POLICY BRIEF | Şubat 2016 | No. 1 ULUSLARARASI STRATEJİK BAKIŞ ENSTİTÜSÜ POLICY BRIEF 2/14/2016 Şubat 2016, No.1 Türk Dış Politikasında Güvenlik Riskleri: Suriye Sorunu ve Tehdit Dengesi Yusuf ÇINAR, Uzman, Uluslararası Stratejik Giriş Bakış Enstitüsü. Yu suf 2 Kasım 2015 tarihinde yayımlanan “ABD’nin Ortadoğu’dan Rıza ile Çekilme Tarihsel bağlamda Türk Dış Politikasının “güç Stratejisi 3. Dünya Savaşı’nın habercisi dengesi” kavramı ile sıkı bir bağa sahip olduğu mi?” adlı makalemde vurguladığım üzere söylenebilir. Baskın Oran’ın deyimiyle Türkiye Suriye’de 3. Dünya Savaşı’nın provasının gibi orta büyüklükte bir devlet için denge yapılabileceğini politikası önemli bir dış politika stratejisidir. II. iddia etmiştim. Türkiye’nin 24 Kasım 2015 tarihinde Rus Abdülhamit’in Uçağını Suriye sınırında düşürmesi ile Osmanlı bölgedeki dengeler ve ittifaklar tekrar Rusya’nın şekillenmiştir. Rusya’nın Buradan hareketle bu tahta çıkmasının İmparatorluğu nefesini bu deyim ensesinde yayılmacı yerindeyse hissetmiştir. politikasında analizde Türk Dış Politikasının Suriye İngiltere’nin krizi çerçevesinde güç dengesi, tehdit bırakarak, Osmanlı’nın parçalanmasından en dengesi kavramları üzerinden güvenlik büyük payı almaya çabalamasının yattığı da riskleri ele alınacaktır. iddia edilebilir. 1877-1878 Rusya’yı akabinde Osmanlı topraklarının artık Balkanlarda Rus Savaşı, İngiltere serbest Osmanlı tarafından korunamayacağını II. Abdülhamit’e yoğun bir 1 POLICY BRIEF | Şubat 2016 | No. 1 şekilde hissettirmiştir. Rusların Yeşilköy’e kadar gelmesi ve Ayastefanos Antlaşması’nın Osmanlı İmparatorluğu tarafından imzalanmaya zorlanması, Osmanlı topraklarının İngiltere tarafından korunmasının çok da mümkün olmayacağını göstermiştir. II. Abdülhamit, Rusya ve İngiltere’nin niyetlerini anlamış olacak ki; Osmanlı’yı ayakta tutacak diğer bir güç arayışı içerisinde olmuştur. II. Abdülhamit, İngiltere ve Rusya’yı Almanya ile yakınlaşarak dengelemiştir. Güç dengesi stratejisinin Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü korumasına yardımcı olmasa da daha uzun süre yaşamasını sağladığı iddia edilebilir. Güç dengesi bağlamında NATO; Sovyet yayılmasını önleyecek, Batı blokunun güvenliğini sağlamaya çalışacak, bir mekanizma olarak kurulmuştur. Türkiye 1951 yılında NATO’ya üye olarak Sovyet tehdidine karşı kendi güvenliğini sağlamaya çalışmıştır. Tehdit dengesi kavramı ise, güç dengesi kavramının Stephan Walt tarafından tekrar yorumlaması ile 1985 yılında ortaya atılmıştır. Tehdit dengesi kavramı, Güç dengesi kavramından farklı olarak devletlerin askeri kapasitelerinin dengelenmesinden ziyade zayıf konumdaki devletin desteklenerek “sivrilen” gücün dengelenmesini hedeflenmektedir.1 Nükleer yarışın çok güçlü olduğu Soğuk Savaş döneminde NATO, Batı blokunun bir bütün olarak hissettiği “gerçek tehdit” Sovyetlere karşı işleyen bir mekanizma görevi görmüştür. Soğuk Savaş sonrasında ise NATO’nun geleceği ne olacak sorusu birçok kez gündeme gelmiştir. Suriye Sorunu bu bağlamda NATO’nun işler bir mekanizma olup olmadığını gösterecek önemli bir turnusol kağıdıdır. ABD, Ortadoğu’dan çekilmesinden itibaren NATO üyelerine açık çağrıda bulunarak örgüt üyelerinin daha çok ekonomik sorumluluk alması gerektiğini belirtmiştir. Bu şartlar altında NATO antlaşma metninin 6. Maddesinde açıkça belirtilen “Türkiye topraklarına veya Taraflardan herhangi birinin egemenliği altında olan ve Yengeç Dönencesinin kuzeyinde yer alan adalara yapılan silahlı saldırı…” NATO üyelerinin hepsine yapılmış olacağına dair güvenlik garantisi işleyebilecek mi? Bu sorunun cevabına ilerleyen günlerde tanık olabiliriz. Fakat bu noktaya gelmeden önce Suriye topraklarında Türkiye için savaş ihtimalinin nasıl ortaya çıktığına bir göz atmak faydalı olabilir. Türkiye’nin Arap Baharında model olduğu sıklıkla dile getirilmiştir. Arap Baharının Türkiye açısından olumsuz sonuçlanmasına sebep olan ana etken ise ABD’nin Arap Baharına bakış açısını Ainur Nogeyava, Orta Asya’da ABD, Rusya ve Çin: Stratejik Denge Arayışları, Ankara: USAK Yayınları, 2011, s. 39. 1 2 POLICY BRIEF | Şubat 2016 | No. 1 değiştirmesidir. ABD’nin, Arap Baharı ile arasına mesafe koyan gelişme, 13 Eylül 2012 tarihinde gerçekleşmiştir. ABD’nin Libya Büyükelçisi isyancılar tarafından öldürülmüştür. 2 ABD, bu aşamadan sonra Türkiye’nin Ortadoğu’da rahat hareket etmesini önleyecek adımlar atmıştır. Bu bağlamda ABD, 2013 yılında İran ile gizli görüşmelere başlamış ve “kısa sürede” denilecek bir zaman diliminde Nükleer Uzlaşma sağlanmıştır. Üstelik ABD’nin Rusya’nın Suriye’ye yerleşmesi hususunda çok isteksiz olduğu da söylenemez. ABD’nin Suriye konusunda Türkiye’den farklı düşünmesine sebep olan unsur ise, PYD olmuştur. ABD, PYD’nin müttefiki olduğunu belirtirken, Türkiye PYD’nin PKK’nın uzantısı terörist bir yapılanma olduğunu iddia etmektedir. ABD Savunma Bakanı Ashton Carter, Türkiye’yi kast ederek “onlar ile her konuda aynı fikirde değiliz” diyerek PYD’nin Türkiye sınırında daha da güçleneceği ihtimalini kuvvetlendirmektedir. 3 Suudi Arabistan Savunma Bakanı Müsteşarı Tuğgeneral Ahmed Asiri, koalisyon ile beraber Mart-Nisan aylarında IŞİD’e karşı bir operasyonun olabileceğini belirtmesi ise bölgede tehdit dengesinin netleşmediğini göstermektedir.4 Asiri’nin belirttiği müdahale yapacak koalisyon güçlerinin “belirsizliği” bir diğer sorundur. Bu bağlamda ABD’nin bu müdahaleyi destekleyip desteklemeyeceği konusunda yaşanan muğlaklığın Türk Dış Politikası açısından çok büyük riskler içerdiği söylenebilir. Medyedev ise, Suriye’deki istikrarsızlıktan Suudi Arabistan’ı sorumlu tutmuştur.5 Suriye’de bir çözüm için "Kara operasyonu da olması lazım" diyen Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, "Böyle bir strateji olursa 'Türkiye ve Suudi Arabistan biz hepimiz kara operasyonuna girebiliriz' şeklinde açıklama yapmıştır.6 Ortadoğu’da sıcak gelişmeler yaşanırken ittifakların değişme ihtimali olasıdır. Tehdit dengesi konusunda ise, ABD ile Türkiye bir anlaşmazlık içindedir. Türkiye için “ulusal güvenliği” bağlamında birinci "ABD'nin Libya Büyükelçisi Bingazi'de öldürüldü", www.hurriyet.com.tr/abdnin-libya-buyukelcisi-bingazideolduruldu-21445014, Erişim Tarihi: 14.02.2016. 3 "ABD Savunma Bakanı Ashton CarterABD: Türkiye ile her konuda aynı fikirde değiliz", http://tr.sputniknews.com/abd/20160211/1020819263/abd-turkiye-pkkpyd.html#ixzz405ruCgMOtr.sputniknews.com/abd/20160211/1020819263/abd-turkiye-pkk-pyd.html, Erişim Tarihi: 14.02.2016. 4 “Suudi Arabistan Suriye’ye Müdahale İçin Tarih Verdi”, http://tr.sputniknews.com/ortadogu/20160211/1020819551/suudi-arabistan-suriye-kara-harekati.html, Erişim Tarihi: 14.02.2016. 5 "Medvedev'den Suriye uyarısı: Dünya savaşı çıkabilir", tr.sputniknews.com/rusya/20160211/1020817832/medvedev-suriye-dunya-savasi.html, Erişim Tarihi: 14.02.2016. 6 "Suudi jetleri İncirlik'te", www.sabah.com.tr/dunya/2016/02/13/suudi-jetleri-incirlikte, Erişim Tarihi: 14.02.2016. 2 3 POLICY BRIEF | Şubat 2016 | No. 1 sorun PYD’nin sınırda tampon devlet olma olasılığıdır. PYD’nin kontrol alanında PKK’nın Türkiye’ye karşı Kandil’den sonra ikinci bir lojistik alana sahip olacağı endişesi Türkiye’de IŞİD’in Suriye’deki varlığından daha çok tehlikeli hissedilmektedir. Bununla birlikte Türkiye, Beşar Esad’sız toprak bütünlüğünün korunduğu bir Suriye tahayyül etmektedir. ABD ise PYD’yi IŞİD’e karşı savaşan özgürlük savaşçıları olarak görmektedir. ABD için en kötü senaryo Suriye’nin toprak bütünlüğünden daha çok IŞİD veya radikal İslamcı örgütlerin Suriye’de iktidara gelmesidir. ABD ve Türkiye için Suriye konusunda tehditlerin farklı olması ittifaklarında değişmesine sebep olabilir. Türkiye Esad’sız bir Suriye için Suudi Arabistan ile daha yakınlaşırken ABD ise, Rusya’nın Suriye’de daha da güçlenmesini önlemek yerine Rusya’nın “kışkırtıcı” adımlarını görmezlikten geldiği iddia edilebilir. Bu aşama da şu soru akıllara gelmelidir. Suudi Arabistan ve Türkiye’nin Suriye’ye kara operasyonuna Rusya karşılık verirse NATO Türkiye’yi korur mu? Normal şartlarda NATO’nun Türkiye’yi koruması gerekirken, Batı için tehdit son tahlilde PYD değil IŞİD’dir. ABD’nin kendi güvenliğini sağlamak için Soğuk Savaş döneminde ortak düşman SSCB’ye karşı dahi Küba Bunalım’ında olduğu gibi; NATO’yu bilgilendirmeden attığı adımlar, hatta Jüpiter füzelerinin Türkiye’den sökülerek Türkiye’nin SSCB tehdidini daha yakından hissettiği dönemler unutulmamalıdır. Bu şartlar altında Türkiye’nin Suudi Arabistan ile Suriye’ye yapabileceği olası operasyonun en çok Rusya’ya yarayacağı iddia edilebilir. Öyle ki Abdülkadir Selvi’nin Rus Uçağının düşürülmesi sonrasında Rusya’nın Suriye’ye yerleşmesine bir tepki olarak “Oyuna mı Geldik?” yazısını hatırlamak yerinde olabilir. Tam bu noktada ABD’li girişimci George Soros’tan ilginç bir iddia gelmiştir. Soros 2017’de Rusya’nın iflas edebileceğini belirtmiştir. Rusya’nın jeopolitik açıdan sıcak denizlere indiği “altın çağını” yaşadığı bir dönemde ekonomik olarak iflas etmesi olasılığının küçük bir ihtimal olduğu iddia edilebilir. Fakat iflas senaryosunun gündemde olduğu dönemde Rusya’nın doğrudan sonuç alacağı eylemlere imza atabilmesi daha olasıdır. Rusya’nın günümüzdeki Jeopolitik avantajını korumasının önünde iki engel olduğu söylenebilir: AB ve NATO. Suriye Sorunu sebebiyle göçmen sorununun AB ülkelerinde derinden hissedilmesi ile Rusya, AB için en büyük tehdidin yaratılmasına sebep olmuştur. Rusya’nın kısa dönemde bir diğer temel amacının NATO’nun gerçekte işlemeyen bir mekanizma olduğunu gösterme çabası olabilir. Eğer bu ihtimal gerçekleşirse askeri olarak Rusya, ABD’ye kıyasla daha güçsüz olsa da Putin’in istediği moral üstünlüğü ele geçirebilir. Bu aşamada Suudi Arabistan-Türkiye ittifakının 4 POLICY BRIEF | Şubat 2016 | No. 1 Suriye’ye müdahalesi ve bu eyleme Rusya’nın cevap vermesi halinde “herhangi bir sebebe” dayandırılarak NATO’nun Rusya’ya cevap vermeyebileceğinin gerçekleşme ihtimali az da olsa akıllara getirilmelidir. Çünkü Türkiye ve ABD için tehdit dengesi 5