bu sayıda

advertisement
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANLIĞI
AB KOORDİNASYON DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTENİ
S A Y I
2 4
M A Y I S
2 0 0 7
BU SAYIDA:
AVRUPA BİRLİĞİ’NDEN HABERLER
TÜRKİYE’DE YAŞAM KALİTESİ ARAŞTIRMASI
2
VAXHOLM DAVASI: SOSYAL VE LİBERAL AVRUPALI
GÖRÜŞLER ARASINDAKİ ÇATIŞMA
4
AVRUPA’DAKİ GÖÇMENLER BÜYÜK ZORLUKLARLA
KARŞI KARŞIYA
7
KOMİSYONUN İŞ-YAŞAM DENGESİNİN DAHA İYİ
SAĞLANMASI İÇİN İŞÇİ VE İŞVERENLERLE DANIŞMA
SÜRECİ
9
ÇALIŞANLAR ‘AKTİF YAŞLANMA’ KONUSUNDA
İSTEKSİZ
12
SAYF A 2
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
TÜRKİYE’DE YAŞAM
KALİTESİ ARAŞTIRMASI
Avrupa Endüstri İlişkileri Gözlemevi
18 Mayıs 2007
Çeviren: AB Uzman Yrd. Ahmet KILINÇ
A
“Nüfusu halen
artmakta olan
Türkiye’nin, on
sene sonra Avrupa
Birliği’nin en fazla
nüfusuna sahip
ülkesi olan
Almanya’yı geride
bırakacağı ve 2023
yılında 90 milyon,
2050 yılında ise
100 milyon nüfusa
erişeceği tahmin
edilmektedir.”
vrupa Birliğine üyelik için başvuruda bulunan ülkeler için
yaşam kalitesi, Avrupa Birliği tarafından değerlendirilen siyasi ve ekonomik kriterlerin sosyal olarak tamamlayıcı bir unsurudur. Avrupa Yaşam ve Çalışma Koşullarının Geliştirilmesi Vakfı (Eurofound) tarafından yayınlanan “Türkiye’de Yaşam Kalitesi”
raporunda, Türkiye ile Avrupa Birliği Üyesi Ülkeler arasındaki yaşam kalitesi göstergelerindeki büyük farklılıklar ortaya koyulmaktadır.
Söz konusu rapor, Türklerin büyük bir çoğunluğunun yaşamlarından
memnun olduklarını göstermektedir. Türk vatandaşlarının en çok memnuniyet duydukları alanlar arasında üzerinde söz sahibi oldukları kişisel
sağlık ve aile yaşamı gibi konular gelmektedir. Memnuniyet düzeyinin en
düşük olduğu alanlar ise, devletin doğrudan sorumluluk alanına giren sağlık hizmetleri, eğitim ve yaşam standartları gibi konulardır. Türkiye’deki
toplam yaşam memnuniyetinin en önemli belirleyicileri, Avrupa Birliği
Üyesi Ülkelerde olduğu gibi sağlık, insanlara duyulan güven, kamu politikalarına karşı vatandaşların memnuniyeti ve gelir seviyesidir.
Türkiye’de Yaşam Kalitesinin Kapsamlı Bir Analizi
Yeni yayınlanan söz konusu rapor, “Avrupa Yaşam Kalitesi Araştırması”nın bulgularına dayanmaktadır. Bu bulgular, ulusal veriler, akademik
araştırmalar ve ilgili sosyal bilimler alanında yapılan çalışmalar ile desteklenmektedir. Araştırma, Türkiye’deki insanların yaşam koşulları ile Avrupa Birliğinin eski 15 Üye Ülkesindeki, Birliğe Mayıs 2004 tarihinde katılan 10 yeni Üye Ülkedeki ve Ocak 2007 tarihinde Birliğe katılan Bulgaristan ve Romanya’daki yaşam koşullarını karşılaştırmaktadır.
Nüfusu halen artmakta olan Türkiye’nin, on sene sonra Avrupa Birliği’nin
en fazla nüfusuna sahip ülkesi olan Almanya’yı geride bırakacağı ve 2023
yılında 90 milyon, 2050 yılında ise 100 milyon nüfusa erişeceği tahmin
edilmektedir. Türkiye’de kişi başına düşen gelir seviyesi, bütün Avrupa
Birliği Üyesi Ülkelerinden daha düşük bir seviyededir ve Türkiye’nin yıllık büyüme oranı, Avrupa Birliğinin eski 15 Üye Ülkesi ortalamasından
çok daha büyük olmasına rağmen; kişi başı düşen gayrisafi yurtiçi hâsıla,
Avrupa Birliği ortalamasından oldukça düşüktür.
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
SAYF A 3
İşgücü Arzının Arttırılması
Türk politikacılarının karşılaştığı en büyük sorun, işgücü arzının arttırılmasıdır. Türkiye nüfusunun yaklaşık yarısı, bir önceki yılda hane halkı
gereksinimlerinin karşılanmasında zorlandıklarını belirtmişlerdir. Daha
üzücü olanı raporda da işaret edildiği gibi, istihdama katılımda kadın ve
erkek arasındaki farklılığının çok yüksek olmasıdır: ücretli işlerde kadınlar, erkeklerden beş kat daha az istihdam edilmektedir. Kadınların çoğu,
ev hanımı konumundadır ve çok az oranda sosyal güvenlik yardımlarından yararlanabilmektedir.
Türkiye’nin Avrupa Birliği Uyum Fonlarına Potansiyel Talebi
Türkiye’nin kişi başına düşen milli gelirin düşük olması ve geniş bir nüfusu sahip olduğu düşünüldüğünde, Avrupa Birliğinin uyum fonlarına olan
potansiyel talebinin diğer ülkeler e göre oldukça fazla olacağı tahmin
edilmektedir. Genişleyen Avrupa Birliğinde yeni katılan ülkelerin Avrupa
Birliği fonlarına olan talepleri, şu anda Birliğin toplam nüfusunun beşte
birinden fazlasını teşkil etmektedir. Türkiye’nin de Birliğe katılımıyla
Avrupa Birliği fonlarını talep eden nüfus oranı, Birlik nüfusunun %
50’sine yükselecektir.
“Türkiye’nin kişi
başına düşen milli
gelirin düşük
olması ve geniş bir
nüfusu sahip
olduğu
düşünüldüğünde,
Avrupa Birliğinin
uyum fonlarına
olan potansiyel
talebinin diğer
Rapor, Avrupa Birliği üyelik müzakerelerinin başlamasının Türkiye’nin
Avrupa Birliği standartlarına uyum sağlaması konusunda birtakım koşullar, girişimler ve fırsatlar yaratacağı tespitiyle son bulmaktadır. Avrupa
Birliği, müzakerelerin özü veya katılım koşulları üzerinde müzakere etmekten ziyade, bir aday ülke olarak Türkiye’nin kanunlarını ve politikalarını Avrupa Birliği müktesebatı ile uyumlu hale getirmesini istemektedir. Bu durum, birçok koşulun tam ve kesin olmadığından ve düzenlemenin şekli, metodu ve sürecinin müzakere edilebilir olmasından dolayı müzakerelerin devam etmesini gerekli kılmaktadır.
Raporun tamamını, aşağıdaki internet sitesi adresinden elde edebilirsiniz:
http://www.eurofound.europa.eu/publications/htmlfiles/ef0719.htm
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
ülkeler e göre
oldukça fazla
olacağı tahmin
edilmektedir. “
SAYF A 4
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
VAXHOLM DAVASI: SOSYAL VE LİBERAL
AVRUPALI GÖRÜŞLER ARASINDAKİ
ÇATIŞMA
Çeviren: AB Uzman Yrd. Nurettin ÇAKIROĞLU
“Avrupa Birliği’nin
ekonomik rekabet
gücünü artırmayı,
AB çapındaki neoliberal
kurumsallaşmayı
güçlendirmeyi ve
her alanda serbest
V
axholm davası, Avrupa sosyal modeli için çok önemli etkiler
meydana getirebilecek olan örnek bir dava olma özelliği taşımaktadır. 2004 yılında Letonyalı inşaatçılık şirketi Laval,
Vaxholm adlı İsveç kentinde bir okul inşaatı projesi için faaliyete girişmiştir. Byggnads adlı İsveç işçi sendikası, inşaatçılık sektörü ile
ilgili olarak ücret ve çalışma şartları konusunda İsveç iş hukukuna tabi bir
toplu iş sözleşmesini imzalaması için Laval şirketine baskı yapmıştır.
Laval şirketi ise, bu talebi reddetmiş ve kendi işçilerinin Letonya iş hukuku kapsamındaki ücret ve çalışma şartları hükümlerine tabi olduklarını
ileri sürmüştür. Söz konusu uzlaşmazlık gittikçe büyümüş; İsveç işçi sendikalarının, Laval şirketine ambargo uygulamalarına ve şirketi iflasa doğru sürüklemelerine yol açmıştır. Bunun üzerine Laval şirketi, Avrupa
Topluluğu Adalet Divanı’nda Vaxholm Davası’nı açmıştır.
hizmet ticaretinin
önünü açmayı
hedefleyen
Direktif, yeni Üye
Vaxholm davasının temeli, Bolkestein Direktifi’ne dayanmaktadır.
Bolkestein Direktifi, hizmetler alanında, malların serbest dolaşıman benzer bir pazar yaratmayı amaçlayan ve İç Pazar eski komiseri Hollandalı
liberal Frits Bolkestein’ın adıyla anılan Avrupa Hizmetler Direktifi’dir.
Ülkelerden ucuz iş
gücü akınını teşvik
eden yapısıyla,
Fransız
seçmenlerin AB
Anayasası
oylamasında hayır
oyu vermelerinde
Avrupa Birliği’nin ekonomik rekabet gücünü artırmayı, AB çapındaki
neo-liberal kurumsallaşmayı güçlendirmeyi ve her alanda serbest hizmet
ticaretinin önünü açmayı hedefleyen Direktif, yeni Üye Ülkelerden ucuz
iş gücü akınını teşvik eden yapısıyla, Fransız seçmenlerin AB Anayasası
oylamasında hayır oyu vermelerinde de etkili bir rol oynamıştır. Hizmet
alanında faaliyet gösteren sermaye faaliyetlerinin önündeki engelleri kaldıran Direktif, eğitim ve sağlık alanları dahil olmak üzere hizmetler sektöründe çok geniş bir alanındaki ilişkileri etkileyecek yapıdadır.
de etkili bir rol
oynamıştır.”
Bolkestein Direktifi, uzun süren tartışmaların ardından 12 Aralık 2006
tarihinde Avrupa Parlamentosu ve Konsey tarafından kabul edilmiştir.
Bolkestein Direktifi, Avrupa’da ki tüm sendikal hareketler tarafından,
Batı Avrupa’nın sahip olduğu ücret, sağlık ve güvenlik ile çevre standartlarını baltalama girişimi olarak kabul edilmektedir. Direktif üç ana temel
üzerine oturmaktadır: Hizmet sunma özgürlüğü, menşe ülke prensibi ve
karşılıklı destek.
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
Hizmet sunma özgürlüğü ilkesine göre; bir şirket veya birey, AB üyesi
olan kendi devletinde bir hizmeti sunma konusunda hangi şartlara sahip
ise, bir başka AB üyesi devlette de aynı şartlar altında aynı hizmeti sunabilmelidir. Bu kapsamda, hizmet sunma serbestîsi önündeki engeller kaldırılmalı veya en aza indirgenmelidir. Bu ilke, hizmetler alanında serbest
bir iç pazarın meydana gelmesine zemin hazırlamaktadır.
Menşe ülke ilkesine göre; hizmet sunumunu sağlayacak olan şirketler veya bireyler, hizmeti götürecekleri ülkede kendi iş hukuklarını uygulayarak, özellikle ücretler ve çalışma şartları konusunda, hizmet faaliyetinde
bulundukları ülkenin öngördüğü şartlara bağlı olmadan çalışabileceklerdir. Bu ilkeye göre örneğin; bir Fransız şirketi (Fransa’da kurulmuş, Fransız menşeli şirket), İngiltere’de Fransız iş hukukuna tabi olarak faaliyet
gösterebilir (Hizmeti sağladığı süreyle sınırlı olarak).
Karşılıklı destek ilkesi ise, hizmet sunma özgürlüğü ve özellikle de menşe
ülke prensibini desteklemek ve teşvik etmek amacıyla öngörülmüştür. Bu
ilkeye göre, üye devletler, Direktifteki ilkelerin uygulanması ve bu kapsamdaki yasal mevzuatın uyumlaştırılması konusunda birbirlerine destek
olmalıdır.
Avrupa Topluluğu Adalet Divanı’nın Başsavcısı Paolo Mengozzi, 23 Mayıs 2007 tarihinde Vaxholm Davası ile ilgili bağlayıcı olmayan görüşünü
açıklamıştır. Paolo Mengozzi, ilgili davada İsveç işçi sendikalarının yerel
ücret düzeyi konusunda, Letonyalı Laval inşaatçılık şirketinin, İsveç iş
hukukuna tabi bir toplu sözleşme yapması hususundaki taleplerini haklı
bulmuştur. Mengozzi, İsveç işçi sendikalarının, Laval şirketine yeni bir
toplu iş sözleşmesi konusunda yaptıkları baskının AB Hukuku’na aykırı
olmadığını ve bu yolla işçileri ve işçilere eşit davranma ilkelerini korumanın mümkün olduğunu ifade etmiştir. Mengozzi ayrıca, çalışan işçilere
yerel toplu iş sözleşmelerinin uygulanmasını şart koşan açık bir ulusal
yasa hükmün bulunmadığı bu tür olaylarda, işçi sendikalarının bu konuda
bir uygulamayı öne sürme haklarının olduğunu da belirtmiştir. Savcı, gerçekleştirilen her endüstriyel faaliyetin mutlaka çalışan işçilerin ve sosyal
koruma ilkesinin çıkarlarına uygun olması gerektiğini ileri sürmüştür.
Mengozzi, bu tür olaylarda, sosyal damping tehlikesine karşı mücadele
etmenin, işçi sendikalarının faaliyeti için kabul edilebilir bir durum ortaya çıkardığını da ifade etmiştir.
Avrupa Topluluğu Adalet Divanı Başsavcısı Paolo Mengozzi’nin dava konusundaki görüşü, hukuk uzmanlarının çoğuna göre, korumacı politikaların önünü açarak hizmetler alanında oluşan tek bir iç pazarın uygulanması hususunda önemli sonuçlar meydana getirecektir.
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
SAYF A 5
SAYF A 6
ÇALIŞM A VE
“Avrupa
Topluluğu Adalet
Divanı Başsavcısı
Paolo
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
Avrupa çapındaki işçi sendikaları, Mengozzi’nin hukuki görüşünü yoğun
şekilde destekleyerek, bu görüşün Avrupa sosyal modelinin korunmasında bir ana çizgi oluşturduğunu belirtmişlerdir. Avrupa Birliği İşçi Sendikaları Konfederasyonu (ETUC) Genel Sekreteri John Monks; bu kararın,
sendikalar ve Avrupa için çok iyi bir haber olduğunu belirterek, Avrupa’daki sendikal hakların geliştirilmesinde önemli ve olumlu bir işareti ortaya koyduğunu ifade etmiştir.
Mengozzi’nin
Vaxholm Davası
hususunda ortaya
koyduğu görüş,
Avrupa Parlamentosu’nun merkez sağ üyelerinden İngiliz Parlamenter
Richard Ashwort ise, Avrupa Topluluğu Adalet Divanı’nın, AB İç Pazarı
ilkelerinin uygulanmasında işçi sendikalarının engelleme yapmalarına
izin vermemesi gerektiğini ifade etmiştir.
farklı tepkilerin
oluşmasına neden
olsa da, Avrupa iş
hukuku ve
hizmetler
alanındaki serbest
iç pazar
uygulamalarında
Avrupa Parlamentosu’nun Yeşiller grubunun üyesi Elisabeth Schroedter
ise, bu kararın, AB’de bir sosyal damping meydana gelmesini önleme hususunda çok önemli bir adım oluşturduğunu belirtmiştir.
Avrupa Topluluğu Adalet Divanı Başsavcısı Paolo Mengozzi’nin Vaxholm
Davası hususunda ortaya koyduğu görüş, farklı tepkilerin oluşmasına neden olsa da, Avrupa iş hukuku ve hizmetler alanındaki serbest iç pazar
uygulamalarında çok önemli bir dönüm noktasını işaret etmektedir.
çok önemli bir
dönüm noktasını
işaret etmektedir.”
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
SAYF A 7
AVRUPA’DAKİ GÖÇMENLER BÜYÜK
ZORLUKLARLA KARŞI KARŞIYA
Avrupa Endüstri İlişkileri Gözlemevi
18 Mayıs 2007
Çeviren: AB Uzman Yrd. Özün KOCA
A
vrupa Çalışma ve Yaşam Koşullarının Geliştirilmesi Vakfı tarafından yapılan araştırmaya göre, göçmenler Avrupa Birliği
Üyesi Ülkelerin işgücü piyasalarında giderek önemli bir rol
üstlenmektedir. Bununla birlikte, Avrupa’daki göçmenlerin
yaşadığı sorunların önemli bir kısmı, istihdam ve sosyal politika alanıyla
doğrudan bağlantılıdır.
“Rapor aynı
zamanda,
Avrupa Çalışma ve Yaşam Koşullarının Geliştirilmesi Vakfına bağlı Avrupa Çalışma Koşulları Gözlemevinin (EWCO) gerçekleştirdiği son döneme
ait araştırmanın sonucunda ortaya çıkan verilere göre, son on yılda üye
olmayan ülkelerden Avrupa Birliğine yasal göçün büyüklüğü, % 26 oranından daha fazla bir artış göstermiştir. Rapor aynı zamanda, Avrupa’daki göçmenlerin genellikle yükselme imkânlarının sınırlı olduğu, düşük
ücretli, nitelik gerektirmeyen tehlikeli işlerde çalıştığını ortaya koymaktadır. Göçmen işçiler, iş sağlığı ve güvenliğine uygun olmayan çalışma
koşullarına ve uzun çalışma saatlerine (vardiyalı çalışma, gece çalışması
ve hafta sonu fazla mesai yapılması) göçmen olmayan işçilerden daha fazla maruz kalmaktadır. Ayrıca söz konusu işçiler, amirleri, meslektaşları ve
müşteriler tarafından işyerinde daha fazla ayrımcılığa uğramaktadırlar.
Rapor, bir ülkeden diğerine herhangi bir nedenle seyahat eden ve gittikleri ülkede işçi veya serbest meslek mensubu olarak çalışan göçmen işçilerin çalışma ve istihdam koşullarını ortaya koymayı amaçlamıştır.
Avrupa’da istihdam ve sosyal politika alanında yaşanan sorunlar
Göçmen işçilerin istihdam edilmesi Avrupa Birliği ekonomilerinin gelişiminde, göçmen işçilerse Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerdeki işgücü piyasalarında giderek artan şekilde önemli bir rol oynamaktadır. Bununla birlikte,
göçmen işçiler Avrupa’da istihdam ve sosyal politika alanında birtakım
sorunlarla karşılaşmaktadır. Birçok Avrupa Birliği Üyesi Ülkesinde, göçmen işçilerin vasıfsız işlerde kayıt dışı olarak çalışmasına yönelik bir ayrımcı tutum sergilenmektedir. Ayrıca göçmen işçilerin istihdam edildikleri sektör ve meslekler, iş sağlığı ve güvenliği bakımından daha sağlıksız
çalışma koşulları ile nitelendirilmektedir. Genel olarak, kadınlar ve gençler özellikle savunmasız bir konumda yer almaktadır. Göçmen işçilerin
ekonomik büyümenin artışında oynadıkları rolün önemine ilişkin
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
Avrupa’daki
göçmenlerin
genellikle
yükselme
imkânlarının sınırlı
olduğu, düşük
ücretli, nitelik
gerektirmeyen
tehlikeli işlerde
çalıştığını ortaya
koymaktadır.”
SAYF A 8
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
farkındalık giderek artsa da, çalışma ve istihdam koşullarının iyileştirilmesine yönelik daha fazla dikkat gösterilmesi gerekmektedir.
Ayrımcılık ve İş Güvencesinin Olmayışı
Rapora göre, işgücü piyasasının özellikle hassas bir kısmını oluşturmalarına rağmen, göçmen işçiler genellikle sendikalarda yetersiz şekilde temsil
edilmektedir. Söz konusu işçiler, daha yüksek işsizlik oranları ile karşı
karşıya kalmakta ve beşeri sermayenin önemli ölçüde atıl olmasına neden
olmaktadır. Bu işçiler, ayrıca işyerinde ayrımcılığa ve iş güvencesinin olmayışına maruz kalmaktadırlar.
Vatandaşlık ve işgücü piyasalarına erişimin kolaylaştırılması
Göçmen işçilerin yetersiz çalışma koşulları, işgücü arzının yetersiz olduğu
ülkelerde
çalışma
izninin
alınmasında
yaşanan
sorunlarla
bağlantılandırılabilir. Göçmen işçiler, vatandaşlık almada da engellerle
karşılaşmakta ve bu yüzden devlet memurluğu gibi mesleklere ve belirli
işkollarına erişimden dışlanabilmektedir. Rapor, vatandaşlık almanın daha kolay bir hale getirilmesini veya bir ülkenin vatandaşı olma ile belirli
mesleklere girme arasındaki bağlantının ortadan kaldırılmasını önermektedir.
Raporunun tamamını aşağıda internet adresinden edinebilirsiniz:
http://www.eurofound.europa.eu/ewco/topicreports.htm
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
SAYF A 9
KOMİSYONUN İŞ-YAŞAM DENGESİNİN DAHA
İYİ SAĞLANMASI İÇİN İŞÇİ VE
İŞVERENLERLE DANIŞMA SÜRECİ
Avrupa Komisyonu
30 Mayıs 2007
Çeviren: AB Uzman Yrd. Mehmet Celil ÇELEBİ
K
omisyon, 30 Mayıs 2007 tarihinde işçi ve işveren temsilcileriyle iş yaşamı, özel yaşam ve aile yaşamı arasında nasıl daha
iyi bir denge kurulabileceği konusunda yaptığı danışma sürecinin ikinci aşamasına başlatmıştır. Geçen Ekim ayında bu
konuda Topluluk düzeyinde eylem gerçekleştirilmesi ihtiyacına dair görüşlerini belirtmeye davet edilen sosyal taraflardan on üçü katkılarını
göndermişlerdir. Söz konusu sendikalar, çocuk ve bağımlı kişilerin bakım
hizmetlerine erişimi, iş yaşamı ile özel yaşamı ve aile yaşamını uzlaştırma
önlemlerine erkeklerin katılması ihtiyacı, eşit ücret, esnek çalışma saatleri ve uzlaştırmaya ilişkin mevcut mevzuatın güncelleştirilmesi gibi konuların önemini vurgulamışlardır. Neyin hangi düzeyde yapılması gerektiğine dair görüşler farklılaşıyorsa da, sosyal tarafların çoğu bu alanda daha
fazla eyleme ihtiyaç duyulduğunu düşünmektedir.
“İstatistikler,
çocuklu ve
çocuksuz kadınlar
arasındaki
istihdam oranı
farkının %14,2 gibi
yüksek bir oranda
İstihdam, Sosyal İşler ve Eşit Fırsatlardan Sorumlu Komisyon Üyesi
Vladimír Špidla şu hususları vurgulamıştır: “İstatistikler, çocuklu ve çocuksuz kadınlar arasındaki istihdam oranı farkının %14,2 gibi yüksek bir
oranda olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda, ebeveyn izni tecrübesi
olan şirketler, çok az erkeğin bu izni kullandığını rapor etmektedir. Bu
hâlâ çok sayıda kadın ve erkeğin aile hayatı ile başarılı bir kariyer arasında zor bir seçim yapmak zorunda kaldığını göstermektedir. İnsanların
hem iş hem aile yaşamını dengede yürütebileceği koşulları yaratmamız
gerektiğine ve bunu da sosyal tarafların tam desteği olmadan yapamayacağımıza inanıyorum.”
İş-aile yaşamı dengesinin nasıl gerçekleştirilebileceğine ilişkin görüşler,
birbirinden oldukça farklılık arz etmektedir. Kimi sosyal taraflar, Avrupa
Birliği düzeyi dahil tüm düzeylerde eylem gerçekleştirilmesi gerektiğine
inanırken (genellikle işçi temsilcileri), diğer örgütler (genellikle işveren
temsilcileri) yalnızca ulusal, sektörel, bölgesel ve/veya şirket düzeyinde
eylem gerçekleştirilmesi gerektiğine inanmaktadır. Bununla birlikte, Üye
Ülkelerin durumları da büyük farklılıklar göstermektedir. Bu yüzden sosyal taraflar arasında uzlaşılan danışma belgesi, Avrupalıların daha iyi iş
yaşamına, özel yaşama ve aile yaşamına erişmeyi hedefliyorlarsa, farklı
alanlarda ilerlemenin yaşamsal olacağının altını çizmektedir. Politika önlemleri açısından söz konusu belge, sosyal tarafları şu amaçlara en iyi
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
olduğunu
göstermektedir.”
SAYF A 10
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
nasıl ulaşılabilineceği konusunda görüşlerini bildirmeye çağırmaktadır:
Kaliteli çocuk bakımının hizmetlerinin karşılanabilirliğini ve erişilebilirliğini arttırmak,
İyi uygulama örneklerinin değişimini güçlendirmek,
Erkeklerin, iş-aile yaşamının uzlaştırılmasını amaçlayan önlemleri
kullanmasına teşvik etmek,
Yenilikçi, uyum sağlanabilir ve esnek iş düzenlemelerini geliştirmek ve teşvik etmek.
Ayrıca söz konusu danışma belgesi, bu alanda mevcut yasal çerçevenin
iyileştirilmesinde Topluluk düzeyinde yapılacak eylemlerin rolünü vurgulamaktadır. Örneğin, ebeveyn izni, bağımlı aile üyelerinin bakımına
yönelik izin ve evlat edinme izni gibi yeni izin türleri çalışanların iş yaşamı, özel yaşam ve aile yaşamı arasında denge kurmasına yardımcı olmaktadır. Bu, özellikle daha fazla yaşlı ve kadının istihdama katıldığı içeren
değişen işgücü piyasası açısından önemlidir. Bu sebeplerden belge, izin
süresi, ödeme düzeyi ve annelik izninden işe dönen kadınların korunması
gibi alanlarda Hamile Çalışanların Korunması Direktifinin (92/85/EC) iyileştirilebileceğini belirtmektedir. Bununla birlikte, ebeveyn iznine ilişkin
hükümlerin iyileştirilebileceği altı alan belirlenmiş ve bu alanlarda yapılacak eylemlere dair öneriler getirilmesini istenmiştir:
Babaların ebeveynlik izinlerini kullanmasına yönelik girişimler,
İstihdam hakları ve ayrımcılığın önlenmesi (Ebeveynlik iznini kullanan çalışanların daha kötü çalışma şartlarıyla karşılaşmamasını
güvenceye almak),
Ebeveyn izninin süresi,
İznin kullanılmasında esneklik sağlanması (İzni parça parça kullanma imkanı),
Ebeveynlik iznin alınabileceği dönemi çocuğun yaş aralığına göre
arttırmak (yaş sınırını tüm ilköğretim dönemini kapsayacak şekilde
arttırmak)
Ebeveyn izni sürecindeki ödemeler (izin sürecindeki ödemeleri çalışanların maaşlarıyla ilintilendirmek).
Sosyal tarafların atacağı bir sonraki adım, Komisyona bu alanda yeni izin
türlerine ve annelerin korunmasına dair önerilere ilişkin görüşlerini ve
tavsiyelerini iletmek olacaktır. Ayrıca sosyal taraflar, yeni izin türleri ve
annelerin korunmasına yönelik önlemler konusunda yukarıda belirtilen
öneriler çerçevesinde müzakere sürecine başlanmasına ilişkin niyetlerini
Komisyona bildirmelidir. Buna ek olarak, Komisyon sosyal taraflardan
ebeveyn izni konusunda çerçeve anlaşmasının hükümlerini değerlendirerek, ilerleme hakkındaki raporlarını Mart 2008 tarihine kadar göndermelerini istemektedir. Komisyon, Avrupa sosyal taraflarının görüşleri çerçevesinde bir yasa değişikliği önerisinin gerekli olup olmadığına karar
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
verecektir. Böylesi bir öneri, maliyet-fayda analizine dayalı olarak ayrıntılı bir etki değerlendirmesine tabi tutulacaktır.
AT anlaşmasının 138/2 ve 138/3 maddelerine göre Komisyonun, sosyal
politika alanında önerilerde bulunmadan önce, Topluluk düzeyinde yapılacak eylemin alacağı muhtemel yön hakkında sosyal taraflara danışması
gerekmektedir (Danışma sürecinin ilk aşaması). Bu danışma sürecinden
sonra Komisyon Topluluk eylemin önerilmesi gerektiğini düşünüyorsa,
tasarlanan önerinin içeriği konusunda sosyal taraflara danışmalıdır
(Danışma sürecinin ikinci aşaması).
12 Ekim 2006 tarihinde Komisyon, iş-aile yaşamının uzlaştırması konusunda Avrupa sosyal taraflarıyla danışma sürecinin ilk aşamasını başlatmıştır. Sosyal taraflar, bu konuda Topluluk eyleminin gerekliliği ve alacağı yön hakkında görüşlerini belirtmeye davet edilmiştir. Şu anda ise, ikinci danışma süreci başlatılmıştır.
Komisyon 10 Mayıs 2007 tarihinde “Nesiller Arası Dayanışmayı Teşvik”
başlıklı bir tebliğ yayınlamıştır. Bu tebliğde iş yaşamı, özel yaşam ve aile
yaşamının uzlaştırılmasına yardımcı olacak üç alan vurgulanmıştır:
Aileyle ilgili maliyetlere mali destek,
Çocuklara ve bağımlı yaşlılara yönelik yüksek kaliteli bakım hizmetleri,
Uygun izin düzenlemeleri ile esnek iş saatleri.
Söz konusu belge, sosyal taraflara iletilmiştir ve belgenin tamamına, şu
internet adresinden ulaşabilirsiniz:
http://ec.europa.eu/employment_social/social_dialogue/
consultations_en.htm.
Hamile Çalışanlar Direktifi, şu internet adresinde bulunabilir:
http://eur-lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?
uri=CELEX:31992L0085:en:NOT
Dayanışma Tebliği, şu internet adresinde bulunabilir:
http://ec.europa.eu/employment_social/news/2007/may/244_en.pdf
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
SAYF A 11
SAYF A 12
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
ÇALIŞANLAR ‘AKTİF YAŞLANMA’
KONUSUNDA İSTEKSİZ
EURACTIV
6 Haziran 2007
Çeviren: AB Uzman Yrd. Murat SOĞANGÖZ
Ç
“Avrupa’da “aktif
yaşlanma”, prim
ödeyenlerin
(destekçiler)
alışanların erken emekli olma istekleri şirketlerin yaşlı personeli
işten çıkarma isteğiyle birleşmesi, erken emekliliği önlemeyi
amaçlayan mevzuatın etkisini azaltmaktadır.
Avrupa’da yaşam beklentisi düzeyinin yüksek olması ve Avrupalıların
daha az çocuk sahibi olmasından dolayı Avrupa, bir “yaşlanan nüfus” sorunuyla karşı karşıya kalmaktadır. Daha az oranda çalışan nüfusun, emeklilerin maaşlarının ve sağlık bakım hizmetlerinin maliyetlerini karşılamasından dolayı, bu durumun ekonomi açısından ciddi etkileri bulunmaktadır.
sayısını arttırarak
destek veya
bağımlılık oranını
(çalışan sayısının
65 yaş üzerindeki
Bu yüzden, yaşlanan bir işgücü için fırsatlar yaratılması amacıyla etkin
politikalara duyulan ihtiyaç, giderek artmaktadır. Bu bağlamda “aktif yaşlanma”,
lanma” prim ödeyenlerin (destekçiler) sayısını arttırarak destek veya bağımlılık oranını (çalışan sayısının 65 yaş üzerindeki insanlara oranı) korumanın yollarından biri olarak tartışılmaktadır.
insanlara oranı)
korumanın
yollarından biri
“Aktif yaşlanma” kavramı, daha uzun süre çalışarak, daha geç emekli olarak, emeklilikten sonra da gönüllü işlerle uğraşarak ve sağlıklı yaşlanmaya
yönelik yaşam tarzlarını değiştirip aktif kalma fikrine dayanmaktadır.
olarak
tartışılmaktadır.”
Avrupa Birliği, 2010 yılına yönelik aktif yaşlanma hedefleri belirlemiştir.
“Stockholm Hedefi” (2001), 55-64 yaş arasındaki nüfus için Avrupa Birliği’nde ortalama istihdam oranının % 50’ye çıkarılmasını; “Barselona Hedefi” (2002) yaşlı nüfusun işgücünden çıkışları geciktirerek insanların çalışmayı bıraktığı ortalama etkinlik yaşını kademeli olarak beş yıl arttırmayı amaçlamaktadır.
6 Haziran 2007 tarihinde, her yıl düzenlenen İstihdam Haftası çerçevesinde yapılan aktif yaşlanma özel oturumu, aktif yaşlanmanın demografik
değişime karşı verilecek tek cevap olup olmadığını ve aktif yaşlanmanın
hem şirketler hem de çalışanlar için doğru işleyip işlemeyeceğini sorgulamıştır.
Oturuma katılan konuşmacılar vatandaşların çalışmaya zorlanamayacağına dikkat çekmişler ve son dönemde çıkarılan ulusal yaş ayrımcılığına
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
karşı çıkarılan yasaların, bu konuda ortak paydanın oluşmasına yol açacağını belirtmişlerdir.
İnsanların yönetimi ve gelişiminde yer alan profesyonel bir yapı olan Personel ve Gelişim Enstitüsünün (CIPD) baş ekonomisti Profesör John
Philpott, konuya ilişkin şunları belirtmiştir: “Aktif yaşlanma demografik
değişime verilecek tek cevap değildir; ancak, verilebilecek cevabın da
önemli bir kısmını oluşturmaktadır ve eğer bunun için uygun durum yaratılırsa, bu hem şirketler hem de çalışanlar için doğru işleyebilir”.
Çalışanların daha yaşlı insanların aktiflik oranlarının arttırılması konusundaki isteksizliklerini ortadan kaldırılması ile ilgili Philpott, şunları
söylemiştir: “Erken emeklilik, çalışanların ortak bir isteği olduğundan dolayı, bu isteği yenebilmek için güçlü bir aktif yaşlanma lobisine ihtiyaç
bulunmaktadır. Ayrıca, erken emekliliğin olumlu yönlerinin yanı sıra,
daha uzun emeklilik dönemlerinden dolayı, beklenen gelirden daha düşük bir gelir düzeyinin gerçekleşme olasılığı gibi olumsuz yönleri konusunda çalışanlara bilgilendirilmelidir.”
Philpott, daha yaşlı çalışanların sıklıkla karşılaştığı ve çalışma zorunluluğundan, esnek olmayan çalışma saatlerinden, işle ilgili baskıdan veya sağlık sorunlarından kaynaklanan düşük iş memnuniyetinin dikkate alınması
ve bunlara çözüm bulunması gerektiğini de dile getirmiştir. Aktif yaşlanmanın daha fazla insan tarafından kabul görmesi, “özellikle esnek çalışmaya, iş sağlığı ve güvenliği koşullarına ve eğitim fırsatlarına ilişkin işyerinde ne yapıldığına doğrudan doğruya, hayati şekilde bağlıdır”.
Philpott çalışanlara ilişkin olarak, şirketlerin yaşlı insanların istihdam
edilebilirliği, işe devamsızlıkları, sağlıkları ve üretkenlikleri ile ilgili önyargıların üstesinden gelmesi gerektiğini ortaya koymakta ve mesela daha
yaşlı insanların eğitimine yatırım yaparak, daha yaşlı insanlara yeni becerilerin öğretilmesine yapılan yatırımlara değmeyeceği yönündeki geleneksel bakış açısının değiştirilmesi gerektiğini söylemektedir. Philpott,
tüketicilerin de yaşlı olduğu bir toplumda daha yaşlı insanların istihdam
edilmesinin avantajlarının vurgulanmasını da önermiştir.
Philpott, sözlerine şu şekilde son vermiştir: “Şirketlerin sadece yaş ayrımcılığına karşı çıkarılan yasalara uymak için gayret etmesi gibi bir durumu kesinlikle önlemeliyiz”.
“Avrupa Yaşlı İnsanlar Platformu” (AGE) Başkan Yardımcısı Dr.
Elizabeth Mestheneous, konuya ilişkin şunları söylemiştir: “Yaş ayrımcılığının önlenmesi konusunda yasa yapılması şarttır; ancak bu, aktif yaşlanmayı teşvik etmek için yeterli bir temel oluşturmamaktadır. Çalışma
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
SAYF A 13
SAYF A 14
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
koşullarına, çalışma saatlerinin esnekliğine bakmamız ve yaşlı insanlara,
onları istihdamda tutmak için sadece mali olmayan mükâfatlar vermemiz
gerekmektedir. Sonunda, insanları çalışmaya zorlayamayacağımızdan dolayı, bu bireysel bir tercih olacaktır”.
“Yaşlılık Bilimi Enstitüsü”nde (Almanya) araştırmacı olan Mirko Sporket,
yaşlanan işgücünün istihdama katılımını ve üretkenliğini savunan politikalarla ilgili kariyer geliştirme, yeniden istihdam, istihdamdan çıkış ve
emekli maaşına geçiş gibi eylem ve politikaları alanlarında iyi uygulama
örnekleri sunmuştur.
Sporket şunları eklemiştir: “Birçok örnek olay incelemesi göstermektedir
ki, şirketlerin aktif yaşlanma için aldıkları önlemler başarılı olmuştur. Genel olarak farklı önlemler, çalışanlara kendi iş durumlarının istikrarı ve
istihdam edilebilirlik anlamında, işverenlere ise üretkenlik ve rekabet gücünün artması anlamında fayda sağlamıştır. Alınan önlemler sayesinde,
şirketlerin buluş kapasitesinde bile artışlar görülmüştür. Söz konusu şirketlerde yaşlanma, bir şirket kültürü ve bir sosyal sorumluluk meselesi
haline gelmiş bulunmaktadır”.
Profesör John Philpott, söz konusu konuşmaların üzerine şunları söylemiştir: “Yaşlanma ile ilgili kilit sorun alanları, destekçilerin sayısını arttırarak destek oranını (çalışma yaşındaki insan sayısının 65 yaş üzerindeki
insan sayısına oranı) katlanılabilir bir seviyede tutmaktır Bununla birlikte, yeni getirilen yaş ayrımcılığını önlemeye yönelik mevzuatın
(İngiltere’de) henüz gözlemlenebilir bir etkisi bulunmamaktadır”.
Philpott, “Doğurganlık oranının arttırılması, Birlik dışından göç,
yaşamboyu birikim yaklaşımı veya zorunlu emeklilik yaşı, soruna nihai
olarak çare bulunmasına yardımcı olabilir. Fakat orada daima bir “fakat”
vardır: genç yaştakilerin bağımlılık oranı üzerindeki kısa dönem etkisi,
göçmenlerin yaşları, daha fazla birikim ekonomik büyümeyi engelleyebilir ve emekli maaşı yaşının yükseltilmesi düşük aktiflik sorununu çözmeyecektir. Philpott, “böylece, artan aktiflik oranları, işverenin isteksizliği
ve toplumsal isteksizlik yenildiği müddetçe hem çalışanlar hem de işverenler açısından aktif yaşlanmanın olumlu yönüne katkıda bulunabilecektir” diyerek sözlerine son vermiştir.
NW Emeritus College Başkanı Harry Gray, konuya ilişkin şunları söylemiştir: “İnsanlar daha sağlıklı ve daha uzun yaşamaktadır ve sorun emeklilikten sonraki 20 yılda ne yapabilecekleridir. İnsanları, kendi hayatlarını
daha farklı düzenlemek ve doğru hayat dengesini bulmak konusunda yeni
düzenlemeler yapmak için güçlendirmeliyiz”.
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
Avrupa Yaşam ve Çalışma Koşullarını İyileştirme Vakfı (Dublin Vakfı)
yaşlanan bir nüfus için stratejileri içeren bir önlemler listesi hazırlamıştır:
hükümetler yaşlı çalışanların entegrasyonuna yardımcı olmak için aktif
işgücü piyasası politikaları geliştirmelidir. Mesela, yaşam boyu öğrenmeye
kolay erişim sağlamalı ve işgücü piyasası hizmetlerini iyileştirmelidir; insan kaynakları personeline, yöneticilere ve diğer kilit personele yaş
farkındalığı eğitimi verilmelidir; esnek çalışma saatleri ve kariyer izni gibi
önlemler genişletilmelidir; yaşlı çalışanlar yaş engelleriyle ve bunların
nasıl aşılacağıyla ilgili tartışmalarda yer almalıdır; sendikalar toplu sözleşmeler kapsamındaki işçi alımlarında ve eğitim önlemlerinde aktif yaşlanma yaklaşımını göz önüne almalıdır; yaş ve istihdam arasındaki ilişki konusundaki bilgi ve uzmanlığın daha fazla paylaşımı ve iyi uygulama örnekleri teşvik edilmelidir.
Vakfın internet sitesi, Avrupa’da yaşlanan işgücü için istihdam girişimleri
ile ilgili bazı örnek olay incelemeleri içermektedir:
http://www.eurofound.europa.eu/areas/populationandsociety/
ageingworkforce.htm
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) için aktif yaşlanma, “insanlar yaşlandıkça
yaşam kalitesini arttırmak için sağlık, katılım ve güvenlik için fırsatların
etkinleştirilmesidir”. WHO’ya göre “eğer yaşlanma olumlu bir tecrübe
olacaksa, daha uzun bir hayata, sağlık, katılım ve güvenlik konularında
süre giden fırsatlar eşlik etmelidir”.
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
SAYF A 15
SAYF A 16
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANLIĞI
AVRUPA BİRLİĞİ KOORDİNASYON
DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Adres:
İnönü Bulvarı No: 42 06100
Emek/ANKARA
Telefon: 0 (312) 212 56 12
Faks: 0 (312) 212 11 48
E-posta: calisab@csgb.gov.tr
Hazırlayan: AB Uzman Yrd. Çağatay HALAT
ab.calisma.gov.tr
Download