M. Meclisi B : 123 ri değildir. Buna yazar, yönetici, sanatçı ve tüm halk olarak karşı durmak zorundayız. Kanunda, tiyatronun maksadı, yönü belir­ tilmemiştir. Daha önomlii Türk dilini işliyecek, Türk toplumunu bugünden yarına en canlı şe­ kilde ulaştıracak, Türk yazarına en küçük bir yer ayırmaması büyük bir eksikliktir. Devlet Tiyatrosunun, Türk sanat hayatını, edebiyatını- izlemesi, tanıması gerekmektedir. Yetişmiş yazarları adım adım izlemesi, genç ya­ zarları da oyun yazmasında yüreklendirmesi, teşvik etmesi gerekir. Oysa Devlet Tiyatrosu tam tersini yapmak­ tadır. Yazar aramaık, yazarla beraberlik kurma­ yı âdeta küçültücü bir davranış saymaktadır. Tiyatroya eser gönderen bir yazar, olumlu ya da olumsuz bir cevap alamaz. Hele kabul odil•memişse ömrünün sonuna kadar beklese bir ce­ vap alamaz. Oysa, kararından emin bir kurum, cevabı­ nı hemen verir. Eğer vermiyorsa kararından emin değildir, demektir. Kanun tasarısının 1 nci maddesi, tiyatronun halka götürülmesi için atılmış güzel bir adım­ dır. Ancak bu adımın nasıl atılacağı ve nere­ lere kadar uzıyacağı hakkında kuşkumuz var­ dır. Devlet Tiyatrosunun kuruluşundan bu yana, ancak 8 sahne sağlanabilmiştir. Bu tempo ne kadar hızlanırsa hızlansın, belli başlı birkaç şe­ hirden öteye geçomiyecoktir. Sırada bekliycn Bölge Tiyatroları kanun teklifi de gerçekçi bir çözüm yolu da gotiremiyecektir. On şehirde. 20 şehirde tiyatro kurmak bir sonuç sağlamıyacaktır. Çünkü şehir adedi 10 değil, 20 değildir. Yüzleroc kasaba, onbinlerce köy vardır. Tiyatro onların da hakkıdır. Şehir tiyatroları, bölge tiyatroları yanında gezici halk tiyatroları kurmak gerekmektedir. On, onbeş gezici tiyatro, ilk anda Anadolu'nun büyük çoğunluğuna ulaşabilecektir. Pek çok ka­ saba ve köyleri dolaşabilecektir. Böylece birkaç yıl içinde, halk tiyatroları yoluyla bir Türk tiyatrosu geleneği doğmuş ola­ caktır. Kendi rengimizi taşıyan yabancı tiyat­ rolardan daha başka nitelikte tiyatroların kurul­ masının yolu yurdun en uzak köşesinden geçe­ cektir. 22 . 6 .1967 O :1 1 nci maddeye göre Ankara dışında açıla­ cak sahneler, genel müdürlüğe bağlanmakta­ dır. Bu bağlılık, bütünüyle tiyatronun özgürlü­ ğünü zedeliyecoktir. Bugün, Devlet tiyatrolarının sayısı 8 dir. Ama, 8 tiyatro bir genel müdürlüğe bağlı ol­ dukça 8 tiyatro değildir. 8 ayrı sahnesi olan tek bir tiyatro demektir. Tek tiyatro anlayışında, bir yöneticinin yan­ lış bir tutumu, mevcut tiyatroların tümünü yanlış yola itebilir. Her tiyatronun müdürü sanat ve yönetim yönünden bağımsız olduğu takdirde her tiyat­ ro ayrı bir lâboratuvar niteliğinde çalışacak farklı ve kişilikli sonuçlar sağlıyacaktır. Mevcut tiyatroların tek elden yönetilmesi, tek zevki bütün tiyatrolara hâkim kılacaktır. Bir oyun Devlet Tiyatrosu Edebî Heyetinden beğenilmedi mi, bütün tiyatrolarda oynama şansını yitirecektir. Hiçbir ülkede bunun bir benzerinin olduğu­ nu sanmıyoruz. Bir yönetici, 8 tiyatroyu bir­ den idare ettiği görülmemiştir. Tiyatro, bir ti­ carethane değildir. Daha, doğrusu, tiyatro öy­ lesine emele istiyen bir sanat dalıdır ki, bir tek kişinin ne bilgisi, ne gücü birçok tiyatroyu yö­ netmeye yetmiyecektir. 8 ayrı tiyatro, kendi sorumlulukları, kendi sanat, görüş ve zevki içinde oyun seçme yetki­ sine kavuşturulursa, haksızlığa uğrıyan, göz-, den kaçan, belirli bir heyetin anlayışını aşan oyunlar temsil olanağını kazanacaklardır. Ayrıca pek çok tiyatroyu elinde tutan bir yöneticinin tarafsız bir yönde ne dereceye ka­ dar kullanılacağı kestirilemez. Sayın milletvekilleri, Kanun tasarısının 5 nci maddesinin (A) fık­ rasında, sanatçı memurlar sayılırken birkaç is­ me daha rasladık. «Müzik işleri yöneticisi,» «tiyatro orkestra ve korosu» «dans ve müzikli tiyatro icracıları.» Müzik işleri yöneticisi, orkestra şefidir. Ko­ ro, opera korosudur. Dans icracıları, bale; mü­ zikli tiyatro icracıları ise opera şarkıcılarıdır. Görülüyor ki, daha üzerinde durduğumuz, biraz sonra kanunlaşacak olan opera ve bale, ye­ ni baştan tiyatro ile birleştirilmektedir. Ya da tiyatro genel müdürlüğünün bünyesi içinde ye- — 166 —