üçüncü ay
halinden temizlenince iddeti tamamlanmış olur. Ancak hayızhyken
boşanmışsa, içinde bulunduğu hayız halinin dışında üç hayız sonunda
iddeti bitmiş olur.111
2. Küçüklerin ue yaşlıların iddeti:
Küçüklüğünden veya büyüklüğünden dolayı hayız görmeyen kadınların
boşama veya aynlıklanndan sonra iddeti üç aydır. Bu konuda şöyle
buyuruyor: "Kadınlarınız içinden adetten kesilmiş
olanlarla, adet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onlann
bekleme süresi üç aydır..."112
Hanefi mezhebine göre ay halinden kesilme yaşı ellibeş sene olarak
kabul edilmiştir.113
3. Hamile olan kadının iddeti:
Kocasının ölümü veya boşanma sırasında hamile olan kadının iddeti
doğumla sona erer. Kur'an-ı Kerim'de Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
"... Gebe olanlann bekleme süresi ise, yüklerini bırakmaları (doğum
yapmalan)dır."114
Bu konuyla ilgili hadis ise şöyledir.
"Ümmü Seleme (r.a.) anlatıyor: "Beni Eslem'den Haris kızı Sübey'a adında
bir kadın hamileyken kocası ölmüştü. Beni Abdi'd-Dar kabilesinden
Ebu's-Sehabil ibn Ba'kik, kadınla evlenmek istedi. Kadın onunla
evlenmekten çekindi. Adam: "Vallahi, iki müddetin sonuncusuna kadar
iddet belemedikçe evlenmen caiz değildir." dedi. Kadın on gün kadar
bekledi. Sonra da doğum yaptı. Ardından Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek
durumu arzetti. Rasulullah (s.a.v.) ona: "Evlen" buyurdu.115
Hamilelik sebebiyle iddet bekleyene, belirli bir süre yoktur.
Boşanmadan veya ölümden sonra -ister birgün, isterse daha az bir süre
sonra doğum yapsın- iddeti tamarn sayılır. İddetli kadın düşük yaparsa,
düşüğün azaları belirgin ise iddeti sona erer. Aksi halde iddeti bitmez
4. Kocası ölenin iddeti:
Kocası ölen kadın hamileyse iddeti doğumla sona erer. Şayet kadın hamile
değilse onun iddeti dört ay on gündür.
Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Sizden ölenlerin, geride
bıraktıklan eşleri, kendi başlanna (evlenmeden) dört ay on gün
beklerler. Bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, kendileri
hakkında yaptıklan meşru işlerde size bir günah yoktur. Allah yapmakta
olduklannızı bilir."117
Ölüm iddeti için eşler arasında cinsi münasebet şartı aranmadığı gibi,
kadının hayız görecek yaşta olup olmaması da sonucu değiştirmez. Bu
sürenin nedeni yas tutmaktır. Bu konudaki ayetin hükümü mutlaktır.
İddetin Hükümleri
1. İddet bekleyen kadın başkasıyla evlenemez. Allah (c.c.) şöyle
buyurmaktadır: "Farz olan bekleme süresi dolmadan, nikah kıymaya
kalkışmayın."118
2. Boşama iddeti bekleyen kadının dışan çıkması yasaktır. Allah (c.c.)
şöyle buyurmaktadır: "Apaçık bir hayasızlık yapmalan hali bir yana,
onlan evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar."119
Kocası vefat eden kadın ise sadece geceleri dışanya çıkamaz. Çünkü
kocası ölen kadının iddet nafakası olmadığı için kendi geçimini kendisi
sağlamak zorundadır
3. İddet bekeyen kadının oturacağı ev, kocasından aynlmadan önce
oturduğu evdir. Kocasının orada oturup oturmaması önemli
değildir. Bu mesken, vefat eden kocasına aitse, iddet bekleyen kadın,
yine orada mirasına düşen kısmında oturur.
4. Ölüm iddeti bekleyen kadına nafaka verilmez. Çünkü nafaka verecek
olan koca vefat etmiştir. Kadın da mirasçılar arasında olduğundan
ihtiyacını, kendine düşecek paydan giderir.
Ric'i talakla boşanan kadın, iddeti süresince her türlü ihtiyacı i-çin
nafaka hakkına sahiptir. Aynı şekilde bain talakla boşanan kadın da
iddeti süresince nafaka hakkına sahiptir.122
Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Eğer onlar hamile iseler
yüklerini bırakıncaya kadar nafakalarını verin."123 Hanefi mezhebine
göre, bu durumda hamile olmayan kadın da iddeti süresince nafaka
alabilir.
5. İddet bekleyen kadın yas tutar. Bu durum kocası ölen, bain talakla
boşanan ve üç talakla boşanıp iddet bekleyen kadın için geçerlidir.
Yas tutmak, kadının belli bir süre süslenmekten, kokulanmaktan, zinet
eşyalannı takmaktan sakınmasıdır.
6. Ric'i talakla boşanmış kadın iddet beklerken eşlerden biri ölse
diğeri ona mirasçı olur.
Boşama bain talak veya üç talakla olursa, iddet süresinde eşlerden
birisi ölürse birbirlerine mirasçı olamazlar
Bandrol uygulamasına ilişkin usul ve esaslar hakkında «yönetmeliğin 5. maddesinin
ikinci fıkrası çerçevesinde bandrol taşimasi zorunlu değildir.
..... Son ....
Bu Kitap bizzat benim tarafımdan [ [ By Igleoo ]] tarafından
www.CepSitesi.Net www.MobilMp3.Net www.ChatCep.Com
Siteleri için hazırlanmıştır.. .EBook ta kimseyi kendime rakip olarak görmem
bizzat kendim orjinalinden tarayıp Ebook haline getirdim lütfen emeğe saygı gösterin.
Gösterinki ben ve benim gibi insanlar sizlerden aldığı elektrikle daha iyi işler yapabilsin.
Herkese saygılarımı sunarım.. .
Sizlerde çalışmalarımın devamını istiyorsanız
emeğe saygı duyunuz ve paylaşımı gerçek adreslerinden takip ediniz....
Not: Okurken gözünüze çarpan yanlışlar olursa, bize öneriniz varsa ya da
elinizdeki kitapları paylaşmak için bizimle iletişime geçin.
Teşekkürler.
Ne Mutlu Bilgi için, Bilgece yaşayanlara.
ByIgleoo www.CepSitesi.Net
Download